PDA

View Full Version : Edebiyat Haberleri



BORA YAŞAR
07-02-2010, 14:50
Başlık fazlalığı ve kirliliği yaratmamak için böyle bir torba başlık aslında tüm bölüm ve bölüm altlıklarına gerekiyor..

Edebiyat ve bir zamanlar medyanın itici ve kavgacı tiplerinden, Perihan Mağden'i Radikal'de haftada bir yadığı yazılarında hep takip ederdim..

Kendisi Radikal'i terkettikten sonra sanırım iki yıla yakın bir zamandır inzivadaydı.

Aşağıda onunla yapılmış ve bugünki Akşam'da yayınlanan bir röpörtaj var..

Perihan Mağden kendine göre doğruları söyleyen susmayan bir kadın.

Yeni yayımlanan kitabında medyayı ve medya ikonlarını yaylım ateşine tutmuş..





http://www.aksam.com.tr/images/2010/02/07/p_magden.jpg

Ama öyle değil Perihan Mağden. Karşılıklı oturunca insanın içine işler bir sıcaklıkla bakıyor. Hatta fazla sevecen bakıyor. Müthiş gülüyor. Ve müthiş hızlı konuşuyor. Herhalde yazılarıyla kendisi arasındaki tek bariz kesişme noktası bu: Kelimeleri ardı ardına, hiç durmadan sıralaması...

Bir de öyle dominant bir üslubu var ki insan onun etkisinde kalmaktan çekiniyor. Sanki biraz daha fazla birlikte vakit geçirsek onun gibi konuşmaya, onun gibi yazmaya başlayacağım. Aman dikkat! Perihan Hanım'ın hiç hazzetmediği bir şey! 'Taklitlerim çok fazla ve bu hoşuma gitmiyor' diyor, konuşmamızın bir yerinde.
Peki, bunca zamandır görünmeyen, Radikal'deki köşesinden, İstanbul'daki gözden ırak evine çekilen Perihan Mağden neden ortaya çıktı? Sebep 'durup durup artık bir ahkam keseyim' değil. Somut bir nedeni var röportaj teklifini kabul etmesinin: Mağden'in yeni kitabı, 'Ali ile Ramazan' cuma günü kitapçılardaki yerini aldı. Müthiş sürükleyici bir 'kısa roman'. 'İki Genç Kız'ı andıran izler taşıyor ama ondan daha da vahşi.

Biz de kitaptan başlıyoruz ama sonra duramayıp Türkiye'ye dalıyoruz. Eee karşımızdaki Türkiye'nin en sivri dilli yazarı... Bunca zaman susmuş... Suskunluğunu bozmasının zamanı gelmiş de geçmiş...Nagehan ALÇI


Sit-com gazetecileri cam mekanda yaşasın

Perihan Mağden hem kitabını anlattı hem yaylım ateşine tuttu: Teşhir kültürü tavan yaptı. Lüks için kendini daha fazla teşhir etmen gerekiyor. Mesela Ayşe Arman. Yalanlarla yaşıyor. Twitter kullanan gazetecilere de yüklenen Mağden, 'Cam mekanda yaşasınlar. Herkes seyretsin, rahat etsinler' diyor

l İki yetimin hikayesini anlatmışsınız 'Ali ile Ramazan'da. Ali ve Ramazan gerçek karakterler mi?
Evet. Onların hikayesi Hürriyet'te 1992'de neredeyse bir hafta üst üste yayınlandı. Biri tinerci, biri fahişe olan iki yetim erkeğin aşkı. Hepsi gerçek. Sadece bazı karakterleri ben yarattım. 'Fill in the blanks' (boşlukları doldur) yaptım yani.

l Neden bu hikaye?
Çok etkilendim. Çok acayip bir hikaye. Okuduğumda Los Angeles'ta yaşayan bir arkadaşıma anlatmıştım. Film yapalım mı diye konuştuk, ben sinopsis gibi bir şey yazdım ama sonra vazgeçtik. Çünkü sinema demek, para peşinden koşmak demek. Ama hikaye peşimi bırakmadı. Köşe yazarlığını bırakınca neşeli bir kitap yazayım diyordum. Sonra Barbaros'a (Altuğ) bunu söyledim 'Bir de böyle bir hikaye var' dedim. 'Aa bunu yazmalısın' dedi.

l Kitaplarınızda şiddet çok kuvvetli bir şekilde öne çıkan bir unsur. Şiddeti estetize ediyorsunuz, gerekçelendiriyorsunuz. Siz şiddete bu kadar sempatik mi bakıyorsunuz?
Şiddet üzerine hep düşünüyorum çünkü insana ait en temel şey ölüm. Yazdıktan sonra düşündüğüm bir şey var: Ben katillerimi o kadar çok seviyorum ki... Onlar kahramanlarım, hayran olduğum insanlar. Ama sonuçta katiller. Öte yandan bu çocuklara kimse bakmamış. Onların katil olması toplumsal bir mesele aslında. Rakel Dink'in dediği gibi: Bir bebekten katil yaratan toplum suçlu.

l Ogün Samast'la da aynı empatiyi kurabilir misiniz?
Hayır. Onun arkasında devlet baba var. Tavuğuna kışt dememiş, hiçbir kişisel ilişkisi olmamış bir adamı öldürüyor. Orada dolduruş var, örgütleme var. O kiralık bir çocuk. Oysa benim anlattığım şahsi bir cinayet. Bir göz kararması. O göz kararması insana dair bir şeydir.

l Bu, suçu hafifletir mi?
Bilmiyorum. Öyle de eleştirilebilir. Ama sonuçta çocukluktan beri tecavüze uğrayan, kurbanlaştırılmış bir çocuk var. Çocukken tecavüze uğramak cinayetten çok daha şiddetli bir şey.

l Anlattığınız çocuklar gey mi?
Bunu bilmiyorlar. Reddediyorlar. Bence bu, Türk erkekleriyle ilgili. Türklerin geylikle ilgili bir sorunu var. Eğer aktifsen gey değilsin, 'fucker'sın. Ama aslında geysin çünkü erkekle yatmak istiyorsun.

AYŞE ARMAN SOSYOPAT, YALANLARLA YAŞIYOR

l Siz kendinizi 'proje çocuk' olarak tanımlıyorsunuz. Hatta 'Perihan Mağden olmak mı yoksa başarılı bir banka müdürü olmak mı daha iyi' sorusunun cevabını bilmediğinizi söylemiştiniz.

Hiçbir zaman meşhur olmaktan hoşlanmadım. Başak burcuyum. Utangaçtan da öteyim. İçine kapalı bir hayat sürüyorum.

l Birçok kişinin hayalini kurduğu bir şey sizi neden bu kadar rahatsız ediyor?
Bence bunun hoşa gitmesi post-modern toplumun sonucu. Sosyopatlık yükseliyor. Teşhir kültürü tavan yaptı. Daha iyi arabaya binip daha lüks evde oturmak için kendini her seferinde daha fazla teşhir etmen gerekiyor. Mesela Ayşe Arman'ın her ay bayrağı daha ileri dikmesi gerekiyor. Son derece huzursuz bir ruh herhalde. Teşhircilikte LÖSEV için bile sınır tanımadı.
l Bunu 'kitlem ile her şeyi paylaşmak' ve 'yardım' olarak tanımlıyorlar?
'Yoğurdum ekşi' diyecek hali yok ya. Bir de sosyopatın en önemli özelliğidir. Yalanlarla yaşar. Kendilerine yalan söyleyerek gazlama. Mesela kendini teşhirden zevk alıyorsun ve bunu öyle gazlıyorsun ki 'yaşasın sit-com gazeteciliği' diyorsun.

l Sosyopat ne demek?
Eskiden psikopat denirdi. Yalanla yaşayanlar, içine mitomanlık giriyor. Sosyopatlar 'borderline'dır yani sınır kişilik. En zor teşhir edilen vaka. Öyle iyi oynar ki 'şahane gönül alıcı insan' dersin. Tüm seri katiller sosyopattır.

l Arman'ın sosyopat olduğu kanısına nasıl varıyorsunuz?
Yalanlarla yaşıyor. Bir de yanlış etiketleme sanayi var. Mesela 'LÖSEV yararına kızımın poposunu gösteriyorum'.

l Sizde de çelişki var. Görünmekten hoşlanmadığınızı söylüyorsunuz ama çok görünen yazılar yazıyorsunuz. İçinizde iki ayrı Perihan mı var?
Hayır, ben olay çıkarmak istemiyorum. İstesem 500 bin satan bir gazetede yazardım. Sadece 50 bin okur meramımı anlasın istiyorum. Birisi bana cevap verince tiksiniyorum. Ne cüret oluyorum. Çünkü ben antropolog gibi onları uzaktan izlediğime inanıyorum. Bir antropoloğa kalkıp Yanomano kabilesinden biri cevap vermez. Bir sanatçı bana cevap verince 'Aaa Yanomano kabilesi cevap veriyor' diyorum.

l Siz onların üzerindesiniz. 'Ne cüretle size cevap veriyorlar' diye mi düşünüyorsunuz?
Hayır, ben antropoloğum. O da yerli. Yerliliğini bilsin. Yüksekten değil, dışarıdan izliyorum. Psikoloji okumuşum. Kaç yıl köşe yazarlığı yapmışım. Sakalımı değirmende ağartmadım. Türkiye ve dünyaya bakıyorum. Çok özgün karakterler yaratabiliyoruz. Hıncal Uluç ya da Semra Hanım gibi.
ÖZKÖK İÇİN 'ERGENEKON'UN DİBİNE KADAR YOLUN VAR' YAZARDIM
l Ertuğrul Özkök'ün yayın yönetmenliğini bırakmasının ardından birçok yazı yazıldı.
Siz olsanız ne yazardınız? Çok kötü şeyler. 'Buradan Ergenekon'un
dibine kadar yolun var' yazacaktım.

l Gazetecilerin Twitter merakına ne diyorsunuz?
Allah teşhirciliklerini artırsın! Çok büyük bir vitrin yapılsa, bütün sit com gazetecileri Taksim'de bir cam mekanın içinde birlikte yaşasa, onları tuvaletlerini yaparken, çiftleşirken seyretsek onlar da rahatlayacak, biz de! Hem de LÖSEV yararına!
HÜLYA AVŞAR NEDEN CEVAP VERİYOR?
l Şimdi de isim veriyorsunuz, yazılarınızda da. Birilerini hedef alınca onların cevap vermesi neden normal olmasın?
İsim veriyorum çünkü bu insanlardan ve yanlış etiketlendirmeden nefret ediyorum. Bir de bir sürü insan Perihan Mağden gibi. Benim kullandığım noktalama işaretlerini kullanıyor, kelime oyunları yapıyorlar.

l Bu, güzel bir şey değil mi? Demek ki örnek oluyorsunuz.
Hoşuma gitmiyor. Kabileden biri niçin benim gibi oluyor. Aramızda mesafe olsun istiyorum. Benim dilimi ve üslubumu taklit ederken ve yazıya neredeyse benim gibi başlayıp, benim gibi bitirirken bu insanlar şunu es geçiyor: Benim siyasi bir duruşum var hayatta. Onların yok ki. Benim derdim onlarla değil, Türkiye'nin bütünüyle.

l İsim geçirmeden yazın?
Neden öyle yapayım? İnsanlar çamur üstlerine sıçramasın diye bundan imtina ediyor. Çünkü sosyopatlar çamur sıçratmaktan rahatsız olur. Ben onu kastediyorsam neden yazmayayım?

l Yazın da cevap vermelerine şaşmayın.
Ama verdikleri cevabı beğenmiyorum. Çok düşük cevaplar. Ne Türkçeleri yeterli, ne zekaları. Onun için cevap vermemeleri çok daha doğru. Mesela Hülya Avşar bana neden cevap veriyor?

l Artık haberci oldu da ondan.
Evet doğru. Kimse kabına sığmıyor artık. Madonna akşamları hard talk yapmaya çalışıyor mu? Ama bunlar hadlerini bilmiyor. Ve verdikleri cevap bana maalesef Hülya Avşar düzeyinden geliyor. Mesela Nuray Mert bana 'Biri onu tutsun. Onu kolundan tutar, döverim!' dedi. Bu cevap çok mu düzeyli? Hülya Avşar'ın bile düşmeyeceği bir şey. Ya da Haluk Şahin'in cevabı çok mu kaliteli?

l Ne demişti Şahin?
Bu kadın deli, ruh hastası. 'Bu kadın deli' diye mahalle karıları söylüyorlar birbirlerine. Ertuğrul Özkök'ün verdiği cevap da farklı değil. Ben seni döverim üslubu.

GİDEYİM DEDİĞİMDE İSMET MEMNUN OLDU

l Bu kadar çok söyleyecek şeyiniz varken meydanı neden boş bıraktınız?
Meydanı bıraktım da büyük bir eksiklik mi oldu? Bir kere kan uyuşmazlığı zirveye çıktı. Bence yazılarım İsmet (Berkan) için çok zorluk yaratıyordu. Özkök'le ilgili çok sert yazıyordum. Haluk Şahin'e, Nuray Mert'e hakaret etmiştim. Mesela beni Namık Kemal Zeybek, Mehmet Ali Kışlalı gibi isimler hiç rahatsız etmiyor. Onlar neyse o. Devlet Bahçeli ile oturur yemek yerim. Ama sağ gösterip sol vuranlar, ne idüğü belirsizler, askerin değirmenine su taşıyanlar, türbanlılar aleyhine yazı yazıp koşa koşa umreye gidenler beni çok rahatsız ediyor.

l Radikal'e tekrar dönmeyi düşünüyor musunuz?
Ben İsmet'e (Berkan) 'gideyim' dediğimde bence çok memnun oldu. O gazeteye artık dönüşüm olmaz.

l Başka bir gazete olabilir mi?
Teklif almıyorum. Bununla iftihar ediyorum. Teklif almayacağıma da eminim.

l Neden?
Korkuyorlar. Bir de beni edepsiz ve terbiyesiz buluyorlar. Dindar gazetelere gelince, onların da yüksek ve sahte terbiye standartları var. Orada çok ahlaksız insanlar yazabiliyor ama onların vitrin çalışması iyi.

l Taraf'ta yazmayı düşünür müsünüz?
Taraf'la iftihar ediyorum. Bünyemin kaldırdığı tek gazete. Herkes beni Taraf'la örtüştürüyor ama Taraf köşe yazarından geçilmiyor. Bir de ben onlardan para almaya utanırım. Sürünüyorlar. Ama benim gibi bu kadar sosyopatın lanetini çeken birinin parasal olarak mükafatlandırılması gerektiğini düşünüyorum. Ve hep çok iyi para aldım.

l 'Beni hiçbir zaman partiye, düğüne çağırmazlar' demişsiniz. Gazeteye çağırılmamak da böyle bir şey mi?
Evet, evet! Çünkü hanımefendi sanatçı değilim. Aslında öyle yerlere gidince de aşırı kibar davranırım!

l Anlattıklarınızdan arıza kadın portresi çıkıyor. Bundan memnun musunuz?
Hiç değilim. Çok da sinir oluyorum. Deli, arıza. Son derece kontrollü ve aklı başında biri olduğumu düşünüyorum. Sadece çok ciddi ve korkusuz bir siyasi duruşum var. Bu yüzden 'arıza' olarak etiketlenmem yine yanlış etiketleme. İftira ve yalan sanayinin bir yan çalışması.


http://www.aksam.com.tr/2010/02/07/haber/yasam/3342/sit_com_gazetecileri_cam_mekanda_yasasin.html

BORA YAŞAR
26-02-2010, 23:40
Yıl, 1887… Gazetecinin biri, Victor Hugo’ya soruyor: “Eserleriniz ve siz bugüne de çok olumlu eleştiriler aldınız, çok övüldünüz. Bunlar arasında sizi en çok hangisi hoşnut etti?”



Hugo anlatıyor:

“Karlı bir kış gecesiydi. Eş dostla yiyip içmiştik. Mesafe kısa diye, evime yaya olarak dönüyordum. Fena halde sıkışmıştım. Hızlı adımlarla, malikanemin bahçe kapısına vardım. Kapı kilitliydi.

Var gücümle uşağıma seslendim: ‘İgooooooor!’

Defalarca haykırmama karşın İgor’un beni duyduğu yoktu. Sidik torbam Atlas Okyanusu büyüklüğüne ulaşmıştı. Altıma kaçırmak üzereydim. Yaşlılık işte. Çaresiz, bahçe duvarına yanaştım, etrafa bakındım, görünürde kimse yoktu, fermuarımı indirdim ve su dökmeye başladım. Tam o sırada arkamda bir at arabası durdu. Hiç kıpırdamadan, sessizce işiyordum.

Arabacı nefret dolu bir sesle ‘Seni haddini bilmez, buruşuk o… çocuğu! O işediğin, Sefiller’in yazarı Victor Hugo’nun duvarıdır!’ dedi.

İşte, hayatımda duyduğum en iltifat dolu söz buydu.”


(Teşekkürler Yaprak.)

BORA YAŞAR
13-03-2010, 19:53
Orhan Pamuk'un mayolu fotoğrafını doğru okumak

Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk, hepimizin artık yakından takip ettiği sevgilisi Hintli yazar Kiran Desai ile kitap yazmak üzere inzivaya çekildiği Hindistan'da Goa adlı plajda fotoğraflandı.
Bana işin ilginç gelen yanı ne Orhan Pamuk'un her insan gibi mayo giydiğini görmek ne de sevgilisinin fit vücudu oldu.
Plajda huzurlu bir yürüyüş yapmalarından da etkilenmedim doğrusu.
Benim için işin en ilginç yanı, ülkemizde magazinin edebiyat alanını da ele geçirdiğini görmek oldu.
Evet, birçoğumuz 'Hayat magazindir' diye düşünüyoruz ama bazen insan durup 'Yahu neler oluyor?' demekten de kendini alamıyor.
Magazin figürü haline gelerek şöhretleşen ressamlar, çırılçıplak soyunarak ünlenen ve yola devam eden şairler, sanki artık sanatın 'pr', pazarlama ve magazin üçgeninden ibaretleştiği izlenimini veriyor bana...

ORHAN PAMUK'A DAİR BİLDİKLERİM

Orhan Pamuk'un mayolu fotoğrafları işte bu düşünceleri ayaklandırdı bende.
Şöyle bir döndüm baktım ki Orhan Pamuk hakkındaki magazin bilgilerim epey artmış.
New York'ta satın aldığı evi ve fiyatını biliyorum mesela...
Kızı ve eski eşiyle ilgili birçok şey biliyorum mesela...
Sevgilisinin adını ve tüm biyografisini biliyorum mesela...
Pamuk'un takma diş ve kadın ayakkabısı koleksiyonu yaptığını biliyorum mesela...
Öyle araştırma falan yapmadan bir çırpıda hatırladığım bilgiler bunlar.
Hepsi de haber değeri taşıyor şimdilerde.

SORGULAMALIYIZ

Peki bunu bir veri olarak alacak mıyız?
Hiç sorgulamayacak mıyız?
Bana göre 'Artık böyle...' dememek ve sorgulama yapmak
zorunlu...
Sorgulamazsak, artık yazılan yazının edebi değerinden, yapılan resmin sanatsal öneminden çok yazıyı yazanın ya da resmi yapanın şöhretinin kıymetli hale geldiğini kabul etmiş oluruz...
Bunu düşünmeliyiz bana göre...

YAZDIKLARIYLA İLGİLENEN YOK

Geçmişte magazinin sınırlı bir alanı varken şimdi her şey birbirine karıştı.
Dikkat edin:
Orhan Pamuk ve yazarlığı üzerine popüler gazetelerde hiçbir şey yayınlanmıyor.
Madem yazarımızın hayatını bu kadar merak ediyoruz, o halde neden popüler gazetelerde sanatı üzerine kalem oynatılmıyor?
Mesela çok konuşulan 'çevirileri daha başarılı' tartışmasına giren bir gazeteye henüz rastlamadım.
O plajda yakalandığı karelerin altında 'Pamuk Hindistan'da İstanbul'daki sokak satıcıları hakkında kitap yazıyor' deniyor... Mesela bu, hiçbirimizin ilgisini çekmiyor, hiçbirimizi heyecanlandırmıyor.
Varsa yoksa mayo boyu ve vücudu konuşuluyor.
Orhan Pamuk ve benzerleri magazin figürü haline geldikçe 'kitapları çok satan ama okunmayan' yazara dönüşüyor.
Konken masalarında 'Orhan'ı sevgilisiyle yakalamışlar, kızın da vücudu pek güzelmiş' noktasında bir starlaştırma mekanizmasına soktuğumuz Orhan Pamuk'un kaç para kazandığıyla ilgileniyoruz ama ne yazdığını, yazım tarzını tartışmıyoruz bile.
İşin magazin kısmının 'satacağına' inanan gazeteler aynı şekilde işin 'edebiyat' kısmına da yer verse sözümüz olmaz.

HEP AYNI TAKTİK

Şimdi iş böyle olunca insan ister istemez, 'Orhan Pamuk, Nobel öncesi Ermeni meselesini gündeme getirerek bir pazarlama yaptı' diyenlere kapılıveriyor.
Bu kapılmanın ardından da şu hüküm verilebilir:
'Artık edebiyat da, yazarlar da büyük bir pazarlamanın ürünü haline geldiler.'
Elif Şafak biraz çekingen ve tutucu davransa da pazarlaması, reklamı ve dozunda mahremiyet ifşası ile satış artıran edebiyatçılarımıza gayet iyi ve doğru bir örnek gibi...
Yani eskiden beri alışık olduğumuz gösteri sanatları alanındaki taktikler, şimdi edebiyat alanına da taşınmış durumda.
İşin püf noktası şu:
Ünlü ve merak edilir hale gel, özel hayatınla tartışıl, biraz özel hayata dair bilgi ver ve kitabını piyasaya sür...
Oysa benim zihin dünyamda, edebiyatçıların böyle şeylerle anılmayı ayıp, günah sayması kalmış.
Her şey değişiyor işte...
Ama pazarlama ve magazin dünyasının edebiyatı da ele geçirmesi insanı biraz korkutmuyor değil.

http://www.aksam.com.tr/2010/03/13/yazar/16642/tugce_tatari/orhan_pamuk_un_mayolu_fotografini_dogru_okumak.htm l

Orhan Pamuk'u hainliğinden önce de 20 sayfadan fazla okuyamamıştım..

İhanetinden sonra ise, benden ona beş kuruş nasip olmayacak diye kitaplarını almamaya söz verdim.

Büyük yazar Knut Hamsun İkinci Dünya Savaşında ülkesini işgal eden nazileri destekledi. Savaçtan sonra bu nedenle tutuklandı. İleri yaşı ve şöhreti yüzünden sadece para cezasına çarptırıldı..Ama ******** bir şekilde öldü..

Nereden aklıma geldi bu şimdi durup dururken..

BORA YAŞAR
16-03-2010, 22:52
Nobel ödüllü Ebadi'den Nokia ve Siemens'e suçlama


Nobel Barış Ödülü sahibi İranlı Şirin Ebadi, Alman Siemens ve Finlandiyalı Nokia şirketlerini, İran'a muhalefeti baskı altına almasında ve sansüründe yardımcı olan yazılımları vermekle suçladı.


İranlı insan hakları savunucusu Ebadi, France Culture radyosuna yaptığı açıklamada, "Maalesef İran hükümetine baskı ve sansüründe destek veren şirketler var. Siemens ve Nokia'nın cep telefonu konuşmalarını dinleme ve SMS mesajlarını izleme olanağı sağlayan yazılımları vermesinde görüldüğü gibi" diye konuştu.

Ticari sözleşmeler imzalanırken, insan haklarına pek değer verilmediğini söyleyen Ebadi, Almanya'nın önceleri İran rejimine karşı sert bir tavır takınırken, şu anda İran'ın en büyük Avrupalı ticari ortağı olduğunu savunarak, "Bu anlamakta güçlük çektiğimiz bir iki yüzlülük" dedi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=962488&title=nobel-odullu-ebadiden-nokia-ve-siemense-suclama

Bizde yazar deyince aklıma Orhan Pamuk ve Elif Şafak gibileri geliyor.

Elimde değil..

BORA YAŞAR
17-03-2010, 00:10
http://i39.tinypic.com/e0s8ra.jpg


Polat'ın okuduğu kitap rekora koşuyor


Kurtlar Vadisi Pusu'nun 11 Mart Perşembe akşamı yayınlanan bölümünde Polat Alemdar'ın okuduğu "Bozkırın Sırrı/Türk Peygamber" adlı kitap, internette satış patlaması yaşıyor.

http://i40.tinypic.com/2jccv13.jpg

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=962186&title=polatin-okudugu-kitap-rekora-kosuyor


SEvgili ülkemde halkımız aslında okumaya meraklı..Susamış..

Yeterki uygun rehberler yol göstersin..:he:

Hay bin kunduz..

Sesil
17-03-2010, 06:39
Orhan Pamuk'un mayolu fotoğrafını doğru okumak

Orhan Pamuk'u hainliğinden önce de 20 sayfadan fazla okuyamamıştım..

İhanetinden sonra ise, benden ona beş kuruş nasip olmayacak diye kitaplarını almamaya söz verdim.

Büyük yazar Knut Hamsun İkinci Dünya Savaşında ülkesini işgal eden nazileri destekledi. Savaçtan sonra bu nedenle tutuklandı. İleri yaşı ve şöhreti yüzünden sadece para cezasına çarptırıldı..Ama ******** bir şekilde öldü..

Nereden aklıma geldi bu şimdi durup dururken..

Size katılıyorum. Nobel ödüllü bir yazarımızdan şahsen gurur duyamamaktan biraz da utanıyorum. Ben kitaplarını özellikle okumaya çalışıyorum. Yazım stilini çözümlemeye çalışarak öncelikle. Çünkü nedense şahsına oturtamadığım kadar güçlü bir zeka ürünü olduğunu farkediyorum okudukça, neredeyse kollektif zeka ürünü gibi bence..

Daha ayrıntılı düşüncelerimi bu sayfayı kirletmemek adına başka bir bölümde aktarmayı düşünerek erteliyorum.

BORA YAŞAR
18-03-2010, 13:04
Kristof Kolomb keşfe giderken cebinde Amerika'nın haritası vardı

Başlık insanı hayrete düşüren bir iddia, bunun farkındayım.
Ama bu bir tarihi gerçek.

Kolomb'un adamları bu haritayı Papa'nın kütüphanesinde görüp almışlardı.

Aynı şekilde Magellan da keşfe çıkarken daha sonra adıyla anılacak boğazı görmeye giderken, o boğazın ve gidilecek bölgenin haritası cebindeydi.

1515 yılında Magellan keşif seyahatine başlamadan dört yıl önce, Johannes Schöner dört yıl sonra Magellan tarafından keşfedildiği sanılacak bölgenin haritasının basımını yapmıştı. Yani Magellan'ın adamları keşfe çıkmadan önce haritayı piyasadan satın almış olabilirlerdi.

Anlayacağınız Kristof Kolomb ve Magellan'ın seyahatleri aslında birer keşif seyahati değildi. Onlar bir anlamda cepte gidilecek yerin haritasıyla birlikte seyahate çıkan turistlerin gezisi gibi bir şeydi.
Peki ama tarihe tüm bakışımızı değiştirecek bu bilgiler nereden çıktı ortaya.

Elimde dünyada çok tartışılan ve yüzlerce tarihçiyi uğraştıran bir çalışma var. Yazarı Gavin Menzies '1434 The Year a Magnificent Chinese Fleet Sailed to Italy and Ignited The Renaissance' (Muhteşem Bir Çin Donanmasının İtalya'ya Gidip Rönesansı Başlattığı Yıl).

İçimdeki entelektüel ateşi yakan bu muhteşem başlığı ben hiç tahmin etmeyeceğiniz bir yerde Vanity Fair dergisinde keşfettim. Derginin kitaplar hakkında kısa bilgilerin verildiği sayfada bir meşhura o sıralar neleri okuduğu sorulunca o da bu kitabın ismini vermiş. Yeni kitap avcılığımı hiç durdurmadığımdan hemen bu kitabın peşine düştüm. Buldum ve okudum. Okudukça, öğrendikçe hayretlere düştüm.
Ve bu kitabın tarihin yeniden yazılması anlamına geldiğini, bizim bugün çoğunlukla Batı merkezli olarak anlatılan tarihin doğru olmadığını ayrıca Rönesans'ın Antik Yunan'ın ve Roma'nın yeniden canlandırılması olarak anlatıldığı resmi tarihin bir hikayeden ibaret olduğunu ve o dönemde Avrupa'daki her önemli bilginin ve yeniliğin aslında Çinliler tarafından verildiğini gördüm.

Tarihçinin elindeki belgeler sadece haritalardan ibaret değil, ayrıca Leonardo da Vinci'nin çizdiği birçok buluşun resimlerinin de Çinliler tarafından İtalya'ya daha önce verilmiş olduğunu belgeleyen resimler var. Bunlar ve diğerleri bahsettiğim kitapta yer alıyor. İnsanın dünyaya bakışını değiştirebilecek bu yeni bilgiyi öğrendiğimde uzun zamandır kafamı meşgul eden bir muammayı da sonunda çözmüş oldum.
Yıllar içinde Çin kültürü ile ilgili bilgim arttıkça bu kadar derin bir entelektüel birikimi olan ve kültürü ile hayat ve sanat anlayışı bu kadar rafine olan bir ulusun nasıl olup da Rönesans'ı kendi ülkesinde yapmadığını düşünüyordum.

.......................

Yani diyeceğim o ki Gavin Menzies'in çalışması öyle popülerlik uğruna yazılmış bir kitap değil, içinde ciddi tarihçi çalışmasının ürünleri var. Bu çalışma yıllar boyu sürmüş ve uluslararası işbirliği ile götürülmüş.
Meraklandıysanız ki; meraklanmadıysanız doğrusu hayret ederim. Bu konunun işlendiği internet sitesine bir göz atın. www.1421.tv, yazarın bundan önceki kitabının adıdır.
Anlatılanlara tamamen ikna olmasanız bile bunun müthiş bir entelektüel macera olacağına emin olun.

http://www.aksam.com.tr/2010/03/18/yazar/16707/serdar_turgut/kristof_kolomb_kesfe_giderken_cebinde_amerika_nin_ haritasi_vardi.html

Meraklısına.:he:

aminoasit
22-03-2010, 02:35
Dün aldığım bir kitabı duyurmak isterim:

Robert Musil, "Niteliksiz Adam", yky yayınları, önemlisi: Ahmet Cemal çevirisi (yky yönetim kurulu değiştiğinde Ahmet Cemal'e 'tamam, bu kitabı sen çevirme' diyorlar. Çevirisi bile bir kitap konusu olabilecek bir kitap)

bu kitap birçok dilde bir başyapıt olarak nitelenir. Türkçe edebiyat açısından önemi, belki de en 'meşakkatli' çeviri örneklerinden birini oluşturması olabilir.

Edebiyat ile bir "keyif düzeyinde ciddiyet"i yaşayabilenler için ilginç olabilir... henüz Ernst Fischer'in giriş'ini okudum. Biraz "yoğun" bir yazına benziyor...

ilgilenenlere duyurulur...

BORA YAŞAR
25-05-2010, 12:06
Üstad Necip Fazıl'ı 79 yaşında cezaevine koyacaklardı

Bugün Necip Fazıl Kısakürek'in 27. ölüm yıldönümü. Ünlü şairin avukatı Muhammet Emin Özkan, Üstad'ın 79 yaşında hasta hasta cezaevine konulmaya çalışıldığını anlattı. Mahkemenin bilirkişi raporuna rağmen Necip Fazıl'ı 'Sultan Vahidüddin' adlı kitabından dolayı 1,5 yıl hapse çarptırdığını belirten Özkan, cezayı 8 ay ertelettiklerini, bu süre içinde şairin vefat ettiğini söyledi.

Ünlü şair-yazar Necip Fazıl Kısakürek'in ölümünün üzerinden 27 yıl geçti. 25 Mayıs 1983'te hayata gözlerini yuman Kısakürek'in hüzün dolu son yıllarını avukatı Muhammet Emin Özkan Zaman'a anlattı. Necip Fazıl'ın 6 yıl avukatlığını yapan Özkan, büyük şairin ömrünün mahkemelerde geçtiğini söylüyor. Hayatı boyunca birçok hastalık ve davayla mücadele eden Kısakürek, ölmeden önce oturduğu evin tahliyesi için ev sahibinin, işyeri ve Büyük Doğu Yayınları'nın tahliyesi için işyeri sahibinin açtığı davalarla uğraşmış. Ünlü şairi en çok sarsan ise İstanbul Toplu Basın Mahkemesi'nde Sultan Vahidüddin adlı kitabı sebebiyle açılan ceza davası olmuş. Bilirkişi raporu kitapta "Atatürk'e hakaret yoktur." dediği halde 1,5 yıl hapse çarptırılan Necip Fazıl, 8 aylık ceza erteleme süresinde vefat etmiş.

Özkan, Kısakürek'in, ölümüne kadar serencamı devam eden Sultan Vahidüddin kitabı sebebiyle açılan davaya büyük önem verdiğini anlatıyor. Mahkemenin bilirkişinin aleyhine karar çıkarabilmek için 25 sayfa rapor yazdığını ve bunu Yargıtay'ın onadığını belirten Özkan, 79 yaşındaki şairin bu davadan yargılandığı sıralar çok hasta olduğunu, savcının ise "Hapishanenin de reviri var, orada yatar." dediğini aktarıyor. Özkan, hastalık durumu olduğu için cezayı 8 ay ertelettiklerini, bu sürede Üstad'ın vefat ettiğini söylüyor.

Necip Fazıl'ın son dönemlerinde çevresi tarafından yalnız bırakıldığına dikkat çeken avukat, "Benim gibi 30 yaşında birine üstadın avukatlığını yapmak düşmüşse ne denebilir siz düşünün." diye konuşuyor. Ünlü şairin, çok cömert olduğu için elinde hiç para tutmadığını belirterek, kirasını bile zor ödediğinden bahsediyor. Devam eden davaları için avukat olarak gösterdiği gayretin maddeten karşılanmasını mümkün görmediği için, "Bu millete hizmetimden dolayı Allah bana eğer tırnak ucu kadar sevap yazmışsa tamamı senin olsun." dediğini aktarıyor. Karşılık beklemek olur diye Necip Fazıl'dan yan yana fotoğraf çektirmeyi bile isteyemediğine değinen Özkan, ondan maddi olarak aldığı tek şeyin el yazısıyla yazdığı savunması olduğunu vurguluyor.

Ölümü anında da Necip Fazıl'ın yanında olan avukat Özkan, o dakikaları anlatırken duygulanıyor: "O kadar zor ki bunu söylemek benim için. Üstadın hâlâ öldüğüne inanamıyorum. Ruhunu asla incitmek istemem. Doldurulamayacak bir boşluk bırakmıştır bende. Ama benim ona olan saygım sevgim o kadar sahiciymiş ki vefat ettiği gün oradaydım. Cesedine dokundum, sakalını okşadım." Özkan, o acı güne ait bir anısını şöyle aktarıyor: "Rizeli İlyas amca, Bolu'da Necip Fazıl'ın çok samimi olduğu doktor Ahmet abi, benim yanımda staj yapan genç avukat ve ben, bu 4 kişi cenazeyi evden aldık, ambulansa yerleştirdik. Bolu'daki doktor marketten alışveriş yaparken Tercüman gazetesine bakmış, Necip Fazıl'ın bir şiirini görmüş. Şiir şöyle: 'Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam/ Beni alıp götürsün tam dört inanmış adam'. Cenaze kalabalıktı ama evden bu 4 kişi çıkarmıştık. Bu kendimi bir yere koymak değil. Onu taşıyan tabut neyse, o tabutu taşıyan bizler de ancak tabut kadar değerli olabiliriz."

Muhammet Emin Özkan, avukatlık hayatının en onurlu yerini Necip Fazıl'ın teşkil ettiğinin altını çiziyor. Üstadın düşüncelerinin şimdiki Müslüman entelektüeller için bile lüks olduğuna işaret ederken, onun 1930'lu yıllarda çıkardığı Ağaç Dergisi'ni örnek gösteriyor. Özkan, hâlâ tam anlamıyla Necip Fazıl'ın düşüncelerinden konuşulamadığını söylüyor: "Üstad şehirli biriydi. Halkın içinden gelmiş bizler şehirlileşemedik. Avukatlığa başladığım yıllarda bana ilk "Sokrates'in Savunması'nı okudun mu?" demişti. Vefatından sonra okudum ve yüz kere okumuşumdur. Ne demek istediğini daha sonra anladım. Okumayan bir milletiz. Gelecek nesiller yapacak bu tahlilleri."


http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=987759&title=ustad-necip-fazili-79-yasinda-cezaevine-koyacaklardi


Palavra bir toplumuz..

Sevgimiz, tutkumuz falan hep palavra..

Sağcısı solcusu farketmiyor..

Mayamız bu..

"Benim sevdiceğimde din var iman yok."

Çoğu göstermelik ve pragmatik..

- "Necip Fazıl, Nazım Hikmet büyük şair arkadaş"

- Peki bir şiirini söyle..


Kem küm..

BORA YAŞAR
04-06-2010, 13:47
http://i48.tinypic.com/29ess91.jpg


Nazım'ın Çocukluğu Oyuncak Müzesi'nde

Gazetesini almak için kapıya yürüdü, eğildi ve her şey bir saniyede son buldu. Nazım 3 Haziran sabahı, kalp krizi geçirerek bu dünyadan, kalbindeki o vatan hasretiyle, özlemleriyle gitti.

47 yıldır kelimeleri suskun Nazım Hikmet'in. 58 yıllık vatan hainliği de geçen sene son bulmuştu. Yıllardır Ruslar tarafından düzenlenen anma törenlerini bu yıl ilk kez Moskova'daki Türk Büyükelçiliği düzenledi.

Nazım Hikmet anısına Türkiye'de de başka etkinlikler düzenleniyor. İstanbul Oyuncak Müzesi'nde Nazım Hikmet'in belki de hiç gün ışığına çıkmamış çocukluk eşyaları sergileniyor.

Şairin ölümünün 47. yıldönümü için Nazım Hikmet Vakfı’nın katkılarıyla düzenlenen sergide, sanatçının çocukluk pelerini, hırkası, ayakkabısı, mama kaşığı ve Moskova’daki çalışma odasında bulunan oyuncaklar yer alıyor. Sergi 4 Temmuz'a kadar ziyaretçilerini bekliyor.

Nazım Hikmet’in çocukluğunun önemli bir bölümü, Göztepe semtindeki Taşmektep Sokağı’nda geçmiştir. Bu sergiyle şairin çocukluğu koşup oynadığı Göztepe’de yıllar sonra yeniden canlanıyor…

Kadıköy'de ise Nazım'a şarkılar söylenecek. Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nin Kadıköy ve Maltepe'deki şubelerinde de hafta sonuna kadar anma etkinlikleri düzenleniyor.

http://www.cnnturk.com/2010/kultur.sanat/diger/06/04/nazimin.cocuklugu.oyuncak.muzesinde/578885.0/index.html

Sesil
04-06-2010, 19:01
Bora bey, bu sayfayı açtığınız için ve paylaşım katkılarınıza teşekkür ederim.

Hep izlemedeyim.

Umarım bizlerin de yararı olacaktır.

BORA YAŞAR
05-06-2010, 15:02
Tahmin ettiğiniz gibi bu satırları Antalya’dan yazıyorum.

Hayatımın en güzel 24 saatlerinden birini yaşadım...

Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı Sevgili Rutkay Aziz’in, sevgili ağabeyim Tarık Akan’ın ve Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın’ın davetiyle geldiğim bu şehirde, Türkiye’de umudun asla tükenmeyeceğini...

Çünkü iyi insanların her şeye karşın dimdik ayakta olduklarını gördüm... Ölümünün 47’nci yıldönümünde Antalya’nın en güzel yerine dikilen Nâzım heykelinin açılış törenine katıldık ilk olarak...

Ve ben bu ülkede, bir heykelin açılışına katılmak için işini gücünü bırakıp o parka koşan binlerce aydınlık yüzü ilk kez gördüm...

Sanatçı Mehmet Aksoy öyle bir heykel döktürmüş ki; Nâzım görse, “Beni benden iyi tanıyormuşsun çocuk” derdi...

Demir parmaklıklar arasında, hüzünlü ama kararlı bir Nâzım...

O heykeli Antalya’ya emanet ettikten sonra; gecenin bir vakti sordum Mehmet Aksoy’a:

“Aylardır üzerine titrediğin o taş parçasını bir bilinmezliğe bırakıp döndün, ne hissediyorsun?”

“Şimdiden özledim, birazdan kalkıp gideceğim ve vedalaşacağım kendisiyle” oldu yanıtı...

Bunu söylediğinde saat gecenin biriydi!

***


Heykelin açılışından sonra Konyaaltı Açıkhava Tiyatrosu’na geçtik hep birlikte...

Rutkay Aziz, Nâzım’ın hayatta kalan dostlarından Hıfzı Topuz’u çıkardı büyük bir saygıyla...

O seksenlik devin heyecanını kontrol edemeyerek, “Faşizme geçit yok” diye haykırdığı sıralarda...

Üç bin kişi ağlıyordu!

http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?tarih=11.11.2007&Newsid=309388&Categoryid=4&wid=102

BORA YAŞAR
13-06-2010, 11:51
20 bin kişi Ali Sami Yen'de neden buluştu?

Onbinleri biraraya toplayan bir maç değil


Ali Sami Yen Stadyumu'nda, 'Dünyanın en geniş katılımlı kitap okuma etkinliği' adlı rekor denemesinde, 20 bin kişi aynı anda kitap okuyacak.

http://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/523191-20-bin-kisi-ali-sami-yende-neden-bulustu-video

İlginç bir milletiz..

70 milyonluk ülkede bir kitap için 10.000 baskıyı başarı kabul ederiz.

Gazetelerimzin gerçek tirajı 2 milyon civarındadır..

Okumayı sevmeyiz..

Ama okuma konusunda dünya rekoru kırmış görünmeye pek meraklıyız.

20.000 kişi biraya gelip okusa ne olacak yani?

Aydınlanacak mıyız?

BORA YAŞAR
17-06-2010, 11:13
Yunus Emre İsrail'de en çok okunanlar listesinde

Türkiye ile tarihinin en gerilimli dönemini geçiren İsrail'de halkın kültürel tercihiyle ilgili bilinmeyen bir yönü ortaya çıktı. Yunus Emre'nin İbraniceye çevrilen şiirleri, İsrail'de en çok okunan ve tavsiye edilen kitaplar arasında gösterildi.

Haaretz gazetesinin geçen hafta çıkardığı kitap ekinde yer alan habere göre, Yunus'un 'Aşkın Aldı Benden Beni' adlı şiir antolojisi, yılın en çok tavsiye edilen kitapları arasına girdi.

Çevirmenliğini Denis Ojalvo, Selim Amado ve Avraham Mizrahi'nin yaptığı şiir antolojisi İsrail'de özellikle akademik çevrelerde büyük ilgi gördü. Denis Ojalvo, şiirleri çevirmeye başlamadan önce İslam tasavvufunu araştırdığını ve okura tasavvufu anlatmadan şiirleri okutmanın pek doğru olmayacağını ifade etti. Kitabın galasının Tel Aviv'de yapıldığını ve dönemin Büyükelçisi Namık Tan'ın da geceyi teşrif ettiğini belirten Ojalvo, devletin bu jestinin kendisini onore ettiğini kaydetti. Yunus'a karşı Türkiye Yahudilerinin büyük muhabbet beslediklerini söyleyen Ojalvo, bunu Yunus Emre şiirleriyle Tevrat'taki bazı peygamber sözlerinin paralellik göstermesine bağladı. Ojalvo, "Yunus'un 'Yaratılanı severiz Yaratan'dan ötürü' dizesinde anlattığı hoşgörüye her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var." diyerek bu şiir seçkisinin evrensel kardeşliğe katkı sağlamasını umduğunu dile getirdi.

Yunus Emre felsefesinin tasavvuf düşüncesi içinde çok derin kökleri olan bir ekol olduğuna değinen Denis Ojalvo, zaman içinde Yahudi mistiklerinin de Yunus'tan etkilendiğini söyledi. Aynı şekilde Yunus Emre'nin şiirlerinde de Tevrat'tan benzerlikler bulunduğuna işaret etti. Ojalvo, Zebur'un 42\3. bölümünde yer alan, "Canım Tanrı'ya, yaşayan Tanrı'ya susadı\Ne zaman görmeye gideceğim Tanrı'nın yüzünü" yakarışı ile Yunus Emre'nin, "Yüzüm kara elim boş/Bağrım başlı gözüm yaş/İnayet eyle Allah/Yunus didarın görsün" dizeleri arasında düşünce bağı olduğunu ileri sürdü. Yine Ojalvo'ya göre Zebur'da yer alan Hz. Davud'a ait, "Ağzından bal damlar ama yüreğinde savaş var. Sözleri yağdan yumuşak ama yalın birer kılıçtır." sözü Yunus'un şu dizelerinde karşılık buluyor: "Taş gönülden ne biter/Dilinde ağu tüter/Nice yumuşak söylese/Sözü savaşa benzer."

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=996382&title=yunus-emre-israilde-en-cok-okunanlar-listesinde

Yorum yok.:)

Yorum "Çelişkiler" başlığında..

Halil64
17-06-2010, 16:23
Yunus Emre İsrail'de en çok okunanlar listesinde

Yorum yok.:)

Yorum "Çelişkiler" başlığında..

Sevgili Bora Yaşar abi, Yunus Emre'nin büyüklüğü bir kere anlaşılıyor. Verdikleri eserlerle her yüzyıla hitab eden sanatçılar edebiyata, sanata damgasını vurmuş, adını tarihe yazdırmışlardır. Bu haber bizi çok şaşırtmamalı aslında. Ama burada dikkat çeken durum haberin İsrail kaynaklı olması. Yunus Emre'nin gücü, dinler üstü olması bir kez daha ortaya konulmuştur.
Saygı ve selamlar.

BORA YAŞAR
28-06-2010, 11:28
Sapanca'da şiirli göl saatleri

10. Uluslararası Sapanca Şiir Akşamları geçtiğimiz perşembe günü 'Doğumlarının 100. Yılında Cahit Sıtkı Tarancı ve Ziya Osman Saba' başlıklı panelle başladı. Yurtiçinden ve yurtdışından pek çok şairin katıldığı etkinliğin ikinci gününde ise ülkemizin belli başlı şiir festivalleri Sapanca'da buluştu. Festival, önceki akşam Sapanca Gölü kıyısında okunan şiirlerle sona erdi.

'Göl büyük sakin bir gözdür.' der Gaston Bachelard, Su ve Düşler adlı o benzersiz kitabında ve ekler: 'Göl bütün ışığı alır ve ondan bir dünya yapar. Onunla dünya seyredilmiş, gösterilmiştir zaten. O da şöyle diyebilir: Dünya benim gösterimimdir.' Bachelard'ın hakkı var; gölün, büyük sakin bir göz olduğuna, cumartesi gecesi, bir defa daha şahit olduk Sapanca'da. Göl, âdetâ gözlerimize eğilmiş kendini seyrediyordu. O da kendi hüsnüne hayran olanlardandı demek.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1000264&title=sapancada-siirli-gol-saatleri

BORA YAŞAR
22-07-2010, 22:23
Türk Dil Kurumu'nun Birincilik Ödülü verdiği şiir


Karamanoğlu Mehmet Beyi Arıyorum


Karamanoğlu Mehmet Beyi Arıyorum
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
Bir ferman yayımlamıştı;
Bu günden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste, meydanda
Türkçeden başka dil konuşulmaya diye,
Hatırlayanınız var mı?


Dolanın yurdun dört bir yanını,
Çarşıyı, pazarı köyü, şehri
Fermana uyanınız var mı?


Nutkum tutuldu, şaşırdım merak ettim,
Dolandığınız yerlerdeki Türkçe olmayan isimlere,
Gördüklerine, duyduklarına üzüleniniz var mı?


Tanıtımın demo, sunucunun spiker,
Gösteri adamının showman, radyo sunucusunun discjokey,
Hanımağanın first lady olduğuna şaşıranınız var mı?


Dükkânın store, bakkalın market, torbasının poşet,
Mağazanın süper, hiper, gros market,
Ucuzluğun damping olduğuna kananınız var mı?


İlân tahtasının billboard, sayı tabelâsının skorboard,
Bilgi alışının birifing, bildirgenin deklârasyon,
Merakın uğraşın hobby olduğuna güleniniz var mı?


Bırakın eli, özün bile seyrek uğradığı,
Beldelerin girişinde wellcome,
Çıkışında, good-bye okuyanınız var mı?


Korumanın, muhafızın body-guard,
Sanat ve meslek pirlerinin, duayen,
İtibarın, saygınlığın prestij olduğunu bileniniz var mı?


Seki'nin, alanın platform, merkezin center,
Büyüğün mega, küçüğün mikro, sonun final,
Özlemin, hasretin nostalji olduğunu öğreneniniz var mı?


İş hanımızı plâza, bedestenimizi galleria,
Sergi yerlerimizi center room, show room,
Büyük şehirlerimizi, mega kent diye gezeniniz var mı?


Yol üstü lokantamızın fast-food,
Yemek çeşitlerimizin mönü olduğu yerlerde,
Hesabını, adisyon diye ödeyeniniz var mı?


İki katlı evinizi dubleks, üç katlı komşu evini tripleks,
Köşklerimizi villa, eşiğimizi antre,
Bahçe çiçeklerini flora diye koklayanınız var mı?


Sevimlinin sempatik, sevimsizin antipatik,
Vurguncunun spekülatör, eşkiyanın mafya,
Desteğe, bilemediniz koltuk çıkmağa sponsorluk diyeniniz var mı?


Mesireyi, kır gezintisini picnic,
Bilgisayarı computer, hava yastığını air-bag,
Pekâlayı, oluru okey diye söyleyeniniz var mı?


Çarpıcı, önemli haberler flash haber,
Yaşa, varol sevinçleri, oley oley,
Yıldızları star diye seyredeniniz var mı?


Vırvırık dağının tepesindeki köyde,
Cafe-show levhasının altında,
Acının da acısı, nes-kaaave içeniniz var mı?


Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken,
Dilimizin çalındığını, talan edildiğini,
Özün, el diline özendiğine içi yananınız var mı?


Masallarımızı, tekerlemelerimizi, atasözlerimizi unuttuk,
Şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik.
Türkçemiz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı?


Karamanoğlu Mehmet Bey i arıyorum,
Göreniniz, bileniniz, duyanınız var mı?
Bir ferman yayınlamıştı....
Hayal meyal hatırlayıp da sahip çıkanınız var mı?

Yusuf YANÇ

BORA YAŞAR
22-08-2010, 15:32
Tam 1 milyon dolar!

Ünlü Amerikalı yazar JD Salinger’a ait olduğu iddia edilen tuvalet 1 milyon dolara satışa çıkartıldı


Ocak ayında hayatını kaybeden ‘Çavdar Tarlasında Çocuklar’ın yazarı JD Salinger’ın eskiden oturduğu evi satın alan bir çift, tuvaleti “kullanılmış tuvalet” başlığıyla eBay'dan satışa çıkarttı.

Tuvalete 1 milyon dolar fiyat biçilen ilanda “Kimbilir Salinger bu klozette otururken hangi hikâyelerini düşündü ve hatta kaleme aldı” ifadesi yer aldı.

http://haber.gazetevatan.com/tam-1-milyon-dolar/324490/30/Dunya

Bu da böyle bir edebiyat haberi işte.:)

Pazar'lık..Eğlencelik..

BORA YAŞAR
23-08-2010, 19:17
İşte dünyanın en çok kazanan yazarları


Dünyanın en çok kazanan 10 yazarı bir yılda toplam 269 milyon dolar gelir elde etti. Forbes dergisinin ''Dünyanın En Çok Kazanan Yazarları'' listesi yayımlandı.

Romanları, film hakları, televizyon ve diğer gelirleri temel alınarak yapılan değerlendirmeye göre, 1 Haziran 2009- 1 Haziran 2010 döneminde, en fazla kazanan yazar, iki yıl önce ikinci sırada yer alan gerilim romanları yazarı James Patterson oldu. Peterson, 70 milyon dolarla ''Dünyanın En çok Kazanan Yazarları'' listesinde ilk sırada yer aldı. ABD dışındaki satışları 10 milyon doları geçen Patterson'ın elektronik kitapları da (e-book) büyük ilgi gördü. İlginçtir bütün kitaplarını elle yazan Patterson'ın, ''I, Alex Cross'' adlı kitabı sadece dijital olarak 160 bin adet sattı.

ABD'de satılan her 17 romandan birini Patterson yazdı. Hachette yayınevi Patterson'ın kitaplarından son iki yılda 500 milyon dolar gelir elde etti.

Vampir aşk romanları yazarı Stephenie Meyer ise yıl 40 milyon dolar gelirle ikinci sıraya yerleşti. ''Twilight'' kitapları serisiyle tanınan Meyer, gelirinin yaklaşık 7 milyon dolarlık kısmını, Twilight serilerinin sinemaya uyarlanmasından kazandı. Twilight serisinin haziran ayında gösterime giren üçüncü filminden ilk altı günde 175 milyon dolar gelir sağlandı.

Meyer'in romanları, USA Today'in en çok satanlar listesinde dördüncü, beşinci, altıncı ve yedinci sırada yer aldı. Meyer'in dört kitaplık serisi ''Twilight'', ABD'de 40 milyon ve bütün dünyada 100 milyon adet sattı.

Korku kitapları yazarı Stephen King de 34 milyon dolarla üçüncü sıraya yerleşti. King'in 51'inci kitabı ''Under the Dome'' geçen yıl kasım ayında piyasaya çıktı. Bu kitap 600 bin adet sattı.

Listenin dördüncü sırasında aşk romanları yazarı Danielle Steel bulunuyor. Söz konusu dönemde 32 milyon dolar kazanan Steel'in, 71 kitabı dijital ortamda da yer alacak.

İngiliz yazar Ken Follett ise 20 milyon dolarla listede beşinci oldu. The Times of London gazetesi okuyucuları, gazetenin son 60 yılın en iyi romanları hangisi sorusuna verdikleri yanıtta, Follett'in ''The Pillars of the Earth'' adlı romanını, Harper Lee'nin ''To Kill a Mockingbird'' (Bülbülü Öldürmek) romanından sonra ikinci sıraya yerleştirdi.

Follett'in ''The Pillars of the Earth'' adlı romanı aynı adla televizyon dizisi olarak uyarlandı. Dizide Donald Sutherland ve Ian McShane gibi tanınmış isimler rol alıyor. Follett'in eşi Barbara Follett, eski Başbakan Gordon Brown döneminde Kültür Bakanı olarak görev yapmıştı.

Listenin altıncı sırasında 18 milyon dolarla Dean Koontz yer alıyor. Son kitabı ''The Husband'' Mayıs ayında yayımlanan Koontz'un 44 romanı, New York Times'ın en çok satanlar listesine girdi.

Yılda 20 milyon adet satarak James Patterson'ın satış rakamlarını zorlayan Janet Evanovich ise 16 milyon dolarla yedinci sırada yerini alırken, Evanovich'i 15 milyon dolar kazançla sekizinci sıraya yerleşen John Grisham izledi.

Dokuzuncu sırada ise 14 milyon dolar gelirle Nicholas Sparks geldi. Kitapları 55 milyon adet satan Sparks'ın romanlarından uyarlanan filmlerden elde edilen gelir toplam 300 milyon doları buldu.

Listenin onuncu sırasına ise ''Harry Potter'' serisiyle J.K. Rowling yerleşti.

Harry Poter serisinin dünyanın ilk dolar milyarderi olmasını sağladığı J.K. Rowling'in, 1 Haziran 2009-1 Haziran 2010 dönemindeki kazancı 10 milyon dolar oldu. Mevcut kitapları halen ciddi miktarda kazanç sağlasa bile yeni Harry Potter kitabı olmaması ve ekonomik sorunlar yüzünden satışların azalması Rowling'in gelirini yavaşlattı.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1019244&title=iste-dunyanin-en-cok-kazanan-yazarlari

10 yazar 269 milyon dolar gelir elde etmişler..

Helal olsun..

Demekki yurdumuzdaki gibi sadece futbolcular, kıytırık şarkıcılar, soytarılık yapan komedyenler para kazanmıyor..

Beyni ve emeği ile para kazananları duymak mutlu ediyor beni.

BORA YAŞAR
07-10-2010, 21:01
Nobel Edebiyat ödülünün sahibi belli oldu

Dünyanın en prestijli ödüllerinden olan ve her yıl verilen Nobel ödülünü kazananlar belli olmaya devam ediyor. Nobel komitesi tarafından yapılan açıklamada 2010 yılı Nobel Edebiyat ödülünü almaya Perulu yazar Mario Vargas Llosa'nın layık görüldüğü bildirildi.

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1037220&title=nobel-edebiyat-odulunun-sahibi-belli-oldu

BORA YAŞAR
09-10-2010, 22:07
Yaşar Kemal'in İstanbul'u

Selim İleri

...............................

Yaşar Kemal'de İstanbul, bir düş kenti gibi, Al Gözüm Seyreyle Salih'le başlar. Hemen ardından gelen Kuşlar da Gitti uzunöyküsü, İstanbul'a bir çığlıktır. 1978'de şunları yazmıştım:

"Her yıl Florya düzlüklerinde kuş yakalayanlar, 'bu yıl' azat kuşlarını kimseye satamazlar. Artık kimse kuş azat etmek istememektedir. Öyle bir toplumdur ki yaşanılan, herkes kendi başına bırakılmış, herkes yaşayabilmek için kabagücü seçmiştir. Kuş yakalayıcısı küçük çocukların az ekmek parası kimseyi ilgilendirmemektedir. Bu toplumda insanın insanı ihbar ettiği, edebileceği, aynı durum ve koşullardaki kişilerin birbirlerini ufalayacakları muhakkaktır. (...) Çocuklar Taksim alanında kuşlarıyla yapayalnız kalırlar ve bu, öldürülerek yenilmesine asla baş vurulmamış kuşlar, ilk kez 'bu yıl' ekmeğe katık olacaktır -boyunları kopartılarak!"

Büyük bir şiirle kaleme getirilmiş Kuşlar da Gitti, kuş yakalayıcısı çocukların mutsuz yaşamlarını öğrendiğimizde bizi daha da yakar. Yaşar Kemal şöyle noktalıyor:

"Uzaktan, İstanbul'dan uğultular geliyor, kızıl kanatlı yırtıcı kuş Menekşe'nin üstünde, göğsünü esen yele verip kanatlarını germiş süzülüyor; önümde İstanbul şehrinin acımasızlığının, yitmişliğinin, kendi kendini, insanlığını unutmuşluğunun, çok şeyler yitirmişliğinin bir anıtı, yüzlerce kuş başından dikilmiş bir anıtı duruyordu."

Oysa başlangıç hiç de umutsuz değildir: "İstanbul'un tarihini yazanlar Florya düzündeki kuşların, kuş yakalayıcılarının tarihine boş verirlerse tarihlerinin o kadar pek işe yarayacağını sanmam. Emeklerine yazık olur. Yüzlerce yıldır kiliselerin, havraların, camilerin önünde, milyarlarca salıverilmiş kuşun sevinci, insanların sevinci, az macera mı?"

Macera, git git, neden kapkara kesilecek; Yaşar Kemal'den iz sürersek, yanıtı bize Deniz Küstü söyler.

Deniz Küstü, tıpkı Al Gözüm Seyreyle Salih gibi, Yaşar Kemal'in en güzel romanlarından, gerçek bir olgunluk eseri. Gelgelelim bizim edebiyatımızın büyük talihsizliği: Yazarlarımızı hep 'ünlendikleri' eserle daraltıyoruz. Deniz Küstü'nün İnce Mehmed ya da Orta Direk ölçüsünde tanınmaması sanırım bu yüzden.

Salih'in düşlediği, Kuşlar da Gitti'de Dolapdereli Ali Şah'ın kararttığı İstanbul, Deniz Küstü'de -yazık ki- bir çürüyüşün kentidir. Her biri umutlarla İstanbul'a gelmiş roman kişileri, yitip giderken, bu şehirle müthiş bir iç ödeşmesine sürüklenirler. Her birinin trajik öyküsünde, artık kimin zalim, kimin mazlum olduğunu kavramak imkânsızdır.

Alabildiğine açgözlülük, bir yandan da, İstanbul'un denizlerini, doğasını, bütün yaşama ortamlarını silip süpürmektedir.

"Otomobiller gene üst üsteydiler, küfürler, kornalar, polis düdükleri arasında Şişhane'ye geldiklerinde denize yapışmış mosmor güneş batıyordu. Haliç de sisin altında mosmordu. Kırmızı, yeşil, sarı, ak neon ışıklar Halicin yüzünü kaymak bağlayıp çamur etmiş kokar sularına vurmuş, ışıklar bu uçtan o uca denizde upuzun renk renk yayılmışlardı. Buradan bir kuyu gibi gözüküyordu. Haliç, bir ışık cümbüşünde, derin dağlar ortasındaki karanlık, yeşil, kırmızı, sarı, mosmor bir kuyu, dumana batmış."

Şimdi yaşadığımız gibi.

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1037640&title=yasar-kemalin-istanbulu


Yaşar Kemal hep Çukurova'nın ozanı olarak tanınmıştır onu az bilenler için.

Oysa Yaşar Kemal İstanbul'un, varoşların, işçilerin, balıkçıların da romancısıdır.

Ve Yaşar Kemal Türk edebiyatının en başarılı röpörtajcılarındandır.

Gazetecidir..

Bir diğer deyişle Çukurova'da feodaliteyi resmeden Yaşar Kemal, İstanbul'da da kapitalizmin acımasız yüzünü de bize tüm çıplaklığı ile göstermeye çalışmıştır.

Sesil
20-10-2010, 12:46
Şair Arif Damar hayatını kaybetti


Şair Arif Damar (85) sağlık sorunları nedeniyle bu sabah kaldırıldığı Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde hayatını kaybetti.

Damar’ın cenazesi Cuma günü Moda Cami’nde kılınacak cenaze namazının ardından defnedileceği bildirildi.

ARİF DAMAR KİMDİR?

Arif Damar, 1951 yılında bir şiiri nedeniyle gizli örgüt üyesi olmak şuçundan tutuklanmıştı. İki yıl hapis yatan şair, uzun süre Arif Barikat takma adıyla toplumsal şiirler yazdı. Bu dönem şiirlerini 1956′da “Günden Güne” adlı kitabında topladı.

Hayatı mücadelelerle geçen Arif Damar, kurduğu yayınevinde yasak yayın bulundurduğu gerekçesiyle 1982′de tekrar hapse girdi. Şairin çok sayıda şiir kitabının yanı sıra bir de romanı bulunuyor.

Şiir kitapları;

Günden Güne (1956), İstanbul Bulutu (1958), Kedi Aklı (1959), Saat Sekizi Geç Vurdu (1962), Alıcı Kuş (1966), Seslerin Ayak Sesleri (1975), Alıcı Kuşu Kardeşliğin (toplu şiirler, 1975), Ölüm Yok Ki (1980), Ay Ayakta Değildi (1984), Acı Ertelenirken (seçme şiirler, 1985), Günden Güne (1986), Yoksulduk Dünyayı Sevdik (1988), Onarırken Kendini (1992).

BORA YAŞAR
20-10-2010, 12:59
Bu dünyadan bir Arif Damar geçti..



GECE

Gece seni birden hatırladım.
nasıl bakarsa sürüye dağdan bir canavar
pencereden dışarıya öyle baktım.
Dışarıda seni benden ayıran hayat,
Dışarıda lodosa çevirmiş hava,
eriyor günlerdir yağan kar.
Bir görünmez düşmanın üzerine yürümek
ve düşüp ölmek sonra,
bir kaç adım atarak..

Sesil
20-10-2010, 13:54
Arif Damar' a rahmet, saygıyla...

iki koy arası altın taslarla / köpürttüğüm yıldızlar ballı iksir / yudum yudum içtiğim / yer gök deniz rüzgarında / tüylerimi tüttüren öyle koca / bir hayat topladım ki!../ sanır mısın yok yere canımla çıksın...


doğanın yasaları insan için ölümlü duyurusunu yaşadıkça boynunda taşıtıyor..
evet.. hayat şöyle bir silkeleniyor boyundaki düşüyor..
Arif Damar'a rahmet.. gerisi olan dönüşü olmayan süresiz yolu açıldı. bilmediğimiz ama mutlaka tanışacağımız ışık içerisinde..
huzur bulsun..

BORA YAŞAR
20-10-2010, 14:02
Topladığı ve tanımladığı o koca hayat canıyla çıkmaz dilerim..

"O iyi insanlar güzel atlara bindiler gittiler" demek o kadar çok canımı acıtıyor ki anlatılmaz..

Sesil
20-10-2010, 14:19
"iki koy arası altın taslarla / köpürttüğüm yıldızlar ballı iksir / yudum yudum içtiğim / yer gök deniz rüzgarında / tüylerimi tüttüren öyle koca / bir hayat topladım ki!../ sanır mısın yok yere canımla çıksın..."

sevgili bora yaşar;
arif damar' a ithaf ettiğim yukarıdaki dizeler bana aitti.
"sanır mısın yok yere canımla çıksın..."

burada "canıyla" yok yere çıkacağını düşünenlerin yanılgısını vurgulamak istemiştim..
bu dizeleri kısa süre önce dile getirmiştim.
arif damar'ın topladığı koca hayata ithaf etmek geldi içimden..
saygıyla..

BORA YAŞAR
20-10-2010, 14:27
Ne güzel yazmışsınız..Çok sevdim ..

Elinize sağlık..

BORA YAŞAR
20-10-2010, 15:32
Orhan Pamuk'a bir ödül daha!

Nobel ödüllü ünlü yazar Orhan Pamuk, ABD'nin New York kentinde son derece prestijli bir ödül olan "2010 Norman Mailer Yaşam Boyu Başarı Ödülünü" aldı.

Orhan Pamuk'un Amerikalı ünlü yazar Norman Mailer'in ölümünün ardından onun anısına kurulan "Norman Mailer Merkezi ve Yazarlar Derneği" tarafından "Yaşam Boyu Başarı Ödülüne" layık görüldüğü New York'ta ünlü "Cipriani" Restoranında düzenlenen ödül gecesine, aralarında pek çok yazarın da bulunduğu kalabalık bir davetli topluluğu katıldı.

Pamuk, ödül töreninden önce Türk gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Norman Mailer Hayat Boyu Başarı ödülünü almanın kendisini çok sevindirdiğini belirten Pamuk, şöyle konuştu:

"Norman Mailer demokrat, Amerikan kurulu düzenine karşı, 60 sene yazarlık yapmış, Amerika'nın Victor Hugo'su gibi bir yazar. Benim için bu büyük şeref, çok zevk alarak ve şeref duyarak bu ödülü alacağım, çok sevinçliyim. Ben bir yazarım, pek çok ödül oldu hayatımda. En sonunda biz kitaplarımızı kendimiz için yazıyoruz, ama ödüller, başka tür destekler, şeref doktoraları da cesaret veriyor, hayatımıza renk veriyor."

Ödülünden memnun olduğunu söyleyen Pamuk, "Türk edebiyatı büyük bir edebiyat, bütün dünyada da artık yavaş yavaş duyuluyor" dedi.

http://www.stargazete.com/dunya/orhan-pamuk-a-bir-odul-daha-haber-303210.htm

++++++++++++++++++++++++++++

Bu adamın Türk'le ilgili olmadığını giderek daha net bir şekilde anlıyorum..

Bizim olan, bizden yana hiçbir yazarımıza değer vermeyen Batı, bizi vuran birine ödül yağdırıyor..

Orhan Yamuk artık bu ülkeye temelli dönmeyecektir..

Burası onun yurdu vatanı değil apaçık belli..

Gavur mallarını boykot etmek yerine bu adamın kitaplarını almayalım..

Hiç olmazsa parasal olarak destek olmayalım..

BORA YAŞAR
06-12-2010, 00:20
Nazım Hikmet'in şiir defterine alıcı çıkmadı

Ankara'da bugün düzenlenen müzayedede Türk edebiyatının en önemli isimlerinden biri olan Nazım Hikmet'in el yazısı ile derlediği toplam 239 sayfa ve 74 şiirden oluşan defderi 22 bin liradan açık artırmaya sunuldu, ancak alıcı çıkmadı.


ANKARA - Başkentte yılın son müzayedesi, Swiss Otel’de bugün yapıldı. Muhsin Önder tarafından yönetilen müzayedede Nazım Hikmet’in el yazısı ile derlediği, ‘Sesini Kaybeden Şehir’, ‘Kerem Gibi’, ‘Güneşi İçenlerin Türküsü’, ‘Yaşamak Kasidesi’, ‘Gece Gelen Telgraf’, ‘Mavi Gözlü Dev’, ‘Minnacık Kadın ve Hanımelleri’, ‘Karıma Mektup’ gibi 1921-40 yılları arasında yazdığı ünlü şiirlerini de içeren defteri yer aldı.

Şairin, ‘24- 1- 1937 Ankara 2’ ifadesiyle başladığı ve bazı şiirlerinin altına tarih ve yer adı da koyduğu bu defterde, kendisine ait şiirlerin yanı sıra çeşitli Amerikan şairlerinden 4 şiir tercümesi de yer aldı. 1913 yılında, henüz 11 yaşındayken şiir yazmaya başlayan ve yazdıklarını bu tarz defterlere kaydetme adeti olduğu bilinen Nazım Hikmet'in bu defterine 22 bin lira istendi. Ancak müzayedede bu deftere alıcı çıkmadı.

Nazım Hikmet’in her birini ‘N.H.’ yazarak imzaladığı müsvedde olarak yazdığı ‘Yanmamış Cigara’ 1200 liradan, ‘Salkım Söğüt’ 2 bin liradan, “Köylü şiirleri’ 1500 liradan, ‘Nikbinlik’ 800 liradan ve ‘Bayramoğlu’ şiiri de 1500 liradan alıcı buldu.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetay&ArticleID=1031476&Date=05.12.2010&CategoryID=82

++++++++++++++


Seni gidi para temelli, kadir kıymet, sanat, hüner bilmez tacir dünya..

BORA YAŞAR
01-02-2011, 11:46
Edebiyat Top 40 notları


GÜZEL haber teknolojik imkânları kullanarak bana ulaşmayı başardı.

Semih Gümüş’ün yönetimindeki Notos Edebiyat Dergisi, 181 yazarın katılımıyla bir liste hazırlamış: “Çağdaş Türk Edebiyatında En İyi 40 Şey.”
Ntvmsnbc bu anketi haber yapmış, medyatava da haberi alıntılamış, ben de orada görüp okumuşum.
Teknolojiye kurban!
Hem edebiyat hem de liste sevene şahane bir eğlencelik.
Liste hazırlamak belalı iştir. Küseni olur, fazla bulanı çok olur ve illa ki eksik bulanı çok olur.
Hele konu edebiyatsa!
“İnce kıyım sanatı”nda ustalaşmış şahsiyetlerin boy gösterdiği bir dünyada liste yapmak cesaret de ister.
Eğlenerek inceledim 40 maddelik listeyi ve notlar çıkardım dikkatimi çeken maddelerin yanına.
* * *
Listenin başında, birinci sırada “Nobel Edebiyat Ödülü’nün Orhan Pamuk’a verilmesi” yer alıyor.
Orhan Pamuk’a listenin 13’üncü sırasında “Orhan Pamuk” olarak tekrar rastlıyoruz!
Listede iki sıra kaplayan tek isim Orhan Pamuk değil.
İkinci sırada yer alam Nâzım Hikmet, 36’ncı sırada bu kez “Memleketimden İnsan Manzaraları” ile karşıma çıktı.
Bu başarıyı tekrarlayan üçüncü isim Yaşar Kemal. Hem “Yaşar Kemal” olarak 8’inci sırada yer alıyor, hem de kahramanı dünyaya nam salan romanı “İnce Memed”le 30’uncu sırada.
* * *
Listedeki en genç yazar, 1960 doğumlu İhsan Oktay Anar.
“Puslu Kıtalar Atlası”nı yazdığında (1995) 35 yaşındaymış demek; sonra “Efrâsiyâb’ın Hikâyeleri” gibi başka güzellikler sundu, sunmaya devam ediyor.
İzmir’de, Ege Üniversitesi’nde, Felsefe Bölümü’nde ders veriyor İhsan Oktay Anar.
Aralarında kendimi de sayacağım geniş ve sadık bir okur kitlesi var.
Bu yıl emekli olacağı söyleniyor, öğrencileri için üzücü haber.
Anar listenin 24’üncü sırasında. 25’inci sırada da listenin ikinci en genç ismi olan 1958 doğumlu Hasan Ali Toptaş var.
Toptaş da okudukları su gibi içilen, genç okur tarafından çok sevilen bir yazar.
Kitap Fuarı’nda imza dağıtırken birkaç kalemin tükenmez denen mürekkebini tüketecek boyutta ilgiyle karşılandığını hatırlatayım.
Hem Anar’ın hem de Toptaş’ın biraz “Salinger”vari olduklarını, çok nadir ortaya çıktıklarını, röportajlara hiç sıcak bakmadıklarını, şöhretle mesafeyi uzak tutma kararlılığında olduklarını biliyoruz bir de...
* * *
Aslında listeyi başka bir şekilde okumak ve listedeki en genç ismin Orhan Veli Kanık olduğunu düşünmek de mümkün.
Canımızın içi Orhan Veli Kanık 1950’de öldüğünde henüz 36 yaşındaydı.
Oğuz Atay’ı da 43 yaşında, gençken kaybetmiştik.
Listenin 5’inci sırasında, 1984’te yeniden basıldıktan sonra bestseller olan, kuşakların sevgilisi romanı “Tutunamayanlar”la birlikte duruyor Oğuz Atay.
1971’de Sinan Yayınları tarafından iki cilt halinde (cildi 15 liradır) satılan ilk baskısı bugün nadir kitaptır.
İlk baskıya geçen sene bir arkadaşım sayesinde ulaşabildiğim kitabın başlangıç cümleleri sanırım her okurun hafızasına mıhlanmıştır:
“Olay, Yirminci Yüzyılın ikinci yarısında, bir gece, Turgut’un evinde başlamıştı.
O zamanlar daha Olric yoktu; daha o zamanlar Turgut’un kafası bu kadar karışık değildi.
...O zamanlar henüz Olric yoktu; hava raporları da günlük bültenlerden sonra okunmuyordu.
Henüz durum bugünkü gibi açık ve seçik, bir bakıma da belirsiz değildi...”
Eseriyle birlikte listede yer alan bir başka büyük yazar da Yusuf Atılgan.
18’inci sırada şöyle duruyorlar: “Yusuf Atılgan ve Anayurt Oteli”.
Edebiyat dünyasının en ünlü “antikahramanı”nın Zebercet olduğuna bir daha ikna oldum.
Bir de dördüncü sıradaki Sait Faik’i ve “Alemdağ’da Var Bir Yılan”ı unutmamak gerek.
* * *
Peki kimler yok listede?
Görmeyi beklediğim başka isimler elbette vardı. Ama büyük bir itirazım yok, listeyi başarılı buldum.
Hem iyi niyetli bir yöntem izleyerek, listeye “geniş okuyacak şekilde” bakarak rahatlamak da mümkün.
Mesela 3’üncü sırada “İkinci Yeni” var.
Kimdir “İkinci Yeni”ciler?
Papirüs’ün 1968’de, “İkinci Yeni’nin 15’inci Yılı” için hazırladığı “ikinci yeni antolojisi”ni rehber kabul edersek, listeye girmeyen pek çok şairi 3’üncü sıraya yerleştirebiliriz.
Kimleri mesela? Papirüs antolojisine göre liste uzun: Melih Cevdet Anday’dan Sezai Karakoç’a, Turgut Uyar’dan İsmet Özel’e, Ece Ayhan’dan Hilmi Yavuz’a, Oktay Rifat’tan Özdemir İnce’ye, Cemal Süreya’dan Can Yücel’e...
Aynı metotla 6’ncı sıradaki “Varlık Dergisi”ni (Varlık Yayınları ayrıca 23’te), 10’uncu sıradaki “1950 Kuşağı Öykücüleri”ni, 11’deki “Garip Akımı”nı, 16’daki “Yeni Dergi ve De Yayınları”nı da geniş parantezler olarak görmek ve sevdiğimiz yazarları listeye bu iyi niyetli hülle operasyonuyla yerleştirmek mümkün.
Fazla mı “poliyanna” yaklaştım edebiyat âlemine?
Biraz öyle oldu sanki.
Neyse.


http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/16902150.asp?yazarid=25

BORA YAŞAR
01-02-2011, 12:04
Türk edebiyatında en kötü 10 şey

- BİR: İhsan Oktay Anar’ın hakkının istikrarlı bir şekilde yenmesi.
- İKİ: İsmet Özel’in sadece şair olarak kalmamayı tercih etmesi...
- ÜÇ: Tanpınar’ın günlüklerinin yarattığı hayal kırıklığı...
- DÖRT: Murathan Mungan’ın bir türlü beklenen çıkışı yapamaması.
- BEŞ: Önüne gelenin Nâzım Hikmet ile Necip Fazıl’ın isimlerini yan yana getirerek yaptığı hoşgörü vurgusu...
- ALTI: Büyük yazarların büyük romanlarının “televizyon dizisi” adı altında heder edilmesi...
- YEDİ: Türkiye’nin son dönemde “büyük şair” çıkaramaması...
- SEKİZ: Bir dangalağın mahkeme kapısında “Orhan Pamuk akıllı olsun” diye çemkirmesi...
- DOKUZ: Fethi Naci’nin koltuğunun boş kalması...
- ON: Yeraltının bunca geliştiği bir memlekette “yeraltı edebiyatı”nın güdük kalması.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/16902058.asp?yazarid=131

Sesil
05-02-2011, 15:33
"- ON: Yeraltının bunca geliştiği bir memlekette “yeraltı edebiyatı”nın güdük kalması."

bu madde bence çok ilginç. düşündürdü. "ne demek istendiğini" kurcalamak isterdim.

TUNABEN10
05-02-2011, 16:37
Onuncu maddede sosyal anlamda şartların olgunlaşmasına rağmen, gelişemeyen 'yeraltı edebiyatı'ndan bahsediliyor.

Kapitalizmin insanları esir aldığı, sapkınlıkların, hayal kırıklıklrının artığı, güven ortamının azaldığı, hoyratça yaşamların, acımasızlığın, bireyselliğin arttığı günümüzde sertliğin, maceranın, korkuların, bilinçaltının, cinselliğin edebiyata yansıması,

Edebiyat olarak hayatın başka yönlerini ele alma, bilinçaltını dışa yansıtma,

Bir nevi hard rock, rap, hip hop müzikleriinin edebiyattaki yansıması...SIRADIŞILIK.

Sesil
06-02-2011, 03:46
bir ara gelişen tarihsel süreçlerin olgunlaştırdığı sosyal şartların edebiyata, şiire yansımaların irdelendiği belgesel nitelikte kapsamlı yazılı bir araştırma çalışmasının var olup olmadığını sorguluyor, soruşturuyordum. netleştirememiştim.
alttaki link bağlantısını açtım. Ahmet Hakan'ın yazar olarak yorum yazılarından bir bölüm alntısıymış.
bizde Charles Bukowski şiir, edebiyat anlayışı sanırım biraz sıkıntılı ve zor çıkar.
özellikle akp iktidarının güçlenme sürecini iyi tahlil etmek gerekir bence.. ikircikli mantalitenin nüvelerinde, feodal ve örtülü çarpıklığın yaşamın özüne sindiğini algılama güçlüğü olarak değerlendirmek biraz eksik, yanlış değerlendirmelere yol açar bence..
tuhaf ve bir o kadar uçlardaki yaşam kesitleri dokunulmazlık kazandırılmakta.. sessiz sedasız, başına buyruk.. ama örtülü..
eylence yönü; basında televizyonlarda müzikle ve diziler araçları kullanılarak birikimlerin sosyal kesimlerdeki etkilerini moda rüzgarı ile kontrollü rahatlama, deşarj başarısını maddi kazanca çevirme boyutu serbest..
nedenler, kıyaslamalar sergilenmeden..
özgürlük gösterişi ile...

BORA YAŞAR
21-02-2011, 14:33
İran'dan Türk basınına sansürcü suçlaması

İRAN Devlet Haber Ajansı İRNA, İran’ın Kültür Mirası Festivali kapsamında geçen hafta İstanbul’da düzenlenen bir programda konuşan İran Cumhurbaşkanı Yardımcısı Hamid Baghaei’nin Mevlana ile ilgili sarf ettiği sözlerinin Türk basınınca çarpıtılarak yayınlandığını ileri sürdü.

İRNA, İran Kültür Turizm ve El Sanatları Kurumu Başkanlığını da yürüten Baghaei’nin, konuşmasında Mevlana’yı ’İranlı büyük düşünür’ olarak tanımlamasına rağmen bazı Türk medya kuruluşlarının ’İranlı’ sözcüğünü kaldırdığını, basının bir kesiminin ’İranlı’ kelimesi yerine ’Türk’ sözcüğünü koyduğunu savundu.

İran, şiirlerini Farsça yazan Mevlana’nın bir İranlı olduğunu savunuyor ve Türkiye’yi bu şahsiyeti sahiplenmekle suçluyor.


http://www.milliyet.com.tr/iran-dan-turk-basinina-sansurcu-suclamasi/turkiye/sondakika/21.02.2011/1355149/default.htm


Dağlarca "Türkçe benim ses bayrağım" demiş..

Neden?

Çünki o bir Türk..

Her edebiyatçı kendi dilinde yazar. Bu husus öncelikle milli bir sorumluluktur..

Elif Şafak gibi son romanlarını İngilizce yazan biri benim için artık köken olarak Türk yazar değildir..

Düşünün ..Bir yazar ki, romanı bir çevirmen tarafından kendi anadiline çevrilerek halkına sunuluyor..

Mevlana her ne nedele olursa olsun tek dize Türkçe yazmamış bir şair ..

Mevlana asıl dinsel kimliği ile sahiplenilmiş biri bu topraklarda..

İranlılar haksız mı Mevlana hakkında söylediklerinde?

BORA YAŞAR
21-02-2011, 15:06
Türkiye dışında yaşayan ve o ülkelerin dillerinde yazan yazarların nasıl kabul gördükleri hakkında bir çalışamanın özeti ve meraklısı için ulaşım linki aşağıdadır:

Avrupa Türk Edebiyatı ve bir temsilcisi:
Emine Sevgi Özdamar
Özet

Almanya’da yaşayan ve Almanca yazan Türk kökenli yazarlar›m›z›n edebi ürünlerinin nas›l s›n›fland›r›lacaklar› ve hangi edebiyata dahil edilecekleri konusu Türk ve Alman edebiyatbilimcilerini meşgul etmiştir. Bugüne kadar genellikle “göçmen edebiyat›” kullan›lmas›na karş›n, herkesin üzerinde uzlaşt›ğ› bir tanımlama hâlâ yapılamamıştır. Söz konusu edebiyat›n bu çal›şmada “Avrupa Türk Edebiyat›” olarak tan›mlanmas›n›n doğru olacağ› görüşü, bu edebiyat›n temsilcilerinden Emine Sevgi Özdamar’›n eserlerinden hareketle önerilmektedir; çünkü, onun tüm eserlerinde belirleyici öge Türk Kültürü’ dür..

http://jas.cankaya.edu.tr/gecmisYayinlar/yayinlar/jas7/04-TEVFIKEKIZ.pdf


Fakir Baykurt ve Dursun Akçam gibi Türk yazarlar bile Almanya'da yaşadıkları ömür dilimlerinde Almanca yazmışlardır..

Ömürlerinin önemli bir kısmı doğumlarından şekillenmelerine kadar Türkiye'de geçen bu yazarların yazdıklarının ve Almanca'larının, Almanya'da yazarlıkla uğraşan Türk kökenli ikinci kuşaktan çok farklı bir kategorizasyon gerektiğini kabul ediyorum..

Bunlar Türkçe düşünüp, Almanca yazmaya çalışan insanlar..İnandıkları değerleri de ömür boyu kendilerini isteseler de kurtaramıyacakları Türk değerleri..

Ama sonra gelen kuşak için aynı şeyleri söylemek mümkün mü?

Onlar Almanya'da doğmuş, büyümüş, eğitim görmüş, Alman değer yargıları ile biçimlenmiş anne babaları Türk olan insanlar..Bi,r Alman gibi düşünüp bir Alman gibi Almanca yazan bu insanlara Türk edebiyatçısı denilebilir mi?

merlin
21-02-2011, 19:42
Edebiyat Top 40 notları


GÜZEL haber teknolojik imkânları kullanarak bana ulaşmayı başardı.

Semih Gümüş’ün yönetimindeki Notos Edebiyat Dergisi, 181 yazarın katılımıyla bir liste hazırlamış: “Çağdaş Türk Edebiyatında En İyi 40 Şey.”
Ntvmsnbc bu anketi haber yapmış, medyatava da haberi alıntılamış, ben de orada görüp okumuşum.
Teknolojiye kurban!
Hem edebiyat hem de liste sevene şahane bir eğlencelik.
Liste hazırlamak belalı iştir. Küseni olur, fazla bulanı çok olur ve illa ki eksik bulanı çok olur.
Hele konu edebiyatsa!
“İnce kıyım sanatı”nda ustalaşmış şahsiyetlerin boy gösterdiği bir dünyada liste yapmak cesaret de ister.
Eğlenerek inceledim 40 maddelik listeyi ve notlar çıkardım dikkatimi çeken maddelerin yanına.
* * *
Listenin başında, birinci sırada “Nobel Edebiyat Ödülü’nün Orhan Pamuk’a verilmesi” yer alıyor.
Orhan Pamuk’a listenin 13’üncü sırasında “Orhan Pamuk” olarak tekrar rastlıyoruz!
Listede iki sıra kaplayan tek isim Orhan Pamuk değil.
İkinci sırada yer alam Nâzım Hikmet, 36’ncı sırada bu kez “Memleketimden İnsan Manzaraları” ile karşıma çıktı.
Bu başarıyı tekrarlayan üçüncü isim Yaşar Kemal. Hem “Yaşar Kemal” olarak 8’inci sırada yer alıyor, hem de kahramanı dünyaya nam salan romanı “İnce Memed”le 30’uncu sırada.
* * *
Listedeki en genç yazar, 1960 doğumlu İhsan Oktay Anar.
“Puslu Kıtalar Atlası”nı yazdığında (1995) 35 yaşındaymış demek; sonra “Efrâsiyâb’ın Hikâyeleri” gibi başka güzellikler sundu, sunmaya devam ediyor.
İzmir’de, Ege Üniversitesi’nde, Felsefe Bölümü’nde ders veriyor İhsan Oktay Anar.
Aralarında kendimi de sayacağım geniş ve sadık bir okur kitlesi var.
Bu yıl emekli olacağı söyleniyor, öğrencileri için üzücü haber.
Anar listenin 24’üncü sırasında. 25’inci sırada da listenin ikinci en genç ismi olan 1958 doğumlu Hasan Ali Toptaş var.
Toptaş da okudukları su gibi içilen, genç okur tarafından çok sevilen bir yazar.
Kitap Fuarı’nda imza dağıtırken birkaç kalemin tükenmez denen mürekkebini tüketecek boyutta ilgiyle karşılandığını hatırlatayım.
Hem Anar’ın hem de Toptaş’ın biraz “Salinger”vari olduklarını, çok nadir ortaya çıktıklarını, röportajlara hiç sıcak bakmadıklarını, şöhretle mesafeyi uzak tutma kararlılığında olduklarını biliyoruz bir de...
* * *
Aslında listeyi başka bir şekilde okumak ve listedeki en genç ismin Orhan Veli Kanık olduğunu düşünmek de mümkün.
Canımızın içi Orhan Veli Kanık 1950’de öldüğünde henüz 36 yaşındaydı.
Oğuz Atay’ı da 43 yaşında, gençken kaybetmiştik.
Listenin 5’inci sırasında, 1984’te yeniden basıldıktan sonra bestseller olan, kuşakların sevgilisi romanı “Tutunamayanlar”la birlikte duruyor Oğuz Atay.
1971’de Sinan Yayınları tarafından iki cilt halinde (cildi 15 liradır) satılan ilk baskısı bugün nadir kitaptır.
İlk baskıya geçen sene bir arkadaşım sayesinde ulaşabildiğim kitabın başlangıç cümleleri sanırım her okurun hafızasına mıhlanmıştır:
“Olay, Yirminci Yüzyılın ikinci yarısında, bir gece, Turgut’un evinde başlamıştı.
O zamanlar daha Olric yoktu; daha o zamanlar Turgut’un kafası bu kadar karışık değildi.
...O zamanlar henüz Olric yoktu; hava raporları da günlük bültenlerden sonra okunmuyordu.
Henüz durum bugünkü gibi açık ve seçik, bir bakıma da belirsiz değildi...”
Eseriyle birlikte listede yer alan bir başka büyük yazar da Yusuf Atılgan.
18’inci sırada şöyle duruyorlar: “Yusuf Atılgan ve Anayurt Oteli”.
Edebiyat dünyasının en ünlü “antikahramanı”nın Zebercet olduğuna bir daha ikna oldum.
Bir de dördüncü sıradaki Sait Faik’i ve “Alemdağ’da Var Bir Yılan”ı unutmamak gerek.
* * *
Peki kimler yok listede?
Görmeyi beklediğim başka isimler elbette vardı. Ama büyük bir itirazım yok, listeyi başarılı buldum.
Hem iyi niyetli bir yöntem izleyerek, listeye “geniş okuyacak şekilde” bakarak rahatlamak da mümkün.
Mesela 3’üncü sırada “İkinci Yeni” var.
Kimdir “İkinci Yeni”ciler?
Papirüs’ün 1968’de, “İkinci Yeni’nin 15’inci Yılı” için hazırladığı “ikinci yeni antolojisi”ni rehber kabul edersek, listeye girmeyen pek çok şairi 3’üncü sıraya yerleştirebiliriz.
Kimleri mesela? Papirüs antolojisine göre liste uzun: Melih Cevdet Anday’dan Sezai Karakoç’a, Turgut Uyar’dan İsmet Özel’e, Ece Ayhan’dan Hilmi Yavuz’a, Oktay Rifat’tan Özdemir İnce’ye, Cemal Süreya’dan Can Yücel’e...
Aynı metotla 6’ncı sıradaki “Varlık Dergisi”ni (Varlık Yayınları ayrıca 23’te), 10’uncu sıradaki “1950 Kuşağı Öykücüleri”ni, 11’deki “Garip Akımı”nı, 16’daki “Yeni Dergi ve De Yayınları”nı da geniş parantezler olarak görmek ve sevdiğimiz yazarları listeye bu iyi niyetli hülle operasyonuyla yerleştirmek mümkün.
Fazla mı “poliyanna” yaklaştım edebiyat âlemine?
Biraz öyle oldu sanki.
Neyse.


http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/16902150.asp?yazarid=25

Anar benim de çok sevdiğim bir yazar...
İlginçtir biraz, 1997 yılı.Üniversitede bir sürü kişinin elinde bir kitap ''puslu kıtalar atlası''...
O zamanlar ''çok okunan şey nasılsa kötüdür'' diye düşünüyorum tabi.
Aldım, ama okumadım uzun süre...Ders çalışmaya gelen bir arkadaş aldı.Bir daha getirmedi.
Ben bir kez daha satın aldım...Ama okumadım...
Eve gelen bir arkadaş gördü, aldı bir daha getirmedi :)
Kitapçıda dolaşırken bir tane daha aldım...
Onu da taşınırken kaybetmişim...
En son 2007 ydi sanırım...Bir tane daha aldım...Dedim ''bunu okuyacağım''....Tabi ben 10 senedir neden okumamışım dedim...:)
Böyle bir hikayesi var bende.

Amat ,Suskunlar, Efrasiyab hikayeleri...Hepsi çok güzel...Ama Amat ile Puslu Kıtalar bambaşka...Postmdernist deseler de değil.Bal gibi modern romanlar bunlar.Dönemi ''ti''ye alan, hatta derinlerde bir mizahla yerden yere vuran bir romana nasıl postmodernist diyor bizim cahil eleştirmenler şaşıyorum.
Neyse, İhsan Oktay Anar şimdiden , kendisine çok sağlam bir edindi Türk edebiyatında...Emekli olmasına öğrencileri üzülecektir belki ama okurlar için iyi haber , bolca roman yazar belki :)


------------------------
Listede 4.sırada gördüğüm Sait Faik in Alemdağı ise liste başı bile olsa yeridir...Türk edebiyatına dair en sevdiğim ''şey''dir o hikaye kitabı....Bir gün, bu ülke, daha namuslu çevirmenlerle tanışacak, Sait Faik adam gibi çevrilecek ve onu tüm dünya tanıyacak.


Kanat Akkaya 'nın yazısı ise dakika bir gol bir...Edebiyatın en güzel 40 şeyi diye bir anket yapılmış, bu yazar Türk edebiyatıyla ilgili bir yazıya ''top 40 ''diye başlık atıyor....

BORA YAŞAR
27-02-2011, 14:13
Sesil Hanım'ın "Sesil'den Şiirlerle" başlığına giriş yapma olanağı yok artık biz alelade üyeler için..

Şiirlerini seven biri olarak 3-4 tane yazı yazmıştım. Artık güzelleme ve kimi zaman soru sorma olanağımız kalmamış..

Bu haliyle lise çağlarımızda kilitli anı defterleri/günlükler vardı hani. Biçim olarak ona benzemiş..

Aradaki önemli fark yazılanı okuyabiliyoruz izin almadan ..Sadece hariçten gazel okumak yasak..

Neyse..

Moderatörlerin bir farkı olmalı..:)

Bir de görünmez modunu seçerse iyice farklı olur..


Hayırlı olsun..

Sesil
27-02-2011, 17:39
Moderatörlerin bir farkı olmalı..:)

Bir de görünmez modunu seçerse iyice farklı olur..


kalsın, onu da yapmayayım artık!

"alelade üyeler için.." çok masum gibi bir ifadeye büründürülmüş te görünse, muzipce tahrik seziyorum, yok bu pazar huzurumu dalgalandırmaya niyetlenmeyeceğim.

bora bey, "saygımla sevgimle değerlerimle ilgiyle" yazılarınızı, görüşlerinizi izlerim her zaman.

bir ara "Sesil'den Şiirler" sayfasını çeşitli nedenlerle hariç cevaplarına kapamıştım doğru.. bence müsaadenizle öyle de kalsın.

yine "Doğaçlama / Düşünsel Yolculuk" sayfam açık ama. oradan göndermeler yapılabilir.

size ve hisse net edebiyat severlerine "iyi pazarlar" dilerim..

BORA YAŞAR
10-03-2011, 22:18
Âkif, Evliya Çelebi ve Liszt

İçinde bulunduğumuz yıl, UNESCO tarafından Evliya Çelebi, devletimiz tarafından da Mehmed Âkif Yılı ilân edildi. 2011'in aynı zamanda Franz Liszt Yılı olduğunu birkaç hafta önce yazmıştım. Önceki gün ne yazacağımı düşünürken "Acaba," dedim kendi kendime, "Âkif, Evliya Çelebi Seyahatnamesi'ni okumuş, Liszt'in eserlerini dinlemiş midir?"

İlk işim Safahat'a bakmak oldu; hayır Evliya Çelebi'den hiç söz edilmiyordu. Batılı müzisyenlerden Safahat'ta zikredilen tek isim de "piyanistlerin piyanisti" diye tanınan Leh asıllı Amerikalı ünlü piyanist Leopold Godowsky'dir. Daha sonra yazılarını gözden geçirdiğim Âkif, Evliya Çelebi'den sadece Abdürreşid İbrahim'in Âlem-i İslâm adlı eserini tanıttığı "Gayet Mühim Bir Eser" başlıklı yazısında kısaca söz etmiş. Diyor ki:

"Gerçek, Bizim Evliya Çelebi merhum da var. Lâkin doğrusunu isterseniz benim ondan da gözüm yılmıştır. Anlaşılan merhum ara sıra cezbeye gelirmiş ki eserlerinde ancak meczublardan sâdır olacak rivayetler vardır. Bizim Ayasofya Camii'nin yüz kapısı olduğunu, altından bir ucu ta kubbeye dayanan bir gizli yol bulunduğunu ben hazretin bir eserinde görmüştüm. Herkesin bildiği Ayasofya hakkında böyle söyleyen bir seyyah artık Çin-i Maçin faslında neler söyler yahud neler söylemez!"

Bu kadar... "Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek" diyen bir şairden Evliya Çelebi'nin tatlı mübalağalarına hoşgörüyle bakması elbette beklenemez; ancak Seyahatname'yi bu kadar kolay harcamış olmasını anlamakta zorlanıyorum. Evliya'nın eseri, sadece bizim değil, bugün Osmanlı coğrafyası üzerinde hüküm süren onlarca devletin tarihi ve kültürü için eşsiz bir kaynak ve dünya edebiyatında benzeri bulunmayan bir seyahatnamedir.

Gelmiş geçmiş seyyahların en sevimlisi, en meraklısı, en hoş sohbeti olan Evliya Çelebi'siz bir Osmanlı dünyası tasavvur edemiyorum. O bir vak'anüvis değildi; şahit olduğu hadiseleri hayal gücünü de ilâve ederek anlatırdı. Meşhur rüyasının bile gerçekten görülmüş değil, kurgulanmış bir rüya olduğunu zannediyorum. Seyahatname'nin tarihî olayların sadakatle kayda geçirildiği bir tarih olarak değil, engin bir tecessüse, zengin bir hayal gücüne ve eşsiz bir mizah duygusuna sahip bir yazarın kaleminden çıkmış edebî bir metin olarak okunması gerekir. Açıkçası, mübalâğa Evliya Çelebi'nin üslûp özelliğidir ve yazdığı metin güzelliğini mübalâğalarından ve sübjektifliğinden alır.

Seyahatname'yi değerli kılan, yazıldığı devrin atmosferini ve zihniyet dünyasını inanılmaz bir canlılıkla yansıtmasıdır. Tarihî olaylar, bu olayların yaşandığı devrin atmosferinden, zihniyet dünyasından, duyuş tarzından, hatta hurafelerinden vb. ayrı düşünülemez. Kullanmasını bilenler için, Seyahatname, en sahih arşiv vesikalarından bile daha bilgilendirici, daha sahihtir. Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Çelebi'den niçin "Cânım Evliya" diye söz ettiğini siz tahmin edin artık.

Mehmed Âkif, Seyahatname'yi memleketin herkesi çok gerçekçi olmaya zorlayan zor zamanlarında değil de, keyfinin yerinde olduğu, ülkesinin geleceğiyle ilgili derin kaygılar taşımadığı bir zamanda okumuş olsaydı, eminim, çok farklı şeyler yazardı.

Âkif'in Franz Liszt'in eserlerini dinlemiş olup olamayacağı meselesine gelince: Bu konuda herhangi bir şahit olmadığına göre, kesin bir şey söylemek mümkün değil. Ancak Liszt hayranı ve onun İstanbul maceralarını dinleyerek büyümüş Macar asıllı bir keman virtüozu olan Karl Berger'le aralarında samimi bir dostluk bulunduğunu Midhat Cemal Kuntay'ın anlattıklarından biliyoruz. Âkif, son halife Abdülmecid Efendi'nin İstanbul'a Saray'da musiki hocalığı yapması için davet ettiği, çeşitli sebeplerle yurduna dönmeyerek İstanbul'a yerleşen Karl Berger'le Şerif Muhyiddin Targan'ın Çamlıca'daki köşkünde tanışmıştı. Berger'in bu köşke her cumartesi geldiğini söyleyen Midhat Cemal bu tanışmayı şöyle anlatıyor:

"Âkif, onun kemanını gözlerini kapayarak dinledi. Berger, Türk şa*irinin vecdini mübalâğalı bir nezaket sanmıştı. Fakat 'gözleri kapalı adam', öbür cumartesi, Çamlıca'daki köşk*te Berger'den bir ricada bulunmaya geldi: 'Geçen hafta Bach'ın Chaconne'unu çalmıştınız; yine lütfetmez misiniz?' Macarlı keman 'virtuose'unun gözleri hayretle açıl*dı: 'Nasıl! O kadar beste içinde bu Türk şairi, Bach'ın Chaconne'unu mu beğeniyordu? Melodileri süsten âri olan, sanatı sadelikte olan, mimarisi âbide olan parça*yı mı?' Ve o cumartesinden sonra Türk şairi ile Macar 'vir*tuose'u bir sanat vatandaşlığı içinde birbirlerini sevdi*ler."

Mehmed Âkif, uzun yıllar hemen her cumartesi günü Şerif Muhyiddin'in köşküne giden Karl Berger'den Bach'ı dinlemişse, herhâlde Liszt'in eserlerini de dinlemiştir. Üstelik Liszt, Berger'in hem ırkdaşı, hem de hayranı olduğu bir kompozitördür.

Not. Karl Berger (1894-1947) bilindiği gibi Şakir Paşa'nın küçük kızı Aliye'nin önce keman hocası, sonra kocası olmuştur. Halikarnas Balıkçısı'nın kız kardeşi olan Aliye Berger kadın ressamlarımızın önemlilerindendir. Bach'ın şaheserlerinden biri olarak kabul edilen Chaconne (Şakon), bir keman süitinin son ve en uzun bölümüdür.

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1105080&title=%E2kif-evliya-celebi-ve-liszt

merlin
13-03-2011, 06:03
:)
Ben şahsen büyük kısmına katılıyorum. Adamlar bizi, bizden daha yakın izliyorlar.

Wikileaks internet sitesinde yayınlanan ve ele geçirdiğimiz belgelerde Türk şair ve yazarlar, Türk kültür sanat dünyası için birbirinden enteresan cümleler kullanılmış. Edelman’ın yardımcısı Fritz Gark tarafından kaleme alınan belgelerde bakın kimler için neler deniyor?







İsmet Özel: Son yıllarda kötü şiirler yayınlasa da halen Türk şiirinin temel taşı olmayı sürdürüyor. Erbain ve Bir Yusuf Masalı kitaplarının Türk gençliği arasında elden ele dolaştığını belirten belgelerde İsmet Özel’in yalnızlığının bir cinayete benzediğini de kaleme almışlar.







Özdemir İnce: Kötü bir yazar ve kafası çalışmayan bir insan olarak nitelenen Özdemir İnce’nin gazete yazılarının çocuklar tarafından bile kaale alınmadığı belirtiliyor. Komik çocuk kod adı.

Bu ağır olmuş. Kafası çalışır, yazarlığını bilmem.





Doğan Hızlan: Türkiye’nin en kötü kültür sanat adamına “edebiyatın cumhurbaşkanı” sıfatının takılmasına Los Angeles’teki kargaları gülme krizine soktuğu belirtiliyor.
Tamamıyla katılıyorum.






Hilmi Yavuz: Kötü bir yazar ve şair olarak nitelendiriliyor. Ne yaparsa yapsın hiçbir maçın galibi olamayacağı dile getiriliyor.
Az bile yazmışlar.







2010 Kültür Ajansı: Para dağıtma ve yandaşlarına rant sağlama ajansı olarak belirtilen belgelerde, bugüne kadar tek bir iş yapamayan ajansın Türklerin günahı olduğu konusunda fikir birliğine varılıyor. Allah onları tez zamanda toplum içine çıkmaz etsin diye de beddua ediliyor.







Alev Alatlı: Biraz daha düşünürse çıldıracağı kanaati Amerikalı diplomatlar tarafından dilden dile dolaşıyor.

Bu ne demek pek de anlamadım.






Varlık ve Kitaplık Dergileri: En kötü şiirlerin yayınlandığı dergiler olarak dile getirilen bu iki derginin tez zamanda canının çıkacağı sık sık vurgulanıyor.


Evet katılıyorum. Gerçekten sıkıcı, berbat şiirler yayınlıyorlar.




Ahmet Selçuk İlkan: İbrahim Tenekeci’nin Peltek Vaiz kitabının adını Ahmet Selçuk İlkan’ın peltekliğinden esinlendiği vurgulanıyor. Şiir dinletilerinde gecede 10.000 TL almasının yüzyılın ironisi olduğu dile getiriliyor.
:he:







Serdar Özkan: Zeka seviyesi küçük kitaplar yazarak hacmi büyük ama kalitesi küçük birçok yayınevini nasıl da kandırdığı merak uyandırmış Amerikalı diplomatlar tarafından. 5000 dilde bile kitap bastırırım diye ortalıkta gezmesinin mahzenlerde bile konuşulduğu, artık birilerinin bu şahsa dur deme vaktinin geldiği belirtiliyor.
:he::he:







Elif Şafak: Yayınladığı kitapların toplumun sadece gazını aldığı belirtilen belgelerde 20 yıl sonra adının tuvalet bekçileri tarafından bile alınmayacağı kanaati oldukça yaygın.

Milleti, bu kadının berbat bir yazar olduğu konusunda ikna edemiyordum ben. :he: Aaa bakın wikileaks yazmış diyecekler ve bana hak verecekler :he:





Tuna Kiremitçi: Boş bırakılmış…







İzdiham: Dinleri çok ama ibadetleri az olan ekibin “İhale Duası”na çıkmaları Amerikalı diplomatlar tarafından takdire şayan bir hareket olarak algılanmış. En yakın zamanda ekibin hepsinin posta kutusuna birer adet çeyrek altın konması fikrinin yeni yılın ilk günlerinde gerçekleştirileceği dile getiriliyor.



İlber Ortaylı: Topluma sunulmuş bir gereksizlik olarak nitelendiriliyor. Amele tavırlarının toplumda itici bulunduğu belirtilen belgeler, Ortaylı’nın Murat Bardakçı ile atletizm müsabakalarına yönlendirilmesinin Türkleri büyük neşeye boğaya dile getirilmiş Amerikalı diplomatlar tarafından.

Bu ağır olmuş.

Cahit Koytak: Ahmet Altan ve Yasemin Çongar’a köşesinde şiir yazan bir şairden bir şey olmayacağı dile getirilen belgelerde son kitaplarının böcek, yaprak, toprak, kelebeklerden oluştuğu, bunun da kitabına denk gelen bazı önemli insanlarda hafakana yol açtığının altı çiziliyor.


:he:



Yazarlık Okulları: Saçmalığın bu kadarı da olmaz dedirten uygulamalardan birinin de yazarlık okulları olduğu bildirilen belgelerde, yazarlık okullarından edinilen yıllık kazancın Türkiye şartlarında epey yüksek olduğu dile getiriliyor.







İskender Pala: Ordudan atılmasının rantını her fırsatta yediği belirtilen İskender Pala’nın kitaplarının aslında hiçbir edebi kıymetinin olmadığı sıkça dile getiriliyor. Çok önemsenmemesi gerektiği vurgulanıyor.


Valla bravo....Müthiş tahlil. Biz desek ulusalcı diyorlar.




Ekrem Dumanlı: Lüzumsuz bir yazar olarak dipnot düşülmüş.







Doğu Ergil: Kafası az çalışan ama kendini iyi pazarlayan biri olarak tanımlanıyor. Kaale alınmaması hatırlatılıyor.


Aynen...




Halit Ertuğrul: Hidayet fabrikası olarak nitelendirilen Halit Ertuğrul’un sonunun nasıl vuku bulacağı merakla bekleniyor. :he:


http://www.izdiham.com/index.php/wikileaks-turk-sair-ve-yazarlar-icin-ne-dedi

merlin
13-03-2011, 19:09
Yalnız bir PM gelmiş , bu gerçek mi diye , değil elbette :D
Ama güzel kurgu. :D :D

BORA YAŞAR
13-03-2011, 19:39
Benim dikkatimi çeken ise şu..

Türk edebiyatında bu adamların olumsuz fikre sahip olmadıkları, takdir ettikleri, fena değil dedikleri hiç kimse yok mu?

dayan
13-03-2011, 19:57
"Pamuk" prensimiz de yok listede.

merlin
13-03-2011, 20:03
Benim dikkatimi çeken ise şu..

Türk edebiyatında bu adamların olumsuz fikre sahip olmadıkları, takdir ettikleri, fena değil dedikleri hiç kimse yok mu?
Kim var ki ? :)

Ben çok yakından izlemiyorum son dönem edebiyatı.Gerçi dünya edebiyatını da izlemiyorum .

Ama arada sırada ne var ne yok , bir göz atıyorum. Kendimi sıkıyor, zorluyorum.
Şiir sanki başka bir dilde.
Popüler olabilen romanlardansa birazını okudum ya da okumaya çaba sarfettim . Ama her seferinde hayal kırıklığı.
İskender Pala'yı mesela. Sultan ve Şah...Aldım, okudum, 100 sayfa kadar , orada duruyor 2 aydır.
Orhan Pamuk...Epeyce okudum ben onu aslında, ama offff...Bunaltıyor beni.Beni yoruyor.Bir şey bulamıyorum.

Elif Şafak ise yazar mı bilmiyorum.Ben sevmiyorum.

dayan
13-03-2011, 20:29
Her devrin yarattığı yazarlar vardır:Elif Şafak ve İskender Pala onlara en güzel örnek...Ama Orhan,O başka tabii...

BORA YAŞAR
13-03-2011, 22:09
Elif Şafak Türk dilinin yazarı değil artık..

İngilizce yazıyor romanlarını, Türkçe'ye başka biri tarafından çevriliyor..

Böyle bir garabete de Türk yazarı, Türkçenin yazarı denmez bence..


Kim var ki sorusuna bir ad vermem gerekirse, İhsan Oktay Anar diyebilirim..

BORA YAŞAR
22-03-2011, 11:57
2011 PEN Şiir Ödülü Sait Maden’e verildi


21 Mart Dünya Şiir Günü PEN Şiir Ödülü şair, çevirmen Sait Maden’e verildi.

Dünya Yazarlar Birliği PEN Türkiye Yönetim Kurulu’nun ödül verme gerekçesi aşağıda:
“21 Mart Dünya Şiir Günü’nde, özgün şiirleri ve dünya şiirinden yaptığı çevirilerle büyük katkıda bulunan usta şairimiz Sayın Sait Maden’e bir şükran armağanı olarak 2011 yılı PEN Şiir Ödülü’nü sunduğumuzu açıklamaktan kıvanç duyuyoruz.”

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/17337531.asp?yazarid=4

BORA YAŞAR
23-03-2011, 11:46
Birhan Keskin’in şiiri


BİRHAN KESKİN, Türk şiirinin özgün adlarından biri.

Bu yılın Metin Altıok Şiir Ödülü’nü Soğuk Kazı(*) kitabıyla kazandı.
Sivas katliamında yitirdiğimiz aydınlarımızdan olan Metin Altıok adına ailesi ve Kırmızı Yayınları tarafından düzenlenen Metin Altıok Şiir Ödülü’nün dördüncüsünü almaya hak kazandı Keskin.
Bu yıl dördüncüsü verilen ödülü, daha önce Haydar Ergülen, Azad Ziya Eren, Hulki Aktunç almıştı.
Doğan Hızlan, Talât Sait Halman, Hilmi Yavuz, Ülkü Tamer, Eray Canberk, Güven Turan, Ali Cengizkan’dan oluşan seçiciler kurulu, pazartesi akşamı toplandı ve oybirliğiyle Birhan Keskin’i ve kitabı Soğuk Kazı’yı ödüle değer buldu: “Türk şiirinde belli bir damarın derinleşmesine katkıda bulunması, insana olan derin kazısını bu kitapta daha da derinleştiren yaklaşımı ile bireyin karmaşası konusunda ulaşılan en uç noktaları göstermesi.”
Şairlerin yaşamı ile yazdıkları arasındaki gelgitler beni her zaman ilgilendirmiştir, yaşamın izdüşümleri bazı şairlerin şiirini zenginleştirir.
Metin Altıok şiiri de böyle zengin şiirlerden birisidir. Onun için söylenecek çok söz var aslında...
* * *
SOĞUK KAZI iki dizeyle başlıyor:
“Dünyaya tortullar tabakalar yarlar gerektir.
İçerde çok yanmışa dışarda karlar gerektir.”
İki bölümden oluşuyor kitap:
Soğuk Kazı ve Dünyanın Katı Huyu.
Birhan Keskin’in şiiri ilk okunduğunda araya mesafe koyan, sorgulama ve irdeleme kapısında okuru bekleten bir şiirdir.
Birden sizi etkilemez ama, bir ürpertinin ilk sinyallerini verir. Bırakamazsınız, okumayı sürdürürsünüz, kendi benliğinizle şiir arasındaki iletişimin gücünü algılarsınız.
Bu saptamalardan, yapay bir “zor anlama” çabasının şiiri olduğu anlamını çıkarmayın.
Ne diyor ikinci bölümün başında?
“Eski bir sanrıdır yıldızlı göğün altında yaşadığımız.”
Şiirin tanımlarından biri olabilir mi? Bence evet.
Bildiğiniz semtler, bildiğiniz kentler, onlarla ilgili duyumsamalar, şair bildiğinizi bilmediğinize çeviren bir sihirbazdır.
“Sulukule 2008”, “İstanbul” ve “Eyüp bu dünyada bir gurbet gibi durur” bunun en güzel örnekleridir.
Şiir bir çeşitlilik bahçesidir, Eyüp şirini okuduğunuzda, nice Eyüp şiirine yeni bakışlar getirdiğini sezeceksiniz.
* * *
İSTANBUL şiirinden dizeler, onun şiiri üzerine bir fikir verecektir:

Ben İstanbul’a çok benzerim sevgilim,
yarı trak yarı buralı.
Azıcık gidersin haliçte bir çekirdek aileyim
O siyah suya bakakalmış, su yağlı mı yağlı.
Adamda bej kundura, kadın çarşafa dolanmış,
yüzlerinde kırağı
Kızların birini açık havada doğurmuşlar,
öbürü kapalı.
(...)
Ben İstanbul’a çok benzerim sevgilim
Onca iştiha içinde onca keder.
Çın çın bir ses imkânıyken
Sesin göbeğinden çatlayıp ortada kaldığı yer.

- Soğuk Kazı, Birhan Keskin, Metis Yayınları.
(Şairin diğer kitapları; Kim Bağışlayacak Beni, Ba, Y’ol Metis Yayınları tarafından yayımlanmıştır. Ayrıca, 10. Altın Portakal Şiir Ödülü’nü kazanması dolayısıyla düzenlenen sempozyum metinleri, Birhan Keskin Şiiri ve Ba adıyla yine Metis Yayınları tarafından yayımlandı.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/17346674.asp?yazarid=4

BORA YAŞAR
31-03-2011, 15:55
Tanrı yazarlığın ölçüsü ödül mü?

Dün, Uluslararası Booker Ödülleri'nin adaylarının açıklandığını okudum İngiliz gazetelerinde. İngiltere'nin her yıl bir kitaba verilen Man Booker Prize for Fiction'a göre daha az bilinen International Booker Awards yaşayan bir yazarın bütün kariyerini onurlandırmak için veriliyor. Tıpkı Nobel gibi.

Bu ödüle layık görülmek için yazarların anadilinin İngilizce olma şartı yok ama kitaplarının İngilizce'de yaygın olarak bulunması isteniyor. Ayrıca bu ödül bir 'başvuruyla' değil, jürinin kanaatine göre veriliyor.

2011 için jüri aralarında Amin Maalouf, Philip Roth, John le Carre ve Wang Anyi gibi çok ünlü yazarların olduğu 13 kişilik bir liste hazırladı. Ödüllerin 28 Haziran'da verilmesi bekleniyor.

Ancak bu arada jüriyi şaşırtan ve üzen bir gelişme yaşandı.
Casus edebiyatının belki de en büyük ismi John le Carre kendi adının bu 13 kişilik listeden çıkarılmasını istedi. 'Ödüller için yazmıyorum ben' dedi ve 60 bin pound'luk ödüle aday dahi olmak istemedi.

Booker jürisi, Le Carre'ın bu isteğine saygı duymakla beraber adını listeden çıkarmayacaklarını bildirdi. 'Onun kitaplarının hayranıyız' diye eklediler.
Ancak Le Carre için bu ödüle aday olmayı reddetmek bir ilke kararı.
Zamanında Margaret Thatcher'dan Britanya İmparatorluğu Nişanı'nı reddetmiş ve 'Biz kimiz ki aramızdaki farklılığı böyle unvanlarla ortaya koyacağız' demişti. Aynı Le Carre, Booker'ın daha bilinen kitap ödülüne de hiçbir romanının aday olarak gösterilmemesi talimatını vermişti yayıncılarına.

2005'ten beri her iki yılda bir verilen Booker International Ödülü'nü ilk reddeden yazar da John le Carre oldu.

http://www.aksam.com.tr/tanri-yazarligin-olcusu-odul-mu-1679y.html

BORA YAŞAR
06-04-2011, 10:29
Behçet Necatigil Şiir Ödülü Ferruh Tunç’un


BEHÇET NECATİGİL anısına ailesi tarafından düzenlenen Behçet Necatigil Şiir Ödülü, pazartesi akşamı toplanan seçiciler kurulunca Ferruh Tunç’un Melez Zamanlar kitabına verildi.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/17472078.asp?yazarid=4

BORA YAŞAR
02-05-2011, 23:59
2010'un en çok kazanan yazarları

Forbes Dergisi'nin 2010 yılı satış verileriyle oluşturduğu "En Çok Kazanan Yazarlar" listesinde ilk 3 sırada Hanefi Avcı, Ahmet Ümit ve Elif Şafak yer aldı.


Derginin bu yıl dördüncüsünü yayınladığı ’En Çok Kazanan Yazarlar" listesinin zirvesinde, geçen yılın en çok tartışılan kitabı "Haliç’te Yaşayan Simonlar"ı yazan eski polis şefi Hanefi Avcı yer alırken, kitap 572 bin adet basıldı ve 14,3 milyon liralık satış hacmi yarattı. 20 yazarın yarattığı toplam cironun yaklaşık 4’te 1’ini yaratan bu kitap sayesinde Avcı 1,4 milyon lira gelir elde etti.

Son kitabı "İstanbul Hatırası" 150 bin adet basılan polisiye yazarı Ahmet Ümit’in bütün kitapları toplamda 318 bin adet basıldı. 5,4 milyon liralık ciro yapan Ahmet Ümit, 1 milyon 83 bin liralık telif geliri elde ederek 2010’un en çok kazanan romancısı ve en çok kazanan ikinci yazarı oldu.

Elif Şafak’ın toplamda 550 bin satış rakımına ulaşan "Aşk" ve "Firarperst" adlı kitaplarının 2010’da 100 biner basılması Şafak’ı 4,9 milyon liralık ciroyla üçüncülüğe taşırken, telif geliri, bu yıl 1 milyon lira oldu.

Hanefi Avcı, Ahmet Ümit ve Elif Şafak’ın kitaplarının toplam ciro içindeki payıysa yüzde 44,6 oranıyla 24,7 milyon lira oldu. En Çok Kazanan Yazarlar listesindeki 20 yazarın elde ettiği 8,1 milyon liralık telif gelirinin yüzde 43,7’sini de bu üç yazar paylaştı.

Geçen yıl ile karşılaştırıldığında bu yıl ilk 20 yazarın yarattığı ciro önceki yıla göre yüzde 40,5 artarak 55,9 milyon liraya yükseldi.

Kültür ve Turizm Bakanlığı ISBN Ajansı’nın yayınladığı istatistikler üzerinden FORBES Dergisinin yaptığı incelemeye göre 2010’da geçen yıla göre yüzde 11,4’lük artışla 34 bin 863 farklı kitap yayınlandı. 2000 yılında sadece 13 bin farklı kitabın yayımlandığı belirtilen incelemeye göre, sektör 10 yıl içinde yüzde 165 oranında büyüdü. 2010’da yayımlanan 570 romanın 300’ünün de ilk kitap olması dikkat çekti.

Forbes Dergisi’nde yer alan en çok kazanan 20 yazarın isimleri sırasıyla şöyle:

"Hanefi Avcı, Ahmet Ümit, Elif Şafak, Turgut Özakman, Ayşe Kulin, İskender Pala, Canan Tan, Orhan Pamuk, Sinan Yağmur, Mehmet Baransu, Mustafa Armağan, Serdar Özkan, Ergün Poyraz, Mümin Sekman, Mustafa Balbay, Can Dündar, İpek Çalışlar, Nermin Bezmen, İlber Ortaylı, Nedim Şener."

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1048046&Date=02.05.2011&CategoryID=82

BORA YAŞAR
11-05-2011, 14:03
Çok Satmak, Çok Kazanmak


'Forbes' dergisi Mayıs sayısında, 2010 yılında kitapları çok sattığı için yazarlık mesleğinden en çok kazananların listesini yayımladı. Listenin başında 572.000'lik satışla Ergenekon sanığı Hanefi Avcı'nın kitabı geliyor.

İlk on'a girenler arasında 'edebiyatçı' kimliğiyle tanımlanabilecek yazarlarsa Ahmet Ümit, Elif Şafak, Ayşe Kulin, İskender Pala ve Orhan Pamuk! Çok kazanan ötekiler ise, ilk on'da 10. sırada Mehmet Baransu, 13. sırada Ergün Poyraz, 15. sırada Mustafa Balbay ve 20. sırada Nedim Şener gibi gazeteci yazarlar. Son üç gazetecinin, Hanefi Avcı gibi Ergenekon sanığı olduğunu hatırlatalım.

Gazeteci yazarlara bir diyeceğim yok. Ben asıl 'edebiyatçı' kimlikleriyle bu listede yer alanlara ilişkin bazı değerlendirmeler yapmak istiyorum.

Kitap, elbette bir metadır;- yani, herhangi bir ticari eşya gibi alınıp satılan bir şey! Kapitalizm, şeylerin kullanım-değerlerini geriye iterek değişim ya da mübadele değerlerini öne çıkardığından beri, kitabı temellük edeni, kullanım değerini temsil eden 'okur'dan, değişim-değerini temsil eden 'alıcı'ya dönüştürdü. Marx'ın Das Kapital'de 'meta fetişizmi' diye kavramsallaştırdığı durum, kitap bağlamında, 'okur'un 'alıcı'ya dönüşmesinden başka bir şey midir acaba? Daha önce de yazmıştım, sırası gelmişken tekrarlayayım: Kitap da, bütün öteki emek ürünleri gibi, meta, yani ticari mal kimliğiyle piyasada dolaşıma girdiğinde fetişleşiyor. Fetişleşme ya da insan emeğinin ürünü olan bir şey'in (burada sözkonusu şey, kitap'tır) bir değişim-değeri (kitabın fiyatı) biçiminde görülmesi! Meta fetişizmi, değişim değerini, tek başına, o şeyin öz'ü haline getirir. Kitabın fiyatı, kitabın öz'ü olur. G. A.Cohen'in Karl Marx'ın Tarih Teorisi'ndeki ifadesiyle, meta fetişizminin iki evresi var: Birinci evre, Değişim-değeri'nin maddi temelden (emek'ten) ayrılması; ve ikinci evre, değişim-değeri'nin metaın tözüne atfedilmesi! Bu durumda değişim-değeri, tek başına şeylerin aslı (ya da töz'ü) haline gelir. Piyasa, metaı fetişleştirir; kitap fuarları ise, Walter Benjamin'in Pasajlar'daki deyişini biraz değiştirerek tekrarlarsak, fetişleşmiş metaın 'tapınıldığı yerler'dir..

Benjamin'in bugün Türkiye'deki kitap piyasasındaki meta fetişizmine ışık tutan çok kışkırtıcı bir tespiti de var: 'Mal denilen fetişe hangi dinsel törenlerle tapılacağını, moda saptar.' Gerçekten de öyle: Kitaplarının, kendi emeklerinden ayrılarak bir değişim-değerine dönüşmesinden ve 'moda' oldukları için çok satılmasından mutlu olan yazarlar, meta fetişizminin onları, kendi emeklerinin ürünü olan şeye, yani kitaplarına, yabancılaştırdığının farkında bile olmadan, standlarda bekleşen alıcı ('okur' değil!) kalabalığına, yüzlerine yayılan mutlu bir gülümsemeyle bakıyorlar. Şimdi tıpkı herhangi bir şey gibi, kitaplarının 'moda' olmasıyla, 'yazar' kimliklerinin bir 'marka'ya indirgenmiş olması tedirgin etmiyor onları. Hiç etmiyor! 'Yazar' olarak değil, 'marka' olarak; 'okur' karşısında değil, 'alıcı' karşısında bulunuyor olmaktan rahatsız değiller! Asıl hazin olan bu!

Benjamin'i dinleyelim: 'Dünya Fuarları malın değişim-değerini çarpıtır: Kullanım değerinin arka plana itildiği bir çerçeve yaratır. İnsanın zaman geçirmek için, içerisine daldığı bir fantazmagori oluşturur. Eğlence endüstrisi de insanı malın eriştiği düzene yükselterek, bu fantazmagoriye girmesini kolaylaştırır. İnsanoğlu da kendine ve başkalarına yabancılaşmasının tadını çıkararak, kendini böyle bir dünyanın yönlendirmesine bırakmış olur.'

Ekonomipolitiğin 'kullanım-değeri' ve 'değişim-değeri' gibi teorik kavramlarını kitapçılık alanına taşıdığımızda gördüğümüz şudur: Bir edebî eserde 'nitelik'i öne çıkaran kullanım-değeri, 'yazar' ile 'okur' arasındaki ilişkiye gönderme yapar; kitabın bir meta olarak 'nicelik'ini öne çıkaran değişim-değeri ise, 'satıcı' ile 'alıcı' arasındaki ilişkiye! Değişim-değerinin niceliği öne çıkarması, kitabın edebî değerinden çok, kaça ve kaç tane satıldığıyla ilgilenilmesi anlamına gelir. Yazar da kendini bir 'satıcı', okuru da bir 'alıcı' olarak gördükçe, piyasa kurallarına uymuş, 'piyasa adamı' olmuş olur. Oysa, 'Öteki Ses' adlı o benzersiz yapıtında 'en çok satanlar, edebî eserler değil, ticarî eşyalardır', diyor Meksika'nın Nobel ödüllü büyük şairi Octavio Paz ve ilave ediyor: 'Piyasanın mantığı, edebiyatın mantığı değildir!'

Bu sözlerden alınacak dersler var...

http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1132779&title=cok-satmak-cok-kazanmak


Hilmi Yavuz hocadan çok ilginç bir analiz..

BORA YAŞAR
13-05-2011, 14:47
En çok çevrilenler

Yabancı dile en çok çevrilen yazarlar listesinin başındaki isim Orhan Pamuk yer alıyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphane ve Yayımlar Genel Müdür Yardımcısı Ümit Yaşar Gözüm, TEDA (Türk Edebiyatının Dışa Açılması) projesi sayesinde 580 Türkçe eserin dünyanın 50 ülkesinde ve 40 dilde yayımlanarak okuyucuyla buluştuğunu bildirdi. TEDA’dan önce yurtdışında yayımlandığı tespit edilebilen eser sayısının sadece 260 olduğunu belirten Gözüm, projenin 6. yılında toplam bin eser yayımlanacağını söyledi.

TEDA kapsamında yabancı dile en çok çevrilen yazarlar:

Orhan Pamuk: 58
Orhan Kemal: 35
Ahmet Hamdi Tanpınar: 26
Aytül Akal: 25
Mevlana İdris Zengin: 17
Perihan Mağden: 17
Mario Levi: 17
Reşat Nuri Güntekin: 15
Elif Şafak: 15
Oya Baydar: 12

http://www.hurriyet.com.tr/kultur-sanat/haber/17779722.asp?gid=282

aminoasit
24-08-2011, 01:26
"sevemedin, seni ..." kabilinden yazabilirdim....

evet ben Borges'i sevmedim, hoşlanmadım...
oysa adam "büyülü gerçekçilik"in önde gidenlerinden kabul ediliyor...

Borges uyuşturur... doğum günüymüş...
Marquez ayıltır... bakalım google marquez'i hatırlayacak mı ?

http://tr.wikipedia.org/wiki/Jorge_Luis_Borges

.

cengaver
01-09-2011, 11:35
İki konu var öcülerin güç kaynağı.Edebiyat ve müzik.Öcüler edindikleri itibarı korumak için Pagandaki ruhban gibi insanları sen anlamazsın diyerek iki konunun dışında tutmaya çalışırlar.Edebiyat için eski yunandan başlamalısın okumaya gibi laflar.Klasik müzik için belli bir kültürün olmalı gibi.Tabii topikçiler bunları takmaz.Ancak takıp, uzak kalan çok fazla.Geçen gün'' Edebiyattan pek anlamam''a baktım.Çok yararlı edebiyattan korkanlar için.Keşke müzik için de böyle bir CD yapılsa ve insanlar kim korkar klasik müzikten ne kadar güzelmiş diyebilse.

BORA YAŞAR
03-03-2012, 11:31
Mezbahadan Pulitzer'e

Salinger’dan eğlence gemisine müdür, Stephen King’den hademe, Jack London’dan istiridye korsanı olur mu? İşte ünlü yazarların yazar olmadan önce yaptığı işler

--------------------------------------------------------------------------------




Malumunuz, kimse Pulitzer’le doğmuyor. Hâliyle pek çok yazar- şair, kelimeleri yan yana getirip bir öte dünya tasviri yapma lüksünü elde etmek adına zamanında “ekmek parası” için bin türlü işte çalışmış. Lisede hademelik yapan mı dersiniz, balık çiftliğinde turist rehberliği yapan mı yoksa CIA deneylerine gönüllü kobay olarak katılan mı... Şaşırtıcı ama inanın bu derlemede ne ararsanız var. Ama neyse ki, ünlü yazarların ünlü olmadan önceki işleri, sözgelimi gün boyu masa başında çalışıp da ay sonunu getirmek için nice badireler atlatanlara ilham verecek cinsten. İşte ünlü yazarların ünlü olmadan önce çalıştığı işler...

» Stephen King, defalarca reddedilen ilk romanı Carrie’yi yayımlamadan önce bir lisede hademelik yapıyordu. King’in romanlarında öğrencileri bekleyen acı sonları düşündükçe ünlü yazarın bu süreçte çok da iyi anılar biriktirmediğini düşünmemek elde değil.

» James Joyce, yıllarca kendi deyimiyle “ekmek parası için” gitar tıngırdattı.

» 1984 öncesinde, George Orwell Burma’da Hindistan İmparatorluk Polisi’nde bölge müfettiş yardımcılığı görevinde bulundu. Orwell, burada “son derece adil davranışları”yla tanınıyordu.

» George Saunders, bir mezbahada ve bakkalda çalıştı. Dam ustalığı ve kapıcılık yapmaktan da utanmadı.

» Ken Kesey, Stanford Üniversitesi’nde CIA destekli olarak düzenlenen psikolojik deneylere gönüllü olarak katılarak 1950’lerde bolca para kazandı. Kesey’nin peşini bırakmayan halüsinasyonlar, Guguk Kuşu/ One Flew over the Cuckoo’s Nest’te kendine yer buldu.

» Asi Jack London bir dönem “istiridye korsanlığı” yaptı. Şöyle ki; büyük istiridye çiftliklerinden istiridye çalan London, ganimetini Oakland pazarlarında satışa çıkarıyordu. Bir dönem altın aramaya da koyulan London’ın uzunca bir süre kaldırım mühendisliğiyle iştigal ettiğine dair rivayetler de mevcut.

» John D’Agata palyaço kılığında balon satmanın yanısıra, bir süre prezervatif dükkânında “satış danışmanlığı” da yaptı. D’Agata ısrarla çalıştığı dükkânın sex shop olmadığını vurguluyor: “Sex shop değildi; arada tezgâh altından kimseye tehdit teşkil etmeyen cinsel “oyuncaklar” da satmaya çalışan, ama kimsenin bunlara tenezzül etmediği sıradan bir prezervatif dükkânıydı işte.”

» J.D. Salinger, bir İsveç lüks yolcu gemisinde eğlence müdürü olarak çalıştı. Salinger ve eğlence... Kulağa hiç eğlenceli gelmiyor.

» John Steinbeck Lake Tahoe’da balık çiftliği işletti. Gölde turist rehberliği de yapan Steinbeck, ilk eşi Carol Henning’le de bu turlardan birinde tanıştı.

» Tom McCarthy Prag’da bir sanat okulunda çıplak modellik yaptı; yetmedi, Berlin’de bir Irish pubta garsonluk yaptı. McCarrthy’nin Amsterdam’da aşçı yamağı olarak çalıştığı restoranda, yemeklerin arasına kedi maması karıştırdığı söylenir.

» Sadece yazarlıktan hayatını kazanabilen ilk siyasî yazarlardan biri olan Langston Hughes’ın şair Vachel Lindsay tarafından keşfedildiği rivayet edilir. Washington’daki bir otelde komilik yapan Hughes, Lindsay’nin tabağının kenarına bir tomar şiir bırakır. Şiir okumalarında Hughes şiirlerine de yer veren Lindsay sayesinde Hughes zamanla “komi şair” olarak tanınmaya başlar.

» Sylvia Plath, Massachusetts’te tam teşekküllü bir hastanenin psikoloji departmanında resepsiyon görevlisi olarak çalıştı.

» Douglas Adams, Otostopçunun Galaksi Rehberi/ A Hitchhiker’s Guide to the Galaxy’yi Londra’daki bir otelde gece bekçiliği yaptığı yıllarda yazmaya başladı.

» Dashiel Hammett, 21 yaşında Pinkerton Dedektiflik Servisi’nde çalışmaya başladı. Hammett, evleri gözetleyip şüphelileri takip ediyordu.

» Kurt Vonnegut, ilk romanı Otomatik Piyano/ Player Piano’yu yayımladıktan sonra araba satmaya başladı. Vonnegut, Saab markasının bayiliğini yapıyordu.

» Robert Frost, ilk şiirini 1894’te 15 dolara satmadan önce, Massachusetts’teki bir fabrikada ampul filamanları değiştiriyordu. Dört kere Pulitzer Ödülü’ne değer görülen Frost’un “ilham kıvılcımlarıyla” ilk kez burada tanıştığı düşünülüyor.

» 23 yaşında New York’a geldiğinde sudan çıkmış balık gibi ne yapacağını şaşıran Harper Lee, bir havayolu şirketinde bilet satmaya başladı.

» William Faulkner, okulu bıraktıktan sonra üniversitede postane görevlisi olarak çalışmaya başladı.

» T.S. Eliot sekiz yıl boyunca Lloyd’s Bank of London’da döviz hesapları bölümünde ömür tüketti.

» Dan Brown, Melekler ve Şeytanlar/ Angels and Deamons ve Da Vinci Şifresi/ The Da Vinci Code ile köşeyi dönmeden önce bir lisede İngilizce öğretmenliği yapıyordu.

» J.K. Rowling, Portekiz’de İngilizce öğretmenliği yaptı. Kariyerine İskoçya’da devam etmeyi isteyen Rowling, üniversiteye dönerek formasyon eğitimi aldı.


http://www.haber10.com/haber/269999/

selimm
03-03-2012, 12:17
EDEBİYAT DÜNYASINDAKİ YÜKSELİŞLERİ İNTİHARLA SON BULDU Kimisi Nobel Edebiyat ödülü aldı, kimisi de çok satan romanlara imza atarak dünya edebiyatına kalıcı şaheserler bıraktı.
Kimisi Nobel Edebiyat ödülü aldı, kimisi de çok satan romanlara imza atarak dünya edebiyatına kalıcı şaheserler bıraktı. Farklı milletlerin içinden çıksalar da ortak yönleri kendi iradeleriyle hayatlarına son vererek sevenlerini hayal kırıklığına uğratmaları oldu. Edebiyat dünyasının intihar eden yazarları arasında Ernest Miller Hemingway’den Stefan Zweig’a; Virginia Woolf’tan Harry Martinson’a kadar 40’a yakın ünlü ismin olması dikkat çekiyor. Psikiyatri uzmanları, intiharlarda depresyonun yanı sıra, dünyanın iyi; güzel, anlamlı bir yer olduğuna dair inançlarının zedelenmesinin etkili olduğunu belirtiyor. Pisikiyatri Uzmanı Mustafa Ulusoy, konuyla ilgili olarak ,'Tılsımlı kelimelerle sayfalar arasında dünyalar inşa eden bu insanların ruhlarının ahirete imanın ruha açtığı nefes alıcı pencereden yoksun karanlık bir odada yaşadıkları anlaşılıyor.” değerlendirmesini yapıyor.

Biyografilerinden derlenen bilgilere göre, 'Duygu Karmaşası' ve 'Yıldızın Parladığı Anlar'ın yazarı Stefan Zweig, 1934'te Gestapo'nun villasını basıp, kitaplarını yakması üzerine ülkesini terk etti. Brezilya'ya yerleşti. Hitler’in tüm dünyayı ele geçireceğini sanmasının verdiği karamsarlığın yanı sıra, hayalini kurduğu geleceğin asla var olmayacağı düşüncesiyle 22 Şubat 1942'de Rio de Janeiro'da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti. Öldüğünde 61 yaşındaydı.

“Çanlar Kimin İçin Çalıyor”, 'Yaşlı Adam ve Deniz' ve “Silahlara Veda” gibi çok sayıda romanı beyaz perdeye uyarlanan Amerikalı yazar Ernest Miller Hemingway, 1961 yılında 62 yaşında kendini av tüfeği ile vurarak hayatına son verdi. Hemingway, 1953’te aynı Pulitzer Ödülünü, 1954’te ise Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülmüştü.

ABD’li yazar John Kennedy Toole, “Alıklar Birliği”adlı romanı yayıncılar tarafından beğenilmeyince ruh sağlığı bozuldu. Artan alkol ve ilaç kullanımı ve ağırlaşan depresyonu 32 yaşında intiharla sonuçlandı. 18 dile çevrilen Alıklar Birliği, yazarın ölümünden 12 yıl sonra 1981’de Pulitzer Ödülü'nü kazandı.

“Conan”, “Kull” gibi fantastik macera romanlarının yazarı Robert E. Howard, annesinin ağır hasta olduğunu öğrenince bunalıma girdi. İddialara göre, annesinin ölümünü görmemek için 30 yaşında intihar etti.
“Bin Beyaz Turna”, “İzu Dansözü” ve “Kardan Ülke” romanlarının Nobel Edebiyat Ödüllü Japon yazarı Yasunari Kavabata, 1972'de gazla intihar etti.

“Gece ve Gündüz”, “Deniz Feneri” ve “Dalgalar” romanlarının İngiliz yazarı Virginia Woolf, savaş korkusu ve yeteneğini kaybetmenin vermiş olduğu stres sonucu ruhsal bunalıma girdi. 28 Mart 1941’de içinde bulunduğu duruma daha fazla dayanamayıp evlerinin yakınlarında bulunan Ouse nehrine ceplerine taşlar doldurarak atladı. Öldüğünde 59’uncu yaş gününün üzerinden iki ay geçmişti.

Modern İran Edebiyatı’nın öncüleri arasında gösterilen Sadık Hidayet, ülkesinin gerilemesinin sebebi olarak gördüğü monarşiye eleştiriler yöneltmeye başladı. Yazılarında ölüm olgusu ve intihar konularına geniş yer verdi. Öykü kitabı “Diri Gömülen”i 1930’da tamamlayan yazar, 9 Nisan 1951 günü Paris’te Championnet caddesinde bulunan dairesine kapandı ve bütün delikleri tıkadıktan sonra gaz musluğunu açtı. 48 yaşındaydı.

Hikâyelerini “Böyle Buyurun Gaza Bayanlar Baylar' ismi altında toplayan Polonyalı yazar Tadeusz Borowski, 1951 yılında gaz sobasından, gaz soluyarak 28 yaşında intihar etti.

Fransa'da bir kişiye birden fazla verilmeyen Goncourt Ödülü'nü iki kez alan “Cennetin Kökleri” ve “Onca Yoksulluk Varken” romanlarının yazarı Romain Gary, 2 Aralık 1980'de Paris'te namluyu şakağına dayadı ve tetiğe bastı.

“Hayalet Gemi” ve “Aniara”nın İsveçli yazarı Harry Martinson, 1974 Nobel Edebiyat ödülüne layık görüldü. Ödülünü aldıktan 4 yıl sonra 74 yaşında intihar etti.

BORA YAŞAR
03-03-2012, 13:31
Romancılığımızın yeni açılımı


Feridun ANDAÇ


Ardı ardına yayımlanın dört romanı önüme alıp okumaya yöneldiğimde, beni sevindiren bir durumla yüzleştiğimi söylemeliyim burada: Romancılığımızın geleceğe dönük yüzünün azımsanmayacak denli önemli bir birikimi içerdiği…

Evet, bunu görmek sevindirici.

Giderek popülerleşen bir edebiyat ortamında her yazılanın parıltılı bir "değer" gibi sunulması, çoksatarlığın tek ölçü alınması belirleyiciliğini giderek yitirmekte. En azından "iyi edebiyat" açısından bu böyle.

Sözünü ettiğim dört romanın (*) ilk üçünü okuyunca şunu gözledim; romanın ayna tutma işlevi yüzyılımızda da sürüyor.

Günümüz Türkiyesi'nde romanın ne denli önem kazandığını gösteren, yazarak bir toplumu/ insanı/ dönemi kavrama bilincini bize taşıyan romancının edebi dili kurmadaki hüneri de övgüye değer doğrusu.

1940'lardan beri modernleşme çizgisini yakalamaya, hatta "yeni edebiyat"ı kurma düşüncesini oluşturmaya çalışan iki kuşağın (1940 ve 1950 kuşakları), bunların ardılı olan 1960 sonrası birikimini var eden romancıların pekiştirici bir bilinçle zamanlarının ruhunu yansıtmaları edebiyatımızda azımsanmayacak bir birikimi oluşturmuştur.

1980'lerde uç veren yeni romancıların insana/ topluma bakma, tarihseli kavramsallaştırarak edebi bilinçle donattıkları yapıtlarını vermeye başlamaları da başlı başına bir çıktı.

Orhan Pamuk, Mehmet Eroğlu, Latife Tekin, Ahmet Altan bu ilk adımı oluştururken; hemen ardından İnci Aral, Erendiz Atasü, Hasan Ali Toptaş, İhsan Oktay Anar, Elif Şafak, Gürsel Korat, İbrahim Yıldırım, Ahmet Ümit gibi adların gelmesi rastlantı değildir elbette. Önlerinde var olan birikim, Türkiye'nin siyasal/toplumsal ve kültürel değişimi oluştan edebi sürecin de belirleyicisidir neredeyse.

Bu anlamda, Türkiye "12 Eylül" ve "hapisane edebiyatı" sultasından çıkarak yaşanan/geçerlen ama travması halen süren sürecin ürünlerine yeni yeni kavuşma olanağını buldu. En azından romanda bu böyle.

Yiğit Bener, ilk iki romanında ("Eksik Taşlar", "Kırılma Noktası") bu sürecin yansılarını anlatıyordu. Bu kez, o sürecin kahramanlarından birinin, 10 yıllık sürgünlükten sonra yurduna dönüşünü, ve bir "heyula" gibi karşılanması/ gezinmesi, hayata tutunmasını öykülüyor.

Sabâ Altınsay ise, ilk romanında ("Kiritimu: Giritim Benim) mübadeleyi öncesi ve sürüklenişiyle konu edinmişti. Bu kez de, yüzünü, gene Ege'ye, Çanakkale'ye dönerek, İkinci Dünya Savaşı'nın, 1940'ların gölgesinde taşrada yaşananlara uzanıyor…

Hüsnü Arkan ise, önceki romanlarında ( "Ölü Kelebeklerin Dansı", "Menekşeler, Atlar, Oburlar", "Uzun bir Yolculuğun Bittiği Yer", "Uyku") olduğu gibi, yaşanan dönemlere tanıklığı önceliyor. "12 Eylül"ün vurgununu yemiş bir ailenin öyküsünü 1950'lere, "1960 İhtilali"ne, "12 Mart" darbesine dönerek yaşanan dönemin öyküsünü ailelerin öyküsüyle buluşturuyor.

Kuşkusuz bütün bunların arka planında olagelenler romancıların dünyaya bakışların, hayatı kavrayışlarını anlattığı kadar; romanı biçim/ üslup olarak düşünerek anlattıkları öyküleri nasıl anlatmaları gerektiği üzerinde de düşünülüp tasarlanmış metinleri sunmaları açısından da dikkate değer kılıyor yazdıklarını.

Bu da şunu gösteriyor ki; bugünün "iyi romancı"sı edebi geleneği bilerek, kalıta sahip çıkarak yeni şeyler söylemenin, yeni biçimde romanlar kurmanın yolunda.

Okumaya yeni başladığım Nilüfer Kuyaş'ın "Ada'daki Ev" romanı da, daha ilk bölümünde bunu pekiştiren bir bakışla karşımıza çıkıyor. Ki, Kuyaş da, ilk romanı "Yeni Baştan"la bir dönem romanı yazarak yeni roman anlayışını taçlandıran bir başyapıt ortaya koymuştu.

Evet, dönüp romanla gelen bu birikimi okuyarak yaşadığımız günlere bakmanızı dilerim sevgili okurum.

(*) "Heyulanın Dönüşü", Yiğit Bener, Eylül 2011, Can Yay., 354 s; "Benim Hiç Suçum Yok", Sabâ Altınsay, Ekim 2011, Can Yay., 314 s.; "Mino'nun Siyah Gülü", Hüsnü Arkan, Ekim 2011, Kırmızı Kedi Yay., 252 s.; "Ada'daki Ev", Nilüfer Kuyaş, Eylül 2011, Can Yay., 481 s.

selimm
10-03-2012, 13:24
idefix, 2011’in en iyi 100 romanını seçti
Önemli eleştirmenler, yayınevi genel yayın yönetmenleri ve çevirmenlere 2011’de çıkan kitaplardan en çok beğendiklerini soran idefix, 2011’in en iyi 100 kitabını belirledi. Listenin ilk 10 kitabı şöyle:
- 1. “Az” (Hakan Günday)
- 2. “Şairin Romanı” (Murathan Mungan)
- 3. “Prag Mezarlığı” (Umberto Eco)
- 4. “Son Adım” (Ayhan Geçgin)
- 5. “Ölüm Pornosu” (Chuck Palahniuk)
- 6. “Yarınki Yüzün Cilt:1 Ateş ve Mızrak” (Javier Marias)
- 7. “Kabil” (Jose Saramago)
- 8. “Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu” (Haruki Murakami)
- 9. “Bulut Atlası” (David Mitchell)
- 10. “Ambulansla Dünya Turu” (Melida Tüzünoğlu)

Yazarlara en beğendikleri kitapları soran idefix, bu bilgiler ışığında son yılların en güçlü seçkisini fuar boyunca okurlara sunuyor. Bu soruyu cevaplayanlar arasında Yaşar Kemal ve Elif Şafak da bulunuyor.

Elif Şafak’ın listesi:
- “Yüzyıllık Yalnızlık” (Gabriel Garcia Marquez)
- “19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi” (Ahmet Hamdi Tanpınar)
- “İstanbul Hatıralar Kolonyası” (Selim İleri)
- “Fütuhat-ı Mekkiyye 1” (Muhyiddin İbn Arabi)
- “İmkansızın Şarkısı” (Haruki Murakami)
- “Yenişehir’de Bir Öğle Vakti” (Sevgi Soysal)
- “Pasajlar” (Walter Benjamin)
- “Sufi’nin Hayat Rehberi” (Neil Douglas - Klotz)
- “Puslu Kıtalar Atlası” (İhsan Oktay Anar)
- “İslamın Mistik Boyutları” (Annemarie Schimmel)

YAŞAR KEMAL’İN LİSTESİ
- “Don Kişot” (Miguel de Cervantes Saavedra)
- “Kuyucaklı Yusuf” (Sabahattin Ali)
- “Murtaza” (Orhan Kemal)
- “Dede Korkut” (Adnan Binyazar)
- “İlyada” (Homeros)
- “Meme Alan Destanı” (Anonim)
- “Palto” (Nikolay Vasilyeviç Gogol)
- “Yaban” (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)

selimm
19-03-2012, 16:27
16. Altın Portakal Şiir Ödülü Mahmut Temizyürek’in

Antalya Büyükşehir Belediyesi ve Antalya Kültür Sanat Vakfı (AKSAV) tarafından verilen 16. Altın Portakal Şiir Ödülü Mahmut Temizyürek'e değer görüldü.

Doğan Hızlan, Cevat Çapan, Ahmet İnam, Mustafa Durak ve Ahmet Telli'den oluşan 16. Altın Portakal Şiir Ödülü jürisi, 2011 yılında Kırmızıkedi yayınları arasında çıkan 'Yalangezen' adlı eserinden yola çıkarak bu yılın ödülünün Mahmut Temizyürek'e verilmesini kararlaştırdı.

Konuyla ilgili yapılan açıklamada Doğan Hızlan başkanlığındaki jürinin gerekçeli kararında, şu ifadelere yer verildi: " Temizyürek'in ödüle değer görülen kitabı 'Yalangezen', şiirimizde kuşaklar ya da eğilimler olarak adlandırılan poetik yönelimlerin birbirinden kopuk değil, birbirlerini besleyen kaynaklar olduğu anlayışından hareketle, geçmişten günümüze tüm poetikaların sentezini gerçekleştiriyor."

Mahmut Temizyürek'e ödülü Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı ve AKSAV Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın tarafından 17 Mart Cumartesi günü saat 11.00'de Antalya Kültür Merkezi'nde düzenlenecek sempozyum programı içinde sunulacak.

Öte yandan Altın Portakal Şiir Ödülü etkinlikleri Akdeniz Üniversitesi Olbia B Salonu'nda gerçekleşen panellerle başladı. Altın Portakal Şiir Ödülü 2012 yılı etkinlikleri arasında üç şiir sergisinin de açılışı yapıldı. Sergilerin açılış kurdelesi Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı ve AKSAV Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın, Altın Portakal Şiir Ödülü Jüri Başkanı Doğan Hızlan, jüri üyeleri Cevat Çapan, Ahmet İnam, Mustafa Durak ve Ahmet Telli tarafından kesildi. Sergide Yahya Kemal, Nazım Hikmet, Orhan Veli, Cemal Süreya, Fazıl Hüsnü Dağlarca gibi isimlerin de aralarında bulunduğu ünlü şairlerin el yazılarıyla kaleme aldıkları şiirlerden oluşan 'El Yazması Şiirler' (Fahri Özdemir arşivi), Altın Portakal ödüllü şairlerin şiirlerinden oluşan '15 Altın Şair' (AKSAV arşivi) adlı şiirler ve geçen yılın ödüllü şairi Ahmet Telli'nin şiirlerinin betimlendiği 'Nida Resimleri' (Habip Aydoğdu) adlı resimler yer alıyor.

Altın Portakal Şiir Ödülü programı içerisinde yer alan etkinlikler, 16 Mart Cuma günü Antalya Kent Konseyi'nde saat 12.30'da başlayacak 'Kent Kültürü ve Şiir', Antalya Sanatçılar Derneği'nde (ANSAN) saat 15.30'da başlayacak 'Şiirin Kaynaklarına Dönmek' ve 17.30'da başlayacak 'Şiir Yayıncılığı' adlı paneller ve 17 Mart Cumartesi günü Akm Perge Salonu'nda saat 11.00'de başlayacak olan, 'Altın Şair' Ahmet Telli'nin şiirinin konuşulacağı sempozyumla devam edecek.

BORA YAŞAR
21-03-2012, 00:40
Elif Şafak'ın hayatından bir sayfa

Telegraph'dan Gaby Wood, Türkiye'nin en çok okunan yazarıyla, şöhretinin 'öbür yüzü'nü konuştu
Doğu Londra'daki Kingsland Caddesi'nin uzantılarından birinde, bir sanat sinemasını, parlak renkli Endonezya kumaşları satan bir dükkanı, çeşit çeşit sebzelerle süslü bir pazarı, "karşılıksız bırakılmayan" vaatlerinin reklamını yapan bir rehinci dükkanını ve yan yana dizilmiş üç tane Türk kafesini bulabilirsiniz. İşte Türk yazar Elif Şafak'la çay saatinde, bu kafelerin en sonuncusunda, Café Evin'de buluştuk.

Şafak dikkat çekici derecede güzel bir kadın; etkileyici elmacık kemikleri ve dünyaya çok büyük bir sempatiyle bakar görünen gözleri var. Fakat bunların dışında çok gösterişsiz. Ancak bu durum bütün kafenin onu tanımasına engellemedi; zira kısa süre içinde yemekle birlikte masaya herkesten iltifatlar da geldi.

Şafak'ın sekizinci kitabı olan İskender'in bir bölümü Londra'nın bu bölgesinde geçiyor. Şafak'ın kitabı İngilizce yazmasına rağmen (kendisi dokuz yıldır her iki dilde de yazıyor), İskender önce Türkiye'de yayımlandı. Kitabın raflarda yerini alışmasından sadece üç gün sonra korsan kopyalarının sokakta yarı fiyatına satılması ise Elif Şafak'ın popularitesinin bir göstergesiydi.

Şüphesiz, Şafak korsan yayına karşı; "Tüm kitap dünyası bundan zarar görüyor" diyor. Fakat kendi yazdıklarının ulaştığı kitlenin büyüklüğünü hesaplamanın zorluğuna dair zarif ve alçakgönüllü bir inançsızlık okunuyor sesinden. Baba ve Piç'in veya Aşk'ın korsan kopyaları durdurulamaz bir hızda basılıyor.

Sözlerine "Tuhaf," diye devam ediyor: "Çünkü geçen hafta Türk gazetelerinden, polisin iki kitabımın korsan kopyalarıyla dolu dört kamyona el koyduğunu okudum. Dört kamyon, 150 bin kopya! İşte bu nedenle gerçek sayıları hiçbir zaman öğrenemiyoruz."

Bu şöhrete ilişkin madalyonun öbür yüzünde ise daha habis bir ilgi bulunuyor. Eylül 2006'da, Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesi nedeniyle Elif Şafak hakkında dava açıldı. Aralarında Nobel Ödüllü yazar Orhan Pamuk'un da bulunduğu çok sayıda yazara da yöneltilmiş olan suçlama, "Türklüğe hakaret etmek"ti. Ve Elif Şafak'ın bu suçlamayla karşılaşmasının nedeni, Baba ve Piç adlı kitabında 1915'teki Ermeni katliamları konusunda yaptığı yorumlardı. Kurmaca karakterler ilk kez suç işlemekle itham ediliyordu. Elif Şafak, ilk çocuğunun doğumu sırasında gıyabında görülen davada aklandı.


Şafak temkinli bir dille, "Türkiye gibi ülkelerde yazar olmak gerçekten çok karmaşık bir iş" diyor ve devam ediyor: "Bir yandan, okuyucularınızla bağınız nedeniyle çok ilham verici. Birisi bir kitabı severse, onu annesine, teyzesine, kızına, büyükannesine veriyor. Aileler imza günlerime hep birlikte geliyor - Bunu başta hiçbir yerde görmemiştim. Diğer yandan, romancılar tanınan kişiler olduğu için yazılan şeyden ziyade bizzat yazara çok fazla ilgi yöneltiliyor. İşler çok fazla siyasileştirildiğinde, kişiselleştirildiğinde ve kutuplaştırıldığında, romancıların özgürlük bulması zorlaşıyor."

Ve Elif Şafak böylece, iki yıl önce Londra'ya taşındı. Şafak birçok yerde yaşadı; Strasburg, Ankara, Madrid, Köln, Amman... Fakat Hackney mahallesinde okul yemeklerine gitmek hiçbir zaman hayatının bir parçası olmamıştı.
Bununla birlikte, İskender adlı kitabında Londra'ya 70'lerde, şiddet içeren sonuçları olacak biçimde gelen Kürt aile, geleneksel İngiliz tatlılarına dair canlı atıfların yanı sıra İngilizce'nin yanlış anlaşılmaya müsait etkilerini de sunuyor okuyucuya.

"Bu hayali Kürt ailenin izini sürmek istedim" diyor Elif Şafak; "Çünkü bu çağda yaşıyoruz. Zamanla bu küresel ruhların sayısı daha da artacak. Dünya çapındaki aşırılıkçı ideolojiler bize 'Bir tercih yapmalısınız' diyor ama insanların çoklu bağlılıkları bulunabileceğini teslim etmek önemli."

Şafak Londra'yı "büyüleyici" ve Avrupa içinde benzersiz bulduğunu anlatıyor. "Bugün Londra sokaklarında 300'den fazla dil konuşulduğuna" dikkat çekiyor ve ekliyor: "Ve buna rağmen herkese ait bir değer ve inançlar sistemi var. Londra'da diğer yerlere kıyasla daha fazla etkileşim var. Bunu çok değerli buluyorum ve saygı duyuyorum."

Masadan kalktığımızda iyice anlaşılıyor ki, diğer masalarda oturan kadınlar Şafak'la birlikte fotoğraf çektirmek için bizim sohbetimizi bitirmemizi bekliyormuş. Elif Şafak kafeden ayrıldığında, garson elini kalbine koyarak şöyle diyor: "Kafeye girdiğinde, 'Bugün hayatımın en şanslı günü olmalı'
diye düşündüm."

TELEGRAPH / GABY WOOD


http://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/726510-elif-safakin-hayatindan-bir-sayfa


Kitaplarını İngilizce yazan ve Türkçeye çevrilen bir Türk Yazar..

Komik ötesi..

Türk edebiyatının temsili Orhan Pamuk'la, Elif Şafak'a kaldı ne yazıkki..

Bunlar kendi anadilleri dışında yazan, hayatlarının önemli kısmı yurtdışında geçmiş, yabancı ülkelere , şehirlere hayran insanlar..

Yabancı lobisi o kadar güçlü ki, bizim en popüler yazarlarımızı da onlar belirliyor..

Sömürge olmak bu olmalı..

BORA YAŞAR
21-03-2012, 02:08
Dünya edebiyatının dahi yazarı Tolstoy'un son günleriyle ilgili bir video ortaya çıktı..

http://webtv.sabah.com.tr/webtv/vide...i-680505184308

Benim en sevdiğim yazarlardan biri olan Ernest Hemingway'in kendisini çağdaşları ile kıyaslarken, "kimse beni Tolstoy'un karşısına ringe çıkarmasın" dediği Tolstoy yaşarken de sevilen sayılan bir yazardı..

Video'da köylülerinin cenazesini nasıl bir kalabalıkla kaldırdıkları görülüyor..

selimm
24-03-2012, 11:20
Orhan Kemal Öykü Yarışması başvuruları sürüyor

Orhan Kemal Öykü Yarışması'nın beşincisi için başvuru tarihi başladı. Başvuru tarihi 30 Mayıs 2012'de sona eriyor.

Çukurova Edebiyatçılar Derneği tarafından düzenlenen Beşinci Orhan Kemal Öykü Yarışması 2012 yılı başvuruları başladı. Yarışmaya katılmak isteyenlerin 30 Mayıs 2012 tarihine kadar başvuru yapması gerekiyor.

Adana'nın Ceyhan ilçesinde doğan Orhan Kemal anısına düzenlenen yarışma her yıl edebiyat dünyasına öykü dalında yeni yapıtlar kazandırmayı amaçlıyor. Seçici kurul Aysun Kara Sezer, Alper Akçam, Bahattin Yıldız, Vecdi Çıracıoğlu,Zafer Doruk, Soydan Kızgın, Türker Ayyıldız'dan oluşuyor.

Sonuçlar 2012 Ağustos ayının son haftasında açıklanacak. Ödül töreni ise eylül ayında yapılacak.

Geçen yıl düzenlenen Dördüncü Orhan Kemal Öykü Yarışmasında Türker Ayyıldız'a "Dört Kız, Bir Oğlan" eseriyle birincilik, Temel Karataş'a "Bozuk Havalar" başlıklı öyküsüyle ikincilik, Gizem Aras ise "Masal Çizmek" çalışmasıyla üçüncülük ödülü verilmişti.

Yarışma Koşulları
1) Yarışmaya katılan öykülerin sekiz dosya göndermeleri gerekiyor.
2) Dosyalar, 12 punto, iki aralıklı yazılmış olacak, en az 50, en fazla 65 sayfadan oluşacak.
3) Öykülerin yazılı olduğu dosyanın sağ üst köşesine büyük harflerle rumuz yazılacak, gerçek ad ve soyadı belirtilmeyecek.
4) Yarışmacıların rumuz yazılı kapalı bir zarfa kısa özgeçmişlerini ve bir adet vesikalık fotoğraflarını eklemeleri gerekiyor.

Başvuru adresi: Çukurova Edebiyatçılar Derneği (ÇED)

Kayalıbağ Mah. Turhan Cemal Beriker Bulvarı., Kalağoğlu İşhanı Kat:7/68/ Seyhan/Adana
Tel: 0536.854 12 79
e-mail:[email protected]

selimm
24-03-2012, 11:32
6. Ankara Kitap Fuarı başladı

Atatürk Kültür Merkezinde, geleneksel olarak, 6 yıldır organize edilen Ankara Kitap Fuarı, kapılarını kitapseverlere açıyor.

Eylül Fuarcılık ve Türk Kütüphaneciler Derneği Genel Merkezi tarafından 6 yıldır, Kütüphane Haftası kapsamında geleneksel olarak gerçekleşen Ankara Kitap Fuarı, Atatürk Kültür Merkezinde kitapseverlere kapılarını açıyor. Fuar Açılış Töreni 23 Mart 2012 Cuma Saat: 14.00’de gerçekleşecek.

Fuar, Eylül Fuarcılık Yönetim Kurulu Başkanı Remzi Çayır ve Türk Kütüphaneciler Derneği Genel Başkanı Ali Fuat Kartal tarafından yapılacak açılış konuşmaları sonrasında açılacak 150 yayınevinin katılımcı olacağı, 100’den fazla yazarın imza günlerinde okurla buluşacağı 6. Ankara Kitap Fuarı 1 Nisan2012 Pazar günü akşamına kadar ziyaretçilere açık olacak.

selimm
07-04-2012, 17:52
Murathan Mungan ödülünü aldı

Yazar Erdal Öz'ün anısını yaşatmak için her yıl bir şair ya da yazara verilen "Erdal Öz Edebiyat Ödülü", bu yıl Murathan Mungan'a takdim edildi.

Can Yayınları'nın katkılarıyla Pera Müzesi'nde düzenlenen ödül törenine çok sayıda davetli katıldı.

Törende ödülü takdim edilen Mungan, ödülleri, ödülün adı, daha önce kimlere verildiği ve seçici kurulunda kimlerin olduğunun anlamlandırdığını ifade ederek, bu ödüle layık görülmesinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

"Yazdıklarım, umarım beni bugünlere getiren, elimden tutan okurlarımın elinden tutmuştur" diyen Mungan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Yazar Öz ile tanışmam 1973 yılında oldu. Kızılay'da bir banka şubesinde çalıştığım sırada Erdal Öz orada bir kitabevi işletiyordu. Öğle tatillerinde büyük bir tutkuyla kitabevine gidiyordum. Öz ile kitaplar hakkında konuşmak benim için büyük zevkti.

Birçok insan kitap yazabilir, edebiyatla ilgilenebilir, fakat edebiyat tutkunu olmak ne yazık ki çok fazla gördüğümüz bir özellik değil. Ben her zaman edebiyata aşkla, sevgiyle bağlı insanlara ayrı bir saygı duymuşumdur."

Mungan, Erdal Öz anısına bu ödülü almaktan mutluluk duyduğunu ifade etti.

Enis Batur, Semih Gümüş, Feride Çiçekoğlu, Turgay Fişekçi, Kaya Genç, Nüket Esen ve Can Yayınları adına Zeynep Çağlıyor'dan oluşan Seçici Kurul'un, bu yıl 5'inci kez verilen ödülün, "30 seneyi aşkın süredir tiyatro, şiir, öykü, roman ve deneme alanlarında gösterdiği yaratıcılık, yenilikçilik ve yetkinliği" dolayısıyla Murathan Mungan'a verilmesini kararlaştırdığı belirtildi.

cnnturk.com (7 Nisan 2012)

selimm
07-04-2012, 17:56
‘Engelliler’ konulu öykü yarışması

Edebiyat dünyasında engelliler konulu eserlerin çok az oluşundan rahatsız olan engelliler bu alandaki açığı kapatmak adına 'Engelliler Konulu Öykü Yarışması' düzenledi.

Yarışmayı düzenleyen aynı zamanda Engelliler.Gen.Tr site yöneticisi olan Halil Yılmaz yaptığı açıklamada şunları söyledi:

"Her alanda olduğu gibi engelli bireyler edebiyat alanında da yok sayılıyor. Türkiye'de yayınlanan roman, öykü gibi eserlere baktığımızda neredeyse hiçbirinde engelliler konu edilmiyor, engellilere vurgu yapılmıyor. Oysa edebiyatla ilgilenen kişiler en diptekilerin sorunlarını eserleriyle topluma aktaran insanlar olmalıdır. Bu anlamda Edebiyat dünyasına “engelliler’ ile ilgili öyküler kazandırmak ve söylenilmek istenenleri edebiyat aracılığıyla okurla buluşturup engelliler adına farkındalık yaratmayı amaçlayarak "Engelliler Konulu Öykü Yarışması" düzenledik."

Yarışmada birincilik, ikincilik, üçüncülük ve Jüri Özel Ödülü olmak üzere toplam 4 dalda 2 bin (2.000) TL ödül dağıtılacak. Ankara Yenimahalle Belediyesi sponsorluğunda düzenlenen yarışma için başvurular 1 Haziran 2012'de sona erecek. Başvurular internet üzerinden [email protected] adresine elektronik posta yoluyla yapılabilir.

Kaynak: dipnot.tv

selimm
07-04-2012, 18:11
Çiler İlhan’ın 2011 Avrupa Birliği Edebiyat Ödüllü Kitabı Sürgün, Arapçada!

Çiler İlhan’ın, 2011 Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü'nü alan kitabı Sürgün’ün ilk uluslararası baskısı, Suriye, Dar Al Hiwar yayınevinden çıktı. Sürgün, Arapça’dan sonra şu anda 6 ayrı dilde daha yayına hazırlanıyor.

Sürgün, Çiler İlhan’ın, Irak işgalinden Batmanlı kadınlara, deney köpeklerinden Sulukule'ye birbirine bağlanan öyküleriyle roman tadını veren ikinci öykü kitabı. Yazarın, birbirine göndermeler yapan, büyülü gerçekçilik izleri taşıyan ilk öykü kitabının ismi ise 'Rüya Tacirleri Odası'.

1993 Yaşar Nabi Gençlik Ödülleri “Dikkate Değer Öykü Ödülü” sahibi de olan yazar ayrıca, 1002. Gece Masalları; TimeOut İstanbul Hikâyeleri ve Bozcaada Öyküleri'nde öyküleriyle yer aldı.

Avrupa Birliği Edebiyat Ödülü, Avrupa Komisyonu, Avrupa Kitapçılar Federasyonu, Avrupa Yazarlar Konseyi ve Avrupa Yayıncılar Federasyonu tarafından organize edilen, Avrupa Kültür Programı'na üye ülkelerin en iyi 'yeni' ya da 'yükselen' yazarlarını ödüllendiren bir ödül olarak biliniyor.

edebiyathaber.net (7 Nisan 2012)

sar
09-04-2012, 13:43
Şair Bâki’nin mezar taşları
http://dunyabulteni.com/?aType=haber&ArticleID=205191

selimm
15-04-2012, 01:37
Necatigil Şiir Ödülü” Eray Canberk’in

13 Aralık 1979 tarihinde yitirdiğimiz şair Behçet Necatigil’in anısına 1980 yılından bu yana ailesi tarafından düzenlenen Necatigil Şiir Ödülü, 2012 yılında Kent Kırgını adlı kitabı için Eray Canberk’e verildi.

9 Nisan 2012 tarihinde Doğan Hızlan’ın başkanlığında toplanan Seçiciler Kurulu, ödüle ilişkin açıklamada bulundu: “Kendi köşesinde şiirinin kozasını ören Eray Canberk, 60 kuşağının önemli şairlerindendir. Kitabının adı ve içeriği Behçet Necatigil’in şiirine denk düşmektedir. Bu ödülle Eray Canberk’in 50 yıllık birikiminin de değerlendirilmesi öngörülmüştür.”

2012 yılı Seçiciler Kurulu’nda Cevat Çapan, Refik Durbaş, Turgay Fişekçi, Doğan Hızlan, Mehmet Taner, Tahsin Yücel ve ailenin temsilcisi olarak Selma Necatigil yer alıyordu.

Ödül töreni 16 Nisan 2012 Pazartesi günü saat 18.00’de Kabataş Erkek Lisesi Eğitim Vakfı’nın katkılarıyla vakfın Ortaköy/Feriye tesislerinde yapılacaktır.

Necatigil Şiir Ödülü Hakkında
Şair Behçet Necatigil anısına ailesinin düzenlediği ve 1980'den beri her yıl şairin doğum günü olan 16 Nisan'da verilmekte olan şiir ödülü.

Ödül, 1993'e kadar şairin ölüm yıldönümü olan 13 Aralık'ta verilmiş, 1994 yılından itibaren doğum yıldönümü olan 16 Nisan'da verilmeye başlanmıştır.

Ödüle değer eser olmadığı kaydıyla verilmediği 1989, 1993 ve 1998 yılları hariç her yıl ödül verilmiştir.

Ödülün amacı, Necatigil ailesi tarafından şu şekilde açıklanıyor: "Şiir, Behçet Necatigil’in yaşamında çok büyük bir yer tutuyordu, belki de onun için en önemli olguydu. Necatigil Şiir Ödülünün oluşturulmasındaki ana düşünce, onun şiire verdiği önemi, ölümünden sonra da, onun adına sürdürmek isteği oldu. Ayrıca Behçet Necatigil’in adı, ardında bıraktığı yapıtların yanı sıra bu ödülle de yaşatılmak istendi."

Necatigil Şiir Ödülü’nün ilkini İlhan Berk almıştı.

Behçet Necatigil
Behçet Necatigil, 16 Nisan 1916'da İstanbul'da doğdu. Kastamonulu Babası Necati Efendi, annesi Bedriye Hanım’dır. Hasta olan annesi, şair henüz iki yaşındayken vefat etti.

Babasının işleri nedeniyle İstanbul’dan babasının memleketi Kastamonu’ya dönüş yaşandı. Orada hastalandı şair ve yeniden İstanbul’a döndüler. 1931 yılında Kabataş Lisesi’ne orta ikinci sınıftan başladı ve 1936'da okulun edebiyat bölümünden birincilikle mezun oldu. İlk şiiri, lise öğrencisi olduğu yıllarda Varlık Dergisi'nde çıktı.

İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’nu 1940 yılında bitirdi. Kars Lisesi’nde başladığı edebiyat öğretmenliğini, İstanbul Eğitim Enstitüsü’nde 1972 de emekli olarak sona erdirdi. 13 Aralık 1979 tarihinde ölüm kapısını çalana kadar emeklilik günlerini evinde edebiyatla yoğunlaşarak, çalışarak geçirdi.

Eray Canberk
1940 yılı İstanbul doğumlu Türk ozan, yazar, çevirmen.

İlk ve orta öğrenimini İstanbul'da gördü. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde ve İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu'nda okudu. İlkokul öğretmenliği yaptı ve Afşar Timuçin ile birlikte Kavram Yayınevini kurdu,yönetti. Birçok ansiklopedi ile sözlükte konu yazarı olarak , ayrıca Milliyet Çocuk, Bando, Kırmızı Balon gibi çocuk dergilerinde çalıştı.

1963'den başlayarak şiirleri, öyküleri, denemeleri, eleştirileri, günlükleri, incelemeleri ile çevirileri Yelken, Varlık, Yeditepe, Şiir Sanatı, Yeni Gerçek, MAY, Broy, Yandıma, Adam Sanat, Ludingirra, Hürriyet Gösteri, Cumhuriyet Kitap, Dünya Kitap, gibi dergilerde yayımlandı.

edebiyathaber.net

selimm
15-04-2012, 01:41
“Pendik’te Zaman” konulu öykü yarışması


Tarihi çok uzun bir döneme uzanan Pendik ilçesine edebi, kültürel ve entelektüel bir atmosfer kazandırılması amacı ile özellikle son yıllarda gerçekleştirilen yazı ve şiir atölyeleri, sohbet programları, kültürel etkinlikler, Pendik Okuyor ve Kütüphane Gönüllüleri gibi beğeni kazanan projelerde ciddi bir mesafe alındı.

Bu projeleri ve etkinliklerin sonuçlarının alınması ve ivme kazanması için 2012 yılında Pendik ve İstanbul çapında çeşitli dallarda ödüllü yarışmalar düzenlenmesi planlandı. Öykü Yarışması da bunlardan biri.

Yarışma Konusu

Öykü yarışmasının konusu “PENDİK’TE ZAMAN” olarak belirlenmiştir.

Yarışma Tarihi
15 Mart – 15 Haziran 2012 tarihleri arasındadır.

Teslim Tarihi
Eserler 10 Haziran 2012 mesai bitimine kadar teslim edilecektir.

Teslim Şekli
Yarışmacılar eserlerini www.pendik.bel.tr adresinde açılacak online başvuru sayfasından sisteme giriş yaparak teslim edecektir.

Ödüller
Birinciye : 10.000
İkinciye : 7.000
Üçüncüye : 5.000

Üç adet mansiyon verilecek olup her mansiyon 1000'dir. Derece sahipleri ve mansiyonlar dışında eserleri yarışma kitabında yayımlanmaya değer bulunanlara 100 telif ücreti ödenecektir.

Katılım Koşulları
1. T.C vatandaşı olmak.
2. Yarışmaya en az 15 yaş ve üzeri katılımcılar katılabilir.
3. Pendik Belediyesi çalışanları ve birinci derece yakınları yarışmaya katılamaz.
4. Jüri üyelerinin birinci derece yakınları yarışmaya katılamaz.
5. Bir yarışmacı en fazla 1 (bir) eserle yarışmaya katılabilir.
6. Eserler 12 punto ve 1.5 satır aralığıyla dizilmiş olmalı ve Times New Roman yazı karakteriyle yazılmış olmalıdır.
7. Eserler en fazla 10 sayfa olmalı ve Türkçe dil ve anlatım kurallarına özen gösterilerek yazılmalıdır.
8. Eserlerin son teslim tarihi 10 Haziran 2012’dir.
9. Sonuçlar 2012 Haziran sonuna kadar ödül sahiplerine bildirilecektir.
10. Dereceye giren eser sahiplerine ödülleri 2012 Eylül ayında düzenlenecek ödül töreninde idare tarafından dağıtılacaktır.
11. Ödül kazanan eserlerin her türlü yayım ve telif hakları Pendik Belediyesine aittir.

Öykü Yarışması Jürisi
1.Sevinç ÇOKUM
2.Prof. Dr. Abdullah UÇMAN
3.Cemal ŞAKAR
4.Güray SÜNGÜ
5.Mehmet ERTE

Bilgi İçin
İletişim Merkezi 4447635 Dahili:3616

selimm
17-04-2012, 19:18
İLEF Evrim Alataş Ödülü Ragıp Zarakolu’nun

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nin bu yıl ikincisini verdiği "Ayrımcılığa Karşı İlef Evrim Alataş Ödülü" yayıncı – yazar Ragıp Zarakolu'nun oldu.

Uzun süre mücadele ettiği hastalık sonucu iki yıl önce aramızdan ayrılan gazeteci Evrim Alataş adına Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nin (İLEF) verdiğiv "Ayrımcılığa Karşı İLEF Evrim Alataş Ödülü"ne bu yıl yayıncı-yazar Ragıp Zarakolu layık görüldü.


Fakültedeki Mahmut Tali Öngören Sinema Salonu'nda düzenlenen ödül töreninde konuşan İLEF Dekanı Prof. Dr. Eser Köker, insanların kimi zaman direnmek için "sessiz kalma" hakları olduğunu söyledi.

Ragıp Zarakolu'nun da bu hakkını kullandığını ifade eden Köker "Bu ödül yaşanan hukuksuzlukları sessizlikle protesto eden Zarakolu içindir" diye konuştu.

Kandıra Cezaevine bir görüş için giden Zarakolu, ödül törenine gelemedi. Ödülü onun adına kardeşi Ayten Çerçel aldı.

Zarakolu: "Bu ödülü almaktan onur duyuyorum"

Ödül törenine katılan akademisyen ve öğrencilere mesaj yoluyla teşekkür eden Zarakolu, Evrim Alataş adına verilen ödüle layık görülmekten onur duyduğunu belirtti.

"Bırakılmam da tıpkı tutuklanmam gibi benim için beklenmedik bir durum oldu. Yaşadığım olay 'kaza' değil. Rehin alındım. Var olan anormal durumu normalleştirmek için benim gibi rehinler serbest bırakıldı. Benim bırakılmam hukuksuzlukları sona erdirmedi. Diktatöryal yasalar yürürlükte olduğu sürece ve polis devlet olma yolunda adımlar atıldığı sürece ifade özgürlüğü yalandır."

İLEF öğrencileri adına Zarakolu'na yazılan mektubu okuyan Esma Yılmaz, İLEF öğrencileri olarak, Ragıp Zarakolu'nun yolunu takip edeceklerini söyledi.

"Evrim Alataş ödülünü düşünürken, hayatını insan hakları mücadelesine adamış ve hala bunun mücadelesini veren size vermeyi bir borç bildik" diyen Yılmaz, ayrımcılığın bir suç olduğunu ve bu suça ortak olmayacaklarını dile getirdi.

Aktan: "Evrim yazdıklarıyla cesaret veriyordu"

Ayrımcılığa Karşı derslerin son konuğu olarak törende konuşan gazeteci İrfan Aktan, Evrim Alataş'la nasıl tanıştığını şu sözlerle anlattı:

"2003'te mezun olduğumda, Diyarbakır'a gitmiştim. Evrim'le orada tanıştık. Birlikte Gün Gazetesi'nde çalışıyorduk. Fakat ben Diyarbakır'ın sıcağına dayanamadığım için ayrılmaya karar vermiştim. O gün Evrim'le uzun konuştuk. Bana neden Diyarbakır'da gazetecilik yapılması gerektiğini anlatmıştı."

Kürtlerin hakları için mücadele eden birçok kişinin, acıdan, trajediden bahsederek bunu yaptığını ifade eden Aktan, Evrim Alataş'ın Kürtleri trajedileriyle haklı çıkarmaya çalışmadığını söyledi.

"O yazdıklarıyla insana cesaret veriyordu. Kürt meselesini 'mağduriyet diline' hapsetmeden anlatıyordu. Kürt meselesini onun bakış acısıyla ele alan yeni hakikat anlatıcıları çoğalırsa Kürt meselesi 'anlaşılmaz' olarak görülmeyecektir."

Ödülün İlki Yıldırım Türker'indi
Ayrımcılık konusunda duyarlı, sıradanlaşıp doğallaşan ve görünmezleşen ayrımcılığı görünür kılan, bu konuda yeni ve farklı bakış açıları geliştiren, ayrımcılık karşıtı bir dil ve toplum tahayyülünün oluşmasına katkıda bulunan medya mensuplarına verilmesi amaçlanan ödülün gecen yılki sahibi Radikal gazetesi yazarı Yıldırım Türker olmuştu.

edebiyathaber.net (17 Nisan 2012), Kaynak: bianet.org

BORA YAŞAR
18-04-2012, 12:03
35 yılda ilk kez roman ödülünü kazanan olmadı

ABD'nin en prestijli ödüllerinden biri olarak kabul edilen Pulitzer ödülleri sahiplerini buldu. 35 yılda ilk kez bu yıl roman dalında Pulitzer ödülü kazanan olmadı.

Bu yıl tarih dalında Pulitzer ödülünü, Amerikalı profesör Manning Marable'ın yayımlanmasını görmeye ömrü yetmeyen çalışması “Malcolm X: A Life of Reinvention”ı, drama dalında Quiara Alegria Hudes'un kaleme aldığı, Irak'ta görev yapan bir savaş gazisini konu alan “Water by the Spoonful” oyunu aldı.

Biyografi dalında Pulitzer ödülüne John Lewis Gaddis'in “George F. Kennan: An American Life”ı layık görülürken, şiir ödülünü Tracy K. Smith'in “Life on Mars”ı kazandı.

Kurgusal olmayan düz yazı türünde Pulitzer ödülü, Stephen Greenblatt'ın “The Swerve: How the World Became Modern”ine, müzik ödülü Kevin Puts'un “Silent Night: Opera in Two Acts”ine verildi.

35 yılda ilk kez bu yıl roman dalında Pulitzer ödülü kazanan olmadı.

Gazetecilik kategorisinde 5 ayrı dalda Pulitzer ödülü kazananlar ise şöyle sıralanıyor;

Kamu Hizmeti: The Philadelphia Inquirer

Sıcak Gelişme Haberciliği: The Tuscaloosa (Ala.) Haber personeli

Araştırmacı Gazetecilik: Associated Press ajansından Matt Apuzzo, Adam Goldman, Eileen Sullivan ve Chris Hawley ile Seattle Times'tan Michael J. Berens ve Ken Armstrong

Aydınlatıcı Gazetecilik: New York Times'tan David Kocieniewski

Yerel Gazetecilik: Sara Ganim ve The Patriot-News Staff'ın üyeleri

21 kategoride verilen Pulitzer Ödülü, 1917 yılında Joseph Pulitzer adlı Macar asıllı ABD'li bir gazeteci tarafından kuruldu.


http://www.hurriyet.com.tr/kultur-sanat/haber/20362210.asp

selimm
22-04-2012, 12:51
Karagöz-Hacivat Gölge Oyunu Metni Yazım Yarışması

Karagöz ve Hacivat efsanesinin ve gölge oyunu geleneğini başlatan kentimizde bu geleneğin, çağdaş normlar çerçevesinde yeniden gündeme getirerek, unutulmasını önlemek amacıyla oyun yazar ve adaylarını farklı bir biçim olan gölge oyunu metni yazmaya yönlendirmek, gölge oyunu repertuarına yeni oyunlar kazandırmak ve bunları yayınlayarak tanıtmak amacıyla bir yarışma düzenleniyor.

Yarışma Takvimi:

Başvuru – Eser Gönderme: 01 Şubat- 29 Haziran 2012
Değerlendirme: Temmuz – Eylül 2012
Sonuçların Açıklanması: Ekim 2012 (Gün daha sonra bildirilecektir.)
Ödül töreni ve Kitap yayını: Kasım 2012 (Gün daha sonra bildirilecektir.)

Yarışmaya Katılacak Kişilerde Aranacak Koşullar
a) Yarışmaya T.C. vatandaşları katılabilir.

b) Yarışmaya Bursa Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı çalışanları ve yakınları ile seçici kurul üye ve yakınları katılamaz.

Yarışmaya Katılacak Olan Oyunların Nitelik ve Teslim Koşulları
a) Katılımcılar, yazacakları eserin konusunda serbesttirler.
b) Öykü, roman, oyun ve diğer yapıtlardan yapılmış uyarlamalar yarışma dışıdır.
c) Katılımcı oyunlarda, Karagöz-Hacivat gölge oyunlarının klasik yazım kalıbı olan giriş, söyleşme, oyun, bitiş bölümlerine ve perdede oynatım tekniğine uygunluk ile çocuk ve genç izleyiciler tarafından da izlenebilirlik koşulları aranacaktır.
d) Bir kişi, birden çok eserle yarışmaya katılabilir.

e) Oyunlar, son başvuru tarihine kadar, hiçbir yerde yayınlanmamış, oynanmamış, yarışmalarda ödül almamış olmalıdır. Şartnameye konu yarışmada ödüle layık görülen oyunların daha önce yayınlanmış, oynanmış ya da ödül almış olduğu tespit edildiğinde kazanılan ödül geri alınır…
d) Oyunlar en az 10 (A4) sayfa olacak şekilde, bilgisayar ortamında 12 punto bir buçuk aralıkla, daktilo ile çift aralıkla yazılmalıdır.
e) Oyunların üzerinde (herhangi bir sayfasında) oyun ismi dışında yazarın kimlik bilgileri ve kimliğini anımsatıcı hiçbir ibare yer almayacaktır. Yarışmacının ad, soyad, telefon ( cep, ev, iş ), adres ve e – mail bilgileri, kapalı bir zarf içinde gönderilecektir. Kimlik bilgilerini içerir zarfların yer almadığı başvurular yarışma dışı tutulur.
f) Oyunlar 29 Haziran 2012 tarihi akşamına kadar; kimlik bilgilerini içerir kapalı zarf, 6 nüsha oyun metni, oyun metninin kaydedildiği CD’nin yer aldığı bir zarfla Bursa Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı Kültür Şube Müdürlüğü, Tayyare Kültür Merkezi, Atatürk Caddesi Adresine bizzat teslim edilmeli/posta ile gönderilmelidir.

Diğer Hususlar a) Yarışmaya katılacak eserler, 01 Şubat 2012 tarihinden itibaren 29 Haziran 2012 tarihi mesai saati bitimine kadar teslim edilmiş olmalıdır.
b) Yarışmada dereceye giren oyunların Bursa Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosunca sergilenmesi durumunda telif hakkı ödemesi yapılmayacaktır.
c) Hangi nedenle olursa olsun, yarışmaya son katılım tarih ve saatinden sonra belirtilen adrese ulaştırılan ya da teslim edilmek istenen eserler yarışma dışı bırakılır.
d) Postada meydana gelecek gecikme ve kayıplardan, Bursa Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı sorumlu değildir.
e) Yarışmaya katılan metinler; aşağıda belirtilen Seçici Kurul tarafından değerlendirilecektir.
f) Dereceye girmemiş eserler sahiplerinin talebi üzerine, sonuçların ilan edildiği tarihten itibaren bir ay içinde, Bursa Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı Kültür Şube Müdürlüğü, Tayyare Kültür Merkezi, Atatürk Caddesi Adresine bizzat alınabilecektir. Bu süre içinde geri alınmayan eserlerin kaybolmasından, uğrayabileceği hasardan Bursa Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Dairesi Başkanlığı sorumlu değildir.
g)Yarışmaya eser gönderen her yarışmacı, bu şartnameyi okumuş ve koşullarını kabul etmiş sayılır.

Sonuçların Açıklanması ve Ödüller a) Seçici Kurul’un değerlendirme sonuçları, Ekim ayı içinde açıklanacak, gün daha sonra duyurulacaktır. Sonuçlar aynı tarihte Bursa Büyükşehir Belediyesi (bursa.bel.tr) ve Bursa Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu (bursasehirtiyatrosu.gov.tr) internet sitelerinden ilan edilecektir; kazananlara ayrıca e-mail veya telefonla bilgi verilecektir.
b) Yarışmada; birinciliğe layık görülen metnin yazarına 5.000, İkinciliğe layık görülen metnin yazarına 3.500, üçüncülüğe layık görülen metnin yazarına 2.000 TL, mansiyona layık görülen metnin yazarlarına da 1.000 TL para ödül verilecektir
c) Yarışmada ödül ve mansiyona layık görülen eserler bir arada, kitap halinde yayınlanacak ve belirlenen eserlerin yazarlarına ayrıca telif ödemesi yapılmayacaktır.

Seçici Kurul - Prof. Dr. Özdemir Nutku
- Mevlüt Özhan (Unima Türkiye Milli Merkezi Başkanı)
- Prof. Dr. Nurhan Tekerek (U.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları ABD Bşk.)
- Ahmet Ö. Erdönmez (Bursa Büyükşehir Belediyesi Başkan Danışmanı)
- Ünver Oral (Karagöz sanatçısı, araştırmacı)
Yarışma Sekreteri - E. Ertan Akman (Bursa Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu Sanat Yönetmeni)
Kaynak: www.sonkatilim.com

BORA YAŞAR
27-04-2012, 11:33
Ekotopya"nın yazarı Callenbach, 83 yaşında öldü



Kült romanı "Ekotopya" ile çevrecilere ilham kaynağı olan ünlü Amerikalı yazar Ernest Callenbach, 83 yaşında hayata veda etti

selimm
28-04-2012, 18:58
Nedim Gürsel’in kitabı Türkiye’de Yargıtay’da, Almanya’da ödül yolunda

Nedim Gürsel’in kitabı “Allah’ın Kızları”nın Almancası çıkar çıkmaz, Almanya’da yabancı yazarlara verilen önemli edebiyat ödüllerinden birine layık görüldü. Türkiye’de bu kitap nedeniyle yargılanan Gürsel, beraat etti. Ancak karar temyiz edildiği için dava Yargıtay’da…

Nedim Gürsel, Türkiye’de tartışılan ve yargılanan kitabı “Allah’ın Kızları”nın, Almanca çevirisinin yayınlanmasından çok kısa bir süre sonra, Almanya’da “Uluslararası Edebiyat Ödülü”ne aday gösterildi.

6 yazar arasında yer alıyor. Kitabı Türkiye’de yayınlandığında hakkında ceza davası açılan ve “dine hakaret” suçlamasıyla yargılanan ünlü yazar, beraat etmiş, ancak karar temyiz edilmişti.

Davası Yargıtay’da bekleyen yazar, Berlin’de eserleri “Dünya Kültürleri Evi – Uluslararası Edebiyat Ödülü”ne aday gösterilen 6 yazar arasında yer alıyor.

Eserleri 12 dile çevrilen yazar, 1976′dan bu yana önce Türkiye’de ve sonra da Fransa’da çok sayıda edebiyat ödülüne layık görülmüştü. Şimdiye kadar 6 kitabı da Almanca’da yayınlanan, Berlin’i konu alan 2 kitabı bulunan (2006′da yayınlanan “Çıplak Berlin” ve 2011′de yayınlanan “Şeytan, Melek ve Komünist”) ve sık sık Almanya’ya gelip, bilimsel, edebi etkinliklere katılan Gürsel, böylece ilk kez önemli bir Alman edebiyat ödülüne yaklaştı.

Berlin’deki “Dünya Kültürler Evi”nden yapılan açıklamada jürinin ödül sahibini 23 Mayıs’ta belirleyeceği bildirildi. Ödül töreni de 6 Haziran’da yapılıyor. İlk kez 2009′da başlatılan “Uluslararası Edebiyat Ödülü”, kitabın yazarının yanısıra, çevirmenine de veriliyor. “Allah’ın Kızları”, şimdiye kadar çok sayıda eseri Türkçe’den Almanca’ya kazandıran Barbara Yurtdaş tarafından çevrilmişti. Ödül, yazar için 25.000, çevirmeni için de 10.000 euroluk parasal bölüm de içeriyor.

“Uluslararası Edebiyat Ödülü”ne Gürsel’le birlikte aday gösterilen diğer yazarlar da şöyle: Jaume Cabre (Katalonya), Mircea Cartarescu (Romanya), Tom McCarty (İngiltere), Peter Nadas (Macaristan), Tea Obreht (ABD).

2009 yılından beri verilen “Uluslararası Edebiyat Ödülü”nün daha önceki sahipleri de (yazarlar ve çevirmenleri) şöyle:

Daniel Alarcon ve Friederike Meltendorf (2009), Marie Ndiaye ve Claudia Kalscheuer (2010), Michail Schischkin ve Andreas Tretner (2011).

Kısa bir süre önce “Allah’ın Kızları” kitabının Almancası’nın tanıtımı için Berlin ve Hamburg’da, çok sayıda edebiyatseverin ilgi gösterdiği toplantılara katılan ünlü yazar, ödüle aday gösterilmesini şöyle değerlendirdi:

“Dünya Kültürleri Evi’nin bu ödülü, sanıyorum Almanya’da yabancı yazarlara verilen en önemli ödül. Ve ilk kez bir Türk yazarı, “short liste”de yer alıyor. O bakımdan elbette sevindirici. Ama rekabet oldukça çetin gibi görünüyor. Kitabın tanıtımı için gerçekleştirilen toplantıların, özellikle Berlin’de ‘Literaturhaus’daki toplantının büyük ilgi görmesi beni çok sevindirmişti. Umarım ‘Allah’ın Kızları’ bu ödülü alır..”

Almanya’nın önde gelen yayınevlerinden Suhrkamp Verlag tarafından yayınlanan “Allah’ın Kızları” (Allahs Töchter), Almanya’da yazın çevrelerinde büyük ilgi çekmiş, Frankfurter Allgemeine Zeitung (FAZ) ve Die Zeit başta olmak üzere önde gelen gazetelerde geniş ve olumlu tanıtım yazıları yayınlanmıştı. Tageszeitung da (TAZ) yazarla yapılan söyleşiye tam sayfa yer verdi. Gürsel’in ağzından “Türkiye, giderek daha dindarlaşıyor” başlığı altında yayınlanan söyleşide, yazar kitabını “İslam inancını anlamaya ve aynı zamanda sorgulamaya çalışan bir roman” olarak tanıtıyor ve hakknda Türkiye’de açılan davanın kendisini şaşırttığını vurguluyor.

Gürsel’in Almanca’ya çevrilen 6 kitabı:

1. Allah’ın Kızları / Allahs Töchter – Suhrkamp, Berlin, 2012 (Çv. Barbara Yurttaş)
2. Yedi Dervişler / Sieben Derwische – Insel, Frankfut – 2008 (Çv. Monika Carbe)
3. Resimli Dünya / Turbane in Venedik – Ammann, Zürih – 2002 (Çv. Monika Carbe)
4. Boğazkesen, Fatih’in Romanı / Der Eroberer – Goldmann, Münih – 2002 (1. baskı Ammann, Zürih, 1988) (Çv. Ute Birgi)
5. Uzun Sürmüş Bir Yaz / Ein Sommer ohne Ende – Dağyeli, Frankfurt, 1988 (Çv. Eva Warth-Karabulut)
6. İlk Kadın / Die Erste Frau – Dağyeli, Frankfurt, 1986 (Çv. Eva Warth-Karabulut)

“Uluslararası Edebiyat Ödülü” o’na verilirse, eserlerinde ve hayatında önemli bir yeri olan, akademik çalışmalar ya da kitap tanıtımı gibi etkinlikler için sık sık davet aldığı Berlin’e, bu kez ödül almak üzere gelecek. Ve böylece, o da Orhan Pamuk, Yaşar Kemal gibi, eserlerini Türkçe kaleme alan ve yazdıklarıyla Almanya’da da ödüllendirilen yazarlar arasında yer alacak.

Kaynak: haber.dk (28 Nisan 2012)

BORA YAŞAR
03-05-2012, 11:17
“Türkiye’nin En Çok Kazanan Yazarları” listesinde ilk iki sırayı Ayşe Kulin ve Elif Şafak paylaştı.

Ayşe Kulin 2011’de kitaplarından 1 milyon 634 bin lira, Elif Şafak ise 1 milyon 610 bin lira gelir elde etti

FORBES Türkiye dergisi 2011 satış verilerinden oluşturduğu ”En Çok Kazanan Yazarlar” listesini Mayıs sayısında açıklandı. Listenin zirvesinde yer alan Ayşe Kulin, 2011’de çıkan ”Hayat Dürbünümde 40 Sene” ve ”Hüzün Dürbünümde 40 Sene” kitaplarında kendi anılarından yola çıkarak, 1941-1983 dönemini romanlaştırdı. Kulin’in 2011’de toplamda 265 bin adet basılan bu iki kitabını, son romanı ”Gizli Anların Yolcusu” izledi. Böylece 2011’e, ilk baskıları 100’er bin yapılan üç roman sığdıran Kulin 8 milyon 173 bin 300 lira ciro ve 1 milyon 634 bin 660 liralık telif geliriyle yılı ”en çok kazanan yazar” olarak tamamladı.

Listenin ikinci sırasında yer alan Elif Şafak’ın son kitabı ”İskender” 2011’de 250 bin adet basıldı. Toplam baskı adedi 369 bini yakalayan romanı ile Şafak, 8 milyon 51 bin 500 lira ciro ve 1 milyon 610 bin 300 lira telif geliriyle ikinci sırada yer aldı.

İskender Pala, 536 bin adet baskı, 6 milyon 599 bin 900 lira ciro ve 1 milyon 319 bin 980 lira telif geliriyle listeye üçüncü sıradan girdi.

Listede dördüncü sırada 4 milyon 748 bin ciro ve 949 bin 600 lira telif geliriyle Zülfü Livaneli, beşinci sırada 8 milyon 515 bin lira ciro ve 851 bin 500 lira telif geliriyle Sinan Yağmur yer aldı.

”En Çok Kazanan Yazarlar” listesinde yer alan 20 yazarın toplam telif geliri, listenin ilk kez yayınlandığı 2008’e göre yüzde 183 artarak, 11 milyon lira oldu. En çok kazanan 20 yazar, 2011’i 68,7 milyon lira ciroyla kapattı. Ayrıca 2011 boyunca en çok satan 20 kitabın tamamı 100 bin sınırını aştı.

EN ÇOK KAZANAN YAZARLAR

1- Ayşe Kulin
2- Elif Şafak
3- İskender Pala
4- Zülfü Livaneli
5- Sinan Yağmur
6- Ahmet Ümit
7- Canan Tan
8- Yılmaz Özdil
9- Serdar Özkan
10- Demet Altınyeleklioğlu
11- Orhan Pamuk
12- Ahmet Turgut
13- Mümin Sekman
14- Mustafa Armağan
15- İlber Ortaylı
16- Turgut Özakman
17- İnci Aral
18- Yavuz Bahadıroğlu
19- Reha Çamuroğlu
20- Kahraman Tazeoğlu

http://haber.gazetevatan.com/en-cok-kazanan-yazar/447704/166/Haber


İşin bir de bu boyutu var doğal olarak.

Belki de temeli.

Bir toplum sanatı, edebiyatı ne kadar desteklerse, o kadar alır karşılığını.

Sanatın parasal destek görmediği, insanların ellerini ceplerine atmadıkları bir coğrafyada sanat yeşermez.

BORA YAŞAR
04-05-2012, 23:28
Türkiye’de bir ilk


Türk edebiyatının önemli kalemlerinden Ahmet Ümit, yine sıradışı bir işe imza atıyor...

Ahmet Ümit’in “Sultanı Öldürmek” adlı kitabının kokteyli, 8 Mayıs Salı günü saat 14:30’da Şişli-Hanımefendi sokakta yapılacak. Böylece bir edebiyat eseri ilk kez olayın geçtiği gerçek mekanda tanıtılacak. Romanın başkahramanlarından tarih profesörü Nüzhet Özgen, Şişli, Hanımefendi Sokak’ta yaşamaktadır. Romandaki gizemin çözümünde de aynı sokaktaki Sahtiyan Apartman’ı önemli bir rol oynuyor. Şişli’nin en köklü yerleşim birimlerinden olan Hanımefendi Sokak, ilçenin karakteristik özelliklerini taşıyan seçkin bir sokak. Hanımefendi Sokak’ı ve apartmanlarını romanına taşıyan Ahmet Ümit’in evi de Şişli’de bulunmakta.

Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ün katkılarıyla yapılan etkinlikte Hanımefendi Sokak trafiğe kapatılarak bir stand kurulacak. Ahmet Ümit’in de romanından bir bölüm okuyacağı ve kitaplarını imzalacağı törene herkes davetlidir.

Geçtiğimiz ay yayınlanan “Sultanı Öldürmek”, günümüzde işlenen bir cinayetten yola çıkarak Fatih Sultan Mehmed’in yaşamına uzanan heyecan dolu bir serüveni konu alıyor. Osmanlı devletinin bir imparatorluğa dönüştüğü o zaferler ve ihanetlerle dolu günleri çarpıcı bir kurguyla anlatan roman, tarih, geçmişte yaşananlar mıdır, yoksa tarihçilerin anlattıkları mı? sorusunu gündeme getiriyor.

http://haber.gazetevatan.com/turkiyede-bir-ilk/448153/166/Haber

selimm
07-05-2012, 16:35
2012 Yunus Nadi Ödülleri’ni kazananlar
2012 Yunus Nadi Ödülleri’ni kazananlar belirlendi. Ödül Töreni, Cumhuriyet gazetesinin kuruluş yıldönümü olan 7 Mayıs Pazartesi günü saat 19.30'da Fulya'daki Yapı Endüstri Merkezi'nin Konferans Salonu'nda yapılacak.

2012 Yunus Nadi Ödülleri’ni kazananlar belirlendi. Bu yıl 66.’sı düzenlenen ve roman, öykü, fotoğraf, şiir, karikatür ile sosyal bilimler olmak üzere 6 dalda 7 ödülün verildiği yarışmaya 292 kişi katıldı.

Adnan Binyazar, Ahmet Cemal, Konur Ertop, Ülkü Tamer ve Tahsin Yücel’den oluşan seçici kurul “Roman”dalında Irmak Zileli’yi “Eşik” adlı yapıtıyla ödüle değer gördü. “Öykü”dalında Hikmet Altınkaynak, Metin Celal, Cemil Kavukçu, Osman Şahin ve Celal Üster’den oluşan seçici kurul ise ödülü “Hanımların Dikkatine” adlı yapıtıyla Seray Şahiner’e verdi.

“Şiir” dalında Ataol Behramoğlu, Prof. Dr. Cevat Çapan, Muzaffer İlhan Erdost, Doğan Hızlan ve Özdemir İnce’den oluşan seçici kurul, ödülün “Doğu Tabletleri” adlı yapıtıyla Hüseyin Haydar’a verilmesini kararlaştırdı.

“Karikatür” dalında Şevket Yalaz’ın yapıtına verilmesi kararlaştırılan ödülün seçici kurulunda ise Behiç Ak, Orhan Erinç, Musa Kart, Kamil Masaracı ve Tonguç Yaşar yer aldı.

“Fotoğraf” dalında Hikmet Çetinkaya, İsa Çelik, Ara Güler, Paul McMillen ve İbrahim Yıldız’dan oluşan seçici kurul, ödülün, Bülent Suberk’in yapıtına verilmesini kararlaştırdı.

“Sosyal Bilimler Araştırması” dalında Dr. Erdal Atabek, Prof. Dr.Rona Aybay, Dr. Alev Coşkun, Prof. Dr. Emre Kongar, Prof. Dr.İonna Kuçuradi ve Prof. Dr. Ahmet Mumcu’dan oluşan seçici kurul, ödülün Burak Çelik’in “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu: Yapısal Açıdan Karşılaştırmalı Bir İnceleme” adlı yapıtı ile İsmail Arda Odabaşı’nın “Osmanlı’da Sosyalizm, Kürtçülük ve İttihatçılık”adlı yapıtları arasında paylaştırılmasına karar verdi.

Ödüller, Cumhuriyet gazetesinin 88. kuruluş yıldönümü olan 7 Mayıs Pazartesi günü saat 19.30’da Beşiktaş Fulya’daki Yapı Endüstri Merkezi’nin (YEM) Konferans Salonu’nda düzenlenecek törenle sahiplerine verilecek.

Kaynak: 6 Mayıs 2012

BORA YAŞAR
16-05-2012, 17:14
Gabriel Garcia Marquez öldü öldü dirildi


Dünyaca ünlü Kolombiyalı yazar Gabriel Garcia Marquez’in öldüğü haberi önceki gün Twitter’da dünya gündemine oturdu. Umberto Eco’ya ait olduğu iddia edilen hesabın paylaştığı duyuruya göre, Marquez’in ölümü yazarın kız kardeşi Aida tarafından doğrulanmıştı. Hiçbir haber kaynağında bu yönde bir açıklama bulunmamasına rağmen, pek çok twitter kullanıcısı yazarın hayatını kaybettiğini sandı. Marquez’in 1999 yılında geçirdiği lenf kanseri hastalığı sırasında da hakkında bir sürü ölüm söylentileri çıkmıştı.


http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1088119&CategoryID=82

BORA YAŞAR
16-05-2012, 17:17
Prestijli 'Sonning' ödülü Pamuk'un


Nobelli yazar Orhan Pamuk , Danimarka’nın prestijli kültür ödülü ‘Sonning’e layık görüldü. Kopenhag Üniversitesi Rektörü ve bağlı fakültelerinin dekanlarından oluşan komite, Pamuk’un ödül almaya hak kazanmasına gerekçe olarak Doğu ile Batı arasında var olan, çözülemeyecek ve çözülmemesi de gereken zıtlıkları ele almasını gösterdi. Pamuk için “Kültürel sınırları azaltan, daha kapsayıcı bir Avrupa’ya olan inancını dile getiriyor” denildi. Pamuk 1 milyon kronun da (Yaklaşık 330 bin TL) sahibi oldu.

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1088123&CategoryID=82

selimm
19-05-2012, 12:08
Çizgi roman okurları en iyileri seçti

Çizgi Roman Okurları Platformu tarafından düzenlenen Çizgi Roman Ödülleri Yarışması sonuçlandı. 2011'in "En İyi Türk Yazar" ve "En İyi Türk Çizeri" Galip Tekin seçildi.
Türkiye'de yayınlanan çizgi romanlar ile sanatçı, yayıncı, çevirmen, satış noktası, iletişim alanları, e-dergiler ve araştırmacıların oylandığı 3. Türk Çizgi Roman Okurları Ödülleri sahiplerini belli oldu.
2011'in "En İyi Türk Yazar" ve "En İyi Türk Çizer" ödülü Mürekkep Yayınları tarafından hikayeleri geçtiğimiz yıl "Tuhaf Öyküler" adıyla kitaplaştırılan Galip Tekin'in oldu. Tekin'in hikayelerinden uyarlanan "Acayip Hikayeler" her hafta cuma gecesi Star ekranlarında yayımlanıyor.
2011 "En İyi Mizah Çizgi Roman Çizeri" de Uykusuz dergisi çizerlerinden Ersin Karabulut oldu.
3. Türk Çizgi Roman Okurları Ödülleri sahipleri şöyle:
En İyi Editör: Bora Öngürer (Yıldız Savaşları – Şemsiye Akademisi)
En İyi Yabancı Yazar: Robert Kirkman (Yürüyen Ölüler)
En İyi Türk Yazar: Galip Tekin (Tuhaf Öyküler-Mürekkep)
En İyi Türk Çizer: Galip Tekin (Tuhaf Öyküler)
En İyi Yabancı Çizer: Jan Duursema – Star Wars
En İyi Çevirmen: İlke Keskin (Marmara Çizgi)
En Favori Karakter: Örümcek Adam (Marmara Çizgi)
En İyi Comics Dizisi: Yıldız Savaşları: Klon Savaşları (JBC)
En İyi Fumetti Dizisi: Zagor (LAL)
En İyi Frankofon Dizisi: Red Kit (YKY)
En İyi Manga: Death Note (Akılçelen)
En İyi Grafik Roman (Tek Sayılık Albüm): Thor (Marmara Çizgi)
En İyi Çizgi Roman Basan Yayınevimiz: JBC
En İyi Okur İlişkisi Kuran Yayınevi: Marmara Çizgi
En İyi Kapak: Şemsiye Akademisi
En İyi Mizah Çizgi Romanı: Kötü Kedi Şerafettin (Mürekkep Basın Yayın)
En İyi Çizgi Roman Yayınlayan Mizah Dergisi: Uykusuz
En İyi Mizah Çizgi Roman Çizeri: Ersin Karabulut
En İyi Çizgi Roman Yayınlayan E-Dergi: Gölge e-dergi
En İyi Çizgi Roman Araştırmacısı: Levent Cantek (Gazete Yazılarıyla)
En İyi Çizgi Roman Araştırma Yazısı (Gazete, Dergi, İnternet): Levent Cantek – Cihangir’in Barbar Kedisi (Radikal)
En İyi Çizgi Roman Satış Noktası (Sahafiye, Kitabevi): Büyülü Rüzgar (İstanbul)
En İyi Çizgi Roman Site/Blog: Kahramanlar Sinemada www.kahramanlarsinemada.com
En İyi Çizgi Roman Forumu: Çizgi Diyarı www.cizgidiyari.com
Çizgi Roman Onur Ödülü: İsmail Gülgeç
3. Türk Çizgi Roman Okurları Ödülleri, 26 Mayıs Cumartesi saat 14.00’de Dame De Sion Lisesi'nde gerçekleşecek olan törenle sahiplerine verilecek.

selimm
19-05-2012, 12:15
Dünya edebiyatının ustaları ve Diyarbakır

"Dünya Edebiyatına Ustaların Gözüyle Amed'den Bakmak" etkinliği Sülüklü Han'ın ev sahipliğinde okur ve yazarlarla buluştu.
Walt Whitman, T.S. Elliot, Ezra Pound ve Edgar Allan Poe gibi dört büyük dünya edebiyatçısını Tarihi Amida şehrinin 350 yıllık bazalt bir taş han avlusunda 21. Yüzyılın genç nesliyle buluşturan nedir?
Soru kaba hatlarıyla budur.
Yanıtı binler yıllık şehrin şeceresinde kayıtlıdır.
Walt Whitman, yaşadığı dönemde aksakallı muteber şair olarak kabul edilse de aykırı biri olduğu biliniyor. Amerikan rüyası ve Özgürlüğün Ozanı derler ona…
T.S.Elliot, yirminci yüzyılın bilinçaltı olarak kabul edilen şairi; klasik kültürün malzemesini sıkça kullanırken gelenekten kaçma arzusunu da dile getirir şiirlerinde.
Ezra Pound, mahpusluktan sonra döndüğü İtalya'da Tüm Amerika Bir Tımarhaneden İbaret diyen ve Faşist selamıyla İtalyanları selamlayan büyük şair.
Edgar Alan Poe, edebiyatta romantik akımın öncülerinden. Modern anlamda korku, gerilim ve polisiyenin öncüsü.
İşte bu dört edebi şahsiyet; bir Kürt edebiyatçısı, şairi, yazar ve çevirmeni Kawa Nemir'in yıllar önce kurup geliştirdiği ve sonra kapanan Bajar Yayınevinin mükemmel tasarım ve çevirileriyle vücut bulan diğer kitaplarıyla yıllar evvel okurlarıyla buluşmuştu.
Bu kez Lis Yayınevi ile Diyarbakır Sanat Merkezi'nin organizasyonuyla Sülüklü Han'ın ev sahipliğinde Nisan ve Mayıs aylarının dört pazar süren etkinlikleri dizisiyle okur ve yazarlarla buluştu.
Veysi Erdoğan, Şener Özmen, Azad Ziya Eren, Dilawer Zeraq ve Samî Hêzil, Kawa Nemir'in koordinasyonunda taş avluyu dolduran ilgili ve yoğun bir kitleyle buluştu.
Her söyleşiden sonra bir müzik dinletisi de yapıldı.
Kürt heavy metal grubu Ferec, Sîya Şewê, Dodan ve Mehmet Atlı edebiyatın müzikle ahengini buluşturdular
Sülüklü Han'ın edebi ve edepli sakinlerini, anılan edebiyatçıların Bajar Yayınevi'nde Kawa Nemir'in Kürtçeye kazandırdığı kitaplarının armağan edilmesi sürprizi de kayda değerdi.
Şiirin, musikinin, edebiyatın bazalt taş avlunun duvarlarına çarpıp geri dönen sesi aynı zamanda eski şehirlerin saklısındaki ruhu da yüze çıkarıyordu.
Edebiyatçısının uzun yıllar boyunca bunca çok olduğu ve çoklukla iyi edebiyatı sıklıkla buluşturduğu bir şehre yakışan bir programdı: "Dünya Edebiyatına Ustaların Gözüyle Amed'den Bakmak".
Şehrin kuzeydoğu yakasındaki bağlık ve dağlık alandaki Öküzgözü ve Boğazkere üzümlerden yapılma kırmızı şarabın kekremsi tadıyla bahar yağmurunun "Çirtoneklerden" akıttığı şırıltısının ses ahengi altında dinledim ve izledim…
Aslında bir şehri, şehir yapan sadece mekânlar değil elbette. Bir de mekânlara ruh katan edebiyatın ve müziğin ritmi ve sesiyle birlikte geride bıraktıklarıdır.
Bu sebeple üretkenliğine her daim hayran olduğum Kawa Nemir'le birlikte; projenin ortakları Lis Yayınevi, Diyarbakır Sanat Merkezi ve Sülüklü Han Kolektifinin ciddi bir hak teslimiyetiyle takdire ihtiyacı var…

Şeyhmuz Diken – bianet.org (19 Mayıs 2012)

selimm
20-05-2012, 15:47
Diyarbakır Kitap Fuarı başlıyor


22-27 Mayıs tarihleri arasında düzenlenecek Diyarbakır 3. Kitap Fuarı'na yaklaşık 100 yayınevi ve Can Dündar ve Murathan Mungan'ın da bulunduğu 300 yazar katılacak.
Diyarbakır, 22-27 Mayıs tarihleri arasında Diyarbakır 3. Kitap Fuarı'na ev sahipliği yapacak.
Yaklaşık 100 yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katılımıyla bu sene üçüncü kez düzenlenecek fuarda geniş bir konu yelpazesi içinde konferans, söyleşi, panel, şiir dinletisi gibi 40 kültür etkinliğinde ve imza günlerinde Can Dündar ve Murathan Mungan'ın da bulunduğu 300 yazar okurlarıyla buluşma imkanı bulacak.
3. Diyarbakır Kitap Fuarı ‘nda yer alacak Sabahattin Ali “Bir Fotoğraf Camı Sergisi”nde, 41 yıllık kısa yaşamına çok sayıda eser ve tercüme sığdıran, Türkiye’nin farklı yerlerinde öğretmenlik yaparken öğrencileri üzerinde derin izler bırakan, Ankara’da Devlet Konservatuvarı’nın kuruluşunda ve ilk öğrencilerinin yetişmesinde büyük emeği olan Sabahattin Ali’nin en büyük tutkularından biri olan fotoğrafları sergilenecek.
Girişin ücretsiz olduğu fuar 22-26 Mayıs 2012 tarihleri arasında 10.30-19.30 saatlerinde, kapanış günü olan 27 Mayıs 2012 tarihinde ise 10.30-19.00 saatlerinde ziyaret edilebilir.

edebiyathaber.net (20 Mayıs 2012)

selimm
10-06-2012, 10:44
Türkiye Yayıncılar Birliği Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülleri verildi

Türkiye Yayıncılar Birliği Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülleri gazeteci İsmail Saymaz, Metis Yayıncılık yayın yönetmeni Semih Sökmen, İnkılap Kitabevi Cağaloğlu Şubesi çalışanı Onnik (Orhan) Şenorkyan’a verildi.
Türkiye Yayıncılar Birliği Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülleri gazeteci İsmail Saymaz, Metis Yayıncılık yayın yönetmeni Semih Sökmen, İnkılap Kitabevi Cağaloğlu Şubesiçalışanı Onnik (Orhan) Şenorkyan’a verildi.
Türkiye Yayıncılar Birliği (TYB), düşünce ve ifade özgürlüğü için mücadele eden cezalandırılan yazar ve yayıncılara kamuoyunun dikkatini çekmek; ağır ekonomik ve siyasal koşullar altında mesleklerini inatla sürdürmeye devam eden kitapçılara destek amacıyla her yıl birer yazar, yayıncı ve kitapçıya “Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü” veriyor.
Taxim Hill Oteli’nde yapılan törende, açılış konuşmasını yapan TYB Başkanı Metin Celâl, 2011 yılının düşünce ve ifade özgürlüğü alanında “iç yakıcı” gelişmelerle geçtiğini belirterek hükümeti, hakimleri, savcıları bir kez daha uluslarası anlaşmalara, Anayasa’nın düşünce özgürlüğüne getirdiği hükümlere uymaya ve siyasi partileri tüm yasalarda ifade özgürlüğünü tıkayan maddeleri değiştirmeye çağırdı.
Belge Yayınları’nın sahibi yazar Ragıp Zarakolu da tahliye edildiğinden beri süren konuşmama boykotunu devam ettirdiğini söyleyerek şöyle devam etti:
“Yayıncılar olarak elbette Kürt sorunu, militarizm, resmi tarih, devlet terörü, polisin büyüyen rolü ve kontrol gücü, yasal sistemin yaşadığı kriz, üstüne kitap yayınlamaya devam edeceğiz. Ama sansürün sınırlarını gerilere itmek gibi bir misyona sahip olduğumuzu asla unutmamalıyız.”
Törende, TYB’nin 2011 düşünce ve ifade özgürlüğü raporu açıklandı.
“2011 kötü bir yıldı”
Bu yıl yazar ödülüne, yazıları ve kitapları nedeniyle çeşitli cezalara çarptırılan ve yargılanmaları süren yazarlar adına gazeteci-yazar İsmail Saymaz layık görüldü.
Ödülünü tutuklu gazeteci Zeynep Kuray‘a ithaf eden Saymaz, 2011 yılının gazeteciler için çok kötü geçtiğini belirterek “Meslektaşlarım, haber kaynaklarım herkes olağan şüpheli oldu. En kötüsü gazeteciler tutuklanmamak için absürd önlemler alırken, bir yandan da yalnızlığa terk edildi” dedi.
Yayıncı ödülü, yayımladığı kitapları toplatılan ve yargılanan tüm yayıncıları temsilen Metis Yayıncılık yayın yönetmeni Semih Sökmen’e verildi.
Sökmen, 30. yılını dolduran Metis Yayıncılık’ın 30 yılda birçok davayla uğraşmış olduğunu hatırlattı.
”Şu anda tek davamız sürüyor. Buraya “İllallah” ajandasına açılan davanın hiçbir gelişme kaydetmeyen duruşmasından geliyoruz. Ajandayı yaparken kimsenin hakkı geçmesin diye herkesin adını yazdık; şimdi herkese dava açıldı, topluca duruşmalara gidiyoruz.”
Kitapçı ödülüne ise ağır ekonomik ve siyasal koşullar altında mesleklerini inatla sürdürmeye devam eden kitapçıları temsilen İstanbul’da, İnkılap Kitabevi Cağaloğlu Şubesi‘nde kesintisiz 62 yıldır mesleğini sürdüren Onnik (Orhan) Şenorkyan layık görüldü.
Şenorkyan, eskiden Sirkeci’den yukarı çıkarken iki taraflı tüm caddenin kitapçılarla dolu olduğunu hatırlatarak eski günlerin geride kaldığını söyledi.
Kimler aldı?
“Düşünce ve İfade Özgürlüğü Ödülü”, ilk kez 1995′te yayıncı Ayşe Zarakolu ile yazar Haluk Gerger‘e verildi.
1996′da yazar Yaşar Kemal ile yayıncısı Erdal Öz, 1998′de “Düşünceye Özgürlük” kitabının yayıncıları olarak imza veren 185 sanatçı, yazar ve aydın adına Mahir Günşiray‘a verilen ödül, 1999′da yayıncı Muzaffer İlhan Erdost, gazeteci-yazar Ragıp Duran ve Merzifon’da 50 yıldır kitapçılık yapan Mahmut Önal‘a verilmişti.
2000′de yayıncı Süleyman Ege, gazeteci-yazar Nadire Mater ve Çanakkale’de 50 yıldır kitapçı olarak emek veren Salih Zeki Uluarslan; 2001′de yayıncı Ahmet Önal, yazarMehmed Uzun ve Zonguldak’ta 60 yıldır kitapçılık mesleğini sürdüren Lütfü Alpant;
2002′de yayıncı Ömer Laçiner, şair-yazar Enis Batur ile Tarsus’da 60 yıldır kitapçı olarak emek veren Selçuk Togo; 2003′te yayıncı Özcan Sapan, yazar Fikret Başkaya ve Ayvalık’ta kitapçılık mesleğini sürdüren Ahmet Yorulmaz;
2004′te yayıncı Ömer Faruk, yazar Meltem Arıkan ve Ankara’da kitapçılık mesleğini sürdüren Ahmet Tevfik Küflü; 2005 yılında yayıncı Levent Erseven, yazar Herkül Millas ve Balıkesir’de 23 yıldır kitapçılık mesleğini sürdüren İsmail Dönmez;
2006′da yayıncı Sırrı Öztürk, yazarlar Prof. İbrahim Kaboğlu, Prof. Baskın Oran ve Tekirdağ’da 33 yıldır kitapçılık mesleğini sürdüren Şakir Tunalı; 2007′de yayıncı Ragıp Zarakolu, yazar Elif Şafak ve Bartın’da 32 yıldır mesleğini sürdüren Esen Aliş; 2008 yılında yayıncı Songül Özkan, yazar Perihan Mağden ve Bursa’da 27 yıldır mesleğini sürdüren kitapçı Vural Okur;
2009′da yayıncı İrfan Sancı, yazar Nedim Gürsel ve Şanlıurfa’da 54 yıldır mesleğini sürdüren kitapçı Naci İpek; 2010′da yayıncı Recep Sahip Tatar, yazar Nedim Şener ve Kayseri’de 34 yıldır mesleğini sürdüren Sadullah Gökgiyas, 2011′de ise yayıncı Bedri Adanır, yazar Ahmet Şık ve İzmir’de 55 yıldır kitapçılık mesleğini sürdüren Birgül Kitapçı bu ödülün sahibi olmuşlardı.

Kaynak: bianet.org

selimm
10-06-2012, 10:57
Yazarlar hakkında az bilinenler

Kitaplarını tekrar tekrar okuduğunuz, satırlarını kana kana içinize çektiğiniz yazarları ne kadar yakından tanıyorsunuz?
George Orwell’in gerçek adını ne, Ernest Hemingway’in ilk mesleği nedir, Albert Camus’un en büyük hayali neydi… İşte yazarlar hakkında az bilinen gerçekler…
Sevdiğiniz yazarı ne kadar tanıyorsunuz?
Ernest Hemingway’in yazar olmadan önce gazetecilik yaptığını biliyor musunuz? Peki ya “1984″ün yazarı George Orwell’in, Eric Arthur Blair’in takma adı olduğunu? Popülerliğini hâlâ sürdüren cinayet romanları yazarı Agahta Christie’nin, “Miss Marple”ın kahramanının esin kaynağının, kendi büyükannesi olduğundan haberdar mısınız? Tüm zamanların en çok okunan kitabı Harry Potter’ın, J.K. Rowling’in aklına kalabalık bir trende giderken geldiğini ama yanında kalemi olmadığı için yazmakta geciktiğini biliyor musunuz? NTV yayınları tarafından çıkarılan “Edebiyattan Pek Anlamam” adlı kitapta, tüm zamanların en etkili kitap ve yazarları hakkında bilinmeyenler var. Eğlenceli bir edebiyat testine buyurun…
Harry Potter’ın zengin ettiği yazar, J.K Rowling
* Stephen King ve Danielle Steele’den sonra Rowling dünyanın en zengin üçüncü yazarıdır. (Yanlış. Rowling içlerinde en zenginidir.)
* Rowling’in ilk kitabı Harry Potter ve Felsefe Taşı, yayımlandıktan sonraki ilk 24 saat içinde tüm zamanların en çok satan kitabı olmuştur. (Yanlış. Tüm zamanların en hızlı satan kitabı serinin sonuncusu Harry Potter ve Ölüm Yadigârları oldu.)
* Rowling, Harry Potter’ın nasıl ortaya çıktığını şöyle anlattı: Harry Potter fikri aklıma ilk olarak kalabalık bir trende giderken düştü, hepsi bu. (Doğru. Kalemi olmadığı için aklına gelen bu fikri yazmakta birkaç saat geciken Rowling, kafasında Potter ile ilgili fikirler fokurdarken öylece oturuyordu. Bu olay, ilk kitabın yayımlanmasından yedi yıl önce, 1990′larda yaşandı.)
* Rowling dementorları, Harry Potter ve Azkaban Tuzağı romanında yer alan karanlık, ruh emici yaratıkları kendi depresyonla mücadele sürecinde yaşadıklarından esinlenerek yarattı. (Doğru. Söyleşilerinde bu mücadeleden ve yardım almanın yararlarından bahsetmiştir.)
Bunlar hangi romanların ilk satırları?
* “Bu, ilk görüşte aşktı” (Joseph Heller, Madde 22)
* “Tüm zamanların en iyisiydi bu… En kötüsü de” (Charles Dickens, İki Şehrin Hikâyesi)
* “Baba o baltayla nereye giriyor?” (E.B.White, Örümcek Ağı)
* “Bunu Tanrı’dan başka kimseye söyleme sakın” (Alice Walker, Renklerden Mor)
Ernest Hemingway’i ne kadar tanıyorsunuz?
* Romancılığa başlayana kadar hangi meslekte çalıştı? (Gazetecilik)
* Silahlara Veda’nın ana kahramanı Frederic Henry, 1. Dünya Savaşı’nda hangi hizmetteydi? (İtalya cephesinde cankurtaran şoförlüğü)
* “Erkek yenilgi için yaratılmamıştır. Erkek mahvedilir ama yenilmez” sözü, Heminway’in hangi yapıtında yer alır? (İhtiyar Adam ve Deniz)
* Yazarın çok sık alıntılanan “cesaret” sözcüğünün tanımı nedir? (Baskı altındayken nezaketi elden bırakmamak)
Hangi ünlü yazarı takma adlarından tanıyabiliyorsunuz?
* Neftali Ricardo Reyes Basoalto (Pablo Neruda)
* Samuel Clemens (Mark Twain)
* Karen Blixen (Isak Dinesen)
* William Sydney Porter (Voltaire)
Bu filmlere esin veren büyük eserler hangileri?
* Neredesin be Birader (Odysseia, Homeros)
* Kıyamet (Karanlığın Yüreği, Joseph Conrad)
* İşte Öyle Bir Kız (Pygmalion, George Bernard Shaw)
* Bıçak Sırtı (Androidler Elektrikli
Koyun Düşler mi? Philip K. Dick)
1984′ün yazarı George Orwell’i ne kadar tanıyorsunuz?
* Hindistan’da doğdu. (Doğru)
* George Orwell takma adını almasının nedeni, geçmişini, özellikle de üst sınıf mensuplarının aldığı türden eğitimini gizlemek istemesiydi. (Doğru)
* Orwell, 2. Dünya Savaşı’nda ölümün eşiğinden döndü. (Yanlış, İspanya İç Savaşı’nda yaralandı)
* Britanya adına savaş propagandası hazırladı ve radyo yayını yaptı. (Doğru)
Nobel Edebiyat ödüllerinin ilkleri
* Nobel ödülü alan ilk Türk yazar kimdir? (Orhan Pamuk)
* Nobel ödülü alan ilk Amerikalı yazar kimdir? (Sinclair Lewis)
* Edebiyat dalında Nobel ödülünü alan ilk kadın yazar kimdir? (Selma Lagerlöf)
* Nobel ödülü alan ilk Afrikalı-Amerikalı yazar kimdi? (Toni Morrison)
“Şiir ekmek gibidir, herkes tarafından bölüşülmelidir” diyen Pablo Neruda…
* Neruda hangi ülkedendi? (Şili)
* “Sabit yıldız kümesi/su gülünü saran” dizeleriyle hangi gündelik nesneyi selamladı? (Soğan)
* Hangi şairin portresini çerçeveletip evinin duvarına astı? (Walt Whitman)
* Hangi popüler filmde ana karakterlerden birini canlandırır? (Postacı)
“Şeytan Ayetleri”nin yazarı Salman Rushdie’yü tanıyor musunuz?
* Saklandığı dönemde oğlu Zafar için hangi çocuk kitabını yazdı? (Harun ile Öyküler Denizi)
* Booker ödülü alan kitabı Geceyarısı Çocukları’nda hangi tarihsel olayın yıldönümünde 1001 çocuk gece yarısında sihirli güçlerle doğar? (Hindistan’ın İngiliz yönetiminden kurtulduğu bağımsızlık günü olan 15 Ağustos 1947)
* Hangi Yunan miti, Ayaklarının Altındaki Toprak’ın olay örgüsüne esin kaynağı oldu? (Ölen karısının peşinden yeraltı dünyasına giden bir müzisyeni anlatan Orpheus ve Euripides miti)
* Şeytan Ayetleri yazıldıktan kaç yıl sonra Türkçe’ye çevrildi? (Türkçe’ye çevrilmedi.)
Kafkavari şeyleri biliyor musunuz?
* Dönüşüm romanının başında Gregor Samsa sabah uyandığında neyi fark eder? (Dev bir böceğe dönüştüğünü.)
* Peter Kuper, 2003 yılında Dönüşüm’ü hangi formata uyarladı? (Çizgi roman)
* Dava’da Joseph K.’nın işlediği suç neydi? (Hiçbir suçu yoktu)
* Kafka’nın yayımlanmamış yazılarıyla ilgili olarak dostu Max Brod’dan ricası neydi? (Onları yakmasını istemişti. Brod ise Kafka’nın hem güncesini hem de Şato dahil olmak üzere bütün yapıtlarını yayımladı.)
Ünlü Brodway gösterilerinin ardındaki romanlar…
* The Man of La Mahcha
(Don Kişot)
* My Fair Lady
(Pygmalion, Bernard Shaw)
* West Side Story
(Romeo ve Juliet)
* Cats (Old Possum’s Book of Practical Cats, T.S Eliot’ın şiir kitabı)
Victor Hugo’nun eserleri hakkında bilgi sahibi misiniz?
* Notre Dame’ın Kamburu ve Sefiller romanlarını sahneye de uyarladı. (Yanlış)
* Giuseppe Verdi, Rigoletto ve Ermani operalarının konularını Hugo’nun yazdığı oyunlardan aldı. (Doğru)
* Sefiller, müzikal versiyonu yapılmadan önce birçok kez filme çekildi. (Doğru)
* Notre Dame’ın Kamburu’nu ilk kez filme çeken Alice GuyBlache, aynı zamanda ilk kadın film yönetmeniydi. (Doğru)
Yazar ve şairlerin mezar taşı yazıları
* “Kendimi sana doğru savuracağım/Yenilmeksizin ve boyun eğmeden ey ölüm” (Virginia Wolf)
* “Burada vahşi haksızlıklar karşısında kalbi paramparça biri yatıyor” (Jonathan Swift)
* “Ne içimdeyim zamanın ne de büsbütün dışında” (Ahmet Hamdi Tanpınar)
* “Dedi Kuzgun: Bir daha asla!” (Edgar Allan Poe)
Edebiyatın kötü karakterleri…
* Öksüz çocuk, zengin bir adam olduktan sonra onu evlat edinen ailenin yanına döner, onu küçümseyenlere, dışlayanlarla fiziksel ve psikolojik cezalar verir. (Uğultulu Tepeler)
* Bu parlak psikiyatristin açlığını duyduğu şey, ağza bile alınamaz. (Hannibal Lecter)
* Saplantılı bir polis memuru olan bu kahraman sonunda kendini Seine Nehri’ne atar. (Sefiller)
* Bu hain çiftlik sahibi kölelerin dini inançlarından vazgeçmelerini ister. (Tom Amca’nın Kulübesi)
Albert Camus hakkında doğru ve yanlışlar
* Camus Fransa’nın Martinik sömürgesinde büyüdü. (Yanlış, Cezayir’de doğdu, büyüdü)
* Öğrenciyken çok iyi futbol oynayan Camus, ileride profesyonel futbolcu olmayı düşlüyordu. (Doğru, tüberküloz olunca bu hayalinden vazgeçti)
* Camus hayatına kendisi son verdi. (Yanlış, araba kazasında öldü)
* Nobel edebiyat ödülü kazanan en genç ikinci yazardı. (Doğru)

Kaynak: kigem.com (10 Haziran 2012)

BORA YAŞAR
29-06-2012, 14:28
Güngör Dilmen vefat etti



Türk Tiyatrosu’na unutulmaz eserler kazandıran Güngör Dilmen (82) İzmir’de hayata veda etti.

Türk tiyatrosuna Midas’ın Kulakları, Kurban, Deli Dumrul, Aşkımız Aksaray’ın En Büyük Yangını gibi bir çok oyun kazandıran Dilmen’in geçirdiği bir bağırsak operasyonundan sonra yaklaşık gündür İzmir’de özel bir hastanede yoğun bakımda bulunduğu öğrenilen Dilmen’in yaşam mücadelesini kaybettiği duyuruldu.

İstanbul Şehir Tiyatroları'nda yönetmen yardımcılığı ve dramaturgluk yapan Dilmen'in 1959'da Sinema - Tiyatro Dergisi’nin açtığı yarışmada, yazdığı tek perdelik oyun Midas'ın Kulakları ile birincilik ödülünü kazanan Dilmen’in film senaryoları ve pek çok ödülü de bulunuyor.

GÜNGÖR DİLMEN KİMDİR?

Güngör Dilmen, 1960 yılında İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Klasik Filoloji Bölümünü bitirdi. Öğrencilik yıllarında geçici işlerde çalıştı. Fakülteden mezun olduktan sonra Tel-Aviv ve Atina'ya gitti; tiyatro alanında incelemeler yaptı. Sonra ABD'nin Yale ve Washington Üniversitesinde tiyatro üzerine eğitim gördü (1961-1964). İstanbul Şehir Tiyatrosunda ve İstanbul Radyosunda çalıştı. İngiltere'de Durham Üniversitesinde Doğu Dilleri okutmanı (1971), Eskişehir Anadolu Üniversitesinde öğretim görevlisi (1982) oldu. İlk yazılarında Güngör Kalyoncu imzasını kullandı.

İlk şiiri 1956'da Yücel dergisinde çıktı. Sinema-Tiyatro Dergisi'nin açtığı bir perdelik oyun yarışmasında Midas'ın Kulakları adlı oyunuyla ödül alınca sesini duyurdu.

Oyunları: Canlı Maymun Lokantası (1964), Midas'ın Kulakları (1965), Kurban, (1967), İttihat ve Terakki (1969), Ak Tanrılar (1976), Üç Oyun: Midas'ın Kulakları, Midas'ın Altınları, Midas'ın Kördüğümü (1978), Bağdat Hatun (1982), Hasan Sabbah (1983), Aşkımız Aksaray'ın En Büyük Yangını (1988), Hakimiyet-i Milliye Aşevi (1991), Avcı Kavkap, Ayak Parmakları, Küpçü Hamit, Montezuma, Akad'ın Yayı, Anzavur, Deli Dumrul, Ben Anadolu, İnsan ve Devlet, Toplu Oyunlar (5 cilt, 1993-2000).

ÖDÜLLERİ

Sinema - Tiyatro Dergisi, 1959, Birincilik ödülü, Midas'ın Kulakları
Halkevleri Genel Merkezi, 1963, Şinasi Efendi Tiyatro Ödülü, Canlı Maymun Lokantası
İlhan İskender Armağanı, 1967, Kurban
Yunus Nadi Armağanı, 1970, Anzavur
Türk Dil Kurumu Ödülü, 1975, Ak Tanrılar
Muhsin Ertuğrul Oyun Ödülü, 1979, Deli Dumrul
Enka Sanat Ödülleri, 1984, Devlet Ve İnsan
Uluslararası Endüstri ve Ticaret Bankası Tiyatro Oyunu Yarışması, 1984, Birincilik, Ben Anadolu: Söylenceden Gerçeğe
Ulvi Uraz Tiyatro Ödülü, 1986, Ben Anadolu: Söylenceden Gerçeğe
İş Bankası Tiyatro Büyük Ödülü, 1988, Aşkımız Aksaray’ın En Büyük Yangını
İsmet Küntay Ödülü, 1990, Aşkımız Aksaray’ın En Büyük Yangını
Kültür Bakanlığı Ödülü, 1990, Troya İçinde Vurdular Beni


http://www.hurriyet.com.tr/kultur-sanat/haber/20876210.asp

selimm
08-07-2012, 11:02
Elif Şafak edebiyatın şövalyesi nişanını alacak

2010 yılında Fransa tarafından Sanat ve Edebiyat Şövalyesi (Chevalier dans l’Ordre des Arts et des Lettres) nişanına layık görülen Elif Şafak için bir tören düzenlenecek.
Pazartesi günü, saat 18.30’da İstanbul’daki Fransız Sarayı’nda gerçekleştirilecek olan törende, Elif Şafak’a nişanı Fransa’nın Türkiye Büyükelçisi Laurent Bili tarafından takdim edilecek. Sanat ve Edebiyat Nişanı, Fransa’nın belli başlı onur nişanlarından biri olarak kabul ediliyor. 1957’de verilmeye başlanan nişan, sanat veya edebiyat alanındaki yaratılarıyla öne çıkan isimleri veya sanat ve edebiyatın başarısına katkıda bulunanları onurlandırma amacını taşıyor.

Kaynak: stargazete.com (8 Temmuz 2012)

BORA YAŞAR
08-07-2012, 21:54
Güngör Dilmen vefat etti


8 Temmuz 2012Türk Tiyatrosu’na unutulmaz eserler kazandıran Güngör Dilmen (82) saat 16:00 sularında İzmir’de hayata veda etti.


http://www.hurriyet.com.tr/kultur-sanat/haber/20876210.asp

Nasıl oluyorsa yukarıda 29.06.2012 tarihinde Hürriyet gazetesinde Güngör Dilmen'in vefat ettiği haber konusu edilmişti. Ben de oradan alıntılayarak başlıkta duyurmuştum.

Hürriyet Gazetesi internet nüshasında aynı haber bugün bir daha veriliyor.

Şaşırmamak elde değil.

BORA YAŞAR
02-01-2013, 13:21
HABERTÜRK Menderes’in Yassıada’da yargılandığı “örtülü ödenek” dosyasına ilişkin çarpıcı belgelere ulaştı. Ünlü yazarların Menderes’e yazdığı mektuplarda bazen yalvaran, bazen üstü kapalı tehdit içeren ifadeler yer alıyor. Necip Fazıl, “Benim yaptığımı yapanlara hükümetler ve rejimler servetlerini ve nimetlerini yağdırır” diyor


1960 ihtilalinden sonra asılarak idam edilen Başbakan Adnan Menderes ile Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur'un, Yassıada'da yargılanmasına neden olan yazar ve sanatçılara örtülü ödenekten verilen paralarla ilgili belgelere Habertürk ulaştı. Örtülü ödeneğin nereye harcandığı dair belge tutma zorunluluğu bulunmamasına rağmen Menderes, tüm harcamaları Müsteşar Korur'dan kayıt altına almasını istemiş, şahsi harcamaları da kendi banka hesabından karşılanmasını emretmişti.

KAHVERENGİ BAVUL
Darbeden sonra evinde yapılan aramada, örtülü ödenek harcamalarının binlerce makbuzunun olduğu kahverengi bavul bulundu. Açılan bu bavulda, gizli tutulması gereken makbuz ve mektuplar da çıktı. İşte o belgelerden bazıları, örtülü ödenek davasına konu olan yazar ve sanatçılara yapılan yardımlardı. Sanatçılara yapılan yardımlarla ilgili makbuzların yanısıra, o sanatçıların Menderes'e yardım talebiyle yazdığı mektuplar da ortaya çıktı.

KİMLER YOK Kİ...
Menderes'e gönderilen mektuplar arasında başta Necip Fazıl Kısakürek olmak üzere Peyami Safa, Yahya Kemal Beyatlı, Hamdullah Suphi Tanrıöver, Cemal Kutay, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Mesut Cemil Bey, Yusuf Ziya Ortaç ve ressam İbrahim Çallı'nın mektupları dikkat çekiyor. İşte o mektuplardan bazıları:

'HER ŞEYİ UĞRUNUZA RİSK ETTİM'



Necip Fazıl Kısakürek

21 Ocak 1954
'MUHTEREM EFENDİM'
- "Muhterem efendim" diye başlayan mektupta Emniyet Genel Müdürü'ne kovuşturmalarla ilgili gerekli talimatın verilmesini, huzura kabul edilmesini ve kendisine yardım yapılmasını talep ediyor.

26 Aralık 1956
'HER ŞEYİ UĞRUNUZA RİSK ETTİM'
"Müsteşar Bey'den 2500 lira ve 'Mecmuanı çıkar da görelim ve sonra yardım edelim' cevabı aldım. İlk defa bir itimatsızlık sezer gibiyim. Ben parayı alır da mecmuayı mı çıkarmam veya çıkarırım da uygunsuz bir istikamet mi tutarım? Ben ki her şeyi uğrunuza riske etmiş, her defa mükemmel eseri vermiş ve bu kadar tecrübe ve çileden geçmiş bir adamım. Şahsım, kalbim ve kalemim her türlü teminatın üzerindedir.

'SÜRÜNMEKTEYİM'
Benim yaptığımı yapanlara hükümetler ve rejimler servetlerini ve nimetlerini yağdırır. Bütün bunlara karşı 15 bin lira zarar çarpıtılmış ve daha nice kasıt ve sabotaja karşı yalnız bırakılmış olarak sürünmekteyim. Haftalardır Ankara'nın bu hücra ve münzevi otelinde cinnet buhranları içinde çırpınmaktayım. Bütün istediğim zarara birkaç bin zamla 20 bin lira temininden ibarettir. Bunca muvaffakiyetten sonra uğratıldığım bu hal ve düştüğüm şeref kırıklığı hayatıma mal olabilir. (...) Artık Necip hakkında olmak mı olmamak mı kararı sizi de üzüntüden kurtaracak şekilde verilmeli ve bu iş bitirilmelidir. Ben kararlıyım ve her şeye razıyım."

14 Ocak 1958
'HESABI NASIL VERECEKSİNİZ'
"Ben hastayım. Şekerliyim. Ayrıca çıldırmak üzereyim. Bütün hastane halime acıyor. Bu vaziyette emrin uzaması benim ölüme ve cinnete terk edilmem demektir. Başıma bir hal gelecek olursa Allah'a, Türk Milletine ve "Allah bir" diyenlere karşı hesap nasıl verecektir. Kadiri mutlakın üzerine yemin ederim ki yalan söylemiyorum, mübelağa etmiyorum, rol oynamıyorum, edebiyat yapmıyorum."

14 Haziran 1958
'10 BİN LİRA LÜTFEDİLİRSE'
Reklam ve sair ihtiyaçlarım için 10 bin lira lütfedilirse... Ayda 6 bin lire tahsis olunursa... Akis, Kim, Form gibi mecmuacıklarla bütün muhalefet matbuatını saf fikirle çürütücü, muazzam bir içtimai ve edebi, ideoloji, bina edici kaalara ve yüreklere nüfuz edici bir mecmua kuracağıma emin olunabilir. Bu da olmazsa tam altı aydır bir tek yardım görmeyen beni vazife günüme kadar her ay muayyen ve mukarrer bir mikyas altında kurmaktan ve göz yaşları içende yalnız ibadet ve mücerret eserler kaleme almaya terk etmekten başka iş kalmaz."

http://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/808111-necip-fazildan-menderese-yalvaran-mektuplar


Tarihi şahsiyetleri bu fırsatla tanımak fırsatını buluyoruz.

Aslında bilen biliyor.

Üstadın Amerika ile muhabbetleri malum.

İktidarla yakınlığı da ortada idi.

Ama mektuplardaki üslup ve içerik doğrusu üstadın hayranlarını üzecek seviyede.

sar
09-01-2013, 23:19
Dünyaca Ünlü Yazar Türk Çıktı

Neredeyse Goethe ile ilgili araştırmaların tamamında sorulan ‘Goethe Müslüman mıydı?’ sorusuna yeni bir cevap daha eklendi. Goethe Türk çıktı!

GOETHE’NİN ATALARI SELÇUKLU
http://www.habervaktim.com/haber/305656/dunyaca-unlu-yazar-turk-cikti.html

BORA YAŞAR
10-01-2013, 00:23
72. Koğuş'ta idi sanıyorum.

Malum Hitler de Türk'tü.:)


Herşey iki kişi ile başladı ise sonuçta hepimiz akrabayız. Değil mi?

sar
10-01-2013, 09:32
Adolf Hitler DNA Samples Suggest Jewish, African Roots

http://www.thirdage.com/news/adolf-hitler-dna-samples-suggest-jewish-african-roots_8-24-2010

brokerüstad
20-02-2013, 22:43
Roman okuyan daha çok empati kuruyor
Geçtiğimiz günlerde yapılan bir araştırma, roman okuyan kişilerin roman okumayan kişilere oranla daha fazla empati kurduğunu ortaya çıkardı. ABD'de basınında ilgiyle karşılanan çalışmanın mimarı Prof. Matthijs Bal, "Okuduğum roman sayısının artmasıyla beraber çevremdeki insanları daha iyi anlamaya başlamıştım. Bu tecrübem araştırmamın çıkış noktasını oluşturdu" dedi
NEW YORK(ANKA)- Zeynep Öz - Geçtiğimiz günlerde yapılan bir araştırma, roman okuyan kişilerin roman okumayan kişilere oranla daha fazla empati kurduğunu ortaya çıkardı. ABD'de basınında ilgiyle karşılanan çalışmanın mimarı Prof. Matthijs Bal, "Okuduğum roman sayısının artmasıyla beraber çevremdeki insanları daha iyi anlamaya başlamıştım. Bu tecrübem araştırmamın çıkış noktasını oluşturdu" dedi.
Okumanın empati kurabilme yeteneği üzerindeki etkisini araştıran Vrije Üniversitesi profesörlerinden Matthijs Bal, öğrencilerinin katılımıyla iki farklı çalışma gerçekleştirdi. Birinci çalışmada, 36 öğrencisine Japonya'daki nükleer felaketler ve Libya'daki isyancılar hakkında çıkan gazete haberlerini okutan profesörün ikinci çalışmasında, 50 öğrenci Jose Saramago'nun "Körlük" adlı romanını, 47 öğrenci ise Hollanda'nın Kurtuluş Günü ile Yunanistan'daki isyancılar hakkında makaleler okudu. İki basamaklı gerçekleşen bu çalışma sonucunda Bal, öğrencilerin gerçek kaynaklar yerine hayal ürünü olan romanlara daha çok ilgi gösterdiğini ve okurların hayal ürünü karakterlerle kendileri arasında bir bağ kurarak gerçek olaylardan uzaklaşmayı tercih ettiğini gözlemledi.
"Roman okurken, kendimizi kaybettiğimiz an tamamen başka bir dünyaya geçiş yapıyoruz. Romandaki karakterin hissettiklerini kolayca hissedebiliyor ve sanki onun düşünceleri bizim düşüncelerimiz gibi davranabiliyoruz. Bu sayede, gerçek hayatta karşımıza çıkan kişilerin farklı fikirlerini ve sorunlarını daha iyi algılayabiliyoruz" diye konuşan Vrije Üniversitesi profesörlerinden Matthijs Bal, kurgusal olmayan gerçek olaylara okuyucuların aynı empatiyle yaklaşmadıklarının altını çizerek, Libyada'ki isyancılar hakkındaki yazılan bir yazının okuyucuya suçluluk ve yardım etme zorunluluğu hissini aşıladığını ifade etti. Bal, okurların kendilerini çaresiz hissetmekten ve gerçek olaylar karşısında empati kurmaktan kaçındığını vurguladı. (ANKA)
(HZO/CK/OE)

http://www.haberx.com/roman_okuyan_daha_cok_empati_kuruyor(17,n,11229689 ,187).aspx

BORA YAŞAR
16-04-2013, 10:32
Pulitzer ödülleri sahiplerini buldu


2013 Pulitzer ödülleri

ABD’nin en prestijli ödüllerinden biri olarak kabul edilen Pulitzer ödülleri, sahiplerini buldu.

Bu yıl tarih dalında Pulitzer ödülünü, Fredrik Logevall’in "Embers of War: The Fall of an Empire and the Making of America’s Vietnam"ı, drama dalında ise Ayad Akhtar’ın "Disgrace" isimli oyunu aldı.

Biyografi dalında Pulitzer ödülüne Tom Reiss’in "The Black Count: Glory, Revolution, Betrayal and the Real Count of Monte Cristo"su layık görülürken, şiir
ödülünü Sharon Olds’un "Stag’s Leap"i kazandı.

Kurgusal olmayan düz yazı türünde Pulitzer ödülü Gilbert King’in "Devil in the Grove: Thurgood Marshall, the Groveland Boys, and the Dawn of a New America"sına, müzik ödülü, Caroline Shaw’ın "Partita for 8 Voices"sına verildi.

Geçen yıl verilmeyen roman dalında Pulitzer ödülüne bu yıl Adam Johnson’ın "The Orphan Master’s Son"u layık görüldü.

Fotoğraf dalında Pulitzer ödülü ise AFP’den Javier Manzano ve AP’den de Rodrigo Abd, Manu Brabo, Narciso Contreras, Khalil Hamra ve Muhammed Muheisen’e
verildi.

Gazetecilik kategorisinde 5 ayrı dalda Pulitzer ödülü kazananlar ise
şöyle:

Kamu hizmeti: Sun Sentinel, Fort Lauderdale (FL)

Sıcak gelişme haberciliği: The Denver Post çalışanları

Araştırmacı gazetecilik: The New York Times’dan David Barstow ve Alejandra Xanic von Bertrab

Aydınlatıcı gazetecilik: The New York Times çalışanları

Yerel gazetecilik: Minneapolis Star Tribune’den Brad Schrade, Jeremy Olson ve Glenn Howatt

22 kategoride verilen Pulitzer ödülü, 1917 yılında Joseph Pulitzer adlı Macar asıllı ABD’li bir gazeteci tarafından kuruldu.


http://haber.gazetevatan.com/pulitzer-odulleri-sahiplerini-buldu/530451/166/haber

brokerüstad
21-05-2013, 20:00
Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Kongresi Bosna Hersek'in başkenti Saraybosna'da Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Kongresi (UTEK'13) düzenlendi. Kongrede 14 farklı ülkeden 351 katılımcı toplam 309 bildiri sundu.
Yağmur Dil, Kültür ve Edebiyat Dergisi'nin katkılarıyla Uluslararası Burç Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümü tarafından Bosna Hersek'in başkenti Saraybosna'da Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Kongresi (UTEK'13) düzenlendi.

Uluslararası Burç Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölüm Başkanı Doç. Dr. Mustafa Arslan, açılış konuşmasında kongrenin gayesinin, 'Türk dili, edebiyatı, tarihi ve kültürü üzerine yapılan inceleme ve araştırmalara katkı sağlamak' olduğunu dile getirdi. Arslan'ın ardından Türkiye Cumhuriyeti Bosna Hersek Büyükelçisi Ahmet Yıldız, Trakya Üniversitesi Rektör Yardımcısı Recep Duymaz, TİKA Bosna Hersek Koordinatörü Zülküf Oruç, Yunus Emre Kültür Merkezi başkanı Hayati Develi ve Yağmur Dergisi Genel Yayın yönetmeni Hasan Ahmet Gökçe de birer konuşma yaptı.

Türk Dünyası Edebiyatları, Eski Türk Edebiyatı, Türk Halk Edebiyatı, Yeni Türk Edebiyatı, Türk Dili, Türkçe Eğitimi, Türk Kültürü, Türk Lehçeleri başlıkları altında toplanan oturumlarda Ukrayna'dan, Kazakistan'a; Türkiye'den, Slovenya'ya kadar 14 farklı ülkeden 351 katılımcı iki gün boyunca toplam 309 bildiri sundu. Kongre, dün gerçekleştirilen Saraybosna ve Mostar gezisiyle sona erdi.

http://www.haber7.com/kulturel-etkinlikler/haber/1029204-bosnada-turk-dili-ve-edebiyati-kongresi

BORA YAŞAR
17-06-2013, 15:07
Ünlü yazar Peride Celal, 97 yaşında vefat etti.


Ailesinin isteği üzerine, usta romancının ne zaman ve nerede defnedileceği bilgisi basınla paylaşılmadı.

Peride Celal 1916 yılında İstanbul’da doğdu. Saint Pulchérie Fransız Okulu’nda okudu. Bir süre İsviçre’de Bern’de Basın Ataşeliği’nde çalıştı. Yazı hayatına Yedi Gün dergisinde yayımladığı bir öyküsüyle başladı (1935), bunu Son Posta, Cumhuriyet, Tan, Milliyet gazetelerindeki öykü, röportaj ve romanları izledi.

Yazı hayatının ilk on beş yılında aşk ve serüven romanlarıyla tanındı. Bu romanlar arasında Sönen Alev (1938), Yaz Yağmuru (1940), Ana Kız (1941), Kızıl Vazo (1941), Ben Vurmadım (1942), Atmaca (1944), Aşkın Doğuşu (1944), Yıldız Tepe (1945), Dar Yol (1949) vardır.

Daha sonra Peride Celal’in yazarlığında büyük bir dönüşüm gerçekleşti. Bu yeni dönemde daha gerçekçi, daha toplumsal bir bakışla yazdı: Üç Kadının Romanı (1954), Kırkıncı Oda (1958), Gecenin Ucunda (1963), Güz Şarkısı (1966), Evli Bir Kadının Günlüğünden (1971), Üç Yirmi Dört Saat (1971), Jaguar (1978), Bir Hanımefendinin Ölümü (1981), Pay Davası (1985), Üç Kadın (1987), Kurtlar (1991), Mektup (1994), Melahat Hanım’ın Düzenli Yaşamı (1999), Deli Aşk (2002).

Peride Celal, Üç Yirmi Dört Saat adlı romanıyla 1977 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü, Kurtlar adlı romanıyla da 1991 Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazandı. 1996’da Selim İleri’nin hazırladığı ve on dokuz yazarın katıldığı Peride Celal’e Armağan adlı kitap yayımlandı.

BORA YAŞAR
19-07-2013, 20:31
Kendine özgü yazım tarzıyla tanınan yazar Leyla Erbil, tedavi gördüğü hastanede 82 yaşında hayatını kaybetti.


Türk edebiyatının güçlü kalemlerinden Leyla Erbil, tedavi gördüğü Balat Or-Ahayim Hastanesi'nde hayatını kaybetti.

PEN Yazarlar Derneği tarafından Nobel Edebiyat Ödülü'ne Türkiye'den aday gösterilen ilk kadın yazar olan Erbil, 82 yaşındaydı.

En son geçen Nisan ayında "Tuhaf Bir Erkek" adlı kitabı yayımlanan Erbil'in ilk öyküsü 1956 yılında Seçilmiş Hikayeler Dergisi'nde yayımlandı.

Erbil, sözcük anlamlarını esnekleştirip değiştirmeye dair çabasının yanı sıra yazım kuralları ve noktalama işaretleriyle de oynayarak kendine özgü bir biçim geliştirdi.

Erbil, Türkiye Sanatçılar Birliği ile Türkiye Yazarlar Sendikası’nın da kurucu üyesiydi.


http://haber.stargazete.com/sanat/edebiyat-dunyasinin-aci-kaybi/haber-773852

BORA YAŞAR
04-08-2013, 14:23
Şair Ahmet Erhan (1958-2013) genç yaşta aramızdan ayrıldı...

Şiirleri kaldı yaşadığına tanıklık için.




BENİMLE BÜYÜYENLER İÇİN

Yağmurlar da diner moruk
Gökyüzüne bakmayıveririz bir gün
Zaten üç damla suyun bir avuç toprakla çarpımından
doğdum ben
Bunun için çamura kestim son günlerde
Sen hiç Bob Dylan dinledin mi
Hiç dün gece dinledin mi
Şarabı rakıyla karıştırıp
Saatler moruk saatler... ne olmuş saatlere
kurmayıveririz bir gün
Ben parmak hesabıyla bir ömür yaşadım
Yükseklik korkusundan başım hiç dik durmadı
İğreniyorum kendimden bile bazan
Dünyadan her zaman


Kaldırıp yakamı inerim gecenin ayıp yerlerine
Eve geç gelen adamların hüznüyle
Biz ne kötü yaşadık be moruk
Bir kuş kanatlarını dürünce rüzgarsız kalmak gibi
O kadar yalnız, o kadar umutsuzduk
-Geçmiş zaman kipi gitmedi burda ama neyse

Moruk diyorum artık benimle büyüyenlere...

BORA YAŞAR
10-10-2013, 21:39
2013 Nobel Edebiyat Ödülü açıklandı


Nobel Edebiyat Ödülü bu yıl Kanadalı yazar Alice Munro'ya gitti. Ödül açıklamasında Munro "modern kısa hikayenin ustası" olarak nitelendirildi. Bahisçiler ödülü Haruki Murakami'nin almasını beklerken bu sonuç bir sürpriz olarak değerlendirildi

BORA YAŞAR
13-10-2013, 12:20
Öykü mü, roman mı?

Müge İplikçi

Kanadalı yazar Alice Munro’nun bu seneki Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanması, son yıllarda tartışılıp duran ‘Öykünün neden bir işlevi yok?’ sorusuna güzel bir yanıt oldu. Nobel ödülünü bir öykü yazarının alması belki dünyada dönüp duran bu tuhaf soruyu bir süre alıkoyar da gerçekte tartışılması gerekenin edebiyat olduğunu hep birlikte hatırlarız!

Munro’yu okurken, tıpkı diğer iyi öykücüleri okurken duyduğunuz bir lezzet dolaşır ruhunuzda. İyi bir edebiyat metni karşısında bedeninizin ve ruhunuzun verdiği tepkidir bu. Ona kilitlenirsiniz. Hatta bir aşamadan sonra ona kendinizi bırakırsınız. O sizi alır ve götürür. Bilirsiniz ki yola çıktığınız yer asla vardığınız yer olmayacaktır. İyi metinler bunu yapar insana. Sizi değiştirir. Koşul ise bellidir: Onunla tanışmaya yelteniyorsanız değişmeyi de göze alacaksınız. Çehov metinleri, bu ‘dolaşım’a belki de bu anlamda verilebilecek en güzel örneklerden biridir. Zaten Munro’nun edebiyatı da Çehov’a bakar, kısaca iyi edebiyata.

İyi edebiyat!

İyi edebiyat sizi değiştirendir. Kısacası muazzam bir serüvendir. İster öykü, ister roman olsun bu böyledir, değişmez. Kimileri, son yıllarda kastedilenin ‘okunmayan metinler’ anlamına geldiğini ileri sürse de buna paye vermemek faydalıdır. İyi edebiyat dediğimiz, insanı insana anlatandır. Ve böylesi metinlerin etrafındaki hale de ‘elitizm’ falan değil ‘yaşamdır’, sadece yaşam ve yaşamın katmanlılığı.

Munro’nun edebiyatında da bunu yakalarsınız. ‘Allah’ın Kanadalı yazarı’ demez, bu kadının anlattıklarında gezinenlerin aslında tanıdığınız insanlar ve duygular olduğunu fark edersiniz. Ancak göze almanız gereken şu hususu da atlamamanız gerekir: Sizi katmanların arasına sokacaktır bu metinler; kimi kez kaybolacak, kimi kezse tutunacak bir dal bile bulamayacaksınızdır. İyi haberse şudur: Ancak böylelikle iyi bir edebiyat okuru olabilirsiniz!

Pek çok öykü kitabının (ve evet bir romanın da!) yazarı olan Alice Munro’nun dilimize çevrilen kitapları arasında Bazı Kadınlar’ı (Can Yayınları) öncelikle okuma listenize almanızı öneririm. Hemen hemen tüm kahramanları kadınlardan oluşur bu kitabın. Ve kitaptaki bu kadınların neredeyse tümü genel geçer algıları reddeden ve onlara çizilen, öngörülen dünyaları kabul etmeyen kadınlar, güzel ve cesur kadınlardır...

Hemen ardından da yine Can Yayınları’ndan çıkan Çocuklar Kalıyor’u okuyun derim. Oradaki taşra ikiyüzlülüğünü gördüğünüzde Kanada’nın çok da uzakta olmadığını bir kez daha keşfedeceksiniz!

Alice Munro’nun Nobel ödülünü kazanması, sadece iyi edebiyatın değil, öyküye ve kadın kalemine verilen değerin de dünya çapındaki onaylanışı oldu. İyi oldu, iyi.


http://haber.gazetevatan.com/oyku-mu-roman-mi/576018/4/yazarlar


Hikayeyi severim.

Kısadır, özdür, çarpıcıdır.

Benim gibi tezcanlılar için uzunluğu gayet yerinde.

Roman yazmak zordur kabul.

Ama hikaye yazmak kolaydır yanlış bir önermedir.

Şiir gibi hikaye de iyi bir gözlem ve kısa alanda vurucu bir tema ister. Kolay değildir.

Deneyin isterseniz.:)

Ben lise yıllarımda Kemalettin Tuğcu ile başlamıştım okumaya. Sonra gelişerek Çehov'la tanıştım.

Yaşar Kemal de romanın ustası olmakla beraber ben kısa yazılarını daha çok severim.

Hemingway doyulmaz lezzette bir hikaye yazarıdır.

Hamsun da.

Munro'yu tanımazdım. Son yıllarda iyi bir okuyucu sayılmam doğrusu. Yukarıda yazarın tavsiye ettiği iki kitabı Can Yayınlarından ısmarlamakla başlayayım yeniden hikayeye.

Bakalım eski tadları alabilecek miyim?

BORA YAŞAR
13-10-2013, 14:33
Sinema da Alice Munro’yu seviyor



Filiz Aygündüz


Nobel Edebiyat Ödülü’nün bu yılki sahibi Kanadalı yazar Alice Munro oldu. Gönlüm Murakami’nin kazanmasından yanaydı ama Munro’ya da çok sevindim. Seksen yılı devirmiş, tam da yazmaktan vazgeçmişken gelen bu ödülden sonra fikri değişir yazmaya devam eder diye umuyorum. Çünkü çok özel bir deneyim Alice Munro öyküleri okumak ve kendisi ara vermeksizin yazmasını bencilce isteyeceğim yazarlardan.

Haftanın yedi günü sabah 8’den 11’e kadar yazarmış. Çocukları küçükken, onlar okuldan gelene kadar... Eşiyle birlikte açtıkları kitapçı dükkanında çalıştığı dönemlerde ise, herkes uykuya yattıktan sonra. Yazı yazmaya vakit bulamadığında da kafasının içinde dolaşıp kağıda dökülecekleri günü beklermiş öyküleri. Yola roman yazmak üzere çıkıp, öyküyle devam etmesi de bu hayat koşullarıyla ilgili. Roman yazarken çocuklarla ve ev işleriyle birlikte hareket edemeyeceğini görünce, öyküde karar kılmış. “Birilerinin başına gelen bir şey hakkında hikayeler yazmak, okuyucuyu hikayeyi okurken şaşırtmak istiyorum,” diyor. Artık edebiyatta, aslına bakarsanız hayatta da, çok fazla şaşırmadığımız bir dünyada bunu ustalıkla yapıyor Munro. Hep yaptı. Hem elimizde kitap, donup kalmamızı sağladı hem ‘iyi öykü’nün tadına varmamızı.

Alice Munro’nun Türkiye’deki yayıncısı Can Yayınları. Yayınevi, 2011 yılında yazarın, ‘kendinden başka kimseden korkmayan kadınların öyküleri’ni kaleme aldığı “Bazı Kadınlar”ı, 2012 yılında da bugüne kadarki en cesur öykülerinin toplandığı “Çocuklar Kalıyor”u yayımladı. Önümüzde uzun bir bayram tatili var. Alice Munro’yu keşfetmeye bu iki kitapla başlayabilirsiniz.

Bu arada yazarın bir diğer kitabı “Hateship, Friendship, Courtship, Loveship, Marriage / Nefret, Arkadaşlık, Flört, Aşk, Evlilik” ise yine Can Yayınları etiketiyle, kasımda İstanbul Kitap Fuarı’nda okurlarla buluşacak. Kitapla aynı adı taşıyan öyküden sinemaya uyarlanan film de, bu yıl Toronto Film Festivali’nde görücüye çıktı.

Kitabın ve filmin adı, bir oyundan geliyor. Sizin ve hoşlandığınız kişinin isimlerindeki aynı harfleri çıkarıp, geri kalan harflerin sayısı kadar, nefret, arkadaşlık, flört, aşk, evlilik kelimeleri üzerinde ilerliyorsunuz. 1 nefret, 2 arkadaşlık, 3 flört... Elinizdeki toplam rakam hangi kelimede kalıyorsa beğendiğiniz kişiyle gelecekteki ilişkinizin akıbeti ortaya çıkıyor. Joanna’nın, bakıcılığını yaptığı Sabitha’nın babası Ken’le sahte mektuplar üzerinden girdiği ilişkiyi, dokunaklı ama hayata inanmamızı da sağlayarak anlatan müthiş bir öykü bu.

Kristen Wiig’in Joanna karakterini canlandırdığı filmde, Ken’i Guy Pearce, Sabitha’yı ise Hailee Steinfeld oynuyorlar. Filmin yönetmen koltuğunda, çektiği belgesel ve kısa filmleriyle tanınan yönetmen Lisa Johnson oturuyor. Toronto Film Festivali’nde gösterilen film, eleştirmenlerden olumlu değerlendirmeler aldı. Variety’nin film eleştirmeni Justin Chang, özellikle Guy Pearce’ın oyunculuğuna tam not verdi. Önümüzdeki sezon, direkt DVD ile çıkma kararı almazlarsa, Alice Munro’yu Türkiye vizyonunda görme olasılığımız yüksek.

Bu arada, kasımda çıkacak olan kitaptaki son öykü “Ayı, Dağı Aştı Geldi” de “Ondan Uzakta” adıyla beyaz perdeye aktarılmıştı. 1974’ten bu yana uyarlanıyor öyküleri. Velhasıl sinema seviyor Munro’yu. Edebiyatın sevdiği de ortada. Türkçeye çevrilmeyi bekleyen 13 kitabı daha var. Umarım bir an evvel, art arda hepsini Türkçede görme şansımız olur.

http://gundem.milliyet.com.tr/sinema-da-alice-munro-yu-seviyor/gundem/ydetay/1776753/default.htm


Nobel gibi önemli ödüllerin nu iyiliği var.

Bizim gibi ilgisiz okurlara bir yazarı ilgi çekmek.

Munro'nun kitapları önümüzdeki aylarda çok ilgi görecektir benim gibi tembel Türk okurlarından.:)

BORA YAŞAR
18-04-2014, 09:18
Gabriel Garcia Marquez Öldü...



“Gitme zamanı gelmişse ‘dur’ demenin, zaman geçmişse ‘dön’ demenin ve aşk bitmişse ‘yeniden’ demenin, anlamı yoktur.” sözlerinin sahibi, Yüzyıllık Yalnızlık ve Kolera Günlerinde Aşk’ın unutulmaz yazarı Gabriel Garcia Marquez, hayatanı kaybetti...


Nobel edebiyat ödülü sahibi Kolombiyalı yazar, 87 yaşındaydı. Marquez, Meksiko’da, zatürre tedavisi görmüş, 9 Nisan’da taburcu edilmişti. “Büyülü gerçekçilik” akımının en önemli isimlerinden Marquez evinde dinleniyordu. Yazar; eserlerinde tutku, büyü, şiddet ve eşitsizlik temalarını yoğun olarak işlemişti. Unutulmaz eserlere imza atan Marquez, 1982’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüştü. Marquez, yaşam öyküsünü anlattığı “Anlatmak için Yaşamak” adlı son eserini 2002’de yayımlamıştı.

GABRIEL GARCIA MARQUEZ KİMDİR

Gabriel José de la Conciliación García Márquez (6 Mart, 1927) Kolombiyalı yazar, romancı. 1927’de Kolombiya'nın Aracataca kentinde doğdu. Büyükannesiyle büyükbabasının evinde ve teyzelerinin yanında büyüdü. Başkent Bogota’daki Kolombiya Ulusal Üniversitesi’nde başladığı hukuk ve gazetecilik öğrenimini yarım bıraktı. 1940’lardan başlayarak uzun yıllar gazetecilik yaptı. Öykü yazmaya 1940’ların sonlarında başladı. Yayınlanan ilk önemli yapıtı Yaprak Fırtınası idi. 1961 de yayınlanan Albaya Mektup Yazan Kimse Yok adlı romanını, Hanım Ana’nın Cenaze Töreni(1962) adlı öykü kitabı ve Kötü Saatte(1962) izledi. Yazar en tanınmış romanı Yüzyıllık Yalnızlık’ı(1967) Meksika’ya ilk gidişinde yazdı. Yüzyıllık Yalnızlık’taki bir bölümden etkilenerek yazdığı öykülerini İyi Kalpli Erendina(1972) adlı kitapta toplayan yazar daha sonra sırasıyla Mavi Bir Köpeğin Gözleri (1972), Başkan Babamızın Sonbaharı (1975), Kırmızı Pazartesi (1981), Kolera Günlerinde Aşk (1985), Labirentindeki General (1989) yayınladı. Yazarın Türkiye’de yayınlanan diğer kitapları arasında Bir Kayıp Denizci, Sevgiden Öte Sürekli Ölüm, Aşk ve Öbür Cinler, Şili de Gizlice, On İki Gezici Öykü ve Bir Kaçırılma Öykü sayılabilir.

BORA YAŞAR
07-07-2014, 17:46
'Atatürk - Modern Türkiye'nin Kurucusu' kitabının yazarı, İngiliz yazar Andrew Mango vefat etti.

İngiliz-Rus kökenli bir ailenin çocuğu olarak 1926'da Türkiye'de doğan Andrew James Alexander Mango, İstanbul ve Ankara'nın ardından ömrünün geri kalanını 1947'de taşındığı Londra'da sürdürdü. Uzun yıllar boyunca Londra Üniversitesi'nde çalışmalarını sürdüren Mango, 1999 yılında Türk okuru tarafından yakından tanınmasını sağlayan Atatürk - Modern Türkiye'nin Kurucusu kitabını çıkardı. Beş yıllık bir çalışmanın ürünü olarak ortaya çıkan bu eser, Mustafa Kemal Atatürk hakkında şimdiye kadar hazırlanmış en kapsamlı kitap olarak biliniyor.

http://www.hurriyet.com.tr/dunya/26756366.asp

BORA YAŞAR
14-07-2014, 22:55
Nobel ödüllü yazar Gordimer, 90 yaşında öldü

Nobel edebiyat ödülü sahibi Güney Afrikalı yazar Nadine Gordimer, hayatını kaybetti.


Yazarın ailesi tarafından yapılan açıklamada, ünlü yazarın evinde uyurken öldüğü belirtildi.

Man Booker Ödülü'nü 1974'de, Nobel Edebiyat Ödülü'nü de 1991'de kazanan Gordimer, Güney Afrika'daki Apartheid rejiminin karşısında durmuştur.

Çok sayıda makale, deneme ve söylev kaleme alan ve eserlerin birçok dile çevrilen ünlü yazarın eserleri arasında "Başka Dünyalar", "Yaşamaya Bak", "Oğlumun Öyküsü" ve "July'ın İnsanları", "Evdeki Silah", "Kimi Güzelliklere Doğar" ve "Yanımda Kimse Yok" bunuluyor.

http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/keyif/26807660.asp

BORA YAŞAR
26-08-2014, 11:46
Cumhuriyet şairi 100 yaşında

Çocuk ve Allah'tan Tapınağa Asılmış Gövdeler'e, Taş Devri'den Çukurova Koçaklaması'na, Toprak Ana'dan Pir Sultan Abdal Günleri'ne… Cumhuriyet tarihinin en üretken şairlerinden Fazıl Hüsnü Dağlarca 100 yaşında!

“Şiirlerle ve Anılarla Dağlarca” gecesi
Beşiktaş Belediyesi, Dağlarca’nın 100. doğum yılını bir dizi etkinlikle kutlayacak. 1914 Beşiktaş doğumlu olan Dağlarca için düzenlenecek etkinliklerin ilki, doğum günü olan bugün, saat 20.00’de Beşiktaş Abbasağa Parkı’nda gerçekleştirilecek.

“Dağlarca Burada! Şiirlerle ve Anılarla Dağlarca” adlı etkinliğe Doğan Hızlan, Ataol Behramoğlu, Haydar Ergülen, Sennur Sezer, Adnan Özyalçıner, Enver Ercan, Orhan Alkaya, Ertan Mısırlı, Zeynep Oral, Müşir Kaya Canpolat, Mustafa Köz, Türkan Yeşilyurt, Ahmet Soysal, Leyla Şahin, Pelin Özer, Engin Turgut, Egemen Berköz gibi edebiyat dünyasından çok sayıda isim katılıyor.

Emin İgüs ve Eylem Pelit, verecekleri konserde Dağlarca’nın şiirlerinden bestelenen türküleri seslendirecek. Şair için gazeteci Yasemin Arpa tarafından hazırlanan “Dağlarca Burada” belgeselinden de kısa bir bölüm gösterilecek.

Ayrıca, etkinliğe katılacak çocuklara Beşiktaş Belediyesi tarafından Dağlarca’nın çocuk kitapları dağıtılacak.

Şiir yarışması
Beşiktaş Belediyesi ayrıca şairin 100’üncü yaşı onuruna bir de şiir yarışması başlatıyor. Seçici kurulunda PEN Türkiye Merkezi ile Yazarlar Sendikası’ndan birer temsilci ile Doğan Hızlan, Prof. Dr. Talat Sait Halman, Enis Batur, Ataol Behramoğlu, Haydar Ergülen, Enver Ercan, Sennur Sezer , Adnan Özyalçıner’ın yer alacağı yarışmanın koşulları önümüzdeki günlerde duyurulacak.

http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/cumhuriyet-sairi-100-yasinda-403449


Türkçem benim ses bayrağım...:)

BORA YAŞAR
30-09-2014, 10:18
Edebiyatımızın önemli isimlerinden köy enstitüsü mezunu 88 yaşındaki yazar Talip Apaydın, iki ay önce yatırıldığı hastanede hayatını kaybetti.

emrek83
07-10-2014, 20:06
500 bin dolar ödüllü kitap 'Endgame' yarın çıkıyor 500 bin dolar ödüllü kitap "Endgame", dünyayla aynı anda yarın Türkiye'de satışa çıktı. Kitap okuyucularına bulmacayı çözüp 500 bin dolar değerindeki altını kazanma şansı tanıyor. İSTANBUL (AA) 6 Ekim 2014 Bulmacayı çöz 500 bin doları kazan




Konuya ilişkin yapılan açıklamaya göre, Pena Yayınları'ndan çıkan kitabın okuyucuları, bulmacayı çözüp 500 bin dolar değerindeki altını kazanmak için yarışacak.

Sinema, bilgisayar oyunu, sosyal ağlar, bir dizi hikaye ve sayısız interaktif uygulamayı kapsayan yapısıyla dünyada şimdiye kadar yapılmış en kapsamlı kitap projesi olduğu belirtilen Endgame'in oyun platformu Google tarafından hayata geçilirken, filmin çekimini ise 20th Century Fox üstlenecek.



ABD'li yazar James Frey'in üç kitaplık dizisinin ilk romanı olan Endgame, 38 ülkeyle aynı anda yayımlanacak.

Genç yetişkinleri hedefleyen dizi, dünyanın sonunu getirecek felaketlerin başlamasıyla 12 kadim uygarlığın temsilcisi olan 12 özel gencin, dünyanın ve kendi ırklarının kurtuluşu olan 3 anahtarı arama mücadelesini anlatıyor.

Türkiye'deki ismiyle "Endgame: Çağrı", bir maç sırasında Fenerbahçe Stadı'na düşen bir meteorla başlıyor ve bu, dünyanın sonunu getirecek felaketlerin ilki oluyor. Doğduklarından beri dünyayı kurtarmak için yetiştirilen, farklı niteliklere ve güçlere sahip 13-20 yaş arası gençler, bu işaretin ardından 3 anahtarı bulmak için amansız bir mücadeleye girişiyor.

Romanın satırlarında gizli ipuçlarını bulan ve şifreleri çözen okuyucular, dünyanın herhangi bir yerinde saklanan anahtarla, Las Vegas'taki bir otelin lobisinde duran ve içinde 500 bin dolar değerinde altın bulunan kasayı açma şansına sahip olacak. İkinci kitap 1 milyon dolar, üçüncü kitap 1,5 milyon dolar, toplamda ise 3 milyon dolar değerinde altın kazanma fırsatı sunulacak.

http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/keyif/27336365.asp

BORA YAŞAR
09-10-2014, 15:26
İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi tarafından, Nobel Edebiyat Ödülü'nün 69 yaşındaki Fransız yazar Patrick Modiano'ya verildiği açıklandı.

İsveç'in başkenti Stockholm'de bulunan akademide yapılan açıklamayla ödüle layık görüldüğü belirtilen yazar Modiano, aynı zamanda 1.1 milyon doların (yaklaşık 2.5 milyon TL) da sahibi oldu.

Nobel ödüllü yazarın, 'En Uzağından Unutuşun', 'Bir Gençlik', 'Bir Sirk Geçiyor', 'Kötü Bir İlkbahar' romanlarının yanı sıra 'Babam ve Ben' isimli çocuk kitabı Türkçe'ye çevrilmişti.


http://www.hurriyet.com.tr/kelebek/keyif/27355150.asp

BORA YAŞAR
17-11-2014, 16:55
http://s17.postimg.org/rvi8awgf3/26752579.jpg (http://postimage.org/)
[/url]


33. İstanbul Kitap Fuarı'na yoğun ilgi


"Sinemamızın 100. Yılı" temasıyla düzenlenen 33. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı, dün sona erdi. İstanbulluların hafta boyunca yoğun ilgi gösterdiği fuarın son günü de oldukça kalabalıktı. Fuar merkezi ile metrobüs durağını birbirine bağlayan üst geçitte izdiham yasandı. Bazı okurlar o anları selfie çekerek ölümsüzleştirdi.

[url]http://kelebekgaleri.hurriyet.com.tr/galeridetay/88811/2368/1/27593302/33-istanbul-kitap-fuari (http://postimage.org/index.php?lang=turkish)

BORA YAŞAR
27-11-2014, 15:44
Kolombiya karıştı

Márquez'in kişisel arşivi Teksas Üniversitesi’ne satılınca kızılca kıyamet koptu. Ailesi hükümetten herhangi bir teklif gelmediğini açıkladı, Ulusal Kütüphane arşivin bir bölümünün ülkede kalacağını duyurdu. Halkın tepkisi ise hükümete odaklandı.

http://s13.postimg.org/mh9j0v1d3/fft1_mf3600.jpg (http://postimage.org/)


Geçtiğimiz nisan ayında 87 yaşında yaşama veda eden ve Miguel de Cervantes'ten bu yana İspanyol dilinin en önemli yazarı kabul edilen Kolombiyalı gazeteci-yazar Gabríel Garcia Márquez'in kişisel arşivi, Teksas Üniversitesi’ne bağlı Harrly Ronsom Merkezi’nde korunacak malum. İşte ne olduysa ondan sonra oldu, deyim yerindeyse kızılca kıyamet koptu. Kolombiya Kültür Bakanı Mariana Garces, arşivin Teksas Üniversitesi tarafından satın alınmasının ülke için büyük kayıp olduğunu söylese de, aile, hükümetin arşiv için kendileriyle hiçbir şekilde iletişime geçmediğini savundu.

Öte yandan Kolombiya Ulusal Kütüphanesi’ne ait resmi Twitter hesabından, Nobel ödüllü yazarın, Yüzyıllık Yalnızlık romanının daktiloda yazılmış orijinal sayfaları ile yazara ait birkaç kitabın ülkesinde kalacağı duyuruldu. Bu açıklama Kolombiyalıları tatmin etmişe benzemiyor. Sosyal ağlardan hükümete yoğun eleştiri bombardımanı sürüyor.

Hükümetin böylesi bir durumda devreye girmesi gerektiğinin altını çizen yazar Eduardo Márceles, Kolombiya RCN Radyosu’na verdiği demeçte, "Yurtdışına çıkarılmadan önce biz Kolombiyalılara arşivi satın almak için bir şans verilmeliydi" dedi.

Austen'in yüzüğü örneği

Benzer bir durum geçtiğimiz yıl Jane Austen'in yüzüğü vesilesiyle İngiltere'de yaşanmıştı. American Idol yarışmasının galibi Kelly Clarkson, bir zamanlar Jane Austen’a ait olan altın ve firuze yüzüğe 2012'de Sothebys'in düzenlediği müzayedede en yüksek teklifi vermiş ancak halkın yoğun tepkisi nedeniyle ülke dışına çıkaramamıştı.

http://s12.postimg.org/p1fms2k6l/jausten5_C351_096_A_26_E9.jpg (http://postimage.org/)

Geçici bir ihracat yasağı sayesinde Chawton, Hampshire’daki Jane Austen’ın Evi Müzesi’nin parayı toplayabilmesi için gereken zaman sağlandıktan sonra geçtiğimiz ağustosta bir kampanya başlatıldı. Dünyanın dört bir yanındaki Austen hayranlarından gelen bağışlar müzenin 152 bin 450 dolarlık hedefine ulaşmasını ve 30 Eylül’deki son tarih öncesinde Clarkson’un teklifine yetişmesini sağladı.

Durumu anlayışla karşılayan Kelly Clarkson da, “Söz konusu yüzük ulusal bir hazine. Birçok Jane Austen hayranının onu görme fırsatı bulacağını bilmekten mutluluk duyuyorum” diye konuşup teklifini geri çekti.

Ünlülerin çoğu bu merkezde
Márquez’in arşivinin korunacağı Teksas Üniversitesi’nin Harrly Ronsom Merkezi bu konuda en önemli kurumlardan biri olarak kabul ediliyor. James Joyce, Ernest Hemigway, William Faulkner ve Jorge Luis Borges gibi yazarların arşivlerine de evsahipliği yapan merkezin Marquez’in ailesine ödediği rakam bilinmiyor.

Harry Ransom Merkezi'ndeki araştırma kütüphanesinde sergilenecek arşivde dünya çapında 50 milyondan fazla satan Yüzyıllık Yalnızlık’ın orijinal metninin yanı sıra Márquez'in Graham Greene, Milan Kundera, Günter Grass ve Carlos Fuentes gibi yazarlara gönderdiği mektuplar ve yazarın yakın arkadaşlarından Fidel Castro ile ilgili belgeler de yer alıyor.

Yarım kalan romanı da var
Yaklaşık 2 bin parçadan oluşan arşivde kırktan fazla fotoğraf albümü, Márquez'in eserlerini yazdığı Smith Corona daktiloları ve beş bilgisayarının yanı sıra yarım kalan eseri Birbirimizi Ağustos'ta Göreceğiz de bulunuyor. Aile söz konusu romanın yayımlanması konusunda nihai kararı vermiş değil.

Arşivi değerlendirmek için yazarın ölümünün ardından Mexico'daki evini ziyaret eden Latin Amerika edebiyatı uzmanı Jose Montelongo, "Kendimi, iksirlerinin tarifini gizli tutmaya çalışan ünlü bir simyacının laboratuvarına girmiş gibi hissettim. Marquez'in odasında yaratma mücadelesini apaçık görebiliyorsunuz" yorumunu yapmıştı.

http://kitap.radikal.com.tr/makale/haber/marquezin-arsivi-sohretler-kutuphanesinde-410520

BORA YAŞAR
19-02-2016, 21:59
http://i.hurimg.com/i/hurriyet/90/620x350/56c7383dc03c115be025588d.jpg

'To Kill A Mockingbird' (Bülbülü Öldürmek) romanıyla tanınan ABD'li yazar Harper Lee, 89 yaşında hayatını kaybetti. Lee'nin ölümünü eserlerini yayımlayan HarperCollins Yayınevi duyurdu. Lee, 1960'ta piyasaya çıkan 'To Kill A Mocking Bird' ile Pulitzer Ödülü'ne layık görülmüştü.

Lee, son olarak geçtiğimiz yıl yaz aylarında 'To Kill A Mockingbird'ün devamı addedilen 'Go Set A Watchman' (Tespih Ağacının Gölgesinde) isimli eserini yayımlamıştı. Yazarın bu kitap ve birkaç makale dışında herhangi bir basılı eseri bulunmuyor.

Lee'yi efsane haline getiren 'To Kill A Mockingbird'de, Scout Finch isimli bir kız çocuğunun iyi ile kötü arasındaki farkı öğrenme süreci konu ediliyor. Lee'nin 1936'da on yaşındayken yaşadığı bir olayı temel alıyor ve olayları, Maycomb adlı hayali bir kasabada yaşayan küçük bir kızın gözünden anlatıyor. O dönemde ırkçılığın çok yaygın olduğu ABD'nin güneyinde geçen kitap, Amerikan edebiyatının en ölümsüz eserlerinden biri sayılıyor.

Dünya çapında 30 milyon satan eser en çok satılan romanlardan biri kabul ediliyor.

http://www.hurriyet.com.tr/unlu-yazar-harper-lee-hayatini-kaybetti-40057696

Bülbülü Öldürmek isimli Harper Lee romanını, bana Darüşşafaka Öğrenci Birliği 25.2.1964 tarihinde hediye etmiş.

Hala kitaplığımda durur.

Geçen ay kızım kitabı okudu ve çok etkilendi.

Hemen yazarı, Bülbülü Öldürmek'in devamı sayılan , "Tespih Ağacının Gölgesinde" adlı romanı ısmarladık ve okuduk.

İkimizde, öykünün sıcaklığından çok hoşlandık.

Yazarın Truman Capote'la olan dostluğunu anlatan bir kitabı da yakında okumuştum.

İyi yazarlar ölmüyor.

Toprağı bol olsun.

BORA YAŞAR
19-02-2016, 22:30
https://pbs.twimg.com/media/CblusckUkAAeX5p.jpg

BORA YAŞAR
20-02-2016, 11:40
http://i.radikal.com.tr/620x332/2016/02/20/fft107_mf7131721.Jpeg

"Gülün Adı" ve "Foucault Sarkacı" adlı romanlarıyla dünyaca ün kazanan İtalyan yazar, bilim insanı ve düşünür Umberto Eco, 84 yaşında hayata gözlerini yumdu.

Aynı zamanda Ortaçağ estetiği ve göstergebilim uzmanı olan Umberto Eco, bir süredir kanser tedavisi görmekteydi. Çağdaş kültürün en önemli isimlerinden biri olan Umberto Eco, yerel saatle dün akşam saat 22.30 sıralarında evinde yaşamını yitirdi.

20. yüzyılın en önemli düşünürlerinden kabul edilen Eco, birçok uluslararası ödüle ve İtalya, Fransa ve Almanya'dan devlet nişanlarına sahipti. Son olarak "Sıfır Sayı" adlı kitabı yayımlanan Eco'nun eserleri pek çok dile çevrilmişti.

1932 yılında İtalya'nın Alessandria kentinde doğan Umberto Eco, 1971 yılından bu yana Bologna Üniversitesi'nde profesör olarak çalışmaktaydı.

1980 yılında yayımlanan "Gülün Adı", Sean Connery'nin başrolünü üstlendiği bir filmle beyaz perdeye aktarılmıştı.

'ROMANLARIMI HAFTA SONU YAZARIM'

Eco, yüksek lisans ve doktora çalışmalarını Thomasçılık akımı ve bu akımın estetik anlayışı üzerine yaptı. Tarihçi, filozof, Orta Çağ uzmanı, James Joyce üzerine derin araştırmalar yaptı.

Bir söyleşisinde "Ben felsefeciyim; romanlarımı sadece haftasonları yazarım" demişti.

1962'de Torino Üniversitesi'nde doçent, 1969'da ise Floransa Üniversitesi'nde görsel iletişim dalında profesör oldu. 1971'de Bologna Üniversitesi'ne geçti ve 1975 yılında bu üniversitenin Gösteri ve İletişim Bilimleri Enstitüsü'nün başına getirildi.

Roland Barthes'tan sonra, "ayrıntıların anlamı" ya da "ayrıntıların sosyolojisi" adı verilen bir anlayışın önemli köşe taşlarından birisi olan Umberto Eco'nun pek çok eseri Türkiye'de yayınlandı.

100 entelektüel listesinde yer aldı

Kasım 2005 ve Haziran 2008 tarihlerinde ABD'den Foreign Policy ve İngiltere'den Prospect dergilerinin internet üzerinden okuyucu anketleri ile oluşturduğu dünyanın ilk 100 entelektüeli listelerinde, 2005 yılında 2., 2008 yılında 14. sırada yer aldı.

İlk romanı Gülün Adı 1980'de yayımlanmıştı. Türkçeye 1986'da Can Yayınları tarafından çevrildi.

Roman 1986'da Fransalı yönetmen Jean-Jacques Annaud tarafından sinemaya aktarıldı ve Sean Connery filmde başrolü oynadı.

Son kitabı 'Numero Zero' 2015 yılının Mart ayında yayınlamıştı. Eco bu romanında Mussolini ve sevgilisinin 1945'te Como Gölü'nde vurulması ve 1992 yılında Milan'da yaşayan Colonna isimli yazar hakkındaki hikayeleri anlatmıştı.

Umberto Eco'nun Kitapları

Gülün Adı (Can Yayınları, 1986)
Alımlama Göstergebilimi (Düzlem Yayınları, 1991)
Foucault Sarkacı (Can Yayınları, 1992)
Günlük Yaşam'dan Sanata (Adam Yayıncılık, 1993)
Önceki Günün Adası (Can Yayınları, 1995)
Anlatı Ormanlarında Altı Gezinti (Can Yayınları, 1995)
Avrupa Kültüründe Kusursuz Dil Arayışı (Afa Yayınları, 1995)
Ortaçağı Düşlemek (Can Yayınları, 1996)
Yorum ve Aşırı Yorum (Can Yayınları, 1996)
Somon Balığıyla Yolculuk (Can Yayınları, 1997)
Yanlış Okumalar (Can Yayınları, 1997)
Beş Ahlak Yazısı (Can Yayınları, 1998)
Ortaçağ Estetiğinde Sanat ve Güzellik (Can Yayınları, 1998)
Açık Yapıt (Can Yayınları, 2001)
Zamanların Sonu Üstüne Söyleşiler (Yapı Kredi Yayınları, 2001)
Baudolino (Doğan Kitap, 2003)
İnanç ya da İnançsızlık (1001 Kitap, 2005)
Kraliçe Loana'nın Gizemli Alevi (Doğan Kitap, 2005)
Cecü'nün Yer Cüceleri (Yapı Kredi Yayınları, 2006)
Güzelliğin Tarihi (Doğan Kitap, 2006)
Çirkinliğin Tarihi (Doğan Kitap, 2009)
Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın (Umberto Eco ve Jean-Claude Carriere'in Sohbetleri) (Can Yayınları, 2010)
Prag Mezarlığı (Doğan Kitap, 2011)
Sıfır Sayı (Doğan Kitap, 2015)

http://www.radikal.com.tr/kultur/italyan-yazar-ve-dusunur-umberto-eco-hayatini-kaybetti-1514284


80 yaş ve üzeri iyi yazar kuşağı birer birer ayrılıyorlar dünyamızdan.

Yazdıkları bizimle kalacak.

BORA YAŞAR
24-04-2016, 13:17
https://pbs.twimg.com/media/CgwvO-XU0AAfNT1.jpg

Shakespeare oyunlarında ölüm nedenleri....:)

İyi bir araştırma..

BORA YAŞAR
25-04-2016, 13:52
https://scontent-fra3-1.xx.fbcdn.net/v/t1.0-9/13082744_1363902206970042_4223594150710466783_n.jp g?oh=d5642aa6f66cd89b73f4b722281c4d88&oe=57BF8BC0

En çok kitapevi ve kitap satışı olan iller :

Siyah=Hiç yok
Gri=En az olan
Lacivert=orta
Açık mavi=En çok

BORA YAŞAR
25-05-2016, 15:10
125 yazar tüm zamanların en şahane kitaplarını seçti



Çağdaş İngiliz ve Amerikan edebiyatının 10 şahane romanı, öykü koleksiyonu, oyunları ve şiirleri, The Top Ten: Writers Pick Their Favorite Books (En iyi 10 Roman: Yazarların Favori Kitapları) adlı bir listede toplandı.

Listeye katkıda bulunan yazarlar arasında Normal Mailer, Ann Patchett, Jonathan Franzen, Claire Messud, and Joyce Carol Oates gibi isimler de var.

İşte yazarların favori kitapları:

20. yüzyılın en iyi 10 romanı:

1. Lolita – Vladimir Nabokov
2. Muhteşem Gatsby – F. Scott Fitzgerald
3. Kayıp Zamanın İzinde – Marcel Proust
4. Ulysses – James Joyce
5. Dublinliler – James Joyce
6. Yüzyıllık Yalnızlık – Gabriel Garcia Marquez
7. Ses ve Öfke – William Faulkner
8. Deniz Feneri – Virginia Woolf
9. Bütün Hikayeler – Flannery O’Connor
10. Solgun Ateş – Vladimir Nabokov

19. yüzyılın en iyi 10 romanı:

1. Anna Karenina – Leo Tolstoy
2. Madame Bovary – Gustave Flaubert
3. Savaş ve Barış – Leo Tolstoy
4. Huckleberry Finn’in Maceraları – Mark Twain
5. Anton Çehov’dan Hikayeler – Anton Çehov
6. Middlemarch – George Eliot
7. Moby-Dick – Herman Melville
8. Büyük Umutlar – Charles Dickens
9. Suç ve Ceza – Fyodor Dostoyevsky
10. Emma – Jane Austen

Seçilen kitap sayılarına göre yazarlar

1. William Shakespeare – 11
2. William Faulkner – 6
3. Henry James – 6
4. Jane Austen – 5
5. Charles Dickens – 5
6. Fyodor Dostoyevski – 5
7. Ernest Hemingway – 5
8. Franz Kafka – 5
9. James Joyce, Thomas Mann, Vladimir Nabokov, Mark Twain, Virginia Woolf – 4

Kazandıkları puana göre yazarlar

1. Leo Tolstoy – 327
2. William Shakespeare – 293
3. James Joyce – 194
4. Vladimir Nabokov – 190
5. Fyodor Dostoevsky – 177
6. William Faulkner – 173
7. Charles Dickens – 168
8. Anton Çehov – 165
9. Gustave Flaubert – 163
10. Jane Austen – 161

BORA YAŞAR
25-05-2016, 15:11
125 yazar tüm zamanların en beğenilen yazar ve kitaplarını seçti


http://www.edebiyathaber.net/125-yazar-tum-zamanlarin-en-sahane-kitaplarini-secti/

BORA YAŞAR
03-07-2016, 23:32
http://www.artfulliving.com.tr/edebiyat/dunya-capinda-en-cok-okunan-kitaplar-i-6654

Dünya Çapında en çok okunan 20 kitabı listelemişler...

BORA YAŞAR
29-08-2016, 08:22
Türk edebiyatının en önemli efsanelerinden senarist, şair ve romancı Vedat Türkali yaşamını yitirdi.

Bir Gün Tek Başına'nın yayımlandığı günleri ve bu roman hakkında yazılanları hatırlıyorum.

Bir tanesi çok ilginçti: Bir Gün Tek Başına'dan sonra ne yazacağız ki? diye soruyordu.

Eser bırakarak gitmek.

İşte ayrıcalıklı olmak bu.

Yoksa insan ölümlü.

Toprağı bol olsun.

BORA YAŞAR
30-08-2016, 14:56
Bu yalan dünyadan bir Vedat Türkali geçti.

Yiğitçe.

Soyluca.

Adam gibi.


*http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/dogan-hizlan_4/hem-edebiyat-hem-ideoloji-vedat-turkali-ustaligi_40211356

**http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/ahmet-hakan_131/bir-gun-tek-basina_40211381

BORA YAŞAR
11-12-2016, 14:06
2016 Yılının En iyi 50 Romanı....

http://www.idefix.com/kataloglar_/2016Eniyi50/3640?utm_source=facebook&utm_medium=cpc&utm_campaign=sanalfuar&utm_term=Genel&utm_content=50Kitap