PDA

View Full Version : Su hayattır!



Serenler
09-11-2010, 12:35
Su hayattır!...

http://img32.imageshack.us/img32/8633/1003288v.jpg

Ama böyle değil!...

Serenler
09-11-2010, 12:47
Böyle de değil:

http://img600.imageshack.us/img600/4677/1008708.jpg

BÖYLE!:

http://img818.imageshack.us/img818/6736/1003192d.jpg

Su hayattır, onu damla damla kullanmak gerek.
24 dönümlük bağ bu sayaçtan geçen suyla sulanıyor.


http://img46.imageshack.us/img46/1914/fotoraf081.jpg

Serenler
09-11-2010, 12:56
Gelelim işin su kullanım boyutuna ve ekonomik yönüne:

Bu konuda sayfalar boyu yazılacak gerekçe var.

Kısa bir özet yazmak gerekirse:

Bu bağın sahibi geçen yıl vahşi sulamada su herkese yetmediği için sadece bir defa su alabilmiş ve 820 TL su parası ödemiş. Koca yaz boyu bağ su yüzü görmemiş. verim ve kalite çok kötü olmuş.
Bu yıl ise su kapalı basınçlı sisteme alındığı için tıpkı evlerimizdeki içme suyu şebekesi gibi her isteyen istediği anda suyu alıp ürünlerini sulamış.
Bizim bağın sahibi ise 10 defa sulama yapmış. Verim ve ürün kalitesi mükemmel olmuş.
Peki 1 sulamaya 820 TL veren bağcımız bu yıl 10 defa sulamaya ne kadar su parası ödemiş:
Sıkı durun:
Tamı tamına 1020 TL para ödemiş. Eğer vahşi sulamaya devam etseydi, bu suyla sulama yapmak için su da bulup 10 defa vahşi sulama yapabilseydi tam 8200 TL para ödeyecekti.
Sadede su parası olarak 8 kat para fark ediyor. Üründeki kalite ve verim artışı onun çok üzerinde bir değer artışı sağlıyor.

ooz
09-11-2010, 13:06
Sadece tarla için değil evimizin küçük bahçesinde bile damla sulama sistemine geçtik..%70 oranında su tasaurrufu yapmış olduk..böylece sistem kabaca bir hesaplama ile 3 senede kendini amorti etmiş oldu..aynı zamanda önceden bahçenin her köşesi için ayrı bir emek harcıyorduk..şimdi zahmetten de kurtulmuş olduk..

evin bahçesinde bile kendi çapımızda böyle bir verim alabildiysek daha büyük bağlarda bahçelerde bu verimin kat kat fazlasını alırız muahakkak..

ve gerçekten kendi kendini çok kısa sürede amorti eden bir sistem..yani bu da kısa sürede kara geçebilmek anlamına geliyor..tabi çiftçi daha az su harcayarak daha çok kazanınca devlet de daha az harcayarak daha çok kazanmış oluyor..

acaba çiftçilere yönelik böyle bir teşvik mevcut mu? belki de var bilemiyorum ama eğer yoksa en kısa sürede damla sulama sistemi seferberliği başlatılması lazım..

Serenler
14-11-2010, 13:34
Yanlış!
Böyle olmaz;

http://img258.imageshack.us/img258/5632/1002732b.jpg

Böyle de olmaz;

http://img189.imageshack.us/img189/373/1002595n.jpg

Yetişkin klasik tip meyve ağaçlarında bu şekilde sulama yapmamalısınız.
Ağaçlarınız yeteri kadar sulanmaz. Su tüm kök bölgesini üniform olarak ıslatmaz.
Antibiyotiğin her derde deva olmadığı gibi damla sulama her derde deva değildir.
Her bitkinin su isteği ve sulama metodu değişiktir dolayısıyla uygun sulama sistemleriyle sulanmalıdır.

Serenler
14-11-2010, 13:47
Doğru:

http://img101.imageshack.us/img101/7415/resim043s.jpg

http://img687.imageshack.us/img687/3597/1172012.jpg

Klasik damla sulamayı ancak domates vb sebzelerle tam bodur tip sık dikilen meyve ağaçlarında kullanabilirsiniz. Yetişkin klasik tip meyve ağaçlarında asla bu şekilde damla sulama yapmayın.
Eğer böyle yaparsanız hem tesisiniz 3 kat fazlasına mal olur hem de fayda yerine zarar görürsünüz. Çünkü bitki bu sistemde kendine gerekli suyu tam ve dengeli bir şekilde alamamaktadır.
Üstelik her 3-4 yılda bir damla sulama borularını değiştirmek zorunda kalırsınız.
Klasik yetişkin ağaçlarda Doğru sulama; ağaç tacının tüm gölgesinin üniform bir şekilde ıslatıldığı sulama sistemleridir.

ASPİRİN
14-11-2010, 15:01
İlk fotoda ki tarla PAMUK tarlası ve bölge de EGE 'mi (Çukurova da olabilir mi) Sn.Serenler ?

Küçükken dayılarımla elimde boyumdan büyük bel'lerle (malumunuz , sapı uzun ,ağzı ise hem geniş-uzun büyük kürek türü) gece vakti çoook pamuk sulamaya gitmiştim.

Aklıma o günler geldi de ;su sırası bize gelecek , gelse de acaba bizden önceki suyu bizim tarlaya vaktinde ve düzgün çevirecek mi yoksa onca yolu o gece vakti gidip biz mi çevireceğiz diye epey bir strese girerdik !

Bazen de bize haber vermeden kendi sulama saatine gelemeyip suyu direkt bizim tarlaya çevirtenleri, göle dönmüş tarlaya geldiğimizde anlardık ...Eğime göre yığılmış suyu diğer yerlere aktarana kadar kalayın bini bir para idi...Veya sulama saatimiz gelmesine rağmen tarla başında sabırla bekleyip, olmadı bir koşu su bizim tarlaya çevrilmiş mi, BOŞA MI AKIYOR , süratle ana su kaynağına gidip bakmamız gerekirdi ...

Su boldu , ancak sulama ise zahmet ne kelime , çileliydi , bana ise o yaşta zevkli ve değişik geliyordu , maceraydı adeta !

Şimdi bizim 30-35 sene önce o su çevirdiğimiz büyük kanalet, arık , çay ve ırmaklar çakıl-çamur tarlası !

Köy desen köy değil, köy içinde tarla-bahçe de pek kalmadı ,tüm evler 4-5 katlı beton yığınına döndü, ev önlerinden, mahalle aralarından akan arıkların üstleri kapandı ...

Suyun zerresinin israfına tahammülüm yok , kıymet bilmez isek torunlarımız sık sık kulaklarımızı çınlatacaktır...

Konuyla alakalı ve ilmi bir yazı olmadı , ancak bana bir yandan o yıllarda tamamı hayatta olan aile büyüklerimle geçen günlerimi hatırlatıp nostaljiye sebep olduğu diğer yandan acı gerçek olan zamanın geri döndürülemez şekilde çok hızlı akışını yani yalan dünyayı hatırlattığı için teşekkür ederim ...:)

Serenler
14-11-2010, 19:15
Sevgili doktorum ilk fotoğrafı 4 yıl önce Karaman Kisecik'te çekmiştim. Sulanan bitki fasulyeydi. Ancak burada kendimin hazırlayıp uyguladığım bir projeyle 32.000 dönümlük bir alanda kapalı basınçlı sistem kurarak bu ovayı ve su kaynaklarını kurtardım. Su kullanımı dörtte birden aşağılara düştü. Buna karşılık ürün verimi ve kalitesi arttı. Sulama işçiliği de neredeyse sıfırlandı.
Aynı fotoğrafları yurdun her yerinde her türlü bitkinin sulanmasında çekmek mümkün.
Arşivimde bu konularda yüzlerce ibret dolu fotoğraf var:

http://img522.imageshack.us/img522/7851/elmav4.jpg

GAP sulamalarında Akçakale ovası;
Burada 560.000 dönüm arazi yanlış sulamalar yüzünden tuzlandı çoraklaştı ve bir daha ekilemez hale geldi.
GAP'ı kim kaparsa kapsın. İftihar edilecek bir sulama sistemi kurulamadı. 30 yıl önceye ait sadece TOPRAKSU teşkilatının yaptığı Bolatlar ve İkicırcıp kapalı yağmurlama sulama tesisleri aslanlar gibi çalışıyor.
DSİ teşkilatının içine tır sığacak büyüklükte devasa kanallarından suyu bol bulup sulama yapan çiftçiler topraklarını kaybettiler.
Suyu götürürken uygun tesis yapımı ve çiftçilerin eğitimi çok önemli.
Yoksa durum aşağıdaki gibi olur ve sonuç hüsrandır.
http://img833.imageshack.us/img833/9900/yanlsul.jpg

Serenler
19-11-2010, 23:13
75 cm sıra arasıyla dikilmiş tam bodur elma ağacında damla sulama:

http://img254.imageshack.us/img254/7382/1002817q.jpg

Serenler
07-12-2010, 08:49
Yağmurlama sulamanın vahşi sulamadan daha iyi olduğunu, modern sulama yöntemi olduğunu biliriz:

http://img189.imageshack.us/img189/8030/fasulye2.jpg

Yukarıdaki fasulye tarlası yağmurlama sulamayla sulanmış.
Aşağıdaki sulanan tarla yukarıdaki tarlanın diğer bölümü ve aynı çiftçiye ait.
Bu çiftçimiz tavsiye üzerine bu bölüme "Silikon başlıklı sprigler" koyarak sulama yapmış:

http://img163.imageshack.us/img163/8127/fasulye5.jpg

Sonuç:

Silikon sprinkle sulana bölümde net % 30 verim artışı olmuş. Su tasarrufu da artmış tabii ki.

Serenler
07-12-2010, 08:55
Silikon başlıklarla patates sulaması;

Şu güzelliğe, şu düzene bakar mısınız?

http://img696.imageshack.us/img696/1920/patatessilikonbalk.png

Tarlanın sulandığı bile belli değil.
Tarımda özlediğim manzara bu işte;
Boğazına kadar su içinde, çoraklaşan, tuzlulaşan elimizden giden vatan toprakları değil...

yağmur
08-12-2010, 22:41
Silikon başlıklarla patates sulaması;

Şu güzelliğe, şu düzene bakar mısınız?

http://img696.imageshack.us/img696/1920/patatessilikonbalk.png

Tarlanın sulandığı bile belli değil.
Tarımda özlediğim manzara bu işte;
Boğazına kadar su içinde, çoraklaşan, tuzlulaşan elimizden giden vatan toprakları değil...

Sayın Serenler, tarımda özlediğiniz manzara devlet politikamız olsun... topraklarımız kirlenmesin... çölleşmesin

Ülkemizde tarım gereken önemi tekrar kazansın...Hatta modern tarım tüm sahaların başında gelsin...

En önemlisi sularımız temiz kalsın...

Saygılar sevgiler...

Serenler
17-12-2010, 22:31
CENTER PIVOT (Dairesel hareketli) Sulama Sistemleri:

Uydudan görüntü:

http://img63.imageshack.us/img63/6585/028je.jpg

Betonarme bir platformun üzerinde dairesel dönüş yaparak hareket eder ve sulamayı otomatik olarak el değmeden yaparlar.

Dünyanın bir çok yerinde büyük tarım alanlarının en ekonomik ve yüksek performansta sulanması amacıyla oluşturulan bu sistemler yıllar geçtikçe, bir çok bitkinin farklı arazi ve iklim koşullarında sulanmasıyla da kendisini kabul ettirmiştir.
50 metreden başlayıp 1100 metre yarıçapa kadar ulaşabilmektedir. 3800 da kadar sulama yapan sistemler kurulmuştur.
Center Pivot sulama sistemleriyle, yağmurlama sulama ve çok az kayıpla yüzey sulama yapılabilmektedir. Bu şekilde diğer yüzey sulama sistemlerine göre %35-%50 arasında daha az su kullanarak sulama yapılabilmektedir.
Bu sistemlerde tek bir merkezden ilaçlama ve gübreleme yapmak mümkündür. Ayrıca %15 e varan eğimlerde çalışabilmektedir.


http://img530.imageshack.us/img530/3760/pivot1.jpg

Serenler
22-04-2011, 20:42
Hiçbir Parti Asıl Meselemizi Bilmiyor

LÜTFÜ ŞAHSUVAROĞLU
22 Nisan 2011

“ Birinci Dâvâ Su ve Toprak Kaynaklarının Muhafazası ve Geliştirilmesidir „
“Su, yaşamın vazgeçilmez unsuru ve yerine bir başka şeyin ikame edilemeyeceği doğal bir kaynak”tır. “Su, canlılara hayat veren ve hayatı sürdürebilir kılan temel bir unsurdur. Susuz hayat düşünülemez”.
Su imparatorlukların inşasına veya yıkılmasına sebep olan en stratejik varlıktır. Koca Mısır ve Roma İmparatorlukları, Sümer ve Akad medeniyeti su kıtlığından battı. Nil’in çekilmesiyle Firavunlar yıkıldı. Roma’nın Mısır’ı bırakıp Avrupa’nın ormanlarını yakarak askerini besleyebilmek şart olan buğdayı üretmek için toprak kazanma çabası da Nil’in sularının oynadığı bir oyundur.
‘Altınızdan suyu çekersek size kim su verebilir’ ayeti suyun devlet ve millet varoluşu için ilahi hükmü ne de açık ortaya koyuyor.

Ama anlayan kafalar nerede?

Medeniyetin beşiği olarak adlandırılan bölgeler hep su havzalarının yakınında kurulmuş, medeniyet suyun hayat verdiği topraklarda yeşermiş, su adeta medeniyete de hayat vermiştir Ancak, su ve toprak kaynaklarının yanlış kullanımı da tarihte birçok uygarlığın ortadan kalkmasına ve tarih sahnesinden silinmesine neden olmuştur.

Yaşadığımız çağda su kaynakları artık küresel boyutlarda önemli sorunlarla karşı karşıyadır. Dünya nüfusu hızla çoğalmakta, beslenme ve kullanma ihtiyacına bağlı olarak, su ihtiyacı da hızla artmaktadır.
Bu bağlamda, su kıtlığı, belirgin ve yaygın bir sorun haline gelmekte; su kalitesi hemen hemen her ülkede hızla bozulmakta ve bu sorunlar, sosyal ve ekonomik açıdan zincirleme pek çok soruna da neden olmaktadır.
Bu durum, su kaynaklarına olan baskının her geçen gün artmasına, meydana gelen çevre kirliliği nedeniyle su kalitesinin bozulmasına yol açmaktadır.
Suya olan ihtiyaç arttıkça, su daha stratejik bir kaynak olmaya başlamıştır. Artık geleceğe ilişkin senaryolar içerisinde, ülkeler arasında sudan kaynaklanan ihtilaflar önemli yer tutmaktadır.
Ancak, bu forum’un ana temasında olduğu gibi, “suyun toplumları ve insanları ayrıştıran değil, farklılıkları birleştiren unsur olması” temel yaklaşımımızdır.
Günümüzde su kıtlığı çeken ve gelecekte çekeceği düşünülen ülkelerin büyük bölümü, kuzey yarım kürede aynı enlem kuşağındaki Afrika ve Ortadoğu ülkeleri ile bu kuşağın devamında yer alan yüksek nüfuslu Asya ülkeleridir.
Gelecekte, nüfus artışı nedeniyle kişi başına düşen su miktarının azalacağı ve su kaynakları kıt olan bölgeler başta olmak üzere birçok bölgede, su kıtlığı yaşanacağı düşünülmektedir.
FAO’ ya göre 1995 yılında su kıtlığı ve su stresi yaşayan nüfusun dünya nüfusuna oranı sırası ile %29 ve %12 iken; 2025 yılında bu oranlar %34 ve %15’e yükselecektir. Aynı tahminlere göre, 2050 yılına gelindiğinde su sıkıntısı çeken ülke sayısının 54’e, bu şekilde yaşamak zorunda kalan insanların sayısı ise 4 milyara yükselecektir.
Yaşadığımız çağda su kaynakları artık küresel boyutlarda önemli sorunlarla karşı karşıyadır. Su kıtlığı, belirgin ve yaygın bir sorun haline gelmekte; dünyanın pek çok yerinde sel felaketleri yaşanmakta; su kalitesi hemen her ülkede hızla bozulmakta ve bu sorunlar, sosyal ve ekonomik açıdan zincirleme pek çok soruna da neden olmaktadır.
Bu sorunların en önemlisi ekosistemlerdeki yaşamın sürdürülebilirliğinin tehdit altında olmasıdır. Bu sorunlar, su kaynaklarının geliştirilmesi, denetimi ve yönetiminde yeni yaklaşımlara gereksinim olduğunu ortaya koymaktadır.

Kıt Su Kaynakları Yönetimine Geçilmeli

Türkiye bilinenin aksine su zengini bir ülke değildir. Bölge ülkelerine oranla daha göreceli olarak daha çok su kaynağına sahip olmasına rağmen, kişi başına düşen su miktarı bakımından dünya ortalamasının altında yer almaktadır.
Türkiye’nin kişi başına düşen kullanılabilir su potansiyeli; 1500 m3/yıl’dır. Bu değer, su varlığı bakımından diğer bazı ülkeler ve dünya ortalaması ile karşılaştırıldığında, dünya ortalaması olan 7.600 m3 ile su zengini ülkeler için belirtilen 10 000 m3 sınırının çok gerisinde olunduğunu ve su kısıtı bulunan ülkeler arasında yer aldığı görülmektedir.
Mevcut verilere göre; 2025 yılında nüfusumuzun 80 milyon olacağı hesaplanmaktadır. Bu durumda kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı, 2030 yılında 1000 m3’e düşeceği öngörülmektedir.
Mevcut büyüme hızı, su tüketim alışkanlıklarının değişmesi gibi faktörlerin etkisi dikkate alındığında su kaynakları üzerine olabilecek baskıları tahmin etmek mümkündür.
Ayrıca tüm bu tahminler mevcut kaynakların anılan tarihe kadar hiç tahrip edilmeden aktarılması durumunda geçerli olabilecektir. Dolayısıyla Türkiye’nin gelecek nesillerine sağlıklı ve yeterli su bırakabilmesi için kaynaklarını çok iyi koruyup, akılcı olarak kullanması gerekmektedir.
Artık bütün su konferanslarında ve 5. Dünya Su Forumunda da dile getirildiği gibi su bütün dünya için kıt bir kaynaktır ve yeni bir su yönetimine ve mevzuatına ihtiyaç vardır.

Küresel Isınma ve Kuraklığın Anadolu’ya Etkileri

Tüm bunlara ilave olarak, son yıllarda, etkisini daha fazla hissettiğimiz iklim değişmesi, belirli bir alan veya dönemde, kuraklığa neden olabilmektedir. Buna göre, kuraklık olgusu, iklim değişikliği ile birlikte ele alınmalıdır.
Küresel ısınma ve kuraklık, su kaynaklarına doğrudan etkisi nedeniyle, en fazla tarım sektörünü etkilemektedir. Zira su kaynaklarının 4/3’ü, dünya genelinde olduğu gibi, ülkemizde’ de tarımsal sulamada kullanılmaktadır.
Kuraklık ve buna bağlı olarak ortaya çıkan su sıkıntısı, ülkemizin pek çok bölgesinde, tarımsal üretimi sınırlayan, en önemli faktör hâline gelmiştir
Türkiye, son yıllarda, en kurak mevsimlerini yaşamaya başlamıştır. Kuraklık trendinin artacağına ilişkin tahminler, ilgili kuruluşlarca yapılmaktadır.
Ülkemizin kuzey yarı kürede, bir geçiş bölgesi olması ve karmaşık bir iklim yapısı arz etmesi nedeniyle, küresel ısınmaya bağlı bir iklim değişikliğinden, en fazla etkilenen ülkelerden birisi olacaktır.
Dolayısıyla, Türkiye’nin farklı bölgelerinin, iklim değişikliğinden farklı biçimde ve değişik boyutlarda etkileneceği, bilim adamları tarafından bildirilmektedir.
Örneğin, sıcaklık artışından daha çok, çölleşme tehdidi altında bulunan Güney Doğu ve İç Anadolu gibi, kurak ve yarı kurak bölgelerle, yeterli suya sahip olmayan yarı nemli Ege ve Akdeniz bölgelerinin, daha fazla etkileneceği tahmin edilmektedir.
Nitekim, 2007 yılında, Türkiye son dönemlerin en kurak ve sıcak yılını geçirmiştir. Ülke genelinde, toplam yağış’ta % 17 bir azalma olmasına karşın, Ege, Marmara ve İç Anadolu bölgeleri, kuraklıktan en fazla etkilenen bölgelerimiz arasında yer almışlardır. Ülkemizin bazı önemli hububat üretim merkezlerinde, ürün kayıplarının % 40-50 oranına ulaştığı tespit edilmiştir. Ülke genelinde ise buğday üretimi, 20 milyon ton dan 17,2 milyon ton’a düşmüştür.
2008 yılında ise kuraklıktan en fazla etkilenen bölgemiz Güneydoğu Anadolu Bölgesi olmuştur.
Bugün Konya ve Aksaray ovaları herkesin çıplak gözle göreceği biçimde çölleşmeye başlamıştır. Kaçak kuyular ve yanlış sulama bütün iç Anadolu bölgesinin ilerde çöl olacağının bugünden işaretlerini vermiştir. Artık yerüstü değil yer altı depolama sistemleri düşünülmelidir. Yer altı Barajlarını en ucuz ve en yararlı bir su muhafaza ve geliştir me sistemi olarak Türkiye’nin gündemine taşımalıyız.
Yer altı barajları toprağımızın altındaki boşalan akiferleri dolduracak ve ucuz depolama sistemi ile su kaynaklarımızın buharlaşma ve diğer yollarla israf edilmesinin önüne geçecektir.
Fakat Türkiye’yi kurtaracak bu projeden hiçbir siyasi partinin haberi bile yoktur.
Seçim beyannamelerinde bu konu yoktur.
Türkiye’nin kuraklıkla mücadelesi, su ve toprak kaynaklarının muhafazası ve geliştirilmesi meselesi birinci meseledir.
Bu mesele ülkenin bölünmesinden bile önemlidir. Zira bu meseleyi bilen ve çözümleyen bir Türkiye’nin bölünme diye bir problemi olmadığı gibi otomatik olarak büyüyeceğini söyleyebilirim.
Birincil meselelerin yani hakiki meselelerin kavranmadığı ülkelerde, hayali meseleler kamuoyunu meşgul etmekle kalmaz, devlet aygıtını fuzuli mesai ile uğraştırır.
Şu anda Türkiye mühendislerin değil gazeteci, yargıç, stratejist, sosyal bilimci, siyasetçi, ya da asker ve din adamı gibi toprakla, suyla, üretimle yani hakikat ile ilgisi olmayan elinde yorulmakta, sömürülmektedir.

hedefler

Gıda üretiminde kendi kendimize yeterli hale gelmek için; toprak ve su kaynaklarımızın etkin, sürdürülebilir ve çevreyle uyumlu kullanılmasına yönelik stratejiler geliştirmek ve bunları uygulama alanına koymak hedeflerimiz arasında olmalıdır.
Türkiye, asıl meselemiz etrafında hiç bir şey yapmamış değildir. Türkiye, politika geliştirilmesi, mevzuat ve yeniden yapılanma ve AR-GE konularında bazı adımlar atmıştır. Bunlar;
Kuraklığın etkilerinin izlenmesi ve bu etkilerin asgari düzeye indirilmesi için stratejiler geliştirmek üzere tüm ilgili kuruluşların katılımının sağlandığı kuraklık koordinasyon kurulu oluşturuldu,
Araştırma Enstitülerimizde tarımda suyun etkin kullanımı ve kuraklığa toleransı yüksek çeşit geliştirmeye yönelik araştırmalara hız kazandırıldı.
Sıfır toprak işlemeli tarım desteği yürürlüğe konuldu. Bu uygulama ile toprakta daha çok suyun muhafazası, girdi ve maliyetlerde tasarruf sağlanmaktadır.
Damlama ve yağmurlama gibi su tasarrufu sağlayan modern sulama sistemlerinin kullanımını teşvik etmek ve desteklemek amacıyla Bakanlığımız öz kaynağı olan üreticileri %50 hibe kredi ile, öz kaynağı olmayan üreticiler ise 0 (sıfır) faizli kredi kullandırmaya başlanmıştır.
Damlama sulamaya geçiş için hayli masraf yapıldı. 257.615 dekar alana yapılan damla ve yağmurlama sulama projeleri için 68.537.000 TL hibe desteği sağlandı.
Yine, 31.12.2009 tarihi itibariyle, T.C. Ziraat Bankası tarafından 41.569 üreticiye 1.275.000 dekar alana yapılan damla ve yağmurlama sulama projeleri için 574.000.000 TL sıfır faizli kredi kullandırılmıştır.
Kuraklık ve suyun etkin kullanımı yönünde, Tarım bakanlığınca uygulamaya konulan diğer bir önlem ise, “Tarım Havzalarının tespit edilmesi ve Havza Bazlı Üretim Modeli”ne geçilmesi konusunda yapılan çalışmalardır.
Bilindiği gibi, kaynakların korunması ve en uygun kullanımı bütünsel planlamalarla mümkün olmaktadır.
Tarım Havzaları, tarımsal üretim bölgelerinin iklim özelliklerine ve doğal kaynak varlıklarına göre belirlenmesi esasına dayanmaktadır. Bu proje ile ürünlerin potansiyel uygunluk alanlarının belirlenmesi ve üreticilere katkı sağlayabilecek en uygun ürünlerin desteklenmesi hedeflenmektedir.
Tarım havzalarının su havzaları ile ilintili olması, bütün projelerin bütüncül ve multi disipliner çerçevelerinin gözetilerek hayata geçirilmesi sonucu Anadolu’nun tek bir havza olarak mütalaası kalkınma perspektifimizin nirengi noktasıdır. Anadolu’nun da Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu ile daha geniş bir havza doktrinine merkez teşkil ettiğine; bu merkezin sadece tarımsal, iktisadi, sınai, sosyolojik ve tarihsel değil teknik olarak da itici faktör analizi ihtiva ettiğine kuşku yok.

Su Savaşlarına Karşı Su Barışı

Bölgemizde su savaşları olacağına dair çok spekülasyon yapıldı, yapılıyor. Ama tam tersine bir su barışı için umutlarımız da, imkân ve kabiliyetlerimiz de daha fazladır.
Su kıt bir kaynaktır. Mar del Plata’dan, Helsinki’den beri bu gerçek Ulasal, bölgesel ve evrensel olarak dünya yüzündeki herkesi daha fazla bilinçli olmaya, daha hakça ve akil su kullanımına mecbur kılıyor.
Kıt su kaynakları yönetimi, stratejisi ve eylem planı günümüzün en önemli konusu…

Ne yapabiliriz:

FAO’nun da önerdiği biçimde sulama sistemlerinde iyileşmeden tutun, uygun ürün desenine, veri paylaşımından stratejik ortaklığa, her türlü su ve sulama yatırımlarının koordinasyonundan suyun geri dönüşümünde de işbirliği imkânlarının araştırılması gündemimizdedir. Öte yandan çiftlik bazında suyun verimli kullanılması, küçük ölçekli projelerin desteklenmesi, çiftçi katılımının artırılması ve en önemlisi kıt su kaynakları yönetiminin hayata geçirilmesi zaman geçirilmeden uygulamaya konulması gereken faaliyet alanlarıdır.
Sadece kuraklıkla mücadele programı açısından değil, artık genel olarak da suyun yönetiminin bir kıt kaynak yönetimi olduğu bilincindeyiz. Bu bakımdan arz yönetimine uygun olarak bir talep yönetimi, havza bazında uygun ürün deseni için tarımsal destekleme programı, kıt su kaynaklarının korunması ve geliştirilmesi için destekleyici programlar, damlama sulama sistemlerinin yaygınlaştırılması ve bütün bu strateji için mevzuat, finansman, örgüt, eğitim ve yayım ile çiftçi katılımı temel fonksiyonlar olarak planlanmaktadır.
Su kaynaklarının muhafazası ve geliştirilmesi, toprak kaynaklarının muhafazası ve geliştirilmesi stratejisinden ayrı düşünülemez.
Toprak, su, tarımsal üretim ve insan gücü entegre ve sürdürülebilir bir kalkınma programının mütemmimleridir. Su havzaları ile tarımsal havzalarımızın uyumlaştırılması, aynı zamanda Çevre ve Orman Bakanlığı ile Tarım ve Köyişleri Bakanlığının daha yakın işbirliğini zorunlu kılmakta, bölgesel ve ülkesel hedeflerin paylaşımını öne çıkarmaktadır.
Su ve toprak kaynaklarının yönetiminin dört boyutu vardır: küresel su ve toprak kaynaklarının yönetimi, bölgesel su ve toprak kaynaklarının yönetimi, ülkesel su ve toprak kaynaklarının yönetimi ve mahalli su ve toprak kaynaklarının yönetimi…
Stratejik bir yaklaşım süreci için önce hazırlık ve adaptasyon, sonra önceliklerin tespiti, sonra politika ve strateji uyumu, yönetim entegrasyonu ve karar alıcı mekanizmaların geliştirilmesi, fırsat maliyeti karşılaştırması, insan kaynaklarının geliştirilmesi ve gerekli yasa ve yönetmeliklerin çıkarılması gereklidir.

Entegre Bir Su Yönetimi ve Bilinci Geliştirilmeli

Hazırlık ve adaptasyon için önce milli toprak ve su kaynakları koruma programı ve eylem planı hazırlayacağız. Ülkesel bir toprak ve su politikası, çerçeve bir toprak-su yasası ve verilerin paylaşımından sonra önceliklerin tespitine sıra gelmektedir.
Alt yapı iyileştirmeleri, su toplama havzalarının geliştirilmesi, yerinden yönetimin güçlendirilmesi, talep yönetimi, uygun ürün deseni, su pazarlarının oluşumu, su fiyatlandırması, arazi toplulaştırması taleplerinin yaratılması, uygun toplulaştırma, özel sektör katılımcılığı, çiftçi katılımı, su kalite standardlarının geliştirilmesi, araştırma ve eğitim, tuzlanma, kirlilik ve su kalitesi, yer altı su kaynaklarının yönetimi, acil koruma tedbirlerinin seçimi(mesela Konya kapalı havzası, Kızılırmak, Sakarya, Amik, Akçakale ve Menderes gibi), sanayideki su kullanımında geri dönüşün ve her çeşit tasarrufun hayata geçirilmesi ve en önemlisi de bir türlü –belki de Türkçe olmadığı için- uygulayamadığımız koordinasyonun gerçekleştirilmesi gibi başlıklar arasından öncelikleri seçmeliyiz.
Sulama ve su sağlama teknolojisinin uyarlama araştırmaları ve yaygınlaştırılması, havza bazında tarımsal destekleme programımızın geliştirilmesi, uygun ürün deseninin ortaya konması, su talebinin yönetilmesi, gerekli toprak ve su araştırma ve eğitiminin sürdürülmesi bakanlığımın yürüttüğü politikaların başındadır. Fakat su ve toprak kaynaklarının birlikte yönetimi, su arzının planlanması ve şu anda Dünya su forumunun ele aldığı konuların bakanlığımın programlarıyla uyumlaştırılması birinci öncelik olmalıdır.
Günümüzde yüzey sularının depolanması ve dağıtımı kadar önemli bir konu da yer altı barajlarının devreye sokulması ve aküferlerin akıbetidir. Bunda da multi-çoklu disiplin çerçevesinde stratejik bir yaklaşım ortaya konmalıdır. Tarımsal sulamadan dönen sular ile denizlerimize akıp giden yüzey sularımızın, sulak alanların ve su havzalarının yer altı sularının yönetimi ile ilişkisi biz tarımcıları, sadece Çevre ile değil jeodezi ve jeoloji, jeofizik mühendisliği ile de daha yakın mesaiye itmektedir.
Son olarak sınıraşan sularla ilgili olarak da bazı fikirlerimi paylaşmak istiyorum. Geçen asırda petrolden ötürü çok yangın çıktı. Ama su yangın söndürücü vasfıyla da bir barış gerekçesi ve inşacısıdır. Sınıraşan sularımız bazı senaristlerin öngördüğü gibi bölgede bir savaşın gerekçesi değil; köklü tarihsel bağlarımıza ilave bir barış öngörüsüdür. Türkiye’nin üç aşamalı planı yanında komşularıyla her zaman sürdürdüğü iyi ilişkiler Fırat ve Dicle havzasında kötü niyetlilerin arzuladığı çatışmayı hiçbir zaman dünyanın gündemine getirmeyecektir. Öte yandan tarım ile, toprak ile ilişkisini hatırladığımızda uluslar arası çerçevede su politikamız bir su barışını inşa edici kabiliyettedir. Suların hakça ve akil kullanımı doktrini açısından da Türkiye komşularıyla su barışını tesis edebilecek kudrettedir. Bir hektar alanı sulamaya açmak için Türkiye’de 8000 ABD doları masraf gerekirken Suriye’de 33 bin dolar gerekmektedir. Halihazırda 8,5 milyon hektar sulanabilir arazimizin ancak 2,5 milyon hektarını sulayabiliyoruz. Tarımsal üretimin, komşuların tarımsal hammadde ihtiyaçlarının, gümrük tarife sistemlerinin, ithal ikamesinin ve daha birçok envanterin ulusal su ve toprak politikamızla bölgesel su ve toprak politikalarının uyumunu sağlamada üç ülkeye de imkânlar sunmaktadır.
Sınıraşan sular mevzuunda da demek ki tarımsal üretim ile toprak ve su kaynaklarının birlikte değerlendirilmesi bölge barışına önemli katkılar sunmaktadır.
O halde su otoriteleri, su ile ilgili akademi dünyası ve resmi-sivil diğer ilgililer, tarım sektörünü bir kenara koyarak hiçbir sonuç alamazlar.
Çağımızın en önemli ortak eylemi su ve toprak kaynaklarının muhafazasıdır. Bunda da sektörel işbirliği kaçınılmaz ödevdir.
Sonuç olarak; su kaynaklarının korunması, etkin ve sürdürülebilir kullanımı ile gelecek nesillere bırakılması toplumlar için ortak bir sorumluluk haline gelmiştir. Bu sorumluluğun yerine getirilmesinde toplumun her kesimine görev düşmektedir.
Su medeniyetine beşiklik etmiş coğrafyamız, bir su kültürü yaratmış edebiyatımız suyu her şeyden aziz bilir. Fuzuli’nin natı su kasidesidir. Peygamberini su ile eşdeşleştiren bir kültür, herhalde suya olan hörmetinin icabını bugün de yapacaktır.
Değerli konuklar, sözlerimi ülkemizde çok kullanılan bir öz deyişle bitirmek istiyorum
Su gibi mütevazı ,
Su gibi kıymetli,
Su gibi tertemiz,
Su gibi temizleyici,
Kısaca su gibi aziz olmak dileği ile!

http://haberiniz.com/yazilar/koseyazisi29153-Hicbir_Parti_Asil_Meselemizi_Bilmiyor.html

Serenler
29-07-2011, 18:00
SUYUN SAHİBİ KİM?

Yazar: MUSTAFA KAYMAKÇI
| Tarih: 26/07/2011 |

İlgililerin dışında kamuoyu ya hiç ya da yeterince bilmez. Gecikerek de olsa biz hatırlatalım. 6172 sayılı yeni “Sulama Birlikleri Yasası”, 22 Mart 2011 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe sokuldu. Yasayla küçük çiftçilerin doğrudan suya ulaşımı engellendi ve tarımdaki su maliyetlerini daha da pahalılaştırılmasının yolu açıldı.

Tarımsal Suyun Macerası

Türkiye'de 112 milyar metreküp kullanılabilir suyunun yüzde 75'i tarım amaçlı harcanmaktadır. Dünya Bankası ile 1998'de imzalanan anlaşma doğrultusunda sulama yatırımı ve yönetiminde "Katılımcı Özelleştirme" olarak yeni bir döneme girilmiştir. DSİ özelleştirme uygulamasında bugün yüzde 83'lük bir düzeye ulaşmış ve 500'ün üzerinde ülkemizde sulama birliği kurulmuştur. Böylece Türkiye'nin en büyük gizli özelleştirmesinden biri gerçekleştirilmiştir. 2005 yılında Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü kapatılarak sulama tesisleri de mahalli idarelere devir edilmiştir. Bu şekilde tarımsal suyun kullanımı yetkisi, Tarım Bakanlığı’ndan İçişleri Bakanlığı’na geçmiştir. Bu bağlamda, 2009 yılında İstanbul’da düzenlenen "5.Dünya Su Formu”nda hazırlanan" İstanbul Su Mutabakatı"nı da unutmamak gerekiyor. Su mutabakatıyla su tasarrufu ve yönetimi, uluslararası bir meta haline getiriliyor ve dünya ticaretinin aracı yapılıyordu.

Yeni Sulama Birlikleri Yasası’nın getirdikleri

DSİ'de sulama alanından kısa sürede kademeli olarak çekilecek,
Yasaya göre sulama birliklerine üye olabilmek için tapu sahipliği ya da en az 5 yıl araziyi kiralamış olmak şartı getiriliyor,
Birlikler ekilecek ürünü belirleyecek,
Birliklere de şirketlerdeki gibi yönetim ve oy kullanmada sahip olunan tapu miktarı ve kullanılan su oranına göre temsil etme hakkı veriliyor.
Ve suyun mülkiyeti ve bedelinin, dolaysıyla ülke tarımsal üretimlerinin belirlenmesinde güçlülere ve büyük sermayedarlara egemenlik hakkı devir ediliyor.
Ne dediler?

Türkiye'de kurulan 500'e yakın Sulama Birliği Derneği’nin (SUBİRDER) Genel Başkanı Sami Özseçen Üretici Gazetesi’ne yaptığı açıklamada "Türkiye'nin tarımsal üretimlerdeki bağımsızlığı ve kırsalda yaşayan çiftçi ve köylülerin yerlerinde kalıp üretimde devamlılığını sağlaması için yeni seçilen parlamentoda 6172 sayılı yasanın Türkiye üretim yapısı ve varlığına göre revize edilmesi gerekir. Bu işlem yapılırken tarımın sivil örgütleri ve Üniversitelerin su ve ziraatla ilgili bilim adamlarının görüş ve düşünceleri alınmalıdır. Bu kapsamda öncelikle sulama birlikleri Çevre ve Orman Bakanlığı, DSİ Genel Müdürlüğü ve Ziraat Bankası Genel Müdürlüğü’nün de içinde yer aldığı Kapalı Basınçlı Sistem Kredilendirme Modeli oluşturulmalıdır” dedi.

Yazıyı sonlandırırken Sulama Kooperatifleri Merkez Birliği yöneticilerine de sorular soralım;

Bir.6172 sayılı yasa yeniden düzenlenirken görüşünüz alındı mı?

İki.Yeniden düzenlenen yasayla sulama ile ilgili her konu birliklere veriliyor, sizin işleviniz ne olacak?

yağmur
26-01-2012, 01:13
http://e1201.hizliresim.com/t/u/23mgg.jpg (http://bit.ly/c25MCx)


Su hayattır...

pinky
07-02-2012, 11:41
Prof. Dr. Beyza Üstün'ün HES lerle ilgili 2010 tarihli konuşması


http://player.vimeo.com/video/15065525?autoplay=1&fb_source=message

pinky
07-02-2012, 17:35
"HES uygulamalarını görseniz ağlarsınız" CNN TÜRK Video
CNN TÜRK'te yayınlanan Eğrisi Doğrusu programında iklim değişikliği
ve Türkiye 'deki HES uygulamaları konuşuldu. Dile getirilen saptamalar
yürekleri yakacak ...

http://video.cnnturk.com/2012/yasam/2/5/hes-uygulamalarini-gorseniz-aglarsiniz

Serenler
21-04-2012, 10:02
Su hayattır, hayat satılıktır!

Mehmet KUŞÇU

Nerede bu çevreciler, STÖ’ler? Nerede kaldı, ’Derelerin Kardeşliği Platformu’? Esnaf dernekleri nerede?
Bakıyorsun, ’halkın katılımı toplantısı’deniyor ama halk katılmıyor, aksine kızgın, öfkeli...
İş makineleri önüne dikilen kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk yiyor copu. Eylem nazikçe son buluyor! Dağılıyorlar. Geride kalan, kan ve gözyaşı...
İkizdere’den Uzungöl’e, Loç Vadisi’nden Şeker Kanyonu’na uzanan ortak tepki şu: “Sularımızı ele geçirmeye çalışan uluslararası güçlerin oyunlarına alet olmayacağız. HES’leri istemiyoruz, akarsularımız özgürce akmalıdır. Biz sularımıza, doğamıza sahip çıkmak istiyoruz. Çölleşme olmaması, hayvanlarımızın yaşaması için mücadele edeceğiz...”
Görüldüğü gibi herkes HES’e karşı tek yürek ama... Bazen de öyle iki kelime yazıp, pankart açmakla olmuyor. Bilinç, protesto, emek, ter, dayanıklılık, zorlu bir çalışma istiyor; hak arama para gerektiriyor. Para da ekilmiyor ki mübarek, biçesin. Zaten ektiklerin beş para etmiyor. Elde, avuçta da olmayınca... Ama için, yüreğin adaletle yanınca... Hem elindekinden oluyorsun, hem de fırçanı yiyorsun...

***

Diyorlar ya, ’dereler üzerinde kanser gibi uzanan...’HES’le savaşan Kazım Delal tek başına, ’tek kişilik STÖ’ gibi mücadele ediyor. Delal, Başbakan Erdoğan’ın hemşehrisi; 67 yaşında. Ama gözüpek, inatçı. En önemlisi dik duruyor. Tıpkı Kurtuluş’un Mehmetçiği gibi. Suyun istiklali için çarpışıyor. Amacı, Küçükçayır’ı kurtarmak. Açmış davayı, bilirkişi raporları için tek ineğini satmış, bir de bankadan kredi almış. Çünkü açtığı dava için 4.500 TL, yatırması gerekiyor.
Ama yanında ne bir çevreci var ne bir esnaf ne de bir sivil toplum örgütü. Ne dostları, arkadaşları ne de bir köylüsü. Mahkemede derdini anlatmak isterken hakimden azarı yiyor. ’Kısa kes’ diye. Delleniyor tabii Kazım Delal, zaten canı burnunda. Bir de “Kısa kes, hikaye anlatma” sözlerini işitince açıyor ağzını. Haklı da...
“Bu dava benim davam. Ben açtım bu davayı. Savunma yapamayacaksam, şikayetimi anlatamayacaksam o zaman bu davaya ne gerek var...”
Evet ne gerek var? Hakim dinlemeyecekse...
HES’tir git denecekse...

***

Zaman geçmeden STÖ’ler Delal’in yardımına koşmalı.
Bence... Çarşı, buna da karşı.. olmalı...
Çünkü bu davanın yürekli başka insanlara ihtiyacı var...

http://www.yg.yenicaggazetesi.com.tr/yazargoster.php?haber=22464

alacakaranlık
22-04-2012, 20:10
[ımg]http://e1201.hizliresim.com/t/u/23mgg.jpg[/ımg] (http://bit.ly/c25mcx)


[sıze=3]su hayattır...[/sıze]

allah bize bu günleri yaşatmasın göstermesin

Serenler
04-05-2012, 22:25
Günümüzden 2500 yıl önce Doğu Türkistan'da Uygur Türkleri tarafından yerin 110 metre altına inşa edilmiş, 5000 km lik su yolları.
Yapımındaki sırlara akıl erdirmek mümkün değil.


Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde 2 bin 300 yıl önce çölün altında yapılan ve uzunluğuyla Çin Seddi’ne eş tutulan Karız Kanalları görenleri hayrete düşürüyor. İşte binlerce yıl öncenin teknik şahaseri Karız kanalları Tanrı Dağı’nın eriyen karları ile yeraltındaki su kaynaklarını birleştirerek yerleşim alanlarına taşımak amacıyla inşa edilen Karız Kanalları, 5 bin kilometre uzunluğuyla 6 bin kilometre olduğu tahmin edilen Çin Seddi’ne adeta meydan okuyor. Sincan’ın üzümleriyle ünlü Turfan’daki Karız Kanalları, Çin Seddi ve doğudaki Büyük Kanal ile birlikte Çin’in 3. harikası olarak adlandırılıyor.


Turfan Karızları (Yer Altı Su Kanalları)

“Karız” sözcüğü; kehriz (Bu gün Anadolu’da “keriz” olarak kullanılan bu sözcük, sebil, herkesin kullanımına açık çeşme anlamındadır. Aynı zamanda, argoda da; malını mülkünü herkesin kullanmasında sakınca görmeyen, malını sebil gibi dağıtan kişiler için kullanılmaktadır.) lağım veya yer altından giden su kanalı anlamındadır. Burada kullanılan lağım sözcüğü ilk anda bugün büyük şehirlerde kullanılan atık su yollarını çağrıştırsa da asıl anlamı yer altına açılan tünel, kanaldır. Bilindiği üzere Osmanlı ordusunda, fethedilmek istenen kalelerin etrafı sarıldığında, yer altından tüneller açarak kale duvarı altına ve girişine patlayıcı yerleştirip, kale duvarlarının veya kapısının yıkılmasını sağlayan asker grubuna “lağımcı” denirdi.
Bugün hala kullanılabilen, ve Asya’da bir uygarlık harikası olan yer altı su kanalları, belli bölgelerde yerin 110 metre altına kadar inmekte ve toplam uzunluğu beş bin kilometreye ulaşmaktadır. Tanrı Dağları’ndan, Turfan şehrine su getirmek amacıyla Uygur Türkleri tarafından yapılmıştır. Bu haliyle, Çin seddinden daha önemli bir yapı olduğu ortadadır.. Bu konuda sayın Dursun Özden’in yapmış olduğu tespitler Türk Tarihi ve medeniyeti açısından çok önemlidir.
“Orta Asya’da bulunan antik uygarlık harikası olan Karız su kanalları, Tanrı Dağları’ndan ve yeraltı kaynaklarından Turfan’a su getiren, çölün altında 110 metre derinlikte ve toplam 5 bin kilometre uzunluğundaki yeraltı su tüneli, Türklerin yaratıcılığını özetliyor. Karız harikası; Orta Asya’daki yerleşik yaşam, kentleşme kültürü, mimari planlama, haritacılık ve bir teknoloji harikası olarak insan yaratıcılığının doruklarından biri. Şimdiye dek batının, Avrupa merkezli tarihçilerin ve kimi Türkologların yazdıkları; “Asyalılar, hiç bir zaman yerleşik olamadı. At üstünde, çadırlarda ve su başlarında sürekli göçebe toplum biçiminde yaşarlardı…” şeklindeki savları çürüten bir tarihi gerçek olan Karız Su Tüneli, Çin Halk Cumhuriyeti’nin Uygur Özerk Bölgesi’nde bulunan ve Tanrı Dağları’ndan Turfanşehrine kadar yer altında uzanan ve Çin Seddi’nden sonra dünyanın ikinci uygarlık harikası olarak değerlendiriliyor. Bu gün olduğu gibi, dün de “Avrasya Uygarlığı” hep vardı ve öndeydi.”
“Karız” sözcüğü; kehriz, lağım ve yeraltı su yolu demektir. Suyun aktığı yeraltı kanalı anlamına gelen “teşme” olarak da söylenmekte. Aslında, bölgede Karız’ın yapımında kullanılan bazı Türkçe kökenli sözcüklerden de anlaşılacağı gibi, bu uygarlık harikasını yapanların Türk olduğu anlaşılmakta. Örneğin: Tuynuk: Kuyu. Kurutka: Sert çamur. Küz: Kaynak. Karizçi: Kuyu kazan kişi. Geltekçi: Hayvan sürücüsü. Yuklima: Kuyu ağzına konulan örtü. Tirek: Direk. Yanlık: Yana konulan tahta. Çukka: Tehlike işareti. Suğuk çüşüş: Soğuk havanın içeri girmesi. Suğukçi: Sucu kişi. Kuduk seviti: Çubuktan örülmüş küçük sepet. Ketmin: Kazma, kazıcı. Çığrık: çamur makinesi (elle). Yağ: Yağ. İlmek: Dut ya da karaağaç çatalından yapılan tarak. Tilma: İlk kuyunun başı…vb”.
“Karız, deniz seviyesinin altında kalan tarım alanlarına, köylere ve yerleşim merkezlerine suyu taşımaya yarayan yatay ve düşey yeraltı su tünelleri - galerileridir. Bu kanalları yaklaşık 100 metre yeraltında konumlandırmanın amacı, güzergahın geçtiği çölde ortalama +40 derecenin bulunduğu hava koşulları düşünülerek, sızıntı ve buharlaşmadan kaynaklanan su kayıplarını azalmaktır. Bir karız tamamen yer çekimi kuvveti ile işlemektedir. Bu şekilde tasarlanıp, kendi içindeki eğim dikkate alınarak suyun doğal eğimi ve akar kotu, iki karız arasında eğim hesabı ile yapılmış olup, pompa gereksinimini ortadan kaldırmıştır. Örneğin: Turfan’a bağlı Piçan ile Dalankarız ilçeleri arasındaki karız uzunluğu 8 km. olup, 190 adet kuyu bulunmaktadır. Kuyular arasındaki kot farkından anlaşılacağı gibi, karız içinde suyun doğal akar eğimi en az %1’dir…”

(Dursun Özden. Aydınlık Dergisi. Eylül 2004)

Çin’in Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde 2 bin 500 yıl önce çölün altında yapılan ve uzunluğuyla Çin Seddi’ne eş tutulan Karız Kanalları görenleri hayrete düşürüyor. İşte binlerce yıl öncenin teknik şahaseri Karız kanalları Tanrı Dağı’nın eriyen karları ile yeraltındaki su kaynaklarını birleştirerek yerleşim alanlarına taşımak amacıyla inşa edilen Karız Kanalları, 5 bin kilometre uzunluğuyla 6 bin kilometre olduğu tahmin edilen Çin Seddi’ne adeta meydan okuyor. Sincan’ın üzümleriyle ünlü Turfan’daki Karız Kanalları, Çin Seddi ve doğudaki Büyük Kanal ile birlikte Çin’in 3. harikası olarak adlandırılıyor.

2 bin 500 yıl önce sadece yerçekimi kullanılarak çalışması sağlanan Karız Kanalları, 60 kilometre uzaktaki kurak Turfan bölgesini bereketli vaha haline getirmiş. Kanalları ziyarete gelen turistler rehberlere, o dönemde bu kadar muhteşem bir sistemin nasıl inşa edildiğini soruyor. Hâlâ sorunsuz bir şekilde çalışan Karız kanalları, Turfan vahasına her yıl yaklaşık 200 milyon metreküp su taşıyor. Bundan dolayı kanallar, Turfan için hayat kaynağı olmaya devam ediyor.

Karız kanallarının her birinde dik kuyular, yeraltı kanalı, yer üstü kanalı ve barajlar bulunuyor. Yeraltı kanalları, bazen birkaç kilometre, bazen de onlarca kilometre uzunluğunda olabiliyor. Yeraltı kanalları inşa edilirken işçiler, havalandırma sağlamak ve kazılan çamurları boşaltmak için 20-30 metre aralıkla dik kuyular açmış. Barajlar ise su miktarını ayarlayan su deposu işlevini yerine getiriyor. Turistler bu muhteşem mimari eseri görmek için şimdilerde Turfan’a akın ediyor. Yerli ve yabancı turistler hem Karız’ları geziyor hem de bal tatlısı üzümüyle ünlü Turfan’ın temiz havasını soluyor. Turistler için Turfan’da Karız Kanalları’nı tanıtan özel bir müze de kurulmuş. Turfan bölgesinde toplam uzunluğu 5 bin kilometreyi geçen binden fazla Karız Kanalı bulunduğu tespit edilmiş.

Kanallar, sıcaklığın 40 dereceye vardığı Turfan’a kadar kar suyunu buharlaşmadan taşıyabilecek yapıda inşa edilmiş. Tanrı Dağı’nın eteğinden 110 metre derinliğinde başlayan kanallar Turfan’a geldiğinde derinliği 10 metreye kadar düşüyor. O zamanda bu ölçümlün nasıl yapıldığı henüz aydınlatılamadı.

En çok 1.5 metre yüksekliğinde kazılan tünellerde işçilerin ancak oturarak çalıştığı biliniyor. Bugünlerde bölgeye ziyaret eden turistlere bu çalışma yöntemi orjinaline uygun olarak yapılan mankenlerle gösteriliyor. Turistler buraları gezerken kanalların içinde bol bol hatıra fotoğrafı çektiriyor ve buz gibi temiz olan suya ellerini sokuyor. Turistler burayı gezdikten ve sonra evlerini hem lokanta hem de dinlenme yeri olarak kendilerine açan Uygur aileleri ve diğer yerleri ziyaret ediyor.
Dursun ÖZDEN

Araştırmacı-gezgin Dursun Özden; gittiği onlarca ülkede ve Anadolu’da, kaybolan etnik kültürleri araştırıyor.

Son olarak Çin Halk Cumhuriyeti ve Sinciang-Uygur Özerk Bölgesi’ne yaptığı gezi kapsamında; Orta Asya’da birlikte yaşama kültürünü ve kolektif bir iradenin ürünü olan Uygur uygarlığını araştırdı. Farsça kökenli bir sözcük olan Karız: Yer altı su yolu, iz, lağam” anlamına gelmektedir. 2500 yıl önce Orta Asya’da, Türkler tarafından yapılan ve “Bir Uygarlık Harikası” olarak adlandırılan, Turfan havzasındaki “Karız” yer altı su kanalları sistemini ve “Antik Yarnaz Kenti”ni inceleyen Özden, Asya ve Türk tarihine bir ışık tuttu. Ata yurdu Asya’dan, Ana vatan Anadolu’ya uzanan ve tüm anakaraları kapsayan “Türk Kültürü”nün izlerini sürdü. Tanrı Dağları’ndan başlayıp Turfan havzasına uzanan, Taklamakan Çölü’nün 110 metre altında ve toplam 5100 kilometre uzunluğundaki Karızlar, yer altındaki Çin Seddi olarak tanımlanıyor. Çin’deki ikinci teknoloji harikası olarak vurgulanıyor.

İnsanlığın yarattığı en eski uygarlık miraslarından biri olan Karızlar; Batı merkezli araştırmacıların ve tarihçilerin, Asya Kültürü üzerine yaptığı standart ve stratejik yalanlarını, saptırmalarını ve küresel tezlerini çürütüyor.

Bu bulgular Türklerin; kara kıl çadırlarda yaşayan, göçebe, çoban, cengaver, barbar, cahil, geri ve ilkel topluluklar olmadığını gösteriyor. Aksine, daha Batı’da kent devletleri yokken Uygur Türklerinin; yerleşik kent kültüründe, İpek Yolu üzerindeki ticarette, sanatta ve ziraatçılıkta ileri deneyimlere sahip oldukları ortaya çıktı. Rus, Çin, Uygur, Türk ve bazı Barılı bilim adamlarının son dönem çalışmaları sonunda; Asya halklarının tüm farklılıklarına karşın, Batı’dan daha eski ve köklü uygarlıklara sahip oldukları, köklü ve sürekli devlet geleneği, güçlü kolektif irade ve Karız gerçeğinde somutlanan “birlikte yaşama kültürü”nü özümsedikleri belgeleniyor.

Çin-Sinciang Bölgesi dışında İran, Azerbaycan, Umman, Suriye, Latin Amerika, Kuzey Amerika ve Anadolu (Van, Hasankeyf, Urfa, Kemaliye, Gümüşhane, Bayburt, Tarsus, Niğde, Ulukışla, Konya, Karaman, Erzurum, Tokat, Malatya, Antalya, Bergama ve Tekirdağ) ’da da Karız-Keriz-Kekhizler bulunmaktadır.

Sinciang-Uygur Özerk Cumhuriyeti topraklarında bulunan Turfan, Kumul, Hami ve Toksun bölgelerindeki tarihi Karız yer altı su kanalları hala çalışıyor. Taklamakan Çölü’nün ortasındaki bu yeşil havzalara Karız su kanalları yaşam veriyor. Binlerce yıldır süren ileri ziraat uygulaması, yerleşik yaşam kaynağı. Karızların yapılış ve bu güne gelişi ise, bir teknoloji harikası. Özellikle o dönemin koşullarında, kazma tekniği ve yer altında yön bulma yöntemleri, bu işin gizemini ve uygarlık harikası özelliğini vurguluyor. Karız sularının getirilmesi, paylaşımı ve korunması, bir özgün üretim ilişkisini, bir kolektif yaşam kültürünü oluşturuyor. Arap harfleriyle yazan ve Uygur Türkçesi’yle anlaşan Müslüman Karızcılar, modern camilerde ibadet yapıyor ve kendi Ata gelenek ve göreneklerini sürdürüyor. Bölgede yaşayan Uygurlar, Kazaklar, Dangxianglar, Kırgızlar, Salalar, Tatarlar, Özbekler, Xibolar, Ruslar ve Çinliler; Müslüman, Budist, Hıristiyan ve öteki inanca mensup komşularıyla gül gibi geçiniyorlar. Bölgede yaşayan tüm halklar düğün, bayram, ölüm, hasat, üretim ve yaşamın her alanında dayanışma içindeler. Bölgede en köklü kültüre sahip olan Uygur Türkleri, 13 milyon nüfusu ile birlikte yaşamın mayası özelliğinde.
Uygurların kullandıkları sözcük ve deyimlerin çoğu Anadolu Türkçesi olup, anlaşılıyor. Karızcı Uygurlar, kız çocukları doğduğunda isimlerini sonuna “gül” eki koyuyorlar. Badegül, Arzugül, Ayşegül...gibi. Erkek çocuklara ise “can” eki konuyor. Tursuncan, Mehmetcan, Alican...gibi. Uygurlar, haftalık iş ve dost toplantılarına “cem” diyorlar. Cem sonrası, sokak ve caddelerde kurulan açık hava lokantalarındaki sazlı-sözlü eğlence toplantılarında Ejderha dansı, Şaman dansı yapıyor ve Semah dönüyorlar. Anadolu’daki Bektaşi kültürünün kaynağı, Orta Asya mı? Ayrıca, Bayburt ve Gümüşhane Karız-Kehrizlerini inceleyen ünlü İtalyan gezgin Marco Polo, Uygur Karızlarını görünce oldukça etkilenmişti. Uygurların yıllardır yedikleri hamurdan ince ip şeklinde kesilerek yapılan erişteden esinlenip, ülkesine döndüğünde İtalyanların meşhur spagetti makarna yemeğinin kaynağı da burasıdır.

Asya’nın merkezi de burada. Sinciang Bölgesi’ndeki Yunfinşan kasabasında bulunan bir yerin, Asya’nın coğrafi merkezi olduğu, ve (x,y,z) koordinatlarının (0) olduğu bilinmektedir. Burada, Türkiye başta olmak üzere, tüm Asya ülkelerinin anıtı bulunmaktadır. Ayrıca, Lübnan’da bulunan Lüt Gölü’nden sonra, dünyanın en büyük ve en derin kara parçası olan ve Çin’in en büyük tuz gereksinimini karşılayan Ay Gölü-Ateş Gölü (-154 m) çevresinde, Ağustos ortalarında (+83) sıcaklık olmaktadır. Bir yarımadayı andıran Antik Yarnaz Kenti ise, MÖ 460’da yapılmış olup, Turfan havzasında ve İpek Yolu üzerinde, mimari dokusu ve kentsel yaşam özellikleri bakımından özgün olup, araştırmacılara kaynak teşkil etmektedir. Turfan’da bulunan Süleyman Şah ve Tursun Han Medresesi görülmeye değer tarihi güzellikte olup, Turfan’ın kuzey batısında bulunan Karız Müzesi; üzüm bağları, dut ağaçları, sebze ve meyvelerin arasında tam bir cennet görünümündedir. Geleneksel giysileri içinde “hoş hoş” gülen Karızcı Uygur güzeli badem gözlü Badegül’ün elinden soğuk üzüm suyu, Kazak Türklerinin yaşadığı Altay Dağı’nda beslenen atların sütünden yapılan kımız ya da karız şarabı içmek, unutulmayan bir nostaljiye dönüşür... Adı Ankaracan olan 7 yaşındaki “Son Karızcı” çocuğun sattığı hediyelik eşyalardan da almayı unutmayın...
Bir yanda 5565 metre yüksekliğindeki karla kaplı Tanrı Dağları, diğer yanda +48 derecede ve çöl koşullarında Karız sularıyla erken-turfanda(Turfan adı buradan gelmektedir) beslenen sebze ve meyvelerin dayanıklılığı, besin değeri, mineral zenginliği, bereketi ve insanlara bir yaşam sunması açısından daha bir önem kazanıyor. Kullanılan Karızların sayısı 1950’de 1800 iken, günümüzde 600’e kadar düşmüştür. Bölgede yaptığım araştırmalar sırasında, her yıl 23 Karız kanalının yok olduğunu vurgulayan uzmanlar ve üreticiler endişelerini dile getirdi. Giderek yok olan Karızları kurtarma ve yaşatma çalışmaları için Çin Merkezi Hükümeti, Turfan Karız Araştırma Enstitüsü’ne 8 milyon dolarlık bir ödenek göndermiş. Oldukça yetersiz. İnsanlığın ortak mirası olan Karızların kurtarılması için, UNESCO’ya bağlı Dünya Miras Şehirleri Organizasyonu (OWHC) ve Avrasya Miras Şehirleri Koordinatörlüğü devreye girmeli ve Turfan Bölgesi Karızlarını kurtarma projelerine destek olmalıdır. Eğer önlem alınmaz ise, 25 yıl sonra Turfan Karızları tarihe gömülecektir.

Öte yandan, 1991’de başlayıp 2000’de sonuçlanan ve bilim adamlarından Çinli Türkolog Prof. Dr. Zhang Dingjing, araştırmacı David Levis Wiliams, arkeolog Jean Paul Roux ve bazı Rus antropologların araştırmaları neticesinde; Orta Asya’da uygarlık yaratan Türklerin tarihi ve zengin kültürel yaşamı hakkındaki yeni başka belgeler de bulundu. Tanrı Dağları’nın batısında, Kırgızistan topraklarında bulunan Tarkana Vadisi’ndeki Saymalıtaş kaya resimleri bunlardan biri. Deniz seviyesinden 3500 metre yükseklikte, MÖ 5000’de Şaman (Kam) Türkler tarafından yapıldığı belgelenen kaya resimleri, insanlık tarihine ışık tutuyor. Bu resimlerde; Şaman inancına özgün figürler, çift geyik tarafından çekilen tekerlekli araba, Büyük Ayı Takım Yıldızı, Kam dansı yapan şifacı Şaman Ana, Gök Tanrıya yakaran kuyruklu insanlar, yılan başlı gamalı haç, çeşitli hayvan figürleri, cinsel öğeler, uzay haritası, avcılık, hayvancılık ve tarımla uğraşan insanlar ve başka yüzlerce resimden oluşan desenler, bu döneme ışık tutmaktadır. Bu kaynak bulgular; Pekin, Urumçi, Turfan, Kaşgar, Semerkant, Almatı, Bişkek, Aşkabat ve Bakü müzelerinde sergilenen tarihi bulguların yanı sıra; Çin Uygarlık Tarihi, Manas Destanı, Orhun Yazıtları, Dede Korkut Kitabesi ve Göktürk Tarihi gibi kaynaklardaki bilgi ve belgelerle örtüşüyor. Kökü binlerce yıl eskilere dayanan ve tarihi zengin mirasımız olan “Türk Kültürü” doğru algılanmalıdır.

Aslında olay şudur: “Türk” sözcüğünü; yalnızca bir ulusun, bir ırkın ve bir halkın adı olarak algılamak yerine, MÖ 13 bin yıl eskilere-kökü tarihin derinliklerine dayanan zengin bir kültürün ve yaşam biçiminin adı. Tüm farklılıklara karşın sevgi ve barış içinde birlikte kardeşçe yaşama kültürü, yani “Türk Kültürü” olarak adlandırmak daha nesneldir. “Türk” olan değil yalnızca, “Türküm” diyen ve kendini böyle tanımlayan zenginliktir. Kemal Atatürk’ün şu veciz sözü bu tanımı pekiştirmektedir: “Ne mutlu Türküm diyene! ”

Çinliler, Türkleri çok seviyor ve Türk tarihine önem veriyor. 35 milyon nüfuslu Uygur Bölgesi’nde en çok satan kitaplardan biri de, emekli bir kurmay albayın yazdığı “Büyük Türk Mustafa Kemal Atatürk” kitabıdır. 1935’de Uzun Yürüyüşü başlatan Mao Ze Tung, kendisini “Çin’in Atatük’ü” olarak tanımlamıştı. 56 etnik kültüre mensup halkın yaşadığı ve 1,3 miyar nüfusu bulanan Çin’de, okullarda 8. ve 9. sınıfların okuduğu “Yakın Çağ Tarihi” adlı ders kitabında; “Atatürk, Kuvayı Milliye Harekatı ve Cumhuriyet Devrimleri” 12 sayfa renkli olarak öğretiliyor.

Bizim tarihçilerimiz de Türk tarihine Avrupa merkezli bakmaktadırlar. Hele en “Türkçü” olanlar, daha Batı merkezlidir. Olaylara ve tarihi gerçeklere ayrılıkçı, kafatasçı, ırkçı, şöven ya da kökten-dinci bakmaktadırlar. Çünkü onlar Türkçülüğü, Batı’nın tanımladığı, görmek istediği gibi anlamışlardır. Tarih kitaplarında da bu yönde eğitim verilmektedir. “Türkçü”lükleri, daha çok eski Türk kavimlerinin cengaverliğine methiyelerle sınırlıdır. Hatta, o cengaverliğin arkasındaki devlet ve ordu örgütlenmesini, zengin kültürel uygar dokuyu ve ekonomik temeli bile araştırma ve açıklama eğiliminde değillerdir. Bu nedenle cengaverlik Türk’e, uygarlık ise Batı’ya bırakılmıştır. Bu paylaşımın kökeni de aslında Batı’dır.

Uygurları, “Orta Asya’nın Kürtleri” olarak gören Batı’nın oyunlarına gelmemek gerek. Bu bağlamda, Batı destekli “Doğu Türkistan”ı fethetme(!) eylemleri yerine, “Doğu Türkistan” olarak adlandırılan Çin Halk Cumhuriyeti’ne bağlı 35 milyon insanın yaşadığı Sinciang-Uygur Özerk Bölgesi’nde bulunan ve zengin Türk Kültürü ve Uygur Uygarlığına sahip çıkmak, Türk kültürel mirasına hizmet açısından daha bir uygar insan-toplum davranış örneği değil mi?
Orta Asya’da yaşayan Uygur Türkleri ve öteki halklar; bölgelerinde ve tüm dünyada savaş, terör, kavga, açlık, yoksulluk, doğal felaketler, baskı ve ölüm istemiyor. Tüm farklılıklarına karşın, tarihten gelen binlerce yıllık “birlikte yaşama kültürü” ortak paydasında; sevgi, dayanışma, kardeşlik ve barış içinde yaşamak ve dünyanın nimetlerini adilane paylaşmak istiyorlar...

Hakları, özgürlükleri ve sorumlulukları olan bir insan, bir yurttaş bilinciyle...

Uygarlıkların beşliği Avrasya; buradan bakınca doğu, oradan bakınca batı...

Avrasya kültürü ışığında, Asya tarihi yeniden yazılmalı.

Serenler
04-05-2012, 22:28
Xinjiang'ın Turfan ve Hami bölgelerinde yoğun olarak bulunan Karız kanalları, Xinjiang'da varlığını bugüne kadar sürdüren en eski sulama tesisidir. 2000 yılı aşkın bir geçmişe sahip olan ve bir zamanlar toplam uzunluğu 5000 kilometreyi geçen Karız kanalları, Çin Seddi ve Beijing-Hangzhou kanalı ile birlikte Çin tarihindeki üç büyük mimari harikadan biri olarak kabul ediliyor ve aynı zamanda "Yeraltındaki Çin Seddi" olarak da adlandırılıyor. Karız kanalları, Çinliler için yalnızca sulama tesisi değil, Uygurların üstün zekasının değerli bir ürünüdür.
Dik kuyular, yeraltı ve yerüstü kanalları ile barajlardan oluşan Karız kanalları, Tianshan Dağları'nda eriyen kar suyunu tarlalara ulaştırıyor. Asya kıtasının göbeğinde kurak iklimde yaşayan Xinjianglılar, Karız kanallarıyla getirilen sularla bir dizi vaha yarattılar, dünyaca ünlü üzümü ve kavunları yetiştirdiler. Karız kanalları, aynı zamanda özellikle Turfan bölgesinin önemli turizm kaynaklarından biridir. 2005'te 200 binden fazla yerli ve yabancı turistin ziyaret ettiği Karız kanalları, Turfan bölgesine 616 milyon yuanlık turizm geliri kazandırdı. Ancak yöre halkının yaşam kaynağı olarak adlandırılan Karız kanalları, yeraltı su kaynaklarının azalması ile birlikte zamanla kuruma tehlikesiyle karşı karşıya geldi.

Yapılan istatistikler, 1960'lı yıllardan bu yana her yıl 20 kanalın yok olduğunu, bugün kullanım halindeki Karız kanallarının sayısının 600'e kadar indiğini gösterdi. Bazı uzmanlar, gereken tedbirlerin alınmaması durumunda, Karız kanallarının 20 yıl sonra tümüyle yok olabileceği uyarısında bile bulundular.

İnsanlık tarihindeki bir mucize olan Karız kanallarını kurtarmak için, Çin hükümeti harekete geçti. Çin merkezi hükümeti ve Xinjiang Uygur Özerk Bölgesi yönetimi, önümüzdeki 9 yıl içinde toplam 250 milyon yuan harcayarak, Karız kanallarını korumayı ve restore etmeyi kararlaştırdı. Xinjiang Karız Kanalları Araştırma Derneği tarafından verilen bilgilere göre, proje kapsamında, öncelikle korunacak 391 Karız kanalı belirlendi. Bunların 276'sı sağlamlaştırılırken, geri kalan 100'den fazlasına günlük bakım yapılacak.

Projenin uygulanmasına başlanmadan önce Xinjiang'daki su işleri uzmanları, 4 yıl süren çalışmalar sonucunda Çince, Uygurca ve İngilizce yazılan Xinjiang'daki Karız Kanalları adlı bir eser ortaya koydular. Bu eserde Xinjiang'da bulunan bütün Karız kanallarının yeri, gidişatı, su akışı ve uzunluğuyla ilgili bütün ayrıntılı veriler ve fotoğraflar bulunuyor. Bu eser, yapılacak koruma çalışmalarına değerli referans sundu.

Bununla birlikte Turfan bölgesindeki her köyde Karız Kanalları Koruma Derneği kuruldu. Bu dernekler için çalışanlar, hala su bulunan Karız kanallarının bakımını üstlendiler. Yerel yönetimlerin tarım alanında aldığı suyu tasarruf eden önlemlerle birlikte sızıntıyı önleme ve damlatma sulama gibi modern sulama teknikleri yaygınlaştırıldı, böylece her yıl 135 milyon metreküplük su tasarrufu sağlandı.

Alınan bilgilere göre, hükümet tarafından başlatılan koruma projesinin ilk aşamasında korunacak ve restore edilecek Karız kanalları sayesinde yaklaşık 10 bin hektarlık alanın sulanması güvence altına alınacak.
KARIZ KANALLARI (Hakkındaki Avrupamerkezci Perdeleme ve Türk tarihçileri)



Karız kanallarındaki Avrupamerkezci

perdeleme ve Türk tarihçileri



Günümüzden 2300 yıl önce, Tanrı Dağları eteklerinden itibaren başlayan Turfan’daki çölün 90 metre altında Orta Asya kavimlerinin inşa ettikleri, toplam olarak 5 bin kilometre, Perinçek’in somutlaştırmasıyla belirtirsek, Edirne-Ardahan arası mesafenin üçle çarpılması sonucu bulunacak mesafe kadar uzunlukta yeraltı su kanalları şebekesini yaratan Orta Asya kavimlerinin ekonomik, toplumsal, kültürel, bilimsel ve teknolojik birikimini düşünebiliyor musunuz? Karız kanallarına Çinliler “Yeraltı Çin Seddi” demektedirler. Çünkü Çin Seddi de 5 bin kilometreymiş. Yani Teoman ile Mao-Tun’un (Mete’nin) Hunların başına geçerek Orta Asya boylarını tek bir yönetim altına topladığı koşullarda doğanın akınlarının önüne geçebilmek için yeraltında Çin Seddi’ni inşa etmişler; Tanrı Dağlarından inen kar ve yağmur sularının çölün ateşinde buharlaşmadan çölün altından geçirerek tarım alanlarına akıtmışlar. Sanki toprak altına boru döşer gibi, 23 yüzyıl öncesinin bilim ve teknolojisiyle 90 metre derinlikte ve 5 bin kilometre uzunlukta kanallar açmışlar.

Bu ne biçim bir iradedir ki, örnek alınması gereken, şimdiye kadar bildiğimiz bilgi birikimi çerçevesinde ilkel göçebe bozkır koşullarında hangi bilimsel ve teknolojik olanaklarla bu devasa işi becerebilmişlerdir? Batılı tarihçiler ve onların ektiğini yemekle yetinen bizim tarihçilerimizin gözünde uygarlık değerleri Mısır’ın piramitleri, Babil’in asma bahçeleri, Roma ve Yunan’ın apollonları mıdır sadece?

Kaldı ki, son zamanlarda ortaya çıkarılan Ön-Türk teorileri doğrultusunda, Ortadoğu ve Anadolu ile Avrupa’daki birçok değerin Orta Asya kaynaklı olduğu saptanmaktadır. Marko Polo’nun Orta Asya’dan getirdiği eriştenin İtalya’da makarna ve (belki de spagetti) ve Orta Doğu’nun pidesini de pizza yapıverdikleri saptanmıştır. (*)

Tanzimat’tan bu yana, büyük devrimci Atatürk dönemini çıkarırsak, aşağı yukarı 150 yıldır Batılılaşma (garplılaşma) akımının beyinlerimizde yarattığı kireçlenme ve taşlaşmış önyargılar sonucu, her şeyin en iyisini, en doğrusunu, en mükemmelini Batı ve Avrupa’nın bilebileceği inancı ya da saplantısı gözlerimize, beyinlerimize ve kulaklarımıza birer at gözlüğü, Avrupamerkezci ideoloji ve kulaklık takmıştır. Batı’nın görme dediğini baksak da zinhar görmeyiz. Milliyetçi, Türkçü tarihçilerimiz için söylüyorum bunu. Sormuşlar iri kıyım Türkçü tarihçilerimize Karız kanallarını; genellikle hepsi de haberdar olduklarını belirtmişler. Ancak şimdiye kadar hiçbirinden Karız kanallarıyla ilgili bir dirhem bilgi edinmiş değilim. Hiç duymadım o cephede, bu konuyla ilgili bir heyecan emaresi… Bu nasıl milliyetçiliktir o zaman? Milliyetçilik sadece Orta Asya Türk boylarının cengâverliğine methiyeler düzmek, savaşçılıklarıyla öğünmek midir? O savaşçılığın ardındaki toplumsal, ekonomik ve bilimsel temellerle gözlerine çektiği Avrupamerkezci mil nedeniyle ilgilenemiyorlar! Karız kanalları işte o arka plan olmaktadır.

Çinlilerin Çin Seddi kadar önemli ve değerli buldukları Karız kanalları bulunmadığından, görülmediğinden, bilinmediğinden değil, Batı’nın ideolojik saçmalıkları çökeceği ve Avrupamerkezci ideolojiyle iğdiş edilmiş (enenmiş) Türk tarihçisinin de 150 yıllık Avrupamerkezci putları yıkılacak diye bilerek, isteyerek gizlenmiştir. Batı’nın en büyük safsatası nedir? Uygarlık Batı’dadır; Avrupa’dadır; Asya’da barbarlık, cengâverlik, savaşçılık vardır! İşte bu ideolojik safsata çökecek… Batı’nın ve bizim neo-Tanzimatçı aydının ve tarihçinin putudur bu…

Avrupamerkezci tarihçilik, bizlere Mısır piramitlerini, Babil’in Asma Bahçeleri vs. ilkçağda insanlığın uygarlık harikalarını hayranlık uyandıracak derecede, bazen biraz da metafizik tül perdesinin arkasına da gizleyerek dayatır. Oradan edindiğimiz at gözlüklerinin arkasından bakarken tabii ki, Turfan’daki Orta Asyalı atalarımızın çölün 90 metre altına döşedikleri su kanalları şebekesine şaşı bakarız. Ya da dikkatimizden kaçar.

Dr. Doğu Perinçek de Çin’e 1977 yılında ilk gittiğinde Karız su kanalları şebekesinin tarihsel önemini algılayamamış. Karız kanallarının Türk tarihi açısından önemini ancak 2004 yılında ikinci kez gittiğinde, aradan 27 yıl geçtikten sonra kavrayabildiğini belirtmektedir. Tabii ki, 27 yıllık gelişmiş bilim insanı ve entelektüel olgunluk seviyesi, beyninden ve gözlerinden Avrupamerkezci önyargıları ve perdeleri söküp aldıktan sonra kavrayabilmiştir.

ÇHC’nin Sincian Uygur Özerk Bölgesi’nde, Turfan ve Hami yörelerinde Orta Asya uygarlığının 23 yüzyıllık, yani günümüzden 2300 yıl öncesine tarihlenen harikaları…

Karız kanallar şebekesi…

Tanrı Dağı eteklerinde yerin 90 metre altından başlayan Karız kanal sistemi, Turfan’a doğru ilerlerken gitgide yüze yaklaşarak nihayet Turfan’da 10 metre yüze yaklaşmış olmaktadır.

Tanrı Dağlarındaki kar sularını ve yer altı sularını çölün al-tından bu Karız kanalları sistemiyle yerleşim yerlerine ve tarım üretimi alanlarına ulaştırıyorlar. İnşasına tam da Teoman’ın Hunların başına geçtiği zamanlara denk düşmektedir; İÖ 200 yılları… Bilindiği gibi Teoman İÖ 220 yılında kağan olmuştur.

Karız kanalları 5 bin kilometre uzunluğa sahip bir uygarlık harikası. Orta Asya Türklerinin Orta Asya’ya sahip olma, Orta Asya egemenliği iradesini göstermektedir. Çölün altından hem de 90 metre derinlikten yeraltı su kanalları açacak teknoloji, bilim ve irade sahibi olan bir toplum demek ki, tarım üretimi yapmaktadır. Sadece “av avlayıp, kuş kuşlamamaktadır.”

5 bin kilometre uzunluğundaki Karız kanalları şebekesi “Türkiye ölçülerine vurursak, Edirne-Ardahan yolunun aşağı yukarı üç katı…” 60 kilometreden suyu Turfan’a getirmektedir.

Karız kanal ağını gidip bizzat görenlerden biri de şair ve araştırmacı yazar Dursun Özden. Onun Son Karızcı adlı yazısından da Karız kanalları ve şimdiki sahipleri hakkında öğrenebiliyoruz.

Turfan’da Toksun ilçesinde Yılanlı köyünde yaşayan “son karızcılardan” Alimcan Necmeddin’i ziyaretinden ayrılırken Dursun Özden’e sarılıp söyledikleri çok duygulu sözler:

“Sevgide odaklanmalı… İşte tüm bunlar, binlerce yıldır bu topraklarda barış, dostluk, kardeşlik ve dayanışma içinde birlikte yaşamayı öğrenmiş halkların eseridir. Karız, bu birlikte üretme ve kolektif yaşama biçiminin ürünüdür. Karız, bir kültürdür. Karız, kavrulan çölde sudur. Su hayattır. Su candır. Su uygarlıktır. Karız, Uygurların 2500 yıl öncesinden beri yaşattığı ve insanlığın ortak mirası olan bir uygarlık harikasıdır… Korunmalı ve yaşatılmalıdır… “ (*)

Kentleşme ve meta ekonomisi ve ticareti konusunda şimdiye kadar duyduklarımızdan farklı bilgiler insanı şaşırtıyor:

“2500 yıl önce, batıda kurulma aşamasında olan Isparta, Atina, Roma gibi kent devletlerinde ve de Nil, Fırat, Amazon, Po ve Tuna nehirleri tarım havzalarında bulunmayan karız sulama sistemi teknolojisi ve Turfan’da bulunan Antik Kent JiaoheYarnaz; o dönemde kentsel yerleşim, mimari özellik, çevresel doku, sulama ve altyapı sistemi ile İpek Yolu üzerindeki güçlü kültürlerin kabulü ve yaşamasına olanak verecek ticari ve kent kültürüne sahipti.” (*)

Sadece Anadolu’da mı?

Öte yandan Adriyatik’ten Pasifik’e bütün halkların Türklerle akrabalıkları olduğu iddiası boş bir böbürlenme değil aslında. Ortadoğu İlkçağı kavimlerinin dilleri de Türkçe gibi bitişgen özellikte.

Öte yandan Anadolu’da “kerizci” denen bir meslek de vardır. Kuyucu, lağımcı yani… Van, Urfa, Bayburt, Konya, Niğde ve

Aksaray taraflarında… Karız ile ne kadar benzeşiyor.

“Eşsiz bir yeraltı sulama sistemi olan karızlar, Uygur Bölgesinin dışında Iran, Brezilya, Şili, Türkiye, Latin Amerika ve Azerbaycan’da da bulunmaktadır. Azerbaycan’da KEHRİZ adı verilen yeraltı sulama sistemindeki karızcılara da KANKAN deniyor. Özellikle Lenkeran, Astara ve Nahçıvan vilayetlerinde halen faydalanılan karızlar mevcut. Azerbaycan kehrizleriyle ilgili detay bilgiler, ayrıca bir yazı konusu olarak ele alınacaktır.” (*)

Karızın eşsiz özellikleri var:

“Bir karızla 400 insan can buluyor, yaşıyor. Yeni su getirme, karızlardan üç kat daha masraflı. Karız suyu ile sulanan toprak, kuyu ya da açık ark suyundan 1 hafta daha fazla etkili. Karız suyu ile sulanan toprak daha yumuşak oluyor. Diğerleri ise, kesekleşiyor ve sert oluyor. Karız suyu soğuk, tatlı, yumuşak, mineralli, kireç oranı sıfır ve içimi hoş...” (*)

Kaynak:
http://www.kalemlervekiliclar.com/forum/Thread-Turfan-Karizlari-Yer-Alti-Su-Kanallari?pid=57772&highlight=turfan+kar%C4%B1zlar%C4%B1#pid57772

Ayrıca Türkiye'deki kehrizlerle ilgili çok güzlel bir çalışma. Burada Turfan kehrizleri de anlatılmış:
http://unyezile.com/kehriz.htm

Serenler
04-05-2012, 22:28
Uygur karizleri belgeseli:

http://uyghurkarezesdoc.com/tr/

Serenler
04-05-2012, 22:41
Turfan su kanalları 2700 yıl önce yapılmış olmasına rağmen günümüz teknolojileriyle bile yapılması da anlaşılması da zor bir yapıya sahiptir.
Bu kanallar göçebe ve savaşçı denilen atalarımızın yerleşik bir kültüre ve günümüze göre bile çok ileri bir medeniyete sahip olduklarının en büyük delilidir. Buna göre tarih bile yeniden yazılmalıdır.

1kVjQ9ySYX0&feature

Serenler
04-05-2012, 22:43
Konuyla ilgili Türkçe bir belgesel:

DnvVEyeELAI&feature

alacakaranlık
05-05-2012, 21:47
Konuyla ilgili Türkçe bir belgesel:

DnvVEyeELAI&feature

nasıl bir bilimdir geçmişteki o plan projeler hakikaten olağan üstü şimdi günümüzde bunları %10 unu yapacak düşünecek akla sahip değil dünya, çok ilginç..

emeğine sağlık teşekkürler

Serenler
13-06-2012, 13:33
Daha yaşanılabilr bir dünya, toprak ve su kaynaklarının korunması konusunda yapılmış mükemmel bir çalışma.

Greening the desert videosu, dünyanın en kötü tarımsal senaryolarından birinde, Ürdün’de çölleşmiş bir arazide Geoff Lawton ve yerlilerin yaptığı permakültür uygulamalarını ve sonuçlarını anlatıyor. Permakültürün çevreyi ve yaşamlarımızı nasıl değiştirebileceğine dair güzel bir örnek görmek için videonun 5 dakikalık bölümünü aşağıda izleyebilirsiniz.

http://permacultureturkey.org/category/su/su-hasadi/

yağmur
13-06-2012, 13:44
Daha yaşanılabilr bir dünya, toprak ve su kaynaklarının korunması konusunda yapılmış mükemmel bir çalışma.

Greening the desert videosu, dünyanın en kötü tarımsal senaryolarından birinde, Ürdün’de çölleşmiş bir arazide Geoff Lawton ve yerlilerin yaptığı permakültür uygulamalarını ve sonuçlarını anlatıyor. Permakültürün çevreyi ve yaşamlarımızı nasıl değiştirebileceğine dair güzel bir örnek görmek için videonun 5 dakikalık bölümünü aşağıda izleyebilirsiniz.

http://permacultureturkey.org/category/su/su-hasadi/

Serenler hocam video çalışmıyor...

Serenler
13-06-2012, 21:05
Sevgili Yağmur o sayfa her nasılsa sansüre uğradığı için açılmıyor olabilir. Ben o videoyu defalarca izledim. Şimdi denedim gene açılıyor.
Bilgisayarınızın DNS ayaralarını değiştirerek girmeyi deneyin. Konuyla ilgili youtubede de bazı görüntüler var, ancak yayınladığım görüntüler oldukça özel, özel olduğu kadar gerçekten önemli konuları işliyor.

http://www.youtube.com/results?search_query=Greening+the+Desert%29+%C3%BC rd%C3%BCn&oq=Greening+the+Desert%29+%C3%BCrd%C3%BCn&aq=f&aqi=&aql=&gs_l=youtube-reduced.3...3122.8916.0.10780.7.7.0.0.0.0.203.1028 .0j6j1.7.0...0.0.V_a_JwBJjb8

majestik72
13-06-2012, 22:06
Sevgili Yağmur o sayfa her nasılsa sansüre uğradığı için açılmıyor olabilir. Ben o videoyu defalarca izledim. Şimdi denedim gene açılıyor.
Bilgisayarınızın DNS ayaralarını değiştirerek girmeyi deneyin. Konuyla ilgili youtubede de bazı görüntüler var, ancak yayınladığım görüntüler oldukça özel, özel olduğu kadar gerçekten önemli konuları işliyor.

http://www.youtube.com/results?search_query=Greening+the+Desert%29+%C3%BC rd%C3%BCn&oq=Greening+the+Desert%29+%C3%BCrd%C3%BCn&aq=f&aqi=&aql=&gs_l=youtube-reduced.3...3122.8916.0.10780.7.7.0.0.0.0.203.1028 .0j6j1.7.0...0.0.V_a_JwBJjb8

çok uzun zaman sonra ilk kez gördüm sizi... sağlığınız iyidir inşallah...

piyasaların tadı tuzu olmayınca forumda da , insanlar salmış durumda...

çok sakin geçiyorrrrr.... günler.... sizler de buraları boşlayınca , iyice yavanlaşıyor... :)

Serenler
02-08-2012, 12:06
Yeraltı suyunda sınırlama!

Hasan DÖNMEZ/KONYA,(DHA)
JEOLOJİ Mühendisleri Odası Konya Şube Başkanı Doç.Dr. Fettulah Arık, yeraltı suyu kayıplarını önlemek için geçen yıl çıkan 6111 sayılı Torba Yasa kapsamında, yeraltı suyu kullanımında sınırlama getirildiğini ve bu nedenle ruhsatlı her kuyuya ölçüm cihazı takılacağını kaydetti. 2013 yılı şubat ayına kadar herkesin ölçüm cihazı taktırması gerektiğini kaydeden Doç.Dr. Arık, kuyu sahiplerinin yıllık 200 ton su tüketme hakkının olduğunu, miktarı aşanlara ise cezai işlem uygulanacağını söyledi.

Doç.Dr. Fettulah Arık, Konya ovasındaki yağışların bu yıl yeterli düzeyde olmadığını belirtti. Uzun yıllar ortalamasında bakıldığında metrekareye 32 kilo yağışın düştüğünü hatırlatan Doç.Dr. Arık, ama bu yıl metrekareye 17.5 kilo yağışın düştüğünü kaydetti. Konya, Karaman, Aksaray ve Niğde’yi kapsayan Konya Kapalı Havzası’ndaki yağış ortalamasının da bu yıl metrekareye 14 kilo olduğunu ifade eden Doç.Dr. Arık, bu oranında Türkiye ortalamasının yarısı olduğunu belirtti.

YAĞIŞ YETERSİZLİĞİ KURAKLIĞA NEDEN OLDU

Yağış yetersizliğinden dolayı kuraklıkların meydana geldiğini vurgulayan Doç.Dr. Fettulah Arık, şunları söyledi:

”Özellikle haziran ve temmuz aylarında yağış azlığı nedeniyle yüzey sularında beslenme azalmış, buharlaşma artmış, bazı sulak alanlarımızın daralmasına, bazıların da kurumasına yol açmıştır. Örneğin Akşehir, Eber, Çavuşlu Gölü’nde daralmalar hatta göl yüzeyinde kaybolmalar söz konusu iken Beyşehir Gölü’nde nispi genişlemeler söz konusudur. Önceki yıllara göre, yağışların uzun yıllar ortalamasından az olması, sıcaklıkların yüksek olması, buharlaşma, yüzey alanda bitkilerin terlemesi aşırı su kaybına neden olmuştur. Bunların neticesin de ise yer altı sularındaki kullanım miktarı artmıştır.”

YERALTI SUYU TÜKETİMİNDE SINIRLAMA

Yeraltı suyu kullanımının artmasıyla, su seviyisinin azaldığına dikkat çeken Doç.Dr. Fettulah Arık, yeraltı suyu kayıplarını önlemek için geçen yıl çıkan 6111 sayılı Torba Yasa kapsamında, 167 sayılı Yeraltı Suları Hakkında Kanun’un 10’uncu maddesine ekleme yapılarak yeraltı suyu kullanımında sınırlama getirildiğini ve bu nedenle ruhsatlı her kuyuya ölçüm cihazı takılacağını kaydetti.

2013 yılı şubat ayına kadar herkesin ölçüm cihazı taktırması gerektiğini kaydeden Doç.Dr. Arık, sözlerini şöyle sürdürdü:

”Cihazlar sayesinde kuyu sahipleri yıllık 200 ton su tüketme hakkına sahip. Miktarı aşanlara ise cezai işlem uygulanacak. Bu nedenle ruhsatlı kuyuya sahip vatandaşlarımız, mutlaka kuyularının ruhsatlarını yenileyip ölçüm cihazı taktırmalı. Ruhsatı olmayanlarda ruhsat almalıdır. Konya Kapalı Havzası’nda yaklaşık 70 bini ruhsatsız 100 bin kuyu bulunmaktadır.”

Yeraltı suyu kullanımının kontrol altına alınmasının ülkemizin geleceği açısından önemli olduğunu vurgulayan Doç.Dr. Fettulah Arık, ”Tarım sektöründekiler yıllık 200 ton su kullanımının yeterli olmayacağını, hatta buğday tarımı için bile yeterli olmayacağını ifade etmişlerdi. Ancak yeraltı suları ortak değerimiz. Dolayısıyla nasıl ki, bir maden yatağını işletebilmek için çeşitli izinler ruhsatlar alınması gerekiyorsa, yeraltı suların da işletilebilmesi için gelecek nesillere biraz daha su kaynağı bırakabilmemiz için bunu kontrollü kullanımı yapılması gerekiyor. Bu yüzden vatandaşların modern sulama yöntemlerine mutlaka geçmeleri gerekiyor. Modern sulama yöntemleri dediğimiz damlama ya da yağmurlama sulama için de teşviklerin vatandaşlarımıza etkin bir biçimde verilmesi gerekiyor. Modern sulama yöntemlerine geçildikten sonra, hem ürün verimini, hem de su tasarrufunda ciddi kazançlar sağlandığı görülmüştür” diye konuştu.

http://haber.gazetevatan.com/yeralti-suyunda-sinirlama/470179/7/Yasam

===============

Yukarıda yıllık 200 ton su kullanılacak kelimesi hatalı olmalı. Bu rakam bir dönüm tarım arazisinin yıllık sulama suyu ihtiyacının üçte birinin ihtiyacını bile karşılamaktan uzak bir miktar. O rakam düzeltilmeli.
Haberin asıl yönüne gelirsek:
Konya ovasında bir yılda toprağa düşen yağışın yeraltına sızan miktarının en az 250 katı su kullanılıyor.
Peki bu 250 kat su nereden geliyor? Burada hangi su kullanılıyor?
Söyleyelim: Yeraltında binlerce yıldır biriken, atalarımızdan bize miras kalan şimdilik emanetçisi olduğumuz ihtiyacımız kadarını kullanıp bizden sonraki nesillere miras bırakmamız gereken depolanmış su kullanılıyor.
Peki biz napıyoruz?
Yaptığımız şu: Doymak bilmez bir iştahla bu suyu tüketiyor, gelecek nesillere ihanet ediyoruz. Gelecekte çocuklarımız, torunlarımız susuz kalacaklar, gıdasız kalacaklar.
Demek ki yeraltındaki su üzerindeki tarla sahibinin değildir. madenler gibi toplumun ortak malı hatta gelecek nesillerin malıdır. Bu nedenle su kullanımı konusunda çok katı kurallar konulmalı ve bu kurallar titizlikle uygulanmalıdır.

brokerüstad
05-09-2012, 20:14
Su kaynaklarımızı koruyalım

Serenler
15-09-2012, 21:08
19 Eylül Çarşamba sabahı 11.15 de Ulusal Kanal'da Çetin Ünsalan'la Ekopolitik proğramının konuğuyum.

KONU: Türkiye'nin Sulama Gerçeği, Sorunlar, Yanlışlar, Çözümler.

Konuya ilgi duyanlar izleyebilir.

brc@brk
15-09-2012, 21:15
19 Eylül Çarşamba sabahı 11.15 de Ulusal Kanal'da Çetin Ünsalan'la Ekopolitik proğramının konuğuyum.

KONU: Türkiye'nin Sulama Gerçeği, Sorunlar, Yanlışlar, Çözümler.

Konuya ilgi duyanlar izleyebilir.

Konuya ilgim yok ama sana olan ilgimden tabiki seyrediceğim Mustafa abi :)

AUDİ+
15-09-2012, 21:22
19 Eylül Çarşamba sabahı 11.15 de Ulusal Kanal'da Çetin Ünsalan'la Ekopolitik proğramının konuğuyum.

KONU: Türkiye'nin Sulama Gerçeği, Sorunlar, Yanlışlar, Çözümler.

Konuya ilgi duyanlar izleyebilir.

Yakışır abime....

Çarşamba sabahını şimdiden iple çekiyorum su ve toprak politikaları hakkındaki değerli görüşlerini dinlemek icin....

Şimdiden başarılar.....

royal
15-09-2012, 22:01
19 Eylül Çarşamba sabahı 11.15 de Ulusal Kanal'da Çetin Ünsalan'la Ekopolitik proğramının konuğuyum.

KONU: Türkiye'nin Sulama Gerçeği, Sorunlar, Yanlışlar, Çözümler.

Konuya ilgi duyanlar izleyebilir.
Üstadım çarşamba sabahı dersim var!Gönül ister ki öğrencilerimle beraber izleyeyim malum özel sektör!İmkanı varsa eğer programdan sonra videosunu yapıştırırsanız çok memnun olacağım!Saygılar bilinçli olanları canı gönülden kutlarım!

yağmur
15-09-2012, 22:05
19 Eylül Çarşamba sabahı 11.15 de Ulusal Kanal'da Çetin Ünsalan'la Ekopolitik proğramının konuğuyum.

KONU: Türkiye'nin Sulama Gerçeği, Sorunlar, Yanlışlar, Çözümler.

Konuya ilgi duyanlar izleyebilir.

Değerli Serenler Hocam, büyük bir zevk ve gururla izleyeceğim, çok teşekkürler saygı ve sevgiler...

brokerüstad
15-09-2012, 22:19
19 Eylül Çarşamba sabahı 11.15 de Ulusal Kanal'da Çetin Ünsalan'la Ekopolitik proğramının konuğuyum.

KONU: Türkiye'nin Sulama Gerçeği, Sorunlar, Yanlışlar, Çözümler.

Konuya ilgi duyanlar izleyebilir.

Başarılar

brokerüstad
15-09-2012, 22:22
http://www.ormansu.gov.tr/osb/dunyaSuforumu.aspx?sflang=tr

enigma
15-09-2012, 22:38
Su arıtma cihazlarının urettiği su sağlıklımı acaba?
Kapalı sumu alınmalı arıtıpmı ıçımlelı veya kullanılmalı
Teşekkurler

Objektif
16-09-2012, 08:29
19 Eylül Çarşamba sabahı 11.15 de Ulusal Kanal'da Çetin Ünsalan'la Ekopolitik proğramının konuğuyum.

KONU: Türkiye'nin Sulama Gerçeği, Sorunlar, Yanlışlar, Çözümler.

Konuya ilgi duyanlar izleyebilir.

Hepimiz izleriz :)

pinky
16-09-2012, 08:40
19 Eylül Çarşamba sabahı 11.15 de Ulusal Kanal'da Çetin Ünsalan'la Ekopolitik proğramının konuğuyum.

KONU: Türkiye'nin Sulama Gerçeği, Sorunlar, Yanlışlar, Çözümler.

Konuya ilgi duyanlar izleyebilir.
Tabii ki izleyeceğim ayrıca e-mail yoluyla dostlarımı da bilgilendireceğim. Bu programa yakışırsın ayrıca senin iyi bir konuşmacı olduğunu da biliyoruz. Şimdiden başarılar dilerim.

Serenler
16-09-2012, 10:38
Su hayattır, susuzluk kaderimiz olmasın

http://i1033.photobucket.com/albums/a412/serenler/309115_10151192755354743_404285596_n.jpg



Tüm forum arkadaşlarımın ilgileri için şimdiden teşekkür ediyorum.

brokerüstad
16-09-2012, 11:21
http://666kb.com/i/c7auet1slnrx2nr5c.jpg
http://666kb.com/i/c7auf5foi4xjvuxbk.jpg
http://666kb.com/i/c7auhieoehnbu8mr4.jpg
http://666kb.com/i/c7auin43odmagdk4w.jpg
http://666kb.com/i/c7aujy1bq3njjenu8.jpg

http://666kb.com/i/c7auligy7funpc65s.jpg

brokerüstad
16-09-2012, 11:34
iklim değişkliğini anlatan animasyon
http://www.youtube.com/watch?v=vSKaXCC8qy8&feature=related

brokerüstad
16-09-2012, 11:36
Hayatında İlk Defa Yağmuru Gören Adam

http://www.youtube.com/watch?v=y7Xjgog7pw0&feature=related

brokerüstad
16-09-2012, 11:39
susuzluk
animasyon
http://www.vidivodo.com/video/susuzluk-animasyon/321292

brokerüstad
16-09-2012, 11:40
susuz kalan filin görüntüleri
http://video.milliyet.com.tr/video-izle/Susuz-kalan-filin-havuz-goruntuleri-rekor-kirdi-LmdXlNRpWLj6.html

brokerüstad
16-09-2012, 11:41
susuz olmuyor
su gerçekten hayattır
topiğe katkıları olanların ellerine sağlık

yağmur
18-09-2012, 09:11
http://b1209.hizliresim.com/11/l/d50sg.jpg (http://bit.ly/c25MCx)

SU ve DÜNYA..

Amerikan Jeoloji Araştırmaları Merkezi’ nin hesaplamalarına dayandırarak ortaya çıkardığı bu fotoğraf ; dünyadaki tüm suyun küre haline getirildiğinde, dünyanın boyutlarına göre ne kadar küçük kaldığını gözler önüne seriyor. Görünen su miktarının içine okyanuslar, nehirler, buzul halde bulunan sular, atmosferde bulunan su partikülleri de dahil.

Bu fotoğraf,Serenler Hocamın aşağıdaki programının ne kadar önemli olduğunun kanıtı bence...
Türkiye'nin en büyük sitelerinden birisi olan Hisse.net olarak Sayın Serenler'e destek
verelim lütfen...


19 Eylül Çarşamba sabahı 11.15 de Ulusal Kanal'da Çetin Ünsalan'la Ekopolitik proğramının konuğuyum.

KONU: Türkiye'nin Sulama Gerçeği, Sorunlar, Yanlışlar, Çözümler.

yağmur
19-09-2012, 11:19
Serenler Hocamın Programı başladı buradan da izleyebilirsiniz...

http://www.ulusalkanal.com.tr/canliyayin/canliyayin.html

yağmur
19-09-2012, 11:28
Serenler Hocamın Programı başladı buradan da izleyebilirsiniz...

http://www.ulusalkanal.com.tr/canliyayin/canliyayin.html



Serenler Hocamın Programı başladı buradan da izleyebilirsiniz...


http://www.ulusalkanal.com.tr/canliy...anliyayin.html

yağmur
19-09-2012, 11:40
http://www.ulusalkanal.com.tr/canliy...anliyayin.html

Programda forumumuz değerli üyelerinden sayın Serenler tarafından ülkemizin tarım ve sulama politikaları ile ilgili çok çarpıcı ve gerçek bilgiler veriliyor izlemenizde yarar var diyorum...

Saygılar sevgiler...

yağmur
19-09-2012, 12:02
19 Eylül Çarşamba sabahı 11.15 de Ulusal Kanal'da Çetin Ünsalan'la Ekopolitik proğramının konuğuyum.

KONU: Türkiye'nin Sulama Gerçeği, Sorunlar, Yanlışlar, Çözümler.

Konuya ilgi duyanlar izleyebilir.

Sayın Serenler hocam programda çok çarpıcı bilgileri büyük bir yüreklilikle dile getirdiniz çok başarılı bir programdı sağolun
çok teşekkürler...
Yüreğinize sağlık.. ağzınıza sağlık...
Umarım Ülkemizde toprak ve sulamanın gerçek yönetimi en iyi şekilde sağlanır...

MATADOR-83
19-09-2012, 13:38
kaçıranlar için link koyarsanız sevinirim mümkünse
teşkkürler.....

brokerüstad
19-09-2012, 20:16
kaçıranlar için link koyarsanız sevinirim mümkünse
teşkkürler.....

İzleme imkanım olmadı Link konursa izleyebiliriz
Teşekkürler

AUDİ+
19-09-2012, 20:34
Sv.serenler'in sohbet arasında Bankaların çiftçi kredisi adı çiftçileri birbirine kefil yaparak adeta tüm köyü iflas ettirmesi tespiti benim açımdan en çarpıcı bölümdü..

brokerüstad
19-09-2012, 20:41
İzleme imkanım olmadı Link konursa izleyebiliriz
Teşekkürler

Sn serenler izleyemeyenler için bir değerlendirme veya yorum yaparsa seviniriz

yağmur
19-09-2012, 20:46
Sv.serenler'in sohbet arasında Bankaların çiftçi kredisi adı çiftçileri birbirine kefil yaparak adeta tüm köyü iflas ettirmesi tespiti benim açımdan en çarpıcı bölümdü..

Evet sayın AUDİ bankaların asıl amacı, verilen krediyi geri almak değilmiş maalesef, çiftçinin aldığı krediyi ödeyememesi ve toprağını böylece elinden almasıymış...Buna inanmakta zorluk çektim...
Tarım ve hayvancılık böylece yok ediliyor
Oysa önümüzdeki yüzyıllarda savaşlar su ve gıda için olacak...

guneysu
19-09-2012, 21:16
19 Eylül Çarşamba sabahı 11.15 de Ulusal Kanal'da Çetin Ünsalan'la Ekopolitik proğramının konuğuyum.

KONU: Türkiye'nin Sulama Gerçeği, Sorunlar, Yanlışlar, Çözümler.

Konuya ilgi duyanlar izleyebilir.

kaçıranlar bu linkten izleyebilirler programın tamamını

http://tvarsivi.com/player.php?y=25&z=2012-09-19%2011:17:00

ilk 30 sn reklamdan sonra başlıyor program.

BORA YAŞAR
19-09-2012, 23:25
Eline, diline sağlık Mustafa kardeşim.

Serenler
20-09-2012, 00:44
Hepinize güzel ilgi ve destekleriniz için teşekkür ediyorum.
Bugün proğramı seyrettiniz. Anladığım kadarıyla sanırım beğendiniz de. Hepinize bu konuda teşekkür ederim.
Seyrettiniz de olayın bir de kamera arkası var tabii ki. Asıl ilginç olanı da bence bu. Bunu sizlerle paylaşmak istiyorum:
Bugün günlerdir gerçekten ağır bir konu olan tarım ve sulama konusunda uykusuz ve stres içinde hazırlandığım proğramı sunmaya çalıştım. Hatta acaba şu mu eksik, bunu mu atlarım korkusuyla epeyce gerildim. Öyle ya en başta yakınlarım, oğlum, eşim, ailem, Hisse Net'teki dostlarım, TOPRAKSU'dan mesai arkadaşlarım, Tarım Bakanlığındaki çalışanlar, üniversitedeki değerli hocalarım, çiftçiler, 2400 sulama kooperatifi yöneticisi, sulama birliği yöneticileri ve Türkiye genelinde yüzbinlerce kişi canlı yayında izleyici olacaktı. İtiraf etmek gerekirse bu oldukça ağır ve üzerinden kalkılması ağır bir sorumluluktur.
Bu da doğal olarak üzerimde oldukça stres ve gerilim yükü oluşturdu. Proğramın en zor bölümü olan giriş bölümünde oldukça heyecanlandım da tabii ki. Bu sıkıntımı önceden başta yapımcımla, forumda da sevgili Yağmur'la olmak üzere bazı dostlarımla paylaştım. Kendileri sağolsunlar bana bu işi başaracağım konusunda epeyce moral destek verdiler. Burada yeri gelmişken onlara tekrar teşekkür etmek istiyorum.
Yapımcımız Çetin Ünsalan bey değerli bir uzmanımızın öneri ve uyarısı sonucu proğram için beni 1 ay kadar önce aradı.
Konu hakkında yarım saat kadar görüştük. O görüşmede Çetin beyin konuya oldukça hakim değerli bir insan olduğunu fark ettim. Ayrıca haberci ve ekonomi uzmanı. Tabii algı gücü de oldukça yüksek biri.
Sohbetteki görüşme sonucu bu konuların ülkemiz için çok önemli olduğunu, mutlaka duyurulması ve gündeme gelmesi gerektiğinden hareketle hemen proğram yapmamızın mümkün olabilip olamayacağını sordu.
O anki haleti ruhiyemle bu işin oldukça ağır olduğunu kendimi bu iş için hazırlamam gerektiğini, değindiğim konuları kamuoyuna açıklamadan önce mutlak tekrar araştırıp çek etmem gerektiğini söyleyerek biraz zaman istedim. Konu hakkında yaklaşık bir aydır tekrar hazırlık ve araştırmalar yaptım. Meslekdaşlarımla, konuyla ilgili üniversitedeki hocalarımla, sulama konusunda çalışanlarla, sulama kooperatifleriyle uzun görüşmeler yaptım. Geçen hafta bugün proğramda örnek gösterdiğim kooperatiflerden biri olan Nallıhan Bozyaka kooperatifine ve sulama sahasına ziyarete gittim. Neticede bildiğim doğruların değişmediği ortaya çıktı.
Tüm hazırlıkları tamamladıktan sonra bildiğiniz gibi bugün proğram sunumunu gerçekleştirdik.
Proğramda süre 45 dakika olmasına rağmen tüm sorunları ele alamadık. Değinmek istediğim birçok konuya ya zaman kalmadı, ya da konuya hiç giremedik.
Konuya ilerki günlerde devam edeceğiz. Konuşulacak daha çok şey var.
Proğramın bittiği andan itibaren çok yoğun bir telefon trafiği başladı, gün boyu telefonum susmak bilmedi. Sağolsun konuya ilgi duyanlar tebrik ve teşekkürlerinin yanısıra konuyla ilgili istek ve görüşlerini dile getirdiler.
Dedim ya bu konu ülkemizin en önemli dertlerinden biri.
Eğer toprağımızı ve suyumuzu da kaybedersek bu defa gerçekten çok şeyi kaybetmiş olacağız. Satılan bir bankayı, sanayi kuruluşunu, telekomu vb. bir unsuru yeniden belki kurabilirsiniz yerine başka bir kurumu ikame edebilirsiniz. Ama toprak ve suyun başka alternatifi yok. Bunları satarsanız veya kötü kullanım sonucu vasfı kaybolursa yerine başka bir şeyi koymanızın imkanı yok.
Bu durumda artık herşeyinizi kaybetmiş duruma düşersiniz.
Yani bu konu gerçekten hassas bir konu.
İsrail ve Suriye'nin 30 yıldır ama açık ama gizli savaşının altında yatan asıl nedenin bizim herhangi bir köyümüzden çıktığı kadarlık Golan tepelerinden çıkan bir avuç su için olduğunu unutmayalım.
En başta sevgili oğlum, eşim yakın arkadaşlarım olmak üzere hepinize hassasiyetleriniz ve destekleriniz için tekrar teşekkür ediyorum.

latino
20-09-2012, 09:50
Zamanlamayı ayarlayamadığım dan TV de izleme fırsatı bulamamıştım ama ekteki linkten izleme fırsatı buldum. http://tvarsivi.com/player.php?y=25&...-19%2011:17:00

Sulama hakkında biraz bilgim vardı, ABD gibi bir ülke su yönetimin Pentagon'da olması ve bizim ülkemizde ise herhangi bir kurumun denetiminde olmaması daha doğrusu denetimsiz olması korkunç derecede dehşet verici bir olay. Bu topiğin başlığı SU HAYATTIR..su olmazsa hayat olmaz çok basit ama genede ne kıymet bilmez insanlar olduğumuz gerçeği bir daha yüzümüze çarptı...

Bende narenciye işiyle uğraşan bir insan olarak bazı hatalarımın farkına vardım:) sanırım bundan sonra bu hataları tekrarlamayacağım, Mustafa abime de bu vesileyle sevgi ve saygılarımı iletiyorum.

Mustafa abi başlarda biraz tutuk ve heyecanlıydı ama zaman ilerledikçe daha akıcı ve güzel bir sunum yaptı, bu çok faydalı programdan sonra yenilerini sabırsızlıkla bekliyoruz.

brokerüstad
20-09-2012, 19:29
Moderatör böyle olur işte teşekkürler Hisse Net
Ayrıca sayın serenlerde Heyecanı fazla gördüm
Su ve Toprak önemli bir konu umarım Güncelden asla eksilmez



kaçıranlar bu linkten izleyebilirler programın tamamını

http://tvarsivi.com/player.php?y=25&z=2012-09-19%2011:17:00

ilk 30 sn reklamdan sonra başlıyor program.

Serenler
26-09-2012, 09:45
ÇARPICI BİR RÖPORTAJ

Murdoch'dan Rockefeller ve Rothschild ile Türkiye'yi de içeren dünya gerçekleri..

http://www.kemalistgazete.net/turkiye/carpici-bir-roportaj-h3606.html


Röportajdan bir parağraf:

"Bir kere Büyük İsrail Devleti topraklarının su kaynaklarının önemli bir kısmı şu anda Türkiye’ye aittir."

brokerüstad
29-09-2012, 23:41
Türkiye Tarımının Çılgın Projesi: Teknolojik Sulama
Anadolu, dünyanın en eski tarım kültürüne sahip bölgelerinden. Ama biz su fakiri olma yolunda hızla ilerliyoruz. Modern sulama şart.

http://www.anadolujet.com/aj-tr/anadolujet-magazin/2012/agustos/makaleler/turkiye-tariminin-cilgin-projesi-teknolojik-sulama.aspx

brokerüstad
02-10-2012, 18:57
Orman ve Su İşleri Bakanlığı, suyun kanunu hazırladı
http://www.haber7.com/genel-saglik/haber/935234-orman-ve-su-isleri-bakanligi-suyun-kanunu-hazirladi

Serenler
02-10-2012, 20:15
Orman ve Su İşleri Bakanlığı, suyun kanunu hazırladı
http://www.haber7.com/genel-saglik/haber/935234-orman-ve-su-isleri-bakanligi-suyun-kanunu-hazirladi

"Suyun katili" Orman ve Su işleri bakanlığıdır.
Neden derseniz ispatının tüm delillerini bizzat bu bakanlığın internet sitesinde bulabilirsiniz:

http://www.ormansu.gov.tr/osb/osb/bakanozel/videolar/digerVideolar.aspx?sflang=tr

Bu linkte öncelikle "GAP görüntüleri" ni izleyin. Orada sulamanın "Nasıl olmaması gerektiğinin tüm görüntüleri mevcut.
İşin enteresan yanı şu ki suyu yönetme iddiasındaki bakanlık su kullanımı ile ilgili tüm yanlış tesilseri ve uygulamaları başarı diye buradaki videolarında sergilemiş.
Bu videoları izleyin ondan sonra da bu topiğin birinci sayfasından itibaren sergilediğim yanlış ve doğru uygulamalara bakın.
Birimizin yaptığı yanlış.
Bakanlık mı yoksa biz mi yanlış içindeyiz.
Karar sizin...

brokerüstad
06-10-2012, 20:13
Ülkemizde su yatırımları alanında özellikle son yıllarda büyük bir gelişme kaydedildi. 2012 yıl sonu itibariyle de suya yapılan yatırım miktarı, yaklaşık 48 milyar liraya ulaşacak.

http://www.ekotrent.com/turkiye-ekonomisi/haber/936122-suya-48-milyar-liralik-yatirim

Serenler
07-10-2012, 11:51
Ülkemizde su yatırımları alanında özellikle son yıllarda büyük bir gelişme kaydedildi. 2012 yıl sonu itibariyle de suya yapılan yatırım miktarı, yaklaşık 48 milyar liraya ulaşacak.

http://www.ekotrent.com/turkiye-ekonomisi/haber/936122-suya-48-milyar-liralik-yatirim

Bir üstteki yaptığım yorumu okumamışsınız, verdiğim linki de izlememişsiniz sanırım. :)

Bir konuda fikir beyan ederken veya bir konuda doğru şudur diye beyan etmezden önce kırk defa düşünür tartarım. Burada bir bakanlığın internet sitesindeki görüntülerin akla bilime ve dünyadaki uygulamaların tam tersine olduğunu iddia ettim. Delil olarak da bakanlık sitesindeki görüntüleri gösterdim.
Oysa elimde de buna ait binlerce döküman var. Konu bir uzmanlık konusu olunca burada fazla detaya girmek istemedim.
Madem yeri geldi şimdi de aşağıya bir tane fotoğraf koyacağım. Bu fotoğraf gülelim mi yoksa içine düştüğümüz duruma ağlanılsın mı türünden bir fotoğraf..

http://i1033.photobucket.com/albums/a412/serenler/6.jpg

Hani şeytan ayrıntıda gizlidir derler ya bu fotoğraf mühendisliğin yüz karası, devletin parasının yatırım adı altında nasıl çarçur edildiğinin resmidir.
Çok acınası bir görüntüdür.
İşi bilenler için yoruma hiç gerek yok. Fotoğrafa bakar bakmaz olayı çözerler.
Ben sizler için fotoğrafı yorumlayayım:
Zamanın birinde sulamayla ilgili dev bir kurmumuz bir ovayı sulamayı düşünürler. Alttaki otobüsün altındaki kanalı inşa ederler. Bir müddet sonra su yetmedi deyip ikinci projeyi ve dolayısıyla ikinci ihaleyi yaparlar. Daha sonra bu yetmez üçüncü yapılır, o da yetmedi deyip şimdilik dördüncü kanalı inşa ederler. Ha beşinci kanal da yapılacak mı derseniz bu devlette kum gibi para var ya biz espri yaparken bunlar espriyi gerçeğe dönüştürürler.
Her ihalede devlatin milyonları ortalığa saçılır, çarçur edilir...
Hiç kimse bana bunların iyi bir planlamacı iyi bir mühendis olduğunu söylemesin. Topraksu'da bir mühendis hadi ikinci olabilir de üçüncüyü yapmaya kalksa o mühendisi de o birimi de bir yerinden tavana asarlardı. Oradaki hangi tesis doğru diye bana sorsalar dördü de yanlış derim. Asıl yapılacak tesis o kanalın dörtte biri kapasitede kapalı basınçlı bir tesis olmalıydı.
Bu her işi bildiğini iddia eden dahi müesseler ve onların mühendisleri Eğirdir gölünden sulama adı altında Isparta ovalarını sulamak için saniyede 60 metreküp su çekiyorlar. İşi bilene bıraksalardı kullanılan su miktarı 10 metreküpü geçmeyecekti. Kalan su da bırakın sulamayı içme suyu için kıvranan çevre il ve ilçelere verilebilirdi.

Sonuç itibariyle:

Ülkemizde su yatırımları alanında özellikle son yıllarda hiçbir gelişme kaydedilmediği gibi bu ad altında ülke kaynakları çarçur edilmektedir.
Yani "Kral çıplaktır"
"İşin ehline verilmesi" Toprak ve su yönetiminin işi bilen uzmanların eline verilmesi, "Toprak ve Su Yönetimi Bakanlığı'nın" zaman geçirilmeden kurulması gereklidir.

Serenler
07-10-2012, 12:07
Bu noktada hazır konuya girmişken aşağıdaki yazıyı da dikkatle okumak gerekir.
Çünkü Türkiye gibi ülkelerde bazı şeyler göründüğü gibi gelişmiyor, çoğu yapılan bu ülke kalkınsın diye yapılmıyor, altında başka hesaplar var:

http://www.ilk-kursun.com/haber/121367

brokerüstad
07-10-2012, 20:45
http://www.sondakika.com/haber/haber-basbakan-aritma-tesisi-acilisinda-konustu-3997020/

brokerüstad
10-10-2012, 19:53
İçme suyu kaynakları artık koruma altında
http://www.haber7.com/guncel/haber/938416-icme-suyu-kaynaklari-artik-koruma-altinda

bilalx
10-10-2012, 20:00
Su hayattır konusu gayet güzel bir konu..bu konu hakkında bende bir şey söylemek istiyorum..gerçi ne kadar alakalı ama :)
ankarada bulunan yılların çubuk 1 barajı tamamen boşalmış durumda bulunuyor..dün bir öğretmen arkadaşımla görüştüm içinde jeeple gezdiğini belirtti..acaba su kaynağı bitti mi yoksa yılların barajı miadını mı doldurdu..bu konu hakkında biraz daha bilgi toplamak gerekir diye düşünüyorum..

brokerüstad
14-10-2012, 12:13
Mimariyle suyun harika birleşimi
http://www.haber7.com/foto-galeri/20180-mimariyle-suyun-harika-birlesimi/p7#gallery

brokerüstad
14-10-2012, 12:15
"Sınırları Olmayan Su Projesi"
Dünyadaki su kirliliğine dikkat çekmek ve fikir birlikteliği oluşturmak için Yunanistan, Hırvatistan, Ukrayna ve Bulgaristan'dan gelen öğrenciler, "Sınırları olmayan su projesi" kapsamında Kastamonu'nun Abana ilçesinde bir araya geldi.
http://www.haberler.com/sinirlari-olmayan-su-projesi-4012933-haberi/

brokerüstad
16-10-2012, 20:25
Uluslararası Havza Organizasyonu Ağı Türkiye'de Toplanıyor
Orman ve Su İşleri Bakanlığı, 68 ülkede 188 üyesi bulunan ve su kaynaklarının havza bazında yönetimini öngören Uluslararası Havza Organizasyonu Ağı'nın (INBO), AB Su Çerçeve Direktifi'nin değerlendirileceği zirvesine ev sahipliği yapacak
http://www.haberler.com/uluslararasi-havza-organizasyonu-agi-turkiye-de-4019034-haberi/

brokerüstad
17-10-2012, 21:36
Türkiye, AB su ürünleri pazarını ele geçiriyor
AB Komisyonu'nun Ticaretten Sorumlu Üyesi Karel De Gucht, AB su ürünleri endüstrisinin, Türkiye'den ihraç edilen su ürünü miktarının artışından endişe duyduğunu belirterek, konunun piyasaları tehdit edip etmediğinin anlaşılması için AB-Türkiye Ortaklık Konseyi çerçevesinde danışmalarda bulunulacağını bildirdi

http://www.haberx.com/turkiye_ab_su_urunleri_pazarini_ele_geciriyor(17,n ,11112670,104).aspx

brokerüstad
27-10-2012, 19:04
Devlet Su İşleri tarafından 1996 yılında temeli atılan Demirözü Barajı, Bayburt ve Gümüşhane'ye hayat verecek.

http://www.ekotrent.com/ekonomi/haber/944481-bu-baraj-bolgeye-hayat-verecek

brokerüstad
28-10-2012, 13:02
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, İstanbul’da 35 milyon nüfusa yetecek kadar su bulunduğunu söyledi. Bakan Eroğlu, “Şehirlerin 40-50 yıllık su sorununu çözeceğim dediğimde ‘Olur mu öyle şey’ diyorlardı. 50 şehrin su sorununu kalıcı olarak çözdüm. İstanbul’un 2071’e kadar su sorunu kalmadı” dedi.

http://www.haberturk.com/yasam/haber/789015-o-sorun-cozuldu

brokerüstad
28-10-2012, 13:03
Barajları kuruttuk!
İstanbul, son üç yılın en düşük doluluk oranını yaşıyor
http://www.haberturk.com/yasam/haber/788212-barajlari-kuruttuk

brokerüstad
28-10-2012, 17:01
DSİ'den Afrika'da 1 milyon kişiye su
Orman ve Su İşleri Bakanlığı Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü’nün yaptığı çalışmalarla; Etiyopya, Sudan, Burkina Faso ve Nijer’de yaklaşık 1 milyon kişiye içme suyu temin edildi.
http://www.haberx.com/dsiden_afrikada_1_milyon_kisiye_su(17,n,11120988,2 76).aspx

brokerüstad
29-10-2012, 19:26
Kocaeli'nin 10 günlük suyu kaldı
Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu, Yuvacık Barajı'ndaki su seviyesiyle ilgili açıklamalarda bulunurken kentin 10 günlük suyunun kaldığını ve aldıkları önlemleri açıkladı.
http://www.haber7.com/guncel/haber/945384-kocaelinin-10-gunluk-suyu-kaldi

Kurnalı
07-11-2012, 20:52
az dayanın yağmurlar geldi

brokerüstad
10-11-2012, 15:14
Kocaeli ve Sakarya'nın içme suyu ihtiyacını karşılayan ve kuruma tehlikesi ile karşı karşıya kalan Sapanca Gölü'nün imdadına yağışlar yetişti.
http://www.haber7.com/guncel/haber/950224-sapancanin-imdadina-yagis-yetisti

Serenler
12-11-2012, 00:50
Yeni proğram için 15 kasım Perşembe sabahı 11.15 de Ulusal Kanal'da Çetin Ünsalan'la Ekopolitik proğramının tekrar konuğu olacağım..

Geçen proğramda Türkiye'de toprak ve su kaynaklarının sahibinin olmadığını ifade etmiştik.

KONU: Türkiye'de su ve toprak kaynaklarının yönetimi nasıl ve kimde olmalı?

Yeni proğramda bu konuyu tartışacağız.

yağmur
12-11-2012, 01:00
Yeni proğram için 15 kasım Perşembe sabahı 11.15 de Ulusal Kanal'da Çetin Ünsalan'la Ekopolitik proğramının tekrar konuğu olacağım..

Geçen proğramda Türkiye'de toprak ve su kaynaklarının sahibinin olmadığını ifade etmiştik.

KONU: Türkiye'de su ve toprak kaynaklarının yönetimi nasıl ve kimde olmalı?

Yeni proğramda bu konuyu tartışacağız.


Serenler Hocam başarılarınızın devamını diliyorum ve sabırsızlıkla bekliyorum programınızı...
Saygılar sevgiler...

Serenler
12-11-2012, 11:59
Sevgili yağmur ve burayı takip eden arkadaşlarıma güzel dilekleriniz ve konuyu hassasiyetle takibiniz için çok teşekkür ediyorum.
Hep söylediğim gibi konu son derece önemli. Bu konuda her platformda konuyu dile getimeye çalışıyoruz.

Serenler
16-11-2012, 23:42
Türkiye'de su ve toprak kaynaklarının yönetimi nasıl ve kimde olmalı?

Proğramı izleyemeyenler için lik aşağıda:

http://tvarsivi.com/player.php?y=25&z=2012-11-15+11%3A30%3A00

Serenler
18-11-2012, 10:01
Anadolu Su Medeniyeti, TRT Belgesel'de yayında

Araştırmacı yazar ve belgesel yönetmeni Dursun Özden; Çin/Uygur Özerk Bölgesinde çektiği Turfan Karız Cenneti belgeselinin ardından; Anadolu’daki dünyanın en uzun ve en eski su kanalları ve tarihi su yapılarını ”Anadolu Su Medeniyeti” adı altında belgesel haline getirdi. Ulusal ve Uluslar arası Su Forumu ve Hidroloji Konferanslarında, “Su Medeniyeti” başlıklı bildiriler sunan ve “Karız” denen yer altı su kanalları sistemi üzerine kitapları olan Özden, Anadolu’daki su kanallarını belgesel yaptı. Belgesel hakkında AA muhabirine açıklama yapan Özden, toplam 13 bölüm çekilen belgesel için Türkiye’nin 66 ilinde 6 yıl boyunca araştırma yaptıklarını söyledi.


Çok zor koşullarda yaptıkları araştırmaların sonunda ortaya çıkan bulgu, bilgi ve belgeleri belgesel ile paylaşmayı amaçladıklarını dile getiren Özden, şunları kaydetti:

”Uzmanlar ve bilim adamları ile yaptığımız röportajlar ışığında, Anadolu coğrafyasında bulunan ve bir uygarlık köprüsü, bir mühendislik harikası olan dünyanın en eski su medeniyetini belgeledik. Mezopotamya ve Orta Anadolu başta olmak üzere, dünyanın en eski su kanalları, sarnıçları ve suyollarının tarihi izlerinin zamanımızdan 13 bin yıl öncesinden kalma olduğunu ortaya çıkardık. Bir uygarlık şaheseri olarak ayakta duran bu eserler ışığında; Taş Devri, Sümerler, Hititler, Urartu, Doğu Roma, Bizans, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi tarihi su yapılarını keşfettik, belgeledik.”

Özden, belgesel ile bir kısmı hala kullanılan bu yapıların korunması, yaşatılması, tanıtılması ve su kullanım bilincinin yeniden kazanılması için, ilgililerin dikkatini çekmeyi ve stratejik önemi giderek artan su kaynaklarının ve su yollarının önemini vurgulamayı amaçladıklarını dile getirdi.

Anadolu’daki ‘karız’ gerçeğini ilk defa gündeme kendisinin getirdiğini belirten Özden, ”Atalarımız suyun olmadığı yerlerde çok uzaklardan su getirmişler. Dağlardan yer altına süzülen kar ve yağmur sularını bulmuşlar yerin altında. Binde 6 ile yüzde 1 arasında akar kot eğim hesabı yapmışlar yerin altında. Bu şekilde suları yaşam alanlarına taşımışlar. Bu yeraltı su kanalları sisteminin adına da karız demişler” diye konuştu.

Özden, Türkiye’de bu amaçla 6 yıldır çalışma yaptığını ve karızları tespit ederek fotoğrafladığını ifade ederek, ”Anadolu’da 13 bin yıl önce, Uygur Türklerinde 6 bin yıl önce, İran’da 2 bin 500 yıl önce, Azerbaycan’da ve bunun bir bölgesi olan Nahcivan’da 1800 yıl önce izleri var bu yeraltı su kanalları sisteminin. Biz de araştırma yaparken dünyanın en uzun su yollarını belgeledik. Istranca Ormanları’ndan İstanbul’a uzanan 246 kilometre uzunluğunda su yollarını, bir de Mersin Silifke’de 115 kilometre uzunluğundaki yeraltı su kanalını belgeledik” şeklinde konuştu.

Bu kanalların varlığının bilindiğini ama özelliklerinin bilinmediğini vurgulayan Özden, bu nedenle de arkeolog, sanat tarihçi, su mühendisi, inşaat mühendisleri, harita mühendisleri ve topoğraflarla birlikte ölçümler yaprak kanalların uzunluklarının ve derinliklerinin hesaplandığını ve belgelendiğini söyledi.

Su kullanımımın önemine de değinen Özden, şunları kaydetti:

”Bizim için önemli olan tarihi su yapılarının keşfedilmesi, korunması, ortaya çıkarılması, tanıtılması ve önemli bir kısmının da kullanıma açılmasını sağlamaktır. Biz araştırmalarımızda ekolojik denge, iklim değişikliği, bilinçsiz su kullanımı gibi nedenlerle suların giderek çekildiğini gördük. Mesela Konya Ovası’nda 1 yıl içerisinde 100 bin tane su kuyusu açıldı. Eskiden 20 metreden su çıkarken şimdi 110 metreden su çıkıyor. DSİ 14. Bölge Müdürlüğü’nün verdiği bilgiye göre bu kuyuların 77 bin tanesi ruhsatsız ve kaçak kuyular. Bunlardan dolayı obruk denen çukurlar oluştu. Bunlar çok tehlikeli. Tarihi ve modern su yapılarını, bu yapıların korunmasını, su kullanım bilincini ve suyun stratejik önemini vurguladık. Çevre ve kültürel varlığımıza olan inancımızı, su gibi aziz olmayı, suyun kutsal yanını ve de bedenimizin akaryakıtı olan yaşam kaynağımız suyun vazgeçilmez yanını öne çıkarmaya çalıştık” dedi.

Böylesi hayati bir konu için çekilen belgesele sponsor bulamadıklarından yakınan yönetmen Dursun Özden, ”Bir mühendislik ve matematik harikası olarak adlandırılan bu yeraltı su kanalları, su kemerleri, su metre, su saati, su terazisi, taksim, maksim, sarnıç, hamam ve sebil çeşmeler gibi tarihi su yapıları, bir sanat eseri olarak ilgi bekliyor” dedi.

FullHD özellikte çekilen belgesel, TRT Turizm ve Belgesel Kanalı’nda günde iki kez yayınlanmakta olan “ANADOLU SU MEDENİYETİ” Belgeseli, Türkçe ve İngilizce olarak TRT seyirciyle buluştu.

Yayın akışı için: www.dursunozden.com.tr

Bağlantı için: [email protected]

brokerüstad
18-11-2012, 12:01
İSKİ Genel Müdürlüğü'nün 2013 yılı genel kurul bütçesi ve yatırım programı İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nden oy çokluğuyla geçti.

http://www.ekotrent.com/gundem-veriler/haber/952966-suya-zam-geldi-iste-yeni-fiyatlar

brokerüstad
21-11-2012, 22:09
Bu köye 70 yıldır içme suyu verilmiyor

Denizli'nin Acıpayam ilçesine bağlı, adı bile suların birleştiği yer anlamına gelen Suçatı köyüne 70 yıldır, baraj yapılacak diye içme suyu verilmiyor, yolu ve köprüsü de yapılmıyor.
http://www.ekotrent.com/video-galeri/23519-bu-koye-70-yildir-icme-suyu-verilmiyor

brokerüstad
28-11-2012, 22:52
KARTON KUTUDA İÇME SUYU
ÇANAKKALE (İHA) - Karton kutu içerisinde piyasaya sunulan içme suyu Çanakkale’de de satılmaya başlandı.
Atlantis Su Bölge Distribütörü 3G Ticaret'in sahibi Göksel Ersöz, kutuda satılan suyun damacanalara nazaran çok daha sağlıklı olduğunu söyledi. Atlantis Su Çanakkale Bölge Distribütörü Göksel Ersöz, kısa süre önce piyasaya çıkan ve karton kutu içerisinde tüketiciye ulaştırılan içme suyunu Çanakkalelilerle buluşturduklarını söyledi. Ersöz, “Çanakkale halkına hak ettiği kaliteyi sunuyoruz. Tek kullanımlık olan kutu sularımız, mikrop üretmeyen polieliten madde ile muhafaza edilmektedir. El değmeden kutulanan Atlantis Su, sağlıklı nesiller yetiştirmek adına da önemli bir unsur olarak göze çarpıyor. Ürünlerimiz tek kullanımlık ve kendinden musluklu. Ayrıca alışkanlıların dışına çıkılarak siz değerli müşterilerimiz için 20 litrelik özel kutularda bu hizmeti sunuyoruz” dedi.
Ersöz, Çanakkale il merkezinde dağıtım yapıldığını, ilçelere de bayilik vereceklerini belirtti.
http://www.haberx.com/karton_kutuda_icme_suyu(17,n,11149862,151).aspx

brokerüstad
13-12-2012, 20:35
Yağışlardaki artış barajlara yansımadı
11 Aralık 2012
http://www.dunya.com/yagislardaki-artis-barajlara-yansimadi--174295h.htm

Serenler
14-12-2012, 08:54
Limiti aşan kuyunun vanası kapanacak



Bahçedeki kuyunun suyuna da fatura
25 Şubat 2013’ten itibaren, yeraltı suyu kullanacaklar ön yüklemeli su ve elektrik sayaçlarını kendi olanakları ile kuyularına taktıracak. Böylece belirlenen kapasite dışında su kullanılmayacak.

http://haberyorumlari.hurriyet.com.tr/yorumliste.aspx?HaberID=22152369


================
Görünürde çok güzel ve masum bir uygulama gibi görünüyor. Peki bu uygulamayı kim yürütecek?
Cevap vereyim.
Yaptığı projelerde ovalara ihtiyacı olan sulama suyunun 10 katını, 20 katını veren ovaları katleden, suyu katleden DSİ teşkilatı.
Şimdi de kalkmışlar suyu verimli kullanma adına, yeraltı sularını koruma adına böyle bir yasayı çıkarmışlar. Hükümete de uçan kuştan para lazım olduğuna göre istekler uyuşmuş ve böyle bir yasa çıkarılarak uygulamaya konmuş.
Ayrıca bu yıl DSİ "Sulamada kota" uygulamasına hazırlanıyormuş. Eğer duyduğum rakam doğruysa konya ovasında dekara yılda 200 ton gibi bir sınır getireceklermiş.
Bugüne kadar yaptıkları projelerde dekara 3000-5000 ton gibi bir su hesabı yapıp ona göre su veren bir kurumun bugün kalkıp bunu 200 tonla sınırlamaya kalkması akıl dışı bir uygulamadır. Bu noktada eğer biri kalkıp da sizin yaptığınız hesaplara göre dekarda gereken su ihtiyacı 3000-5000 ton mu yoksa 200 ton mudur? yaptığınız hangi hesaba güveneceğiz diye sorarlarsa ne cevap vereceklerini merak ediyorum.
Yukarıdaki sorumdaki cevabın hangisi doğrudur diye sorarsanız ikisi de yanlıştır derim. Suyla, toprakla, bitkiyle en ufak ilgisi olmayan insanlar ve kurumlar iş ve proje yapmaya kalkarlarsa sonuç hüsran oluyor.
Kota ve sayaç uygulamasında seneye kıyamet kopacak. izleyin ve sonucu görün.

Serenler
14-12-2012, 17:55
Yukarıda verdiğim haberin linkini değiştirmişler.

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=22152369

Oldukça önemli olan bu haberin tümden kaldırılma ihtimaline karşı tamamını aşağıya alıyorum:


25 Şubat 2013’ten itibaren, yeraltı suyu kullanacaklar ön yüklemeli su ve elektrik sayaçlarını kendi olanakları ile kuyularına taktıracak. Böylece belirlenen kapasite dışında su kullanılmayacak.

YERALTI Suları Kanunu’nda yapılan değişiklikle bundan böyle kuyu, galeri, tünel ve benzeri yerlerden çekilecek içme, sulama, kullanma endüstri ve sanayi suyu miktarı sınırlandırıldı. 25 Şubat 2013’den itibaren, yeraltı suyu kullanacaklar, ön yüklemeli su ve elektrik sayaçlarını kendi olanakları ile kuyularına taktıracak. Böylece belirlenen kapasite dışında su kullanılmayacak.

10 METRE KRİTİK

Su ve Orman Bakanlığı 167 Sayılı Yeraltı Suları Hakkındaki Kanun’a eklenen ‘Kuyu, galeri, tünel ve benzerlerinden çekilecek yeraltısuyu miktarının tespitini sağlayacak ölçüm sistemleri kurulmadan, kullanma belgesi verilemez. Bu ölçüm sisteminin özellikleri yönetmelikle belirlenir’ maddesi uyarınca, su temini amacıyla derinlikleri 10 metreyi geçen, yatay veya dikey doğrultuda açılan her türlü galeri, tünel ve sondaj kuyuları için ölçüm sistemlerinin takılması zorunluluğu getirildi. Kanunu Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü uygulayacak.

KAPASİTEYİ AŞMA

TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Kayseri İl Temsilcisi Adnan Evsen, şöyle şöyle konuştu: “Kanununda yapılan bu değişiklik ile kuyu, galeri, tünel ve benzerlerinden çekilecek yer altı suyu miktarının tespitini sağlayacak ön yüklemeli su sayacı, ön yüklemeli elektrik sayacı ve diğer ölçüm sistemlerini, kullanma belgesine sahip olanlar kendi imkanları ile kuyularına taktıracaktır. Yine yönetmelik hükümlerine göre; ön yüklemeli su sayacı ve ön yüklemeli elektrik sayacı bir yıl içerisinde çekilebilecek azami su miktarını belirtebilecek nitelikte olmalıdır.”

Sayaçlar takılıyor

DEVLET Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ)’den Hürriyet’e verilen bilgi söyle:
· Tüm kuyulardan çekilen veya çekilecek yeraltı suyunun ölçülmesi ve buna yönelik ‘ölçüm sistemlerinin’ tespit ve tesisi gerekiyor. Bunda temel amaç, yeraltı suyu kullanım miktarını belirlemek, yeraltı suyu kullanıcısına tahsis edilen miktarı kontrol altına almak, yeraltı suyunun etkin, verimli ve tasarruflu kullanılmasını sağlamak, stratejik bir kaynak olan yeraltı suyunun sürdürülebilir olarak yönetmek.
· Ülke genelinde çalışmalara başlanılmış olup, DSİ Bölge Müdürlüklerinin şartlarına göre belirlenen ön yüklemeli su ve elektrik sayaçları gibi ölçüm sistemleri kullanıcılar tarafından yeraltı suyu kuyularına monte edilmektedir. Ancak başlangıçta öngörülemeyen sorunlar nedeni ile bazı sıkıntılar yaşanmaktadır. Değerli bir kaynak olan yeraltı sularının korunması, gelecek nesillere aktarılabilmesi bakımından, başlanmış olan bu uygulamanın zaman içerisinde kullanımını sistematik olarak yaygınlaştırmayı planlıyoruz.”

brokerüstad
15-12-2012, 14:16
Ölçülü Köyü ile birlikte 5 köye aynı hattan su verilmesi nedeniyle su sıkıntısı çeken köylüler kışın bu sorunu 'kar’ eriterek biraz olsun gidermeye çalışıyor. 320 haneli ve 2 bin 500 nüfuslu köyde içme suyu çilesi çeken vatandaşlar, sadece 15 evde akan az miktar sudan almak için her gün komşularının evleri önünde kuyruğa girdiklerini belirtti.

Yazın derelerden su ihtiyaçlarını karşıladıklarını söyleyen Muhtar Ferzender Üreyil, 15 yıldır bu çileyi çektiklerini söyledi. Muhtar Üreyil, "Karı sobada eritip su elde etmekten veya komşulardan su taşımaktan usandık. Arabası olanlar Kars’a giderek bidonlarla su getiriyor. Karı eriterek elde ettiğimiz suyla banyo yapıyor, abdest alıyor ve hayvanlarımıza içiriyoruz. Yaz mevsiminde de sıkıntımız var ama o zaman bir şeklide idare ediyoruz. Kışın çok zorlanıyoruz. Hayvanlarla, bidonlara su doldurup ip bağlayarak kışın karın üzerinde taşıyoruz. Bu soruna bir çözüm bulunmasını istiyoruz" diye konuştu.

DHA

http://www.posta.com.tr/yasam/HaberDetay/Susuzluktan-kar-eritiyorlar.htm?ArticleID=152706

brokerüstad
15-12-2012, 22:32
ARDAHAN - Doğu Anadolu Bölgesi'nde etkili olan yoğun kar yağışı, hayatı olumsuz etkiliyor. Ardahan'da, soğuk hava sebebiyle şebeke suları donan köylüler, çeşmelerden evlerine eşeklerle su taşıyor.
Ardahan'ın Hanak ilçesine bağlı Koyunpınarı köyünde, şebeke suyunun soğuktan donması sebebiyle köylüler, su ihtiyaçlarını çeşmelerden eşeklerle su taşıyarak karşılıyor.


Evlere bağlanan içme suyunun temiz olmaması ve soğuk havadan dolayı suların donması nedeniyle köy çeşmesinden su ihtiyaçlarını karşılayan vatandaşlar ise hallerinden memnun. Medyada sıklıkla görülen 'eşek sırtında su taşıma çilesi' haberlerinin aksine Hanaklı vatandaşlar eşekle su taşımaktan oldukça memnun. Vatandaşlar, 'Suları eşeklerle taşıyoruz. Eskiden sürekli omuzlarımızda getiriyorduk. Şimdi artık su taşımak çok kolay. Eşeklerle su taşıyoruz. Omuzla su taşımak artık eskilerde kaldı. Artık eşek var.' diyerek hallerine şükrediyor. (CİHAN)
http://www.habergalerisi.com/haber/doguda-kis-sebeke-sulari-donan-koyluler-evlerine-eseklerle-su-tasiyor-877059.html

brokerüstad
16-12-2012, 12:10
MERSİN (İHA) - Mersin’in Tarsus ilçesinde Kalkındırma, Dayanışma ve Güzelleştirme Derneği ile Tarsus Belediyesi işbirliğiyle gerçekleştirilen ve Coca-Cola Hayata Artı Vakfı, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Yaşama Dair Vakıf (YADA) ortaklığıyla yürütülen "Hayata Artı" Gençlik Programı tarafından desteklenen "Tarsus Suyunu Koruyor" projesi kapsamında atık yağ getirene bir adet sabun verildi.
Belediye Başkanı Burhanettin Kocamaz, Yarenlik alanında düzenlenen 'Yağını getir, sabununu al' kapsamındaki etkinlikte yaptığı konuşmada projenin, işlev olarak çevreye çok önemli katkı sağlayacak bir proje olduğunu söyledi.
Projenin Berdan nehrinin öncelikle temizlenmesine önemli bir katkı sağlayacağını belirten Kocamaz, bu tür sosyal projelere özellikle gençlerin destek vererek, bizzat olayın içinde rol almasının ülkenin geleceği açısından önemli olduğunu kaydetti.
Bu etkinliğin uzun süredir devam ettiğini belirten Başkan Kocamaz, ''Tarsus suyunu koruyor projesiyle evlerde kullandığımız yağlardan kalan atıkların toplanması amaçlanmıştır. Çünkü bunların lavaboya gitmesi hem suyu kirletiyor, hem yeraltı sularını kirletiyor, hem de arıtma tesislerinde çok büyük sıkıntılara neden oluyor. Bu kampanya ile 10 ton atık toplanması hedeflenmişti. Ancak şu anki rakamlara göre 12 tonun üzerine çıkılmıştır. Bunun sadece bir kampanya olarak yapılması değil, bir alışkanlık olarak benimsenmesi, bu atıkların biyodizel olarak değerlendirilmesi gerekiyor'' dedi.
Etkinlikte atık yağ getirenlere birer adet sabun verildi.
http://www.haberx.com/tarsus_suyunu_koruyor_projesi(17,n,11166542,111).a spx

brokerüstad
16-12-2012, 19:53
"SU HAYATTIR"

Mavi Tünel vasıtasıyla Konya havzasına yılda 410 milyon metreküp su aktarılacağını, bunun 100 milyonunu içme suyu, kalanının ise sulama projelerinde kullanılacağını söyleyen Erdoğan, "Su hayattır, medeniyettir. Suyunuz yoksa hayat tehlikededir, su yoksa medeniyetten nasibinizi alamamış olursunuz. Çünkü temizlik imandandır ve temizliğin tek ilacı sudur." ifadelerini kullandı.

http://www.haberler.com/abdulhamit-in-hayali-gercek-oldu-4175541-haberi/

brokerüstad
16-12-2012, 20:05
Mersin'in Tarsus ilçesine bağlı Darıpınarı köyünde su gücüyle çalışan sistem sayesinde 3 bin dönüm arazi elektrik ve yakıt kullanılmadan sulanacak.
MERSİN - Tarsus'a ilçesine bağlı Darıpınarı köyünde su gücüyle çalışan sistem sayesinde 3 bin dönüm arazi elektrik ve yakıt kullanılmadan sulanacak.
Köyün muhtarı Süleyman Tanrıverdi, gazetecilere yaptığı açıklamada, köy tüzel kişiliğine ait olan arazide bulunan Gücük mevkisindeki kaynak suyunun Kadıncık Çayı'na döküldüğü kısımına yeni bir sulama sisteminin kurulacağını söyledi.
Kurulacak sistem sayesinde 3 bin dönüm arazinin elektrik ve yakıt kullanılmadan sulanacağını bildiren Tanrıverdi, şöyle devam etti:
"Su gücü ile döndürülen türbinin pompayı çevirmesi ile suyu pompalama işlemi gerçekleşecek. Böylece sistemde elektrik enerjisi ve yakıt kullanılmayacak. Bu bizim çılgın projemiz. Bin metre yüksekliğe saniyede 5 litre suyun elektrik enerjisi ve yakıt kullanmadan pompalanması, projenin çılgın proje olarak adlandırılmasına neden oluyor. Türkiye'de emsalsiz olması bölge siyasetçilerinin, bürokrasinin ve köy halkının destek vermesine vesile oldu."
Tanrıverdi, yıllardır hayal diye nitelendirilen projenin yapımına yaklaşık 2 ay önce başlandığını, ocak ayında da tamamlanmasının planlandığını belirterek, projenin yaklaşık 1 milyon liraya mal olacağını, bunu köylülerin arasında topladığı para ve çeşitli kurumlardan sağladıkları yardımlarla finanse ettiklerini anlattı.

http://www.dunya.com/elektriksiz-yakitsiz-3-bin-donum-sulanacak-174868h.htm

brokerüstad
17-12-2012, 21:57
İSTANBUL - Küçükçekmece'de arkeoloji çalışmaları sonunda İstanbul'un en eski su sistemi bulundu. 2007 yılında yüzey araştırmalarıyla başlanan Bathonea antik kent kazısı İstanbul'un ilk yerleşim alanlarıyla ilgili önemli bulguları da gün yüzüne çıkarttı. Kocaeli Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Şengül Aydıngün başkanlığında Kocaeli, İstanbul ile yabancı üniversite bilim adamlarının çalışmalarıyla arkelojik kazılar gerçekleştirildi. Çalışmalar neticesinde, İstanbul'un Roma'nın başkenti olmasının ardından inşa edildiği düşünülen yeraltı su kanalları sistemi bulundu.


İstanbul'un en eski ve en sağlam yeraltı su sistemi olarak kabul edilen yeraltı su kanalı, MS 330'da İstanbul'un Roma İmparatorluğu'nun yeni başkenti olmasıyla İmparator Konstantin döneminde yapıldığı tahmin ediliyor. Roma İmparatoru'nun yazlık yer olarak kullandığı düşünülen yerleşim yerinde yol, saray ve manastır kalıntıları, su sarnıcı gibi mimari kalıntılar da bulunuyor. İmparatorların simgeleri olduğu düşünülen damgalı tuğlalarla inşa edilen su sarnıcının büyüklüğü ve tonlarca su kapasitesinin, buradaki saray ve diğer yapıların su ihtiyacını karşılayabilecek nitelikte olduğu düşünülüyor.


Kazılarda en önemli keşif toprak altında yüzlerce metre devam eden su kanallarının varlığı oldu. İşçilik ve inşaat tekniği yönünden, Geç Roma dönemine ve bazı bölümlerin ise daha da eskiye Roma İmparatorluğu dönemine ait olduğunu gösteriyor. İstanbul'un Roma'nın başkenti olmasından sonra inşa ettirilen su sisteminin, günümüze kadar ulaşması dikkat çekiyor.


İstanbul İl Özel İdaresi'nde konuyla ilgili gerçekleştirilen tanıtım programına İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu da katıldı. İstanbul'un yer altı tarihine yeni bir kapı aralayacak keşfin tanıtım programında Vali Mutlu açıklamalarda bulundu. Vali Avni Mutlu, "Bu şehrin taşı toprağı gerçekten de altın. İstanbul'un altı da üstü de tarih. Böyle olunca da şehrimizde böyle güzel araştırmalar yapılıyor ve ulaşılan bu nokta hepimizi mutlu ediyor. Ayrıca şehrimizin tarihinin ne kadar geniş olduğu da böylece ortaya konuluyor. Bu şehri neresinden kazarsanız kazın sizi binlerce yıl önceye götürüyor. Gerçekten bu projeyi gerçekleştiren ekibi canı gönülden kutlamak gerekiyor. Gerçekten İstanbul için çok kıymetli bir yeri ortaya çıkardılar. Özellikle o sarnıçlara ve antik şehre taşıyan bir su hattı ortaya çıkartıldı. İstanbul'un altını üstünü incelemeye devam ediyoruz. Eminim ki bir dahaki yıl daha farklı şeyler ortaya çıkartacaklar. Biz de bu sebeple onlara her zaman desteklerimizle yardımcı olacağız." şeklinde konuştu.


Avcılar ve Küçükçekmece ilçeleri sınırları arasında kalan Küçükçekmece Göl Havzası'ndaki kazılar, 2007 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan alınan yüzey araştırması izniyle başlamıştı. 2009 yılında ise araştırmalar Bakanlar Kurulu kararıyla bilimsel kazılara dönüştürülmüştü. Araştırmalarda, ilk tarımsal faaliyetlerin yapıldığını gösteren naviform biçimli taş aletler, Neolitikuk - Demirçağlar (M.Ö 8000-1000) arası seramikler, Helenistik dönem (M.Ö. 4yy ) amfora parçaları, göl kıyısı boyunca uzanan duvar kalıntıları, Roma dönemi sütun başlıkları ile Roma döneminden kalma pek çok eser bulundu.

2008 yılında bölgedeki cangıla dönüşen bitki toplulukları ve çalılar temizlendiğinde göl kıyısında biri büyük, diğeri daha küçük iki antik limana rastlandı. Kıyı boyunca uzanan düzgün kesimli taş blokların, önemli bir ticaret ağına sahip bir limana ait duvarlar olduğu belirlendi. Duvarların iki kilometreyi geçen uzunlukta olduğu ortaya çıktı.

Kıyı ve göl içinde yan taramalı sonarla yapılan aramalarda gemi çapalarına ait görüntüler tespit edildi. Göl çevresinde yer alan duvar sıralarının bir rıhtım yapısına ait olduğu düşünülüyor. Bulunan diğer iskele yapıları ve bağlantılı yol sistemi ise bölgede askeri ve ticari limanlara sahip olduğu ihtimalini güçlendiriyor. Ayrıca göl içinde antik bir fenere ait olabilecek bir yapı kalıntısı da belirlendi. Böylece 'Küçükçekmece çevresinde yıllardır anlatılan 'Gölün içinde cami var' efsanesi de son buldu.


7 BİN METREKÜPLÜK SU HACİMLİ SARNIÇ


Kazılarda en dikkat çeken bulgu, 14 metre genişliğinde, 7 metre derinliğindeki tamamı İmparator Konstantin ve dönemin önemli din adamlarının adını taşıyan damgalı tuğladan yapılmış dev bir sarnıç-havuz oldu. 7 bin metreküp su alan sarnıç, döneminin en büyük sarnıçlarından olduğu tahmin ediliyor. (CİHAN)
http://www.habergalerisi.com/haber/istanbulun-en-eski-su-sistemi-bulundu-888524.html

COCOR
21-12-2012, 23:01
DSİ yanlışsa doğrusu ne olmalıydı?

Cevabı alamadım. Veya video kısaydı.

Diğer ülkelerde uygulamalar nedir?
İllaki bir ülkeninkini almak şart değil, belki daha güzel fikirdir diye bakılır.

brokerüstad
23-12-2012, 11:00
ANTALYA - Antalya'nın Manavgat ilçesinde iki yıl önce temeli atılan Manavgat Naras Barajı, 2013 yılında tamamlanarak elektrik enerjisi üretimi ile tarım arazilerini sulamaya başlayacak. Sözleşme gereği yüklenici firmanın, Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü Barajlar ve HES Dairesi Başkanlığı tarafından 13 Mart 2010 tarihinde ihalesi yapılan barajı, 23 Temmuz 2013'te teslim edeceği belirtildi.

AK Parti Manavgat İlçe Başkanı Ercan Mekteplioğlu, yaptığı açıklamada, Naras Barajı'nın tamamlamasıyla turizm şehrinde ırmak kenarında kışın sıkça rastlanan su taşkınlarının sona ereceğini söyledi. Mekteplioğlu, yüklenici firmanın Orman ve Su İşleri Bakanı Prof.Dr. Veysel Eroğlu'nun da imzası bulunan sözleşme şartları gereği barajı önümüzdeki yıl 23 Temmuz'da DSİ'ye teslim edeceğini kaydetti.


Naras Barajı'nın yapımının Manavgat halkının 40 yıllık özlemi olduğunu anlatan Mekteplioğlu, bu hasretin 8 ay sonra sona ereceğini kaydetti. Toplamda 7 bin 142 hektarlık alanın cazibeli su yöntemiyle sulanacağını belirten Mekteplioğlu, yıllık 20,8 milyon kilovatsaat enerji üretimi yapılacağını ifade etti.


Mekteplioğlu, Naras Barajı çalışmalarıyla ilgili şunları kaydetti: "Manavgat, Manavgat ve Oymapınar barajlarından sonra üçüncü Naras'a 8 ay sonra kavuşacak. Barajın su tutmasıyla birlikte kışın sıkça yaşadığımız ve ırmak kenarında bulunan işletmelerin sular altında kalması son bulacak. Binlerce hektar tarım arazisi su ile buluşacak. Verimli ovaların su ile buluşması bölgemizde organik tarım ve örtü altı sebze ve meyve üretimini arttıracaktır."


Yüksekliği 78 metre, kret uzunluğu 436 metre ve rezervuar hacmi 104 milyon metreküp olan barajın maliyetinin 46 milyon lira olduğu belirtildi.

(CİHAN)
http://www.habergalerisi.com/haber/mekteplioglu-naras-baraji-su-tutunca-taskinlar-sona-erecek-892080.html

brokerüstad
23-12-2012, 11:26
Son yıllarda hızlı bir gelişme gösteren Türk su ürünleri sektörü tüm dünyanın dikkatini çekerken, ihracatını da her geçen yıl artırıyor. 2000 yılında 60 milyon dolar olan sektörün ihracatının 2012 sonunda 500 milyon doları bulması bekleniyor. Hollanda, Almanya ve İtalya başta olmak üzere 75 ülkeye su ürünleri ihracatı yapan Türkiye, 2023 hedefleri doğrultusunda pazar paylarının genişletilmesini planlıyor.

Çalışma kapsamında ürünlerin satılması için uluslararası ticarette, sözleşmelerin yüzde 40'ının imzalandığı fuarlarda tanıtım atağı başlatıldı. 2013 yılında Uzakdoğu'dan ABD'ye sektörün nabzını tutan 13 fuarda tanıtım yapılacak. Sektörün buluşma noktaları olan ve dünyadaki tüm alıcı ülkeler tarafından takip edilen fuarlarda hedefe ulaştıracak tanıtımların yapılması planlanıyor.

Öte yandan Türkiye, kültür balıkçılığı üretiminde, Avrupa’da Norveç’in ardından ikinci sıraya yükseldi. Ülkemizde deniz ve tatlı sularda üretim yapan toplam 2 bin 44 işletme bulunurken, buralarda toplam 188 bin 790 ton ürün yetiştiriliyor. Avrupa sofralarında yenen her dört kültür balığından bir tanesi Türkiye'den giderken, artan üretim doğrultusunda yüzde 100 artış hedefleniyor.

http://www.buyuyenturkiye.com/haber/su-urunlerinde-tanitim-atagi

Serenler
23-12-2012, 16:21
DSİ yanlışsa doğrusu ne olmalıydı?

Cevabı alamadım. Veya video kısaydı.

Diğer ülkelerde uygulamalar nedir?
İllaki bir ülkeninkini almak şart değil, belki daha güzel fikirdir diye bakılır.

Video bölüm bölüm izleniyor ve toplam süresi 45 dakika. Cevabını orada verdim zaten.
Bu konu konu uzmanlarıyla bile günlerce haftalarca tartışılsa bitmez, o kadar kangrene dönüştü yani.
Yine de kısaca özetleyeyim:
Her konuda doğruyu yapabilmek için işi ehline vereceksiniz. Proğramda verdiğim örneği bir defa daha tekrarlıyayım:
Kasap da insan kesiyor cerrah da. DSİ burada kasap rolünde.
Toprağı, toprağın yapısını, bitkiyi, bitkinin fizyolojisini ilkokuldan sonra görmeyen insanların yaptığı projeler facia denebilecek sonuçlara yol açıyor. Bu ülkenin kısıtlı bütçesinden harcanan dev bütçeler de işin tuzu biberi oluyor.

brokerüstad
28-12-2012, 22:33
Bakan Bayraktar: 2023'te tüm atık suların arıtılmasını hedefliyoruz
TRABZON - Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar, çevre ve şehircilik kavramlarını birbirine entegre ederek, 2023'te tüm atık suların arıtılmasını hedeflediklerini belirtti.
Bakan Bayraktar, 2023 hedefleriyle ilgili yaptığı yazılı açıklamada, bakanlığının Türkiye'nin hak ettiği şekilde çevreyle bütünleşmiş depreme hazır ve tüm altyapı sorunlarından arınmış şehirlerin kurulması için yapılandırıldığının ifade etti. Kalkınmanın göstergesinin şehirler olduğuna değinen Bayraktar, "Kentsel dönüşüm için planlarımızı 20 yıllık periyoda göre yaptık. Türkiye 2023 hedefine ulaştığında şehirleri de bu yönde hazır olacak." dedi. 2023 Türkiye'sinde 'çocukların oynadığı cıvıl cıvıl oyun alanları, bina ve çevre düzenlemeleriyle pırıl pırıl şehirler' olarak hayal ettiğini kaydeden Bakan Bayraktar, bunun için kentsel dönüşüm bir fırsat olacağını anlattı.


Şehirlerin verdiği fotoğrafının düzeleceğini ifade eden Bayraktar, "Bunu kentsel dönüşümle yapmamız lazım. Bu bir etkileşim. Yaşam kalitesinin yükseltilmesi ve alanların modern olması, geri dönüşümün maksimum sağlanması gerekiyor. Yapı stokunu analiz ettiğimizde Türkiye'de toplam 20 milyon konutun 6.5 milyonu mutlaka yenilenmesi gerektiğini gördük. Bunun için 20 yıllık periyot koyduk. 2023'ün bize bu söylediğimiz fotoğrafı vermesi lazım. Şehirlerimizin binalarıyla ilgili düzgün güvenli, tarihten gelen zenginliğimizi yansıtan, yaşam kalitesi bakımından yüksek standartlara sahip bir fotoğrafın elimizde olması için çalışıyoruz." ifadelerini kullandı.


Türkiye'nin önümüzdeki yıllardaki en önemli meselesinin yaşanılır çevre ve kentsel dönüşüm olduğuna vurgu yapan Bakan Bayraktar, "Kalkınan, gelişen ülkelerin en önemli göstergelerinden biri şehirler ve hayat alanlarıdır.. Kentsel dönüşüm binaları yıkmak değil, bu hayat alanlarını gelişmişlikle paralel hale getirmektir. Artık yerleşim yerlerimin park, bahçesi rahat ulaşımımı olacak. Bunun yanında komşuluk ilişkilerinin artacak, sosyal yapıda meydan gelecek. Türkiye kalkınıyor. Dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına gireceğiz. Bunun için çalışıyoruz." dedi.


İkinci önceliklerinin de ekolojik şehirler olacağına işaret eden Bayraktar, şöyle devam etti: "Hibrit yani elektrikle giden araçlara öncelik vereceğiz. Bisiklet yolları yapacağız. Kişi başına yeşil alan gelişmiş ülkelerin de önünde olacağız. Çevre ve Şehircilik kavramlarını birbirine entegre edeceğiz.2023'de tüm atık suların arıtılmasını hedefliyoruz."

(CİHAN)

http://www.habergalerisi.com/haber/bakan-bayraktar-2023te-tum-atik-sularin-aritilmasini-hedefliyoruz-896253.html

brokerüstad
01-01-2013, 16:27
25 Şubat'tan itibaren yeraltısuyu kullananlar sayaç taktıracaklar. Taktırmayanların kullanım belgeleri iptal edilecek. Ege Bölgesi Sanayi Odası, Orman ve Su İşleri Bakanlığı'na başvurarak küçümsenmeyecek sayıdaki sanayiciyi paniğe sevkeden uygulamadan vaz
Arzu ALP
dunya.com
İZMİR - Yeraltı Suları Kanunu'nda yapılan değişiklikle bundan böyle kuyu, galeri, tünel ve benzeri yerlerden çekilecek içme, sulama, kullanma, endüstri ve sanayi suyu miktarı sınırlandırıldı. 25 Şubat 2013'ten itibaren, yeraltı suyu kullanacaklar, ön yüklemeli su ve elektrik sayaçlarını kendi olanakları ile kuyularına taktıracaklar. Taktırmayanların kullanım belgeleri iptal edilecek. Böylece belirlenen kapasite dışında su kullanılamayacak. Özellikle meyve ve sebze işleme konusunda faaliyet gösteren sanayiciler uygulamadan paniğe kapılırken Ege Bölgesi Sanayi Odası Orman ve Su İşleri Bakanlığı'na başvurarak uygulamadan vazgeçilmesini istedi.

Sanayicilerin bu konudaki endişelerini dile getiren EBSO Meclis Üyesi ve Tamtad Konservecilik AŞ Genel Müdürü Kürşad Yuvgun, yeraltı su kuyularına takılması istenen sayaçlarla tahakkuk ettirilmesi düşünülen ücretlerin maliyetleri artıracağına, tüketicinin daha pahalıya ürün satın almasına yol açacağına ve kayıtdışı çalışan firmalarla rekabette yaşanan haksızlıklara bir yenisini ekleyeceğine dikkat çekti.

Konserve, salça, turşu, meyve suyu sanayilerinin çok miktarda ve kesintisiz su ihtiyacı olan sektörler olduğunu hatırlatan Yuvgun, "Proses ihtiyaçlarının gerekliliği bir tarafa, yalnızca gıda güvenliğinin temini açısından bile kullanımın kısıtlanması asla düşünülemez. Yeraltı su kuyularına takılması istenen sayaçlarla tahakkuk ettirilmesi
düşünülen ücretler maliyetleri ve yabancı kaynak ihtiyaçlarını artıracak, tüketicinin daha pahalıya ürün satın almasına yol açacak ve kayıtdışı çalışan firmalarla rekabette yaşanan haksızlıklara bir yenisini ekleyecek, ihracatın düşmesine yol açacak, bu sebeplerle su kullanımının azaltılması düşünülmeye başlayacak ve beraberinde istenmeyen gıda güvenliği riskleri oluşmaya başlayacak.

Birincil tarım ürünlerinin de maliyetleri artacak, daha sayamadığım birçok sinerjik etki ile bir kaos oluşacaktır. Bu uygulamadan acilen vazgeçilmesini ve asıl olarak, ruhsatlı kuyuların en az sekiz ila on katı miktarda olduğu söylenen ruhsatsız kuyuların tespit edilerek ruhsatlandırılması ve ruhsatsız sondajların engellenmesi konusunda yoğunlaşılmasını temenni ediyor ve bekliyoruz. Aksi halde ortaya çıkacak haksız rekabet koşullarının etkilerinden korunabilmek mümkün olamayacaktır" açıklamasını yaptı. Konserve, salça, turşu, meyve suyu sanayileri suya para ödediği taktirde karlılık
ve rekabet güçlerinin büyük oranda düşeceğini vurgulayan Yuvgun, "İşlenmiş meyve sebze sektörü inanılmaz derecede yüksek miktarda ve nitelikli su kullanıyor. Küçücük bir salça fabrikası saniyede 50 litre su tüketiyor. Bu neredeyse küçük bir çay demek. Bu nedenle kuyulardan su kullanmak mecburiyetindeler. Siz hiçbir OSB'de salça fabrikası gördünüz mü? Göremezsiniz. Zira salça tesisleri, suya para ödediklerinde rekabet güçlerini kaybederler, ihracat yapamazlar, dolayısı ile üretim yapmakta zorlanırlar" dedi.

Saatleri bugün takmak isteseler de bulunamadığını söyleyen Yuvgun, "Saatler de özellikli saatler olacak. Bunlar bizim evlerimizde bildiğimiz yarım parmak, üç çeyrek su tesisatlarına takılan küçük çaplı saatler de değil. Her birisi dört ila sekiz inç çapındaki yer altı kuyularına takılacak tahsisli ve ön ödemeli saatler. Şimdi takmaya karar versek bile zaten ortada uygun saatler de yok. Bu uygulamadan vazgeçilmesi lazım" diye konuştu.

İzmir pilot bölge yapılmasın

Ruhsatlı su kuyularının yanında çok sayıda ruhsatsızların olmasının yaratacağı haksız rekabete işaret eden Yuvgun şunları söyledi: "Rekabetten çekinmiyoruz, ancak haksız rekabetten çekiniyoruz.. Zira haksız rekabetle mücadele edebilmek mümkün değildir. Bir taraf suya para ödeyecek diğer taraf ödemeyecek. Ruhsatlı kuyuların yanında sekiz on katı miktarda olduğu söylenen ruhsatsız kuyu var. Onları ruhsatlandırmadan bize neden saat takmak istiyorlar.
Bunun için bir şeyler yapmalıyız. Türkiye'de her şey pilot olarak başlatılıyor. Eğer burada da İzmir'i pilot bölge yapalım derlerse bunu kabul etmeyelim. Biz artık pilotluk yapmak istemiyoruz.'
http://www.dunya.com/yeralti-suyu-kullanan-sanayici-sayaca-takildi-176604h.htm

brokerüstad
03-01-2013, 21:54
Türkiye'de kuraklık tehdidi
Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından hazırlanan rapora göre bitkisel üretimde, kimi bölgelerde üretim artışı meydana gelirken kimi bölgelerde üretimde azalma görülüyor





Düzensiz bir yağış rejimine sahip olan Türkiye,yağışlardaki değişkenlikler nedeniyle kuraklık riskiyle karşı karşıya kalıyor.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün hazırladığı, ''Türkiye'nin 2011-2012 Tarım Yılı Kuraklık Analizi'' raporuna göre, Türkiye'de çok farklı iklim özelliklerine sahip bölgelerin bulunmasının aynı dönemde hem kuraklık hem de nemliliğin yaşanmasına neden olabildiği belirtilerek, bunun sonucunda da aynı tarım yılı içerisinde, bitkisel üretimde, kimi bölgelerde üretim artışı meydana gelirken kimi bölgelerde üretimde azalma görüldüğü kaydedildi.

Yıllık yağış ortalamasının 643 milimetre olduğu Türkiye'de, 2011-2012 dönemini 660 milimetrelikyağışlatamamlayarak normale göre yüzde 3'lük bir artış olduğu ifade edilen raporda, son 51 yıl dikkate alındığında en kurak tarım sezonunun 477 milimetre ile 1972-73 döneminde, en yağışlı sezon ise 840 milimetre ile 1962-1963 döneminde yaşandığına vurgu yapıldı.

Bölgelere göre bu yıl kuraklığın, daha çok Türkiye'nin Orta ve Doğu kesimlerinde kendisini hissettirdiği, Güney ve Batı Bölgelerde ise normal düzeyde yağış aldığı kaydedilen raporda, yağışlarda en fazla düşüşün yüzde 17 ile Doğu Anadolu Bölgesi'nde yaşandığı bildirildi.

''EGE VE AKDENİZ BÖLGELERİNDE YAĞIŞLARDA ARTIŞ YAŞANDI''

Raporda, yağışların, İç Anadolu Bölgesi'nde yüzde 10, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde ise yüzde 1 oranlarındadüşüş gösterdiğine yer verilerek, yağışlarda, Ege Bölgesi'nde yüzde 17, Akdeniz Bölgesi'nde ise yüzde 15oranında artış görüldüğü ifade edildi.

Söz konusu raporda, 2011-2012 tarım yılındaki 12 aylık dönemde, Karadeniz Bölgesi'nin doğusu ve orta iç kesimleri, İç Anadolu Bölgesi'nin ortası ile kuzeybatısı hariç tamamı, Akdeniz Bölgesi'nin doğusu, GüneydoğuAnadolu Bölgesi'nin orta kesimleri ile güneydoğusu, Bitlis ve Van hariç Doğu Anadolu Bölgesi'nin tamamı ile lokal olarak da Burdur ve Tekirdağ civarlarında değişen şiddetlerde kuraklık yaşanırken, Türkiye'nin güneyi, batısı ve Orta Karadeniz civarlarında ise 12 aylık dönemde nemliliğin hakim olduğu vurgulandı.

Marmara Bölgesi'nin orta ve kuzeyi, Karadeniz Bölgesi'nin batısı ile doğusu, İç Anadolu Bölgesi'nin Kırıkkale-Niğde hattı hariç tamamı, Akdeniz Bölgesi'nin doğusu ile iç kesimleri, Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin orta kesimleri ile güneydoğusu, Ağrı-Van hattı ile Elazığ hariç Doğu Anadolu Bölgesi'nin tamamında söz konusu dönemde değişen şiddetlerde ''tarımsal kuraklığın'' hakim olduğuna yer verilen raporda, buna karşın, Ege Bölgesi, Akdeniz Bölgesi'nin kıyı kesimleri ile Karadeniz Bölgesi'nin orta kesimlerinde ise nemlilik yaşandığı belirtildi.

Raporda, söz konusu değerlendirmelere göre, 2011-2012 tarım yılında meteorolojik faktörlerin, tarımsal üretimi genelde olumlu etkilediği, orta ve doğu bölgelerde ise olumsuz yansımalar gösterdiği bildirildi.

''EN FAZLA KAYIP KURU SOĞANDA''

Raporda, 2011-2012 tarım yılında bazı bölgelerde yaşanan kuraklık nedeniyle kimi ürünlerde kayıpların meydana geldiği belirtildi.

Yaşanan kuraklığın etkisiyle zarar oluşan bazı ürünler ve bir önceki yıl üretim değerlerine göre kayıp oranları, kuru soğanda yüzde 22.1, buğdayda yüzde 7.8, arpada yüzde 6.6, şeker pancarında yüzde 7.0, pamukta yüzde 10.1, portakalda yüzde 4.0, üzümde yüzde 2.6 oldu.

Bunun yanında çoğu bölgede yaşanan olumlu iklim koşulları etkisiyle bazı ürünlerin üretim miktarlarında artış yaşandığı ifade edilen raporda, bu ürünlerden kayısıda yüzde 16.9, mısırda yüzde 9.5, şeftalide yüzde 12, kırmızı mercimekte yüzde 7.9, karpuzda yüzde 4.1, patateste yüzde 3.9, nohutta yüzde 6.3, ayçiçeğinde yüzde 2.6 ve domateste yüzde 3.1 artış olduğu vurgulandı.

BUĞDAY VERİMİNDE EN FAZLA DÜŞÜŞ KONYA'DA

Türkiye'nin 2011-2012 Tarım Yılı buğday verimlerinde ise Marmara, Ege, İç Anadolu'nun kuzeybatısı ile batı Karadeniz'de verimlilik normal seviyede kaldı.

Rapora göre, orta ve doğu kesimlerde yüzde 33'e varan düşüşler görülürken, Orta Anadolu'da buğday verimlerinde ciddi azalma meydana geldiği kaydedildi.

Buğday verimlerinde en fazla düşüş yüzde 33 ile Konya'da yaşandı.

Kaynak: AA


http://www.dunyabulteni.net/?aType=haber&ArticleID=241357

brokerüstad
21-01-2013, 00:16
Kocaeli'de su kesintisi tarih oldu
Kocaeli’de içme suyunun zaman gibi akması için çalışmalara başlayan Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, alternatif su kaynakları ve içme suyu arıtma tesisleri sayesinde su kesintilerine son verdi. Yuvacık barajında su kalmaması ile başlatılan Sapanca gölü Yuvacık arıtma tesisi arası terfi sistemi 7 ay gibi kısa sürede tamamlanarak hizmete sokuldu.
KOCAELİ (İHA) -
Kocaeli´nin en büyük içme suyu kaynağı olan Yuvacık Barajında su kalmaması nedeniyle 2006 yılının Aralık ayında su sıkıntısı yaşanmıştı. Bu duruma karşı harekete geçen İSU Genel Müdürlüğü, Sapanca Gölü - Yuvacık Arıtma Tesisi Arası Terfi Sistemi İnşaatını 2007 yılında tamamladı. Bu sayede Sapanca Gölü Kocaeli için yedek bir baraj haline geldi. Sapanca Terfi Merkezinden Balaban Su Deposuna kadar olan Terfi Hattı 10 km; Balaban Su Deposundan Yuvacık Artıma Tesisine kadar olan İsale Hattı 11 kilometre olmak üzere toplam 21 kilometre hat döşendi.
Balabanda yapılan 3200 metre küp su deposu yer altına gömme tarzında betonarmeden yapıldı. Bu yapı içerisinde suyun akışını sağlamak veya kesmek üzere vana odaları ve 2 gözlü su haznesi bulunuyor. Terfi merkezinden basılan su bu depoda muhafaza edilerek cazibe yoluyla Yuvacık Artıma Merkezine ulaşıyor. 7 ay gibi kısa bir sürede tamamlanan terfi sistemi inşaatı KDV dâhil 36 milyon 420 bin 732 liraya mal oldu.
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin oluşabilecek su sıkıntısına çare olmak üzere B planı olarak hayata geçirdiği Sapanca- Yuvacık iletim hattı böylece kentte oluşabilecek önemli bir sorununu ortadan kaldırdı. Öyle ki son olarak kentin su şebekesinin sağlandığı Yuvacık Barajı’nda 8 milyon metre küp su kalmış idi. Eğer Sapanca- Yuvacık İletim Hattı olmasaydı Kocaeli susuz kalacaktı. Sapanca Gölünden 30 Ekim - 04 Aralık 2012 tarihleri arasında 36 gün, Yuvacık Barajı Arıtma Tesisine 3 milyon 750 bin metreküp su alınmıştı.

http://www.haberx.com/kocaelide_su_kesintisi_tarih_oldu(17,n,11198950,15 1).aspx

brokerüstad
26-01-2013, 16:33
Sakarya'dan çıkan Buzdağı Suyu, içindeki bakteriler bakımından Türkiye'deki en temiz su seçildi.
SAKARYA - AB Uyum Protokolü çerçevesinde içme sularında yapılan değerlendirmede Sakarya'dan çıkan Buzdağı Suyu, içindeki bakteriler bakımından Türkiye'de en temiz su seçildi.
Yaklaşık bin 500 metre yüksekliğinde bulunan Keremali Dağları'ndan çıkan ve Geyve ilçesinde şişelenerek satılan Buzdağı Doğal Mineralli Suları, yapılan değerlendirme sonucunda Türkiye'nin en temiz suyu seçildi.
Buzdağı Doğal Mineralli Suları Pazarlama Müdürü Kuddusi Dolu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, suyun tamamen doğal mineralli olduğunu belirterek, "Vücuda faydalı su, doğal mineralli sudur. 2004 AB Uyum Protokolü çerçevesinde Türkiye'deki suların kalitesine yönelik bir değerlendirme çalışması yapıldı. Bu değerlendirmeye göre Buzdağı Suyu, Türkiye'de doğal mineralli su unvanını alan ilk 4 firmadan biridir" dedi.
Dolu, yapılan değerlendirmede suyun içindeki kalsiyum ve magnezyum gibi maddelerin oranlarının baz alındığına işaret ederek, piyasada satılan suların en faydalısının doğal mineralli sular olduğunu kaydetti.
"Tüketicilerimize doğal mineralli suları tüketmesini tavsiye ediyoruz" diyen Dolu, şöyle konuştu:
"Bu tür sular, bakteriyel açısından da tertemizdir. Doğal mineralin yanı sıra temizlik açısından da suların değerlendirilmesi yapılıyor. Türkiye'de içme suları içinde arsenik gibi zararlı elementler noktasından en temiz su seçildik. Bundan dolayı da çok mutluyuz.
AB uyum süreci kapsamında da doğal mineralli sular tercih ediliyor. Doğal mineralli demek, suyun kaliteli olması demektir. AB de bu tür suların satılmasını istiyor. Suyumuz da doğal mineralli içeriğe sahip ve barındırdığı bakteriler bakımından en temiz su."

Plastik şişe yerine cam şişe

Dolu, Türkiye'de satılan suların plastik şişede satıldığına işaret ederek, kendilerinin de cam şişede su satmaya başlayacaklarını anlattı.
Cam şişenin insan sağlığı açısından daha faydalı olacağını vurgulayan Dolu, "Plastik damacana yerine cam damacana içinde su satmayı düşünüyoruz. Bunun çalışmasını da kısa sürede tamamlayacağız ve cam damacana içinde doğal mineralli sularımızı vatandaşlarımıza sunacağız" ifadelerini kullandı.

http://www.dunya.com/turkiyenin-en-temiz-suyu-sakaryada-179585h.htm

brokerüstad
27-01-2013, 12:24
CHP'li Toprak: Topluma ait ülke su varlığı özelleştirilemez
ANKARA - CHP Genel Başkan Yardımcısı Erdoğan Toprak, suyunun herhangi bir maden gibi düşünülemeyeceğini belirtti. Erdoğan Toprak, "Tüm su kaynaklarının 49 yıllığına devredilmesi, özelleştirilmesi, uluslararası veya yerli su işletmecilerine satılması, kullanım hakkının devri öngörülmektedir. Tüm topluma ait ülke su varlığının, böyle bir devre konu edilmesi düşünülemez." dedi. Toprak, yaptığı yazılı açıklamada "Su Kanunu Tasarısı"nı eleştirdi. Tıpkı enerji gibi, gıda ve suyun geleceğin en stratejik maddeleri arasında olduğuna dikkat çeken Toprak, yapılan araştırma ve siyasi projeksiyon çalışmalarında gelecekte küresel düzeyde su savaşlarının çıkması olasılığının en kuvvetli ihtimaller arasında bulunduğunu ifade etti.


Türkiye'nin bulunduğu coğrafyada en kısıtlı varlığın su olduğunu dile getiren Toprak, "Dicle, Fırat, Asi Nehri gibi sınır aşan sular konusunda çeşitli sorunların gündemde olduğu da bilinmektedir. Tam da bu aşamada hazırlanan Su Kanunu Tasarısı'nın, öncelikle tüm toplumun geleceğini ilgilendirmesi nedeniyle, açık ve şeffaf biçimde tartışılması gerekmektedir. Oysa her zaman olduğu şekilde hükümet kapalı kapılar ardında bir tasarı hazırladığı gibi, şimdi de muhtemelen bir gecede bunu TBMM'ye getirip komisyon ve genel kuruldan çoğunluğuna dayanarak geçirecektir. Tasarının getirdiği düzenlemeler arasında, Türkiye'nin yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının, kaynak sularının, ırmak, dere, nehir ve göl ve göletlerin, kullanım hakkının 49 yıllığına yerli veya yabancı kullanıcılara devredilmesi, stratejik anlamda çok kritik bir düzenlemedir. Çevrenin, doğanın, doğal kaynakların ekosistemin korunması, ülke çıkarları doğrultusunda kullanımı ve planlanması çok hayatidir." şeklinde konuştu.


OTOMATİK SU SAYAÇ SİSTEMİ ÇİFTÇİYİ DAHA DA YOKSULLAŞTIRACAK


Getirilmek istenen yasayla devletin kendi suları üzerindeki egemenlik ve kullanım haklarından vazgeçtiğini belirten Toprak, kamuoyundan gizlenen tasarıda suyun ticari bir meta olarak değerlendirildiğini kaydetti. Suyun aynı zamanda tüm yurttaşların, toplumun kullanımına ve sahipliğine ait bir hayati varlık, ihtiyaç olduğunu anlatan Toprak, şöyle devam etti: "Biz hiçbir zaman özelleştirmeye, akılcı-mantıklı ve özel sektörü ekonomide devreye sokan uygulamalara karşı olmadık, destekledik. Fakat su konusu çok farklıdır. Suyu herhangi bir maden gibi düşünemezsiniz. Tasarı ile yeraltındaki durgun veya hareket halindeki sular, kaynak suyu, memba, çay, dere, nehir, ırmak, tabii ve suni göller ile, geçiş ve kıyı suları, özetle tüm su kaynaklarının 49 yıllığına devredilmesi, özelleştirilmesi, uluslararası veya yerli su işletmecilerine satılması, kullanım hakkının devri öngörülmektedir. Tüm topluma ait ülke su varlığının, böyle bir devre konu edilmesi düşünülemez. Su kaynaklarımızın akış, debi ve birikimleriyle, kendini yenileme ölçümlerini yapan Elektrik İşleri Etüd İdaresi'nin (EİEİ) kapatılması, bu alanda ciddi bir boşluk doğurmuştur. EİEİ'de mevcut, yılların deneyimi ve uzmanlığı bir günde yok edilmiştir. Şimdi tasarıda, bu konulardaki çalışmaların Bakanlık tarafından yapılacağı veya 'yaptırılacağı' öngörülmektedir. Yani devlet EİEİ'nin yaptığı görev ve hizmetleri yerli ve yabancı şirketlerden parayla satın alacaktır. O halde EİEİ neden kapatıldı?"


Tarımsal sulama amaçlı su kuyularına, artezyenlere otomatik sayaç okuma sistemi takılmasının öngörüldüğünü kaydeden Toprak, "Bu ise küçük çiftçinin kullandığı suyun iyice pahalılaşması, çiftçinin yoksullaştırılması, zaten sulama suyu parasını ödeyemeyen çiftçinin tümüyle üretimden, sulamadan, tarımdan uzaklaştırılmasıdır. Böylesine kritik önemdeki, stratejik düzenlemeleri içeren bu tasarı, derhal kamuoyuyla paylaşılmalı, en geniş şekilde her zeminde tartışılmalıdır." diye konuştu. (CİHAN)
http://www.habergalerisi.com/haber/chpli-toprak-topluma-ait-ulke-su-varligi-ozellestirilemez-923780.html

brokerüstad
15-02-2013, 23:59
Yeraltı Suları Hakkında Kanun ile Kamulaştırma Kanunu'nda Değişiklik Yapan Kanun Teklifi'nin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçildi.






ANKARA - Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, ''Kuyudan sürekli, ilave edilenden fazla su çekersek yeraltı su seviyesi daha da düşecektir. Çiftçilerin, bırakın torunlarına, evlatlarına dahi su kalmayacaktır'' diye konuştu.
TBMM Genel Kurulu'nda, Yeraltı Suları Hakkında Kanun ile Kamulaştırma Kanunu'nda Değişiklik Yapan Kanun Teklifi'nin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi.
Teklif üzerinde Hükümet adına söz alan Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, özellikle yeraltı suyu kullanımının, Türkiye'de son derece yaygınlaşmaya başladığını belirtti.
Eroğlu, yaklaşık 300 bin belgeli kuyu bulunduğunu, bunun dışında 200 bin civarında kuyu tespit ettiklerini ancak sayının daha fazla olduğunun ifade edildiğini söyledi. Eroğlu, bunlarla ilgili işletme ruhsatı verdikleri kuyulardaki tahsis toplamının 14 milyar metreküp olduğunu kaydederek, ''Tahsisli olmayan belgesiz kuyuları da dikkate alırsak, çok daha fazla 20-25 milyar metreküp yeraltı suyu kullanımı söz konusu. İşletme rezervimiz ise 15 milyar metreküptür. Kuyudan sürekli, ilave edilenden fazla su çekersek yeraltı su seviyesi daha da düşecek, tuzlanma, çöküntüler olabilecek. Çiftçilerin torunlarını bırakın, evlatlarına dahi su kalmayacaktır'' diye konuştu.

-''Sanayinin var, belediyenin yok''-

Eroğlu, her yere ölçüm sistemi takılmasının şart olmadığını, bazı yerlerde yeraltısuyu seviyesinin yüksek olduğunu, bu yerlerde ölçüm sistemine gerek bulunmadığını belirtti.
Planlarını 30-40 yıl sonrası için yaptıklarını dile getiren Eroğlu, sulama, şehirlerin içme, kullanma suyu ihtiyaçları için eylem planları hazırladıklarını, şehirlerde içme suyunda 30 yıl sonrası su durumu, hatta alternatif su kaynaklarının ele alınıp buna göre hesap yaptıklarını anlattı.
Eroğlu, iklim değişikliğine uyum çalışmalarının, bakanlığın bütün birimlerince yapıldığını vurguladı.
Ergene Havzası'nda, 17 paketi içeren eylem planı hazırladıklarını vurgulayan Eroğlu, belediyelerin ve bazı sanayicilerin üzerine düşen görevi yapmadığını söyledi. Eroğlu, ''Şu anda tamamen belediyelerden kaynaklanıyor, bunu da ispat ederiz. Sanayinin atık su arıtma tesisi var ama ama oradaki belediyelerin yok'' dedi.
AK Parti Konya Milletvekili Mustafa Baloğlu da tasarı üzerinde partisinin görüşlerini dile getirirken, yeryüzü sularının binde 12'sinin kullanıma uygun olduğunu, küresel ısınma ve su kirliliği nedeniyle suya ulaşımın zorlaştığını söyledi.
Baloğlu, tüketim alışkanlıklarının, suya olan talebi artırdığını ifade etti. Baloğlu, dünya yüzeyindeki suların dengeli dağılmamasının, ülkeler arasında gerilimi arttırdığını, su kaynaklarının kullanımının önem taşıdığını kaydetti.
TBMM Genel Kurulu'nda, verilen aranın ardından hükümet ve komisyonun yerine oturmaması üzerine, bazı ülkelerle imzalanan anlaşmaların uygun bulunduğuna dair tasarıların görüşmelerine geçildi.
http://www.dunya.com/yeralti-sularinda-sona-gelindi-181580h.htm

brokerüstad
28-02-2013, 20:57
KONYA - Konya'nın Beyşehir ilçesindeki Türkiye'nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü'nde, son dönemdeki yağışlarla birlikte, su seviyesinin geçen yıla oranla 80 santimetre yükseldiği ve doluluk oranının yüzde 87'ye ulaştığı bildirildi.

http://www.dunya.com/en-buyuk-tatli-su-golunden-iyi-haber-183278h.htm

brokerüstad
02-03-2013, 19:57
DSİ verilerine göre, kümülatif yağışlar yüzde 10,3, içme suyu barajlarının doluluk oranı ise yüzde 7,2 arttı.
ANKARA - İçme suyu barajlarında, İstanbul'da yüzde 84, Ankara'da yüzde 31, İzmir'de yüzde 81 ve Bursa'da yüzde 86 doluluk oranına ulaşıldı.

DSİ Genel Müdürlüğü'nden alınan bilgiye göre, 1 Ekim 2012-27 Şubat 2013 tarihleri arasında Türkiye genelinde kümülatif yağışlar ortalamasında artış gözlendi. Kümülatif yağışlar, uzun yıllar ortalamasına göre yüzde 19,6, 2012'ye göre ise yüzde 10,3 arttı.

İçme suyu barajlarının doluluk oranınında da geçen seneye kıyasla yüzde 7,2'lik artarak, İstanbul'da yüzde 84, Ankara'da yüzde 31, İzmir'de yüzde 81 ve Bursa'da yüzde 86'ya ulaştı.

Geçen yılın aynı döneminde, içme suyu barajlarında, İstanbul'da yüzde 86, Ankara'da yüzde 22, İzmir'de yüzde 54 ve Bursa'da yüzde 78 doluluk oranı ölçülmüştü.

İstanbul'daki barajların 739, Ankara'dakilerin 481, İzmir'dekilerin 243 ve Bursa'dakilerin 58 hektometreküp aktif hacmi bulunuyor

http://www.dunya.com/yagislar-barajlara-yaradi-183476h.htm

brokerüstad
02-03-2013, 20:01
İSTANBUL - Dünyanın önde gelen fütüristleri, Fütüristler Derneği öncülüğünde dünyada ilk kez Türkiye'de kutlandığı belirtilen Gelecek Günü'nde buluştu.
Yapılan açıklamaya göre, Kadir Has Üniversitesi Cibali Kampüsü'nde gerçekleştirilen ve Unilever'in de sponsorluğunda gerçekleştirilen Gelecek Günü'nün ana konuşmacısı olan Dünya Fütüristler Birliği Başkanı Timothy Mack, dünyanın vazgeçilmez üç kaynağının su, enerji ve gıda olduğunu söyledi.
Söz konusu kaynaklara olan talebin inanılmaz hızlı bir şekilde artması nedeniyle iklim değişiklikleri, su, gıda ve enerji sıkıntılarının ortaya çıktığını ifade eden Mack, "Bu sıkıntıları yeni teknolojiler kullanarak, tüketici alışkanlıklarını değiştirerek ve global işbirlikleri ile çözebiliriz" dedi.
Bugün 20 ülkede su ve zirai alan kaynağı konusunda sıkıntı olduğunu dile getiren Mack, yapılan araştırmalara göre 2025 yılında 36'dan fazla ülkenin bu iki sorunla yüz yüze kalacağına işaret etti.
Nüfus artış hızı, ilaçlar ve kişisel bakım ürünlerinin su kanallarına karışmasının bu sıkıntıları artırdığını vurgulayan Mack, hızlı bir şekilde filtreleme sistemlerinin oluşturulması ve kirli suların arındırılması gerektiğini anlattı.
Son 20 yılda Hindistan ve Çin'de yer altı sularının yılda 1-3 metre arasında azaldığına dikkati çeken Mack, 1980'den beri dünyaya düşen yağmurun da yüzde 15 azaldığını söyledi. Susuzluk nedeniyle 70 yıl içinde Brezilya, Arjantin ve Paraguay'da buğday ve soya üretiminin yüzde 40 düşeceğini dile getiren Timothy Mack, 2030 itibariyle dünyadaki yeterince beslenmeyen insan sayısının da iki kat artacağını öngördü.
Gelecek Günü'ne Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış'ın da video bağlantısı ile katıldığı da belirtildi.

http://www.dunya.com/dunyanin-ilk-gelecek-gunu-turkiyede-kutlandi-183489h.htm

ppqq
20-03-2013, 03:39
Yok efendim neymiş ülkemizin su kaynakları tükeniyormuş... Enerji kaynaklarımızı dikkatlice kullanmamız gerekiyormuş. Tasarruf yapmalıymışız. Elektriği tasarruflu kullanmak lazımmış... Ben böyle bir ALDATMACA ömrüm boyunca görmedim. En kuyruklu yalandır bu tasarruf yapalım gelecek nesilleri kurtaralım söylemi!

Her gün duş alın, kıyafetlerinizi her gün düzenli değiştirin ve çamaşır yıkayın, yiyeceklerinizi bol su ile yıkayın, yani suyu bol kullanın ve sonra görün nasıl bir fatura geliyor.

Tasarruf diye diye insanları ne hale getirdiler. Tasarruflu ampullerin loj ortamına hapsettiler bizleri, halkımız haftada bir banyo yapar oldu. Kokuyoruz resmen... 3 silindir 0,8 cc motorsiklet motorlu araçları kullanacağız yakında...

Ne için? Tükenen kaynaklarımız içinmiş! İyi güzel de kardeşim; ortada tükenen bir kaynak var ise neden çoğalıyoruz! Deli miyiz biz! Bu nufus artışını özendirmek niye?

Ben hayata bir kez geliyorum. ABD vatandaşı bir TR de yaşayan insana göre 8 kat fazla enerji tükettiğini biliyormuydunuz?

Maden su kaynaklarımız bitiyor soruyorum size neden 3 çocuk! Neden çoğalıyoruz! Tasarruf yapmıyorum. Umrumda değil. Aynı kaynağı daha fazla insana pay etmeye çalışan bu toplumsal zırvalığın karşısındayım.

Nedendir bu özendirme biliyormusunuz!

Akıllı para yöneticileri bugün cebinizde olmayan parayı size kredi ile harcatmayı öğrenmiştir. Git bankaya, gelecekte kazanacağın parayı "kredi" olarak versin sana sonra geleceğini bugünden harca!

Her doğan bebek borçlu doğmaktadır. Bugünün emekli nesili, yarının genç nüfusunun sırtına yüklenmiştir. Nüfus artışı olmaz ise tüm dünyadaki finansal sistem çöker de ondandır bu kaygı.

Bu dünyaya daha faza insan doldurmak zorundalar. Daha fazla insan için kişi başına düşen enerji, su tüketimini azaltmak zorundalar. Aynı araziden daha fazla mahsül almak için doğallıktan vazgeçip GDO lu ürünleri yetiştirmemizin de nedeni budur. Ondandır 20 günde tavuğun soframıza gelecek kadar hızlı, hormonlu büyümesi. Tasarruf bizlerin sonudur!

Daha fazla çalışıp daha az tüketip daha da kalabalık yaşamak mıdır gelişmişlik, uygarlık!

Daha fazla insan; daha fazla enerji, daha fazla su tüketimi, daha fazla petrol tüketimi, daha fazla atık, daha fazla sera gazı, daha fazla ormanın yok olması kısacası bizlerin sonudur.

Kimsenin DOĞA yı düşündüğü yok aslında. Herkes günü kurtarma peşinde.

Biraz sizleri de düşündürmek istedim... Evrende kendi sonunu için hızla çalışan hala çok ilkel bir canlı var. İnsan!

brokerüstad
20-03-2013, 20:53
Habeşistan'a hicret eden ilk Müslümanlara sahip çıkan Kral Necaşi'nin torunlarına Anadolu sahip çıkıyor. Cansuyu Derneği, Etiyopya'nın Güney Milletler Bölgesi, Silte Şehri'nde 5 yeni su kuyusu daha açtı.
Cansuyu Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Etiyopya'nın Güney Milletler Bölgesi, Silte Şehri'nde 5 yeni su kuyusu daha açtı. 10 Bin civarında susuz insana hitap edecek olan su kuyularının tamamı hayırseverler tarafından yaptırıldı.

Açılışlarını yaptıkları su kuyularının bulunduğu bölgenin Başkent Addis Ababa'ya 150 kilometre uzaklıkta olduğunu söyleyen Cansuyu Derneği Dış İlişkiler Koordinatörü Yunus Emre; "Bölgede kamu hizmetlerinin sunumunda büyük sıkıntılar olduğunu gözledik. Bölgede sağlık ve eğitim sorunları başta olmak üzere temiz ve ulaşılabilir su sorunu önemli bir sorundur. Gündelik yaşamda insanların kullanmak zorunda kaldıkları sular tamamıyla yüzeydeki açık alan sularıdır. Hayvan ve çocukların içinde oynadığı bu sular aynı zamanda içme suyu olarak kullanılmaktadır" şeklinde konuştu.

NİTELİKLİ, SAF VE TEMİZ SU

Bölge ziyareti ve yapılan görüşmeler neticesinde bölgenin doğru seçildiğini ifade eden Cansuyu Derneği Etiyopya Koordinatörü İsmail Mansur Özdemir ise "Özellikle mekan seçiminde işlevsel mekanlara açılan kuyularımız genellikle ulaşılabilir nitelikte ve işlevsel mekanlar olan cami, okul ve sağlık ocağı gibi sosyal donatıların yakınındadır. Bu durumun bölgedeki bölgesel idarecilerde de olumlu bir algıya imkân sağladığı gözlenmiştir. Kuyularda 14-16 metre arasında çıkan nitelikli, temiz ve saf su akmaktadır.Tadı kokusu ve akışkanlığı test edilmiş olup özellikle kuyuların teknik sebeplerle kullanım dışı kalması sorununa karşı bazı tedbirlerin bölge yöneticileri tarafından alınmış olması da sevindiricidir ve Afrika'daki kuyu çalışmaları içinde ümitlendiricidir" dedi.

YENİ AÇILAN SU KUYULARI

Zeynep Ebrar İntaş Hayratı: Güney Milletler Bölgesi, Silte Şehri / SADAGORA Köyü. Köyde dağınık formda yaklaşık 400-500 ev mevcuttur, bu kuyudan takribi olarak 3600-4000 insanın istifadesi öngörülmüştür.

Fatih Kumru hayratı: Etiyopya/ Güney Milletler Bölgesi, Silte Şehri / Silte / BOZE Köyü

Kerim Metin hayratı: Etiyopya/ Güney Milletler Bölgesi, Silte Şehri / Silte / GOFLALA

SP Karamürsel Hz. Muhammed (S.A.V) Hayratı: Silte Şehri / DOBBENA BATİ Köyü 1

Cansuyu Gönüllüleri Hayratı, Silte Şehri: / DOBBENA BATİ Köyü 2

http://www.haber7.com/guncel/haber/1004303-kral-necasinin-ulkesine-5-kuyu-daha-acildi

brokerüstad
24-03-2013, 12:32
Başkentin 2050 yılına kadar su ihtiyacını karşılayacak Ankara İçmesuyu Projesi’nde önemli bir aşama kaydedildi.

http://www.buyuyenturkiye.com/haber/dev-projenin-yars-tamam

brokerüstad
24-03-2013, 21:28
Türkiye'de kişi başına düşen su miktarının bin 519, su zengini ülkelerde ise 10 bin metreküp/yıl olduğu belirtildi.

Bu rakamlar göz önüne alındığında, su zengini olmadığı ortaya çıkan Türkiye'de, tarımdan konutlara kadar su israfından ciddi şekilde kaçınılması gerekiyor.

'22 Mart Dünya Su Günü' nedeniyle Devlet Su İşleri (DSİ) Antalya 13. Bölge Müdürlüğü 'Uluslararası Su İşbirliği' konulu resim ve kompozisyon yarışmasında dereceye giren öğrencilerin ödüllendirildiği programda konuşan DSİ Bölge Müdürü Turkay Özgür, bilinenin aksine Türkiye'nin su zengini bir ülke olmadığını ifade etti. Özgür, şunları söyledi: "Ülkemizde kişi başına düşen su miktarı yapılan araştırmalara göre bin 519 metreküp/yıldır. Bu oran, su zengini ülkelerde ise 10 bin metreküp/yıl civarındadır. Bütün bu veriler göz önünde bulundurulduğunda yapılması gereken; tarımda kullanılan suyun bilinçli kullanılması, evlerimizde, iş yerlerimizde ve günlük hayatımızda israftan kaçınılarak tasarrufa gidilmesi gerekmektedir. Unutmayınız ki yaratılmış bütün canlı varlıkların yaşamını devam ettirebilmesi suya bağlıdır. Su, canlıların besin kaynağı olduğu gibi aynı zamanda da yaşam alanıdır."

Dünyada, 1995 yılından itibaren her yıl farklı bir tema vurgusuyla kutlanan 'Dünya Su Günü'nün 2013 yılı teması 'Uluslararası Su işbirliği Yılı 'olarak belirlendi. '22 Mart Dünya Su Günü' nedeniyle DSİ Genel Müdürlüğü başta olmak üzere, bölge müdürlükleri tarafından da çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Bu kapsamda Antalya 13. Bölge Müdürlüğü de 7. ve 8. sınıflar düzeyinde 'Uluslararası Su İşbirliği' konulu resim ve kompozisyon yarışması düzenledi.

Geleceğin teminatı gençlerin, hayatın olmazsa olmazı suyun kıymetini daha iyi anlamalarını sağlamak amacıyla gerçekleştirilen etkinlikte; resim dalında; Kaş Ova İlköğretim Okulu öğrencilerinden Rabia Ak birinci, Aksu Dumanlar İlköğretim Okulu öğrencilerinden Mehmet May ikinci, Aksu Yurt Pınar İlköğretim Okulu öğrencilerinden Hüseyin Pesen üçüncü oldu. Kompozisyon dalında ise Antbirlik İlköğretim Okulu öğrencilerinden Bilge Göze Bal birinci, Alanya Özel Hamdullah Emin Paşa İlköğretim Okulu öğrencilerinden Dilan Kaya ikinci, Kızılot İlköğretim Okulu öğrencilerinden Uygar Ersoy da üçüncülüğü elde etti. Yarışmada dereceye giren öğrencileri DSİ Antalya 13. Bölge Müdürlüğü onur belgesi ile ödüllendirdi.

Kaynak: CİHAN

http://ekonomi.haber7.com/turkiye-ekonomisi/haber/1005700-turkiye-aslinda-su-zengini-degil

brokerüstad
30-06-2013, 18:23
Türkiye'nin yer altı suyu potansiyeli yeniden saptanıyor.

Yer Altı Suyu Yönetimi Eylem Planı ile Türkiye'nin yer altı suyu potansiyeli yeniden saptanacak ve yeraltı sularının miktarının yanı sıra kirlenme durumuna ilişkin tespitler de yapılacak.

Eylem Planı, yer altı sularıyla ilgili çalışma yürütecek kurum ve kuruluşların yol haritasını belirleyecek.

Bu kapsamda, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü ile DSİ Genel Müdürlüğü tarafından 2017 yılına kadar Türkiye'deki yer altı suyu kütleleri belirlenecek ve bunun ne kadarının kullanılacağı ortaya konulacak.

Yapılacak çalışma başarılı olursa 2017-2018'den itibaren yer altı suyu seviyesi yükselecek, aynı çalışma diğer havzalarda da gerçekleştirilecek.

http://www.buyuyenturkiye.com/haber/yer-alti-suyu-yeniden-belirlenecek

Serenler
15-07-2013, 20:26
Çorum'un Alaca ilçesine bağlı Alacahöyük' de ortaya çıkarılan, Hitit barajı antik su kanalları bulundu.

Alacahöyük Kazı Başkanı Prof. Dr. Aykut Çınaroğlu, ören yerinden birkaç kilometre uzakta olan Hitit Barajı’nın, 2002 yılında ortaya çıkarıldığını kaydetti. Baraj inşaatı yapan bir firmanın yardımlarıyla kazı çalışmaları yürütüldüğünü belirten Çınaroğlu, yaklaşık 4 bin yıllık bu barajın Hititler’in bu barajı sulama ve içme suyu amaçlı kullandığını ve Anadolu’da bilinen en eski baraj olduğunu söyledi.

Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan habere göre: Barajda buldukları bir hiyeroglif kitabeden Hitit Barajı’nın, milattan önce 1250 yıllarında Hititlerin en güçlü krallarından Hattuşili’nin eşi Budahepa tarafından tanrıça Hepata’ya atfen yaptırıldığını öğrendiklerini belirten Çınaroğlu, “Çalışmalarda barajın, bugünkü baraj tekniğiyle yapılan en eski baraj olduğunu gördük. Bugünkü barajlarda taş dolgu setlerinde çimento kullanılılırken Hititler kil kullanarak suyun geçirgenliğini engellemişler. İşin güzel tarafı, bu barajın hem sulama hem de içme suyu amacıyla kullanılması” diye konuştu.

İlerde bu kanallardan su akıtılabilir

Devlet Su İşleri yetkilileriyle barajda çeşitli incelemeler yaptıklarını anlatan Çınaroğlu, suyun çok temiz ve halen içilebilecek nitelikte olduğunun tespit edildiğini dile getirdi. Yapılan araştırmalarda barajın su kanallarını da belirlediklerine değinen Çınaroğlu, barajın kuzey ve güneyinden antik şehre doğru inen su kanalları bulunduğunu söyledi.

Kanalların büyük ihtimalle sulama amacıyla kullanıldığını vurgulayan Çınaroğlu, “Bu kanallar özel mülkiyete ait arazilerde yer alıyor. Benim dileğim bu kanalların onarılıp, görselliğinin kazandırılıp ziyarete açılmasıdır. İlerde bunun olacağını tahmin ediyorum. Su kanallarında bir tahribat yok. Köylüler kanalları tarlanın hududu olarak kabul etmişler. Biz bunları gayet basit onarımlarla açar temizleriz. En güzeli de ilerde bu kanallardan suyu akıtmak olacaktır” ifadelerini kullandı.

“Eğer bu kanalları tam anlamıyla ortaya çıkartabilirsek Alacahöyük içerisinde ikinci bir açık hava müzesini kurmuş olacağız” diyen Prof. Dr. Çınaroğlu, “Baraj tek başına bir şey ifade etmez. Kanallarıyla bir şey ifade eder. Su kanallarını görülebilir şekilde temizler ve açığa çıkarabilirsek, görselliğini sağlayabilirsek şimdilik dünyadaki tek örneği olacak. Bu nedenle Alacahöyük’ün önemi her geçen gün artıyor” dedi.

http://sozcu.com.tr/kultur-sanat/4000-yillik-su-aritma-tesisi.html

=====================================

Konu uzmanı bizler açısından son derece heyecan verici bir keşif.
Ayrıca Anadolu su medeniyetlerinin tarihin eski çağlarına kadar gittiğinin köklü bir geçmişinin olduğunun ispatıdır da...
Ancak bu noktada bu eserlerin gün ışığına çıkarılırken yaşatılması ve korunması da oldukça önemli. Bir Van gezim sırasında Urartular tarafından Van ilimize içme ve sulama suyu temini 2700 yıl önce yapılan ve hala çalışır durumda olan 52 km lik Şamran su kanalının hangi akla hizmetse eski kanalın 1 metresi bile kalmamacasına betonla kaplanıp orijinal yapısının yok edildiğini görüp kahrolmuştum.
Gene Van'da Urartular tarafından 2700 yıl önce inşa edilen ama henüz müze envanterine alınmamış ve hala çalışır duruma olan bir barajın suyunun alındığı dipsavak çıkışı bölgesinde defineciler tarafından kazı yapıldığını ve bu bölümün tahrip edildiğini öğrendim.
Bu son derece tehlikeli bir davranıştır. Bu tahribat sonrası baraj dipten patlayabilir, bu patlama sonrası ortaya çıkacak muazzam su gücü hem eşsiz bir eser olan barajın yıkılıp yok olmasına hem de can ve mal kayıplarına yol açabilir.

Serenler
19-07-2013, 08:20
Sular Özgür Aktığında Daha Çok Ekonomik Fayda Sağlıyor
Yusuf Yavuz

Yüzyılın başında doğayı terbiye etmek kibriyle devasa barajlar ve HES'ler inşa eden Amerikalılar, bugün son kullanma tarihi gelmiş on binlerce barajı büyük maliyetler karşılığında sökmenin derdine düşmüş durumda. Amerikalıların nehirlerin restorasyonu yönünde attığı adımları inceleyerek bu konudaki görüşleri de yansıtan bir makale yazan Washington Post yazarı Juliet Eilperin, ABD'deki barajların kaldırılması çalışmalarının 2006-2010 yılları arasında 241 barajın yıkılması

ile birlikte artış gösterdiğini ve bu konuda yüzde 40 oranında artış olduğunu kaydetti. Yıkılan barajların çoğunluğunun ülkenin doğu ve iç batı kesiminde yer aldığını ve dokuma fabrikalarıyla kağıt ürünleri üreten işletmeler dâhil 20. yüzyıl sonlarında tüm sanayinin enerji ihtiyacını karşılayan kaynaklar olduğunu belirten Eilperin, makalesinde zaman içerisinde yıpranan altyapı ve azalan balık rezervleri tehdidiyle yüz yüze kalan insan topluluklarının, akarsuların kontrol altına alınmayıp serbestçe aktığında daha fazla ekonomik fayda sağlayabileceğini anlayarak, ülkenin her köşesinde kilit noktalardaki su yolları üzerinde kurulan barajları bir bir yıkmaya başladıklarını aktarıyor.

GEÇMİŞTE RADİKAL GÖRÜŞTÜ, ŞİMDİ GENİŞ KABUL GÖRÜYOR

Makalesinde, barajların yıkılmasıyla ilgili görüşlere de yer veren Eilperin, bu yıkımları çevresel nedenlerden dolayı destekleyen Amerika Nehirleri Grubunun başkanı Bob Irvin'in “geçmişte radikal olarak görülen düşüncenin günümüzde hâkim görüş olarak benimseniyor. Bütün yaşananlar doğanın kendisini nasıl yenileyebildiğine dair deneyler olarak nitelendirilebilir ve Elwha bunun en büyük örneğidir" yönündeki görüşünü aktarıyor.

NEHİRLER RESTORE EDİLİYOR

Yerel topluluklar ve çevreci grupların hukuki itilaflar oluşturarak yükselen seslerinin, ABD yetkililerini normal şartlarda bugün varlığını sürdürebilecek bazı barajların kaldırılması yönünde harekete geçirdiğini belirten Eilperin, "bu kararlar, barajın varlığının önem taşıdığı Kuzeybatı Pasifik gibi bölgelerde siyasi tartışmalara yol açsa da, aynı zamanda bugünkü tarihsel uzlaşmalara da şekil vermiştir. İçişleri Bakanı Ken Salazar bir beyanında, 'Elwha Nehri restorasyon çalışması, toplumun geniş bir kesiminin desteğiyle, nehirlerimizin ve geçimini bu nehirlerden sağlayan toplumların yaşatılmasını sağlayacak çalışmalara bir temel sağlayarak, nehir restorasyonu alanında yeni bir dönemi başlatmaktadır' şeklinde ifadeler kullandı" diyor.

İHTİYACIN YÜZDE 10’UNU KARŞILIYOR

1940 yılında Birleşik Devletlerin elektrik ihtiyacının yüzde 40’ını karşılayan barajlar bir zamanlar ulusun enerji kaynağı olarak büyük rol oynadı. Bugün, Birleşik Devletlerdeki barajların üretim kapasiteleriyle övünç duyulan sadece yüzde 3 kadarının üretimi ile ihtiyacın yüzde 7 ila 10'u karşılanmaktadır. Ortalama bir kömür santralinin 500 megavatlık kapasitesiyle karşılaştırıldığında Elwha nehri üzerindeki 19 megavatlık iki baraj çok mütevazı bir miktarda elektrik üretiyor. Ulusal Hidrolik Enerji Birliği Başkanı Linda Kilisesi Ciocci, hidroelektriğin düşük karbon emisyonu nedeniyle ideal bir enerji kaynağı olduğunu söylüyor. Ciciocci, endüstriyel barajları geliştirmenin yanında dalga ve gelgit enerjisi gibi teknolojik yeniliklerle birlikte 15-20 yıl içinde üretim kapasitesini yüzde 66 oranında arttırmayı umuyor.

80 BİN BARAJ 50 YAŞINA GELDİ

ABD'deki 80 bin barajın 50 yıl önce inşa edilmesi, ülke çapında devlet yetkililerini endişelendiriyor. Bugünlerde yetkililer, üretim kapasiteleri dolan bu barajlardan nasıl kurtulacağını düşünüyor. Duke Üniversitesi'nden Nehirbilim ve politika profesörü Martin Doyle, ABD'deki barajların yüzde 85'inin 2020 yılına kadar ömürlerini tamamlayacağını tahmin ediyor.

MİLYONLARCA DOLARLIK SÖKÜM MALİYETİ FONLARDAN

Pennsylvania Eyaletinde sökülen toplam 186 barajın neden olduğu zararları gidermek için ödenen tazminatların küçük bir ülkenin bütçesine eşit olduğu belirtiliyor. Devlet fonları milyonlarca doları bulan barajların kaldırılması maliyetini karşılamak için ülke genelinde büyük çabalar sarfediliyor. 1900'lü yılların başında sadece bir kaç yıllık enerji üretimi için inşa edilen dev barajlar bugün Amerikan devletinin en büyük sorunlarından biri haline gelmiş durumda.

ABD TÖRENLE BARAJLARINI YIKIYOR

Türkiye'nin birçok konuda model aldığı ABD’de, barajlar konusunda geçtiğimiz yıl ülke tarihinin en önemli dönüm noktalarından birini yaşandı. Washington yakınlarında bulunan 33 metre yükseklikteki Elwha barajının geçtiğimiz yıl adeta törenle yıkılması, Amerikalıların akarsuların yönetimi yönünde bir kaç yıldır gerçekleştirdikleri geniş çaplı değişimin son adımı olarak yorumlandı. ABD yönetiminin kâbusu haline gelen barajların yıkılmasıyla ilgili ayrıntılara geçmeden önce kısa bir anımsatma yapmakta yarar var. 1800'lerin sonunda başlayan büyük barajlar yapma konusunda ABD'li yöneticilerin hemen hepsinin görüşü de aynıdır. Dönemin yöneticilerine göre doğa vahşi bir güçtür ve insanoğlunun onu eğitmesi gerekmektedir. ABD Jeolojik Tetkik Dairesinin, 1881-1889 yılları arasındaki başkanı Wesley Powell'in 'nehirler denize israf ediliyor' sözü, 1902'de Başkan Roosevelt'e de ilham verir ve büyük baraj ve sulama projelerinin temeli atılır. Hintli aktivist Vandana Shiva'nın 'bgts' yayınları arasında çıkan 'Su Savaşları' kitabından aktardığımız bu ayrıntıların yanına, yine Shiva'nın dikkat çektiği Ordu Mühendis Kıtaları'nı da ekleyelim. 1775'te ABD ordusu bünyesinde kurulan mühendis kıtalarının 32 bin sivil, 300 de asker personeli olduğunu kaydeden Shiva, ABD'nin baraj projelerini yürüten bu devasa örgütün ülke sınırlarını aşarak 'Yeşil Devrim' hareketiyle üçüncü dünya ülkelerinde barajlar inşa ettiğini aktarıyor.


http://ikibin50dergisi.org/69-sular-ozgur-aktiginda-daha-cok-ekonomik-fayda-sagliyor.html

Serenler
19-07-2013, 08:24
SU SAVAŞLARI ; HESLER ; BÖLÜNME ; AÇLIK

“Artık HES’lere ve yaşama zarar veren her şeye daha yüksek bir SES VER’menin zamanı geldi.”


Kusursuz Enerji (!) Planı kitabının mücadeledeki yeri
Çoruh Vadisi boyunca yapılan hidro elektrik santralleri ve barajlar konusunda herkes kendince fikir yürütüyor.

Kimine göre: Memleketin enerjiye ihtiyacı var. Bu barajlar yapılmalıdır. Hatta Çoruh’un gerdanlıklarıdır. Çok yakıştırmakla birlikte gurur duyanlar vardır.
Buna karşın Çoruh Enerji Planının bir ihanet projesi olduğunu, barajların bu şekilde yapılan barajların hayata, suya geleceğe, memlekete vurulan kelepçe olduğunu iddia eder.
Çoruh Nehri’nde ardışık olarak özellikle(!) yüksek bir şekilde yapılan barajların vadideki tüm tarım, yerleşim ve yaşam alanlarının yok edilmesine hizmet ettiğini, on binlerce kişinin göç ettirildiğini söylerken kanıtlarını da ortaya koyuyor.
Evet Yurttaş Mazlum Çoruh 6 yıldır bunları söylüyor ve Yazıyor.

ÇORUH ENERJİ PLANI,
enerji üretmek amacıyla yapılmış olamaz!..

Bu konu bu ülkede yaşayan herkesi ilgilendiriyor;
Yazının devamı;

http://semrabayraktar.blogspot.com/2012/07/su-savaslari-hesler-bolunme-aclik.html

yağmur
19-07-2013, 09:46
Sular Özgür Aktığında Daha Çok Ekonomik Fayda Sağlıyor

“Artık HES’lere ve yaşama zarar veren her şeye daha yüksek bir SES VER’menin zamanı geldi.”

Bu başlıklar yazılarınızdan benim seçtiğim en çarpıcı cümleler...

Memleket aşığı, su aşığı, toprak aşığı en önemlisi insan aşığı sevgili Serenler Ağbim çok teşekkürler... emeklerinize yüreğinize sağlık...

Aslında her şey özgür aktığında hem kendine hem ülkesine daha daha çok ekonomik fayda sağlar...

yağmur
10-08-2013, 21:41
SUSUZLUK ÇAĞI
'susuzluk yokluktur'

Tüm canlılar için temel besin maddesi sudur. Canlılar %50- %95 oranında sudan oluşmaktadırlar. İnsanın ilk hali olan cenın'de su oranı %85 iken , yeni doğan bir bebekte bu oran %75 ve yetişkin bir insanda ise %60 olmaktadır. Besinlerin hücreye taşınması için su mükemmel bir ortamdır. Vücudumuzdaki suyun çıkarıldığını bir an düşünelim mumyalanmış bir iskelete döneriz.

Suyun olmaması durumunda karşılaşacağımız sorunları görmek için güneş sisteminde dünya dışında herhangi bir gezegene bakmamız yeterlidir. Göreceğimiz yokluktur.

Dünya yüzeyinin %70'inden fazlası okyanus ve denizler kaplamaktadır. Okyanus ve denizlerdeki suyun %97'si tuzlu ve %3'ü tatlı sudur. Tatlı suyun %75'i kutuplarda buzul halde ve büyük bir bölümü ise yer altındaki derinliklerdedir. Bu %3 olan tatlı suyun %1'i içilebilir. Yani 3334 bardak sudan sadece 1 bardak su içilebilir durumdadır. Altın değerindeki bu maddenin önemi apaçık ortadadır.

Bir an için %1 oranındaki bu tatlı içilebilir suyun olmadığını veya kirletilerek kullanılamadığını düşünelim. Tam bir felaket ile karşı karşıya kalırız. Fazla uzağa yani dünyanın dışına çıkmamıza gerek yok Afrika' daki kuraklığı ve doğurduğu sonuçları düşünelim yeter.

Türkiye nin de bir gün susuz kalabileceğini hiç düşündük mü? Belki de içtiğimiz bu servetin farkında bile değiliz. Türkiye nin çöle dönüşmesini engellemenin en önemli yolu kaynaklarımız sahip çıkmakla mümkündür. Daha öncede belirtildiği gibi 3334 bardak sudan sadece 1 bardak içiliyor. Genel ile karşılaştırıldığında bu miktardaki su oranını korumak için neler yapmalıyı? Hep birlikte bunu tartışalım.

Suyun israf edilmemesi yani yerli yerinde kullanılması kendi evimizden başlayarak en başta gelen çözümdür. Bir evdeki günlük su tüketimine baktığımızda karşımıza aşağıdaki tablo çıkıyor. buradan da görüleceği gibi en büyük israflar temel ihtiyaçların dışında olmaktadır.

SU HARCAMA TABLOSU
Tuvalet
15 lt -25 lt
5 Dakikalık Duş
9 lt - 130 lt
Küvette Duş
90 lt - 150 lt
El Yıkama (Akan Suyla)
8 lt
Di Fırçalama (Akan Suyla)
14 lt
Bulaşık Yıkama (el ile )
114 lt
Bulaşık Makinesi
60 lt
Elbise Yıkama
200 lt
İçilen Su
8 lt - 10 lt
Yemek
40 lt
Araba Yıkama
300 lt
Çimleri Sulama
500 lt

Her bir evde dikkatli kullanım sonucunda günde en az 10 litre ve ortalama 20 litre suyun korunabileceğini düşündüğümüzde yapılacak hesap çok basittir. Türkiye genelinde 20 milyon evde sadece basit yöntemlerle günde 200 milyon ile 400 milyon litre arası su tasarrufu sağlanacaktır. Her gün evlerden 10 000 ile 20 000 arası su tankerini dolduracak kadar su boşu boşuna akmaktadır.

Peki bu kadar büyük oranlarda suyu boşa akıtmaya hakkımız var mı? Bu sudan ağaçların ve hayvanların da hakkı olduğu hiç düşünüyor muyuz ? Ağaçların temel besin kaynağı sudur. Ağaçlar için gerekli olan bütün besinler su ile taşınır. Susuz bir ortamda ağaç olmayacağından canlılar yok olur.

Mavi ve yeşilin olmadığı bir dünyada canlılar yaşayamazlar. Besin zincirinin en baş halkasında bulunan suyun ortadan kaldırılması ile veya kirletilmesi ile kendi dünyamızı ve en önemli besin kaynaklarımız olan meyve, sebze ile birlikte hayvanları da yok etmiş olacağız.

Bitkisiz bir ortamda su, susuz bir ortamda da bitki olmaz. Su döngüsünü düşündüğümüz de sürekli bir devamlılık vardır. Bu devamlılığın kesilmesi veya adımlarından bir tanesinin sekteye uğraması durumunda denizlerdeki; okyanuslardaki suda yok olmakla karşı karşıya kalacaktır. Bizlere verilmiş olan bu güzel dünyayı yok etmiş olacağız. Gelecek nesillerimiz susuzlukla yani yoklukla karşı karşıya kalmış olacaklar.

Bu yok olmanın belirtileri şimdiden görünmeye başlandı bile. Beklide en büyük felaket olan iklim değişikliği kendisini hissettiriyor. İklim değişikliği ile dünya yüzeyindeki bütün canlılar büyük tehlikeler ve yok olmayla karşı karşıya kalacaklardır.

Birçoğumuz hidroelektrik santrallerde elektrik üretildiğini aklımıza bile getirmiyoruz. Suyun boşa harcanması veya kötü kullanımı sonucunda elektrik üretilmeyeceğini biliyor muyuz? Hem kurak çorak bir dünya hem de teknolojinin çalışmadığı karanlık bir dünya. Susuzluk ile yokluk birbirine uymayan iki kelime. Ama ne yazık ki kendi elimizle yaşatıyoruz bu kötü anları kendimize ve gelecek nesillerimize.

Gelin hep beraberce bu dünyayı su zengini bir dünyaya dönüştürelim. Kurulmuş olan bu mükemmel düzeni koruyalım. En basit yöntem elimizde: evimizdeki suyun israfının nedenlerini tespit edelim ve bunlara çözümler bulalım. Suyumuzu doğru yerde doğru şekilde kullanalım.

yağmur
29-08-2013, 09:39
http://r1308.hizliresim.com/1d/x/s16kv.jpg (http://bit.ly/c25MCx)

Gezegenimizdeki içilebilir su miktarı ancak bu kadar gerçek boyutlu bi resimdir...
Sularımızın değerini çok iyi bilmemiz gerekir...

Serenler
29-08-2013, 19:29
Bir bardak suyu 50 liraya içmeye hazır mısınız!

“Bizde su çok ama kültürü yok” diyen Amerikalı sanatçı Tolbert’in su konusundaki çarpıcı analizi Türkleri kendine getirecek…

Yusuf Yavuz

AMERİKA’NIN SUYU BOL AMA SU KÜLTÜRÜ YOK

Amerikalı sanatçı Margaret Ross Tolbert, yaklaşık 20 yıldan bu yana yeraltı sularına ilişkin çalışmalar yapıyor. Yeraltı sularının milyonlarca yıldır aynı biçimde varlığını sürdürdüğünü söyleyen Tolbert, akifer adı verilen yeraltı su kanalları bakımından en zengin bölge olarak bilinen Florida’da gerçekleştirdiği ‘Aquıferious’ projesi kapsamında mağara uzmanından jeoloğa, dalgıçlardan haritacılara kadar bir çok uzmanla çalışmış. En önemlisi de Tolbert’in suyu anlatan tablolarından oluşan sergi, çeşitli performanslarla ABD’den İsveç’e, bir çok ülkede sergilenmiş. Tolbert’in çalışmaları geçtiğimiz yıl Ankara’da da Türk sanatseverlerle buluşmuştu. “Amerika’da su çok bol ancak suyla ilgili kültür yok” diyen Tolbert’e göre Avrupalılar da su içmeyi bilmiyorlar, çünkü içilebilir suları çok kısıtlı. Mecburen bira ve şarap tüketme alışkanlığı gelişmiş diyor. “Avrupalılar sudan korkuyorlardı” diyen Tolbert, şu günlerde 30 yıldır pek çok kez ziyaret ettiği Türkiye’de suya ilişkin gözlemlediği inanış ve kültürden öylesine etkilenmiş ki buna ilişkin kapsamlı bir film, sergi ve çeşitli sanatsal performansları içeren bir proje için çalışıyor. Proje kapsamında Şanlıurfa’dan Kütahya’ya, Sivastan Denizli’ye kadar bir çok ilde gezi yapan Tolbert ve ekibi, bu gezilerdeki günlükler ve eskizlerden bir kitap oluşturmayı da hedefliyor.

SU BİR YALAN, BİR VARMIŞ BİR YOKMUŞ…

Suya ilişkin inanç ve kültürlerin en zengin olduğu bölgelerden biri olan Teke bölgesi coğrafyasını model alarak çalışmasını sürdürecek olan Tolbert, Likya uygarlığının da merkezi olan bu bölgede su kaynaklarının zengin bir kültür yarattığını söylüyor. Suyun dünyanın her yerinde kontrol edilmek istendiğine işaret eden Tolbert, “su bizden kaçıyor” diyor. Yakın zaman sonra birbirine sınırı olmayan ülkelerin bile suya ilişkin anlaşmalar yapmak zorunda kalacağını söyleyen Tolbert, suyun önemine dikkat çekmek için sanatın daha kalıcı etki yapacağına inanığını söylüyor. Çünkü ona göre su en büyük sanatçı. Ama bir yanıyla da yalan. Bir varmış, bir yokmuş gibi…

BİR BARDAK SUYU 50 LİRAYA İÇMEK ZORUNDA KALABİLİRİZ

Antik çağdaki su kültlerinin izini süren Tolbert’le Kaş’ta Türkiye’nin sularını konuştuk. Su kaynaklarına yönelik akıl almaz bir tahribatın sürdüğü bu günlerde, dünyanın su kaynakları bakımından en zengin ülkelerinden birinde “sularımız yokoluyor!” diye dikkat çekmeye çalışan Tolbert’i dinledikçe, Türkiye’nin su politikalarını acilen gözden geçirmesi gerektiğini düşünüyor insan. Çünkü hal böyle giderse yakın gelecekte bir bardak suyu 50 liraya içmek zorunda kalabiliriz. Nasıl mı? Bu sorunun yanıtını bulmak için gelin hep birlikte yeraltına inelim ve milyonlarca yıldır yerkürenin canı olan akiferlerden başlayıp, Halkalı’nın çeşmelerine uzanan bir su masalının içine dalalım…

KIZILDERİLİLERLE SU KÜLTÜRÜ DE YOK OLMUŞ

Tolbert, “Amerika’da su kaynakları bol ama suyla ilgili bir kültür yok. Varsa bile biz bunu bilmiyoruz” diye söze başlıyor. Çünkü Tolbert’in “bizim Yörükler” dediği Kızılderililerle birlikte Amerika’nın suya ilişkin inanç ve kültürleri de yok olmuş. Geçmişte deniz salyangozu biçiminde yüksek yerlere inşa edilmiş Kızılderili tapınakları olduğunu söyleyen Tolbert, bu tapınakların yıkılarak taşlarının inşaatlarda kullanıldığını anlatıyor. Tolbert’in yeraltı sularına olan ilgisi, bu bakımdan dünyanın en zengin bölgelerinden biri olan yaşadığı kent Florida’da ortaya çıkmış.

‘SU KONUSUNDA NE KADAR CAHİLMİŞİM’

Tolbert, ‘Aquıferious’ projesinin ortaya çıkışını, “Florida’daki akiferlere ilişkin bir proje yaptım. Çizgiler, tablolar, mağaracılar, dalgıçlar ve bu konuda çalışmalar yapan uzmanların görüşlerini bir araya getirdik. Çünkü geçmişte fışkırırcasına su barındıran akiferler, aşırı kullanımdan dolayı giderek boşalıyordu. Florida’daki akiferler hakkında son 30 yıldır çalışmalar yapılıyor. Ancak bu konuda çok fazla şey bilinmiyordu. Ben de bu çalışma sırasında bu konuda ne kadar cahil olduğumu öğrendim. Tabii zamanla çok şey öğrendim. Dalgıçlar akiferlere girip çalışma yapana kadar akademik çevrelerde bile bu konuda bir çok yanlış bilgiler olduğu ortaya çıktı. Doğal su kaynaklarının milyonlarca yıldır hiç değişmediğini öğrendik. Dünya değişiyor ama akiferler hiç değişmiyor. Suların yaşını ölçebiliyoruz. Ancak şimdilerde akiferler de çok hızlı değişmeye başladı” sözleriyle anlatıyor.

İLHAMINI SULARDAN ALAN TABLOLAR

Milyonlarca yıldır değişmeden bugüne ulaşan akiferlerin son yıllarda neden hızla değişmeye başladığı yönündeki sorumuza, “çünkü su kaynaklarını savurganca kullanıyoruz. Villaların bahçelerini suluyorlar. Tarımda kullanılan gübreler, zirai ilaçlar ve diğer kirleticiler nedeniyle hızla akiferler kirleniyor. Ama bunun etkilerini görmek mümkün değil. Doğal su kaynakları hızla ölüyor bu yüzden. Ben bu konuda bir şeyler yapmak istiyordum ama sadece şikayet etmek istemiyordum. Yeraltı sularına ilişkin içimde çok büyük bir heyecan vardı. Bu heyecanı yansıtmak istiyordum. Bir anlamda aktivizm yoluyla değil de sanatın daha yumuşak diliyle ama derin etkisini kullanarak insanlarda bir farkındalık yaratmak istiyordum. Sonra hiç farkında olmadan yaptığım tablolara yansıdı bu durum” yanıtını veriyor.

‘ŞİRKETLER SUYU KONTROL ETMEK İSTİYOR’

Bazı akiferlerin kilometrelerce uzunluğunda olduğunu söyleyen Tolbert, içinde deniz inekleri, mersin balığı ve bir çok küçük balık türleri yaşayan akiferler bulunduğunu anlatıyor. Ancak suyun doğal alanında kaldığı zaman değerli olduğunun da altını çiziyor. Çünkü Tolbert’e göre yoğun kullanım hırsı yüzünden sular insanları terkediyor. Geçmişte kiliselerin kontrol ettiği suyu bugün de şirketler kontrol etmek istiyor. Dünyaca bilinen bir gıda şirketinin müdürünün, suyun bir insane hakkı olmadığını söylediğini anlatıyor ve “bu çok korkunç bir şey. Çünkü suya sahip olmak istiyorlar. Oysa su bir yalan” diyor. “Tıpkı bir masal gibi, bir varmış bir yokmuş gibi. Sular bizden kaçıyor. Bu bir metafor ama bunu kimse bilmiyor. Önceden ben de bilmiyordum.”


SULARIN KİRLETİLMESİNE GÖZ YUMAN LOBİ

Suların insanlardan neden kaçtığını sorduğumuz Tolbert, buna ilginç bir tespitle yanıt veriyor. İçilebilir suların hızla tüketilmesini destekleyen bir lobi olduğundan söz ediyor. Temiz su kaynaklarının kirlenip yokolmasına gözyuman bu lobinin asıl hedefi, geliştirdiği deniz suyunu içilebilir hale getiren teknoloji sayesinde bugünkünden yüz kat daha fazla paraya insanlara su satmak. Çünkü yeryüzündeki içilebilir suların üçte ikisi akiferlerde bulunuyor. Florida’daki akiferlerden bir günde milyonlarca gallon su çekilince yer kabuğunun birden çöktüğünü ve evinde uyumakta olan bir adamın eviyle birlikte kaybolduğunu anlatan Tolbert, bir anlamda altı boşalan yer kabuğunun evinde içinde bulunduğu alanı yuttuğunu söylüyor. Hergün bu ölçüde su alımının çok tehlikeli olduğunu dile getiriyor.

‘MOZART HEP ŞARAP İÇTİ, ÇÜNKÜ SU YOKTU!’

Ülkesinin su kaynakları yönünden oldukça zengin olmasına karşın Tolbert’in aktardıklarından yola çıkıp ‘su kısıtı’ çeken ülkeler arasında anılan Türkiye’de su konusunda yaşanan vurdumduymazlığa bakınca irkilmemek elde değil. İlk kez 33 yıl önce Türkiye’ye gelen Tolbert de su konusunda aradan geçen zaman içindeki farkı gözlemlediğini söylüyor: “Ben İspanya’yı gezdim. Bir süre Fransa’da yaşadım ama Avrupalılar sudan anlamıyorlar. Çünkü her zaman tatlı su bulunmuyor. Bu nedenle Avrupalıların su içme kültürü yok. Şarap, bira ve başka içkiler içiyorlar su yerine. Mozart, her zaman şarap içti, çünkü tatlı su yok!”

TÜRKİYE’NİN SU KÜLTÜRÜ BELGESEL OLACAK

Türkiye’deki su kültürünün çok zengin olduğunu gözlemlediğini söyleyen Tolbert, Mimar Sinan’ın otobiyografisinde anlattığı su tadımcısı insanlardan çok etkilendiğini anlatıyor: “Her yerde tadı farklı olan sulardan söz ediliyor. Her köyde çeşmeler var. Sarnıçlar, bentler, su kemerleri; her çeşit su yapısı var Türkiye’de. İstanbul’da Halkalı suları var. Hangi suyun hangi hastalığa iyi geldiğine kadar ayrıntılar var. Heredot tarihinde anlatılanlar, Midas’a ilişkin efsaneler. Hepsi büyük bir birikim. Bütün bunlar bende yavaş yavaş birikti ve sonuçta ortaya bir proje çıktı. Anadolu’da, Kütahya, Denizli, Sivas , Şanlıurfa ve Rize gibi kentlerde suya ilişkin geziler yaptım. İnançlar, hikayeler, masallar aradım. Likya bölgesinde de çok fazla suya ilişkin inanç ve kültür var. Her yerde su kaynakları var. Yaşam suyla iç içe. Su kaynaklarının bulunduğu her yerde kehanet merkezleri var. Sanki insanlar suya soruyorlar gelecekle ilgili beklentilerini. Su konuşuyor gibi. Sonra buralar ayazmalara dönüşmüş. Kehanet merkezlerinden bu yana su kaynakları hep kontrol edilmek istenmiş. Suya kutsallık atfedilmiş. Hacıbektaş’ta da kutsal olduğuna inanılan çeşme var, kiliselerde de. Türkiye’deki suya ilişkin bu zengin kültürü sanat yoluyla işlemek istiyorum. Bir belgesel film ve kitap ile bunlardan oluşan sergiler yapacağız.”

‘SU GİBİ İYİMSER OLMAK İSTİYORUM AMA MANZARA KÖTÜ’

Türkiye’de bu zenginliği yaratan su kaynakları üzerindeki tahribata ilişkin gözlemlerini ve düşüncelerini sorduğumuz Tolbert, aslında bu konuda tıpkı suyun kendisi gibi iyimser bakmak istediğini ancak gördüğü manzaranın kötü olduğunu dile getiriyor. O’na göre dünyanın her yerinde suyu kontrol etmek istiyorlar. “Çünkü su çok önemli ve bunu biliyorlar, paylaşmak istemiyorlar. Gelecekte birbirine sınırı olmayan bir çok ülke su konusunda anlaşmalar yapacak” diyor.

AVRUPALILAR SUDAN KORKUYORLARDI

Proje kapsamında çekecekleri belgesel filmde bu tahribatı da ele alacaklarını söyleyen ve HES’leri de filme konu edeceklerini dile getiren Tolbert, Avrupalıların uzun süre sudan korkarak yaşadıklarını ve gemilerle denizleri aşan bir çoğunun yüzme bilmediğine işaret ediyor. “Çünkü sudan korkuyorlardı. Yılan gibi görüyorlardı” diyor Tolbert.


‘YURDUMU TERKEDECEĞİME BURADA ÖLÜRÜM DAHA İYİ’

Türkiye’nin suyla ilişkin kültürünün eşsiz olduğunun altını bir kez daha çizen Tolbert, her yerde farklı bir hikaye dinlediğini söylüyor. Küçük not defteri bu hikayelere ait notlar ve eskizlerle dolu. Tolbert, Şanlıurfa’da bir çayocağı garsonundan dinlediği küçük hikayeyi anlatatıyor ve sohbetimizi noktalıyoruz: “Belgesel ekibinden bir arkadaşımız Ege’de doğmuştu ama İstanbul’da yaşıyordu. Ege’yi özlediğini söyleyince çay içerken, garson şu hikayeyi anlattı: Hz. Süleyman Urfa ’nın yakılacağının üç kez duyrulmasını ve bütün canlıların bulundukları yerleri terketmelerini istemiş. Bütün canlılar yaşadığı yeri terkedere ama bir tarlada yaşayan kelebek terk etmemiş. Kelebeği gören Hz. Süleyman, ‘sen neden gitmedin’ diye sormuş. Kelebek, ‘ evimi, yurdumu terkedeceğime burada ölürüm daha iyi’ yanıtını vermiş. Düşünebiliyor musunuz, bir çay ocağında çayınızı içerken çaycı Osman’dan böyle bir hikaye dinleyebiliyorsunuz. Bu harika bir şey!”

http://gazeteciyazaryusufyavuz.wordpress.com/2013/05/24/bir-bardak-suyu-50-liraya-icmeye-hazir-misiniz-24-05-2013/

Serenler
29-09-2013, 18:42
Bu kanunla bütün sular özelleşecek

Yusuf Yavuz

TMMOB, Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nın hazırladığı 'Su Kanunu Tasarısı' konusunda kamuoyunu uyardı: "Bu, su kanunu değil, suyun tahsisi kanunu. Geleceğimizin satışı anlamına gelen bu tasarıdan bir an önce vazgeçilmeli!"

Dünyada 'su kısıtı' çeken ülkelerin arasında anılan Türkiye'nin yakın zamanda su fakiri ülkelerden biri olacağı belirtiliyor. Ancak bu gerçeğe rağmen Türkiye'nin sınırlı su kaynaklarının yönetimine ve kullanımına ilişkin yıllardır süregelen çok başlılık bu konudaki en büyük eksikliklerin başında geliyordu.

BAKANLIK 'SU KANUNU TASARISI' HAZIRLADI

Orman ve Su İşleri Bakanlığı bünyesinde oluşturulan Su Yönetimi Genel Müdürlüğü'nce hazırlanan ve kamuoyunun görüşüne sunulan Su Kanunu Tasarısı, bu eksikliği gidermeyi amaçlıyor. Tasarının yasalaşması durumunda Türkiye'de su konusunda yetkiler tek elde toplanacak. Bir başka deyişle Türkiye'nin bütün suları Orman ve Su İşleri Bakanlığı'na bağlanacak.

TMMOB, BAKANLIĞA GÖRÜŞÜNÜ İLETTİ

Ancak görüşlerini almak için bakanlıkça sivil toplum örgütleri ve meslek odalarına gönderilen tasarıya yönelik görüşlerle birlikte tepkiler de gelmeye başladı. Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Orman ve Su İşleri Bakanlığı'na ilettiği 'Su Kanunu Tasarısı'na ilişkin görüşünü kamuoyuyla paylaştı.

DEVLET KENDİ SULARI ÜZERİNDEKİ HAKLARINDAN VAZGEÇİYOR

Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nın hazırladığı tasarının su için temel bir kanun değil, 'su tahsis kanunu' olduğu görüşü savunulan TMMOB metninde; "Su Kanunu Tasarısı, ekosistemin sürdürülebilirliğini, suyun kendini yenileyebilme kapasitesini göz ardı eden, suyu toprağın bütünleyici parçası olarak görmeyen; orman içi sular, akarsular, içmesuyu kaynakları, jeotermal sular gibi hiçbir ayrım gözetmeden; tarımsal kullanım, içmesuyu gibi farklı amaçları göz önüne almayan ve su kullanım haklarını ihlal ederek hiçbir koşul gözetmeksizin su kaynaklarının tahsisi için özelleşmesi temeline dayanan ülke su politikaları doğrultusunda ortaya konan bir belge olarak düzenlenmiştir. Devlet kendi suları üzerindeki kendi haklarından vazgeçmektedir" ifadelerine yer verildi.

IRMAK, GÖL VE YERALTI SULARI TEKELLERE SATILACAK

Suyun ticari bir meta olarak piyasaya sunulmasının son adımı olarak özelleştirme amacına hizmet etmesi açısından yasa tasarısında suya bir 'kaynak' olarak yaklaşıldığı ve yalnızca kullanıma yönelik bir meta şeklinde ele alındığının altı çizilen metinde, "Tasarı ile 'yeraltında bulunan durgun veya hareket halindeki sular ile kaynak suyu, memba, çay, dere, nehir, ırmak, tabii ve suni göller ile geçiş ve kıyı suları' yani yeraltı sularını ve yüzeysel sularını kapsayan tüm su kaynaklarının 49 yıllığına devredilmesi, özelleştirilmesi, ulusötesi ve yerli tekellere satılması öngörülmektedir" denildi.

'KANUN, SUYUN TAHSİSİNE ODAKLANMIŞ'

Tasarının, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki topluma ait ülkenin tüm su varlığının en kısa yoldan özel sektöre devrini düzenleyen bir kanun tasarısı olduğu ileri sürülen TMMOB metninde, "Kanun temel olarak 'su tahsis'ine odaklanmış, diğer tüm düzenlemelerin tamamına yakını 'tahsisi' diğer bir ifade ile satışı kolaylaştırmak üzere; kıt bir kaynak olan su kaynaklarının arzı, kullanımı, dağıtımı ve kontrolü düzenlenmiştir. Suyun kullanımlar arasındaki tahsisinde sadece verimlilik standardı ölçüt olarak kabul edilmiştir. Suyun yönetiminde temel bilgi birikimini sağlayan ölçümlerin özel bilgi ve tecrübe isteyen bir iş olması ve Elektrik İşleri Etüt İdaresi’nin kapatılması sonucu bu birikimin yok olması nedeniyle bu konudaki görev için 'Bakanlık yapar ya da yaptırır' ifadesi birikim ve alt yapı bakımından belirsizdir" görüşü savunuldu.

KURUMSAL YAPI DAHA KARMAŞIK HALE GETİRİLİYOR

Tasarıda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı ve DSİ’nin görevleri arasındaki çakışmaların daha da arttırıldığı ve yetki ve sorumlulukların belirsizleştirildiği görüşü savunulan TMMOB metninde, taslağın su ile ilgili bütün yasa ve yönetmelikler gözetilmeden hazırlandığı vurgulanarak, mevcut parçalanmış kurumsal yapının daha da karmaşık hale getirildiği öne sürüldü.

SULAMAYA SAYAÇ TAKILMASI ÇİFTÇİYİ DAHA DA FAKİRLEŞTİRECEK

Kanun taslağında, "asgari su akışı" gibi ekolojik olarak doğru bir tanımlama olmadığı öne sürülen tartışmalı tanımlamalara yer verildiği kaydedilen metinde, "çevresel hedefler ve su kalitesi gibi suyun niteliğine ilişkin kavramlar geçiştirilmiştir. Söz konusu kanun ülkenin suyla ilgili tüm politikalarını yansıtması gerekirken, su hakları, atık sular, sınır aşan sular, doğal kaynak suları vb. pek çok konu 'kapsam' dışında bırakılmıştır. Sulama amaçlı su kuyularına otomatik sayaç okuma sisteminin takılması ile küçük çiftçinin daha da fakirleşmesine yol açılacaktır" denildi.

TASARI HAK TEMELİNDE YENİDEN DÜZENLENSİN

Su Kanunu Tasarısı'nın nasıl olması gerektiğine ilişkin TMMOB'un önerilerine de yer verilen metinde, "suyun gerçek ya da tüzel kişilere tahsis edilmesi, kamu denetiminden çıkarılması politik, ekonomik sorunların yanında toplum sağlığı açısından tehdit unsuru olacaktır. İleride telafisi mümkün olmayan, geleceğimizin satışı anlamına gelen bu tasarıdan bir an önce vazgeçilmeli, geleceğimiz için yaşamsal önemdeki su varlığımızın kullanımı toplum ve doğa için bir hak temelinde yeniden düzenlenmelidir" görüşüne yer verildi.

======================================

Satılacak bir şey kalmayınca en sonunda toprak ve su kaynaklarımıza ölümcül darbeyi vurmya hazırlanıyorlar.
Satılan tesisleri, fabrikaları, işletmeleri, bankaları belki yeniden kurabiliriz.
Peki ya satılan suları ve toprakları nasıl geri getiririz? Bunları yoktan var edebilir miyiz?

brokerüstad
22-02-2014, 11:18
http://666kb.com/i/cm22q2uo22g6de85z.jpg

suları boşa harcamayalım

yağmur
24-02-2014, 01:53
Bu kanunla bütün sular özelleşecek

Yusuf Yavuz

TMMOB, Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nın hazırladığı 'Su Kanunu Tasarısı' konusunda kamuoyunu uyardı: "Bu, su kanunu değil, suyun tahsisi kanunu. Geleceğimizin satışı anlamına gelen bu tasarıdan bir an önce vazgeçilmeli!"

Dünyada 'su kısıtı' çeken ülkelerin arasında anılan Türkiye'nin yakın zamanda su fakiri ülkelerden biri olacağı belirtiliyor. Ancak bu gerçeğe rağmen Türkiye'nin sınırlı su kaynaklarının yönetimine ve kullanımına ilişkin yıllardır süregelen çok başlılık bu konudaki en büyük eksikliklerin başında geliyordu.

BAKANLIK 'SU KANUNU TASARISI' HAZIRLADI

Orman ve Su İşleri Bakanlığı bünyesinde oluşturulan Su Yönetimi Genel Müdürlüğü'nce hazırlanan ve kamuoyunun görüşüne sunulan Su Kanunu Tasarısı, bu eksikliği gidermeyi amaçlıyor. Tasarının yasalaşması durumunda Türkiye'de su konusunda yetkiler tek elde toplanacak. Bir başka deyişle Türkiye'nin bütün suları Orman ve Su İşleri Bakanlığı'na bağlanacak.

TMMOB, BAKANLIĞA GÖRÜŞÜNÜ İLETTİ

Ancak görüşlerini almak için bakanlıkça sivil toplum örgütleri ve meslek odalarına gönderilen tasarıya yönelik görüşlerle birlikte tepkiler de gelmeye başladı. Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB), Orman ve Su İşleri Bakanlığı'na ilettiği 'Su Kanunu Tasarısı'na ilişkin görüşünü kamuoyuyla paylaştı.

DEVLET KENDİ SULARI ÜZERİNDEKİ HAKLARINDAN VAZGEÇİYOR

Orman ve Su İşleri Bakanlığı'nın hazırladığı tasarının su için temel bir kanun değil, 'su tahsis kanunu' olduğu görüşü savunulan TMMOB metninde; "Su Kanunu Tasarısı, ekosistemin sürdürülebilirliğini, suyun kendini yenileyebilme kapasitesini göz ardı eden, suyu toprağın bütünleyici parçası olarak görmeyen; orman içi sular, akarsular, içmesuyu kaynakları, jeotermal sular gibi hiçbir ayrım gözetmeden; tarımsal kullanım, içmesuyu gibi farklı amaçları göz önüne almayan ve su kullanım haklarını ihlal ederek hiçbir koşul gözetmeksizin su kaynaklarının tahsisi için özelleşmesi temeline dayanan ülke su politikaları doğrultusunda ortaya konan bir belge olarak düzenlenmiştir. Devlet kendi suları üzerindeki kendi haklarından vazgeçmektedir" ifadelerine yer verildi.

IRMAK, GÖL VE YERALTI SULARI TEKELLERE SATILACAK

Suyun ticari bir meta olarak piyasaya sunulmasının son adımı olarak özelleştirme amacına hizmet etmesi açısından yasa tasarısında suya bir 'kaynak' olarak yaklaşıldığı ve yalnızca kullanıma yönelik bir meta şeklinde ele alındığının altı çizilen metinde, "Tasarı ile 'yeraltında bulunan durgun veya hareket halindeki sular ile kaynak suyu, memba, çay, dere, nehir, ırmak, tabii ve suni göller ile geçiş ve kıyı suları' yani yeraltı sularını ve yüzeysel sularını kapsayan tüm su kaynaklarının 49 yıllığına devredilmesi, özelleştirilmesi, ulusötesi ve yerli tekellere satılması öngörülmektedir" denildi.

'KANUN, SUYUN TAHSİSİNE ODAKLANMIŞ'

Tasarının, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki topluma ait ülkenin tüm su varlığının en kısa yoldan özel sektöre devrini düzenleyen bir kanun tasarısı olduğu ileri sürülen TMMOB metninde, "Kanun temel olarak 'su tahsis'ine odaklanmış, diğer tüm düzenlemelerin tamamına yakını 'tahsisi' diğer bir ifade ile satışı kolaylaştırmak üzere; kıt bir kaynak olan su kaynaklarının arzı, kullanımı, dağıtımı ve kontrolü düzenlenmiştir. Suyun kullanımlar arasındaki tahsisinde sadece verimlilik standardı ölçüt olarak kabul edilmiştir. Suyun yönetiminde temel bilgi birikimini sağlayan ölçümlerin özel bilgi ve tecrübe isteyen bir iş olması ve Elektrik İşleri Etüt İdaresi’nin kapatılması sonucu bu birikimin yok olması nedeniyle bu konudaki görev için 'Bakanlık yapar ya da yaptırır' ifadesi birikim ve alt yapı bakımından belirsizdir" görüşü savunuldu.

KURUMSAL YAPI DAHA KARMAŞIK HALE GETİRİLİYOR

Tasarıda, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı ve DSİ’nin görevleri arasındaki çakışmaların daha da arttırıldığı ve yetki ve sorumlulukların belirsizleştirildiği görüşü savunulan TMMOB metninde, taslağın su ile ilgili bütün yasa ve yönetmelikler gözetilmeden hazırlandığı vurgulanarak, mevcut parçalanmış kurumsal yapının daha da karmaşık hale getirildiği öne sürüldü.

SULAMAYA SAYAÇ TAKILMASI ÇİFTÇİYİ DAHA DA FAKİRLEŞTİRECEK

Kanun taslağında, "asgari su akışı" gibi ekolojik olarak doğru bir tanımlama olmadığı öne sürülen tartışmalı tanımlamalara yer verildiği kaydedilen metinde, "çevresel hedefler ve su kalitesi gibi suyun niteliğine ilişkin kavramlar geçiştirilmiştir. Söz konusu kanun ülkenin suyla ilgili tüm politikalarını yansıtması gerekirken, su hakları, atık sular, sınır aşan sular, doğal kaynak suları vb. pek çok konu 'kapsam' dışında bırakılmıştır. Sulama amaçlı su kuyularına otomatik sayaç okuma sisteminin takılması ile küçük çiftçinin daha da fakirleşmesine yol açılacaktır" denildi.

TASARI HAK TEMELİNDE YENİDEN DÜZENLENSİN

Su Kanunu Tasarısı'nın nasıl olması gerektiğine ilişkin TMMOB'un önerilerine de yer verilen metinde, "suyun gerçek ya da tüzel kişilere tahsis edilmesi, kamu denetiminden çıkarılması politik, ekonomik sorunların yanında toplum sağlığı açısından tehdit unsuru olacaktır. İleride telafisi mümkün olmayan, geleceğimizin satışı anlamına gelen bu tasarıdan bir an önce vazgeçilmeli, geleceğimiz için yaşamsal önemdeki su varlığımızın kullanımı toplum ve doğa için bir hak temelinde yeniden düzenlenmelidir" görüşüne yer verildi.

======================================

Satılacak bir şey kalmayınca en sonunda toprak ve su kaynaklarımıza ölümcül darbeyi vurmaya hazırlanıyorlar.
Satılan tesisleri, fabrikaları, işletmeleri, bankaları belki yeniden kurabiliriz.
Peki ya satılan suları ve toprakları nasıl geri getiririz? Bunları yoktan var edebilir miyiz?


http://gazeteciyazaryusufyavuz.wordpress.com/2014/01/22/sularimizi-yabancilara-sattilar-kuraklik-kapida/



Sularımızı yabancılara sattılar, kuraklık kapıda!

Prof. Dr. D. Ali Ercan’dan önemli uyarı: Türkiye büyük bir kuraklık ve susuzluk tehlikesi ile karşı karşıya!

Yusuf Yavuz

Mevsim normallerinin üstünde seyreden sıcaklıklara kuraklık haberleri de eklenince Türkiye’nin dört bir yanındaki üretici birliklerinden endişeli açıklamalar geliyor. Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, “yeterli suyumuz var endişeye gerek yok açıklaması yaparken, Tarım Bakanı Mehdi Eker kuraklık endişesi taşıdıklarını belirterek “inşallah önümüzdeki günlerde yağış olur” dedi. Nükleer fizikçi Prof. Dr. D. Ali Ercan ise su fakiri ülkeler arasında bulunan Türkiye’nin önümüzdeki yaz ve takip eden yıllarda büyük bir kuraklık ve susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya olduğu uyarısında bulundu.

Nükleer Fizikçi Prof. Dr. D. Ali Ercan, 20 Ocak günü Ankara’da kaydedilen ‘+6’ derece sıcaklığın çok büyük bir sapma olduğunu belirterek, uzun yılların istatistiklerine göre 20 Ocak’taki sıcaklığının ortalama ‘-1’ derece olduğunu dile getirdi.

http://gazeteciyazaryusufyavuz.wordpress.com/2014/01/22/sularimizi-yabancilara-sattilar-kuraklik-kapida/

PARK
24-02-2014, 02:01
Su hayattır!

Sv.Mustafa ağabeyim (Serenler) topiğin başlığını kendi mesleği icabı "Su hayattır" olarak açmış...

Bende bu bağlamdan yola çıkacak olursam yaşadığım kent İstanbul'da hayat durmak üzere diyebilirim...

NOKTA (.)

BORA YAŞAR
27-05-2014, 12:09
http://s21.postimg.org/5f4bradwn/10308317_697554313613975_7971119385562653306_n.jpg (http://postimage.org/)

BORA YAŞAR
14-07-2014, 21:57
http://s9.postimg.org/uiiian067/10525762_883713188309516_3815679763642877602_n.png (http://postimage.org/)

Serenler
31-07-2014, 06:36
Konya resmen kurudu

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/26914935.asp

Suyu bilinçsizce kullanmanın, mevcut yeraltı ve yerüstü su rezervlerinin büyük kısmının binyılların birikimi olduğunu, dedelerimizden bize miras kaldığını, torunlarımıza da miras bırakmamız gerektiğini düşünmeden hesapsızca kullanılmasının hazin sonucu bir defa daha ortaya çıktı. Bu nesil büyük bir açgözlülükle ulaşabildiği her şeyi çekirge sürüsü gibi bitirdi yok etti.

kuruntu
22-03-2015, 16:23
22 Mart Dünya Su Günü;

Amaç, gittikçe artan temiz su sorununa dikkat çekmek, içilebilir su kaynaklarının korunması ve çoğaltılması konusunda somut adımlar atılmasının sağlanmasıdır.

Su vücudumuzdaki organ, doku ve eklemlerin en önemli ve temel bileşenidir. Vücudumuzdaki her organın varlığı suya bağlıdır. Vücudumuzun %75'i sudan meydana gelmiştir. Canlılar için su en önemli hayat iksiridir.

Doğanın hayatını devam ettirmesi için de, su döngüsü ve etrafında şekillenen doğa olaylarını göz önüne aldığımızda, olmazsa olmaz madde sudur.

İçme, kullanma ve diğer su kaynaklarının temiz ve kullanılabilir durumda kalması ve gelecek canlı nesillerine temiz ve kullanılabilir şekilde aktarılması canlıların hayatını devam ettirebilmesi için en önemli konudur.

Serenler
06-05-2016, 06:57
Hacminin 600 katı kadar su tutan ve sulamada gerek su, gerekse işçilik yönünden büyük yarar sağlayan suyu depo edip daha sonra kullanılmasını sağlayan çok değerli bir kimyasal hakkında satıcı bir firma tarafından hazırlanıp bana gönderilen oldukça güzel hazırlanmış bir bilgi dökümanı:



UYGULAMA ALANLARI VE YÖNTEMLERİ

Çim ve çim alanlar
Toprağın en üstüne 35 ila 50 gr/metrekare ye kadar ISONEM SWT yayılır.(serpilir) Uygulama oranı iklim ve toprak koşullarının yanısıra bitki-su gereksinimine göre ayarlanmalıdır. Serpme işlemi elle, gübre serpicisi veya benzeri bir araçla yapılabilir.
Ancak eşit olarak dağıtılmalıdır.
• Kök daldırma
Karışımı hazırlamak için 1 kg ISONEM SWT 150-300 litre su ile karıştırılır. En az 15 dakika dinlendirilir. Karışımın yoğunluğu, köklere en iyi yapışacak kıvamda olacak şekilde ayarlanır. ISONEM SWT ile suyun karıştırılması sırasında , ISONEM SWT ‘ın suya yavaş döküldüğünden ve suyla karıştırıldığından emin olunmalıdır. Jel ne kadar çok dinlendirilirse o derece yapışkanlaşarak köklere daha iyi tutunması sağlanır. Eğer jel çok sulu olursa bir miktar daha ISONEM SWT eklenebilir. Kökleri nematod ve mantara karşı korumak maksadıyla Suda eriyen bir nematosid ve fungusid de bu karışımın içine eklenerek olası fungus ve nematod saldırısına karşı kökleri korumak mümkündür.

Meyvecilik
Uygulama;
Ağaçların etrafına 20-30 cm derinlikte bir kanal açılır. ( taç iz düşümü )
ISONEM SWT, toprak ile homojen karıştırılarak bu kanalın içine eşit miktarda yayılır.
Daha sonra üst tabaka (yaklaşık 5 cm kalınlıkta) normal toprak ile kapatılır. Bolca su verilir. Her mevsim uygun olmakla beraber yağmurlu mevsimin sonunda uygulanması tavsiye edilir. Uygulama oranı 1-10 yaş ağaçlarda her ağaç başına 100 gr + 10 yaş üstü ağaçlarda her 1 yaş için +10 gram artırarak uygulanır.
Bitki, Funda, Fide ve Ağaç nakli
Kökün hacminin 3 misli kadar bir çukur kazın. Kazdığınız çukurun hacmini litre veya metreküp olarak tahmin edin. ISONEM SWT, funda ve ağaçların ekim çukurlarında etkili olarak uygulanabilir. Bu oran, çukura doldurmak için kullanılan her 1 metreküp toprak için 1 veya 2 kg dır. Bu oran toprağın kum oranına göre
değişir. 2 hafta boyunca bolca sulanması gerekmektedir. Daha sonra sulama miktarı yarıya düşürülür.

Seracılık
Metreküp media başına 1-3 kg ISONEM SWT karıştırılır.Dozaj bitkinin su ihtiyacı bu ihtiyacı ne sıklıkla istediği ve bitkinin yerleştirildiği ortamın yapısına göre değişir. Genel olarak ortam ne kadar kumlu ise ISONEM SWT oranı o denli yüksek olur.
Geniş Alana Yayma ve Yüzey Uygulamaları
Toprak bel, elle ya da sabanla işlenir.
ISONEM SWT toprak yüzeyine metrekareye 50-100 gram gelecek şekilde elle ya da gübre dağıtıcı ile homojen bir şekilde dağıtılır.
ISONEM SWT bitkinin köklenme durumuna göre 10 cm ile 20 cm arasında derinlikteki toprakla karıştırılmalıdır. Bu karıştırma işlemi kürek,bel veya mekanik olarak da yapılabilir.
*Oranlar toprak koşullarına, bitkilere ve su kaynaklarına göre değişkenlik göstermektedir.(Yağmur sıklığı ve miktarı)
Bitki, Funda, Fide ve Ağaç nakli
ISONEM SWT hidrojeller, funda ve ağaçların ekim çukurlarında etkili olarak uygulanabilir. Bu oran, çukura doldurmak için kullanılan her 1 metreküp toprak için 1 veya 2 kg dır. Bu oran toprağın kum oranına göre değişir.

Aşağıda başarılı bir ekim gerçekleştirmek için gerekli detayları bulabilirsiniz.

1- Kökün hacminin 3 misli kadar bir çukur kazın. Kazdığınız çukurun hacmini litre veya metreküp olarak tahmin edin.
2- Hacme göre çukuru dolduracak toprağın her metreküpü için 1-2 kg ISONEM SWT ile karıştırın. Bu oran topraktaki kum miktarına göre değişir. Kum ne kadar fazla ise karıştırılan ISONEM SWT miktarıda o oranda fazla olmalıdır. Kazılan çukurdan çıkan toprağın bir kısmını dolgu toprağı olarak kullanın,ISONEM SWT dolgu toprağı ile iyice karıştırılmalıdır. En yüzeyde kalacak 5 cm lik dolgunun, UV bağlı bozulma ve suyun yüzeyde birikimini önlemek için polimer ile karıştırılmaz.
3-Ağacı dik pozisyonda tutun ve daha önceden homojen olarak ISONEM SWT ile karışımı yapılan dolgu toprağının eşit olarak kökün etrafına dağılmasını sağlayın. Üst katmanı 5 cm kalınlıkta ISONEM SWT ile karıştırılmamış toprak ile örtün.
4-Ekim yağmursuz kuru bir dönemde gerçekleştirildiyse ekim çukuru ISONEM SWT in tam olarak su emilimini sağlamak üzere 2 hafta boyunca bolca sulanması gerekmektedir. Daha sonra sulama miktarı yarıya düşürülür.
5-Ekim yağmurlu koşullarda yapıldıysa, ISONEM SWT büyük miktarlarda suyu tutar ve yavaş yavaş bırakır. Buna rağmen polimerin hemen aktive olmasını sağlamak ekim sırasında yeterli yağmur yoksa 1 hafta sulanması önerilmektedir. Bu durumda ağaç ve fundaların zor koşullarda ekimi mümkün olmaktadır.
*Oranlar toprak koşullarına, bitkilere ve su kaynaklarına göre değişkenlik göstermektedir.(Yağmur sıklığı ve miktarı)

Geniş Alana Yayma ve Yüzey Uygulamaları
ISONEM SWT hidrogel ile çiçek bahçeleri , tahıl ve meyve bahçeleri, süs bahçeleri için etkin yüzey uygulaması yapılabilmektedir. Bitkinin büyüme sürecinde özellikle çimlenme , çabuk
büyüme ve kök geliştirmede yarar sağlar. ISONEM SWT yağmur ve sulama suyunu toplaması sonucu işçilikten ve su parasından tasarruf sağlamakla da kalmaz aynı zamanda zor büyüme alanları ve “sıcak noktalar†kel alanlar içinde çözüm sağlar.
Başarılı ekim için detaylar aşağıdadır.
1-Toprak kürek, bel yada sabanla işlenir.
2-ISONEM SWT toprak yüzeyine dönüme 5-10 kg gelecek şekilde elle yada gübre dağıtıcı ile homojen bir şekilde dağıtılır.
3-ISONEM SWT bitkinin köklenme durumuna göre 10cm ile 20 cm arasında derinlikteki toprakla karıştırılmalıdır. Bu karıştırma işlemi belle, saban gibi mekanik olarak da yapılabilir.
4-Bitkiler toprağa dikilir ve ISONEM SWT un suyu tam emebilmesi için bolca sulanmalıdır.
5-Ekili alan normalde 1 hafta boyunca sulanmalıdır. Daha sonra bu sulama sayısı her defasındaki su miktarı aynı kalmak suretiyle yarıya düşürülecektir. Diğer bir uygulama yöntemide ; her dikim çukuru için küçük bir miktar ISONEM SWT uygulamaktır. Bu uygulama sadece bitkinin dikildiği alana uygulandığı için daha ekonomiktir. Bu durumda metreküp e 1-2 kg uygulama yeterli olacaktır. Polimeri aktive etmek için bolca sulayın ve daha sonra sulama sıklığınızı yarıya indirin.
*Oranlar toprak koşullarına, bitkilere ve su kaynaklarına göre değişkenlik göstermektedir.(Yağmur sıklığı ve miktarı)

YETİŞTİRME ORTAMI GÖRE
ISONEM SWT un yüksek su emme kapasitesi sayesinde ISONEM SWT Sabit ve uzun süreli ( 5 yıla kadar) su rezervi sağlar. Su stresini azaltarak tohumlar ve bitkilerin daha iyi çimlenmesi nin yanısıra bitkinin daha iyi büyümesinide sağlar.
Aşağıdaki birkaç kurala uymak suretiyle iyi bir bitki yetiştirme ortamı elde edeceğinizden emin olabilirsiniz.



1- Metreküp media başına 1-3 kg ISONEM SWT karıştırılır. Dozaj bitkinin su ihtiyacı bu ihtiyacı
ne sıklıkla istediği ve bitkini yerleştirildiği ortamın yapısına göre değişir. Genel olarak ortam ne kadar kumlu ise ISONEM SWT oranı o denli yüksek olur.
2- Yüksek miktarda Hindistan cevizi lifi veya ağaç kabuğu içeren ortam toprağı veya saksı çiçeği toprağında metreküpe 2-3 kg ISONEM SWT veya litreye 2-3 gr önermekteyiz.
3- Turba veya çürümüş yaprakla karışık gübre gibi su tutma kapasitesi yüksek ortamda metreküpe 1-2 kg veya litre başına 1-2 gr önermekteyiz.
4- Ortamın hasat (kırpma) zamanı geldiğinde ISONEM SWT aktive olması için ilk olarak su
verilmesi gerekmektedir. Böylece mahsul hemen ISONEM SWT in avantajını almış olur. Bu yolla ağaç, çiçek, sebze ve fidelerin zor iklim koşulların da dahi ekimi ve hasatı mümkün olur.
*Oranlar toprak koşullarına, bitkilere ve su kaynaklarına göre değişkenlik göstermektedir. (Yağmur sıklığı ve miktarı)



Çim ve Çim Alanlar

ISONEM SWT hidrojelleri, çimlerin büyüme sürecinde , çimlendirmede özellikle filizlendirmede , çabuk büyütme , taşımanın etkilerini azaltma ve köklendirmede yardımcı olurlar. Özellikle çim sahaların kurulması ve idame edilmesinde idealdir. Yağmur ve sulama suyunun toplanması ve depolanmasını sağlayarak emek ve sulama maliyetini azaltmakla kalmaz aynı zamanda zor büyüme alanları ve “ sıcak noktalar†içinde çözüm sağlar. Bu uygulama golf sahaları , park-bahçeler, kamu ve özel bahçeler için de yapılabilir.
Başarılı bir dikim için detaylar aşağıdadır.
1- Toprak elle veya sabanla işlenir.
2- Toprağın en üstüne 25 ila 50 gr/metrekare ye kadar ISONEM SWT yayılır. (serpilir) Uygulama oranı iklim ve toprak koşullarının yanısıra bitki-su gereksinimine göre ayarlanmalıdır. Serpme işlemi elle, gübre serpicisi veya benzeri bir araçla yapılabilir. Ancak eşit olarak dağıtılmalıdır.
3- ISONEM SWT toprağın 5 cm (max 10 cm) altında kalacak biçimde toprakla karıştırılır.
4- Bunu bel ile veya disk şeklinde bir aletle yapabilirsiniz. Toprak eşit olarak aynı düzeye getirilmelidir.


5- Çim tohumları atılır veya çim topları yayılır. Daha sonra sıkılaştırmak için silindir kullanılır ve toprak yayılır.. Gerekiyorsa bu işlemden önce gübreleme yapılır.
6- ISONEM SWT ‘in iyice şişmesi için alanı bolca sulayın.
7- Ekilmiş alanlar normalde bir hafta boyunca sulanır. Daha sonra sulama sıklığı yarıya düşürülür.( Her defa verilmesi gereken su miktarı verilir, sulama sıklığı yarıya düşürülür.)
*Oranlar toprak koşullarına, bitkilere ve su kaynaklarına göre değişkenlik göstermektedir. (Yağmur sıklığı ve miktarı)
Kök daldırma ve Fideleme
Kök daldırma ekim esnasında kökleri fazla suyun etkilerinden korumak veya çıplak kökleri yıpratmadan ve zedelemeden uzun mesafe taşımak için kullanılan bir yöntemdir. Kökleri, ince dokulu ISONEM SWT ve suyun karışımından oluşan bir çeşit çimento içine yerleştirmek bu tekniğin temelini oluşturur. Kökleri nematod ve mantara karşı korumak maksadıyla Suda eriyen bir nematosid ve fungusid de bu karışımın içine eklenerek olası fungus ve nematod saldırısına karşı kökleri korumak mümkündür. Karışımı hazırlamak için 1 kg sutut 150-300 litre su ile karıştırılır. En az 15 dakika dinlendirilir. Karışımın yoğunluğu, köklere en iyi yapışacak kıvamda olacak şekilde ayarlanır. ISONEM SWT ile suyun karıştırılması sırasında , ISONEM SWT in suya yavaş döküldüğünden ve suyla karıştırıldığından emin olunmalıdır. Jel ne kadar çok dinlendirilirse o derece yapışkanlaşarak köklere daha iyi tutunması sağlanır. Eğer jel çok sulu olursa bir miktar daha ISONEM SWT eklenebilir. Son olarak bitki /ağaç nakil veya ekim öncesi doğrudan doğruya karışım içine daldırılır. Daha sonra dikilmek üzere hazırlanan çukura taşınır ve üstü toprakla örtülür. Aynı yöntem tohumları korumak içinde kullanılabilir.
Meyvecilik
Meyvelerin yetiştirilmesi , özellikle çiçek açtıktan sonra sulamaya bağlıdır.
Yeterli sulama olmazsa meyve oluşma anında çok fazla kayıp olur. Bunun yanı sıra modern tarım birçok kimyasal ürünler ve gübre üretmiştir ki bu ürünler meyve ağaçlarının minimum metabolizma aktivasyonu ile kuraklık sırasında bu mahsül kayıplarını en aza indirilmesini sağlarlar ancak Bu durumda ortamdaki suyla daha iyi bir mahsül elde etme şansı mevcuttur. Bu ise kuraklık zamanında yeteri kadar su toplanmasına bağlıdır. ISONEM SWT, bu alanda bir regulatör gibi davranarak suyun, bitkinin ihtiyacı olduğu anda kök bölgesinde hazır olmasını sağlayarak çiftçiye yardımcı olur.
Uygulama;
Ağaçların etrafına 20-30 cm derinlikte bir kanal açılır. (kılcal kök bölgesine kadar) ISONEM SWT, toprak ile homojen karıştırılarak bu kanalın içine eşit miktarda yayılır. Daha sonra üst tabaka (yaklaşık 5 cm kalınlıkta) normal toprak ile kapatılır. Bolca su verilir. Uygulama birer yıl ara ile yapılır. Her mevsim uygun olmakla beraber yağmurlu mevsimin sonunda uygulanması tavsiye edilir. Uygulama oranı 1-10 yaş ağaçlarda her ağaç başına 100 gr + 10 yaş üstü ağaçlarda her 1 yaş için +10 gram artırarak uygulanır *Oranlar toprak koşullarına, bitkilere ve su kaynaklarına göre değişkenlik göstermektedir.(Yağmur sıklığı ve miktarı)
Sıkça Sorulan Sorular
ISONEM SWT nedir?

ISONEM SWT toprak içindeki besleyici substratları tutan ve toprağın su tutma kapasitesini artıran özel olarak dizayn edilmiş yüksek teknoloji ürünü çapraz bağlı süperabsorbent polimerdir.

ISONEM SWT Nasıl kullanılır?

Bitkilerin yıllara ve gelişmeye göre su ihtiyacı değişiklik gösterir. Bitkiler yetişmesi sırasında ortamda su ve besleyici maddelerin hazır olması gerekir. ISONEM SWT bir su deposu gibi davranarak bitkilerin ihtiyaç duyduğu suyu verir.Böylece stres ve şoktan kurtulmasını ve solma ve kuruma oranlarını aşağılara çekilmesini sağlar. Bu durum sulama ve gübreleme sıklığı azaltacağından zaman ve para tasarrufu sağlar.


ISONEM SWT nasıl etki eder?

ISONEM SWT toprağa eklendiğinde bitki kökleri ihtiyacı olduğu suyu almak için direkt su ile aktive edilmiş ( su ile şişmiş) polimer granüllerine doğru yönlenir.

Suyu ne hızda emer?

% 100 kapasite ile su emmesi yaklaşık 1 saatte den az bir süre alır.
Emilen suyun ne kadarı bitki tarafından kullanılır?
Emilen suyun % 98 i bitkiler tarafından kullanılır.
ISONEM SWT toprakta ne kadar kalır?
ISONEM SWT toprakta şişme tekrar kristalleşme periyodları göstererek ve bu özelliğinini defalarca yaparak etkili sulama desteği sağlar.Bu durum 5-7 yıl sürer.
ISONEM SWT ile ne kadar su tasarrufu sağlanır?
% 30-50 arasında tasarruf sağlamakla birlikte bu durum toprak ve iklim koşullarına bağlı olarak % 70 lere kadar çıkar.
ISONEM SWT suda eriyen gübreyi de emebilirmi?
Evet, ISONEM SWT gübreyi emer ve toprağa yavaşça salınımını sağlar.


ISONEM SWT un çevreye zararı var mı, güvenlimi?

Evet , ISONEM SWT çevreye zarar vermez, tamamen güvenilirdir. Nötral ph sahiptir,
ISONEM SWT UV ışığına hassastır. Bu çapraz bağlı polimerin ara bağlarını koparır ve polimer parçalanır. Böylece polimer mikrobiolojik olarak anaerop ve aerop parçalanmaya açık hale gelir. Ve topraktaki bakterilerce parçalanarak CO2, H2O, ve nitrojen bileşiklerine dönüşür.ISONEM SWT toprakta ortalama her yıl %10- 15 arasında parçalanır.
ISONEM SWT diğer polimerlerden farkı nedir?*
ISONEM SWT sodium tabanlı polimer değildir. Tarımda kullanabilecek form olan potassium tabanlı bir bileşiktir. ISONEM SWT tarımda ihtiyaç olan optimum miktarda su tutar ( 400~500 kat)
tuzlanma durumlarında etkinliği devam eder.
ISONEM SWT toprak içinde kök bölgesindeyken , kökten sıvı çekermi, kökü kuruturmu?
ISONEM SWT kök bölgesinde iken kesinlikle kökten sıvı çekme söz konusu olamaz bu tamamen enerji gerektiren bir olaydır o nedenle kökten sıvı çekmesi mümkün değildir.



Tarımda kullanılan iyi bir süperabsorbant nasıl olmalıdır?

1. Non toksik olmalıdır,çevreye zarar vermemelidir.
2. Bitkiye zarar vermemelidir.(tarımda kullanılabilmesi için)
3. Nötral ph ta olmalıdır.
4. Potasyum bileşiği olup toprakla dost olmalıdır.
5. Toprak sodyumunu arttırmamalıdır.
6. Tek tip partikül çapına sahip olmalıdır.Tek tip partikül çapı stabil süspansiyon sağlar.Bu da tohum kaplama yönteminde etkinliği arttırır.
8. Kullanımı basit olmalıdır.
8. Kökün ihtiyacı olduğunda nem dengesini koruyarak ortama nem vermesi gerekir.Ancak bazı polimerler suyu tutar fakat geri vermezler.
9. Kuruduğunda kristal gibi olmalı,kokusuz olmalıdır.
10. Hidrate edildiğinde( su çektirildiğinde) ne kauçuk gibi elastik nede kaya gibi sert olmalıdır.Jel ele alındığında kolayca parçalanabilmeli ve elde ıslaklık bırakmalıdır.Toprakta en az 4 yıl kalmalıdır.



Tarımda kullanıldığı alanlar nelerdir?
• Bitki yetiştirme saksıları
• Funda ve ağaç dikimleri
• Çim ve çim alanlar
• Geniş alana yayma ve yüzey uygulamaları
• Kök daldırma ve fideleme
• Meyvecilikte
• Sulu tohumlama
• Tohum kaplama
• Mahsülün toplandıktan sonraki işlemlerde

Serenler
17-02-2017, 11:51
TOPRAKSU genel müdürlüğü çok hatalı bir kararla 1985 yılında yani tam 32 yıl önce kapatılmıştı. O günden bugüne çok şey kaybettik.
Şimdi o yanlıştan dönülüyor.
Bu kararı gönülden alkışlıyorum:
http://www.sozcu.com.tr/2017/gundem/iki-bakanlik-arasinda-su-tartismasi-1684089/