Şu prim meselesi
Futbolda her geçen gün kulüp mücadelesi renkleniyor, milletlerarası maçlara ilgi azalıyor. İnsanlar kendi ülke takımlarının San Marino ile yapacağı maçı izlemektense, Şampiyonlar Ligi'nde iki yabancının çeyrek final mücadelesini seyretmeyi tercih ediyor (Bizde de son zamanlarda bazı milli maçların reyting sıralamasında dizilerin altında kaldığını hatırlatmak lazım).
FIFA, ulusal maçlara takvimde yer bulmakta çok sıkıntılı. 2010 Dünya Kupası elemelerinde grupların 6'şar takıma düşürülmesi sebepsiz değil... Eskiden yılda 7-8 özel maç yapabilen milli takımlar, şimdi sadece FIFA'nın önerdiği tarihlerde, senede maksimum 3-4 hazırlık müsabakasına fırsat bulabiliyorlar. Örneğin 1995'te 10, 1996'da 7 özel maç yapabilen Türkiye, koskoca 2007'yi 3 hazırlık maçı ile tamamlıyor...
Üstelik uluslararası maçların tek problemi takvim değil, FIFA'nın önünde halen kanayan bir yara -Oulmers davası- duruyor. 2004'te Belçika'nın Charleroi kulübüyle anlaşan Faslı futbolcu Oulmers'in, yeni kulübünde hiç oynayamadan bir milli maçta sakatlanması ve sahalardan 1 yıl uzak kalması sonucunda oluşan dava...
Geçenlerde Owen'ın (ve Rüştü'nün) sakatlıklarının ardından da gündeme gelmişti bu konu... Oyuncuların maaşlarını ödeyen kulüpler, ulusal takımlarda yaşanan sakatlıklardan büyük darbe alıyorlar. Tabii sadece onlar değil, sporcular da yaşıyorlar travmayı... Yılda 30 küsur lig, 8-10 kupa, bir o kadar da Avrupa maçının üstüne eklenen ulusal müsabakalarda yaşadıkları sakatlıklar, "Vatan millet Sakarya" edebiyatıyla iyileşmiyor. Hadi biz bunları sineye çekebiliyoruz da, Belçika'nın Charleroi kulübünü "Vatan millet Brüksel"le ikna edemiyorsunuz...
Hata nerede?
Milli futbolcular prim için oynamıyorlar elbette... Sahada hiçbirisinin aklına prim falan gelmez merak etmeyin, hepsi en az sizin kadar onurlu insanlardır, milli formanın değerini, ay yıldızın ağırlığını bilirler... Ama, profesyonel olarak bu işi yapıyorlarsa, onların üzerinden birtakım gelirler elde ediliyorsa, futbolcuların da haklarını alması büyütülmemelidir.
TFF, bizim vergilerimizle ödemiyor ki futbolcuların primini! Zaten ulusal takımın sponsorları var ve o bedelleri milli maçlara harcansın diye veriyorlar federasyona... Bu şampiyona için sponsorlar ulusal takıma 7.5 milyon YTL aktarmışlar, bu paranın 4 milyonu futbolculara verilmiş... Keşke ulusal futbolun toplam değeri artsa, sponsorlar 7 değil 17 milyon verseler de, futbolcular 4 değil 8 milyon alsa...
Yalnız federasyonun hata yaptığı, kamu vicdanını zedeleyen nokta şu... Milli maçın ardından TFF Başkanı, gözleri nemli, "Primi futbolcular belirleyecek" diyor. Öbür gün gazetelere yansıyan haberler de, "Soyunma odasında prim bilmem kaç milyon arttı" biçiminde... İşte bu noktada film kopuyor... Televizyon başındaki adamın, senin, benim gücümüze giden nokta burası...
Keyfe göre dağıtılmaz
Bu primler keyfe göre dağıtılmaz. Elemelerin başında bir "prim yönetmeliği" belirlenir. İç saha galibiyetlerinde 5, deplasman galibiyetlerinde 25, şampiyonaya gidilmesi halinde 45 kuruş gibi mesela... Günün sonunda da yönetmelik neyi gerektiriyorsa o uygulanır.
Bu takım, amatör ikinci kümede oynayan Esnafspor mu ki, soyunma odasında nümayişle prim belirleniyor? Sayın Ulusoy, bu parayı cebinden mi veriyor ki, kafasına göre primi artırabiliyor? Hem böyle milli maçların sonunda, soyunma odasında prim mi konuşulur? O zaman insanlar sizin samimiyetinize inanır mı?
Şimdi bu noktada kapatalım prim mevzuunu... Bir daha da açmayalım. Bir kez daha ne yöneticilerin, ne futbolcuların ağzından para lafı çıkmasın. Yönetmelik neyse o uygulanır, ne hak edildi ise o, hesaplara yatırılır zaten.
Slaven Bilic
Bilic ismini 1998 Dünya Kupası'nda Fransız Laurent Blanc'la yaşadığı tartışmadan hatırlarsınız. Kırmızı-beyaz kareli efsanevi Hırvatistan'ın 6 numarası idi. Bugünlerde 39 yaşında olan Bilic, esasında bir hukukçu... Şık giyimli, küpesi ve gitar çaldığı rock grubu Rowbou ile anılırmış hep... 1999'da yaşadığı ciddi sakatlığın ardından futbolu bıraktı ve birkaç yıl Hırvatistan 21 yaş altı milli takımını çalıştırdı. Ümit milli takımı hiçbir şampiyonaya götürme başarısı gösteremedi, ama bugünkü A milli takıma kazandırdığı oyuncuların çokluğu, onu terfi ettirdi.
Euro 2008 elemelerinin en sansasyonel takımının başında o vardı. Rakitic, Eduardo, Corluka, Kranjcar gibi gençlerle grup lideri olarak Avusturya-İsviçre'ye gidiyorlar. Yardımcıları, eski takım arkadaşları Asanovic, Prosinecki ve Marijan Mrmic. Şampiyonada sürpriz yapabileceğini inandığım üç takımdan biri de Hırvatistan... Tabii Romanya ve Türkiye ile birlikte...
Şimdi ne yazacaklar?
Arda milli maçtan sonra demeç veriyor, elini peş peşe kalbine vuruyor ve ağzından şu kelimeler dökülüyor: "Şimdi ne yazacaklar?". Nihat da, cuma günü bizim Erhan Telli'ye röportaj vermiş, manşette şu kelimeler: "Şimdi ne diyecekler?"...
Sevgili Arda ve Nihat... Siz ilk 4 maçta 12 puan topladığınızda milli takımı övenler, 6 maçta 6 puanda kalınca eleştirmesinler mi? Yunanistan maçında oynanan iyi oyun, Moldova maçındaki kötü oyunla ilgili yazılmasını engeller mi? Spor yazarlarının ne yapmasını bekliyorsunuz, her maçın ardından, sonuç ne olursa olsun, oyun nasıl oynanırsa oynansın, aynı yazıyı yazmalarını mı?
Eğer sözlerinizin hedefi hakaretâmiz yazan birkaç spor yazarı, birkaç gazete ise, lütfen onları belirtin. Tek bir kişi size hakaret etti ise bunu bütün medyaya mâl etmeyin. Tek bir sporcu bütün medyaya hakaret ederse, biz de tüm sporculara mı küselim? Akılla mantıkla bağdaşır mı bu?
[email protected]