PDA

View Full Version : Türkiye'nin Makro Ekonomik Rakamları



kurmay
23-02-2008, 02:22
Gayri Safi Milli Hasıla / Büyüme(%)

69903

69904

kurmay
23-02-2008, 02:24
Bütçe Rakamları

69905

kurmay
23-02-2008, 02:25
Enflasyon

69906

kurmay
23-02-2008, 02:30
İthalat

69910

kurmay
23-02-2008, 02:39
İhracat

69911

kurmay
23-02-2008, 02:40
Ödemeler Dengesi (Cari İşlemler)

69912

kurmay
23-02-2008, 02:42
Kamu Borç Stoku

69913

kurmay
23-02-2008, 02:44
Faiz (Hazine İhaleleri- Yıllık Bileşik)

69914

kurmay
24-02-2008, 02:35
İşsizlik

69953

kurmay
24-02-2008, 19:02
Faiz Dışı Fazla

69965

kurmay
24-02-2008, 19:46
Açılan Kapanan Şirket Sayısı

69966

kurmay
25-02-2008, 01:22
2008 Bütçe Tasarısı Temel Rakamları

69973

kurmay
25-02-2008, 01:26
2008 Makro Ekonomik Hedefler

69974

kurmay
27-02-2008, 01:00
İhracatçı ve İthalatçı firma sayısı

70050

Orhan Karaca'dan alıntı...

http://orhankaraca.blogspot.com/2008/02/amok-koucularnn-says-artyor.html

kurmay
27-02-2008, 01:06
Türkiye'de reel faiz oranlarını belirleyen faktörler üzerine bir araştırma...

.....Çalışmamız sonucunda, üç aylık Hazine bonosu reel faiz oranlarını etkileyen en önemli unsurlardan birinin kamu kesimi borçlanma ihtiyacı olduğunu bulduk. Borçlanma maliyetine etki eden diger iki önemli faktör bankalararası para piyasasında oluşan gecelik faiz oranları ve reel büyüme hızıdır. Büyüme hızının faiz oranlarına etkisi negatiftir ve bu durum milli gelirdeki büyümenin, fon talebini artırmaktan ziyade fon arzını artırıcı yönde bir etkiye sahip olması ile açıklanabilir. Para tabanı ve yabancı portföy yatırımı gibi degişkenlerin ise reel faiz oranlarını etkilemediğini gördük. Bu sonuçlar, yüksek faiz sorununun çözümünün öncelikle kamu açıklarının kontrol altına alınmasından geçmekte oldugunu göstermektedir.

Orhan Karaca - Tuğrul Gürgür
http://orhankaraca.blogspot.com/2008/02/trkiyede-reel-faizi-belirleyen-faktrler.html
Çalışmanın tamamı...
http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/EAD/KonjokturIzlemeDb/2007_sonbahar/1.pdf

kurmay
27-02-2008, 01:17
Fiyat istikrari neden onemlidir?

Devletin hakim oldugu planli ekonomilerde neyin ne kadar uretilecegine, neye ne kadar yatirim yapilacagine devlet planlayip karar verir. Serbest piyasa ekonomisinde ise “gorunmez el” dedikleri sey. Gorunmez elin aslinda bir ismi vardir: fiyat mekanizmasi. Eger bir urun yeterince uretilmiyorsa, arz talebi karsilayamaz ve o urunun fiyati yukselir. Boylece ureticiler uretimi arttirirlar, o urunu daha fazla uretmek icin yatirim yaparlar. Tuketiciler tuketimlerini azaltirlar, o malin yerine baska seyler koymak icin arayisa gecerler. Fiyati dusen mallar icin ise tersi olur. Demek ki serbest piyasa ekonomisinin kalbi fiyat mekanizmasi ile carpar.

Fiyat mekanizmasinin dogru calisabilmesi icin ekonomide karar vericilerin, bir urunun fiyatindaki degismenin goreceli bir fiyat degismesinden mi kaynakladigini yoksa fiyatlarin genel duzeyindeki degisiklige mi tepki verdigini anlamalari gerekir. Mesela, diyelim ki enflasyonun yillik ortalama %80 arttigi bir ekonomide, ekmege %10 zam geldi. Acaba ekmegin fiyatindaki artis, kuraklik sebebiyle hasatin azalmasindan mi kaynaklandi, yoksa ureticinin gelirini korumak icin zam yapmasindan mi? Birinci durumda nisbi artis oluyor, ekonomiye kendini adapte etmesi icin sinyal gonderiliyor. Ikincisinde ise herkesin fiyatlari karsilikli arttirmasi var. Ortaya enflasyon cikiyor.

Eger ekonomide fiyat istikrari varsa, mal ve hizmetlerin genel fiyat duzeyi sabit (veya sabite yakin) bir duzeyde olur. O taktirde kimin neden zam yaptigini anlamak kolaylasir. Yuksek enflasyon yasayan ekonomilerde ise fiyat mekanizmasi, ortaliktaki “gurultuden” dolayi dogru durust calismaz. O zaman hem uretici hem tuketici (hem de ekonomide fiyat istikrarini korumaktan sorumlu Merkez Bankasi) yanlis karar verir. Arpa ureticisi, beyaz ekmegin fiyatinin kitlik sebebiyle arttigini zannedip bugday ekmeye baslar. Tuketici, misir ekmegi tuketmeye yonelir. Oysa bugdayin nisbi fiyati degismemistir. Uretici, gelirini korumak icin genel fiyat duzeyindeki artisa tepki olarak zam yapmistir. Ya da tersi olur. Merkez Bankasi, fiyatlarin kitlik yuzunden arttigini anlayamaz. Enflasyonu dusurmek icin faizleri arttirir. Oysa bugdayin fiyatini yukselten hava kosullaridir; hava kosullari faizden etkilenmez.

Demek ki neymis? Fiyat istikrari, fiyat mekanizmasinin calismasi icin gerekli imis ve fiyat istikrari olmadan serbest piyasa ekonomisi dogru calisamazmis.

Peki fiyat istikrari ile enflasyon arasindaki iliski nedir?

Eger bir ulkede uretilen mal ve hizmetlerin genel fiyat duzeyini bir otobuse benzetirsek, enflasyon dedigimiz sey o otobusun yolda yaptigi hizdir. Burada iki sey onemli. Birincisi, sofor koltugunda oturan Merkez Bankasi (ayagi fren pedalinda, yani faiz silahinda), kendisini otobusun hizina konsantre etmeli. Bazen otobusun yolculari one veya arkaya dogru hareket edebilirler. Mesela, “islenmemis gida urunleri” isimli bir yolcu arkadan one dogru kosabilir. Bu, otobusun hizlandigi anlamina gelmez. O yolcunun “nisbi” hizi artmistir.

Ikincisi, Merkez Bankasi icin onemli olan fiyatlarin genel duzeyi degil, fiyatlarin artis hizidir. Ornegimize donersek, belli bir zamanda otobusun aldigi mesafe onemli degildir. Bazen otobus 300 metre oteye ziplayabilir. Mesela, Korfez Savasi ismindeki bir kamyonun veya “Dolar krizi” ismindeki bir tirin arkadan vurmasi ile genel fiyat duzeyi %10 sicrayabilir. Eger otobus yere indikten sonra ayni hizla yoluna devam ediyorsa, soforun frene basmasina gerek kalmamistir.

Peki fiyatlardaki bir degisimin, nisbi bir fiyat degismesi anlamina mi geldigini (MB tepki vermiyor) yoksa genel fiyat duzeyindeki artisa tepki olarak mi arttigini (MB fiyat sarmalina tepki vermeli) nasil anlamak mumkun?

Bunun icin genel enflasyon oranina bakmak yeterli degil. Cunku enflasyon dedigimiz sey, pratikte, gidilen mesafe bolu zaman hesabindan baska bir sey degil. O zaman ekonomistler degisik olcumler turetmisler. Kamuoyunda buna “cekirdek enflasyon” deniyor. Yapilan sey, tarihsel olarak arz yonlu soklara bagimli olan mallari atip, geri kalan mallarin fiyati nasil degisiyor ona bakmak. Genelde tarim ve enerji turu urunlerde meydana gelen fiyat degisikligi nisbi oluyor (bunlar, otobusun hasari yolculari). Ulkemizde, devletin kontrolunde fiyati belirlenen mallar oldugu icin, bunlari da cikariyoruz. Sonucta enflasyon sepetindeki urunlerin neredeyse yarisini atmis oluyoruz.

Tabii bunu yapmak kamuoyunda tepki topluyor. Birincisi, insanlar MB’na donup “Bari geri kalan yuzde elliyi de at, enflasyon sifir olsun” diyorlar. Yani, MB’nin enflasyonu dusuk gostermek icin sepetle oynadigini dusunuyorlar.

Ikinci tur tepki, “Cekirdek enflasyondan bana ne!” seklinde. “Ben cekirdegi degil meyvanin kendisi ile ilgilenirim. Gidasiz, enerjisiz insan nasil yasar?”. Bu gayet yerinde bir tespittir. Tuketici icin onemli olan hayat pahaliligidir. Fakat hayatin pahali olmasi, enflasyonun yuksek oldugu anlamina gelmez. Pahalilik, fiyatlarin, gelir duzeyine gore, yuksek oldugu anlamina gelir. Geliri yukseltmek veya fiyatlari dusurmek ise MB’nin gorevi degildir. Onun gorevi otobusun fazla hiz yapip yoldan cikmasini engellemektir.

Diger bir degisle, dunyada MB’cilar yuksek sesle soylemeseler de, tuketici enflasyonu denen seyle o kadar ilgilenmezler. Onunla tuketiciler ve tuketicilerin sectigi hukumetler ilgilenir. MB’larinin baktigi sey, genel fiyat duzeyinin nasil bir trend izledigidir. Para politikasi o trende tepki verir. Trendin bir gostergesi cekirdek enflasyondur. Burada onemli bir ayrinti var. Cekirdek enflasyon ile tuketici enflasyonunu karistirmayin. Kimse size “Asli %10, cekirdegi %5. O zaman enflasyon %5’dir” demiyor. Cekirdek enflasyona bakip, yukarida uzun uzun anlattigim nisbi fiyat hareketleri ayristirilmaya calisiliyor. Trend ortaya cikiyor.

Diger kullanilabilecek gostergeler neler:

Medyan enflasyon (yani yuzlerce malin artis hizini buyukten kucuge siraya dizip, tam ortadaki neymis ona bakmak)

Ucu kesik ortalama (trimmed mean) (yine fiyat artislarini kucukten buyuge siraya dizdikten sonra, fiyati en dusuk ve en yuksek artan mallari cikarmak icin (yuksek fiyat degisimleri genellikle o mallarin nisbi fiyatlarinin degistiginin gostergesidir), iki uctan da yuzde 10’ar kesmek, kalan %80’in ortalamasina bakmak)

Artan - Azalan (Bir senede artan mal adeti ile azalan mal adeti arasindaki fark)

Tuğrul Gürgür
http://ekonomiturk.blogspot.com/2007/05/sondan-iki.html

kurmay
27-02-2008, 18:53
Tüketici Kredileri

70070

kurmay
27-02-2008, 19:02
Protesto Edilen Senetler ve Karşılıksız Çekler

70072

kurmay
27-02-2008, 19:10
Uluslararası Döviz Rezervleri

70073

kurmay
27-02-2008, 19:26
usd/ytl - euro/ytl

70078

70079

Yükselen GüNeŞ
01-03-2008, 16:48
sayın kurmay grafikleri nasıl indiriyorsunuz merkez bankasından veya nereden alıyorsunuz?

kurmay
01-03-2008, 23:42
sayın kurmay grafikleri nasıl indiriyorsunuz merkez bankasından veya nereden alıyorsunuz?

pek çoğu...
http://www.hazine.gov.tr/stat/e-gosterge.htm

ayrıca...
http://www.ekolab.net/index.php
http://www.tuik.gov.tr/Start.do

kurmay
02-03-2008, 00:07
2008 / Ocak

70186

kurmay
02-03-2008, 00:57
Türkiye'nin Kredi Notları

70191

70192

kurmay
02-03-2008, 01:03
Reel Faiz

70193

kurmay
02-03-2008, 01:19
İç Borç Stokunun Yapısı

70194

kurmay
02-03-2008, 01:21
Türkiye'nin Net Dış Borç Stoku

70195

kurmay
02-03-2008, 01:42
Doğrudan Yabancı Yatırımlar

70196

Yükselen GüNeŞ
06-03-2008, 23:43
sadece rakamlar anlamlı olsaydı keşkeeee :cool:

kurmay
07-03-2008, 01:40
TCMB Faizi ile Hazine Borçlanma Faizi...

70398

kurmay
07-03-2008, 02:00
KİT'lerin ve Özelleştirme Programındaki Kuruluşların Stock Borçları

70401

http://www.hazine.gov.tr/stat/kit_ist.htm

Tablo 4.1 : KİT'lerin Borç Durumu (Cari Fiyatlarla)
Tablo 9.1 : Kit'lerin Görev Zararı Bilgileri (Cari Fiyatlarla)

kurmay
07-03-2008, 02:08
2007 İstihdam Rakamları...

70402

2007 yılında istihdam edilenlerin % 26.4'ü tarım, % 19.8’i sanayi, % 5.8’i inşaat, % 48'i ise hizmetler sektöründedir. Bir önceki yıl ile karşılaştırıldığında, tarım sektöründe istihdamın payının 0.9 puan azaldığı, buna karşılık sanayi sektörü ile inşaat sektörünün paylarının 0.1 puan, hizmetler sektörünün payının ise 0.7 puan arttığı görülmektedir.

İşsizlik oranı % 9.9 iken, tarım dışı işsizlik oranı % 12.6’dır

Türkiye genelinde işsiz sayısı bir önceki yıla göre 38 bin kişi artarak 2 milyon 333 bin kişiye yükselmiştir. İşsizlik oranı ise değişmeyerek % 9.9 seviyesinde gerçekleşmiştir. Kentsel yerlerde işsizlik oranı 0.2 puanlık azalışla % 11.9, kırsal yerlerde ise 0.4 puanlık artışla % 6.9 olmuştur.

Türkiye'de tarım dışı işsizlik oranı bir önceki yıla göre değişmeyerek % 12.6 seviyesinde gerçekleşmiştir. Bu oran erkeklerde bir önceki yıla göre 0.1 puanlık artışla % 11.4, kadınlarda ise 0.5 puanlık azalışla % 17.4 olmuştur.

Bu dönemdeki işsizlerin;

• % 73'ü erkek nüfustur.
• % 56.8'i lise altı eğitimlidir.
• % 30'u bir yıl ve daha uzun süredir iş aramaktadır.
• İşsizler sıklıkla (% 31.1) "eş-dost" vasıtasıyla iş aramaktadır.
• % 81.9'u (1 milyon 911 bin kişi) daha önce bir işte çalışmıştır.
• Daha önce bir işte çalışmış olan işsizlerin % 47.9'u "hizmetler", % 23.9’u "sanayi",
% 18.5’i "inşaat", % 9.7’si ise "tarım" sektöründe çalışmıştır.

İstihdamın yapısı

Bu dönemde istihdam edilenlerin;

• % 73.9'u erkek nüfustur.
• % 60.8'i lise altı eğitimlidir.
• % 58.1'i ücretli, maaşlı ve yevmiyeli, % 27.8'i kendi hesabına ve işveren,
% 14.1'i ücretsiz aile işçisidir.
• % 61.7'si "1-9 kişi arası" çalışanı olan işyerlerinde çalışmaktadır.
• % 2.6'sının ek bir işi vardır.
• % 3.6'sı mevcut işini değiştirmek veya mevcut işine ek olarak bir iş aramaktadır.
• Ücretli olarak çalışanların % 87.5'i sürekli bir işte çalışmaktadır...

http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=1901

zum
08-03-2008, 17:40
Maliye bakanlığı borsada işlem yapanların banka hesaplarındaki işlem hacmini ciro kabul ediyor.Mükellefler yandı.

kurmay
08-03-2008, 22:56
Asgari Ücret (2000-2008)

70468

kurmay
08-03-2008, 23:30
Yatırım Teşvik Belgeleri (Bölgesel Dağılım)

70469

http://www.hazine.gov.tr/stat/yatirimtesvik_ist.htm

kurmay
09-03-2008, 00:27
Sayılarla Sosyal Güvenlik Kurumu

70470

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=245781

alvardar
09-03-2008, 13:50
Milli gelir 7500 dollar olmuş peeh!

kurmay
09-03-2008, 22:10
GAYRİ SAFİ YURTİÇİ HASILA GÜNCELLEME SONUÇLARI

Ulusal Hesaplar Sistemi güncelleme çalışmaları ile ülkemizin makro ekonomik istatistiklerinin yöntem, kapsam, tutarlılık ve uluslararası karşılaştırılabilirliğinde önemli iyileşmeler sağlanmıştır.

Yapılan güncellemenin gerekçesi ortaya çıkan yeni ihtiyaçlardan dolayı hesaplamalara ilişkin kapsam ve yöntem değişikliğine gidilmesidir.

Yeni Gayri Safi Yurtiçi Hasıla tahminleri, kapsamlı ve bütünleşik hesap setlerinden oluşan Avrupa Hesaplar Sistemine (ESA95) göre derlenmektedir.

Üretim yöntemi ile hesaplanan 1998 bazlı Gayri Safi Yurtiçi Hasıla serisi 1987 bazlı Gayri Safi Yurtiçi Hasıla serisine göre 2006 yılı için cari fiyatlarla %31.6 artış göstermiştir.

2006 yılına ilişkin 1987 bazlı seride cari fiyatlarla Gayri Safi Yurtiçi Hasıla 576 322 Milyon YTL iken, 1998 bazlı seride %31.6’lık artışla 758 391 Milyon YTL olmuştur.

ABD doları cinsinden 1987 bazlı seride cari fiyatlarla GSYH 400 046 Milyon Dolar iken, 1998 bazlı seride GSYH değeri 526 429 Milyon Dolar olmuştur.

70473

kurmay
09-03-2008, 22:33
GAYRİ SAFİ YURTİÇİ HASILA GÜNCELLEME SONUÇLARI - II

GSYİH (1987 bazlı eski seri ile 1998 bazlı olan yeni seri arasındaki fark)

70476

GSYİH Yıllık Büyüme Oranı (1987 bazlı eski seri ile 1998 bazlı olan yeni seri arasındaki fark)

70477

GSYİH içinde tarımın payı (1987 bazlı eski seri ile 1998 bazlı olan yeni seri arasındaki fark)

70480

GSYİH içinde sanayinin payı (1987 bazlı eski seri ile 1998 bazlı olan yeni seri arasındaki fark)

70481

GSYİH içinde hizmetlerin payı (1987 bazlı eski seri ile 1998 bazlı olan yeni seri arasındaki fark)

70482

Alıntı : http://orhankaraca.blogspot.com/2008/03/yeni-milli-gelir-serisi.html

kurmay
09-03-2008, 23:19
Sosyal Güvenlik Kurumları - II

70483

70484

70485


Sosyal Güvenlik Sisteminin FinansmanYapısı

Sosyal güvenliğin finansmanı, geniş ve karmaşık bir süreci oluşturmaktadır.
Dolayısıyla, sosyal güvenlik kurumlarının finansal açıdan ihtiyaçlarının bir defaya
mahsus olarak sağlanması yeterli olmayıp,kaynakların istikrar ve sürekliliğinin
sağlanması ve bu kaynakların verimli alanlarda kullanılması gerekmektedir.
Diğer bir ifadeyle, sosyal güvenlik sistemlerinin işleyebilmesi, kendilerinden
beklenen hizmeti verebilmesi, ancak sistemlerin sağlam bir finansman yapısına
sahip olmalarıyla mümkündür.

Primli veya primsiz bir sosyal güvenlik sisteminin başvurabileceği, başlıca üç finansman kaynağından söz edilebilir. Bunlar, primler”, “vergiler” ve “diğer kamu gelirleri”dir.

Primler, yapı itibariyle, kendilerine özgü özellikleri olan bir finansman aracı olarak, sosyal sigortaların en önemli gelir kaynağını oluştururlar. Ücret ve gelirler üzerinden alınmaları nedeniyle,ücretin bir parçası, sigorta yardımlarına karşılık ödendiği için bir fiyat ve zorunlu olarak tahsil edildikleri için bir vergi olarak görülebilen primler, tahsisi bir amaçla kullanılan vergi benzeri (parafiskal) nitelikte bir finansman aracıdırlar.

Vergiler, tarihsel gelişim içinde bazı ülkelerde sosyal güvenliğin finansman
kaynağı olarak önemli bir paya sahip olmuştur. Örneğin, Danimarka, ulusal
bütçeden sosyal güvenliğin finansmanı ilkesine bağlı kalmıştır. Hollanda’da ise,
meslek gelirleri üzerinden alınan dolaysız vergiler, sosyal güvenliğin finansman
kaynağını oluşturmaktadır. Yine, Norveç ve İsveç’te sosyal güvenliğin finansmanı açısından vergiler önemli bir paya sahiptir.Diğer Avrupa Birliği ülkelerinde ise,sosyal güvenliğin finansmanında vergilere istisnai olarak ve daha çok dolaylı vergiler çerçevesinde başvurulmaktadır.
Devletin sosyal güvenliğin finansmanına katılımı, sadece belirli vergi gelirlerinden pay ayırma biçiminde olabileceği gibi; farklı biçimlerde de olabilir. Devlet, sosyal güvenlik kurumlarına,bütçe gelirlerinden pay ayırabilir;sosyal güvenlik kurumlarına vergi bağışıklıkları sağlayabilir veya sosyal güvenlik açıklarını kapatmak amacıyla,transfer harcamaları gerçekleştirebilir.

Sosyal güvenliğin finansman yöntemleri,bireyleri risklere karşı korumak amacıyla oluşturulan sosyal güvenlik programlarının gelir-gider dengesinin sağlanması teknikleridir. Uygulamada bu denge, belirli zamanlardaki gerekli harcama miktarına bağlı olarak uygun bir finansal organizasyon türü seçmekle sağlanmaktadır. Finansman yönteminin belirlenmesinde önemli olan husus, benimsenen yöntemin, sosyal güvenlik programlarının hem kısa hem de uzun dönemde dengeli olmasını sağlayarak, yardımların ödenmesine ve idari harcamaların karşılanmasına imkan vermesidir.

Primli sosyal güvenlik sistemleri, başlıca iki şekilde işler. Birincisi, ilgililerden
belli bir dönemde alınan primlerin aynı dönemdeki yardımlara tahsis edilmesidir.
Buna dağıtım (pay-as-you-go) yöntemi denir. İkincisi ise, ilgililerden alınan kat-kılarla bir fon oluşturulması ve belirli bir süre sonra şartlar gerçekleştiği taktirde bu fondan ilgililere (sigortalılara) yardım yapılmasıdır. Buna da fonlama (biriktirme veya kapitalizasyon) yöntemi denir.

Dağıtım yönteminde, emeklilik ödemeleri,güncel sigorta primleri veya bütçe transferleriyle finanse edilmektedir.İdari açıdan yönetimi oldukça kolay olan bu yöntemde, herhangi bir aktif birikimi söz konusu olmadığı gibi, gelecekte gerçekleştirilecek ödemeler için herhangi bir tasarruf da yapılmamaktadır.Dağıtım yönteminin hareket noktası,toplanan primlerin enflasyondan ötürü değer kaybına uğramasını
önlemektir. İş kazası, meslek hastalığı, analık, hastalık vb. kısa vadeli
sigorta kolları için dağıtım yönteminin elverişli olduğu belirtilmektedir.

Yaşlılık, malullük ve ölüm gibi uzun vadeli riskler açısından daha uygun olduğu
belirtilen fonlama(kapitalizasyon) yöntemi, risklere ilişkin olarak gelecekte
yapılacak ödemeler için önceden ödenen primlerin bir fonda toplanması
ve nemalandırılması esasına dayanır.Yöntemin temelinde matematiğe dayalı
aktüerya hesapları yatar. Yöntemin işleyişi ise, piyasadaki cari faiz oranını
esas alarak, bugünkü gelirin ilerideki belli bir tarihte ulaşacağı kapitalize
değeri hesaplamak şeklindedir.

http://www.butce.org/Html/dergi/26/calceylan.pdf

kurmay
14-03-2008, 18:33
2008 Tablo

70767

kurmay
21-03-2008, 17:52
Kurulan/kapanan Şirket Sayısı (Şubat 2008)

71061

http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=1908

kurmay
21-03-2008, 17:55
İstimdam (Aralık 2007)

71063

http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=1905

kurmay
21-03-2008, 18:07
Tüketici Güven Endeksi (Şubat 2008)

71066

http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=1906

kurmay
21-03-2008, 18:15
Merkezi Yönetim Borç Stoku (Şubat2008)

71067

http://www.hazine.gov.tr/stat/merkeziyonetim_ist.htm

kurmay
23-03-2008, 23:09
İmalat sanayi ihracatı / işlenmiş ara malı ithalatı karşılaştırma...

71115

Alıntı : http://orhankaraca.blogspot.com/2008/03/o-veri-onu-gstermez.html

kurmay
25-03-2008, 02:01
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
Türkiye 2008 İnsani Gelişme Raporu'ndan - I

71146

http://www.un.org.tr/UN2/NHDR_tr.pdf

kurmay
25-03-2008, 02:03
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
Türkiye 2008 İnsani Gelişme Raporu'ndan - II


71147

kurmay
25-03-2008, 02:04
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
Türkiye 2008 İnsani Gelişme Raporu'ndan - III


71148

kurmay
25-03-2008, 02:05
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
Türkiye 2008 İnsani Gelişme Raporu'ndan - IV


71149

zum
28-03-2008, 18:14
NTV de Sn. Aysun Kayacı AKP için ayaktakımının getirdiği parti diye konuşmuş.Ben Aysun'u kınamıyorum.Kabahat onu oralara kadar çıkartanlarda.Bana kalırsa Müjde Ar hanımefendi çok zor durmda kalmış.Bu da ona ders olsun her ne kadar çapı yeterli olsa da.Aysun fizik olarak güzel bir kızcağız.Ama bilgi ve kültür donanımı bakımından çok noksan.Belki ona Napolyonun resmini gösterip kim diye sorsanız içinden çıkamaz olmayacak isimleri sayar döker.Kendi halkını hor görmek bir kültür defekti bence.Belki yaptığı gafın,devirdiği çamın büyüklüğünü ona anlatmışlardır.Aysun bence podyumlara çıksa daha verimli olur .:yes:

kurmay
01-04-2008, 01:09
Gayri Safİ Yurtiçi Hasıla
IV. Dönem: Ekim, Kasım, Aralık / 2007

71410

TaNGo
01-04-2008, 20:04
Bu ay için ÜFE - TÜFE beklentileriniz var mı?

kurmay
02-04-2008, 00:26
Bu ay için ÜFE - TÜFE beklentileriniz var mı?

Sn. Tango
Benim haddim değil öyle birşey...

Ancak Merkez Bankası Mart 2008 2. dönem beklenti anketi ilginizi çekerse...

71500

zum
02-04-2008, 13:37
NTV de Sn. Aysun Kayacı AKP için ayaktakımının getirdiği parti diye konuşmuş.Ben Aysun'u kınamıyorum.Kabahat onu oralara kadar çıkartanlarda.Bana kalırsa Müjde Ar hanımefendi çok zor durmda kalmış.Bu da ona ders olsun her ne kadar çapı yeterli olsa da.Aysun fizik olarak güzel bir kızcağız.Ama bilgi ve kültür donanımı bakımından çok noksan.Belki ona Napolyonun resmini gösterip kim diye sorsanız içinden çıkamaz olmayacak isimleri sayar döker.Kendi halkını hor görmek bir kültür defekti bence.Belki yaptığı gafın,devirdiği çamın büyüklüğünü ona anlatmışlardır.Aysun bence podyumlara çıksa daha verimli olur .:yes:
__________________________________________________ _______________
Demokrasi haddini bilme sanatıdır.

kurmay
04-04-2008, 22:09
2008 Tablo

71694

Not: Bütçe gelirler/harcamalar rakamları daha önce eklediğim tablodakinden farklı.
Bunun sebebi daha önce esas aldığım rakamların, "hazine nakit gerçekleşmeleri" ( http://www.hazine.gov.tr/stat/nakit2008.htm ) olarak açıklanan rakamlar olması... Son tabloda ve bundan sonra esas alacağım bütçe rakamları ise, merkezi yönetim bütçe gelirleri / harcamaları rakamları ( http://www.hazine.gov.tr/stat/e-gosterge.htm linki "Kamu Maliyesi" başlığı)...

İkisi arasındaki fark ise :
https://www.blogger.com/comment.g?blogID=1927277011735884747&postID=53490742835580138&pli=1

kurmay
07-04-2008, 22:46
Türk Bankacılık Sektöründe Sermaye Yapısı

71799

Not : Rapor Eylül 2007 tarihli - Oyakbank daha sonra satıldı...

http://www.bddk.org.tr/turkce/Raporlar/Finansal_Piyasalar_Raporlari/4179fpreylul_internet_271136.pdf / sayfa 48

kurmay
09-04-2008, 16:36
Sanayi Üretim Eendeksi / Şubat 2008

Aylık Sanayi Üretim Endeksi, 2008 yılı Şubat ayında 2007 yılı Şubat ayına göre % 7,5 artış gösterdi...

http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=1953

Bir yorum : Sanayide şubat ayını baz etkisi kurtardı
http://orhankaraca.blogspot.com/2008/04/sanayide-ubat-ayn-baz-etkisi-kurtard.html

kurmay
17-04-2008, 22:14
İstihdam (2008 Ocak)

72362
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=1956

kurmay
17-04-2008, 22:19
Kurulan/kapanan Şirket Sayısı (Mart 2008)

72363
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=1959

kurmay
17-04-2008, 22:23
Tüketici Güven Endeksi (Mart 2008)

72364
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=1957

TCMB Beklenti anketi (Nisan 2008, 1.Dönem)
72367

kurmay
17-04-2008, 22:30
Uluslararası Doğrudan Yatırımlar (Ocak/Şubat 2008)

72365
http://www.hazine.gov.tr/stat/yabser/Aylik_Bulten_Subat08.pdf

kurmay
19-04-2008, 00:32
Fırsatçılar, mihraklar, spekülatörler! - Uğur Gürses

İşler iyi gitmiyorsa, 'birtakım fırsatçılara', 'bazı spekülatörlere' ve 'dış mihraklara' sorumluluk yüklemek, beceriksiz siyasetçilerin ve yöneticilerin işidir. 'Yapılmayan ödevler' hiç akla gelmiyor? Pirinç fiyatlarında uluslararası fiyatların üzerindeki artışa yöneltilen eleştirileri, esasen işi müdahale etmek olan ama 'Liberal sistem var, müdahale olmaz' diye karşılayan TMO yetkilileri ise bilmiyoruz, kendi deposunda yığılan 319 bin ton fındığı hangi sistemle aldı acaba? Pirinçten sonra faiz cephesinde de benzer bir tablo ortaya çıktı; bazılarımız 'yabancının faiz oyunundan' bahsetmeye başladı! Yabancılar faiz artsın diye döviz kurunu yukarı çekiyorlar-mış! Bir ekonomik programı olmayan, dünya krizden sarsılırken hâlâ IMF'yle olan programı ne yapacağını, nasıl yapacağını bilmeyen bir yönetim sergilememizi nereye koyacağız? Zaten temel sorun da bu, sorunlar baş gösterdiğinde alınması gereken kararları alamıyoruz.
Şimdi, artan gıda fiyatları ve enerji fiyatlarının getirdiği rüzgârlarla ekonomide temel bir tehditle karşı karşıyayız. O da, bu alanlardaki fiyatlama eğiliminin genelleşmesi. Yani dışsal şok biçimde gelen artışların, farklı mal ve hizmet fiyatlamalarında da eğilim haline gelmesi. Buna ilişkin emareler de ortaya çıkmaya başladı. Diğer taraftan, gelişmekte olan ülkelerde merkez bankaları faiz artırmaya başladılar. Sonuncusu da önceki gün Brezilya oldu. Biz bu satırları yazarken, Merkez Bankası'nın karar organı Para Politikası Kurulu toplantı halindeydi. Merkez Bankası, ya 'öncül' davranıp faizleri yükseltecek, ya da gelişmeleri izleyecek ve bekleyecek. Bugünkü koşullarda, tahminimiz 'beklemenin sonunda' gelecek olan da faiz artırımı, eğer enflasyonla mücadele gibi bir hedeften vazgeçmemiş isek. Başka çare yok muydu? Vardı. Son bir-bir buçuk yılı heba etmeseydik, rekabetçiliği ve tarımdaki piyasa mekanizmasının iyi çalışmasını sağlayacak koşulları sağlayabilseydik, bugünkü karşı karşıya olduğumuz tablo farklı olacaktı. Bu konuda 'ev ödevini' iyi yapmayan ülkelerin kaderleri de aynı. Gelişen ülkeler de enerji ve gıda fiyatlarından mustarip iken, sadece gelişmekte olan ülkelerde fiyatlama eğiliminin genelleşmesi (ikincil etki) ve faiz artırım sürecine girmelerinin nedeni ne olabilir? Acaba, rekabetçiliğin gelişmemiş olması ve rekabetçiliği etkin biçimde çalışacağı kanalların iyi işlemiyor olması önemli bir etken olabilir mi? Yani bizde olduğu gibi!
Piyasa faizleri yüzde 20'ye yaklaşırken, Merkez Bankası'nın faiz artırma kararı alması yine de zor olacak. Bu karar alındığında, ya çok geç olacak. Ya da kamuoyu iletişimi açısından zorlukları yoğun biçimde yaşayacak. Başta 'hedefi birlikte koyduğu' hükümet olmak üzere çeşitli kesimlerce 'yaylım ateşi' başlayacak. Geçmişte olduğu gibi, 'iyileşme' süreci de uzun olacak.
En başa dönersek, ABD'deki krizin belirgin biçimde ilk izleri ortaya çıktığında, 'ekonomimiz sağlam, etkilenmeyiz' söylevi atmak yerine; bu krizin bize taşıyacağı etkilerin hafif biçimde atlatılması için yeni bir program, bekleyen reformları hayata geçirmek tercih edilseydi, bu tabloya girmeyebilecektik. Başka 'siyasal öncelikler' tercih edildi!
'Fırsatçılar', 'dış mihraklar' edebiyatını bırakıp, 'ödevlerimizi' yapsak artık?
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=253331

kurmay
01-05-2008, 16:13
Merkezi Yönetim Borç Stoku (Mart 2008)

http://img180.imageshack.us/img180/5105/aaaaqz9.jpg (http://imageshack.us)
http://img180.imageshack.us/img180/5105/aaaaqz9.55dc2f4b04.jpg (http://g.imageshack.us/g.php?h=180&i=aaaaqz9.jpg)

http://www.hazine.gov.tr/duyuru/basin/KBYR_Nisan08.pdf

kurmay
01-05-2008, 16:43
2008 Tablo

http://img266.imageshack.us/img266/4130/aaaare6.jpg (http://imageshack.us)
http://img266.imageshack.us/img266/4130/aaaare6.1a38a79392.jpg (http://g.imageshack.us/g.php?h=266&i=aaaare6.jpg)

zum
02-05-2008, 15:17
NTV de Sn. Aysun Kayacı AKP için ayaktakımının getirdiği parti diye konuşmuş.Ben Aysun'u kınamıyorum.Kabahat onu oralara kadar çıkartanlarda.Bana kalırsa Müjde Ar hanımefendi çok zor durmda kalmış.Bu da ona ders olsun her ne kadar çapı yeterli olsa da.Aysun fizik olarak güzel bir kızcağız.Ama bilgi ve kültür donanımı bakımından çok noksan.Belki ona Napolyonun resmini gösterip kim diye sorsanız içinden çıkamaz olmayacak isimleri sayar döker.Kendi halkını hor görmek bir kültür defekti bence.Belki yaptığı gafın,devirdiği çamın büyüklüğünü ona anlatmışlardır.Aysun bence podyumlara çıksa daha verimli olur .:yes:

Her nekadar Aysun Kayacıyı suçlasak da ayak takımı sözcüğünü Aysun Kayacıya söyleten eski bir politikacı olan Ercan Karakaşın eşi.Yani Müjde Ar hanımefendi.Sn Erdoğanı tuzağa düşürerek dil sürçmesiyle ayaktakımı sözcüğüyle halkla karşı karşıya bırakmıştır.Baykalın yapamadığını perde arkasında yine eski birpolitikacı -diplomat olan Sn Karakaş yapmıştır.Ona helal olsun.

zum
05-05-2008, 17:02
Diyelim oğlunuz ya da kızınız ev alacak, ona 100.000 YTl vereceksiniz, sizden 15.000 Ytl vergi alınacak.Malum cari açık 50 mily. dolara yaklaşıyor.Bir iki yıl daha özelleştirme vesaire ile ekonomimize para akabilir.Veya borçla falan idare edilebilir, portföy yatırımı için son paralar gelebilir..Ondan sonraki yıllarda vatandaşları zor günler bekliyor.Hükümetler vergileri artırma yoluna gidecektir.

kurmay
08-05-2008, 15:49
Aylık Sanayi Üretim Endeksi, 2008 yılı Mart ayında 2007 yılı Mart ayına göre % 2,4 artış gösterdi.

734943
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=1970

Bir yorum : http://orhankaraca.blogspot.com/2008/05/ilk-eyrei-kurtardk-ama-gerisi-zor.html

kurmay
12-05-2008, 00:00
Dış ticarette reel verilere dikkat! (http://orhankaraca.blogspot.com/2008/05/d-ticarette-reel-verilere-dikkat.html)

Birkaç ay önce geçen yılın son çeyreğine ilişkin büyüme değerlendirmelerini yaparken dış ticarette reel verilere bakmayı ihmal edip sadece nominal verilere bakmış ve bu nedenle net ihracatın büyümeye katkısı konusunda biraz yanılmıştım (bkz). O zamandan beri her ay yayınlanan dış ticaret verilerini reel hale getirmeden kesin bir yorum yapmaktan kaçınıyorum. İyiki de böyle yapmışım çünkü özellikle mart ayına ait nominal ve reel dış ticaret rakamları bize apayrı şeyler söylüyor. İsterseniz lafı fazla uzatmadan hemen aşağıdaki grafiklere göz atıp konuya dalalım.

73623
Grafik 1'de TÜİK'in yayınladığı aylık nominal ihracat verilerindeki yıllık değişim ile benim yine TÜİK'in yayınladığı 2003=100 bazlı ihracat birim değer endekslerini kullanarak hesapladığım aylık reel ihracat verilerindeki yıllık değişim yer alıyor. Önceki ayları es geçip hemen mart ayı verilerine odaklanırsak, nominal verilerde yüzde 27.6 olan ihracattaki yıllık değişimin reel verilerde yüzde 3.5'e düştüğünü görüyoruz. Arada dağlar kadar fark var. İhracat fiyatlarındaki yükselişten kaynaklanan nominal artış ihracatçının cebine giren parayı artırması bakımından iyi ama reel ihracattaki artışın düşüş kalması büyüme açısından endişe verici. Malum, ekonomideki büyüme nominal değil reel veriler üzerinden hesaplanır.

73624
Grafik 2'de ise aylık nominal ithalat verilerindeki değişim ile ihracattakine benzer şekilde hesapladığım aylık reel ithalat verilerindeki değişim görülüyor. Burada da önceki ayları es geçip hemen mart ayına odaklanalım. Mart ayında ithalattaki nominal artış yüzde 26.9 iken reel artış yüzde 1.9'dan ibaret. İthalatımızın çoğu üretimde kullanılan hammadde ve aramallarından oluştuğundan, reel ithalattaki artışın çok düşük kalması da büyüme açısından kötü bir sinyal. Öte yandan ithalattaki nominal artışın yüksek olması ise artan fiyatlar nedeniyle ithalata daha fazla para ödediğimizi ifade ediyor. Bu durumda cari açıkta büyümedeki yavaşlamaya paralel bir düşüş görmeyeceğiz demektir. Çünkü ödemeler dengesi verileri reel değil nominal değerleri içerir.

İthalat fiyatlarındaki artışın nedeni malum. Petrol fiyatları yine rekorlar kırıp duruyor. Diğer emtiaların fiyatlarının da maşallahı var. İhracat fiyatlarındaki artışın nedeni konusunda ise pek bilgim yok. Herhalde ihracatçılar petrol fiyatlarındaki artışla birlikte maliyetlerinde meydana gelen yükselişin bir bölümünü ihraç fiyatlarına yansıtabiliyorlar. Nedeni ne olursa olsun, ihracat fiyatlarının ithalat fiyatlarına eşlik edebilmesi iyi bir şey. Yoksa cari açıkta çok daha fazla yükseliş olabilirdi.

Bu arada mart ayında reel ihracat ve ithalatta gördüğümüz büyük yavaşlamanın aynı ayda sanayi üretiminde gördüğümüz yavaşlama ile uyumlu olduğunu da not edelim. Mart ayında ekonominin yeniden yavaşlamaya başladığına işaret eden başka göstergeler de var. Biraz önce linkini verdiğim yazının yorumlarında bir okurun dikkat çektiği kötümserliğim işte bunlardan kaynaklanıyor. Şimdilik önümüzdeki aylarda düzelme olabileceğine ilişkin bir sinyal de görmüyorum ki nasıl iyimser olayım. Hem yurtdışındaki gelişmelerden (global finansal kriz, dünya ekonomisinde yavaşlama olasılığı vb) hem de yurtiçindeki siyasi belirsizlikten dolayı morali bozulan ekonomik birimler tüketim ve yatırım kararlarını ertelemeye başlamış gibi görünüyor. Ekonomide toparlanma olması için öncelikle bu insanların morallerinin düzelmesi gerek. Tabii bu düzelme de kendiliğinden olmaz. Hükümetin artık kulağının üstüne yatmaktan vazgeçip birşeyler yapması gerekiyor.

Önümüzdeki dönem için bu değerlendirmeleri yaparken ilk çeyrekte ise büyümenin yükselmesini beklediğimizi söyleyelim. Son zamanlarda yazılarımızda sık sık söz ettiğimiz "baz etkisi" sayesinde yılın ilk iki ayında ekonominin performansı geçen yılın aynı döneminin epey üzerindeydi. Önceki yazımızda sanayi üretimi bağlamında bundan bahsetmiştik. Burada benzer durumun dış ticaret verilerinde de geçerli olduğunu söyleyelim. İlk çeyrekte reel ihracattaki artış yüzde 18.5, reel ithalattaki artış yüzde 13.8 oldu. Geçen yılın son çeyreğinde reel ihracattaki artış yüzde 6.8, reel ithalattaki artış yüzde 12.7'ydi. Görüldüğü gibi reel ithalattaki artışta çok fazla bir değişiklik yokken reel ihracattaki artış neredeyse 3 kat daha yüksek gerçekleşmiş durumda. Bu da bu yılın ilk çeyreğinde net ihracatın büyümeye katkısının geçen yılın son çeyreğine göre daha yüksek olduğu anlamına geliyor. Gerçi milli gelir verilerinde işin içine hizmet ihracatı ve ithalatı da giriyor ama sadece mal ihracatı ve ithalatı ile mal ve hizmet ihracatı ile ithalatı arasındaki korelasyon çok yüksek. Geçen yılın son çeyreğinde yüzde 3.4 olan büyüme oranının bu yılın ilk çeyreğinde yükselmesine yol açacak bir faktörün de bu olacağını düşünüyorum.

.............
http://orhankaraca.blogspot.com/2008/05/d-ticarette-reel-verilere-dikkat.html

kurmay
12-05-2008, 00:07
Nasıl yüksek faiz istenir?

Bazı makro ekonomik göstergeleri milli gelire oranlayıp öyle inceliyoruz. Uluslararası karşılaştırmalarda da benzer bir yol izliyoruz. Bu alışkanlık bazen bu karşılaştırmaları neden yaptığımızı, yani işin özünü unutturabiliyor bize.
3 Nisan’da açıklanan ‘Orta Vadeli Mali Çerçeve’ raporunda uluslararası borç karşılaştırmaları var.
Avrupa Birliği’ne üye ülkelerinkine kıyasla kamu borcunun düşük bir düzeyde olduğunu göstermeyi amaçlıyor. Böylelikle faiz dışı fazladaki indirimin aslında bir gevşemeye işaret etmediğini, düşen borçla birlikte böyle bir indirimin ekonomik açıdan sorun çıkarmayacağını ima ediyor.
Kamu borcu çok önemli bir gösterge. Borcun yüksekliği ile o borcun maliyeti arasında çok yakın bir ilişki var. Borç ne kadar yüksekse, faizi etkileyen diğer unsurlar aynı kalmak üzere, borçlanma faizi de o kadar yüksek oluyor. En azından iki nedenle:
Birincisi, yurtiçinde tasarrufların toplandığı bir havuzu düşünelim. Havuzdaki suyun sahipleri, sularını başka talep edenlere de satabilirler. Öyle yapmayıp sahip oldukları suyu kamu kesimine vermeleri için, kamunun onlara sattıkları su karşılığında sunduğu imkânların (faizin) diğer alternatiflere kıyasla daha yüksek olması gerekiyor.
İkincisi, yüksek borcu olan birisini düşünün. Kendine çeki düzen vermedikçe borcunun daha da artması beklenir. Bu durumdaki kişilere verilen borcun geri dönmeme riski de yüksektir. Dolayısıyla, kamunun borcu sürekli artıyorsa, riski de arttığı için onun borçlanma talebine ancak daha yüksek risk primi (daha yüksek faiz) öderse olumlu cevap verirsiniz.
Benzer gerekçeler borçlanma vadesi için de geçerli. Borç ne kadar yüksekse ve ne kadar hızlı artıyorsa, ödünç verdiğiniz parayı bir an önce geri almak istersiniz. Sonuçta borçlu olanın borçlanma vadesi sürekli kısalır. Bir yandan kısalan vade, diğer yandan da artan faiz (reel faiz) borcu daha da artırır.
Yükselen kamu borcu sonucunda kısalan vadeler ve artan risk primi (reel faiz) ekonomiye duyulan güvenin azalması, yatırımların ertelenmesi, daha oynak ve düşük büyüme hızı, daha yüksek işsizlik, daha zayıf bankacılık sektörü demek. Daha fazla söze gerek yok; kriz öncesinde ne yaşadıysak o demek yüksek kamu borcu.
Dolayısıyla, faiz ve vade açısından mevcut kamu borcunun ne anlama geldiğine bakmak için doğru olan, kamu borcunu mali sistemin büyüklüğüne oranlayıp bakmaktır, milli gelire olan oranına değil. Yukarıdaki örnekte geçen tasarruf havuzundaki su miktarı da zaten mali sistemin büyüklüğünün ta kendisidir.
Tablo 1’de kamu borcumuza böyle bakılıyor ve borcun bankaların topladıkları mevduat ve verdikleri kredilere oranları gösteriliyor. Aynı oranlar AB ortalaması için de var. Son satırda ise Orta Vadeli Çerçeve Raporu’nda yer aldığı şekliyle kamu borcunun milli gelire oranları yer alıyor. Ne görüyoruz?
Evet, milli gelire oranla Türkiye’de kamunun borcu AB ortalamasına kıyasla oldukça düşük bir düzeyde.
Oysa mali sistemin derinliği dikkate alındığında, borcumuzun AB ortalamasının çok üzerinde kaldığı hemen ortaya çıkıyor. Kamu borcunu önemli ölçüde düşürdük, ama hala yurtiçi mali sistemimize önemli bir baskı yapma potansiyeli var mevcut borcumuzun.
Şüphesiz borçlanma ihtiyacı olanın ek su kaynakları da var: Yurtdışı tasarruflar. İşte tam da burada aynı eleştiriye geliyoruz: Uluslararası mali sistemde deprem yaşanıyorken, yani yabancı su sahipleri bizim havuza su dökmekten her an vazgeçebilecekken, yurtiçi faiz oranı yüzde 20’ye varmışken, zamanı mı bu mali gevşemenin?
73625
Tablo 1: Kamu borcunun mali sisteme baskısına ilişkin göstergeler
http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=YazarYazisi&ArticleID=877160&Yazar=FAT%C4%B0H%20%C3%96ZATAY&Date=11.05.2008

kurmay
14-05-2008, 00:15
TCMB Başkanı Durmuş Yılmaz'ın Bakanlar Kurulu'nda Yaptığı Sunum...
http://www.tcmb.gov.tr/yeni/duyuru/2008/Baskan_BakanlarKurulu_Mayis2008.pdf

VIII.Ekonomik Görünüm

73711

73712

kurmay
14-05-2008, 00:18
Ekonomik Görünüm - 2
73713

73714

kurmay
14-05-2008, 00:22
Ekonomik Görünüm - 3

73715

73716

kurmay
14-05-2008, 00:24
Ekonomik Görünüm - 4

73717

73718

kurmay
14-05-2008, 00:27
Ekonomik Görünüm - 5

73719

73720

kurmay
14-05-2008, 00:29
Ekonomik Görünüm - 6

73721

73722

kurmay
14-05-2008, 00:31
Ekonomik Görünüm - 7

73725

73726

kurmay
14-05-2008, 00:32
Ekonomik Görünüm - 8

73727

73728

kurmay
14-05-2008, 01:16
2008 - I. Çeyrek Tablo

73731

kurmay
16-05-2008, 15:53
Orta Vadeli Mali Çerçeve
Kamu Borcuna İlişkin Gelişmeler - I

73915

73916
http://www.maliye.gov.tr/basin_aciklama/OVMC_Basin_Toplantisiver5_H_03_05_2008.pdf

kurmay
16-05-2008, 15:56
Orta Vadeli Mali Çerçeve
Kamu Borcuna İlişkin Gelişmeler - II

73919

73920

kurmay
16-05-2008, 16:02
Orta Vadeli Mali Çerçeve
Merkezi Yönetim Bütçe Hedefleri

73923

73924
http://www.maliye.gov.tr/basin_aciklama/OVMC_Basin_Toplantisiver5_H_03_05_2008.pdf

kurmay
16-05-2008, 16:33
İstihdam (2008 Şubat)

73929
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=1973

kurmay
16-05-2008, 16:50
Para Politikası Kurulu (Kurul),
Bankamız
a) Gecelik Faiz Oranları: Merkez Bankası borçlanma faiz oranı yüzde 15,25’ten
yüzde 15,75’e, borç verme faiz oranı yüzde 19,25’ten yüzde 19,75’e, yükseltilmistir
http://www.tcmb.gov.tr/yeni/duyuru/2008/DUY2008-22.pdf

73936
http://www.makronomi.com/index.php

kurmay
16-05-2008, 17:17
Merkez Bankası Enflasyon Raporu (30 Nisan)

73942
http://www.tcmb.gov.tr/yeni/iletisimgm/BankalarBirligi_sunum.pdf

kurmay
19-05-2008, 18:56
Uluslararası Doğrudan Yatırım - 2008 / Mart

74010

74009

kurmay
22-05-2008, 14:59
Kurulan/Kapanan Şirket Sayısı (Nisan 2008)

74169

kurmay
14-06-2008, 00:41
Kurulan/Kapanan Şirket Sayısı (Mayıs 2008)

75276

kurmay
14-06-2008, 00:42
Tablo 2008

75277

kurmay
14-06-2008, 00:45
Hisse Senetleri Piyasası Değerleme Oranları

75278

kurmay
14-06-2008, 01:05
Devlet Bakanı Mehmet Şimşek :
Türkiye'den sıcak para çıkıyor
Bakan Şimşek, "Yılbaşından bu yana 1-2 milyar dolar civarında bir çıkış var'' dedi

Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, ''yılbaşından bu yana Türkiye'ye net sıcak para girişi eksi. Yani net giriş yok. Çıkış var. 1 milyar, 2 milyar dolar civarında bir çıkış var'' dedi. Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, Kanal 8'de katıldığı bir programda ekonomiye ilişkin değerlendirmelerde bulundu ve vatandaşlardan gelen soruları yanıtladı.

Sıcak para ile ilgili bir soruya verdiği yanıtta Şimşek, Türkiye'de sıcak paranın çok konuşulduğunu belirterek, ''İnanılmaz adamlar atıp tutuyor köşelerinden'' dedi. Geçen yıl Türkiye'deki net portföy yatırımının, yani hisse senedi, bono vesaireye net girişin 1 milyar doların biraz üzerinde olduğunu belirten Şimşek, ''Yılbaşından bu yana Türkiye'ye net sıcak para girişi eksi. Yani net giriş yok. Çıkış var. 1 milyar 2 milyar dolar civarında bir çıkış var'' diye konuştu.Türkiye'nin evini düzene sokması, bütçe açıklarını azaltması halinde ki
kendilerinin bunu gerçekleştirdiğini belirten Şimşek, bunun ekonomiye
olumlu yansıyacağını söyledi. Şimşek, şunları kaydetti:

''Geldiğimizde bütçe açığı milli gelirin yüzde 11,5 idi. Bugün yüzde 2'nin altındadır. Yüzde 1 ile 2 arasındadır. Biz açıkları azaltmışız. Faizler düşmüş. Faiz yükü düşmüş. Yani biz bunları düşüre düşüre sıcak paraya gerek kalmayacak. Sıcak para, hiç kimse zorla (gel al şu parayı) demiyor. Madem bu kadar karlı. O zaman bizim vatandaşımız niye 100 milyar doları dövizde tutuyor. Madem hazine faizleri bu kadar yüksek o zaman bozsunlar gelsinler hazine faizine... Şu anda Türkiye'de hazine bono ve tahvillerinde yabancıların payı yüzde 12 civarında. Diyorlar ki (yabancılar gelip soyuyor). Türkiye'de hazinenin sattığı tahvil ve bonoların yüzde 88'i Türklerin, Türk firmalarının, Türk vatandaşlarının elindedir. Bizim vatandaşlarımızın, bizim bankalarımızın, bizim şirketlerimizin elindedir. Keşke açığımız olmasa, biz hiç borçlanmasak. Ama sosyal güvenlik sisteminin açığı var ve bunun temelini de 1990'lı yıllarda attılar.

Siyasi istikrar korunmazsa Türkiye'de, maalesef biz kendi kendimizi ayağımızdan vurursak, tabii ki sorun çıkarırız. Geçmişte başarmışız. 1994'de, 2001 de başarmışız. 1960'lı, 1970'li yıllarda da yapmışız.''

Hazine'nin açık olduğu için borçlandığını ve en büyük açığın da sosyal güvenlik sisteminde bulunduğunu belirten Şimşek, bu açığın da yeni çıkmadığını anlattı. Şimşek, bu yıl sosyal güvenlik sistemine aktarılan paranın 37 katrilyon lira (37 milyar YTL) olduğunu ve bunun toplam yatırım bütçesinin iki katını oluşturduğunu kaydetti. Şimşek, bu paranın emekli vatandaşların çocuklarının eğitimi ile Ar-Ge çalışmalarına ayrılması halinde Türkiye'yi kimsenin tutamayacağını belirtti.

Sosyal güvenlik açığı ile ilgili geçmiş iktidarları suçlayan Şimşek, ''Bunun köküne inmeleri lazım. Geçmişte kendi yarattıkları problemleri sahipleneceklerine ve bizden de (Allah razı olsun. Siz geliyorsunuz çözüyorsunuz bunları) diyeceklerine çıkıyorlar milletin kafasını karıştırıyorlar'' diye konuştu.

''KEYDE HESAP KİTAP BİLE YAPMAMIŞLAR''

Özelleştirme paralarının nereye harcandığına ilişkin bir soruya verdiği yanıtta Bakan Şimşek, iktidara geldiklerinde vatandaşlardan zorunlu tasarruf adı altında toplanıp ardından da ''çar çur edilen'' paralar bulunduğunu ve bunun tutarının 14 katrilyon lira olduğunu söyledi. Bu parayı ödediklerini belirten Şimşek, özlerini şöyle sürdürdü:

''Mesela önümüzdeki bir ay içinde inşallah Konut Edindirme Yardımı (KEY) ödemeleri var. Bunu ta 1980'li-1990'lı yıllarda toplamışlar. Şimdi ortalıkta böyle bir şey de yok. Hesap kitabı bile yapmamışlar. Kimin nereden ne alacağını. Şimdi biz vatandaşlara ödemek üzere onları toparlıyoruz vatandaşlara ödemek üzere. Yani tasfiye halindeki Emlak Bankası çalışıyor. Emlak Gayrimenkul Yatırım ortakları mesela bütün varlıklarına bakarsanız bizim şu anda yapacağımız ödemelerin ufak bir kısmı bile değil. Ne yapıyoruz. Bunları vatandaşlardan daha önce devlet almış toplamış ve uçmuş ve biz bunları ödüyoruz.''

Türkiye'nin net borcunun azaldığını, özelleştirme gelirlerin borç ödemede kullanıldığını ifade eden Şimşek,bugün özelleştirme gelirlerinin ise GAP'ta ve otoyolların bitirilmesinde kullanılacağını kaydetti.

Türk Telekom'un özelleştirilmesine ilişkin bir soru üzerine de Şimşek, Türk Telekom'un özelleştirilmesinden önce Türkiye'de genişbant internet ağının aşağı yukarı sıfır noktasında olduğunu, oysa özelleştirildikten sonra 5 milyon ev ve işyerinin genişbant internete kavuştuğunu anlattı.

Şimşek, bugün Türk Telekom'un daha fazla istihdam yarattığını, daha fazla gelir elde ettiğini ve vergi ödediğini de söyledi. 2002'de iktidara geldiklerinde THY'nin hava ulaşımında tekel olduğunu, iç hatlarda sadece THY'nin uçabildiğini belirten Şimşek, iktidara geldikten sonra bunu serbestleştirdiklerini anımsattı. Bugün petrol fiyatlarının 2002'ye oranla 6 kat yukarıda olmasına rağmen Anadolu'nun birçok şehrine 2002 fiyatlarından daha ucuza uçulabildiğini ifade eden Şimşek,
rekabetin tüketicinin lehine fiyatları olumlu yönde etkilediğini söyledi.

kurmay
14-06-2008, 01:27
Gösterge Faizi/TCMB Faizi/TÜFE/ÜFE

75280

kurmay
16-06-2008, 22:40
İmkb F/K

75375

kurmay
18-06-2008, 13:42
İstihdam (2008 Mart)

75470

kurmay
28-06-2008, 15:37
Satınalma Gücü Paritesiyle Kişi Başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla(1) 2007 Yılı Geçici Tahminleri açıklandı.

Bu haber bülteninde, EUROSTAT ve OECD işbirliğiyle yürütülen Satınalma Gücü Paritesi çalışmaları temelindeki uluslararası karşılaştırmalara yönelik 2007 yılı geçici tahminlerine göre Kişi Başına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) hacim endeksleri verilmektedir.

Karşılaştırmalarda, 27 Avrupa Birliği ülkesi, 3 aday ülke (Türkiye, Hırvatistan ve Makedonya), 3 Avrupa Serbest Ticaret Birliği (EFTA) ülkesi (İsviçre, İzlanda ve Norveç) ile 2 Batı Balkan ülkesi (Arnavutluk ve Sırbistan) kapsanmaktadır.

2007 yılı geçici tahminlerine göre kişi başına GSYH hacim endeksi en yüksek ülke 276 ile Lüksemburg, en düşük ülke ise 22 ile Arnavutluk’dur.

Karşılaştırmalarda, Satınalma Gücü Paritesi kullanılarak elde edilen kişi başına reel GSYH değerleri temel alınmıştır. Endeksler, 35 ülke için, Avrupa Birliğine üye 27 ülkenin ortalaması 100 olacak şekilde kişi başına reel GSYH değerlerini ifade etmektedir.

76031

Endeksler, ülkelerin en son GSYH tahminleri ve Satınalma Gücü Paritesi değerleri temelinde elde edilmiş olup, Türkiye’ye ilişkin kişi başına hacim endeksi 1998 bazlı GSYH tahminlerini yansıtmaktadır.
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=3919

kurmay
28-06-2008, 15:39
Tablo 2008

76032

kurmay
01-07-2008, 23:18
GAYRİ SAFİ YURTİÇİ HASILA
I. DÖNEM: OCAK, ŞUBAT, MART / 2008

2008 yılı birinci döneme ilişkin hesaplanan gayri safi yurtiçi hasıla değeri bir önceki yılın aynı dönemine göre sabit fiyatlarla %6.6 artış göstermiştir.

Üretim yöntemi ile hesaplanan gayri safi yurtiçi hasıla tahmininde, 2008 yılı birinci üç aylık döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre cari fiyatlarla gayri safi yurtiçi hasıla %17.5’lik artışla 221 704 Milyon YTL olmuştur.


2008 yılının birinci üç aylık döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre sabit fiyatlarla gayri safi yurtiçi hasıla % 6.6’lık artışla 24 232 Milyon YTL olmuştur.

76125

76126

sampolyon
02-07-2008, 10:53
KDV tahsilat oranları:Ocak 2008:2,8 milyar,Şubat 2008:1,8 milyar,Mart 2008:0,8 milyar
Bu dönemin büyümesi nasıl oluyorda %6,6 oluyor.Madem büyüme var işsizlik neden düşmüyor.

Ahmet 75
02-07-2008, 11:06
İşsizlik oranının düşmemesinin sebebi nüfus artışı olabilir mi? Nüfus artışına karşın oranın sabit tutulabilmesi istihdam artışını gösterir bence.

sampolyon
02-07-2008, 11:49
nüfus%6,6 artıyor heralde

Ahmet 75
02-07-2008, 13:39
büyüme artarken işsizlik azalmayabilir. aralarında doğrusal bir ilişki yoktur.

sampolyon
02-07-2008, 15:21
büyüme artarken işsizlik azalmayabilir. aralarında doğrusal bir ilişki yoktur.

işte onun cevabını başka bir topicte vermişler.balinalar ve planktonların oluşturduğu bir havuz var.balinalar büyüyor sadece,planktonlar küçülse bile balinalar büyüdüğü için genel olarak büyüme var görünüyor.sizde balinasınız galiba

Ahmet 75
02-07-2008, 16:13
işte onun cevabını başka bir topicte vermişler.balinalar ve planktonların oluşturduğu bir havuz var.balinalar büyüyor sadece,planktonlar küçülse bile balinalar büyüdüğü için genel olarak büyüme var görünüyor.sizde balinasınız galiba
yaptığım yorumlardan balinalığımı nereden çıkardınız? Bu topic çok yararlı bilgi ve istatistiklerin derli toplu sunulduğu bir yer. Bilgi temelli olmayan polemikler maalesef topiği gündeminden saptırıyor. Kendi adıma cevap hakkı doğmadıkça karşılığı diyaloğu kesiyorum..Sağlıcakla kalın..

kut
03-07-2008, 19:18
Gayri Safi Milli Hasıla / Büyüme(%)

69903

69904

kişi başına milli gelirin YTL yada dolar cinsinden değeri yerine
altın fiyatına endeksli incelesek global enflasyondan da arındırılmış sonuca ulaşabiliriz belki

yada dünyada kişi başı gelirin de artışı yanında gösterilse, Türkiye hangi yıllar dünyaya göre zenginleşmiş daha rahat inceleyebiliriz,

kanaatındayım...

sampolyon
06-07-2008, 12:21
kişi başına milli gelirin YTL yada dolar cinsinden değeri yerine
altın fiyatına endeksli incelesek global enflasyondan da arındırılmış sonuca ulaşabiliriz belki

yada dünyada kişi başı gelirin de artışı yanında gösterilse, Türkiye hangi yıllar dünyaya göre zenginleşmiş daha rahat inceleyebiliriz,

kanaatındayım...

çok iyi fikir,sizin varmı çalışmanız?

kurmay
13-07-2008, 23:39
SANAYİ ÜRETİM ENDEKSİ MAYIS / 2008

Aylık Sanayi Üretim Endeksi, 2008 yılı Mayıs ayında 2007 yılı Mayıs ayına göre % 2,4 artış gösterdi.

76363

kurmay
14-07-2008, 01:49
Tablo 2008

76369

kurmay
16-07-2008, 21:24
İstihdam (2008 Nisan)

76455

kurmay
16-07-2008, 21:30
Kurulan/Kapanan Şirket Sayısı (Haziran 2008)

76456

kurmay
28-07-2008, 22:19
Tablo 2008

76720

76721

kurmay
28-07-2008, 22:35
TCMB Enflasyon Raporu 2008/III
http://www.tcmb.gov.tr/research/parapol/enf-temmuz2008.pdf

7.2.1. Baz Senaryo

Önceki bölümde anlatılan varsayımlar doğrultusunda güncellenen tahminlere göre enflasyonun 2008 yılı sonunda yüzde 10,6 olarak gerçekleşmesi beklenmektedir. 2008 yılının sonlarına doğru sınırlı bir parasal sıkılaştırma olacağı varsayımı altında, enflasyonun, yüzde 70 olasılıkla, 2009 yılı sonunda yüzde 5,9 ile yüzde 9,3 arasında (orta noktası 7,6), 2010 yılının sonunda ise yüzde 4 ile yüzde 7,8 arasında (orta noktası 5,9) gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. 2011 yılının ortalarında enflasyonun yüzde 5,4 düzeyine düşmesi beklenmektedir (Grafik 7.2.1.1). Gıda dışı enflasyonun ise bu tahminlerin de altında gerçekleşmesi öngörülmektedir. Yukarıda ifade edilen para politikası duruşunun mevcut bilgiler dahilinde oluşturulduğu ve dolayısıyla Merkez Bankası tarafından verilmiş bir taahhüt olarak algılanmaması gerektiği tekrar vurgulanmalıdır. Enflasyon görünümüne ilişkin açıklanacak her türlü yeni veri ve haber bu duruşun değiştirilmesine neden olabilecektir.

76723

Öncü göstergeler, son dönemde iktisadi faaliyetlerde gözlenen yavaşlama eğiliminin önümüzdeki dönemde de süreceğini göstermektedir. Bu öngörü doğrultusunda ve 2008 yılının sonlarına doğru sınırlı bir parasal sıkılaştırma olacağı varsayımı altında üretilen çıktı açığı tahminleri, 2008 yılı boyunca toplam talep koşullarının enflasyona düşüş yönünde katkı yapmaya devam edeceğine işaret etmektedir. (Grafik 7.2.1.1) Sonuç olarak, iktisadi faaliyete ilişkin veriler öngörülerimiz doğrultusunda gerçekleşmesine rağmen, gıda ve petrol fiyatlarındaki artışlar nedeniyle enflasyon tahminleri yukarı yönlü güncellenmiştir. Bu tahminlerden çıkarılacak ana mesaj, arz yönlü şokların ikincil etkilerini bertaraf etmek ve enflasyonda istikrarlı bir düşüş sağlamak için para politikasının temkinli duruşunun bir süre daha devam etmesi gerektiğidir.

7.2.2. Alternatif Senaryolar

Gıda, petrol ve diğer emtia fiyatlarındaki gelişmeler bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de enflasyon üzerinde baskı oluşturmakta ve enflasyon tahminlerinin yukarı yönlü güncellenmesine neden olmaktadır. Diğer bir ifadeyle, tahminlerimizdeki sapmalar büyük ölçüde para politikasının kontrolü dışındaki öngörülemeyen gelişmelerle açıklanabilmektedir. Gıda ve petrol fiyatlarına yönelik oluşturulan alternatif projeksiyonların kamuoyuyla paylaşılmasının, enflasyon görünümü ve para politikasının daha sağlıklı değerlendirilebilmesi açısından faydalı olacağı düşüncesiyle Nisan 2008 Enflasyon Raporunda farklı senaryolar altında enflasyon tahminleri sunulmuştu. Petrol ve tarımsal emtia fiyatlarına ilişkin belirsizliklerin devam etmesi nedeniyle bu Raporda da iyimser ve kötümser senaryolarımızı kamuoyu ile paylaşmanın, para politikasının öngörülebilirliğine katkıda bulunacağı düşünülmektedir.
Kötümser senaryoda gıda fiyat enflasyonunun 2008, 2009 ve 2010 yıllarında sırasıyla yüzde 16, 12 ve 10 olarak gerçekleşeceği; petrol fiyatlarının ise 2008 yılının sonunda 180 ABD dolarına çıktıktan sonra sabit seyredeceği varsayılmaktadır.2 Bu senaryoya göre yapılan projeksiyonlar, yılın kalan döneminde kısa vadeli faizlerin kademeli olarak artırıldığı varsayımı altında, enflasyonun 2009 yılı sonunda yüzde 9,1, 2010 yılı sonunda ise yüzde 7 civarında gerçekleşeceğine işaret etmektedir (Grafik 7.2.2.1). İyimser senaryoda ise gıda fiyat enflasyonunun 2008, 2009 ve 2010 yıllarında sırasıyla yüzde 12, 6 ve 4 olarak gerçekleşeceği; petrol fiyatlarının ise 2008 yılının sonunda 100 ABD dolarına indikten sonra sabit seyredeceği varsayılmaktadır. Bu senaryoya göre, kısa vadeli faizlerin bir müddet sabit tutulduktan sonra kademeli olarak düşürüldüğü varsayımı altında, enflasyonun 2009 yılı sonunda yüzde 6,1 civarında, 2010 yılının sonunda ise yüzde 4,9 düzeyinde gerçekleşeceği tahmin edilmektedir (Grafik 7.2.2.1).

76723


7.4. Sonuç

Enflasyon hedeflemesine geçilen dönemden bugüne gıda ve enerji fiyatlarındaki artışlar enflasyonla mücadeleyi güçleştirmektedir. Süregelen küresel ve yurt içi belirsizliklerin enflasyon beklentilerini olumsuz etkilemesi, para politikasında daha temkinli bir duruş alma gereğini doğurmuştur. Bu doğrultuda, söz konusu belirsizliklerin genel fiyatlama davranışlarına yansımasını önlemek amacıyla Merkez Bankası son üç aylık dönemde para politikasını sıkılaştırmıştır. Söz konusu parasal sıkılaştırmanın da katkısıyla Temmuz ayında enflasyon beklentilerindeki bozulma durmuştur. Para politikasının mevcut duruşu enflasyondaki düşüşü desteklemektedir. Enflasyonun kısa vadede yüksek seviyelerini koruduktan sonra enflasyon hedeflerine doğru ilerleyeceği tahmin edilmektedir. Güncellenen tahminlerimiz, önümüzdeki üç yıl için yüzde 7,5, 6,5 ve 5,5 düzeyinde belirlenmiş olan hedeflerin, gıda ve enerji fiyatlarına ilişkin oldukça temkinli varsayımlar altında dahi ulaşılabilir olduğuna işaret etmektedir. İktisadi birimlerin beklentilerini oluştururken bu hedefleri esas alması, arz yönlü şokların ekonomi üzerindeki maliyetlerinin sınırlı kalması açısından önem taşımaktadır. Fiyat istikrarına ulaşılabilmesi için basiretli bir para politikası gereklidir fakat bu tek başına yeterli değildir. Uygulanan maliye politikaları ve yapısal reform süreci de en az para politikası kadar önem taşımaktadır. Enflasyonun tek haneli rakamlara inmesinde maliye politikalarının katkısı büyük olmuştur. Bundan sonra da fiyat istikrarına giden yolda maliye politikalarının desteği önemli olacaktır. Özellikle mevcut konjonktürde ekonomimizin dayanıklılığını koruması için mali disiplin ve yapısal reformların devamlılığı kritik önem taşımaktadır. Bu çerçevede, Avrupa Birliği’ne uyum ve yakınsama sürecinin devam etmesi ve programda öngörülen yapısal reformların hayata geçirilmesi konusundaki çabaların sürekliliği önemini korumaktadır. Özellikle, mali disiplinin kalitesini artırmaya ve verimlilik artışlarının devamlılığını sağlamaya yönelik yapısal reformlar konusundaki gelişmeler gerek makroekonomik istikrar gerekse fiyat istikrarı açısından yakından izlenmektedir.

kurmay
28-07-2008, 23:43
2008 YILININ İLK ÇEYREĞİNDE İKTİSADİ FAALIYETTE HIZLANMA VAR MI?
MEVSİMSEL UNSURLAR VE ÇALIŞILAN İŞ GÜNÜ SAYISININ MİLLİ GELİR VERİLERİNE ETKİSİ1

76726

http://www.tcmb.gov.tr/research/parapol/enf-temmuz2008.pdf

kurmay
04-08-2008, 01:11
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşmeleri ve Beklentiler Raporu (Temmuz, 2008) - I

76849

76850

76851

76852

76853

http://www.maliye.gov.tr/basin_aciklama/BEKLENTILERRAPORUMASTER.pdf

kurmay
04-08-2008, 01:20
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşmeleri ve Beklentiler Raporu (Temmuz, 2008) - II

A. MERKEZİ YÖNETİM BÜTÇESİNİN FİNANSMAN
DURUMU
2008 yılı Haziran ayı sonu itibarıyla merkezi yönetim bütçesinin nakit açığı 108 milyon YTL olarak gerçekleşmiştir. Söz konusu açık ağırlıklı olarak borçlanma yoluyla kapatılmıştır.

Ocak-Haziran döneminde net dış borçlanma 2,7 milyar YTL, net iç borçlanma 3,8 milyar YTL olmak üzere toplam net borçlanma tutarı 6,5 milyar YTL olmuştur. Aynı dönemde merkezi yönetim bütçesi dışındaki kuruluşlara 194 milyon YTL tutarında ikrazen kredi kullandırılmış olup, bu kuruluşlardan 317 milyon YTL tutarında tahsilât gerçekleştirilmiş ve böylece net tahsilât 122 milyon YTL tutarında gerçekleşmiştir. Özelleştirme gelirlerinden Hazineye aktarılan 63 milyon YTL ile söz konusu dönemde sağlanan toplam finansman tutarı 6,7 milyar YTL olarak gerçekleşmiş ve merkezi yönetimin kasa/banka kalemi 6,6 milyar YTL tutarında artış göstermiştir.

Hazine nakit gerçekleşmelerinin yılın ilk altı aylık dönemine ilişkin geçici sonuçlara göre nakit bazda toplam 95,9 milyar YTL gelir elde edilmiş, 79 milyar YTL faiz dışı harcama yapılmış ve 16,9 milyar YTL faiz dışı fazla oluşmuştur. Toplam 19,9 milyar YTL faiz ödemesinden sonra Hazine nakit dengesi 3 milyar YTL açık vermiştir.

2008 yılının ilk yarısında genel bütçenin finansmanı çerçevesinde, nakit bazda gerçekleştirilen iç borçlanma tutarı net 32,6 milyar YTL olmuştur. Aynı dönemde gerçekleştirilen 29,7 milyar YTL nakit anapara ödemesi ile birlikte söz konusu döneme ilişkin net iç borçlanma 2,9 milyar YTL olmaktadır. Diğer taraftan, 16,6 milyar YTL faiz ödemesi de dikkate alındığında söz konusu dönemde toplam 46,2 milyar YTL tutarında iç borç servisi gerçekleştirilmiştir. Bu haliyle daha önceki dönemlerde olduğu gibi iç borçlanma, söz konusu dönemde sağlanan finansman kalemleri içerisinde yüzde 58 ile en büyük paya sahiptir.

Geçen yıl olduğu gibi 2008 yılında da stratejik ölçütler çerçevesinde iç borçlanma politikaları belirlenmiş ve bu kapsamda borçlanma politikasının yürütülmesinde karşı karşıya kalınabilecek faiz ve döviz kuru risklerinin hafifletilmesi amacıyla borçlanmanın faiz yenileme süresinin uzatılması ve ağırlıklı olarak YTL cinsinden gerçekleştirilmesi, ortalama vadenin piyasa koşullarının elverdiği ölçüde uzatılması ile nakit ve borç yönetiminde oluşabilecek likidite riskinin azaltılması amacıyla yıl boyunca yeterli düzeyde rezerv tutulması hedeflerine paralel olarak borçlanma yapılmıştır.

Yılın ilk yarısında nakit iç borçlanma ihtiyacının yüzde 98’lik kısmı YTL cinsi senet,geri kalan yüzde 2’lik kısmı ise döviz cinsi senet ihracı yoluyla karşılanmıştır. YTL cinsi senetlerin yüzde 78’ini sabit faizli Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS), yüzde 18’ini Değişken Faizli Devlet Tahvilleri ve yüzde 4’ünü TÜFE’ye Endeksli Devlet Tahvilleri oluşturmuştur. 2007 yılının genelinde 34 ay olan iç borçlanmanın ortalama vadesi 2008 yılı Haziran ayı itibarıyla ortalama 28,6 ay olmuştur. 2007 yılında yüzde 18,4 seviyesinde gerçekleşen iskontolu borçlanmanın ortalama yıllık bileşik faizi ise 2008 yılı Ocak-Haziran döneminde yüzde 17,8 olmuştur.

2008 yılında da DİBS’in likiditesinin artırılması ve verim eğrisinin geliştirilmesi hedeflerine paralel olarak, piyasada daha az sayıda, likiditesi yüksek ve derinliği olan senetlerin yer almasına yönelik bir borçlanma stratejisi benimsenmiştir. Bunun yanı sıra, aktif borç yönetimi stratejisi çerçevesinde değişim ihaleleri daha etkin olarak kullanılmaya başlanmıştır. 2008 yılının ikinci yarısında da talep koşullarıyla uyumlu, risk/maliyet kriterlerini göz önünde bulunduran esnek borçlanma politikaları uygulanmaya devam edilecektir.

http://www.maliye.gov.tr/basin_aciklama/BEKLENTILERRAPORUMASTER.pdf

kurmay
04-08-2008, 01:27
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşmeleri ve Beklentiler Raporu (Temmuz, 2008) - III

B. MERKEZİ YÖNETİM BORÇ STOKUNDAKİ
GELİŞMELER
Merkezi yönetim toplam borç stoku 2008 yılı Haziran sonu itibarıyla 2007 yıl sonuna göre 14,7 milyar YTL artış göstererek 348,2 milyar YTL olarak gerçekleşmiştir. Bu artışın 9 milyar YTL’lik kısmı dış borç stokunda meydana gelen artıştan kaynaklanmaktadır. İç borç stokunun toplam stok içerisindeki ağırlığı yüzde 75, dış borç stokunun ise yüzde 25 olmuştur. Toplam stokun yüzde 57,2’si sabit faizli borçlardan ve yüzde 42,8’i değişken faizli borçlardan oluşmaktadır. YTL cinsinden borç stoku 2007 yıl sonuna göre 0,1 puan artarak yüzde 68,8 olarak gerçekleşmiştir. Döviz cinsi/dövize endeksli borç stokunun toplam stok içerisindeki payı sırasıyla yüzde 30,8 ve yüzde 0,4 olmuştur.

1. Merkezi Yönetim Dış Borç Stokundaki Gelişmeler
2007 yılı sonunda 67,1 milyar dolar olarak gerçekleşen merkezi yönetim dış borç stoku, 4,1 milyar dolar artarak 2008 yılı Haziran ayı sonunda 71,2 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. Yurtdışı piyasalara ihraç edilen tahvillerden oluşan stok bu stokun yüzde 55’ini oluşturmaktadır.

2008 yılı Haziran sonu itibarıyla uluslararası kuruluşlardan sağlanan kredi stokunun toplam içerisindeki payı yüzde 28,8, hükümet kuruluşlarından sağlanan kredi stokunun payı yüzde 7,2, diğer kuruluşlardan sağlanan kredi stokunun payı ise yüzde 9,1 olarak gerçekleşmiştir. 2007 yıl sonuna göre stok artışındaki en büyük değişim Uluslararası Para Fonu (IMF) kaynaklı borçlarda gerçekleşmiştir. IMF dış borç stoku 2007 yıl sonuna göre yüzde 40,6’lık bir artış ile 7,1 milyar dolardan 10 milyar dolara yükselmiştir.

Son 5 aylık dönemde gerçekleştirilen borçlanma ve ödemeler ile stokun döviz yapısı da değişmiş, özellikle IMF’den yapılan kullanımlar çerçevesinde SDR cinsi borç stokunun toplam dış borç stoku içerisindeki payı 2007 yıl sonuna göre 3,5 puan artarak 2008 yılı Haziran sonu itibarıyla yüzde 14,1’e yükselmiştir. Buna karşın USD cinsinden yapılan tahvil ihraçlarına rağmen Dolar cinsi borç stokunda 3,3 puanlık bir azalış meydana gelmiştir. Haziran sonu itibarıyla Avro cinsi dış borç stokunun toplam stoka oranı yüzde 29,5 olarak gerçekleşirken, Japon Yeni cinsinden borçların oranı ise yüzde 3,5 olarak gerçekleşmiştir.

Merkezi yönetim dış borç stokunun faiz yapısı incelendiğinde, sabit faizli borç stokunun toplam stok içerisindeki payının 2007 yıl sonuna göre 3,3 puan azalarak yüzde 71,5 olarak gerçekleşmiştir.

2. Merkezi Yönetim İç Borç Stokundaki Gelişmeler
2008 yılının ilk altı aylık döneminde 34,8 milyar YTL tutarındaki anapara ödemesine karşılık gerçekleştirilen 40,5 milyar YTL tutarındaki borçlanma neticesinde 2007 yılı sonunda 255,3 milyar YTL olan merkezi yönetim iç borç stoku, 2008 yılı Haziran sonu itibarıyla net 5,7 milyar YTL artış göstererek 261 milyar YTL düzeyine yükselmiştir.

Merkezi yönetim iç borç stokunun döviz kompozisyonu incelendiğinde, 2007 yıl sonu itibarıyla 229,2 milyar YTL olan YTL cinsi senetlerin toplam değeri, Haziran 2008 sonunda 239,7 milyar YTL düzeyine yükselmiş; aynı cins senetlerin iç borç stoku içerisindeki payı ise yüzde 89,8’den yüzde 91,8’e çıkmıştır. Döviz cinsinden ve dövize endeksli senetlerin toplam değeri 26,1 milyar YTL seviyesinden 21,3 milyar YTL seviyesine gerilerken, stok içerisindeki payı da yüzde 10,2’den yüzde 8,2’ye düşmüştür.

Merkezi yönetim iç borç stokunun faiz yapısına bakıldığında ise 2007 yılı sonunda sabit getirili senetlerin merkezi yönetim iç borç stoku içerisindeki payı yüzde 50,2 (128,1 milyar YTL) iken, 2008 yılı Haziran ayı sonu itibarıyla yüzde 52,4’e (136,8 milyar YTL) yükselmiştir. Değişken faizli senetlerin payı ise aynı dönemde yüzde 49,8 (127,2 milyar YTL) seviyesinden yüzde 47,6 (124,2 milyar YTL) seviyesine düşmüştür.

Merkezi yönetim toplam iç borç stokunun ortalama vadeye kalan süresi 2007 yılı sonunda 25,7 ay iken 2008 yılı Haziran ayı sonunda 23 aya düşmüştür. Aynı dönemde, nakit dışı iç borç stokunun ortalama vadeye kalan süresi 25,7 ay seviyesinden 20,6 ay seviyesine; nakit iç borç stokunun ortalama vadeye kalan süresi ise 25,7 aydan 23,3 aya gerilemiştir. Söz konusu azalmaların nedeni yeni nakit dışı ihraç yapılmaması ve önceki yıllarda ihraç edilen senetlerin itfa tarihlerinin yaklaşmasıdır.

http://www.maliye.gov.tr/basin_aciklama/BEKLENTILERRAPORUMASTER.pdf

kurmay
04-08-2008, 01:35
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşmeleri ve Beklentiler Raporu (Temmuz, 2008) - IV

IV. TEMMUZ-ARALIK 2008 DÖNEMİNE İLİŞKİN BEKLENTİLER VE HEDEFLER

76854

http://www.maliye.gov.tr/basin_aciklama/BEKLENTILERRAPORUMASTER.pdf

kurmay
04-08-2008, 01:42
2008 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Gerçekleşmeleri ve Beklentiler Raporu (Temmuz, 2008) - V

76855

http://www.maliye.gov.tr/basin_aciklama/BEKLENTILERRAPORUMASTER.pdf

kurmay
04-08-2008, 01:47
Tablo 2008

76856

76857

BORA YAŞAR
09-01-2009, 20:29
Gelir İdaresi Başkanlığı internet sitesinde yer alan “Vergi İstatistikleri” bölümüne;

•2004-2007 Yıllarına ait Kurumlar Vergisi Beyanname Özetleri,
•2005-2007 Yıllarına ait Gelir Vergisi Beyanname Özetleri,
•2004-2007 Yıllarına ait Faaliyet Gruplarına Göre Ortalama Vergi Beyanları Gelir ve Kurumlar Vergisi Bilgileri

eklenerek, şeffaflık ve bilgilendirme ilkeleri gereğince kullanıcıların istifadesine sunulmuştur.

Söz konusu İstatistiklere aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.

http://www.gib.gov.tr/index.php?id=271

alkazar
17-06-2009, 12:54
Dış borçlar 35 milyar dolar azalacak

Türkiye’de yıllardır sürdürülen bir hata önceki gün düzeltildi. Nihayet döviz geliri olmayan şirketlerin yurtiçindeki bankalardan döviz kredisi kullanmalarına izin verildi.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan önceki gün düzenlediği basın toplantısında artık Türkiye’de yerleşik şirketlerin döviz kazançları olmasa da Türkiye’deki bankalardan döviz kredisi kullanabileceklerini açıkladı.

Türkiye’de döviz geliri olmayan şirketlerin yurtiçinde faaliyet gösteren bankalardan döviz kredisi kullanması yasaktı. Sadece dövize endeksli kredi kullanabiliyorlardı. Yıllardır uygulanan bu anlamsız yasak nedeniyle şirketler, daha ucuz olan döviz kredisini kullanabilmek için yurtdışında döviz mevduatı tutuyorlardı.

Sırf bu anlamsız yasak yüzünden, Türkiye’de yerleşik şirketlerin yurtdışında tuttuğu mevduatın bilinen tutarı 33,1 milyar dolara ulaştı. Kısacası bu, Türkiye’deki mevduatın yurtdışına kayması demekti. Böylece Türkiye kendi kaynaklarını 1930’dan kalma bir kambiyo rejimi uygulaması nedeniyle dışarıya transfer ediyordu.

Anlayacağınız “Türk parasının değerini koruyalım” derken Türkiye’nin döviz mevduatını koruyamadılar ve döviz yurtdışına kaçtı. Bu güne kadar bunca hükümet geldi geçti, tek bir kişi çıkıp da bu yanlış uygulamaya “dur” diyemedi. Ancak bir süredir yaşanan dünya mali krizinde, Türkiye’deki özel sektörün tuhaf bir hızla artan dış borçları ülke ekonomisi için “kredibilite sorunu” yaratınca bu çok gecikmiş karar bugün alınabildi.

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın önceki günkü açıklamasına göre, Türk özel sektörünün dış borçları 139 milyar dolara ulaştı. Bu borcun 35 milyar doları Türkiye’de faaliyet gösteren bankaların yurtdışı şubelerinden alındı. Üstelik bu borç tutarı sadece Türkiye’de faaliyet gösteren bankalardan alınan kredilerin bilinen rakamları. Bir de bilinmeyen krediler var ki... O da, yurtdışı bankalarda, özel şirketlerin yatırdıkları mevduat karşılığı aldıkları “back to back” krediler! Eğer bu krediler tespit edilebilirse, özel sektörün dış borçlarının önemli bir kısmının kendinin kendisine verdiği krediler olduğu ortaya çıkacak. Böylece özel sektör borçlarının pek çoğunun “gerçek bir dış borç” olmadığı görülecek.

Üstelik bu ülkede bir klişeye daha veda edilecek. Türkiye’de bazı kesimlerce sık sık tekrarlanan, tekrarlandığı için de değişmez bir gerçekmiş gibi kabul gören “tasarrufların yetersizliği” görüşünün öyle pek de doğru olmadığı artık anlaşılacak.

Aslında küresel ekonominin koşullarına uygun olmayan bir “kambiyo rejiminin” ülke ekonomisinin kaynaklarını nasıl yok ettiği Türkiye’de yapılan uygulamayla iyice açığa çıktı.

Hatadan sonunda dönüldü ama Türkiye ekonomisi bu süreçte haksız olarak kırılgan gösterildi. Ve bunun da bedelini ağır ödedi. Bu yüzden krediler Türkiye’ye yüksek faizle verildi.

“Paramı koruyacağım” diye yola çıkıp “para kaptırmak” diye buna denir işte. Nihayet birileri cesaret edip bu yerleşik sisteme dokundu ve hatayı düzeltebildi.

Gelelim şirketlerin dışında “gerçek kişilerin” döviz kredisi kullanımına...

Önceki gün açıklanan kambiyo rejiminde yapılan düzenlemeler içinde gerçek kişilerin döviz kredisi ve dövize endeksli kredi kullanımının yasaklanması var. Bu doğru bir karar değil.

Bu kararın alınmasının gerekçesi olarak vatandaşın kur riskinden korunması gösteriliyor ama, vatandaşın hangi para biriminden kredi kullanıp kullanmayacağına kendi serbest iradesiyle karar vermesi gerekir. Aksine ekonomik alternatiflere yasaklar getirmek riskleri arttırabilir. Hükümet bu kararını gözden geçirmeli ve bu yasağı yürürlüğe koymamalı.

Bir yasak kaldırırken, yeni bir yasak getirmemeli. Biliyorsunuz bu ülkede yasak getirmek kolaydır, sonra onu kaldırmak 80 yıl alır.