PDA

View Full Version : Taze süt diye süt tozu içiyoruz



carcharias
18-07-2009, 16:22
sağlık, ve özellikle beslenme konusu gerçekten çok hassas bir konu. Bugün okuduğum bir yazıya göre

Angelina Jolie'nin de tam karnında dövme olarak yer almakta imiş:
'Quid me nutrit me destruit-Beni besleyen şey aynı zamanda yok edendir'

"can boğazdan gelir,boğaz yüzünden gider!" gibi birşey olsa gerek!

sizinle çok sık takip ettiğim bir profesör hocanın sitesinden bahsetmek istiyorum.


http://www.beslenmebulteni.com

umarım benim gibi pek çok bilgi edinme şansınız olur.

ordan bir yazıyı taşımak isterim:

-----------------------o--

Ankara Damızlık Süt Sığırı Yetiştirici Birliği Başkanı Cengizhan Yorulmaz, Dünya Süt Günü’nde herkesi ürpertecek açıklamalar yaptı. Yorulmaz, “Türkiye’ye ‘mama’ adı altında binlerce ton süt tozu giriyor. Çocuklarımıza taze süt diye süt tozu içiriyoruz. Raflardaki sütün yüzde 80’inde süt tozu kullanılıyor. Uzun ömürlü sütler, yoğurtlar, peynir ve dondurmaların çoğu süt tozundan yapılıyor” dedi.

Türkiye’ye giren kaçak süt tozu yüzünden süt fiyatlarının düşmesinden dolayı üreticinin ciddi sıkıntı içinde olduğunu, üretici fiyatları düşerken raftaki süt fiyatlarının arttığını ve 2008’den bu yana 250 bin süt sığırının kesildiğini belirten Yorulmaz, Emin Pazarcı’nın sorularına şu cevapları verdi:

Soru: 21 Mayıs Dünya Süt Günü. Siz de bu sütü üreten kesimin temsilcilerisiniz. 21 Mayıs tarihi sizin için ne ifade ediyor?

Yorulmaz: 21 Mayıs bizim için şu anda sıradan bir gün gibi. Pek bir anlam ifade etmiyor. Aslında Dünya Süt Günü’nde Damızlık Birliği olarak etkinlikler, kutlamalar yapardık. Ancak şu anda kimsede ne şevk ve heves kaldı. Herkes bir bunalımın içinde, karamsarlığın içinde. Üreticilerin kafasında üretip üretmemekte soru işaretleri oluşmaya başladı. Bu yıl Dünya Süt günü bizim için kara bir gün olarak tarihe geçecek.

Soru: Niçin kara gün?

Yorulmaz: Süt üretiminde 2007’nin sonu ile 2008’in başında bir kriz başlamıştı. Ekonomik krizden bir sene önce biz o krizi yaşamaya başladık. Bizdeki krizin kaynağı dünyadaki süt tozlarında çıkan melamin maddesiydi. Özellikle Çin’de Avrupa Birliği’nden alınan süt tozu tüketimi durduruldu, melamin çıkmasından dolayı. Durum bu olunca AB ülkelerinde üretim fazlası olan süt tozları çok ucuz fiyatlardan, el altından, resmi veya gayri resmi yıllardan Türkiye’ye girdi.

Soru: Nerede kullanılıyor bu süt tozları? Bizim içtiğimiz sütlerde de var mı?

Yorulmaz: Raftaki sütün yüzde 80’inde kullanılıyor. Daha çok da süt ürünlerinde kullanılıyor.

Soru: Aldığımız günlük sütlerde de süt tozu var mı?

Yorulmaz: Günlük sütlerde yoktur, ama uzun ömürlü sütlerde, yoğurtlarda, dondurmalarda, peynirlerde süt tozu kullanılıyor. Paket sütlerde olabiliyor ve kullanılıyor.

Soru: Süt tozları Türkiye’ye girdikten sonra nasıl bir tablo ortaya çıktı?

Yorulmaz: Süt tozunun giriş tarihi bizim süt üretimi ile ilgili olarak önemli bir tarihti. Yılın ilk çeyreği, ilk altı ayı bizim süt üretiminin fazla olduğu bir dönem. Türkiye’de mevsimsel olarak doğal artışın olduğu bir döneme denk geldi. O dönemde hem süt üretimi fazlaydı, hem dışarıdan çok ucuza süt tozu geldi. Bu da firmaların almış oldukları süt fiyatlarını çok ciddi anlamda düşürmelerine sebep oldu. Üreticiye bu durum fiyatların düşmesi şeklinde yansıdı.

Soru: Siz şu anda sütü hangi fiyattan veriyorsunuz?

Yorulmaz: Şu anda 2003-2004’teki fiyatlardan süt veriyoruz. Yani, üreticinin sattığı sütün fiyatı 45 ile 55 kuruş arasında.

Soru: Bu sütün fiyatı rafta ne kadar?

Yorulmaz: Rafta en ucuz olanı bizim sattığımızın üç katından tüketiciye sunuluyor.

Soru: Peki normal mi bu durum?

Yorulmaz: Tabi ki normal değil. Biz hep bunu ifade ettik. Süt üreticisinin içine girdiği durum, bizdeki sistemden de kaynaklanıyor. Keşke bizden süt ucuz fiyata alındığında tüketiciye ucuz sunulmuş olsa, en azından tüketim artardı. İnsanlar daha çok süt ve süt ürünü tüketir ve daha sağlıklı bir nesil oluşurdu. O da yok. Hatta biz şuna da dikkat çektik. O dönemde bizden alınan süt fiyatları düşerken, raftaki fiyatlar artmaya devam etti. Yani tüketici boyutunda fiyatlar da artmaya devam etti.

Soru: Neden böyle oldu? Türkiye’deki sistemdeki problem ne? Üreticinin gerektiği gibi teşkilatlanmaması ya da sesini duyuramaması mı sıkıntı?

Yorulmaz: Türkiye’de üreticiler adına teşkilatlanma bayağı oturmaya başladı. Eskisi gibi değil. Teşkilatlanma var, ama sonuçta Türkiye’deki teşkilatlanma güçlü bir örgüt değil. Ayrıca, Türkiye’deki yasalar hayvansal gıda üretimini korumuyor. Mesela süte biz stratejik ürün diyoruz, ama korunmuyor. Onun üreticisine yeterli koruma yapılmıyor. Niye AB’de süt tozu ucuza veriliyor? Çünkü onu devlet finanse ediyor. Aradaki makas kapatılıyor. Fazla da olsa üretilmeye devam ediliyor, üretilen süt dolaylı olarak da olsa devlet tarafından desteklenerek dış pazarlara satılıyor. İçerideki üretici korunuyor. Bizde tam tersi, bizde üreticiyi korumaya yönelik hiçbir tedbir alınmıyor. Son zamanlarda yaptığımız baskılarla Tarım Bakanlığı bu yıl süt fazlasının toplanması, işlenerek süt tozuna dönüştürülmesi için karar da aldı. Bu bizim 10 yıldır bağırdığımız bir şeydi. Geç kalınmış bir karardı. Neredeyse yılın yarısını geçtik, sütün doğal artışının olduğu dönemde müdahale alımı olmadı. Yine de bu kararın alınmış olması bizi sevindirdi. İnşallah seneye uygulanır.

Soru: Türkiye’de hemen her kesimde benzeri şikayetler var. İşte “Batıyoruz, büyük sıkıntı içindeyiz, bittik” gibi sözler söylenir. Siz de sıkıntıda olduğunuzu söylüyorsunuz. Ancak, üretici de kazanıyor ki bu işi yapıyor…

Yorulmaz: Yok öyle değil. Ben de zamanında sizin gibi söylerdim. Üretici geldiğinde her seferinde dert yanardı. Eskiden tarımsal üretimde kar marjı çok yüksekti. Ancak şu anda öyle değil. Şu anda bilimsel olarak daha doğru üretilerek kazanılmaya çalışılıyor. O serzeniş her zaman vardı, ama 2008’den bu tarafa durum çok farklı. Gerçekten üretici çok zor durumda.

Soru: Eğer gerçekten kazanamıyorsa neden bu işi yapmaya devam ediyor?

Yorulmaz: Şimdi bir yatırım yapmışsınız. Örneğin bir işletme kurmuşsunuz. Bir işletmenin kuruluşu, onun aktif hale gelmesi, yürütülmesi uzun bir süreçtir. Bir fabrikada makinenin siparişini verirsiniz, makine gelir, şalteri açar çalıştırırsınız. Ancak, hayvansal gıda, yani süt ürettiğinizde bunu yapamıyorsunuz. Bugün yaptığınız yatırımın meyvesini 3-5 yıl sonra alabiliyorsunuz. Damızlık üretimi kolay bir üretim değildir. Üç sene önce yatırımını yapan bugün verim almaya başlıyor. Bu dönemde de kaybederse, o damızlıkları kestiği zaman tekrar onu aynı hale getirmek için 3-4 yıl geçmesi lazım.

Soru: O yüzden mi hayvanları kesmiyor, devam ediyorlar?

Yorulmaz: Yok hayır, kesim var. Biz üzerine basa basa onu anlatmaya çalışıyoruz. 2008’den bu yana Türkiye’de 250 binden fazla damızlık kesildi. Bu rakam çok büyük ve korkunç bir rakamdır. Bu rakam kafadan atılan bir rakam da değil. Hem Bakanlığın, hem de birliklerin tuttuğu resmi kayıtlarda bu mevcuttur. Bunlar mezbahalarda kesilen hayvanlardır. Kaçaklar yoktur bunun içerisinde. Bunlar resmi rakamlardır.

Soru: O zaman şunu söyleyebilir miyiz: Üreticiler Dünya Süt Günü’nde süt hayvanlarını kesmek zorunda kalıyorlar.

Yorulmaz: Doğru bir ifadedir. Üreticiler, Dünya Süt Günü’nde süt hayvanlarını kesmek zorunda kalıyorlar. Hatta çoğu da kesti. Rakamsal olarak da vereyim ben size. 2008’den şu ana kadar işletmelerde kesilen hayvan miktarı yüzde 30’un üzerinde. Ankara için verirsem yüzde 38. Üretim miktarının düşüşü ve kesilen hayvan miktarı.

Soru: Böyle giderse ne olacak? Önümüzdeki dönem için iyiye gidiş umudu var mı? Yoksa bu hayvanların tamamı kesilecek gibi karamsar bir tablo ile mi karşı karşıyayız?

Yorulmaz: Sonuçta insanlar süt ve et gibi gıdaları tüketmek zorundalar. Tabi bunu da birilerinin üretmesi lazım. Yüzde yüzü dışarı bağımlı bir üretim olmaz. En azından taze süte ihtiyaç vardır. Karamsar düşünüyorum ben, bir miktar da olsa üretmek zorundayız. En kötü ihtimal bu. Şimdi üretimde yüzdü 30’luk bir daralma olmuş. Türkiye’deki tüketim veya insan sayısı aynı. Tüketmek zorundalar ve bu artarak devam etmekte. Ayakta kalmaya çalışan ve direnen üreticilerin tek beklentisi önümüzdeki temmuzdan sonra bu hayvanların kesimi ve üretimin azalması ile birlikte doğabilecek krizle beraber kendilerinin para kazanacaklarını düşünmeleridir. Teselli tarafı budur. Yani önümüzdeki üç aydan sonra üretimin düşmesi ve tüketimin de yaz döneminde turistlerin gelmesi ve artmasıyla fiyatların bir miktar yukarı çıkacağı beklentisi var.

Soru: Ancak küçüklerin direnmesi mümkün değil. Büyükler ayakta kalıyor. Küçükler ise bu alanı terk etmek zorundalar.

Yorulmaz: Küçük üreticinin çoğu kapattı zaten. Büyükler de işletme kapasitelerini yarıya düşürdü. Benim konuştuğum üreticiler şunu söylüyor: Az üreterek çok para kazanma hesabını yapmaya başladı. Yani piyasada bulunmayan malı üreterek para kazanmayı düşünüyorlar.

Soru: Nasıl olacak bu?

Yorulmaz: İşte o söylediğim 250 bin damızlığın kesilmesinin ardından süt de piyasada bulunmayan maddeler arasına girecek. Süt de bulunmayacak. Bununla beraber sadece sütte kriz olmayacak. Ette de olacak. Geçen yıl biz bu konuda da feryat ettik, bağırdık. Mesela koyun üretenler, küçükbaş işletmecileri çok büyük zarar etti. Onun ardından bu yıl kasaplarda kuzu ve koyun etinde yüzde 80’lere varan oranlarda artışlar oldu. Bunun sebebi de geçen yıl herkesin koyunlarını satmış olması. Kazanamadıkları için damızlık, yavrulayacak hayvanlarını kestirdiler. Şu anda aynı krizi biz yaşıyoruz. Seneye yavrulayıp süt verecek olan hayvanlarımızı mezbahanede kestiriyoruz. 250 bin tane damızlık inek demek çok büyük rakamdır.

Soru: Bir de bu sektörde Türkiye’ye pek çok yabancı sanayici geldi. Onların gelişinin olumlu veya olumsuz etkileri oluyor mu?

Yorulmaz: İsim vermeden söyleyeyim, bir firma Türkiye’de yatırım yaptı. Üç dört fabrikayı satın aldı. Bu fabrikaların günlük süt işleme kapasiteleri 1.200-1.300 tondu. Hepsini tek çatı altında topladı ve şu anda 500 tona düşürdü, üretimini. Kapasite yarıdan fazla azaldı. Bu tablo Türkiye’de süt üreten kişilerin sütünü satamaması anlamına geliyor.

Soru: İyi ama, ortada bir ihtiyaç var. İnsanlar süt ve süt ürünleri tüketiminden vazgeçmiyorlar. Bu açık nasıl kapanıyor?

Yorulmaz: Açık kapanıyor. Demin örneğini verdik. Hazır ürünler geliyor. İthal etmek en kolay yol. Türkiye’de ne yazık ki ucuzluğuna pahalılığına bakmadan, yarın ne olacağını hesaplamadan ithal yoluna gidiyor.

Soru: Ancak, sütte ithalat mümkün değil, o zaman devreye süt tozu giriyor.

Yorulmaz: Tabi ki süt tozuyla yapıyorlar. Türkiye’ye süt tozu giriyor, hem de ciddi alamda. Bakanlık Dahili İşleme Rejimi adı altında 17 bin ton süt tozu girdiğini söylüyor. Bunu da Gümrük Birliği Anlaşmasından dolayı zorunlu olarak alıyoruz. 17 bin ton resmi anlamda giriş yapıldı. 57 bin ton da resmi olarak mama adı altında alındı. Ben Türkiye’de hiçbir üretici bilmiyorum ki mama ile buzağı beslesin. Ya da 57 bin ton kedi köpek mamasının Türkiye’de ne işe var?

Soru: Yani süt tozu “mama” adı altında mı Türkiye’ye giriyor?

Yorulmaz: Yani üzerinde “mama” yazısı olduğunda ithalatta bir sınırlama yok. Mama adı altında süt tozu getiriyorlar.

Soru: Bundan da süt yapıp bize satıyorlar…

Yorulmaz: Aynen öyle. Taze süt diye tüketiciye süt tozu içiriyorlar. Çevrenizdeki insanlara sorun, marketlerden aldıkları sütte, yoğurtta, peynirde eski damak tadını bulamıyor. Özellikle belli bir yaşın üzerindeki insanların bütün serzenişleri o yönde. “Nerede o eski yoğurtlar” diyor. Sütün biyolojisi mi değişti de o tat kalmadı? Toplum yoğurt yemekten tiksinir hale geldi. Yoğurt tüketimi ciddi anlamda düştü. Niye? Çünkü katkı çok.

Soru: Peki süt tozu sütün yerini tutabilir mi, besin olarak bakarsak?

Yorulmaz: Sonuçta o da sütten üretiliyor. Tabii ki taze sütün yerini hiçbir zaman tutamaz.

Soru: Yani Dünya Süt Günü’nde, hem üretici hem de tüketici yönünden vahim bir tablo ile karşı karşıyayız, öyle mi?

Yorulmaz: Doğrudur. Yani biz üreterek perişan oluyoruz, tüketici de hakkaniyetli bir tüketim yapmayarak, doğru bir tüketim yapmayarak zarar görüyor. Süt tozunu süt sanarak, hem de pahalıya tüketerek zarar görüyor. Hem doğal süt içmiyor, hem de pahalıya içiyor, ne yazık ki.

Soru: Peki yetkililer bu işin farkında değiller mi?

Yorulmaz: Biz örgütler olarak gerekli yerlere ciddi anlamda uyarılarda bulunuyoruz. Tedbir alınması için de uğraşılıyor. Biraz ağırdan alınıyor. Tedbirler bizim beklediğimiz hızda olmuyor. Doğru zamanda doğru müdahale olmuyor. Gelişmiş ülkelerde et ve süt gibi ürünler stratejik ürünlerdir ve yasa ile korunur. Örneğin Amerika’da fiyat bellidir. Devlet alt rakamı belirlemiştir ve o rakamın altına düştüğünde müdahale eder. Üreticiyi o fiyattan korur. AB de aynıdır. AB’de de müdahale alımları vardır. Türkiye’ye süt tozlarının girişinin altında da o yatmaktadır. Türkiye’de ilgisizlikle sadece üreticiyi veya damızlık hayvanları kaybetmiş olmuyorsunuz. Burada bir de istihdam kaybı oluyor. Bunu hiç kimse görmüyor. Hep büyük kentlere göçten yakıyorlar. İstanbul 16-17 milyon olmuş, Ankara 5 milyonu geçmiş. Bu göç taşradan, kırsaldan geliyor. Çok iyi biliyorum ki 2008’den bu yana Ankara ölçeğinde işletmesini kapatan en az 150 aile Ankara’ya gelmiş. İşletmesini kapatan bir köylü Ankara’da ne iş yapar? Bildiği bir iş yok ki! Ya boş duracak, çoluk çocuğu kap-kaç yapacak. Ya da bir yerlerden yardım alarak yaşayacak. Krizde zaten pek çok alanda işten çıkartmalar var. Bunun önüne geçilmesi lazım. 2007’de bizim süt üretimi ile ilgili olarak Ankara’da para dağıttığımız kişi sayısı 2.300’ün üzerindeydi. Bu ay başı para dağıtacağız, 780 kişi. Çok ciddi bir azalma var. Bunun büyük kısmı işletmesine kilidi vurup şehre geldi. Orada geçinemediği için burada geçinme umuduyla geldi. Köylüyü köyde tutmak gerekiyor. Yeterli gelirleri olursa insanlar köyden göç ederler mi? Kaybettiği için, kazamadığı için köyü bırakıp göç ediyor.

Soru: Sonuçta herhalde 21 Mayıs Dünya Süt Günü Türkiye için sıkıntılı bir tabloyu ifade ediyor…

Yorulmaz: Ne yazık ki öyle. Özellikle 2009’daki 21 Mayıs. Geçen yıl o kadar hissetmemiştik, ama bu yıl 21 Mayıs bizim için kara bir gün.

AUDİ+
18-07-2009, 16:29
Siz daha yenimi biliyorsunuz?

carcharias
18-07-2009, 17:27
konuların bireysel olarak yeni bilinmesi değil,halkın sürekli bilincinde olmasıdır önemli olan. Açıkçası biraz beslenmeyle ilgili okuduğum siteden yararlanılmasını istedim. Bu arada benim yıldızlarla nasıl eğlendiğimi bilen bilir. 1* veren muhtemelen süt şirketinde çalışan arkadaşa da teşekkür ederim :he: okuyun,bilinçlenin de,forumdaki yüm yıldızlar benden hepinize hediye olsun!

REST
18-07-2009, 18:06
konuların bireysel olarak yeni bilinmesi değil,halkın sürekli bilincinde olmasıdır önemli olan. Açıkçası biraz beslenmeyle ilgili okuduğum siteden yararlanılmasını istedim. Bu arada benim yıldızlarla nasıl eğlendiğimi bilen bilir. 1* veren muhtemelen süt şirketinde çalışan arkadaşa da teşekkür ederim :he: okuyun,bilinçlenin de,forumdaki yüm yıldızlar benden hepinize hediye olsun!


Ben Süt zaten sevmem....aslan sütü hariç:wink:
5 ***** vereyimde ortalama düzelsin...
Bu başlığa bile 1 * veren...gerçekten vahim durumda.:beurk:
Sağlıklı süt üretenleri tabi ki ayrı tutuyorum..
Ancak..bu önemli konuda ticari kazanç için sahtekarlık yapanlara SIFIR YILDIZ veriyorum...
REST

reha kaya
18-07-2009, 18:16
Ortalamayı yükselttik.

Süt doğrudan içmesek bile, yediğimiz pek çok yiyecekte mevcut.

Güzel bir bilgilendirme olmuş, teşekkürler.

carcharias
18-07-2009, 18:52
Ben Süt zaten sevmem....aslan sütü hariç:wink:
5 ***** vereyimde ortalama düzelsin...
Bu başlığa bile 1 * veren...gerçekten vahim durumda.:beurk:
Sağlıklı süt üretenleri tabi ki ayrı tutuyorum..
Ancak..bu önemli konuda ticari kazanç için sahtekarlık yapanlara SIFIR YILDIZ veriyorum...
REST


Ortalamayı yükselttik.

Süt doğrudan içmesek bile, yediğimiz pek çok yiyecekte mevcut.

Güzel bir bilgilendirme olmuş, teşekkürler.


ben 77 doğumluyum muhtemelen büyüksünüzdür benden,izninizle ağabey diyeyim;

reha ağabey,rest ağabey baştan saygılarımı sunmama izin verin. yıldız hiç önemlideğil.Özellikle Rest ağabeyim bilir zaten bu konudaki tutumumu. sadece bilgilendirmek için açtım. beslenmebulteni sitesi bir profesore ait ve inanılmaz bilgilendirici oluyor.

yani sadece süt olayına açmadım, ilk girişte de bahsettiğim gibi "ordan bir yazıyı taşımak isterim".dedim. örnek maksatlı yani.

burdan tekrar diyorum ki bu siteyi okumalı anne-babalar

sevgi dolu saygılarımı kabul etmeniz dileğiyle

:mut:

carcharias
18-07-2009, 19:19
başlık süt oldu ama dediğim gibi sitedeki yararlı çalşışmalara dikkat çekmek için bir örnek olsun diye düşünmüştüm

konu sırf süte kanalize olmasın;başka bir alıntı daha yapayım:


Yağlar- kolesterol-kalp hastalığı:

DOKTORUNUZ KOLESTEROL DÜŞÜRÜCÜ İLAÇLARIN KANSERE YOL AÇABİLECEĞİ İHTİMALİNE KARŞI SİZİ UYARDI MI?


Dünyanın sayılı bilimsel dergilerinden Journal of the American College of Cardiology’ de Alawi A. Alsheikh-Ali ve arkadaşları[1] tarafından yayınlanan bir makale, yıllardır tartışılan fakat kardiyoloji uzmanlarınca adeta yok sayılan bir konuyu yeniden gündeme getirdi: “Düşük kolesterol düzeylerinde kanser olguları neden artıyor?” Söz konusu sorunun arkasından ise sorulacak basit soru şudur: “ Kolesterolü düşük ya da ilaçlarla kolesterolü düşürülmek istenen insanlara söz konusu kanser riskinden söz ediliyor mu?” Elbette hayır… Kolesterolü düşük olan veya düşürülmek istenen insanlara bu riskten hiç söz edilmiyor!. Bültenimizin bu sayısında yazarlarımızdan Mevlut Durmuşun konuyla ilgili olarak statükoyu sarsan yazısını okuyacaksınız. Yazının sonunda yazarımız Serkan Yimsel ve editörümüz Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın yorumları da var.
Doktorunuz kolesterol düşürücü ilaçların kansere yol açabileceği için sizi uyardı mı?

Dünyanın sayılı bilimsel dergilerinden Journal of the American College of Cardiology’ de Alawi A. Alsheikh-Ali ve arkadaşları[1] tarafından yayınlanan bir makale, yıllardır tartışılan fakat kardiyoloji uzmanlarınca adeta yok sayılan bir konuyu yeniden gündeme getirdi: “Düşük kolesterol düzeylerinde kanser olguları neden artıyor?”.

Söz konusu sorunun arkasından ise sorulacak basit soru şudur: “ Kolesterolü düşük ya da ilaçlarla kolesterolü düşürülmek istenen insanlara söz konusu kanser riskinden söz ediliyor mu?” Elbette hayır… Kolesterolü düşük veya düşürülmek istenen insanlara bu riskten hiç söz edilmiyor!. ‘Kanser ve düşük kolesterol’ gibi bir risk faktörünü ciddiye almayan kardiyoloji uzmanları, statin (kolesterol düşürücü) türevi ilaçların yan etkilerini ise ‘aspirin’le karşılaştıracak kadar bilimden uzaklaşıyorlar.

Madalyonun diğer yüzünde ise onkoloji (kanser bilimi) alanında kolesterol düşürmek için kullanılan statinlerin, bazı kanser türlerinde olumlu etkileri bu alanda çalışan insanları heyecanlandırıyor, kanser hastalarında yaşam kalitesi artabiliyor. Fakat onkoloji (kanser) uzmanları ve kardiyoloji uzmanları biraraya gelip bu sorunu tartışmıyorlar. Yaşlılarla kan kolesterol düzeyi düştükçe ölüm oranları artıyor; fakat Türkiye'de bunu sorgulayabilen gerontoloji (yaşlanma bilimi) uzmanları ortada görünmüyor...Kolesterol üzerinde sayısız spekülasyon varken kimse ortada yok!.Peki bu nasıl olabilir?..

Ben ve benim gibi düşünenler çok söyledi, Sağlık Bakanlığını uyardı. Gelecekte tekrar söyleyecekler. Bundan sonrasını bir yıl önce şubat 2007 yazılan bir kitaptan takip etmek daha yerinde olacaktır…

“…….İnsanları korkutup telaşlandıran ölüm olgusu ve kolesterol ile ilişkisi sanıldığı gibi tek parametredeki kolesterol yüksekliği ile hiçbir şekilde net olarak bağıntılı değildir. Fakat tedavi sırasında sizlere lipidiler ve kolesterol öyle anlatılır ki; kolesterol ve lipitlerinizi düşürdüğünüzde daha fazla yaşayacağınız düşüncesi özel bir itinayla vurgulanmaya çalışılır.

Çeşitli ilaç şirketlerinin konuyla ilgili ürünlerine dayalı reklam kampanyalarının desteklediği araştırmalar tekrar tekrar gündeme gelir.


Özellikle kolesterol düzeyini düşürmek için kullanılan ‘statin’[2] temelli haberler ilginç bir şekilde, adeta ışık hızında yayılma yeteneğine sahiptir (?). Haber anında bütün dünya ülkelerinin medyalarına aynı anda yansır ve yayınlanır. Örneğin: Kolesterolü düşüren statinlerin çeşitli kanser türlerine de iyi geldiği iddia edilir önce ve birkaç yıl boyunca kanser hastalarında bol miktarda statinler kullanılırlar. Haber yayınlandığında ilaç satışlarında kısa süreli bir artış meydana gelir ve kanser hastalığı ile gerçekten de ‘ölümüne’ boğuşmak zorunda kalan hastalar, doktorlar ve araştırmacılar hızla bu ilaçlara akın eder. Daha sonra yapılan araştırmalar statinlerle kanser arasında hiçbir ilişki olmadığı ve statinlerin kanser tedavisinde etkili olmadığını söylese[3] de, bu sırada geçen zaman başkaları lehine çalışır; ilaç şirketlerinin karlarını ikiye üçe katladığı dönemler yaşanır.


Fakat bunun yanında kolesterol seviyesini düşürmek için statin kökenli ilaçları kullananlarda istatistik olarak kanser vakalarının[4] çok fazla olmasıyla, kolesterol düşürücü ilaçların kanser yapıcı özelliklerini anlatan yazılara[5] medya, uzmanlar ve bazı araştırmacılar hiç ilgilenmezler. Bu bulgular çoğu zaman, tartışma bazında akademisyenler arasında kalır ve insanlara da ulaşamaz veya bilinçli olarak ulaştırılamaz!


‘Kolesterol düşürmek için statin kullanan insanlarda daha sık kanser hastalıkları görülebilir’ düşüncesine gelmeden önce, söz konusu kolesterol düşürücü olarak kullanılan statinlerin bazı kanser hastalarında nasıl olup ta iyi sonuçlar verebildiğini gösteren çeşitli araştırmalara[6] biraz değinmek gerekiyor. Statin ve kanser konusunda olumlu ya da olumsuz bir yığın araştırma, doğal olarak insanların kafalarını karıştırıyor.

Bu konuyu kavrayabilmek, konunun ilerleyen bölümlerindeki mantık zincirini oluşturmak ve pekiştirmek adına, konuyu ilk konular arasına almamız bu nedenle kaçınılmaz bir zorunluluk. Çünkü doğru düşünceler, sadece doğru düşüncelerin varlığında ortaya çıkmaz, yanlış bir düşüncenin neden yanlış olduğunu tamamıyla anlayabilirseniz, doğru düşünce kendi zihinlerinizde düşündüğünüzden çok daha iyi netleşecek, daha çabuk şekillenecektir. Yanlış bir düşüncenin, neden yanlış olduğunu kavrayabilmek, doğrulara ulaşmanın sadece farklı bir yoludur.

Aslında yapılmakta olan ‘kanser ve statinler’ araştırmalarının bizzat kendileri, neden sadece kolesterol düşürmek için bu ilaçların kullanılmaması gerektiğini gösteren en iyi örneklerden biridir. Sadece kolesterolü düşürmek için hastalarına statin kullandıran bazı doktorlar, statin ve kanser araştırmalarını genellikle takip etmek istemezler. Neden mi?

Kolesterolü yüksek hastalara verilen statin temelli ilaçların, aynı zamanda kanser hastalarında da kullanıldığını size söylemiş olsalar, bu konuda neler düşünmeniz gerekir? Hayır bence bu durumu olumlu karşılamak, söz konusu düşünceyi bilim adına alkışlamak tamamen saçmalamaktır. Yani ‘ben statin kullanıyorum, artık hem kolesterolüm düşüyor hem de kanser riskini[7] azaltıyorum düşüncesi’ mantık sınırlarının oldukça dışında kalır. Bu durum statin temelli ilaçların gücünü değil, tam tersine güçsüzlüğünün işaretidir, kolesterolü yüksek hastalarda bu ilaçların kullanılmaması gerektiğini göstermektedir. Nasıl mı?


Statinler bilindiği gibi kolesterol sentezinin (mevalonat) bir aşamada durmasını sağlayan ilaçlardır ve hücrenin temel steroid oluşumunu, kolesterol molekülünün oluşmasını teorik olarak hücre içinde engeller. Kolesterol ise en temelde hücre zarının vazgeçilmez temel yapısal bileşenidir. Şayet önceleri iddia edildiği gibi ‘statinler kansere iyi geliyor’ araştırmaları çok uzun süre devam etse, geri adım atılmasaydı ve gündemde kalmış olsaydı oldukça farklı sorunlar ortaya çıkardı.


Gelecek günlerde ‘bu ilaçlar kansere iyi geliyor’ şeklindeki yayınlar devam ederse mutlaka bazı sorular sorulmak zorundadır. Böyle bir durumda akla gelen ilk soru, statinlerin kanserli hücreler dışında kalan, sağlıklı hücrelerin yapısını nasıl etkilediğidir.

Öyle ya statin ve kanser araştırmaları yapılıyorsa, kanser olmayan sağlıklı hücrelere statinlerin etkisi daha da ciddi bir şekilde de sorgulanması gerekmez mi sizce? Bizce evet, kanserli hastalarda statinler kullanılacaksa, söz konusu ilaçların sağlıklı hücrelere ne yaptığı sorgulanacaktı! Bir ilaç kanseri engelliyorsa, aynı zamanda kanser de yapabilir miydi!...
Kaldı ki kolesterolün masum olduğunu düşünen araştırmacılar uzun zamandan beri kolesterol düşürücü olarak statin türevlerini kullananlar insanlar arasında kanser vakalarının arttığı üzerinde oldukça ısrarlıydılar ve ilginç olan onlarda elde ettikleri bulgularda da son derece haklıydılar!

Düşük veya ilaçla düşürülen kolesterol düzeylerinde damar sertliği hastalığı bir an için bunların dışında tutulsa bile, kanser dahil bir çok hastalığın artabileceğini, değişik nedenlerle ölüm olaylarının (mortalite) arttığını gösteren sayısız bulgu da gerçek anlamda ‘statinleri seven’ araştırmacıları oldukça zor durumda[8] bırakıyordu. Fakat ısrarla kolesterolü yüksek olan hastalarına statin öneren bazı uzman ve doktorlar, bu konuyla pek ilgilenmek istemiyor ve tartışmaktan sürekli kaçıyorlardı.


Statin üreten bir ilaç fabrikanızın olduğunu düşünün şimdi: Statin kullanan, lipitleri ve kolesterolü yüksek sağlıklı bireyler mi size daha çok parasal getiri sağlar, yoksa kanser hastaları mı? Sizce hangi grubun sürekli olarak ilaç, özellikle statin kullanma potansiyeli daha yüksek? Ben olsam ilaç kullanma potansiyeli en yüksek olan hasta grubunu elde tutmaya çalışır, bu gruba daha çok yoğunlaşırdım ki, şu an onlarda bunu yapmaya çalışıyorlar. Kolesterolü yüksek olan hastalara oranla, kanser hastaları oldukça az bir grubu oluşturuyor, şayet statinler kanser ilacı olursa şirketlerin satışları ve gelirleri azalacak!...


Statinler ve kanser araştırmaları, düşünüldüğü gibi gerçekten en azından kanserin bazı türleri için ‘doğru ise’, statin ilaçları kanseri hangi mekanizma ile etkileyebilirdi ki? Statinler sürekli bölünen kanserli hücrelerde DNA’ların oluşumunu bilindiği kadarıyla, direkt ve doğrudan etkilemiyordu!


Peki statinler kanser türlerinin en azından bazılarına iddia edildiği gibi gerçekten de etkiliyse ki, ben bazı gerekçelerle öyle olabileceğine inanıyorum, bu mekanizma bilimsel olarak nasıl açıklanabilirdi? Hücre içinde, bilindiği kadarıyla, statin türevi ilaçlar primer olarak sadece teoride steroid sentezini yani kolesterol molekülü oluşumunu etkileyebilirdi. Bu durumda da sürekli bölünen ve çoğalan kanserli hücrelerin, hücre zarındaki kolesterol oluşumu ve kolesterol kullanımı engellenirdi elbette! Başka türlü kontrolünü kaybetmiş hücre çoğalmasını (kanseri[9]) statin ilaçları nasıl durdurabilirdi?


Statin adı verilen ilaçlar; kanserli hücreleri öldürebiliyorsa, normal sağlıklı hücreleri de öldürüyor olabilir miydi? Elbette, bu bir sır değil! Bunu aslında bütün doktorlar biliyor…
Bütün bu yapılan çalışmaların fantezi tarafına bakıldığında ise kafanızda çok farklı düşünceler ve yorumlar kendiliğinden beyninizde canlanır ki; bu konuda biraz yorum yapmaya bizimde hakkımızın olduğunu düşünüyorum.


‘Hem statinler kolesterol düşürmek için kullanıldığında kanser yapabilir, hem de statinler kanseri olan hastalarda, kanseri önler diyen araştırmacılar haklı olabilir ’ diyecek olursam, bana oldukça fazla kızacaksınız ve beni yalakalıkla veya ‘oportünist’ olmakla suçlayacaksınız. Ama kızmadan ve yargılamadan önce bir kez de olsa dinleyin lütfen!…


Statin adı verilen kolesterol sentezini durduran ilaçları şayet organizmada bulunan sağlıklı olan hücreleri, dokuları ve organları etkilemeden, sadece bakteri zarına etkili bir çok benzer antibiyotiklerde olduğu gibi, doğrudan kanserli hücrelere ve dokulara yönlendirebilecek olursanız, statin-kanser ilişkisi gerçekten hasta lehine olumlu ve mükemmel sonuçlar verebilecek şekilde gerçekleşebilir. Hayır, şaka yapmıyorum, bu konuda ciddiyim. Statinlerin kanserli doku ve hücrelere doğrudan yönlendirilebileceği teorik mekanizmalar üzerinde düşünülüp, pratik olarak uygulama imkanı bulunduğu zaman kanser hastaları adına statinlerden gerçekten olumlu sonuçlar bekleyebilirsiniz. Kanserli bir hücre sürekli çoğalıyorsa, hücre zarında ve hücre metabolizmasında da kolesterol molekülü olmak zorundaysa, kolesterol ve steroid sentezini sürekli bölünen (kanserli) hücrelerde durdurabilirseniz, kanserin gelişimini de teorik olarak durdurmuş olursunuz, bunu kavramak için mutlaka dahi olmaya gerek yok!


Bu durumda kanser hastalarının iyileşmesi olasılığı da dahil, hastanın en azından daha iyi bir durumda olması bu gün olmasa bile bir gün mutlaka sağlanabilecektir! Bence onkologlar (kanser bilimi uzmanları) bu konuda hemen çalışmaya başlamalı, fakat statinleri doğrudan kanserli doku ve hücrelere yönlendirecek mekanizmalar üzerinde düşünmeye başlamalıdırlar! Hayır amacım ukalalık yapmak değil, biraz konu üzerinde gerçekten düşünmenizi sağlamak!


Bütün kanser hastalarına ağız yoluyla (oral) tabletlerle statin vermek; tıpkı parmak ucu büyüklüğündeki ki bir tümör için bütün vücuda, bütün organizmaya radyoterapi[10] vermekle (ışınla tedavi) aynı anlamı taşır ve bundan sakınmakta gerçekten fayda var!?


Radyoterapi alanında çalışan gelişmiş laboratuarlar artık kanserli hastanın organındaki kanserli bölüme göre yapılandırılmış kalıplarla çalışmaya başladılar bile, bütün vücuda ışın vermiyorlar, bu daha güvenli.. Diğer türlü yapılan ışınla tedavi, bir bölgedeki hücreleri öldürerek (!) kanser hastalığını durdurup hastalığı tedavi ederken, radyoaktif ışınlar farklı bölgelerdeki hücre yapılarını bozarak yeni kanser odakları oluşturabilir!. Günümüz doktorlarının hepsi bu durumu mutlaka bilir. Çünkü, radyasyonun kendisi hücre yapısını ve DNA’yı bozması nedeniyle zaten kanser yapıcı (kanserojen) özellik taşır. Kanserli doku ve hücrelere ışın (radyoterapi) verdiğinizde hücrenin gelişimini, bölünme ve çoğalmasını engelleyebilir; daha doğru deyimle kanserli hücre veya dokuları öldürebilirsiniz. Fakat sağlıklı hücrelere radyasyon, yani ışın verdiğinizde, kanserli hücreler ortaya çıkarırsınız!


Radyoterapi olayında gerçekleşen durumun benzer mekanizması, şaşırtıcı olsa da statinler için geçerli (?). Bu konuyu tartışmak bile gerçekten komik çünkü hemen hemen her uzman ve doktor kolesterol düşürücü olarak kullanılan statinlerin hücre öldürücü özelliğini zaten bilir, bilmek zorunda; ama bu durum hastalara nedense hiç söylenmez. ‘Size kolesterolünüzü düşürmek için verdiğim bu ilaç, aynı zamanda, hücre öldürücüdür (sitotoksik) kanser ilacı olabilir ve bu sizi kanserden de koruyabilir’ düşüncesi, gerçekten komik olur, hiç kimse gülmese de, ben bu duruma -lütfen kimse alınmasın kahkalarla- gülerim…


Peki statin türevi ilaçlar hücre çekirdeğinin bölünmesine etki ederek söz konusu kanserli hücreleri öldürebiliyorsa ki, bunu da mutlaka savunanlar olacaktır, böyle bir durum kanserli hastalar lehinde çok olumlu bir durum gibi görünüyor olsa da; kanseri olmayan sadece kolesterolünü düşürmek isteyen hastalar için durum gerçektende çok daha vahim boyutlarda olacaktır. Sadece kolesterol düzeyini düşürmek için ilaç kullananlar insanlar adına, hep birlikte umalım ki, statin türevi ilaçların DNA ve genetik mekanizmalar üzerinde birincil etkileri olmasın, etki mekanizması sadece steroid ve kolesterol sentezini durdurmakla sınırlı olsun?!


Bir başka soru: Kolesterolü yüksek olduğu için statin kullanan insanlarda kanser vakalarında artış olur mu?


Söz konusu statinlerin, yeni kanser odakları da ortaya çıkabileceği olasılığının en iyi göstergesi, yapılan statin ve kanser araştırmalarının bizzat kendisidir demiştik, bizce başka ve ayrıca bir kanıt ve tartışma gerektirmez! Yine de açıklamaya çalışalım.


Kolesterol düzeyi statin ilaçlarının etkisiyle azalınca sağlıklı olacağını düşünen insanlar, sanıldığının tam tersine yepyeni kanser odaklarına istatistiksel olarak sahip olabilirler[11], kendi sağlık durumlarını olduğundan daha trajik bir hale getirebilirler, bunu iddia edilen araştırmacılar da vardır.

Kolesterolü bu ilaçlarla düşürülmüş bireylerde daha sık kanser vakaları görülebildiğini iddia eden Uffe Ravnskov gibi bazı araştırmacıların olmasının temel mantığını okuyucu olarak kavrayabildiniz değil mi?

Söz konusu durumun ve sağlıklı fakat sadece kolesterolünü düşürmek için bazı mantarlarda izole edilmiş statin türevi ilaçları kullanan kişilerde ne anlama geldiğine isterseniz okuyucu olarak bu aşamada sizler karar verin! Hala kolesterol yüksekliği için statin kullanmakta kararlıysanız ve bu konuda ısrar ediyorsanız bu aşamadan, yani bu satırları okuduktan sonra yapacağınız seçimler tamamen sizin kendi tercihinizdir.

Statin ve kanser araştırmalarına bazı kardiyoloji ve dahiliye uzmanlarının kulakları tıkayıp, kolesterolü yüksek olan insanlara statin verilmesi ve söz konusu ilaçların yan etkilerine hala küçümseyerek bakması, işte bu nedenle hiçte (en azıdan kendi adıma) hiç hoş karşılayamadığım, affedilmesi zor bir durumdur.

İşte sizler için ortaya koyduğumuz yeni düşünce, değişik bir bakışla iki farklı paradoks! İki farklı paradigma! İstediğinizi seçmekte ve düşünmekte okuyucu olarak tamamen özgürsünüz!
Unutmayın bu kitap bir manifesto, kabul veya reddetmek sizin sadece ve sadece kendinizi ilgilendiriyor. Bazen ne düşündüğünüz değil, nasıl düşündüğünüz gerçekten önemlidir!


Özellikle günümüzde kolesterol konusunda yapılan araştırmaların çoğu birbirine yakın-benzer görüşlere odaklıdır. Farklı düşünmeniz, farklı düşünseniz bile bunu bilimsel bir platformda dile getirmeniz çeşitli nedenlerden dolayı zor hatta imkansızdır. Bir çok kurumu, kuruluşu, şirketi ve bir çok konusunda uzman sayılan kişiyi zorunlu olarak karşınıza almanız gerekir.

Siz ayırım yapmadan bir genel olarak uygulamadaki yanlış gördüğünüz bir durumu bilimsel olarak teori temelinde eleştirmeye çalışıyorsunuzdur, fakat söz konusu uygulamaları yapanlar, çoğunlukla sizin sunduğunuz verileri değerlendirmeyi düşünmek yerine: kendilerinin eleştirildiğini noktaları ısrarla ön plana taşır.

Olayı tamamen kişiselleştirir ve söylemeye çalıştığınız her şeyi bireysel anlamda kendilerine, mesleklerine saldırı olarak algılar, hemen savunmaya geçerler:’…biz yanlış yapmıyoruz. Sen yanlış düşünüyorsun! Sen kendini ne sanıyorsun vs vs’ uzar gider tartışma, yeni düşünceler üretmek yerine, bir şeyler söyleyip birilerine bağırınca tuhaf bir şekilde tatmin olurlar. Bilim açısından sizin söylediklerinizin çoğu sadece bu nedenle kişilikler, hırslar ve tutkular ön plana taşınmak istendiği için asla dikkate alınmaz. Bu nedenle okuyucu olarak içiniz rahat olsun, bu konuda bilimsel çalışmalar büyük bir ihtimalle yapılmayacak.

Başka nedenlerde var. Bu çalışmaları yapmak için her şeyden önce, deneylerde kullanacağınız statin türevi için, ‘patent yasası’ gereği söz konusu ilaç fabrikasından, araştırma yapmak isteyenler yazılı bir izin almak zorundalar. İlacın aleyhine çıkacak bilimsel sonuçlar ise, ilaç fabrikası sizinle anlaşma yapmış ve araştırmanıza destek vermişse, hiçbir zaman bilimsel bir dergide (patent yasası nedeniyle) yayınlanamaz…


Örneğin konuyla ilgili hiçbir uzman statin ilaçlarını direkt olarak kanserli doku örneklerine vererek, bu paradoksal durumu (sitolojik) hücre kültürlerinde test etmek araştırmak istemez çünkü muhtemelen bu teorik deney çok önceden statin üreten çeşitli ilaç şirketleri tarafından araştırılmış fakat sonuçları yaygın bir şekilde insanlara ve doktorlara açıklanmamıştır. Yapılan araştırmalar da başka bir zaman yayınlanmak üzere yüksek bir rafa kaldırılmıştır.

Bu ilaç şirketlerinin kasalarında, ilerleyen bir zamandaki ‘kanser ilacı olacak’ notuyla birlikte bu çalışmalar bir köşeye mutlaka ayrılmış olmalıdır. Yeri ve zamanı geldiğinde, yani kolesterol düşürmek için statin kullanımı bittiğinde, söz konusu kanser çalışmalar bütün bilimsel dergilerde tek tek yayınlanacak, kolesterol düşürmek için olmasa da, statinler kanser hastaları için mutlaka kullanılacaktır.

Hala statinlerle yüksek kolesterolünüzü düşürmek istiyor musunuz? Kolesterolün düşük ve normal olması sizler için gerçekten iyi mi?

Damar sertliği, kalp krizi gibi hastalıklarla ilişkilendirilen yüksek kolesterolün, hastalıklardan bağımsız ölüm oranlarıyla karşılaştırılmasının defalarca yapıldığını söylersek, bu durumda okuyucu olarak nasıl bir sonuç bekleyebilirsiniz?

Bu konudaki, yani ‘yüksek kolesterol düzeyi’ ve ‘ölümler’ konusundaki bazı gerçekler ve bazı araştırmalar, tartışmalı olsa da, sizin düşündüğünüzden oldukça farklı sonuçlar ortaya çıkarmıştır. İşin uzmanlarının çoğu, kolesterol yüksekliği ve uzun yaşam ilişkisindeki kafa karıştıran araştırmaları bildiği halde dikkate almamayı, üstelik bir de size haber vermemeyi tercih etmektedir.


En azından kolesterol düşürücü ilaç alacağınız zaman, kendinize bir iyilik yapın, bir bilgisayara bulun ve internet arama motoruna sadece iki sihirli kelime girin; ‘cancer, statin’. Statin almadan önce, yazılanlar üzerinde bir kez daha, ama mutlaka kendiniz düşünün!
Düşük kolesterol ya da ilaçla kolesterol düzeyini düşürmenin iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum, çünkü kolesterol düzeyleri düştükçe ölüm olayları artıyor! Evet yanlış duymadınız! Artıyor…Artacak….”[12]

Kaynaklar ve notlar
[1] Alsheikh-Ali AA, Maddukuri, Han H, Karas RH. Effect of the Magnitude of Lipid Lowering on Risk of Elevated Liver Enzymes, Rhabdomyolysis and Cancer. J Am Coll Cardiol, 2007; 50:409-418, doi:10.1016/j.jacc.2007.02.073
[2] 3-hydroxy-3-methyglutaryl COA reduktaz adlı kolesterol sentezinde görevli bir enzimin çalışmasını durdurur.
[3] Dale KM, Coleman CI, Henyan NN, Kluger J, White CM.(2006). Statins and cancer risk: a meta-analysis. JAMA. 2006 Jan 4;295(1):74-80.(PubMed)
[4] Ravnskov U. (2003). Statins increase the risk of cancer among the elderly. [Article in Swedish]. Lakartidningen. 2003 Mar 13;100(11):974. (and The Cholesterol Mits).
[5] Newman TB, Hulley SB. (1996). Carcinogenicity of lipid-lowering drugs. JAMA. 1996 Jan 3;275(1):55-60.(Pub Med. Abs)
[6] Michael J. Campbell et all (2006). Breast Cancer Growth Prevention by Statins. Cancer Research 66, 8707-8714, September 1, 2006
[7] Hawk, E., Viner, J. L. (2005). Statins and Cancer -- Beyond the "One Drug, One Disease" Model. NEJM 352: 2238-2239
[8] Carlos Iribarren et al (1995). Low Serum Cholesterol and Mortality. Which Is the Cause and Which Is the Effect. Circulation. 1995;92:2396-2403
[9] Kelvin K. W. Chan et al (2003). The Statins as Anticancer Agents. Clinical Cancer Research Vol. 9, 10-19, January 2003
[10] Kanserli hücreye ışın verdiğinizde onun gelişimini engelleyebilirsiniz. Aynı şey statinler içinde geçerli (?) Bu konuyu tartışmak bile gerçekten komik.
[11] Anne Fagot-Campagna et al (1997). Serum Cholesterol and Mortality Rates in a Native American Population With Low Cholesterol Concentrations. Circulation. 1997;96:1408-1415
[12] Mevlüt Durmuş (2007). Manifesto: Çarmıha gerilen molekül ve modern bilimin kolesterol masalları. Platin Yayınları. Şubat. Ankara. ISBN 978-9944-137-07-2


Mevlüt Durmuş


Serkan Yimsel’in yorumu

Kolesterol düzeyi aşağı çekildiğinde ölüm oranı azalır mı?
Statin kullanan ve kullanmayan koroner kalp hastalarında ölüm oranları
Statin Kullanan Statin kullanmayan
Ölümcül Olmayan Kalp Krizleri
Ölümcül Kalp Krizleri
Toplam Ölümler 2.8%
2.9%
6.1% 3.1%
2.9%
5.8%



Prof. Dr. Uffe Ravnskov hayatını kolesterol ile ilgili yapılan çalışmalara adamış ve hiçbir ilaç firması ve Kardiyoloji derneği ile ilişkisi olmayan bir bilim adamıdır. Ravnskov’un toplam 26 kontrollü araştırmadan derlediği metaanaliz sonuçlara göre; LDL kolesterolünü ilaçla düşüren tedavilerde ölümcül olmayan kalp krizi vakalarında % 0.3’lük bir düşme sağlanabilmesine rağmen, ölümcül kalp krizlerinde hiçbir değişiklik olmamış, hatta toplam ölümlerde artış dahi gözlemlenmiştir.
Uffe Ravnskov’un dikkati özellikle çektiği bir konu daha var. Statinli ilaçların kullanılarak LDL kolesterol düzeyinin aşağı çekildiği bütün araştırmalarda, koroner hastalığı önleme başarı oranı, LDL düzeyindeki azalma oranından tamamen bağımsız kalmıştır. Eğer LDL düzeyi gerçekten de kalp hastalıklarının belirgin bir risk faktörü ise, nasıl olur da bu “kötü huylu” değerin bir kaç miligram düşürülmesi ile, 50-60 miligram düşürülmesi arasında belirgin bir fark olamaz?
Buradan da açıkça anlaşılabileceği gibi statin ilaçlarının koroner hastalıkların riskini düşürme mekanizması, kolesterol mekanizmasına değil, başka mekanizmalara bağlıdır. Bunu açıkladıktan sonra doktor Ravsnkov statin ilaçlarını ancak ve ancak koroner riski çok yüksek olan hastaların (4-5 senelik ömür verilen) kullanmasını önermektedir.
Kolesterol ilaçlarının koroner hastalıkları önlemedeki başarısızlığına bir diğer örnek, Journal of American Medical Association (JAMA) Aralık 18, 2002 tarihli araştırmadır. Yaklaşık on bin kişinin gözleme alındığı bu araştırmada, LDL değeri %28 oranında ve total kolesterol değeri %17 oranında düşmesine rağmen, kontrol gurubuyla karşılaştırıldığında gerek genel ölüm oranları, gerekse kardiyovaskuler ölüm oranları arasında hiçbir fark bulunamamıştır.
Ayni şekilde Ağustos 2003 tarihli American Journal of Cardiology araştırmasında da görüldüğü gibi statin ilaçları vasıtasıyla LDL kolesterolünün düşürülmesi, damar içerisindeki plakaların oluşma hızını etkilememiştir. Öyle ki statinli bütün gruplarda damar içerisi plak oluşumu ortalama % 9.2 oranında artmıştır!
Statin grubu kolesterol ilaçları güvenli ve yan etki oranı düşük müdür?
Vücudun doğal olarak ürettiği herhangi bir maddenin üretimini değiştirecek bir ilacın güvenliği tartışılırken, önce bu maddenin vücutta aldığı bütün görevler göz önüne alınmalıdır. Ne yazık ki modern tıp ve birçok doktor, kolesterolü tanımıyor. Dehşetle korktuğumuz ve miktarını kontrol altına almaya çalıştığımız bu maddenin:
a-) Hücre zarı akışkanlığını ve geçirgenliğini kontrol ederek hücre metabolizmasında çok önemli bir rol oynadığını,
b-) Vücudun genel onarıcı malzemesi olduğunu ve bu nedenle hem zarar gören damarlarda hem de bütün yaralı dokularda bolca kolesterol bulunduğunu,
c-) Mineral metabolizması dahil birçok önemli fonksiyona katılan D-vitaminin öncü maddesi olduğunu
d-) Güçlü bir antioksidan olduğunu ve kanser ile diğer immun hastalıklarıyla mücadele ettiğini
e-) Düzgün nörolojik fonksiyonlar için gerekli olduğunu, özellikle hafızanın gelişmesi ve serotonin beyin kimyasalının yükselmesinde kilit rol oynadığını,
f-) Adrenal hormonlar dahil bütün hormonların yapımında kullanıldığını ve bu nedenle bahsi gecen hormonların görev aldığı bütün metabolik işlemleri (kan sekeri ayarlamasından tutun, kemik mineralizasyonuna kadar) dolaylı yollardan etkileyebileceğini BİLEN ÇOK AZ AYDIN VAR!
Bu bilgilerin ışığında simdi kolesterolün vücuttaki sentezinin statin ilaçlarıyla etkilenmesi olayının güvenilirliği ve güvensizliği daha iyi tartışılabilir. Mantıklı düşünen bir birey, vücutta bu kadar görevi bulunan bir doğal maddenin oluşumunun engellenmesi durumunda nasıl bu fonksiyonların; en azından bir kısminin etkilenebileceğini görecektir. Nitekim aşağıda bu düşünceyi doğrulayan araştırmalar mevcuttur:
Statin ilaçlarının tehlikeleri arasında ilk sırayı, Co-Q10 enziminin bloke edilmesi almaktadır. Çünkü bu ilaçlar kolesterol sentezini önlerken; ATP üretimi, kas elastini ve kas kolajeni yapımı gibi fonksiyonları bulunan Co-Q10 enzimini de bloke etmektedirler. Nitekim Kaliforniya’da San Diego’da doktor Beatrice Golomb, Lipitor’un kullanıldığı deneye katılan hastaların %98’inde kas ağrıları ve kramplar gözlemlenmiştir. (Elanor Laise. The Lipitor Dilemma, Smart Money: The Wall Street Journal Magazine of Personal Business, Kasim 2003)
Avusturya’da Ailevi Kolesterol Yüksekliği bulunan 22 atletten sadece 6’si statin tedavisine devam edebilmiştir. Gerisi kas ağrılarına dayanamamıştır. (Sinzinger H, O’Grady j. Clın Pharmacol. 2004 Apr;57(4):525-8)
Danimarka’da 500 bin bireyi inceleyen araştırmacılar, statin kullanan hastalarda polinoropati denilen ve ellerle ayaklarda karıncalanma ile ağrılara, yürüme aksaklıklarına vb. nörolojik bozukluklara neden olan bir hastalığın görülme olasılığının arttığını bulmuşlardır. Öyle ki statinleri 1 yıl kullanan hastalarda risk %15 iken, bu sure 2 yıla çıktığında risk %26’ya fırlamıştır. (Gaist D ve digerleri. Neurology 2002 Mayıs 14;58(9): 1321-2)
Yine Co-Q10 enzimindeki yetersizliğe bağlı olarak kardiyolog Peter Langsjoen incelediği 20 hastasında 6 aylık düşük doz Lipitor tedavisinden sonra her 3 hastasından 2’sinde kalbin dolum evresinde aksaklıklar olduğunu gözlemlemiştir. Öyle ki kalp yetmezliği bulunan hastaların kolesterol değerlerindeki her bir birim düşme, gelecek 3 sene içerisindeki olum riskini %36 oranında arttırmıştır. (Clark AL ve digerleri. J Am Coll Cardiol 2003;42: 1933-1943)
Boston’da Trufts Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada statin ilaçları, vaskuler endothelial büyüme faktörü (VEGF) mekanizmasını taklit eder şekilde hastalarda yeni kan damarı büyümelerine neden olmuştur. Doktor Michael Simons, bunun çok da iyi bir gelişme olmadığını, yeni damar oluşumlarının tümör oluşumlarını da hızlandırabileceğini notlarına eklemiştir. Nitekim Journal of the American Medical Association (JAMA) 3 Ocak 1996’daki bir araştırmada, Dr. Simons’un sözlerini doğrularcasına statin ilaçlarının birçok laboratuar hayvanında kanser oluşumlarına sebebiyet verdiğini duyurmuştur.
İsviçre’de yapılan bir başka araştırmada, aralarında Lipitor’un da bulunduğu üç statin ilacının denenmesi sonucu hastaların yardımcı T-hücrelerinde azalma meydana gelmiştir. Bir başka deyişle statin ilaçları, hastaların immun sistemini bastırmıştır. (Nature Medicine, 2000; 6:1311-1312, 1399-1402)
Pittsburgh Üniversitesi’nde Mevacor isimli ilacın denendiği bireylerde beyin fonksiyonları, özellikle dikkat ve reaksiyon hızı olumsuz yönde etkilenmiştir. Bunun anlamı, yasam kurtaran reflekslerin (örneğin bir araba kazasının oluşma riski) yavaşlamasıdır.
Şimdiye kadar sözü gecen yan etkileri bir özetleyelim: Kas ağrıları, nörolojik fonksiyon bozuklukları, immun sistemi zayıflaması (AIDS), kalbin dolum fazı bozuklukları (KALP YETMEZLIGI) ve tümör riski (KANSER). Eğer bütün bu yan etkilere bakıp da hala statinlerin güvenli olduğu düşünülüyor ise, şunları unutmamak lazım:
1. Statin tedavilerinde hastaların %75’e yakını yan etkilere dayanamayarak ilk 3-8 ay içerisinde tedaviyi birakmaktadir. (Jay S. Cohen, MD, The Truth About Crestor)
2. Şimdiye kadar statinlerin uzun vadede (10-20 sene gibi) nelere yol açacağına dair tek bir araştırma yoktur.


Prof. Dr. Ahmet Aydın’ın yorumu

Bültenimiz yazarlarından Mevlut Durmuş’un bahsettiği ve Journal of the American College of Cardiology’ de Alawi A. Alsheikh-Ali ve arkadaşları tarafından yayınlanan makale kolesterol düşüren ilaçların yan etkisini araştırıyor. Bu yazıda daha önce yayınlanmış statinler ile ilgili 23 çalışmanın meta analizi yapılmış. Bu meta analize göre statinler kolesterolü düşürdükçe kanser olasılığı artmaktadır.

Statinlerin kanser yapıcı etkileri etkileri

• Koenzim Q 10 inhibisyonu (bu madde vücudun enerji santralidir, ayrıca antioksidandır)

• Anjiyogenezisi artırmak (kanser dokusunda damarlanmayı artırarak kanserin başka dokulara sıçramasını sağlar.

• Sitotoksik doğal katil hücreleri azaltmak (bylece kanser hücreleri daha az ölüyor)

• Skualeni (bir kolesterol ara metaboliti) azaltmak

• Dehidroepiandesteronu azaltmak (erkeklik hormonu olan testosteronun ön maddesi)

İlgili Konular
Doktorunuz Kolesterol Düşürücü İlaçların Kansere Yol Açabileceği İhtimaline Karşı Sizi Uyardı Mı?
Kan kolesterôlünü düşürmek enfarktüs riskini azaltır mı?
Tıbba isyan eden doktor
Yaşasın tereyağı!
Kolesterol: Modern yüzyılda çarmıha gerilen molekül…
Yılın kolesterol röportajı!
Yoksa kolesterol bir günah keçisi mi?
Balık yağı iyi kolesterolü (HDL) yükseltiyor; hem de kolesterol düşüren ilaçlar gibi kalp kasını zedelemeden!
Hangi yağlar daha sağlıklı? Bitkisel yağlar mı? Hayvansal yağlar mı?
Soya kalp kası hastalığı yapıyor!
Kolesterol İle İlgili Gerçekler
Kalp damar hastalıklarının önlenmesinde 11 öneri
Koroner kalp hastalığının gerçek nedeni kolesterol değil!

carcharias
18-07-2009, 19:25
http://beslenmebulteni.com/bes/index.php




İlaç tezgâhtarları



Hekimleri yazdıkları ilaç miktarına göre gruplara ayıran firmalar var. Hekim reçetelerini ve ilaçlarının satışını eczane kayıtlarından izliyorlar; Az ilaç yazan hekimlere özel stratejiler uyguluyorlar.

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Bilim Dalı öğretim üyelerinden Prof. Dr. Zafer Öztek’in 27 Ağustos 2005 Cumhuriyet Bilim-Teknik’te yazdığı bu önemli yazıyı mutlaka okuyun.

Ünlü Yunanlı hekim Hipokrat "hekimlerin işlevi, hastalar kendi kendilerine iyileşinceye kadar onları oyalamaktır" demiş.

Elbette, Hipokrat'ın bu yaklaşımı modern hekimliğin işlevini açıklamıyor. Fakat, doğru olduğu durumlar da var. Buna tıpta "palyatif tedavi" denilir. Yani, hastanın yakınmalarını azaltarak ya da dindirerek, onu kendi haline bırakmak ve iyileşmesini beklemek. Çünkü, organizma, tam olarak bilmediğimiz bir çok mekanizma ile hastalıklara karşı kendisini korumaya ve onarmaya çalışır; çoğu zaman da başarılı olur. Bu durumlarda hekimlere fazlaca bir iş düşmez.

Fakat, hastalıkların tedavilerinde hekimlerin müdahalesini gerektiren, hatta, bu müdahaleler yapılmazsa hastanın ölümüne kadar varacak sonuçları olan hastalıklar da vardır.

Apandisit olmuş bir hastayı ameliyat etmezseniz, yaşamı tehlikede demektir. Menenjit olmuş bir kişiyi ilaçla tedavi etmezseniz ya ölür ya da sakat kalabilir. Uzağı göremeyen bir kişiye gözlük vermezseniz, yaşamı boyunca uzağı göremez.

Tıp hızla gelişiyor; gün geçmiyor ki yeni bir tedavi yöntemi ya da ilaç bulunmamış olsun. Hipokrattan bu yana, o kadar hastalığın nedeni ve tedavisi bulundu ki, Hipokrat bugün yaşasaydı kesinlikle aynı şekilde düşünmezdi. Günümüzde, ilaç kullanımı günlük yaşamımıza girdi. Yaşamının bir döneminde ilaç kullanmayan kişi yok nedenecek kadar az.

İLACIN TEMEL GERÇEĞİ

Öte yandan, bir gerçeği de bilmek gerekiyor:
Her ilaç vücut için yabancı bir kimyasal maddedir ve her yabancı kimyasal madde gibi vücuda zarar verebilir. İlaçlar iki tarafı keskin bıçaklardır. Uygun ilaç, uygun kişide, uygun dozda ve uygun süre kullanılmazsa yarar getirmez, aksine zarar verebilir. Bu zarar hastanın kendisine olabileceği gibi topluma da olabilir.

Örneğin, mikrobik hastalıkları uygun olmayan antibiyotiklerle tedavi etmeye kalkarsanız, ilaçlara dirençli mikroplar gelişir ve bu da toplumdaki diğer bireylerin aleyhine olur, o hastalığın tedavisi şansı ortadan kalkar.

Doktorun iyisi, ya hiç ilaç kullanmadan ya da mümkün olduğu kadar az ilaç kullanarak hastasını tedavi edendir.

Fakat, gerçek böyle değil. Çünkü, ilaç üreten firmaların temel kaygısı ürettikleri ilacın satılması. Onlar için ilaç satışı ile ayakkabı satışı arasında bir fark yok. İlaç firmaları ticaret yapıyor ve ticaretin kurallarını uyguluyorlar. Ama, bir zorlukla karşı karşıyalar: İlacı doğrudan tüketiciye pazarlayamıyorlar. İlacın satılabilmesi için bir aracıya, yani hekimlere muhtaçlar.

O nedenle hekimleri, reçetelerinde daha fazla ilaç yazmaya, kendi ilaçlarını yazmaya teşvik etmeye çalışıyorlar. Kendi ilaçlarının rakip firmaların ilacından daha etkili olduğunu kanıtlamaya çabalıyorlar. Bunu sağlamak için birçok yöntem kullanıyorlar.

HEKİMLERİ ZİYARET

İlacın tanıtımı adı altında her hekimi ziyaret ediyor, onlara türlü küçük hediyeler sunuyorlar, kongrelere katılmalarına yardımcı oluyorlar, kongreleri finanse ediyorlar, hatta bu toplantıları bir karnavala dönüştürüyorlar, sanatçıları getirip konserler verdiriyorlar, sinema gösterileri, tiyatrolar, yarışmalar düzenliyorlar, pahalı gala yemekleri, resepsiyonlar veriyorlar, akla gelmedik çeşitli ve pahalı hediyeler ikram ediyorlar. Bazı kritik mevkideki yöneticileri yurt dışındaki toplantılara gönderiyor, gezdiyor ve ağırlıyorlar.

Hekimleri yazdıkları ilaç miktarına göre gruplara ayıran firmalar var. Hekim reçetelerini ve ilaçlarının satışını eczane kayıtlarından izliyorlar; az ilaç yazan hekimlere özel stratejiler uyguluyorlar, onları daha sık ziyaret edip beyin yıkama çalışmaları yapıyorlar, vaatlerde bulunuyorlar, ilaçlarını daha fazla yazdıkları takdirde ne türlü hediyelere ya da başka avantajlara sahip olacaklarını anlatıyorlar. Bütün amaç, daha fazla ilaç yazılması ve satılması.

HEKİMLİK DEĞİL TEZGÂHTARLIK

Bunun adına hekimlik denilemez, dense dense, tezgâhtarlık denilir..
Hekimlerin bu tuzağa aracı olmamaları meslek ahlaklarının gereğidir. Fakat, firmaların baskıları o kadar fazla ve etkilidir ki, iyi niyetle bile olsa bu tuzağa düşen hekimler olabilir. Bunu önlemede Sağlık Bakanlığı'na, Türk Tabipleri Birliği'ne ve Türk Eczacılar Birliği'ne görevler düşmektedir.

Hekimlerin sürekli eğitimleri ilaç firmalarına bırakılmamalıdır; Kongrelerin ilaç firmaları tarafından desteklenmesine kurallar getirilmelidir; İlaç firmaları ile hekimler arasındaki ilişkileri belirleyen yasal düzenlemeler yapılmalıdır. Bunlar yapılamazsa, hem hekimlik mesleği hem de toplum zarar görmeye devam edecektir.

Prof. Dr. Zafer Öztek
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Halk Sağlığı AD.

Işılay
18-07-2009, 20:04
Ben de tekrar 5 e yükselttim yıldızları:)

Açtığınız her başlık bana göre ilgi çekici, okurken sıkmayan türden.

Belirtmeden geçmek istemedim..:)

carcharias
18-07-2009, 20:10
http://img190.imageshack.us/img190/5026/1129b.jpg

-övünmek gibi olmasın öyleyizdir. Bir başlık açarız,sıkmayız adamı:clown:






http://img17.imageshack.us/img17/3448/53807649.jpg

MIHNANA
18-07-2009, 21:32
Ayıptır söylemesi 5 yıldızda ben verdim.:he:

CERİTKALE
18-07-2009, 23:27
%100 taze süt kullanan hangi markalar acaba, bunu biliyormuyuz.

kemal.erdem
19-07-2009, 00:22
%100 taze süt kullanan hangi markalar acaba, bunu biliyormuyuz.

ayse teyzenin dagda bayirda otlayip gunde 3 bilemedin 5 kilo sut veren ineginin (karakiz) pastorize ve homojenize edilmemis sutudur % 100 sut baska kalmadi.

sut uretim ciftliklerinde sut verimini cogaltmak icin sut yapici ilaclar ve hormonlarla beslenip gunde 40 kilo sut veren inegin sutu, kusura bakmasin kimse ama artik sut degil.

pekcok sokak sutcusunun sutu bile marketlerde satilan sut tozu ve ilac zoruyla yapay yontemlerle uretilen sutun ustune ustluk pastorizasyon ve homojenizasyon sonucu ana ozellikleri iyice bozulan ve ne hikmetse halen sut diye isimlendirilen sividan daha iyi olmasi bana mumkun gibi geliyor.
bu konuda asagidaki alinti bir fikir verebilir.



'HİJYEN' KUTU SÜTLER ZARARLI MI?
Bilindiği gibi süt ve ambalaj endüstrisi, açıkta satılan sütleri karalayan reklâmlar yapıyor. Peki bizi asıl hasta eden kutu sütlerse? Kısırlık, diş çürümesi gibi dertlerin kaynağı pastörize sütse? Bu yazıyı okumadan çocuğunuza süt içirmeyin!
Reklamlara inandık, bir nesil margarinle büyüdük. Reklamlara inandık, mahallemizi kapı kapı dolaşan sütçümüzü bıraktık, marketlerden kutu süt alır olduk.

Kutu süt üreten şirketler, sokak sütünün (diğer adıyla çiğ sütün) sokakta uzun süre gezdiğini, mikrop ürettiğini, sütçünün su kattığını, pis olduğunu söylediler. Kendi ürettikleri kutu sütler “hijyenik” koşullarda el değmeden hazırlanıyordu, söylediklerine göre.

Atılan onca çamura rağmen, bilim dünyası, sokak sütünün masum olduğunu kanıtladı. Kutu sütlerse, maruz kaldıkları "teknolojik" işlemlerin ardından neredeyse ölüyor. Hatta “öldürüyor”! Dr. Pottenger daha 1930’lu yıllarda ilginç bir deneyle bunu kanıtladı. Pottengers’ Cats – Pottenger’in Kedileri isimli eseri bu konuda yazılmış en önemli kitaplardan biri kabul ediliyor.

UHT süt ve pastörize süt nedir?

Kutu süt derken UHT (uzun ömürlü) ve pastörize sütleri kastediyoruz. UHT süt 135-150 derece sıcaklıkta 2-4 saniye ısıtılır. Pastörize süt ise 72-75 derecede 15-20 saniye tutulur. Metnin kalan kısmında “çiğ süt” ifadesini göreceksiniz; bu ifade işlem görmemiş sokak sütü için kullanılıyor.

UHT sütten uzak durun

Cerrahpaşa Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ahmet Aydın pastörize veya UHT teknolojisi ile üretilmiş sütlerden uzak durulmasını tavsiye ediyor.

Hakan Arabacıoğlu’nun çevirdiği “Pastörize süt mü, çiğ süt mü?” başlıklı yazı ise "teknolojinin elini değdirdiği sütün" zararlarını ortaya koyuyor. Yazıda UHT ve pastörize sütlerle ilgili çarpıcı bölümler şöyle:

"Pastörize süt mü, çiğ süt mü?

Bugün süt, içindeki doğal enzimleri yok eden ve nâzik proteinleri değiştiren pastörizasyonun her yerde uygulanması yüzünden, sindirilemez hâle gelmiştir.

Çiğ süt, sütün sindirimini sağlayan laktaz ve lipaz aktif enzimlerine sahiptir. Canlılığını yitirmiş laktazı ve diğer aktif enzimleri içeren pastörize süt, yetişkin mideler tarafından gerektiği gibi sindirilemez.

Biberonla beslenen bebeklerin yaşadığı karın ağrısı, pişik, solunum rahatsızlıkları, gaz ve diğer rahatsızlıkların da gösterdiği gibi çocuklar bile bu konuda sıkıntı çeker. Enzimlerin eksikliğinin ve hayâtî proteinlerin değişmesinin, sütteki kalsiyumu ve mineral elementleri erittiği de kuşku götürmez.

1930'larda Dr. Francis M. Pottenger, pastörize ve çiğ sütle beslenmenin 900 kedi üzerindeki etkilerine ilişkin 10 yıllık bir çalışma yürüttü. Bir grup yalnızca çiğ süt alırken, diğer grup aynı kaynaktan alınan pastörize sütle beslendi.

Çiğ süt içen grup kuvvet bularak büyüdü, hayatı boyunca sağlıklı, aktif ve canlı kaldı ama pastörize sütle beslenen grup kısa süre sonra durgun, sersem ve normalde insanlarla ilişkilendirilen kalp krizi, böbrek yetmezliği, tiroit bozukluğu, solunum rahatsızlıkları, diş kaybı, kemik zayıflığı, karaciğer iltihabı gibi kronik yozlaştırıcı rahatsızlıklara karşı savunmasız hâle geldi.

Ama Dr. Pottenger'in en çok dikkatini çeken ikinci ve üçüncü nesillere olanlardı. Pastörize sütle beslenen grubun yavrularının hepsi pastörize sütten kalsiyum emiliminin olmadığını gösteren zayıf ve küçük dişler, kalsiyum eksikliğinin açık ifadesi olan güçsüz kemiklerle doğdular.

Çiğ sütle beslenen grubun yavruları ebeveynleri gibi sağlıklı kaldı. Pastörize sütle beslenen grubun üçüncü kuşak yavrularının birçoğu ölü doğarken, kurtulanlar ise kısırdılar ve üreyemiyorlardı. Çiğ sütle beslenen grup soyunu sürdürürken, pastörize sütle beslenen grupta dördüncü nesil olmadığı için deney bitmek durumunda kaldı.

Eğer bunlar pastörize sütün zararlı etkilerinin yeterli kanıtı değilse, ticârî süt endüstrisinin kabul etmekten kaçındığı, kendi annelerinden alınan pastörize sütle beslenen buzağıların genellikle 6 hafta içinde öldüğü gerçeğini dikkate alın.

Çiğ sütün lehinde, pastörize sütün aleyhinde bulunan bu gibi bilimsel kanıtlara ve yirminci yüzyılın başlarına kadar insan türünün çiğ sütle beslendiği gerçeğine rağmen bugün Amerika'da birkaç eyalet hariç çiğ süt satmak yasal değildir.

Doğal niteliklerinden uzaklaştırılmış süt, insan ömrünü uzatmada hiçbir fayda göstermezken; sütü pastörize etmek raf ömrünü uzattığından süt endüstrisi için daha kârlıdır. Dahası, pastörizasyon hepsini olmasa da bazı tehlikeli mikropları öldürerek sıhhî olmayan mandıralardaki hasta ineklerden alınan sütü göreceli olarak "zararsız" hâle getirir ve bu da süt endüstrisinin mâliyetlerini azaltır.


Dr. Pottenger'in pastörize sütle beslenmiş kedilerinin kısırlaşması ve gücünü yitirmesi için yalnızca üç kuşak geçmesi yeterli olmuştur. Amerikalıların ve Avrupalıların neredeyse aynı sayıdaki kuşağı pastörize sütle beslenmiştir. Bugün, kısırlık Amerikan çiftleri için başta gelen sorunlardan biriyken; kalsiyum eksikliği de yayılmıştır.

Amerikalı çocukların yüzde doksanı kronik diş çürümesi sorunuyla karşı karşıyadır. İşin daha kötüsü, şimdilerde kaymağının ayrılmasını (yağın sütte toplanmasını) önlemek için süt "homojenize" ediliyor. Bu, yağ moleküllerinin sütün geri kalanından ayrılmayacağı noktaya kadar mayalanmasını ve öğütülmesini gerektiriyor. Ama aynı zamanda bu durum, süt yağının küçük parçacıklarının ince bağırsağın duvarından kolayca geçmesine izin vererek, doğal niteliğini kaybetmiş yağ ve kolesterolün vücut tarafından emilme miktarını büyük oranda arttırıyor.

Aslında homojenize sütten, saf kremadan aldığınızdan daha fazla süt yağı alırsınız! Kemik erimesi rahatsızlığı olan kadınların pastörize süt ürünleri ile ilgili gerçekleri dikkate almaları gerekir. Doğal niteliklerinden uzaklaştırılmış bu süt, bu durumu önlemek için yeterince kalsiyum sağlamaz.

Yetişkinler harika bir besin olan çiğ sütü temin edemedikleri sürece, günlük diyetlerinde yer alan sütü yeniden gözden geçirmelidirler.

Çocuklara "güçlü ve sağlıklı" büyüsünler diye pastörize sütü tıka basa içirtmek düpedüz deliliktir, çünkü en basitinden, bu sütler içlerindeki besin öğelerini sindiremezler. Aslında, doğal niteliğini yitirmiş süt ürünleri, bağırsakları tabaka tabaka balçık gibi çamurla tıkayarak organik besinlerin emilimine engel olduğundan erkekler, kadınlar ve çocuklar diyetlerindeki tüm pastörize süt ürünlerini çıkarmalıdırlar."

Kaynaklar

www.hps-online.com -Food & dieting - The science of food combining

Çeviren: Hakan Arabacıoğlu

e-fulya
21-07-2009, 14:48
Sütün sindirimi bazı insanlarda sorunlu olabiliyor..

Süt içmek yerine eğer biraz daha parayı gözden çıkarabilirseniz KEFİR içilmeli derim.

Veya edineceğiniz kefir mayası ile kendi kefirinizi üretebilirsiniz:

...Prof.Dr. Mustafa Tayar, "Toksik maddelerden vücudu temizleyen antioksidan ve antikanserojenik özellikler, kefirin tedavileri destekleyici ve koruyucu rolünü güçlendirmektedir. Kefirin, tüketiciler tarafından bir ilaç olarak algılanmaması, sağlıklı yaşam ve tedavi sırasında bir destek gıda olarak düşünülmesi gerekir. Kefir, bağırsak florasını güçlendirerek sindirim sistemini mükemmel hale getirir. Sinir sistemine olumlu katkılar yaparak rahatlama sağlar, uykusuzluğa iyi gelir, çeşitli hormon salgılarının seviyelerini dengeler ve normalleştirir" dedi.
http://www.nuveforum.net/40-genel-saglik/22850-kefir-icecegi-yararli/

Altınkılıç kefir:
http://www.altinkilic.com/kefir.html