Sayfa 327/1230 İlkİlk ... 227277317325326327328329337377427827 ... SonSon
Arama sonucu : 9840 madde; 2,609 - 2,616 arası.

Konu: ...::: Beyaz Yaka İçin Tasarruf ve Yatırım Koçluğu-2 :::...

  1.  Alıntı Originally Posted by steed1987 Yazıyı Oku
    Ben de portföyümün %50 sini gram altın olarak tutuyorum. Peki ağırlıkları nasıl ayarlıyorsunuz geldiği değere mi bakıyorsunuz yoksa yatırdığınız paraya mı? Örneğin 100 tl paramın yarısını altına yarısını hisseye yatırdım. Altına yatırılan kısım 60 tl oldu hisse kısmı 40 tl ye düştü. Hedeflediğim oran bozulmuş oldu. Aylık yaptığım alımlarda 20 tl lik hisse alıp eşitlemeli mi? Yoksa ikisine de 50 tl yatırmıştım diye eşit mi saymalı? Dengeleme yapıyorsanız ne kadar aralıklarla müdahale ediyorsunuz?
    Dengelemeyi sadece çok riskli enstrümanlarda yapıyorum. %10 paramı viopa gömemem mesela.

    altın ağırlığı ise portföyün diğer oyuncuların ve altının performasına göre değişiyor. Ben sadece aylık düzenli olarak belli tutar otomatik altın alıyorum.
    Yarın %20olur belki %10olur.

    Onun dışında dinamiklere göre az işlemler yapıyorum.
    Amacım dolar bazında yıllık %10kazanmak o yüzden işlem olarak muhafazakar takılıyorum.
    YTD

  2.  Alıntı Originally Posted by admustafa Yazıyı Oku
    Teşekkürler hocam. O zaman reel getiri hedeflememiş olmuyor muyuz ? Satış kriterlerinizden bir tanesi 2 ay içerisinde %30 yükselmişse, bir taneside üst üste 3 bilanço kötü gelmişşe diye biliyorum. Sürekli değer kazanan ve bilançosu iyi gelen bir hisseyi nereye kadar taşımak mantıklı karı realize etmek için grafik pahalı kısmı mi devreye girecek bu durumda ?
    Sevgili admustafa,

    Bence kavramlar birbirine girmiş...söylediklerini bir bağlamda paylaşmışım, ama konular karışmış bence,

    İ-) alım yaparken enflasyonu dikkate almıyorum.,,ama reel getiri hesaplarken tabii ki dikkate alıyorum..,birisi alım maliyeti, öbürü satış sonrası reel getiri hesabı,

    İi-) grafik pahalı kavramı bir hisseyi al-alma kararı sırasında kullanılır... satış yapmak için kullanılan bir kriter değildir... bir hissede maliyetim çok aşağıda, hisse grafik pahalı hale gelmiş.,,neden satayım ki...bilanço bozulana ya da teknik sat diye bağırana kadar tutarım.

    İii-) bir hisseyi aldım, çok iyi bir döneme denk geldi ve hisse maliyetimin üzerine bir ayda %20-30 çıktı...burada realşzasyona gidebilirim,,,özellikle piyasa geneli için çok olumlu değilsem, ralli modunla değilsek ( şu an içinde bulunduğumuz durum...2 Aydır 100-105 bin arasındayız),,,yani bu kısmı bir realizasyondur, tamamen hisselerden çıkış manasına gelmez.

    İv-) iki dönem üst üste kötü bilanço gelirse, o hisseyi portföyden çıkarıyorum...ama öncesinde kuvvetli teknik sat sinyali geldiğinde, ya da kısa dönemde ciddi primler yapıldığında pozisyon azaltabilşyorum.

  3.  Alıntı Originally Posted by Cautionary Yazıyı Oku
    Sevgili admustafa,

    Bence kavramlar birbirine girmiş...söylediklerini bir bağlamda paylaşmışım, ama konular karışmış bence,

    İ-) alım yaparken enflasyonu dikkate almıyorum.,,ama reel getiri hesaplarken tabii ki dikkate alıyorum..,birisi alım maliyeti, öbürü satış sonrası reel getiri hesabı,

    İi-) grafik pahalı kavramı bir hisseyi al-alma kararı sırasında kullanılır... satış yapmak için kullanılan bir kriter değildir... bir hissede maliyetim çok aşağıda, hisse grafik pahalı hale gelmiş.,,neden satayım ki...bilanço bozulana ya da teknik sat diye bağırana kadar tutarım.

    İii-) bir hisseyi aldım, çok iyi bir döneme denk geldi ve hisse maliyetimin üzerine bir ayda %20-30 çıktı...burada realşzasyona gidebilirim,,,özellikle piyasa geneli için çok olumlu değilsem, ralli modunla değilsek ( şu an içinde bulunduğumuz durum...2 Aydır 100-105 bin arasındayız),,,yani bu kısmı bir realizasyondur, tamamen hisselerden çıkış manasına gelmez.

    İv-) iki dönem üst üste kötü bilanço gelirse, o hisseyi portföyden çıkarıyorum...ama öncesinde kuvvetli teknik sat sinyali geldiğinde, ya da kısa dönemde ciddi primler yapıldığında pozisyon azaltabilşyorum.
    Teşekkürler tekrar ben takip edebildiğim ve anlayabildiğim kadarıyla benim için gri kısımları netleştirmek istedim.

  4. Cauti...Özel mesaj kutunu biraz rahatlatsana...

  5.  Alıntı Originally Posted by Cautionary Yazıyı Oku
    Grafik pahalı için kabak gibi bir örnek...BİM....neredeyse ülkede yeni bir ekol oluşturdu...sıfırdan zirveye çıktı nerdeyse...rekabet feci, neredeyse her parekendeci, Migros dahil, ucuzcu market olmuş,,,,artık hayat çok daha zor olacak bim için...yani konjonktür de terse döndü bu firma için...çok kar ediyor diye üstüne gelinmesi de cabası.

    Portföyünde olana bir şey diyemem...sat demem...ama yeni uzun vadeli almayı düşünen kişiye, grafik pahalı, aman ha derim.
    Vay be...11 mart da bu yazıyı yazdığımızda kağıt 88 lerdeyken, 10 günde 78 lere geldi...üstelik borsamız bu dönemde hemen hemen aynı yerde...yani önemli bir negatif ayrışma da var...10 yıldan uzun bir süredir borsamızın en istikrarlı kağıdı iken bir şeyler değişmiş gibi..bir çok şey yazılabilir...ama bu kağıdın şu an yaşadığı durum grafik pahalı teorisine mükemmel bir örnek.

    İ-) Yeni bir iş modeli ve güven veren kurumsal bir yapı ile hızlı büyüme, karlı iş modeli.
    İi-) piyasanın en büyüğü haline gelip klasik süpermarket devlerini sarstı
    İii-) doğal olarak karlılığı da arttı.
    İv-) yavaş yavaş teori hayat bulmaya başladı...giriş çıkışın oldukça serbest olduğu, rekabete açık bir piyasada Yen'i oyuncular da bu modeli benimsedi.
    V-) yeniler bir tarafa eski büyük oyuncular da teker teker bu modeli kısmen( Migros)ya da tamamen(Carrefour) benimsedi.

    Sonuç olarak firmanın büyüme hızı yavaşlamaya başladı,,,ayrıca ülkenin içinde bulunduğu durum sektörün en karlı firmasının göze batmasına sebep oldu,..resmen şirket iktidar yanlısı medyada hedef tahtasına kondu...rekabet kurulu dava açtı, marketlerin kendi ürünlerine sınırlama getirme ve yeni market yasası vs. gündeme geldi.

    Sanki bir anda herşey terse döndü...3-5 sene önce arkadan müthiş bir rüzgar eserken, şimdi karşıdan esiyor.

    Artık mecburen karlar zayıflayacak, eski borsa performansı yakalayamayacak ve bundan sonra büyük ihtimal bist-100 e göre göreceli negatif ayrışacak.

  6.  Alıntı Originally Posted by Cautionary Yazıyı Oku
    Vay be...11 mart da bu yazıyı yazdığımızda kağıt 88 lerdeyken, 10 günde 78 lere geldi...üstelik borsamız bu dönemde hemen hemen aynı yerde...yani önemli bir negatif ayrışma da var...10 yıldan uzun bir süredir borsamızın en istikrarlı kağıdı iken bir şeyler değişmiş gibi..bir çok şey yazılabilir...ama bu kağıdın şu an yaşadığı durum grafik pahalı teorisine mükemmel bir örnek.

    İ-) Yeni bir iş modeli ve güven veren kurumsal bir yapı ile hızlı büyüme, karlı iş modeli.
    İi-) piyasanın en büyüğü haline gelip klasik süpermarket devlerini sarstı
    İii-) doğal olarak karlılığı da arttı.
    İv-) yavaş yavaş teori hayat bulmaya başladı...giriş çıkışın oldukça serbest olduğu, rekabete açık bir piyasada Yen'i oyuncular da bu modeli benimsedi.
    V-) yeniler bir tarafa eski büyük oyuncular da teker teker bu modeli kısmen( Migros)ya da tamamen(Carrefour) benimsedi.

    Sonuç olarak firmanın büyüme hızı yavaşlamaya başladı,,,ayrıca ülkenin içinde bulunduğu durum sektörün en karlı firmasının göze batmasına sebep oldu,..resmen şirket iktidar yanlısı medyada hedef tahtasına kondu...rekabet kurulu dava açtı, marketlerin kendi ürünlerine sınırlama getirme ve yeni market yasası vs. gündeme geldi.

    Sanki bir anda herşey terse döndü...3-5 sene önce arkadan müthiş bir rüzgar eserken, şimdi karşıdan esiyor.

    Artık mecburen karlar zayıflayacak, eski borsa performansı yakalayamayacak ve bundan sonra büyük ihtimal bist-100 e göre göreceli negatif ayrışacak.
    Tüpraş ve Ereğli gibi borsa lokomotifi şirketler için düşünceleriniz nedir sayın Cautionary?

  7.  Alıntı Originally Posted by Ekonomist2 Yazıyı Oku
    Tüpraş ve Ereğli gibi borsa lokomotifi şirketler için düşünceleriniz nedir sayın Cautionary?
    Kısa vadedeNötr...ama bu iki hisse ülke sanayisinin bel kemiği...her ay düzenli minik minik alımlar için en ideal iki hisse.

    Üstelik artık grafik pahalı da değiller ( gerçi Tüpraş çok az grafik pahalı sınırını geçmişti)

    Ancak şunu belirteyim...105 binlerden satış beklediğimi ve 100 bin altını beklediğimi yazmıştım...bu nedenle yüklü alımlarda 96-98 aralığı alım için daha uygun.

  8. ekşi sözlükten kısmen topikle kismen krizle alakalı bir yazı..

    @creepyfreak nickli yazar rica etti ve konu hakkındaki sözleri aşağıdadır... yazılanlardan dolayı sorumluluk kendisine aittir... elçiye zeval olmaz umarım

    merhaba, çaylak olduğum için doğrudan yazamadığım için sağ olsun arkadaşımız iletti entryi.

    uzun zamandır başlığı takip ediyorum, entrylerin hemen hemen hepsini okumuşumdur. bazılarında bilgi eksikliğinden kaynaklanan hatalı anlatımlar olsa da çoğunlukla gözleme dayalı ve doğru tespitler var.

    belki biraz uzun bir entryi olacak ama biraz da genel ekonomik ve dünyadaki gelişmeler ışığında 3 5 şey söylemek istiyorum.
    36 yaşındayım, eski bir bankacıyım, sonrasında yaklaşık 10 yıldır özel sektörde orta düzey yöneticilik yapmaya çalışıyorum. zaman zaman iş icabı yurt dışına gidiyorum, eskiden tatil amaçlı da giderim ucuz turlar falan bulunca. hem avrupa'da (hollanda) hem de ortadoğu (mısır) ve kuzey komşularımızda (rusya ve ukrayna) gittiğim iş seyahatlerinde yaptığım gözlemler ışığında bir iki şeyi paylaşmak istiyorum. bundan 6 7 sene önce ilk kez rusya'ya gittiğimde türkiye'nin hızla rusya yolunda olduğunu düşünmüştüm, ancak o durumlara gelmesinin çok uzun zaman alacağını ve o kadar da kötü olmayacağını düşünmüştüm. ancak görüyorum ki zaman çabuk geçmiş ve o kadar kötü duruma gelmişiz bile. şöyle ki orada yaşlanmış nüfusun dilendiğini görmüştüm özellikle metro çıkışlarında (moskova’ya gidenler de görmüştür muhakkak), emekli maaşlarının 150-200 dolar bandında olduğunu öğrenmiştim inanamamıştım bu parayla nasıl geçindiklerine. hatta bir doktorla tanışmıştım türkiye'de rusya'nın uzak bölgelerinde doktorluk yaptığını 400 dolar civarında kazandığını söylemişti. baktığımızda 1000tl emekli maaşı alan bir emeklimiz şu anda 180 dolar emekli maaşı almakta. 3-5 yıllık iş tecrübesine sahip özel sektör çalışanları (ortalama bir çalışandan bahsediyorum uzman veya uzman yardımcısı düzeyinde) 500-600 dolar civarında maaş almakta. o zamanlar market fiyatlarına baktığımda hiç ucuz değillerdi alkol ve sigara dışında. rus bir arkadaşıma rusların putin’i çok sevdiğini yıllardır rahatlıkla seçimleri aldığını söylemiştim, bu duruma rağmen bana "all fake" (külliyen yalan dolan işler manasında) bir şeyler söylemişti. seçimler sadece göstermelik yapılıyor demişti. biz de maalesef çok hızlı bir şekilde benzer duruma geldik. bir gözlemim de özellikle moskova'da maybach, rolls royce gibi ultra lüks araçların çok fazla olduğuydu, halkın büyük bölümü fakirlikten kırılırken zengin kesim ultra lüks yaşıyordu. bu durumu (bu kadar çarpıcı olmasa da) istanbul trafiğinde de görüyorum. otobüslerde, metrobüslerde binlerce insan tıklım tıkış işine gitmeye çalışırken en az milyon tl değerindeki lüks araçlarla dolaşan insanlar. bir yerde zenginlik çoksa, fakirlikte çoktur, sömürü düzeni olmadan bu denli çok zengin olamaz.

    ukrayna'da da buna çok benzer şeyler görmüştüm, bir arkadaşımın annesi doktor emeklisiydi ve 50 dolar emekli maaşı alıyordu, kendisinden duymasam inanmazdım. yolda sık sık dilenciler önümü çeviriyordu, ingilizce bilen bir genç yolumu kesip para istediğinde neden diye sormuştum, yiyecek alacağım aileme demişti. bu yazdıklarım masal gibi geliyor ancak üstümüze gelmekte olan şey maalesef ki bunları bize yaşatabilir, umarım yaşatmaz. ukraynalı bu arkadaşım (iyi eğitimli bir kadındı) gidebilen ukraynalıların ülkeyi terk ettiğini söylüyordu, kedisi de bu söylediklerimden 3 5 ay sonra amerika'ya gidip yerleşti evlilik yoluyla.

    iş icabı 3 4 ayda bir mısır'a gidiyorum. yazım, gezelim görelim tadında olsun istemiyorum ancak bu ülkeler ile ülkemizin gidişatı arasındaki benzerlikler dolayısıyla bunları anlatıyorum. mısır oldukça muhafazakar bir ülke bildiğiniz üzere, gidenler biliyorlardır erkeklerin alınlarında bir kızarıklık olur alnın seccadeye değdiğinin belirtisidir, bununla gurur duyarlar. ancak orada alınan abdesti görseniz inanamazsınız, çorabı bırakın ayakkabıyı bile çıkarmadan sadece eliyle su dokundurup çekerler. neyse konumuz bu değil, ancak orda da ücretler sefalet seviyesinde genel olarak, yeni işe başlayanlar 52 dolar civarında maaş alıyorlardı benim gittiğim fabrikalarda. ancak market fiyatları birçok üründe türkiye'den pahalıdır, az sayıda üründe ucuzdur. eskiden -türkiye'de son kur ataklarına kadar- daha farklıydı. ancak orada da insanlar orduyla - dinci kesimin arasına sıkışmış durumda ve hayat sefalet seviyesinde. biz hiç bir zaman öyle olmayız ancak demokrasinin, hukukun olmadığı bir ülkede hele de dinciler iş başındaysa (eskiden veya sonrasında) ekonominin de nereye gideceğini gösteren iyi bir laboratuvar mısır.

    bir diğer gözlemim ise batı avrupa'dan (hollanda). refah denen şeyin kesinlikle zenginlikle alakası olmadığını anlamamı sağlayan ülke oldu hollanda. işsizliğin düşük, yaşam standartlarının oldukça yüksek olmasına rağmen bunun zenginlikle alakalı olmadığını gördüm. insanlar huzur içinde olabiliyorlarsa, devlet kurumlarına güveniyorlarsa, hukukun üstünlüğü varsa, binbir milletten insan huzur içinde yaşayabiliyorsa (maalesef orda da huzuru bir türk kaçırdı yakın zamanda, silahlı saldırıdan bahsediyorum) bu ülke refah içindedir. bunun nedeni de az önce saydığım şeylerdir. yani şu ana kadar yazdıklarım aslında doğrudan ekonomiyle ilgili şeyler değil ancak sonuçları ekonomik olan şeyler. demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları, kurumlara güven vb. bunlar olmaksızın ekonomik iyileşme beklemek hayalcilikten öteye gitmez, ha suudi arabistan gibi petrolünüz varsa paranız olur ancak refahınız yine olmaz, yine kalkınmış bir ülke olamazsınız. ama zaten türkiye hiç bir zaman kalkınmış bir ülke olamayacak, en azından benim bu konu da pek bir inancım yok.

    gelelim bizde neler yok olduğu için ekonomimizin bu günlere geldiğini anlattıktan sonra biraz da gerçek ekonomik tespitlere. birçok defa zaten yazıldı, fed'in 2008 sonrası 4 trilyona yakın dolar hacmini artırması sonucunda tüm dünya gibi türkiye de dolara boğuldu, ucuzlayan finansmanı da gittik inşaata gömdük ve bu günlere geldik. ancak asıl problem ne sadece inşaata dayalı ekonomik yapımız ne de döviz kurları ne de başka bir şey. asıl problem yukarıda bahsettiğim özelliklerin ülkemizde ya yarım yanmalak uygulanması da ya da hiç uygulanmaması sadece görünürde var olması.

    peki, bundan sonra neler olabilir. şahsi kanaatim 2008-2013 arasındaki refah seviyesine toplum olarak çok uzun yıllar (öyle söylenen 3 5 yıl falan değil, uzun yıllar, belki 15 20 sene) erişemeyeceğiz. sebebi basit, ekonomimiz yapısal olarak hasarlı, uzun uzun anlatmaya gerek yok, tarım politikalarından tutun ihracatın ithal ara malı ve hammaddeye bağımlı olmasına kadar sayabilirsiniz. bunun düzelmesi için birçok reform yapılması gerekiyor ve kimsenin de bunları yapmaya niyeti yok, belki seçimlerden sonra dostlar alış verişte görsün moodunda 3 5 bir şey yapılabilir ama onun da faydası olmaz. uzun yıllar göreceli olarak (aynı sınıfta olduğumuz gelişmekte olan ekonomilere göre) daha yüksek işsizlik, yüksek döviz kuru ve yüksek enflasyon ile yaşayacağız. öncelikle bunu kabul edelim, tüm planlarımızı buna göre yapalım. herkesin ağzından düşürmediği yapısal reform denen şeyler de maalesef ki iyi yetişmiş insan gücüyle yapılabiliyor, iyi eğitimli kalifiye çalışanlarınızı yurt dışına kaptırırsanız yapısal reform falan yapamazsınız. endüstri 4.0' a kiminle geçeceksiniz yazılımcınız olmasa nasıl yapacaksınız. bundan dolayı ülkenin insan gücünde son 10 15 yılda aldığı hasar uzun yıllar onarılamayacak. yurt dışına nitelikli insan gücü göçü önümüzdeki yıllarda da devam edecek. orta gelir düzeyinden ortanın altı (5-7 bin dolar) gelir seviyesine yerleşeceğiz. bu tüm topluma acı verecek, herkesin buna hazır olması lazım. ülkenin emek verimliliği (hem mavi yaka hem beyaz yaka) düşük olduğu için artı değeri yüksek ürünler üreterek ülkeye döviz çekemeyeceğimiz ve sermaye birikimi yaparak yatırımlara yönlendiremeyeceğimiz için mecburen ucuz iş gücünden başka rekabet avantajımız yok. bundan dolayı döviz kurları yüksek olmak zorunda, asgari ücretin işverene maliyeti 300-350 doların altında olmak zorunda ki doğrudan yabancı yatırımı çekebilsin ülke, yoksa rakiplere giderler. bir diğer yanlış anlaşılan konu da sadece iş gücü maliyetiyle doğrudan yabancı yatırım çekilebileceği. oysaki yatırımcı (ister yerli ister yabancı) işgücü veya enerji veya diğer maliyetler ne kadar düşük olursa olsun yatırım yaptığı ülkedeki hukuk sistemine, finans sistemine ve siyasi istikrara güvenmiyorsa oraya yatırım yapmaz. öyle olmasaydı aylık ücretin 60 dolarlarda olduğu pakistan'a korkunç yabancı yatırım giderdi ama gitmez. gitse gitse en kalifiye olmayan yatırımlar gider.

    bir diğer önemli husus olan hem günümüzün hem de hepimizin geleceğini ilgilendiren sosyal güvenlik konusuna. maalesef ki türkiye'nin sosyal güvenlik sistemi aktüeryal olarak çökmüş durumdadır. bundan dolayı emekliliğine 10 yıldan fazla olan kimse rahat bir emeklilik hayal etmesin, buna hep tavandan prim ödemiş olanlar da dahil. keza halen 11 milyon emeklimiz var -tamamen tahminen- 20 yıl içinde bu miktar 20-25 milyon bandında olacak. şu anda çalışan sayımız 28 milyon kişi civarında, 20 yıl içinde sanmıyorum ki 50 milyon olsun bu sayı (tahminlerimi nüfus artış hızı ve ekonomik büyüme hızına göre yapıyorum). bu durumda ileriki yıllarda daha büyük bir kesimi daha az sayıda çalışanın finanse ettiği bir emeklilik sistemimiz olacak. emekli maaşları tl ile ödendiği için evet herkese emekli maaşı ödenebilecek ancak enflasyon ve kurlar nedeniyle muhtemelen bugün ukrayna'da yaşanan gibi emekli maaşları 50 dolar seviyelerine düşecek. yani komik ötesi emekli maaşları olacak 20 yıl sonrasında. biraz felaket tellalı gibi bir öngörü oldu biliyorum ama bir ülkenin, bir şirketin bir organizasyonun (adını siz koyun artık) en büyük sermayesi insan kaynağıdır. insan kaynağımız her geçen gün daha kalitesiz hala gelirken (abidik gubidik eğitim sistemimiz nedeniyle) hem de aynı anda en eğitimli kalifiye insan gücü yurt dışına göçüyorken eldeki insan gücüyle ekonomik kalkınma buna mukabil de anlattığım kötü senaryonun değiştirilmesi mümkün değildir.

    peki, canımız yeteri kadar sıkıldıysa şimdi ne yapalım sorusuna gelelim. öncelikle çocuklarınızın eğitimleriyle kişisel olarak ilgilenin ve onlara artı ne katabiliyorsanız katın, buna koleje giden çocuklarınız da dahil. türkiye'deki eğitim sistemi koca bir çöp çünkü. özellikle çocuklarınızın en başta ingilizce olmak üzere yabancı dil öğrenmesini sağlayın. kendiniz de youtube gibi ve diğer ücretsiz (edx gibi) kanallar vasıtasıyla kalifikasyonlarınızı artırmaya çalışın. geleceğe dair emeklilik planlarınızı tamamen devletten emekli olamayacağınızı düşünerek yapın, bes gibi veya uzun vadeli borsa yatırımı gibi (türkiye'de borsa kumardır bu arada, 3 spk belgesi sahibi birisi olarak rahatlıkla söyleyebilirim) yatırımlar yapın. gençseniz ve imkanınız varsa ve tabiki hayaliniz ise yurt dışı iş imkanlarını kovalayın. hep söylendiği gibi tasarruf yapın. ne kadar kazandığınızın bir önemi yok (kazancı harcamalarına yetmeyen düşük gelir grubu için geçerli değil bu söylediğim) çok da kazansanız minimal bir hayat tarzına geçmeye çalışın. kullandığınız telefondan arabaya televizyona kadar işinizi gören minimum maliyetle alabildiklerinizi satın alın. hatta 2. el eşyalardan alın, yenisini alabileceğim halde bir dünya 2. el eşya aldım kullanıyorum, ayıp falan değil, kapitalizmin bize uydurduğu bir yalan 2. el eşyanın kötü, kullanılamaz olduğu. paranızın, işinizin kıymetini bilin. ancak dediğim gibi imkanı, yaşı, eğitimi müsait olanlar yurt dışı iş imkanlarını kovalamalılar keza işinizde ne kadar iyi olursanız olun kur atakları geldiğinde alacağınız maaşlar komik rakamlara tekabül edecek. bugün istanbul'da bile 2 bin dolar maaş alan orta düzey yönetici baya iyi kazanıyorum diyor ki avrupa için komik bir maaştır orta düzey yönetici için (romanya'dan, bulgaristan'dan bahsetmiyorum tabi ki).

    çok uzun oldu biliyorum, buraya kadar okuduysanız artık toparlayayım. yaşanmakta olan ekonomik kriz maalesef ki 1994 ve 2001 krizine benzememekte (94 krizinde çocuktum ama net hatırlıyorum, 2001 krizini çok iyi hatırlıyorum). bu kriz ekonomik bir süreç olarak yıllarca devam edecek türkiye'yi fakirleştirecek, işsizlik gerçek anlamda hiç düşmeyecek, bu kadar işsizliğe alışacağız, maalesef ki sosyal olaylar göreceğiz ama bunlar medyaya malum nedenlerden yansımayacak. standartlarımız düşecek. ülkecek büyük bir dönüşüm geçiremezsek eğer rusya ukrayna arasında bir yere oturacağız, yani yozlaşmışlığın fakirliğin kol gezdiği, hukukun guguk olduğu, kendisini kurtaranın kapağı yurt dışına attığı saçma sapan (ki rusya bence türkiye'den daha iyi şu anda, eğitimi falan bizden kat kat iyi, yılların bilim birikimi edebiyat sanat birikimi var, fakirler ama cahil değiller) bir ülke haline geleceğiz. umarım ülkemiz ve hepimiz için daha mutlu, huzurlu ve refah dolu yarınlar olur, ben şahsen pek inanmasam da…





    20.03.2019 16:46 ~ 16:54 alacakarga

Sayfa 327/1230 İlkİlk ... 227277317325326327328329337377427827 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •