PDA

View Full Version : Ali Perşembe Teknik Analizmi dedin hadi canım sende kitabını ariyorum 1. cilt



jackwalsh
08-09-2008, 22:24
PDF olarak olan var mı ? 35 ytl istemiş kendisi sitede.
Basılısı hic bir yerde yok.

sirkhan
02-12-2008, 23:14
35i de abartmış tüm ciltlerin fiyatıdır o.

lidyalı
06-12-2008, 13:21
Ben de var o kitap
Arşivimdeki değerli eserlerden biri doğru bir seçim :)

ipeksay
06-12-2008, 13:35
Beyoğlunda İstiklal Kitabevinde var isterseniz ordan bakabilirsiniz geçen hafta ben alan greenspanın türbülans çağı kitabını ordan almıştım...

zoom
06-12-2008, 13:38
PDF olarak olan var mı ? 35 ytl istemiş kendisi sitede.
Basılısı hic bir yerde yok.

15. sayfada yazar şöyle diyor '' Bu kitabın konusu teknik analiz değil.Temel analiz hiç değil.Falcılık da değil.Bu kitabın konusu para kazanmak.Dünyada hiçkimse devamlı para kazanamaz(hiç kaybetmeden).Burada devamlı anlamına gelen istikrardır.'' Ali Perşembe. Ankarada Dost kitabevinde mevcut.

zoom
06-12-2008, 13:46
Sayfa 17- Etrafınızdaki yatırımcıları şöyle bir süzgeçten geçirip kimin neden başarılı olduğu ve kimin neden başarılı olmadığını çözümlemeye çalıştığınızda kazanılan ve kaybedilen paraların arkasında şans,zekâ,yüksek teknik,veya temel analiz bilgisi veya engin deneyim değil yatırımcıların davranış biçimi olduğunu görürsünüz.Ali perşembe.

zoom
06-12-2008, 14:09
''Ana trend aşağı olanbir hisse senedi piyasasından uzak durup bono gibi sabit getirili araçlara yatırım yapan bir strateji herzaman haklı çıkacaktır.Dowve Hamilton yatırımcıları duygularıyla hareket etmemek konusunda uyarırlar.Piyasayı incelerken objektif(tarafsız)olmak,arzu edileni değil gerçekçi olup olan biteni görmek gerekir.Alım yapan uzun pozisyona giren bir yatırımcı sadece olumlu sinyaller almaya meyillidir.Kötü haberleri hep görmezden gelir çünkü fiyatların hep yukarı gitmesini istiyordur.Piyasa dışında kalmış olanlar da kötü haberlere ağırlık vererek olumlu gelişmelere arkalarnı dönerek bir boğa piyasasını kaçırabilirler.İşte Dow kuramı bize büyük resmi görmemizi sağlayarak küçük patikalarda kaybolmamamızı bize öğretir.

zoom
06-12-2008, 14:18
Bir genelleme yapacak olursak vadesini uzun olarak belirlemiş yatırımcı sadece ana trendlerle ilgilenir.Orta vadeli yatırımcılar ikincil trendlerle,kısa vadeli yatırımcılar da günlük oynamlarla işlem yaparlar. O zaman kendimize şu soruları sormalıyız.Ben hangi vadeliyim.Trend ne tarafa.ANA TREND ÜÇ AŞAMADAN OLUŞUR.Toplama(biriktirme).Bu dönemde drençler aşılamaz.Hareket.Bu dönemde artık iyimserlikler başlamış olup yukarı hareket başlamıştır.Aşırılık.Fiyatlar çıktıkça çıkar ALTIN VURUŞ safhasıdır.

rebel3585
14-07-2009, 15:52
Evet bu kitabı bende arıyorum 4 ciltini de almam lazım pdf olarak bulamadım. Şu an alıcak durumda değilim ama ilerde mutlaka alacağım

canalpakin
15-07-2009, 01:03
aynı şekilde bende arıyorum basılı halde kalmamış uzun zamadır bakıyorum , elinde pdf şeklinde olan varsa irtibata geçerse sevinirim hem kendime hem ona bastırabilirim

onoank
13-08-2009, 21:36
arkadaslar kimse yazmamis bulabilen varmi acaba?
pdf i olan varmidir en azindan?
tesekkurler

hamza34
13-08-2009, 23:45
arkadaslar kimse yazmamis bulabilen varmi acaba?
pdf i olan varmidir en azindan?
tesekkurler

:notr::notr::notr:

Registeredtr
13-08-2009, 23:45
1 ve 2. cildi hic bir yerde yok, 3 ve 4 her yerde var ve tanesi 35 ytl. İlk cildlerini arıyorum yardımcı olabileceginizi dusunuyorum.

tskler.

Cafe Mekan
14-08-2009, 00:58
elinde 1.2. ciltleri olan arkadaşlar tarattırabilirlermi? tamam tamam zor iş, istemedim :D

davuthan
17-08-2009, 00:45
arkadaşlar cidden bu kitabın özellikle birinci cildiyle ilgili yardımcı olabilecekler çok büyük iyilik yaparlar teşekkürler....

tumer1962
17-08-2009, 07:47
http://www.persembe.com/

tumer1962
17-08-2009, 07:55
HİSSE SENEDİ ALMAK



Ali Perşembe
5 Ağustos 2006, Dünya Gazetesi



Hisse senedi almaktan hisse senedi almaya fark var. Yatırım veya bireysel emeklilik fonu alarak dolaylı olarak hisse senedi sahibi olabilirsiniz. Çocuklarınız veya emekliliğiniz için hisse senedi alıp bir kenarda tutabilirsiniz. Biraz heyecan için hakkında iyi kötü bilgi ve görüş sahibi olduğunuz bir şirketin hisse senetleri üzerinde oynayabilirsiniz. Nihai amacınız o heyecan pazarının tatlı zevkine iştirak etmek olsa bile bu işe ayırdığınız para birikimlerinizin önemsiz bir bölümü ve hayatınızı idame ettirmek için gerekli olan bir meblağ olmadığı müddetçe, yaptığınız iş size o heyecanın bedelini ödemek, yâni para kaybetmek lüksüne ve hürriyetine sahip olduğunuzu gösterir. Ne var ki, eğer hayatınızı hisse senedi piyasalarında kazanmak amacıyla yola çıkanlardan, işi gücü bırakıp gününü seans odalarında geçirenlerden veya bu işi meslek edinmeyi kafaya koyanlardansanız, bilmeniz gereken bazı şeyler var.



Piyasalarda üç yatırımcı tipi vardır: GALİPLER, FAYDACILAR ve BEYHUDE’ler.



GALİPLER bu işe para kazanmak, kâr etmek için girmişlerdir. Başarılı yatırım yapmanın gerektirdiği becerilere sahiptirler ve iyi bilgilendirilmişlerdir. Başkalarından daha iyi kağıt, daha iyi portföy seçerler, zamanlamaları daha iyidir, daha iyi pazarlık yaparlar, daha iyi hazırlanmışlardır, daha hızlı davranırlar, işlerine daha fazla dikkat verip daha iyi konsantre olurlar ve eldeki bilgiyi daha etkili bir şekilde kullanmasını bilirler.



FAYDACILAR’ın asıl amacı kâr etmek değildir. Elbette kâr etmek ek bir tatmindir ama, onlar için piyasalarda alıp satmanın verdiği heyecan, eğlence daha önemlidir. Genellikle sonuçta para kaybederler. Grafiklerin arkasındaki gizem, uzak olsa da kâr olasılığının varlığı, çabuk zengin olma hayali gibi romantik fantazilerin cazibesi çok ağırdır. Kaybetmeye başladıklarında pozisyonlarını açık bırakıp gözlerini kaparlar ve yakalandıkları kapanın kıskacının mucizevi bir şekilde açılıverileceğini umut ederler. Galiplerin böyle romantik amaçları yoktur. Heyecan ve eğlence, oynadıkları o sıkıcı (disiplinli) oyunun bir parçası değildir. Onlar zengin olmak ve bu işin nasıl yapılacağını bildikleri için ordadırlar. Kendi başarılarına hayranlık duymazlar, yöntemlerinin sırlarını başkalarıyla paylaşmazlar ve metodik yaklaşımları boyanın kurumasını seyretmek kadar sıkıcıdır. Sonuçta yaşamları, sorgulanmadan emrine uyulacak o sinyali bekleme yavanlığına indirgenmiştir.



Büyük çoğunluk BEYHUDELER ise başarılı yatırım yapmak için gereken beceri, bilgi ve kaynaklardan yoksundurlar ve sağduyusuz davranırlar. Devamlı kaybederler ve bunun nedenlerini ya anlayamazlar, ya anlamaya çalışmazlar, ya da anlamayı şuur altında reddederler.



Bu sınıfların hangisine ait olacağınızı seçmek sizin elinizde.



Akademik dünya, iş paraya gelince hepimizin “homo economicus” olduğunu varsayar. Ne var ki, yatırımcı psikolojisini (davranış biçimlerini) baz alan “davransal finans” çoğu zaman bunun doğru olmadığını enfes örneklerle ispat ediyor. 15 YTL’lik bir hesap makinesinde 5 YTL’lik bir ucuzluk olduğunu duyunca satın almak için 60 km. yol gidiyoruz ama 200 YTL’lik bir takım elbisede yapılan 5 YTL’lik iskontoya burun kıvırıyoruz. Kuru temizlemeciye 5 YTL kaptırmamak için kendi pantolonumuzu kendimiz ütülüyoruz ama komşu “benimkini de ütülersen 5 YTL veriririm” derse küfür ediyoruz. Her iki örnekte de söz konusu olan aynı 5 YTL ama bunu anlamıyoruz. Zarar stopu kullanmıyoruz. Küçük kâr büyük risk alıyoruz. Boğa piyasalarında aşırı iyimser, ayı piyasalarında ise aşırı kötümser oluyoruz.



Kısacası, “davransal finans”, iyi bir yatırımcı olmanın gerektirdiği beceri, bilgi ve kaynaklardan biri olan doğru davranış biçimlerini (psikolojik yeterlilik ve disiplin) öğretiyor.



Piyasalarda oynanan en büyük oyun hayatta kalma oyunudur. Hayatta kalmak için galipler gibi düşünmek, kimin av kimin avcı olduğunu iyi anlamak gerek. Yaptığımız iş, aynı amaç için oraya gelmiş ve ellerini bizim cebimize sokmaya çalışan insanların ceplerine ulaşmaya çalışmak. Eğer cebine ulaşmaya çalıştığımız kişinin beceri ve kaynakları bizimki kadar iyiyse bunu yapma şansımız azalır. O enfes Wall Street anekdotunu hatırlayın:



İki dağcıyı bir ayı kovalamaya başlar. Dağcılardan birisi çivili dağcı ayakkabısını koşu ayakkabısıyla değiştirmek için durup eğilir. Arkadaşı korku ve heyecan içinde bağırır, “Deli misin sen? Ayıdan daha hızlı koşamazsın ki!” Diğeri yerden kafasını sakince kaldırır ve şöyle cevap verir: “Ayıdan değil, senden daha hızlı koşmak için değiştiriyorum.”



Çoğu yatırımcı alışverişe bile yatırımlarından daha ciddi yaklaşır. 100 YTL’yi harcamadan önce ince eler sık dokur, araştırma yapar, en iyisini en ucuza almaya çalışır ama 100 YTL’sini borsaya atmaya gelince gözünü bile kırpmaz. Doğru yatırım yapmayı öğrenmek ve gereken becerileri edinmek için zaman emek harcamaz. Ne de olsa ekranlara bakıp yükselen bir piyasaya katılmak, yatırım uzmanının sözünü dinlemek, finansal televizyon kanallarını seyretmek, veya bir tüyoya kapılmak çok kolaydır. Bu insanlar ne yaptıklarını bilmeden kendilerini borsa kazanına atıverirler. Piyasaların nasıl işlediğini izlemek için zaman ayırmazlar. En iyi eğitim, kazananların harika hikayelerini ve nasıl kazandıklarını dinlemek değil kaybedenlerin nasıl kaybettiklerini izlemektir. İNSANLAR BİR DOKTOR, BİR PROFESÖR, BİR KAYNAKÇI, BİR AŞÇI OLMAK AMACIYLA GEREKLİ BİLGİ VE BECERLERİ EDİNMEK İÇİN YILLAR HARCARKEN, NASIL OLUR DA BİR GECEDE YATIRIMCI OLUNABİLİR? Borsaya gelecekseniz, bu işe ya bir “iş” gibi yaklaşacak ve gerekli bilgi ve becerileri edinmek için o teri döküp, o zamanı koyacaksınız, ya da cebinizdekileri bu emeği vermiş olanlara gönüllü olarak transfer edeceksiniz. Her iş gibi, burada da çok, ama çok çalışmak lâzım. Üzerinde çalışacağınız formül de açık: BİLGİ + SİSTEMATİK YAKLAŞIM + DOĞRU PARA (RİSK) YÖNETİMİ + DİSİPLİN VE DOĞRU DAVRANIŞ BİÇİMLERİ!

tumer1962
17-08-2009, 07:56
DÖVİZ RİSKİ – NEDEN TÜRK ŞİRKETLERİ HEDGING YAPMIYOR?



Ali Perşembe
30 Eylül 2006, Dünya Gazetesi



Bu soruya ülke koşullarının yarattığı ortamı da göz önünde bulundurarak gerçekçi bir yanıt bulabilmek için öncelikle ortada var olan riskin ne olduğunu anlamak ve bu riskten nasıl korunulacağına karar vermek gerekir. Bugün sadece ülkemizde değil, her ülke ve ekonomide faaliyet gösteren firmaların büyük bir çoğunluğu yaptıkları iş ve performans gösterdikleri sektör itibariyle şu veya bu türlü bir döviz riski taşımaktadırlar. En basitinden, ithalat veya ihracat yapan tüm şirketler bu riske maruz kalırlar.



Örneğin, ithalat yapıp ithal ettiği ürünleri yurt içinde satan bir şirket, ithalat bağlantısını yaptığı tarihte öngördüğü maliyetleri ve elde etmeyi beklediği kâr marjını hesaplayarak yurt içi satış fiyatını YTL olarak belirleyip bu satış bağlantılarını da gerçekleştirebilir. Bunu yaparken, ürünü ithal ettiği ülkedeki şirkete belirli bir vadede ödeme yapmak üzere dövizle borçlanır. Bu bağlantıların gerçekleştiği anda ortaya göz ardı edilemeyecek bir döviz riski çıkar. İthalatı yapan yerel şirket, ürünü ithal ettiği firmaya borcunu ödeme vadesi gelen dek satışlarını tespit ettiği o YTL değer üzerinden yaparak nakit akımı sağlar ama borcun ödenme tarihindeki döviz kuru belirlenene dek bu nakit akımının bir kâr üretip üretmeyeceği bilinmez. İthalat ve satış bağlantılarının yapıldığı tarihteki döviz kuru üzerinden hesaplanan kâr marjı ve satış fiyatları, borcun ödenme tarihinde döviz kurunun öngörülenden daha fazla yükselme durumunda erime veya yok olma riski altındadır. Artan döviz kurları bu marjların tamamını eriterek şirketin zarar etmesine neden olabilir. Yerel paramızın yabancı paralara karşı son yıllarda (tarihle karşılaştırıldığında) alışılmadık bir şekilde değer kazanması veya en azından gerçekleşen enflasyon kadar değer kaybetmemesi ithalat yapan şirketler için elbette büyük bir avantaj yaratmıştır ama bu avantaj aynı zamanda alışkanlık ve temelsiz bir rahatlığa dönüşmektedir.



Aynı riskler ihracat yapan şirketler için de söz konusudur. Bu şirketler, ihracat dövizleri yurda gelip yerel paraya dönüştürüldüklerinde zarar etme riski taşımaktadırlar. Aynı ithalatçılar gibi, ihracat bağlantısının yapıldığı andaki kurlar üzerinden hesaplanan satış fiyatları o tarihte belki mantıklı düzeyde bir kâr marjı sağlamaktadırlar ama döviz yurda geldiğinden bu kurların düşük kalma olasılığı bu kâr marjlarını yok edebilmektedirler. Özellikle ülkemizin yüksek enflasyon oranlarıyla mücadele ettiği yıllarda ülke ihracatının çok büyük bir bölümünü gerçekleştiren sektördeki birçok firmanın fiyatlama yaparken sadece döviz kurunda beklenmekte olan yükselişi hesap ettikleri bilinen bir gerçektir. Başka bir ifadeyle, o yıllarda birçok firma ancak ve ancak döviz kurunda o beklenen artışın gerçekleşmesi halinde fiyat tutturabilmekte ve kâr edebilmekteydi.



Yukarıdaki ithalatçı ve ihracatçı şirketlerin koşullarıyla verilen örneklerdeki döviz kuru riski bugünün gelişmiş finans piyasalarında çeşitli enstrümanlarla hedge edilebilir. Buradaki “hedge etme” tabiri aslında tam Türkçe karşılığı olmasa da bir nevi sigorta aracı kullanılarak ters fiyat (kur) oynamalarına karşı korunma işlevini tanımlamaktadır. Bu şirketler ihracat veya ithalat bağlantılarını gerçekleştirdikleri tarihte kendilerine bir döviz riski yarattıklarından aynı tarihte bankalarla bir forward veya VOB’da bir vadeli işlem yaparak bu risklere karşı korunabilirler.



Örneğin, döviz kurunun yükselmesinden dolayı zarar etme riski taşıyan bir ithalatçı firma, ithalat bağlantısını yaptığı tarihte, VOB’da dolar borcunun miktar ve vadesine tekabül eden bir miktar ve vadede dolar sözleşmesi satın alarak bu riski bertaraf edebilir, çünkü doların yükselmesi halinde gerçekleşecek zararı VOB’da daha yüksek kurdan satarak ettiği kâr örtecektir. Aynı şekilde, döviz kurunun düşmesinden dolayı zarar etme riski taşıyan bir ihracatçı firma, ihracat bağlantısını yaptığı tarihte, VOB’da dolar borcunun miktar ve vadesine tekabül eden bir miktar ve vadede dolar sözleşmesi satarak bu riski bertaraf edebilir, çünkü doların düşmesi halinde gerçekleşecek zararı VOB’da daha düşük kurdan geri alarak ettiği kâr örtecektir. Aynı korunma bankalarla forward işlem yapılarak da sağlanabilir. Üstelik bu işlemlerin finansman ve işlem maliyetleri son derece düşüktür.



Ne var ki, birçok şirket bu korunmanın sağladığı rahatlığa rağmen herhangi bir hedging işlemi yapmaya yanaşmamaktadır. Bunun arkasında elbette birçok şirketin bu gibi olanakların varlığından haberdar olmaması yatmaktadır ama haberdar olan şirketler arasında var olan bu isteksizliği başka bir unsur açıklamaktadır. Bu unsur da hedging denen enstrümanın doğasında yatmaktadır. Ne yazık ki hedging” işlevi birçok kullanıcı tarafından bir korunma aracı olarak bilinmesine rağmen her türlü riske karşı bir garanti işlevi görecekmiş gibi algılanmaktadır.



Hedging yapıp yapmama kararının arkasında yatan en büyük sorun belirsizliğin yarattığı risk ile fırsat maliyeti arasındaki dengeyi sağlamaktır. Eğer hedging işlemi yapılmaz ve korkulan başa gelirse zarar edilecektir ve bu da belirsizlik riskidir. Öte yandan, hedging işlemi yapıldığından ve ters bir kur hareketi olmadığından dolayı elde edilecek kârdan da faydalanamak da fırsat maliyetidir. Örneğin, dolar kuru 1.50 iken bağlantısını yapan ve yurt içi satış fiyatı bu kurda makul bir kâr marjı sağlayan ithalatçı şirket, kurun artma olasılığına (belirsizlik riski) karşı hedgin işlemi yaptığında (örneğin VOB’da dolar sözleşmesi aldığında) kuru alış fiyatından kilitlemiş olur. Böylece borcun vadesi geldiğinde artmış olabilecek kurdan etkilenmez ama kurun düşmüş olma olasılığından da faydalanamamış olur (fırsat maliyeti).



İşte bugün birçok yerel şirket, olası fırsat maliyetlerine maruz kalmamak için belirsizlik riskine karşı korunmamayı tercih etmektedir. Bu elbette finansal bir risk yönetimi kararıdır ve uzmanların öngörülerine saygı duymak gerekir. Ne var ki, eğer hedging işlemi yapmama kararının arkasında şirketlerin içsel olarak var olan kâr marjlarını korumak yerine (a) bu kâr marjlarının aslında var olmadığı ve lehte kur oynamalarının yarattığı bir sonuç olarak ortaya çıktıkları ve/veya (b) piyasaların hediye edeceği piyango vurgununun belirsizliğe karşı korunmaya tercih edilmesi yatıyorsa, o zaman oturup düşünmemiz gerekir.



Günümüzde risk yönetimi her şirketin yaşayabilmesi için artık yaşamsal bir işlevdir. Özellikle bu şirketlere yatırım yapan yatırımcılar, bu şirketlerin taşıdıkları finansal risklerden ve bu risklere karşı nasıl korunmayı plânladıklarından haberdar olmalıdırlar. Ancak yatırımcının bu bilince sahip olmasıyla şirketlerimizin daha sağlıklı risk yönetimi programlarına sahip olmalarını sağlayabiliriz.



Ali Perşembe

tumer1962
17-08-2009, 07:57
KURUMSAL YÖNETİM VE TÜRK ŞİRKETLERİ

Ali Perşembe
14 Ekim 2006, Dünya Gazetesi



2000’li yılların başlarında uluslararası piyasalarda yaşanan şirket skandalları ve şirketlerin içinde faaliyet gösterdikleri amansız rekabet koşulları, artık yönetim kalitelerinin derinlemesine sorgulanmasına neden oluyor. Dolayısıyla, “kurumsal yönetim” kavramı artık “olursa iyi olur” kategorisinden çıkıp “olmazsa olmaz” kavramlardan biri haline geldi. Kurumsal yönetim ilkelerine uyum günümüzde hem küçük ve hem de kurumsal yatırımcılar tarafından şiddetle talep edilen bir özellik. Pay ve menfaat sahiplerinin bu talebi de artarak devam edecek.



Yatırımcıların, şirketlerin kurumsal yönetim uygulamaları hakkında bilgilendirilmesini teminen, hisse senetleri İMKB’de işlem gören şirketlerin faaliyet raporlarında ve internet sitelerinde kurumsal yönetim uyum raporuna yer vermeleri Sermaye Piyasası Kurulu tarafından zorunlu kılındı. Buna ek olarak, SPK Kurumsal Yönetim İlkelerinde yer alan prensipleri uygulayan şirketlere yönelik olarak İMKB bünyesinde Kurumsal Yönetim Endeksi adıyla ayrı bir endeks oluşturuldu, endekse dahil olmak için Derecelendirme Tebliği çerçevesinde derecelendirme yaptırma ve kurumsal yönetim ilkelerine uyum derecelendirme notunun en az 6 olması zorunluluğu getirildi.



Bu bağlamda, bir Kurumsal Yönetim Derecelendirme Notu, bir şirketin kurumsal yönetim ilkelerine uyumu ve paydaşlarına, ortaklarına, yatırımcılarına, kreditörlerine, düzenleyici kuruluşlara ve diğer menfaat sahiplerine duyarlılığı hakkında en etkili iletişim aracı haline geldi.



Kurumların hissedar haklarına verdikleri önemin, kamuyu aydınlatma faaliyetlerinin, menfaat sahipleri ile ilişkilerinin ve yönetim kurullarının genel kredibilitesi hakkında bir görüş olan kurumsal yönetim derecelendirme notunun faydalarını üç ayrı başlık altında özetleyebiliriz:



1. Dışsal (Piyasa) Nedenler:



Kurumsal Yönetim İlkelerine uyumun ve elde edilen iyi bir derecelendirme notunun:



· Şirket performanslarını, kârlılığı, pay sahiplerinin getirilerini, menfaat sahiplerinin memnuniyetini, şirketin kredi bulma olanak ve seçeneklerini, kamuoyu gözünde saygınlığını ve marka değerini artırdığı;



· Sermaye ve kredi maliyetlerini, sigorta primlerini ve hisse senedi fiyatındaki ve gelirdeki volatiliteyi düşürdüğü;



· Şirketin hisse senedi ve tahvil fiyatlarını desteklediği;



· Şirketlerin büyük yatırımcıların kurumsal yönetim ilkelerine uyumu yüksek şirketlere ödeyecekleri primden daha etkin faydalanmasını sağladığı,



· Şirketin “kredi derecelendirme notuna” olumlu etki yaptığı.



sayıları gittikçe artan birçok ampirik deney ve çalışma tarafından desteklenmektedir (bu çalışmalardan bir kesiti www.saharating.com/neden kurumsal.htm linkinde bulabilirisiniz).



2. Yasal Nedenler



· Şirketlerin kurumsal yönetim ilkelerine uyumu yasal otoriteler, düzenleyici kurumlar, sivil toplum kuruluşları, özdenetim kurumları ve çevreci gözetmenler tarafından artık çok yakından izlenmektedir.



· Bu bağlamda, kurumsal yönetim ilkelerine aykırı uygulamalar, gittikçe artan bir sayıda inceleme ve/veya yasal işleme maruz kalmaktadırlar. Dünyada bariz bir hale gelen bu trend ülkemizde de gittikçe daha yoğun hale gelecektir.



3. İçsel Nedenler



Kurumsal yönetim ilkelerine uyum, yönetim kurulunun:



· İşinin ehli olduğunu,

· Şirketi iyi, etik ve etkin örgütlediğini,

· Tüm yasa ve düzenlemelere uyduğunu,

· Şirketi paydaşların menfaatlerini en düzeyde gözeterek yönettiğini,

· Menfaat sahipleriyle ilgili her türlü bilgiyi açıklama sorumluluğunu yerine getirdiğini,

· İş, faaliyet, çevre ve sosyal alanlarda riskleri iyi analiz ettiğini,

· Bu riskleri iyi yönetmek için sağlam ve etkili politikalar geliştirip, uygulayıp, izleyip,
kamuya açıkladığını,

· Pay ve menfaat sahiplerinin beklentilerinin iyi yönetildiğini,

· Sektörel, ulusal ve uluslararası standartlara uyulduğunu gösterek



güven tahsis eder.



· Şirket içi duyarlılığı artırarak risklerin yönetilmesindeki sorumlulukları açıkça belirler,

· İcracı olmayan yöneticiler, üst yönetim ve diğer çalışanların şirketin risk profili ve
kurumsal yönetim uygulamalarını daha iyi idrak etmelerini sağlar,

· Daha iyi bilgilendirilmiş kararlar verilmesini sağlar,

· Üst yönetimde daha kuvvetli fikir birliği oluşturur,

· Üst yönetime daha yüksek sorumluluk anlayışı tahsis eder,

· Stratejik hedefleri tutturma yeteneğini artırır,

· İcracı olan ve olmayan tüm yöneticiler ve üst yönetim, yönetim kurulu, yatırımcılar,

pay sahipleri, ortaklar, kreditörler ve borçlular, tedarikçiler, çalışanlar, tüm diğer
menfaat sahipleri, hükümet, yasal kurumlar, özdenetim kurumları, sivil toplum
kuruluşları, medya, çevreci gruplar arasında ve en önemlisi kamuoyuyla olan
iletişimin kalitesini artırır.



Kurumsal yönetim ilkelerinin hayata geçirilmesinin ve uygulamanın ülkemiz ekonomisine büyük katkı sağlayacağı da aşikardır. Avrupa Birliği’ne giriş sürecinde karşımıza çıkacak koşullardan bir tanesi de kurumsal yönetim ve düzenleme alanındaki reformların gerçekleşmesi zorunluluğudur.



Bu bağlamda, şirketlerimizin kurumsal yönetim kavramını bir lüks veya öneri olarak değil artık bir zorunluluk ve gereklilik olarak algılamaları zamanı gelmiştir.



Ali Perşembe

tumer1962
17-08-2009, 07:57
BAŞLANGIÇ SERMAYESİ



Ali Perşembe
28 Ekim 2006, Dünya Gazetesi



Akıllı bir yatırım stratejisinin ana amacının istikrarlı ve geometrik sermaye büyümesidir. Bu kavramlar risk yönetiminin asal parçalarıdır. Alt başlıklar altında ise önemli yer tutan bir başka kavram da yatırım stratejinizin başarıya ulaşması için ne kadar parayla başlamanız gerektiğidir.



Bu sorunun tek bir büyülü yanıtı yok. Bu yanıtı bulmak için göz önüne alınması gereken bir dolu unsur var. Bu unsurların arasında en önemlisi kişisel disiplin ve tasarladığınız ve test ederek başarılı olacağına kanaat getirdiğiniz sistemin kurallarını taviz vermeden uygulamak. Bu işe kaç para ile başlamak gerektiğini bulmak için artık borsalarda işlem yapmayı keseceğiniz, yâni “bu bana yeter, dünyalığımı yaptım” diyeceğiniz yeri belirlemeniz gerek. Artık tamam demek için bir milyon YTL mi kazanmış olmak gerek, yoksa on mu, hatta yüz milyon mu? Bu yanıtı matematik kullanarak kolayca bulabilirsiniz. Herhangi bir hesap makinesi, gelecekte x miktar lâzımsa ve 15 yıl boyunca işlem yapılacak ve yılda %y getiri elde edilecekse işe z miktarla başlamak gerek diye bir yanıtı kolayca verecektir. Elbette bunu yaparken o bileşik getiriyi elde etmek için sonsuz zamanımız olmadığını hatırlamamız gerek. Üstelik her ay ödenecek faturalarımız var.



Diyelim ki çalıştığınız iş yerinde veya yaptığınız işteki mevcut geliriniz ayda 6 bin YTL (yılda 72 bin TL) ve amacınız bu işlerin yerine yatırım yaparak bu getiriyi sağlamış olmak. Bir trader olarak artık yeni masraflarınız olacak (bilgisayar, yazılım, veri hattı, dergiler, seminerler, kitaplar, vs.). Takribi bir rakam eklesek yıllık ihtiyacınız 80 bin YTL olacak. Şimdi yılda ne kadar getiri sağlayabileceğinizi tahmin edelim. Diyelim ki yılda %50 gibi bir oranı tutturabilirsiniz. İyi düşünün. Bugün dünyanın en iyi trader’ları, en müthiş guruları ve en başarılı yatırım fonları bile bu tür oranları istikrarlı bir şekilde tutturamıyorlar (Warren Buffett ve Peter Lynch’in ortalaması bu tür oranların çok altında). Türkiye’de A tipi yatırım fonlarının Eylül 2006 sonu itibariyle yıllık getiri ortalaması %12 (B tipi fonlarınki %9). Öte yandan, bireysel yatırımcıların özellikle ilk yıllarında para kaybettiklerini de biliyoruz. Öyleyse biraz daha gerçekçi olalım ve yılda %25 getiri elde edebileceğiniz varsayalım (bu hiç de yabana atılacak bir oran değil). Bunu sağlamak için işe 400 bin TL ile başlamanız gerek! Beklediğinizden veya sahip olduğunuzdan biraz fazla çıktı değil mi! İyi de kimse size mevcut işinizi bırakın demedi ki. Daha iyi bir yatırımcı olana ve tasarruf hesabınız biraz daha büyüyene dek düzenli gelir üreten işinizde kalın. Yatırım deneyim ve performansınız artsa bile bu tür bir hayat tarzı sürebilmek için diğer koşulların da uygun olması gerekecektir. Örneğin, birbenbire önünüzde bulduğunuz 24 saati çok iyi değerlendirecek bir disipline sahip olmanız gerekir. Bu boş vakti yıllardır özlemini çektiğiniz ama bir türlü vakit bulup yapamadığınız hobilerinize veya havuz kenarında bütün gün gazete okumaya ayırırsanız, düzenli gelir getiren işinizin yerine seçtiğiniz tam-zamanlı yatırımcı olma uğraşınızda başarılı olmanız hayal olur. Öte yandan, bu yeni hayat tarzında size hem duygusal hem de belki parasal olarak yardımcı olacak bir eşiniz, ortağınız, can yoldaşınız olması gerekir. Bu yeni hayat tarzı beraberinde adapte olunması gereken bazı koşullar da getirecektir. Örneğin, yeni bir yol güzergâhı; evden çalışacaksanız, ev sorumlulukları; daha rahat bir giyim tarzı; varsa çocukların, eşinizin, komşuların sizi devamlı ayak altında bulması, vs., vs. Bütün bunlar ve belki de ilk defa kendi vaktinizin patronu haline gelmek, bu yeni hayat tarzına psikolojik olarak uyum sağlamanızda bazı engeller teşkil edebilir ve davranış biçimlerinizde bozukluklara yol açabilir.



Beklentileriniz gerçekçi mi?



Gerisini de düşünün. Diyelim ki artık faturalarınızı ödeyecek seviyeye geldiniz. İş orada bitmiyor. Hem daha fazla tasarruf etmek isteyeceksiniz, hem enflasyonla birlikte masraflarınız artacak hem de çocukların okulu, o yeni araba, Tahiti’de tatil, yeni koltuk takımı ve bozulan çamaşır makinesi, vs. gibi yeni masraflarınız doğacak. Yılda 80 bin YTL yetmeyecek. Bu rakamı 110 bine çıkaralım. Yıllık %25 getiri ile hesap edecek olursak işe 440 bin YTL ile başlamanız gerek! Aman dedirtti değil mi? Ya düşündüğünüz ve umut ettiğiniz kadar iyi bir performans gösteremezseniz ne olacak? Diyelim ki %25 değil de %15 getiri elde edebildiniz. Öyleyse, başlangıç için 733 bin YTL lâzım! %25’den daha iyi getiri elde ederseniz ne âlâ. Bu hayatınız daha kolay yapacaktır ama unutmayın ki bu getiriyi her yıl elde etmeniz gerek. Dünyanın en iyi trader’ları bile bir yıl %40, bir sonraki %10, daha sonra %20 ve belki daha sonra %-30 yapıyor. Bu ortalama %10 yapar (bileşik hesapladığınızda yılda sadece %7!). Siz becerebilecek misiniz? Evet, bu soru insanı tekrar düşündürüyor ama cesaretiniz kırılmasın. Bu yapılmayacak bir şey değil. Dünyada bu hayat tarzını benimsemiş, evinden çalışan ve faturalarını bu getirilerle ödeyen binlerce insan var. Siz de pekâlâ onlardan biri olabilirsiniz. Gerekenleri biliyorsunuz: BİLGİ, SİSTEMATİK YAKLAŞIM, RİSK YÖNETİMİ ve DİSİPLİN!



Ali Perşembe

tumer1962
17-08-2009, 07:58
İNSANSIZ TRADİNG SİSTEMLERİ



Ali Perşembe
30 Aralık 2006, Dünya Gazetesi



Dünyada “İnsansız” veya “Otomatik” Trading Sistemleri olarak ifade edilen yatırım modelleriyle yönetilen yatırım fonlarının kontrolü altında olan varlık miktarının günümüzde 500 milyar doları bulduğu söyleniyor. İki hafta önce, ülkemizin de ilk “insansız” yatırım fonu hayata geçti. Bu tür sistemlerin getireceği fayda ve zararlara değinmeden önce, “insansız” trading sistemlerinin ne olduklarını ve nasıl işlediklerini iyi anlamak gerek.



Aslında ortada insansız bir şey yok. İnsansız trading sistemleri de başta akıllı insanlar tarafında tasarlanmakta (ya da akıllı olduklarını varsaymak zorundayız). Bir insansız trading sistemi, tüm alım/satım işlemlerinin önceden belirlenmiş parametre ve kurallara göre yapıldığı, yâni yatırım faaliyetinin tamamının veya önemli bir kısmının mekanize edildiği bir yatırım stratejisidir. Yatırım kararları, veya başka bir ifadeyle, pozisyona giriş ve çıkış sinyalleri bu program (parametre ve kurallar dizisi) tarafından üretilir. Elbette (ve umut ediyoruz ki), bu parametre ve kurallar dizisi, başta hem bu tür algoritmaları bilimsel sistematik yaklaşım ilkeleri çerçevesinde tasarlayabilecek hem de o algoritmaların tetikleyeceği al/sat kararlarının kullanılacağı piyasaları ve o piyasalarda iştigal eden katılımcıların ekonomik ve psikolojik unsurlarını çok iyi tanıyan ve çözümleyebilen deneyimli ve akıllı insanlar tarafından geliştirilecektir.



Bu geliştirme süreci hayli yorucu, karmaşık ve çok yönlülük isteyen bir aşamadır. Akıllı, deneyimli ve piyasaları çok iyi bildiklerini umduğumuz bu kişiler önce yatırım kararlarını tetikleyecek değişkenleri belirlerler. Bu değişkenler, açıklanan bir enflasyon verisi, kâr payı dağıtım kararı, siyasi bir gelişme, meteorolojik olaylar, veya teknik analiz göstergeleri, vs. gibi çok farklı gelişmeler olabileceği gibi sayıları da sonsuza kadar uzayabilir. Daha sonra, bu değişkenlerin hangilerinin yatırım kararlarını tetikleyecek algoritmalarda kullanılacağı ve kullanılanların göreceli ağırlıkları ve akabinde al/sat kararını tetikleyecek kurallar dizisi belirlenir. Bu algoritmaların oluşturduğu sistem birkaç satırda ifade edilebilecek basit bir kurallar dizisi olabileceği gibi onlarca/yüzlerce sayfa tutan bir program da olabilir. Geliştirme sürecinin son aşaması ise, yatırım kararlarını tetikleyen kurallar dizisinin beklenildiği gibi işleyip işlemediğini (başka bir ifadeyle, amaçlanan kâr ve risk düzeyini yakalayıp yakalamadığını) görmeyi içerir. Bunun için de sistem geçmiş piyasa verileri üzerinde test edilir (back testing). Eğer sonuçlar beklenildiği gibi çıkıp da o arzulanan güven unsurunu tesis ederse, sistem piyasaya götürülür ve uygulanmaya başlanır.



“İnsansız” trading sistemlerini geliştirilmesindeki amaç, yatırım yaparken önceden belirlenmiş bir plân, program ve kurallar dizisine göre hareket etmek (bilimsel sistematik yaklaşım) ve bunu yaparken de piyasaların devamlı dalgalanmasından psikolojik olarak etkilenen ve aynı zamanda hacim açısından kapasite sorunu taşıyan insan unsurunu asgariye indirmektir. Elbette, sistematik yaklaşımın diğer her türlü yatırım sistemine olan üstünlüğü asla sorgulanamaz. Bunun yanında, “insansız” (veya “otomatik”) yatırım sistemlerinin başka avantajları da bulunur:



Aşırı güven, hırs, korku, heyecan gibi insan duygularını bertaraf eder ve yanlış yatırımcı davranış biçimlerinin devreye girmesini önler.
Al/sat sinyalleri önceden belirlenmiş bir kurallar dizisi trafından verildiğine göre yatırım stratejisinin çok daha uzun soluklu ve tutarlı olmasını sağlar.
Yatırım başarısının anahtarı olan disiplin unsurunu ön plâna çıkartır ve mümkün olan en yüksek düzeye ulaştırır.
Özellikle önemli ekonomik verilerin açıklanması, gündemi değiştiren büyük sosyo-politik gelişmeler, aralıksız akmaya devam eden haberler, ve kişiye has olaylar (örneğin ailevi bir sorundan dolayı piyayası takibe devam edememek) gibi dış unsurların yol açacağı panik, çılgınlık, kızgınlık, pişmanlık, depresyon gibi durumların ve başkalarını, piyasa söylentilerini, rivayetleri ve tüyoları dinleme dürtüsünün al/sat kararlarını etkilemesini önler.
Para (risk) yönetimi unsurlarını daha etkin olarak hesaba katar.
Al/sat kararlarının verilmesinde zaman kazandırır. Yeni oluşan fırsatlardan daha hızlı ve daha etkili bir şekilde yararlanma imkânı ortaya çıkar.
Test sonuçlarına göre kâr getirmeyecek olan sistemler düzeltilir veya elimine edilir.
Bireyin kişiliği ve risk profiline uygun yatırım stratejileri seçilir.
Aynı zamanda farklı piyasalara iştirak edilebilir.
Portföy yöneticisinin kendi yatırım kararları üzerindeki kontrol ve insiyatifi tam olur.
Derinlemesine test edilmiş ve tarihte kârlı çıktığı ispat edilmiş bir sistemin uygulandığı bilinciyle geceleri daha rahat uyunur.
Özellikle profesyonel yatırımcılar (portföy yöneticileri, yatırım fonları, vs.) söz konusu olduğunda, yatırım kararlarının kişisel tercihlerden bağımsız olarak alınıyor olması kurumsallaşmanın temel direği olur.


Ne var ki, bu avantajların yanında, “insansız” trading sistmelerinin içerdiği tehlikelerden de haberdar olmak gerekir. Bunları şöyle sırayabiliriz:



· Yeteri kadar geçmiş veri üzerinde test edilmemiş sistemlerin fiktif sonuçları yanıltıcı olabilir.

· Al/sat kararlarını tetikleyecek gelişmeler aslında piyasayla direkt ilgili olmamalarına rağmen bilgisayarlarda geçmiş veri üzerindeki testler bu ilişkinin var olduğu yanılgısını doğurabilir. Örneğin, “hava sıcaklığı 15 derecenin üzerine çıkarsa AL, altına düşerse SAT” gibi ilgisiz bir algoritmayı 20 yıllık İMKB verileri üzerinde test ettiğimizde bilgisayarlar bize pekâlâ belli formasyonlarla geri dönebilirler, çünkü bilgisayarlar hava sıcaklığının korele bir değişken olup olmadığına “insansız” karar veremezler.

· Sistemde kullanılan değişkenler, arzulanan sonuçlar sıkılıp çıkartılana dek aşırı optimize edilmiş olabilir ki bu da o değişkenlerin gerçek hayatta aynı performansı gösterme olasılığını düşürür.

· Otomatik trading sistemlerinin normalin daha üzerinde sayıda pozisyon üreterek yüksek işlem maliyetleri doğurduğu bilinen bir olgudur. Bu da yatırım fonu maliyetlerini artıracaktır.

· Sistemin ürettiği al/sat sinyalleri piyasada mevcut fiyat adımlarıyla uyuşmadığından geçmiş veriler üzerinde test edilip kârlı bulunan performans gerçek hayatta tekrar edilemeyebilir.

· Sistemin ürettiği al/sat sinyalleri gerçek piyasa koşullarında zamanında uygulanamayarak kaymalara ve dolayısıyla daha düşük performansa yol açabilir.



Önce portföy yöneticilerini ve dolayısıyla daha sonra yatırımcıları sistematik yaklaşım uygulamaya yöneltecek olan “insansız” (otomatik) trading sistemlerinin kullanıldığı yatırım fonlarının ülkemizde de piyasaya çıkmış olması elbette sevindirici. Ne var ki, hem portföy yöneticileri hem de yatırımcılar, otomatik sistemlerin bu tehlikelerinden haberdar olmaları gerek. Bu farkındalıkta en önemli unsurlardan bir tanesi de, “insansız” yatırım fonlarının performanslarının ölçümünde kullanılan kriterler.



Bu fonlara yatırım yapan yatırımcılar fonun yönetimi hakkında mümkün olduğu kadar çok bilgi toplamalı ve fonun iç tüzüğü ile izahnamesini çok iyi okumalı ama performans kriterleri bu belgelerde bulunmayacaktır. Dolayısıyla yatırımcılar fon yöneticilerinden performansın nasıl ölçüldüğü, risk/mükâfat oranı, azami hesap erimesi oranı, işlem adedi ve maliyetleri, standart sapma, riske ayarlı getiri profili gibi unsurlar hakkında ayrıntılı bilgi almalılar. Son olarak, geçmiş performansların hiçbir zaman geleceğin garantisi olmayacağını ve her yatırım fonunun bu unsuru alt satırlarda küçük puntolarda vurguladığını unutmamak gerektiğinin de altını çizelim.

tumer1962
17-08-2009, 07:58
NİYE HEP KAYBEDİYORLAR? (1)



Ali Perşembe
10 Şubat 2007, Dünya Gazetesi



Canoles, Thompson, Irwin ve France’nin1, 1989-90 yıllarında A.B.D.’nin Alabama eyaletinde yerleşik 21 aracı kurumunda işlem yapan 114 müşteriden aldıkları 73 sorudan oluşan ilginç bir anket var. İşte sonuçlar:



Müşterilerin ortalama yaşı 50. Çoğu varlıklı (ortalama yıllık kazançları 110,000 dolar) ve eğitim seviyeleri nüfus ortalamalarının üzerinde.
Çoğunluk kâr etmek için değil eğlenmek ve heyecan duymak için işlem yapıyor.
Başarı oranları %51 ama sonuçta para kaybediyorlar, çünkü zararda oturma süreleri, kârda oturma sürelerinin iki misli ve Risk/Getiri oranları çok düşük.
Çoğunun hesabında sadece o an yaptıkları işleme yetecek kadar para var.
Sadece küçük bir azınlık zarar stopu kullanıyor.
Çoğu için “kazanmak” “ne kadar kazanmak”dan daha önemli.
Hemen hemen hiçbiri risk yönetimi teknikleri uygulamıyor.
En küçüklerin brüt kazançları bile olmamış.
Yarısı ayda veya haftada bir kumar başlığı altına giren bir faaliyette bulunuyor (poker, at yarışı, rulet, yirmi bir, vs.)
Üçte biri “içerdekilerden biri” diye tasvir ettikleri bir bilgi kaynağına sahip olduğuna inanıyor ama çoğunluğu sahip oldukları o “içerdeki” kaynağın dahi bilgiyi ikinci veya üçüncü elden aldığını biliyor.
En acıklısı da bu: ankete katılanların %45’i kendilerini bu işte başarılı görmüyor ve bunu değiştirmek için davranış biçimlerinde düzltme yapmayı düşünmüyor.


Resim yavaş yavaş ortaya çıkıyor değil mi? Biraz daha kurcalayalım.



1 Canoles, W.B., Thompson, S.R., Irwin, S.H. ve France, V.G., “An Analysis of the Profiles and Motivations of Habitual Commodity Speculators”, (OFOR Paper, Number 97-01, Mayıs 1997)



DİSİPLİN VE ORGANİZASYON



Yukarıdaki ankete katılan müşteriler çok geniş bir meslek yelpazesinden geliyorlar (kimisi doctor, kimisi profesyonel yönetici, kimisi çiftçi, vs.). Yine A.B.D. yapılan başka bir araştırma, en başarılı yatırımcıların mühendis (çözümleyici ve matematik beceriler) veya asker (disiplin, organizasyon ve kural ve talimatlara uymaya yatkınlık) mesleklerinden çıktığını gösteriyor. Başka bir ifadeyle:



a) Displinliler,

b) Plânlı, organize ve sistematik çalışıyorlar ve

c) Duyguların engel olmasına izin vermeden bir yöntemi uygulayabiliyorlar, yâni zaman geldiğinde tetiği çekebiliyorlar.



Sadece bilgi yeterli değil (sistematik yaklaşım, doğru davranış biçimleri ve risk yönetimi gerek). Vince2 konuyu daha da agresif ifade ediyor:



Benim görüşüm, zekâ ile piyasalarda para kazanma arsında pek fazla bir bağlantı olmadığı doğrultusunda. Bunu derken, ne kadar salaksanız o kadar çok para yaparsınız demek istemiyorum. İyi bir trader olma denkleminde sadece zekânın çok küçük bir girdi olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Bu girdiler arasında zihni sağlamlık ve disiplin, zekâdan çok daha ağır basıyor. Benim tanıdığım her trader’ın hayatında bir veya daha fazla çok kötü bir zarar tecrübe edilmiştir. İyi trader’ları diğerlerinden ayıran ortak nokta, işlerin en kötü gittiği zamanda telefonu kaldırıp o emri verebilme yeteneğidir. Bunun için de ileri düzeyde bir matematikçi veya bilim adamı olmaktan çok daha fazlası gerekir.



Yapılması gereken, önceden belirlenmiş, test edilmiş ve başarılı olacağına kanaat getirilmiş plânı (sistemi) taviz vermeden uygulattıracak disipline sahip olmak.



2 Vince, Ralph, The New Money Management: A Framework for Asset Allocation, (John Wiley & Sons, New York, 1995)



HAYATTA KALMA OYUNU



Piyasalarda oynanan en büyük oyun hayatta kalma oyunudur. Hayatta kalmak istiyorsanız kazananlar gibi düşünmek zorundasınız. Para kazanmak için kapandan kurtulup peynire ulaşmanın ne gerektireceğini iyi anlamış olmanız gerekir. Hatta daha iyisi, kapana girmeden peynire ulaşmaktır. İşte işin sırrı da buradadır. Zaman içinde hepimizin kapana kısıldığı anlar olacaktır ama seçenek ortadadır: kaçmak veya yatıp avcının gelip bizi almasını beklemek. Bu seçimi yapmak için, hayatta kalma oyununda kimin av kimin avcı olduğunu iyi anlamamız gerekir. Bu o kadar zor değildir. Yaptığımız tek iş, aynı amaç için oraya gelmiş ve ellerini bizim cebimize sokmaya çalışan insanların ceplerine ulaşmaya çalışmaktır. Eğer cebine ulaşmaya çalıştığımız kişinin beceri ve kaynakları bizimki kadar iyiyse bunu yapma şansımız azalır. Amaç, av olmamak için bu becerileri edinmek (disiplin ve doğru davranış biçimleri) ve avlanmak için bu becerilere sahip olmayanları seçmektir. Bu konuya gelince aklıma hep Wall Street’te sık sık dile getirilen o küçük anekdot gelir:



İki dağcıyı bir ayı kovalamaya başlar. Dağcılardan birisi çivili ayakkabısını koşu ayakkabısıyla değiştirmek için durup eğilir. Arkadaşı korku ve heyecan içinde bağırır, “Deli misin sen? Ayıdan daha hızlı koşamazsın ki!” Diğeri yerden kafasını sakince kaldırır ve şöyle cevap verir: “Ayıdan değil, senden daha hızlı koşmak için değiştiriyorum.”



Yatırımcılar disiplin kelimesini pek sevmezler. Ne de olsa “piyasa silahşörü” olmak çok daha seksi bir kavramdır. Ne var ki, çoğunluk kendi kurallarını bile uygulama disiplininden yoksundur. Ne tuhaftır ki, neden para kaybettiklerinin nedenlerini görmezden gelen aynı kişiler trading, teknik analiz, temel analiz, vs. gibi eğitim seminerlerine kepçeyle para akıtırlar. Halbuki kişisel disiplin öyle seyirciler arasında oturup öğrenilecek bir şey değildir.



Yatırım yapmanın ve trading faaliyetinin en zor yönlerinden bir tanesi orijinal yatırım felsefenize bağlı kalmakatır. Başta herkes bağlı kalacağını söyler ama uygulamada işler değişir. Etrafınızdaki insanlar, gelişmeler, psikolojik engeller daha ilk fırsatta sözünüzden döndürüverir sizi. Başta bir plânla ve iyi niyetle başlarsınız ama belki bir haber ya da yatırım uzmanınızdan bir yorum dayanılmaz bir baskı haline geliverir. Başta hazırlıklı olduğunuz o düşüş geldiğinde en kötü yerde pozisyondan çıkmaya koşarsınız. İşte ilk başta seçilen plâna bağlı kalmak bu nedenden dolayı önemlidir. En kötü senaryoda bile, plâna bağlı kalıp da para kaybetmenin verdiği zarar duygusal tepkilerin sonuçlarından çok daha hafif olacaktır.


Devamı var...



Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
17-08-2009, 07:59
NİYE HEP KAYBEDİYORLAR? (2)



Ali Perşembe
24 Şubat 2007, Dünya Gazetesi



Disiplinli olmak yaptığımız işi sıkıcı yapar, çünkü her koşulda, her gelişmede ne yapacağımız bellidir. İşin heyecanı kaçar. İşte kaybetmeye mahkum olanların kaderi de bu heyecan beklentisidir. Onlar piyasaya kâr etmek amacıyla hazırlanmış bir plânla kâr etmek için değil, eğlenmek ve heyecan duymak için gelmişlerdir. Grafiklerin arkasındaki gizem, uzak olsa da kâr olasılığının varlığı, çabuk zengin olma hayali gibi romantik fantazilerin cazibesi çok ağırdır. Kaybetmeye başladıklarında pozisyonlarını açık bırakıp gözlerini kaparlar ve yakalandıkları kapanın kıskacının mucizevi bir şekilde açılıverileceğini umut ederler. Kazananların ise böyle romantik amaçları yoktur. Heyecan ve eğlence, oynadıkları o sıkıcı (disiplinli) oyunun bir parçası değildir. Onlar zengin olmak ve bu işin nasıl yapılacağını bildikleri için ordadırlar. Kendi başarılarına hayranlık duymazlar, yöntemlerinin sırlarını başkalarıyla paylaşmazlar ve metodik yaklaşımları boyanın kurumasını seyretmek kadar sıkıcıdır. Özenle inşa ettikleri sistemleri, ne kadar basit olsa da yıllarını almıştır. Sonuçta yaşamları, sorgulanmadan emrine uyulacak o sinyali bekleme yavanlığına indirgenmiştir. Halbuki devamlı kaybedenler piyasanın girift mekanizmasını – grafikler, sinyaller, çarklar, vidalar – öğrenmek istemezler, çünkü bunların öğrenilmesinin işin romantizmini mahvedecektir. O gizem, o kâr serabı, o bilinmeyen, hepsi, çok fazla şey keşfedilirse kaybedilecek olan bir heyecan girdabının dönmesine yardımcı olmaktadır. Tutanhamon’un mezarıyla Titanik de heyecanlıydı, ama yıllardır isimlerini bile duymuyoruz. Keşifler yapılıp bittikten sonra halk gazetelerde başka heyecanların peşine düştü. Kazananlar bu heyecan ve maceranın değil kâr peşinde oldukları için piyasalar hakkında öğrenilecek her şeyi ararlar. Hepimize doğuştan enjekte edilen değerlerden bir tanesi de yaptığımız işi sevmek olmuştur. Belki de bu doktrinin dozu biraz fazla verilmiştir. Elbette işimizi sevmek onu daha iyi yapmamıza yardımcı olur, ama öte yandan işinizi ne kadar iyi yapar hale glirseniz o iş o kadar sıkıcı hale gelir. Yeni engeller, yeni çıtalar, yeni heyecanlar azalır. Belki de bir trader veya yatırımcı olmayı, iş sahibi olmakla aynı kefeye koymamak gerek. Burada karar sizin. Bu işe niye girdiğinizi siz seçceksiniz. Kâr mı yoksa heyecan mı?



SABIR



Piyasalarda çabucak zengin olmak (veya çabucak iflâs etmek) için sayısız fırsat vardır. Bu fırsat kalabalıkları hep cezbetmiştir. Bu kalabalığın arasında spekülatörler, işe yeni başlayanlar, deneyimliler, emekliler, borçlarından kurtulmak isteyen profesyoneller, vs. bulunur. Paralarını almak istediğiniz kişiler bunlardır. Ayıya yakalanacak olan da onlardır. Ayıdan (piyasadan) kaçamazsınız. Piyasayı yenemezsiniz. Piyasanın merhameti olmadığını çabuk öğrenenleriniz, ayıdan değil, ayıdan kaçanlardan daha hızlı koşmayı ve aynı piyasa gibi merhametli olmamayı öğreneceklerdir. Kimilerimiz bu dersi erken, kimilerimiz geç alır. Bir trading stratejisi ve sistemi oluşturmak için aylarımızı verir, daha sonra kenarda kalmamız ve denenmiş stratejimizin kurallarına uymamız gerekirken o tüyonun, o albenili görüşün peşine düşüp pozisyona girerek ayıya yakalanırız. Sonuçta hayatta kalanlarımızın yanına tek bir ders kalır:



İşinizi plânlamış ama plânınızı işletmiyorsanız, bir plânınız yok demektir!



Çoğu yatırımcı ve hemen hemen her trader ve spekülatör piyasalara çabuk kâr etmek için gelir. Bu beklenti, medyada başarılı portföy ve fon yöneticileri veya şuraya para yatırılırsa ne kazanılabileceği hakkında çıkan pırıltılı yazı ve programların parlattığı hikâyelerle şişer. Global iletişimin saniyeler içinde yapılabilmesi, haberlerin tüm dünyaya bir anda yayılması, sanki hemen harekete geçmezsek her şeyi kaçıracakmışız gibi bir hava yaratır. Bu da, dikkatli etüt ve plânlamaları bir kenara bırakıp sabırsızlığı ve fevri davranış biçimlerini ön plâna çıkartır. Katılımcılar yürümeyi öğrenmeden koşmaya çalışırlar. Kararlar, önceden plânlandığının tam tersi şekilde verilmeye başlar. Herhalde dünyada katılımcıların sonuç almak için bu kadar sabırsız davrandığı başka bir iş kolu yoktur. Baraj yapıyorsanız, kâra geçmek için belki de beş yıl beklemeniz gerekir. Bir mal üretip ihraç ediyorsanız, kârlar defterlere ancak aylar sonra yansır. Kebapçı açsanız bile kendinize bir ay mühlet verirsiniz. Ne var ki, bu mühletin finansal piyasalarda bahsi bile geçmez. Piyasa çabucak zengin olanların destanlarıyla o adar doludur ki sizin de bu başarıyı tekrarlamamanız için hiçbir sebep yoktur.



Hızlı zengin olmak amacıyla piyasa girenlerin yaptığı en büyük hata, her piyasa dönüşünü yakalamaya çalışmaktır. Bu taktiğin yaşama şansı yoktur. Bunu yaparken perspektifimizi, tarafsızlığımızı ve piyasa gerçekleri ile olan bağlantımızı kaybederiz ve psikolojik uçuruma doğru yaklaşırız. Her trend dönüşünü yakalamaya çalışmak, verileri baz alarak değil fevri kararlar vererek davranmaya yol açar. Daha az sıklıkla verilen kararların arkasında daha fazla düşünme, daha fazla ince eleyip sık dokuma vardır. İyi kurgulanmış bir kararın sonucu her zaman için sık sık ve fevri şekilde verilen karardan daha iyi olacaktır.



Piyasalarda her şeyin saniyeler için olup bitivermesi sizi yanıltmasın. Fırsatlar asla tükenmeyecektir. Bunu kaçırdıysanız, biraz sonra başkası gelecektir. En iyi yatırım kararları olasılıklar sizin lehinizdeyken verilir. Yatırım seçeneklerinizi soğuk, tarafsız ve katı bir bakış açısıyla ve pazar yerinin gürültü patırtısından uzakta verirseniz bu olasılığı artırısınız. Bu biraz da gerilla savaşına benzer. Gerillaların sayısı her zaman savaştıkları ordudan daha azdır. Dolayısıyla düşmanın kendilerine gelmesini beklerler. Çarpışma yer ve zamanını onlar seçerler. Eğer düşmanla her temas edildiğinde çarpışmayı seçselerdi sayı (olasılık) üstünlüğüne yenilip yok oluverirlerdi. Onların sabrı sizde de olmalıdır. Bu sabrın derecesi yatırım stratejinizin vadesine göre değişir (birkaç saatlik, haftalık, üç aylık, vs.). Bu süreden ziyade önemli olan bütün askerlerinizin hizzaya girmiş olmasını beklemeyi bilmektir. Piyasaların en iyi zamanında bile para yapmak zordur. Öyleyse, o pozisyonu ama zamanının gelip gelmediğinin kararını piyasanın değil sizin vermeniz gerekir. Piyasa her dönüşünde size “buyur” demeye devam edecektir. Bu çağrıya yanıt verip vermeme kararı fevri olmamalıdır. İster teknik, ister temel analiz kullanın, pozisyona girmek için piyasanın şişik veya düşük olduğu zamanı beklersiniz. Bunu belirlemek için kullandığınız araçlar mükemmel değildir (fiyat/kazanç oranı, bilançolar, hareketli ortalamalar, RSI, vs.). Önemli olan, tasarladığınız oyun plânının gerektirdiği o düşük riskli giriş fiyatının oluşmasını bekleme sabrına sahip olmaktır. Kitapta illa pozisyon alacaksınız diye bir kural bulunmaz. Dürtüleriniz hep o daveti kabul etme eğilimindedir ama kavganız o dürtüleri bastırmak için olmalıdır. Sabırlı olmaya çalışırken takip etmemiz gereken ilk ilke pozisyona erken girmemektir ama aynı ilke çıkış için de gereklidir. Çok erken (kârdayken) veya çok geç (zarardayken) çıkmak para kazandırmaz. Neyin erken neyin geç olduğu kararını, fevri davranış biçimleri ve piyasanın kıvır kıvır oynaması değil işin başında yaptığımız plânın (yatırım stratejimiz, trading sistemimiz) vermesi gerekir. Oyun bu kadar sıkıcı, sıkıcı olduğu kadar kolay ve kârlıdır.



Psikologlar insanların normal davranış biçimlerinin piyasalarda işlem yapmaya elverişli olmadığını ezelden beri söylüyorlar. Para kazanma ve kaybetmeye karşı insanların verdikleri normal tepkiler onları piyasalarda tam yanlış zamanda yanlış şeyi yapmaya dürter. Vince1 bu olguyu nefis bir cümleyle özetliyor:



“Ancak yaptığınız en kötü hatanın boyutu kadar akıllısınız!”



1 Vince, Ralph, The New Money Management: A Framework for Asset Allocation, (John Wiley & Sons, New York, 1995)



Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
17-08-2009, 07:59
Türev ürünler, vadeli işlemler, opsiyonlar, opsiyon stratejileri, hedging çözümleri

Dünya Gazetesi'nde Derecelendirme, kurumsal yönetim, risk yönetimi, ekonomi, krizler, borsalar

periyodik olarak yayımlanan Piyasalar, teknik analiz, yorumlar, yatırım fonları, bireysel emeklilik fonları

binbir sektör yazısı





KÂRDA OTURMAYI BİLMEK

Ali Perşembe
14 Ağustos 2009, Dünya Gazetesi

2001 yılının Nisan ayında altının onsu neredeyse 250 dolara kadar inmişti. Bundan 7 yıl sonra kotasyonlar 1.000 Doları aştı. 2001 yılında 100 ons altın alan yatırımcının portföyünün değeri 7 yılda 100.000 Doların üzerine çıkacaktı.



2008 yılının Temmuz ayında 1 Sterlin almak için 2 Doların üzerinde ödeme yapmak gerekiyordu. 2009 yılının başında ise Sterlin değerinin üçte birini yitirerek 1.35 Dolara düştü. Temmuz 2008’de 100.000 Sterlin satan yatırımcı 6 ayda net 67.000 Dolar kazanacaktı.



2005 sonlarına doğru 1 Euro, 1,1640 Dolar ediyordu. 2008 yılının Nisan ayında Euro %40’a yakın değer kazanarak 1,6020 Dolara çıktı. 2005 sonunda 100.000 Euro alan yatırımcı iki buçuk yıl içinde net 44.000 Dolar kazanacaktı.



Geçtiğimiz Mart başında 1 Euro, 1,2453 Dolar ediyordu. Haziran ayı başında Euro %15 değerlendi ve 1,4339 Dolara çıktı. Mart başında 100.000 Euro alan yatırımcı sadece 3 ayda net 18.860 Dolar kazanmış olacaktı.



İMKB 2003 yılının Mart ayından 2007 yılının Ekim ayına dek 7 misli arttı. Bu getiriyi başka hiçbir alternatif yatırım aracı yakalayamadı.



Aynı İMKB bu yılın Mart ayındaki değerini bu yazının yazıldığı güne dek neredeyse ikiye katladı. Geçen 144 gün içinde %95’lik getiri Mart ayındaki gösterge bono getirisi olan %15’i bile kat kat geçecekti.



İyi ama, bu kârları realize edebilen kaç kişi oldu? Kaç kişi, bırakın 7 yılı, 2 buçuk yılı, 6 ayı, sadece 3 ay boyunca kârlı bir pozisyonda oturabildi. Kaç kişi kârlarını doğru yerde realize etme becerisini göterebiliyor? Ne yazık ki bu soruların yanıtları hiç de olumlu değil.



İnsanoğlunun yapısı, doğası gereği başarılı yatırımcı olmaya elverişli değil. Yukarıda saydığım pozisyonları hepsine doğru yerde girse bile o enfes kârların hiçbirini cebine indiremiyor, çünkü piyasaların mutlak hükümdarı olan korku-umut denklemini tersten ele alarak yeniliyor. Yatırım evreninin yüzyıllardır değişmeyen en önemli ilkesi olan “zarardan çabuk kaç, kârda mümkün olduğu kadar uzun otur” işlevini yerine getiremiyor. Zarara girdiğinde piyasanın döneceğini umut ederek bekliyor ve daha çok gömülüyor, kâra geçtiğinde ise “cepteki kuş daldaki kuştan iyidir” dürtüsüne yenik düşüp henüz realize etmediği küçük kârı da kaptırma korkusuyla erken çıkıyor. Kısacası korkacakken umut ediyor, umut edecekken korkuyor.



Her ne kadar yapısı gereği yatırımcının korku-umut denklemini ters çevirecek mental ve psikolojik donanımı olmasa da bunu becerebilecek teknik analiz ve risk yönetimi yöntemleri mevcut.



Bir kere yatırımcının artık zarar stopu kullanmadan pozisyon alınmayacağını idrak etmesi gerek. Zarar stopu bir sigorta görevi görüyor ve büyük zararı karşılayacak bir sigorta primi olarak ele alınmalı. Aslında zarar stopları için söylenebilecek en çarpıcı gerçek şu: “Ben devamlı stop olarak parasını bitirmiş birisini tanımıyorum. Halbuki zarar stopu kullanmayanların yitirdiklerini satmaya kalksaydım ülkenin don kralı olurdum.”



Zarar stopu uygulaması, korkulması gereken yerde korku getirerek zarardan çabuk kaçılmasını sağlayan bir teknik. Gelelim işin kâr tarafına. Yatırımcılar kârdan çok erken çıkarken bu işe niye girdiklerinin iyi analiz etmiyorlar. Evet, herkes para kazanmak için giriyor ama bunu becermek için o kadar çok para kazanmalıyız ki, banka hesabım artmaya başlamadan önce aradaki zararlarımı da finanse edebileyim. Zarar stopu kullanmadan her seferinde 5 zarar edip, cepteki kuşu kaptırmamak için erken çıkarak her seferinde 1 kâr edersem bunu nasıl becerebilirim?



Kârda mümkün olduğu kadar çok oturabilmenin en büyük yardımcısı “iz süren stoplar”. İz süren stoplar, pozisyon belli bir miktar kâra geçtikten sonra pozisyona girerken konulmuş olan zarar stopu emrinin iptal edilip bu stopun bir miktar kârı kilitleyecek seviyeye çekilmesiyle uygulanıyor. Örneğin, 100’de girdiğim pozisyonun zarar stopu 97, kâr hedefini 120 diye belirliyorum. Pozisyon baştan itibaren iyi gidiyor ve piyasa 108’e geliyor. 8 puanlık kârı kaptırma korkusuyla pozisyondan çıkacağıma, 97’deki zarar stopumu 105’e yükseltiyorum. Artık bu satış emri zarar stopu değil 5 puan kârı kilitliyor. Ancak asıl işlevi 120’ye kadar oturabilmemi sağlaması. Bu pozisyonda ya 120’ye kadar oturacağım ya da piyasa geri aşağı dönerse 105’te çıkacağım (zarar ve iz süren stop kullanma tekniklerini kitaplarımda ayrıntılı olarak ele alıyorum). Dolayısıyla yükseliş devam ettiği müddetçe korku-umut denklemini doğru ele alıp kârda mümkün olduğu kadar uzun oturabileceğim, bunu yaptığım müddetçe zararlı pozisyonlarımı finanse edebileceğim ve banka hesabımın yavaş yavaş yükseldiğini seyrederek sallanan hamağımda yaz içkimi yudumlayacağım.



Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

Romandante
17-08-2009, 13:47
Birinci cildi scala yayınlarında da kalmamış ama isteyenlere ellerinde tuttukları hazır ciltli fotokopilerinden veriyorlar. Scala yayınlarının yeri beyoğlunda. Bu arada 4 cildide okudum en cok faydalandığım ve bence en verimli olanı 1. cilt

renkkk
17-08-2009, 22:31
4. cilt te gerçekten güzel ama verdiği örnekler hep boğa piyasalarının olduğu zamanlarla ilgili. ve örnekler de hep yüksek oranları yakalıyor. bir de yatay piyasa örneği verse.

ereg
29-08-2009, 22:00
1 ve 2. cildi hic bir yerde yok, 3 ve 4 her yerde var ve tanesi 35 ytl. İlk cildlerini arıyorum yardımcı olabileceginizi dusunuyorum.

tskler.

Sn. Registeredt aramış olduğun Ali Perşembe Kitaplarının 3. cilti kitapyurdu.com da 15,40 4. cilti de 16,80 liraya satılıyo 1 ve 2 yi bende bulamadım. ve araştırdım piyasada en ucuz bulabileceğin yerde burası tek kitap parasına 2 kitap alıyosun üstünede para kalıyor :)

delphinus
05-09-2009, 14:11
1. cildi hariç diğer 3 kitap bende de var.Çok aradım kitapçılarda fakat bulamadım.Bu kitap için isteyenlere bir tüyom olacak:
Ali perşembe, serinin 1. cildini bir zamanlar sitesinde html olarak bedava yayınlıyordu.Dolayısıyla internette archive.org'un wayback kısmından sitenin o yıllardaki haline ulaşılabilir.Yalnız bazı grafik resimleri falan çıkmıyor.O kadar da idare edin artık.
Bilmem anlatabildim mi? ;)

süleyman
05-09-2009, 14:45
1. cildi hariç diğer 3 kitap bende de var.Çok aradım kitapçılarda fakat bulamadım.Bu kitap için isteyenlere bir tüyom olacak:
Ali perşembe, serinin 1. cildini bir zamanlar sitesinde html olarak bedava yayınlıyordu.Dolayısıyla internette archive.org'un wayback kısmından sitenin o yıllardaki haline ulaşılabilir.Yalnız bazı grafik resimleri falan çıkmıyor.O kadar da idare edin artık.
Bilmem anlatabildim mi? ;)

banada 2.cilt lazım sadece siz satar msınız eğer kullandıysanız...

delphinus
05-09-2009, 15:40
banada 2.cilt lazım sadece siz satar msınız eğer kullandıysanız...

Kusura bakmayınız sn. süleyman..
Bu kadar değerli bir eseri satamam..:notr:

süleyman
05-09-2009, 15:42
Kusura bakmayınız sn. süleyman..
Bu kadar değerli bir eseri satamam..:notr:

y ansıl buluruz ki bende 1.3 ve 4 var 2 yok... netten gönderemez miyiz eksiklerimizi birbirimize...

süleyman
05-09-2009, 15:43
ben çok sahaf gezdim yok yok yok....

Caretta
05-09-2009, 16:25
ben çok sahaf gezdim yok yok yok....

ne anlatiliyormus ki bu 2.ciltte, bir fikriniz var mi?

renkkk
05-09-2009, 23:51
ne anlatiliyormus ki bu 2.ciltte, bir fikriniz var mi?


2. kitaptan, ( http://www.persembe.com/ dan alıntı )


İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ
ALTINCI BÖLÜM: STOP KOYMA VE UYGULAMA YÖNTEMLERİ
ZARAR STOPLARI
Stop Mesafesi
Grafik Stopu
Para Stopu
% Stop
Fiyat Adımı Stopu
OGİA Stopu
KÂR STOPLARI (HEDEFLERİ)
ALTERNATİF İZ SÜREN STOP UYGULAMA YÖNTEMLERİ
Yeni En Yüksek Yöntemi
En Yüksek/En Düşük Kanalı Yöntemi
Ara Hedefler Yöntemi
DİĞER STOP YÖNTEMLERİ
Tapi Stopu
Hareketsizlik (zaman) stopu
Pivot Sistemi
YEDİNCİ BÖLÜM: GRAFİK FORMASYONLARI
Tarih tekerrürden ibarettir
Formasyonlar başlayacak olan fiyat hareketinin öncül birer göstergesidirler
Bazı formasyonlar mevcut trendin devam edeceğini, bazıları da sona erip terse döneceğini gösterirler
Tüm teknik analiz formasyonları, teknik analizin tarihi boyunca tanımlanıp isimlendirilmişlerdir
OMUZ BAŞ FORMASYONLARI
ÇİFT TEPE VE DİPLER
ÜÇLÜ TEPE VE DİPLER
KALIP DIŞI TEPE VE DİPLER
DİKDÖRTGENLER
YUVARLAK (TABAK) DİP VE TEPELER
GENİŞLEYEN FORMASYONLAR
ELMAS (KARO) FORMASYONLARI
V TEPE VE DİPLER
ŞÜPHE TOHUMLARI
işlem hacmi nasıl?
volatilite nasıl?
önemli bir direnç (veya destek) seviyesine geldik mi?
trendin meyili nasıl?
iz süren stop uyguluyor muyuz?
göstergeler şişik mi?
göstergelerde “uyuşmazlık” sinyalleri var mı?
piyasanın nabzı nasıl?
“annem faktörü”
basın ve televizyon ne diyor?
yatırım fonları satılıyor mu?
yeni halka arzlar ne alemde?
temel veriler
GERİ DÖNÜŞ GÜNLERİ
ÜÇGENLER
Simetrik Üçgenler
Yükselen ve Alçalan Üçgenler
Takozlar
Bayrak ve Flâmalar
FİYAT ARALIKLARI
Olağan Aralıklar
Kırış Aralıkları
Ölçüm Aralıkları
Tükeniş Aralıkları
ADA DÖNÜŞLER
SEKİZİNCİ BÖLÜM:UYGULAMA VE İSPAT
SON SÖZ
KAYNAKÇA



KİTAPTAN BİR ALINTI

Zarar stoplarında olduğu gibi, kâr hedefi seçme işinde de önümüze bir ikilem çıkar. Cepteki kuş daldaki beş tanesinden iyi midir, yoksa kârdaki bir pozisyonda mümkün olduğu kadar uzun mu oturmalıdır? Deneyimsiz yatırımcıların sinirleri genelde piyasaların yıpratıcı dalgalanmalarına dayanmaz. Kâra geçmeye başlar başlamaz, cepteki kuşu kaçırmamak için pozisyonlarını küçük kârlarla kapatırlar. Aslında başarı oranı (kârlı işlem sayısının zararlı olanlara olan oranı) yüksek olduğu müddetçe küçük küçük kâr etmenin bir sakıncası yoktur ama yüksek başarı oranı tutturmanın da hayli güç olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla deneyimsiz yatırımcılar birçok küçük kârlı işlem yapmış olsalar dahi yedikleri iki veya üç büyük zarar tokadından sonra silinip giderler. Öte yandan, kârlı pozisyonda uzun oturmak uğruna gerçekleşmeyecek bir hayalin peşinde koşanlar da çoktur. O büyük kârın arkasından kovalarken başka fırsatlardan oldukları gibi çoğunlukla açık pozisyon kârlarınının da yok olup gittiğini seyretmek zorunda kalırlar. Kârı kapıp kaçmakla, kârda çok oturmak arasında yapılacak tercih bu tür korku-umut sarmallarıyla belirleneceğine daha bilimsel olarak yapılmalıdır. Birinci kitabımızda da gördüğümüz gibi, bu bilimsel yaklaşım önceden tasarlanmış bir oyun plânının hazırlanması ve para yönetimi sorularının sorulup cevaplanmış olmasını içerir. Yine de bir hatırlatma yapalım. Yatırım stratejimizin en önemli parçalarından bir tanesi sistematik yaklaşımdır. Sistematik yaklaşım, önceden belirlenmiş bir dizi kuralı uygulamak demektir. Kâr hedefi ikileminden kurtulmak için şu süreçten geçmemiz gerekir:

Çizdiğimiz destek/direnç veya trend çizgilerinin ışığında çıkış yerini (kâr hedefini) önceden belirlemek,
Belirlenen kâr miktarının para (risk) yönetimi açısından doğru yerde olduğundan emin olmak (hatırlıyorsanız, risk/kazanç oranımızın en az 2.5 olmasını, yâni ortalama kârlarımızın ortalama zararlarımızın en az iki buçuk misli olmasını istiyorduk),
Piyasa belirlenen hedefe gitmezse ne yapılacağının plânlamak (iz süren stop), ve son olarak da
Ters bir hareket sonucunda pozisyonda erken çıkılmak zorunda kalınırsa “tekrar giriş önlemini” almak.

tumer1962
06-09-2009, 07:35
KURTARİSTAN

Ali Perşembe
24 Temmuz 2009, Dünya Gazetesi

Dünyanın en zengin yatırımcısı Buffett şirketi Berkshire Hathaway Inc.’in 2002 yılı faaliyet raporunda hissedarlarına şöyle sesleniyordu:

“Hissedarlarımız, kreditörlerimiz ve çalışanlarımızın çıkarlarını koruyabilmek için mega-felâket risklerine karşı uyanık kalmaya çalışıyoruz. (...) Türev ürünleri, şimdilik kuluçkada yatan, ancak potansiyel olarak ölümcül birer finansal kitle imha silahı olarak görüyoruz.”

Türev ürünlere karşı beslediği korku ve nefreti kusmaktan hiçbir zaman geri kalmayan aynı Buffett, 24 Eylül 2007 sabahında, küresel kriz girdabının en acımasız döndüğü günlerde, türev ürünler kâinatının en mağrur şövalyesi, ancak batmak üzere olan yatırım bankası Goldman Sachs’a 10 milyar dolar yatırma kararını basına şöyle açıklamıştı:

“Goldman Sachs olağanüstü bir kurum. Rakipsiz bir küresel markası, kendini ispat etmiş bir yönetim kadrosu, ve geçmiş yüksek performansını devam ettirebilecek bilgi birikimi ve finansal sermayesi var.”

Buffett bu kararla 5 milyar dolarlık imtiyazlı (şirkete bir şey olursa ilk onun parası ödenecek) Goldman hissesi ve bundan sonraki beş yıl içinde de 115 dolardan 5 milyar dolarlık normal hisse alma hakkı veren varant satın alıyordu. Haber çıkar çıkmaz Goldman hisseleri 133 dolara yükselmiş ve Buffett birkaç dakika sonra 783 milyon dolar kâra geçmişti.



Geçtiğimiz hafta, Goldman Sachs yılın ikinci çeyreğinde 3,44 milyar dolar kâr ettiğini açıkladı. Goldman hisse senetleri 157 dolar civarında dolaşıyor. Buffett göbeğini kaşıyor. Kaşır tabi! “Kapitalizm işliyor, adam doğru dürüst yatırım yapmış, şirket iyi performans göstermiş, ne var bunda?” diyeceksiniz. Goldman Sachs da elbette bu kârı vergi mükelleflerince sübvanse edilen riskler alarak yaptığını inkâr edecek. Fannie Mae ve Freddie Mac de öyle yapmıştı, hatırlıyor musunuz? Vergi mükelleflerinin parası ödeme gücü olmayanların enfes evlerde oturmalarına olanak sağlamıştı. Şimdi de Goldman Sachs (bazı meslektaşlarım ona artık Goldie Mac diyorlar) aynı kaymağı yiyor. Bu yıl çalışanları 11,4 milyar dolar ikramiye alacaklar. Ne güzel! Kâr edersen ikramiye, zarar edersen vergi mükellefi ödesin.



Biz bu filmi 2001 yılı bankacılık krizinde görmüştük. Devletin hazine bonolarıyla zengin olan bankalara yine devlet tarafından el konulunca fatura vatandaşa çıkmıştı. Bu faturayı hâlâ ödüyoruz. Bu yıl A.B.D.’de tam 57 banka battı ama Goldman Sachs yine devlet eliyle alınıp sektörün tahtına oturtuluverdi.



TARP (Sorunlu Varlıklar Kurtarma Programı) çerçevesinde hükümetten yardım görmüş kurumlar başta aldıkları parayı geri ödeyip programdan çıkma serbestisine sahipken Washington-Wall Street kurgusunun en büyük silahşörlerinden Geithner’ın TARP’tan ancak piyasada yeni borçlanmaya giderek çıkılabileceği yönünde getirdiği kısıtlama sanki Goldman için düzenlenmişti, çünkü bu borçlanma senetlerinin çok büyük bir çoğunluğunun yüklenicisi piyasada başka kimse kalmadığı ve devlet tarafından sübvanse edildiği için yine Goldman olacak, her ihraçta cebine %7 atacak ve ikinci çeyrekte bu işten 736 milyon dolar kâr edecekti.



Öte yandan, “Geçici Likidite Garantisi Programı” çerçevesinde, Goldman aslında vergi mükellefinin sırtından geçinmekten başka bir şey yapmıyordu. İhraç ettiği FDIC (A.B.D. TMSF’si) garantili 28 milyar dolarlık borçlanma senedinin sağladığı bedava paraya ulaşım ayrıcalığı varken bir kurum nasıl zarar edebilir ki? FDIC’ın el koyduğu 57 bankanın suyu bile akmazken devlet piyasaya Goldman’ın finansman bonosu benim ki (devlet) kadar sağlam derse rekabet ekonomisi bunun neresinde?



Aslında Goldman’ın yaptığı bir tür carry trade. Devletten ucuza bulduğu parayı komşuya pahalıya satma işi. Bu da serbest piyasa dişlilerini zedeliemekten başka bir işe yaramıyor. Bütün bunlar kurtarma harekâtlarının toplumun kaynaklarını topyekûn yukarıya, imtiyazlı birkaç gruba yönlendirmek için devletin gücünün kullanılmasından başka bir şey olmadığını gösteriyor. Bu birkaç grubun nasıl seçildiği ise hiç de gizemli değil. Arkanıza yaslanıp büyük resme baktığınızda, küresel krize bizi son on yıl içinde kimler götürdüyse, o aynı kişilerin şimdiki Washington-Wall Street kurgusunda da farklı rollerle yer aldıklarını görürsünüz. Sadece kurtlar kılık ve adres değiştirmişler. Wall Street’tekiler Washington’da, Washington’dakiler Wall Street’te oturuyorlar şimdi ve ne yazık ki yalnızca kendi ülkelerine ihanet etmekle kalmayıp bir yandan dünyanın başka bir köşesinde günde 1 dolara geçinmeye çalışanın hayatını etkiliyor diğer yandan bundan birkaç yıl sonra daha şiddetli gelecek olan yeni küresel krizin temellerini atıyorlar.



Kurtaristan’cılar, o kurgunun içindeki köşeleri kapmış birkaç kişi ve kurum haricinde neyi kurtarıyorlar acaba? Kurtarma kültürünün nispeten daha köklü olduğu ülkemizin olan bitenleri ibretle izleyeceğini, bundan sonra karşımıza “batmaya bırakılmayacak kadar büyük” sendromuyla karşılaşıldığında başta o büyüğü büyük yapanın devletin ta kendisi olduğunu idrak edeceğini ve eğer “bırakınız yapsınlar”cıysak aynı zamanda “bırakınız batsınlar”cı da olunması gerektiğini göreceğini umut ediyorum.


Ali Perşembe

tumer1962
06-09-2009, 07:36
FİNANSÇI OLMAK, RANTÇI OLMAK MI?

Ali Perşembe
9 Temmuz 2009, Dünya Gazetesi

1600’lü yıllarda Japonya’nın finans ve kültür merkezi olan Osaka kentinin Dojima semtinde vadeli işlemler dünyasının temelleri atılırken, daha kuzeyde henüz tıfıl kasabalıktan kafasını kaldıramamış olan Edo (Tokyo’nun eski adı) ve onun gibi diğer yerleşim merkezlerinde Osaka’nın başarısını siniremeyen bir Japon kültürü fenomeni yaşanıyordu. Bu binlerce yıllık kültür kızlarını samuraylarla evlendirmek, çiftçiye saygı duymak ve zanaatkâr ve üreticinin önünde eğilmek gibi değerlerle yoğrulmuştu. Parayla uğraşmak (günümüzün fiyakalı deyimi ile “finansçı olmak”) toplumun tukaka ettiği bir meslekti. Japon kültürü bu mesleği içine hiç sindiremedi ve Osaka’da Dojima ve Yadoya’nın bahçesi gibi “borsacıların” toplandığı mahalleri her on beş yılda bir kılıçtan geçirdi. “Sosyal statüsüyle bağdaşmayan bir refaha erişmek” (yâni para işiyle uğraşarak zengin olmak) suçundan binlerce “finansçı” doğrandı gitti. Öyle ki, Japonya ilk resmi borsasını ancak 1951 yılında açabildi. Genlerine para işi kazınmış olan Osaka’lıların bu işi yaptıkları için 300 yıl boyunca doğranmış olmalarına rağmen koca Japonya’nın birbirlerini “Mokarimakka!” (“Kâr ediyor musun?”) diye selâmlayan tek halkı olması acı bir ironi taşırken “rantçılarla” “üreticiler” arasındaki kutbun ne kadar soğuk olduğunun izlerini finansın tarihinin başlangıcı olan 4.000 yıl öncesine kadar sürebiliyoruz.



2007 yılında patlak veren küresel krizin acımasız pervanesi, motorun öksürmeye başladığı bugünlerde bile serseri fırıldamalarıyla sağda solda yeni kurbanlar seçerken başta türev piyasalar olmak üzere her türlü finans işine bulaşmış kişiye “rantçı yarasa” diye bakılmasından doğrusu artık öğürmeye başladım.



Eleştirilerin sadece türev ürünlere değil de paraya, parayla uğraşana getirildiğini sezinliyorum. Bir nevi üreticiler ile “rantçılar” kutuplaşmasına doğru bir iteleme var gibi ve ben bu yakıştırmayı temizleme ihtiyacı hissediyorum. Dünyada bir milyar insan günde 1 dolara geçinmeye çalışırken, kendi ülkemizin kişi başı geliri yılda 10.000 dolar eşiğinin etrafında dolaşmakta çırpınırken, ortalama bir Amerika’lının bile yıllık geliri 34.000 dolar iken Goldman Sachs’ın genel müdürünün 2007 yılı maaşının 68,5 milyon doları bulduğunu, yine Goldman Sachs’ın 46 milyar dolarlık yıllık cirosunun neredeyse 100 ülkenin GSYİH’sini geçtiğini duyunca dünyanın adil bir yer olmadığını haykıran kitleye dahilseniz yanlız değilsiniz. Ancak benim gibi “rantçılık” itelemesinin de adil olmadığını düşünenlerdenseniz Niall Ferguson’a* kulak veriniz:



“Batı medeniyetinin tarihi boyunca finans ve finansçılara karşı devamlı yinelenen bir husumet olmuştur. Bu düşmanlığın kökleri borç vererek para kazananların tarım ve sanayi ile uğraşanların “reel” ekonomik faaliyetleri üzerinde parazitlik yaptığı fikrinde yatmaktadır ve üç nedeni vardır. Borçluların sayısının kreditörlerin sayısından hep daha fazla olmuş olması; finansal kriz ve skandalların, finansın refah yerine fukaralık, istikrar yerine volatilitenin anasıymış gibi gözükmesine neden olacak kadar sık tekrarlanması; ve yüzyıllar boyunca, dünyanın her bir tarafındaki ülkelerde finansal hizmetlerin orantısız bir biçimde daha çok etnik veya dini azınlıklar tarafından sağlanmış olması, bu azınlıkların hep toprak sahibi olmak ve kamu görevi yapmak gibi vatandaşlık haklarının kısıtlanarak kendi sıkı akrabalık ve güven şebekeleri dahilinde finans üzerine uzmanlaşıp başarılı olmaları.



Murdar paraya karşı önyargılarımız ne kadar kök salmış olursa olsun, kalkınmanın kökünde para yatar. (...) İnsanlığın yükselişinde en büyük etken paranın yükselişi olmuştur. Finansal inovasyon, borçlu ailelerin kanını emen sülük olmaktan veya dul ve yetimlerin tasarruflarıyla kumar oynamaktan ziyade, insanoğlunun mağara perişanlığından bugün birçoğumuzun tanıştığı maddi refaha ulaşmasında yeri doldurulamaz bir rol oynamıştır. Medeniyetin Babil’den Hong Kong’a doğru yaptığı yolculukta borç ve kredinin evrimi en az teknolojik buluşlar kadar önemli olmuştur. Bankalar ve bono piyasaları İtalyan Rönesansı’nın ihtişamının; kurumsal finansman Hollanda ve İngiliz imparatorluklarının; sigortacılık, konut kredileri ve tüketici finansmanı yirminci yüzyılda A.B.D. zaferinin temelleri olmuşlardır.



(...) Eğer borç alma ve verme temelleri olmasaydı dünyamızın ekonomik tarihi yazılamazdı. Ve borçlular ve kreditörler arasında mütemadiyen büyüyen ilişkiler ağı olmasaydı günümüzün küresel ekonomisi stop ederdi. Evet, para dünyayı döndürmez ama dudak uçuklatacak sayıda insanın, ürünün ve hizmetin dünyayı dolaşmasını sağlar.”



*Niall Ferguson, The Ascent of Money, (Londra, Penguin Books, 2008)


Ali Perşembe

tumer1962
06-09-2009, 07:37
KÖRLER ÜÇLEMESİ

Ali Perşembe
25 Haziran 2009, Dünya Gazetesi

Körler memleketinde, şaşılar padişah olur

Her kriz sonrasında olduğu gibi, önemli bir Amerikan şahsiyetin önemli bir önlemler paketi açıklamasının zaten an meselesi olduğunu komşunun kedisiyle tartışırken, geçen hafta Başkan Obama 1930’ların Büyük Buhran yıllarından bu yana görülmemiş bir azamette “finans sektörünü düzenleyici sistemi baştan sona elden geçiren” ve “Yeni Bir Temel: Finansal Gözetim ve Düzenlemenin Yeniden İnşası” gibi şatafatlı bir isim verilen resmî bir Beyaz Saray dokümanını basına ve sektöre duyurdu. Bizdeki 2001 batağının ertesinde oluverenler gibi, dünyanın en güçlü ülkesinde finansal mekanizmalar ve ahlâkın tarih boyunca gördüğü en bedbaht düzeyin kokuları arasında yönetimi devralınca artık bundan sonra ne yapsa eskisinden daha kötü yapamayacağı için sarayı gibi ak şansa sahip bu “liberaller seninle gurur duyuyor” şahsiyeti, daha önce “finansal harikalar kumpanyası” diye isimlendirdiğim o Wall Street – Washington DC – Bankalar şerbet üçgeninde kimisini heyecanlandıran, kimisini güldüren, kimisini ümitlendiren, ama çoğunu da “işte bir sonraki krizin temelleri böyle atılır” diye endişelendiren bir dizi önlemler paketinin 88 sayfalık ana hatlarını teknokratların önüne atarak “haydi çocuklar, içini doldurun” buyuruverdi.

Neler vardı bu 88 sayfanın içinde neler! Demet demet naneler, patlamış kestaneler. Düzenleyici kurulları da düzenleyecek bir kurul daha. Sistematik risk oluşturabilecek her büyük kurumun başına ızbandut Fed. Düzenleme şemsiyesindeki deliklerden faydalanan yan kuruluşların da şemsiye altına alınması. Bankalar için yeni sermaye standartları. Üst yönetici ücretlerinin kontrol altına alınması. Bir BDDK muadili daha. Tüm hedge fonların, özel sermaye fonlarının ve girişim sermayesi şirketlerinin de SEC nezdinde tescillenmesi. Bu fonların daha şeffaf olması için yaptırımlar. Tezgâh üstü türevlerlerin ve varlığa dayalı menkul kıymetler pazarının düzenleme şemsiyesi altına alınması ve bu ürünlerin organize borsalara taşınması. Yeteri kadar “gelişmiş” olmayan tarafların bu tür ürünlere bulaşmasının önlenmesi. Kredi derecelendirme kuruluşlarının daha yakından izlenmesi. Kredi kartı ve konut kredileri gibi daha çok tüketiciye yönelik finansal ürünlerin gözetim ve denetimi için bir düzenleyici kurum daha kurulması. Oluşan sektör uygulama ve trendlerin zamanında tespiti için bir kurul daha kurulması. Tüketicilere sadece “düz vanilya” (yâni en basit ve klasik türev ürünler) ürünlerin sunulması. Hükümetin batmak üzere olan büyük finansal kurumlara el koymasını kolaylaştıran mekanizmalar. Fed’in muazzam yetki ve sorumluluklar ile donatılması.

Körler sağırlar birbirini ağırlar

Bütün bunları okuduğumuzda insanın “peki ama bunca yıldır siz ne iş yapıyordunuz” sorusunu sormak gelmiyor mu? Sistematik riske karşı önlemleri daha 1987 Ekim’inde almamış mıydınız? Üst yöneticilerin suyunu 2001 yılında Enron krizi ertesinde kesmemiş miydiniz? Bankaların sermaye yeterliliği sorununu Basel süreci ile çözmemiş miydiniz? Daha dün “bırakınız yapsınlar” felsefesinin en büyük savunucusu olarak düzenlemelerin değil piyasanın kendisinin en büyük terbiyeci olduğunu irdeleyen siz değil miydiniz?

Hazine, Fed, FDIC (bizdeki muadili TMSF), SEC (bizdeki muadili SPK), OCC (bizdeki muadili BDDK), bir bankacılık denetleme kurumu daha, CFTC (vadeli işlemler düzenleme kurumu), sektör trendleri kurumu, finansal tüketici ürünleri kurumu, düzenleyici kurumları düzenleyen kurum, düzenleyici kurumları düzenleyen kurumları düzenleyen kurum (şaka şaka), vs., vs. Ortalık reis dolup, zaten yakında kızılderili kalmayacak! Her tarafı delik ve sızdıran çürük bir kovanın deliklerine bir sürü düzenleyici ve denetleyici kurumun parmakları sokuşturularak bir sonraki kriz önlenmeye çalışılıyor. Yukarıda kurulması plânlanan ve eskileri de dahil olmak üzere sayısını artık takip edemediğim düzenleyici kurum enflasyonu ortamında düzenleyici rolüne soyunanların zaten şimdiki krize sebebiyet veren aynı ailenin üyeleri olduğu görmezden gelinerek aslında bir sonraki krizin temelleri atılmıyor mu?

Tüketiciye “sen sadece basit ürün alabilirsin, öbürüne aklın ermez,” diyerek bir taraftan finansal komünizm yaratıp; diğer taraftan “gelişmiş” ürünleri sadece büyüklerin kullanmasına izin vererek muazzam riskler taşıyan devasa bankalar yaratıp daha sonra “batmasına izin verilmeyecek kadar büyük” etiketi yapıştırararak “moral hazard” (ahlâki çöküntü) yaratma kurumu yaratıldığı anlaşılmıyor mu? Türev ürünler gibi tezgâh üstü piyasalarda işlem gören tüm finansal ürünlerin alınıp organize borsalara transfer edilmesi gibi romantik ve ütopik bir amacın 11 Eylül 4011’e kadar bile asla ve asla gerçekleşemeyeceği görülmüyor mu?

Kör pazara varmasın, pazar körsüz kalmasın

Fed’in bir tek yatak odama girmediği kaldı. Fed’e olan güven zaten yerlerde sürünürken Fed’i kim gözetecek? Bu kadar güçle Fed ileride bazılarını rahatsız edecek siyasi kararlar vermek zorunda kaldığında neler olacak? Bu kadar düzenleme belki istikrarın peşinden iyi niyetle koşuyor, ama insanoğlunu uzaya taşıyan finansal inovasyonu öldürmeyecek, küresel ekonomiyi daha verimsiz kılmayacak, kendi kendini tamir etme kabiliyetini yok etmeyecek, elastikiyetini kaybettirmeyecek ve bir sonraki krizi sadece ıskalamakla kalmayıp aynı zamanda yaratmayacak mı? Bu krizin nedeninin düzenleyici otoritenin kabiliyetsizliği değil, uçan kuşa kredi verilen bir konut kredisi balonunun şişmesine izin verilmesi olduğu gözükmüyor mu?


Plânın elbette olumlu yanı çok ve iyi niyeti aşikâr. Ancak, sorunları çözme şekli bundan önceki krizlerin yaratılma sürecine bu kadar benzeyince, affedin, insanın bu önlemlerin çalışacağına dair zerre kadar inancı kalmıyor.

Ali Perşembe

tumer1962
06-09-2009, 07:37
TÜREV ENSTRÜMANLARI KİM KULLANMALI?

Ali Perşembe
11 Haziran 2009, Dünya Gazetesi

A.B.D.’nin BDDK’sı diyebileceğimiz OCC’nin (The Office of the Comptroller of the Currency) 2008 yılı Dördünü Çeyrek Raporu’na göre, A.B.D. bankacılık sisteminde işlem gören türev ürünler bir elin parmaklarıyla sayabileceğimiz bir grup büyük finansal kurum tarafından domine ediliyor.



2008 sonu itibariyle, Amerikan tezgâh üstü piyasalarında işlem gören türev ürünlerin nosyonel açık pozisyon miktarı olan 592 trilyon doların %96’sı topu topu beş bankanın portföyünde (JPMorgan Chase, Bank of America, Citibank, Goldman Sachs ve HSBC) bulunuyor. Bu işlemlerin %99,78’i OCC raporunun kapsadığı 1.010 bankanın 25’i tarafından yapılıyor. Başka bir ifadeyle, piyasadaki her bir 100 dolarlık türev ürünler portföyünün 99,78 doları 25 büyük bankanın kasasında. Geriye kalan 985 banka 22 cent’lik işlem yapıyor. Bu elbette tehlikeli bir yoğunlaşma. Büyük bankalar, alıcıların yok olması, likiditenin kaybolması, pozisyon kapatamama ve çok büyük zarara uğrama riski taşıyorlar ve işin kötüsü, yukarıda da görüldüğü gibi aslında bu risk gerçekleşti bile. Aşırı risk taşıyan veya risklerini yönetme becerisini gösteremeyen finansal kurumların bireysel olarak başarısızlığa uğramaları moral bir tehlike yaratmıyor ama piyasalara bu ölçüde domine eden kurumların zarara uğramaları a) 2008 yılında yaşandığı gibi önemli ölçüde bir sistematik risk yaratıyor ve b) “batmaya bırakılmayacak kadar büyük” sendromunu devreye sokarak gelen rehavetle gerçek bir etik tartışma yaratıyor.



Piyasa ve ürün yoğunlaşamaları elbette endişe vericidir, ancak bu endişeleri hafifletici üç unsuru da unutmamak gerek: 1) Türev ürünler dünyası sadece tezgâh üstü piyasalardan oluşmuyor. Toplam işlem hacminin yarısından fazlası organize borsalarda cereyan ediyor. 2) Türev ürünleri yapılandırma, alıp satma ve risklerini yönetme faaliyeti gelişmiş araçlar ve ileri düzey uzmanlık gerektirdiğinden dolayı yoğunlaşmanın sağlam, bu işi kaldırabilecek nitelikte ve gerekli kaynaklara sahip kurumlarda gerçekleşmiş olduğunu belki de normal karşılamak gerek. 3) Bugün A.B.D., İngiltere ve diğer finans merkezlerinde bu tür kurumlar düzenleyici otorite tarafında titizlikle denetilmekte ve kredi, operasyon ve piyasa riskleriyle birlikte yasalara ve etik kurallara uyumları yakından gözetilmekte.



Öte yandan, türev enstrümanlardan her boyuttaki kurumun yararlanabileceği de gözden kaçırılmamalı. Türev ürünlerin kullanılıp kullanılmaması kararı kurumun büyüklüğünün değil stratejik hedeflerinin bir işlevidir. Her risk yönetimi stratejisinin amacı yatırım fırsatlarından faydalanmak için gereken fonların zamanında var olmasını sağlamaktır. Ne var ki, bu amaç için eğer türev enstrümanlar kullanılacaksa, büyüklüğü ne olursa olsun, her kullanıcı sözleşmelerinin nasıl yapılandırıldığını, o enstrümanların fiyat ve risk özelliklerini ve stres altında ve volatil koşullarda bu enstrümanların nasıl performans göstereceğini çok iyi idrak etmiş olmalıdır. Türev ürünlerin kullanımı için, kurumsal hedeflere uyan, tüm simülasyon ve stres testleri gerçekleştirilmiş basiretli bir risk yönetimi stratejisi ön koşul olmalıdır.



Türev ürünler firmaların risk yönetimi amaçlarına ulaşmalarını sağlamalarına yarayan en etkin aletlerdir. Her alette olduğu gibi, o aletin ne amaçla kullanılması gerektiğini iyi anlamak ve kullanırken gerekli güvenlik önlemlerini almış olmak son derece önemlidir. Bir elektrikli testere tehlikeli olduğu kadar yararlı bir alettir. Yararı onu işinin ehli bir usta kullanırken ortaya çıkacak, tehlikesi kendini bir çocuğun ellerinde gösterecektir. Aynı bağlamda, türev ürünler de işinin ehli olmayanlar tarafından plânsız ve sorumsuzca kullanıldıklarında büyük zararlara neden olabilirler. Doğru kullanıldıklarında kurumların risk yönetimi hedeflerine ulaşmalarını sağlayacaklardır. Bir kurumun türev ürünleri kullanıp kullanmayacağı, daha önce de ifade edildiği gibi, o kurumun ana hedeflerini baz alan risk yönetimi stratejisi tarafından belirlenmelidir.



Bu risk yönetimi stratejisi; hangi risklerin hedge edilip hangilerinin korunmasız bırakılabileceğini, hangi türev ürünlerin kullanılacağını, nasıl bir alım satım stratejisinin uygun olduğunu ve piyasa fiyatlarındaki oynamalar karşısında bu ürünlerin nasıl performans göstereceğini belirlemelidir. Böyle açık ve net bir şekilde belirlenmiş bir risk yönetimi stratejisi bulunmuyorsa risk yönetimi amacıyla yapılan türev işlemlerin daha fazla risk üreteceği aşikârdır.



Eğer risk yönetimi nosyonunun gelip geçici bir moda olmadığını kabul ediyorsak türev ürünlerin de günün birinde tarihe karışacaklarını beklemek hayaldir. Her küresel ekonomik krizde olduğu gibi “kapitalizmin sonu geldi” vaazlerinin gerçeğe dönüşeceğini beklemek, bu riskler evreninde risk yönetiminin gerekliliğini tartışmak, risk yönetimi startejilerinin ayrılmaz birer parçası olan türev ürünleri yerin dibine batırmak ve insanoğlunu galaksilere taşıyan finansal inovasyonun faydadan çok zarar getirdiğini savunmak çağın gerisinden gelen romantik bir fasaryadan ibarettir. Türev ürünler önümüze konan en son risk yönetimi modası değil, çağın gerektirdiği el aletleridir.


Ali Perşembe

tumer1962
06-09-2009, 07:38
DÜNYANIN EN BÜYÜK İŞİ

Ali Perşembe
28 Mayıs 2009, Dünya Gazetesi

Günümüzde dünyanın herhalde en büyük işi, en hacimli ticareti, en devasa piyasası türev piyasalardır. Haziran 2008 itibariyle tezgâh üstü piyasalarda1 işlem gören türev ürünlerin “nosyonel” açık pozisyon miktarı 684 trilyon dolar idi (bu rakam patlayan küresel krizin etkisiyle yıl sonunda 592 trilyon dolara düştü).2 Bu miktarı bazı ekonomik verilerle karşılaştırırsak buyutunu daha çabuk idrak edebiliriz. 2008 yılında dünyadaki tüm ürün ve hizmetlerin değeri (yâni bir bakıma küresel GSH) 65 trilyon dolar civarındaydı (türev piyasaların onda biri). Bugün dünyanın en büyük ekonomisi A.B.D.’nin GSYİH’si 14 trilyon dolar (türev piyasaların kırkta biri). Tüm dünyadaki gayri menkullerin toplam değerinin 75 trilyon dolar olduğu tahmin ediliyor (türev piyasaların sekizde biri). Dünya borsalarında işlem gören tüm hisse senetlerinin değeri takriben 70 trilyon dolar (yine türev piyasaların kırkta biri).



Büyüme oranları da müthiş. Dünya GSH’si yılda ortalama %3,5 büyürken türev ürünler piyasası her yıl %20 büyüyor. Türev piyasalarda nosyonel açık pozisyon miktarı daha 2002 yılında 100 trilyon dolar iken 6 yıl içinde altı misli büyüdü.



Resme bir de ciro tarafından bakalım. Tezgâh üstü piyasalarda işlem gören türev ürünlerin günlük işlem hacmi 5 trilyon dolar. Buna organize borsalarda işlem gören türev ürünlerin günlük işlem hacmini de (6,15 trilyon dolar) eklersek toplam günlük ciro 11 trilyon doları aşıyor.3 Yâni dünyanın GSH’si türev ürünler piyasasında altı günde aşılıyor. Hisse senetleri piyasasının günlük işlem hacmi türev piyasalarda yine altı günde olup bitiveriyor.



Burada şunu da unutmamak gerekir ki, yukarıda telaffuz edilen rakamların bazıları nosyonel rakamlardır. Özellikle türev işlemlerin büyük bir bölümünü oluşturan faiz swaplarında nosyonel rakam, üzerine faizin hesaplandığı anaparadır ve işlemlerde bu anapara el değiştirmez. Anapara miktarı sadece faiz ödemelerinin hesaplanması için kullanılır. Her ne kadar bu nosyonel rakamlar piyasanın işlem hacmini ifade etmek için sıkça kullanılan rakamlar olsa da kredi riskini tam olarak ifade ettikleri söylenemez). Aslında kredi riskini daha doğru ifade eden rakam ikame maliyeti olmalıdır. İkame maliyet, eğer karşı taraf tasfiye tarihinden önce temerrüde düşerse o sözleşmeyi tekrar yerine koymak için katlanacağımız piyasa maliyetidir. Dolayısıyla, kredi riskini yukarıdaki “nosyonel” miktarlardan ziyade (592 trilyon dolar) “piyasa değeri” daha doğru ifade edecektir. 2008 yılı sonunda taşınan türev ürünler sözleşmelerinin piyasa değeri 34 trilyon dolar idi.



Türev piyasalarını bu şekilde büyümesinin bariz nedenleri var. Kırılma noktası, 1971 yılında sabit döviz kurları rejiminin Bretton Woods konferansında feshedilmesi. O yıla kadar bir çıpaya göre ancak kısıtlı olarak hareket edebilen para birimleri, anlaşmanın çöpe gitmesiyle günümüzün piyasalarının dehşetli volatilitesi ile dalgalanmaya başladı ve döviz kurlarına dayalı vadeli işlemlerin başlamasına neden oldu. Bu nirengi olayı takiben, 1933 yılında Fed tarafından yürürlüğe konan ve bankaların mevduatlara ödeyebilecekleri faiz oranlarına kısıtlama getiren Q Yasası da 1986 yılında yürürlükten kaldırıldı. Mevduat toplama uğraşı içinde olan bankalar bu rekabet ortamında kendilerine yeni avantajlar yaratabilmek için yasanın etrafından dolaşan ürünler geliştirdiler. Döviz kurlarından sonra faiz oranlarının da serbestçe dalgalanmaya bırakılmasıyla piyasalar vahşi bir volatilite içine girdiler.



Artan bu volatiliteye karşı risklerini daha etkin kontrol altında tutabilmek için bankalar ve diğer finansal kurumlar yeni finansal ürünler geliştirmek zorunda kaldılar. Bunların ilki basit doviz forward’larıydı ve tamamen korunma amaçlı kullanım için tasarlanmışlardı. İşte bu amaç, türev ürünler evrenindeki büyük patlamanın ana tetikleyicisi oldu. 1980’li yılların başlarında piyasaya çıkmaya başlayan kişisel bilgisayarlar da devreye girince bilginin ve riskin küçük parçalara ayrılarak çözümlenebilmesi sektörde birbiri ardına yeni ürünlerin tasarlanmasına olanak tanıdı. Vadeli işlemler, swaplar, opsiyonlar derken ikincil piyasa işlemleri ve ona paralel olarak kaldıraç oranları da arttı. Yüksek kaldıraç oranları beraberinde yüksek risk de getirdi. Ancak türev ürünlerin ortaya çıkış nedenleri arasında başı çeken unsurun risk kontrolü ve transferi olduğunu ve kaldıraç kullanımının sadece türev ürünlere has bir araç olmadığı unutulmamalı. Yüksek kaldıraç, yüksek risk iştahı olan kullanıcının kişisel veya kurumsal tercihidir. Bu kaldıracı türev ürünler kategorisinde olmayan araçlarla da kullanabilir. Evet, yüksek kaldıraç oranlarıyla aşırı risk alınarak kullanılan türev ürünler sistematik risk yaratacaktır. Ne var ki, buradaki algılama şeker hastası tepsiyi tüketirken suçu baklavada bulmamıza benzememelidir.



1 Tüm ürünler, tezgâh üstü piyasalar (OTC: over-the counter) ve organize borsalar olmak üzere iki farklı platformda işlem görürler. CME, VOB gibi kurumlar organize borsalardır. Tezgâh üstü piyasaları ise bankalar, aracı kurumlar ve diğer finansal kurumlar oluştururlar ve bu kurumlar organize borsalar gibi belli bir çatı ve düzenleme altında örgütlenmemişlerdir.



2 Bank of International Settlements (BIS), Semiannual OTC Derivatives Statistics at end-December 2008.



3 Bank of International Settlements (BIS), Triannual Bank Survey, December 2007, Foreign Exchange and Derivatives Market Activity. Organize borsalarda işlem gören türev ürünlerin 2008 yılı işlem hacmi 2,24 katrilyon dolardır. Bu rakam günlük olarak 6,15 trilyon dolarlık bir işlem hacmine tekabül etmektedir. Tezgâh üstü piyasalar türev ürünlerin 2007 günlük işlem hacmi olan 4,198 trilyon dolar. 2008’in dış değeri bulunmak üzere uzatıldığında de bu miktar takriben 5 trilyon dolara çıkacak ve toplam günlük işlem hacmi rakamını 11 trilyon doların üzerine çıkaracaktır.


Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
06-09-2009, 07:38
CDS'LER (CREDIT DEFAULT SWAPS) - 2


Ali Perşembe
15 Mayıs 2009, Dünya Gazetesi


Her ne kadar CDS’lerin yaşı diğer türev enstrümanlara göre nispeten küçük olsa da (ilk CDS’leri 1995’te gördük), piyasa 2000 yılından bu yana yirmi misli büyüdü. Bu piyasadaki anaparanın miktarı kriz öncesinde 62 trilyon doları buldu. Bu rakam A.B.D. GSYİH’sının dört misli. Ülkedeki konut kredilerinin miktarı 12, eşik altı kredilerin miktarı ise 1 trilyon dolar.



CDS’ler başta hedging enstrümanları olarak ortaya çıktılar. Böylelikle yatırımcılar ve kredi veren bankalar risklerini sigorta şirketlerine transfer edeceklerdi. Eğer bankalar bu risklerini sadece bir kez satmış olsalardı ve riski satın alan şirketlerin finansal sağlamlıkları tartışılmaz olsaydı, bu işlevleri devam edecekti. Ancak, olaylar böyle gelişmedi. Yarı yolda dizginler satıcılar ve trader’ların eline geçti ve işlem hacimleri gerçek hedging için gerekenin çok ötesine patladı. Ne de olsa Wall Street’te ikramiyeleri işlem hacmi belirliyordu.



Trader’lar bankalarının sahip olduğu kredi riskini bir değil on kere sattılar. Hem de sadece sağlam banka ve sigorta şirketlerine değil. Aynı risk üç sağlam bankaya, bir sağlam sigorta şirketine, üç ne olduğu belirsiz brokere ve üç hedge fonuna satıldı. Daha sonra da trader’ler kalkıp defterlerdeki gerçek kredilerle ilgisi bile olmayan ve finansal harikalar kumpanyası çadırında kullanılan hayali kredi kalitesi endekslerini baz alan diğer CDS ürünlerini satmaya başladılar.



Bu sayede sistemdeki kredi riski türedi de türedi. İhraç edilmiş her 10 dolarlık tahvil için piyasada dolaşan kredi riski 200 dolara ulaştı. Evet, tahvili ihraç eden şirket batınca ona kredi veren bankanın CDS yaptığı için tek riski kârını kaybetmesi olacaktı ama aradaki broker ve hedge fonları ödemeleri kesince kazın ayağının öyle olmadığı anlaşıldı.



Hiçbir hedging amacı olmayan CDS işlemlerinin aracıları yıllar boyu büyük kârlar elde ettiler. Bu aracılar, sizin evinizi (siz değil onlar) finansal sağlığı şüpheli olan broker ve fonlara sigorta ettiren ve dolayısıyla sizin evinizin borcunu ödeyip ödeyemeyeceğiniz üzerine kumar oynayan üçüncü taraflara benziyorlardı. ABC şirketinin başının belâda olduğunu ve ihraç ettiği tahvili ödemekte güçlük çekebileceğini hissedince o tahvil üzerine yazılmış CDS’leri satın alıp prim ödüyorlar, temerrüt olursa da sigorta yapan şirketin ödediği anaparayı cebe indiriyorlardı. Sağlam bir şirket görünce de CDS’lerin satarak tahvilin temerrüde uğramayacağı üzerine bahse giriyorlardı. Bu sadece spekülasyon idi ve iş hedging işlevini kaybetmişti.



Bu CDS’lerin bir kısmı zaten eşik altı konut kredilerini baz alınca çöken emlâk piyasasıyla patlayan küresel kriz CDS balonunu da patlattı. Bu patlama kaçınılmazdı, çünkü CDS piyasası tarafından döllenen kredi riski miktarı CDS’lerin yazıldığı özgün kredileri kat kat aşınca iş hedgingden çıkıp düpedüz gazino kapitalizmine girdi.



CDS’lerin patlaması sadece AIG gibi şirketleri zor durumda bırakmakla kalmadı, aynı zamanda kredi krizini de tetikledi. Bu spekülatörler sanki intihar etmek üzere olan bir canlının üzerine bahis oynayan akbabalara benziyorlardı. Krizi göğüsleyebilmek için ihraç ettikleri tahvilleri erken itfa edip sermayelerini güçlendirmek isteyen şirketler aslında şirketin sağlığında çıkarları olması gereken tahvil sahiplerini buna ikna edemediler, çünkü aynı kişiler aynı zamanda o tahviller üzerinde CDS satın almışlardı ve eğer şirket batarsa daha fazla kâr edeceklerdi. Yine, pekâlâ sağlam şirketler ihraç ettikleri tahviller üzerinde yapılan CDS spekülasyonları yüzünden kaynak bulamayarak 2008’in sonunu göremediler.



CDS piyasasının dayanak varlık olarak alması gereken borç piyasasının yirmi misline büyümesinin çeşitli nedenleri var. Bir kere CDS’ler standart enstrümanlara benzemiyor. Gerçek birer menkul kıymet bile sayılmazlar, çünkü şeffaf değiller, organize borsalarda işlem görmüyorlar ve denetim ve gözetimden uzaklar. Bankalar için uygulanan sermaye yeterliliği ve munzam karşılığı kısıtlamaları CDS’ler için uygulanmıyor. Böylece agresif bankalar bu kısıtların ötesinde kredi riski satın alabiliyorlar. Öte yandan, eğer birisine kredi verecekseniz, o paraya sahip olmanız gerekir. Halbuki aynı kredi riskine, hiç sermaye koymadan (ve eğer karşı taraf sizin kredi riskinizi kabul ediyorsa) sahip olabilirsiniz.



İşte bu nedenler nispeten kısıtlı nakit rezervi olan hedge fonlarını CDS piyasasına sokup büyük riskler almalarına izin verdi. Başta orijinal borçluların ve daha sonra spekülatif amaçlı CDS sahiplerinin temerrüde düşmeleri sonucunda onlar da aynı fasit dairenin zehirli varlık üreticileri haline geldiler.



Bunda sonra, CDS’lerin sadece “sigorta edilebilir varlıklara” sahip olanlar tarafından satın alınabilmesi, bir borç üzerine CDS yazıldığında o borç üzerindeki oy hakkının transfer edilebilmesine olanak tanınması ve bu tür enstrümanların banka risk sermayesi hesaplamalarında %100 olarak ağırlıklandırılması piyasaya bir nebze düzen getirecektir. Bu düzene gerek var, çünkü aslında gayet ulvi bir işlevi olan bu enstrümanın yüzyılın en büyük canavarı olarak hapse atılması yazık olur.


Ali Perşembe

tumer1962
06-09-2009, 07:39
CDS'LER (CREDIT DEFAULT SWAPS) - 1


Ali Perşembe
2 Mayıs 2009, Dünya Gazetesi


Bütün dünyayı saran ekonomik krizin dişlileri hışımla dönmeye devam ederken, piyasalar bu kırım döküm evriminde baş rol oynayan bazı ilginç, ama ilginç oldukları kadar deşifre edilmeleri güç, finansal enstrümanları daha iyi anlamaya çalışıyorlar. Neredeyse bir yılı aşkın bir zamandır devam eden ve belki de son perdelerinin oynandığı bu finansal yıkım trajedisinde sahnenin orta yerinde CDS’ler (credit default swap’lar) duruyor. Küresel krizin en baskın sorumlularından bir olarak gösterilen CDS’ler acaba günah keçisi olmayı hakkediyorlar mı? Bu sorunun yanıtını verebilmek için bu enfes finansal enstrümanı daha iyi anlamak gerek.



Bugün ülkemizde de alınıp satılabilen vadeli sözleşmeler, forwardlar, FX opisyonları, faiz veya döviz swapları gibi türev ürünlerin çoğu dayanak varlık olarak alınan menkul kıymet veya emtianın fiyatındaki oynamanın ortaya çıkardığı “piyasa riski” ile ilgili. Halbuki, CDS’ler gibi “kredi türevleri” finansal bir yükümlülüğün (örneğin tahvil) yerine getirilmesinde yükümlülük sahibi tarafın performansındaki dalgalanmanın ortaya çıkardığı “kredi riski” ile ilgili.



Bu kredi türevleri arasında en çok kullanılanı da CDS (credit default swap). CDS’lerin nasıl işlediğini çok basit bir örnekle açıklayabiliriz. Bir yatırımcının beş yıl vadeli ve 1 milyon dolar nominal değerli bir şirket tahvili satın aldığını varsayalım. Aslında yatırımcı burada tahvili ihraç eden şirkete beş yıl vadeli 1 milyon dolar borç vermekte ve karşılığında beş yıl boyunca periyodik faiz ödemeleri ve vadede ana parasını geri almaya razı olmaktadır. Bu borcun vadesi içinde tahvili ihraç eden şirketin kredi kalitesinde meydana gelebilecek oynamalar bu tahvilin değerinde de dalgalanmalara yol açacaktır. Örneğin, şirkette meydana gelen bozulmalardan dolayı borsa kodundan çıkarılması veya iflâs mahkemesinden koruma talep etmesi tahvilin zamanında ve tam olarak geri ödenebileceği üzerine şüpheler doğuracağından değerini 1 milyon doların çok altına çekecektir.



Tahvilin değerinde oluşabilecek bu tür kayıplara karşı yatırımcı bir sigorta şirketi ile CDS yapabilir. Bu CDS, yatırımcının sigorta şirketine beş yıl boyunca belirli bir yıllık prim (örneğin 150 baz puan, yâni 1 milyon dolarda yılda 15.000 dolar) ödemesini içerir. Bu primler karşılığında, tahvilin vadesi içinde ihraççının başına bir şey gelirse (mesela iflâs ederse), sigorta şirketi, değeri nereye düşmüşse düşsün, tahvili yatırımcıdan 1 milyon dolara almakla yükümlü olur. Böylelikle yatırımcı ödediği primler karşısında satın aldığı tahvilin üzerindeki kredi riskini bertaraf etmiş olur. Dolayısıyla, CDS’lerin birer credi riski transferi aracı olduğunu söyleyebiliriz.



Vadeli sözleşmeler, forwardlar, FX opisyonları, faiz veya döviz swapları gibi türev ürünler dayanak varlık olarak alınan menkul kıymet veya malın fiyatındaki dalgalanmalara karşı nasıl bir garanti oluşturuyorlarsa, kredi türevleri de ihraççının performansındaki dalgalanmaya karşı bir garanti oluştururlar. Kredi türevleri, bir borç yükümlülüğündeki temerrüt olasılığını bertaraf veya transfer etmek için geliştirilmişlerdir. Diğer türev ürünlerdeki gibi burada da bir karşı taraf ve bir dayanak varlık bulunur. Yine, diğer türev ürünlere benzer olarak, CDS gibi kredi türevlerinin değeri dayanak varlık olarak alınan menkul kıymetin (örneğin şirket tahvili) değeriyle belirlenir ama ancak o değer belirli bir “kredi vakası” (örneğin iflâs) ile etkileniyorsa.



İşte kredi türevleri, diğer türev ürünlerden burada ayrılmaktadırlar. Yukarıdaki örnekte, şirket tahvilinin değeri piyasa faizlerindeki oynamalardan dolayı düşerse, sigorta şirketi bu kaybı karşılamaz. Sigorta şirketinin CDS’i alan yatırımcıya bir ödeme yapması için tahvil ihraççısının başına bir şey gelmiş olması gerekir. Bu bir şey, iflâs, yeniden borç yapılandırma zorunluluğu, vs. gibi bir kredi vakası olmalıdır. Bu da bize kredi türevlerinin asıl albenisini göstermektedir. CDS’ler gibi kredi türevleri, toplam riski küçük bireysel parçalara ayırma ve her bir riskle ayrı ayrı ilgilenebilme lüksünü yaratırlar. Örneğin yatırımcı, normal bir faiz swapı yaparak piyasa faizindeki oynamalara karşı korunma sağlarken CDS yaparak temerüt olasılığına karşı da korunma satın alabilir.



Hemen her finansal enstrüman üzerinde bir kredi riski bulunur, ancak çoğu kredi türevi hazine bonoları veya şirket tahvilleri gibi borçlanma araçları için kullanılırlar. Kreditörler yıllar boyunca temerrüt riskini azaltmak için çeşitli mekanizmalar kullanmışlardır. Örneğin, sendikasyon kredileri riski birkaç kreditöre yayar veya tüm yumurtaların aynı sepete konmaması için verilen kredi tek bir borçluya değil birkaç sektöre yayılmış farklı şirketlere dağıtılabilir. Bunlar gibi başka araçlar da temerrüt riskine karşı korunma sağlamaktadır, ancak bunların karşısında kredi türevlerinin asıl ilginç özelliği bir “kredi riski pazarı” yaratmasıdır.

CDS’ler gibi kredi türevleri, bir taraftan kreditörlerin işlerinin özünde bulunan korunma gereksinimlerine yanıt olurken, daha önce herhangi bir kredi riski taşımayan tarafların da bu pazara iştirak etmelerini sağlar. Kredi türevlerini sadece kreditörler değil aynı zamanda spekülatörler, arbitrajörler ve piyasa yapıcıları da kullanırlar. Örneğin, ihraççının finnasal sağlığı üzerinde hiçbir şüphesi olmayan bir yatırımcı o primi toplamak için bir CDS satabilir. İşte bu özellik kredi türevleri piyasasını devasa ve harikulade bir pazar yeri haline getirmiştir. Bu ilginç piyasayı daha iyi anlamak için bu yazı dizisine devam edeceğiz.

Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
06-09-2009, 07:40
VADELİ İŞLEMLERDE DÜNYA TRENDLERİ VE VOB


Ali Perşembe
8 Nisan 2009, Dünya Gazetesi


2009 yılının ilk çeyreği biterken uluslararası Vadeli İşlemler Sektörü Derneği (Futures Industry Association) nihai 2008 sonuçlarını da yayımladı. Küresel krizin etkileriyle sektörün büyüme hızı daha evvelki yıllara nazaran yavaşladı ama 2008 yılında sektör %13,7 gibi saygıdeğer bir büyüme oranını yakaladı.



Küresel krizle birlikte başta Lehman gibi büyük oyuncuların yıkılması ve hedge fonlarından itfaların hızlanması nedeniyle faiz oranına dayalı işlemlerde azalma oldu ama emtiaları ve hisse senetlerini dayanak varlık olarak alan sözleşmelerde işlemler etkileyici bir biçimde arttı. Endeks sözleşmelerinin işlem hacmi %18 artarken, özellikle bireysel vadeli hisse senetleri (single stock futures) işlem hacmindeki %25,2 artış dikkat çekti.



VOB 2008’in yıldız borsalarından bir tanesiydi. %119 gibi bir işlem hacmi artışıyla dünya sıralamasında 28’inciliğe yükselirken en hızlı büyüyen dört borsadan biri oldu. Yurt içinde farkındalık, eğitim düzeyi ve katılım artarken ABD’li bireysel ve kurumsal yatırımcıların VOB’da işlem yapmasının önünü açmak için ABD’nin düzenleyici otoritesi CFTC’ye “No Action Letter” müracaatının yapılması; yabancı aracı kuruluşların pozisyon transferlerini kolaylaştıracak düzenlemeler üzerinde çalışılması; vadeli hisse senetleri işlemlerinin başlatılması için girişimlerin hızlanması; büyük ölçüde denetleme ve düzenlemeden muaf olduğu için ulusal düzeyde risk oluşturan perakende foreks işlemlerini borsa çatısı altına alma yolunda adımlar atılması için iradenin oluşması gibi gayet olumlu haberlere de şahit olduk.



Hem VOB’un kısa sürede gösterdiği büyüme ve hem de yukarıda sözü edilen bu gelişmeler elbette küçümsenemez. Ancak işler her zamanki gibi çok yavaş ilerliyor. Türev ürün işlemleri bugün dünyanın tartışmasız en büyük ticareti durumunda. Tüm dünya borsalarında işlem gören hisse senetlerinin yıllık işlem hacmi türev piyasalarda birkaç günde gerçekleşiveriyor. Tüm dünyada üretilen ürün ve hizmetlerinin değeri yine türev piyasaların iki günlük işlem hacmine ancak erişebiliyor. Üstelik sektörde değişim baş döndürücü bir hızda. Bu koşullarda her geçen gün, eğer yerel bir oyuncu olarak kalmayıp küresel arenada başa güreşen bir türev borsası olmak gibi daha yüksek bir çıta kovalanacaksa VOB’un aleyhine gelişiyor.



Ulusal kurumlarımızın kısır çekişmelerinden dolayı, yılın en etkileyici büyümesini gerçekleştiren bireysel vadeli hisse senedi işlemlerinin başlatılması bir yılan hikayesine döndü. Halbuki dünyada 2008 yılında işlem gören 17,7 milyar sözleşmenin üçte birini bireysel vadeli hisse senetleri oluşturdu. Yine, 17,7 milyar işlemin yarısından fazlası opsiyon sözleşmeleriyken biz sadece ileride birgün VOB’da başlayacağından söz ediyoruz. 2008 yılında dünya borsalarında işlem gören altının miktarı 5,5 milyar onsa çıkarken, küresel altın piyasasının en önemli oyuncularından biri olan ülkemizin bosasındaki artış etkileyici olmasına rağmen miktar 70.000 onsa bile ulaşamadı. Tarım ve enerji ürünlerine dayalı ürünlerin işlem görebilmesi için koşullar bir türlü oluşmadı. Piyasa yapıcılığı ve lisanslı depolamacılık için girişimlerin sonucunu hâlâ göremiyoruz. Stopaj ve BSMV gibi unsurlar yük oluşturmaya devam ediyor. Tezgâhüstü türev oyuncularla VOB’un rekabet etmesi bundan sonra daha da güçleşecek. İşlem gören sözleşmelerde hacmin %98’inin hâlâ en yakın ayda yoğunlaşması VOB’a gelen kurumların ya istedikleri likiditeyi bulamadıklarını ya da VOB’u sadece kısa vadeli spekülatif amaçları için kullandıklarına işaret ediyor.



Bu eksikliklerin sadece VOB’un çaba ve girişimleriyle giderilmesini beklemek haksızlık olur. Bu yolda, maliye, düzenleyici otorite, kurumsal yatırımcılar, bankalar, diğer borsa ve kurumlarımız yakın bir gelecekte taraf olan herkesin menfaatine olacak olan işbirliği iradesini oluşturmalılar. İş bunlarla da bitmeyecek. Eksikliklerin teker teker ele alınılması, sorunların yavaş yavaş halledilmesi miyopik olacaktır. VOB’un uluslararası arenada da büyük oyuncu olmasını sağlayacak vizyonun da yapılandırılması gerekir.



2008 yılı sektörde müthiş bir birleşme furyasına sahne oldu. Bu birleşmelerin arkasındaki en büyük itici güç rekabet avantajına sahip olma uğraşıydı. Avustralya’nın iki büyük borsası birleşti. Brezilya’nın iki büyük borsası birleşti. Şikago’nun iki büyük borsası birleşti. Dünyanın yegane iki iklim ürünleri borsası birleşti. Dünyanın en büyük üç borsası (CME, CBOT ve NYMEX) birleşti. Avrupa’nın en büyük borsası Eurex ve küresel işlem hacminin %6’sını gerçekleştiren International Securities Exchange birleşti. Küresel enerji piyasasının yarısından fazlasına sahip olan ICE Avrupa, ICE ABD ve ICE Kanada birleşti. Philadelphia Borsası, Nasdaq ve İskandinav devi OMX birleştiler. Avrupa’nın ikinci büyük borsası LIFFE, bir dizi Avrupa ulusal borsası ve American Stock Exchange ile birleşip NYSE ile işbirliğine gitti.



Elbette birleşmek için birleşilmez. Elbette birleşmenin hem VOB’a hem de ulusal piyasalarımıza önemli katkısı olması gerekir. Ne var ki, küresel piyasalarla entegre olmak ve bu piyasalarda önemli bir oyuncu olmak eğer amaç olacaksa bu yolda gittikçe geç kalındığını görmezlikten gelemeyiz. Yukarıda sıraladığım bu birleşmelerin acaba neden gerçekleştiğini anlamaya çalışırken bizim borsalarımızın bırakın işbirliğini, sadece bir ürün gamı yüzünden çatıştığını görmek sektörü üzüyor.



Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
06-09-2009, 07:40
FED’İN AKİL ADAMLARI, FIRSATLAR ve TEHDİTLER

Ali Perşembe
27 Mart 2009, Dünya Gazetesi

FOMC (Federal Open Market Committee), yâni Federal Açık Piyasa Komitesi, A.B.D.’nin merkez bankası olan Federal Reserve’in yönetim kurulunda oturan yedi guvernör ve ülkenin 12 kentine yayılmış olan Federal Reserve bankalarının geriye kalan beşinin başkanından oluşuyor. FOMC, yılda sekiz kez toplanıyor ve para politikasının kısa vadede yönünü belirliyor. Bu toplantıların akabinde de para politikasında öngörülen değişiklikler hemen kamuya açıklanıyor.

Bu akil adamlar unutmasınlar diye Fed’in iç tüzüğünde bankanın işlevleri arasına ülkenin merkez bankası olarak davranması ve banka paniklerini önleyecek tedbirler alması gibi maddeler konulmuş. A.B.D.’nin tarihi boyunca bir merkez bankasına ihtiyacı olup olmadığı tartışılıp durmuş. Eleştirenler, Fed’in ana işlevinin “dünya ekonomisi içinde A.B.D.’nin konumunu güçlendirmek” amacıyla, büyük bir olasılıkla bilerek değil, sadece beceriksizlikten, küresel ekonomik krizler yaratmak haline geldiğini savunuyorlar.

FOMC’nin akil adamları işte Mart ayının üçüncü haftasında bu önemli toplantılarından birini gerçekleştirdiler ve bir yandan hedef faiz oranlarını %0 ilâ %0,25 arasında tutmaya devam edeceklerine karar verirken, öte yandan uzun vadeli hazine kâğıtlarını geri satın alarak bankanın bilançosunu önemli miktarda şişireceklerini açıkça ilân ettiler.

Fed, oranların sıfıra inmesiyle bile hareketlenmeyen ekonomiyi fişekleyecek faiz kurşunu kalmadığı için bu kez çareyi bol bol (ama hayli bol) para basmakta buluyor. Toplantıdan çıkan karara göre Fed, önümüzdeki altı ay içinde 300 milyar dolarlık uzun vadeli hazine kâğıdını geri satın alacak; Fannie Mae, Freddie Mac gibi kurumlardan satın aldığı borçlanma enstrümanlarının miktarını iki katına çıkartacak; ve ipoteğe dayalı menkul kıymet alımlarını da 750 milyar dolar ile 1,25 trilyon dolar arasına yükseltecek.

Bütün bunlar çökmüş olan konut piyasasını ayağa kaldırmak için yapılıyor. Uzun vadeli bonoları satın al, faiz oranlarını düşür, konut kredilerini ucuzlat ve sonra da konut piyasasının canlanması için dua et. İyi de bir sorum var: Nerede bu yoğurdun bolluğu? Bu paralar nereden gelecek?

Çin eğer dolar devalüe edilirse satın aldığı Amerikan hazine bonolarını elden çıkaracağını tekrarlayıp duruyor. Çin’in elinde halihazırda 750 milyar dolarlık Amerikan hazine kâğıdı var ve satın almaya da devam ediyor. Tek bir borçlu tarafa bu kadar para yatırmanın ne kadar akıllı olduğu da Çin’in akil adamlarına sorulmalı.

Amerikan hükümeti bu süratle para basmaya devam ederse ellerindeki kâğıtların değerinin düşeceğini Çinliler elbette biliyorlar. A.B.D.’nin akil adamları kamuoyuna “merak etmeyin, çıkardığımız bonoları onlar almazsa biz alırız” diyorlar. Ne güzel tezgâh. Açıkları finanse etmek için gereken parayı kimseden bulamıyorsan para bas ve kendi kendine borç ver. Sonra da küresel kriz mi, hangi kriz?

Amerikan darphaneleri eğer günde üç vardiya para basmaya devam edip hazine kâğıtlarının fiyatları yüksekten uçmaya başlarsa enflasyon çanlarının çalmaya başlaması daha ne kadar gecikir ki? Yoksa okuldan kalma ekonomi kitaplarımızı çöpe mi atacağız? Bizim köye başka bir düzen mi geldi? Evet, Amerikan konut piyasasının hâlâ çöktüğü dizlerinin üzerinde kalkabilecek mecali gözükmüyor. Evet, şirket bilançoları hâlâ üzerlerinde kalan iltahabı temizleyemedi. Evet, işsizlik küresel olarak sosyal bir tehdit haline gelme yolunda ilerlemeye devam ediyor. Ancak, işler düzelince (ki elbet bir gün düzelecek) enflasyon canavarı uykusundan kaldırıldığında helikopterden saçılan dolarların tüketicinin elinde harca beni diye yalvaran yeşil kâğıt parçaları haline geldiğini görmeyecek mi?

Sermaye piyasalarında son günlerde kıpırdanmalar göze çarpmaya başladı. Doğrudur, dibi gördük veya boğa piyasası başladı diyebilmek için henüz çok erken ve daha oturaklı bir rallinin bacaklarının inşası için belki de son bir satış furyası daha gelebilir. Ancak daha önceki küresel krizler ve sonralarında piyasaların ekonomilerden, ekonomilerin de işsizlik rakamlarından daha önce toparlandığına da defalarca şahit olduk. Şimdilik böyle bir müjde (veya tehlike) belirmedi ama işsizlik rakamlarında da iyileşme emareleri gözükmeye başlarsa, buyrun enflasyon dansına.

Büyük fonların yavaş yavaş sermaye piyasalarına, konut ve inşaat sektörüne, doğal kaynaklara, altına, petrole ve emtialara kur yapmaya başlamalarını göz önüne alacak olursak hem ufukta pusu kurmuş enflasyon hem de önümüzdeki gümüş tepside sunulan yatırım fırsatlarını biraz daha zamanlı değerlendirebiliriz.

Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
06-09-2009, 07:41
VOB'DA IŞIK

Ali Perşembe
13 Mart 2009, Dünya Gazetesi

Bugün kemikleşmiş eleştirilerimi bir yana bırakıp Ocak sonundan beri VOB hakkında medyada yer alan hoş kokulardan bahsedeceğim. Bunların ilki, iki yılı geçkin bir süredir, teknik ayrıntılardan tutun da VOB/İMKB çekişmesine kadar çeşitli nedenlerden ötürü bir türlü devreye sokulamayan VHS’ler (vadeli hisse senedi sözleşmeleri) konusunda VOB, SPK ve Başbakanlık nezdinde gerçekleşen toplantılar hakkında gelen duyumlar. Her ne kadar bu filmi daha önce görmüş olsak da bu sefer VHS’lerin yakında VOB’da işlem görmeye başlayacağına dair bazı işaretler var. Beklentilere göre, VOB’un aracı kurumlarla yaptığı toplantılardan çıkan sonuçlara istinaden 200’e yakın hisse arasından seçilen ve son olarak SPK’nın onayı ile belirlenecek olan 10 civarında hisse senedi üzerinde vadeli işlemler başlatılacak.

VHS’lerin işlem hacmi bugün dünya borsalarının önemli bir bölümünü teşkil ediyor. 2008 yılının ilk 6 ayında işlem gören 8,6 milyar vadeli sözleşmenin %32’si (2,7 milyar sözleşme) VHS’lerden oluşmuş. Bu rakam 2007 yılının tamamında işlem gören VHS’lerin işlem hacmine eşit. VHS’ler sayesinde Ulusal Hindistan Borsası (NSE) ve Johannesburg Borsası (JSE) sırasıyla dünyanın en büyük 8. ve 10. borsaları haline geldiler. Bugün NSE’de 259 hisse senedi vadeli olarak işlem görüyor. Bunlar borsanın türev ürünler işlem hacminin neredeyse yarısını oluşturuyor. NSE yılda yaklaşık 1 trilyon dolarlık VHS işlem hacmi gerçekleştiriyor. Öte yandan, JSE’de 330 hisse senedi vadeli olarak işlem görürken JSE’nin yıllık VHS işlem hacmi 550 milyar dolara yaklaştı. JSE’de yabancı şirketlerin bile VHS’leri işleme açıldı. 2007 yılında, VHS’ler sayesinde NSE yılda %66, JSE %317 büyüdü. Bu büyüme oranları 2008 yılında da %50’nin üzerinde seyretti. Avrupa ve ABD’deki büyüme oranları ise %100’lere ulaştı.



Sektördeki ürün yelpazesinin genişlemesi, dolayısıyla işlem hacmi ve derinliğin artmasıyla daha etkin piyasalar oluşturma yönünde VHS’ler önemli bir rol oynayacaklar ve yabancı sermaye için cazibeyi biraz daha artıracaklar. VOB ve İMKB gibi iki önemli ulusal kurumun bu yeni ürünün sahibi olma yolundaki talep ve çekinceleri haklı olabilir, ancak hem bu iki kurumun, hem düzenleyici otoritenin hem de hükümetin böylesine kritik bir sıçrama taşını ülke çıkarlarını ön plâna koyarak aşacaklarına dair basireti sergileyeceklerine inanıyorum.



Medyada VOB hakkında yer alan ikinci olumlu haber ise Contracts for Difference (CFD) denilen, alıcı ve satıcı arasında sözleşmeye konu varlığın fiyatındaki harekete paralel oluşan kâr ve zararın taraflar arasında el değiştirdiği sermaye piyasası araçlarının devreye sokulacağı plânları. Sadece dövizler değil, hisse senedi ve endeksler gibi diğer varlıklar üzerine de yapılabilen CFD’lerin vadeli işlemlerden dört ana farkı var. Bunlardan birincisi, sözleşmeyi alan kişi o malın sahibi, satan kişi de açığa satıcısı değil. Hedef sadece elden çıkarma anında oluşacak olan fark (difference) İkinci fark, sözleşmelerin sabit bir vadesinin olmayışı. Alıcı ve satıcı bulunduğu müddetçe istenildiği zaman elden çıkarılabilirler. İşlemin spot piyasa fiyatı üzerinden yapılması ve dolayısıyla vadeli işlemlerdeki gibi vadeye kadar olan taşıma maliyetlerinin bu fiyata yansımayacak olması da üçüncü fark. Ancak, bu pozisyonlar açık tutulduğu müddetçe satıcıya günlük finansman masrafı yansıtılırken alıcının da bir getirisi oluyor. Dördüncü ve en önemli fark ise CFD’lerde çok daha yüksek kaldıraç oranlarının kullanılabilmesi.



Okuyucular bu ürün de nerden çıktı demeden, CFD’lerin VOB’da işlem görmesinin ülke için neden son derece önemli olduğunu açıklayayayım. Bu konunun ayrıntılarını 17 Ocak 2009 tarihli ve Perakende Foreks: Geliyorum Diyen Felâket başlıklı yazımda sıralamıştım. Perakende foreks işlemleri, bugün sektörün önünde duran potansiyel risklerin en büyüklerinden biri. İnternette sayıları mantar gibi biten elektronik platformlarda Türk traderlar, spekülatörler ve yatırımcılar aşırı yüksek kaldıraç oranlarıyla ve gittikçe artan miktarlarda döviz alım/satım işlemleri yapıyorlar. Vergi yok, komisyon yok, denetim yok. Elbette işini lâyıkıyla yapan aracı banka ve firmalar var, ama sektörün bu bölümü ne düzenleyici otoriteler tarafından denetleniyor ne de yatırımcı başına gelebilecekler hakkında önlem alabilecek kadar deneyim sahibi.



A.B.D.’de, İngiltere’de, Fransa’da bu tür türev ürünlerin organize borsalarda değil de tezgâh üstü (OTC) piyasalarda işlem görmesinin yol açtığı tahribatı son bir yıldır izliyoruz. Türev ürünlere lânet yağdıranlar aslında resme daha rasyonel bakarlarsa çıkan felâketlerin ve keşfedilen sahtekârlıklarının tamamının tezgâh üstü piyasalarda gerçekleştiğini görürler. Bu tür ürünlerin VOB gibi organize borsalara taşınması karşı taraf riski ve finansman masraflarının keyfi olarak hesaplanması gibi teknik sorunları kökten çözeceği gibi şeffaflık getirecek ve denetim şemsiyesi altında piyasaya güven unsurunu tesis edecektir. Bunun güzel örneklerini CFD’leri ilk kez organize borsa çatısı altına sokan Avustralya Menkul Kıymetler Borsası uygulamasında etüt edebiliriz. VOB’u bu girişiminden ötürü kutluyor ve hem VHS’lerin hem de CFD’lerin artık daha önce gördüğümüz yarım ateşte pişmiş engellerle karşılaşmadan bir an önce hayata geçirilmelerini umuyorum.



Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
06-09-2009, 07:41
İSTANBUL? KÜRESEL FİNANS MERKEZİ?



Ali Perşembe
28 Şubat 2009, Dünya Gazetesi



İstanbul’un 10 yılda bölgesel, 30 yılda da küresel finans merkezi olması için iki yılı aşkın süredir devam eden çalışmalar kapsamında Ocak ayında oluşturulan 9 ayrı çalışma grubu (Hukuk, Finansal Ürün ve Hizmet, Vergi, Düzenleyici ve Denetleyici Çerçeve, Altyapı, İFM Organizasyon, Tanıtım ve İmaj, İnsan Kaynakları ile Mevcut Durum Analizi), “ön gelişim” raporlarını 9 Mart’a kadar tamamlayacak ve 16 Mart’ta geniş katılımlı toplantı yapılacak. Hazırlanacak strateji belgesi 6-7 Ekim’de Türkiye’de yapılacak olan Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) yıllık toplantılarında, küresel oyunculara açıklanacak.



Çalışma gruplarının yapacakları arasında mali piyasalar alanında ihtisas mahkemelerin olabilirliği; finansal ürün çeşitliliğinin artırılması; rekabetçi, uygulanması kolay, adil ve istikrarlı bir vergi sisteminin oluşturulması; uluslararası finansal düzenlemeler ve standartlara uyumun sağlanması; İFM’nin yerinin belirlenmesi, şehir içi ulaşım, havayolları, telekomünikasyon ve bilgi teknolojileri altyapısının oluşturulması; finansal sektörünü gereksinim duyacağı vasıflı işgücün yönelik strateji oluşturulması da yer alıyor.



Bu gelişmeler elbette heyecan verici ve insanın içine sanki havai fişekler yerleştiriveriyor. Her ne kadar çalışma gruplarının ön gelişim raporlarını görmeden nelerin ögörüldüğü ve bu öngörülerin yapılabilirliği üzerinde yorum yapmak doğru olmasa da ortaya çıkacak emeğin ne kadar gerçekçi olacağı hakkında en azından biraz fikir sahibi olabilmemiz için halihazırda elimizde bulunan enfes emsale biraz daha yakından bakmayı gerekli buluyorum.



Bu enfes emsal Londra. Bu kent küresel finans sisteminin kalbinin attığı yer. Fortune 500 şirketlerinin dörtte üçünün bugün Londra’da ofisi var. Avrupa’nın en büyük 500 şirketinin ise 100’ünün genel müdürlüğü Londra’da. Dünyanın en büyük finansal kurumlarının dörtte biri de aynı kentten yönetiliyor. Avrupa Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası’na ek olarak (European Bank for Reconstruction and Development) Londra’da 550 uluslararası banka ve 170 küresel menkul kıymet şirketi faaliyet gösteriyor. New York, Frankfurt, Hong Kong, Paris gibi kentler bu rakamların yanından bile geçemiyor.



Küresel döviz işlemlerinin üçte biri Londra’da yapılıyor. Günde neredeyse bir trilyon dolar bu kentin sınırları içinde el değiştiriyor. Londra’da dolar işlemleri New York’takinin birkaç misli. Dünya türev ürünler pazarının da neredeyse yarısı burada. Eurobond ticaretinin dörtte üçü yine Londra’da yapılıyor. Bu başkent aynı zamanda dünyanın en büyük fon yönetim merkezi. Avrupa’nın 5,5 trilyon dolarlık kurumsal fonlarının yarısı bu kentten yönetiliyor. 650 yabancı şirketin işlem gördüğü 200 yıllık Londra Borsası (London Stock Exchange), dünyanın en uluslararası borsası.



Kentin türev ürünler borsası (Euronext.Liffe) dünyanın üçüncü, Avrupa’nın en büyük türev ürünler borsası. Londra Metal Borsası (LME) sanayi metallerinde dünyanın tartışmaşız, açık ara lideri. Londra aynı zamanda yılda 50 milyar sterlinlik prim hacmiyle dünyanın en büyük uluslararası sigortacılık merkezi. Kentin denizcilik sektörü Hong Kong, Singapur, New York ve Atina’yı çoktan sollamış ve ülkeye yılda 1 milyar sterlin görünmez gelir sağlıyor.



Londra kentinde turistler yılda 15 milyar sterlin harcıyorlar. 1908 ve 1848 yıllarında iki olimpiyat düzenleyen başkent 2012’de yine başrolde olacak. Kamu 2008 yılında araştırma geliştirme için 1,34 milyon euro harcadı. Kentte 25 araştırma enstitüsü ve tıp fakültesi var. 175.000 sağlık personeli, ecza ve biyoteknoloji alanında uzman 6.000 bilim adamı ve 80.000 tıp öğrencisi hergün işe ve okula gidiyor. 2008 yılında, sadece yaşam bilimleri alanında ilimsel araştırma yapan 100 özel şirket vardı.



Kentin bir başka cazibesi de gerçek anlamda kozmopolit olması. Frankfurt ve Tokyo da uluslararası kentler ama onlar ağırlıklı olarak ulusal aktörlere hizmet ve yabancı katılımcılara geçiş izni veren kapalı mekanlar olarak kalmaktan kurtulamıyorlar.



Londra sadece yine olimpiyat düzenlemekle yetinmiyor. Gerçek bir küresel finans merkezi olma statüsünü nasıl koruyabileceğini de devamlı olarak araştırıyor. Kent yönetiminin Z/Yen isimli bir danışman şirkete yaptırıp güncellettirdiği Global Financial Centers Index – GFCI (Küresel Finansal Merkezler Endeksi) 46 dünya kenti arasında Londra’yı birinci gösteriyor. Neden birinci olduğunu anlayıp liderliğini pekiştirmeye çalışıyor Londra. Z/Yen, gerçek bir küresel finansal merkezi olmanın unsurlarını önem sırasıyla şöyle listeliyor:



Nitelikli İnsan Gücü; Düzenleyici ve Denetleyici Çerçeve; Uluslararası Finans Piyasalarına Ulaşım; İş Yapma Altyapısının Kalitesi; Müşterilere Ulaşım; Adil Ticaret Ortamı; Hükümet Duyarlılığı; Kurumsal Vergi Rejimi; Maliyetler; Uzman Tedarikçilere Ulaşım; Hayat Kalitesi; Kültür ve Dil; Ticari Garyrimenkullerin Kalitesi; ve Gelir Vergisi Rejimi.



Karşıdan karşıya geçemediğimiz, her yağmurda sel basan ve elektrikleri kesilen, borsalarımızın birbirleriyle didişip yeni ürün çıkartamadığı, vergi rejiminin bireyi de kurumu da ezdiği, motosikletlerin ters yönden gelme hürriyeti olduğuna inanan trafik polisleriyle dolu, emniyet şeridinden gitme ayrıcalığı olan araç sayısının olmayandan fazla olduğu, çarşaf-türban-başörtüsü sarmalında kozmopolitanlığın sınırlarını bile zorlayamadığımız bu 3.000 yıllık kentin küresel finans merkezi olma yolunda emeğini koyan o çalışma gruplarının Z/Yen’in çalışmalarını ve Londra’nın neden Londra olduğunu iyi inceliyor olduklarını umuyorum.



Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
06-09-2009, 07:41
DOLAR TOZ, AVRO YOK MU OLACAK?

Ali Perşembe
14 Şubat 2009, Dünya Gazetesi



A.B.D.’nin ulusal borcu 10,6 trilyon, federal bütçe açığı da geçen yıl itibariyle 400 milyar dolara ulaştı. Bütçe açığının bu yıl 1 trilyon dolar olması, federal harcamaların da GSMH’nin %25’ine gelmesi bekleniyor. Bu rakamlar ikinci dünya savaşından beri görülmemiş.



Görünen o ki, A.B.D. hükümeti tarihinde görülmemiş miktarlarda borçlanmak zorunda kalacak. Başkan Obama göreve başlama törenindeki konuşmasında yurttaşlarından trilyon dolarlık açıklara alışmalarını istedi. Her yıl bir iki trilyon dolarcık borç almak zorunda, çünkü plânına göre A.B.D. içinde bulunduğu delikten ancak deli gibi harcayarak kurtulacak. Eskiyen altyapı iyileştirmeleri için sokağa milyarlarca dolar dökülecek ki işsizliğin beli kırılacak. İşe girenler bu yeni gelirle harcama yapacaklar ve ekonominin çarkları yeniden dönmeye başlayacak.



Bu paralar nereden gelecek? Şimdilik Amerikan hazine bonoları için dünyanın her tarafından gelen talep bitmiş gibi gözükmüyor. Küresel ekonomi berbat vaziyette, ama dünya A.B.D.’ye hâlâ en istikrarlı ve en güvenilir liman olarak bakıyor. Son 15 ayda Amerikan hazine bonolarının en büyük alıcısı petrol üreticisi Araplar oldu (245 milyar dolarlık bono aldılar). İkinci büyük müşteri, Çin, 233 milyar dolarlık bono satın aldı.



Amerikan hükümeti kurtarma plânlarını ve altyapı iyileştirmelerini finanse etmek için bono ihraç etmeye hızlanarak devam edecek, ancak talebin aynı kalacağını beklemek gerçekçi olmayabilir. Çin’in ihracat lokomotifi yavaşladı. 2008 yılında gerçekleşen %22’lik büyüme yılın son ayında %2,8’e geriledi. Donguan, Şenzen ve Ganju’daki 45.000 fabrikanın geçen yıl tam kapasite çalışırken 15.000’i kapandı bile. Arap cephesinde de farklı bir manzara yok. Dünya petrole geçen yıl bir trilyon dolar ödedi. 2009’da bu fatura yarıdan da aza inecek.



Bunlar yetmiyormuş gibi bir de A.B.D.’nin zaten harıl harıl çalışmakta olan darphanesinin fazla mesai yapmak zorunda kalacağı olasılığını da hesaba katarsak, hazine bonolarının küresel müşteriler için albenisini yitireceğini bekleyebiliriz. Eğer dünya Amerikalıların harcama alışkanlıklarını Fed’in teşvik girişimleriyle faizleri gittikçe düşen hazine bonosu alarak finanse etmekten vazgeçerse hükümet para basmayı hızlandıracak. Bu da elbette enflasyon canavarını tekrar canlandıracak.



Bu senaryoda Fed stagflasyon tehlikesine karşı faizleri tekrar yükseltmek zorunda kalmamak için bonoları kendi satın alma yolunu seçebilir ama ister faizler çıksın ister bonoları alsın, bütün yollar Roma’ya çıkıyor: Enflasyon! Ekonomiyi canlandırmanın bugüne kadar öğrendiğimiz tek bedeli var: Enflasyon! Fed piyasalara para pompalamaya bütün hızıyla devam ediyor. Obama da yeni harcamalar icat etmek için çalışıyor. Tedavüldeki dolar miktarı tarihte görülmemiş seviyelere ulaştı. Evet, dolar enflasyonu Zimbabwe’deki gibi yılda %231 milyona yükselmeyecek ama bu senaryoda doların ne Avro’ya ne de TL’ye karşı yükselmesini beklemek de hayal olacaktır.



Yukarda ana hatlarını çizmeye çalıştığım senaryoyu savunanlar, doların küresel bir rezerv para olması özelliğini yitireceğine inanarak kasalarını altınla doldurmaya başladılar bile, ama madalyonun bir de öbür yüzü var. Bu senaryoya deli saçması olarak bakan karşı cephe de Avro’nun geleceğini pek parlak görmüyor ve Milton Friedman’nın Avro’nun ilk büyük krizden sağ çıkamayacağı görüşüne katılıyorlar.



Onlara göre, Avro bölgesindeki ülkelerin ekonomik performans ve disiplin olarak birbirlerinden çok farklı olması bu birliğin temellerini çürütüyor. Yunanistan, İspanya, İtalya gibi ülkeler Almanya’nın rekabetçiliğine ve disiplinine yaklaşamıyorlar. İşler iyi giderken herkes bu evlilikten memnundu ama küresel krizle birlikte büyüme oranları da düşünce, belki Avro’nun olmasa da bazı Avrupa ülkelerinin temerrüt olasılıkları da artmaya başladı. İzlanda örneğinin de gösterdiği gibi, temeller sanıldığı gibi sağlam değil. Birlik bazı ülkelere avantaj bazılarına dezavantaj getiriyor. Ülkeler paralarını bağımsız olarak devalüe ederek hızlı ilaç bulmak hürriyetine sahip değiller. Bankalar sallantıda. Gittikçe yaşlanan nüfusun emekliliğini finanse etmek için gittikçe artan miktarlar gerekecek. Örneğin Yunanistan’ın şimdiden GSMH’nin %95’ine ulaşmış olan kamu borçlanmasının 2050 yılında %555’e çıkması bekleniyor (zaten hükümet de bunun farkında ve Noel öncesi patlak veren sokak çatışmalarına neden olan getirilen önlemler değil miydi?). Bu senaryoda da Avrupa’nın da ekonomiyi canlandırmak için sokağa kürekle para dökeceği ve bunu finanse etmek için de bol bol borçlanacağı açıkça görülüyor. Bütün bunlar Avro’nun ve birliğini temellerini kemirmeye devam ediyor.



Yukarıdaki iki senaryo da belki aşırı uçlarda ve herhalde ne dolar ne de avro yok olmayacaklar. Ancak gelişmekte olan, genç nüfuslu ve dinamik ekonomileri olan ülkeler bu krizden ağır yara almadan kurtulup, düşük faizli büyüme ortamına geçmeyi başarsalar bile değer yitirme olasılığı hayli yüksek olan dolar ve avro ülkelerine karşı fiyat avantajlarını korumakta zorlanacakları bir döneme tekrar girebilirler.



Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
06-09-2009, 07:42
VADELİ HİSSE SENETLERİ (VHS) GELİYOR MU?



Ali Perşembe
31 Ocak 2009, Dünya Gazetesi



Vadeli hisse senetleri, piyasalar jargonunda İngilizce “Single Stock Futures” kelimelerinin kısaltması olan SSF ibaresiyle anılırlar. Bizim de VHS’ler olarak kısaltabileceğimiz Vadeli Hisse Senetleri (veya “tek hisseye dayalı vadeli işlemler”) aslında bir şirketin hisse senetlerini dayanak varlık olarak alan vadeli sözleşmelerdir. İşlem gördükleri organize vadeli işlem borsasının belirlediği sözleşme özelliklerine bağlı olarak, belli sayıda hisse senedinin ileriki bir tarihte teslimatının yapılacağı üzerine bir anlaşmadırlar. Örneğin, Nisan vadeli iki sözleşme Ereğli sözleşmesi satın alan yatırımcı, vadesi geldiğinde satışı yapandan 200 adet hisse senedini devralacaktır. Ne var ki, çoğu pozisyon vadeden önce ters işlem yapılarak likide edilir. Bugün dünyada işlem gören VHS’lerin çoğunda sözleşme ebadı 1 sözleşme = 100 hisse senedi olarak belirlenmiş olsa da bu sözleşme ebadı borsadan borsaya, ülkeden ülkeye farklılıklar gösterebilmektedir. Farklılık gösterebilecek bir başka sözleşme özelliği de uzlaşma tarzıdır. Bu uzlaşma, ya vade sonunda yukarıdaki örnekte olduğu gibi fiziki teslimatla olur, ya da VOB’un endeks sözleşmelerinde olduğu gibi nakdi mutabakatla (borsanın belirlediği sözleşme özelliklerine göre).

VHS’lerin nakit piyasalarda olmayan birçok faydalı özellikleri bulunur:

Açığa VHS satışı yapılarak elde bulundurulan hisse senedi portföyünden satış yapılmasına gerek kalmadan düşüş riskinden korunulabilir.

Bu açığa satışlar sayesinde pek de etkin olmayan hisse senedi satış sürecinin maliyetleri bertaraf edilir.

VHS’ler açığa satışlarda fiziki hisse senedi bulma zorunluluğunu kaldırarak sentetik bir ödünç verme aracı olarak görev görürler.

Kaldıraç kullanılarak portföy oluşturmanın daha düşük maliyetli bir yöntemidirler.

Nakit piyasada kullanılan uzun veya kısa (yönsel) pozisyonlar daha ucuz olarak alınabilir.

VHS’ler endeks yatırımlarında, endekse dahil olan bir veya birkaç hisse senedinin performans gösterememe riskine karşı bir koruma aracı olarak kullanılabilirler.

Hisse senedi portföylerinde sektör riskine maruz kalan şirketlerin VHS’leri satılarak ucuz ve etkin bir “portatif alfa” stratejisi uygulanabilir.

Bir hisse senedinde uzun diğerinde kısa pozisyonlar alınarak beta veya deltası düşük portföyler yaratılabilir.

Nakit piyasa kapandıktan sonra açıklanacak olan bilanço, şirket satın alım ve satımları, ekonomik ve siyasi rakamlar vs. gibi önemli olguların yaratacağı volatiliteden korunmak için portföyden satış yapma zorunluluğu bertaraf edilerek açığa satış yapılabilir.

İyi performans göstermesi beklenen sektör VHS’leri alınıp kötü performans gösteren sektör VHS’leri satılarak “portföy çeşitlemesi” veya “göreceli güç” stratejileri kullanılabilir.

VHS’lerin işlem hacmi bugün organize vadeli işlem borsalarının önemli bir bölümünü teşkil etmektedir. 2008 yılının ilk 6 ayında dünya borsalarında işlem gören 8,6 milyar vadeli sözleşmenin %32’si (2,7 milyar sözleşme) VHS’lerden oluşmuştur. Bu rakam 2007 yılının tamamında işlem gören VHS’lerin işlem hacmine eşittir. VHS’ler sayesinde Ulusal Hindistan Borsası (NSE) ve Johannesburg Borsası (JSE) sırasıyla dünyanın en büyük 8. ve 10. borsaları haline gelmişlerdir. Bugün NSE’de 259 hisse senedi vadeli olarak işlem görmektedir. Bunlar borsanın türev ürünler işlem hacminin neredeyse yarısını oluşturmaktadırlar. NSE yılda yaklaşık 1 trilyon dolarlık VHS işlem hacmi gerçekleştirmektedir. Öte yandan, JSE’de 330 hisse senedi vadeli olarak işlem görmektedir. JSE’nin yıllık VHS işlem hacmi 550 milyar dolara yaklaşmaktadır. JSE’de bu yıl yabancı şirketlerin bile VHS’leri işleme açılmıştır. 2007 yılında, VHS’ler sayesinde NSE yılda %66, JSE %317 büyümüştür. Bu büyüme oranları 2008 yılında da %50’nin üzerinde seyretmiştir. VSH’ler Avrupa ve ABD’de de hız kazanmakta, büyüme oranları %100’leri geçmektedir.



Ülkemizde de iki yılı geçkin bir süredir, teknik ayrıntılardan tutun da VOB/İMKB çekişmesine kadar çeşitli nedenlerden ötürü bir türlü devreye sokulamayan VHS’ler konusunda geçen hafta VOB, SPK ve Başbakanlık nezdinde gerçekleşen toplantılar hakkında gelen haberler yolun sonuna yaklaşıldığına dair umutları artırdı. Her ne kadar bu filmi daha önce görmüş olsak da bu sefer VHS’lerin yakında VOB’da işlem görmeye başlayacağına dair bazı işaretler var. Beklentilere göre, VOB’un aracı kurumlarla yaptığı toplantılardan çıkan sonuçlara istinaden 200’e yakın hisse arasından seçilen ve son olarak SPK’nın onayı ile belirlenecek olan 10 civarında hisse senedi üzerinde vadeli işlemler başlatılacak.



Başta Hindistan ve Güney Afrika olmak üzere, sektördeki küresel trendlere bakarak bu gelişmenin ne kadar olumlu olduğunu tartışmak artık tekrar olacak. Eğer bu işi iki yıl önce yapabilseydik hem çok yol katedilmiş hem de önemli miktarda deneyim kazanılmış olacaktı. Yine de hiçbir zaman geç değildir. Sektördeki ürün yelpazesinin genişlemesi, dolayısıyla işlem hacmi ve derinliğin artmasıyla daha etkin piyasalar oluşturma yönünde VHS’ler önemli bir rol oynayacaklar ve yabancı sermaye için cazibeyi biraz daha artıracaklar. VOB ve İMKB gibi iki önemli ulusal kurumun bu yeni ürünün sahibi olma yolundaki talep ve çekinceleri haklı olabilir, ancak hem bu iki kurumun, hem düzenleyici otoritenin hem de hükümetin böylesine kritik bir sıçrama taşını ülke çıkarlarını ön plâna koyarak aşacaklarına dair basireti sergileyeceklerine inanıyorum.



Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
06-09-2009, 07:42
PERAKENDE FOREKS: GELİYORUM DİYEN FELÂKET

Ali Perşembe
17 Ocak 2009, Dünya Gazetesi



Zamanın ekonomik güçleri 1944 yılında bir araya gelerek savaşın çöplüğe dönüştürdüğü Avrupa’dan para kaçışını önlemek için Bretton Woods Anlaşması’na imza attılar. Değeri, onsu 35 dolardan altına sabitlenen dolara karşı diğer dövizlerin hareketleri %1 ile sınırlıydı. Dünya ticaretini sıkıştıran bu anlaşma 1971 yılında çöpe atılınca doların altına karşı konvertibilitesi sona erdi ve döviz piyasası hareketleri serbest bırakıldı. İki yıl sonra Smithsonian ve Avrupa Müşterek Dalgalanma Anlaşması da çökünce o kısıtlanmış uluslararası döviz piyasası, vahşi dalgalanmaların yarattığı bir fırsatlar ve riskler diyarı haine geldi.



Bugün uluslararası döviz piyasası (forex), merkez bankalarının, ticari ve yatırım bankalarının, brokerlerin, şirketlerin, hedge fonlarının ve spekülatörlerin amansızca rekabet ettiği dünyanın en büyük, en likit ve en hareketli piyasası haline geldi. Dünyanın her köşesinden hemen herkesin katılabileceği ve yedi gün 24 saat açık olan bu piyasada günde 3,5 trilyon dolara yakın işlem hacmi gerçekleşiyor (yılda yaklaşık 1 katrilyon dolar!). Bu rakamın neredeyse yarısı spot döviz işlemlerinden oluşuyor. Üçte biri döviz swapları, geri kalanı da forward ve opsiyon işlemleri. Ne var ki, günlük işlem hacminin %95’i trading, yâni spekülatif amaçlı. Diğer %5’i dünya ticareti dolayısıyla gerçekten diğer dövize ihtiyacı olan hükümetlerin, bankaların ve firmaların yaptığı alışveriş oluşturuyor. Bugün internet üzerinden elektronik trading platformlarının da yaygınlaşmasıyla birkaç doları olan her birey, her küçük firma artık sadece büyük oyuncuların tekelinde olmayan bu likiditeye, bu kakafoniye katılabilir. Eskiden bu işe aracılık sağlayan bir banka veya broker ile fiziki bir bağlantı sağlama zorunluluğu varken bugün bu piyasalara katılım internette mantar gibi biten bahis sitelerine katılım kadar kolay. İşin kötüsü, bu aracılığı internet üzerinde sunan elektronik platformların sayısı da mantar gibi çoğalmaya devam ediyor. Türk traderlar, spekülatörler ve yatırımcılar da (aslında bu üç tanımı tek bir kelime altında toplayıp “oyuncular” da diyebiliriz) uzunca bir süredir ülkemizde de bu platformları kullanmaktaydılar, ancak hem katılımcı hem de aracı sayısının artmasıyla artık bu oyunculara ve eninde sonunda ortaya çıkabilecek felâketlerin sorumlusu olarak gösterilme riski taşıyan düzenleyici otoriteye bazı hatırlatmaları yapmakta yarar var.



Bu olası felâketlerin neler olabileceğini görmek için “perakende foreks” ismini taktığım bu oyun masasının bazı önemli özelliklerini tekrar gözden geçirelim. Bir kere oyuncular için bu piyasada işlem yapmanın en önemli avantajı sunulan muazzam kaldıraç oranı. Oyuncular bu platformlarda 200 dolar teminat yatırarak 100.000 dolarlık pozisyon alırken 500 misli bir kaldıraç kullanabiliyorlar. Bu durum, kaldıracı yönetme beceri ve bilgisine sahip olan yatırımcılar için belki önemli bir tehlike oluşturmayabilir, ama hepimiz oyuncuların çok büyük bir çoğunluğunun bu bilgi ve beceri setine sahip olmadığını ve kaldıracın çift taraflı bir bıçak olduğunun iş işten geçtikten sonra farkına varabildiğini biliyoruz.



Bu platformların bir başka cazibesi de ne vergi ne de komisyon gibi sevimsiz uygulamaların olmayışı. Hatta alım satım işlemlerinde uygulanan spreadler, çoğu zaman bırakın döviz büroları ve banka gişelerini, büyük bankaların birbirlerine uyguladıkları bid/ask farklarından bile küçük olabiliyor. İşlem yapmak son derece kolay. Önce internet üzerinde size bir demo hesap açılıyor ve birkaç gün fiktif işlem yaparak işin müptelâsı olmanız sağlanıyor. Daha sonra birkaç dolar teminat yatırıp, birkaç sayfaya imza attıktan sonra oyuncu oluveriyorsunuz. Ekran üzerinde yanıp sönen bid ask fiyatlarına tıkladığınız anda aldınız veya sattınız. Bu siteler son derece sofistike bir şekilde donatılmış. Dünya döviz piyasasını etkileyen her türlü haber saniye başı pompalanıyor. Eğitim menüleri, grafikler, analiz sayfaları, on-line yorumlar, chat odaları, uzman yardımları, tahminler, demet demet naneler, patlamış kestaneler.



Bu iş yeni değil. Tam 30 yıldır yapılıyor. 30 yıldır lâyıkıyla yapan aracı firmalar da var. FXCM, Gain Capital, Oanda ve Saxo Bank gibi büyükler agresif bir şekilde büyüyorlar. Ülkemizde de bazı banka ve aracı kurumlar birkaç yıldır bu aracılığı sağlamakta. Elbette her finansal mecrada olduğu gibi, bu kurumların da iyisi ve kötüsü var. Burada oyuncuların bu piyasaya katılımadan önce ilk yapmaları gereken iş kullanacakları aracı ve dolayısıyla platformun saygınlığını araştırmak olmalı. İnternette bir kara deliğe para yollamakla oyunculara sağlanan bu muazzam avantajların daha sonra bir kâbusa dönüşebileceğini görmemek için kör olunmalı. Her ne kadar teknolojik dverim çağında her şey internetteki platformlar üzerinde olsa da ben paramı iki sokak ötemde tuğla ve harçtan yapılmış bir bürosu ve telefonu açınca konuşabileceğim sorumlu insanları olan bir aracıdan başkasına yatırmayacak kadar seviyorum. Öte yandan, bu piyasanın ve özellikle bu hizmeti sunan aracıların büyük ölçüde yasal düzenlemelerden muaf olduğunu da unutmamak gerek. Başta sermaye yapıları olmak üzere tüm çalışma standartlarının düzenleyici otorite ve yasaların sıkı denetimine tabi olmadığı bu ortamda düzenleyici otoriteye büyük görev düşüyor. Bu aşamada sermaye, altyapı, deneyim, yönetim ve kadro bağlamında belli bir aşamaya gelmiş aracıların düzenleyici otoriteyle birlikte çalışarak ileride başımıza yeni işler açma riski yüksek olan bu mecrayı toparlamalarının zamanı geliyor. Elbette, her yatırım platformunda olduğu gibi, burada da en büyük iş yatırımcılara kalıyor. O da akıllı ve mantıklı olmak, hırsları kontrol etmek, gerekli bilgi ve beceri setini elde etmeden başlamamak ve aracıyı iyi seçmek.



Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
06-09-2009, 07:43
2009’DA NELER OLACAK

Ali Perşembe
3 Ocak 2009, Dünya Gazetesi



2009’a girerken kimimiz elli dokuzuncu, kimimiz on sekizinci, kimimiz ilk yılbaşı partimize gideceğiz. Yine çok yiyip çok içecek, yeni yıl sözleri verecek, yine bu sözleri tutmayacağımızı bile bile son sigaramızı içtiğimizi zannedeceğiz. Genç bedenler ve ruhlar, belki yeni umutlar yeşertecek, belki de karamsar “hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” girdabına girecekler. Görmüş geçirmişler 1800’li yılların Le Figaro’sunun ünlü editörü Jean-Baptiste Alphonse Karr’ın kulaklarını çınlatacak ve “plus ça change, plus c’est la même chose” türküsünü çığıracaklar. Derken 2009 bitecek ve güneşin her sabah doğduğu gibi çıkıp geliveren yeni bir yılın şafağında zamanın nasıl akıp gittiğini; kısa ömrünü bedbaht geçirmeyi seçenlerimiz hüzün ile, gidene kadar her dakikayı on iki yıllık bir viski şişesinin dibinde kalan son damlalar gibi içme mecburiyetinin farkına varanlarımız kayifle seyredeceğiz.



2009 yılında Türkiye internet sitelerini kapatmaya devam edecek ve hatta hergün sayılarına bir yenisi eklenen bu siteleri izlemek için Kapatılacak İnternet Sitelerinin Saatlerini Maatlerini Yeniden Ayarlama ve Seyretmeden Sorumlu bir üst kurul bile kurulabilecek ve kısaltması KISSMYASS olacak.



Ayranı olmayıp sıçmaya atla giden halkımız ithal cep telefonlarına, güneş gözlüklerine ve MP3 çalarlara avro akıtmaya devam edecekler. Görüntülü cep telefonlarının boşanma davalarında delil olarak kullanılamayacağını karara bağlayan erkek hakimler kadınlarca insan hakları mahkemesine şikayet edilecekler. Ağaç kesimini önleyeceğiz diye e-fatura göndermeye kalkan kamu hizmetleri sadece kendileri tasarruf sağlayacak, çünkü fatura yerine kullanılmayan e–posta kayıtları her sefer şirketlerce kağıda basılacak. İnsanlar internet teknolojisiyle dünyanın dört bir tarafıyla bedavaya konuşurken biz cep telefonu operatörlerine ve yer hattı telefoncularına her ay fatura ödemeye devam edeceğiz.



Devlet memurlarının sayısı azalmayacak, hatta artacak. Bir çatı altına alınan Sosyal Güvenlik Kurumu’nun binalarının sigara içilmez salonlarına sardalya gibi istiflenmiş halk, vezne ve kontuarların arka tarafındaki sigara içilen bölümde oturan memurlara ulaşmak için sıraya girerken birbirini yemeye devam edecek. Otellerde “her şey dahil” kampanyaları sona ermeyecek, hatta her şey dahile başka şeyler de dahil edilecek.



Afrika da, ne olabilir ki, Afrika olmaya devam edecek. Ayrıntıya girmeye gerek yok: açlık, yolsuzluk, rüşvet, AIDS, Nijerya’lı kalpazanlar, savaş lordları, katliamlar, kitle tecavüzler, zorunlu göçler, mülteci kampları, silah tacirleri, katledilen goriller... Bu paragrafı “2003’te Ne Olacak” başlıklı yazımdan kopyalayıp yapıştırdım. Orta Doğu için de alın bir yazarın 2002 öngörülerini buraya yapıştırın.



Amerika değişiyor. Sancılarını çekecek. Obama’nın süpermen olmadığı anlaşılacak. Amerikalılar benzinin artık ucuzlamayacağını yine farkedemeyecekler; küçük ev, küçük araba, küçük kredi mefhumunu idrak edemeyecekler; CEO’lar kongreden parayı kapar kapmaz şirket jetlerine dönerken ben de JFK’deki memurun uçuşu hangi dilde anons ettiğini anlamamaya devam edeceğim. Maaşı ayın otuzunda yatırılan ve elektrikli su ısıtıcısını bile krediyle alan John Doe’nun banka hesabı ayın birinde yine eksiye geçecek ama bu kez bu işe Çinliler kızacak. Banka kredileri musluk gibi akar, Noel alış verişleri delicesine devam ederken biriken 1,9 milyar dolarlık döviz rezervinin 1,3 milyar insan için yüksek olmadığı anlaşılacak ve satışları kuruyacak olan ihracatçılarını finanse eden Çin bankaları geri dönmeyecek kredilerle boğuşmaya başlayacaklar.



Evet, her iki kriz arası olduğu gibi, para daha muhafazkâr yatırım enstrümanlarına dönecek, ancak romantik ekonomi yazarlarının üfürdüğü gibi kapitalizmin sonu gelmeyecek. Uzuclayan petrol Hugo Chávez’in kahraman karizmasına çizik atarken Bernanke helikopterle para dağıtmaya devam edecek ve dolar ne dışarda ne içerde adam olmayacak. Hedge fonlarında dökülmeler hızlanacak ve SEC belki de fonlardan para çekimini yasaklayacak bir yaptırım getirecek. Bu arada bizim fon sektörü de aynı traji-komedyayı oynamaya devam edecek. A tipi fonların payı o komik seviyelerini bile muhafaza etmekte zorlanır, Türk fon endüstrisi halkın telefon faturasını ödemek için kullandığı Likit Fon pazarı haline gelriken anapara korumalı fonları satın alanların küfürleri daha da yüksek sesli olacak.



Bankalarımız, kâr marjları azalırken hesap işletim ücreti, provizyon masrafı, işlem komisyonu gibi isimler altında tırtıkladıkları paralar yetmeyince “kapımın önünden geçerken nefes alma ücreti”, “ayak bastı”, “memurumu meşgul etme” vs. gibi yeni yasal soygun aletleri icat edecekler.



İstanbul bir uluslararası finans merkezi olamayacak, çünkü olması için gereken reformları yapacak bir vizyonu geliştirecek basiret yine oluşmayacak. İş hayatını doğrudan ve dolaylı vergilerle boğan hükümet önündeki büyük deflasyon ve işsizlik tehlikesini yine görmeyecek ve belki de hem ulusal ekonominin hem de kendisinin sonunu hazırlayacak. Üniversitelerimiz işsizler arenasına becerisiz, kişiliksiz, makinadan çıkmış mezun yumurtlamaya devam edecekler. Ticaret açığı azalacak ama yanlış nedenlerle. Mutfak masrafı her hafta %20 artarken enflasyon istatistiklerinin hesaplanışını artık kimse ciddiye almayacak.



Türkler kredi kartı kullanmanın cılkını çıkartırken bu yıl konut kredilerinin yarattığı negatif sermaye olgusuyla tanışacaklar ama %0’a yakın faiz oranlarına rağmen güçlü TL kavramına alışamayıp DTH’lara para yatırmaya devam edecekler. YTL artık TL olacak ama esnaf aradan üç yıl geçmesine rağmen 1 TL’ye “milyon” demeye devam ederken yine ceplerimizde 1 kuruşu görmeyeceğiz. Zengin halkımız 4 TL 27 kuruşu yine ya 4 ya da 5 milyon olarak ödemeye devam edecek. Rakamları yuvarlarken yuvarlanıp gideceğiz işte.



Ben 2010’da neler olacak başlıklı yazımı yazdım bile.



Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
06-09-2009, 07:43
ALTINI ALAN ÜSKÜDAR’I GEÇTİ

Ali Perşembe
20 Aralık 2008, Dünya Gazetesi



Vadeli altın işlemlerinde Asya’nın oynadığı rol gittikçe daha önemli hale geliyor. New York Ticaret Borsası’nın (New York Mercantile Exchange) değerli madenler bölümü Comex uzun yıllardır elinde tuttuğu liderliğini hâlâ sürdürüyor ama mevcut trendler devam ederse bu liderliği Asya borsalarına kaptıracak gibi gözüküyor.



2008 yılının ilk sekiz ayının verilerine bakılacak olursa Şanghay, Tokyo, Mumbai ve Tayvan borsalarının toplam işlem hacmi 50 milyon sözleşmeyi buldu. Bu rakam A.B.D. borsalarında işlem gören 34 milyon sözleşmenin hayli üzerinde. Bu dönemde dünya borsalarında işlem gören ilk on altın sözleşmesinin yedisi Asya’lıydı.



Bu yılın çalkantılı ekonomik konjonktüründe altına bir güvenli liman olarak bakılması işlem hacimlerindeki bu artışın arkasındaki ana unsurdu, ama Asya kıtasının tüketici talebini de yabana atmamak gerek. Asya bugün dünya ticaretinin %60’ını ithal ederken %40’ını da ihraç ediyor. Hindistan dünyanın en büyük tüketicisi. A.B.D. ve Çin arkasından geliyor. Dahası, bu yıl Çin, Güney Afrika’nın 100 yıllık saltanatına son vererek dünyanın en büyük üreticisi haline geldi.



Şanghay Vadeli İşlemler Borsası açılalı bir yıl oldu ve altın işlemlerinde dünyanın ikinci büyük borsası haline gelirken 18 milyon sözleşme işlem hacmi gerçekleştirdi (yaklaşık 460 milyar dolar). Aynı dönemde sözleşme ebadı daha büyük olan dünya birincisi Comex’te 27 milyar sözleşme el değiştirdi (yaklaşık 2,1 trilyon dolar). Eğer Çin mevcut yasal kısıtlamalarda gevşemeye gidersa Şanghay gelecek yıl Comex’i tahtından edebilir.



Tokyo Emtia Borsası da boş durmuyor. Daha Temmuz 2007’de işleme açılan ve yılın ilk sekiz ayında 3 milyon işlem hacmi gören mini altın sözleşmesinin de (VOB’daki gibi 100 gramlık) önü açık, çünkü borsa Comex ve Dubai ile arbitraj yapmaya olanak veren düzenlemelere gidiyor. Bu önemli bir eksikliği giderecek.



Dünyanın en büyük tüketicisi (yılda 800 ton) Hindistan’ın emtia borsası (MCX) daha çok spot fiziki ticarete eğimli bu ülkede işlem hacmini bir yılda ikiye katladı. MCX’de biri büyük biri mini ebatlı iki, Ulusal Emtia ve Türev Borsası’nda da bir sözleşme işlem görüyor.



Altın ateşi Tayvan’da da yanmaya devam ediyor. Tayvan Vadeli İşlemler Borsası altın işlemlerine Mart 2006’da başladı ama başarılı olamadı. Ardından sözleşme özelliklerini yerel oyunculara daha cazip gelecek şekilde değiştirince (Aralık 2007) 2008’in ilk sekiz ayında 3 milyon sözleşmelik bir işlem hacmi yakaladı.



Dubai Altın ve Emtia Borsası (DGCX) nispeten daha küçük ama yılın ilk sekiz ayında bir milyon sözleşmelik işlem hacmi yakalayarak yörede önemli bir oyuncu olacağının işaretlerini verdi. Birçok Hintli altın brokeri Dubai’de bürolarını açtılar bile. Dubai Ticaret Borsası da pek yakında yeni bir sözleşmeyi işleme açacak.



Hong Kong Vadeli İşlemler Borsası, kent Çin’in altın ihracatının yapıldığı en büyük limanı olmasına rağmen 1990’da iptal ettiği işlemlerine ancak bu yıl Ekim ayında başladı ve New York, Londra ve Hong Kong’daki uluslararası oyunculara hitap etmek için Londra piyasası özelliklerinde bir sözleşme tasarladı. Uzlaşma Londra sabah sabitlemesinden ve nakdi olarak dolar üzerinden yapılacak.



Bangkok’un da yakında vadeli altın sözleşmelerini devreye sokacağı bekleniyor.



Avrupa’nın en büyük vadeli işlemler borsası Eurex de altına hücuma katılıyor. 2009’un Şubat ayında bu borsada da 100 onsluk ve nakdi uzlaşılan vadeli sözleşmeler ve opsiyonlar işleme açılacak.



2008’in ilk sekiz ayında Comex (A.B.D.), SFE (Şanghay), Tocom (Tokyo), MCX (Hindistan), CBOT (A.B.D.), TFE (Tayvan) ve NCDX (Hindistan) borsalarında vadeli altın 84 milyon sözleşme işlem gördü. Bu rakam, bir önceki yılın aynı dönemindeki işlem hacminin tam ili misli ve 3,9 trilyon dolarlık bir ticarete tekabül ediyor.



Bütün bunlar olup biterken VOB’da işlem gören 100 gramlık altın sözleşmesinin yılın ilk sekiz ayındaki işlem hacmi sadece 1974 sözleşme oldu (yaklaşık 4,5 milyon dolar). Dünya altın trafiğinde bu kadar önemli bir yer tutan bir ülkenin türev ürünler borsasının bu trafikten hemen hemen hiçbir pay alamasının nedenleri düşündürücü.



Evet, yılın son çeyreğinde VOB’daki altın işlemlerinde gözle görülür bir kıpırdanma var ve VOB altında yılı takriben 21.000 sözleşmelik (yaklaşık 53 milyon dolar) bir işlem hacmiyle kapatacakmış gibi gözüküyor ama bu rakam Türkiye’nin ne kadar önemli bir altın ülkesi olduğu göz önüne alınırsa hâlâ son derece düşük. Diğer emtia sözleşmelerinde olduğu gibi, VOB’un konu hakkında nasıl bir vizyonu olduğunu, ne gibi stratejik hedefler edindiğini ve eğer varsa bu hedefleri yakalama yolunda neler yapmayı plânladığını doğrusu merak ediyorum. Yoksa altını alan Üsküdar’ı geçti mi?



Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
06-09-2009, 07:43
ÖCÜ TÜREVLER

Ali Perşembe
6 Aralık 2008, Dünya Gazetesi

Kapitalizmin kalelerinden tutun da günde bir dolar kazanan insanların yaşadığı Afrika ülkelerine kadar dünyanın her köşesinde en uzak evdeki hayatı bile etkileyen uzantıları olan türev piyasaların yüzyılın en büyük belâsı, karşımıza çıkan her şeytanın anası, küresel finans sistemini çökertecek ve kıyamet gününe götürecek bir savaş arabası olarak tanıtıldığı günümüzde yaratılan ortam, insanların hayatlarını bu denli ilgilendiren bir mecrada çözümler getireceğine konuyu bir kara deliğe doğru sürüklüyor.

Bu ortamı yaratan en belirgin aktör; insanoğlunun mağaradan çıkıp galaksilere ulaşmasında geçirdiği her evrenin arkasında bir finansal buluşun yattığını, gittikçe karmaşıklaşan finansal arenada gittikçe farklılaşan risklere karşı korunmada kullanılabilecek en etkin araçların türev ürünler olduğunu, ve en önemlisi, türev piyasaların sadece bundan sonraki hayatımızın da ayrılmaz bir parçası olarak kalmayıp baktığımız her karede, dokunduğumuz her bedende, döndüğümüz her köşede karşımıza çıkmaya devam edeceğini görmezden gelen medya.

Medya yangına kürekle gidiyor. Sahip olduğu gücü, günlük gazete sayfası veya televizyon ekranı doldurma telaşı içinde yarım yamalak kullanırken sadece kitleleri yanlış yönlendirmekle kalmayıp türev ürünler evrenini öcü gibi tanıtarak aslında ta kendisinin “mesaj” olduğunun farkına varamıyor. Kanada’lı düşünür, eğitmen, sözbilimci, iletişim kuramcısı Marshall McLuhan “mesajın medyanın ta kendisi olduğunu” söylerken aslında medyanın kendisinin mesajın içinde gömülü olduğunu, onunla ortakyaşar bir ilişki oluşturduğunu ve mesajın kitlelerce nasıl algılandığını medyanın şekillendirdiğini anlatıyor. Kitleler mesajın içindeki bariz noktalara odaklanıp daha uzun solukta saman altından yerleştirilen yapısal değişimleri ıskalıyor. Teknoloji ancak toplumun değerlerini ve davranış biçimlerini değiştirdikten sonra medyanın sosyal sonuçları ortaya çıkıyor ve bunlara biz kasıtsız sonuçlar diyoruz. Halbuki hepsi “beklenmeyen sonuçlar”. İşte bu beklenmeyen sonuçlar şimdi karşımıza toplumun, düzenleyici otoritenin ve bilakis türev ürünleri kullanması gereken iş dünyasının nefreti, korkusu ve önyargıları halinde çıkıyor. Medya, mesajın ta kendisi olduğunun farkına varamadığı için bir saatli bomba haline geliyor.

Kitleler mesajın içindeki bu bariz gerçeğe odaklanırken her kötülüğün temelinde paranın yattığı, türev piyasaların insanoğlunun para hırsının bir ürünü olduğu ve sadece o amaca hizmet ettiği görüşüne kapılıyor.



Tüm dünyayı bir likidite ve güven krizine sürükleyen olayların tetiğini çeken eşik altı konut kredilerinin patlak verdiği 2007 yılından beş yıl önce bakınız bir efsane haline gelmiş, ancak muhafazakâr yatırım tarzı ile teknoloji furyası gibi önemli fırsatları kaçırmış olan Warren Buffett, şirketi Berkshire Hathaway Inc.’in 2002 yılı faaliyet raporunda hissedarlarına ne mesaj veriyor:



“Charlie (sağ kolu) ve ben, Berkshire’in bir finansal kudret kalesi olması gerektiğine inanıyoruz. Hissedarlarımız, kreditörlerimiz ve çalışanlarımızın çıkarlarını koruyabilmek için mega-felâket risklerine karşı uyanık kalmaya çalışıyoruz. Bu duruş belki de sayıları gittikçe artan uzun vadeli türev sözleşmeler ve onların yanında filizlenen muazzam miktarlardaki teminatsız alacağa karşı bizi gereksiz yere evhamlı yapıyor. Ne var ki, türev ürünleri, şimdilik kuluçkada yatan, ancak potansiyel olarak ölümcül birer finansal kitle imha silahı olarak görüyoruz.”



Elbette bu talihsiz mesaj, mesajı ileten medya Buffett olunca, 4.000 yıldır kullanımda olan türev ürünlerin kitlelerin gözünde bir kitle imha silahı olarak şekillenmesi de kaçınılmaz oluyor. İnsanoğlunun mağaradan çıkarıp ticaret yapmasına, denizaşırı diyarlar keşfetmesine, yerküreyi kazıp maden çıkartmasına, evini ısıtabilmesine ve sıcak evinde elektronik oyunlar oynamasına yardımcı olan teknolojik ve finansal yeniliklere karşı şekillendirilen bu tutumların aslında biraz da engizisyonun dünyanın yuvarlak olmasına sıcak bakmayışını çağrıştırıyor olması trajik.



Halbuki türev ürünlere karşı beslediği bu antipatiyi yazılı olarak hissedarlarına ve dünyaya ilân eden aynı Buffett, türev piyasaların en büyük oyuncusu ve türev ürünler evreninin en önemli akademisyen ve pratisyenlerinin kurup yönettiği LTCM 1998 yılı sonunda batarken şirketin hisseleri için 250 milyon dolar ödemeyi ve fona da 3,75 milyar dolar sermaye pompalamayı teklif etmişti. Türev ürünler evereninin en harikulade yaratıcılarından Bear Stearns, Citi, Goldman Sachs ve AIG’nin arkasından ağzının suyu akan yine Buffett değil miydi?



Buffett krizde kimin çıplak yüzdüğü belli olacak derken belki de Wall Street’in bir çıplaklar kampı olduğunu iyi tesbit ediyor ama otomobili sarhoş kullanıp saatte 150 km. hızla köşeye girip deviren şirketler suçu otomobilde bulursa bu haksız olmaz mı? Türev ürünlerin balonlar yaratmasının da bundan farkı yok. Aslında risklerle yaşayan iş dünyasının bu ürünlerden korkmak yerine doğru kullanıp bu risklere karşı korunma satın alabileceği en etkin ürünlerin türev ürünler olduğunu medyanın artık kavraması ve kitlelere anlatması gerek.



Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
06-09-2009, 07:44
YÖNETİM KURULU KENDİ PERFORMANSINI DEĞERLENDİRMELİ



Ali Perşembe
22 Kasım 2008, Dünya Gazetesi



Yönetim kurulu üyelerinin kendi performanslarının kalitesi üzerindeki sorumluluğun büyük bir kısmını icradaki üst yöneticilere transfer ettikleri pek de bilinmeyen bir olgu değil. Bu durum, yönetim kurulu üyelerinin performanslarının yapılandırılmış bir değerleme sürecine tabi tutulması konusundaki akımı gittikçe güçlendiriyor. Evet, yönetim kuruluna aday olma sürecinde belirli bir değerlendirme yapılıyor, ancak bu ön mekanizmanın daha sonraki performansın bir teminatı olacağı varsayımı artık sorgulanıyor. Evet, özenli bir yönetim kurulu başkanının nispeten gayri resmi bir yapıda olsa da bu değerlendirmeyi sürekli yapması gerektiğini biliyoruz, ancak trend olarak yönetim kurulu üyelerinin yerlerinin genellikle uzun süreler sağlam kaldığını gördüğümüzde bu değerlendirme faaliyetinin gerçekten de ne kadar dinamik olduğu üzerine şüpheler doğuyor. Başkanın üyelerin kulaklarına bir şeyler fısıldaması, bir iki öneride bulunması, bir işaret vermesi gibi daha sosyal düzeltici girişimler elbette etkili olabilir ama bugünün karmaşık kurumsal evreninde bu sürecin artık resmi olarak yapılandırılmış olması gereksinimi ortaya çıkıyor.



Doğru kurumsal yönetişim açısından yönetim kurulunun işlevi tartışılmaz, ancak yönetim kurullarının nihai rakamlara katkısı olmadığı müddetçe bu kurul bir lüks haline gelir. Bu yönetim kurulunun şirketin güncel işleriyle uğraşması gerektiği anlamına gelmiyor. Bu işlevi elbette icradakiler yapacak. Ne var ki, eğer bir şirketin nihai amacı hissedarlarına değer yaratmaksa bu amaca hizmet etmeyen yönetim kurulu üyelerinin orada bulunuş nedenleri kanıtlanmalı. Dolayısıyla yönetim kurulunun bir bütün ve bireyler olarak performanslarını değerlendirecek bir mekanizmaya gereksinim var.



Böyle bir mekanizmanın öncelikle tanısal bir işlevi olmalı. Yâni, kurulun ve bireysel olarak üyelerin güçlü ve zayıf yönlerinin daha iyi anlaşılmasını sağlayacak bir şekilde tasarlanmalı. Daha sonra, üyeler diğer üyeleri olduğu gibi kendilerini de değerlendirmeliler. Hayat özellikle yönetim kurulu başkanı için çetin. Başkanın görevlerinden biri de tüm üyelerin performansını değerlendirmek olmalı. Son olarak, yönetim kurulu üyeleri icradaki üst yönetim kadroları tarafından da değerlendirilmeyi kabul ve teşvik edecek bir kafa yapısına sahip olmalılar. Bazıları bunun doğru emir komuta zincirinde zedelenmeye yol açacağını veya karşılıklı kayırmalara neden olacağını savunabilir ama samimiyete ve etkinliğe dayanan bir değerlendirme süreci seçilirse bu mekanizmanın faydaları inkâr edilmeyecektir. Önemli olan her şirketin bu değerlendirme sürecini kendi kültürüne uygun bir şekilde tasarlamasıdır. Bu süreçler tamamen şirket içi uygulamalar veya uzman bir danışmanlık kurumu tarafından yürütülebilir.



Bu süreçte elbette neyin değerlendirileceğinin de tanımının iyi yapılması gerekir. Böyle bir liste aşağıdaki gibi yönetim kurulunun ana görev ve sorumluluklarını içermelidir:



Yönetim kurulu üyesi:



· Şirket stratejisinin oluşturulması ve uygulanması süreçlerine hangi seviyede olumlu
katkı yapıyor?



· Şirketin işi hakkında ne kadar bilgi ve anlayış sahibi?



· Sektörü ne kadar iyi tanıyor?



· Şirketin geleceğini etkileyecek unsurları ve gelişmeleri ne etkinlikte tespit edebiliyor?



· Toplantılar haricinde hazırlık ve takip süreçlerine ne kadar zaman ayırabiliyor?



· Toplantılardaki tartışma, arayış ve fikir alış verişlerine ne düzeyde katılıyor?



· Diğer üye ve icra kadrolarındaki yöneticilerle ilişkileri ne düzeyde ve onların güvenini
ne düzeyde sağlamış?



· Bir bütün olarak yönetim kurulunun performansına ne düzeyde katkı yapıyor?



Bunlar bireysel değerlendirme için üzerinde durulacak konuların bazıları. Elbette yönetim kurulu bir bütün olarak da ele alınmalı. Örneğin,



· Yönetim kurulu bünyesinde hangi komiteler oluşturulmuş ve bu komiteler hangi
etkinlikte çalışıyor?



· Yönetim kurulu, alınan kararların tüm şirket tarafından benimsenen değerler ve
ilkeler olmasını sağlayabiliyor mu?



· Alınan kararlar icradakilerin kurumsal yönetim ilkelerine uymayan şekilde
davranmalarını teşvik ediyor mu?



Bu tür bir yönetim kurulu değerlendirmesi elbette nihai bir uygulama değil. Bu süreç sadece yönetim kurulunun performansını daha da iyileştirecek bir mekanizma. Dolayısıyla, değerlendirme sonuçlarının kullanılması gerek. Yâni, alınan derslerin bir iyileştirme programına tercüme edilmesi ve uygulamaya geçilmesi gerekiyor. Bazı üyeler bu tür bir uygulamadan başta rahatsızlık duyabilirler, ancak samimi ve iyi niyetle yürütülen bir değerlendirme sürecinin hem bireysel olarak kendilerine hem de bir bütün olarak yönetim kuruluna sağlayacağı faydaları görünce bu rahatsızlık ortadan kalkacaktır. Bu fayda, yönetim kurulunun kapasitesinin artışı olarak önümüze çıkacaktır. Özellikle günümüzün çalkantılı ortamında yönetim kurullarının yetkinliği ve devamlı iyileştirmelere olan istekliliği en iyi savunma olacaktır.



Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
06-09-2009, 07:44
KRİZ Mİ, NE KRİZİ?

Ali Perşembe
8 Kasım 2008, Dünya Gazetesi



Son aylarda yerkürenin her evinde günlük konuşma dilinin içine sıkı sıkıya giren “kriz” kelimesi, dünyanın bütün dillerine Yunancadaki krisis kelimesinden türemiş. İlk kez yanı başımızdaki Kos adasında yetişen ve tıbbın babası sayılan Hipokrat tarafından bir hastalık sürecinde “dönüm noktasını” ifade etmek için kullanılmış. Ancak; sosyal, ekonomik, siyasi ve diğer bir dizi olguda olumsuz çağrışımyla bir dönüm noktasını tasvir etmek amacıyla kullanılışı on dördüncü yüzyılın başına rastlıyor.



Yukarıda kriz kelimesinin etimolojik kökünü anlatırken cümlenin içinde kullandığım türemiş kelimesi ise Latince, kaynağa gitmek veya kaynaktan çekmek anlamına gelen derivare fiilinden türemiş. Derivare fiilinin kökünde de rivo deyimi yatıyor. De kelimesi Türkçe’deki –den ve -dan ekinin eş anlamlısı. Rivo ise dere veya ırmak demek. Dereye su almaya gitmek veya dereden su çekmek etimolojik zinciri özgün bir varlıktan ikincil bir varlık yaratma şeklinde tamamlıyor. Yâni türev kavramı başka bir şeyden türetileni, o şeyin bir şekilde değiştirilmesiyle elde edileni veya üretileni ifade ediyor. Özgün veya kökten olmadığına, ikincil olduğuna işaret ediyor. Türetmek fiilinden türeyen türev (Latince derivativus) sıfatı on dördüncü yüzyıldan beri kullanımda.



Türev ürünlerin doğasında bulunan kaldıraç unsurundan aşırı faydalanarak altından kalkılamayacak kadar büyük riskler alıp agresif ve yanlış kullanılması ve türev ürünler hakkında yeterli bilgiye sahip olunmaması dolayısıyla değil de sadece türev ürünlerin varlığı dolayısıyla bir finansal kriz oluştuğunu savunanların sayısının arttığı günümüzde hem kriz hem de türev kelimelerinin insan diline hemen hemen aynı tarihlerde girmiş olması ilginç bir raslantı.



Etimolojiden ekonomiye geçtiğimizde, bir yandan türev ürünlerin milattan dört bin yıl önceden beri kullanımda olduğunu (Sümerlerin çivi yazısıyla kil tabletler üzerine yazdığı vadeli işlem sözleşmeleri British Museum’da sergileniyor), öte yandan tarihin finansal krizlerle dolu olduğunu görüyoruz. 1600’lı yılların Hollanda lâle çılgınlığı, Güney Denizi balonu, 1930’ların büyük çöküşü, 2000’lerin dot.com köpüğü, Latin Amerika, Asya Kaplanları, Rusya krizleri ve daha niceleri. Eşik altı konut kredileri ile tetiklenen ve küresel bir kredi krizi haline gelen karmaşanın hakim olduğu günümüzde homo-economicus’un bütün bu krizlerden nasıl oluyor da bir türlü ders almadığı sorgulanıyor.



Her kriz yeni bir şey öğretirken, her kriz Buffett gibi bir fırsat avcsının servetine servet katmasını sağlarken, her kriz Rubini gibi bir felâket tellalını haklı çıkarıp kahraman yaparken, her kriz her ülkede düzenleyici otoritenin biraz daha yasakçı olmasıyla sonuçlanırken, nasıl oluyor da krizlerin sonu gelmiyor?



Yanıt bir yandan kriz kelimesinin tanımında, diğer yandan krize giden sürecin yaşanış sürecinde yatıyor. Bir kere kriz kelimesi beklenilmeyeni, önceden görülemeyeni tarif ediyor. Aslında her kriz kendi çapında benzersiz. Homo-economicus her krizde ortak olan, benzer olan unsurları sindirip sonrası için bu unsurlara karşı dersini ve önlemlerini alıyor. Ancak benzersiz unsurlara karşı ne yeni önlemler ne de alınacak dersler yok, sadece olduktan sonra öğreniliyor. Eğer krizler öngörülebilseydi kriz olmazdı. Evet ama Rubini gibi öngören insanlar da var diye itiraz ettiğinizi duyabiliyorum. Bu da bizi krizin benzersiz ve öngörülmez olduğu tanımında sonra krize gidiş sürecini analiz etmeye götürüyor. Dikkatlice bakarsak ekonomi tarihinde her krize gidiş sürecine hakim olan bir saadet zinciri olgusunu rahatlıkla görebiliriz. İş yapmanın ve üretmenin yüksek faiz kazanmaya nazaran çok daha riskli ve getirisiz bir uğraş haline geldiği, konut fiyatları durmaksızın yükselirken agresif kredi kullanılabilirken, işler tıkırındayken türev ürünlerin yüksek kaldıraç olanağının risk tarafında değil de kâr tarafında meyve verdiğini görmeye devam ederken, kısacası, insanlar mutluyken kimse Rubini gibi çatlak sesleri dinlemeyecektir. Dolayısıyla, bu krizin son olacağını beklemek de pek mantıklı bir beklenti olmayacak. Krizler bundan sonra da oluşmaya devam edecek. Bundan sonra gelecek olan kriz bir öncekinden farklı olacak. Yeni dersler, yeni önlemler, yeni yasaklarla tanışacağız ve bir sonraki kirizi beklemeyeceğiz, öngörmeyeceğiz.



Yine etimolojiye dönelim. Latincede cribrum, Oxford sözlüğünde hriddel, yine Yunancada krinein sözcükleri kriz kelimesini “karar vermek, ayrıştırmak, elemek” olarak tanımlıyorlar. Cribrum (elek) iyiyle kötüyü, istenenle istenmeyeni ayıran bir araç. Krize giden süreçte beyinlerimizin ekonomik merkezi bu kararı, bu ayrıştırmayı doğru ve zamanında yapamıyor, çünkü mutlu ve statükoyu bozmak istemiyor. Ekonomi ilmi finansal krizi gelecek için trendin bir dönüm noktasına geldiği olaylar dizisi olarak tanımlıyor ve ekliyor: krizin patlak verdiği an, bir yandan mutlu, öte yandan mutsuz olan birbirine düşman tarafların en gergin kopma noktasına geldiği andır. Ekonomiden çıkıp psikolojiye girdiğimizde, krizin kişinin hayatında duygusal bir isyan anına geldiği dönüm noktası olduğunu görüyoruz. Hatta Almanlar orta yaş krizine Torschlusspanik diyorlar. Kapalı kapı paniği! Yâni kapanan kapının yanlış tarafında kalma korkusu.



Şimdi mağdurlara yardım elini uzatan hükümetler acaba o kapıyı yeniden aralayabiliyorlar mı? Eğer merkez bankaları aşırı borç alanları ve aşırı borç verenleri korumaya devam ederlerse onların aynı hataları gelecekte de tekrarlamaları için bir kapı açmıyorlar mı? Dolayısıyla, bundan sonraki krizin temelleri şimdiden atılmıyor mu?



Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
06-09-2009, 07:44
ENSTRÜMAN FAKİRLİĞİ

Ali Perşembe
25 Ekim 2008, Dünya Gazetesi



Bunu da gördük. Bazen fukaralık işe yarıyor. Dünyanın en gelişmiş finans piyasaları enstrüman zenginliği yüzünden sapır sapır dökülürken bu hengâmede bizim piyasalarımız küresel krizden nispeten asgari düzeyde nasibini aldı. Bunun ana nedenlerinden biri bankacılık sektörünün iyi gözetilmesi ve 2001 krizi ertesinde bankalarımızın sağlam bir yapıya kavuşmuş olması. Diğeri ise mortgage, credit default swapları, hedge fonları gibi piyasalarda türev ürünler yelpazesinin hayli dar olması. Bütün dünya bu enstrüman zenginliği (ve elbette türev ürünleri piyasasının gözetiminin yeteri kadar yapılamaması) yüzünden yara alırken bu yelpaze içinde bizim piyasalarımızın yeteri kadar gelişmemiş olması bizi korudu.



Ne var ki, küresel piyasaların yeni bir sistem arayışına girdiği bu günlerde günah keçisi olarak türev ürünlerin seçilmesi ve bu ürünlerin son 20 yıl içerisinde gösterdiği müthiş büyümenin sona ereceğini ve hatta bazılarının yasaklanacağını beklemek bir hayalden ibaret olacaktır. Elbette yeni düzenlemeler gelecek, yeni düzenler kurulacak, gözetimden nasibini almayan ve istediği gibi at koşturan bazı ürün kategorileri elbette daha sıkı kontrollere maruz kalacaktır. Ancak, türev ürünler dünyasının tarihe karışacağını beklemek abesle iştigal olur.



Aksine, gelen istatistiklere bakacak olursak türev ürünlerde işlem hacimlerinin bütün hışmıyla büyümeye devam ettiğini görüyoruz. Örneğin, başta vadeli işlemler ve opsiyonlar olmak üzere organize borsalarda işlem gören türev ürünlerin işlem hacmi 2008 yılının ilk yarısında küresel olarak bir önceki yıla göre %17 büyüdü. Olgun aşamaya erişmiş borsalar bile yılın ilk yarısında çarpıcı büyümeler gösterdiler. Dünyanın en büyük borsalar grubu Chicago Mercantile Exchange grubu %18, Avrupa’nın iki en büyük borsası (Eurex ve Liffe) sırasıyla %18 ve % 25, Chicago’nun opsiyon borsası (CBOE) %31 büyüdüler. Gelişmekte olan ülke borsaları arasında sadece Brezilya’da işlem hacimleri azalırken Çin borsaları %150’lerin üzerinde, Rusya’nın RTS’i %122, Micex’i %169 büyüdüler. Birkaç yıl önce bireysel hisse senetleri üzerinde vadeli işlemleri başlatan ve 2007 yılında sırasıyla dünya 10 ve 11.ciliğine yerleşen Hindistan ve Güney Afrika borsaları işlem hacimlerini %51 ve %62 artırarak sırasıyla dünya sekizinciliğine ve onunculuğuna yükseldiler. Bireysel hisse senetleri işlem görmezden önce pek işlem görmeyen vadeli endeks sözleşmeleri de bu hisseler sayesinde dünyanın gözüne girmeye başladı. Örneğin, Hindistan’ın S&P CNX Nifty Endeksi dünya borsalarında işlem gören vadeli endeks sözleşmeleri arasında yedinciliğe çıktı. Rusya’nın RTS Endeksi’ndeki artış %454’ü buldu.



Yılın ilk yarısında dünyanın 61 vadeli işlem borsasında işlem gören 9 milyara yakın sözleşme arasında aslan payını %33 ile hisse endeksleri alırken vadeli bireysel hisse senetlerinin payı %32, faiz oranına dayalı sözleşmelerin payı ise %22 oldu.



Ülkemizde de artış devam ediyor. VOB 2006 yılından 2007 yılına %263 büyümüştü. İşlem gören sözleşme adedi bazında bu büyüme 2008 yılında biraz yavaşladı ama yılın ilk dokuz ayına bakacak olursak 2008 yılının büyümesi %120’yi geçecekmiş gibi gözüküyor. İşlem değeri bazında bu büyüme %100’ü bulacak. Açık pozisyon sayısındaki artış yıl sonunda %30’u, müşteri hesabı sayısındaki artış ise büyük bir olasılıkla %50’yi geçebilir. Bu büyüme oranları elbette etkileyici, ancak zaaflar olduğı gibi duruyor. VOB’da işlem gören sizleşmelerin %84’ü (parasal değerin %95’i) endeks sözleşmesinde. Üstelik hemen hemen bütün işlem hacmi sadece en yakın ayda oluşuyor.



Dünya borsalarındaki işlem hacminin %22’si faiz oranına dayalı sözleşmelerde olurken VOB’da işlem görmeyen 91 ve 365 günlük bonolar işlemden kaldırıldı. Dünyanın en popüler faiz oranı sözleşmesi olan Eurodolar (3 aylık dolar faizi) sözleşmesinin yıllık işlem hacmi 700 trilyon dolar iken VOB’da işlemde olan gösterge DİBS’ler ise ne yazık ki hiç işlem görmüyor.



Pamuk sözleşmesinde getirilmesi beklenen piyasa yapıcılığı sisteminin işe yarayıp yaramayacağını bilmiyoruz. VOB’un üç emtia ürününden ikisi (pamuk ve buğday) yine hiç işlem görmüyor. NYMEX’teki altın sözleşmesi yılda 40 milyon işlem görüyor. Bu yıllık 3,2 trilyon dolarlık işleme tekabül eder. Böyle olgun bir borsada bile yıllık işlem hacmi artışı %76. Hindistan’ın nispeten yeni MCX mal borsasında 75’in üzerinde ürün işlem görüyor. Bu borsaya 1,1 milyar dolar değer biçiliyor. Dünyanın en büyük borsa gruplarından NYSE Euronex %5 hisse alıyor.



Bizde ise neredeyse iki yıldır hikâyesi anlatılan bireysel hisse senetlerine dayalı vadeli işlemler herhalde rafa kaldırıldı. Çıt çıkmıyor. Dünya altın piyasasında çok önemli bir yere sahip olan koca ülkenin vadeli altın sözleşmesi ayda 1000 sözleşmeye zor ulaşıyor. Bu 100 kilo altın eder! Bu koşullarda ne bir başka borsa ile netleştirme anlaşmaları ne de stratejik veya finansal ortaklık konuşulmuyor. Tanıtım bacağı ise evlere şenlik. Sokaktaki yatırımcının VOB’dan haberi yok. Hindistan’da bir aracı kurumun 35.000 müşterisi varken bu rakkam VOB’un tamamının hesap sayısı. Bu resimde VOB’un ne zaman bir dünya oyuncusu olacağı sorusu bir ne yazık ki sorulamıyor.



Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
06-09-2009, 07:45
FİNANSAL HARİKALAR KUMPANYASI

Ali Perşembe
11 Ekim 2008, Dünya Gazetesi

Federal Reserve, toksik varlıklar, VİX endeksi, SEC, Paulson, Buffett, kredi temerrüt swapları, mortgage, Fannie Mae, Wall Street’e karşı Main Street (reel sektör) açığa satış, kurtarma plânı ve daha niceleri... Finansal harikalar kumpanyasının çadırında bu terimler ve isimler artık günlük hayatın bir parçası haline geldi. Medya, politikacılar, batık kurumların CEO’ları, düzenleyici kurumlar, kan koklayan leş avcıları, panikleyip camdan atlamak için sıraya giren ödlekler, konut kredisini ödeyemeyen Amerikan rüyası aktörleri, kredi muslukları kuruyan reel sektör ve neler olup bittiğini anlayan, anlamayan ve anladığını sanan bir sürü pandomimci çadırın içinde koşuştururken dışarda sakin oturabilenler ortaya konan gösterinin gerçekten de bir sirk, bir harikalar kumpanyası, bir trajedi, ama trajedi olduğu kadar ilahi bir komedi olduğunu da izliyorlar.

Sirk, hem de ne sirk! Temsilciler meclisi ve senatonun oluşturduğu komitelerin yürüttüğü tanık/sanık dinleme oturumlarında yapacakları sorgulama için her birine sadece 10 dakika verilen milletvekilleri ve senatörler televizyon ekranları karşısında seçmenleri için “şov” yaparak Fed başkanını, hazine bakanını, SEC başkanını, CEO’ları güya paralarlarken bu hiçbir yaptırımı olmayan oturuma katılan herkesin “bitse de gitsek” bakışları aslında gözden kaçacak gibi değil.

Bir yandan biraz (aslında hepsini) devlet versin biraz da biz verelim de zaten iki yıldır batık olan yatırım bankamızı finanse ederek “zavallı konut kredisi alanları” kurtaralım diye timsah gözyaşları döken acımasız Wall Street kurtları, öte yandan yıllardır Wall Street’te yılda milyon dolarları geçen ikramiye ve jestiyonlarıyla kapitalizmin kalelerini oynayıp şirketlerini batırırken ülkelerini, ülkelerini batırırken küresel finansal sistemin temelini çatırdatanların neden vergi ödeyenlerin fonlarıyla kurtarıldığını kabul etmekte zorlanan püritanlar, hele hele sosyalizm geri döndü, finansal sistem sorgulanıyor diyen devrimciler ışıkları sönen sirk çadırının içinde resmi görmekte zorlanıyorlar.

Hangi sosyalizm? Devletlerin bütün istediği; şirketlerini batıranları kurtarmak değil, mevduat topladıkları için sadece kâr amacıyla değil aynı zamanda sosyal işlevleri itibariyle finansal sistemin en önemli parçası olan bankalara karşı gelebilecek olası bir hücumu engellemek ve reel sektöre akan kredi musluklarının tamamen kurumasını önlemek için toksik varlıkların satın alınması vasıtasıyla likidite sağlamak. Federal Reserve alacağı bu varlıklardan yakın olup olmayacağı henüz belli olmayan bir gelecekte müthiş kâr edecek. Bunu yaparken sosyalist mi oluyor, yoksa kapitalizmin en keskin dişi mi, tekrar soralım. Milyarder yatırımcı Buffett, dünyanın en büyük varlık yönetimi şirketi haline gelecek olan hazine bu işten çok para kazanacak, keşke şu 700 milyar dolarlık işin %1 hissesini bana verseler diye üstü kapalı teklif yaparken onu sistemin en akıllı dişlisi yapan zekâsını ve deneyimini konuşturmuyor mu?



Yine aynı Buffett, A.B.D.’nin banka olmayan en büyük finans kurumu General Electric’e 3 milyar, zorda yatırım bankası Goldman Sachs’a 5 milyar dolar yatırım yapma kararı verirken kapitalizmin çarkları tüm hıncıyla çalışmıyor mu? Aslında Buffett ve diğerleri Fed ve hazinenin tam istediği adamlar. Fed ve hazinenin görevi para pompalamak değil güveni sağlamak. Wall Street’te korku ve paniği önleyip o lânet okunan Wall Street hırs ve doymazlığını piyasalara tekrar davet ederek kâr peşinde koşacak leş avcılarının yine faaliyete geçmesini sağlamak.



Kâr, hem de ne kâr! GE Buffett’a 3 milyar dolar değerinde hisse senedine dönüştürülebilir tahvil satacak. GE bu sayede sadece finansman değil aynı zamanda itibar da sağlamış oluyor. Aslında Buffett günümüzün yeni AAA ratingi olarak önümüze çıkıyor. Anlaşmaya göre GE hisseleri 3 yıl sonra Buffett’dan %10 prim ödeyerek (3,3 milyar dolar) geri alacak. Asıl piyango GE’de işler rayına oturursa çıkacak. Üzerinde anlaşılan finansman paketi Buffett’a 22,25 dolardan GE hissesi alma hakkı veren varantlar tahsis ediyor. Bugünlerde 20 doların biraz üzerinde olan hisselerin 50 dolara çıktığını düşünün.



Halkın, kimi medyanın kafa şişirmesine kulaklarını tıkayıp kan gövdeyi götürürken leş avcılığı ve fırsatçılıkla suçlanan Buffett, Wells Fargo, Citigroup, BNP, JP Morgan, Bank America gibi kâr amacı güden özel kuruluşların kapitalizmin kurtuluşunun anahtarı olduğunu görmeye artık başlaması gerek. Dünyanın hiçbir merkez bankasının küresel ekonomiyi içinde bulunduğumuz çukurdan çıkaracak gücü yok. “Bize güvenin, işler berbat, sizi bu belâdan ancak biz kurtarırız, fazla kurcalamayın, zaten anlamazsınız, siz sadece şurayı imzalayın” diye kongrenin önüne pişmemiş bir plânı sunan FED, SEC, Hazine ortaklığı işler bu hale gelirken neredeydi?



Her finansal krizde olduğu gibi, Adam Smith’in kulakları çınlasın, servet el değiştiriyor. Daha banka batışları olmayacak mı? Olacak. Resesyon gelmeyecek mi? Gelecek. Kuruyan likidite konut sektörünü ve Main Street’i (reel sektörü) zorlamaya devam etmeyecek mi? Edecek. AIG’ler, Lehman’lar, Merrill Lynch’ler, Bradford Bingley’ler gibi birçok diğerleri ya el ya isim değiştirecekler, ya da yok olacaklar ama kapitalizmin dişlileri dönmeye devam edecek. Belki zaman alacak ama kurtuluş kâr amacıyla var olan kapitalist şirketlerin sağlam ve akıllı kalmayı becerenlerinin beceremeyenleri ucuza kapatma fırsatlarında yatıyor. Sosyalist kapitalizm mi? Külahıma anlatın!



Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
06-09-2009, 07:45
REEL PİYASA NE DEMEK?

Ali Perşembe
13 Eylül 2008, Dünya Gazetesi

Finans piyasaları, rant ekonomisi, reel sektör, sanayici, tüccar, üretici, türev piyasalar, borç piyasaları gibi tanımlayıcı tabirlerin günümüzde ağırlığı gittikçe hafiflemekte. Artık bu tanımlar gittikçe birbirlerinin içine giriyorlar. Sanayicinin ürettiği ürünün içine teknolojinin, pazarlama yöntemlerinin, üretim tesislerinin verimliliğinin ve rekabetçi fiyatın girdiği kadar sanayicinin üretimini nasıl finanse ettiği, faiz ve kur gibi risklerini nasıl yönettiği ve bunları yönetirken finans piyasalarında hangi ürünleri, nasıl kullandığı da giriyor. Anlatmak istediğim artık piyasaların finans piyasaları ve reel piyasalar diye mutlak bir ayırıma tutulmasının artık iyice gereksiz hale geldiğiliği. Aslında bunların ayrı tutulması bir eksiklik yaratıyor. En son teknoloji, en düşük mliyetler ve etkin pazarlama yöntemleriyle üretilip satılan bir ürünün başarısı sadece bu unsurlara değil aynı zamanda ürüne girdi teşkil eden finans piyasası işlemlerinin iyi yönetilmesine de bağlı.



Aynı süreci dünya mal piyasalarının işleyişinde de izliyoruz. Bakırın, pamuğun, petrolün fiyatını belirleyen unsurlar arasında arz/talep koşulları, üretim teknikleri ve insan kaynakları ne kadar önem taşıyorsa bu ürünler için etkin piyasalar oluşturmada büyük bir rol oynayıp likidite sağlayan spekülatörler de aynı önemi taşıyorlar. Artık petrolün fiyatını sadece rezervler, karteller, kasırgalar ve dünya talebi değil aynı zamanda petrolle hiçbir ticari ilişkisi olmayan spekülatörlerin hareketleri de belirliyor.

Dolayısıyla, artık reel piyasalara karşı finans piyasaları kutuplaşmasını ifade etmek tamamen abesle iştigal etmek demek.



Örneğin, dünya petrol piyasasının kalbinin attığı NYMEX’in (New York Ticaret Borsası) Temmuz ayındaki toplam açık pozisyonlarının %11’i tek bir uluslarası şirkete aitti. Vitol Group isimli bu İsviçre şirketinin asıl iştigal alanı sanayi şirketlerine petrol ve enerji gereksinimlerini karşılamada yardımcı olmak ama öyle görülüyor ki Vitol’ün asıl yaptığı iş borsalarda petrol spekülasyonu yaparak kâr elde etmek. Wall Street Journal’ın raporuna göre Vitol’ün açık pozisyon miktarı 6 Haziran’da 57,7 milyon varildi. Bu miktar A.B.D.’nin günlük tüketiminin üç misli. O gün petrol fiyatları 11 dolar fırlayarak 138,54 dolara ulaşmıştı. Vitol’ün elinde bulunan sözleşmelerinin değeri 8 milyar dolardı. Vitol mevcut düzenlemeler ve borsa uygulamalarının el verdiği miktarda kaldıraç kullanarak bu pozisyonu alabilmişti. Vitol’ün yaptığı iş ne yasalara ne da ahlâğa aykırı. Hiç kimse şirketini para kaybetmek veya daha iyi fırsatlar varken daha az para kazanmak için kurmaz. Dolayısıyla, petrol fiyatlarının aşırı yükseldiğinden ve bu yükselmenin sorumlusunun spekülatörler olduğundan sızlanan üreticiler, kullanıcılar ve düzenleyici devlet otoriteleri işin püf noktasını kaçırıyorlar. Artık “reel” (her ne demekse) petrol piyasasıyla “spekülatif” petrol piyasasının birbirlerinin ayrılmaz parçası haline geldiğini anlamakta zorluk çektikleri için bu süreci finans piyasalarını kullanarak yönetmekte geri kalıyorlar. Bu da devamlı ağlayıp sızlamalarına yol açıyor.



Üretici ve kullanıcılar sızlanacaklarına bu volatiliteyi yönetecek ve risklerini asgariye indirecek yöntem ve ürünleri kullanmak zorunda olduklarını artık anlamalılar. Bu ürün ve yöntemler de yine sadece finans piyasalarında mevcut. Finans piyasalarıyla “reel” piyasayı ayrı kefelere koyarak ticari varlığı korumaya çalışmak artık olanaksız hale geldi. Aynı şekilde piyasaları düzenleyici otoriteler ve yasa yapıcılar da bu sürecin karşı gelinmez bir süreç olduğunu idrak edip kendilerine verilen “kamu yararına” hareket etme görevinde neyin kamu yararına olup neyin olmadığının yanıtını reel piyasalar/spekülatif piyasalar ayırımında aramaktan vazgeçmeliler.



Eğer piyasa katılımcıları bu iki piyasanın artık birbirlerinin ayrılmaz bir parçası olduğunu idrak edip ona göre hareket etmeye başlarsa düzenleyici otoritenin görevi de hafifleyecek ve reel piyasayı finans piyasalarından korumak gibi fuzulî bir uğraş işine gireceklerine bu ortak bütünde işlemlerin adil ve şeffaf bir biçimde yapılmasını sağlama amacına daha rahat odaklanacaklar.



Bu amaca yönelik en önemli gereksinimlerden bir tanesi mal borsalarında açık pozisyon sayısını izlemek ve belli bir bireyin, şirkerin veya grubun piyasayı manipüle edebilecek büyüklükte açık pozisyon taşımasını engelleyici önlemler oluşturmak. 1980 yılının gümüş piyasalarının Teksas’lı Hunt biraderleri, 1990 yılının soya fasulyesi piyasasının Sicilyalı Ferruzi ailesi, Baring Bankası’nın arsız delkanlısı Nick Leeson’ı gibi örnekler günümüz borsalarına olası riskleri çoktan tanıttı. Bugün kaldıraçlı türev ürünlerin işlem gördüğü bütün borsalarda pozsiyon limitleri yürürlükte. Aynı şekilde bizim VOB’umuzda da benzer uygulamalar var. Piyasa katılımcıları sınırsız sayıda açık pozisyon taşımakta serbest değiller. Elbette adilliği ve şeffaflığı sağlayacak tek önlem pozisyon limitleri değil. Ancak hem piyasa katılımcıları hem de düzenleyici otorite “reel” piyasaların finans piyasalarından zarar gördüğü kannatine sahip olduğu müddetçe amaca giden yolda yanlış sapaklara girmeye mahkum olmaya devam edecekler.



Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
06-09-2009, 07:46
SPEKÜLATÖRLER VE YENİ FİNANSAL ENSTRÜMANLAR

Ali Perşembe
2 Ağustos 2008, Dünya Gazetesi

Petrol fiyatlarının birkaç ay içerisinde 140 dolar seviyesine yükselişini endişe ile seyreden dünyanın tepesinde, yani Washington’da oturan politikacılar, sanki konut kredisi piyasasında olup bitenlere müdahele etmekte gösterdikleri basiretsizliği örtme uğraşına girmiş gibi, enerji piyasasında da aynı hataya düşmemek için nihayet aradıkları günah keçisinin ismini koydular: SPEKÜLATÖRLER! Aralarında Barack Obama, John McCain, Hillary Clinton ve diğerlerinin olduğu bu kibirli ama sinik çete milletvekillerini de saflarına katarak yaz boyunca kongrede kırkın üzerinde oturum gerçekleştirdiler ve “Aşırı Enerji Spekülayonunu Engelle” isimli bir yasa teklifini senatonun gündemine almayı becerdiler.

Evet, yüksek enerji fiyatları bütün dünyayı ve özellikle yıllar boyunca bedava benzin kullanan Amerikan vatandaşlarını hayli acıtmaya başladı ve evet, belki de kapsamlı bir Amerikan ve/veya küresel enerji politikası üretmenin zamanı geldi de geçiyor bile, ancak başını Fed Başkanı Bernanke’nin çektiği ve politik endişeleri olmayan akıllı insanların yüksek fiyatların nedeninin spekülasyon olmadığı çağrısına da kulak vermek gerek. Fiyatlardaki tırmanışın asıl nedenlerinin arz ve talep arasındaki ince denge ve Fed’in zayıf dolar politikası olduğunu dünya alem biliyor. Halbuki demokratların masaya koyduğu bu yasa tasarısının bir yandan piyasada şeffaflığı artırıcı önlemler getirirken öte yandan likiditeyi sakatlayacağı, hedging mekanizmasını daha pahalı yapacağı, düzenleyeci otoritelerin işini daha da zorlaştıracağı ve şimdikinden daha fazla ve karmaşık şeytan oyunları doğuracak bir yasakçı zihniyeti yerleştireceği de duvarda yazıyor. Zaten emtia ve finansal ürünlerde vadeli piyasaların gelişmesi ve büyümesi amacıyla kurulmuş ve sektörün düzenleyici otoritesi olan Commodity Futures Trading Commission (Vadeli Emtia İşlemleri Komisyonu) ve borsalarla işbirliği içinde olan The Futures Industry Association (Vadeli İşlemler Sektörü Derneği) tasarıya şiddetle karşı çıkıyor.

Tarım, maden ve enerji ürünleri gibi birçok kalemi kapsayan vadeli emtia piyasalarının (vadeli işlemler, opsiyonlar ve diğer türev ürünler) karmaşık bir finansal araç olduğundan dolayı baskı altındaki yasamacıların ve özellikle havayolları gibi ızdırap içinde olan şirket yöneticilerinin hışmına uğrayıp hemen günah keçisi ilân edilmesi biraz haksız. Halbuki bu piyasalar “adil fiyat tespiti” gibi son derece önemli bir hizmeti gerçekleştiriyorlar. Üreticiler, tüketicileri, rafineriler ve tüccarlar piyasayı volatiliteye karşı bir amortisör gibi kullanarak vadeli fiyatları sabitlemek için alım satım yapıyorlar. Bu mekanizma, spekülatör denilen ve gelecek fiyat yönü üzerinde bahse girmek için orada bulunan büyük bir zümrenin de katılımıyla derinlik ve etkinlik kazanarak yaşama nedeni olan “adil fiyat tespiti” hizmetini yerine getiriyor.

Ne var ki, yasa yapıcılar sanki sokakta protesto yürüyüşü yapanların açtıkları pankartlardakilere benzeyen “Aşırı Enerji Spekülayonunu Engelle” diye şaka gibi bir isim taşıyan bu tasarının üretici, tüketici, tüccar ve rafinericiyi de spekülatör sınıfına dahil ettiğinin farkında oldukları bile şüpheli. Evet piyasalardaki işlem hacmi 2000 yılından bu yana altı misli arttı ama neyin “aşırı” olduğuna kim karar veriyor? Piyasaların değişmez kuralı, her alışın karşısından bir satış olduğudur. Fiyatların düşeceğine inanıp açığa satış yapanların yaptıkları işlemlerin değeri, fiyatların yükseleceğine inanıp alım yapanların yaptıkları işlemlerin değerine eşittir. Bu kişilerin ve yaptıkları işlemlerin sayısının ne olduğunun piyasaya likidite ve etkinlik sağlanması dışında hiçbir önemi yoktur. Kaldı ki, piyasanın büyüklüğünün nereden itibaren “aşırı” olduğuna karar verecek merci bu yetkiyi nereden almıştır?

“Bırakınız yapsınlar” doktrininin mabedi olan A.B.D. bile özelleştirdiği kurumları bir bir devletleştirir, kendi yarattığı piyasa ekonomisinin temel dayanağı olan piyasalarda istediği enstrümanların açığa satışını yasaklarken, düştüğü bu komik durumdan ilham alıp da ülkemizin yasa yapıcıları, borsaları ve ilgili kurumları da finansal piyasalarımızın tarih boyunca kısır kalmasına neden olan yasakçı zihniyet ve korkaklığın girdabına düşmemelidirler.

2001 krizinden sonra çok daha sağlıklı bir yapıya kavuşan ve yabancı rakiplerine bile parmak ısırtan insan kaynaklarıyla finans piyasalarına her geçen gün yeni enstrümanlar kazandırarak piyasanın etkinliğine olumlu katkıda bulunan bankalarımızın yanısıra, “bireysel vadeli hisse senetlerinin” ve bir süre sonra da opsiyonların işleme açılması sürecine girdiğimiz bu günlerde VOB ve İMKB gibi kurumlarımız da “öcü spekülatör” ve “yasaklayın yapmasınlar” edebiyatını körükleyen baskılara ve duygu sömürüsüne karşı sağlam durmalılar. Piyasalar, bu iki kurumun, yeni enstrümanların piyasaya gelmesiyle olsa olsa ancak birbirlerinin ekmeğine yağ süreceklerini ve birbirlerinden işlem hacmi aşındırmak gibi dünyada örneği olmayan bir rekabet ortamına girmeyeceklerini idrak etmiş olduklarını umuyor.

Unutmayalım! Fiyat riski, fiyat riskidir. Yaptırımlar olsa da vardırlar, olmasa da. Risk varsa spekülatör vardır. Spekülatör yoksa risk amortisörlerini kullanmak isteyenler karşılarında enstrüman ve işlem yapacak kimse bulamazlar. Bu enstrümanlar ve spekülatörler varsa piyasalar likit ve etkin hale gelir ve “adil fiyat tespiti” işlevi gerçekleşir. Yeni enstrümanları ve spekülatörü kucaklamamız gerekir, baltalamamız değil.

Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
06-09-2009, 07:46
PETROLDE YOLUN SONUNA GELİNDİ Mİ?

Ali Perşembe
19 Temmuz 2008, Dünya Gazetesi

Yatırım bankası Goldman, petrol fiyatlarının yakın gelecekte yükselmeye devam edip varil başına 200 dolara çıkacağını ve ancak daha sonra sakinleşip 2012 yılında 75 dolar civarlarında stabilize olacağını öngörüyor. Felâket tellalları daha da yüksek fiyatlar telaffuz ederken iyimserler balonun patlama zamanının geldiğini iddia ediyorlar. Teknik analistler artan volatilite ve asabiyetin bir geri dönüş sinyali olduğunu ve 100 dolara doğru bir geri çekilme beklendiğini söylüyorlar. Kim ne derse desin, herkes son derece özel zamanlarda olduğumuzu, bu zamanlarda tutarlı tahminler yapmanın çok güç olduğunu kabul ediyor. Petrol fiyatlarını düşürücü ve yükseltici unsurları aşağıda özetledim. Bu koşullar herkesin bilgisi dahilinde. Karar piyasanın olacak.



DÜŞÜRÜCÜ ETKİLER:



Arz tarafında önemli gelişmeler var. Kuzey Irak’ta (115 milyar varillik rezerv olduğu tahmin ediliyor) müthiş miktarlarda kapasite olduğu biliniyor. Brezilya yavaş yavaş dünyanın doğal kaynak gücü haline geliyor. Geçenlerde devletin sahip olduğu Petrobas 2009 yılında (öngörülenden bir yıl önce) 8 milyar varillik Tupi yatağını işlemeye başlayacağını duyurdu. Daha da ötesi, Tupi yakınlarındaki Carioca yatağının 33 milyar varillik kapasitesiyle belki de dünyanın üçüncü büyük rezervi olacağı söyleniyor. “Lula” diye çağırılan cumhurbaşkanı tanrının sadece Brezilyalı olmakla kalmayıp aynı zamanda artık Brezilya’da oturduğuna inanıyor. Dünyanın öbür tarafında, Hindistan’ın Deccan Traps bölgesinde önemli petrol ve doğal gaz yatakları bulundu.



Yüksek fiyatlar hem daha önceden tespit edilmiş, ancak ekonomik bulunmamış olan yeni kuyuların açılmasına hem de yeni teknolojinin geliştirilmesine olanak tanıyor. Artık, kıta sahanlığı ve açık deniz kuyuları rekabetçi bir maliyetle açılabiliyor.



A.B.D.’de ise çevreci lobilerin yıllardır bloke ettiği yeni kuyuların açılmasının başkan Bush’un girişimiyle önü açıldı. Saudi Arabistan da nihayet arz sıkışıklığını kabul ederek üretimini günde 200.000 varil daha artırmaya karar verdi.

Talep tarafında olup bitenler de fiyatlara baskı yapabilir. A.B.D.’de gittikçe kötüleşen ekonomik koşulların dünyanın en büyük tüketicisinde talebi azaltacağı bekleniyor. Galonu 4 dolara çıkan benzin karayollarında katedilen millerin miktarını son beş yılın en düşük düzeyine indirdi. OPEC kartel petrolüne olan talebin gelecek yıl günde ortalama 31,2 milyon varile düşeceğini bekliyor (bu yılın tahmininden 710.000 varil daha az). Pompa fiyatları artık acıtmaya başladı. OECD talebi son üç yıldır azalıyor. Dahası, pompa fiyatları üzerinde sübvansiyon uygulayan ülkeler bu yükü artık kaldıramayacaklarını anlayıp bu uygulamayı terkediyorlar. Bu da talebe negatif etki yapacak. Öte yandan, A.B.D.’de faizler artarsa ortaya çıkacak olan ekonomik durgunluğun talebi azaltacağı da biliniyor.


İki yıldır fiyatların artmasında büyük rol oynayan A.B.D. stratejik rezerv alımları sona erdi. Senato, fiyatlar 75 dolara inip o seviyenin altında en az 90 gün kalana dek yeni alım yapılmaması yönünde karar aldı. Bir karar da kongreden geldi. Artık araçlarda yakıt etkinliğini artırıcı yaptırımlar yasa haline geldi. Hibrid araçlar çok yakında benzinli araçların önüne geçecek. Alternatif enerji kaynaklarının kullanımında da gözle görülür bir artış var.


YÜKSELTİCİ ETKİLER:


Irak, Brezilya, Kazakistan, Sudan gibi ülkelerden gelecek yeni petrolün stoklara pozitif etki yapması bir gecede olmayacak, hatta yıllar alabilir. Kuzey Denizi, Kanada, Rusya ve Meksika’dan beklenen üretim gerçekleşmiyor. Nijerya ve İran gibi üreticilerde de devamlı siyasi gerginlik çıkması arza yardımcı olmuyor.


Ekonomik koşullar pek parlak olmasa da OECD dışındaki talepte bir azalma olmuyor. Üstelik nüfus artmaya devam ediyor. Çin ve Hindistan’da artan refah düzeyi talebi artırmaya devam edecekmiş gibi gözüküyor. Çevreci yaptırım ve standartlar da özellikle A.B.D.’de daha kaliteli olan hafif-tatlı petrole olan talebi körüklüyor.


Maliyetler tarafında da fiyat artırıcı baskılar var. Yeni kuyu açma maliyetleri son dört yılda ikiye katladı. Bazı maliyetlerdeki artış daha da fazla. Açık denizde kuyu açma işinde kullanılan gemilerin günlük kirası 600.000 dolar. Bu rakam dört yıl önce 125.000 dolardı. İnsan kaynakları, ekipman ve mühendislik ücretleri de dramatik bir şekilde yükselmeye devam ediyor.


Ekonomik koşulların etkisiyle performans göstermeyen sermaye piyasaları, emeklilik ve hedge fonlarının petrol ve gıda gibi emtialara gösterdiği spekülatif ilginin de devam edeceğine işaret ediyor.


Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
06-09-2009, 07:47
BİLGİ PİSLİĞİ

Ali Perşembe
26 Nisan 2008, Dünya Gazetesi



Zaten bilgi sahibi olmadan görüş sahibi olma, bunun da ötesinde; bu görüşü etrafımızdakilere empoze etme cüret ve cehaletinde bulunma; üstelik, bu duruşla aynı fikirde olmayanları karalama, aforoz etme, yaralama ve hatta öldürmeye kadar gidecek bir barbarlık sergileme adetinin hiç de az rastlanan bir olgu olmadığı ülkemizde, yazılı ve görsel medyanın konu ile hasbel kader asgari bir birikim sağlamış kişileri köşe yazarlığından program sunculuğuna kadar toplumu etkileyici çeşitli mevkilere getirme eğilimi de elbette tuhaf karşılanmamalı.



Ben de bilgi sahibi olmadan görüş bildirme tuzağına düşmeden, bu geniş konuyu kendi bildiğim konunun kapsamıyla sınırlayayım. Bugün, yazılı ve görsel medyayı güncel olarak takip eden kitleleri ele aldığımızda, bizim toplumumuz kadar bir yandan siyasi diğer yandan ekonomik olarak bu derece bilgilendirilen ve ne yazık ki aynı derece üzerine bilgi pisliği kusulan bir toplum tanımıyorum. En azından benim gittiğim, gezdiğim, dilini konuştuğum, kültürünü belli bir dereceye kadar anlayıp özümseyecek kadar haftalarımı, aylarımı geçirdiğim ve güncel konularla birlikte toplumun bu güncel konulara tepkilerini yine bir dereceye kadar analiz edebildiğim ülkelerin hiçbirinde toplumun şuuru siyasetçinin delik çorabına ya da ismini ilk kez duyduğu bir tahvil sigorta şirketinin derecelendirme notuna bu derece endekslenmiş değil.



Başbakanının kendi performansını hisse senedi piyasasının günlük dalgalanmalarıyla ilişkilendirdiği; ticaret bakanının her gün kur seviyesi hakkında yorum yapıp hedef belirlediği; sadece profesyonellerin değil, aynı zamanda kendini yatırımcı sanan büyük bir kesimin de sabah Nikkei, öğlen Dax, ve geceyarılarına kadar da Bovespa ve Dow Jones endekslerini nefesleri kesilircesine izlediği; televizyon kanallarının hemen hemen hepsinin gündüz kuşağında ekonomi/finans kanalı kesiliverip sokaktan geçen ve 2 diyebilen herkesi matematikçi, Ereğli diyebilen herkesi sermaye piyasası uzmanı, dolar diyen herkesi forex traderi, yirmi yıldır kafasını okuldan çıkarmamış ve hayatınde bir opsiyon sözleşmesi alıp satmamış her akademisyeni türev piyasalar gurusu olarak ekrana çıkarmak zorunda kalıverdiği; pompacının, otoparkçının, berberin, annelerimizin, doktorlarımızın ve bir çok diğerlerinin Condoleezza’nın ayağında çıban çıktığı için 354 dolarını euro’ya çevirmek için döviz bürosuna koştuğu; ve en acıklısı bu kararları verirken televiyon ekranına çıkartılan yukarıdaki guruların yarım ateşte pişmiş çiğ zırvalıklarını dinledikleri başka bir ülke tanımıyorum.



Yine, her televiyon kanalında ve her gazetede her konuyu bilen bir süpermeninin bulunduğu bir ülkeye de hiç gitmedim. Sabah otomobilimde işime gelirken dinlediğim radyo/tv kanallarında ekonomiden türev piyasalara, teknik analizden temel analize, politikadan toplum bilimine, üretim plânlamasından endüstriyel mühendisliğe kadar her konuda görüş bildirme cüretinde bulunan kişilere kredi açan medya kuruluşları acaba kendi kendilerini komik duruma düşürdüklerini biliyorlar mı? Acaba, aklı başında herkesin böyle bir süpermenin böyle bir dağarcığı biriktirmek için son 1500 yıldır hayatta olup okuyor olması gerektiğini anladığının ve toplumun üzerine kusulan bu bilgi pisliğinin yarattığı komedyaya kıçıyla güldüğünün farkında mı? Acaba, “dolarda hedef 1.35” diye başlık atmakla hangi gazetecenin hangi bilgi birikimine istinaden bu cehalette bulunduğunun veya bu başlığı atarken o gazete veya kanalın hangi amaca hizmet ettiğinin sorgulandığının farkında mı? Kur 1.2985’ten 1.3015’e hareketlenince sansasyon yaratmak için internet sitesini hemen “dolara hücüm” diye güncelleyen basın, hafta sonu kira ödemek zorunda olan sıradan bir vatandaşı küçük yatırımcı yaparak döviz bürosunun kapısına yolladığının ve bu yönlendirmeye kapılan o kişiyi haftanın geri kalanında düşen kur yüzünden kirasını ödemek için borç almak zorunda bıraktığının fakında mı? “Bu hafta hangi hisseler yükselecek” diye başlık atan ekonomi dergileri toplumun “kelin ilacı olsa kendi başına sürer” diyebilecek kadar beyne sahip olduğunun farkında değil mi? Aynı medya, editoryal doğruluk ve dürüstlüğünü korumak için belki de 60 yıl boyunca yatırımcılara, Murdoch’lara, şirket ele geçirmecilerine, kişisel çıkarlara ve en önemlisi tiraj performansı baskılarına göğüs geren Wall Street Journal gazetesinin satış sürecini izleyip dersler almadı mı? Kitleleri eğitecek ve doğru yola sevkedecek en büyük gücün kendisi olduğu, ve dolayısıyla bilinçli toplumun inşa edeceği bilgi ve ekonomi treninin gideceği cennetlerdeki meyveleri kendisinin de yiyeceğinin bilincinde değil mi?



Dolayısıyla, yazılı ve görsel medya, bu mevkilere geçici olarak da olsa getirdiği kişileri doğru seçme sorumluluğunun ciddiyetini kavramak zorunda olduğu gibi, bu kişiler dolayısıyla kendi mecralarında yayımlanan içeriğin doğruluğu, dürüstlüğü, zamanlılığı, adilliği, kapsamı, doğru anlaşılabilirliği, tarafsızlığı ve anlamı üzerinde son derece duyarlı davranmalıdır. Her ne kadar düzenleyici otorite konu hakkında (elbette kendi bildiğim ekonomik ve finansal mecradan bahsediyorum) bazı yol gösterici öneriler ve/veya yaptırımlar getirse de (Sermaye Piyasası Kurulu’nun “Finansal Tavsiyeler İlişkin Esaslar Tebliği” taslağı bir örnek) asıl sorumluluk basın ve yayın organlarının otokontrolünden kaynaklanmalıdır.



Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
06-09-2009, 07:47
PARAYLA SAADET

Ali Perşembe
12 Nisan 2008, Dünya Gazetesi



YTL geldi gidiyor, ama eski alışkanlıklarımız hâlâ devam ediyor. Yıl sonunda paramızın önündeki “Yeni” ibaresi kalkacak, ancak taksi şöföründen tostçuya, piyango biletçisinden banka veznedarına kadar esnaf ve halkın büyük bir çoğunluğu hâlâ “milyon”, “trilyon” ve “katrilyon” kelimelerine karşı besledikleri aşkı bir türlü terkedemediler. Hesabından 1.099 YTL nakit çekecek müşteriye yuvarlak para (1.100 YTL) versin diye “bir milyonunuz var mı?” diye soran veznedarı kimse yadırgamıyor bile. Bunun nesi tuhaf? 1.100 çekip 1.000.000 bozuk geri veriyorsunuz.



Milyonu kullanmayanlarda da tuhaflıklar var. Noterde işim bitti, veznedar borcumun 29 YTL olduğunu söylüyor, ödeyip ayrılıyorum. Yolda makbuzuma bakıyorum 28,56 yazıyor. Bunu yukarı değil, aşağı yuvarlayıp bana 50 kuruş iade edin diye notere döndüğümde yadırganan ben oluyorum. Bu yuvarlama işi esnafın açgözlülüğünden değil, cömertliğinden, parayı ciddiye almayışından, çünkü yuvarlama ters taraftan da yapılıyor. Benzin alıyorum, pompa 135,13 yazıyor, pompacı benden 135 alıyor. Benden zengin.



Bir kuruşa ne oldu diye soruyorum kendi kendime. Başta bir görünüverdiler ama çabuk yok oldular. O kuruşlar olsaydı 56 tanesini sayardım notere, 13 tanesini de pompacıya. Bırakın noteri, pompacıyı, iş sanal olarak da çözülüvermiş. Elektrik, gaz, telefon, vs. faturalarım otomatik ödemede. Zamanı gelince hesabımdan alınıveriyorlar. Ne var ki, bir göz atınca faturalarıma ne göreyim istersiniz? 76,09 olan borcum 76,00’a yuvarlanmış. 9 kuruş gelecek ayın faturasına eklenecekmiş. Bütün gece düşündüm, bu çağda o 9 kuruş ne sorun yaratır diye, çıkamadım işin içinden. Sanki makinelerimiz de bizim kuşak gibi enflasyonla büyümüş, yerde 9 kuruş bulsa eğilip almayacak. Devlet bile yuvarladı şurada sigara içmenin cezasını. Halbuki ne kadar alışmıştık havaalanında içerdekilerin dumanaltından tütsülenmiş PTT camekanı yanıbaşında tüttüren polis memurunun yaslandığı kolonda asılı “Burada sigara içmenin cezası 9,673,248 Liradır” yazan tabelanın yarattığı Fellinimsi manzaraya.



Havaalanına girmişken para kavramını algılayışımızın yarattığı başka manzaralara da dokunalım. Amerika mortgage krizinden diz çökmüş, ülkemizdeki kısır iç siyasi çekişmeler ekonomik idareyi öksüz bırakmış, bunu gören derecelendirme kuruluşları görünüm notunu durağandan olumsuza çevirmişken Enron olayında bile sesini çıkarmayan bilgeler birdenbire derecelendirme kuruluşlarının saygınlığını sorgulaya, başbakan yardımcımız bu kararın ekonomik bir karar olmadığını vurgulayadursun; dünyanın en pahalı otomobilini, bu otomobili yürütmek için dünyanın en pahalı benzinini ve uçabilmek için yine dünyanın en pahalı pasaportunu satın almak zorunda olan halkımız bu ortamda havaalanlarını tıka basa dolduruyor. Bankalar bir yandan kredi alacaklarını yeni türeyen alacak alıcılarına en iyi fiyattan satabilme uğraşına girmiş, öte yandan birbirlerinin kredi kartı müşterilerini kapmak için herkesi borçlarıyla beraber sanki bedava öğlen yemeğine davet ederken, dünyanın sokakta kredi kartı dağıtılan tek ülkesinde içindeki beşer onar kredi kartı ile şişen cüzdanların kapılarını açtığı VIP salonlarında bedava ay çöreği yiyip portakal suyu içmek için birbirlerini tepeleyen yolcularımız zenginler.



Hergün asfalt caddelerde bir buçuk saatte işe gelir bir buçuk saatte eve dönerken hiç araziye çıkmamış ve günde iki kez yıkanıp bol bol parlatılan pırıl pırıl dört çekerlerinde sıkıntıdan cep telefonlarıyla konuşan zengin yolcular alın teriyle kazandıkları paraları benzin ve kontür olarak nasıl sokağa döktüklerini elbette düşünmüyorlar. Nerede öyleyse ekonomistlerin çığırdığı “homo economicus”? Ekonomistler insanların rasyonel yaratıklar olduğunu ve ekonomik bir karar verirken var olan tüm bilgileri kullanıp en tutarlı kararı verdiklerini savunuyorlar. Kahneman ve Tversky ise tam tersini. Bu da borsa çıkarken beni “sen de aldın mı?” diye arayan, borsa düşerken evime yemek ve kumaş gönderen annemin davranış biçimini fazlasıyla açıklıyor.



Dolar çıkarken manşetten verip gün içinde görülen en yüksek seviyeyi iki basamak yukarıya yuvarlayarak lanse eden ekonomi gazeteleri ekonomik haberciliğe yeni bir etik boyut kazandırırken acaba para kavramını halk olarak algılayışımızın sadece bir uzantısılar mı, yoksa endeksin nereye gideceğini söyleyen piyasa analisti kahinler gibi sadece masum bir tahmin yapmaktansa halkı manipüle etmek amacını mı güdüyorlar?



Zengin yolcular ve para kavramını anlayış biçimimiz harcama adetlerimize de yansıyor. Kendi kendime şöyle bir deney yaptım. Kendi çevremde tanıdıklarımı (dar gelirli emekçiden sıkı zenginine kadar) gelirlerine göre 5 ekonomik kesime tahsis ettim. Her kesime sadece üçer kişi aldım. Toplam 15 kişi. Herbirine elektronik mal varlıklarını sordum. Bir kere herkesin cep telefonu, dijital kamerası ve mp3 oynatıcısı vardı. İki kişi hariç hepsi plazma televizyon ve bir kişi hariç hepsi diz üstü bilgisayar sahibiydi. Öte yandan, en üst gruptakilerle en alt gruptakiler ev sahibiyken orta gruptakiler kirada oturuyorlardı. Buna rağmen ortadaki gruptan daha fazla dört çeker çıktı.



Bütün bunlar tek bir kapıya çıkıyor. Biz parayı başka türlü algılıyoruz. Dünyanın en zengin ülkesinde oturuyoruz ama parayla saadeti yakalayamamışız. Zenginleştikçe daha çok isteyeceğiz, onları satın almak için daha çok zenginleşmek gerekecek. Yeni aldığımız oyuncaklara çabuk alışıp yenilerini istemeye başlayacağız. Komşu bizden zengin oldukça mutlu olmayacağız. Parayla saadet bu kadar oluyor.



Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
06-09-2009, 07:47
2008’de ENERJİ FİYATLARI

Ali Perşembe
16 Şubat 2008, Dünya Gazetesi

Neredeyse yüzyıldır küresel enerji ve metal piyasaları hakkında veri ve analitik bilgi sağlayan Platts firmasının kıdemli analistlerinden L. Rafield ve editör J. Mower, Futures dergisinin 2007 yılı sonunda yayınladığı “Enerji Piyasası 2008 Görünümü” ekinde enerji piyasası aktörlerini 2008 yılında ortaya çıkabilecek şok fiyatlar hakkında uyarıyorlar.

Platts’a göre gittikçe sıkılaşan arz/talep dengesi, özellikle Nymex’te işlem gören hafif, tatlı ham petrol fiyatını 2008 yılında o büyülü 100 dolar rakamının üzerine rahatlıkla çıkaracak. A.B.D. ve Avrupa ham petrol stoklarının azalmaya devam ettiği bu ortamda özellikle OECD ülkeleri olası arz şoklarına karşı çok duyarlı bir durumdalar. Böyle bir şok olmasa dahi düşük stok seviyeleri fiyatları desteklemeye devam edecek.

Amerikasn Enerji Bilgi İdaresi’ne (EİA) göre A.B.D. ticari ham petrol stokları 2007 yılı sonunda 290 milyon varile düştü. Bu seviye Ocak 2005’ten beri görülen en düşük seviye ve beş yıllık ortalamaların 6,6 milyon varil altında olduğu gibi bir önceki yılın da 30 milyon varil altında. Bu mevsimde stok seviyelerinin düşmesi normal ama arz/talep dengesinde gözle görülür bir gerilme var.

Piyasanın gözü daha çok rafinerilerin çoğunlukta olduğu A.B.D. Meksika Körfezi’nde. İş fiyatlamaya gelince, herkesin gözü kulağı düşük sülfürlü, yüksek graviteli hafif-tatlı ham petrolde. Petrol fiyatları denince akla sadece tek bu ham petrol türü geliyor. Halbuki, OPEC üretimi artırsa bile Nymex’te işlem gören hafif-tatlının fiyatı yükselmeye devam edince kafalar karışıyor. Şimdilik OPEC’in ürettiği ürünlerde belirgin bir arz sıkışıklığı yok, ancak A.B.D. Çevre Koruma Kurumu (EPA) ve AT’nin düşük sülfürlü petrol kullanımına doğru getirdiği yaptırımlar hafif-tatlı fiyatlarını artırmaya devam edecek. Rafineriler ürün kalitesini artırmak için yatırım yaparken hafif-tatlıya talep artacak. Özellikle 2008 yılında beklenen ekonomik yavaşlama gerçekleşmezse talep artışı hızlanacak.

Reuters’in 11 Aralık 2007’de yayınladığı rapora göre Avrupa stokları Kasım ayında 481 milyon varil seviyesindeydi. Bu rakam bir yıl öncesine göre %4 aşağıda. Her ne kadar talebin %25’i A.B.D.’den geliyorsa da 2008 yılında talebi hızlandıracak asıl yöreler Çin, Hindistan ve Orta Doğu olabilir. Uluslararası Enerji Kurumu (IEA) tahminine göre küresel talebin günde 88 milyon varile ulaşması bekleniyor.

Küresel enerji piyasası, A.B.D.’de başlayıp bir virüs gibi yayılan eşik altı konut kredileri krizinde gördüğümüz gibi artık makro ekonomik gelişmelere karşı hayli duyarlı. Buna rağmen beklenen ekonomik yavaşlamanın petrol talebine negatif bir etkisi olmuyor. OPEC tarafında henüz bir arz sıkışıklığı yok ama OPEC dışı üretim son üç yılda hep hayal kırıklığı yarattı. IEA, OPEC dışı arzı 51 milyon varil olarak öngörüyor, ancak bu rakam OPEC tahminlerinin çok üzerinde (510.000 varil). Piyasa OPEC’in görüşlerine daha fazla kredi tanıyor.

A.B.D.’de mevcut arz büyümesi beklentilerini karşılasa bile, ki bu da büyük çapta Meksika Körfezi üretimine bağlı, bu olası büyümenin getirdiği petrol Stratejik Rezervler’e yapılacak eklemelerle emilecek. Bu da piyasaya daha az ticari petrol gireceğine işaret ediyor. Kuzey Denizi sahaları çoktan zirve yaptı. Öte yandan, kasırgalar Meksika Körfezi üretimini hep projeksiyonların altında tuttu. Güney Amerika üretim seviyeleri ise hayal kırıklığı yarattı. Öyleyse geriye OPEC dışı üretim kapasitesi olarak sadece Sovyetler Birliği sahalarını bırakıyor ki onun da her zamanki gibi beklentileri karşılaması öngörülmüyor.

Bütün bunlar petrol fiyatlarının 2008 yılında da yükselmeye devam edeceğini ve dolayısıyla agresif bir şekilde fiyatlanan ham petrolün orta damıtılmışlar, gaz yağı, benzin ve fuel oil gibi yan ürünleri de yukarı çekeceğini gösteriyor.

Doğal gaz tarafında görünüm biraz daha olumlu. Artan stoklar 2008 yılında fiyatlara baskı kurmaya devam edecekmiş gibi görünüyor. Önemli bir doğal afetle karşılaşmazsak arzda bir sorun çıkmayacak. Son yıllarda iklim koşullarında gözlenen ılıma talep sıkışıklığı yaratmıyor. 2008 yılında küresel ortalamaların birazcık yükselmesi beklense de yılın yine son 10 yılın en sıcak yıllarından biri olarak kalması olası. İngiliz Meteoroloji Bürosu ve East Anglia Üniversitesi araştırmalarına göre, 2008 yılı 2000 yılında beri en soğuk yıl olabilir ama uzun vadeli küresel ortalama olan 14 derecenin hâlâ 0,37 derece üzerinde olacak. Öte yandan, tüm dünyada yeni açık deniz yataklarının üretime açılmaya devam etmesi de beklenen senaryo.

Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
06-09-2009, 07:48
2007’DE TÜREV PİYASALARDA İŞLEM HACMİ PATLAMASI ve VOB



Ali Perşembe
29 Mart 2008, Dünya Gazetesi



Bir yandan Basel II’nin devreye girmesi yaklaşır, bir yandan A.B.D. konut kredileri piyasasında patlayan kriz bütün dünyayı sarsar, bir yandan başta yapılandırılmış ürünler olmak üzere türev ürünler arenasında risk kontrol ve denetim güçlüklerinin yarattığı çarpıklıklar dünya finans sisteminin gündeminin ön sıralarında yer almaya devam ederken, organize borsalarda işlem gören türev ürünlerin 2007 yılında müthiş bir işlem hacmi patlaması gerçekleştirdiğine şahit olduk. Futures Industry Association’ın (Vadeli İşlemler Sektörü Birliği) açıkladığı rakamlara göre dünyadaki organize vadeli işlemler borsalarının işlem hacmi 2007 yılında %28 arttı. Bu borsalarda 15 milyarın üzerinde vadeli ve opsiyon sözleşme el değiştirirken işlem hacmi artışındaki ivmenin de arttığına şahit olduk. Artış hızı 2004 yılında %9, 2005 yılında %12 ve 2006’da %19 idi. İşlem hacminin %54’ü vadeli işlem, %46’sı ise opsiyon sözleşmelerinden geldi.



İşlem hacmindeki bu müthiş artış her ne kadar hemen her sektöre yayılmış olsa da asıl büyüme endeks ve bireysel Vadeli Hisse Senetleri (Single Stock Futures) bacağında gerçekleşti. Bu sektörün işlem hacmi toplam işlem hacminin %64’ünü oluştururken işlem hacmindeki artışın da %71’i burada oldu. Özellikle yılın ikinci yarısında patlayan volatilite bu artışın arkasında en önemli etkendi. Kategori bazında 2007 yılında işlem hacimleri şöyle gellişti:



Dünya Borsaları Vadeli İşlemler ve Opsiyonlar İşlem Hacmi

Kategori
İşlem Hacmi (milyon özleşme)
Yıllık artış

(%)
Sektör Payı

(%)

Hisse Endeksleri
5.617
26,10
36,99

Bireysel Hisse Senetleri
4.092
42,25
26,94

Faiz sözleşmeleri
3.741
17,14
24,63

Tarım
646
32,02
4,25

Enerji
496
28,61
3,27

Dövizler
335
39,43
2,20

Sanayi Metalleri
151
29,72
1,00

Değerli Metaller
105
2,73
0,69

Diğer
4
-3,06
0,03

Toplam
15.187
28,03
100,00




Bu tabloda dikkat çeken en çarpıcı oluşum, hisse endeksleri, hisse senetleri ve faiz sözleşmeleri sektörlerinin toplam dünya hacminin %89’unu oluşturması.



Biraz da kendimize bakalım. 2007 yılı sonu rakamlarına göre VOB’daki işlem hacmi artışı dünya ortalamasını neredeyse ona katladı. 2007 yılında VOB’un işlem hacmi bir yıl öncesine nazaran %263 artarak 24,87 milyon sözleşmeye ulaştı. Opsiyonları saymazsak, VOB 54 borsa arasında 38.liğe yükseldi. YTL bazında yapılan işlemlerin tutarı 188 milyar YTL’ye ulaşarak 2006 yılını yediye katladı. Müşteri hesap sayısındaki artış da sağlıklı bir şekilde devam ediyor. Bu elbette müthiş bir başarı, ancak geldiğimiz noktada bu rakamların arkasındaki oluşumları inceleyerek dünya arenasında nerede durduğumuzu ve bundan sonra nereye gideceğimizi iyi anlamak ve ona göre bir vizyon geliştirmek gerekiyor.



Bugün dünya borsalarındaki işlem hacminin %46’sını opsiyonlar teşkil ederken bu enstrümanların VOB’da devreye girmesi daha zaman alacağa benziyor. Bu süreçte olası işlem hacmi de elbette tezhâh üstü piyasalara gitmeye devam edecek. Öte yandan, dünya hacminin %27’si bireysel vadeli hisse senedi sözleşmelerinde (VHS) gerçekleşirken VOB aylardır çok yakında devreye sokacağını söylediği 10 hisse senedi szleşmesinin akıbeti hakkında hâlâ bir bildiri yayımlamamıştır. VHS’ler sayesinde Ulusal Hindistan Borsası (NSE) ve Johannesburg Borsası (JSE) 2007 yılında sırasıyla dünyanın en büyük 9. ve 13. borsaları haline gelmişlerdir. VOB’un bu konuda vizyonu var mıdır, varsa sektöre bilgi vermelidir.



Büyüme rakamlarına bir başka açıdan baktığımızda VOB’un geleceği açısından bazı endişelerin ortaya çıkması da kaçınılmaz oluyor. 2008 Şubat ayını ele alacak olursak, VOB’da yapılan işlemlerin %95’inin İMKB30 Endeksi’nde gerçekleştiğini, bu rakamın da %84’ünün en yakın ay sözleşmede oluştuğunu görüyoruz. Bu borsanın tamamı için ne kadar sağlıklıdır? 2007 dünya işlem hacminin dörtte biri faiz sözleşmelerinde gerçekleşirken VOB’daki sözleşmelerin işlem hacmi tabelasında hep sıfırı göstermesi moral bozmaktadır. Diğer tarafta, dolar/YTL sözleşmesi ancak volatilite arttığında biraz hareketlenirken Euro/YTL hacmi Macaristan Borsası’ndaki işlem hacmine bile erişememektedir.



Fındık, pamuk, buğday gibi ulusal ürünler VOB’da bir türlü işlem göremezken hep beraber dünya fındık fiyatlarının Frankfurt’ta, pamuk fiyatlarının Liverpool’da belirlenmesini seyretmek üzüntü yaratmaktadır. Sadece küçükler değil, dünyanın en büyük borsaları (CME ve CBOT) bile birleşip ölçek ekonomileri yaratırken, dünya altın talebinin %12’sini meydana getiren ülkemizde bir türlü uluslararası düşünüp lisans veya ortaklık anlaşmaları vizyonu geliştirmeden bırakın COMEX’i, Dubai Borsası’nın bile attığı büyük adımları seyrediyor olmak bu başarılara gölge düşürmektedir. Endeks sözleşmesinin yerel başarsının apoleti artık tozlanmaktadır. VOB bu uluslararası arenanın neresinde yer almak istemektedir?



Ali Perşembe

TÜM YAZILAR

Ayrıntılar için bize yazın...

tumer1962
06-09-2009, 07:52
TÜRKİYE BORSASI

Ali Perşembe
28 Ağustos 2009, Dünya Gazetesi

19 Ağustos’ta sıcak ama İzmir gibi efe bir İzmir gününde Akbank VOB Sanal Portföy Yarışması’nın ödül törenine katıldım. Dereceye giren yarışmacıların, sanal portföylerin o dudak uçuklatan getiri oranlarının ütopik cazibesine kapılmadan yaptıkları ayağı yere basan ödül kabul konuşmalarını dinledim, ellerini sıktım candan, çünkü etrafımda sanal da olsa bilinçli yatırımcı görmek gelecek için kanatlarımı havalandırdı. Tüm katılımcılar, VOB Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, Akbank Bireysel ve Şirket Bankacılığından Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Galip Tözge ve Capital ve Ekonomist Dergileri Yayın Direktörü Rauf Ateş tarafından yapılan konuşmaları dinlerken aynı benim gibi ayaklarının altındaki halıya uçması için hükmedebilecekleri hapı veren tatlı bir iyimserlikle kulak kabarttılar. Herkes türev ürünlerin hayatımızda ne kadar önemli rol oynamaya devam edeceğini, bu işin dünyanın en büyük işi olduğunu, bu platformda VOB’un ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu ve desteklenmesi gerektiğini idrak etmiş görünüyordu.



Ödül töreni sonrası Akbank’ın misafirperverliğinde katıldığım kokteylde katılımcılarla sohbet etme fırsatı buldum, fazlamızı eksiğimizi tartıştık, hayaller kurduk, sorduk, umduk. VOB’un nereden nereye geldiğini, işlem hacmini nasıl katlayarak artırdığını, kalıbını nasıl doldurduğunu, CFTC’ye verilen “No Action Letter”ı, bireysel vadeli hisse senetleri işlemleri için hazır oluşunu, perakende foreks işlemlerinde patlamaya hazır bombanın en okkalı ilacı olacak olan Contracts for Difference (CFD) sözleşmelerinin devreya alınmasının plânlandığını tartışırken bizim diye sahiplenerek gururlandık ama işlem hacminin tek bir sözleşme ayında fazlasıyla yoğunlaşmış olduğunu, emtia, faiz ve bireysel vadeli hisse senedi sözleşmelerinin bir türlü hayata geçirilemediğini, altın ülkesinde tek tük altın sözleşmesinin işlem gördüğünü, kronik ürün eksikliğini tartışırken buruklaştık.



Gecenin son uçağında İstanbul’a dönerken gururlu ama buruk, heyecanlı ama yorgun, umutlu ama mahmur bedenimle beynim artık benimle konuşmayı bıraktı ama ertesi günün gazetelerinde kanatlarımın altı yine hava doluverdi. Sayfalar, İMKB’nin küresel bir borsa oluşumu için çalışmalar yürüttüğünü, tüm borsaların tek bir platform üzerinden işlem göreceği yekpare bir Türkiye Borsası projesi yürüten İMKB’nin bu borsayla dünyanın önde gelen borsaları arasında entegrasyon sağlamayı hedeflediğini, Başkan Hüseyin Erkan’ın “Tek bir Türkiye sermaye piyasası oluşturmaya çalışıyoruz” dediğini, Altın Borsası ve SPK’nın da bu girişimi benimsemiş olduğunu, böylece aracı kurumların tek bir teminatla her bir borsada işlem yapabileceğini, Türkiye sermaye piyasalarının bölgede bir güç olarak yerini sağlamlaştırmasının ve gelişmiş piyasalara entegre olmasının amaçlandığını yazıyordu. Okuduklarımın iğneleri o tatlı heyecanın afyonunu zerkediyordu ama yanıbaşımda şeytan yine dikilmiş dürtükleyip duruyordu.



İstanbul’un 10 yılda bölgesel, 30 yılda da küresel finans merkezi olması için iki yılı aşkın süredir devam eden çalışmalar kapsamında Ocak ayında oluşturulan 9 ayrı çalışma grubunun (Hukuk, Finansal Ürün ve Hizmet, Vergi, Düzenleyici ve Denetleyici Çerçeve, Altyapı, İFM Organizasyon, Tanıtım ve İmaj, İnsan Kaynakları ile Mevcut Durum Analizi), hazırlayacağı strateji belgesini görmek için 6-7 Ekim’de Türkiye’de yapılacak olan Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) yıllık toplantılarına kadar nasıl bekleyebileceğimi düşünürken VOB’un ve İMKB’nin (veya artık Türkiye Borsası diyelim mi?) bu girişimlerin neresinde durduğunu anlamaya çalıştım.

İnternetin ve teknolojinin kâğıt parçalarını, coğrafik sınırları, ve saatleri yok ettiği bu çağda bırakın bir borsanın, EFT sisteminin bile günün belli bir saatinde niye kapandığını anlamamış; elektronik borsanın hangi kentte olduğunun kime neyi farkettirdiğini çözememiş; herkesin çıkarına olan bir ürünün paylaşılamamasının arkasında yatan nedenlerin elde edilecek meyvelerle karşılaştırıldığında sokakta misket kavgası yapan veletlerin sümükleri gibi buhar olup yok olacağının neden görülemediğini görememiş; çoktan yekpare olmuş küreyle rekabet edebilmek için öteden beri sadece tüm borsalarımızın özelleşip birleşmekle kalmayıp aynı zamanda dünyanın önde gelen borsalarıyla entegre olarak sınırların ve saatlerin yokluğunda bizim ürünlerimizin dışarıda, dışardaki ürünlerin burada serbestçe alınıp satılabildiği platformların sahibi olması gerektiğini savunan biri olarak, niye yalan söyleyeyim, ben yine anlamadım.


Ali Perşembe

maculu
10-09-2009, 13:27
arkadaşlar cidden bu kitabın özellikle birinci cildiyle ilgili yardımcı olabilecekler çok büyük iyilik yaparlar teşekkürler....

kesinlikle katılıyorum, bende arastırdım ama bulamadım :(

tumer1962
10-09-2009, 13:51
http://www.persembe.com/KITAP/TA_IstekFormu.htm

maculu
12-09-2009, 23:49
tumer1962

basılı olanını kastetmiştim ben, kitap halinde

cubane
16-09-2009, 00:11
Bu kitabı e-kitap olarak alan mutlaka vardır bu sitede...
Hadi arkadaşlar paylaşalım... :he:

süleyman
03-10-2009, 18:16
piyasa da 3. ve 4.cilt piyasada bulunmakta ancak 1. ve 2.cilt yok.. eğer 1. ve ikinci cilt elinde e-kitap olarak olan varsa yardımcı olabilir mi... bende 1-3-ve 4.ciltler var 2.cilt yok eğer 2.cilt e kitap olarak olan varsa yardımcı olsun...

olimpik yorum
03-10-2009, 19:54
piyasa da 3. ve 4.cilt piyasada bulunmakta ancak 1. ve 2.cilt yok.. eğer 1. ve ikinci cilt elinde e-kitap olarak olan varsa yardımcı olabilir mi... bende 1-3-ve 4.ciltler var 2.cilt yok eğer 2.cilt e kitap olarak olan varsa yardımcı olsun...

Bende 1,2,3 .ciltler var.4.cü yok.Yalnız 3.cü ciltten 2 tane var.4.cü ciltle değiştirmek isteyen varsa takas edebilirim.1 ve 2.ciltte çok değerli bilgiler var.1 ve 2.ci cildi hafızlayan gerçek borsacı olur.Buradan sayın Ali Perşembe hocama değerli bilgilerinden dolayı çok teşekkür ediyorum.İsterseniz size 2.ci kitaptan hocamın değerli bir bilgisini vereyim."meyili fazla dik olmayan trendler uzun bir süre devam edebilirler,dik meyilli trendler tehlikelidir"der.
Daha ne cevherler var,ilaç,ilaç.

süleyman
06-10-2009, 17:31
arkadaşlar scala yayıncılık kitabı basacak ama tam zaman vermiyorlar sizde arayın ve talebiniz olduğunu belirtin ki hızlansın.. ben öyle anladım.. herkes arasın yayın evini 0212 251 51 26

süleyman
06-10-2009, 17:32
3ve 4 ciltler piyasa da var 1ve 2 ciltler yok...

süleyman
06-10-2009, 17:34
Bende 1,2,3 .ciltler var.4.cü yok.Yalnız 3.cü ciltten 2 tane var.4.cü ciltle değiştirmek isteyen varsa takas edebilirim.1 ve 2.ciltte çok değerli bilgiler var.1 ve 2.ci cildi hafızlayan gerçek borsacı olur.Buradan sayın Ali Perşembe hocama değerli bilgilerinden dolayı çok teşekkür ediyorum.İsterseniz size 2.ci kitaptan hocamın değerli bir bilgisini vereyim."meyili fazla dik olmayan trendler uzun bir süre devam edebilirler,dik meyilli trendler tehlikelidir"der.
Daha ne cevherler var,ilaç,ilaç.

kardeş 4 cildi piyasada kolaylıkla bulabilirsin.. siz ikinci cildi bulabilirseniz bana özelden mesaj atın ben alır yollarım size 4. cildi... 2 cilt fazla olan varsa ben satın alabilirim arkadaşlar....

tumer1962
06-10-2009, 22:49
http://forum.borsamatik.com/index.php?showtopic=4819&st=40

bu sayfada tırtıl hocanın görsel egitim seti mevcut işinize yarayacagınıza eminim

ninova12
28-10-2009, 17:48
bEN DE TUTULDUM BU DERMANSIZ DERDE.SAATLERCE ARIYORUM 1 VE2.KİTAPLAR YOK.EN İYİSİ SCALAYI ARAMAK

ninova12
29-10-2009, 18:21
Buğün tanıdığım büyük bir kitapçıya gittim ,kitabı sordum daha lafı tamamlamadan bulamazsın dedi arkadaş ve şunu ekledi:O kitap çeviridir diye.Bilmiyorum doğru mu?

saa
18-11-2009, 21:00
ben ali hocanın kursuna gittim bence adam olayı zaten noktalamış imkb ile flan ilişkisini kesmiş başka denizlere dalmış vob fx gibi zaten 20 tane kitaba çevirmenlik yapmış fazlasıyla donanımlı ilk 2 kitabı bende arıyorum nette yok 2 ay önce bi sitede kampanyalı 4 ü bi arada satılıyordu ama bi ara alırım dedim bitmiş malesef

engosti
19-11-2009, 14:58
Arkadaşlar Ali Perşembe'nin bu 4 Cilt kitabı elimde takım olarak mevcut. İlgilenen arkadaş olursa gittigidiyor.com'dan 100 TL ücret ile satışa koyabilirim. + Kargo Ücreti

renkkk
20-11-2009, 02:25
ben ali hocanın kursuna gittim bence adam olayı zaten noktalamış imkb ile flan ilişkisini kesmiş başka denizlere dalmış vob fx gibi zaten 20 tane kitaba çevirmenlik yapmış fazlasıyla donanımlı ilk 2 kitabı bende arıyorum nette yok 2 ay önce bi sitede kampanyalı 4 ü bi arada satılıyordu ama bi ara alırım dedim bitmiş malesef

hocam kurs ta ne anlatılıyor Gerçekten yararlı oluyor mu bir de kurs sonunda dağıtılan belge vs. var mı bilgi verirsen sevinirim.

cashhflow
30-11-2009, 11:07
bende 1.si var gönderebilirim yada takas edebiliriz ?

olimpik yorum
30-11-2009, 11:17
Buğün tanıdığım büyük bir kitapçıya gittim ,kitabı sordum daha lafı tamamlamadan bulamazsın dedi arkadaş ve şunu ekledi:O kitap çeviridir diye.Bilmiyorum doğru mu?

Doğru değil.Kitap tamamen sayın hocamın orijinal eseridir.

cashhflow
01-12-2009, 00:58
nerde bulamıon kardeşim kendi sitesinde pdf formatın da satıyor 4.cilt hariç diğerleri 35 tl, 4. cilt 40 tl

cashhflow
01-12-2009, 00:59
dediğim gibi bende 1. cilt var isteyenle takas edebilirim

HOŞHAN
06-12-2009, 15:35
bEN DE TUTULDUM BU DERMANSIZ DERDE.SAATLERCE ARIYORUM 1 VE2.KİTAPLAR YOK.EN İYİSİ SCALAYI ARAMAK

valla ben aradım 1- 1,5 ay içersinde basılacak dedi.. bekliyeceğiz..

cashhflow
10-12-2009, 21:35
daha çok beklersiniz adam kendi sitesinde iki üç katına satıyor sanmıyorum tekrar scala yayına sattırcağını

i-ked
03-01-2010, 13:42
Borsadan kazanamıyor herhalde :) Bu ne biçim fiyat politikası? Kendi stesinde aracı kullanmadan 35 TL satış fiyatı, Hepsiburada fiyatı ise 17,87 ... biraz bilinçli yatırımcı olmak istiyordum, çok mu şey istedim, aslında 3ün 5in lafı olmaz da...

TEKNİK ANALİZ Mİ DEDİN?
HADİ CANIM SEN DE! 3
------------------------------------
Tüm set için

http://www.persembe.com/KITAP/TA_IstekFormu.htm

promete
04-01-2010, 23:18
Borsadan kazanamıyor herhalde :) Bu ne biçim fiyat politikası? Kendi stesinde aracı kullanmadan 35 TL satış fiyatı, Hepsiburada fiyatı ise 17,87 ... biraz bilinçli yatırımcı olmak istiyordum, çok mu şey istedim, aslında 3ün 5in lafı olmaz da...

TEKNİK ANALİZ Mİ DEDİN?
HADİ CANIM SEN DE! 3
------------------------------------
Tüm set için

http://www.persembe.com/KITAP/TA_IstekFormu.htm

Ben sonunda 4 ciltide buldum.Yalnız 1.2. ve 4. cilti fotokopi olarak alabildim.4.cilt 25tl.1.ve 2. cilt 20 tl.verdim.Ali perşembe den insaflılarmış yinede:)en azından fotokopiler kitap şeklinde ciltli filan.
Scala yayıncılığın istiklaldeki satış yerinden buldum.İlgilenen arkadaşlara duyurulur...

Adres, telefon bu linkte mevcut!
http://www.scala.com.tr/e-bulten/11/

i-ked
09-01-2010, 00:42
ALI PERSEMBE’NIN SUNACAGI, BIREYLERIN KATILIMINA ACIK EGITIMLERIN TARIHLERI BELLI OLDU.

TEKNIK ANALIZ VE TRADING DISIPLINI
EGITIM TARIHI: 13-14 SUBAT 2010
SON KAYIT TARIHI: 29 OCAK 2010

KIMLER KATILMALI: BIREYSEL VE KURUMSAL YATIRIMCILAR, FON/PORTFOY/VARLIK YONETICILERI, ARACI
KURUMLAR, BANKALAR VE PORTFOY YONETIM SIRKETLERININ HAZINE VE/VEYA ARASTIRMA BIRIMLERI,
YATIRIM DANISMANLARI, FOREKS ISLEMCILERI, MUSTERI TEMSILCILERI, SPK LISANSLAMA SINAVLARINA
HAZIRLANANLAR.

TUREV ARACLAR (VADELI ISLEMLER, VOB VE OPSIYONLAR)
EGITIM TARIHI: 20-21 SUBAT 2010
SON KAYIT TARIHI: 5 SUBAT 2010

KIMLER KATILMALI: BIREYSEL VE KURUMSAL YATIRIMCILAR, FON/PORTFOY/VARLIK YONETICILERI, ARACI
KURUMLAR, BANKALAR VE PORTFOY YONETIM SIRKETLERININ HAZINE VE/VEYA ARASTIRMA BIRIMLERI,
YATIRIM DANISMANLARI, MUSTERI TEMSILCILERI, IHRACAT/ITHALATCI SIRKETLERIN FON/RISK YONETIM
BIRIMLERI, SPK TUREV ARACLAR LISANSLAMA SINAVLARINA HAZIRLANANLAR (KURS TUREV ARACLAR;
VADELI ISLEM VE OPSIYON PIYASALARININ ISLEYISI; TUREV ARACLARLA ARBITRAJ VE KORUNMA
MODULLERINI ICERIR).

500 TL + KDV (590 TL) OLAN EGITIM UCRETLERINE OGLEN YEMEKLERI, GUN BOYU CAY/KAHVE/KURABIYE
IKRAMLARINI VE KURS KITAPLARI DAHIL. EGITIMLER ROBERT KOLEJ MEZUNLAR DERNEGI’NIN
ARNAVUTKOY’DEKI TESISLERINDE GERCEKLESECEK.

DIGER TUM AYRINTILAR WWW.PERSEMBE.COM DA!

SORULARINIZ ICIN: [email protected]

-MATRIKS-

Daha önce katılan oldu mu? Eğer işlerim sorun çıkarmazsa katılmayı düşünüyorum...

engosti
15-01-2010, 14:34
Bence Kursuna gitmeye gerek yok. Adam zaten herşeyi anlatmış 4 Cilt kitabında.

torukmaktu
18-01-2010, 05:06
Arkadaşlar buna benzer kitap yok mu başka
Ben çoktan bulmaktan ümidi kestim de

saa
28-01-2010, 02:39
arkadaşlar ilgilenenler kitabı istiklal caddesinde galatasarayın orda herhangi bi kitabevine scala yayıncılığı sorun tarif edeceklerdir scala yayıncılık kitabı istediginizde fotokopisini 30 dk da çektirtip 20 tlye satıyor ben 2.sinide aldım ali perşembe güzel anlatıyor bu işi bence sadece teorisyen değil pratiğe dönük anlatım teknigi ayrıca kursunuda katıldım kursundakı sunumu ise ilk gün öglene kadar genel piyasa gerçekleri ki bence borsaya bakış açısını değiştiren bi sunum yaptı,,,(herhangi bi metanın fiyatlamasına karşı taraf tutmak başarısızlığa davetiye çıkartmaktır ,kazanç için önce fiyata saygı duymayı ögrenmek gerekir) sonrası ise genel olarak 3. kitabında geçenleri anlattı benım gibi temelsiz birine çok şey kattıgını düşünüyorum

engosti
30-01-2010, 21:34
Arkadaşlar kitapları 4 cilt olarak sahibinden.com sitesinde Güvenli Ticaret olarak satışa koydum. İlgilenen arkadaşlara duyurulur.


http://www.sahibinden.com/teknik_analiz_mi_dedin_hadi_canim_sende_4_cilt-67WQQaXQQ20976852WQQpXQQdisplayitem

HOŞHAN
11-02-2010, 17:25
daha çok beklersiniz adam kendi sitesinde iki üç katına satıyor sanmıyorum tekrar scala yayına sattırcağını

şubat ayının sonunda scala yayıncılık tarafaından yeniden basılacak ...

berkovic1903
15-02-2010, 16:39
ali persembeye inaniyorsaniz kitaplarini bosuna almayin ,haftasonu kursuna gittim butun indikartorleri cope attigini ve yillar suren izlenimleri sonucu hicbirisini kullanmadigini anlatti .Bir ddestek direnc seviyesi ve stop koyarak borsada oynayin ayrica hisse senetlerinde oynamiyorum euro /dolar paritesi forex yapiyorum dedi ...

mystified
15-02-2010, 23:16
Trader olmak zor iş, hangi eğitimi alırsan al ,çok özel bir çaba ve yaratıcılık istiyor... Demek ki şimdiye kadar kazancını kitaplarından,seminer ve yorumlarından kazanıyormuş.

tumer1962
17-02-2010, 11:05
Teknik analiz bilgisini aktarmak gösterge ve formasyonları yorumlamak,min.hedef fiyatları belirlemek ve bunları izleyicilere aktarmak işin en kolay yanıdır bence eger yürek varsa bunu uygulamak işin en zor yanı olduguna inanıyorum.Dikkat edin borsada teknik analiz konusunda muhteşem arkadaşların bazıları şu anda meteliksiz ve haciz kıskacındadır.Birçoguda bilgilerini borsada kullanarak para kazanamadıkları için ,seminer vs. gibi işlerden para kazanmaya çalışmaktadırlar çünkü en güzel kazanç ,risksiz kazanç oldugu için bu arenayı tercih etmektedirler.Teknik analiz bilgisi sadece bir anahtardır.Bunun yanında temel analiz,araştırma ve bilgileri harmanlayarak ileriye yönelik analiz yapabilme kabiliyeti ,cesaret,vs gibi bir çok unsur gereklidir TRADER olabilmek için bencede borsada alım-satım yapabilmek için gösterge ve formasyonların içinde bogulmanıza gerek yoktur ancak bu konuları çok iyi özümlemiş olmanız gerekmektedir.Sadece hrk.ort. bakarakta alım satım yapabilirsiniz bunun gibi çok örnek verilebilir.

mystified
17-02-2010, 14:47
Büyükler (Meril abla,Goldman ,fonlar v.b) piyasaların etinden,sütünden,yününden üç şekilde faydalanıyorlar:1-Piyasa yapıcı olarak (komisyonlardan)2-İstatistiki arbitrajdan (özellikle opsiyon piyasalarından)3-Al- sat yaparak



Küçük yatırımcının istatistiki arbitraj için büyüklerle çarpışması için ne altyapısı ne de parası yeterli, ne de bu piyasaların gerektirdiği özel bilgi donanımına sahip diye düşünüyorum(Enteresandır Amerika da Silicon Valley'in gelişimi ile yatırım bankacılığının gelişimi birbirine paralel).Küçük yatırımcının piyasa yapıcı olması zaten söz konusu olamaz çünkü özel izinlere ve şartlara bağlı bir durum.

Geriye kaldı al-sat.Yapılan backtestlerde Turtle sisteminin(trend takip eden sistem olarak) 90'lardan sonra para kaybettirdiğini bir yerlerde okumuştum.Piyasaların karakteri 80 ve 90 lardan çok daha farklı.Piyasa yapıcılar veya fonlar özellikle haberleri kullanarak emirlerlerde oluşan dengesizliklerden faydalanmak için fiyatları her iki yönede çekebilmekteler(ister scalping deyin ister high frequency trading).Günümüz fiyat hareketlerinin karakteristiği olarak gürültü faktörü çok daha fazla ön plana çıkmakta hatta buna kaldıraç faktörünüde( vadeli piyasalarda) eklerseniz şartların ne kadar zorlaştığını anlayabilirsiniz.Büyükler bu savaşı kazanacak bilgi(matematik) ve teknolojik avantaja sahip.Siz hiç Goldman’ın hatta EFG ‘deki elemanların indikatörlere veya formasyonlara bakarak elle(Manuel olarak) al-sat emiri girdiğini zannediyormusunuz? http://www.megafileupload.com/en/file/195126/ATQ309-web-pdf.html
Hülasa günümüz fiyat hareketlerini yorumlamak için lineer indikatörler ve standart regresyon teknikleri artık yetersiz kalmaktalar.

akgenc
28-02-2010, 00:37
Arkadaşlar kitabın 3. ve 4. ciltleri bende fazlalık sahibinden.com da satıyorum ilgilenirseniz.
http://www.sahibinden.com/ali_persembe_teknik_analiz_mi_hadicanim_sende_3-4-66WQQaXQQ22065123WQQpXQQdisplayitem

maculu
02-03-2010, 11:08
Büyükler (Meril abla,Goldman ,fonlar v.b) piyasaların etinden,sütünden,yününden üç şekilde faydalanıyorlar:1-Piyasa yapıcı olarak (komisyonlardan)2-İstatistiki arbitrajdan (özellikle opsiyon piyasalarından)3-Al- sat yaparak



Küçük yatırımcının istatistiki arbitraj için büyüklerle çarpışması için ne altyapısı ne de parası yeterli, ne de bu piyasaların gerektirdiği özel bilgi donanımına sahip diye düşünüyorum(Enteresandır Amerika da Silicon Valley'in gelişimi ile yatırım bankacılığının gelişimi birbirine paralel).Küçük yatırımcının piyasa yapıcı olması zaten söz konusu olamaz çünkü özel izinlere ve şartlara bağlı bir durum.

Geriye kaldı al-sat.Yapılan backtestlerde Turtle sisteminin(trend takip eden sistem olarak) 90'lardan sonra para kaybettirdiğini bir yerlerde okumuştum.Piyasaların karakteri 80 ve 90 lardan çok daha farklı.Piyasa yapıcılar veya fonlar özellikle haberleri kullanarak emirlerlerde oluşan dengesizliklerden faydalanmak için fiyatları her iki yönede çekebilmekteler(ister scalping deyin ister high frequency trading).Günümüz fiyat hareketlerinin karakteristiği olarak gürültü faktörü çok daha fazla ön plana çıkmakta hatta buna kaldıraç faktörünüde( vadeli piyasalarda) eklerseniz şartların ne kadar zorlaştığını anlayabilirsiniz.Büyükler bu savaşı kazanacak bilgi(matematik) ve teknolojik avantaja sahip.Siz hiç Goldman’ın hatta EFG ‘deki elemanların indikatörlere veya formasyonlara bakarak elle(Manuel olarak) al-sat emiri girdiğini zannediyormusunuz? http://www.megafileupload.com/en/file/195126/ATQ309-web-pdf.html
Hülasa günümüz fiyat hareketlerini yorumlamak için lineer indikatörler ve standart regresyon teknikleri artık yetersiz kalmaktalar.

Yazdıklarınız düşündürücü gerçekten. Bu arada link açılmıyor, yenileyebiliriseniz sevinirim.

rfm
13-03-2010, 11:56
ali perşembe nin 1.2.3 cilt kitapları sahibinden.com da satılıyor ilgilenen arkadaşlar bakabilir.

tyuksel
24-03-2010, 12:20
ali perşembe nin 1.2.3 cilt kitapları sahibinden.com da satılıyor ilgilenen arkadaşlar bakabilir.

RFM'nin verdiği bilgiden yola çıkarak Ali Perşembe'nin kitaplarını bugün itibarı ile aldım. Arkadaşla telefonda yaptığım görüşmede elinde birkaç set daha olduğunu yazdı. İlgilenenler için link ekte...

http://www.sahibinden.com/ali_persembe_teknik_analizmi_dedin_hadi_canim_send e_!-67WQQaXQQ22712021WQQpXQQdisplayitem?

Bu arada ben daha önce kitapyurdu'ndan 3. kitabı edinmiş olduğumdan sadece 1 ve 2'yi göndermesini rica ettim ve sadece onları satın aldım, geriye sadece 4. kitap kaldı :)

wallstreeter
26-03-2010, 09:11
bu kadar şişirilcek kitaplar değil arkadaşlar bunlar sihir falan yok adamın ilk 2 cilt boyunca tek dediği şey destekte al direnç te sat yada bekle direnç kırılınca al yukarı hareket sürdüğü sürece satma geri döndüğünün ikinci günün ver. İyi de bunları yapmak mesele zaten destek neresi direnç neresi destek kırırlırsa nasıl stop olacaksın?. Yazarar göre hemen stop ol bekle. Ama söyle bir erçke var bizim yatırımcımız koolay kolay stop olmaz eğer olsa bile sürekli hisse değiştirdiğimizden dolayı kchol de stop olur gider sahol alırız orda stop olur gider garan alırız sonucta 10 stopta sermayeyi yeriz. Kitapta anlatılan tüm teknikler aynı hisse (daha doğrusu kitap aslında hisseler için değil endeksler ve forex vob için) yani kchol de stop olunca beklicen desteğe gelince gene kchol alıcan gene stop olursan beklicen tekrar kchol alıcan ancak bu şekilde para kazanılır hisse değiştirilerek değil. O yüzden
öyle sizi başarıya götürcek sihirli formuller yok kitabın özü bu.
1. hİSSE DEĞİŞTİRME
2.STOP SUZ ÇALIŞMA
3.BEKLEMEYİ BİL
bunları yapan zaten kazanır...:)
bu arada ben yazarın eğitimlerine de katılmıştım ordada aynı şeyler anlatıldı.

berkovic1903
01-04-2010, 15:52
bu kadar şişirilcek kitaplar değil arkadaşlar bunlar sihir falan yok adamın ilk 2 cilt boyunca tek dediği şey destekte al direnç te sat yada bekle direnç kırılınca al yukarı hareket sürdüğü sürece satma geri döndüğünün ikinci günün ver. İyi de bunları yapmak mesele zaten destek neresi direnç neresi destek kırırlırsa nasıl stop olacaksın?. Yazarar göre hemen stop ol bekle. Ama söyle bir erçke var bizim yatırımcımız koolay kolay stop olmaz eğer olsa bile sürekli hisse değiştirdiğimizden dolayı kchol de stop olur gider sahol alırız orda stop olur gider garan alırız sonucta 10 stopta sermayeyi yeriz. Kitapta anlatılan tüm teknikler aynı hisse (daha doğrusu kitap aslında hisseler için değil endeksler ve forex vob için) yani kchol de stop olunca beklicen desteğe gelince gene kchol alıcan gene stop olursan beklicen tekrar kchol alıcan ancak bu şekilde para kazanılır hisse değiştirilerek değil. O yüzden
öyle sizi başarıya götürcek sihirli formuller yok kitabın özü bu.
1. hİSSE DEĞİŞTİRME
2.STOP SUZ ÇALIŞMA
3.BEKLEMEYİ BİL
bunları yapan zaten kazanır...:)
bu arada ben yazarın eğitimlerine de katılmıştım ordada aynı şeyler anlatıldı.

zaten egitiminde de forex piyasasinda islem yaptigini ,hisse senetleriyle ilgilenmedigini soyluyordu .Forex gibi oynak bir piyasada dedikleri gecerli olabilir ama yerinden 10 gun kalkmayan senetlerde oturup beklerken para kazananamak ancak baska bir yan geliriniz vasa mumkun olur .Bir de islem yaptigim insanlar gunluk oynuyor ve kitapta tavsiye edilen stratejiden daha iyi gelirleri oluyor ...

snıper
01-04-2010, 21:34
Arkadaşlar ben bugün scala yayıncığı aradım ve ali perşembe'nin tekniz analiz mi hadi canım sende kitabının 4 ciltinin de olduğunu sölediler bende 3 ve 4 vardı 1 ve 2 yi de göndercekler,49 tl falan tutuyoo ama özellikle 3 ciltniden çok faydalandım helal olsun adama ii yazmış,,,,

maculu
06-04-2010, 00:16
Arkadaşlar,

scaladan mail geldi dün, Ali Perşembe'nin 1. kitabı çıkmış bilginiz olsun

umtd
07-04-2010, 20:51
ödemeyi yaptım 3-4 gündür pdf olarak gönderilmesini bekliyorum... sitede bir sorun mu var acaba?

HOŞHAN
17-04-2010, 02:24
4 cildi de scala yayıncılıktan satılmaya başladı.......
biraz gecikmelide olsa piyasaya çıktı.......

tyuksel
18-04-2010, 21:13
...ben ilk 3 cildi yakın zamanda edinmiştim, dördüncüyü de dün itibarı ile kitapyurdu'ndan aldım ama baskı kalitesinden çok memnun kalmadım...

renkkk
25-04-2010, 09:22
Ali Perşembe bir kaç haftadır ntv de perşembenin gelişi adlı bir program sunuyor. Herhalde oda artık teknik analizden pek para kazanamıyor. Bunun için televizyona geçti. Bakarsınız yakında kv'ne geçer, yeni baron falan olur, ya da Aşk-ı Memnu'da Behlül'ün yerine geçer. Niye olmasın. Programlarını izledim. Bence yetenek var adamda.

http://video.ntvmsnbc.com/#v196151133147092024153040025096156192052025040195

kbbci
02-05-2010, 22:38
arkadaşlar size bir sorum olacak. Bir arkadaşımdan 1. ve 2. cildi alıp okudum, faydalı olduğunu düşünüyorum. 3. ve 4. ciltlerde neler var, bir de ilk 2 ciltteki bilgilere dayanarak borsada başarılı olunabilir mi? yoksa başarılı olmak için mutlaka 4 cildi de okumak mı gerekli? yani bu 4 kitap birbirinin devamı mı? Bna sanki ilk 2 ciltteki bilgilerle başarılı olunabilecek gibi geldi? siz ne düşünürsünüz?

renkkk
03-05-2010, 23:41
arkadaşlar size bir sorum olacak. Bir arkadaşımdan 1. ve 2. cildi alıp okudum, faydalı olduğunu düşünüyorum. 3. ve 4. ciltlerde neler var, bir de ilk 2 ciltteki bilgilere dayanarak borsada başarılı olunabilir mi? yoksa başarılı olmak için mutlaka 4 cildi de okumak mı gerekli? yani bu 4 kitap birbirinin devamı mı? Bna sanki ilk 2 ciltteki bilgilerle başarılı olunabilecek gibi geldi? siz ne düşünürsünüz?

3. ciltte teknik göstergeler ve nasıl kullanılacağına dair bilgiler var. 4. ciltte te trading felsefesi vs. gibi bilgiler var. İlk 2 ciltteki bilgilere dayanarak borsada başarılı olabileceğinizi size aşılamasına rağmen 4. ciltte yılda yüzde 25 bile kazanabileceğinizin çok zor olduğunu size sadece bir paragrafla daha güzel aşılıyor. Kitabın anlatmak istediği önceki mesajlarda daha bilgili arkadaşlarca güzelce anlatılmıştır. Kısaca stop yapabiliyorsan kazanırsın demeye getiriyor herkes gibi. Sistematik olmak gerektiğini anlatıyor. Trendlerde pozisyon alınması gerektiği falan. Ama asıl sorun şu. Sistematikde olsan yukarı trend yapacak kağıdı nasıl seçecen.

pales
03-05-2010, 23:49
Arkadaşım ben ilk 3 cildi okudum, 1. cilt roman tadında 2. cilt disiplin ve sistemli alım satımı anlatıyor. 3. cilt göstergeler hakkında bilgi var macd, rsı ccı falan, ben sana görsel yatırımcıyı okumanı tavsiye ederim, göstergeler hakkında daha detaylı bilgi sahibi olursun, ilan kalkmadıysa sahibinden de satılıyordu, göstergeler konusunda benim favorim görsel yatırımcı

kbbci
04-05-2010, 09:21
Cevaplar için tşk. arkadaşlar, ben özellikle hangi kağıdı seçeceğim konusunda bilgi sahibi olmak istiyorum. Anlaşılan başka kaynaklara da bakmak lazım.

3. ciltte teknik göstergeler ve nasıl kullanılacağına dair bilgiler var. 4. ciltte te trading felsefesi vs. gibi bilgiler var. İlk 2 ciltteki bilgilere dayanarak borsada başarılı olabileceğinizi size aşılamasına rağmen 4. ciltte yılda yüzde 25 bile kazanabileceğinizin çok zor olduğunu size sadece bir paragrafla daha güzel aşılıyor. Kitabın anlatmak istediği önceki mesajlarda daha bilgili arkadaşlarca güzelce anlatılmıştır. Kısaca stop yapabiliyorsan kazanırsın demeye getiriyor herkes gibi. Sistematik olmak gerektiğini anlatıyor. Trendlerde pozisyon alınması gerektiği falan. Ama asıl sorun şu. Sistematikde olsan yukarı trend yapacak kağıdı nasıl seçecen.

kbbci
04-05-2010, 09:22
tşk. cevap için, dediğiniz kitabı okuyacağım

Arkadaşım ben ilk 3 cildi okudum, 1. cilt roman tadında 2. cilt disiplin ve sistemli alım satımı anlatıyor. 3. cilt göstergeler hakkında bilgi var macd, rsı ccı falan, ben sana görsel yatırımcıyı okumanı tavsiye ederim, göstergeler hakkında daha detaylı bilgi sahibi olursun, ilan kalkmadıysa sahibinden de satılıyordu, göstergeler konusunda benim favorim görsel yatırımcı

maculu
06-05-2010, 22:17
Ali Perşembe bir kaç haftadır ntv de perşembenin gelişi adlı bir program sunuyor. Herhalde oda artık teknik analizden pek para kazanamıyor. Bunun için televizyona geçti. Bakarsınız yakında kv'ne geçer, yeni baron falan olur, ya da Aşk-ı Memnu'da Behlül'ün yerine geçer. Niye olmasın. Programlarını izledim. Bence yetenek var adamda.

http://video.ntvmsnbc.com/#v196151133147092024153040025096156192052025040195

:D :D :D

kesinlikle katılıyorum :D

9K9
26-05-2010, 08:49
Arkadaşlar merhaba,

Kitabın 4 serisi de bende mevcut. Kitaplar sıfır olup isteyen arkadaşa 4'ünü birden 62 TL'ye verebilirm. Piyasada bu fiyatın altında sıfır kitapları bulabileceğiniz bir yer yok.

Saygılar...

ninova12
31-05-2010, 22:51
Selam arkadaşlar 1ve 2.kitapların baskısı çıkmış aldım .net üzerinden tanesini 16 tlden aldım yayınevi daha pahalıı satıor.link vermek yanlış olur mu bilmiyorum

musician
14-06-2010, 22:34
Arkadaşlar Ali PERŞEMBE 'nin seri haldeki 4 kitabını da ben de netten aldım, tedarik süreci biraz uzun(3 hafta) sürdü ama yine de geldi kitaplar.
Maksat bilgiyi paylaşmak ve bilgiye ulaşmayı kolaylaştırmak olduğuna göre adres vermekte sakınca görmüyorum, sakınca olursa zaten Moderatörler gerekli müdahaleyi yapacaklardır..
www.kulturtv.com.tr adresinden 3 hafta önce tüm kitapları aldım. . .
Umarım işinize yarar..

bayram07
17-06-2010, 11:07
ben sadece 1. kitabı bulamadım. geriye kalan 2.3.ve 4. ciltlerin hepsini ankaradan temin ettim.
1. kitabı mecburen pdf olarak satın aldım.

ankaradan arayacak olursanız bulabiliyorsunuz.
önemli not. kitap pdfden daha ucuz.

ninova12
27-06-2010, 23:28
Kitapların 2.sindeyim çok güzel gidiyor.Siteyi taradım ama bulamadım bir teknik analiz prğramı arıyom ama bu konularda hiç bilgim yok google arıyom ama link kırık oluyor veya yükledikten sonra hata veriyor vs.Bir de proğramı indirdikten sonra çizgileri nasıl çizeceğiz.?

renkkk
30-06-2010, 19:02
Kitapların 2.sindeyim çok güzel gidiyor.Siteyi taradım ama bulamadım bir teknik analiz prğramı arıyom ama bu konularda hiç bilgim yok google arıyom ama link kırık oluyor veya yükledikten sonra hata veriyor vs.Bir de proğramı indirdikten sonra çizgileri nasıl çizeceğiz.?

Daha önce linki çok verildi. www.ekinvest.com/tanaliz/finchart.asp Sen de kullan. Direkt açılmazsa açılan sayfada hisse senedini tıkla sonra teknik analiz programını tıkla. açılacaktır.

ninova12
01-07-2010, 21:21
Daha önce linki çok verildi. www.ekinvest.com/tanaliz/finchart.asp Sen de kullan. Direkt açılmazsa açılan sayfada hisse senedini tıkla sonra teknik analiz programını tıkla. açılacaktır.

Dostum çok sağol günlerdir metastock la uğraşıyordum hiçbirşey anlamıyorum.Çevremde soracak kimse de yok.İzninle bişey daha soracam:Destek ve direnç çizgilerini tam olarak çizemiyorum.Acaba şurdan mı burdan mı diye bu konuda fikrin var mı?

ninova12
01-07-2010, 21:50
http://img155.imageshack.us/img155/7412/arena9866229.jpg

Mesala bunda destek ve dirençleri nereye çizebiliriz.Çift tepe görüntüsü oluşacak gibi

renkkk
04-07-2010, 00:39
img155/7412/arena9866229.jpg

Mesala bunda destek ve dirençleri nereye çizebiliriz.Çift tepe görüntüsü oluşacak gibi

Destek ve dirençle ilgili Ali Perşembe 1 kitabında ( destek ve direncin kuvveti başlıklı ) bir takım yazılar yazmıştır. Burada yazılan 3 madde var. Bunları bir oku. Ona göre karar vererek çezeceksin artık. ordamı burda mı kimse bilemez. Ben genellikle hareketli ortalama vs. kullandığımdan pek destek ve dirençle ilgilenmiyorum. ama forumun teknik analiz başlığını okursan orada aradığın soruların cevaplarını bulabilirsin. Ama şunu netlikle söyleyeyim. Derinliği olmayan senette teknik analiz hiç bir işe yaramaz. Seçtiğin kağıdın derinliği yok bence.
Yatırım tavsiyesi değildir. Kolay gelsin.

Wrangler
04-07-2010, 01:11
Kitabın eski ciltlerin temininde sıkıntı yaşanıyordu. Kitabın yayıncısı SCALA yayıncılıktan piyasada olmayan ciltlerin tekrar baskıya girdiğini ve perşembe günü (08.07.2010) yeni baskıların tamamlanacağı bilgisini aldım.
www.scala.com.tr

streak
04-07-2010, 02:11
tşk ederim bilgi için sayın Wrangler. Bende 3. kitap eksik umarım perşembe günü piyasaya verirlerde bende temin ederim.

renkkk
20-08-2010, 19:12
İstiklal cd. D&R store da tüm ciltler mevcut. Bugün gördüm. En üst katta. İstediğiniz cildi alabilirsiniz. Tek tek satılıyor. Sadece 2 takım var.

pales
27-08-2010, 23:40
Arkadaşla kitap bende var toplam 4 seri falan bir arkadaştan bana geldi
düşünen olursa
http://www.sahibinden.com/ilan/alisveris-kitap-dergi-bilgi-referans-basvuru-referans-ali-persembe-teknik-analizmi-dedin-hadi-canim-sende-29044334/detay?

MIHNANA
03-10-2010, 13:40
Bazı üyeler özelden kitabı bulup bulamadığımı soruyordu. İsimlerini hatırlayamadığım için özelden yazamıyorum ancak Ali Perşembe'nin Teknik Analizmi Dedin Hadi Canım Sende 1.Cilt'i Skala yayıncılık tarafından tekrar satışa sunulmuş. Temmuz ayında aldım. İlgilenen arkadaşlara duyurulur.

L0T
16-02-2013, 21:46
elinde pdf i olanlar. şu kardeşine verebilir mi ? bütçemi aştıgı için alamadım.
ha söz borsadan çok para kazanırsam alırım :)