PDA

View Full Version : Temel Analize Giriş!



acemşah
29-10-2015, 17:01
Temel analiz, bir cok analiz yöntemine göre zorluğundan dolayı ikincil Plana itilmektedir... Teknik analiz cizgilerin benzerliği gecmişin gelecekte de tekrar edecegi ilkesine baglı olarak yatırımcılara cok daha kolay gelmektedir.
Temel analizde yer alan başlı ögeleride teknik analizcilerin bilmesi gereklidir, aynı şekılde temel analizi daha cok seven kendine yakın bulanlarında az cok teknik analizden anlaması gereklidir.
Borsa, sermaye piyasaları cok ciddi iştir; Türkiyede maalesef Herkes Futbolu bilyor.. herkes Fatih terime taş cıkartır.. aslında kımse onları kesfedememıştır.. her türk aslında Barselonaya teknik direktör olamlıdır. Finansal Piyasalarda herkes finansal analisttir.. .teknıgı temelı en iyi bılenlerdir... Tüm bunların ışıgında
Gereksizde olsa Temel analize Giriş adlı basit bir çalışmamı paylaşayım istedim. Bu forumun ücra bir köşesinde insanların canı sıkıldıkca bakacakları bir yazı olsun...

Paylaşımları 1 hafta -10 gun içinde peyder pey verecegim... Sonrasında da burada herhangi paylaşımda bulunmayacagım. Hisse konuşulmayacak sadece finansal Piyasalarda temel analizin ne olduğunu sıkmadan herkesin basitce anlayabilecegi düzeyde, derin konulara girmeden verecegim...
Ricam ederim ki Hayırlı olsun gibi mesajlar atmayınız... zaten topu topu 10-15 tane mesaj olacak...

Temel analızde sadece bılanco okumak degıldır...

acemşah
29-10-2015, 17:14
1.BÖLÜM REEL VE FiNANSAL SEKTÖR AYRIMI

Mal ve hizmetlerin üretimi, tüketimi, alım ve satımı, bunlar karşılında yapılan ödemeler,borç alma, borç verme, yatırım gibi ekonomik faaliyetler genel ekonomik yapı içinde gerçekleşmektedir. Bunlardan üretim, tüketim, değişim, reel yatırımlar gibi olanları reel sektörü ilgilendirirken, finansal nitelikte olan varlıkların üretim ve değişimi ise finansal sektörün konusunu oluşturmaktadır. Reel sektör (reel kesim) ekonominin tarım, sanayi ve hizmetler ana sektörlerinde üretici ve tüketici konumundaki ekonomik birimlerin tümünü temsil eden kesimdir.Bu kesimin ihtiyaç duyduğu fonlar finansal sektör tarafından toplanır ve reel sektöre kullandırılır. Bu
süreçte finansal sektör ve finansal ilişkilere önemli bir rol düşmektedir.

Piyasa ekonomilerinde reel sektörün işleyişi mal, hizmet ve parasal akımların birlikte gerçekleşmesini gerektirmektedir.

Birinci aşama “mal ve hizmet akımıâ€dır. Bu akımın başlangıç noktasını hane halkı ve işletmeler oluşturur. İkinci aşama devletin
yer aldığı, vergiler ile mal hizmetlerin oluşturduğu bir süreçtir. Üçüncü aşamada ise dış alem ilişkileri yer almaktadır.

Hane halkı üretim için gerekli üretim faktörlerini (sermaye, emek) firmalara sağlamaktadır. Firmalar ise hane halkı için tüketim malları sağlamakta, hane halkı ise bu malları satın almaktadır. Mal ve hizmet akımı hiç durmadan devam ederken ters yönlü bir akım da aynı şekilde devam etmektedir. Bu akım para ve harcama akımıdır. Bu akımda hane halkının üretim kaynağı olarak verdiği sermaye ve emek karşılığında ters yönlü ücret ve faiz hane halkına gelmektedir. Bu hane halkın gelirlerini oluşturur. Buna gelir akımı da denilebilir. Diğer taraftan firmalar ürettikleri malları hane halkına sattıkları için hane halkı bu malların karşılığını ödeyeceklerdir. Bu sayede tüketim akımına ters yönlü bir para akımı daha oluşacaktır. Buna da harcama akımı denilebilir. İşte bu mal ve hizmet akımı ile tam ters yöndeki para akımı sürekli bir şekilde devam eder.

Diğer bir ekonomik birim ise devlettir ve ekonomide devletin de çeşitli ekonomik işlevleri bulunmaktadır.Bunlara kamu hizmeti denilmektedir. Bu anlamda devlet kamu hizmetini yerine getirebilmek için vergi toplayarak gelir elde etmektedir. Bu vergiler dolaylı ve dolaysız vergi olarak ikiye ayrılır.

Dolaysız vergiler; gelir vergisi, kurumlar vergisi, emlak vergisi, taşıt vergisi gibi doğrudan vergi dairelerine yatırılan vergilerdir.
Dolaylı vergiler ise ürün fiyatlarına karışmış durumda olan vergilerdir. Devlet, vergileri işletmeler ve hane halkından toplamakta ve bunlar devletin gelirini oluşturmaktadır.

Aynı zamanda devlet topladığı vergi karşılığında firma ve hane halkına kamu hizmeti sağlamaktadır. Ayrıca devlet, kamuda çalışacak emek ve sermayeyi de hane halkından hizmet akımı ile sağlarken, ters yönde hane halkı'na gelir akımı oluşmaktadır.

Devlet işletmelerden de kamu hizmetini sağlamak için mal ve hizmet alımı yapmaktadır. Bunların karşılığı olarak da harcama akımı oluşmaktadır. Günümüzde artık ekonomiler dışa açıktır. Finansal sektör reel sektörün rakibi değil onun tamamlayıcısıdır.
Bu bağlamda, ekonominin daha da büyümesine hizmet eden bir sektör olarak ekonomik yapının
önemli bir alt sektörüdür. Finansal sektör, finansal piyasalar sayesinde birikimleri reel yatırımlara dönüştürür. Bununla birlikte ekonominin etkin bir şekilde işlemesi ve büyümesi için finansal sistemin de etkin çalışması oldukça önemlidir. Günümüz ekonomilerinin işleyişinde finansal sistemin önemli bir etkisi bulunmaktadır.

Yukarıdaki açıklamalar bağlamında, günümüz ekonomilerinin sağlıklı işlemesinin koşullarından birisi, fonların arz edenlerden (tasarruf sahipleri) talep edenlere(yatırımcılar) doğru etkin bir şekilde akışı sağlayacak, etkin bir finansal sistemin varlığıdır. Ekonominin işleyişi içinde bu sistemin en önemli fonksiyonu, borç alma ve borç verme işlemlerinin etkin bir şekilde gerçekleşmesi amacıyla fon arz ve talep edenleri bir araya getirmektir. Bu nedenle finansal sistemin yapısı ve işleyişinin genel hatlarıyla ortaya konulması gerekmektedir.

FINANSAL SISTEM VE UNSURLARI
Yatırım ve tasarruf kararlarının farklı birimler tarafından verildiği günümüz piyasa ekonomilerinde, tasarrufların yatırımlara aktarılması işlevi finansal sistem aracılığıyla gerçekleşmektedir. Paranın ve değişik düzeylerde paranın fonksiyonlarını gören çeşitli finansal araçların üretildiği ve ekonominin işleyişi içine sokulduğu finansal sistem, bu fonksiyonu dolayısıyla aynı zamanda ekonominin mikro ve makro performansının da belirleyicisi durumundadır.Sistem belirli bir amaca yönelik olarak, aralarında doğrudan ya da dolaylı ilişkiler bulunan ve aynı zamanda karşılıklı olarak birbirlerini etkileyen parçaların oluşturduğu bir bütün olarak tanımlanır.
Finansal sistem, bir ekonomide belirli kişi ve kurumların, piyasaların, araçların ve organizasyonların beraberce çeşitli finansal fonksiyonları yerine getirmek üzere, bir araya gelmeleri sonucunda oluşan bir bütündür. Finansal sistem, aslında kendisini de kapsayan genel ekonomik sistemin bir alt sistemidir. Bir bütün olarak birçok kurumun, aracın ve piyasanın bir araya gelmesinden oluşur. Finansal sistem ile ilgili tanımda ortaya çıkan temel özellik, aralarında ilişkiler bulunan ve birbirlerini etkileyen unsurların varlığıdır.
Bunlar sistemin temel unsurları olarak kabul edilir.
Bu anlamda finansal sistemin temel unsurları; fon arz edenler, fon talep edenler, finansal aracılar (kurumlar), finansal araçlar ve yasal-kurumsal düzenlemeler olarak sıralanmaktadır.
Finansal sistemin sayılan bu unsurlarının aynı zamanda sistemin ana çatısını oluşturur. İlişkinin varlığı ile iki veya daha fazla cismin mevcuduyeti borsa ve hisse senetlerinde de ilişkinin başlaması ile ortaya çıkan yeni durumlarda değerlemeler değişir; bunu ilerleyen konularda Entropi kuramı olarak açıklayacağız.

acemşah
29-10-2015, 17:23
*Fon Arz Edenler;
Finansal sistemin özünde, kabul edilebilecek bir getiri karşılığında, mevcut gelirin gelecekteki gelirle değişimi ve tasarrufları yatırıma dönüştürme güdüsü bulunmaktadır.

Finansal sistemin amaçlarından birisi enflasyon gibi olumsuzluklar yaratmadan, ekonominin değişik sektörlerinde maksimum kaynak kullanımını sağlayacak fonların elde edilmesidir. Bunun için gelirlerinden daha az harcamada bulunan, tasarruf yapan ve fon sunan ekonomik birimlerin olması gerekmektedir. Sistem içinde bir tarafta gelirlerinin tamamını tüketmeyen fon fazlasına sahip kesim, diğer yanda ise gelirlerinden daha fazla harcama yapan/yapmak isteyen, fon ihtiyacı olan (fon açığı bulunan) kesim yer alır. Fon fazlası olanlar ya da fon arz edenler, gelirlerinden daha az harcama yapan ya da gelirlerinin bir kısmının kullanımından vazgeçen yani bu anlamda tasarrufta bulunan ekonomik birimlerdir.Bir ekonomik birimin fon arz edici olabilmesi için öncelikle birikimi yani tasarrufu olması gerekir.
Bu işin gereği olarak borsaya yatırım yapanlar bir anlamda fon arz eden yani fon sunanlardır ; borsaya yatırım yapanlarında fon arz edici olarak tasarruflarının olması; borç ile yada kredi ile işlem yapılmaması anlamına gelir. paranız varsa yatırım yapar fon sunarsınız açığa alımlarda türev piyasa işlemi yapmış olur ve risk alırsınız. Riskte pahalı bir olgudur.

Tasarruf gelirin bilerek ve isteyerek harcanmayan kısmıdır.

Burada gelirin zorla ya da istem dışı harcanamaması değil, bilerek ya da isteyerek harcamanın yapılmaması ya da ötelenmesi söz konusudur. Tasarruf sahipleri fonarz edici olarak, ellerindeki birikimleri çeşitli araçlar ve aracılar vasıtasıyla ve yasal kurumsal düzenlemelerin sağladığı güven ortamında, fon talep ediçilere kullandırırlar.
Bunlar aynı zamanda sistemin fon kaynaklarını oluşturmaktadır. Ekonomik birimleri tassarruf yapmaya iten şey aslında, yaptıkları tasarruf dolayısıyla gelecekte vazgeçtikleri harcamaya kıyasla daha fazla harcayabilme (tüketebilme)
beklentisidir. Borsada beklentiler sürekli ya alınır yada satılır; fiyatlamalarda ilerideki beklentiler hisse senedlerinin değer kazanmasında veya kaybetmesinde etkindir. Yaptıkları tasarrufları getiri elde edecekleri alanlarda değerlendirebilmeleri gerekir. Bu bağlamda tasarruf yapanlar bu tasarrufları yatırımlara yönlendirebilir ve buradan getiri elde edebilirler. Bunun diğer bir yolu ise bu birikimleri başkaları vasıtasıyla kullandırmak ve buradan kazanç elde
etmektir. Bu noktada karşımıza fon arzı kavramı çıkmaktadır.
Fon arz eden ve sistemin kaynaklarını yaratan ekonomik birimler, fonlarını mevcut ekonomik koşulları da göz önüne alarak değerlendirmek isteyen, bireysel ve kurumsal yatırımcılardan ibarettir. Bu anlamda hane halkları, işletmeler ve devletler fon arz edici olarak finansal sistem içinde yer alan ekonomik birimlerdir.


Firmalarda uzun vadeli yatırımlarını finanse etmek amacıyla borsaya açılırlar ilerleyen konularda halka açılmayı daha detaylı inceleyeceğiz lakin tanım bölümünde yeri gelmişken de not düşmek gerekmektedir. Halka arzın birinci amacı firmalar acısından fon ihtiyacını karşılamaktır; bunu sağlarken de yatırımcılar acısından firma sunumunda firmanın halka arzını ne amaçla yapacağı önemlidir bunlar izahnamelerde açıkca yer alır; firmaların borçsuz olarak ve yapmayı planladığı yatırımlar için arzı uygundur, borçların ödenmesi için yapılan arzda yatırımcıların daha dikkatli olması gerekmektedir.
Beklentiler teorisi ileriye dönük olarak çalıştığından halka arzda da firmanın amacı, gerçekleştireceği yatırımlar ve bu yatırımların olası yaratacağı gelir akımları önemlidir. Firmalar halka arz olurken bu gelir akımlarına bağlı olarak defter değerinden daha pahalıya halka arz olurlar firmaların halka arzda yaptıkları hisse satışından elde ettikleri gelirlere emisyon primi denir.

AUDİ+
29-10-2015, 17:25
Google,den bul bul alıntıla milletde seni akıllı sansın güzel taktik bravo biz bulamıyorduk sen buldun bu yaptıgına toplumda şark kurnazlıgı deniyor......:he::he::he:

acemşah
29-10-2015, 17:31
*Fon Talep Edenler

Bu konudaki açıklamalara birkaç soru ile başlayalım. Neden bazı ekonomik birimler fon talep edicidir? Fon talep edenler kimlerdir? Fon talep edenler başkalarının fonlarını kullanırken bir maliyete katlanır mı? Ya da borsa acısından ; sahibi olduğunuz bir şirketi neden borsaya acarsınız, halka arz edersiniz?

Bu soruların cevabı için gelin şöyle bir örnekleme yapalım: siz, girişimci bir ruha sahipsiniz ve oldukça iyi olduğunu düşündüğünüz bir yatırım fikrine sahipsiniz. Düşündüğünüz yatırım size oldukça yüksek bir getiri sağlayacak. Ancak bir sorununuz var. O da yatırım için gerekli kaynağa sahip değilsiniz. Bu durumda eğer yatırımınıza ve size sağlayacağı getiriye inanıyorsanız, gerekli kaynağı bir bedel karşılığında başkalarından kullanmaya çalışabilirsiniz. Bu durumda finansal sistem içinde fon talep edici olarak yer alabileceksiniz.

Fon talep edenler, finansal sistemin en önemli unsurlarından biridir, finansal sistem içinde fon arz edenlerin karşısında yer alırlar
Bunlar, gelirlerinden daha fazla harcama yapan ya da bu yönde bir isteği olan, ama bunun için gerekli fonu kendi başına sağlayamayan, bu bağlamda fon açığı olan ekonomik birimlerdir. Söz konusu ekonomik birimler genellikle durumlarına uygun finansal araçları kullanmak suretiyle fon fazlası olan ekonomik birimlerin fonlarını kullanırlar ve finansal aracın türüne bağlı olarak fonlarını kullandıkları ekonomik birimlere çeşitli ekonomik menfaatler sağlarlar. Ekonomik menfaat, tahvil vb araçlar için faiz olurken, hisse senedi için kâr payı (temettü) veya ikincil piyasadaki alım satım arasındaki farklılıktan dolayı hisse senedinin prim yapmasından olan kazançlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Fon talep eden ekonomik birimler de, fon arz edenler gibi bireyler (hanehalklar›),işletmeler ve devletler olarak sıralanmaktadır.

Bir şirketi halka arz etmenin ; finansal araç olarak seçilmesinde bazı etmenler bulunmaktadır.

Bunlardan en önemlileri şirket halka arzı ile sağlanacak paranın geri ödenmesi ilk etapta söz konusu değildir. Şirket halka arzdan sağladığı gelirle uzun dönemli yatırımlarını gerçekleştirecek, geri dönüşü sermaye piyasalarının özelliği olan uzun dönemin sonunda hisse senedine sahip olanlara bir getiri sağlayacaktır. Para piyasaları ile sermaye piyasaları arasındaki en önemli ayrımlardan biri süre bakımındandır. Para piyasaları vadesi 1 yıla kadar ve sermaye piyasaları ise vadesi en az 1 yıldan daha fazla olan piyasalardır.
Halka arz şirketlere geri ödeme yükümlülüğünden kurtarmakta buna karşılık şirketin bir çok sayıda, hisse senedine sahip ortağı olmaktadır. Bununla şirketin ürün ve çözümlemeleri artık piyasada dergi ve mecmualarda, görsel medyada daha bir yer tutar ; şirketin bilinirliği artanken reklam harcamaları bir anlamda düşer , şirket bedavaya reklam yapmış olur:
Ayrıca piyasadaki kurallar ile sıkı denetime tabi olduğundan veya böyle kabul edildiğinden; şirketin kısa dönemli finansal ihtiyaçlarını karşılamak için fon talep ederken karşılaşacağı faiz oranları, piyasada bilinirliği az, halka arz edilmemiş bir şirkete göre daha az olacaktır. Yine bu kurallar neticesinde şirketin kurumsallığı artacak, daha uluslararası bir şirket, değer haline gelmesi sağlanabilecektir.

acemşah
29-10-2015, 17:42
*Finansal Aracılar
Sistem içinde fonların arz edenlerden talep edenlere doğru aktarılması sürecinde çeşitli finansal aracılar (finansal kurumlar) işlev görmektedir.Finansal aracılar, sistem içinde muhtemel gecikmeleri önlemek ve fon akışını çabuklaştırmak gibi çeşitli fonksiyonları yerine getiren ve fon talep edenler ile arz edenler arasında köprü görevi gören kurumlardır. Finansal piyasalarda ortaya çıkan asimetrik bilgi sorununun çözümünde de önemli görevler üstlenmektedir. Bütün bunların dışında finansal aracıların yerine
getirdikleri ilave bir takım fonksiyonları daha bulunmaktadır. Bunlar vade ayarlama,miktar ayarlama, risk azaltma ve finansal danışmanlık gibi fonksiyonlardır. Asimetrik bilgi sorunu fon transferin çok büyük bir sorundur; fon talep eden ile fon arz eden aynı ayarda bilgiye sahip değildir; profesyonel anlamda aracılar bu bilgi sorunun giderilmesine yardımcı olurlar; daha net ifade ile benden borç talep edenin bu parayı nerede kullanacağını, ve o andaki geri ödeme gücünün olup olmadığını, yada şirketi halka arz ederken raporların gerçeğe uygun olup olmadığı profesyonel anlamda incelenip sunulması gerekmektedir.

*Finansal Araçlar
Fonların, arz edenlerden fon ihtiyacı olanlara (talep edenlere) aktarılması sırasında, sahiplik ve el değiştirme olgusunu kanıtlayacak çeşitli belgelere ihtiyaç duyulmaktadır. Finansal sistemde fon sunanlar, devrettikleri fonların karşılığında, fon talep edenlerden çeşitli belgeler istemektedirler. Bu belgelere finansal araç denilmektedir. Aynı zamanda finansal araçlar, fonların aktarılması sırasında, aktarılan fonlar üzerinde bir ortaklık hakkı doğuran ya da alacağı temsil eden yazılı belgelerdir.
Finansal sistemin işleyiş sürecinde, alacak ve mülkiyet ilişkilerini yansıtan finansal araçlar, fon fazlası veren kesimlerin fonlarını açık veren kesimlerin kullanımına sunulmasında önemli bir rol üstlenmektedirler. Fonların aktarımı, fon sahipleriyle kullanıcılar arasında, birincil araçların el değiştirmesi yoluyla doğrudan yapılabildiği gibi, aracı kurumların kaynakların kullanım aşamaları arasındaki aracılığı
yoluyla, dolaylı olarak da gerçekleşebilmektedir. Aracı kurumların yarattığı dolaylı varlıklar, bu aktarmanın araçları olmaktadır.
Finansal sistemde birbirinden farklı özeliklere sahip çok sayıda finansal araç bulunmaktadır. Hisse senedleri de bir finansal araçtır.


Yasal ve Kurumsal Düzenlemeler
Finansal sistemin etkin çalışması ve ekonomik gelişmeye destek olabilmesi için sistemin istikrar içinde çalışması gerekmektedir. Bir ekonomide finansal sistemin sağlıklı çalışmasının kurallar, denetim ve yaptırımlar gibi üç temel belirleyicisi bulunmaktadır.
Diğer yandan finansal sistemin etkinliği onun tam bir açıklık ve güven içerisinde işlemesi ile mümkündür. Bu bağlamda sistemin işleyişini düzenleyecek ve ortaya çıkacak sorunların çözümünde yararlanılacak çeşitli yasal ve kurumsal düzenlemelere ihtiyaç duyulmaktadır. Devlet, ekonomi politikaları doğrultusunda hazırlayacağı kanun ve yönetmeliklerle, finansal sistemin hukuki çerçevesini
belirleyip, işleyişini düzenler ve denetleme kurumları aracılığı ile sistemi denetim altında tutar. Böylelikle, sistem içinde işlem yapanların doğru bilgi alma hakkı dahil her türlü hakkı korunarak sistemin düzgün ve istikrarlı işlemesi sağlanır.
Finansal istikrar iki koşulun gerçekleşmesine bağlıdır. Bunlar;

• Finansal aracıların sözleşmelerden doğan yükümlülüklerini yerine getirmelerine imkan verecek yüksek derecede güvenin olması,
• Finansal piyasalarda katılımcılarının piyasadaki arz-talep dengesini yansıtan fiyatlar üzerinden güvenle işlem yapması ve kısa dönemde fiyatlarda önemli dalgalanmaların olmamasıdır.
Bu koşulların oluşmaması, finansal sistemde istikrarsızlığa neden olmakta vefonların verimli yatırım fırsatlarına yönelmesine engel olmaktadır. Bu bağlamdayasal ve kurumsal düzenlemelere çeşitli fonksiyonlar yüklenmektedir.Yasal ve kurumsal düzenlemelerin ilk fonksiyonu yatırımcılara yeterli ve doğru bilgi sağlanmasıdır. Yasal ve kurumsal düzenlemelerin ikinci fonksiyonu, finansal aracıların sağlıklı ve etkin çalışmasını sağlamaktır. Bunun için finansal aracılara (kurumlara) bilgi verme yükümlülüğü getirilmektedir
Finansal sistemde yapılan yasal ve kurumsal düzenlemelerin bir diğer fonksiyonu ise parasal kontrolün geliştirilmesidir. Mevduat toplayan finansal aracıların (özellikle bankalar) topladıkları mevduatı krediye dönüştürerek kaydi para yaratabilmektedir.
Kaydi para hacmindeki artış ekonomideki para arzının genişlemesine, dolayısıyla ekonomide enflasyonist baskının oluşmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle Merkez Bankası, çeşitli araçlarla ekonomideki kaydi para hacmini denetlemektedir.

FİNANSAL SİSTEMİN FONKSİYONLARI

Finansal sistem ekonomik yapının bir alt sistemidir. Yatırımlar için gerekli fonların bulunması, hacminin artırılması
ve etkin dağılımı gibi katkıları dolayısıyla finansal sistem, içinde bulunduğu ekonominin gelişmesinde önemli bir etkiye sahiptir. Finansal sistem aynı zamanda, temel işlevi olan fon toplama ve kullandırma sürecine bağlı olarak, çağdaş ekonomilerde ekonomik birimler ve diğer sektörler ile yoğun ileri ve geri bağlantılara sahiptir.Finansal sistemin önemi, onun ekonomik yaşamda bir takım fonksiyonlar icra
etmesine bağlıdır. Bu fonksiyonlar zamana ve içinde yer aldıkları ekonomilere göre bazı farklılıklar taşıyabilmektedir. Bununla birlikte hemen her ekonomide finansal sistemlerin yerine getirdikleri ve genel fonksiyonlar olarak isimlendirilen işlevleribulunmaktadır.
Bunlar;

• Tasarruf hacmini artırma
• Ödemelerde kolaylık sağlama
• Likidite sağlama
• Kredi kullandırma
• Servet birikimi
• Politika oluşturma
• Risk Yönetimi ve Kontrolü
• Enformasyon'dur.

Tasarrufları Artırma Fonksiyonu;bireylerin ellerinde atıl olarak bulunan fonların, ekonominin işleyişi içine çekilmesi ayrı bir önem taşımaktadır. Bilindiği gibi, bir ulusal ekonomide tasarruf hacminin büyüklüğü ekonomik gelişmenin temel belirleyicisidir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde tasarruf açığı çok önemli bir konudur; tasarruf olmadan yatırımlara yönlendirilecek para ancak yurtdışı kaynaklarla finanse edilebilir, yatırım ve ara malları ithalatı cari açığın büyümesine neden olmaktadır. Cari açık ise enflasyonist baskı, dolarizasyon gibi olumsuz etkileri olmaktadır. Ayrıca litaratürde gömüleme eğilimi olarak geçen hane halkının finansal sistem dışına çıkardığı tasarruflarda ülke kalkınmasının önünde önemli bir engeldir; gömüleme hane halkının altın, mücevher yada gayrimenkule yönelmesi ile baş gösterir, gayrimenkulde açmaz ise tam buradadır
Ülkelerin bazıları inşaat ve gayrimenkulle büyümek isterlerken gömüleme eğilimini artırırlar finansal sistemden çıkan para, yatırımlardan çok gayrimenkul gibi ihracatı olmayan bir sektöre kayar. Gayrimenkul ekonomilerin vazgeçemediği ancak getirilerinin olduğu kadar makro bazda götürüleri de olan ve hatta kriz zamanlarında yada daha derin ifade ile krize dahi neden olabilmektedirler. Bir ülkenin, yada sektörün veya bir şirketin büyümesinde kontrol edilebilir büyüme önemli bir konudur sadece bir alanda büyürseniz marjinal getiriniz düşer maliyetiniz artar belli bir orandan sonra faydadan çok zarar getirebilir;
bazıları buna balon yada köpük ismini de verdikleri olmuştur... Bir ülkede yada sektörde hane halkı gelirlerinin artma oranından daha fazla değer kazanan sektörlerde balon riskleri oluşur. Gayrimenkul birazda kültürle alakalı; Türkiye gibi kültüründe gayrimenkul isteği olanlarda ''gayrimenkulde kriz var'' demek çok zordur.. sektör yavaşlar ancak yoluna devam eder bunda dediğimiz gibi kültürün önemi yanında gayrimenkul sektöründe özellikleri devreye girer.Gayrimenkul sektöründe fiyatlar yapışkandır; yani düşme eğilimde oldukları nadiren görülmüştür yada olmamıştır ve gayrimenkulün benzemezlik özelliği ile her arz kendi talebini yaratır kuramı bu sektörde oldukça geçerlidir.
Konu başlığı farklı olsa da gayrimenkul, ve inşaat sektörü çok önemli olduğu için yeri gelmişken değinmeden edemedim.
Tasarruf gelirin tüketilmeyen kısmı ya da tüketimin bir kısmının ötelenmesi (ertelenmesi)
olarak tanımlanır. Aslında bu tanım eksiktir. Çünkü tasarruf olabilmesi
için ekonomik birimlerin “bir şekilde†tüketimden vazgeçmeleri ya da tüketimlerini
ertelemeleri algılanmaktadır. Oysa gerçek bir tasarruftan söz edebilmek için, tüketimin
“bilerek ve isteyerek†ertelenmesi ya da ondan vazgeçilmesi söz konusu
olmalıdır. Bir başka ifade ile tasarruf, ekonomik birimlerin bilerek ve isteyerek gelirlerinin

bir kısmını tüketmemesi ya da ötelenmesidir.
Şimdi buraya da kısaca bir not düşmemiz gereklidir bunlar makro konular lakin konuların iyi anlaşılması açısından oldukça önemli;
Hane halkının tasarruf edebilmesi için gelirlerinin zorunlu tüketimlerinin üzerinde olması gerekmektir, yine karşımıza bir açmaz gelmekte gelişmekte olan ülkelerde maalesef hükümet politikaları ucuz iş gücü üzerinedir. Ucuz iş gücü ile dünya piyasalarında rekabetçi olmak hedeflenir, Ülkenin dış pazarlarda rekabet üstünlüğü pazarlar yerine korumacılık ile yada ekonomistlerin bebek sektör dedikleri korumacılık duvarları ülkelerin, sektörlerin, şirketlerin kalkınmasına dünya ile rekabet etmesine engel olur. Daha verimli alanlara yönlenebilecek kaynaklar verimsiz alanlara kayar ve yine ekonomistlerin '' fakirleştirici büyüme ''dedikleri olay gerçekleşir.
Kısaca tasarruf konusu ekonomiler için oldukça önemlidir. Makro düzeyde ele alınması gereklidir, ekonominin ısınması, faiz düzeyleri, enflasyon , kalkınma gibi temel rasyoları ve dolayısıyla tüm ekonomiyi ilgilendiren bir konudur.

acemşah
29-10-2015, 17:49
Ödeme Fonksiyonu
Bu fonksiyon finansal sistemin günlük değişim ilişkilerinde ekonomik birimlere ödeme kolaylığı sağladığı bir fonksiyondur. Finansal sistemin bir ürünü olan para ve para benzerleri olmasaydı, piyasalarda değişim ilişkileri muhtemelen takas usulü ile yapılacaktı. Bu durumda dünya çapında ticaretin ve ekonomik ilişkilerin günümüzdeki boyutlarda olması düşünülemezdi.Günümüz değişim ilişkilerinin
önemli bir bölümü finansal sistemin ödeme aracı olan kredi kartları veya banka çekleri ile yapılmaktadır. Bugün gelişen teknolojik imkanlar doğrultusunda artık değişim ilişkilerinde geniş ölçüde sanal ortamlar da kullanılmaktadır. Sanal ortamda yapılan alış-verişlerde ise nakit para değil, finansal sistemin sağladığı çeşitli finansal araçlar (kredi kart›, banka havalesi, vb) kullanılarak ödemelerin yapılması kolaylaşmaktadır.

Likidite Fonksiyonu
Ekonomi literatüründe likidite, bir varlığın istendiğinde kısa sürede ve kolayca nakde dönüşme yeteneği olarak tanımlanır. Bu bağlamda, bir varlığın likitidesi ne kadar yüksekse bunun başka bir varlığa dönüşümü de o kadar kolay olmaktadır. Ayrıca likit varlıklar, beklenmeyen olaylar ve fırsatlar karşısında daha çabuk tepki verme yeteneğine de sahiptirler. Varlıkların likitidesini sağlayan temel etken o varlıklar için sürekli ve etkin işleyen piyasaların olmasıdır. Yani onların alıcı ve satıcılarının güven içinde kolayca karşılaşabilecekleri ve alım satım işlemlerinin yapılabildiği organizasyonların mevcut olması gerekir.
Varlıklar ekonomik birimler için değer ifade eden mülkiyet unsurlarıdır. Aynı zamanda varlıklar reel ve finansal olarak iki temel grup altında toplanmaktadır.
Finansal varlıklar temel olarak reel varlıklar veya reel varlıkların operasyonlar sonucunda oluşan gelirler üzerinde yatırımcının sahip olduğu hakları ifade eden unsurlardır. Finansal varlıklara genel olarak menkul kıymet denir. Reel varlıklar ise, mal veya hizmet üretmek üzere kullanılan varlıklardır. Ekonominin üretim potansiyeli direkt olarak reel varlıkların üretim potansiyelleri ile ortaya konur. Reel varlıklar üretken kaynakları kullanarak üretimlerini sağlarlar.Finansal varlıklarda likidite istenilen bir özellik niteliği taşımaktadır.
Örneğin, elinizdeki bir Hazine bonosunu kolayca nakde dönüştürebilirsiniz, ancak fabrikanızdaki bir torna tezgahını satmak istediğinizde bir süre beklemek zorunda kalabilirsiniz. Bunun gibi örneğin, bir şirketin hisse senedini elinizde bulunduruyorsanız, bu şirketin reel varlıkları üzerinde pay sahibisiniz demektir. Bu payınızı satmak istediğinizde, makineleri satmak seçeneği ile karşılaştırıldığında daha kolaydır.

Borsada yine likit hisse likit olmayan hisse ayrımı normalde yoktur lakin yatırımca günde 10,000 adet işlem olan bir hisseden bir anda 20,000 lot hisse almaya kalkarsa isteği kadar satılık hisse bulamayacaktır; yine aynı örneği tersten verirsek günde 10.000 lot işlem gören hisse senedinde 20.000 lot satmaya kalkarsanız bu sefer alıcı bulamayacaksınızdır. İşte hisse tercih edilirken psikolojik olarak dahi yatırımcılar bu durumu göz önüne alıp örneğimizdeki hisseden ne kadar lot alabileceğini sınırlama isteğine gidecektir. Fazla işlem olmayan hacmi dar hisselerde F/k veya Pd/dd oranlarının likit hisselere göre daha cazip olmasındaki temel neden likitide riskidir.


Kredi Fonksiyonu
Finansal sistemin yerine getirdiği diğer bir fonksiyon da kredi kullandırma fonksiyonudur.
Bu fonksiyon aracılığıyla ekonomik birimlerin tüketim ve yatırım harcamalarının finansmanına yönelik kredi imkânları yaratılmaktadır. Sağlanan kredi imkânları ile hane halkları günlük tüketim, ev, araba, tatil gibi mal ve hizmetlere yönelik harcamalarını, işletmeler çeşitli yatırımlarını, hükümetler ise çeşitli kamu hizmetlerinin finansmanını sağlamaktadırlar.

Finansal sistemde en büyük oyuncu devlettir devletin nereye harcama yaptığı nereden gelir sağladığı veya gelirlerini artırmak için hangi alanda kaynaklar yarattığı borsacılar açısından oldukça önemlidir; devletin bir sektöre teşvik vermesi veya bir sektörün vergilerini artırması gibi olaylar mutlaka ve mutlaka izlenmelidir. Gayrisafi milli hasıla içinde devletin harcamaları yaklaşık %30- 40 gibi düzeylerdedir günümüzde GSMH 'nın 1.2 trilyon olduğunu varsaydığımızda devletin 350 -400 milyar harcaması ve nereye harcadığının önemi büyüktür meblağ olarakta.
Bunun için kalkınma planları ,icracı bakanlıkların internet sayfaları, resmi gazetedeki artırma ve ihale köşeleri bulunmaz nimetlerdir ve her gün takip edilmesi gerekir. Ve kredi fonksiyonun tanımında da anlaşılacağı üzere bankalar da mutlaka izlenmeli merkez bankasının açıkladı M1 -M2 ve M3 para tabanları paranın azalıp çoğaldığının veya nereden nereye doğru akmakta olduğu kanısında ip uçları vermektedir. Yine bankaların kullandırmış oldukları kredilerin büyümesi veya küçülmesi, takibe düşmüş kredilerin miktar ve oranları ile bu oranlardaki artma ve azalmalar , oto, gayrimenkul veya tüketici kredilerindeki büyümeler , küçülmeler piyasayı okumaktaki en büyük ip uçlarının verildiği yerlerdir.

acemşah
29-10-2015, 17:58
Politika Oluşturma Fonksiyonu
Yukarıdaki fonksiyonlarına ilave olarak finansal sistem, aynı zamanda hükümetlerin iktisat politikası uygulamalarında önemli bir role sahiptir. Iktisat politikası, devletin belli iktisadi amaçlara ulaşmak için aldığı kararlar ve davranışlardan oluşan bir süreçtir.
İktisat politikasında hedeflenen amaçlara (ekonomik büyüme, fiyat istikrarı, istihdam düzeyini artırma vb) ulaşmak için hükümetin bazı
önlemler alması, mevcut yasalarda, kurumlarda ve araçlarda değişiklikler yapması gerekebilir. Bu anlamda hükümetler gerektiğinde finansal sistem içinde faiz oranları,mevduat karşılık oranları, döviz kurları gibi değişkenler, Bankacılık Kanunu ve Sermaye Piyasası Kanunu gibi yasal düzenlemelerle politikalarını uygulamaktadır. Bu bağlamda, yukarıda saydıklarımız finansal sisten unsuru olamaları nedeniyle, finansal sistemin iktisat politikalarının yürütülmesinde önemli bir etkiye sahip olduğu söylenebilir.

Risk Yönetimi ve Kontrolü Fonksiyonu
Risk genel anlamıyla kaybetme olasılığı olarak bilinir. Finansal açıdan risk beklenen getiri ile gerçekleşen getiri arasındaki sapmadır. Bir başka tanıma göre risk, bir varlığın gelecekteki değeri konusunda mevcut olan belirsizliktir. Bu anlamda finansal yatırımlarda her zaman için bir kaybetme olasılığı yani risk söz konusudur. Risklerin varlığı onlardan korunmayı gerektirir. Ancak finansal anlamda risklerin tamamen sıfırlanması söz konusu değildir. Bu durumda da karşımıza risklerin yönetimi ve kontrol edilmesi konusu çıkmaktadır. Finansal sistemin bu konuda üstlendiği fonksiyon riskin yönetim ve kontrol edilmesine olanak sağlamasıdır. Finansal sistem işleyiş sürecine bağlı olarak ve risk dağıtımı için uygun araçlar sunarak risk yönetimini kolaylaştırmaktadır.
Risk konusunu ilerleyen süreçte daha temelde paylaşacağız ;sistemetik risk ve sistematik olmayan riskler acısından portföy oluşturmada defansif ve atak hisseler ile özelliklerini vereceğiz. Lakin yeri gelmişken iktisatcıların blue chips dedikleri veya biz en büyük ilk 10 hisse diyelim bunlarda bir yükseliş olmadan piyasa geneline yayılan bir yükseliş olmaz veya çok düşük ihtimal olarak kalır. Veya hisse bazından öteye gidemez.


Enformasyon Fonksiyonu
Finansal sistemin diğer işlevi, enformasyon sağlamak ve bunun ilgililere tam ve etkin şekilde dağıtımını gerçekleştirmektir. Bu bağlamda finansal sistem özellikle fon talep edenler (borçlanmak isteyenler) hakkında ve çeşitli finansal finansal varlıkların getirileri ile ilgili beklentiler hakkında, enformasyon sağlanması ve bunun dağıtımını etkin şekilde yapabilmelidir.
Finansal sistemde çeşitli sorunlara yol açan asimetrik enformasyon, taraflar arasındaki bilgi eşitsizliğine işaret eder. Finansal piyasalarda taraflar bazen tam bir bilgi eşitliliği içinde olamayabilir. Çoğu kere birisi genellikle diğer taraf hakkında doğru kararlar vermek için yeterli bilgiye sahip değildir. Bu durum “asimetrik bilgi (enformasyon)
sorunu†olarak bilinir. Örneğin kredi alan bir borçlu krediyi nasıl kullanacağı, yatırım projelerin potansiyel getiri ve risklerini krediyi kullandırana göre daha iyi bilebilecektir. Asimetrik enformasyon (eksik bilgilenme), yatırımcıların
ters seçim ve kötü niyet sorunları ile karşı karşıya kalabilecekleri anlamına gelir.
Ters seçim işlem öncesi oluşan, ahlaki tehlike ise işlem (fon değişimi) sonrası karşılaşılan asimetrik bilgi sorunları olarak bilinmektedir.
Asimetrik enformasyonun varlığı, finansal piyasaların etkin çalışmasını engelleyeceği için çözümlenmesi gerekir. İşte bu nokta, finansal sistemin fonksiyonlarından birisi “asimetrik enformasyon†sorununun çözümü olarak karşımıza çıkmaktadır.
Finansal sistem işleyişinin ortaya çıkardığı çeşitli yöntem ve teknikler, finansal piyasalardaki ters seçim ve kötü niyet sorunlarını azaltır ve yatırımcıların kullanabileceği enformasyon düzeyini arttırarak finansal piyasalardaki etkinliğin yükselmesini sağlar.Lakin bu sorunun tam olarak giderilmesi çok zor bir olgudur; Sermaye piyasalarında son dönemlerde başarısız halka arzlardaki en büyük sorun enformasyon sorunudur.
Aracı kurumların komisyon uğruna kendilerinin yatırım yapmayacağı bir şirketi halka arz etmeleri bu sorunu derinleştirmekte, halkın başarısız arzlar sonucunda piyasadan uzaklaşmalarına neden olmakta,
aralarındaki gerçekten değerli şirketlerin arzlarına kuşku ile bakılmasına sebep olarak kötü şirketlerin iyi şirketleri piyasadan kovmaları sonucu çıkmakta finansal piyasalar derinleşememektedir.
Kendi görüşüme göre de piyasada PD/DD ile cazip, kar edip özkaynaklarının cok altında işlem gören hisseler var iken halka arzda sadece bir aracı kurumun raporuna dayanarak hisse almaya cesaret edemiyorum ki son 3 -4 yıldaki halka arzlara baktığımda bu yatırımcı politikalarımın %90 oranında haklılık payı olduğunu görmekteyim.
Finans merkezi olma iddialarındaki bir ülke için bu durum oldukça düşündürücü olsa gerek!

acemşah
29-10-2015, 18:14
FİNANSAL SİSTEMİN İŞLEYİŞİ

Finansal sistem, gelecekteki tüketim ile şimdiki tüketim arasında tercihlerin yapıldığı ve bu bağlamda oluşturulan tasarrufların fon talep edenlere kullandırıldığı bir bütünsel yapıdır.
Bir başka ifade ile bu sistem sayesinde fon arz edenler ile fon talep edenlerin birbirlerini bulmaları sağlanarak, fon değişimleri gerçekleştirilir. Buna aynı zamanda fon transferi denilmektedir.
Bir ekonomide, herhangi bir kesimdeki fon fazlası, fon açığı olan bir başka kesimin kullanımına finansal işlemler yoluyla
sunulur. Bu nedenle, finansal işlemler ve bu işlemlerin içinde gerçekleştiği finansal sistem, ekonominin işleyebilmesi için hayati önem taşır. Bir ülkede finansal sistemin gelişmişliğinin, tasarrufların yatırımlara kolayca dönüşmesi ve ülke kalkınması açısından çok önemli bir yeri vardır. İyi işleyen bir finansal sistem, tasarrufların etkin bir şekilde kullanımını sağlayarak ülke kalkınmasına katkıda bulunur.
Bir finansal sistemin fon kaynakları genel olarak, yurt içi tasarruflar ile yurt dışı tasarruflardan oluşmaktadır. Sisteme giren fonları kullananlar yani fon talep edenler bireyler, devlet ve işletmelerdir. Sistemin işleyişinde fonların arz edenlerden talep edenlere aktarımını sağlayan iki tür mekanizma bulunmaktadır. Bunlardan birincisi
doğrudan finansman, diğeri dolaylı finansman olarak adlandırılır.

Doğrudan Finansman
Doğrudan finansman fon arz edenler ile fon talep edenlerin, aralarında bir aracı olmaksızın, bir araya geldikleri ve fon tranferinin gerçekleştiği bir yöntemdir. Günümüzde doğrudan finansman yöntemi daha çok sermaye piyasalarında kullanılmaktadır.
Burada fon temin etmek isteyenler fon arz edenlere çeşitli finansal araçlar satarak fon sağlamaktadırlar. Bu yöntemde, fon ihtiyacı olanlar bu ihtiyaçlarını ifade eder bir belge (menkul kıymet) karşılığında, doğrudan fon sunanlardan kaynak sağlamaktadır. Bu yöntemde fon fazlasına sahip birimler fonlarını, değişik yatırım alternatifleri
arasında kendi değerlendirmelerine dayanarak tahsis etmektedirler.
Doğrudan finansmanda, fon talep edenler ihraç ettikleri finansal varlıkları çok sayıdaki yatırımcılara satmayı amaçlıyabildikleri gibi, az sayıdaki yatırımcı ile bağlantıyagirip finansal varlıkların tamamını bu yatırımcılara satmayı da isteyebilirler.
Bu finansman yönteminin en önemli avantajı, bir aracı kullanılmaması nedeniyle transfer masraflarından nispi olarak tasarruf sağlamasıdır. Bununla birlikte bu finansman yönteminde, fon transferinin zamanında gerçekleşememesi ve istenen büyüklükteki fonlara ulaşamama gibi sakıncalar bulunmaktadır. Menkul kıymet ihraçları spk 'nın denetimine tabidir.

Dolaylı Finansman

Bu yöntemde de finansal piyasalarda fon arz edenler ile fon talep edenler bir araya
gelmektedirler. Dolaylı finansman yöntemi, fonların bir aracı kuruluş yardımıyla arz edenlerden talep edenlere doğru aktarımını ifade eder. Genellikle taraflar birbirini görmeksizin fon transferi gerçekleşir. Bu yöntemde fon sunanlar ellerindeki fonları bir finansal kuruluşa vermekte ve fonların ihtiyacı olan kesimlere dağılımı , finansal kuruluşun değerlendirmelerine dayalı olarak gerçekleşmektedir. Uygulamada fon arz edenlerle talep edenlerin, finansal varlık alıcı ve satıcılarının alım satım konusundaki hacim, vade, yasal özellikler, likidite, risk, vb konularda farklı istekler ve beklentilere sahip olmaları, finansal aracıların doğmasına neden olmuştur. Finansal piyasalarda birbirine zıt yöndeki bu istek ve beklentileri karşılamaya çalışan aracılara finansal aracılar (kurumlar), bu türdeki finansman
türüne de dolaylı finansman denilmektedir.

FİNANSAL PİYASALAR

Piyasalar genişlik kıstasına göre, ulusal piyasalar ve uluslararası piyasalar olarak, yapılan işlemin niteliğine göre ise mal piyasaları, faktör piyasaları ve finansal piyasalar gibi değişik türlere ayrılmaktadır. Bunlardan finansal piyasalar, finansal sistemin merkezinde yer alan, kredi ve tasarruf hacmi, faiz oranları, finansal varlık fiyatlarının belirlendiği ve çeşitli finansal araçların alım satım işlemlerinin yapıldığı piyasalardır.
Finansal piyasalar, her türlü fon arzı ile her türlü fon talebinin karşı karşıya geldiği piyasalar olarak da tanımlanabilir.
İçinde bulundukları ekonominin gelişmişlik düzeyi finansal piyasaların yapısı ve işleyiş süreci üzerinde oldukça etkilidir. Ekonomik gelişmenin sağlanması paralelinde, tasarruflarda ve katılımcıların sayısında bir artış ve buna bağlı olarak finansal piyasalarda bir hareketlilik ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda ekonomik gelişmesini tamamlamış ya da belli düzeye getirmiş ülkelerde, etkin ve aktif işleyen finansal piyasaların varlığındandan söz edilebilir. Ekonomik gelişmeye bağlı olarak özellikle şirketlerin ölçekleri büyümekte, yatırımcılar daha değişik ve daha büyük tutarlarda fonlara gereksinim duymaktadırlar. Bunun yanında ekonomik gelişme tasarrufların artışına yol açmakta, ölçeği büyüyen ve daha fazla kaynağa ihtiyacı olan girişimler, ihtiyaç duydukları fonları daha düşük bedellerle finansal piyasalarda
temin edebilmektedirler. Bununla birlikte ekonomik gelişim düzeyi düşük olan ülkelerin finansal piyasalarında, tasarrufların yeterli düzeyde olmadığı ve aynı zamanda yatırımcıların da sayıca az olduğu görülmektedir.
Finansal piyasaların rolü, büyük ölçüde finansal sistemin ekonomik yapı içindeki
etkinliği ve önemi ile yakından ilişkilidir. Ekonomide değişik finansal piyasa türlerinden ve aynı zamanda bu piyasalar arasında sürekli bir etkileşimden söz edilebilir.
Finansal sistem içinde vade, spekülasyon, fiyat farklılığı, rekabet koşulları ve asimetrik bilgi akışı dolayısıyla finansal piyasalar birbirine bağlıdır.
Finansal piyasaların herhangi birinde ortaya çıkacak bir değişim, bütün bir finansal sistemi etkilemektedir.
Finansal piyasalar, birbirine bağlı birçok alt pazardan oluşan bir pazarlar topluluğudur
ve değişik kıstaslara göre sınıflandırmak mümkündür. Ancak uygulamada bu piyasalar daha çok el değiştiren fonların sürelerine göre bir ayırıma tabi tutulmaktadırlar.
Bu bağlamda karşımıza para ve sermaye piyasaları ayrımı çıkmaktadır.
Böyle olmakla birlikte finansal piyasanın para ve sermaye piyasalarından daha geniş ve onları da kapsayan bir pazarlar topluluğu olduğu da gerçektir.

Organize ve Organize Olmayan Piyasalar

Organize Finansal Piyasalar:
Alıcı ve satıcıları resmi olarak belirlenmiş fiziksel
alanlarda buluşturan, işlemlerin oluşması için belli kurum ve kuruluşların denetimi
ve gözetimine tabi olan ve işleyişe ilişkin kendine özgü kuralları olan piyasalar
olarak tanımlanır.
Interbank Para Piyasası, TCMB bankalar arası döviz piyasası, İMKB Tahvil ve Bono
Piyasası, IMKB Hisse Senetleri Piyasası, IMKB Uluslararası Tahvil ve Bono Piyasası
ve İstanbul Altın Borsası örgütlenmiş (organize) finansal piyasalara örnek oluşturan
finansal piyasalar olarak karşımıza çıkmaktadır.


Organize Olmayan Finansal Piyasalar:

Bu piyasalar tezgâh üstü piyasalar (Over-The Counter Markets) olarak da bilinmektedir.
Yasal ve idari olarak belirlenmiş kuralları olmayan, fiziki ve resmi olarak belirlenmiş bir mekanı bulunmayan, organize piyasa dışında kalan alım ve satım işlemlerinin gerçekleştiği, ilgili kurum ve kuruluşların denetim ve gözetiminden uzak piyasalar olarak tanımlanabilir.
Bankalar arası Repo Piyasası, Serbest Döviz Piyasası, Bankalararası Altın Piyasası gibi piyasaların birer örgütlenmemiş finansal piyasa türü olduğu görülür.

Para ve Sermaye Piyasaları

Daha önce de ifade edildiği gibi finansal piyasalar sağlanan fonların süreleri açısından para ve sermaye piyasaları olarak ikiye ayrılmaktadır.

Para Piyasaları:

Kısa vadeli fon arz ve talebinin karşılaştığı piyasalardır. Bu piyasan›n tipik özelliği kısa vadeli (genellikle bir yıldan kısa vadeli) fonlardan oluşan bir piyasa olmasıdır. Para piyasalarından sağlanan fonlar kredi olarak işletmelerin döner varlıklarının finansmanında kullanılır. Piyasanın kaynaklarını tasarruf sahiplerinin birikimleri ve genellikle bankalardaki çeşitli mevduatlar oluşturur. Bu piyasalarda kambiyo senetleri, hazine bonosu, mevduat sertifikası, varlığa dayalı
menkul kıymetler, banka kabulü gibi araçlar işlem görmektedir.

Para piyasası araçları likiditesi yüksek olan araçlardır. Aynı zamanda vadelerin kısa olması nedeniyle alınıp satılan araçların arz fiyatlarında fazla dalgalanmalar olmaz. Dolayısıyla para piyasası araçlarının riski nispeten daha düşüktür.

Sermaye Piyasaları:

Orta ve uzun vadeli fon arz ve talebinin karşılaştığı piyasalara sermaye piyasaları denir.
Genel olarak sermaye piyasası işlemleri hisse senedi ve tahvil gibi menkul değerlerin alım satımını içermektedir. Bu piyasanın tipik ve para piyasasından ayrıldığı en belirleyici özelliği orta ve uzun vadeli fonlardan oluşmasıdır. İşletmeler para piyasalarına genellikle işletme sermayesi ihtiyaçlarını karşılamak üzere başvururken, sermaye piyasasına uzun vadeli yatırım projelerini finanse etmek ve sermayelerini artırmak amacıyla başvururlar. Sermaye piyasaları şirketlerin kaynak yetersizliklerinin çözümüne, hisse senedi ve tahvillerinin kolayca pazarlanmasına yardımcı olurken, aynı zamanda mülkiyeti yaygınlaştırmakta ve küçük tasarruf sahiplerine cazip gelir imkanları sunmaktadır.
Sermaye piyasasında fon akımları, para piyasasına göre daha dolaysız olarak gerçekleşmektedir. Bu piyasada fon açığı olan ekonomik birimler ihraç ettikleri hisse senedi, tahvil vb finansal araçlarla fon ihtiyaçlarını karşılamaktadırlar. Fon fazlası olan ekonomik birimler ise, ihraç edilen finansal araçları almak suretiyle fonlarını ihtiyaç duyan kesimlere sunmakta ve böylece kar payı ve faiz şeklinde gelir elde etmektedirler. Bu piyasada genellikle nihai borçlu ile nihai alacaklı arasında doğrudan borç alacak ya da mülkiyet ilişkisi oluşmaktadır. Tasarruf sahibi bu piyasada, aktardığı
fonun kimler tarafından kullanılacağına piyasada kendisine sunulan finansal araçları risk-getiri tercihine göre seçerek kendisi karar vermektedir. Bu özelliği nedeniyle sermaye piyasasındaki yatırımcıyı aktif yatırımcı olarak nitelemek mümkündür. Para ve sermaye piyasaları arasında birinden diğerine doğru sürekli bir fon akımı mevcuttur. Getiri oranı bu iki piyasa arasındaki fon akımını ayarlayan bir düzenleyici durumundadır. Bu iki piyasa arasında fonlar genellikle düşük getiri oranından yüksek olana doğru kayar. Fon fazlası olanlar, kendi yatırım politikaları ve beklenen getiriye bağlı olarak fonlarını bu piyasalardan birine veya her ikisine birden yönlendirebilirler. Yine aynı şekilde fon ihtiyacı olan birimler de, ihtiyaç duydukları fonun türüne göre bu piyasalardan birinden veya her ikisinden birden borçlanabilirler.
Para ve sermaye piyasası arasında cari faiz oranları değişik olmakla birlikte birbirleriyle ilişkilidir. Bu iki piyasa arasındaki getiri farklılıkları fonların piyasalar arasında değişimine neden olur. Örneğin devletin yüksek getirili uzun vadeli finansal araçlar ihraç etmesi durumunda, parasını bankaya yatırmış olan bireyler daha yüksek getiri elde etmek amacıyla paralarını bankadan çekerek devletin çıkarmış olduğu tahvilleri alacaklardır. Bu durumda bankalar ellerindeki fonların başka bir alana kaymasını önlemek için, mevduatlara uyguladıkları faiz oranlarını artırma yoluna gidebileceklerdir.

Birincil ve İkincil Piyasalar
Finansal piyasalar, işlem gören araçların piyasalara ilk defa sürülmüş olup olmamalarına
göre, birincil ve ikincil piyasalar olarak sınıflandırılmaktadır.
Birincil Piyasalar:
İlk kez dolaşıma çıkan finansal araçların işlem gördüğü piyasalar birincil piyasalar olarak adlandırılır. Bu piyasalarda işletmeler, hisse senedi ve tahvil ihraç etmek suretiyle fon fazlası olanlardan fon toplamaktadırlar bu piyasalar tasarrufların yatırımlara kanalize edildiği piyasalar olmaktadır.

İkincil Piyasalar:

Daha önceden ihraç edilmiş menkul kıymetlerin el değiştirdiği, yatırımcılar tarafından tekrar tekrar alınıp satıldığı piyasalara ikincil piyasalar denir. Menkul kıymetleri birincil piyasalardan alanlar, bunları tekrar paraya çevirmek
istediklerinde, hisse senetlerinde hiçbir zaman, tahvillerde ise vadesinden önce ihraç edenlere başvuramazlar. İkincil piyasalar bu durumdaki menkul kıymetlerin nakite dönüşümünü gerçekleştiren yani likiditesini sağlayan piyasalardır. İkincil piyasalar, menkul değerlerin likiditesini ve pazarlanabilme imkânını arttırarak birincil piyasaya talep yaratır ve onun gelişmesine katkı sağlar. İkincil piyasanın bu temel fonksiyonunu yerine getirememesi durumunda, birincil piyasa bundan olumsuz etkilenmekte ve fonların yatırımlara aktarılması işlevi zorlaşmaktadır.
Birincil piyasanın sağlıklı işlemesi, etkin ve verimli bir ikincil piyasanın varlığına bağlıdır. Bir işletmenin, doğrudan ya da bir aracı kurum aracılığıyla, menkul kıymet ihraç edip bunu yatırımcılara satması birincil piyasa işlemidir. Bu menkul
kıymetleri satın alan bir yatırımcının daha sonra bunları diğer yatırımcılara satması ise bir ikincil piyasa işlemidir. İkincil piyasadaki bu devir işlemi menkul kıymeti ihraç eden işletmeyi doğrudan etkilemez. Ancak, ikincil piyasada menkul kıymetin kolayca el değiştirebilmesi (devredilebilmesi), ilgili işletmenin birincil piyasada yeni menkul kıymet ihracını ve bu anlamda sermaye piyasasından fon sağlamasını kolaylaştırır.

İkincil piyasaları tanımlamada kullanılabilecek en iyi örnek menkul kıymet borsalarıdır.

Menkul kıymet borsaları, fiziksel olarak belli bir mekanda yer alan ve belirli kişilerin (borsa üyelerinin) katılımıyla, önceden belirlenmiş kurallar çerçevesinde menkul kıymetlerin alım-satımının yapıldığı yerlerdir. Aynı zamanda menkul kıymet borsalarında, sadece o borsaya kota edilmiş menkul kıymetler alınıp satılabilir. Sermaye piyasası gelişmiş ülkelerde “over the counter market” adı verilen borsa dışı piyasalar vardır. Tezgah üstü piyasa olarak dilimize çevrilen bu piyasalar, ikincil piyasaların diğer bir türüdür. Borsalarda işlem görmeyen finansal araçlar bu piyasada el değiştirir. Menkul kıymet fiyatlarının pazarlık sonucu oluştuğu bu piyasada, genellikle küçük ve riskli firmaların menkul kıymetleri işlem görür. Borsa dışı piyasa ya da over the counter market, ülke çapında yer alan aracı ve komisyoncuların oluşturdukları bir iletişim ağıdır.
Ülkemizde de tahtası kapalı olan hisselerin borsa dışından alınıp satıldığı, toplandığı bilinmektedir.


ÖZETLE

Finasal piyasların ne anlama geldiği para piyasalarından farkını ideal bir piyasanın nasıl olması gerektiğini tanımları, örneklemeleri ile vermeye çalıştık. Bundan sonra ikinci bölümde dozu bir miktar daha artırarak daha zor konulara gireceğiz.

acemşah
29-10-2015, 18:54
BÖLÜM II

EĞİTİM

Eğitim zor iştir.:)
Eğitimin doğasında insanoğlunun yaratıcılık eğiliminie başlı başına kanıt teşkil etmesi, çeşitliliğe ve genişliliği vardır. Gelecek teması altında yapılmış konuşmalar, söylemler bazen insanoğlunu öyle bir posizyona sokuyor ki ileride gerçekten ne olacağı konusunda nerdeyse hiçbir fikrimiz yok.
Gelecekte ne olur ne biter fazlasıyla öngöremiyoruz, lakin şu an eğitim konusu ile ilgiliyiz.
Aslında eğitime karşı herkesin az çok bir ilgisi olduğunu düşünüyorum. Öyle değil mi?...

Örneğin çok ilginç bulduğum bir konu;
Eğer bir akşam yemeğine davet edilmiş iseniz ve eğitim ile ilgili çalıştığınızı söylerseniz, aslında dürüst olmak gerekirse ve eğer eğitim konusunda çalışmalar yürütüyorsanız akşam yemeği partisinde, pek gayet kimse sizi çağırmaz ve olur da kazara birisine iştirak ederseniz; bir daha ki sefer davet edilmeyi beklemeyin:) aklınızdan bile geçmesin !.
Ama orada olur da kimliğinizi afişe ederseniz misalen '' ne işle uğraşıyorsunuz '' diye sorarlar ve siz onlara eğitim işi uğraştığnızı söylerseniz... Ardından yüzlerinin renk attığını görebilirsiniz; Gayet şu haldedirler!!!;
_''Aman Tanrım!'' bilirsiniz işte :)
_''Neden ben?! bütün bir hafta boyunca dışarıda geçirdiğim tek gecede hem de!...

Ama eğer onlara kendi aldıkları eğitimi soracak olursanız; sizi köşeye sıkıştırırlar, çünkü bu insanların içinde olan şeylerden biridir, onlar eğitimli doğmuşlardır:)
Birde hem eğitimci hemde borsacı olduğunuzu bugünün Türkiyesinde asla söylemeyin!:) çünkü beyinlerinin bir köşesinde tüm borsacılar kumarbazdır!
Oysaki bilmezler ilk bölümde açıkladığımız sermaye piyasalarının reel piyaslarının bütünleyicisi olduğunu, bazıları ise az çok borsacı deyince bugünlerde altın ne olucak ? dolar ne olur? faizler artacak mı? borsada bir iki günde voleyi vuracak KAĞITT var mı?
tüm bunları yatırım yapmaya istekli iseler yatırım danışmanlığı hizmeti almaları gerektiğini söylediğimde,yüzlerini buruştururlar, bazıları
_ ''söyleseniz ne olucak? ''diye serzenişlerini bile duyarsınız:)
lakin yatırımdan beklenen getiri yada risklerin neler olabileceğini, hangi risklere ne kadar süre ne meblağda vs gibi olguların cevaplandırılması gerekir.

küçük yatırımcı da böyledir ; bir an önce voleyi vurmak ister ama içinde bulunduğu piyasaların özelliğini bilmek istemez bir KAĞITT ismi yeterlidir ve gerisi teferruattır.
Neyse ...
Din, para ve diğer şeylerde olduğu gibi eğitime de büyük bir ilgim var, ve hepimizin de ilgisi olduğunu düşünüyorum .
Gerçekten eğitime karşı büyük haklı bir ilgimiz var ve bunun kısmen sebebi, eğitimin bizleri, hakkında hiçbir şey bilmediğimiz, fikrimizin olmadığı geleceğe taşıyacak yegane araç olması.
Eğer düşünecek olursak bu yıl okula başlayan coçuklar yıl 2014 ve cocuk 6 yaşında diyelim tam 49 yıl sonra 55 yaşlarında yıl 2063'te emekli olmuş olacaklar:) gelecek bu kadar yakın.
Geçenlerde bir arkadaşımdan güzel bir fıkra duymuştum..
Resim dersindeki küçük bir kız hakkında;
_Altı yaşında en arkada oturmuş,resim yapan bir kız ve öğretmenine sorucak olursanız bu küçük kız derse hemen hemen hiç ilgi göstermiyordu. O gün hariç!
O gün nedense bütün ilgisi yaptığı resimdeydi; Öğretmen ağzı açık kalmış tabii bu durum karşısında
kızın yanına yaklaşmış ve sormuş:
-'' Ne çiziyorsun?''
_'' Tanrı'nın resmini çiziyorum.'' demiş kız.
_'' Ama hiç kimse Tanrı'nın nasıl göründüğünü bilmiyor'' demiş öğretmen.
_''Problem değil, bir dakika içinde bilecekler'' demiş küçük kız.
Bu hikayenin ana teması şu cocuklar şanslarını denemekten korkmayacaklar:)
Bazen bizde küçük yatırımcının bu bilmeden cesaretine hayran kalışım sebebi bu. bazen cok bilirkende giden fırsatları bu bilmişlik yüzünden kaçırırız ama piyasalardaki ilk kural
_ASLA KAYBETMEYECEKSİN!
kazanç nasıl olsa gelir eğerki kaybetmezsen mantığı bizi hep frenlemiştir.
VE çok yerede bu mantığın haklı olduğunu görmüşümdür.
Piyasada yanlışlar yapabilirsiniz; Eğer yanlış yapmaya hazır değilseniz; hiçbir zaman orjinal bir şey bulamazsınız ama yanlış yapabileceğiniz kapitalinizin sınırı olması gerekir;
Zaten değil midir? yanlış yapmaya hazırlıklı değilseniz küçük yatırımcı iken biraz daha büyüdüğünüzde yaratıcılık kapasitesini yitirirsiniz. Yanlış yapmaktan korkar hale gelirsiniz
Zaten normal hayatta da böyle değil mi?
Firmalarımızı da yanlış yapmaktan korkar halde yönetiyor, hataları damgalıyoruz ve mevcut eğitim sistemimizde bir coçuğun yapabileceği en kötü şey ''hatalar''dır.
ve sonuç olarak insanları yaratıcı kapasitelerinin dışına yönelik eğitiyoruz.Picasso bir keresinde;
_Bütün çocukların sanatçı olarak doğduklarını , söylemiş.
Problem büyüdüğümüzde de sanatçı olarak kalabilmekte .Şuna inanıyorum ki, bizler yaratıcılık özelliğimize yönelik değil, aksi yönde büyüyoruz ya da daha doğrusu ondan uzaklaşacak şekilde eğitiliyoruz.

Evet tüm küçük yatırımcılarda aslında büyük yatırımcı doğmuşlardır, ama hayat şartlar, eğitim onları yaratıcılıklarını törpülemeye yöneliktir.
Kücük yatırımcı dünyanın en meşgul adamıdır; iki kelam yazıyı okuyacak zamanı yoktur varsa yoksa hangi KAĞITT ucacak! hangisi kaçacak.

RASTLANTI

Yakın gelecekte süper bilgisayarlar matematikçilerle boy ölçüşebilecek ve belki de onları sonsuza dek işsizliğe mahkum edecektir. Bugün bile bilgisayarlar çok çok üstün problemleri hesaplayabilmekte, çok iyi satranç oynayabilmekte ve örneğin dört renk teorisine ilişkin kanıtın bilgisayar yardımı olmaksızın elde edilememekte.Bilgisayarlar genelde tekrara dayanan oldukça sıkıcı ve birazda aptalca işler için kullanıldığını biliyorum.
Bugünde bilgisayarlar algoritmik hesaplamalarla, piyasanın durumunu anlamaya çalışmakta, saliselik hızın, önceliğin önemli hale geldiği bir dünyada yatırımcıların yönlerini bulmaya yardımcı olmakta.
Piyasaları ve özellikle hisse senedi piyasalarını zorlu kılan ; bu piyasanın sadece matematiksel işlemlerle veya geçmişin, gelecekte tekrar edeceğine dair teknik analiz denilen logaritmik grafiklerle hesaplanmasının, tahmin edilmesinin son derece güç olmasıdır. bilgisayarlar belki 200 yıl sonra, insiyatif kullanabilen, yeni ve yararlı tanımlar getirebilen, tahmin yürütebilen,insan zekasının çok ötesinde teoremleri kanıtlayabilen cihazlar olacaktır.Beynimiz geçirdiği doğal evrim gereği bize karmaşık matematik problemlerini çözmekten çok avlanmak, yiyecek toplamak, savaşmak ve toplumsal ilişkilerimizi sürdürmek alanlarında yardımcı olmaya yöneliktir.
Raslantı, bilinmezlik, talih bugün dahi bilgisayarlar bu olguları açıklayabilecek logaritmik hesaplama yeteneklerine sahip değillerdir. Raslantı, KAOS , bilinmezlik , talih bunlar biraz olumsuz kavramlardır. Değil mi?

Raslantı konusunda bilimsel araştırmalar yapılması hiçte olanaksız değildir aslında. Saygın bilim adamlarının şans oyunlarının analizine yönelik çalışmaları olmuştur, bu analizlere günümüzde ''olasılık hesaplamaları'' adı verilmektedir. Olasılık hesaplamalarının odak noktasını oluşturan bir teoriye göre, madeni para üst üste bir çok kez havaya atılırsa yazı, yada tura gelmesi oranı yüzde elliye yakın olur. Böylelikle,Tek bir kez atılan paranın yazı mı? tura mı? geleceğinin tümüyle bilinmez oluşuna karşılık bir çok kez atılmasının vereceği sonuçlar oldukça doğru biçimde kestirilebilir. Uzun bir süre içinde çok kez yinelenen bir olaylar dizisi yada geniş sistemlere ilişkin olarak rastlantı öğesinin araştırılmasında bilinmezlikten bilinebilirliğe bu geçiş büyük önem taşır.

Rastlantı yada gelişi güzelliğinin fazla bir anlamı olmadığı kanısındaysanız yanılıyorsunuz demektir. Belli insan topluluğunda kan gruplarının gelişi güzel bir biçimde dağılmış olduğu doğrudur ama kan verilmesi gerektiğinde kişinin A+ yada 0- grubunda olmasının önem taşımadığı söylenemez .
Amerikalı matematikçi Claude Shannon tarafından 1940' ların sonlarında ileri sürülen Bilgi teorisi anlamlı iletilerin içeriğinin ölçülebilmesini sağlamıştır. Bir iletinin içerdiği ortalama bilgi belli bir iletiler grubu içindeki rastlantısallık oranını verir.
Bunun doğal bir tanımlama olduğunu anlayabilmek için bir iletinin seçilmesiyle çeşitli olası iletiler içindeki rastlantı öğesinin ortadan kaldırıldığını bilmemizde yarar var. İstatiksel mekanik gibi bilgi teorisi de rastlantının ölçülmesiyle ilgili olduğundan bu iki teori birbiriyle yakından ilgilidir.
Matematik nesnelere ilişkin ortaya sürülen temel kavramlardır, matematiksel nesne yerine sözcükler de diyebiliriz zira matematiksel nesneler sözcüklerden oluşur .


OLASILIKLAR

Borsalar bir anlamda 2x2 nin 4 etmediği ortamlardır. Bunu en iyi anlatan ise olasılıklardır, olasılık ilk bakışta basit ve açık bir kavram gibi görünse de bu onun kolay formüle edildiği manasını taşımaz. Olasılık hesaplamalarıdır matematiksel olarak olasılık hesapları ile fiziği olasılık hesapları biraz farklıdır.Sıkıcı olmasına rağmen bu konuya değinmek gerekli. Sınırlı matematetik ve fizik bilgilerimle;


'Öğleden sonra yüzde doksan olasılıkla yağmur yağacak, bu nedenle şemsiyemi yanıma almalıyım''. Bir olasılığın söz konusu olduğu be ve benzeri ifadeler bir karar alınmasını gerektiren durumlarda sıkça kullanılır. Burada yağmur yağma olasılığı 90/100, 9/10 ya da ,9'dur. Yaygın kullanımda olasılıklar yüzde sıfır ile yüzde yüz, ya da matematiksel anlatımla 0 ile 1 arasında değişir. 0 (yüzde sıfır) olasılık olanaksızlığı , 1(yüzde yüz) olasılık ise kesinliği ifade eder. Belli bir olayın gerçekleşme olasılığı ne 0 ne de 1 ise belirsizlik söz konusudur, ama bununda dereceleri vardır. Örneğin gerçekleşme olasılığı 0,000001(milyonda bir) olan bir olay normal koşullarda beklenmeyen bir olaydır.

Borsa ise belirsizliği önceden doğru tahmin edebilmek içinde bazı veriler belirli bir akış zincirinin bilinmesi ile olur.
Üstlendiğimiz bir işin başarıyla sonuçlanması önceden bilinen yada bilinmeyen bir takım koşullara bağlıdır. Bu yüzden bilinmeyen koşulların ortaya çıkma olasılığının doğru biçimde hesaplanabilmesine yarayan olasılıklarla ilgili fizik teorisine ihtiyaç duyarız. Fizik sözcüğünü özellikle vurgulamak gerekli zira matematiksel açıdan hesaplamak yeterli değildir, ayrıca sonuçların fiziksel gerçek ile karşılaştırılması da zorunludur.Eğer matematiksel sonuçla fiziksel gerçek arasındaki bağlantıya gereken önem verilmeli ki çelişkiler arasında kalınmasın.

'öğleden sonra yağmur yağma olasılığı 0,9 dur '' gibi bir yargıya varmadan önce biraz düşünmek gerekli, bu yargının işlevsel anlamı en azından kesin değildir ve bu aşamada durumu da kuşkuludur.
Şu ifadeyi ele alalım:'' Havaya bir para atıldığında YAZI gelmesi olasılığı 0,5'tir''.Bu kestirim - en azından para atılmadan önce -mantıksal açıdan doğru gibi gözükse de para yere düştüğü zaman yanlış olur zira o zaman belirisizlik ortadan kalkmıştır. Paranın yazı mı tura mı geleceği hangi anda kesinlik kazanır?
Klasik determinizm(önceden belirlenmişlik) teorisini kabul ettiğimizi, yani evrenin belli bir zamandaki durumunun herhangi bir diğer zamandaki durumunu belirlediğine inandığımızı düşünelim. Bu taktirde havaya attığımız paranın hangi yüzünün üstte kalacak biçimde düşeceğinin evrenin oluşumu anında belirlenmiş olduğunu kabul ediyoruz demektir. Bu durumda olasılık hesaplarını bir yana mı koyacağız, ya da klasik teorinin yerine kuantum teorisini benimseyerek mi olasılık hesaplarından bahsedeceğiz? Hayır!
Fizik böyle işlemez . Dpğru yaklaşım, olasılıkları ne klasik ne de kuantum mekaniği tarafından sınırlandırılmamış biçimde ele almaktır. Ancak kavramlarımızı matematiksel ve işlemsel olarak belirledikten sonradır ki olasılıkların determinizm, kuantum mekaniği ve diğerleri ile bağlantılarını incelemek için daha uygun bir konuma gelmiş oluruz.
Olasılıklar konusu biraz zor biraz karmaşık birazda ''gerçek parçası'' denilen yada kader olguların kabulu vardır. Borsa ile ne alakası var bu konuların diyenler elbette olucaktır. Yİne hesaplamalarıza dönersek;

Bir parayı havaya attığımız zaman yazı yada tura gelmesi olasılıklarının eşit olduğu bilmek işe yarar.Aynı işlemi 20 kez tekrarladığımız zaman her defasında YAZI (ya da TURA) gelmesi olasılığının milyonda birden daha düşük olduğunu bilmek bir borsacı açısından epeyli faydalıdır.

bir hisseye gidiyor diye atlayıp al- satlar yapmak çok çok maharet isteyen bir iştir. ve her al-sat ta bir nevi hissenin temelini bilmeden atlamakla kazancınız ancak raslantısaldır buda bir yere kadar tutturabilirsiniz .4. yada 5 . denemede diğer önceki denemeleriniz başarılı olsa da kaybedersiniz. Hal böyle iken ve hesaplamalarda alenen acık iken fazlaca al-sat ve fazlaca ihtisas sahibi olunan 3-5 hisse dışına çıkılmamalı çıkıldığında ise Gerçek parçası yada tanrının eli sizi cezalandırmaktadır. Yine bilimsel acıdan açıklamalarımıza devam edelim;

Olasılıkları hesaplamak bize işleri tümüyle belirsiz ''rastlantı'' ya bırakmaktan daha somut bir şeyler sağlar.Bu ''bir şeyler''e mantıksal ve işlevsel açılardan daha acık bakmak gerekir şimiden sonra biraz daha sıkıcı olacak ama ne yapalım bunları vermek gerekli.
Şimdi fizik teorisi örneği verelim(işlevsel olarak tanımlanmamış fiziksel kavramlar, bir matematik teorisi ve fiziksel kavramlar ile matematiksel kavram arasında kurulan bir bağlantıdan oluşan bir fizik teorisi);
Olasılıklar teorisi, olasılık (''A'')=,9 gibi formüllerle oynama sanatıdır. Bu formülün anlamı , ''A'' olayının gerçekleşme olasılığı yüzde 90 olduğudur. Matematiksel açıdan ''A'' belli kurallara göre istenen yöne çekilebilen simgedir.

Fizikte ise ''A'', öğleden sonra yağmur yağması'' gibi gerçek bir olayı gösterir ve işlevsel olarak tanımlanması gerekir[(örnek; öğleden sonra bir yürüyüşe çıkmaya karar verebilirim ve eğer yağmur yağarsa bunu fark ederim); Fizikte çoğu zaman olduğu gibi bu işlevsel tanımlamada da bir oranda belirsizlik söz konusudur, zira belki yürüyüş sırasında bir kamyonun altında kalırım ve böylece üzerime yağmur yağsa da hissedemem, böylece meteoroloji konusundaki bilgeliğimin de sonu gelir.:)

''A- ters'' olayı da matematik açısından sadece bir başka simgedir. Fizikte ise bu ''A'' olayının gerçekleşmemesi anlamını taşır. Yani; ''A- ters'', ''öğleden sonra yağmur yağmayacal '' demektir. Şimdi ise ''A'' nın yanısıra yeni bir olay olan ''B'' yi ele alalım Yine matematiksel açıdan bu bize yeni olayların tanımlanmasına yarayan simge grupları (örneğin A ya da B, A ve B gibi) sağlar.
Fizik yönünden ise ''B'', örneğin; ''öğleden sonra yağmur değil, kar yağacak'' ya da '' elimden düşürdüğüm ekmek diliminin yağlı yüzü allta kalacak'' gibi bir anlam taşıyabilir.
''A ya da B'' olayı fizik bağlamında ''A'' gerçekleşecek, ''B'' gerçekleşecek, ya da hem ''A'' hem ''B'' gerçekleşeck anlamını taşır.
''A ve B'' olayı ise ''A'' ve ''B'' nin birlikte gerçekleşeceğini gösterir.
matematiksel anlatımla üç kuralla özetleyelim.

1) Olasılık (''A-ters'')= 1- olasılık (''A'')

2)''A'' ve ''B'' nin birbiriyle çelişik olması halinde olasılık(''A'' ya da ''B'')=olasılık (''A'') + olasılık (''B'')

3)'A'' ve ''B'' nin birbirinden bağımsız olması halinde olasılık(''A ve B'')= olasılık (''A'') X olasılık( ''B'')

bu aşamada daha fazla matematik cok daha sıkıcı olacagından ''Ters, ve, ya da , celişik, bağımsız gibi kavramları acıklamak gerekmez ilgilenenler bunları araştırabilirler. daha fazla araştırmak isteyenler için kaynakta verelim A.N.Kolmogorov, Grundbegriffe der Wahrscheinlichkeits- rechnung,Erg.Math.(olasılığın temel kavramları ve hesaplamaları)

Fiziksel açıdan iki olay eğer birlikte gerçekleşmeleri olanıksız ise ''çelişik'' olarak nitelenir. Diyelim ki olay ''A'' ve olay ''B'' sırasıyla
''öğleden sonra yağmur yağacak''. ve öğleden sonra yağmur değil, kar yağacak'' olsun. Bu durumda ''A'' ve ''B'' çelişik olaylar olduğundan yukarıdaki 2 numaralı kurala göre bunların olasılık oranlarını toplarız: Şöyle ki,
yüzde 90 yağmur olasılığı + yüzde 5 kar olasılığı= yüzde 95 yağmur yada kar olasılığı.

Diğer yandan ,iki olay birbiri ile ilişkili değilse ya da başka bir ifadeyle birinin gerçekleşmesi diğerinin gerçekleşmemesini veya gerçekleşmesini etkilemiyorsa bunlar bağımsız olaydır. Örneğin ''A'' ve''B''olayları sırasıyla
''öğleden sonra yağmur yağacak'' ve ''elimden düşürdüğüm ekmek diliminin yağlı yüzü altta kalacak'' ise, birbirleriyle hiç ilşkisi bulunmayan bu iki olayın bağımsız olaylar olduğunu söyleriz. Bu durumda madde 3 'ü uygulayarak bunların olasılık derecelerini çarparız. Yani, öğleden sonra yağmur yağması olasılığı %90 ve ekmek dilimin altta kalması olasılığı %50 olduğuna göre dışarda yağmur yağarken halıya yağ bulaşması olasılığı %45'tir.

1. madede ise sadece yağmur yağması %90 ise yağmaması %10 dur.
Bağımsızlık kavramı biraz daha tartışmaya acık olabilir.Mantık ve deneyimin gösterdiğine göre bazı olaylar birbirinden bağımsız biçimde gelişse de zaman zaman beklenmedik durumlar ortaya çıkabilir. Bu nedenle bağımsız gibi görünen olaylara ilişkin olasılıkların madde 3 e uygun olduğunu belirtmek gerekir.


Piyasada yada daha dar anlamda borsada hisselerin ilerideki değerlerini tahmin etmede eldeki bulguların önemi büyüktür; piyasa dengesinde faizlerin artması halinde borsadaki hisse senetlerinin değer kaybetme olasılığı artmakta yine piyasadaki para miktarına bağlı olarak varlık talebinin artacağı değerlemelerin artacağıda aşikardır, tersi de söz konusudur.
Piyasanın içende bulunduğu konjuktörü çok çok iyi okumak gereklidir; eğer faizler yükselmiş, piyasadaki para tabanı merkez bankasının sıkılaştırma politikası ile iyice daralmışsa esnek mal üreten şirketlerin satışları ve karlığının düşme olasılıkları artacak olayı verimlilik artışı giderlerin azaltılması ile karşılık veremeyen şirketlerin borsadaki değerleri azalacaktır, bu durumda inelastik yani esnek olmayan; fiyattaki artışa karşı duyarlı olmayan ve kolayda mal satan sektörlerin karlılıkları artacak, artan maliyetleri verimlik artışı kapasite artışı gibi etmenlerle süsleyen şirketlerin karlılıkları satışları ve dolayısıyla hisse fiyatlarındaki artış olasılığı da artacaktır.

Örnekleri daha da artırmak mümkündür. Piyasaya büyük bir şirket halka arz ediliyorsa , piyasadan mevcut yatırımcı kapitalinden pay alması neticesinde, piyasadaki senetlerde bir nevi duraksama olasılığı artacaktır.piyasadaki tüm hisse senedleri ikincil piyasalarda bir birlerinin rakibidirler, faiz oranlarında olduğu gibi.. konu uzayıp gider olasılıklar konusunu bu kadar aktarmak yeterli olur kanısındayım...

PİYANGOLARDA RAKAMLARI BİLMEK :)?

Yukarıdaki bölümü bir nevi sadeleştirmekte fayda var; Biriyle çelişen olayların olasılıkları toplarsak ya da olasılığını elde ederiz, birbirinden bağımsız olayların olasılıklarını çarparsak ve olasılığını elde ederiz, belli bir olayın çok sayıda bağımsız denemeler içinde görülme sıklığı o olayın olasılığıdır..Çeşitli şans oyunları , piyangolar ya da manüplasyona açık olduğu belli olan hisselerde posizyon açılması gibi şeylerin yaygınlığı göz önüne alındığında olasılıklar konusunda insanların bilimsel düşünceden ne denli uzak, farklı yaklaşımlara sahip olduğunu görmekteyiz.
Burada kısaca bu manüplasyona açık hisseleri ve diğer olguları Piyango olarak nitelendiriyorum; Piyangolar toplumun daha az ayrıcalıklı kesimlerini vergilendirmenin yaygın ve kabul edilebilir biçimidir; diğer bir ifade ile bu tür hisselerde (posizyon açanlarki bunlar daha az ayrıcalığa sahip kısa zamanda cok kazanayım param da zaten ufak diyen, küçük yatırımcı kesimi olmaktadır), bu manüplasyonu yapanlar tarafından ütülmeye mahkumdurlar.

acemşah
29-10-2015, 19:03
Küçük bir bedel ödeyerek satın aldığınız bir piyango bileti küçük bir zengin olma umududur. Diğer yandan büyük ikramiyenin size çıkması olasılığı, sokakta yürürken başınıza bir tuğla düşmesi ki tuğlanında 7 renk içinde mor olması, gibi düşük bir olasılıktır.Olasılık hesaplarına göre piyangodan sağlayabileceğiniz irili ufaklı kazançlar genelde ödediğiniz parayı karşılamaz ve yukarıda dediğimiz gibi bu tür hissselere yatırım yapanların büyük bir çoğunluğu kaybedecektir.
Olasılık hesaplarına göre, düzenli olarak piyango bileti alıyorsanız sonuçta kazançınız kaybınızdan çok düşük olacaktır.
:Kazanma şansının %10 ve en yüksek ikramiyenin bilet bedelinin 5 katı olduğu orta halli bir piyangoyu ele alalım .Çok sayıdaki çekilşlerde kazanma olasılığı 1/10'a yakındır ve bilet bedelinin 5 katı kazandığınız için toplam kazançınız ödediğiniz toplam bilet bedelinin yarısı kadardır.Böylece net kazancınız negatif olur, yani harcadığınızın yaklaşık olarak yarısını geri alamazsınız. Sonuçta ne denli çok bilet alır, daldan dala konarsanız o kadar da çok kaybınız olur.

Bu oranları hisse fiyatlarına örnek olsun diye düşük tuttum ama gercekte de büyük piyangolarda da durum aynıdır değişmez.Zira piyangolardaki sistem piyangoları düzenleyen kişi yada kuruluşların kazanç sağlaması ilkesi üzerine kurulmuştur.
Piyangoalra katılmak size gercek hayatta zevk verebilir cok düşük mıktarlarda bir iki bilet almak kımseyı magdur etmez ama piyasalarda piyango oynamak hele büyük mıktarlardaki nakitlerle yanlıştır. umarım buradaki meramız anlaşılmıştır..
Şimdi hangi hisse manüplasyona açık hissedir sorusu gelebilir, piyasalarda hiç tecrübeniz yoksa ; bunun için yatırım yapmadan önce mutlaka yatırım danışmanınıza başvurmanız gerekmektedir.


Polihedron
http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/c/c2/Uniform_polyhedron-43-t02.png/600px-Uniform_polyhedron-43-t02.png

Normal şartlarda zarların 1 den 6 ya kadar değişen sayıları gösteren 6 eşit yüzeyi vardır. Gelişigüzel sayılar elde etmek için gereken 0 ile 9 arasında değişen içeren 10 eşit yüzeyi olması gerekir.Normalde 10 yüzeyli bir polihedrron yoksa da ikosahedron adı verilen 20 yüzeyli bir polihedron bulunmaktadır.Bu 20 yüzeyli zarın karşılıklı iki yüzeyine aynı sayıyı koyabiliriz diyelim. Bu yirmi yüzeyli zarın bir kez atılışı bize 0 ile 9 arasında bir sayı verir ve her sayının gelme olasılığı %10 dur.Birbirini izleyen atışların bağımsız olmasını sağlarsak, zar tutmadan diyelim...Örneğin üç atışın sonuçunun hep aynı rakam , diyelimki 4 gelmesinin olasılığı Binde 6 'dır.

Neticede işi ne kadar şansa bırakmak gerekli?, bir hisseyi bilmeden almanız sonucunda ve 3 kez başka başka hisseleri almanız ve aynı gün yada günlerde satmanız halinde kazanç ihtimaliniz 400 yüzeyli ( hisseli) bir borsadaki şansınız binde 6'dan cok daha düşüktür.

BAŞLANGIÇ DURUMUNA HASSAS BAĞLILIK

Şimdi pekte sıkıcı olmayan güzel bir masaldan örnekler verelim;
Satranç oyununu bulan bilge kişinin öyküsünü biliyor musunuz? Ödül olarak kraldan satranç tahtasının ilk karesinin üzerine 1, ikinci karenin üzerine 2, üçünçü karenin üzerine 4 pirinç koymasını ve bu biçimde sayıları her seferinde ikiye katlayarak satranç tahtasının tüm karelerini pirinçle doldurmasını istemiş bilge.


http://www.ahsapsatranc.com/img/fotogaleri/13773_ahsap_satranc_taslari.jpg

Kral bu isteği önce çok alçak gönüllü bulmuş ve içinden bilge kişiye gülmüş ama ondan sonra bu isteği yerine getirmek için gereken ölçüde pirinci bir araya getirmek ne kendisinin ne de dünyanın tüm krallarının servetinin yetmeyeceğini görmüş. Bir sayıyı 10 kez ikiye katlarsak o sayıyı 1024'le çarpmış oluruz; bunu yirmi kez yaparsak bir milyonun üzerinde bir sayı ile çarpmış oluruz sürer gider.

Belli bir sürenin sonunda ikiye katlanan ve yine aynı uzunlukta bir süre daha geçünce tekrar ve tekrar ikiye katlanan bir sayının üstel biçimde artığını söyleriz. Satranç hikayesindeki gibi sürekli ikiye katlanan bir sayı kısa zamanda çok büyük bir sayı haline gelir. Üstel artışa matematikte değizmez oranda artış da denir. Paranızı %5 lik sabit artış oranıyla bankaya yatırırsanız (vergi enflasyon hesaba katmaz isek) paranızı yaklaşık olarak 14 yılda ikiye katlarsınız;
anlatmak istediğim aslında temettü vurgusu, büyüme gibi olgular bir şirket eğer ki büyüme evresinin başında ise, doğru dürüst ve ahlaki,etik değerlere sahip çıkan önetim anlayışı ile yönetiliyorsa temettü verme alışkanlığı varsa dikkatle takip edilmeli; temettünün faizden güçlü tarafı vardır temettüde elde edilen gelirle tekrar aynı hisseden alınabildiğinde %5 lık hesapta ikiye katlanan paradan zamansal olarak 14 yıldan 10 yıla düşen bir oran elde edilir.Umarım bunu anlatabilmişimdir.Gerçektende paranın ikiye katlanma kuralı vardır faizler artıkça ikiye katlanma zamnı düşer örneğin getirinin yıllık %10 olduğu bir ortamda ikiye katlanma 72 aydır.Türkiyenin sorunu tasarruf edememe ve hane halkalarının biriktirilen meblagları ihtiyaçlardan dolayı kısa zamanlarda harcanmakta ,paranın ikiye katlanma sürecine engel olunmaktadır;
Hisse senedlerininde de aynı durum geçerlidir, hisse senedine yatırım son derece dikkatli olunması gereken karardır ve ihtiyaçınızın olmuyacağı bir para ile yapılmalı nispeten temettü sağlayabilecek bunun yanı sıra şirketin büyümesinin hisse senedine yansıması ile elde edilecek getirininde olması hedeflenmelidir. .Ama türk piyasalarındaki hisse senedini elde tutmanın süresi 3 haftadır.
İşte zengin olmak istiyorsanız doğru hisseyi bulmak, zamanına kadar beklemek,sabretmek, gerekmektedir matematiksel ve fiziksel olaylarla ve hatta zarlar ile anlatmaya çalıştığım şeyler bunlardır.

Öte yandan zaman insanoğlu için değerlidir, ihtiyaçlar beklemez; ıstırap verir ihtiyaçlara ulaşamamak, baskılar ile paralar bölünür harcanır zenginlik hayalleri başka kuşaklara kalır. Bir kuşak aile zinciri içinde kendini feda etmezse türkiye gibi ülkelerde zenginlik elde edebilmek çok zordur.Türkiyede yapılan en büyük yanlışlardan biri de ev almaktır; ihitiyaç olandan çok daha fazla almak diyelim Örneğin bir ikamet ettiğiniz ev mevcut ,birde mahdumlarıza bırakmak, ihtiyat , kira elde etmek için bir tane daha ev olabilir ama bir kişinin 5 tane ev alması bunu istemesi bana çok saçma gelmektedir; çünkü ev yatırırımının ilk başta artan marjinal faydası olduğu lakin belli bir süreden sonra marjinal faydanın düştüğü görülür, bunlara istisna örnekler elbette mevcuttur. İstanbul gibi metropollerde en işlek merkezde kalan evler hariçtir bu örneğe.
Amerika gibi ülkelerde çoğu insanın borsada hisse senedi mevcuttur, avukatları, doktorları olduğu gibi borsacıları vardır ama türkiyede herkes cober, herkesin bir Fatih Terim kadar futbol bilgisinin olduğunu varsaydığımız bir ülkede bu normaldir.
Özetlersek hisse senedine, doğru hisse senedine ; büyümesi sorunsuz ,ahlaki etik değerlere önem veren şirketlere yatırım için 10 yıl beklemeyi göze alın sonuçta zengin olma olasılığınız son derece yükselecektir.

Konumuza, açıklamalarımıza geri dönelim ; Bir kurşun kalemi sivri ucunun üzerinde dengede durdurmaya çalışırsak ne olacağını anlamak için üstel artıştan yararlanabiliriz. Bu işin herhangi bir hileye başvurmadan yapmak olanaksızdır, çünkü kalemi hiç bir zaman tam dengede tutamazsınız ve denge noktasından en ufak bir sapma kalemi şu yada bu yana düşmesiyle sonuçlanır. Eğer kalemin düşme hızını incelersek; yaklaşık olarak ve en azından başında , üstel biçimde arttığını görürüz. Yani kalemin düşüş sırasında denge noktasından sapma hızı belli bir süre içinde iki katına , ve yine aynı sürenin geçmesiyle tekrar iki katına ve tekrar tekrar iki katına ulaşır ve sonunda kalem masanın üzerinde yatay bir konumda kalır.
Sıfır noktasında (kalemin başlanğıçtaki konumu ya da hızı) sistemin durumunda meydana gelen çok küçük bir değişiklik kendisinden sonra gelen ve zamanla üstel biçimde büyüyen bir değişikliğe yol açar. Çok küçük bir neden ( kalemin milimetrik bir oranda sağa ya da sola eğilmesi) çok büyük bir etki yaratır. Bu durumun (küçük nedenin büyük etki yapması) oluşması için sıfır noktasında olağandışı koşulların ; sivri ucu üstünde durdurulmaya çalışılan bir kalemin kolay bozulabilir dengesi gibi, bulunması gerektiğini düşünülebilinir.
Lakin bir hisseyi 3 tl denge konumunda satın aldığınızı var sayalım bu şirket için gelecek olumlu etki sağa doğru düşmesini olumsuz etkininde sola düşmesini sağladığını varsayalım. Gelebilecek olumlu bir etki ile sizin hisseyi 3 tl den aldığınız andaki durum ile bu olumlu etki sonuçundaki fiyat birbirinden farklı olacak , etkinin güçüne baglı olarak ivvelenme hızı da zamanla ikiye katlanacaktır. İvmelenme her evrede daha güçlü ve daha hızlı olacaktır, masanın üzerindeki yatay konuma ulaşma ise o hissenin toplam kapasite sınırını ifşa eder.Entropi konusunda bu anlatılmak istediğim etki daha iyi anlaşılacaktır.
Gerçek hayatta da gözümüzden kaçan çok küçük bir neden, görmezden gelemeyeceğimiz denli büyük bir etkiye yol açar ve biz bu etkilerin raslantısal olduğunu sanırız.

Herhangi bir sistemde başlanğıç zamanına hassas bağlılık bulunması o sistemle ilgili hiçbir şeyin önceden belirlenemeyeceği anlamı taşımaz mantık çercevesinde doğru tahminler yürütebiliriz.Örneğin ben şu andaki beden ısınızın 37 dercenin ne cok altında, ne de cok üstünde olduğunu tahmin edebiliyorum, zira öyle olmasaydı şimdi bu yazılanları okuyamazdınız.

acemşah
29-10-2015, 19:09
ENTROPİ

Entropi aslında büyük önem taşıyan fizik ve matematik kavramıdır
Entropi= durumların sayısındaki basamakların sayısıdır, daha matematiksel ifade ile entropi durumların sayısının logaritmasıdır;
Entropi =k log (durumların sayısı)

Bunların borsa açısından bir önemi yoktur yinede vermek yerinde olur. Entropi bir sistemin gelişigüzellik payını ölçer.Bir sistemin entropisi sistemin büyüklüğü ile orantılıdır.İstatiksel mekanikte ise evre uzayın hacmi'ne karşılık gelmektedir.

Bir litre sıcak su ile bir litre soğuk karıştırırsanız iki litre ılık su elde edersiniz ama bu suyu tekrar sıcak ve soğuk su olarak ayrıştıramazsınız. Sıcak ve soğuk suyun karıştırılarak ılık suya dönüştürülmesi geri dönüşsüz bir işlevdir.
Bu uzun örneği vemeye devam edelim;
İki litre soğuk suyun entropisi bir litrenin iki katıdır, aynı şey sıcak su içinde geçerlidir.
Yanyana konulan bir litre soğık su ile litre sıcak suyun entropilerinin toplamının bellli bir değeri vardır. Diğer yandan bu ikisini karıştırdığınız zaman elde ettiğiniz iki litre ılık suyun entropisinin daha yüksek bir değeri olur.

Soğuk ve sıcak suyu karıştırmakla evrenin entropisini geri dönüşsüz biçimde artırmış olursunuz; İki litre ılık suyun durumlarınlarının sayısı , bir litre soğuk su ve bir litre sıcak suyun durumları toplamından fazladır.

evet bir hisse ile ilgili yüksek etkinliğe sahip olan etmenler ortaya çıktığında bunlar bizim dikkatimizi çeker.
entropi yasasında olduğu gibi soguk bir şirkete sıcak bir etki temayyüz eden, etme ihtimali doğarsa ben bu hisseyi takibime alırım.

işte böyle arkadaşlar umarım cok fazla karışık gelmemiştir. bu bölümünde sonuna geldik...

yarın 3. ve 4 bolumlerı fırsatım olursa yayınlayacagım...
3 bolumde hisse senedeleri. ozellıklerı faiz, para döviz,getiri risk risk turlerı varlık talebini etkıleyen faktörleri verecegim.!..

acemşah
29-10-2015, 20:29
Hissi ismi vermeden faydalı oalcagına inandığım bir dokumanı paylaşmaya devam edelim ..lutfen sabote edilmesin...!.
Bunların sacma olduğuna ınanan okumasın!..

3, BÖLÜM HİSSE SENEDLERİ ÖZELLİKLERİ


Hisse Senetleri
Sermaye ihtiyacını karşılama aracı olan hisse senetleri ulusal ekonomide sermayenin
dolaşımına önemli ölçüde katkıda bulunmaktadırlar. Hisse senetleri piyasası
en çok ilgi gören piyasadır.
Literatürde esham, aksiyon veya pay senedi olarak da isimlendirilen hisse senedinin
tanımını; anonim şirketlerin sermaye paylarını temsil eden kıymetli evrak
niteliğine sahip senetler, olarak yapabiliriz. Hisse senetleri sahiplerine ortaklık
hakkı, yönetime katılma(oy) hakkı, kâr payı (temettü), rüçhan hakkı (yeni pay alma
hakkı), bedelsiz pay alma hakkı, tasfiyeden pay alma hakkı ve bilgi edinme
hakkı sağlamaktadır.
Hisse senetlerinin çıkarılması, borsada ya da borsa dışındaki dolaşımlarına ilişkin
belirli kurallar Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından düzenlenmiştir ve denetimi
de yine bu kurul tarafından gerçekleştirilir.
Firmalar fon gereksinimlerinin bir bölümünü hisse senedi veya tahviller çıkararak sağlarlar

Hisse Senetlerinde Değer Tanımlaması

Hisse senedinin getirisi ölçülürken kolaylık sağlaması açısından, hisse senetleri için
değer tanımlarını ayrı ayrı ele almak faydalı olacaktır. Hisse senedi ile ilgili olarak
literatürde değişik değer tanımlamaları bulunmaktadır.

Nominal değer (İtibari fiyat): Hisse senedinin üzerinde yazılı olan değere
nominal ya da itibari değer denir. Nominal değer, şirketin esas sermaye (başlangıç
veya çıkarılmış sermaye) miktarını belirleyebilmek ve bununla ilgili muhasebe kayıtlarını
yapabilmek için, hisse senedinin ilk çıkarılışı sırasında ortaklık yönetimi tarafından verilen değerdir.

İhraç (Emisyon) değeri: Hisse senetlerinin çıkarılış (ihraç) aşamasında, birincil
piyasada satışa sunulduğu fiyata ihraç ya da emisyon değeri (fiyatı) denir.
Genel olarak şirketler çıkardıkları yeni hisseleri nominal fiyatla satarlar. Ancak bazı
şirketler yeni bir sermaye artırımında rüçhan hakkının kullanılmasından sonra
arta kalan bölümün halka arz edilmesinde, ihraç fiyatını nominal fiyatın üzerinde
saptayabilmektedir. Her hisse senedi için ihraç değeri ile nominal değer arasındaki
fark ise, ihraç primi olarak isimlendirilmektedir.

Defter değeri (Muhasebe değeri): Bir işletmenin öz sermaye toplamının dolaşımda
olan toplam hisse senedi sayısına bölünmesiyle bulunur. Burada öz sermaye
ile; ödenmiş sermaye, ihtiyatlar toplamı, dağıtılmamış karlar, yeniden değerleme
değer artış fonları ve diğer karşılıklar toplamı ifade edilmektedir. Defter değeri, hisse senedi sahibinin şirketin varlıklarının kayıtlı değerleri üzerinden ne kadar
mülkiyet hakkına sahip olduğunu gösterir. Faaliyetleri sonucu artık bir değer
yaratan başarılı işletmelerin öz sermayeleri (yedek akçeler, dağıtılmamış karlar, değer artış fonları gibi kalemlere bağlı olarak), esas ya da çıkarılmış sermayesinden
büyük olacaktır. Bu durumda da ilgili işletmenin hisse senetlerinin defter değerleri
nominal değerden yüksek belirlenecektir. Ancak işletmenin ilk kuruluş aşamasında
nominal değer ile defter değeri birbirine eşittir.

Tasfiye değeri (Likidasyon değeri, Net aktif değeri):şirket varlıklarının
belli bir süre içinde zorunlu satışı ile sağlanabilecek değerden, tüm borçlar ödendikten
sonra kalan miktarın, hisse senedi sayısına bölünmesi sonucu bulunan değerdir.
Bu değer piyasa değerinin araştırılmasında önemlidir. Bunun nedeni firmanın
hisse senetlerinin piyasa değeri için bu değerin alt limiti oluşturmasıdır. Eğer
hisse senetlerinin piyasa değeri tasfiye değerinin altına düşmüşse o firmanın likide
(alacak ve vereceklerini hesaplayarak sonucu belirtmek)edilmesi en doğru işlem
olacaktır. Tasfiye değeri, hisse senedinin genellikle 1 yıl olan belirli bir faaliyet dönemi
bitiminde bilançodaki, Net aktif - Boçlar =Öz sermaye tutarından, her bir hisseye
düşen değere eşittir. Yani şirket varlığının belli bir süre içinde zorunlu satışı
ile sağlanabilecek miktardan tüm borçların ödenmesinden sonra kalan tutarın, hisse
senedi sayısına bölünmesi sonucu ulaşılan değerdir.

İşleyen teşebbüs değeri: İşletmelerin çalışır durumda bir bütün olarak, maddi
varlığının üstünde bir değeri bulunmaktadır. Bu değer şirketin gelecek yıllardaki
gelişme potansiyeli ve buna bağlı olarak kazanç durumunu da yansıtmaktadır.
İşleyen teşebbüs değeri, bir işletmenin çalışır durumda bir bütün olarak toptan satışı
veya devredilmesi durumunda, elde edilen satış gelirlerinden, toplam borçların
çıkarılması ve sonucun dolaşımdaki hisse senedi sayısına bölünmesi yöntemiyle
bulunmaktadır. İşleyen teşebbüs değeri firmanın hisse senetlerinin piyasa değeri
için üst limiti oluşturur.

Piyasa değeri: Şirket tarafından piyasaya sürülmüş (ihraç edilmiş) olan hisse
senetlerinin, sermaye piyasasında yatırımcılar arasında alınıp satıldığı fiyat, o hisse
senedinin piyasa değeri olarak tanımlanır. Piyasa fiyatı arz ve talep koşullarına göre
oluşur. Piyasa koşullarındaki (arz ve talep koşulları) değişmelere bağlı olarak
hisse senedinin piyasa fiyatında zaman içinde değişmeler gözlenebilir, gerçek
değerinin üstünde veya altında bir fiyat oluşabilir.


Gerçek değer: Hisse senedinin ait olduğu firmanın kârlılık durumu, varlıkları,
dağıtılan kâr payı miktarı vb. değişkenlerin belirlediği değerdir. Gerçek değer tasarruf
sahiplerinin gelecekte firmanın gelir yaratma potansiyeli ve bu firmanın hisse
senetlerinden elde edecekleri kazanç oranını göz önünde bulundurarak, firmanın
hisse senetlerine var olan koşullara uygun normal buldukları değerdir.

Hisse Senetlerinin Ekonomik İşlevleri
Hisse senetleri, küçük tasarruf sahiplerinin ellerindeki tasarruflarını büyük firmalar
içinde toplayarak hızlı bir kalkınmaya ortam hazırlayan sermaye birikimini sağlar.
Tasarruf sahiplerini ekonomik kararlarda az da olsa söz sahibi kılar ve bu şekilde
demokrasinin iktisadi yanını tamamlar. Hisse senetleri, üretim araçlarının ve işletmelerin
sahipliğni geniş halk topluluklarına dağıtarak ekonomik refahın tabana
yayılmasını ve daha dengeli bir gelir dağılımını sağlar. Bir firma fon ihtiyacı oldu-
ğunda, bu ihtiyacını hisse senedi ihraç ederek karşılamanın dışında başvuracağı
hangi yol olursa olsun, belli miktarda aracılık maliyetine katlanmak zorundadır.
Oysaki hisse senedi, aracıyı ortadan kaldıran bir sermaye piyasası aracıdır.

Hisse Senedinin Türleri
Hamiline ve Nama Yazılı Hisse Senetleri: Bu senetlere ilişkin ayrım yapabilmek
için senetlerin nasıl devir olduğuna bakmak gerekir. Üzerinde her hangi bir
kimlik bilgisinin (sahibine ait) bulunmadığı hamiline senetlerde devir işlemi teslim
ile tamamlanır. Bu senetlerin sahibi senedi ibraz eden ya da Takasbank dokümanlarında kimin üzerine kayıt varsa ona aittir.
Borsada işlem gören senetlerin hepsi hamiline yazılıdır. Hamiline yazılı senetlerin borsada işlem görebilmesi için kayıt altına alınması gereklidir.
Hamiline yazılı senetler devir ve temlikinde herhangi bir işleme gerek
duyulmadan herhangi bir mal gibi alınıp satılabilir. Bu alım satımlardan firmanın
haberdar edilmesine gerek yoktur.
Nama yazılı hisse senetleri ise belirli bir kişi adına yazılı senetlerdir. Nama yazılı
hisse senetleri esas sözleşmede aksine bir hüküm yoksa devir edilebilir. Nama
yazılı hisselerin devri, ciro edilmiş senedin devir alana teslimi ve firmanın hisse
defterine kaydedilmesi ile mümkündür.

Adi ve İmtiyazlı Hisse Senetleri: Hisse senetleri ana sözleşmede aksine bir
hüküm yoksa sahiplerine eşit haklar sağlar. Bu tip hisse senetlerine adi hisse senetleri
denir. Basit ve genel bir ifade ile, sahibine özel bir takım üstünlük ve haklar
sağlamayan hisse senetlerine adi hisse senetleri denilmektedir.
Bazı hisse senetleri ise adi hisse senetlerine kıyasla kâra iştirak ve genel kurulda
oy kullanma bakımından TTK’ nun 401. Maddesi gereği, ana sözleşme ile sahiplerine
imtiyazlı haklar sağlayabilir. Firma kuruluşunda emeği geçenler, sermaye bileşiminde
katkısı diğerlerine göre fazla olanlar, firmayı bazı yönlerden destekleyen
ve teşvik edenler bazı ayrıcalıklara sahip olmayı isteyebilirler. Bu ayrıcalıklar rüçhan
hakkı kullanımında, tasfiye sonucuna katılmada, oy hakkında olabilir. Ana sözleşme
ile imtiyazlı hisse senedi sahiplerine kârdan belli bir oranda özel temettü dağıtımı
da kararlaştırılabilir. Bazı anonim ortaklıklar örneğin, yatırım ortaklıkları kurucu
intifa senedi, oydan yoksun hisse senedi, yönetim kurulu üyelerinin seçiminde
oyda imtiyaz hakkı tanıyan hisse senetleri dışında imtiyaz veren hisse senedi ihraç
edemezler. Ülkemizdeki mevzuata göre imtiyazlı hisse senetleri firmalar tarafından
ihraç edilmemektedirler. Bu nedenle firmalar adi hisse senetleri ile birlikte bazı değişik
özellikleri bulunan ve azda olsa imtiyazlı hisse senetlerine benzetilen farklı
grup adi senetler (A grubu, B grubu, C grubu gibi) oluşturmaya çalışmaktadırlar ve
bu farklı grup adi senetler Borsa’da farklı işlem sıralarında işlem görürler.


Bedelli ve Bedelsiz Hisse Senetleri: Nakit/ bedelli sermaye artırımı yoluyla
ihraç edilen hisse senetlerine bedelli hisse senedi, ortakların nakit ödeme taahhüdünü
içermeksizin iç kaynaklardan sermaye artırımı yoluyla ihraç edilen hisse senetlerine
ise bedelsiz hisse senedi denir. Bedelli hisse senetleri karşılığında firmaya
ortaklık dışı kaynaklardan taze nakit girişi sağlanmış olur. Yeni taahhüt veya
ödeme yolu ile çıkarılan yani bedelli artırıma konu olan hisseler kuruluş aşamasında
çıkarılırlar ya da sermaye artırımında, eski ortakların rüçhan haklarını kullanmaları
ile ya da halka arz yoluyla üçüncü kişiler tarafından satın alınırlar.
Yedek akçe, dağıtılmamış kar, yeniden değerleme değer artış fonu, gayrimenkul
satış kazançları veya iştiraklerdeki değer artışlarının sermayeye eklenmesi nedeniyle
çıkarılan ve karşılığında şirkete dışarıdan bir nakit girişinin söz konusu olmadığı
hisse senetlerine ise bedelsiz hisse senetleri adı verilir. Bu durumda yeni
hisse senetleri eskisinin uzantısı olduğundan, bedelsiz hisse senetlerini edinme
hakkı eski ortaklara yani hisse senedi sahiplerine aittir.

acemşah
29-10-2015, 20:32
Kurucu ve İntifa Hisse Senetleri: İntifa hisse senetleri, firma genel kurulunun
alacağı kararla çeşitli hizmetler ve alacak karşılığı olarak bazı kişilere kuruluştan
sonra verilen ve sermaye payını temsil etmeyen hisse senetleri olarak tanımlanır.
Kurucu hisse senetleri ise, belli bir sermaye payını temsil etmediği gibi, firma
yönetimine katılma hakkı da vermez. Bu durumda bu hisse senetleri kuruluş hizmeti
karşılığı olmak üzere, ana sözleşme hükümleri gereği, firma kârının bir kısmını
iştirak hakkı temin etmek üzere ve daima kurucuların isimlerine yazılı olmak
koşulu ile ihraç edilir.

Oydan Yoksun Hisse Senetleri (OYHS): Ortakların sermaye artırımı ile ihraç
edebilecekleri, oy hakkı hariç sahibine kâr payından ve istendiğinde tasfiye bakiyesinden
imtiyazlı olarak yararlanma hakkını ve diğer ortaklık haklarını sağlayan
hisse senetleridir. Bu senetler hamiline veya nama yazılı ihraç edilir. Bu senetlerin
ihraç edilebilmesi için ana sözleşmelerinde OYHS ihracına ilişkin hüküm bulunması,
ortaklık yetkili organı tarafından karar alınması, ana sözleşmede OYHS’e kâr
payından ve istendiğinde tasfiye bakiyesinden imtiyaz tanınması ve kâr payında
imtiyaz oranının gösterilmesi gereklidir. OYHS sahiplerine kâr payları nakden da-
ğıtılır. OYHS’lerin ilk ihracında halka arz zorunludur. Ortaklık 3 yıl ard arda kâr dağıtmazsa veya mevzuat izin vermediği halde herhangi bir nedenle bir yıl kâr da-
ğıtmazsa, durumu kesinleştiren genel kurul toplantı tarihini izleyen yıl OYHS sahipleri
esas sermayeye katılmaları ile orantıılı olarak oy hakkını elde ederler. Bu
durumda OYHS, adi hisse haline dönüşür.

Hisse Senetleri Getirileri
Hisse senedi sahipleri temelde iki tür getiri elde ederler. İlki, anonim ortaklıkların
yıl sonunda elde ettikleri kârın ortaklara dağıtılmasından sağlanan kâr payı(temettü,
dividant) geliridir. Borsada hisseleri işlem gören anonim ortaklıklar, kârlarını
SPK tarafından her yıl kamuya açıklanan oran ve esaslar dahilinde nakden ya da
kâr payını sermayeye ilave ederek hisse senedi ihracı ile dağıtabilir. Hisse senetleri
borsada işlem görmeyen anonim ortaklıklar ise dağıtılabilir kârlarının en az %20
sini birinci dividant olarak dağıtmak zorundadır. İkincisi ise; zaman içinde hisse
senedinin değerinde meydana gelen artıştan elde edilen sermaye kazancı gelirdir.

Hisse Senedinin Zayi Olması ve Zamanaşımı
Hisse senedinin zayii, doğal bir afet(deprem) veya bir insan fiili(çalınma, yırtılma)
gibi elinde bulunduranın iradesi dışıında kaybolması ya da elinde olsa bile yıpranması,
bozulması gibi nedenler ile kullanılamaz hale gelmesidir. Zayi olduğu ispat
edilen hisse senedi için mahkemeden iptal talebinde bulunulabilir. Mahkeme iptal
kararı verdiğinde hak ile senet arasındaki bağ kopar ve senedin sağladığı haklar
senetsiz de talep edilebilir. Hisse senedinin bir mülkiyet senedi olması ve vade taşımaması nedeniyle zaman aşımından söz edilemez. Ancak, tasfiye bakiyesinden
pay alma hakkı tasfiye tarihinden itibaren 10 yıllık zaman aşımına, kâr payı hakkı
ise 5 yıllık zaman aşımına tabidir.

Yatırım Fonları: Yatırım fonları, tasarruf sahiplerinden katılma belgeleri karşılığında
topladıkları paralarla, belge sahipleri hesabına, hazine bonosu, hisse senedi,
tahvil gibi menkul kıymetlerden ve kıymetli madenlerden oluşan portföyleri işletmek
amacıyla kurulan mal varlığıdır. Her bir yatırımcı fonun sahip olduğu portföyün
bir kısmını temsil eden katılma belgesini alarak fona ortak olmaktadır.
Sermaye piyasası kurulu tarafından belirlenmiş esaslara uyan bankalar, aracı kurumlar,
sigorta şirketleri ve kanunlarında herhangi bir engel bulunmayan emekli ve

yardım sandıkları SPK’ dan izin almak şartıyla fon kurup yönetebilmektedirler.
Yatırım fonları A tipi ve B tipi yatırım fonu olmak üzere iki tipte kurulabilir. A
tipi yatırım fonlarının portföylerinin en az aylık ortalama bazda, yüzde 25’i Türk
şirketlerinin hisse senetlerinden oluşması gerekir. B tipi yatırım fonlarında ise böyle
bir sınırlama yoktur.

Yatırım Ortaklıkları: Menkul kıymet, gayrimenkul ve risk (girişim) sermayesi
yatırım ortaklığı olmak üzere üçe ayrılır.

Menkul kıymet yatırım ortaklıkları; sermaye piyasası araçları ile ulusal ve
uluslararası borsalarda veya borsa dışı organize piyasalarda işlem gören altın ve diğer
kıymetli madenler portföyü işletmek üzere anonim ortaklık şeklinde ve kayıtlı
sermaye esasına göre kurulan sermaye piyasası kurumlarıdır. Yatırım ortaklıklarının
temel fonksiyonu küçük tasarruf sahiplerinin birikimlerini bir havuzda toplayarak
değişik menkul kıymetlerden oluşacak bir portföye yatırmak ve bu yolla elde
ettikleri kazancı ortaklarına payları oranında dağıtmaktır. Bu ortaklıklar portföyü
kendi adlarına işletir ve katılımcılarına kar payı dağıtırlar. Yatırım ortaklıklarını
diğer ortaklıklardan farkı, faaliyet alanlarının sadece sermaye piyasası araçları ile
altın ve diğer kıymetli madenlerden oluşan bir portföyün işletilmesi şeklinde sınırlandırılmış bulunmasıdır.

Gayrimenkul yatırım ortaklığı; gayrimenkullere, gayrimenkule dayalı projelere
ve gayrimenkule dayalı sermaye piyasası araçlarına yatırım yapmak suretiyle
faaliyet gösteren özel bir portföy yönetim şirketi modelidir. Gayrimenkul yatırım
ortaklıkları, iş merkezleri veya alışveriş merkezleri gibi, büyük ölçekli gayrimenkul
projelerini gerçekleştirmek amacıyla kurulabilir. Bu tür büyük projeleri gerçekleştirmek
bir şirket için çok büyük maliyet getirir. Bu tür projeler, halktan gayrimenkul
yatırım ortaklığı hisse senetleri karşılığında toplanacak paralarla finanse edilebilir ve böylece finansman yükü şirketin üzerinden alınmış olur. Gayrimenkul yatırım ortaklığının
hisse senedini alan bir yatırımcı, yüksek getirisi olan gayrimenkullerden
dolaylı olarak yararlanmış olmaktadır.Gayrimenkul yatırım ortaklıkları, sadece gayrimenkule dayalı portföy işletmeciliği faaliyeti kapsamında faaliyet gösterebilirler.
Bu tür şirketlerin faaliyetlerinde bazı yasaklar ve veya bazı avantajlar bulunmaktadır. Bu konunun daha iyi anlaşılabilmesi için www.spk.gov.tr adresindeki yatırım ortaklıkları tebliğlerine ulaşabilirsiniz.


Portföy Yönetim şirketleri: Bunlar, özel olarak portföy yöneticiliği faaliyetinde
bulunmak üzere Sermaye Piyasası Mevzuatı’nda belirlenen şartları yerine getirerek
Sermaye Piyasası Kurulu’ndan yetki belgesi almış bir anonim şirkettir. Portföy
yöneticiliği faaliyeti ise; Sermaye Piyasası Mevzuatı kapsamında, sermaye piyasası
araçları, para piyasası araç ve işlemleri, vadeli işlemler ve opsiyonlar, nakit, döviz,
mevduat ile kurulca uygun görülen diğer varlık ve işlemlerden oluşan portföylerin,
yatırımcının veya portföy yöneticisinin belirleyeceği risk-getiri tercihi doğrultusunda,
müşterilerle yapılacak portföy yönetim sözleşmesi çerçevesinde vekil sıfatıyla
yönetilmesidir. SPK’ dan izin almış portföy yönetim şirketleri, aracı kurumlar ve yatırım
bankaları portföy yöneticiliği faaliyetinde bulunmaya yetkili kurumlardır.

acemşah
29-10-2015, 20:33
DÜZENLEYiCi VE DENETLEYiCi KURUMLAR

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK);finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanması, kredi sisteminin
etkin bir şekilde çalışması, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunması
ve malî sektörün geliştirilmesidir.finansal sektöre yönelik düzenleme, denetim ve
uygulama fonksiyonunu yürütmektedir.
BDDK; mevduat, katılım, kalkınma ve yatırım bankalarının, yabancı banka
temsilciliklerinin, faktoring, finansal kiralama ve finansman şirketlerinin, finansal
holding şirketlerinin ve varlık yönetim şirketlerinin kuruluş ve faaliyet izinlerinin
verilmesinden ve bu kuruluşların düzenlenmesi ve denetlenmesinden sorumludur.
Ayrıca, bankalara veya finansal holding şirketlerine hizmet vermek isteyen bağımsız
denetim, derecelendirme, değerleme ve destek hizmeti şirketlerinin yetkilendirilmesi
de BDDK tarafından yapılmaktadır.

Sermaye Piyasası Kurulu (SPK);Tasarrufların sermaye piyasalarına yönlendirilebilmesi için;
tasarruf sahiplerinin güvenini sağlamak ve risk faktörünü asgari düzeye getirebilmek
önemlidir. Riskin asgari düzeye indirebilmesinde, sermaye piyasasında faaliyette
bulunan kurumlar hakkında objektif verilerin yatırımcılara sunulması gerekmektedir.
Sermaye piyasalarında yaşanan bazı acı deneyimler, bu piyasaların
gelişimini sağlayabilmek amacıyla, sermaye piyasalarının denetlenmesi gerektiği
gerçeğini ortaya çıkmıştır.
SPK, yetkilerini kendi sorumluluğu altında bağımsız kullanan, idari ve mali
özerkliğe sahip düzenleyici bir kamu kurumudur. Sermaye Piyasası Kurulu 1981
yılında 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu ile kurulmuştur. Bağımsız düzenleyici
kurumların ilki olarak kurulmasındaki temel amaçlar; tasarrufların menkul kıymetlere
yatırılarak halkın iktisadi kalkınmaya etkin ve yaygın bir şekilde katılmasını
sağlamak, sermaye piyasasının güven, açıklık ve kararlılık içinde çalışmasını
sağlamak; tasarruf sahiplerinin hak ve yararlarının korunmasını düzenlemek ve denetlemek,
olarak belirlenmiştir.
SPK, sermaye piyasasını düzenleyen ve denetleyen kamu kurumudur. Kurulun
temel görevleri; piyasanın işleyiş kurallarını belirlemek, piyasaların adil ve etkin
çalışmasını sağlamak, ilgili kurumların belli kurallar çerçevesinde faaliyet göstermesini
sağlamak ve yatırımcıların haklarını korumaktır. Kurul bu görevlerini, yönetmelik
ve tebliğlerle düzenlemeler yaparak, piyasaların gözetim ve denetimini
sağlayarak yerine getirmeye çalışmaktadır.


Hazine Müsteşarlığı;Devletin taşınır ve taşınmaz varlıklarının sahibi ve yöneticisi konumunda olan Hazine Müsteşarlığı, ülkenin ekonomi politikaları çerçevesinde
hazine işlemleri, iç ve dış borçlanmaları yürütme, ülkenin finansman politikaları
çerçevesinde sermaye akımlarına ilişkin düzenleme ve işlemlerin yanı sıra, sigortacılık sektörüne ilişkin denetleme ve düzenleme faaliyetlerini yürütmektedir.


Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB);Temel amacı fiyat istikrarını sağlamak olan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın (TCMB) görevleri arasında finansal sistemde istikrarı sağlamak, para ve döviz piyasaları ile ilgili düzenleyici tedbirleri almak yer almaktadır.

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF);Tasarruf sahiplerinin haklarını korumak ve kendine devredilen bankaları ve varlıkları en uygun şekilde çözümlemek şeklinde
özetlenebilecek iki temel fonksiyonu üstlenen TMSF, mali sistemin güven ve istikrarını
sağlayan kurumlar arasında yer almaktadır.

acemşah
29-10-2015, 20:34
FAİZİN ANLAM VE ÖNEMİ

Faiz, piyasa ekonomilerinde en fazla tartışılan, belirlenmesi ve sonuçları itibariyle
ekonomik faaliyetler üzerinde yoğun etkileri olan makro değişkenlerden birisidir.
Öyle ki bu değişkende gözlenen hareketler yazılı basında her gün yer almakta, TV
kanallarından ayrıntılı olarak duyurulmakta, ve hatta merkez bankasının faizle alacağı kararlar gece yarısı 12 de 2 saat süren canlı yayınlara konu olabilmektedir. Faize
karşı olan bu ilginin sebebi, tamamen duygusal olsa gerektir.:)
günlük yaşantımızı doğrudan etkilemesi ve ekonominin işleyişi üzerinde çok ciddi
sonuçlar yaratmasıdır. Aynı zamanda iktisat politikası araçlarından birisi olan faiz,
bireylerden işletmelere, para ve sermaye piyasalarından reel piyasalara, mikroekonomik
birimlerden (işletmeler) makro ekonomik yapıya ve uluslararası ekonomik
ilişkilere kadar, ekonominin her aşamasında önemli etkileri olan bir değişkendir.
Ayrıca ekonominin finansal işleyiş sürecinin anlaşılabilmesi, tasarruf-yatırım
ilişkilerinin ve bu ilişkilerin finansal piyasalardaki rolünün analizi için de faiz
oranları oldukça önemlidir.

Genel olarak faiz, bir üretim faktörü olan sermayenin üretimden aldığı pay veya
sermayenin belli bir süre başkasına ödünç verilmesinin karşılığında ödenen bedel
(fiyat) olarak tanımlanmaktadır. Bununla birlikte faiz ile ilgili olarak daha değişik
tanımlamalar da yapılmaktadır. Maliyet olarak ele alındığında faiz, bir ödüncün
kullanımı karşılığında ödenmesi gereken bir bedeldir. Getiri olarak baktığımızda
faiz, sermayedarın kullanmayıp başkasına devrettiği tutardan elde ettiği getirinin
adıdır. Üretim faktörü payı olarak değerlendirildiğinde faiz, üretim faktörlerinin
üretime katkıları karşılında aldıkları pay bağlamında değerlendirilmekte ve
bir üretim faktörü olan sermayenin payını ifade etmektedir. Faizi bir karşılık olarak
ele alırsak tüketimden vazgeçmenin (ertelemenin) yani tasarruf etmenin bir

karşılığıdır.
faizin, ekonomide üstlendiği çeşitli fonksiyonları bulunmaktadır.
Faizin temel işlevleri olarak da ifade

edilen ekonomik yaşamdaki fonksiyonları, kısaca şu şekilde ortaya konulabilir;

*Faizin birinci fonksiyonu, tasarrufun ulusal gelirden alacağı payı belirlemek tassarruf, ekonomik büyüme ve gelişmenin temelini oluşturan
yatırımların kaynağını oluşturmaktadır. Faiz tasarruf yatırım eşitliğini
sağlayan bir değişken olarak, ulusal gelirden tasarruflara ayrılacak payın belirlenmesinde
önemli bir işlev görmektedir.

*Faizin yerine getirdiği ikinci fonksiyon, kaynakların etkin dağılımı bağlamında
sermayenin etkin dağılımı ve kullanımını sağlamaktır.
Faiz oranlarının yönlendirmesine bağlı olarak sermaye, ekonomide en etkin kullanım alanlarına aktarılmakta ve ekonomide daha verimli bir üretim yapısı oluşmaktadır.
Borsa açısından ise bankaların kullandırdıkları kredilerin artma oranı ve bu kullanılan kredilerin sorunlu olanlarının yani takipteki kredilerin tüm kredilere oranı hangi kredi çeşidinin arttığı, bu kredilerin hangi sektör tarafından talep edildiği borsacılar acısından genel deyimle bir nevi tüyodur. Yani parayı hangi sektör çekiyorsa orada bir kazanma umudu vardır ; sizde o sektörde kazanç kapısı arayabileceğiniz anlamı taşır. Para akıllıdır, kazanma umudunun olduğu yere doğru akar sizde bu doğrultuyu yayımlanan verilere bakarak önceden tahmin etmeniz gerekir.

*Faizin fonksiyonlarından bir diğeri ise tasarruf sahiplerine gelir sağlama işlevidir.
Tasarruf yapanlar yaptıkları tasarruflar karşılığında, tüketimden vazgeçmenin
bedeli olarak faiz geliri elde ederler. Bu da onların servet birikimleri üzerinde olumlu etki
yapmaktadır. Artan faizler yada artması beklenen faizler bir önceki dönemde yapılan yatırımların getirilerini düşüreceğinden sermaye piyasalarına satışları getirir. Yada tam tersi olarak faizlerin düşmesi ile şirket karlılıklarının artma beklentisi ile sermaye piyasaları yani borsalar yükselir faizle borsa arasında negatif uyum vardır. Faiz yukarı borsa aşağı yada Faiz aşağı borsa yukarı.

Faiz Oranı Kavramı;

Faiz oranı aslında, ödenen faizin anaparaya oransal olarak ifadesinden başka
bir şey değildir. Tanımlarsak faiz oranı, kullanılan ya da borçlanılan meblağın
yüzdesi olarak ifade edilen, borçlanma maliyetidir. Başka bir ifade ile borçlanma

sonucu karşılaşılan ek ödemenin borçlanılan tutara oranlaması ile bulunur.

Faiz oranlarının düzeyi, finansal sistem açısından büyük öneme sahiptir. Ayrıca faiz oranları bireylerin harcama eğilimleri ve işletmelerin yatırım kararlarını etkiler. insanların günlük yaşantılarını ve ekonominin sağlıklı gelişimini doğrudan etkiler.
Bu nedenle ekonomik birimler tarafından yakından izlenen bir değişkendir Faiz oranları borç veren yada alan için farklı anlama sahiptir.
Borç veren için tüketimini belirli bir süre ertelemesi sonucunda elde edeceği ödülün büyüklüğünü belirler.
Borç alan için ise faiz oranı ödünç alınan paranın fiyatıdır. Borç alan ekonomik birimin ödediği faiz, aslında kazanmadan harcama yapmak istediği için katlandığı bir nevi cezadır.
Borsacılar acısından da faizin önemi büyüktür. Şirketler acısından da büyüme yatırım kararlarını etkilediği için önemlidir: Şirketler yaşayan bir varlık gibidirler ana amaçları kar elde etmektir; bu amaçla yatırım yaparlar ve belli bir süre sonunda bu yatırımlarını kar ile taçlandırıp şirketlerinin pazar büyüklüğünü yani cirosunu ve değerini artırmak isterler.
Yatırım yapmak içinde makro ekonominin belirli bir düzeyde olup, faiz oranlarının düşük olacağı durumlar tercih edilir.
Şöyle ki; tüketici açısından bakarsak faiz oranlarının yüksek olduğu bir ortamda ben x şirketin ürününü tüketmek yerine paramı faizde değerlendirerek x şirketin cirosunda yada karlılığında olumsuz katkı yapmaktayım, bunu bilen yada tahmin eden x şirketi de bu faizin yüksek olduğu dönemde yatırım yapmaktan, daha fazla üretmekten daha fazla kar elde etmek olanlarından yoksun olacaktır. Faiz oranlarının düştüğü ortamlarda ise ben paramı faiz yerine marjinal maliyetin daha düşük olacağından dolayı daha düşüncesiz olarak tüketime yönelebilir ve x şirketin yatırım kararlarını ve karlılığını ,cirosunu artırabilirim.
Kısaca arkadaşlar piyasalarda biz borsacılar için faizlerin artması istenmemekte, düşmesi tercih edilmektedir, bir anlamda faiz oranları ile borsa rekabet içindedir.

Piyasada çeşitli faiz oranlarından bahsedilmektedir bunlardan;
Nominal faiz oranı piyasada gerçekleşen ve gözlenebilen faiz oranıdır.
Bu anlamda, vadeli mevduat faiz oranları ve sabit getirili finansal
varlıkların (tahviller) o andaki geçerli olan fiyatlara göre ortaya konan

getiri oranları, nominal faiz oranını ifade etmektedir.
Reel faiz oranı ise; Nominal faizin enflasyonla ilişkilendirilmiş şeklidir. Yani
beklenen enflasyona göre düzeltilmiş faiz oranıdır. Reel faiz, fiyat artışarının nominal
faizde yarattığı erozyonu ortaya koyduğu için, gerçek getirinin ifadesi olarak
daha anlamlı sonuçlar üretmektedir.
En basit şekliyle nominal faiz oranından beklenen enflasyonun arındırılmasıyla
bulunur. Piyasada ifade edilen nominal faiz aslında reel faiz ve beklenen enflasyonun
toplamından oluşmaktadır.
Faiz oranlarında da beklentiler teorisi çalışmaktadır ekonomik çalkantılarda yada belirsizlerin artmasında faiz oranları yukarı meyilli olur.

acemşah
29-10-2015, 20:38
PARANIN ZAMAN DEĞERİ VE MALİYETİ
Finansal ekonomide temel kabul, “bugün elinizde bulunan 1 liranın, gelecekte elinize
geçecek bir 1 liradan daha değerli” olduğudur. Bu temel prensip dünyanın
her yerinde ve her türlü makro ekonomik koşul altında geçerlidir. Zaman tercihinden
doğan paranın zaman değeri, enflasyon nedeniyle para değerinin düşmesinden
farklı bir kavramdır. Çünkü enflasyon olmasa da paranın zaman değeri vardır.
Enflasyon sıfır olsa bile, zaman tercihini yansıtan bir bedelin olması gerekir. Bugün
elinizde bulunan 1 liranın bundan bir yıl sonra elinize geçecek 1 liradan daha değerli
olmasının nedeni; bugünkü 1 liranın, yatırıma dönüştürüldüğü takdirde, faiz
kazanabilecek olmasıdır. Gelecekteki paranın elde edilmesi risklidir, riskli para da
garanti olan paradan daha az değer taşır.
Paranın zaman değeri, paranın kullanım zamanındaki tercihi sonucu oluşan değerdir.
Beklemenin fiyatı da denilen, eldeki her para biriminin bir değeri bulunmaktadır.
Ellerinde belirli bir para mevcudu bulunduran kişilere, bu ellerindeki
(tüketimden çektikleri) para karşılığında, gelecekte daha fazla tüketebilme olanağının
sunulması gerekir. Elindeki mevcut parasını ilgili dönem değil de gelecek
dönem harcamayı kabul eden kişilere sunulan bu fazla tüketebilme olanağı, paranın
zaman değeri olarak ifade edilir.
Faiz oranları beklenen enflasyon için de bir prim ihtiva eder. Enflasyon
beklentisi ne kadar yüksekse faiz oranları da o kadar yüksek olur.borsa da o derecede aşagı yönlü olur.

Fon arz ve talebini dolayısıyla faiz oranlarını belirleyen faktörler ;


• Merkez Bankası para politikaları,
• Hane halkı tasarruf eğilimi,
• Bütçe açıkları,
• Dış ticaret açıkları yani cari açık,
• İşletme faaliyetlerinin düzeyi,
• Uluslararası para akımları dır.


Faiz konusunda çok daha derinlemesine yazabiliriz ama borsa açısından konunun önemi anlaşıldığını umarak faiz konusunu kapatalım.

DÖViZ KURU

Yabancı bir ülkeden herhangi bir varlığı satın almak için bir ödemede bulunurken
kullanılacak paranın alacaklı tarafın kabul edebileceği bir para olması şarttır. Herhangi
bir ülke, yapılacak ödemelerin ülkenin kendi ulusal para birimi cinsinden olması
durumunda bu ödemeyi reddetmeyecektir. Ancak bir ülkeye her zaman o ülkenin
para birimi ile ödeme yapmanız mümkün olmayabilir. Bu gibi bir durumda
ödeme uluslararası piyasada genel kabul görmüş bir para birimi ile yapılabilir.
Bu yüzden uluslararası ödemelerin kolaylıkla yapılabilmesi için, önce yabancı ülkelerin
paralarının tedarik edilmesi gerekmektedir. Yabancı ülke paralarına
döviz ya da kambiyo denilmektedir.Bir para birimi ile başka bir para birimi arasındaki
değişim oranına da döviz kuru denir. Yurt içi piyasalarda yerli para içermeyen gösterimler yani yabancı paraların birbirleri cinsinden gösterimi çapraz kur olarak tanımlanır.

Nominal döviz kuru, bir para biriminin başka bir para birimi cinsinden değeridir.
Nominal kurların belirli bir zaman içerisinde yabancı ülkedeki enflasyon oranı ile yurt içi enflasyon oranına göre düzeltilmesinden elde edilen kura reel döviz kuru adı verilir.
Döviz kurları da piyasadaki arz ve talebe göre belirlenir dövize talep varsa kur artar, yada sermaye akımları çerçevesinde ülkeye yabancı para akışı varsa döviz kuru düşer. Döviz kuruda bizim Türkiye piyasaları açısından değerlendirmek gerekirse; borsa ile döviz kuru arasında ters bir orantı vardır; bunun en başlıca nedeni ; gelişmekte olan ve fon ihtiyacı olan yeterli sermaye birikimi olmayan gelirleri ile giderleri arasında açık olan ülke olmamızdan kaynaklanmaktadır. Yani büyümek için yatırımlar için kendi sermayemiz yeterli değildir dışarıdan yabancı kaynağa ihtiyaç duymaktayız. Yabancı sermayede yabancı bir ülkeye para kazanmak için gelmekte , hiç kimse kimsenin kara gözü için parasını ülkesinden yabancı bir ülkeye şırınga etmemektedir. Dolarını bozdurup Türk lirası
cinsinden varlıklara yatırım yapan yabancı yatırımcı vadesi geldiğinde ülkeden varlıklarını kendi para birimine çevirip çıkmak isteyecektir en nihayetinde.
Ülkelerin para birimleri bugün çeşitli hesaplarla ile hesaplanmaya çalışılmaktadır; satın alma gücü paritesi, faiz paritesi yaklaşımı vs..
Merkez bankaları da finansal istikrar ve fiyat istikrarı adına döviz fiyatları ile yakından ilgilidir, iktisatta çeşitli teoriler bulunmaktadır; yönetimli dalgalanma, sürünen bantlar,sürünen pariteler, yatay bant içinde çapa,para kurulu vs..
Benim şahsen değer verdiğim yaklaşım ise halen daha uygulanmakta olan serbest kurdur; lakin ülkemizde uygulanan tam sabit kur rejimi değildir, hafif köşe kapmacalı dediğim bir kur sistemidir daha önce 2009 da ve şimdilerde 2014 İn başında kiöşe kapmaca oynarken bir nevi sobelendik.
Serbest kur sisteminde ya faizleri kontrol edersiniz yada döviz kurunu ikisini aynı anda kontrol edemezsiniz, kontrol elde etmeye çalışırsanız faizler anlam yitirir ve bir zaman sonra kurun yükselmesini ancak piyasadaki faiz oranlarına müdahale ederek durdurursunuz buna imkansız üçlü varsayımı denir, bunu çok kere yazdım 2013 mayısındaki piyasaların en parlak olduğu günlerdi!..

Borsa açısından hisse senetleri döviz kurunun artmasına karşı son derece hassastır, ve ülkenin genel özelliğinden dolayı döviz kuru yükseldiğinde borsadaki hisse senedleri fiyatları düşer, bir anlamda %60 ı yabancı yatırımcının elinde olan bir borsada bu yabancının satmakta olduğunun ve parasını alıp ülkesinin yolunu tuttuğunun habercisidir.
Şirket açısından ise artan döviz kurlarından ithalatçı yada ara yatırım mallarının ithalatına dayalı sanayilerde şirket karları düşer, döviz borcu olan şirketlerden döviz fazlası olan şirket hisse senedlerine bir kayma olur.Yine böyle durumlarda az etkilenen yada etkilenmeyecek şirketlerde mevcudtur; bunlar fiyat esnekliği 1 den yukarıda ürün sunan şirketlerdir. Esneklik kavramı 1 birimlik fiyat artışı karşısında talebin ne kadar değişeceği baz alınır yani fiyatı ne kadar artarsa artsın o ürüne karşı olan talep değişmiyorsa o mal inelastiktir işte kriz zamanlarında fiyatı değişse de talebi düşmeyecek ürün üreten firmaların hisse senedleri ile ilgilenmek gerekmektedir.
Yine lüks mallar yada hizmetler üreten şirketler belirli bir kitlenin sunucusu olan firmaların da bu zamanlarda karlılığı yüksek olacaktır; bu kitlenin alım gücü yüksek olduğundan talebini kriz zamanlarında geri cekmezler.
Döviz kuru riski, ülke parasının yabancı ülke paraları karşısındaki değerinde meydana
gelebilecek değişmeler sebebiyle karşılaşılan risktir. Döviz kuru riskinin kaynağı
kurların oynaklığıdır.
Parite Riski; döviz portföyündeki yabancı paraların çapraz kurlarında (paritelerinde)
meydana gelen değişmeden kaynaklanabilecek kar ya da zarar etme ihtimalidir.

Türev (Vadeli) Piyasa İşlemleri;
Türev ürün; Getirisi diğer varlıkların getirisine bağlı olarak belirlenen ürünlere denir.

Spot piyasalar, belli miktardaki bir kıymetin ve bunların karşılığı olan paranın,
işlemin ardından çok kısa süre içerisinde el değiştirdiği piyasalardır.

Türev (vadeli) piyasalar ise ilerideki bir tarihte, teslimatı veya nakdi
uzlaşması yapılmak üzere herhangi bir kıymetin, bugünden alım satımının yapıldığı
piyasaları ifade etmektedir. Bu piyasalarda meydana gelen işlemlerin tamamı
türev piyasa işlemleri olarak ifade edilmektedir. Türev piyasa işlemleri kavram
olarak forward, swap, futures ve opsiyon işlemlerinin tamamını kapsamaktadır.
Vadeli işlem piyasalarında korunma, spekülasyon ve arbitraj amaçlı işlemler yapılabilmektedir. Bizim buradaki söyleyeceğimiz; spot piyasada pozisyonu olup kur riskinden korunmak isteyen yatırımcıların gelecekteki kuru bugünden sabitlemek amacıyla
vadeli işlem piyasasında yaptıkları işlemleri ele almaktır. Borsadaki bazı şirketlerde kuru ileri vadeli alarak kendilerini döviz kuru riskinden soyutlamaktadır bunlar bilançoların altında yer alan döviz alacak ve borçlarının olduğu kısımlardan açıkça takip edilmektedir.
Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası 'nda bu işlemler gerçekleştirilmektedir.

Forward sözleşmeler, belirli bir miktardaki malın (Pamuk, buğday gibi) veya finansal
aracın (tahvil, döviz gibi) gelecekteki bir tarihte, önceden belirlenmiş miktar ve
fiyattan satın alma/satma yükümlülüğünü içeren sözleşmelerdir. Forward sözleşmeler borsalarda değil tezgahüstü piyasalarda işlem görmektedir ve bu sözleşmeler
standart olmadığı için sözleşme şartları (fiyat, miktar, kalite,tarih ve yer)
alıcı ile satıcının ihtiyaçlarına göre taraflarca düzenlenebilmektedir.
Bu sözleşmeler taraflar arasında serbestçe yapıldığı için karşılıklı bir güven gerektirmektedir. Forward sözleşmeler genel olarak döviz kuru ve faiz oranı risklerine karşı korunmak amacıyla yapılmaktadır.

Forward döviz sözleşmeleri; dövizin ulusal para ya da başka bir döviz cinsi
karşılığında, gelecekte belirli bir tarihte teslim edilmek şartıyla alım veya satımı
için bugünden yapılan sözleşmelerdir. Bu işlemde, döviz alım veya satım işleminin
bugünden yapılması, fakat ödeme ve teslimatın sözleşmede kararlaştırılan bir kurdan,
ileriki bir tarihte gerçekleştirilmesi ile döviz kurundaki dalgalanmalarının yol açtığı
belirsizlikten korunmak istenmektedir.

Kısa(Short) Pozisyon:Gelecekte, önceden belirlenmiş tarih ve fiyattan bir varlığı satma yükümlülüğüdür.

Uzun (Long) Pozisyon:Gelecekte, önceden belirlenmiş tarih ve fiyattan bir varlığı satın alma yükümlülüğüdür.

Vadeli işlem (futures) sözleşmesi, sözleşmenin taraflarına, belirlenen ileri bir tarihte,
bugünden üzerinde anlaşılan fiyattan, standartlaştırılmış miktar ve kalitedeki
ekonomik veya finansal göstergeyi, sermaye piyasası aracını, malı, kıymetli madeni
veya dövizi alma veya satma yükümlülüğü getiren sözleşmedir.
Vadeli işlem sözleşmesi aslında standart hale getirilmiş forward sözleşmelerdir.
Vadeli işlemler organize borsalarda yapıldığı için vadeli işlem sözleşmesinde alım
satıma konu mal ve finansal aracın niteliği, miktarı, vadesi ve teslim tarihi ve yeri
standart olarak tanımlanmıştır. Vadeli işlem sözleşmelerinde taraflar açısından tek
değişken, alım satım sırasında oluşan fiyattır.
Vadeli işlemler piyasasında uzun veya kısa pozisyon almak isteyenlerin, bu işlemin
karşılığı olarak teminat hesabına yatırması gereken, pozisyon açılırken yatırdığı
tutara “başlangıç teminatı” denir. Başlangıç teminatı genel olarak likiditesi
yüksek menkul kıymet ve nakitten oluşur.

Opsiyon sözleşmesi, iki taraf arasında yapılan ve alıcısına gelecekte belirli bir
tarihte veya tarihe kadar, sözleşmenin yapıldığı gün belirlenen bir fiyat üzerinden,
belirli bir miktardaki bir varlığı satın alma veya satma hakkı tanıyan sözleşmedir.
Dolayısıyla opsiyon sözleşmesinde alıcı ve satıcı olmak üzere iki taraf vardır.
Alıcı taraf, belirli bir prim karşılığında satın aldığı opsiyonu kullanma hakkına sahipken,
opsiyon satıcısı (veya opsiyon yazıcısı) belirli bir prim karşılığı hazırladığı
opsiyon sözleşmesi ile bu hakkı satan taraf olarak yükümlülük altına girmektedir.
Alıcı tarafın, opsiyon sözleşmesiyle tanınan hakkı satın almak için ödediği paraya
opsiyon primi denir.Bu primi alan taraf ise satıcı taraftır. Bu prim satıcının opsiyon sözleşmesi ile üstlendiği fiyat riskinin karşılığıdır ve peşin olarak ödenmektedir. Opsiyon alıcısı sözleşmeye konu olan varlığı, vade sonunda veya vade içerisinde, ancak avantajlı
bir durumda ise alır veya satar. Opsiyon kullanılsa da kullanılmasa da opsiyon priminin
iade edilmesi söz konusu değildir.

Satın alma opsiyonu, opsiyon alıcısına, belirli bir varlığı bugünden belirlenen
bir fiyat üzerinden belirli bir miktarda ve belirli bir vade içerisinde ya da sonunda,
satın alma hakkı veren opsiyon sözleşmesi türüdür. Satın alma opsiyonu alıcısının
beklentisi, dayanak varlık fiyatının artması yönündedir. Eğer spot piyasa fiyatı, opsiyon
fiyatının üzerinde ise, alıcı opsiyon hakkını kullanacaktır. Tersine spot piyasa
fiyatı opsiyon fiyatından daha düşük olursa, opsiyon sözleşmesinin pozitif bir
getirisi olmayacağı için, alıcı opsiyonu kullanmaz ve sadece opsiyon primi kadar
zarar eder. Alım opsiyonu satıcısının beklentisi ise dayanak varlık fiyatının gelecekte
düşmesi yönündedir. Bİr nevi borsa açığa satış yada açığa alış gibi düşünmek yanlış olmayacaktır.

Satma opsiyonu, opsiyonu satın alana veya sahibine, belirli bir varlığı bugünden
belirlenen bir fiyat üzerinden belirli bir miktarda ve belirli bir vade içerisinde
ya da sonunda, satma hakkı veren opsiyon sözleşmesi türüdür. Satma opsiyonu
alıcısının beklentisi dayanak varlık fiyatının düşmesi yönündedir. Satma opsiyonu
alıcısı, satma hakkını spot piyasa fiyatı opsiyon fiyatının altına düşerse kullanır ve
kar elde eder. Eğer tam tersi bir durum gerçekleşmişse satma hakkını kullanmaz
ve sadece ödediği opsiyon primi kadar zarar eder. Örnek vermek gerekirse borsada döviz varlıkları olan bir hisse senedine yatırım yaptınız ve bu şirketin finansal tablolardan dövizin düşmesine karşı satma opsiyonu alıp almadığını takip etmeniz gerekmektedir.

iktisatta yine swap sözleşmeler;karşılıklı yükümlülüklerin değiştirilmesi olarak geçmekte döviz veya faiz değişimleri olabilmekte bunu daha çok uluslararası firmalar kullanmakta ama daha fazla karmaşıklığa yer vermemek için konunun anlaşıldığını umuyorum; kısaca yatırım yaptığınız şirketlerin döviz yada faiz risklerine karşı korunup korunmadıklarını finansal tablolardan okumanız gerekmektedir. Bu tür sözleşmeleri kullanmak bir nevi şirketin yönetim kalitesi ile de doğru orantılıdır.

acemşah
29-10-2015, 20:40
Finansal Getiri ve Risk


Finansal piyasalarda veya reel piyasalarda yatırım yapmanın temel nedeni, kazanç
(getiri) elde etmektir. Yatırım ileriye yönelik bir getiri (kazanç) elde etmek amacıyla
ortaya konan bir davranışı ifade eder. Bu durumda yatırım için getiri faktörünün
önemi ortaya çıkmaktadır. Finansal yatırımlarda en önemli unsurlardan birisi,
yatırımın sağlayacağı getiri düzeyinin yatırımcı açısından yeterli olup olmadığıdır.
Yatırımcı, yatırımın kendisine sağlayacağı getiriden memnun ise yatırım konusunda
karar verecektir.
Getirinin yanında her yatırımda, bir risk unsurunun varlığı da unutulmamalıdır.
Her yatırımcı gelecekteki getirisini veya servetini, katlanabileceği ya da kabul

edebileceği bir risk düzeyinde maksimum kılmak ister.
Getiri, belirli bir zaman diliminde, bir yatırımdan elde edilen kazanç ya da kayıplardır.
Yatırımcı hangi yatırım aracını seçerse seçsin zaman içinde pozitif bir kazanç
elde etme isteğindedir.
Getiri yatırım dönemi içerisinde nakit akışlarının ve yatırımın başlangıç değeri
ile dönem sonu değerinin karşılaştırılması yapılarak bulunur. Yatırım dönemi
olarak çok kısa vadeler söz konusu olabileceği gibi uzun dönemlerde söz konusu
olabilir.Yatırım dönemi içerisinde ekonomide gerçekleşen enflasyon durumu getirinin
nominal olarak değerini düşüreceğinden, reel olarak getirinin hesaplanması gerekir. Getiri oranından enflasyonun çıkarılması gerekmektedir.

Portföy; finansta sahip olduğunuz yatırım araçları sepetine verilen bir isimdir, fransızca kökenli bir kelime olup ufak çanta anlamındadır, bugün bayanların kullandıkları ufak çantalara da portföy denilmektedir.

Yatırımın alternatif varlıklar arasında dağılımına karar vermeye çalışma süreci,
“portföy tercihi” olarak bilinir.

Portföy yönetim sürecinde; geleneksel ve modern olmak üzere iki farklı yöntem
izlenmektedir. Geleneksel portföy yönetim sürecinin temel amacı; yatırımcının
sağlayacağı faydayı maksimize etmek ve yatırımcının risk ve getiri bileşenlerine
ilişkin fayda tercihlerini maksimize edecek bir portföyü oluşturmaktır. Geleneksel
portföy süreci yaklaşımında portföye alınan varlıkların yalın olarak çeşitlendirilmesi
anlayışı vardır. Bu yapı aslında “bütün yumurtaların aynı sepete konulmaması”
anlamına gelir. Geleneksel portföy yönetimi anlayışında genel ilkeler şöyle
sıralanabilir;

• Yatırımcının risk ve getiri bileşenlerine ilişkin fayda tercihlerini maksimize
edecek bir portföyü oluşturmak
• Yatırımcının temel ihtiyaçlarını karşılayabilme oranı: Yatırıma aktaracağı tasarruf
düzeyi
• Yatırıma ayırabileceği fonların düzeyi
• Yatırıma ayrılan bu fonların tekrar başka amaçlar için çözülebileceği olasılığı
ortaya konmalıdır.
Böylelikle portföyde likidite ilkesi de gözetilmiş olacaktır.
Geleneksel portföy yaklaşımında çeşitlendirme yapılırken göz önünde bulundurulan
temel yaklaşım “üstünlük” ilkesidir. Üstünlük ilkesine göre; yatırımlara ait
mevcut beklenen getiri düzeyleri karşılaştırıldığında en iyi yatırım, riski en düşük
olan yatırımdır.

Her portföy doğal olarak bir getiri kazandırdığı gibi aynı zamanda risk de taşımaktadır.
Bu nedenle doğal olarak portföye alınacak varlıkların özenle seçilmesi gerekir.
Diğer soru ise seçilen varlıklar arasında nasıl bir finansal dağılım izleneceğidir

Tercihin oluşturulmasında yatırımcının risk algısı da oldukça belirleyicidir.
Portföy tercihinde yatırımcı, hangi menkul kıymetlere ve hangi oranda yatırım
yapacağını belirlerken bazı kriterleri göz önünde bulundurmalıdır. Bunlar aslında
“portföy tercihinin belirleyicileridir”. Portföy tercihinin belirleyicilerini şu yazalım:
• Servet
• Beklenen Getiri
• Risk
• Likidite
• Bilgi Edinme Maliyeti


Beklenen Getiri;

Beklenen getiri, belli dönem getirileri ile bu getirilerin gerçekleşme olasılıklarının
çarpımının toplamıdır. Ancak beklenen getirinin hesaplanmasında, riskin de
dikkate alınması gerekir. Yatırımcı yatırım kararında hangi varlığa yatırım yapacağını
belirlerken aynı zamanda diğer varlıkların beklenen getirilerini de göz önünde
bulundurarak karar vermektedir.
Varlığın beklenen getirisi alternatif varlığın getirisine göre artarsa, diğer koşullar
sabitken talep edilen varlık miktarı artar. Yani beklenen getiri ile varlık talebi
arasında pozitif yönlü bir ilişki vardır. Varlıkların getirisi sadece firmalar ya da kamu kesiminde performans ile değil aynı zamanda genel olarak ekonominin genel durumuyla da yakından ilgilidir.

acemşah
29-10-2015, 20:45
Risk;

Finansal yatırımların önemli özelliklerinden birisi, her yatırımın az ya da çok risk
taşımasıdır. Herhangi bir finansal yatırım yapılırken göz önünde tutulacak en önemli unsur, yatırıma ait risk ve getiri ilişkisidir. Çünkü yatırım kararları büyük ölçüde, iki unsurun karşılaştırılması ve bunlar arasında uygun bir değişimin saptanmasına bağlı olarak verilmektedir.risk, gelecekte beklenmeyen bir durumun ortaya çıkmasına
bağlı olarak, bir olumsuzluğun ya da arzu edilmeyen bir olayın veya etkinin ortaya
çıkma olasılığıdır. Finansal yatırımlar söz konusu olduğunda risk, ileride oluşabilecek
bazı olumsuzluklara bağlı olarak yatırımdan zarar etme olasılığı olarak tanımlanabilir.
Bir başka risk tanımı ise; bir yatırımın beklenen getirisinin gerçekleşen
getiriden sapma olasılığı olarak yapılmaktadır. Risk söz konusu olduğunda, yatırımcının
yapmış olduğu yatırımdan sağlayacağı getirinin, beklenen getirinin altına düşme ya da
üstüne çıkma olasılığı söz konusudur.

Yatırımın riskliliği arttıkça, o yatırım için beklenen getiri de o oranda yüksek olacaktır. Ancak bu durumda doğal olarak, beklenen yüksek getiriyi elde edememe, kaybetme (zarar) olasılığı da yüksek olacaktır. Borsalar piyasaların en riskli varlıklarıdır tabi vob da kaldıraçlı işlemleri saymazsak...

Ekonomideki istikrar ve yükseliş dönemleri yatırım getirileri ile ilgili pozitif beklentilerin yapıldığı dönemleri işaret eder. Yatırımcının riske karşı tutumu yani risk almayı tercih edip etmemesi yatırım tercihinde etkilidir.

Yatırımcılarında çeşitleri vardır;

Risk Seven Yatırımcı; yatırımın gelecek dönem getirilerinde belirsizlik olması bile riske girerek yatırım yapan yatırımcı türüdür.
Riskten kaçınan yatırımcı; yatırım sonunda katlanacağı riske bağlı olarak yatırıma karar veren yatırımcı tipidir.
Riske karşı kayıtsız yatırımcı; risk ve riskin farklılaşması konusunda herhangi bir beklentisi
olmayan, beklenen getiri konusunda daha duyarlı olan yatırımcı tipidir.

Risk Türleri
Finansal piyasalarda, kontrol altına alabilme (yönetebilme) ya da sınırlayabilme
olanağının olup olmamasına göre toplam risk, “sistematik” ve “sistematik olamayan”
olmak üzere iki ana gruba ayrılır.

Sistematik Risk; Sistematik risk, adından da anlaşılacağı gibi sistemden kaynaklanan
risktir. Etkileme derecesi farklı olmakla birlikte, sistem içindeki bütün yatırım
kararlarını ve dolayısıyla bütün finansal yatırımları etkileyen bir risktir. Genel
olarak sosyo-ekonomik ve politik çerçevedeki olumsuzluklar sonucu ortaya çıkar
Sistematik riskler, yatırım aracı sayısının artırılıp azaltılması veya çeşitlendirme
ile değiştirilemez ve ortadan kaldırılamazlar. Bu nedenle, sistematik risk, kaçınılamayan
ya da yönetilemeyen risk olarak da tanımlanabilmektedir. İçinde yaşanılan
sistemi etkileyen faktörlere; vergi oranlarını artması, siyası kriz algılaması, bir
savaş hali durumu, doğal afetler, faiz oranları ve kurlarda ortaya çıkan ani değişmeler,
petrol krizi ve dış ticaret kısıtlamaları gibi gelişmeler, sistematik riske örnektir.
Politik riske detaylı değinmek gerekirse Hem ulusal hem de uluslarası alanda diplomatik veya uluslarası ilişkiler alanında meydana gelen önemli bir gelişme sonucu finansal menkul kıymet
getirilerinin değişmesi anlamına gelmektedir. Politik riskin bir başka boyutu da,
uluslar arası ticaret hacmi ile ilgilidir. Koruma girişimleri, kotalar, döviz kurunda
meydana gelen dalgalanmalar veya yabancı sermaye yatırımları bu riskin unsurlarını oluşturmaktadır. Politik durumdaki ileri görememe riski artığında sermaye piyasaları bundan olumsuz etkilenir, bu oyunun kuralıdır, politika ilk etapta sermaye piyasaları ile hiç ilgisi olmaması gibi algılanırsa da aslında politika piyasaların tabanıdır. Bu tabanda meydana gelen yada gelmesi muhtemel durumlarda faiz oranları yükselir, hisse senedi değerleri düşer kısa anlatımla .politik tabanda beklenen iyileşme ise faiz oranlarını düşürür ve hisse senedi değerlerini artırır.

Sistematik Olmayan Risk; Toplam riskin diğer bileşeni olan sistematik olmayan
risk, yapılacak olan ya da yapılması planlanan finansal yatırıma bağlı olan bir
risktir. Finansal varlıklarına yatırım yapılacak şirketin yapısı ve işleyişi, aynı zamanda yatırım
yapılacak finansal varlığı çıkaran şirketin içinde bulunduğu sektörün yapısı ve
işleyişi sistematik olmayan riskin temel belirleyicileri olarak karşımıza çıkar.
Sistematik olmayan risk, iyi çeşitlendirilmiş bir portföyle ortadan kaldırılabilecek
bir risk türüdür. Sistematik risk kontrol edilmez ve yönetilemez iken, sistematik olmayan
risk, kaynaklarında yapılan değişmelerle ve yönlendirmelerle kontrol edilmesi
ve yok edilmesi mümkündür. Sistematik olmayan riskin kaynakları şunlardır:
• İş ve Endüstri Riski
• Finansal risk
• Yönetim Riski

İş ve Endüstri Riski Endüstri kolunda meydana gelebilecek değişmeler dikkate alınıp,
işletmenin gelir ve giderlerinin ne yönde etkileyebileceğini tahmin etmek gerekir; Hisse senedi seçiminde son derece önemlidir, hangi sektör? neden niçin nasıl sorularına çok iyi cevap verilmesi gerekir;
sektördeki oyuncu sayısı, seçilen hisse senedi şirketinin sektöre hakimliği, şirketin ürünlerini talep edenlerin sayısı,
Piyasa yoğunlaşmasının durumu anlatmak istediğim aslında şirketin rekabetçilerin az olması ve şirketin ürünlerini talep edenlerinin sayısının çok olması gerekir, sektörde diyelim ki 1000 şirket olsun ve ilk 5 şirket pazarın %80 ini kapsıyorsa ve sizin seçtiğiniz şirket bu pazardan %20 pazar payı alabiliyorsa bu oldukça idealdir ve ürünlerini de 10000 kişi veya daha çok kişi kuruluş talep ediyorsa olumludur, ürünleri 10 kişi yada kurum talep ediyorsa bu talep tarafında piyasa yoğunlaşması var demektir ve olumsuzdur. Kısaca seçtiğiniz şirket max. tekel yada tekel gibi piyasa hakim olmalıdır.

Finansal Risk: Sistematik olmayan risk kaynakları içinde yer alan finansal risk,
işletmelerin borç-sermaye yapısının oluşumu ve etkinliği ile ilgilenmektedir. Bu
açıdan finansal risk, firma gelirlerinin borçlanma sonucu sürekliliğini kaybetmesi
ve başta ekonomik olmak üzere çevresel koşullarda özel ya da genel bir değişikliğe
ayak uyduramayarak, faiz ve kar payı ödemelerini gerçekleştiremeyecek gelir
düzeyinin altına düşmesi tehlikesidir.
Varlıkları borçlarını karşılamayan şirketlerden uzak durun bunun daha başka anlatımı yada izahı yoktur.
Yönetim Riski: İşletmelerin iyi veya kötü yönetimine göre ortaya çıkan bir risk
türüdür. Yönetim hataları sonucu, işletmelerin satışları ve karı azalabileceği gibi
riski de artabilir. Sermaye piyasasının geliştiği ülkelerde işletmelerin başına, başarılı
yöneticilerin getirilmesi ile birlikte işletmelerin hisse senedi fiyatlarının arttığı görülmüştür.

Benimde çok değer verdiğim bir konudur; ilgili olduğunuz hisse senedi şirketi yönetimde yapılan müdür atamaları son derece önemlidir; İnsanın doğası gereği yeni müdürler piyasası anladıktan sonra bir atılım yapmak isterler, medyada yankı uyandıracak açıklamalara imza atarlar , gerçekten de yeni yöneticilerin atandıktan 3 ile 6 ay sonrasında yeni proje geliştirdikleri, bir yeniliği açıkladıkları olmuştur. Kısaca yönetici değişiklerinin olduğu şirketler izlemeye alınır; eski yöneticilerinde neden şirketten ayrıldıkları ayrıca önemlidir.

riskin hesaplanmasında teknik formüller bulunmaktadır bunlara baktığımızda ;kısaca Kovaryans Katsayısı Portföye dahil edilen varlıkların beklenen getirileri arasındaki ilişkiyi ölçen bir katsayıdır
Korelasyon katsayısı Portföye dahil edilen varlıkların getirileri arasındaki ilişkinin yönünü ve şiddetinin belirlenmesinde kullanılan bir katsayıdır.
Beta Katsayısı ise Sistematik risk ölçütü olarak kullanılır, piyasa getiri ile menkul kıymet getirisi arasındaki ilişkiyi ifade eder yüksek olması bu menkul kıymetin piyasa getirilerine
ve dolayısıyla risklerine karşı duyarlılığının yüksek olduğu anlamına gelir. Eksi yönde işaret taşıyorsa piyasa ile ters hareket ediyor anlamı taşır.


FiNANSAL VARLIK TALEBiNi ETKiLEYEN FAKTÖRLER

Varlık, değer muhafaza etme özelliği taşıyan mülkiyet unsurlarıdıır. Arazi, konut,
çiftlik, makineler, değerli tablolar ve mücevherat gibi reel varlıklar (ya da sabit varlıklar)
olabileceği gibi; tahvil, hisse senedi, hazine bonosu gibi finansal varlıklarda olabilir.
Sahip olunan servetin bu ve benzeri varlıklar arasında nasıl dağıtılacağına,
diğer bir deyişle hangisine yatırım yapılacağına karar verilmesi gerekir. Bu süreçte
sahip olunan kaynakların sınırlı olması nedeniyle, varlıklar arasında seçim yapmak
ve birini diğerine tercih etmek durumunda kalınabilir. Bu kapsamda varlıklar
arasında seçim yapma sürecini etkileyen faktörler söz konusudur ;
• Servet
• Beklenen Getiri
• Risk
• Likidite
• Bilgi edinme maliyeti
Bu faktörler finansal varlık talebi üzerindeki etkileri vardır ve hisse senedi seçimi yaparken de etkilidirler.
Bir bireyin sahip olduğu tüm kaynaklar (varlıklar da dahil olmak üzere) servet olarakadlandırılır
Servette meydana gelen değişimler hisse senedi talebini de etkiler piyasadaki para tabanın artması olumlu yönde etkilerken para tabanın azalması olumsuz yönde piyasayı etkiler.
Şirketlerin beklenen getirileri artığında o hisse senedine talep artar daha fazla satın alınmak istenecek ve dolayısıyla değeri artacaktır. Satıcı tarafta bulunanlar artık daha fazla satmak istemeyip satıma razı oldukları fiyatı yukarılara çekecektir.Piyasadaki enflasyon oranındaki düşme yönündeki değişmelerde şirketlerin beklenen getirileri artırır ve şirketler kazanç durumları aynı olsa dahi paranın zaman değerini etkileyeceğinden hisse senedleri de olumlu etkilenirler.
Riski yukarıda zaten anlattığımız üzere risk ile piyasa arasında negatif bir ilişki söz konusudur.
Bir varlığın ciddi bir maliyet yüklenilmeksizin bir ödeme aracına dönüştürülme
olanağı, diğer bir deyişle varlıkların istenildiği anda, gerçek değerinde paraya dönüşme
özelliği likiditedir. Bir varlığın alınıp satıldığı piyasada ne kadar çok sayıda alıcı ve satıcı
varsa bu varlığın likiditesi o ölçüde yüksek olur. Bir varlığın likiditesi
ne kadar yüksek olursa, diğer koşullar sabitken, talep miktarı da o ölçüde yüksek olur.
Bir hisse senedi de ne kadar likitse gerçek ederine o kadar yakın değerden işlem görür.Likit olmayan yani istenildiğinde paraya çevirmede sığ olan hisse senetlerinde likitide riski daha fazladır.

Bilgi edinme maliyeti; bir varlığı ihraç eden tarafın kredibilitesi ve faaliyetlerinin
izlenmesi konularında harcanan kaynak ve zamandır. Bazı varlıklar açısından
(örneğin; nakit, devlet tahvili, hazine bonosu gibi) söz konusu bilgiler çok düşük
bir maliyetle kamuoyu tarafından elde edilebilir durumdadır. Benzer şekilde ismi
bilinen veya daha önce varlık ihraç etmiş işletmeler hakkında da farklı bilgi kaynakları
kullanılabilir. Ancak, yeni kurulmuş bir işletme finansal varlık satmak istediğinde
karar verme durumunda olan tasarruf sahiplerinin o işletmeyle ilgili
bilgi toplamak ve incelemek için zaman ve kaynak ayırmaları gerekmektedir. Bu
kapsamda, tasarruf sahipleri bilgilenme maliyeti düşük olan varlıkları satın almak istemektedirler.
bilgi edinme maliyeti borsada aslında sanıldığından çok daha büyüktür, bunun önüne geçilmesi için aracı kurumlarda çalışan profesyonel yatırım danışmanlarından hizmet almak gereklidir; bu hizmet için harcayacağınız çok ufak meblağlar karşısında doğru bilgi ile doğru karar vermenin getirisi karşısında çok çok cüzzi kalacaktır. Türkiye'de bu profesyonel yatırım danışmanlarına gerek duymayan yada bu hizmeti satın almak istemeyen bir çok yatırımcının hele borsa gibi riskli yatırım aracını seçtiklerinde zarar ile karşılaşmaları kaçınılmaz olmaktadır.

acemşah
29-10-2015, 20:51
4, BÖLÜM HİSSE DEGERLEMESİ VE BİLANÇOLAR.


HiSSE SENEDi DEĞERLEMESi

Bilindiği üzere hisse senetleri; anonim ve sermayesi paylara bölünmüş komandit
şirketlerde sermayenin belli bir oranını temsil eden menkul kıymettir. Literatürde,
hisse senedinde değer kavramları değişik yönleri ve boyutları ile incelenmektedir.
Bu değer kavramlarından en çok kullanılanlardan bazıları şunlardır;
• Defter değeri
• Tasfiye değeri
• Piyasa değeri
• Nominal değer
• İşleyen teşebbüs değeri
• Gerçek değer

Hisse senetleri sadece defter veya tasfiye değeri ölçü alınarak alınıp satılamaz.
Çünkü yatırımcılar, bugünkü ve gelecekteki kazanç gücüne dayanan hisse senetlerini
satın alırlar. Bu kapsamda işletmenin gelecekteki kazançları veya kâr payları,
belli bir iskonto oranı ile bugüne indirgenip, bugünkü değerler toplandığında
bulunan değer, hisse senedinin gerçek değerini vermektedir. Gerçek değer; işletmenin
varlıkları, kârlılık durumu, dağıtılan kâr payı ve sermaye yapısı gibi faktörlere
göre belirlenen hisse senedi değeridir.

Finansal varlıklarda değerleme; beklenen nakit girişleri, bu nakit girişlerinin riski
ve bu riske göre belirlenen istenen getiri oranından oluşan üç temel girdiyi kullanarak,
bir varlığın değerini ortaya koyma sürecidir. Buna göre hisse senedi değerleme
işlemi, hisse senedinin gelecekte sağlayacağı tahmin edilen dönemsel kazançların
belirli bir iskonto oranı ile iskonto edilerek toplanmaları işlemidir. Hisse
senetlerinin fiyatını belirleyen belli başlı iki değişkenden birincisi, beklenen nakit
girişleri, ikincisi ise bu nakit girişlerinin gerçekleşmeme olasılığı olarak da ifade
edilen risktir. Hisse senedi yatırımlarında beklenen nakit girişleri ise iki unsurdan
oluşmaktadır. Bunlardan birincisi, hisse senedine bağlı olarak gelecekte dağıtılacak
kâr payı (temettü)dır. Bir işletmenin elde edebileceği karları ise, iki unsur belirler.
Bunlardan birincisi, işletmenin maddi ve maddi olmayan varlıklarıyla elde
edebileceği kâr, ikincisi ise, işletmenin gelecekteki kârlarını arttırabilecek verimli
projelere yatırım yapma fırsatına sahip olmasıdır. Diğer nakit girişi ise, hisse senedinin
alış fiyatı ile satış fiyatı arasındaki fark olan sermaye kazancıdır.

Hisse senedi değerlemesi, karmaşık bir yapıya sahip bulunmaktadır. Bunun
başlıca nedenleri;
• Hisse senetlerinden gelecekte elde edilecek nakit akımları kesin olarak belirli
değildir.
• Hisse senetlerinde belirli bir vade söz konusu değildir.
• Hisse senedi değerinin gelecekteki nakit akımlarından hareketle hesaplanması
genel kabul görmekte olup, hissedarların bekledikleri getiri oranının
hesaplanması çok daha fazla belirsizlik içermektedir.
Hisse senetleri değerlendirilirken, ayrıca işletmenin sahip olduğu varlıklar, yönetimin
kalitesi, ekonomik beklentiler vb. değişkenler de önem taşımaktadır. Farklı
yöntemler kullanılarak tespit edilmeye çalışılan gerçek değer, piyasa değeri ile
karşılaştırılarak bu hisse senedine yatırımın yapılıp yapılmayacağına karar verilmektedir.
Burada yatırımcının üstlenmek istediği risk de göz ardı edilmemelidir.

Yatırımcı hisse senedine yatırım yaparken hisse senedini ne zaman alması gerektiğine karar vermelidir. Analizler sonucunda bulunan hisse senedinin olması gerekendeğeri yatırımcı için temel bir veri olmaktadır. Piyasada gerçek değerin altındaki
hisse senetlerinden hangilerinin seçilip hangilerinin seçilmeyeceği yatırımcının riske karşı duyarlılığı ile yakından ilgili olmaktadır.
Hisse senetlerinin gerçek değerinin hesaplanmasında literatürde farklı modeller kullanılmaktadır. Ancak uygulamada genel olarak dört modelin daha çok kullanıldığını görmekteyiz. Bunlar; “kar payıâ€, “fiyat kazanç oranıâ€, “piyasa değeri-defter
değeri oranı†ve “piyasa değeri nakit akışı oranı†olarak sıralanmaktadır.

Kâr Payı (Temettü) İskonto Modeli
Kâr payı iskonto modeline göre, bir yatırımcının sahip olduğu hisse senedinin gerçek
değeri, beklenen kâr paylarının veya işletmenin faaliyetlerinden elde edilecek
net nakit girişlerinin bugüne indirgenmesiyle bulunur. Modelde kullanılan iskonto
oranı sadece paranın zaman değerini değil, aynı zamanda nakit akımlarının riskliliğini de
yansıtmaktadır.
Piyasada hisse senetleri için talebin olması, hisse senetlerinin kâr payı ve satış
gelirlerine bağlıdır. Hisse senedi elde tutulduğu sürece yatırımcının toplam nakit
girdisini, elde edilen kâr payı gelirleri teşkil etmektedir. Bu durumda, hisse senedi
değerlemesinde temettü (kâr payı) gelirlerinin baz alınması doğru bir yaklaşım olarak
kabul edilmektedir. Buradaki amaç hisse senetlerinden beklenen kâr paylarının
belli bir iskonto oranında bugüne indirgenmiş değerlerinin toplanmasıyla, hisse
senedi değerinin belirlenmesidir.

acemşah
29-10-2015, 20:53
Fiyat/Kazanç Oranı Modeli
Finansal piyasalarda hisse senedi değerlemesinde kullanılan bir başka yöntem Fiyat
Kazanç Oranı (F/K) yaklaşımıdır. Çok basit bir model olması nedeniyle, hisse
senedi değerlemesinde en çok kullanılan yöntemlerdendir. Bu modele göre hisse
senetlerinin değeri, kendilerinden sağlanacak kazanç ile ilişkilendirilmektedir. Bu
anlamda Fiyat/Kazanç (F/K) oranı; işletmenin her 1tl ’lik hisse senedi başına düşen
net kârına karşılık, yatırımcıların kaç tl ödemeye hazır olacaklarını gösteren bir
orandır. Bu oran hisse senedinin piyasa fiyatının, hisse başına kâra bölünmesiyle
bulunan değerdir.
Bu model, hisse başına net kâr ile hisse senedi fiyatı arasında uygun bir katsayının
bulunması sürecidir. Söz konusu katsayı yatırımcıların hisse senedine, hisse
başına kârına karşılık, kaç yl ödemek istediklerini gösterir.
Fiyat/Kazanç Oran› (F/K); hisse senedinin cari piyasa fiyatının, hisse başına
kazanç değerine bölünmesi ile bulunan değerdir

Fk= hisse piyasa fiyatı/ hisse başına kazanç.




Buradaki kazanç net kazançtır. Yani tüm giderlerin ve vergilerin ödenmesinden

sonra hissedarlara kalan hisse başına net kârdır.

Fk oranı ile ;
Aynı sektörde faaliyet gösteren ve birbirine benzeyen hisse senetlerinin
(F/K) oranları ortalaması seçilebilir,
Genel piyasa BİST(F/K) oranı ortalaması alınabilir,

Yurtdışındaki benzer şirketlerin (F/K) oranı ortalaması alınabilir.

F/k oranı ile hissenizin sektöründeki benzer şirketlerle karşılaştırılması yapılabilir. F/k oranının düşük değerde olması tercih sebebi olacaktır. F/k oranı bir bakımı da hisseye verdiğiniz paranın kaç yılda geriye değer olarak geriye dönecek sorusunun cevabıdır.

Piyasa Değeri/Defter Değeri Oranı Modeli

Bir şirketin hisse senetlerinin piyasa değerinin, hisse başına düşen defter değerine oranıdır (PD/DD).

Bu yöntemde aynı sektörde bulunan işletmelerin hisse senetleri için PD/DD
oranının aynı olduğu varsayımından hareket edilerek, hisse senedi değeri tespit
edilmektedir. Bu modelde bir hisse senedinin gerçek değerinin hesaplanabilmesi
için izlenecek yol aslında fiyat kazanç oranı modelindeki gibidir.
Bir hisse senedinin defter değeri ise, işletmenin öz sermaye tutarının dolaşımdaki
hisse senedi sayısına oranlanması ile bulunur.

DD =Öz Sermaye/Hisse Senedi Sayısı

Hisse senedinin değeri hesaplanırken; hisse senedi için ya geçmiş yıl verileri ya
da içinde bulunulan sektördeki işletmelere göre ortalama bir PD/DD oranı hesaplanır.

Bulunan bu değerin hisse senedinin cari defter değeri ile çarpılması gerekir.

Bu işlem sonucunda bulunan gerçek değere bakılarak yatırımcı karar verecektir.
Hisse senedinin bulunan gerçek değeri, hisse senedinin o andaki piyasa
fiyatından büyükse, hisse senedi satın alınacaktır. Aksi takdirde bu yatırımdan
vazgeçilecektir.

İçecek sektöründe faaliyet gösteren TTX Aş nin öz sermaye tutarı 20.000.000 tl dir.
Bu şirketin dolaşımda mevcut bulunan 1.400.000 adet hisse senedi bulunmaktadır.
Sektörde faaliyet gösteren toplam 3 şirketin hisse senetlerine ait defter değerleri
ve piyasa değerleri aşağıdaki verilmiştir. Bu verilere bağlı olarak TTX
Aş nin hisse senedinin gerçek değerini hesaplayalım. Bu şirketin hisse senedi borsada

şu anda 80,00 tl den işlem görüyor ise, ilgili hisse senedi satın alınabilir mi?

ddd aş= 40 PD*** 7.5 DD *** 5.33 PD/DD

zzz aş= 60PD*** 9,20DD*** 6,52 PD/DD

vxy aş= 35PD*** 11,5DD*** 3,04 PD/DD

*DD =Öz Sermaye/Hisse Senedi Sayısı
20.000.000/1.400.000 = 14,28DD

Daha sonra sektörün ortalama PD/DD oranının hesaplanması gerekir. Bunun
için son sütunun ortalamasını almalıyız.


*Ortalama (PD/DD) = (5,33 + 6,52 + 3,04)/3 = 4,96

Ardından hisse senedinin gerçek değerini formül yardımıyla aşağıdakidaki gibi
buluruz:

HD = Hisse Send. Cari Def. Değeri × Ortalama PD/DD Oranı

Ya da

HD = Cari DD Ortalama PD/DD

HD = 14,28 × 4,96 = 70,83 tl

Bu hisse senedi piyasa da 80,00tl gibi bir değerle işlem görüyor ise, yüksek değerlenmiş

bir hisse senedidir ve satın alınmaması yönünde görüş verilebilinir.

acemşah
29-10-2015, 20:56
BİLANÇO

Vergi Usul Kanuna göre kazancı bilanço usulünde tespit edilenler, yevmiye defteri(günlük defter) defteri kebir(büyük defter), envanter defteri tutmak ve bilanço düzenlemekle yükümlüdürler.
Yevmiye defteri, günlük (alış, satış vs.) işlemlerin tarih sırasıyla ve madde madde yazıldığı defterdir.
Defteri kebir, yevmiye defterine kayıt edilen işlemleri buradan alarak, usulüne göre hesaplara dağıtan ve tasnifli olarak bu hesaplarda toplayan defterdir.
Envanter defteri, bir hesap döneminin başlama tarihinde ve sonunda işletmenin sahip olduğu ;
*Mal ve eşyanın,
*Alacakların ve
* Borçların
ayrıntılı olarak yazıldığı defterdir. Envanter defterine, düzenlenen bilançolar da kaydedilir.

Bilanço, envanterde gösterilen kıymetlerin tasnifli ve karşılıklı olarak özetlenmiş halidir. Bir anlamda bilanço, işletmenin belli bir tarihte çekilmiş fotoğrafı gibidir.
Dönem başında kayıtlı sermaye ile işe başlayan işletme, dönem içinde çeşitli işler yaparak alacak- borç ilişkilerine girer. Dönem sonunda hazırlanan bilançoda, işletmenin dönem içi faaliyetlerinin sonuçları da görülür. Bilanço aktif ve pasif olmak üzere iki taraftan oluşur.

Aktif tarafında ; mevcutlar ile alacaklar (ve varsa zarar) pasif tarafında ise borçlar gösterilir. İşletmenin kayıtlı sermayesi de, denkliği sağlamak amacıyla bilançonun pasif tarafına yazılır. Daha net bir ifadeyle bilançonun aktifinde varlıklar, pasifinde ise kaynaklar(sermaye, borçlar) gösterilir.

Aktifte yer alan varlıklar, paraya dönüşme hızlarına göre (nakte dönme özelliği en yüksek , önceliği olan) en çok likitten en az likide; pasifte ise en kısa vadeli yabancı kaynaktan en uzun vadeliye doğru sıralanmaktadır.

Aktif toplamı ile borçlar arasındaki fark, işletmenin öz sermayesini oluşturur. Öz sermaye de borsacıların en çok değer verip en çok izlemesi gereken değerdir.
Vergi hukukunda da kazancın hesabı ile ilgili olarak öz sermaye kavramı büyük önem taşır. Öz sermaye bilançonun pasif tarafına yazılır; bu şekilde aktif ve pasif toplamı eşitlenir.
Yedek akçeler ve kar, ayrı ayrı gösterilseler de öz sermayenin parçasıdırlar. Öz sermayeyi oluşturan kalemler; sermaye, yedek akçeler ve dağıtılmayan karlardır.

acemşah
29-10-2015, 21:05
Dönem öz sermayesinin hesaplanması
Gelir vergisi kanuna göre, bilanço esasında ticari kazanç,'' teşebbüsteki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerler arasındaki müspet farktır''. Bu farkın olumsuz olması durumunda, kazanç değil zarar söz konusudur.
Teşebbüsteki öz sermaye ile kastedilen, yukarıda da açıkladığımız üzere bilançodaki aktif toplamı ile borçlar arasındaki farktır. Öz sermaye hesabı, envanter çıkarılması ile doğrudan bağlantılı bir konudur. Bilanço günündeki mevcutların, alacakların ve borçların sayılması, ölçülmesi, tartılması, değerlemesi anlamına gelen envanter çıkarılması gelirin tespitini doğrudan etkiler!!!. Bu açıdan, özellikle bilançonun aktifinde yer alan varlıkların tespitinin düzgün yapılması gerekir. Bu ihtimam gösterilmezse örneğin işletmede bulunan bazı emtialar sayıma dahil edilmezse hesaplar bilanço hatalı olaçaktır; tabi işin vergi boyutunda vergi idaresi de, işletmede yeniden yapacağı fiili envanterin arkasından, gelirin doğru tespit edilmediği iddiasında bulunabilecektir.???

Sermaye (kayıtlı sermaye), işletmeye başlangıçta konulan para veya para ile ifade edilen değerler toplamıdır. Bu bakımdan belli bir tarihteki öz sermaye; sermayeden büyük, ona eşit veya ondan küçük olabilir. Öz sermaye sermayeden küçük ise o şirketin gidişatında hayra alamet olmayan izler olabilir.

Bilançolarda amortismanlar ve karşılıklarda borç hükmündedir; borç gibi görülürler amortisman konusu adından da anlaşılacağı üzere varlıklarda bir değer yitikliğidir. Şirketler 1 yıl boyunca kullandığı demirbaşlarının kullanımdan doğan eskimesinin bilançoya uygulanmasıdır. Bazı şirketlerde bu amortismanlar çok çok aşırı olabilir aşırı amortisman şirketin karını aşağıya çeker. Karşılıklar ise başka bir konudur detaylı incelenmesi gereklidir; karşılık eğer ki şüpheli alacaklar nedeniyle ayrılmışsa olumsuzdur bazı firmalar aldıkları sipariş ve sipariş avanslarına karşı karşılık ayırırlar bunlar genelde taahhüt firmalarıdır; taahhüt 'ün sözlük anlamı Bir şey yapmayı üstüne alma, üstlenmedir.

İşletmelerin bilanço hazırlamasıyla ilgili vergi kanunlarındaki düzenlemelerin yanında Türk Ticaret Kanunu'nda düzenlemeler vardır.Ticaret hukuku düzenlemeleri, daha çok üçünçü kişileri ve alacaklıları korumaya yöneliktir. Vergi hukuku düzenlemeleri ise vergi idaresini korumaya yöneliktir. Ticaret hukuku kurallarına göre ve tek düzen hesap planına göre hazırlanan bilançoya ticari bilanço; vergi hukuku kurallarına göre hazırlanan bilançoya ise mali bilanço denir.

Tekrar edecek olursa; Bilanço esasına göre ticari kazanç, hesap dönemi sonunda ve başındaki öz sermaye tutarları arasındaki farktır.Ayrıca, hesap dönemi içinde işletmeye ilave olunan değerler bu farktan indirilir, işletmeden çekilen değerler ise farka ilave olunur.
Dönem sonundaki öz sermayesinin dönem başındakine göre fazla olan kısmı o dönemin ticari kazancı sayılır.Tersi durumunda aradaki fark zararı işaret eder.
Vergiye tabi ticari kazancın hesaplanmasında esas alınacak olan bilanço, doğal olarak mali bilançodur. Ticari bilanço ile mali bilanço arasındaki farklar çoğunlukla işletmenin varlıkları ile değerleme ve amortisman ayırma yöntemlerinde veya indirilebilecekleri giderler konusunda ortaya çıkmaktadır.
Ticari kardan mali kara geçiş işleminin yapıldığı belgeye ''bilanço esasına göre defter tutan mükelleflere ait ticari kardan mali kara ulaşmak için yapılan hesaplamayı gösteren belge'' denilir. Bu belgenin vergi idaresine verilmesi zorunludur.

Şimdi akıllara sorular gelmekte neler gider olarak düşülebilir yada düşülemez gibi? açıklamaya devam edelim;


Gelir vergisi kanunun 40 maddesine göre;
Ticari kazancın elde elde edilmesine için yapılan genel giderler; işletmenin ısıtılması haberleşme ,reklam, kira, kırtasiye, sigorta ,personel ücretleri, işle ilgi seyahat konaklama vs. gibi giderler vergi matrahından düşer. Kanun çok ayrıntılı detaylı çok ince detaylar mevcut; örneğin işletmenin yemeği iş yerinde yemesi , dışarıdan getirilse dahi vergi matrahından düşürürken yani gider olarak kabul edilirken; yemeğin dışarıdaki bir lokantada yenmesi ise gider olarak düşmemektedir.
Borsadaki şirketlerin çoğu %20 lik kurumlar vergisi mükellefidir bu oran %20 dir. Ve şirketler aynı zamanda gelir vergisi kanununa tabidirler.

Gelir kazanç ve iratlar dan oluşur.Kazanç bedensel zihinsel çalışma ile veya sermaye konularak elde edilen gelirlerdir. Örnek serbest meslek kazançları, ticari kazanç veya zirai kazanç deriz fakat İrat sermayenin başkasına kullandırılması ile sağlanır; gayrimenkul sermaye iratı deriz veya menkul sermaye iratı deriz . Vergi kanununa göre gelir kazanç ve iratların ''safi tutarı'' dır. Gelirin safi tutarının dikkate alınması, bu gelirin elde edilmesiyle ilgili masrafların gayri safi gelirden düşülmesi anlamına gelir; safi tutar kazanç ve iratların elde edilmesi için yapılan masraflar, yıpranma payları(amortismanlar) ve zarar düşüldükten sonra kalan kısımdır.
Safi kurum kazancının tespiti önem ihtiva etmektedir;safi kazancın bulunmasında gelir vergi kanunu 40 maddesi ve kurumlar vergisi kanunu 8. ve 10 maddelerde hangi giderleri indirebilecekleri belirtilmiştir.
ayrıca işletmelerin AR_GE dediğimiz araştırma geliştirmeye yönelik harcamalarının tamamı vergiden düşülebilir. Sponsorluk harcamalarının %50 si ve bazı tutarları geçmeyerek eğitim vs bağışların tamamı vergiden düşülür.
Çifte vergilendirmeyi önlemek amacıyla da bazı istisnalar mevcuttur
yurt dışında elde edilen iştirak kazançlarının Türkiye'ye getirilmesi durumunda da vergi istisnaları mevcuttur.

Bilançoları anlamak için çok detaylı bilgiden öteye; iyi bir muhasebeci olmak, iyi bir vergi uzmanı olmak ve ötesinde iyi bir temel analizci olmak gerekir, bilançoları anlayabilmek için bilançolarla beraber açıklanan finansal tablo dipnot açıklamalarını sıkılmadan bir kaç kez okuduğunuzda bilançoyu çok daha iyi anlayacaksınız. Bilançolarda benim önem verdiğim öz kaynakların haricinde ''Kar veya zarar ve diğer kapsamlı gelir tablosu'' dur buradan şirketin ne kadar ciro ürettiğini ve bu ciroyu üretmek için nereye ne kadar harcadığını çok rahat anlayabilirsiniz.

Bir çokları kara odaklı iken bilançolarda ilk baktığım yer 'Kar veya zarar ve diğer kapsamlı gelir tablosu'' ve onun içindeki genel yönetim giderleri ile pazarlama giderlerinin ne kadar yükseldiğidir; şirketler özellikle bir yatırıma başlamadan önce müşavirlik, proje hazırlıkları için bir takım paralar harcamak zorundadır özellikle gayrimenkul yatırım ortaklıklarında bir şirketin projeye başlayıp başlamayacağı buradan çıkarılabilir. Ancak bunun proje veya yeni bir yatırım olması da şirketin diğer açıklamaları ile bütünlük arz etmelidir.

Yine son 5 yılda şirketlerin kent merkezleri içinde kalan eski fabrika, işletme gayrimenkulleri bu merkezlerin çok fazla değerlenmesi ile beraber borsada çok fazla beklentiye kaynak olmuşlardır, gayrimenkul sektöründe bazı hisselerde devasa rantlar gözlenmiştir.

2010 yılında başlayan bu süreçte isim vermek abes olmayacağından Altınyıldız A.Ş, Nurol Gayrimenkul, Vakıf GYO gibi hisseler 2013 yılı itibariyle %1000 ler mertebelerinde primleri hasıl olmuştur. Altınyıldız bizimde gözümüzden aslında kaçmadı ama birilerini seçmek zorundasın borsada Nurol Gayrimenkul, Vakıf GYO nun devasa prim yapacakları tarafımızdan vaktinden çok önce tespit edilmişti.
Nurol Gayrimenkul, Vakıf GYO 'nun Altınyıldızdan farkı işlerinin gayrimenkul olmasıydı, Altınyıldız A.Ş ise Merter Güneşli civarındaki 80 dönüm arsası kentin M1 ana arterinde kalmış, buraya proje üretilmesi ile beraberinde şirketin 500 milyon tl gibi bir nakit akımını kasasına koyması ile neticelenmiş ve 2010 yılında 4.8 tl olan hisse fiyatı 2013 sonlarında 59 tl yi görmüştür; 2014 ün başında borasını çalkantısında bile hisse fiyatı 45 ile 50 tl arasında gidip gelmektedir.İşte borsa bir nevi geleceği doğru tahmin etmek ve bu tahmini tüm yönleri ile analiz edip bir karar vermek bu kararı da yılmadan usanmadan uygulama sanatıdır.
Şirketlerin kasalarına giren esas faaliyeti dışındaki para bir nevi halk deyimi ile havadan gelen para borsa da tatlı kara dönüşmüştür. Tüm borsa yatırımcılarında bu türlü bir hisse olup olmadığı ve böyle olabilecek hisse varsa, ona ilginin başladığı bir dönem yaşadık.

Bilançolar için lafı daha fazla uzatmadan ki bilançoları harfi harfine madde madde açıklamaya kalksak 1000 sayfa ile de kurtaramayız!!! bilançolar konusunda gelir vergisi kanunu kurumlar,vergisi kanunu, tep düzen hesaplama usulünü vs. iyi okumanız gerekir tüm bunlar için şirketlerin açıklanan bilançolarındaki tüm başlıkları ve faaliyet raporlarını okumalısınız.

orsada hisse seçmek zordur ; alınan kararlar, borsanın dalgaları içinde kaybolur, unutulur gider; yatırımcı örneğin 20 tl verip altığı bir hisseyi aradan 3 gün geçince 15 liraya satmaya razı olur, psikolojik savaş insanı kemirir kılı kırk yaran hesaplar analizlerle alınan hisseler bile dalgalanmalarda acaba ? yoksa ? ama , niçin gibi sorularla yatırımcının kafasını meşgul eder. Karda oturmak her zaman kolaydır psikolojik olarak sizi destekler o sebepledir ki borsada hisse alınırken kazanılır, alım kararını verdiğiniz zaman bile bu alımları 1 seferde değil zamana yayılı olarak 3-5 seferde portföyünüzde ne kadar yer vereceğinizle de doğru orantılı olarak ilişkilidir. Çoğu yatırımcıda gözlediğim, ''benim param ufak ben volatilesi ve riski yüksek bir tavan bir taban olan hisseleri seviyorum ona yatırım yaparım'' hatasıdır. Borsa ilk bölümde de paylaştığım üzere vadesi en az 1 yıl olan yatırım platformudur.
Şimdiye kadar %90 olarak ne yapılmaması hakkında yazılarım gelişti; evet borsada kaybetmezseniz zaten kazanıyorsunuz demektir; önce kaybetmemeyi düşünerek adım atmalısınız, kazanç olasılığı insanın gözlerini kör eder; spekülatif hisselere sinekler gibi üşüşürler; sinek aslında akıllı çevik zeki hayvandır lakin o sinek yakıcı lambaların yeşil büyüsüne kapılmadan edemez, bilir dokunursa ölecek..cız olacak ama yeşil lamba ,amerikan dolarının rengi gibi caziptir yakar yakar.. yanar yatırımcı hayalleri unutulup gitmiştir artık saf saf dolaşır; bir borsa muhabbeti duyduğunda; onunda konuşacak çok şeyi vardır aradan zaman geçmiştir ilk başta ya tesadüfen yada bilmeyerek aldığı KNNN hissesi 2 tlden 200 tl olmuştur anlatır , beniz zamanında şu kadar KNNN hissem vardı diye ama kendisi yeşilin cazibesine kanmış gidip dokunmuş, tüm parası ütülmüş, o daldan bu dala parayı kediye yüklemiştir. Aradan zaman geçince ilk başta aldığı KNNN hissesini satmasa xyz adet hanlar hamamlar alır...İşte borsa tecrübeleri..
İkinci bölümde bahsettiğim üzere bir paranın 10 kez üstü yazı yada tura gelme ihtimali 124 binde 1 ise sineğin o yeşil kızgın lambaya dokunup yanmama ihtimalide 124 binde 1

acemşah
29-10-2015, 21:08
Ve tüm bunları okusalar bile küçük yatırımcı yine b.k sinekleri gibi yeşil cazibenin peşine koşacaklar ve yine yanacaklar...

Sektör seçiminde ara ara aslında bahsettik; tarım sektörü çok önemli olmasına karşılık esnekliğinin düşük olması risklere açık, katma değerinin düşük olması nedeniyle ilgilenmediğim bir sektör ve yine mümkün mertebe çok işçi çalıştıran emek yoğun sektörlere de sıcak bakmıyorum örneğin tekstil. Gayrimenkul, inşaat taahhüt ,bilişim, girişim sermayesi sevdiğim sektörlerdir borsada zaten Y.O kısaltması ile biten şirketlerin vergisel avantajları ayrıca mevcut olduğu için ekstra severim. Katma değeri yüksek işler yapan gelirlerinde krizler çıkarsa dahi azalma olmayacak, bilakis artma olacak olan şirketleri, sektöründe pazar payı yüksek ve sektörde az firma olmasına da dikkat edilerek seçilmeli.
Seçilmesi muteber olan şirketin sahiplerinin durumları, patronun geçmişi, özel hayatına verdiği önem! siyasi otoriteye olan yakınlığı veya uzaklığı, mahdunların magazinsel basındaki yer alıp almaması dahi önemlidir.Patronun daha önce kimlerle iş yaptığı, varsa daha önceki işbirliği ve ortaklıkları ile bu ortaklıkların neden devam ettiği veya sona erdiği gibi çok detaylı analizler yapılmalıdır. Şimdi şirket mahdunlarının hangi mankenle nerede gününü gün ettiğinin ne önemi var? gibi düşüncelere insanlar kapılabilirler; sokak deyimi ile cevap verelim
-''Kardeşim bu şirkete ben yemediğim paramı ortak olmak için yatırıyorum. yatırdığım para kese kağıdı değil.! patron oğulları, şirketlerin gelecekleridir bir bakıma ve babasının oğlu üzerinde ne kadar etkili olduğunun en etkin göstergesidir. Oğluna hükmedemeyen adam şirketine de hükmedemez!

Şirketin büyümeyi istemesi borsada benim en değer verdiğim konulardandır. Şirket büyürken ilk etapta kar etmese de maruz görülebilinir, şirketin büyümesi cirosunu 2 ye katlaması önemli bir olaydır, ciro şirketin pazardaki konumunu gösterdiğinden önemlidir.

Borsadaki geçmişime biraz baktığımda nedense öz kaynaklarından 5 kez 10 kez daha fazla ciro yapan, yapma ihtimali olan şirketleri sevmişim. Tabi mümkün mertebe de sermayesinin düşük olması daha da tercih sebebidir. Sermaye artırımları bizim borsamızda önceden çok daha fazla prim yapardı; şimdilerde ise pek prim yapan bir olgu değil; lakin PD/DD 1 in altında olan bir şirketin %200 --%300 bedelsiz sermaye artışı çok etkili olur PD/DD 3 olan bir şirketin %4000 vermesinden... Bunlar biraz teknik konular ama bedelsiz veren şirketin prim yapması için piyasa değerinin defter değerinden düşük olması prim olayının maksimum olmasını sağlar.
Şirketlerin gayrimenkul satması, büyüme adımları atması kadar hisse değerlerini etkileyen bir başka konuda şirket evlilikleri; şirketin tamamı bir başkasına satılıyorsa ve hisse ederi defter değerine ne kadar yakın ise veya düşükse o kadar olumlu etkisi olur, Şirketin satışından sonra çağrıya çıkıldığı fiyat artık o hisse senedi için bir set,prim yapmasına engel oluşturur, son 5 yılda çağrı görmüş olan hisselerin %90 ı daha sonra o çağrı fiyatının çok çok aşağısına düştüğü görülmüştür.
Şirket evlilikleri borsanın sevdiği bir olaydır, lakin borsadaki bir şirketin bir başka şirketi alması aslında büyüme olsa da nedense borsada pek fazla prim görmemektedir, borsa entropi kuramı gereği 2 kere 2 nin 5 yaptığı yerdir, bazı şeylerin mantıklı açıklaması bazen olamayabiliyor ama gözlemlerim bu yöndedir.
Borsada şirketlerin kar sürekliliği ve performansı da önem arz eder, karların 1 kezliğine olmayıp devamlılık arz etmesi önemli ve tercih sebebidir.

acemşah
29-10-2015, 21:13
Evet arkadaşlar Bitti .... Son olarak tecrübeler bölumunude paylaştım...


Piyasada bu yazdığım şeyleri bilenler elbette vardır, belkı cok daha iysini bilip cok daha iyisini yazabılecek yetenekler mevcuttur..Ben Sınırlı kapasitemle yaklaşık 2.5 yıl önce kaleme alıp bloggerde yayımladığım bir yazı silsilesini burada paylaştım. İstedim ki Belki burada yazdığımı bilmeyen sadece 1 kişi vardır...Belki ona faydalı olur... Yazdıklarımda hatalarda olabılır...

hisse ismi vermeden Paylaşım yaptım tecrübeler bolumunde ıstemeyerekte olsa hisse isimleri mecburen gecti zaten 2. 2-5 yıl oncesinin yazıları.. Kusur ettiysek bu yazılardan dolayı af ola...

Ve bu topikte yazılara devam etmeyecegim.. sadece bu yazıların burada olmasını istedim...

1-2 saat anlayarak Okuma zahmetine katlananlara şimdiden cok Teşekkürler ederim!.....

MATESİS
31-10-2015, 15:13
Fiyat/Kazanç Oranı Modeli
Finansal piyasalarda hisse senedi değerlemesinde kullanılan bir başka yöntem Fiyat
Kazanç Oranı (F/K) yaklaşımıdır. Çok basit bir model olması nedeniyle, hisse
senedi değerlemesinde en çok kullanılan yöntemlerdendir. Bu modele göre hisse
senetlerinin değeri, kendilerinden sağlanacak kazanç ile ilişkilendirilmektedir. Bu
anlamda Fiyat/Kazanç (F/K) oranı; işletmenin her 1tl ’lik hisse senedi başına düşen
net kârına karşılık, yatırımcıların kaç tl ödemeye hazır olacaklarını gösteren bir
orandır. Bu oran hisse senedinin piyasa fiyatının, hisse başına kâra bölünmesiyle
bulunan değerdir.
Bu model, hisse başına net kâr ile hisse senedi fiyatı arasında uygun bir katsayının
bulunması sürecidir. Söz konusu katsayı yatırımcıların hisse senedine, hisse
başına kârına karşılık, kaç yl ödemek istediklerini gösterir.
Fiyat/Kazanç Oran› (F/K); hisse senedinin cari piyasa fiyatının, hisse başına
kazanç değerine bölünmesi ile bulunan değerdir

Fk= hisse piyasa fiyatı/ hisse başına kazanç.




Buradaki kazanç net kazançtır. Yani tüm giderlerin ve vergilerin ödenmesinden

sonra hissedarlara kalan hisse başına net kârdır.

Fk oranı ile ;
Aynı sektörde faaliyet gösteren ve birbirine benzeyen hisse senetlerinin
(F/K) oranları ortalaması seçilebilir,
Genel piyasa BİST(F/K) oranı ortalaması alınabilir,

Yurtdışındaki benzer şirketlerin (F/K) oranı ortalaması alınabilir.

F/k oranı ile hissenizin sektöründeki benzer şirketlerle karşılaştırılması yapılabilir. F/k oranının düşük değerde olması tercih sebebi olacaktır. F/k oranı bir bakımı da hisseye verdiğiniz paranın kaç yılda geriye değer olarak geriye dönecek sorusunun cevabıdır.

Piyasa Değeri/Defter Değeri Oranı Modeli

Bir şirketin hisse senetlerinin piyasa değerinin, hisse başına düşen defter değerine oranıdır (PD/DD).

Bu yöntemde aynı sektörde bulunan işletmelerin hisse senetleri için PD/DD
oranının aynı olduğu varsayımından hareket edilerek, hisse senedi değeri tespit
edilmektedir. Bu modelde bir hisse senedinin gerçek değerinin hesaplanabilmesi
için izlenecek yol aslında fiyat kazanç oranı modelindeki gibidir.
Bir hisse senedinin defter değeri ise, işletmenin öz sermaye tutarının dolaşımdaki
hisse senedi sayısına oranlanması ile bulunur.

DD =Öz Sermaye/Hisse Senedi Sayısı

Hisse senedinin değeri hesaplanırken; hisse senedi için ya geçmiş yıl verileri ya
da içinde bulunulan sektördeki işletmelere göre ortalama bir PD/DD oranı hesaplanır.

Bulunan bu değerin hisse senedinin cari defter değeri ile çarpılması gerekir.

Bu işlem sonucunda bulunan gerçek değere bakılarak yatırımcı karar verecektir.
Hisse senedinin bulunan gerçek değeri, hisse senedinin o andaki piyasa
fiyatından büyükse, hisse senedi satın alınacaktır. Aksi takdirde bu yatırımdan
vazgeçilecektir.

İçecek sektöründe faaliyet gösteren TTX Aş nin öz sermaye tutarı 20.000.000 tl dir.
Bu şirketin dolaşımda mevcut bulunan 1.400.000 adet hisse senedi bulunmaktadır.
Sektörde faaliyet gösteren toplam 3 şirketin hisse senetlerine ait defter değerleri
ve piyasa değerleri aşağıdaki verilmiştir. Bu verilere bağlı olarak TTX
Aş nin hisse senedinin gerçek değerini hesaplayalım. Bu şirketin hisse senedi borsada

şu anda 80,00 tl den işlem görüyor ise, ilgili hisse senedi satın alınabilir mi?

ddd aş= 40 PD*** 7.5 DD *** 5.33 PD/DD

zzz aş= 60PD*** 9,20DD*** 6,52 PD/DD

vxy aş= 35PD*** 11,5DD*** 3,04 PD/DD

*DD =Öz Sermaye/Hisse Senedi Sayısı
20.000.000/1.400.000 = 14,28DD

Daha sonra sektörün ortalama PD/DD oranının hesaplanması gerekir. Bunun
için son sütunun ortalamasını almalıyız.


*Ortalama (PD/DD) = (5,33 + 6,52 + 3,04)/3 = 4,96

Ardından hisse senedinin gerçek değerini formül yardımıyla aşağıdakidaki gibi
buluruz:

HD = Hisse Send. Cari Def. Değeri × Ortalama PD/DD Oranı

Ya da

HD = Cari DD Ortalama PD/DD

HD = 14,28 × 4,96 = 70,83 tl

Bu hisse senedi piyasa da 80,00tl gibi bir değerle işlem görüyor ise, yüksek değerlenmiş

bir hisse senedidir ve satın alınmaması yönünde görüş verilebilinir.

sayın hocam temel den pek anlamıyorum ,ama sıze zaman zaman burdan hısse bazında olmasa dahı,hısselerın bılancoları hakkında temel yorum ,soru cevap tarzında devam edebılır mısınız....

ornegın ıpek -kozaa grubu bu kadar rısklı ıken kı kaldıkı cok ucuzlar,neden yabancıların bu kadar cok pozısyonu var...

uskuplu
31-10-2015, 21:36
Acemsah ustat topigin hayirli olsun.....

mostar26
31-10-2015, 22:36
Acemşah hocam bize bu topikte temel analize uygun kağıt isimlerini ve bekleme süresi olarak belirtebilr misiniz ? Yani 3 er aylık periyot şeklinde yapıp k/z ı da gösterebilir misiniz yani ben size al demiştim ama siz almadınız diye; kulaklara küpe olsun babında.
bir de hocam robotlar diyorlar bu robotların kazandırma veya açığa satış yaparak kazandırma olasılıklarını takip ettiniz mi kafam bu işe çok sardı, bir üstar bulsam yanına gidip kurs almayı düşünüyorum. Bilinçli yatırımcı heyacan arayan değil, hani birisi çıkıp ben hiç kaybetmedim diyenler var ya ya da borsada sadece ahmaklar para kaybeder diyorlar ya buna ifrit oluyorum kendimi tescillenmiş gibi görüyorum. Saygılar sunarım, cevabınızı sabırsızlıkla bekliyorum...

gdeniz90
01-11-2015, 05:23
Bakmak ve görmek çok farklı kavramlardır. Herkes bakar ama göremeyebilir :)

Saygı duyarım. Ancak böyle olsaydı bütün iktisatçılar zengin olurdu. Bu bilgilerin hangini kullanacaksınız çok merak ettim.

acemşah
01-11-2015, 12:28
Evet arkadaşlar Bitti .... Son olarak tecrübeler bölumunude paylaştım...


Piyasada bu yazdığım şeyleri bilenler elbette vardır, belkı cok daha iysini bilip cok daha iyisini yazabılecek yetenekler mevcuttur..Ben Sınırlı kapasitemle yaklaşık 2.5 yıl önce kaleme alıp bloggerde yayımladığım bir yazı silsilesini burada paylaştım. İstedim ki Belki burada yazdığımı bilmeyen sadece 1 kişi vardır...Belki ona faydalı olur... Yazdıklarımda hatalarda olabılır...

hisse ismi vermeden Paylaşım yaptım tecrübeler bolumunde ıstemeyerekte olsa hisse isimleri mecburen gecti zaten 2. 2-5 yıl oncesinin yazıları.. Kusur ettiysek bu yazılardan dolayı af ola...

Ve bu topikte yazılara devam etmeyecegim.. sadece bu yazıların burada olmasını istedim...

1-2 saat anlayarak Okuma zahmetine katlananlara şimdiden cok Teşekkürler ederim!.....



Borsaya yeni başlayanlar için kaynak olmasını istedeğim... basitce anlatmaya calıştığım bir yazı idi... Bu topikte yazılara devam etmeyecegım... Soru soran arkadaşlar 1-2 saat detaylı okurlarsa zaten o yazıların ıcınde kendi sordukları soruların cevaplarını bulabılırler.
Bu yazı sılsılesini begenen yada begenmeyen olmuştur, olacaktır... Lakın yenı baslayan birine Örneğin Faiz'in borsa uzerındekı etkısını anlatan burada kac tane topık var? umarım bundan sonra anlatan olur.. yada Borsada al-satın fazla işe yaramadığını matematıksel , fiziksel bılımsel ıfadelerde hıc anlatıldığı bir yer görmedim..

neresini nasıl düzeltelım:)
Böyle bir yazıyı eleştirinlerden;Ben cok daha ıyı bir Temel Analıze Giriş bilgi kitapcığı yayınlamalarını rica ediyorum..! Ve bekliyorum.. veya İleri düzey Temel Analiz kıtapcığını da yayımlarsa seviniriz..
Takıpde edecegim...

MATESİS
01-11-2015, 19:38
Borsaya yeni başlayanlar için kaynak olmasını istedeğim... basitce anlatmaya calıştığım bir yazı idi... Bu topikte yazılara devam etmeyecegım... Soru soran arkadaşlar 1-2 saat detaylı okurlarsa zaten o yazıların ıcınde kendi sordukları soruların cevaplarını bulabılırler.
Bu yazı sılsılesini begenen yada begenmeyen olmuştur, olacaktır... Lakın yenı baslayan birine Örneğin Faiz'in borsa uzerındekı etkısını anlatan burada kac tane topık var? umarım bundan sonra anlatan olur.. yada Borsada al-satın fazla işe yaramadığını matematıksel , fiziksel bılımsel ıfadelerde hıc anlatıldığı bir yer görmedim..

neresini nasıl düzeltelım:)
Böyle bir yazıyı eleştirinlerden;Ben cok daha ıyı bir Temel Analıze Giriş bilgi kitapcığı yayınlamalarını rica ediyorum..! Ve bekliyorum.. veya İleri düzey Temel Analiz kıtapcığını da yayımlarsa seviniriz..
Takıpde edecegim...

hd=(oz sermaye /lot sayısı ) x (pd /dd bellı zaman ortalaması)

burdakı lot sayısı bısttekı dolasımdakı lot sayısımı, sırketın tum lot sayısı mı...

muratozer57
01-11-2015, 20:31
Evet arkadaşlar Bitti .... Son olarak tecrübeler bölumunude paylaştım...


Piyasada bu yazdığım şeyleri bilenler elbette vardır, belkı cok daha iysini bilip cok daha iyisini yazabılecek yetenekler mevcuttur..Ben Sınırlı kapasitemle yaklaşık 2.5 yıl önce kaleme alıp bloggerde yayımladığım bir yazı silsilesini burada paylaştım. İstedim ki Belki burada yazdığımı bilmeyen sadece 1 kişi vardır...Belki ona faydalı olur... Yazdıklarımda hatalarda olabılır...

hisse ismi vermeden Paylaşım yaptım tecrübeler bolumunde ıstemeyerekte olsa hisse isimleri mecburen gecti zaten 2. 2-5 yıl oncesinin yazıları.. Kusur ettiysek bu yazılardan dolayı af ola...

Ve bu topikte yazılara devam etmeyecegim.. sadece bu yazıların burada olmasını istedim...

1-2 saat anlayarak Okuma zahmetine katlananlara şimdiden cok Teşekkürler ederim!.....

ne zaman faydalı bir yazı çıksa hemen eleştiri hemen küçümseme hor görme
arkadaş beğenmiyorsanız okumayın kapatın gitsin. belki okuyan, faydasını gören vardır.
sayın acemşah yazdıklarınız paylaştıklarınız için teşekkürler. lütfen bilgilerinizi paylaşmayı bırakmayınız.
bilmeyenler için bilgilerinizi paylaşın lütfen teşekkürler.

guven55
16-11-2015, 14:28
Acemsah ustadım yatırımcıya çok faydalı bilgiler sunduğunuz için çok çok teşekkürler . sizlere sağlıklı mutlu bol kazançlı günler dilerim