PDA

View Full Version : Bu Dünyadan Nazım Geçti...



Thomas
03-06-2005, 10:50
Bugün 3 Haziran. Nazım'ın 42. ölüm yıldönümü. 3 Haziran 1963'te kaybetmiştik büyük Ozanı.
Saygıyla anıyoruz...

Ozan'ın ölmeden iki yıl önce kendi kaleminden biyografisi:

OTOBİYOGRAFİ
1902'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova'da komünist Üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim
kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin
hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir
otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ'dan Havana'ya
Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'de
961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır
partimden koparmağa yeltendiler beni
sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim
951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü
sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın
içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana
başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim
bindim trene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
ama kahve falıma baktırdığım oldu
yazılarım otuz kırk dilde basılır
Türkiye'mde Türkçemle yasak
kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filân olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
başımdan neler geçer daha
kim bilir.
11 Eylül 1961 / Doğu Berlin

Thomas
03-06-2005, 11:03
Bu da geçtiğimiz hafta Muğla'da bir lise öğrencisinin lise gecesinde okuduğu için gözaltına alındığı Nazımın "Vatan Haini" adlı şiiri:

Vatan Haini

"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla, bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.

28.07.1962

XZARA_
03-06-2005, 11:05
Gerçek şair kendi aşkı, kendi mutluluğu ve acılarıyla uğraşmaz. Onun şiirlerinde halkının nabzı atmalıdır... Şair başarılı olmak için, yapıtlarında maddi yaşamı aydınlatmak zorundadır.
Gerçek yaşamdan kaçan ve onunla bağıntısız konuları işleyen kimse, saman gibi anlamsızca yanmaya yargılıdır.


Nâzım HİKMET

XZARA_
03-06-2005, 11:06
Hem bir tek elmadan, hem süpürülen topraktan, hem
zindandan dönen insan ruhundan, hem kitlelerin
daha güzel günler için savaşından, hem bir tek
insanın sevda kederlerinden bahseden şiirler yazmak
istiyorum, hem ölüm korkusundan, hem ölümden korkmamaktan
bahseden şiirler yazmak istiyorum.

Nâzım Hikmet

Thomas
03-06-2005, 11:09
Bu da Nazım'a "vatan haini" diyenlere....

Memleketimi Seviyorum

Memleketimi seviyorum :
Çınarlarında kolan vurdum, hapisanelerinde yattım.
Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.

Memleketim :
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
kurşun kubbeler ve fabrika bacaları
benim o kendi kendinden bile gizleyerek
sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.

Memleketim.
Memleketim ne kadar geniş :
dolaşmakla bitmez, tükenmez gibi geliyor insana.
Edirne, İzmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum.
Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum
ve güneye
pamuk işleyenlere gitmek için
Toroslardan bir kerre olsun geçemedim diye
utanıyorum.

Memleketim :
develer, tren, Ford arabaları ve hasta eşekler,
kavak
söğüt
ve kırmızı toprak.

Memleketim.
Çam ormanlarını, en tatlı suları ve dağ başı göllerini seven
alabalık
ve onun yarım kiloluğu
pulsuz, gümüş derisinde kızıltılarla
Bolu'nun Abant gölünde yüzer.
Memleketim :
Ankara ovasında keçiler :

kumral, ipekli, uzun kürklerin pırıldaması.
Yağlı, ağır fındığı Giresun'un.
Al yanakları mis gibi kokan Amasya elması,
zeytin
incir
kavun
ve renk renk
salkım salkım üzümler
ve sonra karasaban
ve sonra kara sığır
ve sonra : ileri, güzel, iyi
her şeyi
hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır,
çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım
yarı aç, yarı tok
yarı esir...

Thomas
03-06-2005, 11:12
Yaşamaya Dair - I

Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.

Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.

1947

XZARA_
03-06-2005, 11:12
DOSTLUK

Biz haber etmeden haberimizi alırsın,
yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin.

Gözümüzün dilinden anlar,
elimizin sırrını bilirsin.

Namuslu bir kitap gibi güler,
alnımızın terini silersin.

O gider, bu gider, şu gider,
dostluk, sen yanı başımızda kalırsın

NAZIM HİKMET

XZARA_
03-06-2005, 11:13
PENCERELER

Sabaha karşı mıydı bilmiyorum
yoksa akşamüstü müydü
belkide gece yarısı
bilmiyorum
girdi odama pencereler
perdeli perdesiz
ben basma perdeleri severim
ama tül perdeler de vardı
kara ustorlar da
ustorları çekip çekip bırakıyordum
bir daha inmez oldu kimisi
kimisi bir daha çıkamadı yukarı
ve camları kırık pencereler
elimi kestim
kimi camsızdı büsbütün
camsız pencereler içime dokunur
camsız gözlükler gibi

Pencereler
yağmur yağıyordu camlarınıza
kızıl saçları kederli uzun
ben alt dudağımda cıgaram
türkü söylüyordum içimden
yağmur sesini kendi sesimden çok severim

Pencereler
beşinci katta güneşli boşluğunuzda bir deniz
bir deniz mavi yüzük taşından
serçe parmağıma geçirdim usulcacık
üç kere öptüm ağlayarak
öpüp alnıma koydum üç kere

Pencereler
çıktım kırmızı velenseli yataktan
çocuk burnumu dayadım terli camına pencerenin
oda sıcaktı ve genç anamın kokusu vardı odada
dışarda kar yağıyordu
ben kızamık çıkarıyordum

Pencereler
sabaha karşı mıydı bilmiyorum
belki de gece yarısı
bilmiyorum
odamın içindeydi yıldızlar
ve gece kelebekleri gibi
çırpınıyorlardı camlarınızda
ben onlara dokunmaktan çekinerek
açtım sizi pencereler
salıverdim yıldızları geceye
aydınlık sınırsız hür geceye
yapma ayların geçtiği geceye

kurtlar duruyor ayın altında
hasta aç kurtlar
kurtlar duruyor önünde pencerenin
kadife perdeleri kapasam da sımsıkı
ordadırlar bilirim
gözetliyorlar beni

Pencereler
düştüm bir pencereden
bir güzele bakarken
dünya halime güldü
güzel dönüp bakmadı
belki farkında değildi

Pencereler
pencereler
kırk evin penceresi odama girdi
ben oturdum birinin içine
sarkıttım ayaklarımı bulutlara
bahtiyarım
diyebilirdim belki

NAZIM HİKMET

Thomas
03-06-2005, 11:15
Yaşamaya Dair - II

Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.

Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.

Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...

1948

Thomas
03-06-2005, 11:16
Yaşamaya Dair - III

Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.

Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.

Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için...

Şubat 1948

Thomas
03-06-2005, 11:18
Mavi Gözlü Dev, Minnacık Kadın ve Hanımelleri

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Kadının hayali minnacık bir evdi,
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan bir ev.

Bir dev gibi seviyordu dev.
Ve elleri öyle büyük işler için
hazırlanmıştı ki devin,
yapamazdı yapısını,
çalamazdı kapısını
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan evin.

O mavi gözlü bir devdi.
Minnacık bir kadın sevdi.
Mini minnacıktı kadın.
Rahata acıktı kadın
yoruldu devin büyük yolunda.
Ve elveda! deyip mavi gözlü deve,
girdi zengin bir cücenin kolunda
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan eve.

Şimdi anlıyor ki mavi gözlü dev,
dev gibi sevgilere mezar bile olamaz:
bahçesinde ebruli
hanımeli
açan ev..

Thomas
03-06-2005, 11:23
Seviyorum Seni

Seviyorum seni
ekmeği tuza batırıp yer gibi

Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi

Ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi

Seviyorum seni
denizi ilk defa uçakla geçer gibi

İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan birşeyler gibi

Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi.

Thomas
03-06-2005, 11:26
Yine Memleketim Üzerine Söylenmiştir

Memleketim, memleketim, memleketim,
ne kasketim kaldı senin ora işi
ne yollarını taşımış ayakkabım,
son mintanın da sırtımda paralandı çoktan,
Şile bezindendi.
Sen şimdi yalnız saçımın akında,
enfarktında yüreğimin,
alnımın çizgilerindesin memleketim,
memleketim,
memleketim...

Prag - 08.04.1958

Thomas
03-06-2005, 11:30
Ceviz Ağacı

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
Budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Balçika - 01.07.1957

Thomas
03-06-2005, 11:38
Bu da Hasan Hüseyin Korkmazgil'in Nazım'ın 10. ölüm yıldönümünde söylediği...

Haziran'da Ölmek Zor
....
....
kökü burda
yüreğimde
yaprakları uzaklarda bir çınar
ıslık çala çala göçtü bir çınar
göçtü memet diye diye
şafak vakti bir çınar
silkeledi kuşlarını
güneşlerini:
«oğlum sana sesleniyorum işitiyor musun, memet,
memet!»
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
üstümbaşım elim yüzüm gazete
vurmuşum sokaklara
vurmuşum karanlığa
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

bu acılar
bu ağrılar
bu yürek
neyi kimden esirgiyor bu buz gibi sokaklar
bu ağaçlar niçin böyle yapraksız
bu geceler niçin böyle insansız
bu insanlar niçin böyle yarınsız
bu niçinler niçin böyle yanıtsız?
kim bu korku
kim bu umut
ne adına
kim için?

«uyarına gelirse
tepemde bir de çınar»
demişti on yıl önce
demek ki on yıl sonra
demek ki sabah sabah
demek ki «manda gönü»
demek ki «şile bezi»
demek ki «yeşil biber»
bir de memet'in yüzü
bir de güzel istanbul
bir de «saman sarısı»
bir de özlem kırmızısı
demek ki göçtü usta
kaldı yürek sızısı
geride kalanlara

nerdeyim ben
nerdeyim?
kimsiniz siz
kimsiniz?

yıllar var ki ter içinde
taşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına
3 haziran '63'ü
bir kırmızı gül dalı
şimdi uzakta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
yatıyor oralarda
bir eski gömütlükte
yatıyor usta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
okşar yanan alnını
bir kırmızı gül dalı
nâzım ustanın

gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
bir basın işçisiyim
elim yüzüm üstümbaşım gazete
geçsem de gölgesinden tankların tomsonların
şuramda bir çalıkuşu ötüyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

Thomas
03-06-2005, 12:02
Sn. Xzara, size yeşil gönderecektim, sistem izin vermiyor.
Gönlümden yolluyorum yeşilleri.
Dostlukla...

Thomas
03-06-2005, 12:10
O kadar zamandır üyeyiz ama gönderiye resim nasıl ekleniyor beceremedim bir türlü, yardım eden olursa Nazım'ın bir resmini yapıştıracağım...

alphan
03-06-2005, 12:25
Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!
Birden
bire kuş gibi
vurulmuş gibi
kanadından
Yaralı bir atlı yuvarlandı atından!
Bağırmadı,
gidenleri geri çağırmadı,
baktı yanlız dolu gözlerle
uzaklaşan atlıların parıldıyan nallarına!
Ah ne yazık!
Ne yazık ki ona
dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatamayacak,
beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!

Nal sesleri sönüyor perde perde,
atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!
Atlılar atlılar kızıl atlılar,
atları rüzgar kanatlılar!
Atları rüzgar kanat....
Atları rüzgar...
Atları...
At....
Rüzgar kanatlı atlılar gibi geçti hayat!

Akar suyun sesi dindi.
Gölgeler gölgelendi
renkler silindi.
Siyah örtüler indi
mavi gözlerine,
sarktı salkımsöğütler
sarı saçlarının
üzerine!
Ağlama salkımsöğüt
ağlama
kara suyun aynasında el bağlama!
el bağlama!
ağlama!
SALKIMSÖĞÜT/Nazım HİKMET

skoc
03-06-2005, 12:41
O kadar zamandır üyeyiz ama gönderiye resim nasıl ekleniyor beceremedim bir türlü, yardım eden olursa Nazım'ın bir resmini yapıştıracağım...
Alttan "Gelişmiş Özellikler"i seçin.
Açılan pencereden "Manage Attachments" seçeneğini tıklayın.
Oradan "Gözat"ı tıkladıktan sonra, bilgisayarınızdan göndermek istediğiniz resmi seçip, "Upload"ı tıklayın... Resim alındıktan sonra "Pencereyi Kapat"ı seçip, mesajı gönderin.

minnosh
03-06-2005, 12:52
DÜNYAYI VERELİM ÇOCUKLARA


Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında
dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler

skoc
03-06-2005, 12:56
......

minnosh
03-06-2005, 12:57
GÖZLERİN

Gözlerin gözlerin gözlerin,
ister hapisaneme, ister hastaneme gel,
gözlerin gözlerin gözlerin hep güneşte,
şu Mayıs ayı sonlarında öyledir işte
Antalya tarafında ekinler seher vakti.

Gözlerin gözlerin gözlerin,
kaç defa karşımda ağladılar
çırılçıplak kaldı gözlerin
altı aylık çocuk gözleri gibi kocaman ve çırılçıplak,
fakat bir gün bile güneşsiz kalmadılar.

Gözlerin gözlerin gözlerin,
gözlerin bir mahmurlaşmayagörsün
sevinçli bahtiyar
alabildiğine akıllı ve mükemmel
dillere destan bir şeyler olur dünyaya sevdası insanın.

Gözlerin gözlerin gözlerin,
sonbaharda öyledir işte kestanelikleri Bursa'nın
ve yaz yağmurundan sonra yapraklar
ve her mevsim ve her saat İstanbul.

Gözlerin gözlerin gözlerin,
gün gelecek gülüm, gün gelecek,
kardeş insanlar birbirine
senin gözlerinle bakacaklar gülüm,
senin gözlerinle bakacaklar.


1956

Thomas
03-06-2005, 13:41
nazım....

mesutciloglu
03-06-2005, 13:41
Kim bilir belki bu kadar sevmezdik birbirimizi
uzaktan seyredemeseydik ruhunu birbirimizin..
Kim bilir felek ayirmasaydi bizi birbirimizden
belki bu kadar yakin olmazdik birbirimize...

_______________________________
rubailer bolum 3

XZARA_
03-06-2005, 13:45
HENÜZ VAKİT VARKEN GÜLÜM

Henüz vakit varken, gülüm
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
ben bir gece, şu Mayıs gecelerinden biri
Volter rıhtımında dayayıp seni duvara
öpmeliyim ağzından
sonra dönüp yüzümüzü Notrdam'a
çiçeğini seyretmeliyiz onun,
birden bana sarılmalısın, gülüm,
korkudan, hayretten, sevinçten
ve de sessiz sessiz ağlamalısın,
yıldızlar da çiselemeli,
incecikten bir yağmurla karışarak.
Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
şu Mayıs gecesi rıhtımdan geçmeliyiz
söğütlerin altından, gülüm,
ıslak salkım söğütlerin.
Paris'in en güzel bir çift sözünü söylemeliyim sana,
en güzel, en yalansız,
sonra da ıslıkla bir şey çalarak
gebermeliyim bahtiyarlıktan
ve insanlara inanmalıyız.
Yukarda taştan evler,
girintisiz, çıkıntısız,
birbirine bitişik
ve duvarları ayışığından
ve dimdik pencereleri ayakta uyukluyor
ve karşı yakada Luvur
aydınlanmış ışıklarla
aydınlanmış bizim için
billur sarayımız...

Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm,
yüreğim dalındayken henüz,
şu Mayıs gecesi rıhtımda, depolarda
kırmızı varillere oturmalıyız.
Karşıda karanlığa giren kanal.
Bir şat geçiyor,
selamlıyalım gülüm,
geçen sarı kamaralı şatı selamlıyalım.
Belçika'ya mı yolu, Hollanda'ya mı?
Kamaranın kapısında ak önlüklü bir kadın
tatlı tatlı gülümsüyor.

Henüz vakit varken, gülüm,
Paris yanıp yıkılmadan,
henüz vakit varken, gülüm...
Parisliler, Parisliler,
Paris yanıp yıkılmasın...

NAZIM HİKMET

Thomas
03-06-2005, 13:46
nazım...

Thomas
03-06-2005, 13:49
Nazım

turkishwarrior
03-06-2005, 13:50
Büyük bir şairdi,Allah rahmet eylesim.Güzel eserleri hala ilk günkü değerini koruyor.Her ne kadar ideolojik olarak benimsemesemde büyüklüğü tartışılmaz...

Thomas
03-06-2005, 13:51
Nazım.......

Thomas
03-06-2005, 13:53
Nazım..

onkel 3
03-06-2005, 13:53
KARLI KAYIN ORMANINDA


Karlı kayın ormanında
yürüyorum geceleyin.
Efkârlıyım, efkârlıyım,
elini ver, nerde elin?

Ayışığı renginde kar,
keçe çizmelerim ağır.
İçimde çalınan ıslık
beni nereye çağırır?

Memleket mi, yıldızlar mı,
gençliğim mi daha uzak?
Kayınların arasında
bir pencere, sarı, sıcak.

Ben ordan geçerken biri :
"Amca, dese, gir içeri."
Girip yerden selâmlasam
hane içindekileri.

Eski takvim hesabıyle
bu sabah başladı bahar.
Geri geldi Memed'ime
yolladığım oyuncaklar.

Kurulmamış zembereği
küskün duruyor kamyonet,
yüzdüremedi leğende
beyaz kotrasını Memet.

Kar tertemiz, kar kabarık,
yürüyorum yumuşacık.
Dün gece on bir buçukta
ölmüş Berut, tanışırdık.

Bende boz bir halısı var
bir de kitabı, imzalı.
Elden ele geçer kitap,
daha yüz yıl yaşar halı.

Yedi tepeli şehrimde
bıraktım gonca gülümü.
Ne ölümden korkmak ayıp,
ne de düşünmek ölümü.

En acayip gücümüzdür,
kahramanlıktır yaşamak :
Öleceğimizi bilip
öleceğimizi mutlak.

Memleket mi, daha uzak,
gençliğim mi, yıldızlar mı?
Bayramoğlu, Bayramoğlu,
ölümden öte köy var mı?

Geceleyin, karlı kayın
ormanında yürüyorum.
Karanlıkta etrafımı
gündüz gibi görüyorum.

Şimdi şurdan saptım mıydı,
şose, tirenyolu, ova.
Yirmi beş kilometreden
pırıl pırıldır Moskova...


14 Mart 1956,
Moskova, Peredelkino

Thomas
03-06-2005, 13:56
Nazım...

Thomas
03-06-2005, 13:58
Mapus Nazım...

Thomas
03-06-2005, 14:00
Alttan "Gelişmiş Özellikler"i seçin.
Açılan pencereden "Manage Attachments" seçeneğini tıklayın.
Oradan "Gözat"ı tıkladıktan sonra, bilgisayarınızdan göndermek istediğiniz resmi seçip, "Upload"ı tıklayın... Resim alındıktan sonra "Pencereyi Kapat"ı seçip, mesajı gönderin.

İyiki öğrendik, kendimi tutmasam akşama kadar resim göndereceğim...
Teşekkürler Skoç.

mesutciloglu
03-06-2005, 14:29
ilk siiri 20 haziran 1329(1913) tarihini tasir... N. Hikmet RAN on bir yasindayken yazmis..

Peryad -i Vatan

Sisli bir sabahti henuz
Etrafi sarmisti bir duman
Uzaktan geldi bir ses ah aman aman !
Sen bu feryad-i vatanı dinle isit

Dinle de vicdanina oyle hukmet
Vatanin parcalanmis bagri
Bekliyor senden umit.

mesutciloglu
03-06-2005, 15:40
ZAFERE DAİR

Korkunç ellerinle bastırıp yaranı
dudaklarını kanatarak
dayanılmakta ağrıya.
Şimdi çıplak ve merhametsiz
bir çığlık oldu ümid...
Ve zafer
artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar
tırnakla sökülüp koparılacaktır...

Günler ağır.
Günler ölüm haberleriyle geliyor.
Düşman haşin
zalim
ve kurnaz.
Ölüyor çarpışarak insanlarımız
halbuki nasıl hakketmişlerdi yaşamayı
ölüyor insanlarımız
ne kadar çok
sanki şarkılar ve bayraklarla
bir bayram günü nümayişe çıktılar
öyle genç
ve fütursuz...

Günler ağır.
Günler ölüm haberleriyle geliyor.
En güzel dünyaları
yaktık ellerimizle
ve gözümüzde kaybettik ağlamayı :
bizi bir parça hazin ve dimdik bırakıp
gözyaşlarımız gittiler
ve bundan dolayı
biz unuttuk bağışlamayı...

Varılacak yere
kan içinde varılacaktır.
Ve zafer
artık hiçbir şeyi affetmeyecek kadar
tırnakla sökülüp
koparılacaktır...

1941, Sonbahar...

karina
03-06-2005, 16:09
Sevdigin müddetçe
ve sevebildigin kadar
sevdigine herseyini verdigin müddetçe
ve verebildigin kadar gençsin
Nazim Hikmet Ran
1947

Thomas
03-06-2005, 17:57
NTV-MSNBC VE AJANSLAR
Ünlü şair Nâzım Hikmet Ran, ölümünün 42. yıldönümünde, Moskova’da mezarı başında düzenlenen törenle anıldı.

Törene katılan şair Ataol Behramoğlu, “Nâzım’ın bugün hâlâ sürgün olduğunu” belirterek, “Çünkü bir bakıma hem yurdundan sürgün, hem de Türkiye’de hâlâ yurttaşlığıyla ilgili sorun çözülmüş değil. Vasiyeti hâlâ yerine getirilmiş değil” dedi.
Ataol Behramoğlu, Nâzım Hikmet’in, sürgünü, gurbeti ve her türlü acıyı aşarak ölümsüzlüğe ulaşmış bir şair olduğunu belirterek, “İnsanlığa karşı duyduğu sevgisi, emekçi insana karşı duyduğu büyük sevgi ve insanlığın geleceğine karşı umudu, tüm bunlara duyduğu sevgi... Bu anlamda da bütün yurttaşların ve bütün ilerici insanların kalbinde yaşamayı sürdürüyor” dedi.

Büyük şairlerin hiçbirinin ülkelerinde tam olarak anlaşılmadığını ifade eden Behramoğlu, “Hangi şair, yazar ülkesinde tam olarak herkes tarafından anlaşılıyor. Bunun yanıtını tam olarak vermek mümkün değil ama hiç kuşkusuz Türkiye’de Nâzım Hikmet gençliğin taptığı bir şairdir. Türkiye insanı onun değerini biliyor. Ama resmi çevrelerde hâlâ birtakım eskiden kalma alışkanlıklar devam etmektedir. Fakat bunları çok da büyütmemek gerekir. Bunlar çok basit olaylardır. Türkiye toplumu Nâzım Hikmet’in ölümünden sonra büyük evreler geçirdi. Yani basit olayları çok da büyütmemek gerekir diye düşünüyorum” dedi.

VASİYET
...
Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
- öyle gibi de görünüyor -
Anadolu’da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani...

1953, 27 Nisan
Barviha Sanatoryumu

intexma
03-06-2005, 18:24
bir agaç gibi TEK ve HÜR,
ve bir ORMAN gibi kardeşçesine;

bu SEVDA bizim....

dideban
03-06-2005, 18:38
Buyuk ustaya,Buyuk devrimciye,buyuk aşk şairine saygılar...hürmetler..

loki28
03-06-2005, 22:42
Türkçe nin büyük savaşçısı senin mezarını bile getiremedik sürgünden çünkü sen hala vatan hainisin mavi gözlü dev

skoc
03-06-2005, 22:54
ŞEHİTLER

Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
mezardan çıkmanın vaktidir!
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
Sakarya'da, İnönü'nde, Afyon'dakiler
Dumlupınar'dakiler de elbet
ve de Aydın'da, Antep'te vurulup düşenler,
siz toprak altında ulu köklerimizsiniz
yatarsınız al kanlar içinde.
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
siz toprak altında derin uykudayken
düşmanı çağırdılar,
satıldık, uyanın!
Biz toprak üstünde derin uykulardayız,
kalkıp uyandırın bizi!
Uyandırın bizi!
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
mezardan çıkmanın vaktidir.

(1959)

ekobaba
03-06-2005, 22:56
nazım moskovada hangi kgb ajanın misafiriydi.madem devricisiniz kapitalizm göbeğinde(borsa da ) işiniz ne.
eski bir kgb ajanının deyimiyle bazıları amerikaya bazıları sscb ye calıştı.ama hepside kaybetti

skoc
03-06-2005, 23:11
nazım moskovada hangi kgb ajanın misafiriydi.madem devricisiniz kapitalizm göbeğinde(borsa da ) işiniz ne.
eski bir kgb ajanının deyimiyle bazıları amerikaya bazıları sscb ye calıştı.ama hepside kaybetti
Bu benim mesajın sonrasında yazılmış.
Ben mi üstüme alacağım şimdi bunu.

Eğer ben üstüme alacaksam,
en güzel cevabı Sn. Turkishwarrior vermiş.
Bende onun mesajıyla cevap veriyim, hoşgörüsüne sığınarak...


Büyük bir şairdi,Allah rahmet eylesim.Güzel eserleri hala ilk günkü değerini koruyor.Her ne kadar ideolojik olarak benimsemesemde büyüklüğü tartışılmaz...

mesutciloglu
03-06-2005, 23:43
asil mevzu dunya edebiyat tarihine gecmis ender Turkiyelilerden birinin olumunun 42 uncu yildonumunde rahmet ve saygiyla anilmasidir....yeri doldurulamamistir ve daha uzunca seneler doldurulacagini da zannetmiyorum....Bu arada "Benerci kendini niçin oldurdu?" !!!!!!!!!!!

mesutciloglu
03-06-2005, 23:47
TAHİRLE ZÜHRE MESELESİ

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.

Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

mesutciloglu
03-06-2005, 23:47
24 Eylül 1945

En güzel deniz :
henüz gidilmemiş olanıdır.
En güzel çocuk :
henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz :
henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz :
henüz söylemememiş olduğum sözdür...

mesutciloglu
03-06-2005, 23:48
STRONSİUM 90

Acayipleşti havalar,
bir güneş, bir yağmur, bir kar.
Atom bombası denemelerinden diyorlar.

Stronsium 90 yağıyormuş
ota, süte, ete,
umuda, hürriyete,
kapısını çaldığımız büyük hasrete.

Kendi kendimizle yarışmadayız, gülüm.
Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz,
ya dünyamıza inecek ölüm.


(16 Mart 1958,
Varşova - Şvider)

mesutciloglu
03-06-2005, 23:54
KARIMA MEKTUP



Bir tanem!
Son mektubunda :
"Başım sızlıyor
yüreğim sersem!"
diyorsun.
"Seni asarlarsa
seni kaybedersem;"
diyorsun;
"yaşıyamam!"
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlılarda
ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
razı olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki sevgili;
zavallı bir çingenenin
kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer
ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar
Nâzıma!

Ben,
alacakaranlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim,
ve yalnız
yarı kalmış bir şarkının acısını
toprağa götüreceğim...
Karım benim!
İyi yürekli,
altın renkli,
gözleri baldan tatlı arım benim;
ne diye yazdım sana
istendiğini idamımın,
daha dâva ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer
bana fanile bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağrısı.
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı.

Bursa
Hapisanesi

ekobaba
04-06-2005, 00:09
Bu benim mesajın sonrasında yazılmış.
Ben mi üstüme alacağım şimdi bunu.

Eğer ben üstüme alacaksam,
en güzel cevabı Sn. Turkishwarrior vermiş.
Bende onun mesajıyla cevap veriyim, hoşgörüsüne sığınarak...
E :gulen: Eger bir sair turkiyeden CİA tarafından amerikaya götürülse tepkiniz ne olurdu.merak ediyorum.
guney kore ve turkiye basarı hikayesidir.kaynak ACIKLANAN KGB BELGELERİ.ARTIK ORASI OZGUR BİR ULKE. :bravo:

Salacaklı
04-06-2005, 00:54
ön yargisiz

Nazimi okuyunuz

yataginiza gidiniz

yorganinizi kafaniza cekiniz..

kendinizle
hesaplasiniz..

ön yargisiz..

o filanca bana ne der bu duygullarinizi

atin bir kenara

Nazimin sahsina Düsman olan bir kisinin

sabaha kadar rahat uyuyacagina inanmiyorum

RAHAT UYUYANINIZ VARSA

SAYET

Gidin yeni bir siir yazin

Bu misralariniz

Vatanperlik oilsun

bu misralariniz ASK OLSUN

Bu misralariz insanlik onurunu yüceltsin..

Bu misralariniz

Asyadan anadoluya uzanan bir KISRAGIN Basi olsun..

1 saniyelik dürüst olun kendi kendinize..




iyiki Dogdun Nazim
iyiki yasadin Nazim

iyiki öldün nazim

her yasayan hücre gibi..

:cheers:

mesutciloglu
04-06-2005, 01:25
Jean-Paul Sartre (1905-1980)


"Ben her şeyden önce onun insan olarak büyüklüğünü ve kabına sığmaz enerjisini hatırlatmak istiyorum. Onu ağır hastalığı sırasında tanımış, yaşamak ve savaşmak iradesi karşısında şaşıp kalmıştım. Ama beni asıl etkileyen onun hüzünlü ve alaycı uyanıklığı oldu. Eziyetlerden, ölümlerden kaçıp kurtulan bu adam - başkalarının yaptığı gibi - dinlenmiyordu. Biten hiçbir şey yoktu onun için. Dıştaki düşmanla savaşırken içteki dostların hatalarına karşı da kardeşçe bir savaşı sürdürüyordu. Herkesle birlikte barış uğruna, emperyalizme ve faşizme karşı savaştığı sırada bile, Moskova'da oynanan bir piyesinde, bürokrasinin tehlikelerine karşı arkadaşlarını uyarıyordu. Ne militan disiplininden geçti, ne de yazar eleştiriciliğinden. Bu çelişmeyi sonuna kadar yaşadı. Bu sürekli gerginlik, son yıllarda, mahpusluktan artakalan güçlerini de yedi bitirdi. Ama asıl bu yönüyle bugün bir örnek insan olarak kalıyor aramızda.
"Vefalı dost, yiğit militan, insan düşmanlarının amansız düşmanı, her yerde hizmet etmek ama hiçbir şeyi görmezden gelmek istemiyordu. (...)
"Durup dinlenmeden nöbet tutan bir insanın eserleri, ölümünden sonra da, sizin için aynı işi yapıyor." ("Nâzım Hikmet'e Saygı" başlıklı yazısından.)

mesutciloglu
04-06-2005, 01:26
Pablo Neruda (1904-1973) Şilili şair

GÜZ ÇİÇEKLERİNDEN NÂZIM'A ÇELENK

Niçin öldün Nâzım?
Ne yaparız şimdi biz
şarkılarından yoksun?
Nerde buluruz başka bir pınar ki
onda bizi karşıladığın gülümseme olsun?
Seninki gibi ateşle su karışık
acıyla sevinç dolu,
gerçeğe çağıran bakışı nerde bulalım?

Kardeşim,
öyle derin duygular, düşünceler yarattın ki bende,
denizden esen acı rüzgâr
kapacak olsa bunları
bulut gibi, yaprak gibi sürüklenir,
yaşarken seçtiğin
ve ölümden sonra sana barınak olan
oraya, uzak toprağa düşerler.

Al sana bir demet Şili kasımpatlarından,
al güney denizleri üstündeki ayın soğuk parlaklığını,
halkların savaşını, kendi dövüşümü
ve yurdumun kederli davullarının boğuk gürültüsünü
kardeşim benim, dünyada nasıl yalnızım sensiz,
çiçek açmış kiraz ağacının altınına benzeyen yüzüne hasret,
benim için ekmek olan, susuzluğumu gideren, kanıma güç
veren dostluğundan yoksun.

Hapisten çıktığında karşılaşmıştık seninle,
zorbalık ve acı kuyusu gibi loş hapisten,
zulmün izlerini görmüştüm ellerinde,
kinin oklarını aramıştım gözlerinde,
ama parlak bir yüreğin vardı,
yara ve ışık dolu bir yürek.

Ne yapayım ben şimdi?
Tasarlanabilir mi dünya
her yana ektiğin çiçekler olmadan?
Nasıl yaşamalı seni örnek almadan,
senin halk zekânı, ozanlık gücünü duymadan?
Böyle olduğun için teşekkürler,
teşekkürler türkülerinle yaktığın ateş için.


Çeviren: Ataol Behramoğlu

turkishwarrior
04-06-2005, 12:12
Bu benim mesajın sonrasında yazılmış.
Ben mi üstüme alacağım şimdi bunu.

Eğer ben üstüme alacaksam,
en güzel cevabı Sn. Turkishwarrior vermiş.
Bende onun mesajıyla cevap veriyim, hoşgörüsüne sığınarak...

sağolun varolun sn.skoc...

Thomas
04-06-2005, 14:15
nazım moskovada hangi kgb ajanın misafiriydi.madem devricisiniz kapitalizm göbeğinde(borsa da ) işiniz ne.
eski bir kgb ajanının deyimiyle bazıları amerikaya bazıları sscb ye calıştı.ama hepside kaybetti

Yazıdaki Türkçeye bakarmısınız!!
Nazım bundan 70 yıl önce bile senden çok daha güzel Türkçe kullanıyordu. Daha doğrusu bir arkadaşın belirttiği gibi Türkçenin en büyük ustalarındandır Nazım ve yerinin doldurulması zor, dünyaya mal olmuş bir şairdir. Nazımı oku da biraz Türkçe öğren...
Başka da bir şey demiyorum....
Diğer iddialarına cevap vermeye bile değmez...

trendtrader
04-06-2005, 16:45
Nazım Hikmet SSCB'de iken niye Stalin onu iki defa öldürtmek istedi? (Birinde yemeğine zehir koyarak,diğerinde özel şoförüne kaza süsü talimatı vererek) Bu konuda ayrıntılı bilgi verebilicek arkadaşlar olursa sevinirim...

trendtrader
04-06-2005, 18:16
Nazım Hikmet SSCB'de iken niye Stalin onu iki defa öldürtmek istedi? (Birinde yemeğine zehir koyarak,diğerinde özel şoförüne kaza süsü talimatı vererek) Bu konuda ayrıntılı bilgi verebilicek arkadaşlar olursa sevinirim...

Augustlobster
04-06-2005, 18:17
valla komik olan...adam yaşarken bir üstüne basılıp çiğnenmediği yüzüne tükürülmediği kaldı..belki onlarda yapıldı bilmiyoruz,öldü...şimdi baş tacı oldu..herkesin elinde mum..hemde gündüz vakti!!bırakın artık ihtiyacı yok.ölü artık ne var olan bir varlıktır nede geçmişteki varlığı ve olan olaylar kendisi için bişey ifade eder..bir söz vardı;kel ölünce sırma saçlı,kör ölünce badem gözlü olur..

HOWARD ROAK
04-06-2005, 18:21
Her Şİİr De Bİr Nazim Vardir... Ama Hİkmet Ran Benİm YÜreĞİmde BaŞkÖŞededİr...

ekobaba
05-06-2005, 18:32
Yazıdaki Türkçeye bakarmısınız!!
Nazım bundan 70 yıl önce bile senden çok daha güzel Türkçe kullanıyordu. Daha doğrusu bir arkadaşın belirttiği gibi Türkçenin en büyük ustalarındandır Nazım ve yerinin doldurulması zor, dünyaya mal olmuş bir şairdir. Nazımı oku da biraz Türkçe öğren...
Başka da bir şey demiyorum....
Diğer iddialarına cevap vermeye bile değmez...
thomas ne demek bilmiyorum.Ama baska ülkelerde bir anlamı vardır eminim.Bana turkce öğretmeye SOYUNCAĞINIZA ÖNCE KENDİNİZE TURKÇE BİR İSİM BULUN.Benim burda yaptığım siz devrimci geçinenlerin kendi SORUNSAL DÜZLEMLERİNDEKİ PARODOKSLARI ORTAYA ÇIKARMAKTIR.Sizin özendiğiniz yabancı kelimeleri kullandığım için diğer forum üyelerinden özür dilerim.GORBAÇOV ÖDTÜ ye geldiğinde taşlanmıştı hatırlarsanız.Onun bir sözünü unutamıyorum.HALA BIRAKTIĞIMIZ YERDESİNİZ.AYRICA OKUMA KONUSUNDA SORUNUNUZ YOKSA BUNLAR İDDA DEĞİL.RUSYA ÖZGÜRLEŞTİKÇE DAHA COK BELGELER ORTAYA ÇIKACAKTIR.saygılar :roll:

ekobaba
05-06-2005, 19:41
Nazım Hikmet SSCB'de iken niye Stalin onu iki defa öldürtmek istedi? (Birinde yemeğine zehir koyarak,diğerinde özel şoförüne kaza süsü talimatı vererek) Bu konuda ayrıntılı bilgi verebilicek arkadaşlar olursa sevinirim...
Ben öldürtmek istediğini düşünmüyorum.ama belki açıklarlar öğreniriz.moskovada yaşayan birini öldürtmek stalin için zor olmasa gerek.ölen 12 milyon kişi var çünkü.

onkel 3
05-06-2005, 20:01
Arkadas güzel bir topik acmls, degerli sanatcl Nazlm Hikmet in cok güzel siirlerini buraya taslmls . Bize düsende bu güzelligi paylasmak .Ayreten ben okudugumuz bu siirlerde elestirilecek bir sey bulamuyorum . Hepside cok güzel ve cok degerliler . O halde neyi tartlslyoruz . Eger Nazlm Hikmet in vatanseverliginde kusku duyan birisi varsa oda ayrl bir topik acar ve bununla ilgili belgeleri orada sergiler .Baska türlüsü bu güzellikleri kirletmek olurki bunada kimsenin hakkl oldugunu sanmuyorum .

ekobaba
05-06-2005, 20:43
Arkadas güzel bir topik acmls, degerli sanatcl Nazlm Hikmet in cok güzel siirlerini buraya taslmls . Bize düsende bu güzelligi paylasmak .Ayreten ben okudugumuz bu siirlerde elestirilecek bir sey bulamuyorum . Hepside cok güzel ve cok degerliler . O halde neyi tartlslyoruz . Eger Nazlm Hikmet in vatanseverliginde kusku duyan birisi varsa oda ayrl bir topik acar ve bununla ilgili belgeleri orada sergiler .Baska türlüsü bu güzellikleri kirletmek olurki bunada kimsenin hakkl oldugunu sanmuyorum .
Benim eleştirilerim Nazım ın şiirleri değil.Turkiyede şair kabul ettiğim 5 kişiden biridir.VATANSEVERLİK bu sözle olmaz eylem gerektirir .Anlaşılır bir örnek vereyim. Orhan PAMUK tüm dünyanın tanıdığı biri.eminim vatanımı da seviyorum diyordur.Ama ermenileri daha cok sevdiği ortada.Adam tum odulleri toplarsa şaşırmam.Çünkü Türkiye lanetli ÜLKE DİYENLER.BU ÜLKENİN VATANDAŞI OLDUGUMA UTANIYORUM DİYENLER.NOBELE ADAY GÖSTERİLDİLER.YABANCILAR TARAFINDAN.1964 tarihinden bu yana. Ayrıca acılan bir topic de aykırı fikir söylenmez diye kural yok sanırım.

Salacaklı
05-06-2005, 20:57
Benim eleştirilerim Nazım ın şiirleri değil.Turkiyede şair kabul ettiğim 5 kişiden biridir.VATANSEVERLİK bu sözle olmaz eylem gerektirir .Anlaşılır bir örnek vereyim. Orhan PAMUK tüm dünyanın tanıdığı biri.eminim vatanımı da seviyorum diyordur.Ama ermenileri daha cok sevdiği ortada.Adam tum odulleri toplarsa şaşırmam.Çünkü Türkiye lanetli ÜLKE DİYENLER.BU ÜLKENİN VATANDAŞI OLDUGUMA UTANIYORUM DİYENLER.NOBELE ADAY GÖSTERİLDİLER.YABANCILAR TARAFINDAN.1964 tarihinden bu yana. Ayrıca acılan bir topic de aykırı fikir söylenmez diye kural yok sanırım.


sizin vataninizi sevdiginize cani gönülden inaniyorum

Vataniniza olan sevginizi

bir dörtlük yazarak ifade edeceginizede inaniyorum...
duygularinizi okumak istiyorum

Vatana dair..

selamlar..

. :roll:

HOWARD ROAK
05-06-2005, 21:03
Bütün dünya "Nazım" gibi bir ozanın özlemini çekerken, biz hala eleştiriyoruz.... Dizelerinin çoğunu şarkı sözü olarak duyunca meşk oluyoruz... yazarı kim diye sorunca "Nazım" cevabını duyunca çil yavrusu gibi kaçıyoruz... "Nazım" okundukça anlaşılır... daha çok okununca, daha çok anlaşılır...

minnosh
05-06-2005, 21:13
Nazım Hikmet SSCB'de iken niye Stalin onu iki defa öldürtmek istedi? (Birinde yemeğine zehir koyarak,diğerinde özel şoförüne kaza süsü talimatı vererek) Bu konuda ayrıntılı bilgi verebilicek arkadaşlar olursa sevinirim...

Stalin Troçki'yi Mexika'da oldurttu.Nazım'ı Moskova'da mı oldurtemiyecekti.

mesutciloglu
05-06-2005, 21:44
KIZ ÇOCUĞU

Kapıları çalan benim
kapıları birer birer.
Gözünüze görünemem
göze görünmez ölüler.

Hiroşima'da öleli
oluyor bir on yıl kadar.
Yedi yaşında bir kızım,
büyümez ölü çocuklar.

Saçlarım tutuştu önce,
gözlerim yandı kavruldu.
Bir avuç kül oluverdim,
külüm havaya savruldu.

Benim sizden kendim için
hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
kâat gibi yanan çocuk.

Çalıyorum kapınızı,
teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
şeker de yiyebilsinler.

(1956)k

not : 1956 ....yorumsuz....:sus:

polemik yaratmak istemem ama...merak ettigimden soruyorum....Orhan Pamuk dunya tarafindan taniniyor mu? yoksa bize mi oyle lanse ediliyor....

Thomas
06-06-2005, 10:08
thomas ne demek bilmiyorum.Ama baska ülkelerde bir anlamı vardır eminim.Bana turkce öğretmeye SOYUNCAĞINIZA ÖNCE KENDİNİZE TURKÇE BİR İSİM BULUN.Benim burda yaptığım siz devrimci geçinenlerin kendi SORUNSAL DÜZLEMLERİNDEKİ PARODOKSLARI ORTAYA ÇIKARMAKTIR.Sizin özendiğiniz yabancı kelimeleri kullandığım için diğer forum üyelerinden özür dilerim.GORBAÇOV ÖDTÜ ye geldiğinde taşlanmıştı hatırlarsanız.Onun bir sözünü unutamıyorum.HALA BIRAKTIĞIMIZ YERDESİNİZ.AYRICA OKUMA KONUSUNDA SORUNUNUZ YOKSA BUNLAR İDDA DEĞİL.RUSYA ÖZGÜRLEŞTİKÇE DAHA COK BELGELER ORTAYA ÇIKACAKTIR.saygılar :roll:
"Thomas", bu forumda 5000 kişiye yakın her insanın kullandığı gibi bir "takma ad"dır, İngilizce tabiriyle "nickname"dir. Bunun Türkçe veya başka bir dilden olmasıyla Türkçecilik yapılmıyor. Takma adlarımız ne olursa olsun forumda Türkçe yazıyoruz.

Kimse burada devrimci geçinmiyor. Sözlerimize dikkat edelim. Sadece, Nazım gibi dünyaya mal olmuş bir şairimizin ölüm yıldönümünde onu şiirleriyle anmak için açılmış bir başlık bu. Sorununuz sosyalizmi, komünizmi veya onun SSCB'deki uygulamasını tartışmak (daha doğrusu karalamak) ise bunu forumun "Siyaset" bölümünde açacağınız bir başlık ile yapabilirsiniz. Dikkat ederseniz bu başlık "Edebiyat" bölümünde açılmıştır.

Mesleğinizin ne olduğunu bilmiyorum, ama herkes önce kendi sorunlarını çözsün. Kimse kimseye ruh hastalıkları uzmanlığı yapmaya kalkmasın lütfen. Biz "devrimci geçinenlerin" "sorunsal düzlemlerdeki paradokslarımızın" ne olduğu da bırak biz "devrimci geçinenlere" kalsın.
Teşekkürler...

alphan
06-06-2005, 14:09
AnaBritannica Genel Kültür Ansiklopedisi Cilt 23 sayfa 337;
Nâzım Hikmet(Ran),Türkiye'de serbest nazmın ilk uygulayıcısı ve çağdaş Türk şiirinin öncüsü.Uluslararası bir üne ulaşmış,adı 20.yüzyılın ilk yarısında yaşamış olan dünyanın en büyük şairleri arasında anılmıştır............

alphan
06-06-2005, 14:29
Su başında durmuşuz
çınarla ben.
Suda suretimiz çıkıyor
çınarla benim.
Suyun şavkı vuruyor bize,
çınarla bana.

Su başında durmuşuz
çınarla ben,bir de kedi.
Suda suretimiz çıkıyor
çınarla benim bir de kedinin.
Suyun şavkı vuruyor bize
çınara,bana,bir de kediye.

Su başında durmuşuz
çınar,ben,kedi,bir de güneş.
Suda suretimiz çıkıyor
çınarın,benim,kedinin,bir de güneşin.
Suyun şavkı vuruyor bize
çınara,bana,kediye,bir de güneşe.

Su başında durmuşuz
çınar,ben,kedi,güneş,bir de ömrümüz.
Suda suretimiz çıkıyor,
çınarın,benim,kedinin,güneşin,bir de ömrümüzün.
Suyun şavkı vuruyor bize
çınara,bana,kediye,güneşe,bir de ömrümüze.

Su başında durmuşuz.
Önce kedi gidecek
kaybolacak suda sureti.
Sonra ben gideceğim
kaybolacak suda suretim.
Sonra çınar gidecek
kaybolacak suda sureti.
Sonra su gidecek
güneş kalacak,
sonra o da gidecek

Su başında durmuşuz
çınar,ben,kedi,güneş,bir de ömrümüz.
Su serin,
çınar ulu,
ben şiir yazıyorum,
kedi uyukluyor,
güneş sıcak,
çok şükür yaşıyoruz.
Suyun şavkı vuruyor bize
çınara,bana,kediye,güneşe,bir de ömrümüze.

Masalların Masalı/Nazım HİKMET

FT-2
23-06-2005, 18:28
VATAN, HİKMET ve MEHMET

Ben 39'lu, göbek adı Mehmet 93 harbi Dobruca göçmeni
Ali oğlu Mehmet'in torunu.

Nazilerin Avrupa'ya savaş açtığı yılın en soğuk bir gününde,
Duvarlarından tahtakuruların akın akın aktığı, mangalla ısıtılan bir odada Şipit gibi bir yer yatağında doğmuşum.

Ebem, bizim mahalleden elleri kınalı Fadime Ana,
Üç bayat yumurta ile yunmuşum.

Altıma ütüsüz bir keten bezi ile toprak sarmışlar,

Ebemden kalan bir Buldan bezi kundak içinde uyumuşum.
Babam Osmanlı Ordusunda 1315'li bir ermiş, daha dünkü çocuk.

Annem Bahçesaraylı Lâtif Ustanın kızı.
Bir Kırım Türkü'nün mavi gözlü yıldızı.

Sen bilmezsin değil mi yokluk yıllarını ?
Ben kıçımda yamalı bir don
Yalın ayak dolaşırken Ankara yollarını sen bilmezsin!...
Benim kafa kâğıdımda basılı damgaları sen görmedin ki...

'Ekmek karnesi verildi.'
'Patiska karnesi verildi.'
'Şeker karnesi verildi.'
damgalarıyla büyümedin ki..

Babam Mehmet oğlu 15'li Şevki
Atatürk Cumhuriyeti'nin ilk polisi.
Balıkesir'in iliklere işleyen soğuğunda 'elinde copu',
'İt gibi titremiş', 'sıtmadan kıvranmış' bu vatan için, bu bayrak için,
Onaltı yaşında Osmanlı neferi olduğu günleri hatırlar ağlardı için için.

Kırk yıl oradan oraya tâyin ettiler
severek gitti, gülerek gitti.
Ne 'fabrikası' vardı, ne de 'çek defteri' oradan oraya seğirtti.

Sen bilmezsin değil mi, Ahmediye'yi, Muhammediye'yi
Sen bilmezsin Genç Osman Destanı'nı, Kesik Baş adlı hikâyeyi...

Ben ayağımda Soğukkuyu lâstiğinden yapılmış yamalı pabuç ile dolaşırken,

Sen Moskova'nın Kızıl Meydan'ında votka içiyordun.
Ben şekersiz eşek sütüne doğranmış bayat ekmekli aşa kaşık çalarken,
Sen bir yanında Nataşa,
Bir yanında Vera'yla dalga geçiyordun.
Sen bilmezsin değil mi Amerikan donanmasının erlerini
Dolmabahçe'den Boğaz'a döktüğümüzü,
Bilmezsin.

Çünkü sen orak-çekiçli kızıllığı
Ay-Yıldız'ın gölgesi yerine seçiyordun!

Ben Dobruca'dan, 'VATAN'ından koparılan 93 göçmeni Mehmet'in torunu Mehmet
Ben kıçımda yamalı patiska don ile gezerken,
Hazar'ın siyah havyarını yiyordu 'Memet'

Biz bu VATAN'da soğuk bir kış günü doğduk,
Nice soğuk günlerden ulaştık bu günlere.
Biz nice 'ağaların tırnaklarını' kırdık 'kokmuş karanlıklarını boğduk',
Siper ettik göğsümüzü, senin gibi gülenlere.

Ben, 39'lu, Uşaklı Mehmet Tuncer
Hem tunç gibiyim hem de er.
Bu VATANda ben ve benim gibiler
Ne Amerika'ya, ne Rusya'ya, ne Çin'e kul olmadık, it olmadık.
Sen 'vatan hâiniymişsin', öyle diyorsun,
Biz bu VATANın sevdalısıyız, delisiyiz,
Öl! Derlerse bin kere ölürüz, bin kere diriliriz birer birer...

Tuncer GÜLENSOY
29 Mayıs 2005-Pazar Saat: 22.00

alphan
24-06-2005, 11:41
Geç bunları anam,babam,geç.Yeni şeyler söylemek lazım,yarına dair.

HOWARD ROAK
24-06-2005, 11:42
GÜNEŞİ İÇENLERİN TÜRKÜSÜ

Bu bir türkü:-
toprak çanaklarda
güneşi içenlerin türküsü!
Bu bir örgü:-
alev bir saç örgüsü!
kıvranıyor;
kanlı; kızıl bir meş'ale gibi yanıyor
esmer alınlarında
bakır ayakları çıplak kahramanların!
Ben de gördüm o kahramanları,
ben de sardım o örgüyü,
ben de onlarla
güneşe giden
köprüden
geçtim!
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi.
Ben de söyledim o türküyü!

Yüreğimiz topraktan aldı hızını;
altın yeleli aslanların ağzını
yırtarak
gerindik!
Sıçradık;
şimşekli rüzgâra bindik!.
Kayalardan
kayalarla kopan kartallar
çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını.
Alev bilekli süvariler kamçılıyor
şaha kalkan atlarını!


Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!


Düşmesin bizimle yola:
evinde ağlayanların
göz yaşlarını
boynunda ağır bir
zincir
gibi taşıyanlar!
Bıraksın peşimizi
kendi yüreğinin kabuğunda yaşayanlar!

İşte:
şu güneşten
düşen
ateşte
milyonlarla kırmızı yürek yanıyor!

Sen de çıkar
göğsünün kafesinden yüreğini;
şu güneşten
düşen
ateşe fırlat;
yüreğini yüreklerimizin yanına at!


Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!


Biz topraktan, ateşten, sudan, demirden doğduk!
Güneşi emziriyor çocuklarımıza karımız,
toprak kokuyor bakır sakallarımız!
Neş'emiz sıcak!
kan kadar sıcak,
delikanlıların rüyalarında yanan
o «an»
kadar sıcak!
Merdivenlerimizin çengelini yıldızlara asarak,
ölülerimizin başlarına basarak
yükseliyoruz
güneşe doğru!

Ölenler
döğüşerek öldüler;
güneşe gömüldüler.
Vaktimiz yok onların matemini tutmaya!


Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!


Üzümleri kan damlalı kırmızı bağlar tütüyor!
Kalın tuğla bacalar
kıvranarak
ötüyor!
Haykırdı en önde giden,
emreden!
Bu ses!
Bu sesin kuvveti,
bu kuvvet
yaralı aç kurtların gözlerine perde
vuran,
onları oldukları yerde
durduran
kuvvet!
Emret ki ölelim
emret!
Güneşi içiyoruz sesinde!
Coşuyoruz,
coşuyor!..
Yangınlı ufukların dumanlı perdesinde
mızrakları göğü yırtan atlılar koşuyor!


Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!



Toprak bakır
gök bakır.
Haykır güneşi içenlerin türküsünü,
Hay-kır
Haykıralım!

HOWARD ROAK
24-06-2005, 11:45
KEREM GİBİ

Hava kurşun gibi ağır!!
Bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
Koşun
kurşun
erit-
-meğe
çağırıyorum...

O diyor ki bana :
- Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Kerem
gibi
yana
yana...
"Deeeert
çok,
hemdert
yok"
Yürek-
-lerin
kulak-
-ları
sağır...
Hava kurşun gibi ağır...

Ben diyorum ki ona :
- Kül olayım
Kerem
gibi
yana
yana.
Ben yanmasam
sen yanmasan
biz yanmasak,
nasıl
çıkar
karan-
-lıklar
aydın-
-lığa...

Hava toprak gibi gebe.
Hava kurşun gibi ağır.
Bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
Koşun
kurşun
erit-
-meğe
çağırıyorum.....

trakyalı
24-06-2005, 11:50
Nazım dünyada 1 tane idi ama Türkiye kıymetini anlayamadı.
Hala onun şiirlerini benimsemeyip öcü gibi gösterenler var.
Üstelik bu zatlar eğitimli.

trakyalı
24-06-2005, 15:30
Ah Nazım şimdi yaşasaydın ne olurdu...

onkel 3
24-06-2005, 16:12
Mektuplar-(08) Sekizinci Mektup



Nasılsın Tulyakova, ne alemlerdesin?
Saman sarısı saçlar nasılsınız?
Ne alemlerdesiniz mavi kirpikler?
Mavi kirpikler yol verin,
gözlerinizin içini görmek istiyorum,
dolaşmak içinde gözlerinizin ve rastlamak kendime,
belki satırları arasında bir kitabın,
belki ikinci Pesçannaya'da otobüs durağında,
rastlamak kendime içinde gözlerinizin
ve 'Merhaba Nazım! ' demek, 'Nicesin, mutlu musun? '
Moskova Irmağı'na selam ederim.
Kızıl Meydan'a fabrika bacalarına, tiyatroların tümüne selam ederim,
evimizin, kapısına selam ederim,
İstanbul'un duvarda asılı resmine selam!

Beni sorarsanız, ben burda Kuzeydeyim iki gündür,
Aruşa'da, Moşi'de,
karlı Klimancora dağının dolaylarında.
Turistik bir dağ.
Otellerde konforu İsviçre turistlerinin.
Cagga kabilesi yaşıyor Moşi'de.
Otellerde, kahveliklerde ve sizalllıklarda çalışıyorlar.
Sizallıklar İngilizlerin, Hintlilerin, rumların.
Cagga halkı güler yüzlü, akıllı, yumuşak.
Erkekleri gömlekli, şortlu, ama yalyanak çoğu
..........
..........



Nazım Hikmet Ran

Thomas
24-06-2005, 16:25
Ah Nazım şimdi yaşasaydın ne olurdu...
"Şiir gibi yaşamak" derler ya...
İşte Nazım ömrünü şiir gibi yaşadı.
Şimdi yaşasaydı üzülürdü bence.

Ayrıca ben mezarının da getirilmesine taraftar değilim. Paramparça ederlerdi şimdiye kadar. Adı bile hala korkutuyor bazılarını çünkü...

Bırakalım orda kalsın. Orda saygı duyuluyor en azından....

zyprexa
04-06-2006, 00:32
Bugün yeryüzünün gelmiş geçmiş en büyük şairlerinden Nazım Hikmet Ran'ın
43.ölüm yıldönümü.
Büyük Ustayı saygıyla anıyorum.


DÜNYANIN EN TUHAF MAHLUKU

Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!

AKARTAL83
20-06-2006, 19:25
ya arkadaşlar yarım saattir uğraşıyorum ama bir türlü resim ekleyemedim nasıl beceriyorsunuz birniz anlatırsa sevinirim.......

AKARTAL83
06-07-2006, 15:26
http://img72.imageshack.us/img72/5483/nazimhkmet0up.jpg (http://imageshack.us)

baron11
08-07-2006, 03:08
NÂZIM'A BİR GÜZ ÇELENGİ

Neden öldün Nâzım? Senin türkülerinden yoksun ne yapacağız
şimdi
Senin bizi karşılarkenki gülümseyişin gibi bir pınar bulabilecek
miyiz bir daha?
Senin gururundan, sert sevecenliğinden yoksun ne yapacağız?
Bakışın gibi bir bakışı nereden bulmalı, ateşle suyun birleştiği
Gerçeğe çağıran, acıyla ve gözüpek bir sevinçle dolu?
Kardeşim benim, nice yeni duygular, düşünceler kazandırdın
bana
Denizden esen acı rüzgâr katsaydı önüne onları
Bulutlar gibi yaprak gibi uçarlar
Düşerlerdi orada, uzakta,
Yaşarken kendine seçtiğin
Ve ölüm sonrasında seni kucaklayan toprağa

Sana Şili'nin kış krizantemlerinden bir demet sunuyorum
Ve soğuk ay ışığını güney denizleri üstünde parıldayan
Halkların kavgasını ve kavgamı benim
Ve boğuk uğultusunu acılı davulların, kendi yurdundan...

Kardeşim benim, adanmış asker, dünyada nasıl da yalnızım
sensiz
Senin çiçek açmış bir kiraz ağacına benzeyen yüzünden
yoksun
Dostluğumuzdan, bana ekmek olan,
Rahmet gibi susuzluğumu gideren ve kanıma güç katan.

Zindanlardan kopup geldiğinde karşılaşmıştık seninle
Kuyu gibi kapkara zindanlardan
Canavarlıkların, zorbalıkların, acıların kuyuları
Ellerinde izi vardı eziyetlerin
Hınç oklarını aradım gözlerinde
Oysa sen parıldayan bir yürekle geldin
Yaralar ve ışıklar içinde

Şimdi ben ne yapayım? Nasıl tanımlar
Senin her yerden derlediğin çiçekler olmaksızın bu dünya.
Nasıl dövüşülür senden örnek almaksızın,
Senin halksal bilgeliğinden ve yüce şair onurundan yoksun?
Teşekkürler, böyle olduğun için! Teşekkürler o ateş için
Türkülerinle tutuşturduğun, sonsuzca.



Pablo NERUDA

Çeviren : Ataol BEHRAMOĞLU

JAKO
08-07-2006, 03:14
Nazım ilk gençlik, delikanlılık yıllarında, Moda'da yaşarken, semtin güzel kızlarından birine tutuluyor. Kız öylesine güzel ki, bütün Moda gençleri, platonik etkilenme alanındalar bu güzel kızın. Daha sonraları bir diplomatla evleniyor ve semtten ayrılıyor bu moda güzeli.

Moda'da o dönem, bir kaynak suyu var. Bir gün bu güzel kız, gidiyor o pınardan eğilip su içiyor ve hemen peşinden Nazım da gidiyor, o pınarın suyundan içiyor ve şu şiiri yazıyor:

Suları soğuk pınar
suları soğuk pınar
ateşten dudaklarını göğsüne koydu da yar
sen neden ısınmadın
sen neden ısınmadın

baron11
08-07-2006, 11:14
Kuvayı milliye destanı...

http://www.addmanisa.org/nazim.htm

26 AĞUSTOS GECESİNDE SAATLAR
İKİ OTUZDAN BEŞ OTUZA KADAR

ve

İZMİR RIHTIMINDAN AKDENİZ'E
BAKAN NEFER


Saat 2.30.

Kocatepe yanık ve ihtiyar bir bayırdır,
ne ağaç, ne kuş sesi,
ne toprak kokusu vardır.
Gündüz güneşin,
gece yıldızların altında kayalardır.
Ve şimdi gece olduğu için
ve dünya karanlıkta daha bizim,
daha yakın,
daha küçük kaldığı için
ve bu vakitlerde topraktan ve yürekten
evimize, aşkımıza ve kendimize dair
sesler geldiği için
kayalıklarda şayak kalpaklı nöbetçi
okşayarak gülümseyen bıyığını
seyrediyordu Kocatepe'den
dünyanın en yıldızlı karanlığını.
Düşman üç saatlik yerdedir
ve Hıdırlık-tepesi olmasa
Afyonkarahisar şehrinin ışıkları gözükecek.
Küzeydoğuda Güzelim-dağları
ve dağlarda tek
tek
ateşler yanıyor.
Ovada Akarçay bir pırıltı halinde
ve şayak kalpaklı nöbetçinin hayalinde
şimdi yalnız suların yaptığı bir yolculuk var :
Akarçay belki bir akar su,
belki bir ırmak,
belki küçücük bir nehirdir.
Akarçay Dereboğazı'nda değirmenleri çevirip
ve kılçıksız yılan balıklarıyla
Yedişehitler kayasının gölgesine girip
çıkar.
Ve kocaman çiçekleri eflâtun
kırmızı
beyaz
ve sapları bir, bir buçuk adam boyundaki
haşhaşların arasından akar.
Ve Afyon önünde
Altıgözler Köprüsü'nün altından
gündoğuya dönerek
ve Konya tren hattına rastlayıp yolda
Büyükçobanlar Köyü'nü solda
ve Kızılkilise'yi sağda bırakıp
gider.

Düşündü birdenbire kayalardaki adam
kaynakları ve yolları düşman elinde kalan bütün nehirleri.
Kim bilir onlar ne kadar büyük,
ne kadar uzundular?
Birçoğunun adını bilmiyordu,
yalnız, Yunan'dan önce ve Seferberlik'ten evvel
Selimşahlar Çiftliği'nde ırgatlık ederken Manisa'da
geçerdi Gediz'in sularını başı dönerek.

Dağlarda tek
tek
ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saatı sordu.
Paşalar : «Üç,» dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlıyacaktı.

Saat 3.30.

Halimur - Ayvalı hattı üzerinde
manga mevziindedir.

İzmirli Ali Onbaşı
(kendisi tornacıdır)
karanlıkta gözyordamıyla
sanki onları bir daha görmiyecekmiş gibi
baktı manga efradına birer birer :
Sağda birinci nefer
sarışındı.
İkinci esmer.
Üçüncü kekemeydi
fakat bölükte
yoktu onun üstüne şarkı söyliyen.
Dördüncünün yine mutlak bulamaç istiyordu canı.
Beşinci, vuracaktı amcasını vuranı
tezkere alıp Urfa'ya girdiği akşam.
Altıncı,
inanılmıyacak kadar büyük ayaklı bir adam,
memlekette toprağını ve tek öküzünü
ihtıyar bir muhacir karısına bıraktığı için
kardeşleri onu mahkemeye verdiler
ve bölükte arkadaşlarının yerine nöbete kalktığı için
ona «Deli Erzurumlu» derdiler.
Yedinci, Mehmet oğlu Osman'dı.
Çanakkale'de, İnönü'nde, Sakarya'da yaralandı
ve gözünü kırpmadan
daha bir hayli yara alabilir,
yine de dimdik ayakta kalabilir.
Sekizinci,
İbrahim,
korkmıyacaktı bu kadar
bembeyaz dişleri böyle tıkırdayıp
birbirine böyle vurmasalar.
Ve İzmirli Ali Onbaşı biliyordu ki :
tavşan korktuğu için kaçmaz
kaçtığı için korkar.

Saat 4.

Ağzıkara - Söğütlüdere mıntıkası.
On ikinci Piyade Fırkası.
Gözler karanlıkta, uzakta.
Eller yakında, makanizmalar üzerinde.
Herkes yerli yerinde.
Tabur imamı
mevzideki biricik silâhsız adam :
ölülerin adamı,
kırık bir söğüt dalı dikerek kıbleye doğru,
durdu boyun büküp
el kavuşturup
sabah namazına.
İçi rahattır.
Cennet, ebedî bir istirahattır.
Ve yenilseler de, yenseler de âdâyı,
meydânı gazadan o kendi elleriyle verecektir
Cenâbı rabbülâlemîne şühedâyı.

Saat 4.45.

Sandıklı civarı.
Köyler.
Sarkık, siyah bıyıklı süvari,
çınar dibinde, beygirinin yanında duruyordu.
Çukurova beygiri
kuyruğunu karanlığa vuruyordu :
dizkapaklarında kan,
kantarmasında köpük...
İkinci Süvari Fırkası'ndan Dördüncü Bölük,
atları, kılıçları ve insanlarıyla havayı kokluyor.
Geride, köylerde bir horoz öttü.
Ve sarkık, siyah bıyıklı süvari
ellerinin tersiyle yüzünü örttü.
Karşı dağlar ardında, düşman elinde kalan
bir başka horoz vardır :
baltaibik, sütbeyaz bir Denizli horozu.
Düşmanlar herhal onu çoktan kesip
çorbasını yapmışlardır...

Saat beşe on var.

Kırk dakka sonra şafak
sökecek.
«Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak».
Tınaztepe'ye karşı Kömürtepe güneyinde,
On beşinci Piyade Fırkası'ndan iki ihtiyat zabiti
ve onların genci, uzunu,
Darülmuallimin mezunu
Nurettin Eşfak,
mavzer tabancasının emniyetiyle oynıyarak
konuşuyor :
-Bizim İstiklâl Marşı'nda aksıyan bir taraf var,
bilmem ki, nasıl anlatsam,
Âkif, inanmış adam,
fakat onun, ben,
inandıklarının hepsine inanmıyorum.
Meselâ, bakın :
«Gelecektir sana vaadettiği günler Hakkın.»
Hayır,
gelecek günler için
gökten âyet inmedi bize.
Onu biz, kendimiz
vaadettik kendimize.
Bir şarkı istiyorum
zaferden sonrasına dair.
«Kim bilir belki yarın...»

Saat beşe beş var.

Dağlar aydınlanıyor.
Bir yerlerde bir şeyler yanıyor.
Gün ağardı ağaracak.
Kokusu tütmeğe başladı :
Anadolu toprağı uyanıyor.
Ve bu anda, kalbi bir şahan gibi göklere salıp
ve pırıltılar görüp
ve çok uzak
çok uzak bir yerlere çağıran sesler duyarak
bir müthiş ve mukaddes mâcereda,
ön safta, en ön sırada,
şahlanıp ölesi geliyordu insanın.

Topçu evvel mülâzımı Hasan'ın
yaşı yirmi birdi.
Kumral başını gökyüzüne çevirdi,
kalktı ayağa.
Baktı, yıldızları ağaran muazzam karanlığa.
Şimdi bir hamlede o kadar büyük,
öyle şöhretli işler yapmak istiyordu ki
bütün ömrünü ve hâtırasını
ve yedi buçukluk bataryasını
ağlanacak kadar küçük buluyordu.

Yüzbaşı sordu :
- Saat kaç?
- Beş.
- Yarım saat sonra demek...

98956 tüfek
ve şoför Ahmet'in üç numrolu kamyonetinden
yedi buçukluk şnayderlere, on beşlik obüslere kadar,
bütün âletleriyle
ve vatan uğrunda,
yani, toprak ve hürriyet için ölebilmek kabiliyetleriyle
Birinci ve İkinci ordular
baskına hazırdılar.

Alaca karanlıkta, bir çınar dibinde,
beygirinin yanında duran
sarkık, siyah bıyıklı süvari
kısa çizmeleriyle atladı atına.
Nurettin Eşfak
baktı saatına :
- Beş otuz...
Ve başladı topçu ateşiyle
ve fecirle birlikte büyük taarruz...

Sonra.
Sonra, düşmanın müstahkem cepheleri düştü.
Bunlar :
Karahisar güneyinde 50
ve doğusunda 20-30 kilometredeydiler.

Sonra.
Sonra, düşman ordusu kuvâyi külliyesini ihâta ettik
Aslıhanlar civarında
30 Ağustosa kadar.

Sonra.
Sonra, 30 Ağustosta düşman kuvâyı külliyesi imha ve esir olundu.
Esirler arasında General Trikopis :
Alaturka sopa yemiş bir temiz
ve sırmaları kopuk frenk uşağı...

Yaralı bir düşman ölüsüne takıldı Nurettin Eşfak'ın ayağı.
Nurettin dedi ki : «Teselyalı Çoban Mihail,»
Nurettin dedi ki : «Seni biz değil,
buraya gönderenler öldürdü seni...»

Sonra.
Sonra, 31 Ağustos günü
ordularımız İzmir'e doğru yürürken
serseri bir kurşunla vurulan
Deli Erzurumluydu.
Devrildi.
Kürek kemikleri altında toprağı duydu.
Baktı yukarı,
baktı karşıya.
Gözler hayretle yandılar :
önünde, sırtüstü, yan yana yatan postalları
her seferkinden kocamandılar.
Ve bu postallar daha bir hayli zaman
üzerlerinden atlayıp geçen arkadaşların arkasından
seyredip güneşli gökyüzünü
ihtiyar bir muhacir karısını düşündüler.
Sonra...
Sonra, sarsılıp ayrıldılar birbirlerinden
ve Deli Erzurumlu ölürken kederinden
yüzlerini toprağa döndüler...

Solda, ilerdeydi Ali Onbaşı.
Kan içindeydi yüzü gözü.
Bir süvari takımı geçti yanından dörtnala.
Kaçanı kovalamıyordu yalnız
ulaşmak da istiyordu bir yerlere
ve sadece kahretmiyor
yaratıyordu da.
Ve kılıçların,
nalların,
ellerin
ve gözlerin pırıltısı
ardarda çakan aydınlık bir bütündü.
Ali Onbaşı bir şimşek hızıyla düşündü
ve şu türküyü duydu :
«Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benziyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu dâvet bizim...

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesine,
bu hasret bizim...»>

Sonra.
Sonra, 9 Eylülde İzmir'e girdik
ve Kayserili bir nefer
yanan şehrin kızıltısı içinden gelip
öfkeden, sevinçten, ümitten ağlıya ağlıya,
Güneyden Kuzeye,
Doğudan Batıya,
Türk halkıyla beraber
seyretti İzmir rıhtımından Akdeniz'i.

Ve biz de burda bitirdik destanımızı.
Biliyoruz ki lâyığınca olmadı bu kitap,
Türk halkı bağışlasın bizi,
onlar ki toprakta karınca,
suda balık,
havada kuş kadar
çokturlar;
korkak,
cesur,
câhil,
hakîm
ve çocukturlar
ve kahreden
yaratan ki onlardır,
kitabımızda yalnız onların mâcereları vardır...


Nazım Hikmet

baron11
26-10-2006, 23:31
Nazım Hikmet Vakfı sanat galerisi açılıyor

Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı, Taksim-Sıraselviler’deki merkezinin bir bölümünü, sanata ve sanatseverlere hizmet vermek amacıyla sanat galerisine dönüştürdü.
Galeride, 2 Kasım Perşembe günü açılacak olan ilk sergi “Doruktaki Çağdaşlar II” adını taşıyor. Aralarında Alaeddin Aksoy, Mustafa Ata, Özdemir Altan, İbrahim Balaban, Adnan Çoker, Burhan Doğançay, Turan Erol, Mehmet Güleryüz, Ergin İnan, Komet, Güngör Taner, Ömer Uluç gibi ünlü ressamların yer aldığı sergi 25 Kasım’a kadar sürecek.
Tevfik İhtiyar tarafından yönetilen galeride, çağdaş Türk resminin özgün isimlerine yer verilmesinin yanı sıra vakfın ruhuna ve amacına uygun olarak genç yeteneklere yönelik resim yarışmalarının ve çağdaş Türk resim müzayedelerinin yapılması düşünülüyor.(ANKA)

Grandmaster
24-07-2007, 17:29
nazım hikmet hayranlarının goruslerini degistirmeye calısmak gibi bir niyetim yok..ama bazılarımıza fikir verebilir..
7 yıl once kaleme alınmış bir yazı..umarım imzaya tkılmaz kimse ve herkes objektif olur..
saygılar...

NAZIM HİKMET ÜZERİNE, GECİKMİŞ BAZI GÖRÜŞLER

Nazım Hikmet’in ülkemizin aydın geçinen kesimi , medya ve sanat çevrelerinden aldığı ölçüsüz methiyeler, sevgi ve saygı beni son yirmi, yirmibeş senedir rahatsız etmekte idi.

Bu rahatsızlığım son yıllarda daha da arttı. Nazım yalakalığına ona ideolojik karşı olanlar da başladılar. Bu kişiler (başta Türkeş olmak üzere diğer sol karşıtı kesimler), Nazım’a övgüler düzerek entellektüel çevrelerde statü kazanma hevesine düştüler. Artık sağ çevreler Nazım’dan şiirler okuyarak medyada takdir görme yarışına girdi.

Türk medyasında , sanat dünyasında Nazım büyük bir kahraman ve tabu. Her vesileyle kutlamalar, törenler , lehte yazılar, TV programları v.s. Derken, Sayın Cumhurbaşkanımız da modaya uydu: AGIT Konferansında Nazım’dan bir beyit okudu.

Milenyumu karşılayan Hürriyet gazetesi 31 Aralık 1999 nüshasının baş sayfasını, Nazım’ın basit bir ideolojik şiirine ayırdı. Tüm bunlar yetmedi sevgili dostum Kültür Bakanı İstemihan Talay, '2002 yılının Nazım’ın yüzüncü doğum günü olarak UNESCO tarafından tüm dünyada kutlanması' teklifi ile ortaya çıktı.

Neyse, kim bu Nazım Hikmet? Kendisi , ülkesi , insanlık , çevre , tabiat , sanat v.s için neler yapmış?

Nazım Hikmet, zengin bir ailenin kültürlü çocuğu. O sıralar birçok iyi halli aile çocuğunun başına geldiği gibi sosyalizme bağlanmış. Marks’in dediği gibi 'sosyalizme, zincirlerinden başka kaybedecek birşeyleri kalmıyan işçi sınıfı' öncülük etmedi!. Rahat yaşayan aile çocukları biraz sosyalizmin humanist ve romantik havası birazda yaşadıkları göreceli rahat hayatın verdiği kompleks yüzünden takıldılar.

1920’lerde Nazım Hikmet, sosyalist bir şair. İnsanlığın sosyalizm sayesinde bütün kötülüklerden kurtulacağına samimi olarak inanıyor.

Bu inancını mertçe ifade ediyor. Bu yüzden hapislerde yatıyor. Uğruna fedakarlık yaptığı işçi sınıfını ancak hapiste tanıyor.

1936 önemli bir tarih ; basit bir beceriksizlik , kötü talih v.s. Bahriyeyi isyana kışkırtıyor diye Nazım Hikmet (haksız bir şekilde!) çok uzun bir hapis cezasına çarptırılıyor.

İşin garipliğine bakın ki, 1930 dan beri Türkiye büyük ölçüde Stalin Rusyasının etkisi altında. CHP, totaliter idaresine ideal örnek olarak SSCB Komünist partisini alıyor. Ankara, Rus müşavirlerle kaynıyor. İlk beş yıllık plan, Ruslar tarafından yapılıyor. Cumhuriyetin ilk sanayi tesisleri, modası geçmiş Rus teknolojisi ve yardımı ile kuruluyor. Özel sektör ezilerek devletleştiriliyor.

Taksim anıtında, Atatürk’ün arkasında, iki Sovyet mareşalı boy gösteriyor. Tüm bunlar yetmiyor CHP zaten ezdiği sanat ve kültür hayatını tamamen kontrol altına almak için halk evlerini kuruyor. Köylüleri de ne olur ne olmaz tam kontrol altına almak için köy enstitüleri açılıyor.

Bu ahval ve şerait altında sosyalist bir şairin ağır hapse mahkum olması tam bir komedi. Nazım Hikmet özlediği , uğruna çok şey verdiği rejimin zaten Ankara’da iktidar olduğunun farkında değil. Meseleyi zamanın Ankara Valisi Tandoğan özetliyor:

“Size ne oluyor? Memlekete komünizm lazımsa onu da biz getiririz.”

Derken 14 Mayıs 1950 seçimlerinde DP, (aslında Türk Milleti) tüm baskılara, engellemelere rağmen iktidara geliyor. Ve, çıkarılan büyük af sayesinde, Nazım Hikmet hapisten çıkıyor.

İşte bir garabet daha; bugün Nazım Hikmet hayranları, İnönü’nün totaliter idaresini methede, methede bitiremiyorlar. O idare altında Nazım Hikmet’in zindanda olduğunu, es geçiyorlar. Nazım’ı hapisten çıkaran DP iktidarına ise, küçük beyinleriyle, her türlü kötülemeyi yapmayı görev biliyorlar.

Nazım Hikmet rahat değil. Yaşı geçkin olmasına rağmen, (yapmadığı için) askere alınmaktan korkuyor. Genç arkadaşı Refik Erduran (bugün benim yakın dostumdur), sürat motoruyla Nazım Hikmet’i, Karadeniz çıkışında bir Romen şilebine bindiriyor. Önce Romanya , sonra ver elini Moskova. İyi bir karşılama. Yıl bin dokuz yüz elli bir.

İşte bundan sonrası beni çok rahatsız ediyor; 1951’de Nazım Moskova’ya varıyor. O yıllarda Moskova’da üç, beş gün kalan vasat zekalı bir insan bile sosyalist totaliter rejimin insanlık haysiyetini ayaklar altına alan, Dünya tarihinin gördüğü en iğrenç yönetim tarzı olduğunu anlardı.

Moskova’da tarihin en büyük katili olan Stalin, hâşa tanrı gibi ve SSCB’de Sanat demek, Stalin’e ve onun iğrençliklerine yağ çekmekten başka birşey değil. (Hitler’le Stalin’i karşılaştırırsanız, Hitler nisbeten hafif kalır!)

Bu ortamda Nazım ne yapıyor ? Beş, on gün, bir, iki ay içinde fırsatını bulup SSCB dışına mı gidiyor? Fransa’ya (büyük bir sosyalist partisi ve solcu büyük bir sanat çevresi var) veya İngiltere’ye, olmadı İtalya’ya iltica talebinde mi bulunuyor?

Hayır! Nazım’a Moskova’da bir yazlık , bir kışlık , sekreter ve maaş veriliyor. 1951-63 arası ölene kadar insanlık tarihinin en iğrenç en aşağılık, en zararlı rejimine bile , bile propogandistlik yapıyor.

Bu arada, zorla sosyalist yapılan Doğu Avrupa ülkelerinde, halkların çeşitli kalkışmaları var, bunlar vahşi şekilde eziliyor. Nazım’da çıt yok. En çarpıcısı, 1956 Macaristan olayları; zavallı Macarlar, istedikleri biraz hürriyeti çok ağır ödüyorlar. Nazım gene sosyalizmin resmi propogandistliğine devam ediyor.

Latin Amerika, Avrupa, Asya ülkelerini dolaşıyor. Oralarda sol çevrelere, büyük Türk şairi olarak takdim ediliyor. Ve O görevini, KGB gözetimi altında, tam bir itaat ve sadakatla sürdürüyor.

Bu süre içinde, Zekeriya ve Sabiha Sertel'ler Moskova’ya gidiyor. Oradaki atmosfere dayanamayarak kısa sürede ayrılıyorlar. Viyana’ya yerleşiyorlar.

Kore harbinde BM emrinde komünistlere karşı savaşan Türk askerine hakaret eden şiirleri kaleme alıyor. 1950-60 arası Türkiye çok başarılı işler yapmasına rağmen Nazım devamlı Türkiye’yi, Türk demokrasisini aşağılıyor.

Bana göre, Nazım zayıf karakterli bir zavallı. Ancak, ülkemiz fikir hayatını uzun süredir zehirleyen ve hâlâ da buna devam eden çok zararlı bir zavallı. Bir bakıma, ben bu yazıyı yazarak Nazım’a gereksiz iltifat etmiş oluyorum. Bu yazının amacı, aydınlarımızın Nazım’ı analitik sorgulamalarına teşvik etmek.

Düştüğümüz komik durumlara bakın! Sosyalizm yirminci yüzyılın en büyük belâsı, insanlık büyük bedel ödemiş. Türkiye, bedel ödemeye devam ediyor.

Bu gün ülkemizdeki, devletçi , bürokratik , anti-demokratik yapı 1930’lara dayanıyor. Ve bu yapının harcında devletçi-sosyalizm var. Türk halkının fakirliği , kalitesiz mutsuz bir hayata mahkum olmasında en büyük etken sosyalist-devletçi felsefe ve bunun 1930’lardan beri, lök gibi oturan yapısı.

1989’da sosyalizm çökmüştü (zaten, için için çökmüştü) ve 1989’da yıkıldı. Biz ise, Dünya tarihinin en zararlı totaliter rejimine, kendi rahatı ve menfaati için propagandistlik yapmış birini UNESCO ya tavsiye ediyoruz. Sormazlar mı, kimdir, ne yapmış bu adam?

Hürriyet gazetesi iki bin yılını karşılarken böyle birinin şiirini kapağına koyuyor. Ne diyor bu şiirde Nazım ?
“Bana yeter
Yirminci asırda olduğum safta olmak,
Bizim tarafta olmak
Ve döğüşmek yeni bir âlem için...”

Nazımın, ideolojik olmayan bazı güzel hasret, aşk şiirleri var. Ben, şiirden şöyle böyle anlarım. Ancak Nazım, şiiri sosyalist ideolojisi için hayasızca kullanmış ve şiire büyük saygısızlık yapmıştır.

Değerli dostlarım, Nazım’ı iyice inceleyin.

Türk toplumu, Nazım’dan daha karakterli, daha namuslu, daha başarılı birçok şair, sanatçı yetiştirmiştir. Onları aydınlığa çıkarmaya biraz vakit ayırın.

Nazım yalakalığı kabak tadı verdi artık!

Besim Tibuk 3 Şubat 2000

madenci
24-11-2007, 01:35
Okudum okudum sona varınca dipten kim cıktı...Zamanında kendi holdingini dahi yönetemeyip batıran, ondan sonra medyada her fırsatta nerderyse Romayıda yakanın Karl Marks olduğunu söyleyen,devletciliğe ver yansın eden sonra yine devletin ayaklarına kapanıp Holdigini İstanbul yaklaşımına aldıran Sonra "Yaw sen holdigini dahi yönetemiyon memleketin yönetimine nasıl talip olin" düşünmeyelim diye tek kişilik partisinin başkanlığından istifa eden ADAM...kim zavallı ?

PARK
24-11-2007, 02:18
Yaşamak

Bir ağaç gibi,tek ve hür

Ve bir orman gibi

Kardeşçesine...

Ruhun şad olsun büyük şair

yosun
24-11-2007, 16:37
.....
Değerli dostlarım, Nazım’ı iyice inceleyin.

Türk toplumu, Nazım’dan daha karakterli, daha namuslu, daha başarılı birçok şair, sanatçı yetiştirmiştir. Onları aydınlığa çıkarmaya biraz vakit ayırın.

Nazım yalakalığı kabak tadı verdi artık!

Besim Tibuk


Besim Tibuk Kimdir?

Liberal Demokrat Parti (LDP) eski Genel Başkanı olan Tibuk politik hayata, Demokrat Parti'nin tekrar kuruluşunda görev alarak atıldı. DP'nin bir süre İstanbul İl Başkanlığını yaptı. Bu görevinden ayrılan Besim Tibuk 26 Temmuz 1994 tarihinde Liberal Parti’yi kurdu. Parti Bir süre sonra Liberal Demokrat Parti adını aldı. 3 Kasım seçimlerinde hezimete uğrayanlardandır.

Tibuk'un sahibi ve hissedarı olduğu şirketler

Net Holding, Net Turizm, Net Mağaza A. Ş. , Turistik Tesis İşletmeciliği, Kosmos Turizm, Net Konaklama, Net Yapı, Netpark, Net Turizm Yayıncılık, Inter Turizm, Merit A. Ş, Netel, Halikarnas A. Ş. , Loytaş, Akarnet, Side Turizm, Netsel, Sunyat Marina Işletmeciliği, Bazaar 54, Keskin Color, Rom Reklam, Aris, Net Corp, Galeri Istanbul halı, Istanbul Turizm Mağazıcılık, Teras Tur, Nega Turizm, Egenet, Megavizyon.

Tibuk'tan inciler

"Menderes ve arkadaşlarının asıldığı gün yas ilan edilsin" diyen, Adnan Menderes'i kahraman olarak gören Tibuk'un tartışma yaratan bazı sözleri şöyle:

* DGM'yi kapatıp ihtisas mahkemeleri kuracağız.
* Kahvehaneler ekonominin emniyet sübabıdır.
* Paranın akı karası olmaz.
* Cezaevine giren rahat ediyor. Suçlular hücreye atılsın, ciğerleri sökülsün.
* Kabotaj Bayramı değil, sabotaj bayramı.

gizemliduygular
24-11-2007, 17:22
Büyük Taarruz

Dağlarda tek
tek
ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı öyle ferahtılar ki
sayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birden bire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saati sordu.
Paşalar `üç' dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun kenarına kadar,
eğildi durdu.
Bıraksalar
ince uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlayacaktı.

Nazım Hikmet Ran

gizemliduygular
24-11-2007, 17:33
Karıma Mektup

Bir tanem!
Son mektubunda:
"Başım sızlıyor
yüreğim sersem!"
diyorsun.
"Seni asarlarsa
seni kaybedersem,"
diyorsun,
"yaşayamam!"

Yaşarsın, karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgarda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı,
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlarda
ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
razı olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki, sevgili,
zavallı bir çingenenin
kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer
ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar
Nazım'a!

Ben,
alacakaranlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim,
ve yalnız
yarım kalmış bir şarkının acısını
toprağa götüreceğim...
Karım benim!
İyi yürekli,
altın renkli,
gözleri baldan tatlı arım benim;
ne diye yazdım sana
istendiğini idamımın,
daha dava ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal!
Paran varsa eğer
bana fanila bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağrısı.
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı.

Nazım Hikmet Ran

Grandmaster
24-11-2007, 18:49
İstiklal savaşımızda 18 yaşındaki delikanlılardan 70 yaşındaki dedelere kadar erkekler cephede savaşırken, yaşlı teyzeler vatan malı ıslanmasın diye kış günü bebeğinin üzerindeki örtüyle silahların üzerini örterken Nazım Hikmet 20 yaşında cepheye koşacağı yerde komünist Sovyetler Birliğine devrimi kutlamaya koşmuştur.

Lenin, 6 yıl içinde 28 psikopos, 1215 papaz, 6.575 profesör, 8.800 hekim, 54.850 subay, 260.000 er, 105.000 polis memuru, 48.000 jandarma, 12.500 memur, 335.250 aydın, 192.000 işçi, 815.000 köylü olmak üzere yaklaşık 2 milyon kişiyi katletmiştir. Nazım bu gerçeği bile bile Türkiye'yi Moskova'ya uydu komünist bir devlet haline getirmek için mücadele etmiştir.

Nazım, Stalin için ''beni o yarattı'' demiştir. Stalin 112bin Türk ailesini buzlara gömmüştür. 425bin Türk'ü yük vagonlarında haftalarca aç, susuz, tuvaletsiz, havasız bırakarak yerlerinden etmiştir. Kırım Türklerini, Özbek Türklerini birbirine kırdırtmaya çalışmıştır. Türk'ü Türk'e kırdırmak için elinden geleni yapmıştır. Nazım, Stalin'in öldüğü akşam Budapeşte radyosundan Stalin'e şiirler, ağıtlar okumuştur.

Nazım'ın Stalin'i değil, sürgün edilen yüzbinleri, katledilen milyonları sevmesini isterdik. Damarında bir gram Türk kanı taşımayan Nazım Hikmet, Stalin'in katlettiği milyonlarca Türk için bir nebze üzülmemiştir.

Her Türk Milliyetçisi Atatürk'ü sever, onu sevmeyenleri sevmez. Şu mısralar Nazım tarafından Atatürk için yazılabilmiştir.

'Burjuva, Kemal'in omzuna binmiş,
Kemal kumandanın kordonuna.
Kumandan kahyanın cebine inmiş,
Kahya adamların donuna.
Uluyorlar.
Hav, hav, hav.... Hak tu.....'

O, Lenin gibi milyonların katillerine, Stalin gibi soydaşlarımızı hayvan vagonlarına doldurup Sibirya buzlarında ölüme terk eden canilere aşık olmuş, Türk milletini düşman çizmelerinden kurtaran Atatürk'e ve Türk ordusuna hakaret yağdırabilmiştir.

Birilerinin gözünde evliya olsa bile, biz onu nasıl sevelim ?

Nasıl !

Grandmaster
24-11-2007, 19:01
nazım hikmet 1902 yılında selanik'te doğmuş, 1963 yılında moskova'da ölmüştür.annesi celile hanım, babası ise hikmet bey'dir.nazım'la birlikte 1921 yılında rusya'ya kaçan vâlâ nurettin "bu dünyadan nazım geçti" adlı eserinin 32. sayfasında celile hanım'ın, büyükbabası olan mustafa celaleddin paşa'nın, borjenski soyadlı polonya'lı bir yahudi olduğunu yazar. yine aynı eserin 33. sayfasında ise nazım'ın anneannesinin büyük dedesi olan müşir mehmet ali paşa'nın da fransız asıllı bir protestan olduğu kaydedilmektedir.nazım polonya bağınıda inkar etmiyor.

"lehistan'dan gelmiş dedelerimden biri...
göğsümüzü kabartmıyor değil
dedelerimden birinin lehli oluşu..."



nazım hikmet’in şöhreti atatürk’e kadar ulaşmıştı. atatürk’te nazım adına yapılan bu geniş reklam ve propagandaya pek iltifat etmediği için: “şunun şiirlerini bir de kendi ağzından plağa alın, getirin bakayım” talimatını verdi. nazım’ın hazer ve salkımsöğüt adlı şiirleri kendi sesinden plağa kaydedilip atatürk’e getirilmiş, atatürk bu şiirleri dinledikten sonra aynen: “bu şiirlerde türk milletinin hayatina kasteden bir bomba var” demiş…

“trabzon'’da bir motor açılıyor
sahilde kalabalık
motoru taşlıyorlar
son perdeye bakıyorlar!
burjuva, kemal'’in omzuna binmiş
…………………………………………”
nazım hikmet bu şiirinde kendi gibi komunist olan mustafa suphi, etem nejat ve arkadaşlarının trabzon açıklarında motörlü kayıkta öldürülüşlerinden dolayı büyük bir kin içinde atatürk’e şiir ile saldırmaktadır.

moskova radyosu dün akşamki yayınlarında kızıl şair nazım hikmet'in moskova'ya vardığını ve hava alanında beyanatta bulunurken "beni yaratan stalindir" diye bağırdığını bildirmiştir. gene moskova radyosu'na göre, kızıl şair, stalin'i göklere çıkaran şu sözleri de sarf etmiştir:" gözlerimin ışığını staline borçluyum, her şeyimi ona borçluyum, o beni yarattı, o beni yaşatıyor." (kaynak:cumhuriyet, 30 haziran 1951)

“o kadar bahtiyarım ki! ben bütün hayatımı, idealimi, aşkımı bu muazzam şehre borçluyum. ben sovyetler birliğinin çocuğuyum. bugün memleketimin halkı amerikan emperyalistlerinin elinde esirdir. türk halkı amerikan üniforması giydirilerek kore’ye katil olmaya gönderilmektedir.”

nazımın sözlerinden anlaşılan o ki bu vatanın şairi olmadığıdır.hangi vatan ona kucak açmışsa o vatanın şairi olmuştur ama genetik olarak kan bağı olan slavların yanında kendini daha bahtiyar hissettiğini kenidisi belirtiyor.acaba bu yazıyı adam gibi salyalarını akıtmadan eleştribilecek.kaynak göstererek yalanlayabilecek bir baba yiğit var mıdır sorusunu sormama sebeb olan şahıs.
yıldız sözlük...

Grandmaster
24-11-2007, 19:10
Besim Tibuk a takılan arkadaslar..imzaya takılmamanızı istemiştim...
Şimdi ben bi yazı yazsam sizler bu yazıya sonuna kadar katılsanız,en sonda da benim imzamı gorseniz.."yahu bu adam şoyle adam boyle adam deyip" begenmekten vaz mı geçeceksiniz...bırakın imzayı da fikirleri tartışın

yosun
24-11-2007, 19:57
Besim Tibuk, emperyalizmin bayraktarlığını yapan, hiç bir sanatsal faaliyeti olmamış, sanatın hiç bir dalında, hiç bir şey üretememiş "patron" ve "siyasal bir kimlik" olmaktan öte geçememiş biri olarak neye dayanarak sanatı ile dünyaca kabul görmüş Nazım Hikmet'in şiirleri için abuk sabuk yorumlar yapabiliyor? Anlaşılır gibi değil.

Bir insanın siyasal fikirlerini ve siyasal duruşunu sevmemek, beğenmemek başkadır. Aynı insanın sanatsal yönünü eleştirmek, yorumlamak başkadır.
Sanat hakkında fikir sahibi olmayanlar sanatı eleştirmeye kalkışırsa ortaya böyle Besim Tibuk'un yaptığı gibi sapla samanı birbirine karıştırmak gibi gülünç bir tablo çıkar.

Şahsen Yaşar Kemal'in siyasal duruşunu beğenmem ve tasvip etmem. Ancak, edebi yönü ve eserlerinin önünde de saygı ile eğilirim.

Besim Tibuk kimdir? Hangi eserlerin altına imza atmıştır? Hiç...

Dolayısı ile zatı muhteremin tartışılacak ya da tartışılmaya değecek bir fikri mi var ki tartışılsın...

latino
24-11-2007, 20:01
[QUOTE=yosun;2021407]Besim Tibuk, emperyalizmin bayraktarlığını yapmaktan öte geçemeyen, hiç bir sanatsal faaliyeti olmamış, sanatın hiç bir dalında, hiç bir şey üretememiş "patron" ve "siyasal bir kimlik" olarak neye dayanarak sanatı ile dünyaca kabul görmüş Nazım Hikmet'in şiirleri için abuk sabuk yorumlar yapabiliyor anlaşılır gibi değil.

Bir insanın siyasal fikirlerini ve siyasal duruşunu sevmemek, beğenmemek başkadır. Aynı insanın sanatsal yönünü eleştirmek, yorumlamak başkadır.
Sanat hakkında fikir sahibi olmayanlar sanatı eleştirmeye kalkışırsa ortaya böyle Besim Tibuk'un yaptığı gibi sapla samanı birbirine karıştırmak gibi gülünç bir tablo çıkar.

Şahsen Yaşar Kemal'in siyasal duruşunu beğenmem ve tasvip etmem. Ancak, edebi yönü ve eserlerinin önünde de saygı ile eğilirim.

Besim Tibuk kimdir? Hangi eserlerin altına imza atmıştır? Hiç...

Dolayısı ile zatı muhteremin tartışılacak ya da tartışılmaya değecek bir fikri mi var ki tartışılsın...[/QUOTE/)

:cool: :cool: :cool: :cool:

yosun
24-11-2007, 20:21
Sayın Grandmaster, yazılarınız alıntı mı yoksa kendi fikirleriniz mi? Alıntı ise kaynağını da belirtir misiniz?

Rica etsem, burjuva ile başlayan ve Nazım Hikmet'e malettiğiniz şiiri yorumlar mısınız lütfen?

Grandmaster
24-11-2007, 20:46
Sayın Grandmaster, yazılarınız alıntı mı yoksa kendi fikirleriniz mi? Alıntı ise kaynağını da belirtir misiniz?

Rica etsem, burjuva ile başlayan ve Nazım Hikmet'e malettiğiniz şiiri yorumlar mısınız lütfen?

benim o şiiri malettiğim felan yok..araştırın isterseniz biraz..ayrıca şiirin ne anlattıgı da cok acık bi daha acıklayıp sinirlerimi hoplatmama gerek yok

Grandmaster
24-11-2007, 20:46
Kaynak: Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi arşivi.....
Yayınlayan: Cenk Başlamış - Vladimir Jarov - Milliyet Gazetesi 21 Aralık 1992 tarihli “SBKP Belgelerinde Türkiye” başlıklı yazı dizisi.

Nazım'ın Sovyet vatandaşlığına geçmek için o dönemdeki Sovyet lideri Nikita Jcrusçev'e yazdığı mektup”

Saygıdeğer Nikita Sergeyeviç

19 yaşından beri, yalnızca kalbim ve kafamla değil, geçmişimle de Sovyetler Birliği’ne bağlıyım.

Bolşevik Partisi’ne, ilk olarak 1923 yılında üye oldum. Ardından, 1924 yılında, yine Moskova'da I925 yılı başında Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi oldum. Doğu emekçileri Komünist Üniversitesi’ni bitirdim ve parti işleri için Türkiye'ye gittim. 1925 yılı sonunda, Ankara'da yeraltı çalışmaları gösterdiğim için gıyaben 15 yıl hapis cezasına çarptırıldım.

Sonra, yine Moskova'ya döndüm. 1928 yılında Türkiye'de parti işleriyle uğraştım. O zamandan 1950 yılına kadar toplam 56 yıl hapis cezasına çarptırılmama karşın, toplam 17 yıl cezaevinde kaldım. Başta Sovyet halkı olmak üzere, ilerici insanların mücadelesi sonucu cezaevinden çıkarıldım.

Ben, sayılı Komünist şairlerdenim. Çok mutluyum, çünkü Büyük Ekim Devrimi'nin beşinci yıldönümünü Moskova'da kutladım. Bu nedenle de şiir yazdım. SBKP'nin 22'nci kongresini kutladım. Bu nedenle de şiir yazdım.

Artık 10 yıldır Moskova’da yaşıyorum. Ailem de yanımda. Bütün Sovyet halkı gibi, buradaki yaşama alıştım.

Saygıdeğer Nikita Sergeyeviç, yardım edin, ben Sovyet Vatandaşı olmak istiyorum.

En iyi dileklerimle

Saygılarımla

Nâzım HİKMET
7 Aralık 1961

yosun
24-11-2007, 20:47
benim o şiiri malettiğim felan yok..araştırın isterseniz biraz..ayrıca şiirin ne anlattıgı da cok acık bi daha acıklayıp sinirlerimi hoplatmama gerek yok

Şiirin kendisi de internette mevcuttu ama buraya taşımakta mahsur görmediniz. Rica ediyorum, yorumlayınız lütfen...

Ve yazdıklarınız konusunda kendi fikriniz mi yoksa alıntı mı olduğunu, alıntı iseler kaynağını sormuştum.

PARK
24-11-2007, 20:53
nazımın sözlerinden anlaşılan o ki bu vatanın şairi olmadığıdır.hangi vatan ona kucak açmışsa o vatanın şairi olmuştur ama genetik olarak kan bağı olan slavların yanında kendini daha bahtiyar hissettiğini kenidisi belirtiyor.acaba bu yazıyı adam gibi salyalarını akıtmadan eleştribilecek.kaynak göstererek yalanlayabilecek bir baba yiğit var mıdır sorusunu sormama sebeb olan şahıs.
yıldız sözlük...





Kurtuluş savaşı destanından;


Dağlarda tek
tek
ateşler yanıyordu.
Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki
şayak kalpaklı adam
nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden
güzel, rahat günlere inanıyordu
ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında,
birdenbire beş adım sağında onu gördü.
Paşalar onun arkasındaydılar.
O, saatı sordu.
Paşalar : «Üç,» dediler.
Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlıyacaktı...


Bu vatanın şairi olmamakla itham ettiğiniz şahıs değilmidir bu destanın yazarı? Ya da Mustafa Kemal Atatürk'e düşman olduğunu ima ettiğiniz kişi hala okunduğunda tüyleri diken diken eden bu mısraları nasıl ve ne gibi bir ruh hali içerisinde yazmıştır...

Bu sorulara bir cevabınız olacaktır sanırım...

Grandmaster
24-11-2007, 21:00
Sn.Park
Savaş zamanı hangi şiirleri yazdıgı biliniyor daha çok..Çanakkale destanı gibi..ya sonrası..
Ulu onderimizCumhuriyeti kurarken?işte orada ayrılıyorlar..
siz bence yukarda yazılanlar içinde şunlar şunlar yalan boyle bişey hiç olmamış gibisinden bişeyler yazsanız ve ikna edici olsa keşke..
Sn. yosun
önceki iletimdeki şiirin bi kısmıydı,tamamı da...
“...Siyah gece
Beyaz kar
Rüzgar
Rüzgar
Trabzon'da bir motor açılıyor
Sahilde kalabalık
Motoru taşlıyorlar
Son perdeye başlıyorlar!
Burjuva, Kemal'in omzuna binmiş,
Kemal kumandanın kordonuna,
Kumandan kâhyanın cebine inmiş,
Kâhya adamlarının donuna,
Uluyorlar...
-Hav... hav... hak... tuu” (N.Hikmet)

adam yazmış işte..herkes kafası çalıştığı kadar yorumlasın...
ben şimdi İstanbul yoluna çıkıyorum..herkese selamlar

yosun
24-11-2007, 21:26
adam yazmış işte..herkes kafası çalıştığı kadar yorumlasın...ben şimdi İstanbul yoluna çıkıyorum..herkese selamlar

"Adam yazmış işte...
herkes kafası çalıştığı kadar yorumlasın"...

:)

yorumunuz için teşekkür ederim.

Sanat ve sanatçı "herkesin kafasının çalıştığı kadar yorum yapabileceği" basit birşey değildir.
Kaynak bile sunulamadan kuvvetle muhtemel internet ortamından kopyala-yapıştır mestodu ile alıntı yapılan yazılar ile bir sanatçı ve eserlerinin değeri hakkında yorum yapmak abesle iştigalden başka bir şey değildir.
Bu kural tüm sanatçılar için ve tüm sanat dalları için geçerlidir...

PARK
24-11-2007, 21:45
"Adam yazmış işte...
herkes kafası çalıştığı kadar yorumlasın"...

:)

yorumunuz için teşekkür ederim.

Sanat ve sanatçı "herkesin kafasının çalıştığı kadar yorum yapabileceği" basit birşey değildir.
Kaynak bile sunulamadan kuvvetle muhtemel internet ortamından kopyala-yapıştır mestodu ile alıntı yapılan yazılar ile bir sanatçı ve eserlerinin değeri hakkında yorum yapmak abesle iştigalden başka bir şey değildir.
Bu kural tüm sanatçılar için ve tüm sanat dalları için geçerlidir...



Hele birde bu kişi aramızda olmayan bir mefta ise:super::super:

Akresi
24-11-2007, 21:52
"Adam yazmış işte...
herkes kafası çalıştığı kadar yorumlasın"...

:)

yorumunuz için teşekkür ederim.

Sanat ve sanatçı "herkesin kafasının çalıştığı kadar yorum yapabileceği" basit birşey değildir. Kaynak bile sunulamadan kuvvetle muhtemel internet ortamından kopyala-yapıştır mestodu ile alıntı yapılan yazılar ile bir sanatçı ve eserlerinin değeri hakkında yorum yapmak abesle iştigalden başka bir şey değildir.Bu kural tüm sanatçılar için ve tüm sanat dalları için geçerlidir...

"Sanat hakkında söyledikleriniz doğru değildir.
Sanatçı hakkında hele hiç değildir.
Kuralınız sizi bağlar ve hiçbir sanat dalı için geçerli değildir."


Yukardaki üç cümle sizin tarzınız. Tamamen subjektif cümleler. Sizin anlayacağınız dilden. Ortalıkta küheylan beyi gibi buyruk verip kurallar uyduracağınıza sadece okusanız ne iyi olurdu.

PARK
24-11-2007, 22:04
"Sanat hakkında söyledikleriniz doğru değildir.
Sanatçı hakkında hele hiç değildir.
Kuralınız sizi bağlar ve hiçbir sanat dalı için geçerli değildir."


Yukardaki üç cümle sizin tarzınız. Tamamen subjektif cümleler. Sizin anlayacağınız dilden. Ortalıkta küheylan beyi gibi buyruk verip kurallar uyduracağınıza sadece okusanız ne iyi olurdu.



Bu gönderinizden dolayı sizi şiddetle kınıyor ve bir hatırlatmada bulunmak istiyorum...:hayır:


Genel forum kuralları

3. Başka bir forum katılımcısını yada üçüncü bir şahsı küçültücü veya hakaret edici yazılar da kabul edilmeyecektir. Her türlü hakaret, aşağılama ve tehdit hiç bir şekilde tolere edilmemektedir ve forumda barındırılmamaktadır...

yosun
24-11-2007, 22:04
Ortada söylenmiş bir söz var.

Söyleyen, rahmetli Can Baba yani Can Yücel
Sözün söylenmesine neden, Nazım Hikmet
Söz, "Kart sensin... postal da sana girsin"

Bir rivayete göre Cem Özer'in sunduğu bir canlı yayında Duygu Asena'nın Nazım Hikmet için "kartpostal şairi" demesi üzerine, Can Baba gözlerinden kıvılcımlar çıkarak bu sözü söylemiştir.

Bir başka rivayete göre ise Can Baba bu sözü Ece Ayhan'a söylemiştir...

Sanat ve sanatçı hakkında konuşmak herkesin harcı değildir. Kendisi bir şey üretemeyen boş insanlar ancak sanata ve sanatçıya çamur atarlar.

yosun
24-11-2007, 22:07
"Sanat hakkında söyledikleriniz doğru değildir.
Sanatçı hakkında hele hiç değildir.
Kuralınız sizi bağlar ve hiçbir sanat dalı için geçerli değildir."


Yukardaki üç cümle sizin tarzınız. Tamamen subjektif cümleler. Sizin anlayacağınız dilden. Ortalıkta küheylan beyi gibi buyruk verip kurallar uyduracağınıza sadece okusanız ne iyi olurdu.

Site size mi ait?

Yazdıklarım sizde alerji mi yarattı?

BORA YAŞAR
24-11-2007, 22:38
Kimileri bir dünya deviyle ilgili bazı gerçekleri kendi aynalarında, kendi ufacık beyinlerinde, kendi korkularında büyütüp, boyayıp allayıp pullayıp yeni birşeymiş, ya da ayıpmış, günahmış gibi sunuyorlar.

Neymiş Nazım komünistmiş!:he:

Nazım Sovyet hayranı imiş.:he:

Nazımın dedeleri Lehli imiş. Damarında gram Türk kanı yokmuş. Lehli olmakla Slav olmakla gurur duyuyormuş.:he:

Bunları bu sitede habermiş gibi yazmak, bir nakısa imiş gibi sunmak itisi, bu özellikleri bir suç gibi görmekten ve bu temelde iyi satış yapacağı sanısına sahip olmaktan kaynaklanmaktadır.

Böyle bir satıcı benim kapıma gelse "Başka kapıya" derim. Hiçbir orijinalitesi yok bunların.

Vatanseverlik, kadirbilirlik BT gibilerinin anlıyabileceği şeyler değildir. Şirketlerinde vergi kaçırmak için her türlü rezilliği kendine uygun görenlere benim bir diyeceğim yoktur. Bunların borsada yaptıklarını anlatmak içinse bu sitenin altyapısı yeterli değildir.

Hiçbir değer taşımayan, hiçbir değeri inancı, kutsalı olmayanların bu ülkenin adını temsil eden 3-4 kişiden biri olan bir değeri al aşağı etmek için gösterdikleri gayretin altında yatanı anlamaktayım.

Nazımın II. Dünya savaşında bir kahramanlık destanı yazan Sovyet halklarına komuta etmiş bir lidere bir komünist olarak bir dönem hayranlık duymaması olanaksızdır. Ama Stalin kahraman fedakar halkına ettiği zulümle, kasaplıkla, her türlü insanlıkdışı davranışla insanlığın nefretini hak etmiş biridir. Nazımın böyle birisine hep hayran olduğunu söylemek eğer bir kasıt taşımıyorsa, yanlıştır.

Eğer bulabilirsem Stalinin cenazesinde yazdığı şiiri buraya koyduğumda duyduğu korku ve nefreti siz de göreceksiniz.

Stalin hakkındaki asıl duygularını "İvan İvanoviç Yaşadı mı?" adlı oyununda göstermiştir.

yosun
24-11-2007, 22:39
BU VATANA NASIL KIYDILAR?

İnsan olan vatanını satar mı?
Suyun içip ekmeğin yediniz,
Dünyada vatandan aziz şey var mı?
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Onu didik didik didiklediler,
saçlarından tutup sürüklediler,
götürüp kâfire: "Buyur..." dediler.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Eli kolu zincirlere vuruluş,
vatan çırıl çıplak yere serilmiş.
Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Gün gelir çark düzüne çevrilir,
günü gelir hesabınız görülür.
Günü gelir sualiniz sorulur :
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Nazım Hikmet (1959)

PARK
24-11-2007, 23:18
VATAN HAİNİ

"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Nazım Hikmet


Evet Büyük şair böyle bir Vatan haini idi:)

mystified
02-12-2007, 13:15
Üstad Necip Fazıl'a sormuşlar: Nazım Hikmet'in şiirlerini nasıl buluyorsunuz?
Üstad'ın cevabı:''Keman sesini ayaklar altına alan davulun sesi.''

yosun
02-12-2007, 14:31
Üstad Necip Fazıl'a sormuşlar: Nazım Hikmet'in şiirlerini nasıl buluyorsunuz?
Üstad'ın cevabı:''Keman sesini ayaklar altına alan davulun sesi.''

Nazım Hikmet'in sanatını kıskandı ellam... :he:

mystified
02-12-2007, 14:46
Belkide, ''Davulun sesi'' uzaktan kulağa hoş gelirmiş, ondan dolayı keman sesini red edip kıskanmış olabilir.

yosun
02-12-2007, 14:57
Belkide, ''Davulun sesi'' uzaktan kulağa hoş gelirmiş, ondan dolayı keman sesini red edip kıskanmış olabilir.

Kıskanma sebebi kendince malum merhumun...

iSTeMi YaBGu
04-12-2007, 07:11
Kaynak: Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi arşivi.....
Yayınlayan: Cenk Başlamış - Vladimir Jarov - Milliyet Gazetesi 21 Aralık 1992 tarihli “SBKP Belgelerinde Türkiye” başlıklı yazı dizisi.

Nazım'ın Sovyet vatandaşlığına geçmek için o dönemdeki Sovyet lideri Nikita Jcrusçev'e yazdığı mektup”

Saygıdeğer Nikita Sergeyeviç

19 yaşından beri, yalnızca kalbim ve kafamla değil, geçmişimle de Sovyetler Birliği’ne bağlıyım.

Bolşevik Partisi’ne, ilk olarak 1923 yılında üye oldum. Ardından, 1924 yılında, yine Moskova'da I925 yılı başında Türkiye Komünist Partisi (TKP) üyesi oldum. Doğu emekçileri Komünist Üniversitesi’ni bitirdim ve parti işleri için Türkiye'ye gittim. 1925 yılı sonunda, Ankara'da yeraltı çalışmaları gösterdiğim için gıyaben 15 yıl hapis cezasına çarptırıldım.

Sonra, yine Moskova'ya döndüm. 1928 yılında Türkiye'de parti işleriyle uğraştım. O zamandan 1950 yılına kadar toplam 56 yıl hapis cezasına çarptırılmama karşın, toplam 17 yıl cezaevinde kaldım. Başta Sovyet halkı olmak üzere, ilerici insanların mücadelesi sonucu cezaevinden çıkarıldım.

Ben, sayılı Komünist şairlerdenim. Çok mutluyum, çünkü Büyük Ekim Devrimi'nin beşinci yıldönümünü Moskova'da kutladım. Bu nedenle de şiir yazdım. SBKP'nin 22'nci kongresini kutladım. Bu nedenle de şiir yazdım.

Artık 10 yıldır Moskova’da yaşıyorum. Ailem de yanımda. Bütün Sovyet halkı gibi, buradaki yaşama alıştım.

Saygıdeğer Nikita Sergeyeviç, yardım edin, ben Sovyet Vatandaşı olmak istiyorum.
En iyi dileklerimle

Saygılarımla

Nâzım HİKMET
7 Aralık 1961

Şu söylediklerinden sonra ona vatan şairi demek neredeyse imkansız. Kendini Sovyet halkından biri görse de, Sovyet vatandaşı olsa da onu biz şairliğiyle anıyoruz. Güzel eserler verdi ve sonsuz hayata intikal etti. Huzur içinde yatsın

JAKO
04-12-2007, 10:42
Zekeriya Sertel, 12 eylül günlerinden önce, uzun yıllar yaşadığı yurtdışı sürgününden dönebilmek için bazı tavizler verdi, bu yüzden bu karalamaları yazdı denilen, büyük ozanın çok pis olduğu, aylarca yıkanmadığı, zorla üzerine su dökülerek yıkanabildiği türden yazıları, ve bu konudaki 19 sayılı mesajı, ne peyami safanın yazdıklarını ne de necip fazılın yazdıkları, hiç biri.. ama hiç biri...

kuvayı milliye destanının yanında dik duramaz. Nazımın pis zamparalığının, ayda bir zor yıkanmasının, sovyet vatandaşlığına başvurmuş da kabul edilmemişliğinin, sarı çamurun, kil çamurunun, hiç bir çamurun,

demir kömür ve şeker
ve kırmızı bakır
ve mensucat
ve sevda ve zulüm ve hayat
ve bilcümle sanayi kollarının...

diye okumaya başlayınca, hükmü yoktur.

PARK
05-12-2007, 16:44
Hasret

Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli,
Belini sarmayalı,
Gözünün içinde durmayalı,
Aklının aydınlığına sorular sormayalı,
Dokunmayalı sıcaklığına karnının.

Yüz yıldır bekliyor beni
Bir şehirde bir kadın.

Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
Aynı daldan düşüp ayrıldık.
Aramızda yol yüz yıllık,
Yüz yıllık zaman

Yüz yıldır alacakaranlıkta
Koşuyorum ardından.

Nazım Hikmet (Ruhun şad olsun)

YANKIBERKE
15-12-2007, 17:08
CEVİZ AĞACI

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var,
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

YANKIBERKE
15-12-2007, 17:09
BU VATANA NASIL KIYDILAR?

İnsan olan vatanını satar mı?
Suyun içip ekmeğin yediniz,
Dünyada vatandan aziz şey var mı?
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Onu didik didik didiklediler,
saçlarından tutup sürüklediler,
götürüp kâfire: "Buyur..." dediler.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Eli kolu zincirlere vuruluş,
vatan çırıl çıplak yere serilmiş.
Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Gün gelir çark düzüne çevrilir,
günü gelir hesabınız görülür.
Günü gelir sualiniz sorulur :
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

(1959)

YANKIBERKE
15-12-2007, 17:09
BULUT MU OLSAM

Denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür.

Bulut mu olsam,
gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
yosun mu yoksa?..
Ne o, ne o, ne o.
Deniz olunmalı, oğlum,
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.

YANKIBERKE
15-12-2007, 17:09
GÜNEŞİN SOFRASINDA SÖYLENEN TÜRKÜ

Dalgaları karşılayan gemiler gibi,
gövdelerimizle karanlıkları yara yara
çıktık, rüzgarları en serin
uçurumları en derin
havaları en ışıklı sıra dağlara.
Arkamızda bir düşman gözü gibi karanlığın yolu.
Önümüzde bakır taslar güneş dolu.
Dostların arasındayız!
Güneşin sofrasındayız!

Dağlarda gölgeniz göklere vursun,
göz göze
yan yana
durun çocuklar.
Tasları birbirine vurun çocuklar.
Doldurun çocuklar,
doldurun
doldurun
doldur içelim.
Başları
göklere
atalım
serden geçelim...
Heeey, nerden geçelim?
Yalnayak
koşarak
devlerin
geçtiği
yerden geçelim.

Heeey
hop
Heeeey
hep
birden geçelim
Doldurun çocuklar,
doldurun
doldurun
doldur içelim.

Dostların arasındayız!
Güneşin sofrasındayız!.

YANKIBERKE
15-12-2007, 17:10
ŞEHİTLER

Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
mezardan çıkmanın vaktidir!
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
Sakarya'da, İnönü'nde, Afyon'dakiler
Dumlupınar'dakiler de elbet
ve de Aydın'da, Antep'te vurulup düşenler,
siz toprak altında ulu köklerimizsiniz
yatarsınız al kanlar içinde.
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
siz toprak altında derin uykudayken
düşmanı çağırdılar,
satıldık, uyanın!
Biz toprak üstünde derin uykulardayız,
kalkıp uyandırın bizi!
Uyandırın bizi!
Şehitler, Kuvâyi Milliye şehitleri,
mezardan çıkmanın vaktidir.

(1959)

YANKIBERKE
10-01-2008, 10:46
NÂZIM'A BİR GÜZ ÇELENGİ

Neden öldün Nâzım? Senin türkülerinden yoksun ne yapacağız
şimdi
Senin bizi karşılarkenki gülümseyişin gibi bir pınar bulabilecek
miyiz bir daha?
Senin gururundan, sert sevecenliğinden yoksun ne yapacağız?
Bakışın gibi bir bakışı nereden bulmalı, ateşle suyun birleştiği
Gerçeğe çağıran, acıyla ve gözüpek bir sevinçle dolu?
Kardeşim benim, nice yeni duygular, düşünceler kazandırdın
bana
Denizden esen acı rüzgâr katsaydı önüne onları
Bulutlar gibi yaprak gibi uçarlar
Düşerlerdi orada, uzakta,
Yaşarken kendine seçtiğin
Ve ölüm sonrasında seni kucaklayan toprağa

Sana Şili'nin kış krizantemlerinden bir demet sunuyorum
Ve soğuk ay ışığını güney denizleri üstünde parıldayan
Halkların kavgasını ve kavgamı benim
Ve boğuk uğultusunu acılı davulların, kendi yurdundan...

Kardeşim benim, adanmış asker, dünyada nasıl da yalnızım
sensiz
Senin çiçek açmış bir kiraz ağacına benzeyen yüzünden
yoksun
Dostluğumuzdan, bana ekmek olan,
Rahmet gibi susuzluğumu gideren ve kanıma güç katan.

Zindanlardan kopup geldiğinde karşılaşmıştık seninle
Kuyu gibi kapkara zindanlardan
Canavarlıkların, zorbalıkların, acıların kuyuları
Ellerinde izi vardı eziyetlerin
Hınç oklarını aradım gözlerinde
Oysa sen parıldayan bir yürekle geldin
Yaralar ve ışıklar içinde

Şimdi ben ne yapayım? Nasıl tanımlar
Senin her yerden derlediğin çiçekler olmaksızın bu dünya.
Nasıl dövüşülür senden örnek almaksızın,
Senin halksal bilgeliğinden ve yüce şair onurundan yoksun?
Teşekkürler, böyle olduğun için! Teşekkürler o ateş için
Türkülerinle tutuşturduğun, sonsuzca.



Pablo NERUDA

Çeviren : Ataol BEHRAMOĞLU

PARK
10-01-2008, 21:33
Memleketine döndün Nazım

Şair Nazım Hikmet'in, eşi Vera Tulyakova ile yaşamının son yıllarını geçirdiği Moskova'daki evinden getirilen özel eşyaları, ilk kez şairin sevenleri ve edebiyat meraklılarının izlenimine sunulacak.

http://www.gazeteport.com.tr/KULTUR_SANAT/NEWS/GP_136640

Bizler Nazım gibi bir değerimiz olduğu için gurur duymalıyız fakat biz adamın mezarını bile getirmekten korkuyoruz...

Neyse ki son zamanlarda güzel gelişmelerde oluyor...

UmutEr
14-01-2008, 08:57
Nâzım Hikmet'i anma etkinlikleri
Nâzım Hikmet, doğumunun 106. yılında yazın ve kültür dünyamızdan birçok ismin yer aldığı etkinliklerle anılıyor. Geçen hafta başlayan anma etkinliklerinde, söyleşiler, şiir okumaları, konserler düzenleniyor, sergiler açılıyor.

Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nce düzenlenen etkinlikler, bugün Ortaoyuncular Ses Tiyatrosu'nda 20.00'de başlayacak okuma tiyatrosuyla sürüyor. Nâzım Hikmet'in "İvan İvanoviç Var mıydı? Yok muydu?" oyununu Yılmaz Onay yönetiyor. Onay'ın yardımcılığını Serpil Koçgiri yaparken, ışık tasarımı Yüksel Aymaz' a ait. Oyunda Gülsen Tuncer, Cezmi Baskın, Levent Ülgen, Metin Coşkun, Recep Yener, Eser Ali Yıldırım, Nazif Uslu, Serkan Durak, Nevzat Süs, Serpil Özcan, Müge Saut Süs, Orhan Aydın rol alıyor. Topluluk üyeleri, bu oyunun sosyalist ülkelerde en çok sahnelenenlerden biri olduğunu anımsatıyor ve yaptıkları açıklamada ekliyorlar: "Üstelik her birinde İvan İvanoviç adı yerine, örneğin Çekoslovakya'da "Filip Filipçek Var mıydı Yok muydu?", Demokratik Almanya'da "Meier Var mıydı Yok muydu?" vb. şekillerde adapte edilecek kadar özümsenerek oyuna sahip çıkılmıştı. Şimdi biz, oyuna okuma tiyatrosu tarzında da olsa ülkemizde belki ilk kez sahip çıkarak sizlere sunarken geçmişteki talihsizliği de tartışmaya açıyoruz.''
Yine Ses Tiyatrosu'nda yarın saat 20.00'de "Mavi Gözlü Dev 106 Yaşında" başlıklı özel bir etkinlik var. Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı'nca düzenlenen bir 'şiir ve müzik şöleni' bu. Şarkılarıyla Esin Afşar, Onur Akın, Mazlum Çimen ve piyanosuyla Aslıgül Ayas , şiirlerle Rutkay Aziz, Altan Erkekli, Taner Barlas, Tülay Bursa, Müslim Çelik, Turgay Fişekçi, Altan Gördüm, küçük İskender, Nur Sürer, Nevzat Şenol büyük şairin doğum gününde, 106. yaşını kutlayacaklar bu etkinlikle. Nâzım'ın doğum günü, Kadıköy'deki Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nde de 19.30'da "Nâzım'a Şarkılar" başlıklı Ayşe Tütüncü, Burhan Şeşen ile Gökhan Şeşen, Emin İgüs, Murat Güner ile Gülcan Altan, Ufuk Karakoç ve Vedat Sakman' ın katılacağı bir etkinlikle kutlanacak. Etkinlik biletleri, Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı ile Nâzım Hikmet Kültür Merkezi'nden edinilebilir. 14.01.2008 günlü Cumhuriyet Gazetesi'nden alıntıdır.

UmutEr
15-01-2008, 07:18
BÜYÜK ŞAİR 106 YAŞINDA
Nâzım Hikmet müzik ve şiirlerle anılıyor...
Nâzım Hikmet Ran, bugün 106. doğum yıldönümünde başkentte anılacak. "Güzel Yüzlü Şair" ve "Mavi Gözlü Dev" unvanlı şairin doğum günü nedeniyle Ankara Nâzım Hikmet Kültürevi'nce düzenlenen etkinlik, Ankara Ekin Sanat Merkezi'nde gerçekleştirilecek. Saat 19.00'daki etkinlikte, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Edebiyat Topluluğu öğrencileri müzikli şiir dinletisi sunacak. Dinletinin ardından da Biket İlhan 'ın yönetmenliğini üstlendiği "Mavi Gözlü Dev" isimli film gösterimi gerçekleştirilecek. Halka açık ve ücretsiz olarak gerçekleştirilecek etkinliğe tüm başkentliler davetli.
İzmir'de de Konak Belediyesi'nce düzenlenen tören bugün saat 12.00'de Kültürpark İzmir Sanat bahçesindeki Nâzım Hikmet anıtı önünde gerçekleştirilecek. İzmirli yazar, şair ve edebiyatçılar, şairin Moskova'daki mezarından getirilen toprağı anıtın önüne dökecek. İzmir'i Sevenler Platformu da aynı yerde saat 13.00'te tören yapacak.
Konak Belediyesi Güzelyalı Kültür Merkezi Nâzım Hikmet Sahnesi'nde de ünlü şair, Devlet Opera ve Bale Sanatçısı Yunus Kırılmış'ın türküleri ve Müşfik Kenter'in şiirleriyle anılacak. Etkinlik saat 19.00'da başlayacak. Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği ve Eğit-Der İzmir şubeleri de Nâzım Hikmet'i bugün saat 13.00'te Hatay'daki Eğit-Der Lokali'nde anacak.
(15.01.2008 günlü Cumhuriyet Gazetesinden alıntıdır.)

YANKIBERKE
21-01-2008, 14:07
Nazım'ın iki şiiri daha bulundu

Nazım Hikmet'in bugüne kadar hiç bir kitabında yer almayan iki şiiri daha ortaya çıktı. 'Müşterek Zahmet' ve 'Aldığım Bir Mektup' şiirleri bir araştırma sırasında bulundu. İşte o şiirler:


Hürriyet yazarı Doğan Hızlan'ın Nazım Hikmet'in bilinmeyen iki şiirini aktardığı yazısı...


İki yeni şiir daha


Müşterek Zahmet (*)



Gözlerimiz


Şeffaf


Temiz


Damlalardır


Her damlada


Demire can veren dehanın


Bir küçücük


Zerresi vardır


Şeffaf


Temiz


Damlalarıyla gözlerimiz


Bir umman içinde birleşmeseydi eğer


Her zerre


Dağılsa idi başka bir yere


Dinamolarla durmayanları çiftçileştirerek


Çelik dağları sof bir klak gibi döndüremezdik!


Müşterek zahmetin şamateri


Yakan


*** *** çevirir akan


İstimar(?) ateşini


Şem’asız kibrit gibi söndüremezdik


Şeffaf


Temiz


Damlalarıyla gözlerimiz


Bir umman içinde o kadar karıştı ki


Kaynayan suda buzu


Nasıl eritirse deniz(?)


İşte biz de


Birbirimizde


Öyle kaybolduk


Yükseldi müşterek zahmetin şamateri!


Demire can veren dehayı bulduk



Moskova / Názım Hikmet



*** *** ve (?) işaretleri metinde okunamayan bölümleri işaret ediyor.


(*) Názım Hikmet (RAN), Müşterek Zahmet, Yeni Hayat, Halk İştirakiyyun Fırkası’nın Náşiri-i Efkárı, İkaz Matbaası, Ankara, 5 Austos 1922, Sayı: 18. s. 6


Vehbi ve Náfi Kardeşlerimin Acılarına:


Aldığım Bir Mektup (**)


1337 Mart Ankara

YANKIBERKE
21-01-2008, 14:14
2.şiiri...

Vehbi ve Náfi Kardeşlerimin Acılarına:


Aldığım Bir Mektup (**)


1337 Mart Ankara


Dün gece mektup aldım bir felakete dair


Siyah satırlarında şöyle yazılı:


"Şair!


Bilmiyoruz nereden başlamalı biz söze


Kara bir hançer gibi zavallı gönlümüze


Saplanan son acıyı sen de duyuyor musun?


Yoksa hülyalarınla hálá uyuyor musun?


Boşluklara atılan ruhumuza bu bir sır:


Bilmiyoruz gönüller bu kadar yakın mıdır?


Dileriz derdimizi avutmasın seneler


Bize son vazifeni yapmış olursun eğer


Zavallı gönlümüzde bu derin mátemi sen


Rüba Beyin sesiyle ebedileştirirsen...


Ah bir hale düştük ki duysa káinat ağlar


Hem bir kardeş kaybettik, hem çok sevgili bir yár


Biz gurbette ağlarken o da gurbette öldü


Biz gurbete gömüldük, o toprağa gömüldü...


Şimdi o uzaklarda, çok uzaklarda bizden!


Hayaline ağlayan yorgun gözlerimizden


Yüzü rüyalardaki yüzler gibi kayboldu.


Zaten o bir çiçekti bir çiçek gibi soldu


Bir bahçeye gitti ki açılmaz çiçekleri


Kahpe felek kendini bildiği günden beri


Gökler zulümleriyle bu kadar alçalmadı.


Artık güzelliklere imanımız kalmadı.


Hiçbir ümidimiz yok hiçbir gayemiz de


Şair? Fani neşeyi artık arama bizde


Şimdi biz bir hayale ağlarız için için


Tesellisi olmayan gönüllerimiz için


Sade ona kavuşmak tesellidir diyoruz


Ona kavuşmak için ölümü bekliyoruz



Müstensihi (Aktaran)


Názım Hikmet



(**) Názım Hikmet (RAN), Aldığım Bir Mektup, Anadolu Duygusu, İkaz Matbaası, Ankara, 1337 (1921), Sayı: 7, s. 103.

UmutEr
22-01-2008, 21:36
Şairden, şair olacak çocuğun annesine ağıt
IŞIK KANSU
Nâzım Hikmet 'in, Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi Yöneticisi Ömer Türkoğlu tarafından yapılan araştırma sonucu gün ışığına yeni çıkarılan iki şiirinden biri olan - yukarıda, Sayın YANKIBERKE'nin gönderisindeki - "Vehbi ve Nafi Kardeşlerimin Acılarına: Aldığım Bir Mektup" adlı şiirinin, şair Ceyhun Atuf Kansu 'nun annesi Müfdale Hanım 'ın ölümü üzerine yazılmış bir mersiye (ağıt) olduğu anlaşıldı.
Yazar Doğan Hızlan 'ın geçen gün Hürriyet'te kamuoyu ile paylaştığı ve Kansu ailesinin bir önemli "kalıt" olarak kuşaktan kuşağa birbirine aktardığı Nâzım Hikmet'in bu şiirinin öyküsü şöyle:
Gazeteci-yazar Vâlâ Nureddin ve Nâzım Hikmet 1921 yılının ilk günü Sirkeci rıhtımından kalkan "Yeni Dünya" vapuru ile birlikte Anadolu'ya doğru yola çıkarlar. Aynı günlerde iki yurtsever insan, Vehbi Bey (Sarıdal) ile Nafi Bey (Atuf Kansu) de kömürcü kılığına girerek Anadolu'ya geçmek üzere vapura binerler. Nafi Atuf Kansu'nun eşi Müfdale Hanım'ın anı defterine o gün şöyle aktarılır:
"9 Ocak, Pazar- Çok yorgunum. Nafi, Vehbi Bey'le beraber dün 'Reşit Paşa' vapuru ile Anadolu'ya gittiler. Akşama kadar onlarla beraberdim. Vapurları bu sabah kalkacak. Nafi gitmeyi çok istiyordu. Karar verdi ve gitti."
Nafi Bey ile Müfdale Hanım, Edirne'de tanışmış ve Biga'da evlenmişlerdir. Vehbi Bey, Müfdale Hanım'ın kardeşidir ve 1. Dünya Savaşı yıllarında Almanya'da okumuş, Rosa Luxembourg 'un kurduğu Spartakist hareketten etkilenmiştir. Nafi Bey ile Vehbi Bey, Edirne'de "Sây ve Tetebbu" (Emek ve Araştırma) adlı bir dergi de çıkarmışlardır.
Vâlâ Nureddin ve Nâzım Hikmet ile Vehbi Bey ile Nafi Bey, Anadolu'ya geçtikten sonra İnebolu'da karşılaşır ve tanışırlar. Vâlâ Nureddin, o günleri "Bu Dünyadan Nâzım Geçti" adlı yapıtında şöyle anlatır:
"...Biz Nâzım'la hâlâ, zıngırtılı otelin dört kişilik perişan odasında oturuyorduk. Onlar, taş köprüyü batı yönüne geçince hemen oralarda, düzlükteki bir evde oda bulmuşlardı. Çepeçevre kerevetlerle, portatif karyolalarla kuşatılmış ve galiba tek masadan başka hiç mobilyası olmayan koskocaman bir odaydı bu... Sonradan Cumhuriyet Halk Partisi'nin Genel Sekreteri olan Nafi Atuf Kansu, en baştaki yatağı işgal ediyordu. Ve sonradan Ticaret Odası Umumi Kâtibi olan, İstanbul Ticaret Mektebi'nde profesörlük eden, CHP'den milletvekili seçilen Vehbi Sarıdal dostum onun yanındaki yatağı işgal ediyordu."
Vâlâ Nureddin aynı kitapta, Nâzım Hikmet ile ilk sosyalist düşünceleri bu odada, Vehbi Sarıdal ve arkadaşları olan "posbıyık bir Spartakist usta başı" ile Sadık Ahi 'den (Cumhuriyet'ten sonra Mehmet Eti adını almış ve CHP milletvekili olmuştur) duyduklarını dile getirir.
Nafi Bey ile birlikte Moda'da bir darüleytamı (yetimler yurdu) birlikte yöneten Müfdale Hanım da, eşi Anadolu'ya geçtikten sonra Ulusal Kurtuluş'a katılmak üzere Nafi Bey'den haber beklemeye başlar. Ankara'ya gidecektir ve yakın akrabalarına, "Yakında gideceğim" der sevinçle, "Anadolu'da inkılâp yapacağız, yurdumuzun bahtını değiştireceğiz."
Gidemez. Ocak 1921'in son günlerinde apandisiti patlar. Kurtarılamaz. Kuvayı Milliyeciler, Müfdale Hanım'ın tabutunu bayrağa sarar, kar yağarken verirler toprağa.
Ölüm haberi ulaştığında Ulusal Kurtuluş'un kalbi Ankara'dadır kardeşi Vehbi Bey ile eşi Nafi Bey. Nâzım Hikmet de Ankara'ya varmıştır. Nâzım Hikmet, iki dostunun acılarını paylaşmak için 1921'in Mart ayında işte o mersiyeyi yazar Müfdale Hanım için.
http://img254.imageshack.us/img254/6374/ceyhunatufkansuoo2.jpgNâzım Hikmet'in ölümü üzerine ağıt yazdığı Müfdale Hanım'ın büyük olasılıkla 1920 yılında çekilmiş bir fotoğrafı. Müfdale Hanım'ın kucağındaki bebek, şair Ceyhun Atuf Kansu'dur.
(22.01.2008 Günlü Cumhuriyet Gazetesinden alınmıştır.)

e-fulya
07-03-2009, 13:06
Dostlar Tiyatrosu'nun Yirmi Yılına Merhaba

...Görsel-işitsel çarpıcılığı olan bu kalabalık kadrolu oyunun ardından yalın bir "tek kişilik oyun" geldi gündeme: Kerem Gibi... Genco Erkal bu kez büyük ozan Nâzım Hikmet'in dünyasına açılan bir "şiir-tiyatro" denemesine girişmişti. Kerem Gibi, ozanın "memleketi"ne ve "memleketinin insanları"na olan sevgisinden başlayıp, inançları doğrultusunda verdiği kavgayla sürer; "hapis" ve "sürgün" dönemlerinin ardından "yaşamaya ve ölmeye dair" söyledikleriyle noktalanır. yalın bir dekor içeren sahnede yalnızca Nâzım Hikmet'in sesi ve Arif Erkin'in müziği vardır; Nâzım'ın şiiri usta bir yorumcunun duyarlığıyla aktarılmış bir konçerto gibi yeniden yeniden izlenir; Genco Erkal, Kerem Gibi'yi yıllarca sergiler...

http://www.dostlartiyatrosu.com/tiyatro_yirminci_yil.html

Benim gençlik ve üniversite yıllarım sayın Genco Erkal'ın Şişli'deki tiyatrosundaki oyunlarını izlemekle geçti..
Genco Erkal gibi NAZIM'ı yüreğinde hisseden sanatçı çok nadirdir.

taita-x
26-02-2011, 01:40
Nazım gerilerde kalmasın... Bence öncelikli olmalı...
Bu dünyadan NAZIM geçti...
:yes:

HERKES GİBİ



Gönlümle baş başa düşündüm demin;
Artık bir sihirsiz nefes gibisin.
Şimdi tâ içinde bomboş kalbimin
Akisleri sönen bir ses gibisin.



Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim
Kalbimde kalbine yok bile kinim
Bence artık sen de herkes gibisin.


Temmuz 1920


«BENCE SEN DE ŞİMDİ HERKES GİBİSİN»


Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin



Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin



Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin


1918

taita-x
26-02-2011, 02:20
Hava kurşun gibi ağır! !
Bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
Koşun
kurşun
eritmeğe
çağırıyorum...

O diyor ki bana:
— Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Kerem
gibi
yana
yana...

«Deeeert
çok,
hemdert
yok»
Yüreklerin
kulakları
sağır...
Hava kurşun gibi ağır...

Ben diyorum ki ona:
— Kül olayım
Kerem
gibi
yana
yana.
Ben yanmasam
sen yanmasan
biz yanmasak,
nasıl
çıkar
karanlıklar
aydınlığa..

Hava toprak gibi gebe.
Hava kurşun gibi ağır.
Bağır
bağır
bağır
bağırıyorum.
Koşun
kurşun
eritmeğe
çağırıyorum..

yağmur
15-01-2012, 22:10
Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da

sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahirle Zühre olabilmekte
yani yürekte.

Meselâ bir barikatta dövüşerek
meselâ kuzey kutbunu keşfe giderken
meselâ denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Seversin dünyayı doludizgin
ama o bunun farkında değildir
ayrılmak istemezsin dünyadan
ama o senden ayrılacak
yani sen elmayı seviyorsun diye
elmanın da seni sevmesi şart mı?
Yani Tahiri Zühre sevmeseydi artık
yahut hiç sevmeseydi
Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden?

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hattâ sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Nazım Hikmet Ran

yağmur
11-02-2012, 15:33
CEVİZ AĞACI

Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.



Nâzım HİKMET

BORA YAŞAR
03-06-2012, 12:27
Ölümünün yıldönümünde Nazım'ı saygı ve sevgi ile anıyoruz...

BORA YAŞAR
03-06-2012, 12:30
OTOBİYOGRAFİ

1902'de doğdum
doğduğum şehre dönmedim bir daha
geriye dönmeyi sevmem
üç yaşımda Halep'te paşa torunluğu ettim
on dokuzumda Moskova'da komünist Üniversite öğrenciliği
kırk dokuzumda yine Moskova'da Tseka-Parti konukluğu
ve on dördümden beri şairlik ederim

kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin

hapislerde de yattım büyük otellerde de
açlık çektim açlık gırevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir

otuzumda asılmamı istediler
kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini
verdiler de
otuz altımda yarım yılda geçtim dört metre kare betonu
elli dokuzumda on sekiz saatta uçtum Pırağ'dan Havana'ya

Lenin'i görmedim nöbet tuttum tabutunun başında 924'de
961'de ziyaret ettiğim anıtkabri kitaplarıdır

partimden koparmağa yeltendiler beni
sökmedi
yıkılan putların altında da ezilmedim

951'de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün
52'de çatlak bir yürekle dört ay sırtüstü bekledim ölümü

sevdiğim kadınları deli gibi kıskandım
şu kadarcık haset etmedim Şarlo'ya bile
aldattım kadınlarımı
konuşmadım arkasından dostlarımın

içtim ama akşamcı olmadım
hep alnımın teriyle çıkardım ekmek paramı ne mutlu bana

başkasının hesabına utandım yalan söyledim
yalan söyledim başkasını üzmemek için
ama durup dururken de yalan söyledim

bindim tirene uçağa otomobile
çoğunluk binemiyor
operaya gittim
çoğunluk gidemiyor adını bile duymamış operanın
çoğunluğun gittiği kimi yerlere de ben gitmedim 21'den beri
camiye kiliseye tapınağa havraya büyücüye
ama kahve falıma baktırdığım oldu

yazılarım otuz kırk dilde basılır
Türkiye'mde Türkçemle yasak

kansere yakalanmadım daha
yakalanmam da şart değil
başbakan filân olacağım yok
meraklısı da değilim bu işin
bir de harbe girmedim
sığınaklara da inmedim gece yarıları
yollara da düşmedim pike yapan uçakların altında
ama sevdalandım altmışıma yakın
sözün kısası yoldaşlar
bugün Berlin'de kederden gebermekte olsam da
insanca yaşadım diyebilirim
ve daha ne kadar yaşarım
başımdan neler geçer daha
kim bilir.

BORA YAŞAR
03-06-2012, 12:39
http://img19.imageshack.us/img19/2664/32023976.jpg (http://imageshack.us/photo/my-images/19/32023976.jpg/)




Seviyorum seni
Ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
Ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
Ağır posta paketini
Neyin nesi belirsiz
Telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi
Seviyorum seni
Denizi ilk defa uçakla geçer gibi

İstanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
İçimde kımıldayan birşeyler gibi
Seviyorum seni, yaşıyoruz çok şükür der gibi."

SİRİUS
03-06-2012, 13:10
Veda

Hoşça kalın
dostlarım benim
hoşça kalın!
Sizi canımda
canımın içinde,
kavgamı kafamda götürüyorum.
Hoşça kalın
dostlarım benim
hoşça kalın...
Resimlerdeki kuşlar gibi
dizilip üstüne kumsalın,
mendil sallamayın bana.
İstemez...
Ben dostların gözünde kendimi
boylu boyumca görüyorum...

A dostlar
a kavga dostu
iş kardeşi
a yoldaşlar a..!!.
Tek hecesiz elveda..

Geceler sürecek kapımın sürgüsünü,
pencerelerde yıllar örecek örgüsünü.
Ve ben bir kavga şarkısı gibi haykıracağım
mapusane türküsünü.

Yine görüşürüz
dostlarım benim
yine görüşürüz...
Beraber güneşe güler,
beraber dövüşürüz...

A dostlar
a kavga dostu
iş kardeşi
a yoldaşlar a..!!.
ELVEDA..!!.......


Nazım Hikmet Ran

yağmur
03-06-2012, 14:45
ÇINARI YIKMAK İÇİN BALTAYI KÖKÜNE VURURLAR
..........
Çınarı yıkmak için
baltayı köküne vururlar.
evi yıkmak için
sokarlar kundağı temele.
Kartal uçmaz olur
kanadı kırılınca.
düşünebilir miyiz
başımız vurulunca?

Onlar köküdür memleketin,
dallara yürüyen su
bu kökte saklıdır.
Onlar umudun temeli,
onlar kanadı hürriyetin,
halkın aklıdır.

Kaç kere kaç yerde baltalandı kök
yürümez oldu su
dallar kurudu.
Kırıldı kanat
öldürdüler aklı;
Ve sonra yolladılar insanları salhaneye.
Çünkü böyledir
asrımızın gerçeklerinden biri.

Nâzım HİKMET

JAKO
03-06-2012, 14:51
VATAN HAİNİ


"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.




28.7.962

JAKO
03-06-2012, 14:53
Nazım'ın hayatının cezaevlerinde geçmesinin nedeni, amerikan emperyalizmine karşı oluşu, karşı duruşu nedeniyledir.
Kim ki amerikan emperyalizmine kul köle olmuştur, amerikanın adamı olmuştur, devlete baş olmuştur.
Kim ki amerikan emperyalizmine karşı durmuştur, hapislerde çürütülmüştür, ipe gönderilmiştir.
Örneklerini yaşıyoruz, kimimiz görüyor, kimimiz görmüyoruz.

BORA YAŞAR
03-06-2012, 16:04
Bu Vatana Nasıl Kıydılar

İnsan olan vatanını satar mı?
Suyun içip ekmeğini yediniz.
Dünyada vatandan aziz şey var mı?
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Onu didik didik didiklediler,
saçlarından tutup sürüklediler.
götürüp kâfire : "Buyur..." dediler.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Eli kolu zincirlere vurulmuş,
vatan çırılçıplak yere serilmiş.
Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Günü gelir çarh düzüne çevrilir,
günü gelir hesabınız görülür.
Günü gelir sualiniz sorulur :
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?


Nazım Hikmet Ran

yağmur
03-06-2012, 16:08
Bu Vatana Nasıl Kıydılar

İnsan olan vatanını satar mı?
Suyun içip ekmeğini yediniz.
Dünyada vatandan aziz şey var mı?
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Onu didik didik didiklediler,
saçlarından tutup sürüklediler.
götürüp kâfire : "Buyur..." dediler.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Eli kolu zincirlere vurulmuş,
vatan çırılçıplak yere serilmiş.
Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Günü gelir çarh düzüne çevrilir,
günü gelir hesabınız görülür.
Günü gelir sualiniz sorulur :
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?


Nazım Hikmet Ran

Çok teşekkürler BORA Ağbi, şimdi ben bu şiiri eklemek istiyordum nasıl anlamlı ve güncel bir şiir ...

Ne büyük Ustasın Nazım Hikmet saygılar...

JAKO
03-06-2012, 16:19
Para için analarını bile satarlar dedi OKtay Ekşi. Satarlar sayın Yaşar.

utkuran
03-06-2012, 22:33
Dünyanın En Tuhaf Mahluku

Akrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.

Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
- demeğe de dilim varmıyor ama -
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!

1947- Nazım Hikmet


...
bir kırmızı gül dalı
şimdi uzakta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
yatıyor oralarda
bir eski gömütlükte
yatıyor usta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
okşar yanan alnını
bir kırmızı gül dalı
nâzım ustanın
...
H.H.Korkmazgil

PARK
03-06-2012, 22:38
Rüyamda yari gördüm şöyle belden yukarı,
bulutların ardından ay gibi gider,
o gider ben giderim,
hepsi bu kadar...

BORA YAŞAR
13-01-2013, 14:10
“İyimserlik” şiirinde şöyle diyordu:

Şiirler yazarım
basılmaz
basılacaklar ama

Bir mektup beklerim müjdeli
belki de öldüğüm gün gelir
mutlaka gelir ama

Ne devlet ne para
insanın emrinde dünya
belki yüz yıl sonra
olsun
mutlaka bu böyle olacak ama

***


İşte sözün, çağları aşan gücü bu.

Onun 111. doğum gününü bu dizeleriyle anıyor ve anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.


http://haber.gazetevatan.com/Haber/505826/1/Gundem

utkuran
03-06-2013, 21:57
http://o1306.hizliresim.com/1b/3/ns2r5.jpg (http://bit.ly/c25MCx)



Bir kırmızı gül dalı egilmiş üstüne
Bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta
Okşar yanan alnını
Nazım Ustanın
Bir kırmızı gül dalı egilmiş üstüne
Bir kırmızı gül dalı şimdi uzakta
Yatıyor oralarda
Bir eski gömütlükte
Yatıyor usta




Saygı ve sevgiyle anıyorum.

PARK
03-06-2013, 22:44
"Sevmek mükemmel iş delikanlım,
sev bakalım!
Mademki kafanda yıldızlı bir gece var,
benden izin sana
sev, sevebildiğin kadar..."


Işıklar içinde yat koca şair...

Asmiltak
04-06-2013, 05:59
Yürek değil be
Çarıkmış bu manda gönlünden
Teper hababam teper Paralanmaz
Teper taşlı yolları Teper hababam teper
Teper taşlı yolları
Bir vapur geçer Varna önünden
Uyy Karadeniz'in gümüş telleri
Bir vapur geçer Boğaz'a doğru
Nazım usulcacık okşar vapuru
Yanar elleri Yanar elleri
Karsı yalı memleket
Sesleniyorum Varna’dan
İşitiyor musun Memet Memet...
Karadeniz akıyor durmadan durmadan
Deli hasret Deli hasret Oğlum,
sana sesleniyorum
İşitiyor musun Memet Memet...
Bir vapur geçer Varna önünden
Uyy Karadeniz'in gümüş telleri
Bir vapur geçer Boğaz'a doğru
Nazım usulcacık okşar vapuru
Yanar elleri Yanar elleri

Hangi duyguya el atsan onu yücelttin, özlem mesela, daha iyi nasıl anlatılabilir yukarıdaki şiirdeki büyüden.. Hangi şiirini ne zaman okusam tüylerim diken diken oluyor, bu nasıl bir ifade gücü..

İyi ki vardın sen be usta, nur içinde yat..

yağmur
11-07-2013, 22:17
KORKU

Korkuyor Adnan Menderes
ölülerden korkuyor.
Kore dağlarından geliyor kimi
apaçık gözleri dumanlı

kaytan bıyıkları kanlı
yaşları yirmi.
Korkuyor Adnan Menderes
ölülerden korkuyor
hele çocuk ölülerinden.
Karınları davul gibi, boyunları çöpten ince,
kırıyorlar Adnan Bey’in mutfak camlarını
her gece mezarlarından çıkınca.

Korkuyor Adnan Menderes
dirilerden korkuyor
hele çarıklılardan
hele kasketlilerden.
Kasketliler hayını bağışlamayı bilmez.
Korkuyor Adnan Menderes
kocaman yanakları
sarkıyor yağlı, sarı.
Korkuyor Adnan Menderes
üç saata indi uykusu.

Korkuyor Adnan Menderes
hiçbir korkuya benzemez
halkını satanın korkusu.

1959 NAZIM HİKMET RAN


Bu güzel ülke, yaşadıklarını neden sürekli günceller?

yağmur
12-07-2013, 14:32
KORKU

Korkuyor Adnan Menderes
ölülerden korkuyor.
Kore dağlarından geliyor kimi
apaçık gözleri dumanlı

kaytan bıyıkları kanlı
yaşları yirmi.
Korkuyor Adnan Menderes
ölülerden korkuyor
hele çocuk ölülerinden.
Karınları davul gibi, boyunları çöpten ince,
kırıyorlar Adnan Bey’in mutfak camlarını
her gece mezarlarından çıkınca.

Korkuyor Adnan Menderes
dirilerden korkuyor
hele çarıklılardan
hele kasketlilerden.
Kasketliler hayını bağışlamayı bilmez.
Korkuyor Adnan Menderes
kocaman yanakları
sarkıyor yağlı, sarı.
Korkuyor Adnan Menderes
üç saata indi uykusu.

Korkuyor Adnan Menderes
hiçbir korkuya benzemez
halkını satanın korkusu.

1959 NAZIM HİKMET RAN


Bu güzel ülke, yaşadıklarını neden sürekli günceller?

http://www.ezberbozanbilgiler.com/bizim-tarih/item/295-demokrat-parti-kronolojisi.html

Zamanınız okursa lütfen okurmusunuz?

Özellikle de en sondaki Osman Bölükbaşı'nın sözleri çok ilginç

Dediğim gibi ülkemizde olaylar hiç değişmemiş, sadece oyuncular ve sahne değişmiş

Bizlerde kayıp zamanların kayıp çocuklarıyız...

yağmur
15-08-2013, 12:33
NİKBİNLİK

Güzel günler göreceğiz çocuklar,
güneşli günler
göre-
-ceğiz...
Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar,
ışıklı maviliklere
süre-
-ceğiz...
Açtık mıydı hele bir
son vitesi,
adedi devir.
Motorun sesi.
Uuuuuuuy! çocuklar kim bilir
ne harikûlâdedir
160 kilometre giderken öpüşmesi...

Hani şimdi bize
cumaları, pazarları çiçekli bahçeler vardır,
yalnız cumaları
yalnız pazarları..
Hani şimdi biz
bir peri masalı dinler gibi seyrederiz
ışıklı caddelerde mağazaları,
hani bunlar
77 katlı yekpare camdan mağazalardır.
Hani şimdi biz haykırırız
Cevap:
açılır kara kaplı kitap:
zindan..
Kayış kapar kolumuzu
kırılan kemik
kan.
Hani şimdi bizim soframıza
haftada bir et gelir.
Ve
çocuklarımız işten eve
sapsarı iskelet gelir..
Hani şimdi biz..
İnanın:
güzel günler göreceğiz çocuklar
güneşli günler
göre-
-ceğiz.
Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar,
ışıklı maviliklere
süre-
-ceğiz.....

Nazım Hikmet Ran

Asmiltak
26-08-2013, 23:17
http://img546.imageshack.us/img546/4003/pxtc.jpg (http://img546.imageshack.us/i/pxtc.jpg/)

utkuran
29-08-2013, 00:58
.....

Bitten, açlıktan, sıtmadan betersiniz.

Yüz Türkiye olsa

elinizden de gelse

yüzünü de zincire vurur

yüz kere satarsınız.

Milletimin en talihsiz gecesi

ana rahmine düştüğünüz gecedir.


Nazım 1959

utkuran
29-08-2013, 22:51
http://t1308.hizliresim.com/1d/x/s2242.jpg (http://bit.ly/c25MCx)
(Fotoğraf: Kore Savaşı'nda yaralanan bir Türk askeri)

“KORE’DE ÖLEN BİR YEDEK SUBAYIMIZIN MENDERES’E SÖYLEDİKLERİ…”

DİYET
Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki gözünüzle bakarsınız,
iki kurnaz,
iki hayın,
ve zeytini yağlı iki gözünüzle
bakarsınız kürsüden Meclis'e kibirli kibirli
ve topraklarına çiftliklerinizin
ve çek defterinize.
Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki elinizle okşarsınız,
iki tombul,
iki ak,
vıcık vıcık terli iki elinizle
okşarsınız pomadalı saçlarınızı,
dövizlerinizi,
ve memelerini metreslerinizin.
İki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,
iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower'in,
ve bütün kaygınız
iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri
halkın tekmesinden korumaktır.
Benim gözlerimin ikisi de yok.
Benim ellerimin ikisi de yok.
Benim bacaklarımın ikisi de yok.
Ben yokum.
Beni, Üniversiteli yedek subayı,
Kore'de harcadınız, Adnan Bey.
Elleriniz itti beni ölüme,
vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.
Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan
ve ben al kan içinde ölürken
çığlığımı duymamanız için
kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip.
Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey,
ölüler otomobilden hızlı gider,
kör gözlerim,
kopuk ellerim,
kesik bacaklarımla peşinizdeyim.
Diyetimi istiyorum, Adnan Bey,
göze göz,
ele el,
bacağa bacak,
diyetimi istiyorum,
alacağım da.

Nazım HİKMET - 25.06.1959

utkuran
28-10-2013, 17:30
Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
akar suyun,
meyve çağında ağacın,
serpilip gelişen hayatın düşmanı.

Çünkü ölüm vurdu damgasını alınlarına :
- çürüyen diş, dökülen et -,
bir daha geri dönmemek üzre yıkılıp gidecekler.

Ve elbette ki, sevgilim, elbet,
dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya,
dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle : işçi tulumuyla
bu güzelim memlekette hürriyet...


Nazım Hikmet

i-ked
03-02-2014, 02:11
Sofra / Nâzım Hikmet
Şu Varna deli etti beni,
divâne etti.
Sofrada domates, yeşil biber, kalkan tavası,
radyoda "Ha uşaklar!" Karadeniz havası,
rakı kadehte aslan sütü, anason,
uy anason kokusu!
Ahbapça, kardeşçe konuşulan dilim...
A be islâh be, islâh be hâlim...
Şu Varna deli etti beni
divâne etti...

6 Haziran 1957, Varna

01:11 03/02/2014 Türkiye :)

yağmur
30-04-2014, 21:43
Korkuyorlar - Nazım Hikmet RAN

Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robson
İnci dişli, zenci kardeşim,
Kartal kanatlı kanaryam.
Türkülerimizi söyletmiyorlar bize,
Korkuyorlar Robson
Şafaktan korkuyorlar,
Görmekten,
Duymaktan,
Dokunmaktan korkuyorlar
Yağmurda çırılçıplak yıkanır gibi ağlamaktan
Sımsıkı bir ayvayı dişler gibi gülmekten korkuyorlar
Sevmekten korkuyorlar, bizim Ferhat gibi sevmekten
Sizin de bir Ferhatınız vardır elbet
Robson, adı ne
Tohumdan ve topraktan korkuyorlar
Akan sudan ve hatırlamaktan korkuyorlar
Ne iskonto, ne komisyon, ne veda isteyen bir dost eli
Sıcak bir kuş gibi, gelip konmamış ki avuçlarının içine
Ümitten korkuyorlar Robson, ümitten korkuyorlar ümitten
Korkuyorlar kartal kanatlı kanaryam
Türkülerimizden korkuyorlar.

Nazım Hikmet RAN

PARK
30-04-2014, 21:51
BULUTLAR ADAM ÖLDÜRMESİN

Analardır adam eden adamı
aydınlıklardır önümüzde gider.
Sizi de bir ana doğurmadı mı?
Analara kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.

Koşuyor altı yaşında bir oğlan,
uçurtması geçiyor ağaçlardan,
siz de böyle koşmuştunuz bir zaman.
Çocuklara kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.

Gelinler aynada saçını tarar,
aynanın içinde birini arar.
Elbet böyle sizi de aradılar.
Gelinlere kıymayın efendiler.
Bulutlar adam öldürmesin.

İhtiyarlıkta aklına insanın,
tatlı anıları gelmeli yalnız.
Yazıktır, ihtiyarlara kıymayın,
efendiler, siz de ihtiyarsınız.
Bulutlar adam öldürmesin.

PARK
30-04-2014, 21:59
İnsanlar işine gelince değil de vicdanına değince iyilik yapsalardı; bugün çıkar ilişkileri değil, gerçek sevdalar yaşanırdı !

Nazım Hikmet

PARK
04-05-2014, 00:26
Aya Gidilecek

Aya gidilecek
daha da ötelere,
teleskopların bile görmediği yere.
Ama bizim dünyada ne zaman kimse aç
kalmayacak,
korkmayacak kimse kimseden,
emretmeyecek kimse kimseye,
yermeyecek kimse kimseyi,
umudunu çalmayacak kimse kimsenin?

İşte ben komünistim bu soruya karşılık
verdiğim için.


Nazım HİKMET

PARK
07-05-2014, 14:02
Yok öyle umutları yitirip karanlıkta savrulmak,
Unutma; Aynı gökyüzü altında,
bir direniştir yaşamak.

Nazım HİKMET

PARK
07-05-2014, 14:27
http://i.hizliresim.com/0Vlr1o.jpg (http://hizliresim.com/0Vlr1o)

utkuran
03-06-2014, 03:25
http://i.hizliresim.com/krRl47.gif (http://hizliresim.com/krRl47)

İlerleyen aydınlığın içindeyim
Ellerim iştahlı, dünya güzel.
Gözlerim doyamıyor ağaçlara
Ağaçlar öyle ümitli, öyle yeşil.
Güneşli bir yol gidiyor dutlukların arkasından
Mapushane revirinde penceredeyim.
Duymuyorum ilaçların kokusunu,
Bir yerlerde karanfiller açmış olacak.

İşte böyle Laz İsmail,
mesele esir düşmekte değil,
teslim olmamakta bütün mesele!

Nazım HİKMET


http://i.hizliresim.com/lYRVJl.jpg (http://hizliresim.com/lYRVJl)
Saygı ve sevgiyle anıyorum.

utkuran
03-06-2014, 18:27
https://www.youtube.com/watch?v=M62Mnmnzo7g&list=PLDD847BDCF533B2C5

PARK
15-01-2015, 16:59
Bugün Nazım Hikmet'in 113. Doğum günü....



Delikanlım!.
İyi bak yıldızlara,
onları belki bir daha göremezsin.
Belki bir daha
yıldızların ışığında
kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin..

Delikanlım!.
Senin kafanın içi
yıldızlı karanlıklar
kadar
güzel, korkunç, kudretli ve iyidir.
Yıldızlar ve senin kafan
kâinatın en mükemmel şeyidir.

Delikanlım!.
Sen ki, ya bir köşe başında
kan sızarak kaşından
gebereceksin,
ya da bir darağacında can vereceksin.
İyi bak yıldızlara
onları göremezsin belki bir daha..

i-ked
28-04-2015, 00:29
ÖLÜME DAİR

Buyrun, oturun dostlar,
hoş gelip sefalar getirdiniz.
Biliyorum, ben uyurken
hücreme pencereden girdiniz.
Ne ince boyunlu ilâç şişesini
ne kırmızı kutuyu devirdiniz.
Yüzünüzde yıldızların aydınlığı
başucumda durup el ele verdiniz.
Buyrun, oturun dostlar
hoş gelip sefalar getirdiniz.

Neden öyle yüzüme bir tuhaf bakılıyor?
Osman oğlu Hâşim.
Ne tuhaf şey,
hani siz ölmüştünüz kardeşim.
İstanbul limanında
kömür yüklerken bir İngiliz şilebine,
kömür küfesiyle beraber
ambarın dibine...

Şilebin vinci çıkartmıştı nâşınızı
ve paydostan önce yıkamıştı kıpkırmızı kanınız
simsiyah başınızı.
Kim bilir nasıl yanmıştır canınız...
Ayakta durmayın, oturun,
ben sizi ölmüş zannediyordum,
hücreme pencereden girdiniz.
Yüzünüzde yıldızların aydınlığı
hoş gelip sefalar getirdiniz...

Yayalar-köylü Yakup,
iki gözüm, merhaba.

Siz de ölmediniz miydi?
Çocuklara sıtmayı ve açlığı bırakıp
çok sıcak bir yaz günü
yapraksız kabristana gömülmediniz miydi?
Demek ölmemişsiniz?

Ya siz?
Muharrir Ahmet Cemil?
Gözümle gördüm
tabutunuzun toprağa indiğini.

Hem galiba
tabut biraz kısaydı boyunuzdan.
Onu bırakın Ahmet Cemil,
vazgeçmemişsiniz eski huyunuzdan,
o ilâç şişesidir
rakı şişesi değil.
Günde elli kuruşu tutabilmek için,
yapyalnız
dünyayı unutabilmek için
ne kadar çok içerdiniz...
Ben sizi ölmüş zannediyordum.
Başucumda durup el ele verdiniz,
buyrun, oturun dostlar,
hoş gelip sefalar getirdiniz...

Bir eski Acem şairi:
«Ölüm âdildir» — diyor, —
«aynı haşmetle vurur şahı fakiri.»

Hâşim,
neden şaşıyorsunuz?
Hiç duymadınız mıydı kardeşim,
herhangi bir şahın bir gemi ambarında
bir kömür küfesiyle öldüğünü? ...

Bir eski Acem şairi:
«Ölüm âdildir» — diyor.
Yakup,
ne güzel güldünüz, iki gözüm.
Yaşarken bir kerre olsun böyle gülmemişsinizdir...
Fakat bekleyin, bitsin sözüm.
Bir eski Acem şairi:
«Ölüm âdil...»
Şişeyi bırakın Ahmet Cemil.
Boşuna hiddet ediyorsunuz.
Biliyorum,
ölümün âdil olması için
hayatın âdil olması lâzım, diyorsunuz...

Bir eski Acem şairi...
Dostlar beni bırakıp,
dostlar, böyle hışımla
nereye gidiyorsunuz?


NAZIM HİKMET

alyel
28-04-2015, 00:50
YAŞAMAYA DAİR

1
Yaşamak şakaya gelmez,
büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın
bir sincap gibi mesela,
yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından.
1947
2
Diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
yani, beyaz masadan,
bir daha kalkmamak ihtimali de var.
Duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
biz yine de güleceğiz anlatılan Bektaşi fıkrasına,
hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
yahut da sabırsızlıkla bekleyeceğiz
en son ajans haberlerini.
Diyelim ki, dövüşülmeye deşer bir şeyler için,
diyelim ki, cephedeyiz.
Daha orda ilk hücumda, daha o gün
yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.
Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu,
fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz
belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.
Diyelim ki hapisteyiz,
yaşımız da elliye yakın,
daha da on sekiz sene olsun açılmasına demir kapının.
Yine de dışarıyla birlikte yaşayacağız,
insanları, hayvanları, kavgası ve rüzgarıyla
yani, duvarın ardındaki dışarıyla.
Yani, nasıl ve nerede olursak olalım
hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak...
1948
3
Bu dünya soğuyacak,
yıldızların arasında bir yıldız,
hem de en ufacıklarından,
mavi kadifede bir yaldız zerresi yani,
yani bu koskocaman dünyamız.
Bu dünya soğuyacak günün birinde,
hatta bir buz yığını
yahut ölü bir bulut gibi de değil,
boş bir ceviz gibi yuvarlanacak
zifiri karanlıkta uçsuz bucaksız.
Şimdiden çekilecek acısı bunun,
duyulacak mahzunluğu şimdiden.
Böylesine sevilecek bu dünya
"Yaşadım" diyebilmen için...
Nazım HİKMET

utkuran
03-06-2015, 20:30
http://i.hizliresim.com/2gPq6O.jpg (http://hizliresim.com/2gPq6O)
http://i.hizliresim.com/VVBNGr.jpg (http://hizliresim.com/VVBNGr)

Nazım'ı büyük bir saygı ve sevgi ile anıyorum.

utkuran
15-01-2016, 23:11
http://i.hizliresim.com/5MGlRR.jpg (http://hizliresim.com/5MGlRR)

utkuran
03-06-2016, 15:06
http://i.hizliresim.com/OMBP1Z.png (http://hizliresim.com/OMBP1Z)

http://i.hizliresim.com/v4Rrd4.jpg (http://hizliresim.com/v4Rrd4)

Saygıyla.

utkuran
26-09-2016, 23:43
BİR HAZİN HÜRRİYET


Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu, bir lokma bile tatmadan
yoğurursun
bütün nimetlerin hamurunu.
Büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında, ananı ağlatanı
Karun etmek hürriyetiyle hürsün!

Sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
değirmenleri,
büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün vicdan
hürriyetiyle hürsün!

Başın ensenden kesik gibi düşük,
kolların iki yanında upuzun,
büyük hürriyetinle dolaşıp durursun,
işsiz kalmak hürriyetiyle hürsün!

En yakın insanınmış gibi verirsin memleketini, günün birinde, mesela,
Amerika'ya ciro ederler onu seni de büyük hürriyetinle beraber,
hava üssü olmak hürriyetiyle hürsün!

Yapışır yakana kopası elleri Valstrit'in, günün birinde, diyelim ki,
Kore'ye gönderilebilirsin, büyük hürriyetinle bir çukura
doldurulabilirsin, meçhul asker olmak hürriyetiyle hürsün!

Bir alet, bir sayı, bir vesile gibi değil insan gibi yaşamalıyız dersin,
büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
yakalanmak, hapse girmek, hatta asılmak hürriyetinle
hürsün

Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında, hürriyeti seçmene lüzum yok
hürsün.

Bu hürriyet hazin şey yıldızların altında.


Nazim Hikmet - 1951