PDA

View Full Version : ABD durgunluğa ne zaman girecek ?



BULL MARKET
25-09-2006, 23:48
ABD ekonomisinin, ölçek ekonomileri içinde dünyanın en büyüğü olduğunu göze alırsak ve bu ekonominin sürekli artan açıklarıyla başetmesinin mümkün olmadığını kaale alırsak, diğer taraftanda gelişmekte olan ülkelerin büyüme çabalarının varlığı, ABD ninde küresel pazarda ekonomisinin büyüme trendini korumasını, bi zaman sonra açıklarını artırarak devam etmesini imkansız hale getirecek olması, en büyük ölçeğin eninde sonunda durgunluğa gireceğinin önemli nedenleri diyorum.

ABD nin durgunluğu demek ise dünyayı derinden etkileyecek bir gelişme olması kuvvetle muhtemeldir, bu durgunluğa girişin sonuçlarının ise az veya çok gelişmekte olan ülkeri ve bizide etkilemesi, etkinin ise azmı çokmu olacağını yine ABD nin durgunluğa giriş biçimine bağlı olacağını, bunuda forumda bu topikte takibetmenin iyi fikir olacağını düşündüm.

Bu topikte ABD nin durgunluğa girip girmediğini takibetmeye nedersiniz? bu konudaki gelişmeleri ayrıntıları ile burada forumdaşlarla paylaşmak, önümüzdeki günlerde iyi olacak diyorum, gelişmeleri dağınık halde forumda okumaktan kurtulurduk, faydalı olacağını temenni ederim, saygılar.

BULL MARKET
26-09-2006, 02:29
Benim şu ABD verilerinde anlamadığım nokta şudur, acaba dün gelen ev satışları beklentisi neden fazlaydıda, 1995 den beri gelen en kötü ev satışları iyi geldi kanaatine varılıyor, bu gibi konularda aslında bu işte gözardı edilmemeli diyorum, hem son yılların kötüsü gerçekleşiyor, hemde beklenti çok daha kötüymüşde gelen rakamlar iyi çıktı deniyor. Bu verileri aslında, birazda beklenti gerçekleşti veya beklentiden iyi geldi şeklinde kısa vadede değerlendirmek ten ziyade, orta vadede kötüye gidişatın başlangıç işareti olarakda değerlendirmeli yada köşede dip not olarak durmalı derim, yani ilerde birileri çıkıp, bu verininde o zaman beklentiden iyi çıktığını ama aslında bişeylere işaret ettiğini söylerse şaşmam, saygılar.

istanbul 000
26-09-2006, 23:20
Abd'nin ne zaman durgunluğa gireceğini bilemiyorum ama son okuduğum bir yazıya göre şimdiye kadar Amerikan ekonomisinin gücüne bağlı olarak ayakta duran Asya ve bazı Avrupa ekonomileri kendilerini bu bağdan kurtarmaya başlamışlar. Bu durumda Amerika'nın durgunluğa girmesi korkulandan daha az etkileyecek diğer ekonomileri. Yani girecekse bundan sonra girebilir, vakti geliyor diyebiliriz... ;)

smooth_criminal
26-09-2006, 23:26
evet Bu Topic Yerinde OlmuŞ...

Cunku Su An Azalan Enflasyonist Kaygilarinin Yerini Durgunluk Aldi.....ve Takip Edilmesi Gereken Bi Nokta...

Artik Fedde Indirim Yil Sonuna Kadar Beklenmekte....dolayisiyla Bu Gelisme Kim Ne Derse Desin Gelismekte Olan Piyasalari Olumlu Etkilicektir..tarihte Bunu Soluyo...

Ama Soguma Demek Talep AzaliŞi Demek...ve Dengeleri Sarsar....konut Satislari Beklenenden İİ....dolayisiyla Simdilik Paniklicek Durum Yok...

misterno
27-09-2006, 06:16
Amerikada yasayan biri olarak insallah ABD ekonomisi kotuye gitmez diyorum
ne zaman zora gelseler Iraka Afganistana giriyorlar

sira Iran ve Suriye de
sonra
ah ah sonrasini biliyoruz insalllah olmaz

dua edin ABD iyi durumda olsun

smooth_criminal
27-09-2006, 15:51
yenı verılerde durgunluk korkusunu tetıkledı...

dayanıklı tuketım malları +5 beklenırken -5 geldı ve akabınde tum dunya borsaları satıs yedı...bu beklenenın epey altında.....artık enflasyon rısk olmaktan cıktı...

yenı korku durgunluk deıl bu durgunlugun cok hızlı olması..

abdas
27-09-2006, 15:54
iran savaşından sonra

amma dünyada da büyük bir boşluk oluşacak

resesyonun alası olacak

dünya düzen tutmayacak

o kadar basit işte..........

abdas
27-09-2006, 16:23
iran savaşından sonra

amma dünyada da büyük bir boşluk oluşacak

resesyonun alası olacak

dünya düzen tutmayacak

o kadar basit işte..........

Veriden sonra dow jones endeksi futureları 12 puan yukarıdayken 20 puan aşağıda...Seans içinde 36500 desteğine çekilebilir.. .Şu an avrupa borsaları da hızlı bir şekilde geriliyor. Dow jones dün gece son 5 yılın zirve seviyesini test etmişti. Bu veriler üzerine bugün büyük olasılıkla düşüşle açılacaktır.
Zaten uzun zamandır sürekli değer kazandığı için ciddi kar satışları da gelebilir. Ayrıca saat 17.00 de yeni konut başlangıçları açıklanacak. Buradan da olumsuz bir veri gelmesi durumunda, dow jones %0.50 den fazla düşüş yaparsa yarın için şimdiden bastılar:tamam:

mondas
29-09-2006, 11:17
http://www2.vatanim.com.tr/root.vatan?exec=yazardetay&tarih=29.09.2006&Newsid=88679&Categoryid=4&wid=7

mondas
03-10-2006, 12:26
FT’nin manşetindeki esrar (http://www2.vatanim.com.tr/root.vatan?exec=yazardetay&tarih=&Newsid=&Categoryid=&wid=7)

Beklenmedik bir olay yaşanmazsa bugün ABD’de ekonomik yaşam nispeten durgun geçecek. Çünkü bir çok işyeri adeta yarı tatil niteliğinde. Ama piyasalar açısından durum farklı. Hisse senedi yatırımcısı Dow Jones Endeksi’nde rekor bekliyor. Bir rekor kırılsın, arkasından yeni rekorlar gündeme gelecek. Profesyoneller bu gibi durumlarda küçük yatırımcının gaza gelebileceğini biliyor ve gelişmeleri umutla izliyor.

Financial Times, kısa adıyla FT’nin geçtiğimiz Cumartesi günü İngiltere baskısında da manşet bu yöndeydi. Şöyle diyordu: “ABD ekonomisinde yumuşak iniş olasılığı piyasaları iyimserleştirdi.” Sıradan gibi gözükse de bu manşette aslında bir esrar gizli. Mercek altına yatırcağız. Çünkü piyasalardaki “iyimserlikle” yakından ilgili olduğunu düşünüyoruz. Yatırımcıların bilmesi gereken bir şey.

Manşetteki birinci ilginç mesaj şu. Oyuncular ABD ekonomisinde sert bir gerileme beklerken, yumuşak iniş senaryosu birden psikolojiyi değiştiriyor.

Ama ilginç nokta bir önceki sert gerileme beklentisi. Anlaşılan ABD ekonomisinde sert bir gerileme beklemek için ortada bazı nedenler var ve bu oyuncuları tedirgin etmiş. Bu olasılığın ortadan kalkması piyasaları iyimserleştirmiş. İyi.

İyi de, şimdi soralım acaba oyuncular ABD ekonomisinde ilk başta neden böyle bir sert gerileme bekliyordu?

Aslında sorunun cevabını bilmeyen yok. ABD ekonomisi negatif bireysel tasarruf oranı ve rekor bir dış açığa sahip. Ekonominin çok hızlı büyümesine rağmen bütçe açığı da çok yüksek.

Peki yumuşak iniş senaryosu burada ne gibi bir rol oynar?

Yumuşak iniş dış dengeyi düzeltmez. Sadece daha fazla kötüleşmemesini sağlar. Yumuşak iniş tasarruf oranını da eksiden artıya çevirmez. Burada da sadece günü kurtarır.

Ama aynı zamanda bütçe açığını bir miktar arttırır. Üretimdeki artışı yavaşlar, şirket kazançlarını ve yeni istihdam imkanlarını bir miktar geriletir. Diğer bir deyişle yumuşak iniş sırasında oyuncuları korkutan dengesizliklerden hiçbirisi ortadan kalkmaz. Ama şirketlerin durumu biraz olsun kötüye gider. Esrar da işte burada saklı.

Peki, yumuşak iniş ortada böyle bir durum çıkaracaksa, nasıl oluyor da hisse senedi piyasaları yukarı gidiyor? Gerileyen şirket kaçanları nasıl olur da hisse senetlerinin yükselmesine neden olur? Bu esrarı çözmek yatırımcı açısından önemli.

Bu garip durumun açıklaması bizce o kadar da zor değil. Yıllardır balonla yaşamaya alışmış yatırımcı ABD ekonomisi yumuşak inişe girerse yeni balonların başlamasını bekliyor.

Kazançlar, gerçek durum önemli değil. Eğer dengesizlikler sert bir şekilde ortadan kalkmasa bile, yatırımcılar başkalarının bu durumda alıma geçeceğini düşünürse kendileri de alır.

Herkes aynı psikoloji ile hareket ederse, yeni bir yükseliş dalgası başlar.Temel dengesizliklerle pek ilgi olmayan sadece balon nitelikli bir hareket. Ama günümüz finansal piyasalarında önemli olan zaten temel dengeler değil.

Günümüz piyasaları başkalarının ne yapacağı ve fiyatların nereye gideceğiyle ilgili. İşte bizce FT’nin manşetinde saklı olan bu esrar nedeniyle birkaç ay sonra FED yine faiz artırma zorunda kalacak.

bayindir36
07-10-2006, 16:36
roubini'nin blog'unu okuyun...2007 başı resesyon var diyor...roubini kim derseniz,türkiye doğumlu bir yahudi,new york üni. ekonomi prof.,eski imf başdanışmanı,eski beyaz saray ekonomi danışmanı v.s...yazılarını 2- 3 günde günceller..ingilizcesi iyi olanlar mulaka takip etsin,adam harbi çok iyi ve yazıları bağımlılık yapıyor
http://www.rgemonitor.com/blog/roubini

alkazar
13-10-2006, 04:58
ABD pazarının sınırları
Tüm dünya bugün Amerika’ya bel bağlamaktadır. Dünya üretiminin beşte birinden fazlası orada yapılır. Gerçekte şu anda dünyanın geri kalanını sürükleyen Amerikan ekonomisidir. Son günlerde Avrupa ekonomisinde büyüme artmıştır, ancak ortalama olarak eşitsiz ve cansızdır. On yıllık bir gerilemeden sonra Japonya bugün yüzde 1,8’lik –ki Asya’nın dinamosu için hazin bir rakamdır– bir büyüme oranına ulaşmıştır. Ve böyle bir anda tüm yükün Amerika’nın omuzlarında olması sürdürülemeyecek bir durumdur. Amerikalılar bunun farkındadırlar ve Japonlara ekonomilerinde reflasyon[3] uygulamaları ve dünyanın geri kalanından ve özellikle Asya’dan daha fazla mal almaları için baskı yapmaktadırlar.

Japonlar pek adil olmayan bir biçimde basında çok eleştiriliyorlar. Japon kapitalistleri ellerinden geleni yapmış, Japon hükümeti de ekonomiye inanılmaz paralar harcamıştır. Peki sonuç ne olmuştur? Daha önce hiç borcu olmayan bir ülke olan Japonya, en azından kamu borçları açısından bugün yeryüzündeki en borçlu ülkedir. Japonya’da kamu borçlarının gayri safi milli hasılaya oranı İtalya’dan daha fazladır. Bu da sürdürülebilir bir durum değildir. Ayağa kalkacağı ümidiyle ekonomiye kürek kürek kamu parası savurmaya devam edemezler, üstelik ortaya çıkan büyüme, gördüğümüz gibi, her halükârda çok düşük olmuştur. Dolayısıyla her şey Amerikan pazarının kaderine bağlı olmaktadır.

Daha önce söz ettiğimiz gibi, bir sektöre –enformasyon teknolojilerine– devâsa yatırımlar yapılmıştır. Ancak istatistiklere bakılırsa Amerikan pazarı çoktan sınıra dayanmış olması gerek. Amerikan pazarındaki büyümenin motor gücü nedir? ABD’de gerçek GSMH’nin üçte ikisi ve son iki yılda GSMH’deki büyümenin neredeyse tümü tüketime dayanır. Daha önce belirttiğimiz gibi bu borsadaki boom’la ilgilidir. Bu olgunun bir sebebi, gittikçe artan sayıda şirketin çalışanlarına ücretlerini kâr payı olarak ödemesidir. Böylece hisselerdeki herhangi bir değer düşüşü zorunlu olarak tüketim ve krediler üzerinde ciddi bir etki yaratacaktır.

Amerika’da pazarı ayakta tutan nedir? Temel faktör, özel ve tüzel kredilerin, yani borcun, eşi görülmemiş büyümesidir. Amerika bugün özel borçlar açısından yeryüzündeki en borçlu ülkedir. Japonya en büyük kamu borcuna sahip olmasına rağmen, Amerika’daki özel ve tüzel borçlar hem baş döndürücüdür hem de sürdürülemezdir. Eldeki varlıkların değer kazanmasına binaen alınan borçların getirdiği sorunlar iyi bilinir: borcun değeri sabit kalırken hisse ve mülk gibi varlıkların değeri sabit kalmaz. Ayrıca, bildiğimiz gibi, yükselen her şeyin sonunda aşağı inmesi gerekir.

Japon kamu borcu, daha önce belirttiğimiz gibi, Amerika’nınkinden daha kötüdür. Japonya’nın 1990’daki toplam kamu borcu Gayri Safi Milli Hasılanın yüzde 69’uydu, bugün yüzde 128’idir. Bu baş döndürücü bir rakamdır. Ama aslında bu rakam bile durumun ciddiyetini layıkıyla göstermemektedir, çünkü gelecekte ödenmesi gereken yerel yönetim borçları ve emekli aylıkları gibi şeyler buna dahil edilmemiştir. Bazı ekonomistlere göre, bu kalemler de dahil edilirse gerçek borcun miktarı GSMH’nin yüzde 250’si dolaylarında olacaktır. Bunun anlamı borcun kontrolden çıktığıdır. Japonya’nın durumu idare etmesinin tek sebebi, onun aynı zamanda dünyanın en büyük kreditör ülkesi olmasıdır. Japonya’nın yurtdışında çok miktarda parası bulunmaktadır ve böylece Japonlar gerektiğinde yurtdışı alacaklarını yardıma çağırarak bu işten yakalarını kurtarabilirler. Böyle bir hareketin dünya para piyasası üzerindeki etkisi ise başka bir sorundur.

ABD’nin durumu çok farklıdır. Amerika’daki özel borçlar (yani şirketlerin ve tüketicilerin toplam borcu) bugün GSMH’nin yüzde 132’si düzeyindedir. Marx Kapital’de kredinin rolünü açıklamaktadır. Kredi, kapitalistlerin pazarı doğal sınırlarının ötesinde genişletebilmesinin aracıdır. Borç altına giren herkes için –ki bugünlerde çoğu kişi için geçerlidir– bu gayet açıktır. Kredi kartı endüstrisi son yıllarda patlamıştır. Bu küçük plastik parçalarıyla paraya ihtiyaç duymaksızın araba, televizyon, hatta ev satın alınabilmektedir. Tabii burada küçük bir sorun vardır. Bu kredi faiziyle birlikte geri ödenecektir: “Ama Amerika’nın son zamanlardaki borçlanmasının ağırlığı, umut vaat eden ve sonsuz bir büyüme, düşük faiz oranları ve yükselen hisse fiyatları varsayımına dayandığı ölçüde, birçok borçlu ve alacaklının er ya da geç sert bir şoka girmesi muhtemeldir.” (The Economist, 22.01.2000)

Amerika’daki borçların gelişimine bakarsak durumun ciddiyeti hemen görülür. Amerika’da toplam hane halkı borcu 1992’de (yani bugünkü çevrimin başlangıcı) kişisel gelirin yüzde 85’i iken 1999’da yüzde 103’üne çıkmıştır. Bu borçlanmada baş döndürücü bir artış anlamına gelmektedir. Üstelik borç seviyelerini arttıran sadece hane halkı değildir. Aynı şey şirketler için de geçerlidir. 1999 Eylülünden önceki bir yıl içinde mali olmayan şirketlerin toplam borçları yüzde 12 yükseldi: 1980’lerin ortasından beri en hızlı yükseliş. Parayı ne için kullandılar? Kısmen yüksek teknoloji yatırımlarını finanse etmek için, doğru. Ancak borç alınan paranın çok büyük bir oranı kendi hisselerinin geri satın alımını finanse etmek içindi. Örneğin son iki yıl içinde mali olmayan yüksek teknoloji şirketleri net 460 milyar dolarlık pay senedini tedavülden çekerken, borçlarını 900 milyar dolar yükselttiler. Başka bir deyişle, paranın yarıdan fazlası hisselerinin geri alımı amacına dönüktü.

Cari faiz oranlarının birçok ülkede düşük olduğu doğrudur. İnsanların çok fazla harcamasının sebebi kısmen budur: bu aslında bir harcama boom’udur. ABD’de insanların çok fazla harcama yapmasının temel sebebi, insanlara hiç bitmeyen yeni bir alım gücü kaynağı sağlıyormuş gibi görünen borsa boom’udur. Borsada, eşdeğer miktarda bir servetle beraber, tarihsel olarak eşi görülmemiş bir artış olmuştur. Bunun nicel ifadesi olmak üzere, Amerikan hane halkı gelirinin yüzde 54’ü bugün borsadan gelmektedir. Ancak bu olgunun başka bir yönü vardır. Eğer borsada bir düşüş olsa ya da sadece yükselmesinde bir duraklama olsa, bunun piyasa üzerindeki etkisi ani ve şiddetli olacaktır. Faiz oranları kaçınılmaz olarak artacak ve borçlular üzerinde ağır bir baskı olacaktır. Daha yüksek faiz oranları ve eldeki varlıkların fiyatında bir düşüş, zorunlu olarak tüketimi ve talebi etkileyecektir, bu da bir yavaşlamaya yol açacaktır. İşin içine girmiş insan sayısı ve boom sırasında yaratılmış muazzam beklentiler düşünüldüğünde, psikolojik ve politik etkiler muazzam olacaktır.

Bu emsalsiz kredi genişlemesi sayesinde, bu insanların sistemin sınırlarının çok ötesine geçmiş oldukları gayet açıktır. Bunun esrarengiz bir tarafı yoktur. Eğer krediyi arttırırsanız, şüphesiz pazarı da büyütürsünüz. Daha önce belirttiğimiz gibi, sorun bu kredilerin geri ödenmek zorunda oluşudur ve bu husus ciddi ekonomistler arasında ciddi endişelere sebep olmaktadır. Pazarın doğal sınırlarının ötesine ne kadar geçerlerse, süreç ani bir duraklamaya girdiğinde, kredilerde hızlı bir daralma –ve böylece talepte de buna tekabül eden bir daralma– riski o kadar büyük olur. Sözde sert bir iniş olasılığı durumun doğasında vardır. Daha da kötüsü, kontrolsüz ve kendi kendini besleyen bir inişe yol açarak, sebebin sonuca, sonucun da sebebe dönüştüğü aşağı doğru inen bir spiralin içine girebiliriz. O zaman, son on yıldır Japonya’nın yaşadığına benzer uzun süreli bir depresyon sahnede boy gösterecektir.

Japonya örneği öğreticidir. Amerika’da yaşanan şey tastamam 1980’lerde Japonya’da yaşanan şeydir. Bu tehlikeli bir durumdur ve ciddi burjuvalar bundan endişe duymaktadırlar. Japonya 1980’lerden önce dünyanın en güçlü ekonomilerinden biri ve dünya ekonomisinin ana lokomotiflerinden biriydi. Ekonomi patlıyor ve Japon kapitalistler çok para kazanıyordu. Borsa gittikçe yükseliyor, borsa fiyatları artıyordu. Ve tıpkı bugün ABD’de olduğu gibi krediler genişliyordu. Daha sonra kazanın dibi patladı. Japonya hâlâ şoktan kurtulmuş değil. Neden? Çünkü 1980’lerdeki boom sırasında Japonlar sürekli borca girmişlerdi.

1985’de Japon hane halkı borç seviyesi net gelirin yüzde 89’u idi. 1989’la birlikte bu rakam yüzde 112’ye yükseldi. Bu rakam bugünkü Amerikan rakamlarından çok uzak değildir. Şüphesiz Japon ekonomisi yoluna devam ettiği sürece her şey güzeldi. Aynı dönemde (1985-1989) Japonya’da net hane halkı serveti, borsa ve hisse fiyatlarının çok yükselmesinin bir sonucu olarak, net gelirin beş katından 8,5 katına yükseldi. Şirketlerin net serveti de GSMH’ye nazaran hızla arttı. Bu yüzden kimse bu kredilerin sağlam olup olmadığı hakkında fazla soru sormaya yanaşmadı. Ama zaten tarihteki her balonda aynı durum söz konusu değil midir?

abdas
19-10-2006, 15:10
Amerikada yasayan biri olarak insallah ABD ekonomisi kotuye gitmez diyorum
ne zaman zora gelseler Iraka Afganistana giriyorlar

sira Iran ve Suriye de
sonra
ah ah sonrasini biliyoruz insalllah olmaz

dua edin ABD iyi durumda olsun

----------------Dow da kara gün yakın mı-------------------------------

dua bekleyene .....
Mevlam İslam Alemine hayırlar versin deriz o kadar..........

KUTERO
25-10-2006, 00:52
21.10.2006 / Atilla Yeşilada / Yorum


Dow Jones sonunda 12 bin puanı da kırdı. Asya borsaları son 5 ayın en yüksek seviyesinde, Avrupa borsaları hemen onun izinde, Latin Amerika hızla toparlanıyor. Bu sonsuz iyimserliğin gerçek olma şansı var mı? Yoksa hayaller mi fiyatlanıyor? Bence iyimserlik için çok güçlü gerekçeler var, ama bazı riskler tamamen göz ardı ediliyor. Hisse senedi fiyatları biraz hayali seviyelere geldi. Tahvillerin son dört haftadır yaptığı düzeltmeyi orda da beklerim doğrusu.

Önce iyimserliğin sağlam gerekçelerinden başlayalım. ABD ekonomisi tam anlamıyla dört dörtlük bir yumuşak iniş içinde. Hepimiz artık enflasyon, tarım dışı istihdam, vb gibi büyük verileri ezberledik, ama son çıkan 2 ufak veri ekonominin fevkalade performansını çok daha iyi betimliyor. Son günlerde çok moda olan Philadelphia FED, endeksi 7 beklenirken, -0,7’ye düştü. Büyük hayal kırklığı? Hayır, bu endeks garip nedenlerle kendini oluşturan alt bileşkenlerin bir ortalaması değildir. Başta istihdam ve yeni siparişler olmak üzere alt kalemlere bakarsak, Philadephia FED’in veri topladığı 4 büyük eyalette aktivitenin ekimde 3'üncü çeyreğe göre toparlandığını görürüz. Yine perşembe günü ilk işsizlik başvuruları 299 bine düştü, ama ekim tarım dışı istihdam veri setini teşkil eden 4 haftalık ortalama nisandan bu yana en yüksek seviyede. ABD dışına baktığımızda dayak-kötek Çin ekonomisinin biraz soğuduğunu görüyoruz, buna karşın Almanya başta olmak üzere AB ekonomisi ivmesini koruyor. Özetle, küre hem yavaşlıyor, hem daha dengeli büyüyor, hem de fazla enflasyon üretmiyor artık.

OPEC’in petrol fiyatlarını yüzde 2 yukarı iten üretimi kısma kararını ciddi bir risk olarak algılamıyorum. Tüm petrol endüstrisi 4 yıldır harıl harıl kapasite artırımı yapıyor, fiyat düşse de yatırımı finanse etmek için satacak. OPEC’in kararı fiyatları 58-60 dolar arasında birkaç ay dengeleyebilir. Ama, talep daralması devam eder, OPEC dışı arz bu tempoyla piyasaya girmeye devam ederse, fiyatların yeniden düşmeye başlaması olası. Ama, jeopolitik riskleri yine tamamen göz ardı etmeye başladık. Elin çok değerli ve kıymetli psikopatı, Kuzey Kore diktatörü Kim “Hollywood” Jong Il nükleer deneme yapıyor, takan yok. Irak’ta ABD askeri Bağdat’ı bile terörden temizleyemezken, Sünniler şimdi Kerkük ve Musul için Kürtler’le çarpışmaya başladı. İran cephesinde hiçbir ilerleme yok ve geçen her gün Tahran rejiminin nükleer güç olma hayaline yaklaşmasını yakınlaştırıyor. Bu olaylardan hiçbirinin küresel bir faciaya dönmeyeceğine garanti verebilir misiniz? Hayır, ama piyasalar oluşturdukları fiyatlarla adeta böyle garanti veriyor. Ama, piyasaları bekleyen en büyük risk, büyük merkez bankalarının 2007 yılında da faiz indirimine geçmemeleridir. Hem ABD’de hem de AB’de enflasyon hedef patikanın bayağı üstünde. Ekonominin ayakta kaldığına dair gelen her veri, merkez bankalarının faizleri yükselterek son kalan enflasyon kırıntısını da temizleme azmini artıracaktır. ABD 10 yıllıkları bu manzarayı gördü ve getiriler yüzde 4,5’lerden yüzde 4,8’lere kadar geldi, altın bile biraz toparlandı. Sıra büyük borsalarda şimdi derim.

KUTERO
27-10-2006, 17:14
Ticaret Bakanlığı verilerine göre ABD ekonomisi, bu yılın üçüncü çeyreğinde, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla temelinde yüzde 1,6 oranında, beklentilerin altında büyüdü.

Ekonomistlerin büyüme beklentisi ise yüzde 2,2 olarak ilan edilmişti. Yüzde 1,6 oranındaki ekonomik büyüme, son üç yılı aşkın sürenin en kötü ekonomik büyüme performansı olarak değerlendiriliyor.

Bu arada ekonomik büyümede ortaya çıkan durumun, konut sektöründeki durgunluktan kaynaklandığı da belirtiliyor.


AA

BONUSSİMO
27-10-2006, 17:22
Ticaret Bakanlığı verilerine göre ABD ekonomisi, bu yılın üçüncü çeyreğinde, Gayri Safi Yurtiçi Hasıla temelinde yüzde 1,6 oranında, beklentilerin altında büyüdü.

Ekonomistlerin büyüme beklentisi ise yüzde 2,2 olarak ilan edilmişti. Yüzde 1,6 oranındaki ekonomik büyüme, son üç yılı aşkın sürenin en kötü ekonomik büyüme performansı olarak değerlendiriliyor.

Bu arada ekonomik büyümede ortaya çıkan durumun, konut sektöründeki durgunluktan kaynaklandığı da belirtiliyor.


AA


Bu durumda;
1-FED faizleri indirmeli.
2-Petrol fiyatları daha düşmeli.

KUTERO
01-11-2006, 12:50
01/11, 11:10:11


Washington, 1 kasım (reuters) - yayımlanan bir anket, dünyanın en büyük finansal şirketlerinin ceo'larının, abd merkez bankası'nın (fed) faiz oranlarını yıl sonundan itibaren yarım puan indirmesini beklediklerini gösterdi.
bir sanayi grubu olan financial services forum, üyeleri arasında yaptığı ve sonucunu dün açıkladığı ankette ceo'ların, abd faiz oranlarının bu yılı şu andaki yüzde 5.25 seviyesinde bitireceğini ancak 2007 yılını yüzde 4.75'le kapatmasını bekledikleri ortaya çıktı.

aralarında aig , citigroup inc. ve deutsche bank şirketlerinin ceo'larının
da bulunduğu grubun 20 üyesinden 17'si ankete katıldı. anketin sonucunda ortaya çıkan ortak görüşe göre, ceo'lar abd reel gayri safi yurtiçi hasılanın bu yıl yüzde 3.13 büyümesini bekliyor.
abd ekonomisinin yıla güçlü başlamasına rağmen, üçüncü çeyrekte büyüme yıllık bazda ancak yüzde 1.6 oldu.

fed genellikle, ekonomi yavaşlarken büyümeyi tetiklemek için faiz oranlarını düşürüyor, enflasyonu engellemek için de yükseltiyor.
ceo'ların çoğunluğu, global ekonomik büyümeye önümüzdeki on yılda en büyük katkıyı çin'in yapacağını düşünüyorlar. abd bu alanda ikinci olarak değerlendirildi.
ceo'lar terörizm ve korumacılığın hem abd'de hem de dünya genelinde ekonomik büyümeye yönelik en büyük iki tehdit olduğunu da belirttiler.

KUTERO
01-11-2006, 22:23
ABD ekonomisinde, konut inşaatı piyasasında ilk sinyallerini veren bir 'durgunluk' trendine dair beklentiler yaygınlaşıyor. Enflasyon, faiz oranları ve cari açık performansı ile birleştirildiğinde, ABD ekonomisinde 'döngüsel' bir yavaşlama olacağı açıkça görülüyor. Fakat bazı ekonomistler, daha analitik ve yapısal bir bakış açısıyla, yavaşlamanın 'döngüsel' değil uzun vadeli olacağını düşünüyorlar.

Uzun vadeli ekonomik büyümenin iki öğesi bulunuyor: İş gücü arzı ve iş gücü verimliliği. ABD'de işgücü arzındaki artış hızının yavaşladığı tespit ediliyor. İkinci Dünya Savaşı sonrasında, tüketimin ve ekonominin canlandırılması amacıyla, hükümet tarafından desteklenen 'çocuk yapma furyası' ile dünyaya gelen 'baby boomer'ların sağladığı işgücü, uzunca bir süre boyunca, ekonominin itici güçlerinden biri olurken, artık bu kuşağın emeklilik yaşına gelmiş olması da, işgücüne büyük bir darbe indiriyor. ABD'de 55-64 arası nüfusun payı 1995'te yüzde 10.5 iken, 2005'te bu oran yüzde 13.3'e yükseliyor. Genç nüfusun işgücüne katılma payında da ciddi bir düşüş gözlemleniyor. Bu da gençlerin eğitim sürelerinin uzamasına ve 'okulda kalmalarına' bağlanıyor. Uzun vadede daha iyi eğitim görmüş bir kuşağın verimliliğe etkili olacağı gerçeği bulunmakla birlikte, bu durum şimdilik iş gücü artışının yavaşlamasına hizmet ediyor. Kadınların işgücüne katılma oranlarındaki düşüş trendi de bu süreçte etkili oluyor. Ekonomistler birkaç yıl içinde işgücü artış hızının yarı yarıya düşerek yüzde 0.4'e gerileyeceğini tahmin ediyorlar.

Büyüme denkleminin ikinci öğesi olan verimlilikte de ABD ekonomisinde durumun pek iç açıcı olmadığı görülüyor. 'Teknoloji atılımı' ile 1990'larda yüzde 1.5'ten yüzde 2.8'e yükselen verimliliğin yüzde 2.2 seviyelerine düştüğü hesaplanıyor. Özellikle son yıllarda verimlilik artışının 'teknolojik yenilik'ten çok maliyet tasarrufuyla sağlanmaya çalışılması ve sermaye yatırımlarının yavaşlamasının verimlilik artış hızındaki düşüşün ana sebebi olduğu düşünülüyor.

Toplamda, ABD ekonomisi için önümüzdeki yıllarda 'potansiyel GSYİH' artışı, yani ekonomik büyüme üst sınırının, son 100 yılın en düşük seviyesi olan yüzde 2.5 olacağı öngörülüyor. Bu oran, 1960'larda yüzde 4 iken, 1990'larda yüzde 3'ün üzerinde seyrediyor. 1930'lu yıllarda ise, Büyük Buhran'a rağmen, özellikle hızlı teknolojik gelişmelere bağlı olarak yüzde 3'ün üzerinde seyrettiği görülüyor.

İhracatının önemli bir kısmı avro cinsinden olan Türkiye'de, doların zayıflayarak avronun göreceli güçlenmesi ihracata olumlu bir etki yapabilecek. Avronun gidişatı doların yanı sıra AB'nin büyüme performansı ve enflasyon ve faiz oranlarıyla da belirlenecek. AB, ikinci çeyrekte son altı yılın en iyi ekonomik büyümesini gerçekleştirdi ve buna bağlı olarak büyüme beklentileri yukarıya doğru revize edildi. Bu nedenle Türkiye'nin AB ülkelerine ihracatının artması ve dolayısıyla cari açığın bu gidişattan kârlı çıkabileceği sonucuna varılabilir. Sermaye hareketleri açısından bakıldığında ise ABD'deki bir yavaşlama ve faizlerdeki düşüş, fonların büyümenin ve getirinin yüksek olduğu bölgelere kaymasına yol açabilecek. Riskini makul seviyede tutması durumunda Türkiye bu sermaye akışından olumlu etkilenebilir. Son olarak dış borçların ağırlıklı olarak dolar cinsinden olması nedeniyle, dolardaki bir zayıflama dış borçların GSYİH'deki paylarının ve faiz giderlerin düşmesini, dolayısıyla bütçe performansının iyileşmesini ve risk primlerinin aşağıya inmesini sağlayabilir.

Metin Ercan/Radikal

01/11/2006

abdas
06-11-2006, 18:17
[QUOTE=KUTERO;1236881]21.10.2006 / Atilla Yeşilada / Yorum


Dow Jones sonunda 12 bin puanı da kırdı. Asya borsaları son 5 ayın en yüksek seviyesinde, Avrupa borsaları hemen onun izinde, Latin Amerika hızla toparlanıyor. Bu sonsuz iyimserliğin gerçek olma şansı var mı? Yoksa hayaller mi fiyatlanıyor?


OPEC’in petrol fiyatlarını yüzde 2 yukarı iten üretimi kısma kararını ciddi bir risk olarak algılamıyorum. Tüm petrol endüstrisi 4 yıldır harıl harıl kapasite artırımı yapıyor, fiyat düşse de yatırımı finanse etmek için satacak. OPEC’in kararı fiyatları 58-60 dolar arasında birkaç ay dengeleyebilir. Ama, talep daralması devam eder, OPEC dışı arz bu tempoyla piyasaya girmeye devam ederse, fiyatların yeniden düşmeye başlaması olası.
İran cephesinde hiçbir ilerleme yok ve geçen her gün Tahran rejiminin nükleer güç olma hayaline yaklaşmasını yakınlaştırıyor. Bu olaylardan hiçbirinin küresel bir faciaya dönmeyeceğine garanti verebilir misiniz? Hayır, ama piyasalar oluşturdukları fiyatlarla adeta böyle garanti veriyor. Ama, piyasaları bekleyen en büyük risk, büyük merkez bankalarının 2007 yılında da faiz indirimine geçmemeleridir. Hem ABD’de hem de AB’de enflasyon hedef patikanın bayağı üstünde. Ekonominin ayakta kaldığına dair gelen her veri, merkez bankalarının faizleri yükselterek son kalan enflasyon kırıntısını da temizleme azmini artıracaktır. ABD 10 yıllıkları bu manzarayı gördü ve getiriler yüzde 4,5’lerden yüzde 4,8’lere kadar geldi, altın bile biraz toparlandı............ Sıra büyük borsalarda şimdi derim...........[


.........................................

İhracatının önemli bir kısmı avro cinsinden olan Türkiye'de, doların zayıflayarak avronun göreceli güçlenmesi ihracata olumlu bir etki yapabilecek. Avronun gidişatı doların yanı sıra AB'nin büyüme performansı ve enflasyon ve faiz oranlarıyla da belirlenecek. AB, ikinci çeyrekte son altı yılın en iyi ekonomik büyümesini gerçekleştirdi ve buna bağlı olarak büyüme beklentileri yukarıya doğru revize edildi. Bu nedenle Türkiye'nin AB ülkelerine ihracatının artması ve dolayısıyla cari açığın bu gidişattan kârlı çıkabileceği sonucuna varılabilir. Sermaye hareketleri açısından bakıldığında ise ABD'deki bir yavaşlama ve faizlerdeki düşüş, fonların büyümenin ve getirinin yüksek olduğu bölgelere kaymasına yol açabilecek. Riskini makul seviyede tutması durumunda Türkiye bu sermaye akışından olumlu etkilenebilir. Son olarak dış borçların ağırlıklı olarak dolar cinsinden olması nedeniyle, dolardaki bir zayıflama dış borçların GSYİH'deki paylarının ve faiz giderlerin düşmesini, dolayısıyla bütçe performansının iyileşmesini ve risk primlerinin aşağıya inmesini sağlayabilir.

Metin Ercan/Radikal

01/11/2006
.....................

Dow da alıcılar çok kararlı görünüyor bugün.............

abdas
07-11-2006, 10:54
OPEC’in petrol fiyatlarını yüzde 2 yukarı iten üretimi kısma kararını ciddi bir risk olarak algılamıyorum. Tüm petrol endüstrisi 4 yıldır harıl harıl kapasite artırımı yapıyor, fiyat düşse de yatırımı finanse etmek için satacak. OPEC’in kararı fiyatları 58-60 dolar arasında birkaç ay dengeleyebilir. Ama, talep daralması devam eder, OPEC dışı arz bu tempoyla piyasaya girmeye devam ederse, fiyatların yeniden düşmeye başlaması olası.
İran cephesinde hiçbir ilerleme yok ve geçen her gün Tahran rejiminin nükleer güç olma hayaline yaklaşmasını yakınlaştırıyor. Bu olaylardan hiçbirinin küresel bir faciaya dönmeyeceğine garanti verebilir misiniz? Hayır, ama piyasalar oluşturdukları fiyatlarla adeta böyle garanti veriyor. Ama, piyasaları bekleyen en büyük risk, büyük merkez bankalarının 2007 yılında da faiz indirimine geçmemeleridir. Hem ABD’de hem de AB’de enflasyon hedef patikanın bayağı üstünde. Ekonominin ayakta kaldığına dair gelen her veri, merkez bankalarının faizleri yükselterek son kalan enflasyon kırıntısını da temizleme azmini artıracaktır. ABD 10 yıllıkları bu manzarayı gördü ve getiriler yüzde 4,5’lerden yüzde 4,8’lere kadar geldi, altın bile biraz toparlandı............ Sıra büyük borsalarda şimdi derim...........[


.........................................

İhracatının önemli bir kısmı avro cinsinden olan Türkiye'de, doların zayıflayarak avronun göreceli güçlenmesi ihracata olumlu bir etki yapabilecek. Avronun gidişatı doların yanı sıra AB'nin büyüme performansı ve enflasyon ve faiz oranlarıyla da belirlenecek. AB, ikinci çeyrekte son altı yılın en iyi ekonomik büyümesini gerçekleştirdi ve buna bağlı olarak büyüme beklentileri yukarıya doğru revize edildi. Bu nedenle Türkiye'nin AB ülkelerine ihracatının artması ve dolayısıyla cari açığın bu gidişattan kârlı çıkabileceği sonucuna varılabilir. Sermaye hareketleri açısından bakıldığında ise ABD'deki bir yavaşlama ve faizlerdeki düşüş, fonların büyümenin ve getirinin yüksek olduğu bölgelere kaymasına yol açabilecek. Riskini makul seviyede tutması durumunda Türkiye bu sermaye akışından olumlu etkilenebilir. Son olarak dış borçların ağırlıklı olarak dolar cinsinden olması nedeniyle, dolardaki bir zayıflama dış borçların GSYİH'deki paylarının ve faiz giderlerin düşmesini, dolayısıyla bütçe performansının iyileşmesini ve risk primlerinin aşağıya inmesini sağlayabilir.

Metin Ercan/Radikal

01/11/2006
.....................

Dow da alıcılar çok kararlı görünüyor bugün.............[/QUOTE]
Dow da alıcılar çok kararlı görünüyor bugün.............[/QUOTE]

BULL MARKET
08-11-2006, 15:23
Sanırım bu demokratların 7 kasım seçimlerindeki zaferi, ilerki aylarda amerikanın durgunluğa geçişteki ilk sinyali olarak görülebilecek bi gelişme oldu, bundan sonra bu gelişmenin sonuçları nasıl ilerleyecek olması önemli tabii, fakat ABD ekonomisi önümüzdeki sene bu sonucun getireceği girdaba kapılma olasılığı çok yüksek diyorum, bizim içinse durgunluğa geçişi sıkı takibetmeye başlamanın sinyali oldu bence, saygılar.

alkazar
26-11-2006, 14:27
Immanuel Wallerstein

Henry Luce 1941’de Yirminci Yüzyılı Amerikan yüzyılı ilan etti ve o gün bugündür çoğu analist bunu kabul etti. Kuşkusuz yirminci yüzyıl sadece Amerika’nın yüzyılı olmaktan fazlasıydı. Asya ve Afrika’nın dekolonizasyonunun yüzyılıydı. Hem faşizmin hem de komünizmin siyasal hareketler olarak geliştiği, hem Büyük Buhranın yaşandığı hem de dünya-ekonominin İkinci Dünya Savaşı’nın bitişinden sonraki 25 yıl içinde inanılmaz ve benzersizce genişlediği yüzyıldı.

Fakat bununla birlikte Amerikan yüzyılıydı. Birleşik Devletler 1945–1970 arası dönemin şüphesiz hegemon gücü oldu ve dünya-sistemi kendi zevkine göre şekillendirdi. Birleşik Devletler dünya-sistemin ekonomik olarak önde gelen üreticisi, başat politik gücü ve kültürel merkezi oldu. Kısacası Birleşik devletler en azından bir süreliğine her şeyi yönetti.
Şimdi Birleşik Devletler gözle görülür bir düşüş içinde. ABD müesseselerinin resmi çizgisi bunu gayretle reddetse de ya da Dünyadaki solun belli bir oranı Birleşik Devletler’in hegemonyasının sürdüğünü iddia etse de her gün daha çok analist bunu açıklamaya isteklidir. Fakat her taraftan açık görüşlü realistler ABD yıldızının sönmekte olduğunu kabul ediyorlar. Öyleyse tüm ciddi kehanetlerin temelinde yatan soru, yirmi birinci yüzyılın kimin yüzyılı olduğudur.

Henüz 2006’dayız ve bunu kesin olarak cevaplamak için kuşkusuz biraz erken. Fakat bununla birlikte siyasi liderler her yerde bu cevaplar üzerine iddialarda bulunuyorlar ve politikalarını buna göre şekillendiriyorlar. Başka Bir ifadeyle; dünyanın örneğin, sadece 2025’te neye benzeyeceği sorusuna karşılık en azından akla uygun bir şeyler söyleyebiliriz.
Dünyanın 2025’te neye benzeyeceği sorusuna temelde 3 grup cevap verilebilir. Birincisi Birleşik devletlerin son bir yükselişe geçeceği, son bir uyanış gerçekleştireceği ve ciddi bir askeri rakibin yokluğunda hâkimiyetinin devam edeceğidir. İkincisi Çin’in dünyanın süper gücü olarak Birleşik Devletler’in yerini alacağıdır. Üçüncüsü, dünyanın anarşik ve oldukça güvenilmez çok kutuplu bir düzensizlik arenası olacağıdır. Bu üç tahminin her birinin inandırıcılığını gözden geçirelim.

Birleşik Devletler zirvede mi? Bundan şüphe etmek için üç sebep bulunmaktadır. Birincisi ekonomiktir. ABD dolarının dünya-ekonomide yegâne para birimi olarak kırılganlığıdır. Dolar bugün Japonya, Çin, Kore ve diğer ülkelerin aldıkları tahvillerle desteklenmektedir. Bunun böyle sürmeyeceği kuvvetle muhtemeldir. Dolar önemli ölçüde düştüğünde bu kısa bir süre için mamul malların satışını arttırabilir fakat Birleşik Devletler dünya serveti üzerindeki hâkimiyetini ve çabuk ve önemli bir bedel ödemeden açığı genişletme yeteneğini kaybedecektir. Yaşam standardı düşecek, içeriye –Euro ve Yen dahil- yeni rezerv para akışı olacaktır.

İkinci sebep askeridir. Afganistan ve özellikle Irak son beş yılda uçaklara, gemilere ve bombalara sahip olmanın yetmediğini göstermiştir. Bir ulusun ayrıca yerel direnişin üstesinden gelmek için çok büyük bir kara kuvveti olmalıdır. Birleşik Devletler’in böyle bir gücü yoktur ve iç politik sebeplerden ötürü olmayacaktır. Bu nedenle böyle savaşları kaybetmeye mahkûmdur.

Üçüncü sebep siyasaldır. Dünyanın her yerindeki uluslar şimdi Birleşik Devletler’e meydan okuyabilecekleri mantıksal sonucuna varmaktadırlar. En son örneği ele alalım: Rusya, Çin ve dört merkez Asya cumhuriyetini bir araya getiren ve Hindistan, Pakistan, Moğolistan ve İran’ı da içine alarak genişlemek üzere olan Şanghay İşbirliği Örgütü. Birleşik Devletler’in İran yönetimi aleyhinde dünya çapında bir kampanya düzenlemeye çalıştığı şu sıralarda İran örgüte davet edildi. Boston Globe bunu tam bir “anti-Bush ittifakı” ve “jeopolitikte tektonik bir değişim” olarak tanımladı.

Çin 2025’te zirvede olacak mı? Çin’in ekonomik olarak işleri kesinlikle yolunda, askeri gücünü epeyce genişletiyor ve sınırlarından çok uzakta ciddi bir siyasal rol oynamaya bile başlıyor. Çin kuşkusuz ki 2025’te çok daha güçlü olacak, ne var ki Çin’in üstesinden gelmesi gereken üç sorun vardır.

Birinci sorunu içseldir. Çin politik olarak istikrarlı değildir. Tek partili yapı ekonomik başarının getirdiği güce ve kendi lehine milliyetçi duyguya sahiptir fakat nüfusun geride bırakılmış yarısının ve içsel politik özgürlüklerinin sınırları konusunda da öbür yarısının mutsuzluğuyla karşı karşıyadır.

Çin’in ikinci sorunu dünya-ekonomiyi ilgilendiriyor. Çin’deki tüketimin (beraberinde Hindistan’da da) inanılmaz şekilde büyümesi dünya ekolojisini ve sermaye birikimi olanaklarını yıpratacaktır. Birçok tüketici ve üretici bunun dünya çapındaki kar oranları üzerindeki şiddetli yansımalarını yaşayacaklardır.

Üçüncü sorun Çin’in komşularıyla ilgilidir. Çin Tayvan’la yeniden birleşmeyi başarırsa, Kore’nin yeniden birleşmesinin düzenlenmesine yardımcı olursa ve Japonya ile (psikolojik ve politik olarak) anlaşmaya varırsa, hegemonik bir konum üstlenebilecek birleşik bir Doğu Asya jeopolitik yapısı oluşabilir.

Bu üç sorunun da üstesinden gelinebilir fakat kolay olmayacaktır. Çin’in 2025’te bu güçlüklerin üstesinden gelebilmesi ihtimali şüphelidir.

Son senaryo çok kutuplu bir anarşi ve vahşi ekonomik dalgalanmalar üzerinedir. Eski bir hegemonik gücü korumanın imkânsızlığı, bir yenisini kurmanın zorluğu ve dünya çapında sermaye birikimindeki krizler düşünülürse üçüncü senaryo daha olası görünmektedir.

Saxofon
26-11-2006, 15:34
Yazı için teşekkürler.

Çok ama çok bilinmeyenli bir denklemin olası sonuçlarını 3-5 paragraf içinde toparlamanın mümkün olmamasını doğal karşılamakla birlikte, bu yazıda büyük bir eksiklik olduğunu düşünüyorum. Bu da dünyanın ve kaynaklarının sınırlı olduğuna değinilmemiş olması.

Evet dünya kaynakları sınırlı. 21. yüzyıla kadar bu sınırları hissetmemiştik. Fakat artık sadece bilimadamlarının değil sıradan bir insanın bile farkına vardığı bu sınırların eşiğindeyiz.

Hergün bu sınırlar konsunda yeni bir bulgu ile karşılaşıyoruz. Bazen yeraltı sularının, akarsuların ve göllerin tarımda kullanılarak yok edildiğini, yaygın enerji kaynaklarının talebe yetişemediğini, kuraklığın tarımsal üretimi olumsuz etkileyerek gıda fiyatlarında yükselişe neden olduğunu, ekolojik dengenin bozulduğunu işitiyoruz.

İnsaoğlunun açgözlülüğü, kısa görüşlülüğü ve büyümeye odaklanmış dar açılı bakışı ile bu süreçlerin geri döndürülmesi ve çare bulunması da kolay değil. Bu yüzden 21. Yüzyılda liderlik savaşı değil mevcudiyet savaşı ön plana çıkacaktır. Bu yeni savaşı kazanmanın yegane yolu da sınırlı kaynaklar üzerinde hakimiyet kurmaktan geçmektedir.

ABD zirveyi yaşamıştır. Performans düşüşü devam edecektir.

Çin köle standardındaki işçilerleri ve serbest olmayan döviz kuru ile serbest ticaret ortamında ilerlemektedir. Fakat kaynakları ele geçirme yarşında yüz yıl kadar geri kalmıştır. Diğer Asya ülkeleri daha da iddiasızdır.

Rusya ise zengin kaynaklara, yetişmiş eğitimli insana ve askeri teknolojiye sahip olduğundan dolayı gücünü kat be kat artıracaktır.

Türkiye mi? Bu hakim zihniyetle onun başına iyi şeyler gelmesi ancak tesadüftür.

BULL MARKET
30-11-2006, 19:06
Başladı diyebiliriz, bernankenin ters konuşmaları, tutmayan öngörüleri, yumuşama mumuşama derken, dünyanın en büyük ekonomisi çuvalladı çuvallıycak, bakalım daha ne numaralar dönecek, hissenet bu anlamda ilerde kullanılmak üzere çok iyi bi arşiv olacak bence, saygılar.:)

morkertenkele
03-12-2008, 14:18
Amerika durgunluğa girdi sonunda...