PDA

View Full Version : Jerome David Salinger 91 yaşında öldü



BORA YAŞAR
29-01-2010, 11:39
Özellikle ABD'de yarım yüzyıldır en çok satılan ve okunan kitaplardan biri olan Amerikan klasiklerinden "The Catcher in the Rye (Çavdar Tarlasındaki Çocuklar)"ın yazarı J.D. Salinger'in öldüğü açıklandı.

91 yaşında ölen Salinger, 1951 yılında basılan ve ABD'de bir klasiğe dönüşen Çavdar Tarlasındaki Çocuklar romanının getirdiği şöhretten kaçınmak için 50 yılı aşkın süredir New Hampshire eyaletinin Cornish adlı kasabasında gözlerden uzak münzevi bir hayat sürüyordu.


"The Catcher in the Rye" Türkçe'de "Çavdar Tarlasındaki Çocuklar" ve "Gönülçelen" adlarıyla basılmıştı. Holden Caulfield adlı bir çocuğun çevresindeki yapmacıklığa isyanı ve yabancılaşma hikayesini anlatan Gönülçelen, dünya çapında 65 milyondan fazla sattı. Salinger, romanın film haklarını satmaya da hiçbir zaman yanaşmadı. En son kitabı 1965 yılında yayınlanan Salinger'in yazımı tamamlanmış ve basıma hazır kitapları olduğu iddiası uzun süredir edebiyat çevrelerinde en çok konuşulan iddialardan biri.
Ölümüyle birlikte Cornish'teki evinde özel bir kasada yayınlanmaya hazır romanları olduğu iddiaları yeniden heyecana sebep oldu. Salinger'in temsilcisi Phyllis Westberg, bu iddiaları reddetmeyerek "yorum yok" demekle yetindi. Ünlü romancının oğlu Matt Salinger ise bu konudaki sorulara cevap vermedi.


http://www.stargazete.com/kultursanat/j-d-salinger-91-yasinda-oldu-haber-241074.htm


"The Catcher in the Rye" çok hoş, çok rahatlıkla insanı saran bir kitap..


Ailemizin her ferdinin ortaklaşa sevdiği bir güzelim eser..


Bir tek kitapla inanılmaz bir şöhret yakalayan bana çok yakın gelen üslup ve teknikle yazan bir yazardı..1965 yılından beri münzevi bir hayat sürüyor bu durum da dünyadaki hayranlarının gözünde gizemini daha da artırıyordu..

BORA YAŞAR
29-01-2010, 11:43
Bir de hayat öyküsünü vereyim:

Hayatı

Salinger, Yahudi (http://tr.wikipedia.org/wiki/Yahudi) baba ve İrlandalı (http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0rlanda) Katolik annenin çocuğu olarak New York City (http://tr.wikipedia.org/wiki/New_York_City)'de dünyaya geldi. Kariyerine New York'taki dergilere kısa hikâyeler (http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%96yk%C3%BC_%28edebiyat%29) yazarak başladı. Özellikle, "A Perfect Day for Bananafish", kariyerinin başlangıcında önemli yer tutar. Daha sonra, Çavdar Tarlasında Çocuklar (http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87avdar_Tarlas%C4%B1nda_%C3%87ocuklar)'da da yer alacak iki serüven (I'm Crazy ve Slight Rebellion Off Madison) daha yayımladı. Çavdar Tarlasında Çocuklar'da Pencey Prep adını alacak olan Valley Forge Military Academy'de okudu. Daha sonra Ursinus Fakültesi'nde bir dönem okudu, hocaları tarafından okul tarihinin en başarısız öğrencilerinden biri olarak görüldü.
II. Dünya Savaşı (http://tr.wikipedia.org/wiki/II._D%C3%BCnya_Sava%C5%9F%C4%B1) sırasında havacılık eğitmeni olarak orduda bulundu. Daha sonra görev aldığı U.S. 4. Piyade Tümeni'nde savaşın vahşi yüzünü içinde yer alarak gördü. Hemingway (http://tr.wikipedia.org/wiki/Hemingway) ile tanıştı, savaş bitip geri döndüğünde psikolojik olarak çökmüştü. Hemingway'e savaşta yaşadıklarına bağlı olarak hastanede kaldığını yazdı.
Başyapıtı Çavdar Tarlasında Çocuklar (http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87avdar_Tarlas%C4%B1nda_%C3%87ocuklar) (The Catcher in the Rye) 1951 (http://tr.wikipedia.org/wiki/1951) yılında basıldı. Eser, başlangıçta eleştirmenler tarafından pek tutulmasa da, daha sonra hem okurların hem de önceleri burun kıvıran eleştirmenlerin hayranlığını kazanmayı başardı. Kitap, asi ve muhakeme yeteneği genelden farklı gelişmiş bir çocuğun, Holden Caulfield (http://tr.wikipedia.org/wiki/Holden_Caulfield)`ın ağzından yazılmıştır. Olay örgüsü sadedir. Bazı ülkelerde kullandığı argo dil yüzünden yasaklanmıştır. Yazar tarafından hiçbir zaman doğrulanmamasına rağmen, kitaptaki bazı olayların ve Holden`ın insanlara bakış açısının Salinger`a ve yaşadıklarına benzediği, Holden`ın aslında Salinger`ın kendisi olduğu söylenir.
Salinger, daha sonra ise, Franny ve Zooey (http://tr.wikipedia.org/wiki/Franny_ve_Zooey) (1961 (http://tr.wikipedia.org/wiki/1961)), Dokuz Öykü (1953 (http://tr.wikipedia.org/wiki/1953)), Yükseltin Tavan Kirişini Ustalar (http://tr.wikipedia.org/wiki/Y%C3%BCkseltin_Tavan_Kiri%C5%9Fini_Ustalar) (1963 (http://tr.wikipedia.org/wiki/1963)) ve Seymour: An Introduction (1959 (http://tr.wikipedia.org/wiki/1959)) adlı kitapları yayımladı.
Saklanma

Çavdar Tarlasında Çocuklar`la ünlü olan Salinger, toplumun ilgisinden kaçmaya başladı. New York`tan taşınarak New Hampshire`a yerleşti. Kaçtıkça daha çok ilgi görmeye başlayan Salinger samimi davranmamaya, fotoğraf çektirmemeye, röportaj vermemeye çalıştı.
Salinger, Çavdar Tarlasında Çocuklara gösterilen ilgiye herkesten kaçarak, sosyal hayattan uzaklaşıp inzivaya çekilerek cevap vermiştir. Buna paralel olarak da popülaritesi genişleyerek yayıldı.
1965'ten bu yana, herhangi bir şey yayımlamayan, meraklı gözlerden giderek kaçan yazar, kendisi hakkındaki yayınları hukukî yollarla engelemeye çalıştı.
Ortak anılarını kamuoyu ile paylaştığı için eski sevgilisi Joyce Maynard (http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Joyce_Maynard&action=edit&redlink=1) ile öz kızı Margaret Salinger'i hayatından çıkardı.
Kapalı ve gizli kalmaya önem veren Salinger, hayatı boyunca samimiyetsizlik ve ikiyüzlülük içine düşmemeye çalıştı. Çavdar Tarlasında Çocuklar`da toplumdan kaçışına dair ipuçları bulunur:
Ortalık oldukça sessizdi, çünkü bizim Ernie piyano çalıyordu. Herifin piyanoya oturması bile, Tanrı aşkına, kutsal bir şeydi sanki. Yani, hiç kimse onun kadar iyi çalamazdı. Piyanonun önünde kocaman lanet bir ayna vardı, Ernie`nin suratına da iri bir spot lamba çevirmişlerdi, böylece o piyano çalarken suratını seyredebiliyordunuz, parmaklarını değil ama; o kocaman moruk suratını yalnızca. Yemin ederim, ben bir piyanist ya da aktör filan olsaydım ve bu sersemler de benim olağanüstü biri olduğumu düşünselerdi, bu durumdan nefret ederdim. Beni alkışlamalarını bile istemezdim. Ben piyanist olsaydım, gider bir kenefe kapanır, öyle çalardım örneğinde olduğu gibi.
Jerome David Salinger da "Ernie" olmaktan hep kaçmıştır. Kendisini bir bakıma kenefe kapamıştır.
Yapılan bir biyografi çalışmasına açtığı dava sırasında, yayımlamadığı en az iki romanı ve birçok hikâyesi olduğu ortaya çıktı. Davayı, sözü geçen biyografide, tanıdıklarına yazdığı mektuplar da yer aldığı için açmıştır.
2000 (http://tr.wikipedia.org/wiki/2000)`de ikinci karısı Claire Douglas`dan olan kızı Margaret Salinger (http://tr.wikipedia.org/w/index.php?title=Margaret_Salinger&action=edit&redlink=1) "Dream Catcher: A Memoir" adında bir otobiyografi yayımladı. Kitapta babasının kendi idrarını içtiği, annesiyle çok az seviştiği gibi iddialar yer aldı.
Türkçe'ye Çevrilen Eserleri



Çavdar Tarlasında Çocuklar (http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87avdar_Tarlas%C4%B1nda_%C3%87ocuklar_%28kitap %29), Yapı Kredi Yayınları, ISBN 975-363-636-3 (http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%96zel:KitapKaynaklar%C4%B1/9753636363)
Dokuz Öykü, ISBN 975-363-048-4 (http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%96zel:KitapKaynaklar%C4%B1/9753630484) (Nine Stories)
Franny ve Zooey, ISBN 975-363-120-0 (http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%96zel:KitapKaynaklar%C4%B1/9753631200)
Yükseltin Tavan Kirişini Ustalar, ISBN 975-363-318-1 (http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%96zel:KitapKaynaklar%C4%B1/9753633181)

http://tr.wikipedia.org/wiki/Jerome_David_Salinger

rogdopsink
29-01-2010, 11:46
büyük bir kayıp cidden...

çogu kişinin bilmedeğini düşündüğüm için kitaplarının ölümünün ardından daha çok okunacagını düşünüyorum..

en azından okunmalıdır..

BORA YAŞAR
29-01-2010, 11:55
Başrollerinde Mel Gibson ve Julia Roberts'ın oynadığı pek sevdiğim Conspiracy Theory filminde, filmin kahramanı evinde takıntı haline getirdiği yüzlerce Catcher in the Rye kitabı biriktirir..

Julia Roberts'in Mel Gibson'ın acaip apartman katında bu kitapları yanyana sıralanmış bir halde bulduğu sahnedeki hayreti ilginç bir sahnesi idi filmin.

BORA YAŞAR
29-01-2010, 12:03
Dedim ya zaten 1965 yılından beri kendini toplumdan tümüyle soyutlamış, münzevi ve kaçak bir hayat sürüyordu.

Bir nevi ölüydü..

Ama ölüm haberi yine de bir çok hayranını üzecektir.

Catcher in the Rye (Çavdar Tarlasında Çocuklar) küçük bir kitap..

Satın alın ve okuyun . Garanti ederim seveceksiniz..

Bir de münzevi hayatını anlayabilmek için Conspiracy Theory filmini izleyin..

Belki de insanın toplumdan kaçışının nedeni olarak münzevi Salinger anısına ilgi ile izleyebiliriz.

BORA YAŞAR
29-01-2010, 12:05
Serdar Turgut, Salinger'in ölümü üzerine mutlaka yazacaktır..

Yazdığında yazısını buraya ekleyeceğim..

BORA YAŞAR
29-01-2010, 16:10
Yıllardır bir şehir efsanesi vardır Salinger hakkında..

Gerçekte yazdığı ancak basılmaya vermediği kitaplar konusu..

Bunlar kasasında (neresiyse) saklı imiş.:)

Bakalım birşey çıkacak mı bu konuda..

BORA YAŞAR
29-01-2010, 16:20
Serdar Turgut'un ilginç anlatımı ile Salinger'in hayatının köşe taşları..


İnzivanın ve yazmamanın getirdiği tuhaf mutluluk

Bir yazar için en büyük mutluluğun yazabilmek ve yazıları nedeniyle tanınmak olduğunu düşünürsünüz değil mi? Yani bu normal olanıdır.

Ama bir de yazılarının hiçbir yerde yayınlanmamasının ve mutlak inzivanın kendisine mutluluk getirdiğini söyleyen bir büyük yazar var. Onun yaşamı ve tavrı benim çok ilgimi çekiyor. J.D. Salinger dünyanın hemen her ülkesinde tanınıyor. Özellikle lise çağına gelen gençler onun en meşhur kitabı The Catcher in The Rye (Ben nedense bu kitabın Türkçe'ye Gönülçelen adıyla çevrilmiş olduğunu düşünüyordum. Sonra internette bir arama yapınca kitabın Türkçe adının Çavdar Tarlasında Çocuklar olduğunu gördüm).

Yazar bu en büyük romanını 1951 yılında yazdı ve ondan sonra kayda değer bir şey bastırmadı. Kimseyle görüşmüyor. 1974 yılından bu yana hiç mülakat vermedi. Fotoğrafını bile çekebilen yok. Bu tavrı onu bir efsane haline getirdi. Hayatına bakınca 'Acaba ben de denesem mi bunu?' diye düşünüyorum. Çünkü rahatlıkla inzivaya çekilebilirim ve yazı yazarım ama gazeteye yollamam. Belki benim hakkımda da bir efsane oluşturulur. Salinger gibi sırf bu tavrım nedeniyle daha da meşhur olurum belki.
Sadece bir tek sorun olabilir belki. Salinger tek kitabından öyle çok para kazandı ve kazanıyor ki; yeni bir kitap bastırmaya ihtiyacı yok. Eğer yazmazsam bana maaş ödemeyebilirler.

Şimdi konuyu yazarken gördüm ki; koşullarım aslında uygun. İnzivaya çekilip yazı göndermeme tavrını rahatlıkla uygulayabilirim. Ben hazırım bunu denemeye.

Bakalım Salinger adlı ilginç karakterin hayatında daha başka neler olup bitmiş:

Peki bunları nereden biliyoruz?

'Madem adam sürekli inzivada hiç kimseye görünmüyor, kimseyle konuşmuyor, onun hayatındaki bazı tuhaflıkları nasıl biliyoruz?' diye düşünebilirsiniz.

Salinger 1970'li yılların başında son derecetuhaf bir şey yaptı ve 18 yaşındaki Joyce Mayardile evlendi. Kadının mesleği hatıra kitapları yazmak olduğundan bu evlilik Salinger için bir tür sosyal intihar demekti tabii ki.

Nitekim sonuç böyle oldu. Araları bir süre sonra bozulunca kadın, Salinger'le yaşamı hakkında kitap yazdı ve makaleler yayınladı. Yazarın tuhaflıkları hakkında tüm bilgiler eski karısından geliyor.

Şarlo sevgilisini çaldı

20'li yaşlarının başında Salinger, Oona O'Neill adlı bir kıza aşık oldu. Kız ünlü yazar Eugene O'Neill'in kızıydı. Devreye Charlie Chaplin (Şarlo) girdi. Kızı Salinger'den kopardı ve aralarında 36 yaş fark olmasına rağmen onunla evleniverdi. Salinger bunu hiç unutamadı. Hatta Chaplin ve kızın zifaf gecesi hakkında çok ağır ifadelerle dolu kısa bir hikaye bile yazdı. Yazarın öcü de böyle acı olabiliyor işte... Bu arada kızın adının çok da tuhaf olduğunu söylemeden duramayacağım. Oona, onanizm (mastürbasyon) ile tuhaf bir benzerlik içinde.

Kimbilir babasının kafasında ne tür tilkiler dolaşıyordu bu tuhaf adı kızına verirken.

Acaba delirdi mi?

Bu kadar yalnızlığın ve anti-sosyalliğin insana pek iyi gelmediği de açık. Anladığım kadarıyla ben de kendime dikkat etmeliyim.

Örneğin; Salinger'in kendi çişini düzenli olarak içtiği biliniyor. Hindistan'da uygulanan bu yöntemin insan sağlığına iyi geldiği yolunda bir inanç var.

Sonra Salinger evinde 'Orgone toplayıcı' adı verilen alet yapmış ve her gün bunun içine girip oturuyormuş. Orgone toplayıcısı Wilhelm Reich'in teorisini yaptığı ve modelini tasarımladığı bir alet.

Hayatta 'Orgone' denilen bir enerjinin olduğu ve aletin içinde bir süre durulduğunda bu enerjinin vücutta toplandığı düşünülüyor. Bu 'Orgone' enerjisinin cinsel enerji verdiği iddiası da var.

'Orgone' kelimesi ile 'orgazm' arasındaki bağlantı herhalde açık değil mi? Biliyorum bunlar bazılarınıza alaycı bir tebessüm veriyor ama Wilhelm Reich'ın çok önemli bir düşünür olduğunu bilin ve bilmiyorsanız da Türkçe'ye çevrilmiş bazı kitaplarını hemen alıp okuyun.

Reich'in bu aletinin ne yaptığını Einstein da merak etmiş ve bir gün Salinger'ı ziyaret edip aleti incelemişti.
İncelemenin sonunda Reich, ünlü bilim adamına 'Şimdi bana neden deli denildiğini anladınız mı?' diye sormuş. Einstein da 'Sadece nedeni değil, nasılı da anladım' cevabını vermekle yetinmiş Salinger 'Alternatif tıp'a fanatik biçimde inanıyormuş. Akupunktur onun favorisiymiş. Ama tedavilerinde iğne yerine kalın tahtalar kullanıyormuş.

Bir keresinde oğlunun parmağı yaralanmış. Onu da akupunkturla tedavi etmeye kalkışmış ve kalın tahtaları çocuğun eline saplamış. Çocuk acıyla haykırınca da 'Senin acıya dayanma eşiğin amma da düşük' diyerek zavallı çocuğu azarlamış. Evet adam sadece eksantrik değil, galiba ciddi biçimde delirmiş durumda da...

Kitabı sapıklar mı seviyor?

'Catcher in the Rye' çok güçlü bir eser ve her gencin kitapta kendisinden bir parça bulması çok da normal. Kitabın karakteri Holden Caulfield. (Bu isim William Holden ve Joan Caulfield adlarının bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş.) O karakterin tavırları ve yaşam biçimiyle her genç tuhaf bir şekilde kendini özleştirir. Bu nedenle kitap hala daha yılda 250 bin adet satılıyor. Her kuşağın gençliğini biçimlendiriyor. Ankara TED Koleji'ndeyken kitabı İngilizce okurken aldığım tadı hala daha hatırlarım. Ayrıca bu kitap defalarca okunan türde bir kitaptır.

Ama son derece tuhaf bir tarihi de var, bu da bilinmeli. 'Acaba kitabı biraz tuhaf olmaya meyilli gençler mi çok seviyor?' diye düşünenler de var.

John Lennon, Aralık 1980'de sokakta vurulduğunda katili Mark David Chapman yakalandığında elinde 'Catcher in the Rye' kitabını göğsüne bastırmış öyle duruyordu.

Daha sonra polisteki ifadesinde cinayet fikrini Holden Caulfield'den aldığını söylemişti. Tuhaf değil mi?
'Komplo Teorisi' adlı filmde Mel Gibson'un oynadığı paranoyak karakterin evinin sığınak haline dönüştürdüğü bölümde kütüphanesinde sadece tek bir kitap görülür o da 'Catcher in the Rye'dır.

İndie rockçular Too Much Joy, 1991 yılında çaldıkları bir parçanın sözünde 'Ben Catcher in the Rrye kitabını sevenlerden korkarım' diye bir laf da etmişler.

Yazarının yaşamı gibi tuhaf bir tarih değil mi bu? Yazar ile kitabı ancak bu kadar yakışabilirdi birbirlerine.

İnziva hayat stilidir

Yazarın inzivaya çekilip kendi hakkında efsane yaratması aslında Greta Garbo'nun başarıyla uyguladığı yöntemdi. Greta Garbo'nun nerede olduğu, nasıl yaşadığı bir ara öyle merak uyandırmıştı ki; bu konuda yazılar yazıldı, belgeseller çekildi ve 'Garbo'yu Aramak' adlı bir film bile yapıldı. Salinger'in inzivaya çekilmeden önce Greta Garbo'nun hayatını çok incelediğine eminim.

http://www.aksam.com.tr/2010/01/12/yazar/132/serdar_turgut/inzivanin_ve_yazmamanin_getirdigi_tuhaf_mutluluk.h tml

BORA YAŞAR
30-01-2010, 12:36
Elveda Gönülçelen;

Salinger'In ölüm haberi hafif bir rüzgar etkisi yapıyor insanda. Omuzlarda küçük bir ürperti. 'Yaşlanmışlık' hissi. Çelinmiş gönlümüzden bir parça azalma. Kim olduğunu hiçbir zaman tam olarak bilememiş olsak da ben bu gizemli yazarı özleyeceğim...

http://www.aksam.com.tr/2010/01/30/yazar/16108/nagehan_alci/ilimli_islam_in_sonu.html

Sesil
01-02-2010, 03:37
Catcher in the Rye (Çavdar Tarlasında Çocuklar) okumamıştım. Okur muyum bilmiyorum şimdilik.

Başlık ilgimi çekmişti. Yazarın karakteristik gizemli yanları ise daha çok!

Ancak şu var ki örneğin benim için; sıradışı yaratıcı ürünler ortaya çıkaranlar en az yapıtları kadar her zaman çok ilgimi çeker. Çünkü mutlaka farklı niteliklerinin ve yaşam şartlarına bakış açılarının yol açtığı davranış tarzlarının, yaşam biçimlerinin olduğuna inanrım böylesi insanların.

Araştırdıklarımda pek yanılmadım.

"Her insanın hayatı bir roman konusudur" denir. Olabilir pek tabii. Yazanın işleme yetisine kalan bir sonuç olarak kabul edebilirim.

Ama enteresanlıklardaki doğallık yaşamsal etkinlikte buluştuğunda fark yaratıyorsa, o bir başka iz bırakır bence..

Teşekkürler paylaşımınıza.

BORA YAŞAR
01-02-2010, 12:44
Gönülçelen: Hem kırıcı hem kırılgan

Bir gün bir kitap okudum ve hayatım değişti... Hepimiz “Yeni Hayat”ın bu başlangıç cümlesini okuduğumuzda kendi hayatımıza yön veren kitapları yerleştirmişizdir. Benim için bu kitap herhalde “Franny ve Zooey”dir.

JD Salinger’ın en iyi kitabı değil belki. Hatta bu iki öykü yayınlandığında aşırı mistik olmakla eleştirilmişti. Benim Salinger’ı tanıdığım kitap da değil.

Beni bu kitapta hayatımı değiştirecek kadar neyin etkilediğini de tüm berraklığıyla hatırlayamıyorum...
Sadece okudum... Ve değiştim...

Galiba bunun en büyük sebebi bu kitabın bana artık büyümem gerektiğini öğretmesiydi...
Tabii bunu ne kadar becerebildim, hâlâ emin değilim...

Ben de pek çokları gibi “Gönülçelen”le tanıdım Salinger’ı... “Gönülçelen”i okuduktan sonra da insanları “Gönülçelen’i okuyanlar ve okumayanlar” diye ikiye ayırmaya başladım otomatik olarak. Sevdiğim biri hâlâ okumadıysa eline tutuşturdum, gerektiğinde aldım, yolladım, hediye ettim.

Ben de yıllar içinde Salinger’la ilgili bütün mitolojilerin, efsanelerin bağımlısı oldum. Hakkında en ufak bir bilgi öğrendiğimde daha fazlasını deşmek, araştırmak istedim.

JD Salinger’dan en son 1997’de haber aldık... O da şöyle: Yıllardır münzevi hayatı yaşayan, hiç kimseyle teması olmayan, evinin etrafına yüksek duvarlar ördüren bu adam bir gün aniden bir öyküsünün kitap olarak yayımlanmasına onay vermişti.

Tabii ki edebiyat dünyası sarsıldı.

Dün gece arşivimden bulup çıkardım: Esquire’da Ron Rosenbaum’un bu konuyla ilgili çok uzun bir yazısını buldum. “Salinger bize bir şey mi anlatmak istiyor” diyordu bu yayım izniyle ilgili ve bir yazarın sessizliğini anlatıyordu.

Rosenbaum, Salinger’ın izini sürmek için New Hampshire’a gitmiş, onun evinin etrafında dolaşmıştı.
Sonunda görüşememişti tabii ki. Uzaktan bile görmemişti. Bu seyahatin başarısız bir gazetecilik girişimi olacağını elbette biliyordu.
Ama bu seyahat ona yazarın mahremiyeti hakkında çok önemli şeyler öğretmiş, yazısını da bu pişmanlıkla bitirmişti.
Salinger, 1997’deki bu kıpırtıdan sonra bir daha sesini duyurmadı sayılır. Hakkında yazılan birkaç kitaba açtığı hukuki mücadele, İsveç’te “Gönülçelen”in devamı olduğu iddiasındaki bir kitabı yasaklattı.
Yeniden yayımına izin verdiği “Hapworth 16, 1924” öyküsü de hiç kitaplaşmadı.

Salinger’la ilgili duyduğumuz en son haberse hayatını kaybettiği oldu; perşembe gecesinin kötü sürprizi bana. Ailesi, mahremiyetini korumak ve yazarın dileklerini yerine getirmek için sessizce halledeceklerini açıkladı bu cenazeyi. Törensiz...

Birkaç gündür Amerikan basınında JD Salinger hakkında yazılanları okuyorum. Amazon’da kitap satışları bir anda fırlamış yine; ben de birkaç öyküyü yeniden okuyacağım bu vesileyle. “For Esme”yi, “Bananafish”i... Bir de bulabilirsem, Salinger’ın anısına onun en sevdiği şeylerden birini, “doughnut hole” yemek isterim...

Öldükten sonra bile, bütün hayatı boyunca kendini gizlemiş bir yazarın hayatından izler bulabilmek adına belki de.
Ne hayatmış ve bizler ne meraklıymışız.

Salinger bir anlamda hepimiz için çoktandır ölüydü zaten. Yaklaşık 50 yıldır hiçbir şey yazmamış, yazdıysa da bize göstermemişti.
91 yaşında hayata veda etti. Yapılan açıklamada altı ay önce geçirdiği küçük bir sakatlık dışında sağlığı mükemmelmiş.
Yaşına da bakıldığında “It was a good life” denebilir kuşkusuz.

Peki neden sarsıldım?

Çünkü ben hala Salinger’ın yaşadığı o kaleden bir hareket daha yapmasını, 1997’deki gibi bize göz kırpmasını, el sallamasını, belki de günün birinde bu münzevilikten sıkılıp evinden çıkabilme ihtimali olduğu yanılsamasıyla yaşıyordum.
Bu yazıyı burada kesmem gerek. Glass ailesiyle randevum var.

***

Not: “Gönülçelen”in orijinal adı bilindiği gibi “Catcher in the Rye.” Ancak bu roman Türkçe’ye ilk kez rahmetli Adnan Benk tarafından Fransızca’dan çevrilmişti. Son derece kötü bir tercüme olmasına karşın, Benk kitabın Fransızca adı olan “L’Attrape-Coeurs”ü bire bir Türkçe’ye “Gönülçelen” diye kazandırdı. YKY yıllar sonra “Çavdar Tarlasında Çocuklar” diye yeniden çevirtip, yeniden yayımlattı Salinger’ın tek romanını. Ama “Gönülçelen” daha fazla yerleşti dilimize.

Not 2: YKY’nin Kitap-lık dergisinin eski sayılarının birinde “Hapworth 16, 1924” öyküsünü Cem Akaş çevirisiyle bulmak mümkün.

http://www.aksam.com.tr/2010/02/01/yazar/16135/oray_egin/gonulcelen__hem_kirici_hem_kirilgan.html


Oray Eğin yazdı Salinger hakkında..

Sıra Serdar Turgut'da.

O, 9 günlük Uzakdoğu gezisinden çok etkilenmiş bir şekilde döndü.."Bangkok hayaıtımı değiştirdi.. Beni büyüledi" diyor bugünki yazısında..

Bu büyü dağılmadan sanırım Salinger'in ölümü aklına gelmeyecek..

Olsun..

Bir gün yazacaktır eminim.

Halil64
02-02-2010, 10:07
Toprağı bol olsun :(