PDA

View Full Version : Kafatası Avcıları ve Malezya Notları



ganesh
09-07-2007, 14:34
İbanlar, Doğu Malezya’da, Borneo adasının kuzey bölgelerinde, Sabah ve Sarawak Sultanlıklarının sınırları içinde yaşayan bir Dayak kabilesidir. Dayaklar adanın yerel ve yaygın halkıdır… Daha sonra izah etmeye çalışacağım nedenlerle “kafatası avcısı” olarak ün salmışlardır… Bir İban köyüne yaptığım kısa ziyareti, yaşam biçimlerini, yağmur ormanlarını, Sarawak Sultanlığını, ilginç tarihini, Malezya’yı, ekonomik ve sosyal yapısını, kozmopolit Kuala Lumpur’u ve bazı anıları aktarmaya gayret edeceğim…

İzlemeye değer bulursanız, devam edecek… Topik her tür katkıya, yazıya, fotoğrafa, alaya, eleştiriye açıktır…

Önce azıcık Malay lisanı… Lisan önemlidir… Bir iletişim aracı olmanın ötesinde, düşüncenin gelişim platformudur…

Selamat Pagi: Günaydın
Selamat Datang: Hoşgeldiniz
Selamat Malam: İyi Geceler
Selamat Jalan: İyi yolculuklar
Terima Kasih: Teşekkür ederim
Berapa Harganya: Kaç para
Orang: İnsan
Orang Utan: Orman İnsanı (Malezya orangutanların anayurdudur)

Malay lisanı yerel kabile dillerinin üzerine Felemenk, İngiliz ve Arap sosu dökülmesiyle oluşmuş bir lezzettir… Beni her defasında güldüren özelliği, çoğul eki bulunmaması, sözcük tekrarına gidilmesidir:

Araba: Kereta
Arabalar: Kereta kereta

ganesh
09-07-2007, 14:55
Rotam: Kuala Lumpur – (uçakla) Kuching – (minibüs ve motorla) Sarawak ormanları ve İban köyü – (kayık ve minibüsle) Batang Ai – (feriyle) Kuching - (minibüs ve motorla) Bako Ulusal Parkı – (uçakla) Kuala Lumpur

Ancak anlatımda bu sırayı takip etmeyecek ve aklıma eseni yazacağım:)

ganesh
09-07-2007, 14:56
Nehrin kıyısında, yeşil kere yeşil ormanın ortasında, sırıklar üzerine kurulu tek bir ev… Yaklaşık yüz metre uzunluğunda… Bütün bir köy içinde yaşıyor… Girişin karşısına düşen kenarda boydan boya odalar var… Basit ve daracık görünümlerine aldanmayın… Hepsi içeriden dubleks… Altta anne, baba; üstte çocuklar ve genç kızlar yatıyor… Bekar erkekler geniş bir koridoru andıran ortak alanda kalıyorlar… Yemekler, törenler, danslar, günlük işler için de aynı mekan kullanılıyor… Duvara asılmış ağaç oyma süs eşyasının arasında, sarmaşıktan örülü bir filede sallanan kafatasları göze çarpıyor… (Amanın:))

Akşam yemeğimiz meyve ağırlıklı, taze ve pişmiş olarak… Yanında pirinç pilavı, biraz balık ve tavuk eti… Uzun (mecburen:)) bir masanın etrafında türlü milletten insancık sıralanmışız… Hong Kong’tan bir şarap uzmanı; genç bir İngiliz çift, oğlan Kıbrıs’ta çalışmış bir ara; orta yaşlı İskoç karı-koca, doğal ürünler satan mağaza işletiyorlarmış; Kanadalı güzel bir kızcağız, büyük bir yolcu gemisinin kuyum mağazasında tezgahtarmış; Türkiye’den bir deli… Kabilenin şefi ve şamanı, eşraftan birkaç zatı muhteremle birlikte bizi şereflendirmişler…

Devam edecek...

toros
09-07-2007, 14:59
sn. ganesh
yeni topik hayırlı olsun.
da... bu kabile bana biraz sakat gibi geldi... filede sallanan kafatası vs...
yol yakınken, hava kararmadan dönsek mi ?
:D

İlgiyle izliyorum. teşekkürler. :)

ganesh
09-07-2007, 15:07
Sn. Toros,

Ben geceyi orada geçirdim; içi boş bile olsa kafam yerinde duruyor:)

İlginiz için teşekkür ederim; sevgiler

ganesh
09-07-2007, 15:09
İbanlar çok demokratik bir sosyal yapıya sahip… Şef ya da şaman vefat ettiğinde yenisi seçimle geliyor… Tek eşliler… Hanımlar şef olamasalar da, şaman olabiliyor ve genelde eşit denebilecek hakları var… Mülkiyet kolektif… Evlilikleri takiben, yenisinin inşasına gerek duyulana kadar, ev uzatılıyor… Başka köylerle evlilik yaygın… Ev ulaşım, sulama ve balık avı gayesiyle, daima nehir kenarına kuruluyor…

Şamanla sohbet etmeye uğraşıyorum… Müthiş bir lisan uçurumu var… Rehberimiz (yirmili yaşlarda, Kuching’te okula gitmiş bir İban) benim sorduğumdan anladığını ona, onun söylediğinden anladığını bana aktarıyor… Ben şu kadarını anlıyorum: Atalarının ve ormanın ruhlarıyla birlikte yaşıyorlar… Zaman zaman, şaman ruhlarla, özellikle totemleri hornbill’in ruhuyla (Hornbill koca gagalı bir kuş ve onun hikayesine geri döneceğim…) transa geçiyor… Ataları onlarla birlikte sevinip, üzülüyor… Hornbill ise her şeyi “biliyor”… Şaman, kuşun zihniyle ormanı okuyor ve yapılması gerekeni İbanlara bildiriyor… Onun ruhuyla uyumlu yaşadıkları sürece, bir sorun yok… Kuşun zihninde yaratılmış bir ormana mı gidiyor, yoksa kendileriyle birlikte tüm yaratılışı zihinsel bir faaliyet olarak düşünüp, bunu kuşa mı yansıtıyorlar? Arada kaybolup giden sorular… Hastalıklar için bitkisel ilaçları var… İyileşecek olan iyileşiyor…

ganesh
09-07-2007, 15:21
İbanları “ilkel” olarak nitelemek mümkün değil… Pirinç tarımı yapıyorlar, hem de asırlardır teraslama ve nadas teknikleri uygulayarak… Evlerinde kendi yaptıkları porselen eşyalar var… Ama en ilginci herhangi bir antikacının size rahatlıkla birkaç bin dolara satabileceği eski Çin porselenleri… Yaklaşık üçyüz yıldır Çinli tacirlerle ilişki içindeler… Yelkenli gemilerine kırlangıç yuvası (hikayesi daha sonra), türlü hayvan ve meyve yükleyip giderlerken, geride porselenlerini bırakmışlar…

Silah olarak demirden yaptıkları kısa palalar, adam boyu yaylar ve ağızdan üfledikleri, minik oklar atan, kamış borular kullanıyorlar… Bedenlerine sardıkları dokuma kumaşlarla giyiniyor, törenlerde cıngıllı şapkalar takıyor ve yaşa, cinsiyete, sınıfa göre değişen dövmeler taşıyorlar…

Kafatası avcıları dedik ya… Zamanında öldürdükleri düşmanların kafataslarını saklar ve törenlerde boyunlarına asarak “kaç tane leşleri olduğunu” gururla sergilerken, artık eski kafatasları turistik bir “atraksiyona” dönüşmüş… Yeni kurbanlar ise paracıklarımız:)

sardes
09-07-2007, 15:33
yeni topik, yeni boyut. :)

Sonradan bahsedeceğiniz Kırlangıç yuvası çorbası mı?
"… Yelkenli gemilerine kırlangıç yuvası (hikayesi daha sonra), türlü hayvan ve meyve yükleyip giderlerken, geride porselenlerini bırakmışlar…"

ganesh
09-07-2007, 15:40
yeni topik, yeni boyut. :)

Sonradan bahsedeceğiniz Kırlangıç yuvası çorbası mı?
"… Yelkenli gemilerine kırlangıç yuvası (hikayesi daha sonra), türlü hayvan ve meyve yükleyip giderlerken, geride porselenlerini bırakmışlar…"

Tarifi bulursam sizin topiğe yetiştireyim:):):)

Evet, hikaye esas olarak onla ilgili ama becerebilirsem biraz detaylı...

Teşekkürler, Sevgiler

ganesh
09-07-2007, 15:41
Akşam yemeğimizi bitirip, yerel dansları seyrediyoruz… Bizden eşlik edip, kendimizi komik etmemiz bekleniyor… Ediyoruz bizde…:):):)

Geceyi, hemen “uzun evin” yanına, ağaçtan inşa edilmiş konuk evinde, ranzalarda geçiriyoruz… Tek tuvalet ortak olarak kullanılıyor… Hava sıcak ve nemli… Tavanda dolaşan şeffafa yakın yeşil kertenkeleler “gekkkoooo” (bu onların yerel ismi aynı zamanda) diye bağırıyor ve sinekleri yiyerek bize yardımcı oluyorlar… Biraz sohbet, paylaşılan masallar ve uyku…

Sabah erkenden bizi ayağa dikecekler zira…:)

BORA YAŞAR
09-07-2007, 15:43
Hep buralardayım.

Kendim olmasan bile ruhum dolaşır.

Sevgiler dostum.

Konu kafatası avcıları olunca, ayağı bacağı kaptırmadan topiğe girip çıksak diyorum.

pinky
09-07-2007, 15:44
Topiğe abone oldum. Rating'imi kullandım. Hayırlı olsun merakla izliyorum.

BORA YAŞAR
09-07-2007, 15:49
Sevgili ganesh;

Malay lisanına baktım da.

Hani TBMM sayın üyelerinin birçoğunun İngilizcesinden daha iyi vakıf olduğumu sevinerek gördüm bu lisana.

Kendim için not:

Biyografilerine bildiğiniz diller hanesine,iç rahatlığıyla, Malay lisanını da kat.

Durmadan kerata de.

İstanbul trafiği anlamında tabi.

ganesh
09-07-2007, 15:50
Sn. Pinky, Sn. Bora Yaşar, hoşgeldiniz, gözlerinize sağlık

Daha ne yılanlar, et yiyen çiçekler, zehir tüküren kertenkeleler bizi bekliyor...

Hepsi az sonra, bizi izlemeye devam edin:):):)

(Reklamın iyisi, kötüsü olmaz dedikleri böyle bir şey mi?:))

Sevgiler

ganesh
09-07-2007, 15:56
İban toplumu, hepimiz gibi, kendi ikilemiyle yüz yüze… Bir yanda kendi yaşamlarını, kültürlerini sürdürme kaygısı… Diğer yanda gelişen ve onları her yandan kuşatan dünya… Artan nüfus… Okula gitmesi gereken çocuklar… Şehirde işe giren, televizyon seyredip, kol saati takmaya başlayanlar… Petrol kuyularında “güzel para” kazananlar… Sağlık hizmetleri… Turizmden gelen gelirin cazibesi… Turistlerle otururken dönüşmeleri ve dönüştürmeleri…

Bunları “iyi” ya da “kötü” şeyler olarak anlatmıyorum… “Olan” şeyler…

Adanın güneyinde, “Kalimantan’da yaşayan Dayakların durumu daha kötü… Endonezya uzun yıllar haklarını tanımamış… Başka adalardan bölgeye nüfus taşımış… Son yıllarda bazı gelişmeler var…

Neyse, biraz ara vereyim… Daha ormanda dolaşacağım, kayıkla gezeceğim, dinç olmam lazım…:)

GÜRKAN
09-07-2007, 16:03
İbanlar çok demokratik bir sosyal yapıya sahip… Şef ya da şaman vefat ettiğinde yenisi seçimle geliyor… Tek eşliler… Hanımlar şef olamasalar da, şaman olabiliyor ve genelde eşit denebilecek hakları var… Mülkiyet kolektif… Evlilikleri takiben, yenisinin inşasına gerek duyulana kadar, ev uzatılıyor… Başka köylerle evlilik yaygın… Ev ulaşım, sulama ve balık avı gayesiyle, daima nehir kenarına kuruluyor…

Şamanla sohbet etmeye uğraşıyorum… Müthiş bir lisan uçurumu var… Rehberimiz (yirmili yaşlarda, Kuching’te okula gitmiş bir İban) benim sorduğumdan anladığını ona, onun söylediğinden anladığını bana aktarıyor… Ben şu kadarını anlıyorum: Atalarının ve ormanın ruhlarıyla birlikte yaşıyorlar… Zaman zaman, şaman ruhlarla, özellikle totemleri hornbill’in ruhuyla (Hornbill koca gagalı bir kuş ve onun hikayesine geri döneceğim…) transa geçiyor… Ataları onlarla birlikte sevinip, üzülüyor… Hornbill ise her şeyi “biliyor”… Şaman, kuşun zihniyle ormanı okuyor ve yapılması gerekeni İbanlara bildiriyor… Onun ruhuyla uyumlu yaşadıkları sürece, bir sorun yok… Kuşun zihninde yaratılmış bir ormana mı gidiyor, yoksa kendileriyle birlikte tüm yaratılışı zihinsel bir faaliyet olarak düşünüp, bunu kuşa mı yansıtıyorlar? Arada kaybolup giden sorular… Hastalıklar için bitkisel ilaçları var… İyileşecek olan iyileşiyor…


Şamanlık mesleğini çağdaş tıp anlayışı içersinde yürütmeye çalışan biri olarak Borneoyu emperyalist tıbbın kişiye ve topluma vantuzlarını geçirmediği bakir bir saha olarak gördüğümü söylemeliyim.:he::he:
Kaldı ki ahlaktan terbiyeye, beslenmeden dekorasyona, tabiata, içe ve dışa doğru tüm zevk unsurlarına, algılama uslubuna kadar hayata ve insana dair her “şey”in ahenginin bozulması “sağlığa dair” sıkıntıların ortaya çıkma noktası olduğunu hep savunageldiğim için şimdilik benim gibilerine pek ihtiyaçları varmış gibi görünmüyor..Allahtan temel sağlık problemlerini bir çeşit illüzyonla palyatif de olsa çözebilecek ''Hornbill''leri var.Belki orda da bizdeki RTE gibi bir şef seçilir de belki yabancı uyruklu şaman kadrosundan işe gireriz.İyi olmaz mı,ne dersiniz sn.ganesh?:)

ganesh
09-07-2007, 17:08
Sn. Gürkan, hoşgeldiniz

Korkarım haklısınız...

Ayrıca şamanlık iyi bir kapıymış diye duydum... Balığın tazesi, meyvenin sulusu onlara kalıyormuş:):):)

Sevgiler

ganesh
09-07-2007, 17:12
Adanın yağmur ormanları Brezilya ile beraber dünyanın akciğerleri olarak tanımlanıyor…

“Cangıl” bambaşka bir dünya… İçinde ilerlerken ne yeri, ne göğü görüyorsunuz… Ayağınızın altında bin yıldır dökülmüş yapraklar, dallar, çürümüş ağaçlardan oluşan kalın bir halı var… Siz güneşi arayan tırmanıcı bitkiler arasındasınız… Kalın gövdeli dev ağaçların yaprakları kubbenizi oluşturuyor… Acayip bir sessizlik var, sesle dolu… Böcek uğultuları, kuş gaklamaları anfi etkisiyle geliyor kulağınıza… Yaprak düşse, kertenkele seğirtse, “üzerime saldıran bir leopar sürüsü mü var” diye dönüp bakıyorsunuz… Yemyeşil yılanları dalların arasından seçmek mümkün değil, eğer ormanda doğmamışsanız…

Yerliler türlü çeşitli ağaçları, otları, çiçekleri göstererek bilgiler veriyor… Şu an detaylı aklımda kalanlar muhteşem “tualang” ve etobur çiçek türleri…

“Tualang” seksen metrelik boyuyla “ormanın efendisi”… En alttaki dalı görebilmek için kafanızı dikip, şöyle bir otuz metre yukarı bakmanız lazım… Arılar kovanları için bu ağacı tercih ediyor… Çünkü maymunlar ve benzeri hayvanlardan uzaklar… Kerestesi kıymetli ama koruma altına alınmış ve kesimi yasaklanmış…

Değişik türleri olan etobur çiçeklerin en yaygını “Maymun Fincanı”… Kırmızı ve sarı renkleriyle, kapaklı bir fincana, daha çok kadehe benziyor… Hırslı bir sinek, salgıladığı lezzetli şurubundan tatmak için kenarına konunca, kapak kapanıyor… Dipte sindirim için asitli bir sıvı var…

Bugünlük bu kadar yetsin, yarın devam ederiz...

Sevgiler

ÇAKAL
09-07-2007, 17:27
Önce azıcık Malay lisanı… Lisan önemlidir… Bir iletişim aracı olmanın ötesinde, düşüncenin gelişim platformudur…

Selamat Pagi: Günaydın
Selamat Datang: Hoşgeldiniz
Selamat Malam: İyi Geceler
Selamat Jalan: İyi yolculuklar
Terima Kasih: Teşekkür ederim
Berapa Harganya: Kaç para
Orang: İnsan
Orang Utan: Orman İnsanı (Malezya orangutanların anayurdudur)

Malay lisanı yerel kabile dillerinin üzerine Felemenk, İngiliz ve Arap sosu dökülmesiyle oluşmuş bir lezzettir… Beni her defasında güldüren özelliği, çoğul eki bulunmaması, sözcük tekrarına gidilmesidir:

Araba: Kereta
Arabalar: Kereta kereta

Selamatı öğrensek işi götürürüz herhalde,sevgili ganesh.Topik hayırlı olsun.
Köy yerlerinde Ahmetleri Amaat diye çağırırlar.Sanırım bunlarda bizim buralardan gitme.:D:D

BEDESTENLİ
09-07-2007, 17:31
off off süper bir topik olacağa benziyor önce topik için Terima Kasih, sayın ganesh oranglardan dayak yemeden gelebildin mi? kabile bile dayak kabilesi??

BORA YAŞAR
09-07-2007, 17:46
off off süper bir topik olacağa benziyor önce topik için Terima Kasih, sayın ganesh oranglardan dayak yemeden gelebildin mi? kabile bile dayak kabilesi??


Siz gördüyseniz filmin sonunu anlatmayın ama.:he:

Oranglar dayak falan. Sanki biliyorsunuz gibi.

Valla bizim ganesh uzakdoğu sporlarında siyah kuşak sahibi. Oragotan falan vız gelir. Biz arkadaşımıza güveniyoruz ve pozisyon olarak hep arkasındayız.:cool: En emin yer hani.

BEDESTENLİ
09-07-2007, 17:52
Biz arkadaşımıza güveniyoruz ve pozisyon olarak hep arkasındayız.:cool: En emin yer hani.
sayın bora yaşar asıl sen işi biliyorsun böylelikle kendini kurtarıyorsun,bu durumda dayak yiyen yine ganesh olur :yes:


Sanki biliyorsunuz gibi

biliyormuş gibi yapayım dedim hemen yalanımı ortaya çıkardın

BORA YAŞAR
09-07-2007, 18:00
Valla ben anlamam.

İzmite giden pişmaniye, Afyon'a giden kaymaklı ekmek kadayıfı yer.Diğerlerini saymıyayım.

Malezyaya giden ise. Orangotan sizden daha güçlü ise: DAYAK.:he:
Orangı seven dayağına katlanır.

Bir de.

Damlaya damlaya göl olur.:)


Dedim ya İzmir felaket sıcak.

İnsan girdiği topiği dağıtır alimallah. Ceza da almaz hani.


Haaaayyytttt!

Serenler
09-07-2007, 18:04
sevgili Ganesh ellerinize sağlık. Sayenizde zevkle okuyacağımız nurtopu gibi bir topiğimiz daha oldu.:super:
iyi de herşeyi ormandaki "tualang” ağaçları gibi tarif mi edeceksiniz? Hani fotoğraflar?:notr:

ganesh
09-07-2007, 18:25
Sn. Cakhall, hoşgeldiniz, Allah Selamat versin:)
Sn. Prestij, Borneo'da dayak yiyecek kadar uzun kalamadım (maalesef):)
Sn. Bora Yaşar, en başta yaşınıza hürmetim var, siz önden buyurun lütfen:)
Sn. Serenler, ilginiz için teşekkürler...

Başka bir topikte "resim özürlü" olduğumu belirtmiştim... Hiç kamera taşımam... Yolcuların, dostların çekip yolladığı, eski usül, kağıda basılı fotoğraflarımın da çoğu şu an Sarıyer'de... Ama topiğin görsel eksikliğini dolduracak arkadaşlar çıkacağına inanıyorum:cool:

Sevgiler

taita-x
09-07-2007, 20:13
Daha ne yılanlar, et yiyen çiçekler, zehir tüküren kertenkeleler bizi bekliyor...

Hepsi az sonra, bizi izlemeye devam edin:):):)

(Reklamın iyisi, kötüsü olmaz dedikleri böyle bir şey mi?:))

Sevgiler


Abi maşallah... hayranım sana... sen de ne bitmez tükenmez bitmez enerji varmış... nerden buluyosun bu kadar enerjiyi...
:cool::cool::cool::cool::cool::cool:

GÜRKAN
09-07-2007, 21:59
Borneo Adası'nın yerli halkı olan Ibanlar tarafından kullanılmış olan uzun evlerden birine ait görüntüler:

31Xr4Aj1h9k

GÜRKAN
09-07-2007, 22:09
Borneo Adası'nın yerli halkı olan Ibanlar ile ilgili kısa bir klip:

aAuDYp_GVYw

BEDESTENLİ
09-07-2007, 22:18
Kadınlar olmasa avcılar olmazdı
Kafatası avcısını, sıradan bir katil gibi görmek yanlış olur. Her ne kadar hırsızlık ya da intikam amacıyla kafa kesenler olsa da, ölünün ruhu için baş alanların Sarawak yerlileri arasında çok saygın bir yeri vardı. Onları, ellerinin üstüne bakarak tanıyabilirdiniz. Çünkü her erkek ve her kadın, gövdesinin her yerine dövme yaptırabilirdi ama, elin üzerine dövme yaptırabilmek için, bir baş getirmiş olmak şarttı.

Kızlar, bir kafatası avcısıyla evlenmek için can atar, evli kadınlar avcı kocalarıyla gurur duyar, birbirlerini kıskandırırdı. Çığlıklar, davul sesleri, şarkılar ve danslarla karşılanan kahraman, ganimetini kendi elleriyle tavandan sarkıtılan çubuğa tutturur, hemen altındaki odunları tutuşturur ve uzun evin verandasını bir boydan diğerine dolduran yüzlerce insan, derinin kavrulmasını, saçların tutuşmasını, etlerin düşmesini seyreder, yanık kokusunu içine çekerdi.

Uzun evin tavanına asılan kafataslarının sayısı ne denli çoksa, orada oturanlar o denli savaşçı, güçlü ve cesur bilinirdi. Ancak kadınların başını bu denli döndürmeseydi eğer, erkekler taze bir baş uğruna, bir pala, içinde uçları upas ağacı özsuyuna daldırılmış zehirli oklar bulunan bir bambu sadak ve onları üfleyecek uzun bir boruyla, aylar sürebilecek zorlu yolculuklara çıkmayabilirdi. Kafası kesilecek, yakın-uzak akraba olmayan birini bulmak pek kolay değildi çünkü. Zaman içinde gönüllü avcılık bitti ve bu işi meslek edinenler türedi.

Beyaz raca Sir James Brooke kafatası avcılığını yasakladığında, akraba olmayanların sayısı zaten çok azalmıştı ve kimi kimsesi olmayan, küçük kulübelerde tek başına yaşayan, göçebe Penan’lardan başka kurban bulunmaz olmuştu. İngilizler, uzun evlerdeki tüm kafataslarını topladılar, hepsine birer numara verdiler, cenazesi olanlara kiraladılar, yasağa rağmen avcılığı sürdüreni ve yakınlarını ağır biçimde cezalandırdılar, 20. yüzyıla girildiğinde Borneo’nun kuzeyindeki yağmur ormanlarında atalarının ruhu için insan kanı akıtanlar kalmamıştı.

HER ŞEY KADINLAR İÇİN
Yüz yıl önce Sarawaklı genç kızlar, sadece ellerinin üzerindeki dövmeden, erkeğin cesur bir kafatası avcısı olup olmadığını anlamakla yetinmezlerdi. Erkeğin ayak bileğindeki balık oltası dövmesi, onun iyi bir aşık olduğunun kesin kanıtıydı. Açık söylemek gerekirse, penisinde bir palang vardı. Daha küçük bir çocukken, onu ırmağın soğuk suyunda saatlerce tutan babası, uyuşan organının uç kısmında, keskin bir bambu iğne ile yatay bir oluk açarken, annesi bütün gücüyle onu yüreklendiren şarkılar söylemişti. Çalışırken ve yolculuklarda, yağlanmış bir kuş tüyü geçirerek kapanmasını engellediği bu oluğa, sevişirken iki milimetre çapında, dört santim uzunluğunda bakır, gümüş ya da altın bir çubuk, çubuğun her iki ucuna da birer küçük maden top takacaktı.

Yüz yıl öncesinin palang’larını, Kuching’teki Sarawak Müzesi’nde görmek mümkün. Erkekler, cam vitrin içindeki bu küçük çubukların ne işe yaradığına akıl erdiremediler, ne komiktir ki, haçlı seferlerine giderken kadınlara takılan bekaret kemeri gibi bir şey sandılar. Kadınlar ise hafifçe gülümsediler ve aralarında fısıldaştılar. Yağmur ormanlarına beyaz adamla birlikte gelen medeniyet, sadece töreleri değil, erkeklerin kadınları baştan çıkartmak için göze alabileceği sıkıntı ve acıları da alıp götürmüştü.

Yazar: Sevil ATASOY “Borneo’da Ölüm”

BEDESTENLİ
09-07-2007, 22:27
Abi maşallah... hayranım sana... sen de ne bitmez tükenmez bitmez enerji varmış... nerden buluyosun bu kadar enerjiyi...
:cool::cool::cool::cool::cool::cool:

bu kadar enerjiye bu kadar kafatası yeter :cool:
http://img129.imageshack.us/img129/9440/20070709222110vw4.png

GÜRKAN
09-07-2007, 22:46
Evler tahta ve bambudan yapilmis. "Long house' diyorlar ingilizcede, yani 'uzun ev'. Genellikle iki katli yapilmis bu evlerde birkac aile bir arada yasiyor. Evler giriste ortak kullanilan genis bir oda ve ona acilan mutfakla diger odalardan olusuyor. Merdivenleri tek parca kutuge basamaklar oyarak yapilmis, geceleri kaldirip disardan eve girisi onlemek icin.

http://img249.imageshack.us/img249/8089/p1010021webzt6.jpg



Hastalari iyilestirmekle gorevli kisiler(şamanlar) yuzlerine korkunc gorunumlu maskeler takiyorlar, hastaliga neden olan kotu ruhun hastadan cikinca kendi bedenlerine girmemesi, korkup kacmasi icin. Her evde bulunan iyilestirme odasinda bu maskelerden ve kotu ruh kaciran diger gereclerden bulunuyor asagidaki fotografta goruldugu gibi:

http://img249.imageshack.us/img249/8936/p1010011web1el3.jpg

GÜRKAN
09-07-2007, 22:55
Ormanda sn.ganesh'in bahsettiği böcek kapan bitkiler bunlar mı bilmiyorum.Bu bitkilerin yetistirildigi bir bahce ve saksi bitkisi olarak evinizde de yetistirebiliyorsunuz isterseniz.Ayda bir hamambocegi vermeniz yetiyormus bitkiye.

http://rsrc2.bubbleshare.com/media/00/06/1f/a1/3e7bb15bb33806372ca2a00e1c06c591/580x435/P1010004web_580x435.jpg
http://rsrc4.bubbleshare.com/media/00/06/1f/a3/4b55d9f7f59f762d1594d3b6fe3a7d55/580x435/P1010069web_580x435.jpg
http://rsrc5.bubbleshare.com/media/00/06/1f/a4/d88ac08b5c3e18dc6f475fe3dd4306ba/580x435/P1010081web_580x435.jpg

balaban
09-07-2007, 23:13
Zaten kafatası avcılarının olduğu bölgeleri seviyorum. Topik tam bana göre. Teşekkürler sn.ganesh.:)

ÇAKAL
09-07-2007, 23:21
Zaten kafatası avcılarının olduğu bölgeleri seviyorum. Topik tam bana göre. Teşekkürler sn.ganesh.:)
Serde kafatasçılık var demekki.:):)

balaban
09-07-2007, 23:26
Serde kafatasçılık var demekki.:):)

:):):) Serde kafatası avcılığı yok ama değişik yerleri görmeyi seviyorum.:yes:

ganesh
10-07-2007, 10:07
Ben demedim mi topiğin görsel eksikliğini dolduranlar çıkar diye...

Sn. Gürkan, Sn. Prestij teşekkürler, elinize sağlık:cool:

Sn. Balaban hoşgeldiniz, ben teşekkür ederim

Sn. Taita-x, enerji dedinizde, az önce hanım evin perdelerini astırdı, canım çıktı...:)

Sevgiler

ganesh
10-07-2007, 10:09
Borneo adasının sahanlığı, dünyanın en önemli petrol yataklarından birine sahiptir. İngilizler bölgeden çekilirken burayı büyük bir ustalıkla üç Sultanlık ve Endonezya arasında dörde bölmeyi becermiş, en zengin kesimi en zayıf olan Brunei Sultanına bırakmıştır… Sabah ve Sarawak, 1963 yılında Singapur ve Malezya ile birlikte konfederasyon oluşturmuş; iki sene sonra Singapur Çinlilere karşı ayrımcılık ve korumacı gümrük politikalarına karşı çıkarak ayrılınca, geri kalanlar Malezya bayrağı altında birleşmiş…

Malezya Sultanlıklara bölünmüş, federe bir yapıya sahiptir… Sultanlar sırayla devlet başkanlığını üstlenseler de, asıl yetki halkın seçtiği başbakandadır…

Malezya’ya sonra döneriz deyip, Sarawak’tan devam edelim… Joseph Conrad’ın “Lord Jim”ini okudunuz mu? Ya James Brooke diye birini duymuş muydunuz? Benim diyen kurgusal edebiyat ya da sinema kahramanını kıskançlıktan çatlatacak bir maceracı… Sarawak’ın Beyaz Racası… Onu da anlatacağım

Önce Batang Ai’a kadar gideyim…

ganesh
10-07-2007, 10:25
Yerliler bizi kayıklarına bindirerek feri iskelesine kadar götürüyor… Manzara anlatılmaz… Nehir nerede bitiyor, orman nerede başlıyor belli değil… Bin türlü yeşil iç içe… Arada karşımıza çıkan yüzen kütükler ve ağaç dallarından sıyrıla sıyrıla, yüksek debili sularda ilerliyoruz…

Batang Ai Hilton ormanın içine gömülmüş adeta… Büyücek bir baraj gölünün kenarında… Uzaktan bakınca sunduğu konforu kestirmek mümkün değil… Bir gece önce yaşadığımız koşullar tarih oluyor… Açık büfe yemekler, sauna… Bahçesinde / ormanında dolaşıyoruz… Evlerimizde zar zor yetişen saksı bitkileri, burada tepemizden bakıyorlar…

Akşam terasta kahveler yudumlanırken, uçuşan masallar, kurbağa ve böcek seslerine karışıyor… Keltler, druidler, orman perileri… Ben rüyaları anlatıyorum… Rüyada görülen rüyaları… Çiçeklerin böcek yediği bu acayip diyarda, hepimiz kendi düşlerimizi görüyoruz… Yoksa hepimiz hornbill’in rüyasında mıyız? Yoksa bir başkasının mı?

ganesh
10-07-2007, 10:34
Hornbiller boyları elli santimden, bir metreye kadar değişebilen, renkleri siyah ağırlıklı görkemli kuşlar… Belirgin özellikleri türlü şekillere girmiş çok iri gagaları… Özellikle “gergedan kuşu” olarak da bilinen türün sarılı beyazlı, dubleks gagası müthiş…

Dişi bulduğu büyük bir ağaç kovuğuna girip yumurtladığı zaman, erkeği ona gagasında yiyecek taşıyor…

tekniker
10-07-2007, 10:40
Sn.Ganesh,topiğiniz hayırlı olsun.Tasvirler ve anlatım şekliniz de güzel.:super:Teşekkürler,tebrikler:)

ganesh
10-07-2007, 11:02
Sn. Tekniker, teşekkür ederim

Sohbet havalı bir anlatım tutturmaya gayret ediyorum... İlgilenenler daha fazla bilgiye ulaşabiliyor zaten...

Sevgiler

ganesh
10-07-2007, 11:04
Kuching, Sarawak nehrinin kenarında, Güney Çin Denizine çok yakın bir liman şehri… Yarım milyona yakın nüfus Malay, Çinli, Dayak ve Hindulardan oluşmakta…

“Kuching” Malay dilinde “kedi” demek… Şehirde daha yakın zamanda yapılmış bir Kedi Müzesi ve heykeli de var… Ben bunları genel dokuya pek yakıştıramadım açıkçası… Şehrin isminin de Hindistan’da aynı adı taşıyan ve liman demek olan “Kochin” den geldiğini zannediyorum… Ya da bana anlatılanlar içinde bunu daha akla yakın buldum…

Sampanların gezdiği rıhtımı, rengarenk boyalı eski Çin evleri, sömürge döneminden kalma bakımlı binaları ve modern semtleriyle sevimli, ferah, yeşil bir yer… Sarawak müzesi, tapınakları ve Margherita kalesi gezilmeye değer… İslam Müzesi, Astana (Brooke Hanedanının Sarayı), Kuching Camii görülebilecek başka yerler…

Ancak bence en önemli iki atraksiyon, meyve sebzeden, kalaydan zamazingolara pek çok şeyin bulunduğu renkli Pazar yeri ve yetim kalmış orangutanlara bakılan Semengoh Parkı…

ganesh
10-07-2007, 11:28
James Brooke; İngiltere, Hindistan ve Burma’da başını her tür belaya soktuktan, yaralar alıp, servetler batırdıktan sonra, yüzyetmiş yıl kadar önce kiraladığı eski bir gemiyle Borneo adasına gelen asilzade / serseri / maceracı / girişimci…

O dönemde Brunei Sultanının (henüz petrol yok ve söz konusu kişi balıkçılıkla geçinen bir Malay kabilesinin şefi) başı dertte… Dayaklar ayaklanmış… Brooke ateşli silahlara sahip otuz küsur adamla “gereğini” yapıyor… Ardından minnettar Sultanın, kendisini “Sarawak Racası” ilan etmesini ricayla / tehditle sağlıyor…

Kuching’e yerleşip hükümranlık sahasını genişletmeye başlıyor… Paralı asker olarak yanına aldığı Dayaklar, boyunlarına epeyce kafatası asma şansı yakalıyorlar…

James İngiltere ile de anlaşıyor ve Borneo Valisi ünvanını alıyor… Karışık özel hayatını takiben arkasında çocuk bırakmadan ölünce, yerine kuzeni geçiyor ve hanedan bölgeyi İkinci Dünya Savaşı’nda Japon işgaline dek idare ediyor…

Kereste, palmiye yağı, kauçuk, petrol derken zengin oluyorlar… Sarawak halen Malezya’nın ihracatında aslan payına sahiptir…

Devam edecek...

kumralada
10-07-2007, 11:34
Sn.Ganesh yine sürükleyici bir konunun peşine takıldık izliyoruz sizi.
Borneo deyince, geçen yıl Japonya dönüşü 1 saatlik bir transit duraklama için Kato Kinebalu havaalanına doğru süzülürken gördüğüm nefes kesici güzellikler gözümün önünde canlandı.Tropikal ormanların sık ve yeşil dokusu ile birlikte sahillerin güzelliğinin yanısıra, son derece güzel bir yapılaşma da uzaktan bile dikkat çekiciydi. Bizim rotamız Kuala Lumpur olduğu için Borneo'yu ayrıca gidilmesi gerekenler hanesine not ettim, kısmet olur mu, kimbilir?

ganesh
10-07-2007, 13:12
Sn. Kumralada, hoşgeldiniz...

İnşaallah gidersiniz... Bali ve Filipinler'i de tavsiye ederim...

Sevgiler

simetri
10-07-2007, 13:16
tebrikler.kıskandım sizi.anlatımınızla oralardaymış gibi oldum.buda yeter bana.
Kuching kedigillerin genel adımı.
bu kedi müzesinde bizim sokak kedileri yok heralde.merak işte:he:
[QUOTE=ganesh;1734909]“Kuching” Malay dilinde “kedi” demek… Şehirde daha yakın zamanda yapılmış bir Kedi Müzesi ve heykeli de var…

ganesh
10-07-2007, 13:25
Deli Türk ve Kanadalı kızcağız Bako Ulusal Parkına uğradılar… (Aklınıza kötü bir şey getirmeyin, içinizi temiz tutun:)) Evli çiftler evlerine, Hong Konglu şarapçı fare deliğine, pardon Sandakan’a gitmişti…:) Kuching’ten minibüsle yarım saat yol, ardından motor… İlginç yapılı kayaçlarla çevrili güzel bir koyda denize girip çıktık… Parkta gezilecek o kadar çok yer var ki – hem de sadece yürüyerek – harcanacak fazla vakit yok…

Aynı gün içinde tropikal ormanları, donmuş lav akıntılarını, bataklıkları, toprağın çok verimsiz olduğu noktalarda yerde sürünerek büyümeye çalışan ağaçları ve benim çok ilginç bulduğum mangrovları dolaşabiliyorsunuz… Deniz kenarında yetişen mangrov ağaçları gel-gite, uyum sağlamışlar… Sağlam kökleri, gövdelerini suyun üzerinde tutuyor ve tuzu filtreliyor… Yapraklar, yağmur suyundan azami faydalanmak üzere tasarlanmış… Tohum gelişip, filizlenmeden ağaçtan düşmüyor… Düştüğü zamanda uzun mesafeleri “yüzebiliyor”…

Parkta makakları ve gümüş tüylü maymunları gördüm… Eski denizcilere ejderha masallarını çağrıştıran ve belki korku dolu anlar yaşatan, kiminin boyu iki metreye yaklaşan, monitor kertenkelelerini de… Fare, yengeç, kuş, balık ve yumurta ile beslenen bu hayvancıkların ısırığı zehirli tükürüklerinden dolayı hayati tehlike taşımakta…

Hakkıyla gezerseniz, Kuching’e bayağı yorgun dönüyorsunuz… Akşam yemeği için son derece makul fiyatlı, deniz ürünü restoranlarını deneyebilirsiniz…

Top Spot, bir alış veriş merkezinin en üst katında yer alan, popüler, kalabalık bir “food court”… Çok sayıda tezgah tarzı restorandan dilediğinizi alıp, ortada yiyorsunuz… Çin, Malay, Hint lezzetleri bir arada…

“Sarawak Laksa” yı muhakkak denemelisiniz… Karidesli, yumurtalı, şehriyeli, baharatlı, hindistan cevizi çorbası :cool: Sn. Sardes, not ediniz:)

ganesh
10-07-2007, 13:27
tebrikler.kıskandım sizi.anlatımınızla oralardaymış gibi oldum.buda yeter bana.
Kuching kedigillerin genel adımı.
bu kedi müzesinde bizim sokak kedileri yok heralde.merak işte:he:
[QUOTE=ganesh;1734909]“Kuching” Malay dilinde “kedi” demek… Şehirde daha yakın zamanda yapılmış bir Kedi Müzesi ve heykeli de var…


Sn. Simetri, hoş geldiniz... Güzel sözleriniz için teşekkürler

Bildiğimiz "kedi"... Müzede Mısır'dan gelme bir kedi mumyasından, resim ve oyuncaklara bir sürü ıvır zıvır var...

Sevgiler

GÜRKAN
10-07-2007, 13:29
Kuching, Sarawak nehrinin kenarında, Güney Çin Denizine çok yakın bir liman şehri… Yarım milyona yakın nüfus Malay, Çinli, Dayak ve Hindulardan oluşmakta…

“Kuching” Malay dilinde “kedi” demek… Şehirde daha yakın zamanda yapılmış bir Kedi Müzesi ve heykeli de var… Ben bunları genel dokuya pek yakıştıramadım açıkçası…

Malaylar müslüman bir toplum yanılmıyorsam.Heykel yasak değil mi o coğrafyada.''Tükürürüm ben böyle sanata!'' diyen bir kesim niye yoktur ki oralarda,merak işte.:)

ganesh
10-07-2007, 14:12
Malaylar müslüman bir toplum yanılmıyorsam.Heykel yasak değil mi o coğrafyada.''Tükürürüm ben böyle sanata!'' diyen bir kesim niye yoktur ki oralarda,merak işte.:)

Özellikle Sarawak, Johor, Kuala Lumpur gibi yerlerde farklı kültürler iç içe geçmiş bir yaşam sürüyorlar... Malakka'da yan yana dizilmiş Taoist tapınağı, kilise ve camiye rastlamanız mümkün... Terengganu gibi Malay nüfusun ağırlıkta olduğu bölgeler biraz daha kapalı... Sanata tükürene rastlamadım...:)

Ülkeyi 1981 - 2003 arası yöneten ve halen "bir bilen" konumunda olan, Mahathir Muhammed, önemli hizmetlerine rağmen, gizli bir diktatördü... Hoş karşılanmayacak uygulamaları da olmuştu... Ama Malezya'yı yoktan var eden bir kadrodan geliyordu... Petrol olmasa ne yaparlardı, ayrı konu...

Hemen tüm Uzakdoğu ülkelerinin pek bilinmeyen ortak yönü de şudur: Japon işgaline karşı komünist örgütlenmeler direnç göstermişler ve İngilizlerin dönmesiyle bu örgütlerin kanlı tasfiye süreci başlamıştır... Bağımsızlığın ardından başa gelenler genelde bu süreçte işbirliği yapanlardır...

ganesh
10-07-2007, 15:07
O sıralar Kuala Lumpur’da oturuyorum… Daha doğrusu hem orada, hem Bangkok’ta… Bir turizm şirketi ikisinde de ev tutmuş, ben sadece suyunu, elektriğini falan ödüyorum… Teknolojiye uyum sağlayalım dedim:), az önce Kuala Lumpur’da ki evi uydudan buldum; ortada yatay dörtlü sıranın, soldan ikincisi…

http://www.dromoz.com/satellite/directory/?gps=d6bfca1c3e4064c38e5ec794d4df34c9&p=Desa+Pandan

Kanadalı kızcağızla vedalaştık, iş yüzünden dönmem gerekiyordu… Üç, dört günde iyi arkadaş olmuştuk... Epeyce bir süre yazıştık, masalları paylaştık… O kendi rüyasında evlendi, çoluk çocuğa karıştı… Sonra ben de… Hornbill bizleri düşlüyor mudur? Pek sanmıyorum… Ama biri düşlüyor olmalı ki, klavyenin başındayım ve yazıyorum…

ganesh
11-07-2007, 08:31
Kuala Lumpur’u dilimize “Çamur Deryası” olarak çevirmek mümkün… Bugünkü modern görünümü, gelişmiş altyapısıyla tam bir tezat teşkil etse de, zamanında iki nehrin birleştiği yerde kurulmuş bir madenci kasabası olduğundan, ismini hak etmiş olmalı…

Şehrin hemen içinde değil ama yakın çevresinde pek çok atraksiyon var… Hinduların kutsal kabul ettiği ve sıklıkla ziyarete geldikleri, iç içe geniş galerilerden oluşan ve sonunda baca gibi yeşil ormana doğru açılan Batu mağaraları, kuş parkları, hayvanat bahçeleri, eğlence ve su parkları, bir dağın tepesine oturtulmuş kumarhane kompleksi, aklınıza ne gelirse…

Merkezde görülmesi gereken yerler Jamek Camii, Ulusal Müze, Eski mahkeme ve idare binaları… Bir de KL Tower’a çıkıp hepsine tepeden bakacaksınız tabii…

Şehrin güzelliği hiçbir binanın rasgele dörtgen prizma olarak düşünülmemesi… Hemen hepsinde hoş bir çizgi, üslup mevcut… Bir ara “dünyanın en yükseği” ünvanını ele geçiren Petronas (milli petrol şirketi) Kuleleri öyle güzel tasarlanmış ki… Geceleri ışıklarıyla şehrin üzerinde asılı bir avize gibi parlıyor…

Akşamları Bukit Bintang (Yıldızlı Tepe) da, şehrin en civcivli, cavcavlı semtinde yürüyüş yapıp, çok sayıda restorandan birinde şansınızı deneyebilirsiniz…

KL sokaklarının favorisi bardaktan bardağa döküle döküle hazırlanan “uzun çay” ve çöp şiş ızgara tarzı “satay”…

Dolaşırken tesettürlü kızlarla, “elbiseleri” minimum kumaşla hazırlanmış olanları her yerde yan yana görebileceksiniz…. Zamanında bir yolcum, birkaç lisan bilen, aklı başında, kültürlü, ancak başı bağlı rehberimize yaklaşıp “Ah evladım, bak kafan da çalışıyor, neden başını örtüyorsun” diye sormuştu… Kızcağız sorunun bağlamını bir türlü çözememişti… Ben anlatmaya hiç uğraşmadım... Bazen KL Tower'a çıkıp, şehre yukarıdan bakmakta fayda var...

Edebiyat alanında sıkıntı mevcut... Bunun bir nedeni baskı rejimleriyse, diğeri lisan karmaşası ve yeni nesillerin anadilden ziyade kötü bir İngilizce kullanmaları...

Seyahate çıkarken kaplumbağa gibi, evimizi, çevremizi, bildiklerimizi, öğrendiklerimizi, beklentilerimizi sırtımızda taşımamalıyız… Bu gittiğimiz yerde yeni şeyler yaşamamızı, farklı boyutlar bulmamızı, zenginleşmemizi engelleyecektir… Ev, çevre, bilgi nasıl olsa bir yere gitmez, bizi bekler… Döndükten sonra onları yeni bir ışık altında değerlendirmekte fayda var… Bu ışık çok güçlü, çok değerli, çok aydınlatıcı olmayabilir… Ama bir birikimin, bir anlayışın ürünüdür… İçinde “İnsan” gizlidir…

Demiştim ya resim özürlüyüm diye… Seyahatlerde binalardan ziyade insan ararım, biraz ondan… Biraz da tembellik, beceriksizlik diyebilirsiniz…

Sevgiler

ganesh
11-07-2007, 20:06
Malezya'da ancak Malay kökenliler devlet memuru olabiliyor... Bu girişimci, işbilir Çinlilerin önünü kesmek için düşünülmüş bir önlem... Acısını daha çok Hindistan'dan gelenler ve "Orang Asli" çekmekte... "Asıl İnsanlar" ya da Malezyanın Aborijin kökenli en eski sakinleri... Esmer Malaylar mı diyelim? Ekonomik ve siyasi olarak en zayıf grup...

Çinliler içlerine kapalılar ve onlarla gerçek bir dostluk kurmak çok zor... Yaygın bir Malay şakası şöyle der:

Müslümanların kitabı Kur'an, Hıristiyanların İncil, ya Çin kökenli Malezyalıların? Sarı Sayfalar...

Elli sene önce bayağı kan dökülmüş, bugün ortalık sakin...

Hindular anayurda bağlarını koparmamış... Her gün Madras'tan Port Klang'a feri kalkıyor... Genelde ikinci sınıf denebilecek işlerde çalışıyorlar... Esnaf arasında da yaygınlar... Belki tesadüf, belki biraz sıcak kanlı oluşları, belki hayata bakışları; bilmiyorum ama en yakın dostlarım onların arasından çıktı...

ganesh
12-07-2007, 10:08
Hindu bir kumaş taciri tanıyordum... Bana yuvarlak hesap onbeş dolar karşılığı borcu kalmıştı... Telefonda sonra uğrar alırım demiştim... Türkiye'ye döndüm, tam üç sene Kuala Lumpur'a yolum düşmedi... Tekrar uğradığımda sohbet ederken bir ara yerinden kalktı, içeri gitti, üzerine ismim yazılı bir zarf içinde parayı getirdi bıraktı... "Fil" hafızası böyle bir şey olmalı...

Zamanında Krishna'nın aslında "İnsan" olduğunu, Tanrıların oğlu Ganesh'in nasıl onları masallarında canlandırdığını falan konuşurduk...

Zen üstadı demiş ya "Ben rüyasında insan olduğunu gören bir kelebek miyim, yoıksa kelebek olduğunu gören insan mı?"

Belki ikisi de geçerlidir... Belki bir kuşun düşlerinde gezerken, aynı zamanda göremediğimiz bir kitabın sayfalarına yazılı, teşbihi, mecazı bol bir masalın kahramanlarıyız... Aynı mürekkepten dökülmüş...

Gökten üç elma düşmüş... Biri bana, biri okuyanlara, biri hornbill'e...:)

Sevgiler

ceng
12-07-2007, 12:58
düş demişsin, kitap demişsin, mürekkep demişsin, kitap demişsin.
demişşin oğlu demişsin. krishna demişsin. durur lehv-i mahfuz da dersin şimdi.
sana bir harita vereyim. sadece bir faninin hatırladıkları bunlar. çalıntı ama miri malı. elindeki merceği hassaslaştır, teleskop kullan gerekirse ve zamana yönelt. yok zaman değil, hikayete.
ve oku.
neler göreceksin.
sevgiler.

balaban
12-07-2007, 13:41
KL


http://img225.imageshack.us/img225/1560/kualalumpur13xay2.jpg (http://img225.imageshack.us/my.php?image=kualalumpur13xay2.jpg)

http://img412.imageshack.us/img412/6470/kualalumpur14xby1.jpg (http://img412.imageshack.us/my.php?image=kualalumpur14xby1.jpg)

http://img179.imageshack.us/img179/4549/kualalumpur19xbs5.jpg (http://img179.imageshack.us/my.php?image=kualalumpur19xbs5.jpg)

http://img412.imageshack.us/img412/7685/kualalumpur16qw1.jpg (http://img412.imageshack.us/my.php?image=kualalumpur16qw1.jpg)

ganesh
12-07-2007, 13:48
Sn. Balaban, teşekkürler:cool:

Resimler sırasıyla: Tarihi binalarla dolu Merdeka Meydanının köşesi, Ulusal Anıtın yanındaki ASEAN parkı, KL Tower ve panorama, Petronas Kuleleri...

ganesh
12-07-2007, 13:54
Sevgili Ceng,

Soğanın zarlarını ayıklarsın, ayıklarsın... Yeterince ince çalışırsan geriye ne kalır? Hiç mi?

Maddeye baktığında, dilim dilim, boyut boyut, mikroevrenleri ayıkladığında geriye ne kalır?

Ya zamanı? Asır asır, gün gün, nanosaniyelere kadar bölüp didiklediğinde... Ramayana ile Atatürk arasına sığdırdıklarını, bir toplu iğne başında tahayyül edebilir misin?

Şu an hepsini düşünebiliyor musun?

Kısmet olur, "zaman" bulursam:), "Dananın Kuyruğu"na yarın bakarız:)

Kendine iyi bak

Sevgiler