PDA

View Full Version : farkındalık



paslıçivi
16-06-2008, 06:48
farkındalık;

Yaşamın bilincinde sonsuz bir yolculuğa çıkmaktır

Bilmediğinizi bile bilmediğiniz konuları en azından bilmediğinizi biliyor konumuna gelmenizdir

Yaşamda köle değil efendi olmaktır

Otomatik pilotta uçmak değil uçağı bizzat sizin uçurmanızdır

inanç, iman, mutlak gerçeklik ve bilme konularındaki farkı algılayabilmenizdir.

Mutlak mutluluğun; bir ucu mutsuzluk olan sarkaç değil, dünyadaki edinimlerinizden bağımsız, varoluşunuzun temeli olan sürekli çoşku, aşk hali olduğunu algılamanızdır.

Rüya gördüğün uykudan uyanma, tam uyanıklık halidir.

Senin yaşamını cehenneme ızdıraba dönüştüren zihin (hafıza) den kurtulma halidir

Bir zihinsizlik durumudur.

Zamanda değil anda yaşamaktır

Kim, ne olduğunuzu bilmektir.

daha birçok ara başlık var ama şimdilik aklıma gelenler bunlar..

İnsanlık merkezli bir dünyada yaşıyoruz, sanki insan dünyanın efendisi, insanlık yokolunca dünya da yok olacak ve hatta daha ileri giderek evrenin bile yokolacağı düşüncesinde yaşayan canlılarız.

İnsan evrenin sürecindeki bir canlı çeşididir, nasıl şimdiye kadar bir çok canlı dünyada yaşamlarını tamamlayıp soyları tükendi ve hala tükeniyor ise bir gün insan denen canlının da soyunun tükenmesi büyük bir ihitimaldir ama bu evrenin yokolacağı (kıyamet) anlamına gelmez. İnsanlığın soyunun tükenmesinden sonra evrenin yaşam sürecini devam ettirmesi ve bugüne kadar tanımadığınız, aklınıza bile gelmeyen ve insandan üstün yeni tür canlı çeşidinin oluşacağı büyük ihtimallerden biridir.

Deyip, farkındalığın insanı düşünce olarak nerelere götürebileceğini algılamaya çalışalım.

..bu topiği daha rahat yazabilmek adına blog kısmında açmayı denedim ama forum kuralları gereği yetkim yokmuş..

paslıçivi
16-06-2008, 07:20
Bu soruyu hiç kendinize sorduğunuz oldu mu?

farkındalığın başlangıcında kim, ne olduğunuzu bilmeniz gerekiyor

Ben Ahmet beyim
Hayır o ebeveynlerinizin size koyduğu, insanların sizi tanıması için bir isim

Ben türküm
hayır o sizin doğduğunuz toplumdaki yapay bir sınıflandırma

ben müslümanım
hayır o sizin doğduğunuz toplumda atalarınızın sizin saf bilincinizin üstünde giydirdiği bir giysi

ben öğretmenim
hayır o sizin mesleğiniz

ben anneyin babayım
hayır o varoluşunuzun devamı için insan soyunun sana verdiği bir kategori

ben insanım
hayır o insanların algıyabildikleri canlılar arasında yaptığı bir sınıflama çeşidi

ben tereyağından çok iyi kıl çeken, duran toplara mükemmel vuran biriyim
hayır onlar sizin yetenekleriniz

Gerçekten siz kimsiniz, nesiniz? Bunun farkında mısınız?

Yukarıdaki sorabileceğiniz tüm sorular bittiğinde ve verebilecek cevabınız olmadığında siz osunuz işte

Varlıksınız, oluşsunuz, varoluşsunuz, saf bilinçsiniz, gerçek çekirdek, tohumsunuz.

bridgea
16-06-2008, 08:46
İhtiyaç duyulan bir konuda,hassas üstelik yazmaya başlamışsınız.

Kutlamak sürekli izleyeceğimi söylemek istedim(seyirci olmak yetermi bilemem).

Başarılar.

paslıçivi
17-06-2008, 06:28
sevgili bridgea,

sağolun, katılım olursa harika olur, kendim çalıp kendim oynamamış olurum.

Burda yazdıklarım yazacaklarım benim varoluşum benim dünyam ama bu yaşamda ne kadar insan varsa o kadar varoluş, o kadar dünya var.

Çok daha verimli ve keyifli olacağını düşünüyorum.

Saf bilincinize (gerçek kimlik) ulaştığınızda ne kadar özgür olduğunuzu görüyorsunuz ve bu özgürlük şimdiye kadar hapsedilmiş düşüncelerinizin nasıl sonsuz bir potansiyele sahip olduğunu algılıyorsunuz. Bazen her an her saniye yeni şeyler tesbit ediyorsunuz, hiç bir zaman bugününüz dün gibi olmuyor, sürekli bir gelişme içinde oluyorsunuz. Çünkü sizi kısıtlayan hiç bir duvar (inanç) yok. Sonsuzlukta istediğiniz yere gidip yeni şeyler algılayabiliyorsunuz.

Fırsat buldukça paylaşmaya, değişik görüş açıları getirmeye çalışacağım.

paslıçivi
17-06-2008, 06:57
Farkındalık olayında en önemli nokta, anne rahmindeki daha bir tohum iken varolan saf bilincinize(gerçek kimliğinize) ulaşabilmek. O saf bilinçte mutsuzluk yok, zaman yok, an var, bir hayvan(varlık) var ama bilinçli. Bunu algılayıp ulaşabildiğinizde yaşamın ne kadar keyifli farklı bir şey olduğunu görüyorsunuz, sanki ölüp tekrar doğuyorsunuz.

Doğduğunuz andan itibaren o saf bilincin üzerine o kadar çok zırh(zihin, hafıza) giydirliyor ki, yaşamı algılamaya başladığınızda artık gerçek bir kimliğinizin varlığından bile haberiniz yok. Bunu bilmemeniz sorun değil, asıl sorun bunu bilmediğinizi de bilmiyorsunuz. Bilmediğinizi biliyor konuma geldikten sonra aydınlanma, farkındalık yolunda ilk ve önemli adımı atmış oluyorsunuz.

Bu zihni oluşturan katmanlar o kadar çok ve yoğun ki, siz yaşamı bu zihniniz zannediyorsunuz. Zaman zaman içinizdeki o asıl çekirdeğe ulaşma anlarınız oluyor ama zihniniz çok kurnaz, ona ulaşmanıza engel bir çok şey yaratıyor.

İçinizdeki asıl çekirdeği bir kere hissedip ona ulaştınız mı artık yeniden doğdunuz, bambaşka birisiniz, yaşamın bir hapishane değil sonsuz bir güzellik olduğunu görüyorsunuz.

Ve insanlığa baktığınızda nasıl derin bir uykuda rüyalar ya da kabuslar içinde yaşadığını görüyorsunuz. Bunu söylediğiniz de anlayamıyorlar, çünkü rüyanızın bir rüya olduğunu uyanmadan anlayamazsınız, rüyanızdaki yaşam gerçek gibidir, sabah uyandığınızda ancak bir rüyada olduğunuzu anlarsınız. Ben adamın rüyasına girip sen rüya görüyorsun diyorum, o da haklı olarak "sen ne diyorsun kardeşim, ne rüyası? işte her şey gerçek" diyor.

BUSHIDO
17-06-2008, 07:01
Yeni topiginiz hayirli olsun.
Selamlar.

paslıçivi
17-06-2008, 07:17
Teşekkürler sevgili Bushido, katılımlarınızı bekliyorum.

Yaşamda zaman zaman farkında olmadan bu saf bilincinize yani gerçek kimliğinize dokunuyorsunuz ama zihin o kadar kalın ve katmerli ki, farkına varamıyorsunuz, geçip gidiyor, o zihinden kurtulmadığınız sürece de saf bilincinizi yaşamanız imkansız.

Çok şiddetli bir öfke anında, sizi çok derin yaralayan bir üzüntünüzde, gerçekten aşık olduğunuzda, imanlı (inançlı-imansız değil, ikisi çok farklı şey, yeri geldiğinde değinirim) olduğunuzda, çocukluğunuzun ilk yıllarında bu nüveye dokunuyorsunuz ama ona ulaşamıyorsunuz. Arınma(zihinden kurtulma) olmadığı sürece anlık ya da geçici olarak bunu bilinçsizce yaşayabiliyorsunuz.

ırmak
17-06-2008, 08:03
Çok güzel bir konu teşekkürler...

Kendimizi doğru tanımamızın tek yolu tam farkındalıktır.
Uyum, huzur, mutluluk ve aşk kendine özgü frekansı ve atmosferi olan, bütün evreni ve evrenleri en küçük zerresine kadar olumlu etkileyen mükemmel güçlerdir. Bunların daha çok insanda var olması, dünyada ve evrende barışın hızla yayılması demektir. İşte kendini çözme yâni tam farkındalık, bunu sağlayacaktır.

paslıçivi
17-06-2008, 08:04
Nesiller boyu akvaryumda yaşama merhaba deyip bu akvaryumda ölen balıkları düşünün. Bazen onları gördüğünüzde üzülürsünüz, küçük bir camdan dünya içine hapsedilmişlerdir, camdan kavanozun katı ve keskin sınırları içinde bir oraya bir buraya yüzüp dururlar.

Sakın onlar için üzülmeyin, onların keyfi yerindedir, çünkü dışarıdaki büyük okyanustan habersizdirler ve işin en kötüsü habersiz olduklarının bile farkında değillerdir.

Akvaryumda yaşama merhaba dedikten sonra çevreyi ve çevresindekileri keşfe çıkarlar. Zaman içerisinde yaşamın bu kavanozun kalın duvarlarından ibaret olduğu bir zihin (hafıza) gelişir ve bunu mutlak gerçekmiş gibi algılayıp(inanç) yukarıdan kendisine düzenli yem atanı da tanrı ilan edip yaşamına huzurlu bir şekilde devam eder.

Zaman zaman akvaryumda sayıları arttığında birbiriyle yer ve yem için mücadeleye girerler, bazen de yukarıdaki yem atmayı unuttuğunda sıkıntıya düşer, birbirlerini daha çok yerler, üzerler.

Oysa dışarıda sonsuz bir okyanus vardır ama bir çoğu ya da tamamına yakını bunun farkına bile varamadan akvaryumda ölüp giderler.

paslıçivi
17-06-2008, 08:09
Çok güzel bir konu teşekkürler...

Kendimizi doğru tanımamızın tek yolu tam farkındalıktır.
Uyum, huzur, mutluluk ve aşk kendine özgü frekansı ve atmosferi olan, bütün evreni ve evrenleri en küçük zerresine kadar olumlu etkileyen mükemmel güçlerdir. Bunların daha çok insanda var olması, dünyada ve evrende barışın hızla yayılması demektir. İşte kendini çözme yâni tam farkındalık, bunu sağlayacaktır.

Teşekkürler sevgili ırmak, benim sayfalarca anlatmak istediğim şeyi çok güzel vurgulamışsınız.

ırmak
17-06-2008, 08:10
Akvaryumdaki balık olmak istemiyorum...

Dışardaki sonsuz okyanusun kıyısına henüz geldim daha öğreneceğim çok şey var....

ırmak
17-06-2008, 08:20
İnsan, uygarlıklar boyunca bilinçaltını ve dolayısıyla onun tam bir yansıması olan kişiliğini sayısız çelişki, çatışma ve acılarla doldurdu. Kişi, güzellik ve aşk dolu bir yaşam için içindeki bütün çelişkilerden, karmaşadan kurtulmak zorunda. Çelişki ve karmaşadan kurtuluşa, kendini çözme veya sadeleşme diyoruz. Ve kendini çözmek sadece tam farkındalık ile mümkün.

SENOL
17-06-2008, 08:32
topik hayırlı olsun ...sonunun nerelere gideceğini şimdiden merak ediyorum ...

BUSHIDO
17-06-2008, 08:36
Nesiller boyu akvaryumda yaşama merhaba deyip bu akvaryumda ölen balıkları düşünün. Bazen onları gördüğünüzde üzülürsünüz, küçük bir camdan dünya içine hapsedilmişlerdir, camdan kavanozun katı ve keskin sınırları içinde bir oraya bir buraya yüzüp dururlar.

Sakın onlar için üzülmeyin, onların keyfi yerindedir, çünkü dışarıdaki büyük okyanustan habersizdirler ve işin en kötüsü habersiz olduklarının bile farkında değillerdir.

Akvaryumda yaşama merhaba dedikten sonra çevreyi ve çevresindekileri keşfe çıkarlar. Zaman içerisinde yaşamın bu kavanozun kalın duvarlarından ibaret olduğu bir zihin (hafıza) gelişir ve bunu mutlak gerçekmiş gibi algılayıp(inanç) yukarıdan kendisine düzenli yem atanı da tanrı ilan edip yaşamına huzurlu bir şekilde devam eder.

Zaman zaman akvaryumda sayıları arttığında birbiriyle yer ve yem için mücadeleye girerler, bazen de yukarıdaki yem atmayı unuttuğunda sıkıntıya düşer, birbirlerini daha çok yerler, üzerler.

Oysa dışarıda sonsuz bir okyanus vardır ama bir çoğu ya da tamamına yakını bunun farkına bile varamadan akvaryumda ölüp giderler.

Michio Kaku'da String Field Theosini anlatirken buna benzer bir ornek veriyor. Suda yuzen bir balik nasil yukarida olusan olaylardan habersiz, bir o kadar yakin ama yukaridan izleyen bizleri goremez ise, belki de bizlerde baska boyutlardan bir balik kadar habersiz yasiyor olabiliriz diyor.

Neden olmasin belki de tanri olarak dusunduklerimize bu kadar yakin ama bir o kadar da habersisiz.

paslıçivi
18-06-2008, 07:32
topik hayırlı olsun ...sonunun nerelere gideceğini şimdiden merak ediyorum ...

Sevgili Şenol

bakalım yaşamın sırrını verecek mi bu düdük makarnası? dediğinizi duyar gibiyim:)

Yaşamın sırrı yok, her canlının kendi sırrı var. Çünkü her insan ayrı bir varoluş ayrı bir dünya.

Evren her canlının sırrı için 7/24 saat sürekli bir radyo istasyonu gibi yayın yapıyor. Sizin radyonuzun anteni tahmin etmediğiniz kadar paslanmış ve sadece bu paslı haliyle alabildiği yayınları alabiliyor. Ve varoluşunuzun özünü yayınlayan istasyonun frekansını bir türlü bulamıyorsunuz. Sorun yayında değil alıcıda, yoksa yayın çok net cızırtısız.

Anteni ilk aldığınız günkü gibi pırıl pırıl temizlemeniz gerekiyor, aydınlanıp farkındalığın ne olduğunu anlarsınız o zaman.

Herkes potansiyel birer musa, isa, muhammed ve buda'dır, anteni temizlediğinizde özbenliğinizdeki (gerçek siz) patlamaya hazır nükleer enerjiyi göreceksiniz ve hepiniz potansiyel birer ilahi varlıksınız ve dolayısıyla tanrısınız, kendi tanrınızı kendiniz yaratabilirsiniz, geçmişte olduğu gibi..

BUSHIDO
18-06-2008, 08:15
Sevgili Paslicivi madem acik ve net bir sekilde konusmayi seviyorsunuz izniniz ile bende biraz net olayim... Sunmak istegimiz yayinda ne kadar dogru ve yararli seylerden bahsediyor olsaniz da, sunum sekli bir sekilde aliciya uygun duzenlenmis olmali.:yes:

Verici veya alicida bir sorun olmasa da eger karsi tarafta dinleyen yok ise sonuc degismez!:)

Simdi birbirimizi kirmanin ne alemi var?

Paylasmak istediginiz konuda soylenebilecek, konusulabilecek o kadar cok sey var ki! Ama once katilimi saglamak ta yarar olabilir.:)

Umarim amacim yanlis anlasilmamistir.

Selamlar.

BUSHIDO
18-06-2008, 08:36
Sn Paslicivi, bence bu gibi gereksiz ve tatsiz konusmalari bir kenara birakalim ve gercekten onemli olan ve hergecen gun daha da buyuk onem kazanmaya baslayan konulara girelim.

Ben sizin bu konuda soyleyecek cok seyiniz oldugunu biliyorum ve ilgi ile bekliyorum. Bildiginiz gibi artik medeniyet buyuk bir hizla ilerlemekte ve insanlik buyuk bir degisimin esigine geldi. Bu bahis konusu olabilecek konulari disariya yansitilmasa da derinde iclerinde hisseden cok buyuk sayida insan var.

Blog yazilari genelde kisitli kisiler tarafinda biliniyor ve izleniyor.

Bir baslayin bakin ilgilenen kisiler birer birer duseceklerdir.

Top sizde!

Selamlar.

paslıçivi
18-06-2008, 08:50
Sevgili Bushido

siz yazılarımı takip ediyorsunuz, blogda bir konuya değinmiştim. Farkında, uyanmış bir insan kendiyle barışık çevresiyle çatışma içindedir diye. Ama bu çatışma küçük bir çocuğun anne babasıyla çatışması gibidir. Burda kendime düdük makarnası diyorum ve sonuna gülücüğü koyuyorum. Zamanla birbirimizi daha iyi tanıyacağız, dostlarım bana nasılsın diye sorduklarında "domuz gibiyim maşallah" diyorum, umarım anlamışsınızdır. antendeki paslar temizlendikçe yayın netleşecek merak etmeyin, sevgiler.

paslıçivi
18-06-2008, 09:01
Kendi öz çekirdeğinize ulaşıp anı yaşamaya başlayınca bu dünyada kimsenin sizi üzemeyeceğini kıramayacağını, mutsuzluk diye bir şey olmadığını, mutlak mutluluğun varoluşa teslimiyet olduğunu göreceksiniz. En sevdiğiniz insanın kaybı bile sizin saf bilincinizi zedelemeye yetmeyecek. Çünkü saf bilinciniz dünyadaki edinim ve kayıplarınıza karşı duyarsızdır. Mutlak mutluluk dediğim budur, içinizdeki hayvanı bilinçli bir şekilde yaşamaktır.

BUSHIDO
18-06-2008, 09:03
"bakalım yaşamın sırrını verecek mi bu düdük makarnası? dediğinizi duyar gibiyim
Yaşamın sırrı yok, her canlının kendi sırrı var. Çünkü her insan ayrı bir varoluş ayrı bir dünya. "

"Yaşamın sırrı yok" diyordunuz ama bahis konusu olan veya ileride olabilecegini dusundugum konular yasamin sirri degilse, Yasamin sirri nedir bilemiyorum.:he:

paslıçivi
18-06-2008, 09:37
Simdi birbirimizi kirmanin ne alemi var?

Şimdi karşıdan bir sinyal geliyor, bu sinyale bazıları gülüp geçiyor, bazıları kırılıyor, bazıları namus onur meselesi yapıp cinayet işliyor. Oysa istasyonun yaptığı yayın tek ama radyolardaki paslar nedeniyle her radyo olayı farklı alıyor, ve bu nebiçim yayın diyor. Yayında sorun yok, sorun alıcılarda, onların ayarlanması antenlerin pırıl pırıl temizlenmesi gerekiyor.

Zihinde yaşamak dediğim olay budur işte, zihin size sonradan toplumun giydirdiği kalın bir zırhtır ve onun kurallarıyla yaşarsınız.

Oysa saf bilincinize çekirdeğinize ulaşabilirseniz herşeyin bir oyun bir eğlence olduğunu görür ve sonuç olarak sadece varoluşa EVET dersiniz. Varoluşa evet demek bir sonuçtur ve bambaşka diyarlara götürür, çünkü orda evrenin vazgeçilmez bir parçasısınız, evrenle mücadele etmeden ikilik yaratmadan müthiş bir uyum birlik içinde yaşarsınız. Orda kötülük üzüntü kaygı endişe yoktur sadece varoluşunuzun mutlak mutluluğu vardır.

BUSHIDO
18-06-2008, 09:43
Sevgili Paslicivi, bu sizin bahsettiginiz ogretinin cok benzerini Pleiadian'li lar dunya uzerinde pekcok defalar ve pekcok farkli kisiye ulastirdiklarini ama insanoglunun bunlari surec icerisinde bir sekilde deforme edilerek bir din formatina cevrildigini soyluyorlar.

Yabanci dil sorunumuz olmasa idi size iletmek ve incelemenizi rica etmek isterdim.

Selamlar.

kharma_23
18-06-2008, 09:48
insan

ne pis bır ego şole demekte...onlarda ruh yokkı ama bende var...nıye....farkın ne...referansın ne....referans hayal alemı......referansa mutlak biat sart...ama nıye....yokoluş...içler urperıyo işte...bı sela daha verılıyo...herkesın bırbırıne baktıgı an.....acaba bu kez rolü sona eren kim....5 dakıkalık bır dusunce ortamı kımılerınde 3 bazılarındA 2...ondan sonra tekrar ruyaya dalış...asıl soru su...

bizi bunları dusunmeye bole yasamaya ıten guc bızdenmı....bır burnu 2kulagı kası gozu olanmı....yoksa buna sahıp bıle olamayan aslında hep gordugumuz ama hıc ıcıne gıremedıgımız tabıatmı....

bısey bıldıgımızı sanırız...nerde mucıze dıye ararız....aramaya ıhtıyac duyarız...kımılerı olduguna ınanır kımısı olmadıgını bılerek yasar..bu karsıtlık asıl olan dengedır ıste....herkes aydınlanmamalı...

BUSHIDO
18-06-2008, 11:35
Sevgili Bushido

siz yazılarımı takip ediyorsunuz, blogda bir konuya değinmiştim. Farkında, uyanmış bir insan kendiyle barışık çevresiyle çatışma içindedir diye. Ama bu çatışma küçük bir çocuğun anne babasıyla çatışması gibidir. Burda kendime düdük makarnası diyorum ve sonuna gülücüğü koyuyorum. Zamanla birbirimizi daha iyi tanıyacağız, dostlarım bana nasılsın diye sorduklarında "domuz gibiyim maşallah" diyorum, umarım anlamışsınızdır. antendeki paslar temizlendikçe yayın netleşecek merak etmeyin, sevgiler.

Hepimiz bir dunya da bulunuyoruz ama herkes kendi dunyasini, kendi gercekliligini kendisi olusturuyor ve bunun sinirlari icerisinde yasiyor. Bundan onceki yasamlardan edindigimiz deneyim ve birikimlerin rehberliginde birikimlerimizi ve tecrubelerimizi daha otelere goturmeye, daha mukemmele ulasmaya calisiyoruz.

Yasadiklarimiz, olusturdugumuz dunyanin yapisi bir sekilde dusuncelerimizin bir sonucudur. Dusuncelerimiz ile gunumuzu ve gelecegimizi sekillendirir ve yonlendiririz. O neden ile kendi dusunce sistemimizi surekli bir monitor altinda tutmamiz ve kendi gerceklerimizi sekillendirmesinde etkisi olabilecek olumsuzluklardan kendimizi arindirmamiz gerekli.

Gucumuzun farkinda olalim, sorumluluklarimizi bilelim ve ona sadik yasayalim.

Sanirim sizin de vurgulamayi amacladiginiz buna benzer bir dunya gorusunu iceriyor.

Selamlar.

zeus
18-06-2008, 16:28
sayın paslıçivi;
böyle derin bir konuyu gündeme getirdiğiniz için tebrikler.

umarım bazı kişiler bu konuyu din platformuna çekip, hakarete varan eleştirilerde bulunmazlar.

saygılar

paslıçivi
18-06-2008, 16:29
Sevgili Paslicivi, bu sizin bahsettiginiz ogretinin cok benzerini Pleiadian'li lar dunya uzerinde pekcok defalar ve pekcok farkli kisiye ulastirdiklarini ama insanoglunun bunlari surec icerisinde bir sekilde deforme edilerek bir din formatina cevrildigini soyluyorlar.

Yabanci dil sorunumuz olmasa idi size iletmek ve incelemenizi rica etmek isterdim.

Selamlar.

sevgili Bushido diyeceğim ama çocukluğumdaki kung-fu dizisi aklıma geldi, orda sevgili çekirge deyip dururdu, bizimki de ona benzedi.

Ben burda kendi yaşadığım bir tecrübeyi anlatıyorum ve bunun temelinde yatan şey BİLMİYORUMdur, yani benim inandığım hiçbir şey yok, inançsızlık sözkonusu, inançsızlığın olduğu yerde din olmaz, olursa da inançsız olmaz, çelilşir yani.

paslıçivi
18-06-2008, 16:38
[QUOTE=kharma_23;2438964]..asıl soru su...

bizi bunları dusunmeye bole yasamaya ıten guc bızdenmı....bır burnu 2kulagı kası gozu olanmı....yoksa buna sahıp bıle olamayan aslında hep gordugumuz ama hıc ıcıne gıremedıgımız tabıatmı....

Burda bahsettiğiniz şey mutlak gerçeklik diğer bir deyişle hakikat. Bu konudaki fikrimi daha önce blogda belirtmiştim ama sonradan bazı sebeplerle sildim.

Mutlak gerçeklik; düşünsel, bedensel, zihinsel, bilinçsel olarak bakir bir olgudur, kimsenin ulaşmadığı ulaşamayacağı bir şeydir. Bilmediğimiz, bilmediğimizi bile bilmediğimiz ve hatta bilmediğimizi bilmediğimizi bilmediğiz bir şeydir. İnsanoğlunun sahip olduğu donanımlarıyla ulaşması imkansızdır, diye düşünüyorum

paslıçivi
18-06-2008, 16:50
insan

ne pis bır ego şole demekte...onlarda ruh yokkı ama bende var...nıye....farkın ne...referansın ne....referans hayal alemı......referansa mutlak biat sart...ama nıye....yokoluş...içler urperıyo işte...bı sela daha verılıyo...herkesın bırbırıne baktıgı an.....acaba bu kez rolü sona eren kim....5 dakıkalık bır dusunce ortamı kımılerınde 3 bazılarındA 2...ondan sonra tekrar ruyaya dalış...asıl soru su....

Sevgili kharma-23 satırlarınızdan alınganlık yapıp sanki bana eleştiri yöneltmişsiniz gibi hissettim, açıklamaya çalışayım,

Anlattıklarım benim kendi yaşamım, referans benim hayatım, hayal alemi falan değil, aksine eskiden hayal aleminde yaşıyormuşum, ben bunu yaşadım ve yaşıyorum, ben yaşayabiliyorsam ve şeyimde mavi boncuk yoksa diğer insanlar da yaşayabilir diye düşünmekteyim.:) Çünkü her iki dünyayı da yaşadım. Bu yaşamda tekrar doğmak neymiş bizzat yaşıyorum.

Yanlış anladıysam sallayın gitsin, önemi yok.

ırmak
19-06-2008, 00:33
Farkındalıklarımızı nasıl artırabiliriz... Lütfen yazın...

Yazın ki sizin farkındalıklarınız diğer hissenet üyelerinin farkındalıklarına farkındalık katsın...

paslıçivi
19-06-2008, 05:31
sevgili Irmak, daha önce blogdaki son yazımda bahsetmiştim ama kısaca değineyim.

Ben bunu meditasyona bağlıyorum. 13-14 yaşlarında benim için meraktan gözlerimi kapatıp bazı olayları algılayabilme oyunumdan bir süre yaşama bakışım değişmeye başladı. Niçin böyle olduğunu anlayamıyordum, özellikle dini inancıma karşı şüphe duymaya başladım. Ailem müslüman bir aile olduğu halde daha o yaşlarımda inanç kavramını sorgulamaya başladım, uzun bir yolculuk...

Daha sonraki yıllarda rastgele okuduğum bir kitapta meditasyondan bahsediyordu, teknikler veriyordu, denedim daha ilk 3-4 saniye içerisinde moda odaklanmıştım. Eeee dedim bu benim çocukken oynadığım ve hala arada bir yaptığım oyun, olayı daha sonra incelediğimde bu farklılığımın meditasyona bağlı olduğunu anladım.

Meditasyona iyi odaklanabilir yoğunlaşabilirseniz zihin dediğim o zırhtan kurtuluyor ve çekirdeğe (gerçek siz) ulaşıyorsunuz. Bir kere ona ulaştınımızmı zaten artık başka birisiniz, değişime inanmak çok zor geliyor. Farkı farketmeye ve gerçekten yaşamaya başlıyorsunuz. Zamanla daha ayrıntılı bahsederim.

paslıçivi
19-06-2008, 05:42
sayın paslıçivi;
böyle derin bir konuyu gündeme getirdiğiniz için tebrikler.

umarım bazı kişiler bu konuyu din platformuna çekip, hakarete varan eleştirilerde bulunmazlar.

saygılar

Sanmıyorum sevgili zeus, biz kimseye kişisel olarak hakaret etmediğimiz sürece saldırı olacağını düşünmüyorum. Konumuz gereği zaman zaman din olayına değineceğiz ama forum kurallarını bildiğim için öyle bir ortam yaratmamaya çalışacağım. Ben olaylara inançüstü baktığım için bu konudaki hassasiyetin farkındayım ama hiç bir inanç sistemi de kimsenin tekelinde değildir. Bir inançla o inanca mensup insanların farklı şeyler olduğunu algılayabilirsek sorun kalmaz zaten.

Yazdıklarımız hakkında olumsuz eleştirisi olan arkadaşlar gelip görüşlerini bildirirlerse biz de elimizden geldiğince açıklamaya çalışırız.

paslıçivi
19-06-2008, 06:10
Elinize bildiğiniz bir cisim alın ve ona odaklanın, izleyin inceleyin onu. Sonra gözlerinizi kapatıp cismi hayal edin, sonra da o cismi gözleyen kendinizi bir yere koymaya çalışın. Sonra her ikisini birden hayal etmeye çalışın. İlk zamanlar zor olacaktır, birine odaklandığınızda diğeri kaybolacaktır ama biraz uğraştıktan sonra her ikisine de odaklanabileceğinizi göreceksiniz. Ortada siz, gözlemlediğiniz şeyler iki yanlı kanatlarınız gibi. Bu olaya tanıklık edin. Gözlemleyen sizdiniz ama şimdi kendinizi gözlemliyorsunuz. Gözlemleyen gözlenemez ama siz gözlemleyebiliyorsunuz. İşte burda gözlemlediğiniz; sizi bu dünyada yaşatan çekirdeğinizden bihaber yaşatan zihniniz, peki bu iki kanat arasındaki gözlemleyen kim? İşte gerçek siz, nüveniz, saf bilinciniz.

Bu meditasyon olayları sanırım kuantum fiziğiyle ilintili işliyor. Mesafesi ve hareketleri gözlemlendiğinde elektronlar farklı hareket ediyorlar. Siz de burda kendi zihninizi gözlemleme fırsatı bulup onunla istediğiniz gibi oynayabilirsiniz.

paslıçivi
19-06-2008, 06:41
farkındalık bir zihinsizlik durumudur dedik, nedir bu zihinsizlik?

Ana rahmindeyken varolan saf bilincinizdir, daha en ufak bir zihin katmanı, artığı yoktur, çünkü yaşamın en güvenli limanında bütün ihtiyaçlarınız siz bir şey yapmadan göbek kordonundan size verilmektedir. O yüzden bir zihin oluşamaz.

Ama göbek kordonunuz kesilip ilk nefesinizi kendiniz almaya başladığınızdan itibaren zihin katmanları yavaş yavaş oluşmaya başlar. Ağladığınızda size süt verilir, altınız değiştirilir, ilgi şefkat görürsünüz, bunlar zihnin ilk katmanlarıdır.

Yaşınız büyüdükçe ihtiyaçlarınız artar ve değişir, bir şey elde etmek için öğrendiğiniz her şey sizde bir zihin katmanı oluşturur, zihin çok uyanıktır aldatıcıdır. Daha sonra size yaramazlık yapmamanız, toplumla uyum içinde yaşamak için ahlak kuralları ve en önemlisi bir inanç aşılanmaya başlanır.

Bütün bunlar yıllar içerisinde saf bilinciniz (gerçek çekirdeğiniz) üzerinde kalın bir zırh oluşturur ve artık siz o zırha(zihin) göre yaşarsınız, yani çekirdeğinizde değil zihninizde yaşarsınız. Ve çekirdeğiniz çok derinlerde ulaşılamaz olmuştur artık, işin pis tarafı böyle bir çekirdeğiniz olduğunuzdan bile habersizsinizidir.

Olduğundan bile haberinizin olmadığı gerçek size nasıl ulaşacaksınız ki? Sizde yaratılan zihinde yaşamaya devam eder, zaman zaman içinizden yaşam böyle olmamalı deyip çaresizce size giydirilen inancınıza sarılırsınız ve uykuda bir rüya gördüğünüzün bile farkında değilsinizidir. Çünkü size giydirilen bu zihin artık sizin mutlak gerçeğinizdir, bu zihinden arınmadığınız sürece uyanamaz, aydınlanamaz, gerçek sizden çok uzak bir yaşam sürersiniz. Zannedersiniz ki yaşam bu ama yaşamın bu olmadığını arındığınızda anlayacaksınız. Rüyadaki yaşam gerçek gibidir, uyanmadan rüya olduğunu farkedemezsiniz. Ben şimdi size ne desem boş, dediğim gibi doğuştan kör bir insana renkleri anlatmaya, mavinin yeşilin nasıl bir şey olduğunu açıklamaya çalışıyorum.

Zihinsizlik, farkındalık budur işte.

paslıçivi
19-06-2008, 06:57
Bu zihin dediğimiz şey çelik tertemiz bir çivinin üzerini tamamen kaplamış pas gibidir ve siz gerçek çiviyi hiç bir zaman görmüyorsunuz, göremezsiniz de zaten, çünkü bu doğduğunuz günden itibaren paslanmaya başlıyor, yaşamı sorgulamaya başlıyacağınız yaşa geldiğinizde temiz çividen eser yok. Hepiniz birer paslıçivisiniz. (sevgili Bushido, daha önce sorduğunuz sorunuzun yanıtını almışsınızdır umarım, sevgiler)

paslıçivi
19-06-2008, 07:21
Bu zihinde yaşamaya devam ederken zaman zaman içinizdeki yaramaz çocuk (çekirdeğiniz, merkeziniz) bir şeylerin ters gittiğini algılayıp çelişir huzursuzlanır ama ne olduğunu bir türlü anlayamazsınız. Bazen inancınızın size ters gelen bir çok şeyini görürsünüz, işte o merkezinizle olan çatışmadır. Arayışa girersiniz, diğer insanlar neye inanıyor diye, araştırırsınız bakarsınız sonra tilki gibi kürkçü dükkanına geri dönersiniz, yine en anlamlı dini inanç sizinkidir.

Ve diğer inanca sahip insanları hiç bir zaman anlayamazsınız, onların da sizi anlayamadığı gibi, istediğiniz kadar deşin, en sonunda senin dinin sana benimki bana deyip kaçarsınız. Siz maymuna tapanı nasıl küçümsüyor gülümsüyorsanız o da sizi küçümsüyor ve gülüp geçiyor. Zihinde yaşadığınız sürece de hiç bir zaman anlamayacak ve gülüp geçeceksiniz.


Bugün yaklaşık 250-300 tane dini inanç var. Ve dini inanç demek evren ve ölüm sonrası gibi bilinmeyen insanoğlunun sürekli merak ettiği konularda mutlak gerçekleri size aktaran şeydir. Yani bugüne kadar insanoğlunun ne kadar inancı olduysa o kadar mutlak gerçek var demektir. Peki bu kadar çok mutlak gerçek olabilir mi? Mutlak gerçek bir tanedir... Ama size göre mutlak gerçek sizinkidir değil mi?:):) Zihinde yaşamak ne demek algılayabiliyor musunuz?

BUSHIDO
19-06-2008, 07:32
Nikinizin ilgincligi konusunda size yoneltmis oldugum sorunun cevabini aldim ve bu nedenle de nikinizi "passizcivi" olarak degistirmenizi oneriyorum, sevgiler!:)

ırmak
19-06-2008, 19:19
Sevgili paslıçivi o güzel açıklamalarınızı okudum tşkler...

Kuantum fizik okumuştum öğrenciyken, ancak şimdi okuduklarımın farkına varıyorum

veee.. atom altı parçacıkların o müthiş oyununu şimdi kavrıyorum...

şimdi farkına vardım Schrödingerin Kedisinin hayatının kime bağlı olduğunu...

işte farkındalığım yavaş yavaş artıyor...

meditasyon yaparım bende...

paslıçivi
20-06-2008, 06:29
Nikinizin ilgincligi konusunda size yoneltmis oldugum sorunun cevabini aldim ve bu nedenle de nikinizi "passizcivi" olarak degistirmenizi oneriyorum, sevgiler!:)

Bushido, bilmiyorum farkındamısın ama çok önemli bir konuya değindin. Bir çivi normalde passız olması lazımdır ama bütün çiviler paslıysa paslıçivi normal algılanır. Pastan arınmış bir çivi anormal algılanır ve diğer çivilerle çatışma içindedir.

Bugün bir inanca sahip zihinde yaşayan insanların kendilerini normal algılamaları gibi. Peki ben insanlığın tamamına yakını farkında olmadan normallik adı altında derin bir nevroz içinde olduğunu söylesem çoğunuz tepki verecektir. Ne yani şimdi tüm insanlık hasta mı? evet maalesef öyle, yoksa bu kadar savaşı, mutsuzluğu, huzursuzluğu, didişmeyi, arayışı bana normal biri açıklayabilir mi?

Bu arada ben de tam passız sayılmam, artı passızçivi demek direk çivi anlamına gelir, bir an kendimi beton çivisi gibi hissettim, sağolun almayayım. sevgiler:)

paslıçivi
20-06-2008, 06:58
Zihinsizlik ve beraberindeki arınma inançsızlığı getirir, yani inanç dediğiniz kavram kendiliğinden ortadan kalkar, çünkü size sonradan bir katman olarak eklenmiştir. İnançsızlık deyince insanlığın tamamı bunu sanki kötü bir şeymiş gibi algılıyor, bunu yaşamadıkları algılayamadıkları için doğaldır aslında. Sanki inançsız insan çok kötü biridir, hiç bir korkusu olmadığı için her türlü kötülük beklenir gibi..

İnançsız insanın ulaşabileceği nokta imanlı olmaktır, burda bahsettiğim iman sevgi dolu bir yürektir. Çünkü o saf bir bilinç olarak sadece varoluşun keyfini, mutlak mutluluğunu yaşamaktadır. Bu dünyadaki edinimler ve kayıplar onun mutluluğu mutsuzluğuna etki etmez, o yüzden evrenle, doğayla büyük bir uyum içinde yaşar.

Sevgi dolu bir yürek sizi evrenle tek bir bütün yapar, diğer canlılarla ve evrenle hiçbir probleminiz yoktur, varoluşunuz gereği herşeye EVET deyip teslim olmuşsunuzdur. Akarsudaki bir su damlacığı gibisinizdir, yana doğru ya da ters istikamette akmaya çalışmazsınız, suyun akışı evrenin doğasıdır, onunla beraber uyumlu bir şekilde yolculuğunuza devam edersiniz. Bir su damlasının akarsudaki diğer damlalarla ya da akarsunun kendisiyle mücadeleye girip mutlu olmasının imkanı var mıdır?

O yüzdendir ki imanla inanç karıştırılır. İnanç bir öğretiyi kabul edip kendini o gruba dahil etmektir. Ben müslümanım, ben budistim, ben şeytana taparım gibi.. Neye inadığınızın ya da inanıp inamadığınız hiçbir önemi yoktur. Yüreğinizde iman (sevgi) yoksa evrenle varoluşla uyum içinde olamazsınız, mutlu olmanız imkansızdır, sadece bir takım kazanımlar peşinde koşup kendinize geçici ferahlamalar sağlayıp sadece kendinizi evet sadece kendinizi kandırırsınız. Ve evrenle ve dolayısıyla diğer canlılarla büyük bir mücadeleye girersiniz.

Bugün türkiyede inançlı-imansız(dinci denilen kesim) insanların kendi doğrularını dayatmaya çalışmaları gibi. gerçekten inançlı-imanlı bir insan kendi inancının ona verdiği mutluluğu yaşar, haa bir uykudadır o ayrı mesele ama diğer canlılarla bir sorunu yoktur, varoluşa saygılıdır.


İnançsız bir insanın da imansız(sevgisiz yürek) olması mümkün değildir. İnançsızlık sizi evrenle bir olmaya iter, size o yolu otomatikman açar, gideceğeniz başka seçenek yoktur çünkü. çünkü siz varoluşsunuz, varoluşla nasıl mücadele edebilirsiniz ki?

paslıçivi
20-06-2008, 07:19
Zihinsizlik, arınma durumunda bir tanrının varlığıyla, cennet cehennemin olup olmadığıyla ilgilenmezsiniz, siz sadece varoluşunuzu yaşar ve kutlarsınız. İnsanlar niçin bir tanrının olup olmadığıyla bu kadar ilgileniyorlar, çünkü varolan dinler tanrıyı bireyselleştirip, denetleyen, hükmeden, cezalandıran, ödüllendiren nihai mutlak güç olarak size aktarıyorlar. Siz de varolan yaptırımlardan korktuğunuz için bunu ya kabul ediyor bir dine mensup oluyorsunuz ya da işinize gelmediği için reddedip deist ya da ateist oluyorsunuz. Yani zihninize öyle giydirilmiş ki bu düşünce mutlaka bir taraf olmak zorunda hissediyorsunuz kendinizi.

Benim için bir tanrının varlığı yokluğu benim meselem(müslüm baba aklıma geldi) değildir, olamaz da zaten, ben belli bir donanımla varolan bir canlıyım, bu donanımla algılayabiliyorsanız sizin için vardır algılayamiyorsanız sizin için yoktur. 3 yaşındaki birçocuğun saf bilincinde ya da ömrünü balta girmemiş ormanlarda bir tanrı öğretisi almamış bir insanın beynindeki tanrı neyse benim için de o. Varolup olmaması beni değil onu ilgilendiren bir konudur.

Söylediklerimi anlamanız için zihinsizlik arınma gerekli, yoksa size öğretilen giydirilen zihinle hiç bir yere varamaz, şüpheden kurtulamaz, mutlak mutluluğa erişemezsiniz.

paslıçivi
20-06-2008, 07:58
Zihinde yaşamak, belli bir inancın belli kuralların doğrultusunda yaşamaktır ve sizin merkezinizdeki, çekirdeğinizdeki o müthiş potansiyel nükleer enejiyi görmemeniz, baskı altında tutmanız demektir.

Zihinde yaşayan insanlar için tanrı ya vardır ya yoktur, başka olasılık yoktur çünkü zihin engeller.

Ölüm sonrası yaşam vardır ya da yoktur, başka olasılıklar zihin tarafından silinmiştir

Evren ya kendiliğinden (bing bang) olmuştur ya da tanrı tarafından yaratımıştır, evrenin sonsuzdan beri varolabileceği, bunun bir dizi zincirler aşamasındaki bir süreç olabileceği akla gelmez, zihin engeldir çünkü.

Cennet cehennem ya vardır ya da yoktur, başka olasılık yoktur.

Evren sonsuzdur, sonuna ulaşamadığımız için çaresiz kabul ettiğimiz bir olasıılktır, evrenin bir sonu ve ondan sonra başka evrenler ya da oluşumlar olabileceği aklımıza gelmez.

Yani ya siyahtır ya beyaz, grileri zihin siler.

Yaşam canlılık varoluş, bir olasılıklar zinciridir, hiç bir şey olmak zorunda değildir, evren sonsuz olmak zorunda değildir, evren sonradan oluşmak zorunda değildir, bir tanrı olmak ya da olmamak zorunda değildir, siz 70 yaşına kadar yaşamak zorunda değilsiniz, zengin olmak zorunda değilsiniz, mutlu olmak zorunda değilsiniz, aşık olmak zorunda değilsiniz, bir çocuk sahibi olmak zorunda değilsiniz, mükemmel bir yaratık olmak zorunda değilsiniz,

sadece ve sadece ÖLMEK zorundasınız.

Doğdunuz varoluşa merhaba dediğiniz andan itibaren sadece ölmek zorundasınız başka bir zorunluluğunuz yok. Ama bunu da zihin siler ya da çok uzaklara erteler, oysa ölüm bir sonraki AN dır sadece. Yaşam ölümcül bir hastalıktır aslında ve tedavisi yoktur. Doğduğunuz günden itibaren bu hastalığa yakalanır ve geri saymaya başlarsınız ve evet bir sonraki andır sadece

Bunu algılamaya çalıştığınızda merkezine(çekirdeğinize) bir parça daha yaklaşmaya aydınlanmaya merhaba demeye başlamışsınız demektir.

BUSHIDO
20-06-2008, 08:50
Fikirlerinizin olusma surecinin uzunca bir surece yayildigi ve meditasyonun vermis oldugu olgunluk kolayca gozlemleniyor ve buda benim gibi yetersiz kisilerin katilimini zorlastiriyor. Bilgilerinizden yararlanmak adina kendimi biraz zorluyorum. Eger yazilarimda belirli bir tutarsizlik veya anlamsizlik belirirse bundandir emin olabilirsiniz.

Farkindalik oldukca onemli bir konu ve bunu saglayabilirsek olasi pekcok sorunu yasamamizi da engelliyecektir. Meditasyon ile iliskili deneyimlerinizden, ve tekniginizden bahsedebilirseniz seviniriz.:)

Farkindalik insanlari belirli bir asamadan sonra evrendeki diger ogelerin farkindaligina ulastirdigi soyleniyor... Bu konuda belirli tecrubeleriniz varsa, paylasirsaniz sevinirim.:yes:

Son bir ekleme, sevgili paslicivi bence "olum" diye birsey yoktur, olay bunu nasil algiladiginiza bagli!(bu konuyu tartisirken din ve iman ogelerinden ozellikle arinmak zorunda oldugumuzu tekrar hatirlatmama sanirim gerek yok!:)).

Selamlar.

ganesh
20-06-2008, 14:39
Başlık ilgimi çekti, bir bakayım dedim... Aslında foruma pek uğramıyorum son günlerde...

Yıllar önce meditasyonla epey uğraştım... Deyin ki bir dağa tırmandım... Düştüm aşağı... Bir daha tırmandım... Yine düştüm...

İnsancıkların tek bir zihnin, ruhun ne derseniz, gözleri, kulakları olduğunu, tüm olasılıkları deneyimlediklerini, büyük bir rüyanın içinde yüzdüklerini gördüm... Görür gibi oldum diyelim ayıp olmasın...

Yazılanlara bir itiraz değil, katkı olarak değerlendirirseniz... Zihnimizin oluşumu doğumdan sonra değil, rahimde başlar... Algılar orada devreye girer... Korkular, ümitler oluşur, hatta rüya bile görülür... Rahimden önce genetik olarak düşünce kalıpları büyük oranda hazır paketler halinde aktarılmaktadır... Yani zihnimizin şekillenmesinde dedelerimizin payı az değildir...

Öte yandan zaman kavramı, doğum, rahim, dede, torun, bir rüyanın yanılsamaları olarak ele alınırsa, son yazdıklarımın zaten önemi kalmaz...

Kaçtım, okuyacağım

Sevgiler

kharma_23
20-06-2008, 14:52
Sevgili kharma-23 satırlarınızdan alınganlık yapıp sanki bana eleştiri yöneltmişsiniz gibi hissettim, açıklamaya çalışayım,

Anlattıklarım benim kendi yaşamım, referans benim hayatım, hayal alemi falan değil, aksine eskiden hayal aleminde yaşıyormuşum, ben bunu yaşadım ve yaşıyorum, ben yaşayabiliyorsam ve şeyimde mavi boncuk yoksa diğer insanlar da yaşayabilir diye düşünmekteyim.:) Çünkü her iki dünyayı da yaşadım. Bu yaşamda tekrar doğmak neymiş bizzat yaşıyorum.

Yanlış anladıysam sallayın gitsin, önemi yok.

elestırmekmı...bu kadar dolu yazıları elestırırsem hayata bakısmı goz onune alıyorumda sıze degıl kendıme ayıp etmıs olurum...

mukemmel bır topıc....

bende bıseyler karalayayım...

hayatımın ortaokuldan sonrakı kısmını dusunmeye epeyce vakıt ayırarak gecırdım....arastırdım sorguladım okudum hayatı gozlemledım vs...

sımdı cok buyuk bır saskınlık ıcındeyım...hıcbıseyı bılemeyecegımı bılmeme ragmen hala bıseylerı bılme umudu tasıyorum ..umudu sorgulamıyorum tek bıldıgım bılmek ıstedıgım...bu bılınclı yaptıgım bıseyde degıl...yanı sabah uyanıp hadı dusuneyım demıyorum.....

sonra bellı soru kalıpları gelıyo...farkındalık kavramına kafa yoran bır kımse sıradanlıgın ıcınde bunları dıle getırırse deli muamelesı gorur bundan emınım...frekans meselesıdır...frekans demek ıstedıgım kavramla esdeger bır kelıme degıl...yanı farklılıklar....

aslında insan bılmeye caba gosterdıgı muddetce aslında ne kadar bılgızı oldugunu goruyo..en bılgısızlerde kendısını bılge olarak tanımlıyo..ne acayıp tezat...tıpkı hayatın kendısı gıbı...

foton
20-06-2008, 16:30
Başlık ilgimi çekti, bir bakayım dedim... Aslında foruma pek uğramıyorum son günlerde...

Yıllar önce meditasyonla epey uğraştım... Deyin ki bir dağa tırmandım... Düştüm aşağı... Bir daha tırmandım... Yine düştüm...

İnsancıkların tek bir zihnin, ruhun ne derseniz, gözleri, kulakları olduğunu, tüm olasılıkları deneyimlediklerini, büyük bir rüyanın içinde yüzdüklerini gördüm... Görür gibi oldum diyelim ayıp olmasın...

Yazılanlara bir itiraz değil, katkı olarak değerlendirirseniz... Zihnimizin oluşumu doğumdan sonra değil, rahimde başlar... Algılar orada devreye girer... Korkular, ümitler oluşur, hatta rüya bile görülür... Rahimden önce genetik olarak düşünce kalıpları büyük oranda hazır paketler halinde aktarılmaktadır... Yani zihnimizin şekillenmesinde dedelerimizin payı az değildir...

Öte yandan zaman kavramı, doğum, rahim, dede, torun, bir rüyanın yanılsamaları olarak ele alınırsa, son yazdıklarımın zaten önemi kalmaz...

Kaçtım, okuyacağım

Sevgiler


Çok haklısın sevgili GANESH insanlar EGO ile Erensel bütünlük bilincini algıladıklarında olay tamamdır sayılır...:cool:

paslıçivi
21-06-2008, 06:16
Fikirlerinizin olusma surecinin uzunca bir surece yayildigi ve meditasyonun vermis oldugu olgunluk kolayca gozlemleniyor ve buda benim gibi yetersiz kisilerin katilimini zorlastiriyor. Bilgilerinizden yararlanmak adina kendimi biraz zorluyorum. Eger yazilarimda belirli bir tutarsizlik veya anlamsizlik belirirse bundandir emin olabilirsiniz.

Farkindalik oldukca onemli bir konu ve bunu saglayabilirsek olasi pekcok sorunu yasamamizi da engelliyecektir. Meditasyon ile iliskili deneyimlerinizden, ve tekniginizden bahsedebilirseniz seviniriz.:)

Farkindalik insanlari belirli bir asamadan sonra evrendeki diger ogelerin farkindaligina ulastirdigi soyleniyor... Bu konuda belirli tecrubeleriniz varsa, paylasirsaniz sevinirim.:yes:

Son bir ekleme, sevgili paslicivi bence "olum" diye birsey yoktur, olay bunu nasil algiladiginiza bagli!(bu konuyu tartisirken din ve iman ogelerinden ozellikle arinmak zorunda oldugumuzu tekrar hatirlatmama sanirim gerek yok!:)).

Selamlar.

Bushido, sakın kendinize engel olmayın, herşeyi yazabilirsiniz, bu çok normal, çünkü şimdilik farklı dünyalarda yaşıyoruz ama gördüğüm kadarıyla ilginizden dolayı arınmanız an meselesi, tek yapmanız gereken içinizde yıllarca uyuyan devi uyandırmak, biraz sabırlı olun, zaman içerisinde bir çok şeye değinmeye çalışacağım.

Evrende bir çok şeyin farkına varıyorsunuz ve şimdiye kadar bunları nasıl algıyamadığınıza hayret ediyorsunuz ama uykudayken bunları algılamanız mümkün değil.

Hayatında hiç orgazm yaşamamış ya da 7-8 yaşlarındaki bir çocuğa orgazmın nasıl bir keyif olduğunu anlatabilir misiniz? Bu keyfin bir anlık değil sürekli içinizde bulunmasını anlatabilirseniz ben de size çok şey anlatırım.

Böyle bir doygunluk halindeyken dünyadaki kazanım ve kayıplarınız umurunuzda bile değil, daha önce de yazdığım gibi "bir elimde cımbız bir elimde ayna, umurumda mı dünya".

Bill Gates olmaya gerek yok, çünkü onun önce dünyaya sahip olabilir miyim, daha sonra da şu ay da fena değil, onu da alayım, ya bi dakka ulan mars da hiç fena durmuyor, orda bir koloni kurup iyi para kazanabilirim gibi zamanda (gelecekte) yaşayıp anı kaçırdığını farkedebiliyormusunuz.

Ölüm konusunda yaşamdan, başka birinden bir öğreti aldıysanız o bir inançtır ama kendiniz aydınlandığınızda ölümün bambaşka bir şey olduğunu görürsünüz, evrenin bir birlik, ayrılmaz bir bütün olduğunu algıladığınızda ölümün bedensel bir dönüşüm süreçlerinden birini yaşadığını algılayıp ölümün korkulacak bir şey olmadığını hatta sonsuz yaşamda bir mola olduğunu algılamaya başlarsınız.

Zihinden arınmamış bir insanın gerçek mutluluğa ulaşması imkansızdır diyorum çünkü bu dünyada ölüm kavramının farkında olan ve bir gün mutlaka öleceğini bilen tek canlıdır insanoğlu. Bu dünyada istediği kadar servete güce mevkiye sahip olsun bir gün öleceğini bilmesi onda bilinçaltında sürekli bir huzursuzluk mutsuzluk kaygısıdır, bunu bastırabilmek unutabilmek için de dünyadaki kazanımların peşinden çılgınca gidip sarhoş olmak istemektedir ama çabası nafiledir.

paslıçivi
21-06-2008, 06:29
Sevgili Ganesh, size karşı sessizlik içinde olmam gerektiğini hissediyorum, sizden de çok şey öğrenebileceğimizin farkındayım.

Şu bilinç olayının dedelere uzanması konusunda haklı olmanız büyük bir ihtimal,
kendi durumumu sadece meditasyonla açıklamak zorunda kalmam o zaman.

Benim atalar gavur memeleketi yunanistandan gelmişler, dedelerim de benim gibi biraz çapkınmış sanırım, kendime baktıkça genetik DNA bazında bir karışıklık olması büyük ihtimal:)

paslıçivi
21-06-2008, 06:45
kharma 23

sizi yanlış anlayabileceğimi hissetmiştim ama yine de belirsizlik olarak kalmasını istemediğim için bir cevap yazmıştım. Bunun sebebi de gerçek günlük yaşamımda beni tanımayanlardan çok eleştiri alıyorum. Zihinde yaşayan insanların arasında zihinsiz yaşamak oldukça zor ama bir o kadar keyifli. İster istemez yalancı geçici bir zihin oluşturup rol yapmak zorundasınız, yoksa beni topa tutarlar.

İlk zamanlar bunun büyük sıkıntısı çektim, benim çok saf, iyi niyetli, bir oyun tarzında yaşamım düşüncelerim söylemlerimin diğer insanlarda inanılmaz bir tepki yarattığını gördüm. Çünkü onlar kendilerine giydirilen o zırhın içinde yaşamlarını cehenneme dönüştüren bir çok değer yargısına, ahlak kurallarına, dini inançlara sahiptiler. Varoluşlarıyla kendi merkezleriyle bırakın uyum içinde yaşamayı, mutsuz ve gergin olmak için sanki özel çaba harcıyorlar gibi geldi bana.

Benim rahat davranabilmem konuşabilmem için ya onlarında benim gibi olması gerekiyordu ya da ben ıssız bir adada tek başıma yaşayacaktım. Arınma süreleri içinde ben de kısmen zihinde yaşayan biri olarak bir yaşam bir düzen kurmuştum kendime.

Yani iki arada bir derede kaldım. Şimdi yalancı geçici bir zihin yaratıp toplum içinde rol yapmak zorunda kalıyorum ama içimdeki o zıpır çocuk kaynıyor, o ayrı mesele. Sadece çok samimi dostlarımın arasında ben olabiliyorum.

paslıçivi
21-06-2008, 07:39
Zihin dediğimiz şey yaşamınızın önünde kocaman devasa bir dağ gibidir. Size onun zirvesine ulaşmanız ve ya o dağı geçmeniz gerektiği öğretilir. O dağ bir çok öğretilerin oluşturduğu varoluşa HAYIR diyen öğelerden oluşur.

Böyle olmalısın şöyle olmalısın,
tereyağından çok iyi kıl çekmelisin,
sen bi tanesin, aslansın, kralsın,
toplumda ahlak kurallarına uymalısın,
senin bir onurun gururun var
efendi olmalısın, terbiyeli olmalısın
hedeflerin olmalı, çaba göstermelisin
inancına sahip çıkmalısın, buna göre yaşamalısın
bu haram, bu günah, bu yasak
nefsine hakim olmalısın
çocuk gibi olmamalısın
karı gibi heryerde gülmemelisin
ciddi olmalısın, nedir bu laubalilik
senin bir namusun gururun var
milli bir onurun var
sen bir müslümansın, nedir bu yaptığın?
sen bir türksün müslümansın
şehit olup cennete gitmelisin
şöyle giyinmeli böyle bıyık bırakmalısın
kılsın tüysün

ooffff! yazarken bile içime daral geldi, bu liste _meli _malı diye uzar gider, ömür biter bunlar bitmez, o yüzden bu dağı aşmak imkansızdır ama insanoğlunun ataları bunu aşmalısın dedikleri için o gariban da daha önce açılmış patikalardan birinde yola çıkar ya da kendi patikasını kendisi açmaya çalışır.

Hiç bir zaman zirveye ulaşamaz, ulaştığını zannettiği zaman bakar ki başka zirveler var, bir ömür törpüsüdür, yaşamını bu dağa aşmaya adamıştır ama bırakın aşmayı daha zirveye bile yaklaşamamıştır. Patikalarda yolculuk yaparken bir gün son nefesini verir. Son nefesini vermeden geriye dönüp baktığında bir arpa boyu bile yol almadığını "ulan yaşam bu mu?" deyip büyük bir tatminsizlik içinde ölümden korkmaya başlar. korktuğu ölüm değildir yaşamadığı, kaçırdığı o güzel yaşamdır, varoluşun keyfidir. Ama bunu telafi etmek isyan etmemesi için ataları ona öbür dünyada ödül olarak fazlasını teklif ederler.

Arınmış bir insanın önünde böyle aşılması gereken bir dağ yoktur. Gerçekte böyle bir dağın olmadığını, insanlığın zihninde nesiller boyunca oluşturulan bir rüyadan ibaret olduğunu görür, çünkü bu dağ varoluşa HAYIR demektedir.
Siz varoluşa evet dediğinizde önünüzde dağ falan kalmaz, kendiliğinden kaybolur, uçar gider, buharlaşır. Ve sonsuz büyüklükte ve güzellikteki yemyeşil çayırlarda ovalarda varoluşun keyfine varırsınız.

Çok güzel yemek masası düşünün, üstünde her çeşit sevdiğiniz nefis yemekler var. Siz bunları bir an önce yemeğe başlamaktansa onları yemek için durmadan bir sandalye, çatal kaşık bıçak arıyorsunuz, çünkü atalarınız sizde böyle bir zihin oluşturdu, onlar olmadan bu nefis yiyecekleri yiyemezsiniz ama bir türlü aradıklarınızı (sandalye çatal bıçak) bulamıyorsunuz ve yemeklerin soğuyup sofradan kaldırılacağı endişesi (ölüm korkusu) içindesiniz.

Ve nihayetinde garson gelip bütün yemekleri masadan kaldırır...

paslıçivi
21-06-2008, 07:59
Arınıp aydınlandığınızda, tanrının bir birey olmadığını, cansız ışık huzmeleri fotonların biraya gelip canlılığın kendiliğindenliğini yani ilahi tanrısallık kavramını yaşayacaksınız, evrenin parçalardan oluşmadığını en küçük parçanın bile kaybının evreni dağıtabileceğini yokedebileceğini ve buyüzden tüm parçaların büyük bir uyum ilişki içinde olması gerektiğini göreceksiniz.

Varoluşun size verdiği nefis bastırılması yaşanmaması yokedilmesi gereken bir şey değil aksine doyasıya yaşanıp varoluşun temel kuralı olduğunu göreceksiniz. İçinizdeki o yıkılmaz, sarsılmaz, şüphesiz, mutlak mutluluğunuz bunun yegane kanıtı olacaktır.

Ve evreni oluşturan en küçük parçacıkların birbirlerine SEVGİ denen çok kuvvetli bağla yapıştırıldığını hissedeceksiniz.

BUSHIDO
21-06-2008, 10:26
Beyinin nasil calistigini arastirmakta olan bir doktorunun beyin kanamasi surecinde yasamis oldugu fiziksel ve zihinsel deneyimler oldukca ilginc. Sol ve sag beyin yarim kureleri arasindaki iliskileri ve gercekliligi algilamamizda ne kadar onemli bir fonksiyonlari oldugunu inanilmaz bir carpicilikta ilk elden anlatiyor. Farkindalik baglaminda aslinda bizlerin evrenin yaratici gucun bir parcasi oldugumuzu... Beynimizi olusturan iki yarimkurenin nasil yasamakta oldugumuz gercekliligin belirlenmesinde bir fonksiyona sahip. Sag yarimkureden yasamami gozlemlediginizde nasil kendinizi evren boslugunda yuzercesine, devasa bir evrensel guc kutlesi, bir sekilde bu evrenin bir parcasi olarak algilamata oldugunuzu. Ama sol yarim kurenin bizler icin sinirlarini cizmis oldugu gerceklilige ulastiginiz da ise suan yasamakta olan bireyi, vucudu hissetmekte oldugunuzu cok carpici bir tecrube ile anlatiyor ve bunu ilk elden yasamis birisi olarak anlatiyor!

Burada anlatilanlar ile meditasyon surecinde yasandigini dusundugum tecrubeler arasinda sanki belirgin benzerlikler var gibi goruluyor. Meditasyon surecinde belki de sol yarimkurenin bizler icin belirledigi "ben" zirhindan siyrilip, sag yarimkurenin evrensel boyutlarina daha ozgurce hissedebilme olanagi elde edebiliyoruz. Bir gerceklilikten bir digerine gecis gibi birsey!

Su ana kadar karsilasmis oldugum en carpici ve en aydinlatici bir deneyimi bir bilimadaminin agzindan dinlemek cok carpici. Paylasmak istedim.

How it feels to have a stroke
http://video.google.com/videoplay?docid=-1289890033385505273&q=How+it+feels+to+have+a+stroke&ei=IatcSKnECY7QwgPd6fj9CQ

Youtube baglantisi calisanlar icin ise:
UyyjU8fzEYU

BUSHIDO
21-06-2008, 17:22
Beyin anatomisini cikarmaya calisan bir doktorun yasamis olduklari ve bu surecte gecirmis oldugu degisim bizlere insanin ne kadar buyuk guclere sahip oldugunu gosteren bir kapiyi araliyor. Ve, ozellikle sevgili Paslicivi'nin vurgulamaya calistigi olgunun ne kadar onemli olduguna, gerceklilik icerdigine bilimsel bir taniklik getirdiginden usenmeyip asagidaki baglantiyi cevirmeye calistim.

Ozellikle SAG beyinin fonsiyonu ile meditasyon surecinde ulasilmakta olan state arasindaki paralellige dikkat cekmek isterim.:yes:

Umarim konunun daha saglikli anlasilmasinda bir katkisi olur.

How it feels to have a stroke
http://www.ted.com/index.php/talks/jilltaylor

Neden beyin ile ilgili alani sectim?

Ailevi nedenlerden dolayi beyin ile ilgili bilimsel calismalara ilgi duydum ve bir sekilde kardesimin icinde bulundugu problemleri anlamaya, kendisi gibi durumda olanlara yardimci olmayi dusunuyordum.

Kardesimin psikolojik sorunlari nedeni ile neden hepimizin yasamakta oldugu ortak gercekliligi kavramakta zorluk cektigini, ve karmasa icerisine dustugunu anlamak istiyordum. Ben kendi ruyalarimi alip, yorumlayip kendi gercekliligime adapte edebilirken, neden kendisinin bunu beceremedigini bulmak istedim. Bu amacla Harvard Department of Psychiatry’de calismalarima basladim.

Arastirmalarimizin esas ilgi alani beyinin mico baglanti haritasini cikartmaya odaklanmisti. Hangi hucrelerin, hangi hucreler ile iliski icerisine oldugu ve nasil kimyasal enzimler kullandiklarini arastimakta idik. Bu arastirmalarin niteliginden dolayi hayatim oldukca anlamli bir hale gelmisti.

Bir Aralik sabahi uyandigimda benim de kendime ait bir beyin problemi ile karsi karsiya oldugumun farkina vardim. Beynimin sol tarafinda bir damarda kanama olusmus. Bu beyin kanamasi surecinde ne yuruyebildim, konusabildim, ne de okuyup yazabildim. Yeni dogmus bir bebekten ote bir sey degildim!

Insan beynine bakarsaniz iki yarim kureden olusmakta oldugunu gorursunuz. Size gostermek icin gercek bir insan beyni getirdim. Bilgisayarlarin nasil calisitigini anlayanlar icin soyle bir ornek verebilirim. Insan beyninin SAG yarimkuresi sanki bir PARALEL ISLEMCI gibi calisir, ve SOL Yarimkuresi ile SERI ISLEMCI gibi calisir. Bu iki yarimkure birbiri ile Corpus callosum araciligi ile iliskiye gecer. Corpus callosum arasindaki 300 milyon fiber baglanti disinda bu iki yarimkure arasinda hicbir baglanti bulunmamaktadir. Bu fiziksel ayrilik, fonsiyonlari icinde gecerlidir. Her iki yarimkure farkli seyler ile ilgilenirler, farkli seylerden hoslanir ve hatta farkli kisilikleri vardir.

Insan beyninin SAG Yarimkuresi yanlizca icinde yasadigimiz “an” ile ilgilenir. Onun icin onemli olan suan icinde bulundugumuz zaman onemlidir ve bunu da “gorsel image” ler araciligi ile yasar ve varligini vucudumuzun kine-statik hareketleri ile ogrenir. Yasamakta oldugumuz “an” ile iliskili bilgi, bir enerji formunda tum vucudumuzu saracak sekilde assagi dogru iner ve boylece yasamakta oldugumuz “an” nasil renkte, kokuda ve seste oldugu bir enerji formunda bu SAG yarimkurenin sayesinde kavranir. Bizler, bir “enerji varligi” olarak birbirimiz ile, SAG yarimkure araciligi ile baglanti icerisinde bulunmakta, ve SAG yarimkure araciligi ile tum insanlar bir “enerji varligi” olarak insanligi olusturmakta, hissetmekte! Insanlar bu sekilde birbirleri ile bir butunun parcasi olduklarini hissedebilmekte. Bu ani yasadigimiz an da, biz mukemmeliz ve butunluk icerisindeyiz!

SOL yarimkure ise buna karsilik hersey inanilmaz sayida kolaj seklindeki veriler olarak algilar ve birer birer ele alarak gerekli yerlerine yerlestirmeye calisir. Detaylar ile ilgilenir. Detay halindeki bilgileri klasifikasyona tabi tutar ve bu bilgileri gerekli yerlere yerlestirir. SOL yarimkure bu islemleri bir “dil” formasyonu araciligi ile yapar. Bu nedenledir ki icimizde kimi zaman, “isten donerken su maddeyi almayi unutma!”, “yarin sunu yapmayi unutma gibi sesler duyariz... butun bunlar hep Sol yarimkurenin fonksiyonlari arasindadir. Bu yarimkure sayesinde “Ben!” olgusu olusturulur. Bu yarimkurenin fonksiyonlari sayesinde cumlelere "BEN ....." diye baslariz.

Iste o sabah ben beynimin SOL yarimkuresinde olusan kanamadan dolayi bu "ben" fonksiyonumu kaybettim. Sabah uyandigimda beynimin sol tarafinda hissettigim bir aci beni belirli araliklarla sarsti! Eksersiz makinasinda hareketlerimde bir gariplik hissetmeye basladim. Hareketlerim ile algilamalarim arasinda belirgin kopukluklar baslamisti ve agri arttigindan eksersizi kestim. Yavas yavas yururken tum hareketlerimin yavasladigini, akiciligini kaybetmeye basladigini hissettim. Dus alirken vucudumda “tamam, su kaslar dursun! Su kaslar calsimaya baslasin!” gibi komutlari hisseder gibi olmaya baslamistim. Koluma baktigimda sinirlarini hissedememeye baslamistim. Kolumun sinirlarinin nerede baslayip bittigini hissedemiyordum. Kolumun dis hatlari arka plandaki goruntu ile kaynasmaya ve kaybolmaya baslamisti! Tum hissedebildigim enerji den ote birsey degildi! Kendimi enerji formunda algilamaya baslamistim. O an SOL beynimden normal zamanlarda gelmesine alismis oldugum sesi de hic duymaz olmustum. Bu sessizlik beni inanilmaz sasirtmisti! Vucudumun sinirlarini artik hissedemez hale gelmis ve hissettigim inanilmaz buyuklukte enerjiden baska birsey degildi!

O an SOL beynim mudahale edip, “problem var, problem var!” diye seslendigini hissettim ve ben de, “yardim istemem lazim!” diye kendi kendime tekrar ettim. Ama hemen kendimi tekrar o enerji dunyasinda buldum. Hersey o kadar guzel ve mukemmeldi ki, icimdeki o ses beni dis dunyaya bagladigindan ve onun yoklugunda kendimi hafif dissettim. Isim ile iliskili sorumlar artik yoktu. 37 yillik duygusal yuk artik ustumden kalkmisti! Hicbirsey umurumda degildi! Inanilmaz bir cosku hissettim. Ama sol taraf tekrar mudahale etti ve yardim istemem gerektigine karar verdim. Araba kullanabilirmiyim diye dusundum. Ama bir an farkettim ki, kac beyin arastirmasinin basina boyle bir olay, boyle bir firsat cikabilirdi? Inanilmaz buyuk bir firsatmis gibi geldi ve sevindim. Ama cok meskul biri oldugumdan boyle bir rahatsizlik icin de harciyacak zamanim yoktu! Neyse birkac gun sonra eski sorumluluklarima donerim diye dusundum.:)

Kartvizitimi cikarip, bagli oldugum bolumu aramak istedim ama kartvizitleri koymus oldugum klasordeki kartvizitlerin uzerindeki yazilar bana bir anlam vermiyordu. Sekilden ote birsey degillerdi! 45 dakikami dogru kartviziti bulmak icin harcadim ve numarayi cevirirken, ilk numaradan sonra cevirmis oldugum numarayi unutmaktaydim. Uzun bir ugrasidan sonra bir sekilde karsi tarafa ulastim ve karsi tarafa “Jill, basim belada!” dedigimde ama agzimdan cikan ses hicbir anlam ifade etmiyordu. Neyseki benim sorun yasadigimi anladilar ve hastaneye ulastirdilar.

Bir sabah uyandigimda halen yasamakta oldugumu anladim.

Hastane de varligim iki farkli gerceklilik icerisinde gel gitler yasamaya baslamisti. Kendi varligimi sanki siseden cikmis bir cin gibi inanilmaz buyuk, sanki boslukta yuzen bir balina gibi hissetmekteydim. Tamamen bir enerji formunda olan bu buyuk, devasa varligimin, ruhumun nasil olupta asagida duran o kucuk vucuda girebilecegini dusunup endiseleniyordum. Nirvanayi buldugumu hissettim. O inanilmaz guzellikte, icimi isitan enerji olsa olsa nirvanadir diye dusundum. Ama yasadigima gore, herkes bu nirvanaya istediklerinde ulasabileceklerini ve bu guzelligi, huzuru hissedebileceklerini dusundum. Dunyayi, bu guzel, baris dolu bakis acisi ile hissettigimizde dunyanin artik cok daha farkli bir yer olabilecegini dusundum. Bu ne kadar buyuk bir hediye olabilirdi. Tum insanlarin SAG beyinlerinde sakli olan bu dunyaya ulasabildiklerinde artik o dunyada baris ve guzellikten baska birsey hissedilemiyecekti! Bu bizim yasadigimiz dunyayi nasil degistirebilecekti!

Ailemin yardimi ile 8 yil suren bir tedavi sonucunda normal yasantima donebildim.

Pekiyi, bizler kimiz?

Artik hissediyorum ki biz insanlar evrenim yasam formundaki gucuyuz! Iki cognative varolusa da sahip ve hangi formu istersek gecebilme gucune sahip varliklariz. Bu tamamen secimimize kalmis ve bu guc icimizde! Bir tarafta tum evren ve insanlikla butunlesme yetisine sahip SAG cognitive dunyamiz ve diger tarafta benligimizi belirliyen, bizlere kisilik veren SOL cognitive dunyamiz. Tamamen secim bize kalmis! Siz olsaniz hangisini secerdiniz ve ne zaman?

Inaniyorum ki SAG beyinimizin bize sunmus oldugu bu dunyanin guzelliklerine, barissalligina daha cok yer verdigimiz surece icerisinde yasamakta oldugumuz dunya da daha farkli bir dunya olacaktir.:yes:

Tesekkurler.

----------------------------------
Ozgun texte sadik kalmaya calismama ragmen cevirinin bire bir olmadigini belirtmek isterim.

paslıçivi
21-06-2008, 17:41
Bushido çok ama çok teşekkürler, emek verip çevirmişsin, ben de sayende çok önemli bir şey öğrendim,

Durumumun, farklılığımın farkındayım ama nedenini net olarak tespit edememiştim. Gerçi hala edebilmiş değilim ama anatomik olarak sayende ilk kez öğrendiğim bu bilgi beni şimdi yeni araştırmalara itti. Meditasyonlarımda sağ beyin küreme odaklanıp gözlemci, tanık olmaya çalışacağım. Ve elektronların yönünü değiştirip bakalım neler yapabileceğim, yaşam sınırsız bir okyanus, nereye istiyorsan oraya git, hergün yeni bir şey keşfet ve ölümsüzlüğü algıla..

paslıçivi
21-06-2008, 18:14
farkındalık

Yaşamda köle değil efendi olmaktır

demiştik, yazımızın başında. hepimiz duygularımızın, onurumuzun, namusumuzun, ahlaki değerlerimizin, inanç kurallarımızın kölesiyiz. Yani gerçek merkezi (beni) değil zihinde yani şu paslıçivideki pasta oluşan beni(EGO) yaşıyoruz, o yüzden uykudasınız diyorum, rüya görüyorsunuz diyorum. Zihinde atalarınızın ve toplumun yarattığı bu ego şimdilik efendi, yani gerçek siz köle, egonuzun kölesi.

Toplumda her nekadar egoist olmak suçlansa da egoyu yaratan toplumun yine kendisidir. Şöyle olmalısın böyle olmalısın, başarılı muvaffak olmalısın, parayı götürmelisin, toplumda saygın bir yerin olmalı, adam gibi adam olmalısın, ciddi olmalısın, karizmatik olmalısın, bir bakışınla dağları devirmelisin, namazı beş vakit kılıp 30 gün aç kalmalısın, karıya kıza bakmamalısın, içki içmeyip domuz eti yememlisin, hepsi haram hepsi günah.....


Oooooo!!! durun bir dakika yaa, ben saf bir bilincim ve mutluyum, napıyorsunuz siz bana? Diri diri cehennemim içine atıyorsunuz beni. beni yarattığınız o iğrenç cehennemde (zihinde) yaşamaya zorluyorsunuz. Cehenneme gitmeye gerek kalmadı, siz zaten bu yaşamda onu fazlasıyla yaşatıyorsunuz.

Egonuzdan kurtulup saf bilincinizde (pırıl pırıl bir beton çivisi) yaşamaya başladığınızda zaman kavramı ortadan kalkıyor ve anı hissetmeye başlıyorsunuz. Artık bilinçli bir hayvansınız, mutlak mutluluğu yakaladınız, sevgi dolusunuz ve artık bir evrensiniz.

Saf bilinç (gerçek çekirdeğiniz)meditasyonda bedeninizden ayrılır ve gözlemci tanık durumuna gelirsiniz, ölüm bedeninizin ölümüdür, evrenin bir maddesel döngüsüdür. Saf bilinç zamanda yaşamaz, geçmişi geleceği yoktur, An'da yaşar ve varolur, zamanla bir bağlantısı olmadığı için sonsuzdur, ölümsüzdür.

yaşamda efendi olmak budur.

unsala
21-06-2008, 20:46
Hayırlı olsun.. Pardon bu kökü pascala dayanan Egzistansilyalizm ile bağlantısı varmı.. anlattıklarınız kasdettim.. tskr.

paslıçivi
22-06-2008, 09:13
Sevgili unsala

Sayenizde ben de yeni şeyler öğreniyorum, bahsettiğiniz -izm'i googledan aradım ve bahsettiğiniz gibi bir varoluşçuluk felsefesi karşıma çıktı. Okudum ve benim dünya görüşüme uyan bir çok yanı var. Pascala dayanan ve Sartre'nin desteklediği bir felsefe.

Fesefe bildiğim kadarıyla bir duvarın önüne oturup bunun arkasında ne var diye düşünmek galiba. Benim yaşadığım bir _izm peşinden gitmek değil, yani bir neden değil. Benim yaşadığım bir sonuç.

Varolan ruh halim, dünya görüşüm büyük olasılıkla meditasyona bağladığım bir sonuç, yaşanmış ve yaşamakta olduğum bir deneyim, henüz tam olarak da çözebilmiş değilim ama açıkçası çok da önemli değil.

Bildiğim bir şey varsa, yaşarken geçtiğim yollarda asfaltı ağlatıyorum:)

paslıçivi
22-06-2008, 09:33
farkındalığın başında

Otomatik pilotta uçmak değil uçağı bizzat sizin uçurmanızdır

demiştik. bu konunun meditasyona giriş için oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Yaşamda hepimiz sabahleyin kalkınca otomatik pilota bağlanıyor ve yaşamı bir tekrardan ibaret yaşıyoruz. Yataktan nasıl kalkılacağı, tuvalete nasıl gidileceği, orda ne yapılacağı:), elbiselerimizi nasıl giyeceğimizi, yolda nasıl yürüneceği gibi çok basit aktiviteleri yaparken farkında değiliz, anı yaşamıyoruz. Onları yaparken yine zihinde yaşıyoruz, kafamızda binlerce düşünce dünkü olayları hatırlıyor ya da bugün neler yapacağımızı planlıyoruz. Kimse büyük tuvaletini yaparken "dur bakayım yaa, bu nasıl bir olay, nasıl bir keyif" deyip onunla birlikte olmuyoruz. Ya elimizde gazete ya da kafamızda seksen tane tilki, hep zamanda (geçmişte gelecekte) yaşıyoruz. Bize bunu yapan zihnimizdir (yılların asırların birikmiş kalıntıları).

Yolda yürürken bir şey düşünmeyin, sadece kendinizi, kaslarınızı, nasıl adım attığınızı, kalbinizin ve nefesinizin nasıl çalıştığını algılamaya çalışın, buna odaklanmaya çalışın. Yemek yerken başka bir şey düşünmeyin, yemeğin lezzetli ya da lezzetsiz olduğu konusunda yargıç olmayın, sadece yemeği yediğinizin farkında olun, yemeği tabaktan alışınıza, ağzınıza götürüşünüze, çiğnemenize tanıklık edin, gözlemleyin.

Bunu yapmaya başladığınızda zihin devre dışı kalacak zamanda değil anda yaşamaya ve farkındalığa yavaş yavaş geçiyor olacaksınız. Bu zihni devre dışı bırakıp gerçek çekirdeğinize ulaşmada oldukça önemli bir adım, çok basit gibi duruyor ama basit bir atom çekirdeğini patlattığınızda ortaya çıkan enerjinin çekirdeğin büyüklüğüyle orantılı olmadığını farkedin.

Otomatik pilottan çıkın ve direksiyona geçin, bu sizin yaşamınız çünkü..

unsala
22-06-2008, 13:55
Bunun herhangi bir eğitimi varmı? tekniği içeriği nasıl.. çeşitli şekıllerı var.. vede sabırla ve sürekli yapılması gerkır diye dusunmekteyım

paslıçivi
23-06-2008, 05:42
unsala

Meditasyon eğitimi veren bir yer olup olmadığını bilmiyorum ama böyle bir şeye gerek yok ki zaten, anlamsız. Meditasyonu bilmediğiniz için gözünüzde büyütüyorsunuz. Piyasadan sıradan bir kitap ya da internette bilmiyorum böyle bir site var mı ama açıp okumanız yeterli.

Meditasyon ilaç, şifa, sağaltım demektir, aslında hiçbir şey yapmama, düşünmeme sanatıdır. İnsanda dönüşümü sağlar, mekanizmasını kimse bilmiyor ama yaşamda ki en değerli deneyim diyebilirim.

İnsanlar meditasyonu bir psikoterapi seansı gibi algılıyorlar, hayır kesinlikle değildir. Psikoterapide varolan sıkıntılardan geçici olarak kurtulursunuz, bir süre sonra tekrar aynı ya da benzer sıkıntılar başlar ve bir pansuman tedavi şeklidir.

meditasyon dönüşüm demektir, zihin ötesine geçmektir, artık farklı bir insan olmanız demektir, sıkıntılardan sonsuza değin kurtulmadır, bir arınma bir aydınlanma bir farkındalığa giden yoldur.

Meditasyon yapmaya başladığınızda bir kaos, bir çelişki yaşarsınız, sanki kontrolünüzü kaybediyorsunuz, kişiliğinizi kaybediyorsunuz gibi gelir ve ürker bu işten vazgeçersiniz, sakın bunu yapmayın, şayet böyle bir gelişme yaşıyorsanız bilin ki doğru yoldasınız.

Şimdiye kadar zihinde yaşadınız ve sizi yöneten yaşamınızı bir rüyada geçirmenize neden olan yalancı kimliğiniz ego tarafından idare edildiniz. Egonuz bazen aniden bazen de yavaş yavaş parçalanmaya yok olmaya başlamıştır, kontrolü kaybetmektedir ve gerçek siz (çekirdeğiniz, saf benliğiniz) sahneye çıkmaya hazırlanıyordur. Bunun karmaşıklığını yaşıyorsunuz, en cesaretli olmanız gereken dönem budur, bu kaosu aştınız mı ki kolayca aşarsınız artık bambaşka birisiniz, zihinden arınmış, farkında, inanılmaz cesur ve mutlak mutluluğu yakalamışsınızdır. Ölüp tekrar doğdunuz.

Başlangıçta siz meditasyona gidersiniz ama sonra meditasyon size gelir, meditasyon sadece bir tekniktir, araçtır, ulaşılan nokta ise yaşamınızın en büyük deneyimidir. Bir fare bir dağ doğurmuştur, artık özgürsünüz, bunu yaşamanız lazım, anlatılması çok zor. (şu çöpçatan sitelerindeki hatunlar var ya hani, ben anlatılmam yaşanırım diyenler, onun gibi bir şey işte:):))

paslıçivi
23-06-2008, 06:22
Anlaşılması için daha önce blogda yazıp sonradan sildiğim kendi deneyimimi aktarayım

müslüman bir ailenin çocuğuyum, herkes gibi ben de belli bir dini eğitim aldım, şimdi çok komik geliyor, din öğretilebilir mi yaaa, ne bu bir ders mi? Tanrı sanki keşfedilebilecek bir şey, birileri onu keşfetmiş, biz de hazıra konalım. Ampul mu elektrik mi bu ki edison icat ettiğini hazırdan yiyelim.

Öğrendiğim iki bilgi ben de aşırı bir merak uyandırmıştı

1. Uzay sonsuzdur
2.Kainatı allah yoktan varetmiştir.

Bu iki olguyu yanlız kaldığım zamanlar algılamaya çalışırdım, sanırım 12-13 yaşlarındaydım. Nasıl yani sonsuz? Nasıl yani yoktan varetmiştir? kainat olmadığı zaman ne vardı, bu sonsuz boşluk, hiçlik diye birşey olabilirmiydi, bu mümkün olabilirmiydi, hiçbir şeyin olmaması demek nasıl bir şeydi, o sonsuz evrenin yerinde ne vardı.....

Neyse bunları düşünüp algılamaya çalışırken, beynim bir noktada garip bir karıncalanma gibi bir şey olur, gözlerim kapalı olduğu halde açıkmış gibi sanal bir uzayda yolculuk ederdim. Uyumuyordum ama tam bir uyanıklık hali de değildi, çevremdeki sesleri duyabiliyor ama göz kapaklarım çok ağırlaşırdı ama çok keyifli bir şeydi. Ben bunu bir oyun haline getirdim, fırsat buldukça yapıyordum ama farkında olmadan farkındalığın yolunu açmıştım. Daha sonraki yıllarda bir kitaptan öğrendiğime göre meditasyon yapıyormuşum.

Meditasyonun bir çok tekniği var ama önce meditasyon nedir, ne değildir, gibi konuları iyice anlamak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü görünürde çok basit gibi duran bir şey sizi bilmediğiniz bir mekanizmayla bambaşka biri yapıyor.

Şu an ben kendi tekniklerimi kullanıyorum, zaman içerisinde varolan tekniklerden biriyle uyum sağlarsanız onunla devam edersiniz ama herkes ayrı bir varoluş, ayrı bir dünya, ayrı bir zihin olduğu için teknikler kişiye göre değişebilir, bunu bulacak olan sizsiniz ama sakın gözünüzde büyütmeyin, atla deve değil, bir nefesin bir bakışın farkında olmaktan öte bir şey değil ama sonuç muazzam.

Size Budanın aydınlandığı tekniği örnek vereyim, nefesle ilgili bir tekniktir.
Gözlerini kapat, nefes al ver, bu nefes alışveriş zihninde iki uçta birleşen eğriler, bir elips yaratır sende. Bu eğrilerin birleştiği noktalar nefes almadığın anlardır ve çok kısadır, buna tanıklık et, gözlemci ol, bu noktaları yakalamaya çalış. bunu sık sık yaparsan birgün ampul yanar merak etme, yani özçekirdeğindesindir artık, çok basit geliyor di mi? Bu mu yani diyorsunuz meditasyon, evet bu işte. Ama göründüğü kadar da kolay değildir, çünkü önce gevşemelisin ve hiçbir şey düşünmemelisin.

paslıçivi
23-06-2008, 07:08
inanç ve bilme arasındaki farkı farketmektir farkındalık.

Bilme; bir bilgidir, doğruluğu tartışılmaz, tüm dünya insanlığı tartışmasız bu bilgide aynı görüşe sahiptir, saygıya ihtiyacı yoktur, çünkü tüm çıplaklığıyla gözler önündedir. Saygıya ihtiyacı yoktur çünkü saygısızlık edemezsiniz, deli damgası yersiniz.

Örneğin, denizler sudan oluşmuştur, var mı itirazı olan, varmı farklı görüşü olan, varmı saygısızlık etmeye yeltenen, sıkar di mi?:) "Ben denizlerin sudan oluştuğuna inanıyorum", desenize insanlara, bakalım nasıl bir tepki verecekler, burda söylemeniz gereken "ben denizlerin sudan oluştuğunu biliyorum" diyebilirsiniz sadece, çünkü mutlak gerçeklik budur.

"Ben evreni allahın yarattığını ve öldükten sonra cenete ya da cehenneme gideceğimi biliyorum". Bu cümlenin, bu görüşün saygıya ihtiyacı var, aksini iddia ederseniz karşınızdaki kişinin zihnindeki benle gerçek beni arasında çatışma yaratıp öfkelendirirsiniz, o yüzden saygı duymalısınızdır. Bu cümleyi sizin gibi düşünen insanların arasında söylediğiniz de hiç bir tepki almaz aksine egonuzu yüceltici laflar işitirsiniz ve desteklendiğinizi görmek sizde ayrı bir güven yaratır ve işte bu yaa, gerçek mutlak bu dersiniz, uyumaya ve rüya görmeye devam edersiniz.

Bu cümleyi bir de sizin gibi düşünmeyen inanmayanların karşısında söyleyin, ne bileyim bir budist topluluğun, maymuna tapanların, karşısında falan. Güler geçerler, size karşı bir tepki vermemeleri saygıdan değil söylediklerinizi kaale almadıklarındandır.

"Ben evreni allahın yarattığını ve öldükten sonra cennete ya da cehenneme gideceğime inanıyorum" diyebilirsiniz en fazla. Bu bir bilgi değil bir inançtır, sizin zihinde yaşamınızı sağlayan inancınızdır. Görüşünüz mutlak gerçeklik olmadığı halde siz onu mutlak gerçeklişmiş gibi yaşarsınız. Mutlak gerçeklik olsaydı zaten o bir inanç değil bir bilgi olurdu ve saygıya ihtiyacı kalmaz, tüm dünya insanlığı önünde rahatça söyleyebilirdiniz ve herkes sizi onaylardı.

Bugün dünya üzerinde 250ye yakın mutlak gerçeklik yaşayan (uykuda rüya gören) insan topluluğu var. bunu algılayabilmeniz için inançüstü olabilmeniz lazım, arınmanız lazım, aydınlanmanız lazım.

Sizin mutlak gerçeğiniz hangisi, hakikatiniz nedir? Sizinki mutlak gerçek diğer tüm insanlık yanılıyor değil mi? Çok ilginç diğer gruplar da aynı ruh halinde, onlar da sizin için aynı şeyi düşünüyorlar.

Durmak yok, uyumaya rüya görmeye devam..

foton
23-06-2008, 09:23
Böyle olmalısın şöyle olmalısın,
tereyağından çok iyi kıl çekmelisin,
sen bi tanesin, aslansın, kralsın,
toplumda ahlak kurallarına uymalısın,
senin bir onurun gururun var
efendi olmalısın, terbiyeli olmalısın
hedeflerin olmalı, çaba göstermelisin
inancına sahip çıkmalısın, buna göre yaşamalısın
bu haram, bu günah, bu yasak
nefsine hakim olmalısın
çocuk gibi olmamalısın
karı gibi heryerde gülmemelisin
ciddi olmalısın, nedir bu laubalilik
senin bir namusun gururun var
milli bir onurun var
sen bir müslümansın, nedir bu yaptığın?
sen bir türksün müslümansın
şehit olup cennete gitmelisin
şöyle giyinmeli böyle bıyık bırakmalısın
kılsın tüysün

...

Çok teşekkürler gülmekten karnıma ağrılar girdi, :) :)
Özellikle...
Kılsın tüysun,
karı gibi her yerde gül me me li sin,

ganesh
23-06-2008, 17:31
Efendim, haddimi aşmamaya gayret ederek, birkaç satır daha karalıyacağım...

Benim ailem de Yunanistan topraklarından göçmen... Bazı iddialara göre siyonist ajanlarmışız...:) Bu herhalde çok gizli bir sır olmalı, çünkü benim bile haberim yok...:) Mekke'de gömülü büyük dedemin de...

Neyse... Meditasyon ile ilgili kem küm etmek istedim... Öncelikle gördüğüm psikolojik sorunları olan kişilerde meditasyon son derece zararlı sonuçlar vermektedir ve her önüne gelene tavsiye edilmemelidir... Faydası için ise nasip kısmet meselesi diyeceğim... Örneğin Tayland'ta her erkek ergenlik / olgunluk yaşları arasında bir budist tapınağına giderek üç ay kalır... Bu yasal bir zorunluluk olmamakla beraber, "mahalle baskısı" :) sonucu bütün erkekler, kral dahil, bu yazılı olmayan kurala riayet eder... Üç ay boyunca öğlen güneşin tepe vaktinden, ertesi sabah doğumuna kadar hiçbir şey yenilmez, saatlerce meditasyon yapılır, dualar okunur... Sonuç... Milyonlarca evliya mı? Maalesef hayır... Tayland suç oranının yüksek olduğu, epey sorunlu bir toplumdur...:notr:

Her gün beş vakit namaz kılan milyar küsur Müslüman'dan kaç tanesi fayda görür, bilebilir miyiz?

Diyeceğim, meditasyon tüm yararlarına rağmen bir sihirli değnek değildir... Hatta o da bu rüyanın bir parçasıdır... Farkındalığımızı arttıramaz mı, bizi daha dingin kılamaz mı? Elbette... Kısmetse şayet...:notr:

Siddharta Gautama Buddha, Akbaba tepesinde gülümseyerek bir çiçeğe baktığında, hazır bekleyen binlerce müridinden sadece biri onu anlayabilmişti - efsaneye göre -

O müridin takipçileri daha sonra Himalayaları aşarak, Çin'e, Japonya'ya kadar gittiler... Kaç kişi öğrenebildi gülümsemeyi?

Hacı Bektaş'ı kaç kişi anladı? Kaç kişinin işine geldi anladığı demek daha doğru belki...

Gevezeliğimin kusuruna bakmayın... Uykuda sayıklıyoruz işte:)

Sevgiler

paslıçivi
24-06-2008, 04:59
Çok teşekkürler gülmekten karnıma ağrılar girdi, :) :)
Özellikle...
Kılsın tüysun,
karı gibi her yerde gül me me li sin,

Güzeeel güzel, yaşamda arınma ve aşık olmaktan sonra üçüncü sırada gelir içten atılan bir kahkaha, çekirdeğine dokunduğun nadir kutsal anlardan biridir ve yarattığı pozitif kelebek etkisi inanılmazdır. Dünyanın binde biri sizin gibi içten gülse evrenin bir süre sonra çehresi değişir, evrene yaydığınız pozitif enerji inanılmazdır.

paslıçivi
24-06-2008, 05:14
Öncelikle gördüğüm psikolojik sorunları olan kişilerde meditasyon son derece zararlı sonuçlar vermektedir ve her önüne gelene tavsiye edilmemelidir

Ganesh, bu konuda kesinlikle haklısın, bir tespitim var ama inançlı bir toplum önünde bunu paylaşmam uygun değil.

paslıçivi
24-06-2008, 05:24
Üç ay boyunca öğlen güneşin tepe vaktinden, ertesi sabah doğumuna kadar hiçbir şey yenilmez, saatlerce meditasyon yapılır, dualar okunur... Sonuç... Milyonlarca evliya mı? Maalesef hayır... Tayland suç oranının yüksek olduğu, epey sorunlu bir toplumdur...:notr:

Yapma be Ganesh, bunu en azından sen söyleme

Meditasyon yapmaya gitmekle meditasyon yapmak aynı şey değildir ki, insanlar zaten yaşamlarını -mış gibi yaparak geçiyorlar. Ordaki insanlar meditasyon yapmıyorlar, toplumun bir geleneği gereği görsel bir şovdan farklı değil. Müslümanlarda cuma namazına, cenaze namazına, bayram namazına gitmeleri gibi. Camiye gidip ibadet ediyormuş gibi dua ediyormuş gibi yapan herkes İnançlı-imanlı insanlar olsalardı bugün Türkiye cennet olurdu.

paslıçivi
24-06-2008, 05:36
Her gün beş vakit namaz kılan milyar küsur Müslüman'dan kaç tanesi fayda görür, bilebilir miyiz?


bilemeyiz tabii ki, ama inançlı konumdan çıkıp imanlı konuma gelecekleri konusunda oldukça iddialıyım, belli bir doza kadar. Meditasyonu hakkıyla yaparlarsa yani tam doz alırlarsa onları diğer insanlar arasında kategorize edenmüslüman kimliğinden sıyrılıp insan kimliğine erişeceklerdir. Sadece imanlı(sevgi dolu bir yürek) konuma gelmeleri bile insanlık adına büyük bir adım olacaktır.

paslıçivi
24-06-2008, 06:13
Diyeceğim, meditasyon tüm yararlarına rağmen bir sihirli değnek değildir... Hatta o da bu rüyanın bir parçasıdır... Farkındalığımızı arttıramaz mı, bizi daha dingin kılamaz mı? Elbette... Kısmetse şayet...:notr:


Bu yaşamdaki hangi değer insanlara adaletli kısmet olmuş ki meditasyon olsun. Yaşamın gizemi burdadır zaten.

Anne karnındayken ölen insan var, 130 yaşına ulaşan da

Krallar padişahlar da var, bir dilim ekmek yokluğundan ölen de

Fiziksel olarak İlyas Salman gibi yakışıklılar Banu Alkan gibi afroditler de var, neye benzediği belli olmayan uzuvları eksik dünyaya gelmiş hilkat garibeleri de

Mutlu ve zengin bir ailede dünyaya gelip yaşamı bir rüya gibi olan insanlar da var, özbabası tarafından yıllarca bodruma kapatılıp, tecavüz edilip, babasının çocuklarını doğuran da

bu yaşamda bir Buda da vardır, bir de daha ne çeşit bir varlık olduğunu kavrayamayan

Bunların hepsinin toplamı total mutluluktur. Total mutluluğun bu kadar dengeli!!! dağıldığı bir yaşamı sadece iki aşamada halledebilir misiniz? Bu dünya da yaşa öbür tarafa git hesap ver. Buna çocuklar ve deliler güler çünkü anda yaşamanın farkındadırlar ama zihinde, zamanda yaşayanlar görmez ve gerçekten inanırlar.

Yaşam iki aşamada halledilemeyecek kadar adaletsiz ve gizemlidir. benim ulaştığım nokta çok farklı ama bunu daha sonra açıklarım.

Meditasyon farkındalığınızı arttırmaz, arttırması için farkında olmanız lazım, farkında olmanızı, uyanmanızı sağlar.

Okyanusta yaşayan filozof bir balık varmış ve bu okyanusun ne olduğunu öğrenmeye karar vermiş. Yaşlı bilge bir balığa gidip sormuş,

-okyanus nedir, öğrenmek istiyorum

bilge balık cevap vermiş

-içinde yaşadığımız yerdir

Genç filozof balık tatmin olmamış,

-nasıl yani? sen, ben ve bu çevremizdeki sular mı demiş

bilge balık

- evet, demiş

Tatmin olmayan genç balık başka bilge balıklar bulmak için oradan ayrılmış yolda giderken bir balıkçı ağına yakalanmış ve bir süre sonra kendini sahilde kumlar üzerinde bulmuş.

Ancak o zaman okyanusun yaşadığı yer olduğunu kavrayabilmiş.

Meditasyon; size okyanusun içinde yaşarken daha kıyıya vurmadan bunun farkındalığını sağlar.

paslıçivi
24-06-2008, 06:20
Gevezeliğimin kusuruna bakmayın... Uykuda sayıklıyoruz işte:)


Kalbinde söylenmesi gereken bir şarkı, edilmesi gereken bir dans var

Ama dans görünmezdir. Ve şarkı... Sen onu henüz duymadın bile

O senin varlığın içindeki özde gizlidir

Onun yüzeye çıkarılması gerekir, ifade edilmelidir

Kendini gerçekleştirmek demek, işte budur (çalıntıdır)

BUSHIDO
24-06-2008, 07:03
Efendim, haddimi aşmamaya gayret ederek, birkaç satır daha karalıyacağım...

Neyse... Meditasyon ile ilgili kem küm etmek istedim... Öncelikle gördüğüm psikolojik sorunları olan kişilerde meditasyon son derece zararlı sonuçlar vermektedir ve her önüne gelene tavsiye edilmemelidir... Faydası için ise nasip kısmet meselesi diyeceğim... Örneğin Tayland'ta her erkek ergenlik / olgunluk yaşları arasında bir budist tapınağına giderek üç ay kalır... Bu yasal bir zorunluluk olmamakla beraber, "mahalle baskısı" :) sonucu bütün erkekler, kral dahil, bu yazılı olmayan kurala riayet eder...
-
-
Diyeceğim, meditasyon tüm yararlarına rağmen bir sihirli değnek değildir... Hatta o da bu rüyanın bir parçasıdır... Farkındalığımızı arttıramaz mı, bizi daha dingin kılamaz mı? Elbette... Kısmetse şayet...:notr:


Sevgili Ganesh yine ustalikla onemli notayi vurgulamissiniz ve ben de haddimi asarak meditasyon konusunda birkac kem-kum edeyim.

Sanirim varligimizin iki boyutu var, birisi evrensel ve enerji formunda, digeri ise bireysel ve maddesel form da. Bu iki farkindalik, biz istesek de istemesek de, farketsek de farketmesek de el-ele kol-kola ilerlemekte ve icinde yasamakta oldugumuz farkindaligi sekillendirmekte.

Ozellikle son yillarda maddeler dunyasindaki gelismeler hiz kazanmaya basladigindan beri sanki maddesel varligimiz diger boyutunu baski altina almis ve daha da bilinc altina itelemis gibi goruluyor. Son yillarda yasamakta oldugumuz kimi sorunlarin kaynagi belki de bu!:)

Meditasyon yolu ile evrensel niteligimizin farkina varmaya ve aslinda bizlerin ne kadar farkli ve mukemmel bir duzenegin parcasi oldugumuzu algilamamiz kimilerimiz icin oyle kolay tasinabilir, kolay kavranabilir ve yorumlanabilir bir unsur olmadigi bir gercek. Bu nedenle de yanlis yorumlara, kullanimlara neden olmakta ve zaten yipranmis olan kisilikler uzerinde olumsuz etkiler yapabilmektedir. Sizin de vurgulamakta oldugunuz konunun bu oldugunu dusunuyorum.

Evrensel boyutumuzun farkina varmamiz her ne kadar onemli olsa da bunu abartmamadan, ozellikle be bunu bizi biz yapan diger yarimizin varligini veya onemini azaltmasina izin vermeden yasamamiz ayri bir onem tasimakta. Eger ruhsal sagliginiz bu gercekliligi kavramaniza, bir denge icerisinde yasamaniza engel ise, meditasyondan uzak durmakta yarar var. Bu psikolojik rahatsizliginizi siddetlendirebilir ve evrensel boyutun anlam ve onemini bilincsizce farkli yonlere cekmemize, farkli amaclara alet etmemize neden olabilir.

Evrensel boyutumuzun bize katabileceklerini maddesel boyutumuzu daha saglikli ve anlamli yasayabilmemize destek olacak sekilde, maddesel formumuzdan kazanimlarimizi da evrensel boyutumuzu daha da verimli ve guclu hale getirebilmek icin ugrasmamiz gerekli diye dusunuyorum. O zaman bir sorun ile karsilasmayiz.

Herkesin evrensel ve maddesel boyutlarini bir butunluk ve uyum icerisinde gelistirebilme ve yasayabilme firsat ve sansina kavusmasi dilegi ile.:yes:

adali
24-06-2008, 13:19
merhaba
dikkatle ve zevkle okuyorum yazılan her cümleyi.
Yargılamadan olduğu gibi özümsemeye çalışıyorum.
Hasbelkader bir yoga topluluğuyla çalışma yapma şansım oldu. Halen de devam ediyorum. 3 yılda belki 3-4 kez yaşadığım deneyimler neden yoga yapma tercihimi kullanmam gerektiğini anlattı bana. Açıklayamadığım ama içsel olarak kabullendiğim bazı olguları sizin yazılarınızdan okumanın ayrı bir keyif olduğunu söylemek istedim sadece
topiği açan ve katkı koyan herkese teşekkür etmek isterim. Bizimle paylaştıklarınız için
sağolun varolun.

unsala
24-06-2008, 14:17
diye bir dernek veya bır kuruluş var..adamlar senı semınere davet edıyor..tabi sonradan öğrendım maddıyata dayalı yanı kazaç kaynagı bır dernek amaçları para kazanmak böyle olunca ınsan guvenı veınancıda yok oluyor bu tur ruhsal yolculuğa dayanan ınsanın ılerlemesı ve ve aşamalar kaydetmesı gereken dernek vs ler maddıyata dayalı olmamalıdır.. bu bır gönul işi olmalıdır dıye dusunuyorum:)

adali
24-06-2008, 15:35
sayın unsala,
benim katıldığım yoga grubu da sizinle aynı fikirde. Sadece kullanılan mekana kira katkı payı olarak önceleri 2 şimdilerde 5 ytl, zorunluluk olmaksızın tamamıyla gönüllülük esasıyla bağış kutusuna atılmak suretiyle(kimse verdiğiniz miktarı görmesin diye) toplanıyor.

unsala
24-06-2008, 15:40
sayın unsala,
benim katıldığım yoga grubu da sizinle aynı fikirde. Sadece kullanılan mekana kira katkı payı olarak önceleri 2 şimdilerde 5 ytl, zorunluluk olmaksızın tamamıyla gönüllülük esasıyla bağış kutusuna atılmak suretiyle(kimse verdiğiniz miktarı görmesin diye) toplanıyor.
:super::super::yes:

paslıçivi
25-06-2008, 10:36
meditasyondan para kazanmak...

kansere çare bulduğunu söyleyen doktorun kanserden ölmesinden farklı bir şey değil..

paslıçivi
25-06-2008, 10:44
Son yıllarda dünya çok baş kaynaklı olmaya başladı, duygu kalp çok gerilerde kaldı, bunu canlandırmak için iki yöntemden bahsedeceğim. Normalde gözlerinizi kapayıp kendinizi dinlediğinizde ya da ben bedenimde nerdeyim diye sorarsanız başta olduğunu görürsünüz, biraz kalbinizi güçlendirin

-Gözleriniz kapatıp başınızın olmadığını hayal edin, sonra kendinize şimdi nerdeyim diye sorun, kalbinizde olduğunuzu hissedeceksiniz.

-Gözlerinizi kapayıp, gevşeyin, kalbinizin ateşten alevden yanan bir yürek olduğunu bedeninizin de onun çevresinde bir ışık halesini olarak hayal edin,

bunları sık sık yapın, zamanla değişiminize siz ve çevrenizdekiler inanamayacaksınız.

BUSHIDO
26-06-2008, 21:24
Hayırlı olsun.. Pardon bu kökü pascala dayanan Egzistansilyalizm ile bağlantısı varmı.. anlattıklarınız kasdettim.. tskr.

Sn Unsala, burada bahsettikleriniz ile existentialism arasinda paralellikler olup olmadigini sorunca belki merak edip ilgilenenler olur diye ekleyim dedim.

Guzel, akici ve bilgilendirici bir belgesel...

Human all too human - Sartre

http://video.google.com/videoplay?docid=5997040150951355473

Sevgili Paslicivi her sabah topiginizi aciyorum ama eskisi kadar yazi bulamiyorum... Sahsen ozluyorum.

Selamlar.

paslıçivi
27-06-2008, 16:42
Bushido, samimiyetin için sağolasın.

Varolan egosuzluğun, alçakgönüllülüğün aydınlanma yolunda daha önceden önemli adımlar attığını hissettiriyor.

Meditasyonun vatanı japonyada yaşıyor olmanın avantajındasın. Ama Budayı bir tanrı gibi gören budizm tuzağına düşmemeye dikkat et. Buda bildiğin gibi ateistti ve bir tanrı varlığına kesinlikle karşıydı, kişisel olarak meditasyonla nirvanayı yakalayan nadir insanlardan biridir. İnsanoğlu hep tembellik yapmaya yatkındır, Budayı tanrı yapıp budizmi bir din haline getirdiler. Buda bugün hayatta olsaydı hepsini kovalardı.

neyse herzaman yazamıyorum ama sen de gazetenin patronunun köşe yazarı üzerindeki psikolojik etki yaratması gibi beni gaza getirmeye çalışıyorsun:) ama beni(merkez gerçek nüve) ben (pastaki nüve-ego) yönetmiyorum ki..

İçimdeki ben çok keyfi, çok özgür, çok deli, kafasına eseni yapar, canı isterse yazar, istemezse 3 ay uğramaz, gün gelir bir günde 5 yazı yazar, gün gelir 5 gün hiç yazmaz. O kendinin imparatorudur, egosundan arınmış, bir elinde cımbız bir elinde ayna umurumda mı dünya deyip yaşam-meditasyon çift kale maçını oynamaktadır, özgürlüğün ne olduğunu görüp yaşamla bir kedinin fareyle oynadığı gibi oynamaktadır, o dünyanın köküne tükürmüştür.

paslıçivi
27-06-2008, 17:16
Mutlak mutluluğun; bir ucu mutsuzluk olan sarkaç değil, dünyadaki edinimlerinizden bağımsız, varoluşunuzun temeli olan sürekli çoşku, aşk hali olduğunu algılamanızdır. demiştik farkındalık olarak..

İnsan dünyaya saf bilinç olarak gelir, paslanmamış bir çivi gibidir. Bu çivi dışardan gelen her türlü etkiye karşı duyarsızdır, onu eğip bükemezsiniz, yokedemez, zedeleyemezsiniz çünkü varoluşun temel öğelerine sahiptir ve ölümsüzdür, kaygısızdır, üzüntüsüzdür, zamanda değil anda yaşar, mutlak mutluluğa sahiptir.

Sadece ve sadece bir kusuru vardır, paslanabilir, yani zihin dediğimiz katmanla üstü örtülür ve bu pasta, zihinde yalancı bir ben(EGO) oluşur. Bu yalancı ben efendi konumuna geçip alttaki gerçek benin varlığını size unutturur. Efendi egodur artık ve siz de şişenin içinde büyüyen bir kaz gibi o şişeden bir türlü kendinizi öldürmeden ya da şişeyi kırmadan dışarı çıkamaz ve şişenin içinde yaşayan kaza dönüşürsünüz. Şişenin sınırları neyse sizin yaşamınız odur, onun dışına çıkamadığınız için yaşamı şişeden ibaret sanırsınız.

Bu pası, bu şişeyi, bu zihni(hepsi aynı şeydir) size doğduğunuz andan itibaren iyi niyetli olarak ebeveynleriniz, toplum, ve en önemlisi dini inançlarınız oluşturur. bu zihin siz doğduğunuzda yoktur, sonradan size dayatılmıştır ve siz erişkin yaşa gelene kadar oya gibi örerler ve alttaki saf binciniz gerçek nüveniz artık çok derinlerdedir ve siz bunun varlığından bile bi habersinizidir. Ama yaşamak ve kendinizi yönetmek için bir "ben" lazımdır ve bu beni bu zihinde toplum sizde oluşturur buna kısaca ego deriz.

Bu egoda hep _malısın -melisin vardır, kısaca olmalısındır. Sen aslında olmuş olarak dünyaya gelmişsindir, olacağın en mükemmel şekilde olmuşsundur ama bu ego yalancı ben olduğu için doyumsuzdur amacı imkansızı elde etmektir. Ve o yüzdendir ki mezara gidene kadar doymaz, çünkü imkansızı hiç bir zaman elde edemez. Zihinde yaşayan hiç bir insan ölürken tatmin olmuş olarak ölmez, hala zihninde ulaşılması gerekenler vardır. bu egonun mutlu olması yaşamdaki edinimlere bağlıdır, para, güç, mevki aklınıza ne gelirse hepsinin en iyisine en fazlasına sahip olmak ister, yani imkansızı ister ve bunlar gerçekleşmeyeceği için hep huzursuzdur, her zaman başka konularda ondan daha çok şeye sahip insanlar vardır ve bu kişide huzursuzluk yaratır, ego dünyanın merkezi efendisi olsa, yine doymaz, kainata evrene göz diker.

Dünyadaki edinimlere ulaşamaması ya da kayıpları onun egosunu zedeler ve mutsuzluk için bir bahanedir. bugün çok zengin insanların bile hala gerçek huzur ve mutsuzluğu bulamamalarının nedeni budur, zihinde yaşadıkları sürecede akıntıya karşı kürek çekmeye devam edecekler. Dünyadaki kazanımlardaki egonun tatmini imkansızıdır. Çünkü ego tatminsizlik üzerine kurulmuş bir bendir. İnsanlar mutluluğun dünyadaki kazanımlar olduğunu zannedip para pul mevki peşinden bir ömür koşarlar ama çabaları nafiledir.

paslıçivi
27-06-2008, 17:37
zihinde yaşadığın sürece egon tatmin olmaz ve hedeflerin arzuların vardır, yani gelecekte yaşamayı hayal eder durur ve anın güzelliğini kaçırısın, kısaca hayatı ıskalarsın.

Şu okulu bitireyim tamam, şu sınavı geçeyim tamam, şu askerliği yapayım tamam, şu kızla evleneyim tamam, şu arabaya sahip olayım tamam, şu evi alayım tamam, çocuklarım doğup büyüsün tamam, emekli olayım tamam, bu tamamlar hiç bitmez. Her hedefine ulaştığında yalancı bir mutluluk yaşarsın ve bir süre sonra egon seni dürtmeye başlar, şu araba daha güzel, şu ev daha güzel, şu hatun daha güzel, iki evim 3 arabam 5 metresim olsun, yanında jilet tarak da olsun. Müdür olayım, başmüdür olayım, belediye başkanı olayım, bakan, başbakan olayım, kesmez cumhurbaşkanı olayım, yanında fındıklı sütlaç da olsun, en yüksek dağa ben tırmanayım, rüzgara karşı en uzağa ben işemeliyim, kodummu oturtmam lazım, kim tutar benii....bitmez....

İmam olayım müftü olayım, diyanet işleri başkanı olayım, şıh şeyh olayım, binlerce müridim olsun, ereyim insanlar bana tapsın, peygamberin sol testisi olayım, halife olayım, ben bitaneyim, kılım tüyüm, canım kendim benim..ooff. oofff.

paslıçivi
27-06-2008, 17:54
Atalarının sende oluşturduğu bu zihin katmanında en önemli katman dini inancındır. Bu sen de oluşturulan yalancı beni yani egoyu önce bir güzel parçalar zedeler, sen ademin torunusun, o yasak elmayı yedi, sen günahkarsın, sen nefsine hakim olamıyorsun, sen haram yiyiyorsun, sen kötüsün, sen sapıklardansın, sen namuzsuzsun, sen lanetlenmişsin.

Haydaaaaa, durun bir dakka yahu... Ben saf temiz biri olarak bu dünyaya geldim, benim bunlardan haberim yok, harbiden ben böylemiyim, böylesin tabii, sen allahtan daha mı iyi bileceksin, ondan sual olunmaz, o herşeyi bilendir, herşeye gücü yetendir, o şefkatlidir, affedicidir ama seni cehennemde yakmak için de senin her saniyeni özel kanatlı hafiyelerinle gözetmektedir, tuvaletteyken bile dikkat et, bir yanlışını görürsek oyarız.


İşte bütün bunlar senin yalancı benini parçalayıp bir suçluluk duygusu yaratır, dersin ki ulen keşke dünyaya gelmeseydim, ne lanet adamın tekiymişin ben, baksana en büyük dedem bir elma için bizi yakmış, yılan seni denize itmiştir artık.. Bu mutsuzluktan çıkmak, kurtulmak mutluluğa ermek için şimdi benim kurallarıma uyacaksın, bana inanıp mutlak itaat edeceksin, ibadet edip dediklerimi bir bir yapacaksın, tevbe edip seni bağışlamam için bana yalvaracaksın, yoksa varya seni cehennemin en kızgın yerine atar ananı bellerim.

Sen de neye uğradığını anlamadan düştüğün denizden kurtulmak için yine seni denize iten yılana sarılırsın, ohhhh beee, huzur islamda dersin..Zokayı yemişsindir, artık o denize düşmemek için yuttuğun zokayla yaşamayı kabuledersin.

Sen de yaşamdaki mutluluklar bunlar zannedersin, çünkü gerçek mutlak mutluluğun ne olduğu veya olup olmadığından bile bir haberin yoktur. Zokayla uyum içinde yaşamayı mutluluk zannederesin, biraz kıpraştığın zaman zoka içine batar(suçluluk duygusu) ve hemen hizaya gelirsin, çünkü başka seçeneğin olmadığını zannedip bir uykuda rüya görmeye devam edersin.

paslıçivi
27-06-2008, 18:06
Şu zihinde yaşamanın bir rüya olduğunu göstermek için acımasız bir deney yapılabilir aslında. Değişik inanca sahip toplumun aileleri daha bebekken alıp çok farklı bir inanca sahip bir aileye verip onun zihin katmanıyla kirlenmesini bekleyeceksin, 19-20 yaşlarında bu iş hemen hemen olmuştur, sonra bu çocukları gerçek ailelerine tekrar vereceksin, sonra seyredin cümbüşü..

Bir tanrı öğretisi almamış(budizm, jainizm) bir çocuğu, tanrı öğretisi almış hindu, hıristiyan, müslüman bir aileye verin ve ondan seyredin gümbürtüyü.
Kazlar şişenin içinden sağ olarak çıkmayı beceremeyecekleri için yermisin yemezmisin, sonra görün hakikatın ne olduğunu, inancın ne olduğunu, uykudaki kabusu görün..

paslıçivi
27-06-2008, 18:27
Oysa zihinden dolayısıyla egondan kurtulduğunda artık gerçek beni yaşamaya başlarsın, o çok saf temiz günahsız ve bir çocuk gibidir. Zamanda değil anda yaşar, üzüntü kaygı keder mutsuzluk yoktur, varoluşun verdiği mutlak mutluluk, çoşku, engin bir dinginlik vardır. Dünyadaki edinim ve kazanımlara karşı dirençlidir, duyarsızdır, bir şey olmak bir şeylere sahip olmak bir yerlere gelmek zorunda değildir. Zaten mükemmel bir şekilde varolmuştur ve varoluşa evet diyerek varoluşla uyum içinde bir bir akarsu gibi yatağında süzülerek akar. Bilmediği şeyler karşısına çıktığında zihinde yaşayan insanlar gibi bir şey seçmek zorunda değildir, bir seçim yapmaz. Bir tanrının olup olmamsı onu ilgilendirmez, artık o bir müslüman hıristiyan budist değildir, yaşamını esaret altına alan zihin ve egodan kurtulmuştur ve sonsuzluğa ve hakikate açılan kapının anahtarını almıştır. artık sonu olmayan bir yolculuk beklemektedir, hergünü bir bayram bir kutlama bir keşif içinde geçer. Onu sınırlayan ona zarar verebilecek hiç bir şey yoktur, artık bir köle değil bir efendididir, kendinin efendisidir, artık o bir imparatordur..

paslıçivi
28-06-2008, 06:56
yeryüzünde 250 ye yakın dini inanç vardır,

diğer bir tabirle çölde yaşayan 250 devekuşu.

Bunların hepsi birbirine düşmandır

çünkü kendileri hakikatin yolcusu diğerleri şeytanın oyunudur,

ve düşmanını görmemek için hepsi kafasını kuma gömmüştür

onlar bu kafasını gömdükleri kum çukurunda yaşarken

sen aydınlanıp bir çöl kartalı gibi bunları yukardan görebilir

yeşillik ve sulardan oluşan cennetine uçup gidersin..

BUSHIDO
28-06-2008, 07:05
Bushido, samimiyetin için sağolasın.

Asil ben sizin samimiyetiniz icin tesekkur ederim...

Discovery: I Love The World:yes:

http://video.google.com/videoplay?docid=-563036724402921397&q=Discovery+Channel%3A+I+Love+the+World&ei=xLdlSLPBKY22wgOSqpj0Aw

paslıçivi
29-06-2008, 08:42
bushido, güzel bir dünya,
oraya varabilir miyiz,
aydınlanan insan sayısı arttıkça,
nesillere aktarıldıkça niçin olmasın...

Aydınlanma dediğim şey size ekstra bir şey eklenmesi değildir, varolan halinize bir şey eklenmez, yani size bir ampul takıp yakmazlar, akpartili olmanız demek değildir, bir yetenek değildir, bir kader kısmet meselesi değildir.

Aksine sizden bir şey alınmasıdır, zihnin sizden alınıp gerçek kimliğinize dönmenizdir. Karanlığın kovulmasıdır, karanlık kovulduğunda aydınlık doğal olarak ortaya çıkandır zaten.

İnsanlık binlerce yıldır zihinde yaşadığı için kendi aralarında bir hiyerarşi oluşturmak adına binlerce tanrı, cennet cehennem yaratmıştır. Buda zamanında 700 cennetlik bir inanç vardı, hinduizmde 7 cennet vardır, semavi dinlerde cennet cehennemler kat kattır, zihinde yaşadığınız sürece de ne tanrılar biter ne cennet cehennemler..

Oysa insan masumdur, mutludur ama yaşadığı zihin onu bugün içinden çıkılmaz bir yaşama sürüklemiştir, varoluşta mutsuzluk kaygı endişe yoktur, diğer insanlarla canlılarla evrenle bir mücadele yoktur, ego yoktur, suç ve ceza yoktur, herşey varoluşun bir parçası bir sürecidir. Yapmanız gereken varolduğundan haberinizin bile olmadığı çekirdeğinizi farkındalığına varıp onu yaşamanızdır ve bunu sonucu olarak varoluşa evet diyerek bir akarsudaki bir damla gibi uyum içinde akmanızdır.

Aydınlanma bir arınmadır, varolan binlerce yıldır size bulaşmış olan radyasyon(zihin) dan arınmadır. Aydınlandığınızda insanların nasıl birer zombilere (yaşayan ölü) dönüştüğünü göreceksiniz.

morbid
29-06-2008, 09:19
Sayın paslıçivi "oysa insan" diye başlayan ve bir kavramı anlattığınız paragraftaki şeyin adı farkındalık mıdır?

paslıçivi
29-06-2008, 18:32
sevgili morbid

farkındalık çok geniş ve bilinmeyen bir konu, kısaca uyanıklık diyebiliriz. Uyanıklık şu an için kişisel bir olgu olduğu için ben deneyimlerimle tüm insanlık uyanırsa olası gelişmeleri söylüyorum. Yaşadığım hayatı herkes benim gibi ya da benzer algılamaya başlarsa bambaşka bir dünya bambaşka bir insanlık tarihi yazılır. Sakın burdan kendime ilahi bir çıkarım yaptığımı düşünmeyin, çünkü yıllarca bunların mücadelesi vermiş, bu işten kişisel çıkarım sağlayan insanları (peygamber, halife, hacı hoca efendi, papa, şıh, şeyh, ermiş) insanlığın düşmanı görmüş ve şu an ulaştığım noktanın meyvelerini yiyen bir kişiyim. kendin olmak neymiş bunu gördüm ve yaşıyorum, kısaca uyuduğum uykudan uyandım.

paslıçivi
30-06-2008, 06:26
farkındalık;

Yaşamın bilincinde sonsuz bir yolculuğa çıkmaktır, demiştik.

Uyandığınız arındığınız zaman, inanç kavramı ortadan kalkar, inançüstü olursunuz

inanç bilmediğiniz konularda size dayatılan yazmaları kabullenip bunu mutlak gerçekmiş(hakikat) gibi yaşamanızdır. Bunu hakikat zannettiğiniz için ruhunuzdaki o müthiş potansiyel enerjiyi farkında olmadan kontrol altına yani esaret altına alırsınız. Hangi dine hangi inanca hangi tanrıya inandığınızın hiç bir önemi yoktur, önemli olan inanmanızdır, inandığınız zaman siz ve potansiyel enerjiniz derin bir uykuya dalar ve yaşamı bundan ibaret sanırsınız.

İnanç kavramının ortadan kalkmasıyla bambaşka bir yaşama merhaba dersiniz. 3-4 yaşlarındaki bir çocuğun inançsız herşeyi sorması öğrenmeye çalışması gibi evrende bilincinizde sonsuz bir yolculuğa çıkarsınız. öğrenilmesi düşünülmesi gereken ne kadar büyük bir zenginlik olduğunun farkına varırsınız.

Burda bahsettiğim inançsızlık belli bir inanca tepki olarak ortaya çıkan inanç kaynaklı inançsızlık değildir. Bir sarkacın iki ucundan biri değildir, aşkın karşısındaki nefret, güzelin karşısındaki çirkin, iyinin karşısındaki kötü, yaşamın karşısındaki ölüm değildir. Farklı bir kavramdır, 4-5 yaşlarındaki bir çocuğun durumu gibidir, inancın inançsızlığın ne olduğunu bilmeden yaşamadan sahip olduğu bilmeme ve bunu öğrenme içgüdüsünden kaynaklanan bir bilinç durumudur.

inancın insanları nasıl bir esaret altına aldığını üzülerek farketmeye başlarsınız. İnanç adı altında yaptıkları şeyleri gördükçe bunun vehametini daha da iyi anlarsınız.

Evrenin sonradan oluştuğu insanlıkta bir saplantı haline gelmiştir, inancın getirdiği bir kutuplaşma yaratır, bir tarafta yaradılışçılar diğer tarafta evrimciler.. ikisi de tanrı kaynaklı inanç kaynaklı görüşlerdir, sarkacın zıt iki ucu gibidirler. Uyandığınızda evrenin sonradan oluşmadığını hiçlik kavramının hiçbir zaman olamayacağını algılamaya başlarsınız.

Evren hep vardı, çünkü evren zaman kavramından bağımsızdır, zaman yatay seyirlidir, geçmişten geleceğe giden bir şeydir ve insanın buluşudur,oysa evren dikey seyirlidir, andan oluşur, geçip giden bir zaman yoktur sadece anların birbirini takibi vardır, zaman geçmemekte geçip giden evrenin kendisidir, her anın canlılığıdır.

Evren sonsuzluktan beri varolduğu için bir yaratana (tanrı) ya da bing bange ihtiyacı yoktur. İnsanlığın inandığı birey, nesne tanrı kavramı kendiliğinden ortadan kalkar. Evreni oluşturan herbir atomun birbirine sıkıca bağlayan, tek bir atomun yokluğunun ya da kaybının evreni yokedebilecek bir zincirleme olaylara neden olabileceğini algılamaya başlarsınız. Evren bir bütünüktür ve parçalara ayrılamaz, evrende varolan herşey her canlı evren için hayati önem taşır. Evreni canlı kılan ve her atomu birbirine sıkıca yapıştıran çok kuvvetli bir sevginin varlığını hissetmeye başlarsınız, bu tanrısallıktır.

BUSHIDO
30-06-2008, 06:47
Sevgili Paslicivi, bu gune kadar agirlikli olarak ulasilmak gereken hedeften, ulasildiginda yasminizda nasil bir farklilik hissedilebileceginden bahsettiniz ve gercekten de cok yararli bilgiler aktardiniz.

Sizden biraz da bunu gerceklestirebilmek icin gerekli yol ve yontemler hakkinda goruslerinizi alsak.:)

Herkese farkindaliklarinin daha yogunlastigi, guzel bir hafta dilerim.

unsala
30-06-2008, 17:34
farkındalık;

Yaşamın bilincinde sonsuz bir yolculuğa çıkmaktır, demiştik.

Uyandığınız arındığınız zaman, inanç kavramı ortadan kalkar, inançüstü olursunuz

inanç bilmediğiniz konularda size dayatılan yazmaları kabullenip bunu mutlak gerçekmiş(hakikat) gibi yaşamanızdır. Bunu hakikat zannettiğiniz için ruhunuzdaki o müthiş potansiyel enerjiyi farkında olmadan kontrol altına yani esaret altına alırsınız. Hangi dine hangi inanca hangi tanrıya inandığınızın hiç bir önemi yoktur, önemli olan inanmanızdır, inandığınız zaman siz ve potansiyel enerjiniz derin bir uykuya dalar ve yaşamı bundan ibaret sanırsınız.

İnanç kavramının ortadan kalkmasıyla bambaşka bir yaşama merhaba dersiniz. 3-4 yaşlarındaki bir çocuğun inançsız herşeyi sorması öğrenmeye çalışması gibi evrende bilincinizde sonsuz bir yolculuğa çıkarsınız. öğrenilmesi düşünülmesi gereken ne kadar büyük bir zenginlik olduğunun farkına varırsınız.

Burda bahsettiğim inançsızlık belli bir inanca tepki olarak ortaya çıkan inanç kaynaklı inançsızlık değildir. Bir sarkacın iki ucundan biri değildir, aşkın karşısındaki nefret, güzelin karşısındaki çirkin, iyinin karşısındaki kötü, yaşamın karşısındaki ölüm değildir. Farklı bir kavramdır, 4-5 yaşlarındaki bir çocuğun durumu gibidir, inancın inançsızlığın ne olduğunu bilmeden yaşamadan sahip olduğu bilmeme ve bunu öğrenme içgüdüsünden kaynaklanan bir bilinç durumudur.

inancın insanları nasıl bir esaret altına aldığını üzülerek farketmeye başlarsınız. İnanç adı altında yaptıkları şeyleri gördükçe bunun vehametini daha da iyi anlarsınız.

Evrenin sonradan oluştuğu insanlıkta bir saplantı haline gelmiştir, inancın getirdiği bir kutuplaşma yaratır, bir tarafta yaradılışçılar diğer tarafta evrimciler.. ikisi de tanrı kaynaklı inanç kaynaklı görüşlerdir, sarkacın zıt iki ucu gibidirler. Uyandığınızda evrenin sonradan oluşmadığını hiçlik kavramının hiçbir zaman olamayacağını algılamaya başlarsınız.

Evren hep vardı, çünkü evren zaman kavramından bağımsızdır, zaman yatay seyirlidir, geçmişten geleceğe giden bir şeydir ve insanın buluşudur,oysa evren dikey seyirlidir, andan oluşur, geçip giden bir zaman yoktur sadece anların birbirini takibi vardır, zaman geçmemekte geçip giden evrenin kendisidir, her anın canlılığıdır.

Evren sonsuzluktan beri varolduğu için bir yaratana (tanrı) ya da bing bange ihtiyacı yoktur. İnsanlığın inandığı birey, nesne tanrı kavramı kendiliğinden ortadan kalkar. Evreni oluşturan herbir atomun birbirine sıkıca bağlayan, tek bir atomun yokluğunun ya da kaybının evreni yokedebilecek bir zincirleme olaylara neden olabileceğini algılamaya başlarsınız. Evren bir bütünüktür ve parçalara ayrılamaz, evrende varolan herşey her canlı evren için hayati önem taşır. Evreni canlı kılan ve her atomu birbirine sıkıca yapıştıran çok kuvvetli bir sevginin varlığını hissetmeye başlarsınız, bu tanrısallıktır.

sn. paslı çivi bakın islam ile savsata ları lütfen karıştırmayın benıde lütfen yanlış algılamayın:)islamiyette hür irade vardır o hür iradeyle yaratılan dolayısıyle gerçek özbenliğe yolculuk başlanır.. hür irade olmadan zaten yaratılan bulunulamaz ..yuzyıllarca yunuslar mevlanalar hep bunları haykırmış..siz dış göruntulere bakmayın:) iç aleme ıimler ılıminın jenerıgıne dalarsanız ben sen yoktur..neyse bunlar çok derın konular...sevgıler

paslıçivi
01-07-2008, 04:07
unsala

sizi niçin yanlış anlıyayım ki, yazdığım ve sizin de alıntı yaptığınız metni hangi dini inancın önünde ifade edip dile getirsem benzer tepkiler alırım, günlük yaşamımda bunu aştım artık diyelim.

Alıntı yaptığınız metinde islam kelimesi var mı? hayır yok ama siz de her inançlı gibi aynı tuzağa düşüp devekuşu(burda size kesinlikle bir hakaret yok) misali davranıyorsunuz, inanç demek benim inandığımdır gerisi inanç değil şeytanın oyunudur.

Ben inançtan bahsediyorum islamdan değil, neye inandığınızın hiç bir önemi yok, isterseniz islama değil çift sarılı köy yumurtasına ya da haşlanmış gergedan boynuzuna inanın.

İnandığınız şey sizin mutlak gerçeğiniz oluyor.İnanç sizi bu yaşamdan algılayamadığınız bir esarete götürüyor. İnandığınız şeyin size dayattığı sınırların ötesine geçemiyorsunuz, şişenin içinde yaşayan kaz gibi oluyorsunuz. İnanmadığınız zaman yaşamınızda bir değişiklik olmayacağını aksine olumsuz gelişmeler olabileceğini düşünüyorsunuz.

Yakın dostlarım bana inançsız olduğum halde nasıl bu kadar mutlu, kendinle barışık, enerjik olabildiğimi sorup duruyorlar, durumu algılayamıyorlar, algılamalarını da beklemiyorum zaten, uyanmadıkları sürece. Ruhunuzu esaretten kurtarıp özgürlüğü yaşamadığınız ve bunun sizi nerelere götürdüğünü görmediğiniz sürece de ne dediğimi algılayamayacaksınız.

Bahsettiğiniz mevlanalar yunuslar inançlı-imanlı kişilerdir. Arınmaya başlamışlardır çünkü imanlıdırlar, iman; sevgi dolu bir yürek demektir. Ama arınmaları tam olmamıştır, çünkü hala özbenliğinin önünde bir sıfat taşıyorlar, müslüman. Gerçekten arınmış bir insanın bir kimliği bir kişiliği bir karakteri olmaz, çünkü o saf çekirdektir. O bir kişilik değil sadece kişidir.

Bir Mevlana için diğer insanlarla kavuşmak sorun değildir, engel yoktur, yüreği sevgi doludur, her insan her canlı onun için kutsaldır, hepsini tereddütsüz yüreğine basar. Ama isminin başındaki hazreti ya da müslüman kimliği diğer insanların ona kavuşmasına engeldir. o herkesi kucaklayabilir ama herkes onu kucaklayamaz çünkü saf çekirdek değildir, taraftır, tarafsız değildir.


2-4 yaşlarında her inanç toplumundan aldığınız bir çok çocuğu aynı odaya koyun, birbirleriyle iletişime geçmede hiç zorlanmazlar, aynı dili konuşmasalar bile birbirleriyle hemen kaynaşırlar, çünkü hepsi hala safbilinçtir ve üstüne zihin dediğimiz (inanç, terbiye, ahlak ve davranış kuralları, millet kültürü vs.) giydirilmemiştir. Hepsinin ortak noktası saf bilinç olmalarıdır, henüz ben(ego) gelişmemiştir, kendi fotoğrafına baktığında "bu ben" demez bu Ali der bu Ayşe der, kendi ismini söyler.

Bu çocukların yaş gruplarını büyütmeye başladığınızda artık bir zihin ve dolayısıyla bir ego gelişmeye başladığı için hemen kaynaşamazlar, anlaşmakta zorlanırlar, daha büyüdüklerinde her grup bir köşede sadece kendi gibi olanlarla birlikte olup diğerlerini pek kazımazlar, hatta egolarını zedeleyecek bir tavırda hemen düşman kesilirler.

İnanç sahibi insanlar imanlı olabilecekleri gibi bir çoğu imansızdır, yüreklerinde sevgi yoktur, gelişmemiştir, bunu önemini kavrayamazlar. O yüzden inanç üstünüze giydiğiniz elbise gibidir ama içinizde don varmı yokmu belli olmaz.

İnançsızlığın sizi götürebileceği tek kapı imandır, sevgidir, evreni, tanrısallığın ne olduğunu algılamaya başlarsınız, mutlak mutluluğun ne olduğunu görürsünüz ve bunun sonucunda sadece varoluşa kocaman bir EVET dersiniz. Artık siz bir evrensiniz, ana rahmindeki gibi huzurlu yuvanızdasınızdır ve bu evrende yaşamanın tek kuralının varoluşa evet demenin getirdiği derin bir sevgi olduğunu görürsünüz, başka seçeneğiniz yoktur, imansız olmanız varoluşa hayır demenizi gerektirir ki bunun mümkün olmadığını görürsünüz.

Yeni doğmuş bir akarsu kaynağı gibi daha yatağınız yokken gibi varoluşun sizi götürdüğü yoldan direnmeden gidersiniz.


İnançsızlıkta üstünüzde ne elbise vardır ne de don, neyseniz osunuzudur.

paslıçivi
01-07-2008, 04:37
Bushidocuğum, güzel kardeşim, aslanparçam, sabırsız sıpam:) meditasyon dedik ya. Daha doğrusu meditasyon olduğunu düşünüyorum. Ama benim bir avantajım var, farkında olmadan şanseseri 13-14 yaşlarında ben bu işe başlamışım, yani paslar çok fazla değilken, o yüzden arınmam daha kolay olmuş olabilir.

Diyorum ya; herkes ayrı bir yaşam ayrı bir dünya diye. Herkesin nüvesi(çivisi) farklı ve bu çivi üzerinde oluşan pasın niteliği ve kalınlığı farklı. Meditasyon bir zımpara kağıdıdır, önce onu eline alman lazım sonra boy boy çeşit incelikte zımpara kağıtları var, hangisi senin pasını temizler, pasın ne kadar kalınsa o kadar uğraşman gerekir ama zımparalama işini sakın bir görev gibi görme sıkılırsın baştan, o yüzden güzel bir oyun ve ilerledikçe heyecanlanan güzelleşen bir oyun gibi düşün. Başlarda pastan çiviye geçeceğin için bir kaos kargaşa yaşayabilirsin, korkma yoluna devam et, çünkü ulaştığın şey her şeye değer.

paslıçivi
01-07-2008, 05:32
İnanç; bir olasılığın mutlak gerçekmiş(hakikat) gibi algılanması olduğu için şüphe hiç bir zaman bitmez, en derin inanca sahip insanlar bile zaman zaman acaba diye kendilerine sormaktan alıkoyamazlar.

İnançlı insanları havaalanlarındaki x-ray cihazlarına benzetirim, bu cihazlar önceden programlanmıştır ve sadece metali tanırlar, onlar için hayat ya metaldir ya da metal değildir. Bir cisim geçtiğinde -metaldir ya da -metal değildir diye öterler. Metala benzer, metal yoğunluğunda ama metal olmayan bir şey geçince şüpheye düşerler. Acaba metalmiydi, yoksa değilmiydi, ya metalse, ya metal değilse, metalse ne olur, metal değilse ne olur....Ordan metal dışı bir çok şey geçer ama o bunların farkında bile değildir, çünkü o sadece metali tanımaya programlanmıştır. (zihniniz-kurtulmanız gereken şey)

X-ray cihazının ömrü böyle geçer, çünkü kendisine yüklenen program ancak bu kadar çalışabilir, bu kadar algılayabilir. Geçen şeyleri tanıyabilmek için arınmanız ve bilincinizde sonsuz yolculuğa çıkmanız gerekir.

BUSHIDO
02-07-2008, 08:09
Bushidocuğum, güzel kardeşim, aslanparçam, sabırsız sıpam:) meditasyon dedik ya. Daha doğrusu meditasyon olduğunu düşünüyorum. Ama benim bir avantajım var, farkında olmadan şanseseri 13-14 yaşlarında ben bu işe başlamışım, yani paslar çok fazla değilken, o yüzden arınmam daha kolay olmuş olabilir.


Sevgili Paslicivi, bence biraz haksizlik yapiyorsunuz?

Ballandira ballandira buraya ulastiginizda hayatiniz bu kadar degisecek, tum dunyaya farkli bir gozle bakacaksiniz diye uzuuun uzun anlatiyorsunuz, ama buraya nasil ulasilacak biraz daha detayli aciklasaniz, rehberlik edebilirseniz cok hatira gececek diye rica edince, "meditasyon dedik ya" deyip geciyorsunuz!:he:

Yok oyle kolay kurtulmak... bu topik surecinde ilgilenen arkadaslara rehberlik etmeniz bence gerekli hatta sart. Bak yoksa sag beyinini aktif hale gecirebilen sayisi umut ettiginiz kadar artmaz ve o koca alemde yanlizliktan caniniz sikilir.:yes:

Sevgilerimle,

SENOL
02-07-2008, 08:20
''hakkını verin kardeşim'' demiş biri :)...verin sayın paslıçivi...sayın BUSHIDO haklı...ben de ,o da ,öbürü de haklı ...boşunamı takip ediyoruz topiği...

bridgea
02-07-2008, 13:23
Brezilya dizisi gibi olmasa,keyif alsak,öğrensek,açlığımızı gidersek.

Zaten sağ beyin dumura uğradı,uğruyacak.

Gelin çorbaya çeşni katalım,bir yandan öğrenelim, bir yandan merak edelim,mümkünatı var mı?

Benim çivi iyice oksitlenmiş baktım ,az daha beklersek çürüyüp gitçez:)

paslıçivi
02-07-2008, 16:45
bundan sonrası tekniktir..

benim devrede olmam hoca-mürit ilişkisi doğurur ki bu hem beni hem sizi zehirler..

yaşamınızın en güçlü direncini kırıp bir daha kırılmamak üzere destek yapmanız dileğiyle..

hoşçakalın sevgili dostlar..

Not: Yönetimden ricam; şayet saygı gösterirler ve uygun görürlerse bugünden önceki tüm gönderilerimin silinmesi, teşekkürler..

bridgea
02-07-2008, 16:49
Lütfen silinmesin,bir şaka-latife yapmaya çalıştım.

Yine yüzüme gözüme mi bulaştırdım,sizi kırdımsa çok özür dilerim.

Ben de silinmemesini rica ediyorum,lütfen.

kartal35
02-07-2008, 17:36
Tibete gidip biraz para bayılırsanız,sağ beyniniz anında faaliyete geçecektir.

Hele birde bu işlerin boş olduğunu ,boşa vakit harcadığınızı farkederseniz ,beynin her iki lobu birden

vızır vızır hareketlenecek,içinize bir hoşluk ve boşluk gelecek yeni bir aleme yeni bir pencereden bakacaksınız.

kartal35
02-07-2008, 17:44
Meditasyon'mu yapmak istiyorsunuz güzel sanatlardan sevdiğiniz bir dal seçin,resim- müzik- heykel vs.

Severek yaptığınız her faaliyet meditasyondur.

Hoşlandığınız bir melodiyi dinlemek işitsel meditasyondur,
Beğenerek baktığınız bir nesne ,manzara herneyse görsel meditasyondur.
Dans etmek ,spor yapmak hareketli meditasyondur.

Anahtar; yaptığınız her neyse yaptığınızı severek yapmanızdadır.

Semazenlerin dönme hareketi ,hareketli meditasyon

Zikir törenleri,namaz; hem hareketli hemde işitsel meditasyon

Dua etmek işitsel meditasyon gibi örneklenebilir.

adali
02-07-2008, 17:51
bundan sonrası tekniktir..

Not: Yönetimden ricam; şayet saygı gösterirler ve uygun görürlerse bugünden önceki tüm gönderilerimin silinmesi, teşekkürler..

Sayın Paslıçivi, farkında olmanın yarattığı bazı farklılıklarınız var. Farklılığınız sizi anlamaya hazır olmayanlara kızıp, bütün gemileri yakmanıza sebeb olmamalı. :wink:

adali
02-07-2008, 18:02
ve ille de yöntem arayan arkadaşlar. Meditasyon sadece günlük stres ve düşünceden kopmak sadece yaşadığınız an'a yada bedeninize konsantre olmaktır.sürekli uzun yada kısa vadeli planlarla zihni meşgul etmemektir. Sadece ve sadece şimdi'ye konsantre olmaktır. Düşüncelere illizyonlara kapılmamaktır.
Çok özel yöntemleri yoktur. Kişiye özel yöntemleri vardır. Siz sizi en çabuk düşüncesiz konuma getirecek olanı bulmakla yükümlüsünüz. Her derdin ilacı, başkalarında değildir. Kendinize bakın. içinize, kalbinize, sizi rahatlatan , gevşeten, sorunlardan ve düşüncelerden arındıran nedir. spor? müzik? mumun alevi? karanlık? aydınlık? doğa? dua?
hangisi olursa olsun yeterki layıkıyla yapın, hepsi aynı yola çıkar.

Meditasyon, zamanın birinde tek bir pırlantaymış. Bir gün yere düşmüş 1001 parçaya dağılmış. Bu gün hangi parçayı bulursanız bulun meditasyonun bir parçasıdır. bir örneğidir. Çabanız da pırlantayı ilk şekliyle görebilmekdir

kartal35
02-07-2008, 18:06
Hırs,tutku,öfke,kızgınlık,açgözlülük,kin vb negatif duyguları ,biraz eşelersek altından kollektif ve bireysel korkular çıkar.

Korkulardan ,negatif duygulardan arınmak için ne yapabilirim sorusunu insan kendine sormalıdır diye düşünüyorum.

Korkulardan arınmadan , kalıcı huzuru yakalamak pek mümkün görünmemekte.

BUSHIDO
02-07-2008, 18:21
Arkadaslar, meditasyon konusunda Sn Paslicivi'den biraz daha bahsetmesini isterken asil amacim bilinmeyen birseyin anahtarini aramak degil idi... Ben kendisini biraz daha cok ve sik yazmasi konusunda tesvik etmeyi amacliyordum ama sanirim tam tersi etki yapti.

Meditasyon konusunda Youtube'da yuzlerce aciklayici data var. Ama ben Sn Paslicivinin yolundan, agzindan macerasini dinlemek istemistim ama kendisinin cekincesini ve burada yazilanlari okuyunca biraz da hak verdim.

Ben talebimi geri cekiyorum ve eski konumda da olsa devam etmesini eger mumkun ise kendisinden rica ediyorum. Mumkun degilse de anlayis ile karsilar ve kendisine su ana kadar gonulden ve curretkar yazilari icin candan tesekkurlerimi iletirim.

Herkese iyi aksamlar.

unsala
02-07-2008, 18:51
sn. paslı çivi burası tabıkı saygı çerçevesinde düşündüklerımızı yazdıgımız paylaştımız bir blog.. kızmak gücenmek özbenliğe ait olan bir duygu degıl ki:yes: yoksa farkındalık farklılık nesıl anlasılabılırkı küsmenız alınganlğnıza anlam veremedım..yaşamda sizin görduklerınızı ben benım görduklerımıde sız göremezsınız.. lütfen kendınızı germeyın açmış oldugunuz topığe ınanıyorsanız arkasında durunuz pes etmek hiçbir şeyi çözmez.. işik ve sevgi içinde kalın

paslıçivi
02-07-2008, 22:28
kızmak, kırılmak, küsmek..

büyük bir kahkaha attırdınız bana, sağolun..

Kaç gündür burda başçavuşun karakaçanı iyi yellenememiş sanırım

bu bahsettiğiniz duyguları ben istesem de yaşayamam sizin de bunları bende yaşatmanız imkansız, sevgili ünsala iyi yakalamış

kesinlikle kimseye karşı bir kırgınlığım yoktur, olması da imkansız

bu son gönderim, sağlıcakla kalın, yüreğinizden sevgiyi eksik etmeyin..

unsala
02-07-2008, 23:56
kızmak, kırılmak, küsmek..

büyük bir kahkaha attırdınız bana, sağolun..

Kaç gündür burda başçavuşun karakaçanı iyi yellenememiş sanırım

bu bahsettiğiniz duyguları ben istesem de yaşayamam sizin de bunları bende yaşatmanız imkansız, sevgili ünsala iyi yakalamış

kesinlikle kimseye karşı bir kırgınlığım yoktur, olması da imkansız

bu son gönderim, sağlıcakla kalın, yüreğinizden sevgiyi eksik etmeyin..
Çok gizemli ketum bir yapınız var:wink:bir teori attınız sonra baktıkki yok olmuşsunuz..neden yok.. sebep yok..belkıde bizler beyın özurluyduk kım bılır:wink: size ulaşamamak algılayaymamak:notr:buda sıkıntı yarattı..aman ben kıme ne laf anlatıyorumki bunlar kendi fanuslarında ne anlayacaklar çıvi pas özbenlık vs vs...dedıniz ve kaybolup masal oldunuz...yolunuz açık olsun..:wave:

özgün
03-07-2008, 08:39
Sn Paslıçivi,

Farkında olan bir insan mutlu olabilir mi sizce?

ganesh
03-07-2008, 09:45
Sn. kartal35'in meditasyon ile ilgili söylediklerine büyük oranda katılırım...

Eyvah, Sn. Bushido casus, pardon, mod olmuş:):)... Tebrikler:cool:

Sn. Paslıçivi, hiç sistemli olarak meditasyon yaptınız mı?

Kendi adıma bir kaç zavallı not düşmem gerekirse... Ne kadar bütün, barışık olabilirsem, çevremi, dünyayı o kadar mükemmel, hatasız algılıyorum... Dünya işlerine, hayata, çamura daldıkça, hatalar bulmaya başlıyorum... Aslında ben kendi eksiklerimi, kendi lekelerimi yansıtıyorum dünyaya...

Çamura dalmayacak mıyız? Olur mu? Çamurdan başka neyiz? Denge önemli...

Varılacak bir yer yok... Önemli olan yoldur...

Bu arada doğru "seyahat" benim için meditasyon gibidir... Doğru oturmak "zazen" bir Budist için neyse...

Ohh saçmaladım, kaçıyorum:)

Sevgiler

adali
05-07-2008, 14:39
Sayın paslıçivi,
gözlerimiz yazılarınızı arıyor .

sidabumi
06-07-2008, 02:19
Saat 22:40

Su an cok uzak bir yerlerdeyim Istanbul’dan, aksam ucagi ile geldim buralara... Beyin olarak hazira yakin haldeyim, her insanin sahip olduğu ama farkina varmadigi, benim ise izine gonderdigim icimdeki polislerden siyrilmis bir sekilde masama oturdum... Oda aydinlik, ben ise loşu severim aslinda.

Sidabumi,yolculuguna basliyor mu sence, ne dersin? Siparis uzerine olmuyor elbet. Ancak, ben mesajlarini bekledigini soylemen ile tahrik oldum, beynim tahrik oldu ve cosmak istiyor, kosmak istiyor. Su an anlatacaklarim benden ama yinede tamamım degil cunku o derinliklerde degilim, sanki sahaya cikmaya hazirlanan, isinan bir sprorcu gibiyim, bir o kadar istekli ama bir o kadarda korkakkk......

Cok eskiler geldi aklima birden, 7 yas civarlarim. Yattigim oda, apartmanin aydinligina bakardi, hoş aydinlik ne demekse cunku tum aydinliklar karanlik olurdu apartmanlarda.

Bir gece saat 4 gibi uyanmistim, kucucuk bir cocuktum, korku ile uyanmistim. Yattigim odada kardeslerimde vardi. Bir an oldugum sehri dusundum, aslinda o sehire gelmeden once Turkiye haricindeki tum insanligi öldürmüştüm beynimde. Sonra sadece bulundugum sehirdeki insanlar, sonra mahalle, ve sonra apartman ve sonrasi beynimde kalan yasayanlar sadece uyudugum evdeki ailemdi. Once annem, sonra babam -ne garipki once babami kaybettim annem ise Allah uzun omur versin- , öldü, daha sonra ise kardeslerim öldü, duygu olarak tamamen yapayalniz kalmistim. Aniden dunya gozumde sadece bir daire oldu, uzerinde ise tam cemberin uzerinde bir Cin Ali vardi yuruyen. Cok korktum, cunku tamamen yalnizdim. Gece ilerlemis, apartman aydinliginin karanligi ise yorganin icine basini sokan cocuga dahi gorunur olmustu... Cok korkutucu idi yalniz olma duygusu!

Tum savunma mekanizmalarim calismaya baslamisti, o zamanlar dahi hissederdim guclerimi. Bir an o karanlikta, cember olan dunyada, Cin Ali misali turlarken dunyayi ama salt karanliktaki dunyayi , neyin rahatlatabilecegini sordum kendime ve o çemberdeki yesillikleri aradi kara gozlerim. Buldum, etrafimdaki yesillikler beni rahatlatmisti ve uyudum yarim saat sonra uyanmak ve okula gitmek uzere. Terlemistim, ne urkutucu idi karanlikta yapayalniz olmak. Uyandigimda gozlerim nefes alip veren evdekileri aradi, ne guzeldi onlari gorduklerimde hissettiklerim, tipki cember olan karanliktaki yesillikleri gordugumde kendimi avuttugum halim gibi.

Bu tip uyanmalar cesitli defalar oldu, her seferinde cember olan dunyadaki yesillikleri öldürdüm ve gittikce tamamen corak olan, karanlik dunyada yapayalniz yureyen Cin Ali'yi dahi goremez olmustum. Bu corakliga geldigimde yasim 13-14'lere gelmisti. Yapacak bir sey kalmamisti, artik iyice karanliklardaydim, yapayalnizdim ve yesilim dahi yoktu.

Yine boyle bir salt karanlikta, cemberin uzerinden gozumu karsiya diktigimde baska bir dunya gordum. Hic kimse yoktu ama yalnizligi kadarda yesildi o dunya. Bulundugum cember ise sadece karanlik ve corakti. Hic degilse o dunyaya transfer olmaliydi bedenimin ruhu. Nasil olmasi gerektigi ise sadece ? idi benim icin. Aradim, etrafimda oraya gidebilecek vasıtaları yalniz oldugum karanliklarda...

Bir sarmasik buldum,
Ve kuvvetlice attim oralara,
Ama bir turlu yetmedi atmalarim,
Ve bir turlu yetemedi gucum,
Bu corak dunyadan, yesil olan o taraflara kosmaya...

Idmanlarim devam etti. Ve bir gun yeterince guclendikten sonra, sanirim 17 yas civarlarinda, sarmasigi obur dunyaya atabildim ve gectim o tarafa. Tanrim ne guzeldi, o yesillikler, agaclar, su ve suyun sesi, icimi bir ferahlik kapladi bu tarafta.

Kendime ev apabilecegim guzel bir yer aradim ve dere kenarimda hafif egimli bir toprak buldum. Her o dunyama gectigim de, o bana ait olan kimsenin olmadigi yesil dunyada, evimi insa etmeye devam ettim. Nefes alip veren bedenimde yas olarak 22'lere geldigimde, ruhumun evi tamamen bitmisti...

Evimin malzemesidir nefesini vermis agac,
Nefesimdir o andan sonra soluyan ahşapta,
Evimin rengidir ahsap’in kisilik buldugu siyah,
Kapının malzemesi kaucuk,
Ve kapıda illaki siyah,
Cunku, siyahtır onlari bütünleştiren silah,
Cunku derindir icindeki mobilyalar!
Elastiktir kapi sertlikten kırılmayan,
Su olabilmeli derinliğe geçebilmek için bu kapıdan,
Yapişkandır kapı,
Siyah cuppemdir yapışan üzerine,
Bedenim ise çıplak bu evde,
Nefes alıp vermeyen sudur gezen içerde…

Cok mutlu bir cocukluk yasadim, cok iyi ve belli bir ailenin evladiyim ve ailemi seviyorum, asla sorma o arastirmaci, supheci aslinda kendini yargiladigin sorulari benim hakkimda!

Bunun sebebi, kontrol edemedigim beynimdir. Kontrol edemedigim bu beynim, insanlardan kustukca oraya gitmistir ve oradaki evine, fani bedeni bu taraftayken, yerlesmistir.

Hic oralarda kis gecirmemistim, ondan dolayi hep dusunurdumku o dunyam soguk olamaz. En fazla bir iki ay kalirdim, genelde bahar veya yaz olurdu mevsim, sonralari cok daha uzun kalmam icap ettiginde soguk bir kis yasadim.

Beyin yolculuklarimi farkettigimde bayagi sasirmistim. Nede olsa masalarda cok dayak yemistim, Freud'du, Nietzche, vs. idi ama sonunda dayak atarak kalkabilmeyi basarmistim. O dunyam, tamamen bana aittir ve orada bulunmayi sevdigim dunyamdir, beynimin yogasidir, meditasyonudur, hep sevdigimdir ama taki o soguk kisi gecirene kadar. Artik, biliyorum ki oradada soguk var . Bunu anladigim an, bir hanimdan iki kere evlenme teklifi almis, kabul etmedigi icin oldurulmek istenmis ve bir nefes ile kurtuldugum andirr... Beni oldurmek isteyenin saclarini affederek oksadigimdaki sicakligin, buz kesen histerinin soguklugundaki gibi, o dunyamda da soguk var artik. Son zamanlarda beynimi oralardada dinlendiremiyorum...

Aklima geldi yazdim, bu ölümü bir nefes ile tadamadigim ara Shibumi olduktan sonra, Sida olmadan oncedir.

Bu yazi daha once yazilmamis bir yazidir, tipki grinin aranmasinin iki kere yazilmasi gibi daha once yazilmamistir, oylesine yazilmistir. Ancak tamamen beyin ozgur birakilamamistir ve belkide kendi kendine bir ispat telasidir. Bu telasta bir namussuzluk veya masum olmamaya dair seyler orumcegin aglari misalide olabilir. Orumcegin agi gibi ceken kendine ve yutan ve sonra orumcegin ordugu aga tutsak olmasi gibi tutsak eden kendini kendine. Sadece idman babinda yazilmistir diyecek kadarda kustah bir mutevazilige elbette sahip degildir.

Buyucu Ged Siddhartha Shibumi
Akkent, 12 Nisan 2001

paslıçivi
08-07-2008, 06:39
yazılarımın silinmesini istemem benimle ilgili bir şey değildi, sizinle ilgiliydi..

Amacım sizde sevgili unsalada yarattığım huzursuzluktu, bir tetiklemeydi, bir kıvılcımı patlatıp tohumu çatlatmaktı, tohum çatlamadan filizlenemez.

Benim yazılarımın devamını ya da yazdıklarımı tekrar tekrar okumanın size hiç bir faydası yok. Hatta içinizde bir kıvılcımın patladığını hissediyorsanız benim yazdıklarımı unutun.. ve yapın sadece harekete geçin..

Benim anlattığımın dünyayı arzulamayın, arzu zehirdir, egonun tatminidir, zamanda gelecekte yaşamaktır, anı ıskalamaktır, kaçırmaktır.

Benim yazdıklarım orda durduğu sürece okuyup güzel hayaller kuracak, arzu içinde olacak, sıkıntıya düştüğünüzde okuyup ferahlayacaksınız ama dönüşmeyeceksiniz

Dönüşmeden hiç bir şey olmaz, mutlak mutluluğu yakalayamazsınız, hala zihinde yaşamaya devam eder, neden bende bir şey olmuyor diye hayıflanırsınız.

Arzuyu terkedin, hem dünyevi hem ilahi.. Yaşamınızı idare edebileceğiniz kadar kazanıyorsanız yeter, yatırımlarım daha çok nasıl artabilir, daha ne kadar çok kazanabilirim, mutlak mutluluğu nasıl yakalarım, nasıl bu dünyanın kahrından kurtulurum, bunları düşünmeyin arzulamayın, mümkün olduğunca tüm arzularınızdan vazgeçin, yaşarken ölün diyorum size..

bu bahsettiklerim siz arzularken gelmez, meditasyonun sırrı budur, mutlak mutluluğun sırrı budur, siz onu arzuladığınızda çağırdığınızda gelmez, varolan konumunuzu kabullenip tüm arzularınızdan vazgeçtiğinde kendiliğinden gelir.

Aksi takdirde hayal dünyasında zihinde zamanda yaşamaya devam eder, sıkıntılardan kurtulamazsınız.

paslıçivi
08-07-2008, 07:09
Sn Paslıçivi,

Farkında olan bir insan mutlu olabilir mi sizce?

sevgili özgün

bu soruyu sormanın nedeninin benim yazmaya devam etmeni istemen olduğunu sen de ben de biliyoruz, mış gibi yapmayın, kendiniz kandırmayın, yaşamı ıskalıyorsunuz kaçırıyorsunuz, neyseniz o olun..

paslıçivi
08-07-2008, 07:12
sevgili sidabumi,

korkman çok doğal ama başarabilirsen, dediğim noktaya gelebilirsen korku senin için bir oyuncak olacak, bu yazdıklarına büyük bir kahkaha atıp gülüp geçeceksin..

Altının saflaşması için ateşten geçmesi gerekir.

BUSHIDO
08-07-2008, 07:21
Sevgili Paslicivi sizin yazilarinizi okumak ne buyuk zevk ve mutluluk...

Selamlar.

paslıçivi
08-07-2008, 07:43
zihinde yaşamanın ne olduğunu anlamanız için bir senaryo yazayım size

son bir kaç zamandır kendinizi keyifsiz, rahatsız hissediyorsunuz

bir doktora gidiyorsunuz, tetkikler, muayeneler vs..

sonuç; amansız bir hastalık ve 5-6 ay ömrünüz kalmış..

birden uyuduğunuz uykudan uyanırsınız ama hazırlıksız olduğunuz zihinde yaşadığınız için depresyona girersiniz

Ne oldu??? öleceğinizi öğrendiniz.. bilmiyormuydunuz..öleceğinizi biliyordunuz.

eee peki bu kederiniz neden..

çünkü zihniniz bunu hep erteliyordu, siliyordu, sanki sonsuza kadar yaşayacaktınız değil mi..

bu tür şeyler hep başkasının başına gelir, ölüm size yakışmaz, ölüm nedir ki,, başkalarının başına gelen sizin başınıza gelmeyecek bir şey..

o yüzden daha çok kazanmak, daha büyük kazıklar edinip dünyaya çakmalısınız ki işiniz garanti olsun.

insanlarda niçin uçak fobisi vardır da, otobüs tren fobisi yoktur.. hiç düşündünüz mü. İstatistikler en güvenli yolculuğun uçak yolculuğu olduğunu söylerler ama bu sizin fobinizi yenmenize fayda sağlamaz.

Çünkü otobüs ve tren yolculuklarında ölüm aniden gelir ama uçak yolculuğunda uçak yere çakılana kadar yaşadığınız birazdan öleceğim
duygusu sizi delirtir. Fobinin nedeni budur.

Uyanın artık, anda yaşadığınızda ölümün sadece bir sonraki an olduğunu algılar çabalarınızın kendinizi kandırmaktan ibaret olduğunu görürsünüz, boşuna büyük kazıklar edinmeyin, daha çakan olmadı, siz mi çakacaksınız...

paslıçivi
08-07-2008, 08:04
siz mutluluğun ne olduğunu bilmiyorsunuz.. daha onu hiç tatmadınız ki..

sadece size öğretileni biliyorsunuz.. mutsuzluğun olmamasını mutluluk olarak algılıyorsunuz..

dünyadaki edinimlerinizin sizin mutsuzluklarınızı giderip mutlu olacağınızı zannedip havanda su dövüyorsunuz..

mutlak mutluluk çekirdeğinizde ve varoluşun size en büyük armağanı, o bir tarafı mutsuzluk olan bir sarkaç değil, zihinde yaşadığınız dünyanın kazanım ve kayıplarından arınmış size kene gibi yapışmış bir şey..

saf bilinciniz (çekirdeğiniz) zamanda yaşamaz, zamanın bir başı bir sonu vardır, anda yaşar, an sonsuzluktur, ölümsüzlüktür.

BUSHIDO
08-07-2008, 08:29
Sevgili Paslicivi belki biliyorsunuzdur ama size bir Quantum Fizik deneyinden bahsetmek isterim. Umarim ilginizi ceker ve sizin bugune kadar sozunu ettiginiz olgular ile oldugunu dusundugum iliskiyi sizde algilayabilirsiniz.

Quantum Experiment - Double Slit Experiment

http://video.google.com/videoplay?docid=-2600924613521772702&q=quantum+experiment&ei=3_hySLTlFIbCwgPdz9C5Dw

Oldukca basit ve gorsel anlatim agirlikli oldugu icin tercume etmek gerekmiyecektir ama ben yine de ozellikle son kisimi kisaca ozetliyeyim.

Basit bir deney esnasinda bir gozleyici bir goz deneye katildiginda elektron parcaciklarinin nasil olup da hareketlerini degistirdiklerini gozlemlemek sasirtici... Elektronlar gozleyici bir aygit olmadiginda birbiri ile iliskiye gecip bir dalga gibi hareket ediyor. Ama nasil olukta tek tek firlatilan herbir elektron parcaciginin iki parcaciga ayrisip iki yirtiktan teker teker gectikten sonra birbiri ile carpisarak bir dalga formasyonu gibi davranabildigini arastirmak isteyince ise davranisini degistiriyor ve sanki parcacik gibi davranmaya basliyor ve iki yirtiktan gecerek iki cizgi olusturuyor.

özgün
08-07-2008, 08:56
sevgili özgün

bu soruyu sormanın nedeninin benim yazmaya devam etmeni istemen olduğunu sen de ben de biliyoruz, mış gibi yapmayın, kendiniz kandırmayın, yaşamı ıskalıyorsunuz kaçırıyorsunuz, neyseniz o olun..

soruyu sormanın nedeni, yazmaya devam etmenizi istemem değil.

farkında olan bir insan diğerlerinin içinde bulunduğu durumunda farkındadır. dünyanın içinde bulunduğu durumunda farkındadır.

mesela günde bir dolar kazanmak için 12 saat boyunca çalışmak zorunda olan milyonlarca insan var.

diğer taraftan da bir gecede eğlenceye 3-5 bin dolar harcayan insanlar, 200-300 bin dolarlık arabalara binen insanar var.

kendi çıkarları için, ormanları kesen yakan, akarsuları kirleten, denizleri kurutan insanlar ve topluluklar var. tam bir yağma düzeni.

nereye baksan tonla sömürü düzeni, iki yüzlülük ve yaman bir çelişki var.

bütün bunları gören bir insan mutlu olamaz bence.

paslıçivi
08-07-2008, 09:15
özgün


bu adaletsizliği zaten daha önce yazmıştım, siz hala zihinden bakıyorsunuz olaya..

zihin ötesine geçtiğinizde total mutluluğun tamamlanması için bunların yaşanması gereken bir süreç olduğunu göreceksiniz..

varolan hiç bir canlının diğerine en ufak bir üstünlüğü olmadığını herkesin o total mutluluğu yaşayıp bir ırmak gibi sonsuz okyanusa ulaştığını algılayacaksınız..

zihinden bakarak bunu algılamanız imkansız..

BUSHIDO
08-07-2008, 10:19
Ben daha onceleri icerisinde yasadigimiz evrenin belirli, degismez kurallar cercevesinde hareket eden, , kati, sivi ve gazdan olusmus devasa bir olusum oldugunu dusunurdum. Ama Quantum fizigi bunun aslinda dusundugumuz gibi olmadigini bize oldukca carpici olarak gosteriyor.

Evreni olusturan ve degismez doga kanunlari ile bagli olmasi gereken en basit parcaciklarin bile belirli sartlar altinda nasil farkli davranabildigini gormek ilginc.

Burada doga kanununu degisiklige ugratan olgu gozlemleyen insan iradesi! Neden ve nasil bu kadar onemli olabiliyor ve nasil, neden degisiyor?

sidabumi
08-07-2008, 11:51
sevgili sidabumi,

korkman çok doğal ama başarabilirsen, dediğim noktaya gelebilirsen korku senin için bir oyuncak olacak, bu yazdıklarına büyük bir kahkaha atıp gülüp geçeceksin..

Altının saflaşması için ateşten geçmesi gerekir.

Referans

Takili kaldim arada,
Ne oradayim nede burada,
Cehennem mi bu dunya bilemem,
Sevdam, cennetin resmimiydi bilemem,
Arada kaldim aslinda..

Mutlular kandiriyor kendini..
Aci cekenlerde kandiriyor kendini..
Referans olmadigi icin algilarda,
Aslinda ne dusuyor, nede kalkiyorlar aralarda...

Gece gorulen ruya ve kabuslarda,
Sadece referanssiz korkulmakta,
Anlamsizlik daginin zirvesinden asagiya bakildiginda,
Referansi dahi olmayan korkudan korkulmakta!

Dun gece Sidabumi teshiste bulundu,
Teshisi ilaci oldu,
Kiyaslarin anlamimi olurdu,
Aslinda referanslarin olmadigi hayatta!

Bead’ti tum bunlari tetikleyen onda,
Korkmadan tattigi solukta,
Terledigi Bead’in koynunda,
Referanssizligin, referans oldugunu gordu Sidabumi!


Buyucu Ged Siddhartha Shibumi
Istanbul, 19/05/2003

C.ÜNLÜ
08-07-2008, 23:01
Hızla giden trenin puslu penceresinden bakıyoruz sadece,camı temiz tutabilen daha net görür herşeyi o kadar.Sonuç önemli yani.Her şartta hepimiz ölüyüz.

paslıçivi
09-07-2008, 05:28
Elinize bildiğiniz bir cisim alın ve ona odaklanın, izleyin inceleyin onu. Sonra gözlerinizi kapatıp cismi hayal edin, sonra da o cismi gözleyen kendinizi bir yere koymaya çalışın. Sonra her ikisini birden hayal etmeye çalışın. İlk zamanlar zor olacaktır, birine odaklandığınızda diğeri kaybolacaktır ama biraz uğraştıktan sonra her ikisine de odaklanabileceğinizi göreceksiniz. Ortada siz, gözlemlediğiniz şeyler iki yanlı kanatlarınız gibi. Bu olaya tanıklık edin. Gözlemleyen sizdiniz ama şimdi kendinizi gözlemliyorsunuz. Gözlemleyen gözlenemez ama siz gözlemleyebiliyorsunuz. İşte burda gözlemlediğiniz; sizi bu dünyada yaşatan çekirdeğinizden bihaber yaşatan zihniniz, peki bu iki kanat arasındaki gözlemleyen kim? İşte gerçek siz, nüveniz, saf bilinciniz.

Bu meditasyon olayları sanırım kuantum fiziğiyle ilintili işliyor. Mesafesi ve hareketleri gözlemlendiğinde elektronlar farklı hareket ediyorlar. Siz de burda kendi zihninizi gözlemleme fırsatı bulup onunla istediğiniz gibi oynayabilirsiniz.


Sevgili Paslicivi belki biliyorsunuzdur ama size bir Quantum Fizik deneyinden bahsetmek isterim. Umarim ilginizi ceker ve sizin bugune kadar sozunu ettiginiz olgular ile oldugunu dusundugum iliskiyi sizde algilayabilirsiniz.

Quantum Experiment - Double Slit Experiment

http://video.google.com/videoplay?docid=-2600924613521772702&q=quantum+experiment&ei=3_hySLTlFIbCwgPdz9C5Dw

Oldukca basit ve gorsel anlatim agirlikli oldugu icin tercume etmek gerekmiyecektir ama ben yine de ozellikle son kisimi kisaca ozetliyeyim.

Basit bir deney esnasinda bir gozleyici bir goz deneye katildiginda elektron parcaciklarinin nasil olup da hareketlerini degistirdiklerini gozlemlemek sasirtici... Elektronlar gozleyici bir aygit olmadiginda birbiri ile iliskiye gecip bir dalga gibi hareket ediyor. Ama nasil olukta tek tek firlatilan herbir elektron parcaciginin iki parcaciga ayrisip iki yirtiktan teker teker gectikten sonra birbiri ile carpisarak bir dalga formasyonu gibi davranabildigini arastirmak isteyince ise davranisini degistiriyor ve sanki parcacik gibi davranmaya basliyor ve iki yirtiktan gecerek iki cizgi olusturuyor.

Sevgili Bushido

konuya daha önceleri değinmiştim.. sanırım dikkatinden kaçmış.

zihinde yaşadığınızda bilen zihninizdir.. bilinen cisim ya da dünya. yalancı benle dünyayı gözlemleyemezsiniz, çünkü anda yaşamıyorsunuz, düşüncede yaşıyorsunuz, ya geçmişte ya gelecekte ama anda değil.. farkında değilsiniz, elektronlar gözlemlenmemiş gibi hareket ediyor.

çekirdeğinize indiğinizde bilen gerçek siz.. bilinen zihniniz ve dünya yani yaşamdaki herşey..anda yaşıyorsunuz, farkındasınız..gözlemliyorsunuz.. tanıksınız..tanıklık ediyorsunuz..elektronlar gerçek siz tarafından gözlemlendiği için yön değiştiriyor ve yaşam değişiyor.

sidabumi
09-07-2008, 22:57
Herbirimiz Farkliyiz ve Olmak Istedigimiz Degiliz!

Herbirimiz olmak istedigimiz degiliz,
Hayatimizda soluyan ve nefes almis vermis olanlarin hamuruyuz!
Adalet bu noktada zuhur bulur,
Cunku, herbirimiz hamur yogurmusuz!

Farkindasizlik,
Yukaridaki dizeleri anlamamizi engelleyebilir…
Kader’in sozlukteki yeri,
“Farkina vardikta ne oldu?” sorusu sorulduktan sonra gelir!

Buyucu Ged Siddhartha Shibumi
Istanbul, 27/11/2007

p.s.
1> Henuz dogmus bir bebegi gordugunuzde, bebegi gordugunuz an sonrasi bebegin gelecegine dair; bu bebek katil olacak, hadi olmadi bu bebek katil olabilir diyebilir misiniz ve/veya diyebildiniz mi?
2> Kaderci bir kimlik sahibi yapisinda degilim! Benim bakis acimda tartistiginiz kirilim seviyesi; farkindaliginizdaki secim ve sonuctur, ancak, farkindasizliginizdaki secim ve tekamulunuzden ibarettir!!!

paslıçivi
10-07-2008, 05:25
Herbirimiz Farkliyiz ve Olmak Istedigimiz Degiliz!

Herbirimiz olmak istedigimiz degiliz,
Hayatimizda soluyan ve nefes almis vermis olanlarin hamuruyuz!
Adalet bu noktada zuhur bulur,
Cunku, herbirimiz hamur yogurmusuz!

sidabumi

çok güzel yakalayıp ifade etmişsin.

bir dairesel şekil yani çemberi düşünün.

Bunun bir merkezi bir de çevresi(çeperi) vardır.

Siz aslında merkezsiniz ama yoğurulan hamur olduğunuz için merkezde değil çeperde yaşıyorsunuz ve merkezden haberiniz yok,

yaşamı çeper zannediyorsunuz, çeperde oluşan egoyu kendiniz zannediyorsunuz.

aslında algıladığın sen, sen değilsin..

algıladığın sen; binlerce yıllık insanlık tarihinin bir hamuru, senden hiçbir şey yok, asıl sen çok derinlerde.. ona ulaşman lazım..

bu çeperden dışarı doğru da hareket edebilirsin, yalancı benini egonu da kaybedelirsin, o zaman yaşam anlamsızlaşır ve intihar edersin

bu çeperden içeri doğru da hareket edebilirsin, ne kadar derine inersen egondan o kadar uzaklaşır ve merkezine, gerçek sen'e ulaşırsın.. asıl yaşam budur..

paslıçivi
10-07-2008, 05:38
gerçek bene ulaştığınızda suç ve ceza ortadan kalkar..

size suç işleten egonuzdur, yalancı bendir, çünkü o arzu doludur, doyumsuzdur, istekleri sınırsızdır, sonradan öğretilmiş kurallar kanunlar inançlar içinde yaşadığı için değer yargıları, onuru gururu vardır..

Bunlar egoyu beslemek için vargücüyle çalışır.

Tatmin olması için gerkirse 30 milyon insanı öldürebilir (nazi).. gerekirse dünya nüfusunun büyük bir kısmının yararlanabileceği serveti kişisel hale getirir(dünyanın en zengin insanları).. Herkesi huzur içinde yaşayacağı toprakları kendi hükümdarlığının bünyesine katabilir.. onur, gurur, kazanç, inanç adına diğer insanları öldürmekten hiç çekinmez..

Tüm insanlık çeperde yaşıyor.. aynı gemideler ama farkında değiller.. birbirlerini yoketmek için ellerinden geleni yapıyorlar.

uyuyorlar ve hala rüyadalar...

paslıçivi
10-07-2008, 05:49
merkezinize ulaştığınızda bu ben, binlerce yılın birikimi olan arzulardan arınmıştır. Ulaşması gereken bir servet, bir toprak parçası bir mevki yoktur.. Varoluşun ona armağanı olan mutlak mutlluluk içinde ruhu zaten doyup taşmıştır.. Ulaşılabilecek bir yer yoktur, kazanılacak bir şey yoktur, beslenmesi gereken canavar bir ego yoktur..

arzu yoktur.. arzu yaşamın en büyük zehiridir..

Sadece ve sadece varoluşun mutluluğu ve keyfi yaşanır, yaşam bir kutlama havasında geçer.. Varoluşa saygılıdır aksi takdirde mutlak mutluluğu kaybedeceğini çok iyi bilir. Evrenin vazgeçilmez bir parçasıdır, evrendir..Bir ırmak gibi akar gider..

paslıçivi
10-07-2008, 06:16
dünyanın en zengin en kudretli insanı bile olsan tatmin olamazsın..

1milyara sahip insanla 100 milyar dolara sahip insanın tatminsizliği aynıdır, huzursuzluğu aynıdır..

dünyaya sahip olsan tatminsizlik duvar gibi karşına çıkar, sonra tatmin olmak için başka yollar ararsın,

varoluşun dengesi gereği vakıflara insanlara açlara fakirlere yönelirsin..Ama burda amacın yine diğer insanlara yardım değildir, egonun ince bir tatminidir,

bazen egosuzluk alçakgönüllülük ayaklarına yatarsın, diğer insanların sevgi ve saygısını kazanmak için.. ama burda bile o doyumsuz egonun ince bir tatmini yatar..

Bilmezsin ki egonun doyurulması imkansızdır.. çünkü o tatminsizlik üzerine kurulmuştur..ne yaparsan yap nafiledir.. kendine ulaşamadığın sürece bir gözün açık gidersin..

paslıçivi
10-07-2008, 06:29
tanrı sizi yukardan gözetleyen denetleyen bir nesne bir birey değildir..

bu bir inanç bir düşünce değil, bir deneyimlemedir..

yaşam bir yolculuktur, ulaşılabilen tanrısallıktır.

foton
10-07-2008, 17:09
sevgili paslıçivi,
ortada çivi varmı ki pas tutsun!? ;-)

paslıçivi
10-07-2008, 18:47
sevgili mehmet1997

son dönemlerde yoğunluktan medistasyonu biraz aksattım, paslar çok birikti, esprimi sorumu algılayamadım, cevap istiyorsanız benim algılayabileceğim şekilde sormanız gerek.

paslıçivi
11-07-2008, 05:38
zamanda yaşayan bir insanın farkında olmadığı özbenliğiyle çatışması..

ne kadarı bana ait yaşamın diyor şair..

hiç bir anı ona ait değil..

paslıçivi
11-07-2008, 06:42
yeryüzünde 250 ye yakın dini inanç vardır,

diğer bir tabirle çölde yaşayan 250 devekuşu.

Bunların hepsi birbirine düşmandır

çünkü kendileri hakikatin yolcusu diğerleri şeytanın oyunudur,

ve düşmanını görmemek için hepsi kafasını kuma gömmüştür

onlar bu kafasını gömdükleri kum çukurunda yaşarken

sen aydınlanıp bir çöl kartalı gibi bunları yukardan görebilir

yeşillik ve sulardan oluşan cennetine uçup gidersin..


demiştik..

bu devekuşlarının başı kuma gömük pozisyonda durdukları için darbukaları(makat) çok gerilir ve gayri ihitiyari yellenirler.. en yakın komşu devekuşu bu yellenmeden dolayı nemlenir.. çünkü yelin içeriği biraz nemlidir. Nem kapan bu devekuşu yellenene sinirlenir ve bir mücadele savaş başlar aralarında..

sonra cephede birbirlerini öldürmeye başlarlar ve ölüme rahatça giderler.. çünkü ölüm onlar için bu durumda bir şehitlik mertebesidir.. Nasıl olsa cennete gidecekleri için gözü kapalı ölmeye öldürmeye devam ederler.

ama bilmezler ki ikisi de aynı tanrı aynı cennet için savaşmaktadırlar.. sonra bunlar cephede karşılaşırlar çok yorulmuşlardır.. biraz nefeslenirler.. aralarında şöyle bir diyalog geçer..

-siz bizimle savaşıyorsunuz ama biz ölürsek ya da sizi öldürebilirsek cennete gidecez yaaa, siz cehenneme güzelim.. oylum oylumm.. fidan boylum.

-hadi ordan dümbük, siz düşmansınız.. asıl biz cennete gidecez, siz cehennemin dibine gideceksiniz..orda zebaniler kıçınızı mızraklayacak..

aslında ikisi de aynı tanrının farklı peygamberlerinin inananlarıdır.. tanrı aynı.. cennet aynı..
aynı tanrının cennetine gidecekseniz birbirinizi niye yiyiyorsunuz.. öldürüyorsunuz..

başları kuma gömük derin bir uykuda rüya gördükleri için bunu algılayamazlar..

filistin-israil..haçlı seferleri.. dünyanın tarihini oluşturan din eksenli savaşlar..

hepsi aynı tanrıya inandıkları halde niye birbirleriyle savaşırlar..

tek bir tanrı bunlara bilerek (bilmeyerek diyemeyeceğim, çünkü o herşeyi bilendir görendir) insanların bu katliamına niçin sebep olmaktadır..

Tanrı tek değildir de o yüzden, hepsinin inandığı birey tanrı aslında aynı tanrı değildir..

birisi musanın birisi isanın birisi muhammedin tanrısıdır..

üç kutsal kitabı da incelerseniz (ama siz daha kendi kutsal kitabınızı bile okumadınız ki ) yüzyıllar içerisinde aynı tanrının inanılmaz bir mutasyona uğradığı kişilik karakter değiştirdiğini görürsünüz..

ama bunu söylediğinizde insanlar diğer kitapların insan tarafından değiştirildiğini söylerler, herşeye gücü yeten tanrı bir kutsal kitabını muhaza edememiştir..

ya da bunu iddia edenler sanki bu kutsal kitapların orjinallerin görmüş de şimdiki halleriyle mukayese ederler

diğer kitapların değiştirildiği bilimsel bir kanıt değil, inandıkları kurandaki iddialardır, tencere dibin kara seninki benden kara..

muhammed popüler inancın devamı için bir öncekileri kabul etmiş ama dejenere olduğunu gelen vahiylerle açıklamıştır.. hem kendisini kabul ettirmiş hem de bir öncekileri geçersiz kılmıştır.. bir taşla iki kuş..

ilahi olanın istikameti yukarıdan aşağıya doğru değildir.. aşağıdan yukarı doğrudur..tanrı yukardan aşağı inmez.. siz yulkarı çıkıp onu bulacaksınız..

size diğer canlılardan farklı bir donanım verilmesini nedeni budur..o yüzden hiç bir tanrı birbirine benzemez, standart değildir..

tanrının özellikleri onun elçisi olduğu sanılanın kişinin özellikleridir.

aydınlanma yolunda tam arınamazsınız..

egonuzdan bir parça kalırsa..

kendinizi yaratanın elçisi, oğlu ve hatta kendisi sanırsınız..

paslıçivi
11-07-2008, 07:07
son zamanlarda balığa çıkıyorum.. çok rahatlatıyor..

size de tavsiye ederim.. ama sezonu olmadığı için işler biraz kesat.

hadi rastgele..

foton
11-07-2008, 09:14
yazılarını okudum, orada başka biri benim zihnimi okumuş ve yazıya dökmüş.
kendimden kendime yazılmış bir yazı.
çözülmüş bazı düğümler ,çözülecek diğer düğümlerin farkındalığını sağlamazsa çözülen diğer düğümlerin ne kadarlık bir önemi vardır?!
manolaya ve manonasa arasında ne fark vardır?!(google,sri ramana maharishi)
el elden üstündür ta arşa kadar!!!!
sevgili paslıçivi anlaşılamadı çünkü ;bu yol kılıçtan keskin kıldan incedir!?

paslıçivi
11-07-2008, 09:35
mutlaka sevgili mehmet

mutlak gerçeğe ulaşılabilir mi.. bilinmez,

herkes ayrı bir dünya ayrı bir yaşam..

herkesin yolculuğu farklı..

sürüler halinde güvenle de dolaşabilirsin başında çobanınla aynı otları yiyerek

ya da kurda yem olmayı göze alarak özgürce farklı lezzetli otlara da ulaşabilirsin..

seçim bizim, hepimizin..

ama size şu kadarını söyleyeyim..

sürüden ayrılmaya cesaret ettiğinizde..

kurdun karşısında koyun değil aslan oluyorsunuz..

foton
11-07-2008, 10:35
sahneye konmuş bir pc oyunu
derlerki 7 level var
en tehlikelisi 3. level
pc oyunu diyip geçme
bu oyunda masaya ruhunu koyuyorsun
3. level çok ama çok tehlikelidir
rüya içinde rüya görmektir
karabasan gibidir uyandım sanırsın!?
3.level ın adı "mülhime" dir.burada ne kelleler kopmuştur soran dahi olmamıştır!? :-((

paslıçivi
11-07-2008, 10:59
bahsettiğiniz oyun islamın tasavvuf seviye oyunudur,

bir inançtır yani..

İnanç bir kafestir,

neye inandığınızın hiç bir önemi yoktur

inanan kafesteki kuştur,

uçamayan kuş, kuş değildir..

kafesteki kuş ürkektir,

ne zaman ne olacağını bir türlü algılayamaz

şüphe içindedir.

dışardaki kuş artık bir kartaldır.. özgürdür

korkunun emaresi yoktur..

kafasının kopacağı aklına bile gelmez

gelirse de varoluşa teslim olmuştur zaten..

sorun yoktur..

yaratılan tanrıyla bile korkusuzca mücadele eder..

o korkudan arınmıştır artık..

foton
11-07-2008, 11:40
cevizi bilirmisiniz
en dışında acı dış kabuğu vardır
ondan sonra tahta gibi kalın dış kabuğu
ondan sonra ince bir zar
nihayet cevizin kendisi
ve cevizin özü ?!
öz narindir çok ama çok kıymetlidir
bu yüzden tüm kabukların bir görevi vardır; ÖZ ü korumak?!
kabasaba nasırlaşmış eller ne anlar ipeğin yumuşaklığından
O öz öyle bir şarabtır ki uçurur insanı en akıllısının bile aklı şaşar
kendinini bilmeden ,içen şarabı öylesine sarhoştur ki düşmüştür bir kelebeğin peşine
biraz ötesinde ki uçurumu görmeden.
öylesine sarhoştur ki fareli köyün kavalcısı; öylesine nağmeler döktürür ki nağmeleri
duyan çocuklar takılır peşine kavalcının;kavalcı bir yandan nağmeler döktürürken
bir yandan da kelebeğin peşine düşmüştür... :-(

unsala
11-07-2008, 13:31
inançda süphe vardır.. kahve suyun karısımı gıbı ayrısabılır su ve kahve olarak ..ımanda süphe yoktur..ınla suyun karısımın gıbı ayrısamaz.. inanç kavramı sizın olumlu ve ya olumsuz algılmanıza baglıdır.. Nasıl huku sıstemı suçları engellemek içindır inanç kavramıda her ınsanın algılamsına baglı ısede kısıyı bazı yanlıs adımlardan korur..ınançsızlık her ınsan olumlu tablo yaratmaz bunu kaldıramayan bunu hazmedemeyen bır suru yaratılan vardır.. yaratıcı ınsana herturlu özgurlugu vermıstır bu özgurluk çercevesınde dogrular yanlıslar ve yaratılan bulunur..ınancı bır hapısane gıbı algılamak dogru degıldır o sızın ruhsal yapınız ve defektlerınıze baglıdır.. ınanç sıstemı takamul ettıkçe yanı olgunlasıp akılla ruhun ıradenınn derecelerınde yukselerek ımanı bulur..ıman eder peygamberler ve dın buyuklerı olarak gördugumuz zatlar gökteki yıldızlar gıbıdır vucutları bu alemden ayrılsa bıle bunlar parlaklarıyla asla sönmezler bunlar klavuzdur karanlık gecelerde yol gösterır tabıı bunlar çok derın ılımler ılımıdır bunu görecek basıret denılen işte sn pslı çıvının bahsettıgı özbenlık saf benlık tır.. sevgıyle kalın

BUSHIDO
11-07-2008, 13:38
Sevgili topik sakinleri, bildiginiz gibi Hissenet kapsaminda dinler ve din inanislar ile iliskili konularin tartisilmasi kurallar geregi mumkun degildir.

Gereken ozenin gosterilmesini rica ediyorum.:)

Sevgilerimle.

foton
11-07-2008, 15:12
sevgili paslıçivi,
Buddha diyor ki
"Doğmamış,oluşmamış,biçim almamış,bileşmemiş bir şey var.O şey olmasaydı doğmuş,oluşmuş,biçim almış,bileşmiş olmayacaktı." "(o zaman) doğmuş,oluşmuş,biçim almış bileşmiş için bir kaçış kurtuluş yolu da olmayacaktı."
buda ve öğretisi ilhan güngören sayfa 120.

"De ki: O, Allah, birdir. Allah, her yönden eksiksizdir ve her dileğin merciidir, her şey kendisine muhtâc olan Şanlı, Uludur. O, doğurmadı ve doğurulmadı. O'na hiçbir şey denk de olmadı. "
“O” yani ‘Ahad’ sonsuz, sınırsız parçalanması mümkün olmayan “TEK” tir. (Buda nın sözünde 'bileşmemiş')
Ahad ile anlatılmak istenen; Mutlak varlığın eşkalsiz, şekilsiz ve vasıfsız oluşudur.(Buda nın
sözünde oluşmamış biçim almamış ile ahad eş anlamlı değil mi?!)

buddha kök olarak bodhi den gelir uyanma ve farkındalık ,aydınlanma anlamındadır.
gerçek bodhi sahibi farklılıkların farkında olmaktan ziyade benzerlikten de öte tıpkısının aynısı olanların farkında olmaz mı?!
tıpkısının aynısının farkında olmak ne demek;
aslında çivi var mı ki pas tutsun ?! ;-))

paslıçivi
11-07-2008, 15:43
sevgili paslıçivi,
ortada çivi varmı ki pas tutsun!? ;-)


buddha kök olarak bodhi den gelir uyanma ve farkındalık ,aydınlanma anlamındadır.
gerçek bodhi sahibi farklılıkların farkında olmaktan ziyade benzerlikten de öte tıpkısının aynısı olanların farkında olmaz mı?!
tıpkısının aynısının farkında olmak ne demek;
aslında çivi var mı ki pas tutsun ?! ;-))


dün akşamki yazına üşenmeden şimdiki iki cümleyi ekleseydin beni sabahtan beri kopartmazdın..:) ben de işime gücüme bakardım..:) şimdi oldu bak..

İnancın bir esaret olduğunu konusunda yorum yapabilmek için bunu yaşamanız lazım sevgili unsala..

bu kelimelerle anlatılacak bir şey.. hayatımız zaten sözcüklerden oluşuyor ve ne kadar kısır kalıdığını görüyorsunuz.. anlatılmak ifade edilmek istenen bir çok şeyin hiç bir dilde tam karşılığı yok maalesef..

Akvaryum dışına çıkmamış bir balık okyanusun ne olduğunu bilmez.. zaten ona anlatamazsınız da.. çünkü o kavramları hayatında hiç hissetmemiştir..hani kaba bir tabir vardır.. bekara karı boşamak kolay diye.. onun gibi bir şey bu işte..

sevgili Bushidocu'ğum yedin benim bir gönderimi..:) kaç gündür diğerlerini sil diye sana baskı yaptım ama şimdi formülü buldum:) sevgiler

foton
11-07-2008, 16:26
‘Beyin ve düşüncesi ! Üretemez bilinci !’

‘İkisi de kör madde ! Bilinç, sedefte inci !’

‘RAB de saklı öz bilinç ! Rûhtur, nakleden onu !’

‘Beden yoğunluğuna göre değişir tonu !’

‘Beş duyunun dışında ! Daha var iki duyu !’

‘Aklın ve Ben bilincin ! Düştüğün o kör kuyu !’

‘Rûh açığa çıkarır ! Hepsi saklı perdede !’

‘Kötülük perdedendir ! İyilik Rûhtandır de !’

‘Zîrâ Rûh yansıyınca ! Perdeden madde çıkar !’

‘O kör şeytan ! İlk önce, ‘“RABB”’ini eder inkâr !’

‘Rûh ise, arıtmaya çalışır her bedeni !’

‘Ayna gibi yansıtsın diye o halk edeni !’

‘Temiz ve dalgasız su, gösterir aynen yüzü !’

‘Hırslarla bulandırma bedenleri ! Gör özü !’

‘Aynadan sonra, saca ışık yansıtsa cismi !’

‘Aynada parlak, sacda bulanık çıkar resmi !’

‘Sacdaki resim ise yansıyınca duvara !’

‘Görüntü tanınamaz ! Boşuna resmi ara !’

‘Sâf, şeffaf, fizik beden : ayna, sac, duvar gibi !’

‘İnsân, hayvân ve mâden bilincinin sâhibi !’

‘Her üç bedenin madde ! Yok hiç bilinç maddede !’

‘Her bir bilincine de, ‘RABB’inden yansıma’ de !’

‘İnsân bilincin de bak ! Bir hayâl ! Yâni serab !’

‘Bir tek gerçek bilinç var ! Ona sâhip olan, RAB !’

‘Rûh, RABB’in bilincini üç bedene nakleder !’

‘Dost, kendisi için “O” ; ve dost olmayan, ‘Ben’ der !’




beğendiyseniz devamı www.ondokuz.gen.tr daha neler var neler?!
kendi özümüzden neden ayrıymış sanısına kaptırıldık, diye merak edenlere ;-)

paslıçivi
11-07-2008, 19:33
sevgili mehmet

verdiğin siteyi inceledim biraz..

buram buram islamiyet inancı..

aydınlanalım arınalım ama nereye kadar..

inancımızın sınırlarına kadar..

ondan sonrası..

ondan sonrası bizi aşar..

defalarca bahsettim inanç sizin mutlak gerçeğiniz oluyor diye..

inancınızın sınırlarını aşmanız imkansız..

zihinde yaşamanın ne demek olduğunu da anlamanız imkansız..

ulaşılabilecek şeyleri anlamanız imkansız..

elinize yaşamla ilgili bir harita verilmiş..

papağan gibi aynı haritayı tekrarlıyorsunuz..

şu yaşama elinizde bir harita pusula olmadan bakmayı becerebildiğinizde ne demek istediğimi belki anlayacaksınız..

ama arınmadan bu imkansız, zihinde yaşadığınız sürece imkansız..

tam bir temizlikle özünüze ulaşabilseydiniz ne demek istediğimi anlardınız..

offff göbeğim çatladı..

boşuna nefes tükettiğimin farkındayım ama...

paslıçivi çıkıp biraz hava alsın..

çatlayan göbeğini tamir etsin..

paslıçivi
12-07-2008, 07:24
tasavvufta yaptğınız şey

kafesteki kuşu çıkarmanız..

ama kuş evin içindeki o ağır çatının altında hala..

kafesten çıkan kuş yaşamı o çatıyla sınırlı zannediyor

küçücük kafesten çıktığı o ev ona devasa geliyor.. ohh bee diyor..

çatının üstünde sonsuz bir gökyüzünden habersiz yaşamaya devam ediyor..

çatıyı kırıp geçtiğinizde aşağıda ne kadar çok çatı olduğunu..

yaşamın nasıl bir sonsuz güzellik olduğunu..

kuşların nasıl güzel rüyalar ya da karabasanlar gördüğünü algılıyorsunuz

insanlık tarihinin binlerce yıldır yaşadığını zannettiğini ilgi ve şaşkınla izliyorsunuz

ne kadar arınırsanız arının..

bir parça ego kaldıysa..

saf öze ulaşamadıysanız..

ulaşabileceğeniz en üst seviye peygamberliktir..

onun üstüne çıkamazsınız..

paslıçivi
13-07-2008, 15:50
klonlama

1997 yılında bir koyun klonlandı biliyorsunuz..

sonra insan klonlaması gündeme düştü..

mümkünmüydü? evet mümkündü..

ama dünya ülkelerinin üst etik kurulları, siyasiler ve üst düzey din adamları hemen olaya müdahele ettiler.

etik değildir, tanrının işine müdaheledir falan..

eskiden insanoğlu bir buğday tanesi yapamaz diyordunuz

şimdi kendisinin aynısı yapabilme becerisine sahip.

ve sanırım gizliden gizliye bu işi yapıyorlar da..

derdiniz gerçekten etiklik mi..

tanrının işine müdahele mi...

yoksa derinden duyduğunuz o şüphenin güneş gibi ortaya çıkıp binlerce yıldır uyuduğunuz uykudan uyanıp gördüklerinizin bir rüya olması mı sizi ürkütüyor..

insanlık uyanınca siyasetçinin değeri mi kalır..

din adamı attan inip kıçüstü yere oturmaz mı..

inanç üzerinden direk ya da dolaylı hükümdarlık kuranlar sudan çıkmış balığa dönmezler mi..

dönerler de otururlar da..

zaman.. herşey zaman..

insanlık daha evrimini tamamlamadı.

ama kırılma noktaları çok şiddetli olacak..

hadi yaaa..

dünya gerçekten tepsi gibi değil ve öküzün boynuzlarında değilmiymiş diyeceksiniz

geçmişte atalarınızın dediği gibi...

paslıçivi
14-07-2008, 08:04
dünyanın her yerinde birden fazla insan varsa kurallar vardır..

kuralları yaratanlar insanlardır..

birbirleriyle uyum içinde, haklarına saygı duyulsun diye..

bu forumda bile kurallar var..

zihinde, zamanda yaşayan insanların kurallara ihtiyacı vardır..

suç ve bunun yaptırımı cezalar vardır..

çünkü zihinde yaşayan insanlar özbenliğinden uzak binlerce yılın birikiminde yaşarlar

yaşamları -mış gibidir..

gerçekten yaşamıyorlardır..

inançları, onurları, gururları, arzuları, hırsları, namusları, öğretilmiş duyguları vardır..

ve en önemlisi bunları yöneten acımasız bir egoları(yalancı ben) vardır..

kimse kimsenin özbenliğine dokunamadığı halde bu çeperde yaşamanın anlamsız savaşını sürdürürler..

güzel yaşamlarını cehenneme çevirirler..

bu yazdıklarımdan dolayı bana deli, gerizekalı, kaçık, uçmuş, onursuz, gurursuz, domuz, düdük makarnası diyebilirsiniz..

bunları zihinde yaşayan birine söylerseniz cinayete cinnete kadar giden bir takım felaketler zinciri yaşanır.

o yüzden toplum halinde yaşayan insanların yaptırımı olan kurallara ihtiyacı vardır.

yukarıda bahsettiğim ve sizin hakaret olarak algıladıklarınızı bana söylerseniz karşılığında koca bir kahkaha atarım size..

çünkü bunlar zihnin çeperin oyunudur size..

özbenlikte nüvede bunlar yoktur..

bir kasırga sizin yanınızdan bir meltem gibi geçmek zorundadır..

kasırga bırakın sizi uçurmayı hafifçe eğemez bile..

çünkü sizi algılayamaz..

siz ordasınızdır ama o sizi göremez.

çünkü özbenlik yaşamdaki zihnin yarattıklarına karşı duyarsızdır.

o kendi içindeki yıkılmaz mutlak mutluluğunu yaşamaktadır.

saf özbenliğinize indiğinizde yaşam budur..

ganesh
14-07-2008, 13:18
Sn. Paslıçivi,

Kafam çalışmaz ama anladığım kadarıyla Sn. mehmet1997'nin yaptığı alıntı sizin topiğin amacı olarak belirttiğiniz "farkındalık, uyanma" üzerine... Dili "İslam"... Benim de kullandığım ve zevk aldığım bir dildir... Sizin kullandığınız "New Age" ve benzeri dilleri de bilirim iyi kötü... Budist rahiplerle, katolik papazlarla, Borneolu şamanlarla uzun sohbetlerim oldu... Sonuçta herkes kendi masalını yaşar ve anlatır... Kapalı olmamak lazım....

Sevgiler

BUSHIDO
14-07-2008, 13:22
Sn. Paslıçivi,

Kafam çalışmaz ama anladığım kadarıyla Sn. mehmet1997'nin yaptığı alıntı sizin topiğin amacı olarak belirttiğiniz "farkındalık, uyanma" üzerine... Dili "İslam"... Benim de kullandığım ve zevk aldığım bir dildir... Sizin kullandığınız "New Age" ve benzeri dilleri de bilirim iyi kötü... Budist rahiplerle, katolik papazlarla, Borneolu şamanlarla uzun sohbetlerim oldu... Sonuçta herkes kendi masalını yaşar ve anlatır... Kapalı olmamak lazım....

Sevgiler

Sn Paslicivi'nin uzerinde yurumeye gayret ettigi cizgi oldukca maharet isteyen bir cizgi ve gordugum kadari ile kendisi bu cizgiyi koruyamadigi anlar boyle durumlar ile karsilasiyor.:yes:

Biraz daha ozen belki durumu duzeltebilir.

Sevgiler.

PARK
14-07-2008, 13:41
Bu topicte resmen ve bilinçli bir şekilde insanların dini inançlarını aşağılanıyor...

Kişi inanır ve yahutta inanmaz saygı duyulmalı çünkü bu onun iç dünyası ile ilgili bir olaydır,fakaaaat bu durum ona başkasının kutsal saydığı değerleri aşağılama hakkı vermez vermemeli de...

Bu konuda müsamaha gösterilmemeli diye düşünüyorum...

MALIX
14-07-2008, 14:55
Bence yazilanlar hakaret veya asagilama kategorisine giren elestiriler degil, ben okuyorum, devamini da bekliyorum.

foton
14-07-2008, 14:57
bu koca çınar tutmaz zakkum aşısı,
hakikata bu kadar yaklaşıp son virajı alamamak
parçalıyor doğrusu insanın ÖZünü,
Sakın incitme bir canı,yıkarsın arş-ı Rahman'ı
selam ve sevgiler

paslıçivi
14-07-2008, 14:58
dağılın leeyynn (kadirizm)

erkekseniz teker teker gelin...

ya beyler inanca bilinçli aşağılama falan yok..

sadece olaya biraz mizahi yaklaşım var..

ama Bushidonun dediği gibi günlük yaşamda da sorunlar yaşıyorum..

sizin sahip olduğunuz zihin ben de olmadığı için..

herhangi bir değer yargısı yok ben de..

bende varoluşun kutsallığını bayram havasında kutlama var.

kısaca satmışım anasını dünyanın..

eğer aşağılanma hisseden varsa özür dilerim..

paslıçivi
14-07-2008, 15:05
sevgili ganesh

benim kapalı olduğum hiç bir şey yok.

ama forum kuralları var..

keşke bloga taşıyabilsek de rahatça konuşabilsek..

sanırım orası biraz daha rahat..

BUSHIDO
14-07-2008, 15:07
Sn Paslicivi isterseniz bu topige bu noktadan sonra bloga tasiyalim, emin orasi size daha uygun ve daha rahat.

Selamlar.

ganesh
14-07-2008, 15:17
Gereksiz karıştırdımsa ortalığı samimi olarak özür dilerim... Yanlış anlamazsanız eğer "ben biliyorum, benim anlattığım gibidir" tarzı kimseye bir şey kazandırmaz... Ben grafiklere çizgi çizerken bile yazdığımın karşılığında bir şeyler öğrenmeye uğraşıyorum... Hlele varoluş gibi bir konuda... Ne söylesek masal olduğunu unutmadan yazmalı... Tekrar özür dilerim, her şey gönlünüzce olsun...

Sevgiler

bridgea
14-07-2008, 15:19
Sn Paslicivi isterseniz bu topige bu noktadan sonra bloga tasiyalim, emin orasi size daha uygun ve daha rahat.

Selamlar.

En uygunu bu sanırım,sessizce izlemektense...

hem Sn.Paslıçiviyi de kurtarmış oluruz,250 dini aşağılamaktan :cry:

'' Farklı olmaya, hoşgörü her düzeyde gerçekleşmeli'' derim kısaca.

Ölümle farkına varmaktansa Sn.mehmet 1997 gibi,yaşamak isterim hem de...

foton
14-07-2008, 15:59
Platon der : ‘Kâinat üç duvarlı mağara !
Bu üç boyut dışında, sen kimliğini ara !’

Bu âlem, Yer ve Gökler, sen de dahil serabdır !
Zihninin içindedir ! Beynin ölsün, harabdır !

Bu Dünyâ, hayâlinin giydirdiği elbise !
İblîs hayâl gücündür, kökü elbise ise !

Rüyâyı, dışta olmuş gibi gösterir beyin !
‘Kurgu film’indir içte ! Gülersin sabahleyin !

Her bir olayın aslı, Rûhta cereyan eder !
Beyin onu yansıtır ! İnsân ‘Dışta gördüm’ der !

Dekart ‘Düşünüyorum öyleyse ben varım’ der !
Kendi aklına uyan ! Onun peşinden gider !

Düşüncesi de bir düş ! Düşündüğünü sanır !
RÛH, ‘Madde yok ! Ben varım !’ Diye diye usanır !

Fizik ilmine göre, düşünce de bir madde !
Madde, ‘varım’ diyemez ! Sen bu fikre saçma de !

Ağaç kurdu ne anlar ! Bahçıvanın işinden !
Bilir mi çok çekecek kemirici dişinden !
Meselâ çocuk için, aşk şöyle bir şey eder :
‘Babam kızıp ! Altında annemi hep ezdi’ der !

Sana hep ninni söyler ! Güvendiğin beş duyu !
Beynin beşik sallayıp der ‘Mışıl mışıl uyu !’
Önce beş büyücüyü ! Ve beyleri, beyni kov !
Kâlbini meshet ! Yâni Alâaddin gibi ov !

Gözün, sınırı ufuk ! Seni merkeze koyar !
Beyin, ‘sen bir kutubsun’ deyip ! Altını oyar !

Güneş kendini saklar ! Kendi ışığı ile !
Denizde yüzen balık, denizi görmez bile !

Bu âlem yok ! Aslı var ! Kalbin değilse paslı !
Gözündür ! Bil ki senin esas görmene engel !

‘“EVET”’ de ! Huzurunda el bağlayarak eğil !
Zaten soruyu soran, senden başkası değil !

Ne varmış ! Ve ne yokmuş ! Bu masalda anladın !
‘ÖZ’ adını bul ! Yoksa, ‘masal’ olur her adın !

JoNaThAn
14-07-2008, 16:53
klonlama

1997 yılında bir koyun klonlandı biliyorsunuz..

sonra insan klonlaması gündeme düştü..

mümkünmüydü? evet mümkündü..

ama dünya ülkelerinin üst etik kurulları, siyasiler ve üst düzey din adamları hemen olaya müdahele ettiler.

etik değildir, tanrının işine müdaheledir falan..

eskiden insanoğlu bir buğday tanesi yapamaz diyordunuz

şimdi kendisinin aynısı yapabilme becerisine sahip.

ve sanırım gizliden gizliye bu işi yapıyorlar da..

derdiniz gerçekten etiklik mi..

tanrının işine müdahele mi...

yoksa derinden duyduğunuz o şüphenin güneş gibi ortaya çıkıp binlerce yıldır uyuduğunuz uykudan uyanıp gördüklerinizin bir rüya olması mı sizi ürkütüyor..

insanlık uyanınca siyasetçinin değeri mi kalır..

din adamı attan inip kıçüstü yere oturmaz mı..

inanç üzerinden direk ya da dolaylı hükümdarlık kuranlar sudan çıkmış balığa dönmezler mi..

dönerler de otururlar da..

zaman.. herşey zaman..

insanlık daha evrimini tamamlamadı.

ama kırılma noktaları çok şiddetli olacak..

hadi yaaa..

dünya gerçekten tepsi gibi değil ve öküzün boynuzlarında değilmiymiş diyeceksiniz

geçmişte atalarınızın dediği gibi...


Bir ruh inancı ortaçağdan beri insanların kafasına yerleştirilmiş kült olarak devrededir.

Klonlama devrimi, bu kültü, diğer bütün hurafelerin kaderindeki gibi sıpıtıp bir kenara atmıştır. En açık tabiri budur..

Bu nedenle aşırı derecede tepkiler almaktadır. Çünkü; ruh inancı bilindiği üzere ortaçağdan beri gelmektedir. Hatta kavram olarak daha eskilere dayanmaktadır. Bu geniş ölçekli külte göre, her canlının içinde tanrının yerleştirdiği bir ruh ve kontrol mekanizması vardır. Tanrı bununla bütün canlıları kontrol eder. Denetler.. Eğer insanlar ahlaklı ise; tüm bu iyi niyetlerin kaynağı da budur.. Ancak yapılan kötülükleri de bu ruh vasıtasıyla çekecektir.

O ruh, tanrıya dönüşte o bedenin ve kişiliğin günahlarının bedelini ödeyecek olan asıl benliktir. Bunun doğruluğunu, yanlışlığını tartışmayacağım elbette. Bir insanı kültlerden kurtarmak, bu yazıdan çok daha fazlasını gerektirir.. Öyle bir umudum yok. Amacım bilgilendirmek..

Klonlama konusuna gelirsek.. Din adamlarını, şarlatanları ve siyasetçileri en çok rahatsız eden nokta şudur: İnsan yapısı bir klonlama gerçekleştirildiğinde; ortaya çıkacak olan canlının ruhu nereden gelmektedir? Bu bir tanrı yapısı değildir.. Aslında, hurafelere ve kültlere inanmayıp, gerçeklere bakan biri için hiçbir şey tanrı yapısı değildir. Ama ortada bulunan bir canlıdır. Sorgulanması çok ayıp şeyler vardır ya; sırf sorgulanması bile o hurafeyi yıkacak olmasından dolayı, sorulduğu zaman dehşet içinde açılan gözlerle cehaletin içinden dünyaya atılan bir bakış vardır ya hani.. İşte klonlama konusuda aynı derecede bir tepkiye maruz kalmaktadır.


Bilimden uzak kalan insanlar, her zaman için canlıların nasıl oluştuğu konusuna bilimden uzak çözümler arayacaklardır. Vardıkları nokta ise, onları gerçeklerden çok uzağa götürecektir.

Ne yazık ki; inanılamayacak oranda bir nüfus, bu hurafelerin peşinden gitmektedir. Bunun nedeni cehalet,eğitim yanlışlığı, parasızlıktır. Bir de siyasetçilerin dini bu kadar sevmesidir. Bu Amerika'da da böyledir. Tek gerçekliği olan din, şuan bu topraklar üzerinde yaşadığınızdan dolayı, bu topraklarda gördüğünüz din değil. O dinden haberdar olmayan milyonlarca insan var.. Kendi ürettikleri inançlar doğrultusunda yaşamış ve yaşamakta olan milyonlarca insan var.


Bu konuya bilimsel açıklamayı en mükemmel şekilde Richard Dawkins koymuştur. Kendisini çok severim ve ilgiyle okurum. Son olarak çıkardığı Tanrı Yanılgısı kitabı, ilk çıktığından beri bir çok kesimden ciddi tepkiler almıştır. Hatta kitabın içinde inançlara saygısızlık ve hakaret olduğu bile ileri sürülmüştür.. Kitabı okudum; bilimden uzak, hakaret noktasına varan tek bir şey yok. Buna rağmen, hurafe niteliği taşıyan bu kültlere inanmadığı ve yanlışlıklarını eleştirdiği için; bu kesimlerden çok ciddi tepkiler almıştır.. Halbuki bundan doğalı olamaz. Bununla beraber, bu değerli bilim adamı (Oxford Üniversitesi'nde Zooloji Profesörüdür), ortada bulunan hurafeler ile gerçeklikleri çok güzel bir şekilde kıyaslamış. Bir bir bilimsel kanıtlar ve açıklamalar eşliğinde, kendi araştırmalarını ve evren hakkında bilinen yanlışlıkları ortaya koymuş.. Dünyanın bir çok yerinden değişik kültler örnek vererek, hurafelerin temeline inmiş.. Cehaletleri ve komiklikleri bir bir ortaya sermiş.

Konuyla ilgilenen herkese bu kitabı çekinmeden tavsiye ederim. Ne yazık ki; gözleri dehşetle açılmakta olan o güruh bunu dehşet içinde izlemeye devam edecektir.. Bilimsel araştırmaları ve gerçekçi sonuçları okumak yerine; sakalı uzun, kendini hayali bir dünyada kaybetmiş eğitimsiz, ilkokul mezunu kişileri okumak ve peşlerinden gitmek bizim çoğunluğumuzu oluşturan güruhun bir gerçeğidir. Bizim asıl sorunumuz budur..

Din adına birbirlerini binlerce yıldır öldüren o kadar çok insan var ki.. Kimse bana kusursuz bir tanrının böyle bir isteği olabileceğini kabul ettiremez. İnsanlar gözlerini açmaktan acizler.. Takım tutar gibi kültler yaratmışlar ve bunlara da sıkı sıkıya sarılmışlar.. Bilimden, yani tek doğrudan uzak kalan insanların; sapacağı milyonlarca yanlış yoldan bir kaçıdır sadece bunlar..



Topic yapısı gereği hassas bir çizgide. Bunu din, peygamber, inanç, hakaret , mazlumluk terimlerini katıştırarak hiç etmek isteyen bir sürü insan çıkacaktır. Ne yazık ki toplumun %60'ından fazlası bu noktadadır. Paslıçivi dostumu tebrik ederim.


Kendi adıma konuşmam gerekirse; konuya başka noktadan katılamazdım. Mümkün mertebe katılmamaya özen göstereceğim. Çünkü bu yazdıklarım bile, ciddi oranda bir kesimi deli ederek çılgına çevirecektir.

ganesh
14-07-2008, 17:16
Sn. Jonathan,

Yazdığınız herşeye katılıyorum ve bambaşka düşünüyorum, ya da bambaşka düşündüğüm halde yazdığınız herşeye katılıyorum...:cool:

Ruh konusu genellikle batılı kaynaklar (en başta sinema filmleri olmak üzere:)) öğrenildiğinden, genelde çok yanlış anlaşılır... Anlaşılmaya da devam edecek...

Bilimsel düşünce şart... Matematiksel ifadesi ortaya konulamayan şeyleri bilimle karıştırmamak da lazım... Richard Dawkins bile bunu böylece bilmeli...:)

Sonuçta dediğiniz gibi toplumların dinleri yoktur, kültürleri, adetleri vardır... Araplar binlerce yıldır kurban keser, Kabe'yi tavaf eder, namaza benzer rtüelleri uygular gibi...

Din aleyhinde yazmadan önce neyi eleştirdiğimizi bilmek ve gerçekten çok iyi bir bilimsel bilgi birikimine sahip olmamız gerek...

Niyetim kimseyi kırmak değil... Bu rüyada ateist, budist, ateşe tapan, hepsi kardeşimdir... Hoşgörü göstermem... Hoşgörü "bunlar yanlış yapıyor, yazık zavallılara" demektir... Hepsini severim... Ne yapayım "müslüman"ım işte, huyum kurusun:)

Topiği bölüyorsam kusuruma bakmayın ne olur... Siz devam edin

Sevgiler

ÖZDOĞAN77
14-07-2008, 17:55
Bir ruh inancı ortaçağdan beri insanların kafasına yerleştirilmiş kült olarak devrededir.



Din adına birbirlerini binlerce yıldır öldüren o kadar çok insan var ki.. Kimse bana kusursuz bir tanrının böyle bir isteği olabileceğini kabul ettiremez. İnsanlar gözlerini açmaktan acizler.. Takım tutar gibi kültler yaratmışlar ve bunlara da sıkı sıkıya sarılmışlar.. Bilimden, yani tek doğrudan uzak kalan insanların; sapacağı milyonlarca yanlış yoldan bir kaçıdır sadece bunlar..








Sayın Jonathan,

zaten bütün kaos,tanrı adlı varlığın kabulü ile başlıyor ve devam ediyor.Oysa tanrı(ulu manitu) yok ki zaten.
Sadece bizim gezegenimizin mensup olduğu Samanyolu galaksisinde milyarlarca yıldız,gezegen,astroid ve bir sürü gök cismi varken ve Samanyolu galaksisi gibi,milyarlarca galaksi varken,o tanrıyı nereye yerleştireceksiniz ki insanların kılı göründü mü,sakalı ne kadar uzun veya,çarşafı ne renk diye kontrol etsin.
Yazıktır ki ve maalesef,inançlı olan Müslüman kardeşlerim dahi bu tür bir tanrıya tapınmakta.
İnandıkları tanrıya,Allah ismini vermişler olmuş bitmiş.
Allah elbette var ama,tanrı imgesi altında değil.
İsmi,ALLAH olan,zamandan ve mekandan münezzeh,sonsuz,sınırsız,sistem ve düzenin tek sahibinin,insan adlı varlıktaki tezahürünü dahi keşfedememişken ve bu gidişle keşfedemeyecekken,Allah ve tanrı farkını her bilinçten beklemekle,sisteme karşı gelmiş oluruz.
Her canlı,kapasitesi ölçüsünde,idrak kabiliyeti ile yaşayacak,nasibinde var ise tahkik edecek,yok ise taklit edecek.Hiç yok ise taklit bile edemeyip inkar edecek.
Cennet bile bir tane değil,kademe kademe,algı ve eriştiğiniz bilinç mertebesine göre.
Sürçü lisan varsa,cehaletimizdendir,kasıt yoktur.Amaç bilgiyi paylaşmak ve doğruyu bulma yönünde gayrettir.
Sevgiler…:)

BUSHIDO
15-07-2008, 03:06
Topik blog bolumune tasinmistir, tasinma nedeni ile vermis oldugumuz zorluktan dolayi kullanicilardan ozur dileriz!:)
http://www.hisse.net/forum/blog.php?bt=2928#comment2928