Sayfa 148/178 İlkİlk ... 4898138146147148149150158 ... SonSon
Arama sonucu : 1419 madde; 1,177 - 1,184 arası.

Konu: Tarihte Bugün

  1. Yahudileri asker olmaya çağıran ilan

    ABD Tahudi dergisinde askere alma çağrı ilanı. "Siyon'un kızları sizin eski yeni ülkeniz sizin olmalı Yahudi Alayına Katılın" 1914

    1948’de, Filistin topraklarında kurulan Yahudi Devleti’nde önce, dünyada bir Yahudi devleti mevcut değildi. Dolayısıyla da Yahudilere ait bir ordu yoktu.

    I. Dünya Savaşı’ndaki “Yahudi Lejyonu”, İspanyol İç Savaşı’ndaki “Botwin Bölüğü” ve II. Dünya Savaşı’ndaki “Yahudi Alayı”ndan önce üyeleri tamamen Yahudilerden oluşan, modern anlamda kurulan ilk askeri birlik ‘‘Siyon Katır Birliği’’dir.
    Bu birlik, 2000 yıldan bu yana, Yahudi tarihinin “bir savaşa katılan ilk askeri birliği” olma unvanını elde edecekti.

    İlk defa Gelibolu cephesinde Osmanlıya karşı müttefik orduları hizmetinde, lojistik destek birliği olarak yer aldılar

  2. köprülülü hamdi beyin şehit edilişi

    Hamdi Bey, Akbaş baskını ile ele geçirilen silah ve cephaneyi emniyete aldıktan sonra,bu bölgede Sarıçalı (Sarıcaali), Yenişehir ve Üveycik (Üvecik)’te Osmanlı Devleti’ne ait cephaneliklerdeki silah ve cephaneyi de oradaki subaylarımızın yardımıyla Yeniceköy’e naklettirmiştir. Büyük fedakârlıklar ve zorluklarla yapılan bu nakil sonrası Hamdi Bey Çan’a geçmiş 10 veya 11 Şubat 1920 günü Biga’ya dönmüştür.

    Hamdi Bey Biga’ya geldikten sonra tekrar kuzeybatı cephelerine asker toplama çalışmalarına başladı. Akbaş’tan ele geçirilen silah ve cephane ile ve toplanacak bu kuvvetlerle Soma-Akhisar arasında büyük bir saldırıyla Yunanlıların İzmir’den çıkarılmaları planlanmıştı; ancak, Ankara’dan Yunanlıların şubat ayı ortalarında genel bir saldırıya geçecekleri haberi alındı.

    Bu haberde alınması gerekli önlemler soruluyordu.Hamdi Bey, toplanması düşünülen 5 bin kişilik kuvvetin çeşitli ihtiyaçları için halktan yardım adı altında para toplanmasına karar verildi.

    16 Şubat 1920 günü Anzavur Ahmet ve İmam Fevzi (Gâvur İmam) kuvvetleri iki koldan Biga’yı basmışlardır. Kısa süren çatışmaların ardından durumun kötüye gittiğini anlayan Hamdi Bey silah ve cephanenin bulunduğu Yeniceköy’e gitmeye karar verdi. Biga’dan ayrılmadan Balıkesir’de Kazım Bey’e makine başında durum anlatılır ve Yeniceköy’e yardım gönderilmesini ister.

    Daha önce 40 adamıyla Yeniceköy’e yardıma gitmiş olan Dramalı Rıza Bey silahları korumaya hazırlanır. Biga’dan hareket eden Hamdi Bey ise yolda dinlenmek üzere girdiği İnova Köyü’nde tedbirsizliğinden dolayı Gâvur İmam’ın bir grup adamına yakalanır. Eşkıyalar onu Biga’ya götürürlerken yolda işkence ile delik deşik ederek şehit etmişlerdir (17 Şubat 1920).

    Feci bir şekilde öldürülen ve cesedi günlerce ortada kalan Köprülülü Hamdi Bey Bandırma’dan gelen 14. Kolordu Komutanı Yusuf İzzettin Paşa Biga’da Hamdi Bey ile diğer şehitleri hükümet yanındaki cami avlusuna gömdürmüştür.

    Uluğ İğdemir anılarında bu konudan şu şekilde bahseder:
    ” …Ne başını bırakmışlar ne vücudunu; paramparça etmişler zavallıyı. Tüylerim ürperdi rengim uçtu. Hamdi Bey’in naşı mübarekini canavarlar kirli ayaklarıyla çiğnemişler, vücudunu parça parça etmişler alçaklar!”.

    Türkiye Cumhuriyeti’ne giden yolun en önemli aşaması olan Kurtuluş Savaşı’nı gerçekleştiren Kuva-yı Milliye gücünün fedakâr kahramanlarından biri bu şekilde can vermiştir. Halka moral, İtilaf Devletlerine ise korku veren bu olayın kahramanı olarak Köprülülü Hamdi Bey ve arkadaşlarının bölgedeki işgal güçlerine karşı verdikleri mücadele oldukça önemli ve anlamlıdır.

    Bu tür olaylar bağımsızlık mücadelesinde mücadele eden kuvvetlere ve halka itici güç ve moral kaynağı olmuş, mücadelenin başarıya ulaşmasında çok büyük rol oynamıştır. Köprülülü Hamdi Bey’in öldürülmesinden sonra Yeniceköy’de bulunan Dramalı Rıza Bey ve adamları Anzavur ile Gavur İmam kuvvetlerince sarıldı.

    O sırada Hamdi Bey’in Balıkesir’den istediği yardım yola çıkmıştı; fakat, Rıza Bey’in bu yardım kuvvetinden haberi yoktu. Oysa Balıkesir’den Binbaşı Muhtar Bey ve Mustafa Necati Bey bir Kuva-yı Milliye Birliği ile Yenice köy’e hareket etmişlerdir. Dramalı Rıza Bey ve arkadaşları,silah ve cephanenin Anzavur’un eline geçmemesi için onları ateşe verdi ve infilak ettirdi. (21 Şubat 1920).

    Hamdi Bey’in şehit edilmesinin ardından 12 Mart günü de Balıkesir Paşa Camisi’nde mevlid okutulmuştur.

    Akbaş baskınında çok büyük emeği geçmiş olan kahramanlardan biri de Dramalı Rıza Bey’dir. Silah ve cephanelerin Anzavur’un eline geçmemesi için onları kendi elleriyle yakan ve bunu bir türlü içine sindiremeyen Dramalı Rıza Bey kendini affettirmek için çareler arar. En sonunda Damat Ferit Paşa’yı öldürmeyi planlar ve bu amaçla İstanbul’a gider; fakat, bir ihbar sonucu yakalanarak Divan-ı Harp’te alınan bir kararla idam edilir

  3. Metin Bey,

    Arşivinizde, 1.Dünya savaşı ve sonrasında Nargin Adasında yaşananlar hakkında bilgi varsa paylaşabilir misiniz?

  4. Deliormanlı Pehlivanlar-1

    Bulgaristan Pehlivanlar diyarı Deliorman Razgrad Güz Panayırı ve Yağlı Güreşler ...Yıl 1920'ler


    Deliorman tarihinin ünlü Pehlivanları: Koca Yusuf, Filiz Nurullah, Hergeleci İbrahim, Kurtdereli Mehmet Pehlivan, Katrancı Mehmet ve Kel Aliço gibi efsane güreşçiler yetiştirdi.




  5. Deliormanlı Pehlivanlar-2

    1890'da Osmanlının Deliormanlı 3 Cihan Pehlivanı ; Kara Osman Koca Yusuf ve Filiz Nurullah

  6. Nargin Adası-1

    I. Dünya Savaşı esnasında, adada tutulan esirlerin bulunduğu şartlardan dolayı, Azerbaycanlı Türkler tarafından “Arsa-i Kerbela”, “Makber” gibi çeşitli isimlerle anılan ve yılanlarıyla ünlü olduğu için de ”Yılan Adası” da denilen Nargin, Hazar Denizi’nde, Bakû’ye deniz yoluyla 45 dakikalık mesafede bulunan 3 bin 100 metre uzunluğunda ve 900 metre eninde, 3,5 kilometre kare büyüklüğe sahip olan bir adadır.




    Ruslar, Sarıkamış harekâtından sonra bu adayı savaş esirlerinin tutulduğu bir kamp haline getirmişlerdi.
    Aslında Kafkas Cephesi savaşlarının başlamasından hemen sonra Ruslara esir düşen Türklerin Tiflis ve Bakû gibi şehirlere getirilmesi, Çarlık yönetimi açısından ciddi bir rahatsızlık yaratmıştı. Bunun sebebi de Kafkas halkının önemli bir kısmının dini ve etnik açıdan esir düşen Türklerle aynı kökten olması idi.

    Dolayısıyla bu bölgelerden geçirilen Türk esirlerin durumu yerli halk arasında büyük bir rahatsızlık doğuruyordu. Diğer taraftan kiliselerde Çarlığın başarısı için dualar edilmesi, onların milli ve dini hislerini daha da olumsuz etkiliyordu. Türk-Müslüman ahali, Rusya vatandaşları olmalarına rağmen Osmanlı Devleti’nin bu savaşta mağlup olmasını istemiyorlardı.

    Netice itibarı ile Rusya’nın Türk ve Müslüman Osmanlı Devleti ile savaşması, Rusya’da milli ve dini çatışmaları daha da derinleştirmişti. İşte bu ortamda Çarlık yönetimi, kötü durumdaki Türk esirlerin halkın üzerinde bırakacağı tesiri de göz önünde tutarak, esir kamplarını özellikle halkın dikkatlerinden uzak, herhangi bir irtibat riski olmayan yerlerde kurmayı planlamıştı.
    Daha önceleri ağır suçluların tutulduğu bir hapishane olarak kullanılan Nargin Adası da bu amaca uygun olarak düşünüldü..

    Adaya Rus istihkam birliklerince ahşaptan büyük barakalar inşaa edilerek esir kampına uygun hale getirildi.


    Adada zaten eski cezaevi olarak kullanılırken yapılmış taş binalar ve liman mevcuttu.


  7. Nargin Adası-2

    Savaş meydanlarında esir düşen Türk askerlerinin yaşadıkları zorluklar ve sıkıntı, daha Rusya’ya nakledilmeleri sırasında başlıyordu.
    Yaralı askerler ile sağlamlar bir arada tutuluyor, sonra genelde Kafkas Ermenilerinin idare ve kontrolü altında bulunan esirler, cepheden ellişer ellişer vagonlara bindiriliyorlar ve yine çoğu Ermeni olan askerlerin kontrolünde aç-susuz bir halde gönderiliyorlardı.
    Vardıkları yerlerde vagonlar açıldığı zaman, her vagondan 10-15 Türk askeri ölmüş oluyordu.

    I. Dünya Savaşı’nda Ruslara esir düşen Hüsamettin Tugaç hatıralarında, Rusya’ya nakledilişleri esnasında yaşadıkları ile ilgili olarak şunları anlatmaktadır:

    “1915 yılının ilk ayının ikinci haftasında idik. Şimdi Kubişef adını taşıyan Samara İstasyonu’na gelmiştik. Bir Rus doktoru yanımıza geldi. Hasta olup olmadığımızı sordu... Şehirde tifüs hastalığı salgın halinde imiş. Esir trenlerini karantina altına almışlardı. Sonradan Rus gazetelerinden öğrendik ki, o sıralarda bu istasyonda müthiş bir dram oynanmış.

    Trenler dolusu Türk esiri karantina var diye bulundukları hayvan vagonlarında kilitli kapılar ardında haftalarca aç ve susuz bırakılmış, hepsi açlıktan, susuzluktan ve hastalıktan ölmüş gitmişlerdi...

  8. Nargin Adası-3

    ” Faik Tonguç ise nakledilişleri hakkında şunları yazmaktadır :

    “150 kişiyi aşan subay kafilesi bir Ermeni teğmenin kumandası ve 100 kadar askerin muhafazası altında Hamamlı köyünden ayrılarak Sarıkamış İstasyonu’nda bizim “kırk kişilik”lere benzeyen vagonlara yerleştik.

    Kor Nehri Vadisi’ni izleyerek akşam vakti Tiflis İstasyonu’na vardık. Cehennem sıcağında vagon içinde, pencereler kapalı olarak üç gün acı ve derin bir üzüntü içinde bekledik.

    Su bile dirhemle verildiğinden bayılanlar, hastalananlar çoğalıyordu.
    Yemek içmek gibi zorluklardan başka pencereden bakmak bile yasaktı.
    Bu durumdan kimsenin şikâyete hakkı yoktu. Çünkü esirdik, hem de memleketimizdeki deyişle “Moskof elinde esir”dik. “Birçok rica ve şikâyetlerden sonra bir vagonda bir pencere açılmasına izin verildi. Bu demir hapishanelerde, aç susuz kavrulmanın sonucunda bulaşıcı hastalık baş gösterdi. Hastaneye kaldırılanlar sıklaştı.”

Sayfa 148/178 İlkİlk ... 4898138146147148149150158 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •