PDA

View Full Version : Doğaçlama / düşünsel yolculuk



Sesil
29-05-2010, 15:32
...
ANSIL SÖZ MAYALIDIR DOĞAÇ YOLCULUĞUNDA...
...

Aralarda hep yaparım belki bir çoğumuz gibi...


Şiirlerimin genelde hep öncesi vardır. Düşünce notları, içsel dışa vurumlar düz yazı olarak, bazen kısa not karalamalarımdan, felsefi soyutlamalarımdan, yaşam pratiklerinden çıkarsamalarımla çıkarlar ortaya. Tabii bazen de aklıma düşen veya etkilendiklerimle kendiliğinden heyecanla akar, dökülüverir.

İstedim ki; böylesi ayrı bir başlığımız olsun.

Yazım düzeyimizi koruyarak, özgün, kabımıza sığdıramadıklarımızı düşünsel yolculuğa çıkaralım.

Gitsin gidebildiğince...

Biliyor musunuz; şu an yola çıkmak üzere kapımı araladı bile..

İzin veriyorum çıkmasına...

"Hiç yalan tatmadık mı hayatımız kadar"


Esenlikle aydınlık yolculuklarımız olsun...

BORA YAŞAR
29-05-2010, 15:33
Yolunuz açık olsun..

İzlemedeyim.:)

Sesil
29-05-2010, 15:58
Yazarsınız, çizersiniz.. Daha, daha... Sürekli. Durmadan! Bitmez. Tükenmez... Kaynağı kurutamazsınız. Çünkü duyuramıyorsunuzdur. Olmayan 3. şahıslar gibi... Lâkin ulaşılamıyordur nafile adrese...

BORA YAŞAR
29-05-2010, 16:03
Laf aramızda, yolculuğun lafı bile üzer, yorar beni..

Alışkanlıklarım bozulmayacak.. Yatağım, yastığım masam, bilgisayarım şu bu..Gidip gelmenin en iyisi bir güne sığmalı..Fazlası fazla..

Test edildi onaylandı. Bünye kaldırmıyor..

Çok dolaşan insanları dinlemek bile yorar beni..Hele hele tur organizasyonları..Koş-tur, koş-tur.. Ömür törpüsü..

Gezmekten başka birşey yapmayan, düşünmeyen, daha bir geziden gelince diğerini düşlemeye başlayan insanları gördükçe aklıma Nasreddin Hoca'nın lafını anımsar, gülümserim. Hani Hoca'nın kırkından sonra çalmaya başladığı sazda, sapın üzerine sabit koyduğu parmaklarını eleştirip," ustaların eli sapın üzerinde gezinir" diyenlere söylediği:

- Onlar benim tuttuğum yeri arıyorlar..

Sesil
29-05-2010, 16:52
Sn. Bora Yaşar merhaba..

Tur organizasyonlarını ben de pek sevmem. Yani evet, belirlenen güzergahı onaylamışızdır. Ama o uygun adım marşlı koş-tur estirmeler dalga köpürtüyor bende.

Sadece avallığa kılıf giyinip ha bu diyar gezintilerde yokum.

Ama düşünsel yoruma katık beslenmeden duramam. Hazım sistemim böyle çalışıyor.

Bana ait bir limanın sakin, huzurlu bekleyiş güvencesini yitmekten hiç hoşlanam yine de.
Dönüp dolaşıp inimde çerçöpten arınmalı / arıtabilmeli, ayıklamalı / toparlamalıyım işe yarayacağına inandığım yüklendiklerimi.

Bakın bakalım kendinizle özgür klavyeniz parmaklarınızı nerelerde yoğunlaştırıyor?

Birikimlerimizi yolculuğa çıkardığımızda arada rastlaşırlar kim bilir?

Sevgi ve saygıyla...

Sesil
29-05-2010, 17:30
Yön emici karanlık çökünce içre
karbon kağıdı altı kopyası
yansır doğaç iz düşümüne

düşen düşler yerde süzülmez...

Sesil
29-05-2010, 18:57
Ya çok geç ya çok erken, varamadığım zamanın peşinde giderken anladım ki; an'ın dibi delik boşlukta her yöne akıyor. Hep o akıntı coşkusu bizi taşıran, ta ki süzülünceye kadar..

Sesil
29-05-2010, 19:26
"Yazarsınız, çizersiniz.. Daha, daha... Sürekli. Durmadan! Bitmez. Tükenmez... Kaynağı kurutamazsınız. Çünkü duyuramıyorsunuzdur. Olmayan 3. şahıslar gibi... Lâkin ulaşılamıyordur nafile adrese...


Çok yakınınızda bildiğiniz bir adrestir belki bu. Tarifsiz uzaklığa uzayan suskunlluk tarihsellliği kaynağındaki pınarın akışı zaptedilemez barikatları aşar gün gelir.

Varlığın yokluğu nafile adreste sonsuzluğun açılmaz mühürlü girişidir.

İşleyen ne kulak ne göz ne ten...

Oluğundan fışkıran pınarsa bi'teviye birleşik kap özleminde akıntıda...

Sesil
03-06-2010, 00:24
Hiç kimse duymamazlık yapamazdı / Gözler olmasaydı / Kaşla göz arası dokunmak / konuşmak duymak düşünmek / hayallere dalıyor anlarım...

(Gözler olmasaydı duymamazlık yapılabilirdi belki...)

"Kaşla göz arası" rast gele uydurulmuş veya yalnızca anlık bir dilimi tanımlayan bir deyiş değil bana göre.

İnsanlar gözleriyle düşünüyorlar aynı zamanda.

Olayları, durumları, konuşmaları, yazılanları, sesleri, gözümüzde canlandırma hadisesi, hayal kurmak, rüya görmek hatta halisinasyon görmek eylemselliklerinde kaşla göz aralığındaki sinir ağlarının yoğun aktivasyonu ile beyin bağlantısı neticesinde gerçekleştiğine inanırım.

Örneğin; gözlerimizi tamamen kapayalım ve yukarıda sıraladıklarımı yaptığımızda kısa süre içerisinde göz kapaklarımızda ve kaşla göz aralığımızdaki yoğunlaşmayı, ağırlaşmayı hatta tarifsiz bir hareketliliği nasıl da hissedeceğiz, farkedeceğiz...

Uyumakta olan birini izleyin. Kapalı olan göz kapaklarının altından göz bebeklerinin sürekli hareket ettiğini farketmemiz mümkün.

Sesil
03-06-2010, 00:27
"Bekleyişin süslü bir imparatorluğu vardır." Leyla Erbil

Süslü imparatorluğun kuşatmasında bekleyenler beklenilenler midir?
Tutsak bir merhaba ile karşılaşmak da var.

Ya da o süslü imparatorluk, sınırdışı sürgünlüğe mahkum kılarsa...

Sesil
03-06-2010, 00:30
Sürekli dayanak konforunda asalaklığı benimseyecek kadar kendisinde bulunmayan, hep başkalarında "güven" aramak...

Hitler'in "Yalanınız ne kadar büyükse o kadar inandırıcı olursunuz" deyişi, çok ilginç!

Gerçekler sorumluluk payı yükler, en zor yanı bunu kabullenmek galiba...

Sesil
03-06-2010, 00:34
Arada çok üşümek; soğumaya terkettiğimiz anılarımızın itelediğimiz ücra yanlarımızda fazla yer işgalinden olmasın?

Bu tarz üşümelerin en sakıncalı yanı; yarınlarda üşütecek, ısıtıcı çeken başka anılara sığınmak olur.

Var ama denize düşüp yılana sarılmak. O yılanı tanıyamayacak duruma düşenler de var.
Kuşatılmışlığın çaresizliği olabiliyor yaşamda..

Evrimsel gelişim bir anda değil, çeşitli aşamalarla, sınanan tecrübelerle gerçekleşiyor ya...

Sesil
03-06-2010, 00:38
...
"Dünler bazı kıvrımlarda bugünlerle öylesine kesişiyor ki! Dokunabiliyoruz hissederek..."


hemcins olarak her birimiz kız çocuğu, gençkız, genç kadın, kadın ve bir çoğumuz da anne adayı veya anneler olduk, olmaya devam ediyoruz...

Kentlerde, kasabalarda, varoşlarda, Anadolu kırsalında hemcinslerimizin yaşam görgüsünün kaynağı bakışlardan sağılabilir, sütü çekilmiş çoraklığın bile yerleşik töre bağlarını aralarsak, inleyen ürpertili boşluğa yakarışları çekilebilir göz bebeklerimize, girdiğimizde içlerine..

Ve yine kim olursak olalım herhangi bir parçamız mutlaka örtüşecektir özünde. Ucundan çektik mi neler neler görünecektir aile içi yaşamlarımızda kim bilir belki de uyuşturduğumuz, geçmişte anımsanmak istenmeyen.

Sesil
03-06-2010, 00:45
...
"ya bizden olan / yer altında sıradakiler!.. / sıcağı sıcağına / canlanıyorum dokunduğun topraktan / alanen kömür tozları batıyor cesedime / kurumamış saçlarımdan / yadırganacak ne var işte / başımıza göcük ocağımız / döt duvar nasılsa tanıdık / nefesin yutulduğu karanlık.."


Ölüler Ve Sağ Görünenler Bu Kadar mı Yakın Olabilirler?


Kaç sene öncesiydi...

Zonguldak maden ocakları kapatılsın deniyordu. Neydi o tartışmalar?..

"Alt yapı yatırımları gerekiyor fakat verimde ekonomik katma değer bu maliyeti kurtaracak düzeyde değil.

Zonguldak'da farklı sanayi alanları, yeni yatırım alanları, iş modelleri geliştirilmeli, yöre halkının geçim kaynakları yeniden yapılandırılmalı " deniyordu.

Bu maden ocaklarının o tarihlerde zorunlu denilen, yenilenen alt yapı yatırımları gerçekleştirildi mi?

Nasıl bir sür-git anlayışına terkediliyor buraları?

Sesil
03-06-2010, 00:53
" Umut Yaşar Abat ; hiç kimse kendisinde olandan daha fazlasını başkasına veremez...ve sadece sahip olduklarımızdır bizim olan... işte bu yüzden anılar ve acılar vazgeçilmez, terkedilmez ve devredilmezdir... NANOİST"


Biraz tartışmaya açık geldi bana.

Örneğin; ilk okul mezunu bir anne veya babanın yetiştirdiği çocuklar çok daha üst düzey öğrenimde kültürel değerlerle gelişebiliyorlar.

Ya da üst düzey öğrenimli, kültürel düzyde olan bir ailede olağanüstü çarpık, eksik kapasiteli çocuklar yetişebiliyor.

Diyeceksiniz ki; çok değişken etkenlerle birlikte böylesi sonuçlara ulaşılır. Olasılıklar dahilindedir, kabul ederim.

Fakat, istisna da olsa örneklediğim ebeveyn modellemelerindeki gerçekliklerin söz konusu olduğu gerçekliğini tamamen yadsıyamayız bence..

Olumlu ya da olumsuz sinerjinin, bileşenleriin toplam değerinden farklı sonuçlara ulaştığı gerçekliğini inkar edebilir miyiz?

Bir de şöyle düşünsek; seçimlerimiz uğruna vazgeçişlerimiz olur. Belki kendimizde olan, kim bilir, vazgeçtiklerimizle daha bir örtüşüyordur. Veya birşeylerin, birilerinin uğruna kendimiz,i fedakarlık ederek eksik, mahrum bırakıyoruzdur bilinçli veya bilinçsiz.

Bu durumda uğruna sahip olmayı reddettiklerimiz kendimizde olandan fazlasını başkasına vermek olmaz mı?

Gerçi bu günün bencil dünyasında ne kadar rasyonel gelecektir mantığa bilemiyorum da...

Sesil
03-06-2010, 02:23
AŞKIN MATEMATİKSEL AÇILIMI

" İçten dışa sargı sarmalı tekinden ötekine geçişli Aşkın matematiği, ikiden başka sayısallığın kontrol gücünü dışlar. Eğer ki; sallantılı dağıldığında toparlanamazsa imha olur. Çoğunlukla harabe yıkıntılarına dönüştürür. Soğuran uzun vakitte sıfırın bir değer olduğunu simgeleyen özelliği ile yeniden ortaya, yoktan farkli eşlenerek çifte doğar. "


0 ve 2 sayısallık üzerinde ortaya çıkıyor.
Diğer sayıların hiç bir fonksiyonelliği kalmıyor.

Örneğin 1'in hükmü yok.

Aradakiler giremiyor içlerine.

Aşk; iki uçlu çifte döngü sarmalı.(DNA protein sarmalı, spiral dizilimi)

Sevgi ise koruyucu yapışkan.(buradaki hesaplamalarda farklı bir durum çıkıyor, matematiksel açacağım)

Sesil
04-06-2010, 16:03
"Bu şiirin sesi güçlü geldi kulağıma"


Akrep Balığı



özlem
ardına kadar açılmayan kapıda
çörek kokusu düş
hep görülen ve tadılmayan
kucaksız anne gülüşü
sığınılmayan
yalan yani... yalan
silin dünyadan


korku
çocuk esnemesi çaresiz
oyun kapanı kara iz/be
küçücük bedenden geçer seneler
geçmez titreme


insan
gözünü boyar masallarda
özü aynada kendi mercanda
saklanan / akrep balığı


büyümek
başka hikâye / sonu yok
çörek bollaşır sofralarda
tadıyla kokusunu bırakmış yıllarda


-efkârın ettiğine bak!


nağmeyi düşür sazından artık
düşür
çekinen mi var yağmurdan
gönül dediğin her şeye dayanır

ne ki
dünyanın tüm sığınakları çatısızdır...




Esra Güzelipek


pembe pembe uzadıkça adımlar

o masallar ki büyütür yalana
şamar çarpması iriiliğinde

leylek gagasında ceninler tünecek oyuk bulamaz oldular...

Dünya tersinden döndü. Tüm çukurlar ayna gibi görünen tepe...

...

Sesil
07-06-2010, 04:20
"Her insan her insanı sevmek zorunda değil elbet. Nedenleri insanın içini rahat bırakıyorsa.."

Eğer ki rahat bırakmıyordur nedenleri, bağını inkarla koparmaya çalışmaktan öteye gidemiyordur.

Sevdiklerimizin hoşlanmadığımız, onaylamadığımız, yakıştıramadığımız, zararlı bulduğumuz, birlikte paylaşmak, yapmak istemediklerimiz olabilir değer ölçülerimize göre...

Haklılık gerekçelerimiz üzerine aktardıklarımızı ne kadar, nasıl tartıyor ve ulaştırıyoruz?..

Ve dinlettirecek kadar "örnek yetkinliğimizi" içimize sindirerek saygı uyandırıyoruz?..

Saygı ölçütüne uygun ölçülere sahip olmadıklarını savunabiliriz belki.

Hiç mi yanılma payı bırakacak kadar değer verme insancıllığında olamıyoruz?

Kusursuzlukla şişinmek, suçlu gördüklerimizden nasıl farklı kılacaktır bizleri gösterişçilikte?

Sesil
09-06-2010, 04:01
Ansızın Yakalanır En Güzel Kare



kimi sevdimse tek kare çekimdi

çölde kalmışlığın kara yatırılmış
kararsızlığında sancılar doğurttu
uçtan uca sıralanışı şeritlerin


ölmek bu kadar mı sevilir
vakitsiz kıvrandıkça
yaşamak sınırında...

Sesil
09-06-2010, 04:05
"
baharın ki elleri körpe dallar uzatır

tutunmak için hayatın narin tenine

doyuma çağrı göz hakkı kadar muhtaç

okşayış, avuç içi hasret kızaran meyvede... "



bahar şenliği güleç açılır çocuk dudağında...

...

İÇİNDE ÇOCUĞUNA ÖZLEM TAŞIRANLARA...

...

Sesil
09-06-2010, 19:38
...
karanlıkta dört mevsim şaşkın
körelmiş kaybolduğum orman yapraklarım

hiç yoktum ben! sanıyormuşum

öldüm... öldüm...
yeniden doğdum

açıldı tutuk senli sensiz dilim...
...

Sesil
12-06-2010, 01:20
...
Geleceksiz insanlar ürkütür beni. Onlarla yürürken yolumdan alıkoyarlar.

Bense, ne zaman" buraya kadar mı" sorusunu sormak zorunda kaldıysam, derinlerimde çizdiğim yol haritamı çıkarırım.

Kim bilir " Ol/mak istediğim insan değilim belki, yanılıyor muyum " diyerek, geldiğim yolların gösterdiği istikamette görmeye çalışırım kendimi...
...

Sesil
12-06-2010, 01:21
...
Gölgemin kıskaç hükmünde,
gözünü esirgemeyen koruyucu nöbetinde,
kalabalık karışık yolların çalışkan duvar işçisidir " yalnızlığım. "
Öyle bütünleşmiş ki, kopardığımda kendimden,
kıskançlığından beni yok edecek olan...
...

Sesil
12-06-2010, 02:56
...

Öyle sıradan ki yaşayıp ölmek, tadı aktarılır sırasıyla...

İstisnadır tek olan, varla yok arasında. Tasasıysa sonsuza dek uzanan...


Kim hangi açıdan ele alırsa alsın

özünde söylemlerin değişmezliği anlaşılır.


...

Sesil
15-06-2010, 06:12
GÜNÜMÜZDE İNSANLARIN EN TEMEL SORUNU BENCE KENDİNE ACIMASI. kENDİSİNDEN DAHA OLANAKLI İNSANLARA GÖRE SIKINTILI, EKSİK, ZORDA, DERTLİ HİSSETMELERİ.

Gerçekten zor şartlarda yaşayan insanları görebilseler ve onların gerçek dertlerini dinleseler, ya da şöyle arada hastahane ortamlarına üstelik gerçekten yoksunluk içerisindeki insanlarla diyaloğa girseler... Kendi sorunlarının hafifliğine şaşıracaklar belki.

Çünkü, sürekli bedbaht, şikayetlilik hali, olumsuzluklara takıntılılık yaşamsal çözümleri geliştirmede enerjilerini nasıl da tüketir insanların.

Bu tarz yanılgılara, ben merkezciliğe yatkınlık daha çok cinsiyet ayrımı olmaksızın gençlerimizde ve genelde kadınlarımızda şahsen denk geliyor, gözlemliyorum.

Sanıldığından fazla yaygın..



Yön emici karanlık çökünce içre

karbon kağıdı altı kopyası

yansır doğaç iz düşümüne

düşen düşler yerde süzülmez...

...

Sesil
15-06-2010, 06:17
Bana insan doğal bir çöp öğütme makinesi gibi gelir aynı zamanda. Her insanda böylesi bir mekanizma iyi çalışmaz.
Kimilerindeyse geri dönüşümlülüğün yararlı kapasitesi üst düzeydedir.

Sesil
15-06-2010, 06:19
...

Utanç verici bir umursamazlığımız var iyiye ve kötüye. LERMONTOV

Bizden kimse kötülüğümüzü istemez de iyiliğimizi isterler, ya vermek istemediğimiz ise...

Utanç duymak istemediğimiz şık kamuflajlı bir utanç pazarlamasında, sahipliğe tabî tutulmanın diretmesi karşısındaysak...


...

Sesil
15-06-2010, 06:29
...

fil burnu atıyor kamçısını belleğin geçmiş gözeneklerine / kaşla göz arası büyüteci fırlıyor bakışların / mısır koçanı ısırığında / hüzün sarısı / ufalanıyor dişlerin kıskacında / ve bükülüyorum / dertop ediyorum boynumu / başım ayak ucunda ..

...

Sesil
15-06-2010, 06:32
...
Deniz dibinde volkanik dağların faaliyete geçmesi ile oluşan yarılmalar ve püsküren lavların soğuyarak sönümlenmesi ile yerkabuğunda oluşan dağ tepe toprak, dünya yeryüzü çeperinin hiç mi genişlemesine etki etmemiştir/etmiyordur? Fay hatları denilen oluşum yer kabuğunun dibindeki volkanik yapının damarsal tezahürü müdür?
...

N. Ege Gural :

Bir yandan lavlarla yeryüzü genişlerken bir yandan da üstüste olan kıta parçalarından aşağıya doğru (merkeze) ilerler. Yani bir devinim var! Gölcükte olan buydu. Önce sıkışmadan dolayı kara parçası yükseliyor sonra kırılan fay hattından aşağıya doğru iniyor, böylece binalar suyun altında kalmıştı...

...

Sesil
15-06-2010, 06:35
..

Dudak aralığından salınmayı bekleşen sözcükler karşı duvarda can vereceklerini hissettiklerinde güvenli sığınaklarına kapanırlar. Oysa izin verilseydi özgür kucaklaşmalara doyum olmazdı birlikte keşfi diyarların.
...

Sesil
15-06-2010, 06:40
...
"İnsanın yazdıkları okumak istedikleriymiş" Katılmıyorum. O zaman nasıl gelişiriz ki? Kendini tekrar ne katabilir ki insana? En narsist biri bile öğrendikçe daha bir hayran olur kendine.."


"Yeryüzü kabuğu bedenimiz içiyle dışıyla sürekli değişiyor / İsim benzerlikleri dışında.. / Yoksa değişmeyen dinazorlar gibi tükeniyor. / Ağırlık güç ihtişam kifayet etmiyor. / Zamanı zemini zorluyor biraz sadece."
...

Sesil
15-06-2010, 06:44
...

İnsanlarda; zora sıkıntıya strese dayanıklılık, azimlilik, tutarlılık, yılgınlığa düşmemek düşünüldüğü gibi yalnızca şartların alışkanlıkları ile açıklanamaz. Bilinçli tercihler, irade, otokontrol, kendini motive edebilmek bence kazanılabilen davranışlardır ve alışkanlığa dönüştürülebilir.

İnsanları dinlerken sadece ne yaşadıklarına kitlenmem.

Verdikleri tepkiler, nasıl karşıladıkları, ne tür davranışlar ve çözümler geliştirdikleri, ne kadar karalılıklarında tutarlılık sergiledikleri, hangi bilinçle nasıl çözümler geliştirdikleri, seçimlerinin karşılığında nelerden vazgeçebildikleriinin ne kadar farkında oldukları, neleri göze alabildikleri ve gerçekleştirebildikleri, neyi, nasıl tartıkları, yorumladıkları, kendilerine ve çevrelerine ne kadar içten-dürüst olabildikleri

neredeyse daha önemlidir benim için.

Çünkü bu faktörler karakteristik niteliklerini ortaya çıkartır asıl..

Yaşamsal davranış biçimlerine temel etken de budur bence..

...

Sesil
15-06-2010, 19:39
"ya içindeyiz ya dışında
ne içinde ne dışında
kalırız da aralıkta.."

(o aralık; dar, kısa, uzun, geniş, boylu boyunca, sınırda)

yaşam nasıl bir aralık acaba?

Belki biz adına "yaşam" dedik sadece...

Bilmediğimizden.

Bilemediklerimizi öğrenmeye yetişemiyeceğimize yanarım en çok.

Ama kim bilir, ölüm'dür belki bize bu fırsatı sunacak olan...

Yaşam dediğimiz aralığı aştığımızda.

Aman da aman efendim, yalnız fazla merak da iyi değil galiba.

Ne'me lazım bu cahil halimizle duralım şu aralıkta. Gerek de yok şimdilik kovulmak için aceleye...

Sesil
15-06-2010, 19:42
Nurol Banabak:

ah, ah! 'kovulmak' niye? beni siz kovarsınız belki... bilgi / bilmek... sokrates ötesine geçebilir miyiz bu bahiste ki: "bir şey biliyorum; o da, hiçbirşey bilmediğimdir..." çiçek ne bilir? böcek, ne?.. bilmemek onların yaşamını eksiltmez de, bizimkini eksiltir/ Mİ. düşünen varlık,(insan) 'varolduğunu bilerek' varlaşabiliyor gerçek manada... MI?

sevgiler. selamlar.
-------------------------------------------------------------------------------------


MI? = benim için evet.

Sevgili Nurol, biliyor musunuz,

en çok gülümseyerek yola çıkmak isterdim bu aralıktan...

Ciddi söylüyorum.

Umarım, o son nefesime değin bilincim açık olur.

En çok o şansı isterdim.

Hiç olmamış olmayı, hiç istemezdim. Oluşmuş olmak ve bir insan olarak, bunun farkında olmaktan o kadar mutluyum ki.

Benim için çok iyi bir şans olmuş.

Dünyaya gelişime vesile olanlar bunun farkında olmasalar da.

Gördüm, farkında olmayanları, bu şansa sahip olduklarını...

Farkındalıksızlığın bedellerini içsel nasıl ödediklerini.

Sesil
15-06-2010, 19:45
Nurol Banabak :


yaşam size hep gülümsesin isterim. o size, siz ona. ölüme gelince; o işini bilir nasıl olsa:)

paylaşmıştım ya, belki denk gelmemişsiniz;

önce inanmamayı öğrendim...
ölüme bile

sonra düşünmeyi öğrendim
ölümü bile

şimdi bilmeye yakınım
ölümü bile

Sesil
15-06-2010, 19:46
...

Olabiliyor, denk gelebiliyor, yaşamın açmazlıklarında buruşup sıkıştığımız dönemler...

Nasıl can hıraş debeleniyorum, böylesi günlerden yağmurlu ve kasvetli bir gün.


Kadıköy'de vapura yetişmek için koşturuyorum. Bir yandan içimden "hadi yüreğim ha gayret bu bir rüyaydı farzet" şarkısını mırıldanarak kendime güç vermeye çalışıyorum.

Sahil çarşısında bir kadın gördüm. Ancak elleri ve ayakları ile emekliyerek yürüyebilen.

O yağmur ve çamurda bedenini zorlukla ileriye doğru çekiştiriyordu.

Onun ki de böyle bir varlık şansıydı.

O "kare" hiç çekilmez gözümün önünden.

öylesi bunaltılı bir anımda gördüğüm o insanın varlık mücadelesi karşısında sahip olduğum benliğimle, koşullarımla ilgili yılgınlığımdan utandım.

Denk gelmiş varlığımın nasıl lutuflarla donanmış olduğunun farkındalığı savurganlık lüksünde boğulmamalıydı.

Borcum vardı yaşama fazlalıklarımla, anladım.

Öylesine düştü aklıma.
...

Sesil
18-06-2010, 02:14
...
"Para bir araçtır, bir amaç değil" denir. Size en yakın hangi aracı çağrıştırır?

Örneğin bana arabayı...

Nasıl bir arabaya sahip olmak isteriz? Veya sahibiz?(gerçi esas belirliyici olan istenen, beklenti hayalidir bence. Çünkü gerçekleşen, gerçekleştirilen ile beklentiler örtüşmez genelde)

Arabayı nasıl kullanmaktan hoşlanırız veya hoşlanrdık?

Bir de arabayla nereye, nerelere gitmekten hoşlanırdık?

Arabayla yarışmaktan hoşlanır mıyız, hoşlanır mıydık?

Arabamızın bakımında ne kadar titiziz?

Araba kullanırken kural ihlalleri ile aramız nasıl?

Bu soruların yanıtı amaçlarımızın önemli göstergeleri bence.

Malûm araba gideceğimiz yerlere götürürken, kazalara insan ölümlerine de sabebiyet verebiliyor?

Kullanıma bağlı.

...

Herkes parayı amaç değil araç gördüğü ile övünerek sıyrılmaya çalışır.

Gerçek amaçlarının gerçekleşme, gerçekleştirme yolunda farkedilmediğini sanır.
Bence, trafik kazalarında, kural ihlalerinde istatiksel verilerin korkunç boyutlarda olması;

parasal hedeflerimizi belirleyen amaçlarımızın safiyetini ve söylemlerdeki samimiyetimizi sorgulamamız gerektiğinin önemli işareti değil midir?




...

Sesil
18-06-2010, 11:53
...
Zamanın gelişmelerinde, son aşamasında bulunulduğunda, gelişememe veya geri kalma tehlikesi daha fazla olur. Geriden takip edildiğinde gelişiyormuş izlenimi, göreceli olarak başarıya daha yakın kılar vaziyetlerin koşullarını.....

Sesil
18-06-2010, 12:23
İnsanı en iyi, düşmanlarının söylediklerinin saygı uyandıracak nedenlerini de ayıkladıkça çözeriz....

Sesil
18-06-2010, 14:11
...
Dönemimizde "felsefenin" temel işlevinin, insanın kendisini sorgulamasına dayandırılması gerektiğini düşünürüm

İkircikli özelliklerinin farkındalığına ulaştırılması ivedilikle ele alınmalı.

Filozofluk entellektüel bilgi gösterişçiliği değildir.

...

Sesil
18-06-2010, 15:05
...

Tekrarla toparlamak istiyorum:

Felsefi tartışma anlayışının geliştirilmesi gerekiyor öncelikle.

Dönemimizde "felsefenin" temel işlevinin, insanın kendisini sorgulamasına dayandırılması gerektiğini düşünürüm...

İkircikli özelliklerinin farkındalığına ulaştırılması ivedilikle ele alınmalı.

Yalnız; dini kutsaliyet referans temelli söylemlerden özgürleşerek... " Kul ve birey farkındaliğnda."

Birlikte bilim ve bilgi felsefesini toplum bazında tartışmaya açılmasının sağlatılması gerekli.

Bakın bakalım o zaman belletilen ezber dengeler nasıl değişecektir.

...

Sesil
20-06-2010, 02:02
...

Şiir, "yaşamın" büyülü öyküleri ile çağrışımlarındaki anlam gürlüğünde derinleşen bütünlüğü içerisinde transa geçmiş sarsıcı depremlerin darmadağınıklığını yoğunlaştıran, konsantre eden olağanüstü renk halesi içerisinde dolanımlı örüntülerle oluşmuş özel ifade eskizleridir.

O yüzden aşkındır dili, o yüzden sarsar, okuyanın da içini beynini ruhunu deşer, eritir, genleştirir, genişletir, tadını damağında bırakır.


O yüzden bazen bir görüntü, bazen bir düz yazı, bazen sıradanmış gibi dile gelen bir anlatı, bazen bir resim, bazen bir roman, bazen bir olay, bazen bir durum, bazen bir hareket tarzı, bazen bir insan;

öfffff ŞİİR GİBİ tanımına ulaşır.

Özel büyülü etkileyici bir örgüdür nedeni.

Diyelimki bir ezgi.
Kulağa hoş gelen ezgiler vardır.
Kulağın kanıksadığı, çoğunlukla aranan ezgiler de vardır.

Kulağın alışık olmadığı, duyulduğunda sarstığı, yadırgandığı ezgiler de çıkabilir. Süreçte denk geldikçe kulak kabartılır. Bakarsınız zamanla bir tılsım etkisi canlanır.

O farklı saund titreşimleri sarmaya başlar ruhunuzu.

Böylesi de olabilir bir şiirin ezgisi.
---------------------------------------------------------

Israrla şiir "hal" dir diyen bir arkadaş vardı.

Bana göre "Hal" in keşfedilmesini sağlayan ifade duyurusu (bilinen dilden farklı özel, bambaşka bir dil ifadesi ile, ki, bu şiirdir) olmasaydı anlamı değeri bilinmeyecekti insanlar tarafından.

Çünkü şiir, keşif yoluna çıkılmış yolculuktur.

...



...

Sesil
23-06-2010, 13:37
...

Şiir bir keşif yolculuğudur. O yüzden arayışın kuralları sınırlandırılarak tanımlanamıyor. Yaşamın sınırlarını belirleyemediğimiz gibi. Anlamlandırmalarda ifade gücündeki farklı içsel dil zenginliğini sınırlayamayacağımız gibi...


gözü açık çok mu rüyalara dalgınlığım / dirseği sıçratır içi geçen sersem bekleyişim / daldığımda uykuya gelsin istesem kaçıyor..

...

Sesil
24-06-2010, 01:26
...

"Ben aramam, bulurum." Picasso

Nasrettin hocayı da anmak gerek: Sazın hep aynı tellerine dokunan hocaya, bu ne ya diye sorarlar. Hocanın yanıtı Picasso'nun sözü kadar çarpıcıdır; "onlar arıyor, ben buldum".

Yanlış yönlendirmelere sebep olacak sözler bence...

Ne aradığını bilmeden farkına varmak istemeyenler ya da aramadıklarını iddia edenler, aramak için şartları gözlemlemeyenler, aramak için çaba sarfetmeyenler, bilmediğini bilmeyenler, farkında olmayanlar belki tesadüfen bir şeyler bulurlar.

Samimi olduklarından, rast gele bilinçsizce fırsat kapmaya çalıştıklarından övünç gösterişçiliklerinden kuşku duyarım.

Ya tutar ya tutmaz... Eh denk gelirse...

Bu sözlerin idol olarak kabul gören, poüler isimlere mâl edilmesi, özenilen, özdeştirilmeye, örnek olmaya meyil teşkil etmesi ve
günümüzde insanların savlarına dayanak kılarak köşelendirmesi, güçlendirmek için olurolmaz kullanması, düşüncelerini vazgeçilmezlik, üstünlük zırhına büründürmesi daha da sakıncalı bana göre.

...

Sesil
26-06-2010, 00:41
...
yüklendiğin tonlarca kayayı, denizden yeni çıkardığında ışıldayan gözlerle keşfettiğin çekici renkte sevimli bir çakıl taşı gibi parmak ucunda tuttuğunu hissedebilmek...
...

KARADENIZ
26-06-2010, 01:24
...
yüklendiğin tonlarca kayayı, denizden yeni çıkardığında ışıldayan gözlerle keşfettiğin çekici renkte sevimli bir çakıl taşı gibi parmak ucunda tuttuğunu hissedebilmek...
...

Aslinda .. Giden degil.. Kalandir TERK eden..

Yitirecek seyleri olanlarin, yitirecek gucu olmadigindandir yitip gitmemeleri..Ve bu yuzdendir Terk eden olmalari... :yes:

Sesil
26-06-2010, 18:04
" bilirsin severim dile gelişini. ama yorgun keyifsizim, kısa samimi cümleler kur bu akşam ne olur, sıcak bir tarhana çorbası, az kahvaltı sunar gibi..."

Kendime...

Sesil
27-06-2010, 17:53
...
sisle kuşanmış feri çekik gözlerin / poyraza çarpılmış yüzün / ağırlığınca örtülü gök / kurşuni kafes örgüsünde / kadife düğümlü bakışlara esaretin / kilide tutuklu anahtarın sıkılı yumruk / ışık çürüten gardiyan kelepçesinde ...
...

oysa ufka göç topluyor bulutlar
çözülür sığmaz mayalı düşlerin
aşka taşar kırpıntılı sağanak...

...

Sesil
27-06-2010, 18:01
...

sonrası da vardır.. vardır göğün toprağın..
aşkın'lığın sonu var mı ki?
tabii.. sonsuz denizlerin, okyanusların.. evrenin...
tek düze yüzün şansı yok evrende...

güneş bile saklanbacında gizlediği yüzünden sıkılıyor sonunda. bereketli ekin hüzmesi yörüngesinden terkettirmiyor dünyamızı..

güneş güvercinlere yeryüzü tanıklığı için bağışlamıştır göğü, kimbilir?
göğü delip çıkmadık mı üstüne... ne altı ne üstü var sonsuzluğun...

Kimbilir, yeryüzü uzay çıplaklığında kıskançlıktan savrulmasın diye okyanus üslerini giyindi buhardan dantelalı tüllerle sarınarak...

...

Sesil
27-06-2010, 18:12
...
güzel bir oluşum dünyamız / yaşam

peki ya insanoğlu farkındalığı?..
...

gayrımenkul danışmanlığında yaşlı çok eski tanıdığım bir bayanın ısrarlı istekleri ile şirin, bahçeli evini pazarlama sorumluluğunu üstlenmiştim. yaptığım görüşmelerde 40 senelik evi ile ilgili konuşmalarımdan öylesine etkilendi ki çıkan alıcı adayına vazgeçtiğini bildirdi.


yaşarken değerini bilemediğimizden...

...

Sesil
28-06-2010, 20:20
...

"Yıllardan sonra yaşamıma tanık resimlerden bana bakan yüzler, hangi isyanlarda vazgeçişliğe kayboldunuz... Ya, görünür karede yer almayanlarım?.. Yoksa terketmeyecek kadar daha fazla mı anılarınızda koruyorsunuz unutulmazlığa silüetimi?.. "


"
...iki yabancı kalabalık yerin yalnızı / neler eser geriden.. kayıp düşler... (S. TÜRKOĞLU)
...


Kalabalık yerin yalnızı olmayı severim de. Kalabalık yerin yalnızlığında ayrı bir zerafet, asalet vardır bana göre.

O kalabalığı izlemenin garip bir hazzı, belki hüznü...

O kalabalığın içinden geçenleri canlandırmak iiçinde, öykülerini... kayıp düşlerini... "

...

Sesil
02-07-2010, 00:27
...
kırgınlıklarımız sözüm ona iyi niyetli zorlama sevgilerde / sevgilerimiz onarılmaz kırgınlıkta; aradaki mi iteleniyor, akşa yer kalmadan...

o yüzden aşkın yüzünde hep güvensiz kaçak bir telaş. bir görünür bir kaybolur. esrik bir ifade tutabilene aşk olsun.

herkesin ilk aşkına benzeyen yüzünde(C.ERSÖZ) dokunulmaya kıyılamayacak durulukta dünya görüşüne saklı aşk. ...

Sesil
02-07-2010, 00:30
...

bakışların sözcükleri kirinden çapağından arınabiliyor. Ya dilin ucundakiler kiri ile göze battığında ne yapmalı? Yıkanabilse yüzler içi dışı ile başkasının eli değmeden...

teknoloji yıkanma konforu geliştirdikçe üşengeçliğimizin arttırdığı dilimizin ucundukileri boşa saldık... salkım saçak sarkanları toplamak can sıkıcı..


"anlamayacaklara anlatma sakın bilebileceğin en güzel şeyleri"

(johann wolfgang von goethe)

...

Sesil
03-07-2010, 20:50
gecenin diğer yanına geçeceğim birazdan... uyku yolunda yarına yolculuk... kaçırmadan yetişmeliyim.

yolculuk sonucunda;
iğde ağacı altı kokusunun esintisinde sallantılı bir hamakta başlayabilirdim mesela yarınlı bu güne,
fena mı olurdu yani...
ne olmuş ki; düş bu ya!..

Sesil
03-07-2010, 20:52
...
o eller ki; öyle dokunur deşercesine
kalemi daldırıp daldırıp toplar dehliz kıvrımlarını

yutkunduklarını gözlerden dilin soluğuna
alıp da veremediği içinde işli oyuk

yüz çigileri suyla yıkanmıyor
vur neşteri doktor istediğin kadar...

...

Sesil
03-07-2010, 20:56
..
"Bir şehir dağıtılıyor yok yere, keşfine izin verilmeksizin, suyunu kurutuyorlar önce, duvarlarını yerle bir kırarak, tarihi silik camlarının görünmezliğe, canları isteyene teslim..."

"
arkası yarın kaydırması boğazın ortasından ahdı nereye vardırır, yok ediş menekşe yumuşaklığında yollar tükenmez niyeti, biri olmazsa diğerine geçişle o akıntı coşkusunda ölüme peşkeş vanayı sıkacak el arayışı, daha güçlü tek sıkkımlıktır oysa heba edilen ahmaklık, tükenmeyecek olan farklı renkli yalanlar, hepsi boşa sığınıyor anlayana vurun daha daha oyuna yorgunluk..."

...

Sesil
04-07-2010, 13:11
...
neler diyememişsem nafile atık lifleri tuturamayız her şeyin bitişinde... kazanılan alışkanlığa hasretin yeminli sensizliğini silemem hüznün yosun kaplı akşamlarında, yine de arada takılıyor; nasıl yetinir gece sensiz doğan güne aklım almıyor... ve dayanamadım saçtım dizili zamanları yoluna bastığım taşların, adımlayarak an birikimli akışında ağrı kuşağını çözmeliydim ardından...
...

Sesil
05-07-2010, 14:00
...
Şiirlerimin olduğu sayfayı kirletmek istemedim. Ama düşünce yolculuğumu sürdürmek istiyorum.


...

''Kendi olarak, sana gelen

sana gereksinimi olmadan, seni isteyen

sensiz de olabilecekken, senin ile olmayı seçen
...
kendi olmasını, seninle olmaya bağlayan

O, işte…''


Oruç ARUOBA



--------------------------------------


Ne Eksik Ne Fazla Taşınmıyor



geçmişten ayıkladıklarımla topladıklarımdın

çıkıyor gibisin, arada

acaba mı bu kez dediğim oldu

meğer yanılgılarla karşılaşma çoğalıyormuş biriken

eksik olan yarımlar bendeki sen etmiyor

ya da bendeki tam ona fazla, özletiyor

bendeki ona ait eksik, ondaki bana ait fazla infilak

yalnızlığım ki, tek çokluğumda kendim...



Sevim Türkoğlu / Sesil
...


özgür istekle kendi olabilen iki cinsin ilişkisi o kadar kolay değil.

kolay başlayabileceğini sananların zorlanması o yüzden.

bilinebilen istatistiklere göre; her üç evlilikten biri boşanmayla sonuçlanıyor.

istatiskiklere girmeyen evlilik dışındaki ilişkiler bilinmiyor.

aslında insanlar kendini ne kadar tanıyor, bence sorunun özü burada başlıyor önce.. bizim gibi toplumlarda kişilik gelişimi zor oturuyor. aile, çevre, sosyal ilişkiler birey bilinci gelişimine üzgünüm ama pek olanak sağlamıyor. bu bağlamda kompleksiz, özgür tercihlerle ne yönlendirebiliyor kendini ne de birlikte olduğu insanlarla o medeni bağarı kuramıyor çoğunlukla insanlarımız.

zaten insanlar doğası gereği gelişim, değişim, dönüşüm niteliklerine açıktır. artık kendine ve birlikte olduğu insanlara göre ama olumlu ama olumsuz.

iİnsanların gerçekten yaşamdan beklentileri, sosyal şartları, baskıladığı(özellikle birey bilinci gelişmemiş homojen olmayan toplumlarda) arzuları zamanla değişebiliyor.

ve gerçekten, ilişkilerin, evliliklerin bu kadar zorlanması bu yüzden kanımca.

...

Sesil
05-07-2010, 18:13
...
kendinde özlediğin, belki de imrendiklerinle eksik bulduklarını ya da eksik olduğunu bilmediğin, veya sende olanların değerini farkettirdiklerini paylaşıma sunan insanlara kapılabilirsin, hayran olur hatta aşık olabilir kendine aşık etmeyi hayal kurabilirsin. ya onun niyeti ve derdi seni ne kadar ilgilendirecek?..

insanlar çoğunlukla karşı cins terapistlerine aşık olurlarmış..
terapistin oradaki varlık nedenin kişinin içselliğine girecek kapıları açmak olduğunu tartmaksızın.

terapistin seçtiği, üstlendiği yaşam sorumlulukları, bulunduğu farklı yaşam alanları umurundan çıkar.
...

Sesil
06-07-2010, 14:20
...
"savurgan yaratışlı korku tünellerinde büzüldüğün
her defasında kırılgan iç çekişli
sararan sayfalarında açıp baktığın
öç kokulu hançer çiçeği kurutsan
yerine geçip neler denilebilir keşke cinnetinde... "

Sevim Türkoğlu / Sesil

Sesil
16-09-2010, 00:57
iyi ki içimden kımıldanıyorum, varım diyorum.. yaşamak gibi..

şimdilik yaşamın başka yönüne geçiyorum.

çok yönlü tarifsizliğindeyiz her birimiz..

Sesil
16-09-2010, 01:01
...

"kendin olmazsa(n) yalnızlığı kim kovacak?"

kafasındaki kurmaca ile aslının farkında olmayan biri veya diğeri nasıl eşleşebilir?

kafasında biçimlendirdiği esasında ben olmayabilirim. o halde kiminle beraber olduğunu/olacağını sanıyordur?..

Sesil
16-09-2010, 01:04
‎"öfke; bana bulaşmaya çalışma, madem seni çok seviyorlar neden bana yönlendiriyorlar? "

Sesil
16-09-2010, 01:23
‎"ne düşün müyorsun" sorusuna "nasıl bilebilirim" yanıtını düşünüyorum..
genelde "ne düşünüyorsun" diye sorarlar. bu kez tersinden gitmek istedim..

ardından" düşünmeden konuşmak" deyimi aklıma geliyor.
bana göre insanlar mutlaka düşünerek konuşurlar. ama eksik, bilemedikleriyle, aklına getiremedikleriyle düşünürler ancak.
bir de bazen bildiklerimiz ve düşünüp de, düşünmek istemediğimiz kafa yormaktan üşendiklerimiz, işimize gelmeyenler vardır.
ya da dusunup aklımıza geldıgı halde cesaret edemedigimizden soyleyemedıklerımız...
bıldıgımız kesın dogruları anlattıgımızda dınleyenın kapasıte noksanlıgı nedenıyle kavrayamayacagını bıldıgımızden dolayı soyleyemedıklerımız...
gerçi kesin doğrular kavramına temkinli yaklaşırım genelde.
ama düşüncelerimizi aktarırken karşımızdakinin, karşımızdakilerin algı ve kavrama yetilerini kapasiteleri oranında kuşkuya kapıldığımızda, mukavemetle karşılaşma ihtimallerinde, ifade tarzımızda çok zorlandığımız oluyor. anlaşılamamak anlaşma zemininde buluşmaları engelliyor.
iyi niyet yetmiyebiliyor.

Sesil
16-09-2010, 01:26
"göğe yükselmiş rüzgar geçidi kıvrımı / floş eteklerini savuran çiçekler gülümser / dönüş yolu uğurlamasında mevsimlerin / yer değişimi can akımına kapılırım.."

Sesil
16-09-2010, 01:40
Özür Dilemeye Hazırlamak Üzere Kurgularız Olasılıklardaki Payımızı



yanıldığımıza ikna olabilmeyi ne çok isteriz bazen..
kaldırmakta zorlanacağımız gerçekle yalan arasındaki önem ölçüsünün sarsıcılığından, çekindiğimizden olabilir mi?..

mümkün maalesef! bizi rahatlatacağını sanırız, hemen çok kolay inanacağımızı, güveneceğimizi böylelikle..
kendimizi kandırmaya meyilli bir duruşla mutlu olabileceğimizi..

ilk geçiştirmelik huzur kazanımından sonra korku boşluklarımızda içimizi uzun süreçte kemirecek kurt yuvaları inşa ediyor ve beslemeye başlıyoruz aslında biliyor musunuz?..

oysa o panik dönemi öncelikle kendimize tanıyabileceğimiz sakinliğe ayırabilsek.. evet, bir vakit geliyor bazen.. yalanlar da gerçekler de kopuyor, tamamen önemsizleşiyor.. tüm bahanelerin, hatta nedenlerin geçerliliği de.. çözümlemeler öylesine her yönü ile yaşanıyor ki içte.. tüm duyulabilecekler; af edicilikleri ile veya özürleri ile..

işte tam bu aralıkta, içinizi burkmuş, birikmiş olanların tüm sonuç olasılıkları, sizin içinizde duyumsattığı istenç yönünü sağmış oluyor sanki.

kalan içsel safiyet duygusu sizi sonuçlara karşı acısı ve tatlısı ile duyarsız bir gevşemeye geçiriyor.

bu aşamada karşı karşıya kaldığınız her durum tamamen objektiflik kazanıyor.
ve vereceğiniz tepki daha bir sağlıklı oluyor sanki. bir tür inanç hali, özgüven pekişmesi gelişiyor. ve keskin yargılamalardan uzak, sağduyulu, olgun...

patavatsızlığa varmayacak ani patlamalardan uzak her olasılığa, sonuca hazırlıklı..

Sesil
16-09-2010, 03:13
"hayat işte!.. bazen karşılıklı helalleşilen suskunluklar yoğun özenle korunur..
ve de konuşuyor görünebilirsiniz üstelik! ama mutlaka karşılıklı helalleşme olduğunda.."


(yukarıdaki ifadem eksik geldi eklemek istedim) aslında bazı durumlarda, evet, helal etmediğiniz suskunlukları da üstlenirsiniz.. özenle..
zarar da görseniz, göreceğinizi de bilseniz doğru inandığınızla iç huzuru içerisinde ketumluğunuzu korursunuz..

ve son ilave yorum..
bazen de sadece seçtiğiniz için, karşı tarafın farketmemesini sağlamaya çalışarak zarar da göreceğinizi bilseniz karşılıksız suskunluğa gömülürsünüz yoğun bir özenle, evet..

...

Sesil
17-09-2010, 13:50
"çoğunlukla, nedenlerin toplamı boğar / sonuçta tek çıkarıma odaklanır insan.."

Sesil
19-09-2010, 07:04
ne zaman duysam uzaktan / bilmediğim belirsiz yönde / metal uğultusunda uçak kalkışı / bir özleme gitmek dürter/ son anda yetişmeye telaşlı..

Sesil
01-11-2010, 06:49
"Hayata karşı ilk küskünlüğümüz; Yanımızda sandığımız kişileri, karşımızda görmemizle başlar !
Çehov.. "

ve neden hep devam eder? yazgısal trajik komedi...
düşünüyorum da sanırım; sosyal öğretiler yanlış anlamlarla belletiliyor insanlara.. şartlanmalar klişeleşmiş kalıpsal ölçülerde... tutarsızlık diz boyu.. bence payı yüksek bu savımın..
beyinleriyle sevmiyor, sevişmiyor insanlar.. buna yanaşmaktan büyük korku var.. (beyin=sevmek ve sevişebilmek insanlarla.. ah, az biraz kafa yorabilsek..)
beyin demek; akıl demek.. ne büyük ürküntü!..
beyinlerinde duyarlılık yokmuş gibi, duygusallık yokmuş gibi, sezgi gücü yokmuş gibi..
beyin demek, zeka ve akıl demek..
akıl mı, zeka mı= tehlike, düşünmek, muhakeme etmek..
korkunç geliyor..
o yüzden aşkta, sevdada akıl olmamalı deniliyor.
akıl oldu mu duygular kaçar sonra deniliyor.
insanı parçalıyorlar böylelikle.. en temel niteliğini iğdiş etmeye çalışıyorlar..
aptalca, salakça aşk-sevgi diyerek, insan bütünlüğünü parçalıyorlar, bölmeye çalışıyorlar..
ve böylesi tanımları kavramlaştırıp, genelleştirerek soyutlamalara gidiyorlar..
yapılan nedir peki, böylesi kanıksatma, yaygınlaştırma, spekülasyonlarla?
bir çeşit sosyal öğreti yöntemi değil midir?
üstelik bilimsel hiç bir değeri, dayanakları olmayan. ve de üstelik tamamen bilimsel dayanakları hiçe sayan..
bu bağlamda bizim gibilerin küskünlükleri, yanlış sosyal dayatmalarla yazgıya dönüştürülmekte..

29 Eylül, 16:00

Sesil
01-11-2010, 07:27
üzgünüm ama öğretmenlerin çoğu duyarlı değil gibi geliyor bana.
sadece ders işlemek üzerine programlanmışlar aslında.. ve sadece boş insanlar yetiştirmiyor öylesine ortaya salıyorlar çocukları..
okulda sözüm ona.. işlenen konular hafızada yer etmiyor. çünkü etkilenecekleri anlam kavramı sunulmuyor. çocukların dünyalarına girmiyorlar. ama çocukları ile ilgili ailelerin ekstra sunacakları ile bir şekilde tatminlik arayışı had safhada öğretmenlerde..
tabii ki, genele mal edemeyiz, yine de gençlere baktığımızda durum o kadar sağlıklı değil.
üstelik ebeveynelerin genel kültür düzeyinde dahi olsa okuma alışkanlıkları nedir ki, çocuklarına örnek olabilsinler..
bir yanda sorgular gibi ders çalışıp çalışmadıklarını başlarına kakan, direktifle disiplin edeceğini sanan ebeveynlerin yetiştirdiği öte yanda okulda da başı boş, savruk, şefkatsiz, anlayışsız, iletişimden kopuk bir ortamdaki çocuklar geleceğe nasıl hazırlanacaklardır ki?

herkes onlardan sonuç bekliyor, ya çocuklar.. sağlıklı zemin bekliyor ama dile getirmesini bilmiyorlar.
13 Ekim, 12:57

Sesil
01-11-2010, 07:39
tesadüfen çok ilgimi çeken bir gelişmeden haberdar oldum.
pazartesi günleri "kanıt" dizisini izlerim. gerçek olaylardan derlenen canlandırma öykülerde bilimsel verilerle, yöntemlerle, örnek yorumlamalarla suçlu tespitlerine ulaşılmakta.
bu geceki bölümde uzun uğraşılardan sonra tek yumurta ikizlerinde odaklanan verilerde uyuşan DNA testleri çözümsüzlüğe kitleniyordu. ceset üzerinde parmak izi taraması ile nihayetlendi. fakat ceset derisi üzerinden parmak izi almak genelde başarı düzeyini son derece zorlaştırmaktaymış. çoğunlukla dizideki çözümlemeye ulaşılamamaktayamış.
programda yapılan bir açıklamada; yakında geliştirilen teknoloji ile genlerdeki dış etkenlerin, yaşanmışlıkların neden olduğu farklılıkları ortaya çıkarabilecek yöntemler sistematize edilmekteymiş.
genetik bilimi adına olağanüstü bir gelişme olacak kanımca..
senelerce tahayyül ettiğim "genlerde hafıza kaydı" bulgularına erişilecektir bence..
yani, fosil kalıntılarına ulaşamama sorunlarından doğan kafa karışıklıklarını netleştiren gelişmelere doğru yol alınmakta..

neler neler ortaya çıkarılacak kim bilir?
bence harika!
12 Ekim, 04:33


ayrıca, herkes geçmişe yolculuk hikayesine pek meraklıdır. ama nedense canlıların bilinen varlık biçimlerine kadar inerler.
ben ise daha mikro organizmaların çeşitli türlere dönüşmelerini hayalimde canlandırmaya çalışırım.
gerçi tüm evrenin var oluş biçimi de dahil, ilgi alanlarımdaki meraklarım çok yönlü ya!..
daha çocukluğumda, toprak altındaki solucanları çıkarmaya çalışır nasıl nefes alabildiklerini, gözenek araştırmasıyla tespit etmeye çalışırdım. dere boylarında gezinir, larvaların nasıl kurbağalara dönüştüğünü avuçlayarak inceler, gözlem yaparak canlandırmaya çalışırdım beynimde.
yalnız itiraf etmeliyim ki; bu merak huylarımı gizlerdim. çünkü anormal olduğum konusunda benden kuşkulanılacağını düşünürdüm.
o zamanlar çevremizde böylesi meraklar pek normal karşılanmazdı, özellikle kız çocukları için..
ah!.. şu gündelik hayatımızda klişeleşmiş önyargılı hükümler yok mu? öylesine.. yanlış değer yargıları ile toplumsal ilerlemelerde geri bıraktırıldığımız..
kendi kendimizi nasıl da ziyan ediyoruz..
12 Ekim, 04:54

Sesil
01-11-2010, 08:15
hırs mı, akıl mı? hangisi öne geçer?

cehaletle hırs barışık olabiliyor.
ama akıl kârından noksan olduğunda...
hırsın etkisini nasıl hesaba katarız?

akıl sürekli denge tartar..
dengelerin ayar düzeneğini oluşturan dayanakları görmezden gelir ya da bilmezsek..
hırs nasıl işler?


şans hırsın çok işine yarar ama ne kadar güvenilir olur?..
akıl için ise temel bir ihtiyaç değildir, değil mi?

akıl ve hırs beyinsel fonfsiyonelliktir temelde.
beyinin ise işleyiş mekanizması bilimsel olarak net çözülebilmiş değil.
bölüm bölüm lokal aktifleşen bir yapı değildir ki.
sürekli etkileşim bağlantılarıyle işleyen karmaşık bir mekanizma halinde.

hırs; tutku, istek, coşku, azim, heves, emel, motivasyon, insanı harekete geçiren itme gücü diyebileceğimiz unsurları barındıran bir kavram. içgüdüsel duygusal psikoloji..
akıl ise hırsı da içine alan düşünerek yorumlama gücü, tartma, muhakeme, tahayyül,denge, kontrol, biliş, bilinç düzeyi..
yani hırsı da kontrol edebilmek, dengede tutabilmek için insanda sağlıklı akıl düzeyi, beyin gücü gerekiyor.
akıl daha bütünsel bir kavram..

Sesil
01-11-2010, 08:40
arayışlarında "değişimi" deneme tahtası olarak başkalarında kendini deneyimlemeye kalkışması sürekli inkarı doğuracaktır.. beraberinde gerçeklerden(özde kendi gerçeklerinden) kaçışla avuntu sersemlemesi bir süre devam edecek ve tatminsiz yabancılaşma ile sıkıldığında yeni bir basamak ihtiyacı kaçınılmaz olacak.. kendini esasında hapsettiği, içinde kaybolduğu boşluk giderek büyüyecektir..

28 Ekim, 22:31

Sesil
19-12-2010, 18:45
kendi yaşamsal gerçekleriyle mutlu olmayı talep etme hakkını iğdiş ederek yetiştirilenlerde (özellikle kız çocuklarında önce ebeveynlerle başlatılıyor bu süreç) başkasının beklentilerine boyun eğmekle uyumlu, uslu, iyi olmayı eş göstertilmek; karanlıktan bile utanmaya, karanlığı bile günah görmeye sevk ediyor insanı. karanlık bile çıplak kılıyor kendini gözetleyeni..

birey olmaktan, kendisi olmaktan (o hep başkasına göre olmalıdır) o denli ürkütülmüştür ki;
insan karanlıkta en çok kendisiyle kalır. kendisiyle kalmak çırılçıplak kalmaktır. bir suçlu gibi ürker kendisinden. kendisiyle kalırsa suç, yanlış, kabahat, günah işleyecektir maazallah!

siyah çarşafa sokulan kadınlarımızı izleyin lütfen.. ne denli ürkek, ezik, suçlu, günahkar gibi bir duruşu vardır.
her an kendinden korkar önce günahkarlığını tescilledikçe.. o karanlık görüntüsü kabul görmüş bir belgedir artık zavallı günahkarlığının.

Sesil
19-12-2010, 19:04
ekonomik çıkarların çatışması, savaşları, ayrışma gücü hayatın vazgeçilmez gerçeği olacak.. ama özde insanın tahayyül gücü, bilimsel arayışları, üretim tarzı geleceğe sürekli yön cerecek..

bu mihvalde istesek de, beğenmesek de, karşı çıksak da insan yaşamı bu! güçler dengesinde toplu kardeşlik ütopyası, insanlığın varacağı çok çok üst boyutlarda özdeki varlığının aksettirdiği beceriye bağlı gelişebilecek ancak bence..

merhamet anlayışında kusurluluğa çözümler geliştirmekte insan zaafları, beceri paylaşımınıın hakkaniyet ölçülerini vicdanlarında aramayı, toplumsal düzenlemelerle sistematize etmeyi gerilerde bırakmadan yapamayacak..

ne dinler ne siyaset ne adalet uygulamaları, mücadelelerle büyük bedeller ödense de ortadan kaldıramayacak bu gerçeği..

Sesil
19-12-2010, 19:23
"hiç bir şeyi değişteremiyeceğine ne zaman inanır, vazgeçer insan; hiç bir zaman.."

hiç bir şeyi değiştiremiyeceğimize naif ve masumca inandığımız zaman kusurların boyutu öyle çok yönlü oluyor ki! sınırsız sorunların, her şeyin tetikleyicisi oluyor zaten. o zaman başkaları, çok başlıklarla izin verdiğimizden değiştiriyor bizleri.. sorunlar çeşit çeşit eklemelerle çorba.. karıştırıp duruyorlar bizi.. hiç bir şey oluyor dağ gibi çok şey ve her şeye kadar gidebiliyor.. söylenip, şikayetlenip hiç bir şeyi beğenmez oluyoruz.. geleceğin tüm umutlarını öldürmekle birbirimize düşüyoruz.. bizi değiştireceklerin, yani hep başkalarından beklentiler peşinde koşuyoruz.. adını da "uyum" koyuyoruz..

"yalnızca inanmak" masumiyeti nelere varıyor esasında.. hep neticelere göre aklımız başımıza geldiği için tehlikeleri kavrayamıyoruz..
işte asıl mesele; küçümsemeden o masumiyet maskesini kaldırabilmek..

Sesil
19-12-2010, 19:47
hep başkalarından beklemeye alışmış, başkalarından bulamadığına kitlenir sürekli. kendinden beklemediği halde, başkasından beklentileri elde etmek için yapar görünür kendinden bir şeyler.. ve yaptıklarını hep bir lutuf gibi görür. karşılığını alamadığı..

kendinden bir şeyler beklemeye alışmamış insan
en kötüsü kendinde iyi kötü hiç bir şey bulamaz. mutsuzluğunun nedenini öyle kaybeder ki.
ne nedenleri çözebilir.. ne de mutluluğu çabalayacak gücü kalır..

Sesil
19-12-2010, 19:52
mesela insanlarda korkunç aklımı karıştıran; son senelerde yalnız, ikili sohbetlerde ya da davranışlarda içten samimi görünen insanların topluluk içerisinde tamamen kendini inkar içerisinde çok farklı olabildiklerini gözlemliyorum.. ve o topluluk içerisinde yüzlerine vurmaya onları utandırmaya çekiniyorum cidden..
çok derin karakter sapmaları söz konusu sanki.. kendileriyle özdeşik olamayan, kendini tanımaktan uzak insanlar olduk sanki..
ve artık bir insanı tanıyacaksam, mutlaka çeşitli ortamlarda ve topluluklar içerisindeki davranışlarını da gözlemleyerek nedenleri ile kanaat getirmenin yaşamsal önemini kavradım..

Sesil
19-12-2010, 19:57
bazı insanlar vardır (günümüzde oldukça çoğaldı) ulu gördüğü, kendisinin ulaşamayacağını düşündüğü, yüce görünen, başarıları tescillenmiş insanların etrafında pervane olur. gıpta eder. sürekli onlara övgüler yağdırarak şirinlikler yapar, yaranmaya gözlerine girmeye ve onlarla birlikteymiş gibi onların etiketinden itibarından pay kapmaya çalışırlar. ama rica minnet geçinmeleri içten içe ezikliklerini kemirir, kahreder örtülü aşağılık komplekslerini..

böyle kişiler yine başka ortamlarda oysa çok farklı davranırlar. ezilerek pay kaptıkları üsttabakanın nam nimetlerinden yararlanabilecekleri o aşağılık komlekslerini gidermenin yolu olarak üstünlük taslayabilecekleri daha saf biraz da benzer ama gizlenmeyen ezik insanları çevrelerine çekmeyi ihmal etmezler.. yine bence bu durum hep içlerinde edindikleri ve yerleşmiş olan başkalarından işlerine geldikçe beklentiler içerisinde olmak psikolojisi yatar.. ve mutluluk anlayışlarında çalkantı dinmez, hep onaylanmak, takdir edilmek kuşkuları içerisinde kıvranırlar.. içselliklerinde öz güven yoksunluğu had safhadadır..

Sesil
19-12-2010, 20:10
madem dünyamızın çekirdeği yangın ateş topu, o halde zamanla yüzey çapının genişlemesi söz konusu olabileceği gibi sönümlenerek küçülmesi, buruşması da gerekmez mi?.. (bilim sayfalarını ne zaman izlemeyi ihmal etsem sorgulanacaklar birikiyor beynimde..)
bir gezegen olan dünyayı bütünde bir otom olarak canlandırsak mesela; hareket halindeki canlılar(insanlar hayvanlar gibi..) elektron olarak kurgulanamaz mı?
gök adalar (galaksiler) de uydu sistemleri oluşumları ile atom yapısı olarak canlandırıp ele alınıyor..
aynı zamanda bilinen elementler, madenler yani maddeler bileşiklerinde değişik özelliklerde ve sayıda atomlar barındırıyorlar.
bu mantık dizgisi ile; değişik özelliklerde atomlarla bileşkeleri oluşturan ve tahmin edilemeyecek sayılarda evrenlerin oluşumu göz ardı edilmemeli bence.. sonsuzluğa süregiden..
biz insanların tasavvurunu aşan canlılık kavramı da bildiğimiz anlamların çok çok üstünde olmalı örneğin..
zaman ölçüsü ve zamanın göreceliliği ve sabitlenen ışık hızı teorileri, evrende veya evrenlerde bilemediğimiz madde çözümlemeleri ile yine anlamını yitirebilmeli o halde..
yine düşünüyorum da galaksiler.. hatta evrenler.. oluşan ya da oluştırdukları çevresel bağlantılı uydu tarzı sistemlerle;
bütünde kabuk bağlamamış üstü, çevresi kaplanmamış, örtülmemiş çıplak görünümlü bir maddenin yapısal özellikleri, görüntüleri midir?
yani görünmez giysi kumaşı dokusunda çıplaklık biçimini taşıyan..

Sesil
19-12-2010, 21:11
yakalandım kendime.. gündelik yaşamımda ön yargılardan dolayı şiir yazdığımı dile getirmekten çekiniyorum. kendime olan güvensizliğimden değil kesinlikle.. bence nedenini düşünmeli ve sorgulamalı..

böylesi yargıyı hissedip kendini içsel tutukluğa çeken var mı içimizde?
ki, ülkemizde bu kadar çok şiir yazan var iken..
bir çarpıklık yok mu ortada?
genelde şiiri hafife almak, yazı yapıtı olarak duygusal iç dökümü basitliğinde yaratıcılık olarak görmemek, rast gele alt tarafı herkesin yapabileceği.. kağıda dokülen sözlerin kalıp gibi sıralandığı bir tarz gibi ciddiye almamak olabilir mi?
benim de böyle bir yargıyla değerlendirileceğim kuşkusu var örneğin..

"kadına bak.. başka işi yok aşk meşk işleriyle vakit geçiren hafif hatun"
denme çekincesi var açıkçası..
mertçe.. açıkça, özellikle sanalda şiir yazan çoğunluğun fikirlerini almak isterdim.
yazı yapıtı olarak "şiir" ne kadar ciddiye alınmalı?.. neden, nasıl ciddiye alınmalı?
bu önyargıların bir tek ben miyim gözlemcisi, merak ediyorum.
yani, bu arada erkekler can acıtıcı böylesi önyargılardan daha az etkilenmekte.. hatta daha bir övünç kaynağı olabiliyor çoğu toplulukta..
inkar edilemeyecek bir gerçeklik bu değil mi?
nedendir acep?
üstelik senelerimi verdiğim, çok da başarılı olduğum, iyi paralar kazanabileceğim işlerimden dahi uzaklaşmayı göze aldığım.. sevda olarak seçtiğim.. ısrarlı, dirençli, istekli, bilinçli biriktirdiğim özlemlerimle yazım alanına girişim bir tercih oldu benim için. bilirdim önemli de olsa yetmeyeceğini karar vermemin ve dahi alandaki yoğun uğraşılı teorik araştırmalarımın. özellikle şiirin açımlaması karmaşık zor tanımı içerisinde titiz yapımın yaratıcı yeteneğini dillendirmek ayrıca özellikle geçmişte bıraktığım, yaşamımın belli bir döneminden sonra yüklendiğim risk oldu.

buna rağmen göğsümü gere gere dile getirememenin sancısını hiç tanıyan var mı içimizde?