Sayfa 2853/7020 İlkİlk ... 185323532753280328432851285228532854285528632903295333533853 ... SonSon
Arama sonucu : 56156 madde; 22,817 - 22,824 arası.

Konu: Sanat Mozaik

  1. Irlandali Romantik - Gercekci ressam Seán Keating'in dogum yildonumu (28 Eylul 1889)

    Men of the South, 1921 - 1922




    An Allegory, 1924


  2. Moby Dick'in Amerikali yazari Herman Melville'in olum yildonumu ( 28 Eylul 1891)

    "Insanlar kiskanclik ugruna cinayet islemislerdir ve ofke ugruna ve nefret ugruna ve bencillik ugruna ve ruhsal gurur ugruna; ama ben hicbir insanin bir digerini sevme ugruna cinayet isledigini duymadim. Demek ki, daha iyi bir neden bulunamiyorsa, ozellikle ofkesi burnunda kisilerde, kisisel cikar herkesi iyilikseverlige ve hayirseverlige yonlendirmelidir." Katip Bartleby



    "Men have committed murder for jealousy's sake, and anger's sake, and hatred's sake, and selfishness' sake, and spiritual pride!s sake; but no man that ever I heard of, ever committed a diabolical murder for sweet charity's sake. Mere self-interest, then, if no better motive can be enlisted, should, especially with high-tempered men, prompt all beings to charity and philanthropy."



    "Gozle gorulen seyler mukavvadan maskeler gibidir. Ama her olan bitten seyde, her canli iste, her su goturmez olayda, bilinen her seyin icinde, bilinmez bir akil vardir. Bu akil, kendi damgasini vurur o akilsiz mukavva maskeye. Eger insan vuracaksa, o maskeye vurmali. Mahpus, zindandan kacabilir mi duvari delmeden? Beyaz balina benim dort bir yanimi saran o zindan duvaridir iste. Bunun otesinde hicbir sey yok sandigim da oluyor zaman zaman. Ama ne olursa olsun, eziyor beni bu balina, kemiriyor icimi. Insani kucuk dusuren bir guc goruyorum onda. Iste bu anlasilmaz seyden nefret ediyorum asil. Beyaz balina ister kotulugun bir araci olsun, ister kotulugun ta kendisi, ondan alacagim ocumu. Kufurden, dinsizlikten soz etme bana, evlat. Beni gunes kucuk dusurse, gunesi vururum. Gunes bana dusmanlik ederse, ben de dusman olurum ona: oyunun kuralidir bu yarismadan doguyor her sey. Ama ben bu oyunun kolesi degilim oglum. Kimdir benden ustun olan? Gercegin sinirlari yok."



    "All visible objects, man, are but as pasteboard masks. But in each event - in the living act, the undoubted deed - there, some unknown but still reasoning thing puts forth the mouldings of its features from behind the unreasoning mask. If man will strike, strike through the mask! How can the prisoner reach outside except by thrusting through the wall? To me, the white whale is that wall, shoved near to me. Sometimes I think there's naught beyond. But 'tis enough. He tasks me; he heaps me; I see in him outrageous strength, with an inscrutable malice sinewing it. That inscrutable thing is chiefly what I hate; and be the white whale agent, or be the white whale principal, I will wreak that hate upon him. Talk not to me of blasphemy, man; I'd strike the sun if it insulted me. For could the sun do that, then could I do the other; since there is ever a sort of fair play herein, jealousy presiding over all creations. But not my master, man, is even that fair play. Who's over me? Truth hath no confines."

  3. Fransiz ressam Stanislas Victor Edouard Lépine'in olum yildonumu (28 Eylul 1892)

    Pont de la Tournelle,1862




    Pont de l'Estacade, Paris, 1880 - 1884


  4. Fransiz mikrobiyolog ve kimyager Louis Pasteur’un olum yildonumu (28 Eylul 1895)



    “Bir cocukla ilgilenirken 2 duygu icinde ol: cocuk oldugu icin sevgi, yarin buyuyecegi icin saygi./ Quand je m'approche d'un enfant, il m'inspire deux sentiments contraires ; la tendresse pour ce qu'il est, et le respect pour ce qu'il sera plus tard.”

  5. Italyan ressam Giovanni Segantini'nin olum yildonumu (28 Eylul 1899)

    Suonatori di cornamusa della Brianza (Bagpipers of Brianza, 1883 – 1885)




    Le due madri (The Two Mothers, 1889)


  6. 28 Eylul 1917


    "F. ile konusmalarin ozeti.

    Ben: demek isi bu noktaya kadar getirdim.

    F.: Bu noktaya kadar getiren ben'im.

    Ben: Seni bu noktaya kadar getirdim.

    F.: Bu dogru.

    Kisaca kendimi olume emanet edebilirdim. Bir inanc kalintisi. Babaya donus. Buyuk uzlasma gunu.

    F.'ye bir mektuptan, belki de 1 Ekim tarihli son mektuptan.

    Varmak istedigim son amac bakimindan kendimi yokladim mi, dogrusu iyi bir insan olmak ve en yuce mahkemenin buyruklarini yerine getirmek icin caba harcamadigimi, buna dupeduz karsit bir
    davranisla tum insan ve hayvan toplumunu kus bakisi gorebilmek, temel zevklerini, isteklerini ve ahlaksal ideallerini taniyip bunlari basit kurallara indirgemek ve ilgili kurallar dogrultusunda elden geldiginde kisa surede kendimi gelistirip dupeduz herkesin begenisini kazanmak gibi bir egilimle donatildigimi goruyorum; oyle ki (tutarsizlik burada basliyor) genellikle sahsima karsi beslenen sevgiyi elden cikarmadan, sonunda cehennem atesinde kizartilmayacak tek gunahkar kimligiyle icimdeki bayagiliklari herkes onunde sergileyebileyim. Yani ozetlersem, benim icin onemli olan insanlarin mahkemesidir; ustelik bu mahkemeyi de yaniltmak istiyorum, ancak yalan dolana basvurmadan."



    28. September 1917


    "Grundriß der Gespräche mit F.

    Ich: So weit habe ich es also gebracht

    F. So weit habe ich es gebracht

    I. So weit habe ich Dich gebracht

    F. Das ist wahr

    Dem Tod also würde ich mich anvertrauen. Rest eines Glaubens. Rückkehr zum Vater. Großer Versöhnungstag.

    An einem Brief an F., vielleicht dem letzten (1 Okt)

    Wenn ich mich auf mein Endziel hin prüfe, so ergibt sich, daß ich nicht eigentlich danach strebe ein guter Mensch zu werden und einem höchsten Gericht zu entsprechen, sondern, sehr gegensätzlich, die ganze Menschen- und Tiergemeinschaft zu überblicken, ihre grundlegenden Vorlieben, Wünsche, sittlichen Ideale zu erkennen, sie auf einfache Vorschriften zurückzuführen und mich in ihrer Richtung möglichst bald dahin zu entwickeln, daß ich durchaus allen wohlgefällig würde undzwar (hier kommt der Sprung) so wohlgefällig, daß ich, ohne die allgemeine Liebe zu verlieren, schließlich, als der einzige Sünder, der nicht gebraten wird, die mir innewohnenden Gemeinheiten, offen, vor aller Augen ausführen dürfte. Zusammengefaßt kommt es mir also nur auf das Menschengericht an und dieses will ich überdies betrügen, allerdings ohne Betrug."

  7. Alman Sosyolojisi'nin kurucularindan Alman sosyolog ve filozof Georg Simmel’in olum yildonumu (28 Eylul 1918)

    “Ilkel iliskilerde yalan soylemenin sosyolojik acidan kismen mazur gorulusune ilave olarak, yalanin pozitif bir islevini de gozlemlememiz gerek. Grubun ilk organizasyonu, katmanlasmasi ve merkezilesmesinin soz konusu oldugu durumlarda, surec zayif olanin zihinsel ve fiziksel olarak ustun olana itaat etmesi yoluyla gerceklestirilir. Basarili olan yalan — yani fark edilmeyen - hic suphesiz bir zihinsel ustunlugu ve daha az kurnaz zihinlere rehberlik yapma ve egemen olma becerisini ifade eder. Bu, esit olcude acimasiz, ama bazen fiziksel yasa kadar uygun ruhsal bir zorbaliktir; ornegin, zekanin terbiyesi icin bir secme araci olarak; cogunlugun azinlik icin calismasini saglama, ustun kulturel urunlerin uretimi icin bos zamani guvenceye alma yontemi olarak; grubun liderligini kimin yapacagini belirlemek icin. Amaclar ne kadar tartismasiz sonuclar doguran yontemlerle gerceklestirilirse yalan soylemeye o kadar az gerek duyulur ve etik degersizlik bilinci icin o kadar fazla yer acilir.”



    “Zu jener relativen soziologischen Zulässigkeit der Lüge in primitiven Zuständen aber kommt eine positive Zweckmäßigkeit derselben. Wo die erste Organisierung, Rangierung, Zentralisierung der Gruppe in Frage steht, wird sie durch Unterwerfung der Schwachen unter die körperlich und geistig überlegenen stattfinden. Die Lüge, die sich durchsetzt, d. h. nicht durchschaut wird, ist zweifellos ein Mittel, geistige Überlegenheit zur Wirkung zu bringen und zur Lenkung und Unterdrückung der weniger Schlauen zu verwenden. Es ist ein geistiges Faustrecht, ebenso brutal, aber gelegentlich ebenso am Platze wie das physische, sei es als Selektion zur Züchtung der Intelligenz, sei es, um einigen Wenigen, für die nun andre arbeiten müssen, die Muße zur Produktion höherer Kulturgüter zu schaffen, sei es, um den Gruppenkräften einen Anführer zu geben. je mehr diese Zwecke mit Mitteln von geringeren unerwünschten Nebenwirkungen erreicht werden, desto weniger bedarf es der Lüge und desto mehr Raum wird für das Bewußtsein ihrer ethischen Verwerflichkeit.”

  8. Italyan aktor Marcello Mastroianni'nin dogum yildonumu (28 Eylul 1924)

    "Bugun benim dogum gunum. Yetmis iki yasina basiyorum. Eh, guzel bir yas. Yirmi yasimdayken, yetmis iki yasinda bir adami dusundugumde gozumun onune eli ayagi tutmayan ihtiyar biri gelirdi. Ama ben kendimi oyle hissetmiyorum. Evet, hayatimi guzel bir bicimde doldurdum. Buna sevinebilirim."



    "Oggi è il mio compleanno. Compio settantadue anni. Be', è una bella età. Quando ne avevo venti, immaginando un uomo di settantadue anni, l'avrei visto come un vecchio bacucco. Ma io non mi sento così vecchio.. Quindi l'ho ben riempita, la mia vita. Mi posso contentare. "


Sayfa 2853/7020 İlkİlk ... 185323532753280328432851285228532854285528632903295333533853 ... SonSon

Yer İmleri

Yer İmleri

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •