PDA

View Full Version : 150 yıl yaşayabiliriz...



yağmur
19-05-2011, 23:38
Ortalama yaşam süresinin 60-70 yıl olduğunu dikkate alırsak 150 yıl yaşamak bir hayal gibi gelebilir. Oysa gerçekten mümkündür ve 150 sayısı da rasgele söylenmiyor.
İnsan bedeni büyük bir enerji sistemidir ve bu enerji sürekli olarak değişip, dönüşür. Bedenimizdeki tam bir enerji değişimi döngüsü yedi yıl sürüyor ve bu arada hücrelerimiz de yenileniyor. Yaşamımızda böyle yirmi iki döngü bulunuyor ki, biriken enerjiye bakıldığında 150 yıl yaşayabileceğimiz ortaya çıkıyor. Ancak, öncelikle zihnimizden başlayarak, kendi kendimize yaşam süremizi sınırlıyor dolayısıyla doğanın bize sunduğu kapasiteyi tam olarak kullanamıyoruz.
Sağlığımız ile beslenmemiz, nefes almamız, fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarımızı karşılama biçimimiz arasındaki ilişkileri anlatırken kolayca uygulanabilecek önerilerden bazıları:

• Uzun yaşamın sırrı doğru nefes almaktır.
• Her gün ardışık olarak sıcak-soğuk duş alın; kan dolaşımınız düzelecek, bağışıklığınız güçlenecektir.
• Bedeninizin dış temizliğinin yanı sıra iç temizliğini de yapar, kalınbağırsağınızı, karaciğerinizi temizlerseniz, gençleşirsiniz.
• Erimiş buzdan elde edilen su, hücrelerimizdeki suyla aynıdır; bu suyu için.
• Boğazınız ağrımaya başladığında bir dilim limon emerseniz bakteriler yok olacaktır.
• İki kaşık sıvı yağı ağzınızda yarım saat tutarsanız kanınızın yarısını temizlersiniz.

Ve daha pek çok benzer önerinin yanı sıra en önemlisi de şu: Sağlığımız kendi ellerimizdedir…
Romalı ünlü filozof Seneca, “İnsanlar ölmezler, kendi kendilerini öldürürler” demiş.
Uzun Yaşam Sırlarını Özetlersek


Tibetli Rahipler uzun yaşam için, “Genç kalmak istiyorsanız, genç gibi hareket edin, genç gibi düşünün, genç gibi yaşayın” diyorlar.
Li Ching-Yuen “Temiz bir kalbin olsun, kaplumbağa gibi otur, güvercin gibi hayat dolu yürü, köpek gibi uyu” diyor.
“Doğru nefes alın, sağlığınızın kendi ellerinizde olduğunu unutmayın
“Bol bol gülün neşeli olun”

cetvel
20-05-2011, 01:20
genetik bilimi ilerledikçe yaşlanma geciktirilecek.. zaten bu yönde yapılan çalışmalarda nispeten ilerleme sağlanıyor...

dna replikasyonunda, dna sarmalındaki kolların uc kısımlarında her replikasyonda kırılmalar oluyor.... dna zinciri uzunluğu, yıllar geçtikçe bu kırılmalarla zamanla azalıyor ve hücre kendisini yenilememeye başlıyor. dolayısıyla yaşlanmanın önüne geçilmiyordu... şimdi bu kromozomların ucundaki telomerlerin tamir edilebileceği anlaşılmış ve bunun telomeraz enzimi ile sağlanabileceği anlaşılmış...

bilimin keşfedemediği nice ayrıntılar var ama insan denen bu kususuz düzeneğe yapılacak dış müdaheleler ne sonuçlar doğurur hala bilinmiyor...

çok yaşamamak mı yoksa dolu dolu yaşayıp hem kendimizi hem de çevremizi mutlu etmek mi? bütün mesele bu bence...

yağmur
04-06-2011, 14:15
Su İçmenin Doğru Zamanı ne zamandir


Su içmek için uygun zamanlama suyun insan vücudundaki etkinliğini azamiye çıkaracaktır



* Uyanır uyanmaz 2 bardak su iç organları aktive eder

* Her yemekten 30 dakika önce 1 bardak su hazma yardım eder

* Banyodan önce 1 bardak su tansiyonun düşmesine yardım eder

* Uykudan önce 1 bardak su kalp krizini ve felci önler

Suyla ilgili diğer önemli bilgiler:

1 Beynimizin % 75' i sudur
2 Vücut ısısını düzenler
3 Hücrelere gıda ve oksijen taşır
4 Solunum için oksijeni nemlendirir
5 Yediklerimizi enerjiye çevirir
6 Kanımızın % 83' üdür
7 Atıkları (oksitleri) yok eder
8 Hayati organlarımızı korur ve rahatlatır
9 Kemiklerin % 22' sidir
10 Gıdaları absorbe etmesinde vücuda yardım eder
11 Adalelerin % 75' idir
12 Eklem yerlerini rahatlatır / yastık vazifesi görür)

yağmur
10-07-2011, 11:16
Bazı yiyecekleri daha fazla yiyerek hafıza, algılama yeteneği ve dikkati artırıp, daha hızlı düşünebilmenin mümkün olduğunu belirten uzmanlar, sınavlara hazırlanan öğrencilerin beyinlerinin daha iyi çalışması için zencefil, kimyon, havuç, ceviz, fındık, fıstık, lahana, karides gibi besinleri almalarını öneriyor.
Diyetisyen Ferin Batman, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yaklaşan sınav günleri öncesinde, ilköğretim ve liselerin son sınıflarında okuyan öğrenciler için "beynin daha iyi çalışmasına yardımcı olacak yiyecekler" hakkında bilgi verdi.
Batman, öğrencilerin sınavlar için son hazırlıklarını yaptıklarını, ancak pek çoğunun, "konsantre olamamaktan, öğrendiklerini çabucak unutmaktan, dikkatini veremeyip aynı sayfayı tekrar tekrar okuduklarından" yakındıklarını söyledi.
Vücudun küçük bir bölümünü oluşturan beynin, yiyeceklerle alınan enerjinin yüzde 20’sini harcadığını, beynin, kanın taşıdığı oksijen ve glikozla beslendiğini kaydeden Ferin Batman, "Araştırmalar, belirli yiyecekleri daha fazla yiyerek hafızanızı, algılama yeteneğinizi, dikkatinizi artırıp, daha hızlı düşünebileceğinizi gösteriyor" diye konuştu.

ODAKLANMA İÇİN CEVİZ, FINDIK

Batman, bir konuya "odaklanma" için ceviz, fındık, fıstık, soğan ve karides gibi yiyeceklerin yenmesini önerdi. Batman, şunları söyledi:
"Ceviz, fındık, fıstık gibi yiyecekler konferanslarda, konserlerde, uzun araba yolculuklarında, sinirleri kuvvetlendirirken, beyindeki haber alma maddelerinin oluşumunu hareketlendirirler.
Soğan, aşırı yıpranmaya, fiziksel yorgunluğa karşı kanı sulandırır, beyin oksijeni daha iyi alır.
Karides, beyin besinidir. Vücuda önemli omega 3 yağ asitleri sağlar. Dikkat verme süresini daha uzatır."

STRESSİZ ÖĞRENME İÇİN LAHANA

Öğrenmenin artırılması için çeşitli önerilerde bulunan Batman, şunları kaydetti:
"Lahana, tiroit bezlerinin aktivitesini yavaşlattığı için daha stressiz öğrenmeyi sağlar. Stresin getirdiği atıştırma krizlerinde, düşük kalorisi sayesinde bol bol çiğ olarak yenebilir.
Limon- Portakal, C vitamininden dolayı canlandırır, algılama yeteneğini artırır. Çalışma ve sınav öncesi, limonata veya portakal suyu için.
Yaban mersini, beynin kanla daha iyi beslenmesi için, uzun süreli bir öğrenmede ideal bir meyvedir."

EZBER İÇİN HAVUÇ

Hafızayı güçlendirmek için de havuç, ananas, avokado, zencefil, kimyon gibi yiyecek ve baharatların tüketilmesini isteyen Ferin Batman, bu besinlerin yararlarını şöyle anlattı:
"Havuç, beyin metabolizmasını canlandırarak, hatırlama yeteneğini arttırır, bir şey ezberlerken bir küçük tabak sıvı yağlı havuç salatası yiyin.
Uzun bir metin ezberleyebilmek için fazla miktarda C vitaminine ihtiyaç vardır. Ananas bunu sağlar, ayrıca önemli bir element olan mangan içerir.
Avokado, kısa süreli hafıza içindir. Fazla miktarda yağ asidi içerir. Çalışırken yarım avokado yeterlidir."

YENİ FİKİRLER ÜRETMEK İÇİN ZENCEFİL
Yaratıcılığın geliştirilmesi için zencefil yenmesini öneren Batman, zencefilin içerdiği maddelerin beynin yeni fikirler üretmesini sağladığını söyledi. Batman, "Zencefil alındığı zaman kan sulandığı için vücutta daha serbest akar, beyin oksijenle beslenir" diye konuştu.
Kimyonun da içerdiği uçucu yağların bütün sinir sistemini uyardığını söyleyen Ferin Batman, "Aniden bir fikre, bir buluşa ihtiyacı olan kimyon çayı içmelidir. Çay, bir fincana iki tatlı kaşığı dolusu kimyon eklenerek yapılabilir" dedi.

MUTLULUK

Ferin Batman, küçük bir kase çileğin, stresi gidererek mutluluk verdiğini, muzun da "serotonin" maddesi içerdiği için mutluluk verdiğini kaydetti. Batman, kırmızı biberdeki aroma maddelerinin de vücudun mutluluk hormonu salgılanmasına neden olduğunu belirterek, çiğ ve acı olan kırmızı biberin en etkilisi olduğunu bildirdi.

SINAV ÖNCESİ STRESE KARŞI

Batman, sınav öncesi strese karşı da öğrencileri uyararak, "Gerginken yenmek istenen çikolata, hamur işi, tatlı gibi besinler, kola, kahve gibi içecekler çok miktarda şeker ve kafein içerdikleri için sinirleri bozar. Doğru bir beslenme, stresli zamanların üstesinden gelmemizde bize yardımcı olacaktır" diye konuştu.
Bunun için yanlış alışkanlıkların değiştirilmesini isteyen Batman, öğrencilere şu beslenme önerisinde bulundu:
"-Kahvaltı etmeden güne başlamayın. Sabahları vücudun ve beynin enerji deposu boştur. Bu nedenle sinirli ve dikkatsiz olunabilir. Okul çocukları ile yapılan bir araştırmada iyi bir kahvaltı edenlerin daha verimli oldukları ortaya çıkmıştır. Kahvaltıda karbonhidrat ile protein doğru bir karışımdır. Örneğin, kepek veya çavdar ekmeği ile peynir veya yulaf ezmesi ile meyve veya yoğurt, süt yenebilir.

STRESE KARŞI BALIK

-Stres, vitaminlere ve minerallere olan ihtiyacı arttırır. Önemli anti-stres maddeleri mineral olarak kalsiyum (süt ürünlerinde, yeşil sebzelerde) ve magnezyumdur (kepek, çavdar, baklagiller, bal kabağı ve ayçiçeği çekirdeği). B vitaminleri grubu aynı zamanda sinir vitaminleri olarak adlandırılır. B vitaminleri ette, balıkta, kepek çavdar ürünlerinde ve koyu yeşil sebzelerde bulunur. Haftada en az 2 kez balık tüketilmelidir.
-Çikolatayı seyrek, meyveyi sık yiyin. Arada bir az miktarlarda çikolata yenmesi stresi azaltır ama fazla yendiğinde kan şekeri önce artar, sonra hemen düşer. Sonuçta yorgunluk ve tatlılara karşı istek ortaya çıkar. Buna karşılık meyve veya kepek, çavdar ürünleri organizma tarafından daha yavaş enerjiye dönüştürülür, kan şekerinin dengesi bozulmaz.
-Yemekleri küçük porsiyonlarda, sık yiyin. Birden aşırı miktarda ve yağlı yemekler uykunuzu getirir. Enerjinizi uzun süre korumak ve aynı düzeyde tutmak için günde en az 6 öğün ve az miktarlarda yenmelidir.
-Kahveyi ve kolayı azaltın. Sabahları bir iki fincan kahve uyku sersemliğinizi gidermede yardımcı olur. Fazlası ise kalp çarpıntısına, huzursuzluğa, geç saatlerde de uykusuzluğa, korku ve endişeye neden olur. Kolalı içeceklerde bol miktarda kafein içerir. Alkol ise ertesi sabah unutkanlığa neden olur

PERFECTWAVE
10-07-2011, 11:27
teşekkürler sn yağmur :cool:

BORA YAŞAR
10-07-2011, 11:48
Sevgili yağmur;

Günaydın..

Gene insana dair iyiniyetle dolu bir başlık açmışsın..

Dünyaya bakışın mutlu bir gençliği simgeliyor..

Başlık tam Dr. Öz'lük..

Benim tabirimle "şunu yeme bunu yeme onu ye!" cinsinden..

Tamam senin dediklerini yapsın insanlar. Herkes 150 yıl yaşasın diyelim..

Nasıl olacak?

Nasıl yetecek kaynaklar?

Hadi yetti diyelim.. Çoğu insan için zaten işsizlik, geçim ve hayat zorluğu, dırdır, kavga, niza ile geçen hayata yapılacak ilave neyi düzeltecek?

65 yaşındayım..

Yaşam şartlarım birçok insana göre iyi biliyorum..

Ama 150 sene yaşayacaksın deseler razı olurmuydum bilmiyorum..

Bir kere birçok şartım olurdu..

Sevdiklerimi de sağlıklı bir şekilde yanımda isterdim. Onlarsız bir dünya çekilmez..

Evlatlarımın acısını görmemek isterdim..

Maddi şartlar isterdim..Manevi şartlar isterdim..


Görüyorsun..

Zor adamım, zor..

Elime 150 yaş olanağı verdin. Hala ipe un seriyorum..

Jokerr
10-07-2011, 12:46
Bir kitapta okumuştum en zoru yaşlılık demişti.

Bebek olursun geçer.

Genç olursun geçer.

Yaşlanırsın geçer ama zor geçer geçerkende seni alır götürür.

150 yıl yaşasakta o ömür geçermi işte onu ben bilmem.

yağmur
10-07-2011, 22:13
Sevgili yağmur;

Günaydın..

Gene insana dair iyiniyetle dolu bir başlık açmışsın..

Dünyaya bakışın mutlu bir gençliği simgeliyor..

Başlık tam Dr. Öz'lük..

Benim tabirimle "şunu yeme bunu yeme onu ye!" cinsinden..

Tamam senin dediklerini yapsın insanlar. Herkes 150 yıl yaşasın diyelim..

Nasıl olacak?

Nasıl yetecek kaynaklar?

Hadi yetti diyelim.. Çoğu insan için zaten işsizlik, geçim ve hayat zorluğu, dırdır, kavga, niza ile geçen hayata yapılacak ilave neyi düzeltecek?

65 yaşındayım..

Yaşam şartlarım birçok insana göre iyi biliyorum..

Ama 150 sene yaşayacaksın deseler razı olurmuydum bilmiyorum..

Bir kere birçok şartım olurdu..

Sevdiklerimi de sağlıklı bir şekilde yanımda isterdim. Onlarsız bir dünya çekilmez..

Evlatlarımın acısını görmemek isterdim..

Maddi şartlar isterdim..Manevi şartlar isterdim..


Görüyorsun..

Zor adamım, zor..

Elime 150 yaş olanağı verdin. Hala ipe un seriyorum..



Sayın Bora Ağabey
Siz zor insan değilsiniz
Okyanus yürekli bir insansınız bunu biliyorum ve çok uzun yaşamayı gerçekten hak eden nadir insanlardansınız lütfen uzun yaşayın çok uzun yaşayın saygı ve sevgiler...

Can Yücelin çok sevdiğim şiirinide eklemeden edemedim...




BAĞLANMAYACAKSIN


Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela.
O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin o'nu sevdiğinden...
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya ya da pembeye
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...

CAN YÜCEL

BORA YAŞAR
10-07-2011, 22:18
Teşekkür ederim sevgili yağmur..

Babaannemin ağzından eksik etmediği hayırduasını tekrarlıyayım sana..

"Ömrün uzun olsun.."

Mutlulukla bezenmiş bir şekilde..

epikur
11-07-2011, 02:39
Sn yagmur, eline, beynine saglik, burada toparladigin bilgiler icin. :super:
Elimden geldigince bende belki burada insan sagligini olumlu etkileyen güzel yiyecekleri veya makbule gecen „davranislari“ sunabilirim. Corbada tuzumuz olsun misali.

Yalniz basliga pek katilmiyorum. Niyetimiz hic bir zaman „cok uzun zaman“ hayatta kalabilmek olmamali…bence.
Eger 70 yasina geldigimizde, - halen hayatta isek tabiiki, gidecegimiz yere halen kendi ayaklarimiz üzerinde gidebiliyorsak – severek tabiiki, mecburiyetten degil - günümüzü, ilac veya haplar veya tibbi malzemeler kullanmadan gecirebiliyorsak, kimseye ihtiyacimiz olmadan hayattan tad alabiliyorsak, saymis oldugun önlemlerin faydasini fazlasiyla görmüs olacagiz.
Ve nereye kadar…sorusunada….icden bir rahatlikle, yaw iste gittigi yere kadar… diyebiliyorsak, ne mutlu bize, diyebilirim. 100 senemis, 150 senemis ...kim sallar?
Önemli olan "insan gibi yasamak"; mumya gibi "öbür tarafa gitme" emrine, kalan gücümüzle direnmeye calismak degil. :)

Ama, tüm saymis oldugunuz gida ve beslenme tavsiyelerinin yaninda…dahada önemli seyin… düzenli fiziksel aktiviteler oldugunu unutmamamizi umuyorum. Istedigimiz kadar güzel ve dogru seyler ile beslenelim….fiziksel aktivitesiz, terleme olmayan bir hayat… bizi kesinlikle doktorlara ve hastanelere muhtac edecekdir.
Bu gercek ne yazikki insanlarimizin yüzde 99 u tarafindan ya bilinmiyor veya bilinsede fazla ciddiye alinmiyor. Malum... zahmetli seylerden kacmanin modasi - hic bir zaman gecmiyor. :)



Bazı yiyecekleri daha fazla yiyerek hafıza, algılama yeteneği ve dikkati artırıp, daha hızlı düşünebilmenin mümkün olduğunu belirten uzmanlar, sınavlara hazırlanan öğrencilerin beyinlerinin daha iyi çalışması için zencefil, kimyon, havuç, ceviz, fındık, fıstık, lahana, karides gibi besinleri almalarını öneriyor.
Diyetisyen Ferin Batman, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yaklaşan sınav günleri öncesinde, ilköğretim ve liselerin son sınıflarında okuyan öğrenciler için "beynin daha iyi çalışmasına yardımcı olacak yiyecekler" hakkında bilgi verdi.
Batman, öğrencilerin sınavlar için son hazırlıklarını yaptıklarını, ancak pek çoğunun, "konsantre olamamaktan, öğrendiklerini çabucak unutmaktan, dikkatini veremeyip aynı sayfayı tekrar tekrar okuduklarından" yakındıklarını söyledi.
Vücudun küçük bir bölümünü oluşturan beynin, yiyeceklerle alınan enerjinin yüzde 20’sini harcadığını, beynin, kanın taşıdığı oksijen ve glikozla beslendiğini kaydeden Ferin Batman, "Araştırmalar, belirli yiyecekleri daha fazla yiyerek hafızanızı, algılama yeteneğinizi, dikkatinizi artırıp, daha hızlı düşünebileceğinizi gösteriyor" diye konuştu.

ODAKLANMA İÇİN CEVİZ, FINDIK

Batman, bir konuya "odaklanma" için ceviz, fındık, fıstık, soğan ve karides gibi yiyeceklerin yenmesini önerdi. Batman, şunları söyledi:
"Ceviz, fındık, fıstık gibi yiyecekler konferanslarda, konserlerde, uzun araba yolculuklarında, sinirleri kuvvetlendirirken, beyindeki haber alma maddelerinin oluşumunu hareketlendirirler.
Soğan, aşırı yıpranmaya, fiziksel yorgunluğa karşı kanı sulandırır, beyin oksijeni daha iyi alır.
Karides, beyin besinidir. Vücuda önemli omega 3 yağ asitleri sağlar. Dikkat verme süresini daha uzatır."


....... Sabahları vücudun ve beynin enerji deposu boştur. Bu nedenle sinirli ve dikkatsiz olunabilir. Okul çocukları ile yapılan bir araştırmada iyi bir kahvaltı edenlerin daha verimli oldukları ortaya çıkmıştır. Kahvaltıda karbonhidrat ile protein doğru bir karışımdır. Örneğin, kepek veya çavdar ekmeği ile peynir veya yulaf ezmesi ile meyve veya yoğurt, süt yenebilir.

epikur
09-08-2011, 12:49
Saglikli ve uzun bir hayat icin en önemli sartlardan biri - dogru beslenmenin ve yeterince fiziki aktivitenin yaninda - 3. sacayagi olarak.....tabiiki huzur ve ruh sagligi!

Bu gercegi... icinde oldugumuz finansal kaos günlerinde forumda okumus oldugum icler acisi durumlar ile, daha rahat görebilme imkanina kavusdum.

Uyguladigim alsatdan uzak, uzun vadeli portföy yatirim tarziyla bu huzurlu ruh halimi saglayabildigim icin.... fazlasiyla mutluyum ve huzurluyum ve tabiiki sansliyim.

Herkeze stressiz, huzurlu bir yatirim mentalitesi dilerim....hele bu mübarek ramazan günlerinde.

Para hersey degil ama ciddi paralar kaybetmenin getirdigi aci ile yasanan ruhi hasarin büyüklügünü tahmin bile edemiyorum.
Bu forumda herkeze huzurlu olabilecegi ve büyük üzüntülere sebep vermeyecek bir yatirim anlayisi dilerim.

BORA YAŞAR
09-08-2011, 13:11
Uyguladigim alsatdan uzak, uzun vadeli portföy yatirim tarziyla bu huzurlu ruh halimi saglayabildigim icin.... fazlasiyla mutluyum ve huzurluyum ve tabiiki sansliyim.

Herkeze stressiz, huzurlu bir yatirim mentalitesi dilerim....hele bu mübarek ramazan günlerinde.

Para hersey degil ama ciddi paralar kaybetmenin getirdigi aci ile yasanan ruhi hasarin büyüklügünü tahmin bile edemiyorum.
Bu forumda herkeze huzurlu olabilecegi ve büyük üzüntülere sebep vermeyecek bir yatirim anlayisi dilerim.

Bu yatırım anlayışını yöneticilerin de uygun görmesi ile forum duası haline getirmeyi öneriyorum sn epikur..:)

Hele bunu Arapçaya çevirir de galgaleli bir şekilde kıraat da ettirirsek siz görür bakın nasıl geliyor koro halinde "aminnn"..

Malum halkımız Arapça kelama kendinden geçercesine amin demeye bayılır..

Anlamasa da..

Hiç uygulamasa da..

yağmur
09-08-2011, 14:02
Bu yatırım anlayışını yöneticilerin de uygun görmesi ile forum duası haline getirmeyi öneriyorum sn epikur..:)

Hele bunu Arapçaya çevirir de galgaleli bir şekilde kıraat da ettirirsek siz görür bakın nasıl geliyor koro halinde "aminnn"..

Malum halkımız Arapça kelama kendinden geçercesine amin demeye bayılır..

Anlamasa da..

Hiç uygulamasa da..


Sayın BORA Bey, kumdan kaleler yıkıldı... zaten biliyordu herkes bu kalelerin kumdan olduğunu yıkılacağını,ayrıca yeni kumdan kalelerin tasarlanması için bile eskilerinin yıkılması gerektiğini yine herkes biliyordu...

yağmur
09-08-2011, 14:08
Topiğin asıl konusuna uygun yazıya devam...
150 Yıl sağlıklı yaşamanın diğer bir koşulu da nefes çalışmalarıdır Daha doğrusu nefes alırken fabrika ayarlarına dönebilmektir...

Nefes Teknikleri ile İyileşmeler

Derin düşünme, özü hissetme, varlığı değiştirme, dönüştürme ve yaşam enerjisi çalışmalarının mekaniği olarak bilinen Nefes Teknikleri uygulamaları daha çok zihinsel rahatlama ve stresle mücadele yöntemi olarak bilinir.

Endişe ve gerilimi azaltıp insanın kendisinden memnun olmasını, üzüntülerini ve ağrılarını tolore etmesini kolaylaştıran ve zihni sakinleştiren bu yöntemler, son yıllarda pozitif bilimlerin kesin kabulünü sağlayarak tıbbın her alanında yoğunlukla kullanılmaya başlanmıştır. Öncelikle sağlığın korunması ve kaliteli bir yaşam için önerilen bu yöntemler, koruyucu hekimlik bünyesinde kanser başta olmak üzere kalp hastalıkları, diyabet ve felç gibi tedavisi uzun süren hastalıklarda uygulanması özellikle tavsiye ediliyor.

Nefes uygulamaları hastanın direncini artırıp daha güçlü hale getirdiği için çok önemlidir. Nefes Teknikleri aynı zamanda kendi başına tedavi edici etkiye de sahiptir. Bu uygulamalar hastalığın iyileşme sürecini olumlu etkiler ve rahatsızlığın tedavi sürecini kısaltır. Nefes Teknikleri uygulamalarının özellikle kanser gibi hastalıkların tedavisinde çok yararlı bir destekleyici olduğu bilinmektedir. Nefes uygulamaları birincil olarak vücudun endojen mekanizmalarını harekete geçirdiği için geniş bir etki alanına sahiptir.

Önceleri panik atak, stres, depresyon gibi psikolojik hastalıkların tedavisinde kullanılan bu yöntemler üzerinde yapılan çeşitli araştırmalarda Nefes Teknikleri kullanımı ile kalp ritminin yavaşladığı kan akışının düzene girdiği, kan basıncının düştüğü, beyin yarım kürelerinin dengelendiği, adrenalin hormonunun ve kolesterolün azaldığı, oksijen tüketiminin düştüğü görülmüştür.

Nefes Teknikleri uygulamaları, insanın içindeki enerjiyi kullanabilmesini ve kendi zihinsel gücünün farkına varmasını sağlar.
Nefesin süreklilik oluşturularak izlenmesi kendi başına bir iyileşme çalışmasıdır. Tekrarlanan nefes alış verişlerinin peşinden gidilmesi beyin dalgalarını yumuşatır ve zihin tamamen sakin bir hale gelir. Hatta düşüncenin ötesinde daha büyük bir bilinç alanına geçilmesini sağlar. Bu büyük bir fırsattır, insanın huzuru ve mutluluğu için bu büyük bir imkândır. Çünkü insanın o noktada aldığı haz, bilinen gerçekliğe ait bir haz değildir.

Özellikle kanser tedavilerinde ilaç, ameliyat ya da radyoterapi gibi bilinen tedavilere alternatif olan Nefes Teknikleri uygulamaları, hastanın psikolojik durumunun düzeltilip hayata bağlanmasında son derece etkili olmaktadır. Bu uygulamalarla hasta kendisini daha güçlü hisseder, ağrılara ve acılara daha kolay katlanır. Baş edilmesi zor bir hastalıkla mücadele eden insanın hastalığa karşı psikolojik yapısı, gücü ve genel durumu iyileşir.

Bu yöntemlerle, hastada bir arınma sağladığı gözlendiği için dünyanın birçok yerinde özellikle kanser ve kalp gibi kronik hastalıklarda hastalara önerilmektedir. Bu çalışmalar hastanın manevi durumunu düzeltir, Endorfin hormonunun açığa çıkmasına neden olur, hastayı yeniden hayata bağlar ve yapılan tedavinin daha başarılı olmasını sağlar.

Nefes Teknikleri uygulamalarında seviye kazanan insan, içindeki özle temas kurmaya başlar. Bu temas zamanla bütün duyguları ve zihni içine alacak şekilde genişler. Fizik beden, duygular ve zihin bir bütün haline gelir. Kişi bu aşamada duygu ve düşünceleri, olumlu ve olumsuz diye ayırmaktan vazgeçerek, nötr kalmayı ve her şeyi içine alacak kadar genişlemeyi öğrenir. Nefes Teknikleri uygulamaları bedende birikmiş enerjiyi topraklayarak, yorgunluğu alır. Zihinsel konsantrasyonu artırır ve sakinleştirir. Genellikle ağrılarda ilaç kullanmaya gerek kalmaz. Bugün, birçok doğaüstü olayın nasıl gerçekleştiğini anlamamızı sağlayan yüksek farkındalıkla ve o yüksek beyinsel konsantrasyonla beynin yarattığı mucizevî olayları da düşünürseniz, olayları yorumlamanız değişir. Bilim, gelebildiği nokta itibariyle her şeyi açıklamaya yeterli olmayabilir. Bu uygulamaları ön yargıyla baştan reddetmek yerine konuyu takip ederek incelemek ve sonuçları üzerinde araştırmalarda bulunmak gerekir.

Dünyanın birçok yerinde kanser tedavisi gören hastalar onkologlar tarafından nefes terapistlerine yönlendirilirler. Nefes Teknikleri uygulamalarını bir yaşam biçimi haline getirmek çok yararlıdır. Bireyselliğe yönelik, paylaşımdan uzak gelecekten kaygı duyan ve değerimizin düşürüldüğü bir çağda yaşamanın sonucu olarak bocalayan insan, iç sesini dinleyerek bütün zorlukların üstesinden gelebilir ve kendisini iyileştirebilir. Hastaları iyileştiren şey uygulamalar değil, kendi özünden beslenmeyi öğrenmesidir. Bu uygulamalar bir aşama olarak kabul edeceğimiz pozitif düşünceyi öne alan kişilerin veya olumlu düşünce tarzını yaşam biçimi şekline getiren kişilerin, yargıdan ve kontrolden kurtulmalarını sağlar. Olaylar ve kişiler karşısında tarafsız kalma becerisini ve hiçbir şeyi birbirinden ayırmadan, dışlamadan her şeye eşit uzaklıkta olma anlayışını kazandırır. Bu koşulsuz sevgi ve her şeyi olduğu gibi kabul etme bilinç seviyesinin açılımıdır. Hepimizin içinde bütün evrenin her türlü bilgisi vardır. Bizim yapacağımız şey, hastalanmadan veya ihtiyaç hissetmeden önce bu gücü kullanmayı öğrenmek ve her zaman bir adım öne geçmektir. Önemli olan sağlığın korunması ve hayatın en randımanlı şekilde yaşanması olduğuna göre, insanlar Nefes Teknikleri uygulamalarıyla güçlerini kullanmayı mutlaka öğrenmelidir.

Eğer Şifalanmak için enerjilerle çalışmaya niyet ettiyseniz, şu an enerjilerle çalışıyorsunuz demektir. Niyet her şeyin özüdür. İzin verdiğiniz ve kabul ettiğiniz her şey, anda oluşur. Onun oluşması, sizin niyetinizin saflığına, samimiyetine ve gücüne bağlıdır. Nefes teknikleriyle şifalanmak konusunda şifacı olmak istiyorsanız, içe dönerek kendinizle yüzleşerek kendinizi şifalandırmak zorunda olduğunuzu bilmelisiniz. Ancak kendinizi şifalandırabilir-siniz. Kendinizi şifalandırırken başkalarının da şifalanmasına yardımcı olabilirsiniz.

Bireysel iyileşme toplumsal iyileşmeye hizmet eder. Siz iyileştikçe çevrenizdekiler bu durumdan bilerek ya da bilmeyerek en üst düzeyde yararlanırlar. Sizinle aynı evi ve iş yerini paylaşanlar, sizinle dostluk ve arkadaşlık kuranlar, sizinle temas edenler, sizinle aynı semt, şehir, ülkede oturanlar ve sonuçta bütün var oluşun tamamı sizden yararlanır. Bütüne yapacağınız yardım, aslında kendinize yapacağınız yardımdır. Kendinize yapacağınız şifa, bütünün şifalanma-sına etki eder.
İyileşme öncelikle niyet etme, izin verme ve kabul etmenize bağlıdır. İyileşmenin bir son noktası yoktur ve her zaman daha iyisinin olduğunu bilmeniz yeterlidir. İyileşmeyi kabul sınırlarınızın genişlemesi olarak alırsanız, göreceksiniz ki kabulleriniz genişledikçe giderek daha çok rahatlayacaksınız. Çünkü sizi rahatsız eden şeyler kabul etmediklerinizdir. Kabul ettiklerinizin sayısı çoğaldıkça sizi rahatsız edeceklerin sayısı azalacaktır.

Kabul edemiyorum, onu veya o şeyi içime sindiremiyorum diyor ve bu durumu değiştirmek istiyorsanız, Nefes Teknikleri çalışmaları; enerjinizi yükseltecek, irade gücünüzü artıracak, kendi içinizdeki kabul edişlerinizi kolaylaştıracak kuvveti oluşturmanızı sağlayacaktır. Nefes tekniklerini 24 saatlik bir farkındalıkla uygulamaya başladığınızda, iyileşme periyodunuzu 24 saatlik bir zamana yaydığınızı, gelişimin, iyileşmenin ve kabul edişinizin farkındalıkta kaldığınız her anda oluştuğunu anlamaya başlayacaksınız.

Yeterli oksijene ulaşamama nedenimiz doğru nefes almasını bilemediğimizden kaynaklanır. Doğarken mükemmel çalışan diyafram adalesi korku, endişe ve yaşam şartlarının oluşturduğu tembelleşme nedeniyle kullanılamadığında, ciğerlerimizi tam kapasiteyle dolduramadığımızı söyleyebiliriz

Nefesi ile ilgilenmemiş bir kişinin her nefes alışta ciğerlerinin sadece % 10 kapasitesini kullanabildiğini, nefesiyle çalışanların % 30, iyi bir nefes terapisti’nin % 50 ciğer kapasitesini kullanabildiğini bilmelisiniz. Sadece % 10 olan nefes devinim oranını % 30 a çıkarmanızın bile yaşamınızda inanılmaz değişimlere yol açacağını bilmelisiniz.

Bunu başarmanın en kolay yolunun, doğarken en mükemmel şekilde çalışan diyaframınızı tekrar kazanmaktan geçtiğini söyleyebilirim. Yeni doğmuş 2 3 kiloluk bir bebeğin küçük bir ciğer kapasitesine sahip olduğu halde doğduktan sonra ilk çığlığında hastaneyi nasıl çınlattığını düşünün. Bebeğin doğru kullandığı diyafram adalesinin sağladığı ses volümüne, bebekten 40 kere büyük bir ciğer kapasitesine sahip yetişkinler erişemezler.

Bebek büyüdükçe modern yaşamın getirdiği alışkanlıklar yüzünden diyaframını kullanamamaya başlar ve zamanla tamamen pasif hale getirir. Yedi yaşından sonra iyi kötü, güzel çirkin dualitesine, ayrılık bilincine geçmesi ve bu konu da hiç bir eğitim ve rehberlik almaması sonucu ile kutupsal çalışan zihnin üst solunumla direkt ilişkisi yüzünden diyaframdan tamamen kopar. Sadece diyaframınızı kullanılmaya başlamanız bile doğru nefes almanızı ve yeterli oksijeni bedeninize taşımanızı sağlar.
Diyafram kullanılmaya başlandığında diyaframın zihindeki karşılığı olan parasempatik sistem devreye girer. Üst solunumun karşılığı olan kutupsallık, diyafram solunumunun karşılığı olan birlik anlayışıyla yer değiştirerek farkındalık oluşturmaya, başka bir ifade ile uyanmaya/aydınlanmaya yol açar. Aydınlanma, enerji ve farkındalık çalışmalarını en üst düzeyde temsil eden nefes tekniklerinin kusursuz bir şekilde uygulanması ile gerçekleşir.

Mustafa Kartal

cehane27
09-08-2011, 14:11
100 sene nasıl yaşanır diye kitap yazan bir adam 41 yaşında ölmüştü.
Demek ki 150 sene nasıl yaşanır diye kitap yazan adam 60 sene yaşayacak...:)

İnsanı var eden çevresidir.
Belli bir zaman sonra o çevre, insanı ve doğası ile yok olacaktır.

Ve uzun yaşayan bir insan ,kendisine yabancı bir ortamda yalnız kalacaktır.

Yani fazla diretmemek..
Ve uygun bir anda bu dünya'yı terk etmek gerekir.

Ben bu açıdan rahatım.:)
Çünkü benim sülalemde 70 seneden fazla yaşayan insan yok gibi..

BORA YAŞAR
09-08-2011, 14:22
Sevgili Yağmur'un burada yaptığı bilgilendirmeler kaliteli bir yaşamı işaret ediyor..

Aslında yaşam bir inattır..

Bir meydan okumadır..

Ve en önemlisi bilinçli bir çabayla desteklenirse o inat ve meydan okumanın bir anlamı olur..


Yağmur'umuzun yaptığı bu bilince katkıda bulunmaktır..:)

epikur
25-08-2011, 01:39
Originally Posted by xxx
Aslında yapmamız gereken spor yapmak.Vucut böylece kendini yeniliyor.


Sen hic 80-90 yasina kadar yasiyan sporcu gordunmu ?
hani spor faydaliydi niye bu adamlar erken oluyor ?

Hocam, forumda bir yerde söyle itiraz tipi bir sey okudum.
Sanirim bir cok insan rekabetci spor ile saglik sporu arasindaki farki sahiden bilmiyor! :yes:

Yani bir tarafda rekabet iceren ve insan organizmasini asiri zedeleyen veya "asindiran" bir profesyonel spor anlayisi, ki buna spor demek icin bin sahit ister! Ayni kafayla eski Romadaki gladyatörlerede sporcu dememiz gerekirdi! :)
Diger tarafda ise...organizmamizi yeter derecede kullanabilmek ve koruyabilmek icin düzenli ve minimum bir fiziki aktivite.

Doktorlar veya fizik terapistleri bu amac icin aktivitelerin ne kadar "zorlu olabilecegine" bile limit koymus! Olay kesinlikle aerobik statüde kalacak!!! Yani metabolizma her zaman yeterli oksiyen ile calisacak. Laktat olusmayacak. Anaerobik faza hic gecilmeyecek.
Bilmiyorum bu konuda bir kac kaynak verebilirsen, millet bu konuda biraz daha fikir edinebilir belki.

Ama profesyonel spor yapmis birinin, ortalamada "normal" insanlardan daha uzun yasadigini bile hic sanmiyorum. Ve yasasada...yaslilikda noktasal asinmalardan dolayi bazi konularda cok daha fazla problemler yasadigini bile düsünürüm.
Hos ciddi sekilde spor yapmak ile zaten pek ilgilenmiyorumda gerci ama... :)

yağmur
28-09-2011, 00:33
“İnsanlar kendi bilinçaltları ile uyumu yitirdikleri için hasta olurlar … Hastalar aşırı programlamadan geçmiş insanlardır – dış programlama o kadar fazladır ki kendi benlikleriyle bağlantıları kopmuştur” (Milton Erickson)

yağmur
02-10-2011, 23:17
VÜCUDUNUZUN SAAT GİBİ ÇALIŞTIĞINI BİLİYOR MUSUNUZ ? Üstelik sizin bunun için çok özel efor sarfetmenizi gerektirmeden...

06.00 -Kortizon salgılamasıyla organizma uyanıyor. Bu uyanma vücut için kendini yavaşça kalkmaya hazırlama işareti. Metabolizma hareketleniyor, günün işleri için enerji ve protein hizmete hazır oluyor.

07.00 -Vücut hâlâ zayıf. Spor yapmaktan kaçının. Kalbe ve dolaşıma gereksiz yüklenirsiniz. Spor yerine kahvaltı edin, sindirim bu saatte mükemmel çalışıyor.

08.00- Vücudunuzun sizin için gün içinde gerekli olacak hormonları daha çok üretme zamanıdır. Bu saatlerde fazla miktarda hormon salgılanıyor.

09.00- Vücudun dinç, kuvvetli olduğu saat. Herhangi bir hastalık için iğne olacaksanız bu en doğru zaman. İğnenin ateş ve şişme gibi yan etkileri ender olarak görülüyor, vücut röntgen ışınlarına karşı daha dirençli oluyor.

10.00 -Organizmanın kendine gelme, ‘ben buradayım’ deme saati. Fazla enerjik, vücut en yüksek ısı seviyesinde. Verimliliğimiz de öyle. ‘Kısa süre belleği’ iyi durumda. Bir önemli ayrıntı: 10.00 ile 12.00 arası enfarktüs olaylarına sık rastlanıyor.

11.00 -Vücudun tam formunda olduğu, verimli olmaya programlı bir saat. Kalp ve dolaşım o kadar zinde ki yapılan muayenelerde kalpteki bir bozukluk gözden kaçabilir. Hazır cevaplık tavan yapar, özellikle hesap işleri, matematik ödevleri rahat ve iyi bir şekilde, zorlanmadan çözülür.

12.00 -Dinlenme saati. Dikkat azalıyor ve insanı uyku basıyor. Midedeki asit miktarı fazlalaşıp, beyindeki kan akımı azalıyor. Zira kan sindirim organlarını desteklemesi için mide tarafından kullanılıyor. Öğle uykusu uyuyabilen kişilerde istatistiklere göre enfarktüse %30 oranında az rastlanıyor.

13.00 -Vücut formdan düşüyor. Verimlilik gün ortalamasının %20 aşağısına iniyor. Bütün organlar en alt düzeyde çalışıyor, sadece safra öğle yemeğini hazmetme faaliyeti gösteriyor.

14.00- Bitkin oluruz. Çünkü tansiyon ve hormon düzeyi düşüyor. Diş doktorundan korkanlar için en uygun randevu saati. Çünkü bu saatte acı az hissediliyor. Lokal anestezi uzun süre devam ediyor (30 dk.)

15.00 -Enerji geri geliyor, bellek tam formunda. İkinci verimlilik dönemi başlıyor ama sabahkinden az.

16.00 -Spor için en iyi saat. Tansiyon ve dolaşım çok iyi durumda.

17.00 -Organların faaliyeti üst düzeye çıkıyor. Kuvvet artıyor, oksijen harcanıyor, böbrekler ve mesane çok çalışıyor. Tırnaklar ve saçın en çabuk uzadığı zaman. Midedeki asit miktarı fazlalaşıyor. 17.00 ‘ye doğru mide kanaması geçirme riski artıyor.

18.00 -Akşam yemeği için ideal saat. Pankreas bu saatte özellikle aktif.

19.00- Kan basıncı ve nabız tembelleşiyor. Bu nedenle kan basıncı düşüren ilaçlara dikkat, tehlikeli olabiliyorlar. Antidepresanların tesiri de bu saatte daha fazla.

20.00 -Karaciğerdeki yağ düzeyi düşüyor ve kirli kan kalbe her zamankinden daha fazla akıyor. Alerjisi olanlar ve astımlılar ilaçlarını bu saatte almalı. Etkisi hemen görülüyor. Antibiyotikler de az dozda alınsa bile etkileri en üst düzeyde oluyor.

21.00- Sindirim organlarının günlük görevi sona eriyor. Gelen her şey midede sabaha kadar hazmedilmeden kalıyor ve bu çok tehlikeli. Kalan yemekler bağırsak sahasındaki mukozaya hücum ediyor.

22.00 -Vücudun polisi akyuvarlar aktif hale geliyor. Bağışıklık sisteminizin vüdunuzu "denetleme" saatidir.

23.00 -Organizma gün boyunca aktif faaliyet gösteren stres hormonunun salgılamasını durduruyor. Sakinleşip, rahatlıyoruz.

24.00 -Uyurken deri hücreleri durmadan çalışıyor, gündüz olduğundan daha sık bölünüyor. İlk rüya safhası, yarım saat içinde rüya görmeye başlıyoruz.

01.00 -Verim en alt düzeyde. Bu saatte çalışanlar hata yapabiliyor, dikkat azalıyor, çünkü vücut kendini uyumaya programlıyor.

02.00- Araba kullananlar dikkat: Görme zayıflıyor, tepkiler yavaşlıyor, kazalar bu saatte çok oluyor.

03.00- Bedenin de ruhun da en karanlık safhası. Melatonin hormonunun salgılanması tembel ve kararsız yapıyor. Depresif halde olanların sayısı fazlalaşıyor.

04.00- Stres hormonundan enerji kazanıyoruz. Enfarktüs krizleri saat 04.00 ile 06.00 arasında çok oluyor; çünkü kan basıncı oldukça yükselip, damarlar geriliyor. Doğum yapma olasılığının en yüksek saati.

05.00 -Stres hormonu bizi faaliyete geçiriyor ve gündüz değerinin tam 6 katına çıkıyor. Vücudumuz harekete geçiyor kaybolan enerji yeniden geri geliyor. Gelsin, yeni bir gün başlıyor.

murat19
03-10-2011, 00:02
150 yıl yaşasam nasıl olurdu........

150 yıl asgari üçretle ....olurmu olur..

evim kira ise...150 yıl kira ödüyecegim

150 yıl faturaları ödeyecegim....

150 yıl halk ötobüsü ....çekilirmi ya..

100 yaşından sonra ne gibi asaglık sorunlarım olurdu acaba..

hele birde zenginsen ...oda ayrı bir dert.......mirascılar deliye döner ölsede .... şu hakkımızı alsak diye....

birde onca rejim ....onu yeme şunu yapma .........vs..vs...

ben şimdiden vaz geçtim ..150 yıl yaşamakdan
benim için normal olanı yeterli


doya doya .tadını çıkarta çıkarta ...neşeli saglıklı .sevdiklerimle birlikte ... geçirdigim ...60..70..yıl benim çin yeterli


150 yıl yaşamak isteyen iyice düşünsün derim

cans
05-10-2011, 15:19
Hocam, forumda bir yerde söyle itiraz tipi bir sey okudum.
Sanirim bir cok insan rekabetci spor ile saglik sporu arasindaki farki sahiden bilmiyor! :yes:

Yani bir tarafda rekabet iceren ve insan organizmasini asiri zedeleyen veya "asindiran" bir profesyonel spor anlayisi, ki buna spor demek icin bin sahit ister! Ayni kafayla eski Romadaki gladyatörlerede sporcu dememiz gerekirdi! :)
Diger tarafda ise...organizmamizi yeter derecede kullanabilmek ve koruyabilmek icin düzenli ve minimum bir fiziki aktivite.

Doktorlar veya fizik terapistleri bu amac icin aktivitelerin ne kadar "zorlu olabilecegine" bile limit koymus! Olay kesinlikle aerobik statüde kalacak!!! Yani metabolizma her zaman yeterli oksiyen ile calisacak. Laktat olusmayacak. Anaerobik faza hic gecilmeyecek.
Bilmiyorum bu konuda bir kac kaynak verebilirsen, millet bu konuda biraz daha fikir edinebilir belki.

Ama profesyonel spor yapmis birinin, ortalamada "normal" insanlardan daha uzun yasadigini bile hic sanmiyorum. Ve yasasada...yaslilikda noktasal asinmalardan dolayi bazi konularda cok daha fazla problemler yasadigini bile düsünürüm.
Hos ciddi sekilde spor yapmak ile zaten pek ilgilenmiyorumda gerci ama... :)

"insan organizmasini asiri zedeleyen veya asindiran" bunu biraz açabilir miyiz?

Benim aklıma gelen, performans artışı için sağlığı tehdit eden maddeler kullanılması olabilir. Bu sayılmaz çünkü kişi kendi risk alıyor.

Konu profesyonel sporsa çoğu kişi 30-35 den sonra bırakıyor. Mesela eski profesyonel sporcu antrenörlerin haline bir bakın. Profesyonel için sporun bir anda bırakması ölümcül tehlikeli... Yıllara yayarak kademe kademe azaltılıp belli bir çizgide ölünceye kadar devam edilmeli. İşte o zaman sıradan insanlarla farkı ortaya çıkar. Aksi takdirde hayatının 30 yılı pro sporcu ol, sonra yan gel yat 30 yaşında ölmekten farksızdır bana göre.

Burada Bahsettiğim spor bağımlılığıdır. Yaşama sevinci, motivasyon ile mümkündür...

epikur
15-10-2011, 02:58
Konunun basligi ne kadar 150 yil yasayabiliriz olsada...ben olayi daha ziyade...ileri, yani yaslilik yillarinda daha saglikli ve doktora, hastahanelere fazla gerek olmadan, devamli ilacdi, igneydi, receteydi, eczaneydi diye kosusturup "sadece" baskalarini kendi sagligimizdan sorumlu tutmadan, yasama "recetelerinden" söz edildigini anliyorum. :)
Fiziki aktivite, saglikli beslenme/yasama ve ruh sagligi gibi basit önlemler ile bile ileri yaslardada daha saglikli yasayabilecegimizi düsünüyorum.
Bu yüzden sn yagmura mütesekkirim, bu tip düsündürücü bir basligi hayata gecirdigi icin. Bence 150 yil kelimesinede fazla takilmaya gerek yok. Eger 70-75 yaslarina bir türlü ulasir ve halen kendi isimizi görebilecek durumdaysak ve agrisiz, ilacsiz, doktorsuz gün gecirebiliyorsak...kendimizi basarili sayabiliriz. :)
100-150 rakamlari falan zaten hikaye...

epikur
15-10-2011, 03:20
"insan organizmasini asiri zedeleyen veya asindiran" bunu biraz açabilir miyiz?

Benim aklıma gelen, performans artışı için sağlığı tehdit eden maddeler kullanılması olabilir. Bu sayılmaz çünkü kişi kendi risk alıyor.

Konu profesyonel sporsa çoğu kişi 30-35 den sonra bırakıyor. Mesela eski profesyonel sporcu antrenörlerin haline bir bakın. Profesyonel için sporun bir anda bırakması ölümcül tehlikeli... Yıllara yayarak kademe kademe azaltılıp belli bir çizgide ölünceye kadar devam edilmeli. İşte o zaman sıradan insanlarla farkı ortaya çıkar. Aksi takdirde hayatının 30 yılı pro sporcu ol, sonra yan gel yat 30 yaşında ölmekten farksızdır bana göre.

Burada Bahsettiğim spor bağımlılığıdır. Yaşama sevinci, motivasyon ile mümkündür...

Aslinda tam olarak profesyonel sporcunun aktif zamani bittikden sonra kendini komple "salmasi" ve kilo alip, yag baglamasini bile kastetmemisdim. Bu tabiiki ek bir risk! Ama beni sahsen ilgilendiren bir konuda degil. :)
Ve aynen aktif zamaninda doping, hormon bilmem ne gibi sagliga zararli maddeleri almasida belli organlara zarar verme olasiligini ciddi yükseltir. Ama demek istedigim bu da degildi.

Üzerine basmak istedigim nokta profesyonel spor hayatinin her halükarda... sürekli limitte ve hatta limit üzerinde yapilan "aktivitelerin" insan organizmasini kalici zedeleyici veya asindirici etkiler icermesindendir. Bir cok futbolcu yazdiginiz gibi mesela artik 35 yaslarinda bile profesyonel futbol oynayamaz hale gelir. Sadece performans düsüklügünden degil. Eklemlerde, liflerde, tendonlarda. menisküsda vs. olusan kalici deformasyon veya asinmalardan dolayi. Yani sporcular öyle örnek alinacak saglikli kisiler falan degil. Daha cok acinacak durumdalar! :)
Bu yüzden benim bahsettigim (spor demiyelimde- kimseyi yaniltmayalim) fiziki aktivite veya egzersiz türü...daha cok kalp, damar, akciger faaliyetlerine ilac gibi gelen "normal ve saglikli" bir yükde olusan fiziki aktivitelere önem vermek. Yani bünyeyi cok fazla zorlamadan...az cok terleme moduna sokmak. :)
Aslinda bu konuda bayagi bir literatür bulunmakda...internette. Ilgilenen her kez sayisiz tavsiyelrir okuyabilir. Önemli olanda tabiiki bunlari düzenli uygulayabilmek.

endeks
15-10-2011, 03:43
Hic kilolu olup da uzun yasayan biri gordunuz mu? Demekki vucut bize sinyali coook onceden veriyor da biz alabiliyor muyuz yada kendimizi duzeltiyor muyuz?

cans
17-10-2011, 01:05
Aslinda tam olarak profesyonel sporcunun aktif zamani bittikden sonra kendini komple "salmasi" ve kilo alip, yag baglamasini bile kastetmemisdim. Bu tabiiki ek bir risk! Ama beni sahsen ilgilendiren bir konuda degil. :)
Ve aynen aktif zamaninda doping, hormon bilmem ne gibi sagliga zararli maddeleri almasida belli organlara zarar verme olasiligini ciddi yükseltir. Ama demek istedigim bu da degildi.

Üzerine basmak istedigim nokta profesyonel spor hayatinin her halükarda... sürekli limitte ve hatta limit üzerinde yapilan "aktivitelerin" insan organizmasini kalici zedeleyici veya asindirici etkiler icermesindendir. Bir cok futbolcu yazdiginiz gibi mesela artik 35 yaslarinda bile profesyonel futbol oynayamaz hale gelir. Sadece performans düsüklügünden degil. Eklemlerde, liflerde, tendonlarda. menisküsda vs. olusan kalici deformasyon veya asinmalardan dolayi. Yani sporcular öyle örnek alinacak saglikli kisiler falan degil. Daha cok acinacak durumdalar! :)
Bu yüzden benim bahsettigim (spor demiyelimde- kimseyi yaniltmayalim) fiziki aktivite veya egzersiz türü...daha cok kalp, damar, akciger faaliyetlerine ilac gibi gelen "normal ve saglikli" bir yükde olusan fiziki aktivitelere önem vermek. Yani bünyeyi cok fazla zorlamadan...az cok terleme moduna sokmak. :)
Aslinda bu konuda bayagi bir literatür bulunmakda...internette. Ilgilenen her kez sayisiz tavsiyelrir okuyabilir. Önemli olanda tabiiki bunlari düzenli uygulayabilmek.

Doğru sporu seçmek ve doğru kişi olmakta önemli... 10 kişi aynı anda spora başlasın, yarısı bahsettiğiniz sorunları yaşayabilir... Futbolda bir top ve 2 kişinin mücadelesi sakatlık oluşturabilecek ekstra durumlar ortaya çıkartıyor. Yüzmeyi düşünün... Bir pro yüzücü kadar antrenman yapın bu zorlayıcı ve yorucudur... Ama dayanıklılığınız bu zorlayıcı antrenmanlarla öyle gelişiyor ki sakatlanmak daha zor bir hale geliyor. Pro olmadığımız halde nasıl yapıcaz bu antrenmanı derseniz... Zaten bu işe meraklı hatta bağımlı olmaktan bahsediyorum. İşin içinde para pul olmayacak... Parayı bulan futbolcuya 30 yaşından sonra sabah antrenman yaptıramazsınız sakatlık falan bahane :)

PARK
17-10-2011, 01:12
Bu borsada olduğun sürece 55' i gör öp başına koy............................................... .........

yağmur
17-10-2011, 10:01
Dalai Lama:

"Beni en cok insanlar sasirtiyor. Cunku para icin sagliklarindan vazgeciyorlar. Sonra da sagliklari icin paradan. Gelecegi dusunmekten icinde bulunduklari anin tadini cikarmiyorlar. Boyle olunca ne anin, ne de gelecegin tadina varamadan hayatlarini geciriyorlar. Sonucta, hic olmeyecekmis gibi yasiyorlar ama olduklerinde hic yasamamis oluyorlar."

cans
18-10-2011, 13:33
100 yaşındaki bir İngiliz, Toronto Sahil Maratonu'nu sekiz saat, 25 dakika ve 16 saniyede koşarak dünyanın en yaşlı maratoncusu oldu.

http://www.bbc.co.uk/turkce/multimedya/2011/10/111017_vid_100runner.shtml

Sporda sınırları zorlamak lazım... Yoksa yaşayan ölüden farkı yok bana göre...

Erasure
18-10-2011, 14:51
bu zam'larla bu kadar uzun süre yaşanacağını pek sanmıyorum...

ayhan53
20-10-2011, 11:03
100 yaşındaki bir İngiliz, Toronto Sahil Maratonu'nu sekiz saat, 25 dakika ve 16 saniyede koşarak dünyanın en yaşlı maratoncusu oldu.

http://www.bbc.co.uk/turkce/multimedya/2011/10/111017_vid_100runner.shtml

Sporda sınırları zorlamak lazım... Yoksa yaşayan ölüden farkı yok bana göre...

adam aslında hintli 100 metreden maratona kadar tüm dallarda dünyanın en yaşlı koşucusu ünvanına sahip

1967enver
20-10-2011, 18:02
Sn. Yağmur, umarım aktardıklarınızdan faydalanabiliriz.:)

aminoasit
21-10-2011, 00:53
"mevcut koşullar altında",
115'i görürseniz kurbanlar kesin...

http://www.bbc.co.uk/news/health-15278823

.

aminoasit
21-10-2011, 01:59
"mevcut koşullar altında",
115'i görürseniz kurbanlar kesin...

http://www.bbc.co.uk/news/health-15278823

.

"...A test of her mental skills at the age of 113 showed she had the performance of a woman aged 60-75 years..."


bunlar bence "doğa"nın uç örnekleri...

tekrar edilebilirliği güç... :)

keşke, formül olsaymış.... :he:

.

epikur
21-10-2011, 15:10
Bence...basit bir formülden cok bir...

a) kesinlikle yapilmamasi gerekenler veya asgariye indirilmesi gerekenler listesi var,

b) yapilmasi "mantikli olabilecek" seylerin listesi var...ve

c) yapilmasinin sagligimiza kesinlikle yararli olacagi bilinen seyler var.

Ve elden geldigince bu 3 listedeki maddelere uyarak en azindan bilincli bir "yola" girmis oluruz ve saglikda...kader kurbani olma pozisyonundan, sagligimizi az cok kendi elimize almis oluruz!

Yani aslinda bir formül veya HEDEF yok...daha cok "dogru yöne" gidilmesini hedefleyen bir YOL HARITASI var!

Varacagimiz hedefde belirsiz! Ha... 70 olur, 80 olur, 90 olur...o zaten elimizde degil. :yes:


Not: Sakin...bu bahsettigim 3 listeyi ne benden, nede baskasindan beklemeyiniz!!! Listeyi ancak kendiniz arastirirsaniz, ve sonunda olusturursaniz ve...benimserseniz... sahiplenebilirsiniz.

Bahsettigim gibi: Hazir formül falan YOK. Olsada zaten ise yaramadigi kesin. Yoksa herkez 80-90 olurdu! :he:

aminoasit
22-10-2011, 02:33
Bence...basit bir formülden cok bir...

a) kesinlikle yapilmamasi gerekenler veya asgariye indirilmesi gerekenler listesi var,

b) yapilmasi "mantikli olabilecek" seylerin listesi var...ve

c) yapilmasinin sagligimiza kesinlikle yararli olacagi bilinen seyler var.

Ve elden geldigince bu 3 listedeki maddelere uyarak en azindan bilincli bir "yola" girmis oluruz ve saglikda...kader kurbani olma pozisyonundan, sagligimizi az cok kendi elimize almis oluruz!

Yani aslinda bir formül veya HEDEF yok...daha cok "dogru yöne" gidilmesini hedefleyen bir YOL HARITASI var!

Varacagimiz hedefde belirsiz! Ha... 70 olur, 80 olur, 90 olur...o zaten elimizde degil. :yes:


Not: Sakin...bu bahsettigim 3 listeyi ne benden, nede baskasindan beklemeyiniz!!! Listeyi ancak kendiniz arastirirsaniz, ve sonunda olusturursaniz ve...benimserseniz... sahiplenebilirsiniz.

Bahsettigim gibi: Hazir formül falan YOK. Olsada zaten ise yaramadigi kesin. Yoksa herkez 80-90 olurdu! :he:


a)
önerilerime kulak asmayın !!!

b)
sigara içmeyin

c)
alkol -şarap dışında, o da 2-3 kadeh/gün almayın

d)
spor yapın...

e)
belli bi yaştan sonra sağlık kontrollerine gidin... [kalp, dolaşım....]

f)
babanız, annenizi örnek alın...


bende formül yok....

50 yaşında kalp krizinden ölen çok sevgili 'ağabeyim'i de kaybettim (adamcağız tam da özel muayane açmıştı ve bir arkadaşa 'biraz rahata kavuştuk' demiş....),
ama 90'lı yaşlarında, hala cebinde zeytini, ara öğün olarak alan, dudağında hiç eksilmeyen sigara ve 90'lı yıllarınını tamamlamak üzere olan bir yakınımın yaşaması gavurların değimi ile 'enigmatic'...

.

guneysu
22-10-2011, 03:07
c)
alkol -şarap dışında, o da 2-3 kadeh/gün almayın
.

Listede Rakı olmamasını şiddetle kınıyorum, biz ve bizim Saygıdeğer müşterilerimiz dünyaya kazık çakacağız...

Svg Pinky abimde bana hak verecektir........

epikur
22-10-2011, 22:43
...ama 90'lı yaşlarında, hala cebinde zeytini, ara öğün olarak alan, dudağında hiç eksilmeyen sigara ve 90'lı yıllarınını tamamlamak üzere olan bir yakınımın yaşaması gavurların değimi ile 'enigmatic'...

Ayni sikayeti bende bir cok ky den duyuyorum:
Benim tas gibi, temeli saglam, rekor kar aciklamis, ücüncü bir montaj bandi kiralamis sirketimin senedi düserken...BATIK sirketin senedi tavan tavan gidiyor. Bu nasil bir dünya yahu diye...sitem ediyorlar. :kahkah:
Ama hak veriyorum: Bencede olaylar fazlasiyla esrarengiz! :)

yağmur
22-10-2011, 23:36
ama 90'lı yaşlarında, hala cebinde zeytini, ara öğün olarak alan, dudağında hiç eksilmeyen sigara ve 90'lı yıllarınını tamamlamak üzere olan bir yakınımın yaşaması gavurların değimi ile 'enigmatic'...

.


Bence enicmatic olan birşey yok zeytindendir o zeytinden...

Zeytini meyve olarak yemek çok ama çok yararlı zeytinyağı işlem gördüğü için sanıldığı kadar yararlı değil eğer doğal zeytin

bulursanız bolca yiyebilirsiniz tartışılmaz yararlı...

Sigaraya gelince ona diyeceğim bir şey yok... acaba yaşadığı temiz havalı ortam mı yardımcı oluyor

Bizlerde hiç olmazsa tatile gidince sigara, tv, telefon, pc yi bir süre çıkarsak hayatımızdan.

Sağlıklı, huzurlu ve sevdiklerinizle beraber uzun ömürler...

epikur
01-11-2011, 22:42
Sevgili yagmur, yazdiklarin ile aklima bir hipotez getiridin. :)

Sigaraya gelince ona diyeceğim bir şey yok... acaba yaşadığı temiz havalı ortam mı yardımcı oluyor


Bazi sigara icenlerin, veya baska sagliksiz baska bir aliskanligi olanlarin... neden -ilk bakisda mantiksiz gibi göründügü gibi - uzun süre yasadiklari üzerine az cok düsündüm.

Aklima gelen su: Belki...sigara haric diger faktörlerde genelde dogruyu yaparak, dogru yasayarak...sigaranin yarattigi "zarari" bir türlü telafi etmis olabilirler!?

Vücudumuz malum...kendini tamir edebilen, cesitli zararli etkenleri az cok egalize edebilen muhtesem bir organizma!
Ama iste: bir yere kadar! Bu vücudun kendi kendini bir türlü tamir edebilme, etkenleri pasifize edebilme olanaklarida haliyle...SINIRLI.

Eger yiyecegimiz ile, cevremiz ile, yasayis tarzimiz ile...genelde vücudu destekleyici davranislarda bulunuyorsak...hatalar, az cok, bir yere kadar bir türlü egalize edilebiliyor sanki... ne kadar, en zayif halka kopmaya yüz tutarsa... o kadar tüm vücut icin gecerli olan bir gerileme olsada!
Ama eger...tüm mevzilerde sürekli... "kiyasiya carpisiliyorsa" o vücudun degil 150, saglikli bir sekilde 70 sini bulmasi bile...imkansiz gibi.

Sadece sesli düsündüm...tibbi konularda bir cahil olarak. :)
Tip egitimi olan bir arkadas belki nerede yanildigimi söyleyebilir.

aminoasit
06-11-2011, 01:37
http://www.bbc.co.uk/news/health-15552964
^
Signs of ageing halted in the lab

"yaşlanmanın belirtileri laboratuvarda durduruldu"...

soru oluşuyor...

ölüm olmasa n'olurdu diye...

neyse, iyi ki, doğanın bir dengesi var...

.

COCOR
07-11-2011, 00:35
Yaşlanma; hücrelerin kendisini yenilemede azalmadır genel ifade ile.

Yaşlanmayı durdurma; hücrelerin kendisini yenileme ve çoğalma faaliyetinin artması demektir.(Bu kadar kesin ifade değil fakat % 90 a yakın anlamda bu böyledir.)

Bu da hücrelerde kontrolsüz çoğalmaya davetiye çıkarır. Bunun adı kısaca kanser oranının artması demektir. Hemde şimdiye kadar görülmemiş yeni kanser türlerinin çıkmasına bile neden olabilir. Patologlar yeni kanser türlerin yayınlamaya başlarlar...

Çocuklukta gençlikte ve orta-ileri yaşta kanser oranlarına bakılırsa; orta-ileri yaşta kanser görülme oranı daha ağır basar.


En sık kanserler;

Prostat (ileri yaşta), Akciğer kanseri (ileri yaşta), meme kanseri (genç-orta yaş), kalınbarsak kanseri (orta-ileri yaş)... vs.
Kısaca orta-ileri yaşta yoğunlaşmakta.

Kanserlerin çok azında (2-3 tanesinde) sadece kemoterapi-radyoterapi ile % 100 kür-iyileşme sağlanmakta.

Yüzlerce çeşidinde kesin tedavi halen kesin çare şu an itibariyle yok. Şimdiki yöntemler hastaların hayatta kalma süresini artırmaktan ileri gitmiyor.

Hadi diyelim ki teknoloji-gen mühendisliği ile kanser hücrelerine aşırı-kontrolsüz çoğalması engelleniyor bile olsa da kanser daha çok baş belası olmaya devam edecektir.

Doğanın kanunlarına bir şekilde müdahale başlangıçta güzel bir fikir olarak görünse bile sonradan ciddi problemleri ortaya çıkıyor. Hem de korkunç neticeleri ortaya çıkıyor.

Bırakalım şu anda 46 kromozomda hangi bilgiler saklıysa hayatın idamesi o şekilde olsun.

Gen mühendisliği genetik hastalıklarla başetmekle (veya direk genlerle alakası yok gibi görünse de romatizmal hastalıklar gibi dolaylı genetik ilgisi olan) sınırlı kalsın.

aminoasit
07-11-2011, 01:23
öncelikle,
Sn COCOR'un bahsettiği duruma tamamen katıldığımı ifade edeyim...

çok rafine teknikler vs gelişmedikçe:


...
Bırakalım şu anda 46 kromozomda hangi bilgiler saklıysa hayatın idamesi o şekilde olsun.
...


Sn epikur'ün bahsettiği,


...
Bazi sigara icenlerin, veya baska sagliksiz baska bir aliskanligi olanlarin... neden -ilk bakisda mantiksiz gibi göründügü gibi - uzun süre yasadiklari üzerine az cok düsündüm.
Aklima gelen su: Belki...sigara haric diger faktörlerde genelde dogruyu yaparak, dogru yasayarak...sigaranin yarattigi "zarari" bir türlü telafi etmis olabilirler!?
Vücudumuz malum...kendini tamir edebilen, cesitli zararli etkenleri az cok egalize edebilen muhtesem bir organizma!
Ama iste: bir yere kadar! Bu vücudun kendi kendini bir türlü tamir edebilme, etkenleri pasifize edebilme olanaklarida haliyle...SINIRLI.
Eger yiyecegimiz ile, cevremiz ile, yasayis tarzimiz ile...genelde vücudu destekleyici davranislarda bulunuyorsak...hatalar, az cok, bir yere kadar bir türlü egalize edilebiliyor sanki... ne kadar, en zayif halka kopmaya yüz tutarsa... o kadar tüm vücut icin gecerli olan bir gerileme olsada!
Ama eger...tüm mevzilerde sürekli... "kiyasiya carpisiliyorsa" o vücudun degil 150, saglikli bir sekilde 70 sini bulmasi bile...imkansiz gibi.

Sadece sesli düsündüm...tibbi konularda bir cahil olarak. :)
Tip egitimi olan bir arkadas belki nerede yanildigimi söyleyebilir.

kanımca,
yanılgı yok... en azından 2010-11 için,
İngiltere'de yapılan bir çalışmadan anımsadıklarım (şu saatte kaynak göstermem çok zor):

"... neden bazı çok içenlerde -gerek alkol, gerek sigara- (İngiltere'de alkolizm ciddi bir noktada ve hükümet ciddi kaynak ayırma noktasında),
'beklenen hastalıklar' gelişmiyor veya geç gelişiyor da,
neden bazılarında 40-50'li yaşlarında beliriyor..."
kabilinden hareketle:
bazı insanların genetik olarak çok 'donanımlı',
bazılarının ise o kadar olmadıkları belirtilmişti...

mantık:
"çok donanımlı" biri 'kötü alışkanlıklar' edinebilir;
ama şahsi 'uzun yaşama şansı', edindiği alışkanlıkların var olan "alt-yapı'yı" ne kadar altedebileceği ile ilgili...
(genetik arkaplan sağlamsa)
ama,
"az donanımlı" birinin bu tür alışkanlıkları edinmesi,
(genetik arkaplanın relatif zayıflığı)
ona ciddi, kısa bir vade biçebilir...

Sn COCOR'un dediği noktaya geliyorum tekrar.. :
"Sülalenizin" hastalık profili bir noktada belirleyicidir...

.

aminoasit
07-11-2011, 01:44
Doğanın verdiği tersi bir örnek söz konusu;
Progeria (patolojik olarak erken yaşlanma)...

http://en.wikipedia.org/wiki/Progeria

her ne kadar kalıtımsal olmasa da (sonradan ortaya çıkan genetik mutasyonlar),
bu çocuklar en çok 13-14'lerinde 70-80'li yaşlardaki insanların hastalıklarından ölüyorlar...

.

altınorta
07-11-2011, 02:10
Çok yaşama arzusu bencilce bir davranış bence çok yaşamak çok tüketmek demek ben çok tüketirsem yeni gelen ne tüketecek, 150-200 milyar nüfuslu bir dünyada yaşamak istermisiniz? her şeyin doğalı iyidir,sınırları zorladıkça mutsuzlaşacağız bence.düşünsenize Atatürk yaşasaydı 130 yaşında olacaktı insan yaşlandıkça inatlaşır, değişime ayak uyduramaz falan. çok uzun konu neyse doğal iyidir iyi.

epikur
20-11-2011, 18:37
Kisisel bagisiklik durumumuzun... hayatimizda, saglik konumuzda, ZIRT PIRT hasta olmamiz mealinde...cok önemli bir konu oldugu...sanirim malumdur.
Kalitimsal, yani genetik yapimizin bu bagisikligi belli bir ölcüde "olusturduguda" malum olan bir bilgi...ama yinede: Kendimizin yapabilecegide bazi seyler var! :)

Asagida bu konuyla ilgili bir yazi. Konu: Fiziksel aktivite ve bagisiklik

Bazi noktalari isaretledim. Ingilizcesi olmayanlar ilgilenirse... google translator ile ceviri yapip...detaylari almaya calisabilirler...yani biraz calismalari gerekecek!
http://sportsmedicine.about.com/od/injuryprevention/a/Ex_Immunity.htm

Yanlis anlasilmamak icin: Yazilanlar.. bir görüs veya bir fikir veya bir yorum falan degil! Bir cok ciddi tibbi arastirmalar ile (her türlü degisik ülkelerden olan) sürekli teyit edilmis olan....... "bir gercek"!
Ve bahsedilen fiziksel aktivite türüde: "moderate", yani ölcülü, ILIMLI, mutedil, asiriya kacmayan ve de "regular", yani düzenli, kuralli, muntazam.... :)



Exercise and Immunity
Can too much exercise decrease your immunity and make you sick?
By Elizabeth Quinn, About.com Guide
Updated April 04, 2011

About.com Health's Disease and Condition content is reviewed by the Medical Review Board

Research is uncovering a link between moderate, regular exercise and a strong immune system.

However, there is also evidence that too much intense exercise can reduce immunity and may even make you sick.
The average adult has two to three upper respiratory infections each year. We are exposed to viruses all day long, but some people seem more susceptible to catching colds or the flu. The following factors have all been associated with impaired immune function and increased risk of catching colds:

•Stress
•Poor nutrition
•Fatigue and lack of sleep
•Cigarette smoking
•Older age
•Overtraining syndrome !!!


Regular Moderate Exercise Boosts Immunity

There are some things that seem to protect us from catching colds and the flu. One of those things appears to be moderate, consistent exercise. Research continues to support a link between moderate, regular exercise and a healthy immune system.
Early studies found that recreational exercisers reported fewer colds once they began running regularly. Moderate exercise has been linked to a positive immune system response and a temporary boost in the production of macrophages, the cells that attack bacteria. It is believed that regular, consistent exercise can lead to substantial benefits in immune system health over the long-term.

More recent studies have shown that there are physiological changes in the immune system as a response to exercise.
During moderate exercise immune cells circulate through the body more quickly and are better able to kill bacteria and viruses. After exercise ends, the immune system generally returns to normal within a few hours, but consistent, regular exercise seems to make these changes a bit more long-lasting.

According to professor David Nieman, Dr. PH., of Appalachian State University, when moderate exercise is repeated on a near-daily basis there is a cumulative effect that leads to a long-term immune response. His research showed that those who walk at 70-75 percent of their VO2 Max for 40 minutes per day had half as many sick days due to colds or sore throats as those who don't exercise.

Too Much Exercise May Decrease Immunity
However, there is also evidence that too much intense exercise can reduce immunity. This research is showing that more than 90 minutes of high-intensity endurance exercise can make athletes susceptible to illness for up to 72 hours after the exercise session. This is important information for those who compete in longer events such as marathons or triathlons.
Intense exercise seems to cause a temporary decrease in immune system function. Research has found that during intense physical exertion, the body produces certain hormones that temporarily lower immunity.

Cortisol and adrenaline, known as the stress hormones, raise blood pressure and cholesterol levels and suppress the immune system. This effect has been linked to the increased susceptibility to infection in endurance athletes after extreme exercise (such as marathon running or Ironman-distance triathlon training).




Yani saglikli kalmak icin yapilmasi gereken bazi seyler...aslinda biliniyor.
Bilinmeyen tek sey: insanlarin ataletlerini ve tembelliklerini nasil asabilecegi konusu. :)
Neyse...daha fazla üstelemeyeyim. ;)

sabah yildizi
14-02-2012, 13:24
Uzun ve sağlıklı yaşama dair yapılması gerekenlerin bir bütün halinde Yoga'da olduğunu düşünüyorum.

epikur
15-05-2012, 22:52
Fiziksel Aktivite Sağlık İçin Neden Önemlidir?


Fiziksel aktivitenin sağlık ve zindelik için sağladığı yararlar giderek daha iyi anlaşılmaya başlanmıştır. Düzenli fiziksel aktivitenin sağlıklı kilonun sürdürülmesi, dayanıklılık, güç ve esnekliğin artmasındaki rolünün yanısıra günümüz hastalıkları olarak kabul edilen kronik hastalıklara yakalanma riskini azalttığı açıkça bilinmektedir.
Söz konusu bu yararlar sadece bireysel düzeyde önemli değildir. Dünyanın her yerinde giderek maliyeti artan sağlık hizmetleri yönünden koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında fiziksel aktivitenin sağladığı yararlar önemli bir tasarruf sağlayabilmektedir. Ancak optimal bir sağlık için gerek çocuk gerekse yetişkinlerin büyük bir çoğunluğunun yeteri kadar fiziksel aktivite yapmadıkları görülmektedir.
Sağlıkla ilgilenenler fiziksel aktivitenin, neden önemli olduğunu anlamalı, tüm yaşlardaki bireyleri yaşamın bir parçası olarak fiziksel aktivite ve spora katılımları için motive etmelidirler. Fiziksel aktivitenin yaşam boyu sürdürülmesinin herkese, her yerde, her zaman yararlı olabileceği mesajının daha geniş kitlelere yayılmasına yardımcı olmalıdır.

Düzenli fiziksel aktivitenin fiziksel ve zihinsel sağlık üzerinde pek çok olumlu etkisi bulunmaktadır:

A. FİZİKSEL AKTİVİTENİN FİZİKSEL SAĞLIK ÜZERİNE ETKİLERİ:

Kilo Kontrolü:
Birçok ülkede fiziksel aktivite düzeyi besin tüketiminden daha fazla düşüş göstermiş, böylece düşük düzeyde fiziksel aktivitenin şişmanlık için önemli bir etken olduğu sonucuna varılmıştır. Önemli bir sağlık sorunu olan şişmanlık giderek artmakta ve koroner kalp hastalığı, diyabet, inme, artrit ve kazalara karşı risk oluşturmaktadır. Kilo kaybının enerji sınırlaması ve fiziksel aktivitenin artırılmasıyla sağlanması daha kolay ve etkilidir.

Kan Basıncının Kontrolü:
Yüksek kan basıncı (tansiyon) kalp krizi, kalp ve böbrek yetmezliği, felç gibi rahatsızlıklara yakalanma riskini artırmaktadır. Düzenli fiziksel aktivite ise kan basıncını azaltabilmektedir. Önerilen fiziksel aktivite düzeyi, düzenli orta şiddette egzersizlerdir.

Kan Lipitlerinin Kontrolü:
Düzenli fiziksel aktivitenin lipit (yağ) metabolizmasına olumlu etkileri olduğu bilinmektedir. Düzenli fiziksel aktivite, HDL kolesterolünü (iyi kolesterol) artırırken, bazı durumlarda toplam LDL kolesterolünü (kötü kolesterol) düşürerek daha yüksek HDL/LDL oranı ve buna bağlı koroner kalp hastalığı riskini azaltmakta, ayrıca yüksek plazma trigliserid düzeyini de düşürmektedir.

Kan Şekerinin Kontrolü:
Düzenli fiziksel aktivite insülin aktivitesinin kontrolüne ve kan şekerinin düzenlenmesine yardımcı olması nedeniyle şeker hastalığından korunmada önemli rol oynar. Önerilen fiziksel aktivite düzeyi; yürüyüş ve düşük şiddetli, uzun süreli egzersiz programlarıdır.

Damar ve Kas-İskelet Sistemi Hastalıklarını Önleme:
Koroner kalp hastalığı ve inme riskinin fiziksel aktivitesi fazla olan kişilerde daha düşük olduğu görülmektedir. Kas ve kemiklerin kuvveti, eklemlerin esnekliği; koordinasyon, denge ve hareket çevikliği için önemlidir. Bütün bu özellikler yaşla birlikte önemli derecede azalmaktadır. Bu durum fiziksel aktivite düzeyindeki azalma ile yakından ilişkilidir. Özellikle kadınlarda yaşlandıkça osteoporozla birlikte kemik kırıkları (bilek, omur ve kalçada) görülme riski artmaktadır. Kemik mineral yoğunluğunda artış, çocukluk ve adölesan döneminde yapılan egzersizlerle örneğin; ağırlık taşıma, yürüyüş, koşu, tenis v.b. gibi egzersizlerle sağlanmaktadır. Yetişkinlikte yapılan orta düzey aktiviteler ise yaşla ilgili kayıpların önlenmesine yardımcıdır.

Sağlıklı, uzun ve kaliteli bir yaşam sürdürme amacı için "Herkes İçin Spor" kavramı yaygınlaştırılmaya çalışılmalıdır.


B. FİZİKSEL AKTİVİTENİN ZİHİNSEL SAĞLIK ÜZERİNE ETKİSİ:

Etkilerini ölçmek zor olmasına karşın yapılan çalışmalar fiziksel aktivitenin yararlı psikososyal etkileri olduğu konusunda birleşmektedir. Kaygı, stres, depresyonun azaltılması, zihinsel sağlığın sürdürülmesi, psikolojik zindeliğin sağlanmasında pozitif etkiler yaratmaktadır.

Ancak aşırı ve yoğun egzersiz yapan egzersize bağımlı kişilerde (bu durum genel olarak beslenme bozuklukları ile birlikte görülmektedir) egzersiz yapma daha az sağlıklı görülmektedir. Çünkü aşırı egzersiz sakatlanma, aşırı yorgunluk ve psikolojik rahatsızlıklara yol açmaktadır.


Sağlığın korunması ve geliştirilmesi için her gün en az 30 dakika orta düzeyde bir aktivite yapılmalıdır.
Ancak sağlık problemi olan kişilerin egzersize başlamadan önce bir hekime başvurması önerilir.

http://www.beslenme.gov.tr/index.php?lang=tr&page=117

konuyu tekrarlamakda fayda var...bu yaziyi okuyanlardan sadece bir tek kisinin bile etkilenmis olmasi ve fiziksel aktivitelerine baslamasi...basaridir...diyorum.

gokyuzu
15-05-2012, 23:19
harbiden 150 yıl yaşasak ne olacak ki adam gibi 60-70 sene yaşasam yeter.

içimizde 50 sinden sonra doktora giden varmı benim abim doktor kim gelirse gelsin yağlı yasak tuzlu yasak şeker yasak un yasak kadın yasak kız yasak alkol hepten yasak sigara billlahi yasak.....

ne serbest haşlanmış patates peehhh :)))

BORA YAŞAR
15-05-2012, 23:32
Doktor orta yaşlı göbekli adama öneriyor:

Haşlanmış sebze, haşlanmış yağsız et, yoğurdun yağsızı, peynirin yağsızı, yağ yasak, şeker yasak...

Pasta börek, çikolata, dondurma zinhar yasak.

Kebaplardan uzak dur.

İçki sigara yasak.


Adam sakin sakin sormuş doktora:

- Dediklerini yaparsam ömrüm ne kadar artacak doktor.

- Asgari 10 yıl.

- O binbir eziyetle artırdığım on yılda bu saydığın tadsız tuzsuz yiyecekleri yemek için mi?



Herşeyden efendice yiyin için.:)

Bir daha yiyeceğiniz garanti değil bence.

C.ÜNLÜ
15-05-2012, 23:40
Sokakta yürümenin,balkonda cigara içmenin, v.s...

Neyin garantisi var ki...

Öleni gömün,hayatınızı yaşayın..

En güzel gün bugün...

epikur
16-05-2012, 23:44
fiziksel aktivitelerin en büyük pozitif etkisi...hücrelerde enerji santrallari gibi calisan mitokondrilerde görünür.
konuyla biraz derinlemesine ilgilenmek isteyen nadir forumdaslara bir-iki link verebilirim:

http://geriatri.dergisi.org/pdf/pdf_TJG_101.pdf

epikur
16-05-2012, 23:52
fiziksel aktivitelerin en büyük pozitif etkisi...hücrelerde enerji santrallari gibi calisan mitokondrilerde görünür.
konuyla biraz derinlemesine ilgilenmek isteyen nadir arkadaslara bir-iki link verebilirim:

http://geriatri.dergisi.org/pdf/pdf_TJG_101.pdf

http://www.pdrciyiz.biz/yetiskinlik-yaslilik-t4936.html

EGZERSİZ:

Düzenli egzersiz koroner artar hastalığının, yüksek kan basıncının, felç, Diyabet hastalığı, depresyon ve bazı kanserlerin önlenmesinde yardımcıdır. Ayrıca sağlık programları osteoporoz ve artrit gibi hastalıkların yaşam şeklini kısıtlayıcı etkisini de azaltmaktadır.
Araştırmalar egzersizin kemik kaybını yavaşlattığını ve kalbiniz de dahil olarak, kasların gücünü ve sağlamlığını arttırdığını göstermiştir. Egzersiz hava kapasitenizin azalmasını da önler, fiziksel aktivite sırasında kalbiniz, akciğerleriniz ve kan damarlarınız kaslarınıza yeterli oksijen sağlar. Fiziksel olarak sağlam olmak sizi güçlü kılar, daha iyi bir denge, esneklik ve koordinasyon sağlar. Tüm bu faydaları sonucu yaşlılığınızda daha sağlıklı kalırsınız. Son olarak sağlıklı olmak yaşam kalitenizi arttırır.
Başlamak. İstediğiniz yaşta egzersize başlayabilirsiniz, daha önce hiç yapmamış olmanız bile fark etmez. Yürümekten daha ağır bir egzersiz yapacaksanız doktorunuza görünmelisiniz.
Programızı planlayınız. Nerede egzersiz yaparsanız yapın evde, havuzda, kulüpte en iyi fitness programları yavaş başlar ve yoğunluğu kademeli olarak attırılır. Uzmanlar şimdi germe (esneklik) egzersilerini, aerobik (dayanıklılık) egzersilerine ve kuvvetlendirici(ağırlık) egzersizleri birlikte önermektedirler. Çalışma programınız aynı zamanda ısınma ve soğuma süreleri de içermelidir. Çalışmalarınız sırasında ve sonrasında vücudunuzu dinleyin, fazla yüklenme sonucu sağlık problemleri gelişebilir.

aminoasit
16-05-2012, 23:53
Sokakta yürümenin,balkonda cigara içmenin, v.s...
Neyin garantisi var ki...
...

hele hele 150, hadi diyelim 80-90 yılın... :)

yuhh yani... :)

300 yıl yaşasak 'n'olcek' diyesim geliyor... :)

.

epikur
16-05-2012, 23:59
PROF. DR. OSMAN MÜFTÜOĞLU

Düzenli egzersizin sağlıklı ve iyi yaşlanmanın en etkili yollarından biri olduğu bir kez daha doğrulandı. Özellikle aerobik antrenmanlar –bilhassa düzenli yürüyüşler- sağlıklı bir yaşlılık geçirmenin garantisi gibi görünüyor.


Yeni tamamlanan birçok araştırma aktiviteniz arttıkça özellikle kas ve iskelet kaslarınızdaki hücrelerde enerji üretiminin de arttığını gösteriyor.
Bunun nedeni egzersizle bedeninize giren oksijen miktarının artması.
Oksijen miktarı arttıkça hücrelerdeki enerji üretim organcıkları mitokondrilerin oksijen yardımıyla yaktığı karbonhidrat, yağ ve protein miktarı da artıyor. Dolayısıyla hücreler yaşlansalar da enerji üretmeye, sağlıklı ve güçlü kalmaya, yani gençliklerini korumaya devam ediyor.

Bilindiği gibi mitokondriler hücrelerin enerji üretim merkezleri olarak görev yapan organcıklar. Mitokondriler ne kadar iyi çalışırlarsa ve sayıları ne kadar fazlaysa hücreler o kadar çok enerji üretiyor.
Bulgular egzersiz yapanlarda hücrelerdeki mitokondri sayısının da çoğaldığını gösteriyor. HAREKET=HAYAT


Bu bulguların anlamı şu: Eğer düzenli egzersiz yaparsanız daha güçlü ve sağlıklı bir yaşlılığınız olur. Daha iyi yaşlanırsınız. Yaşlılık problemlerinin çoğundan haberiniz bile olmaz.

Düzenli egzersizin mitokondrilerdeki enerji üretimini arttırarak metabolizmanızı hızlandırdığı ve özellikle kaslarınızı birer kalori yakma makinesi haline getirdiğini size enerji ve güç yüklediğini de hatırlatalım.



Benim tavsiyem şu: Düzenli olarak her gün yürümeye çalışın. Yürümediğiniz zamanlarda yüzerek merdiven inip çıkarak veya başka bir şekilde “egzersiz borcunuzu” ödeyin. Çünkü siz egzersiz yaptıkça –özellikle yürüdükçe- mitokondrileriniz daha çok çalışacak daha çok mitokondriye sahip olacaksınız. Bunun anlamı vücudunuzdaki enerji üretim santrallerinin tam kapasiteyle çalışması ve bu santrallere her gün bir yenisinin eklenmesidir.



“İyi hayat” önerilerim arasında “düzenli egzersiz alışkanlığı edinmek” mutlaka vardır. Hastalarıma ve sağlıklı dostlarıma düzenli egzersizin iyi yaşamak için faydalanmayı düşündükleri vitaminler, mineraller, koenzimler, omega-3’ler, ginkgo bilobalar gibi desteklerden daha önemli olduğunu ısrarla, sabırla anlatırım.

Çünkü özellikle kırkından sonra iyi hayatın yolu az yiyip çok hareket etmekten geçiyor........
http://www.osmanmuftuoglu.net/sporveegzersiz/egzersizyapangenckalir.aspx



Mitokondri sayısı niçin önemlidir?
Kas hücrelerinde bulunan mitokondriler gelişen kimyasal reaksiyonlarla vücut metabolizmasının ve tüm vücut organları için gerekli enerjiyi üretirler. Mitokondri sayısı azalınca şişmanlık başlar, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol düzeyi, karbonhidrat metabolizmasında aksaklıklar, hipoglisemi ya da hiperglisemi, depresyon gibi sağlık sorunları ortaya çıkar.

epikur
17-05-2012, 00:14
150 rakamininin fazla ciddiye alinmamasi üzerine... :wink:


Konunun basligi ne kadar 150 yil yasayabiliriz olsada...ben olayi daha ziyade...ileri, yani yaslilik yillarinda daha saglikli ve doktora, hastahanelere fazla gerek olmadan, devamli ilacdi, igneydi, receteydi, eczaneydi, doktordu diye kosusturup..... "sadece" baskalarini kendi sagligimizdan sorumlu tutmadan, yasama "recetelerinden" söz edildigini anliyorum. :)

Fiziki aktivite, saglikli beslenme/yasama ve ruh sagligi gibi basit önlemler ile ileri yaslardada daha saglikli yasanabilecegini düsünüyorum.

Bu yüzden sn yagmura mütesekkirim, bu tip düsündürücü bir basligi hayata gecirdigi icin.
Bence 150 yil kelimesinede fazla takilmaya gerek yok. Eger 70-75 yaslarina bir türlü ulasir ve halen kendi isimizi görebilecek durumdaysak ve agrisiz, ilacsiz, doktorsuz gün gecirebiliyorsak...kendimizi fazlasiyla basarili sayabiliriz. :)

100-150 rakamlari falan zaten hikaye...

sabah yildizi
17-05-2012, 08:49
PROF. DR. OSMAN MÜFTÜOĞLU

Düzenli egzersizin sağlıklı ve iyi yaşlanmanın en etkili yollarından biri olduğu bir kez daha doğrulandı. Özellikle aerobik antrenmanlar –bilhassa düzenli yürüyüşler- sağlıklı bir yaşlılık geçirmenin garantisi gibi görünüyor.


Mitokondri sayısı niçin önemlidir?
Kas hücrelerinde bulunan mitokondriler gelişen kimyasal reaksiyonlarla vücut metabolizmasının ve tüm vücut organları için gerekli enerjiyi üretirler. Mitokondri sayısı azalınca şişmanlık başlar, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol düzeyi, karbonhidrat metabolizmasında aksaklıklar, hipoglisemi ya da hiperglisemi, depresyon gibi sağlık sorunları ortaya çıkar.

Günaydın

Eksik bir yazı bence. Aerobik egzersizden daha önemlisinin esnek bir omurga başta olmak üzere, esnek ve ince uzun bir kas yapısı ve doğru nefes tekniklerinin farkındalığı olduğunu düşünüyorum. Esnek olmayan bir vücut egzersiz yaparken sürekli tekdüze hareketleri tekrarlayacağı için vücudun önemli bir bölümüne oksijen gerektiği gibi taşınmayacaktır.

Syg.

guven55
02-01-2013, 12:57
http://www.hacamattibbisuluk.com/?SyfNmb=1&pt=Anasayfa

EKaya
02-01-2013, 13:20
ortalama elit bir atletin yasam suresi 67 yildir.
ortalama bir amerikalinin yasam suresi 76 yildir. :clown:
NFL Players associationa gore NFL oyuncularinin omur beklentisi 58 yildir.

spor belki bir cok sorunu ortadan kaldirabilir...
bir hastalikla 80e kadar yasamak ile, hastaliksiz 60-50 lerde olmek arasinda secim de yapilabilir...

neyse...
her gun tuhaflasan dunyada uzun omur hatta olmemek kanimca "lanet" katagorisine bile yazilabilir...

brokerüstad
09-02-2013, 21:58
Kafayı kullanan geç yaşlanıyor
Zihinsel güçsüzlük yaşlanmanın kaçınılmaz sonucu mu? Yoksa daha berrak zihinle geçen bir yaşlılık dönemi yaşamak mümkün olur mu?

BBC TÜRKÇE

Kaliforniya’da yaşlanmanın etkilerini ortadan kaldırdığı iddia edilen beyin egzersizleri ya da beyin antrenmanlarının reklamlarına çok sık rastlarsınız.

“Kadim atasözü doğru: Kullanmazsanız kaybedersiniz” diyor Los Angeles merkezli beyin egzersizleri şirketi Neurotopia’nın bilim şefi Dr. Leslie Sherlin; “Beynimizi ne kadar çok kullanırsak o kadar güçlü, kendini uyarlayabilen ve esnek olur” diye de ekliyor.



Beyin egzersizleri bulmaca çözmek ya da telefon numaralarını ezberde tutmak kadar basit olabilir.



Ancak bu tekniklerin insanın zihninin genç kalmasında ya da Alzheimer gibi yaşlanmayla ortaya çıkan hastalıkları önlemede bir etkisinin olup olmadığı tartışma konusu.



Sherlin “Umut vaat eden pek çok teori var, ama henüz yeterli veri yok. Gerçekten geniş kapsamlı bir biçimde test edilmesi gerekiyor. Teorik açıdan baktığınızda ve sistematik olmayan kanıtlara göreyse ihtimaller ortada” diyor.

Dr. Daniel Amen, yaşlanmanın beyin üzerindeki etkilerini geriletmenin bir başka yöntemini tanıtıyor.



Kaliforniya’da çalışan psikiyatrist Amen beyin görüntüleme sistemlerinin pek çok kişinin daha uzun yaşamasını ve daha genç kalmasını engelleyen sorunları tespit edebildiğini öne sürüyor.



Hatta Dr. Amen’in kitaplarından birinin adı Use Your Brain To Change Your Age (Yaşınızı Değiştirmek İçin Beyninizi Kullanın).





“Esasen beyniniz belirtiler ortaya çıkmadan yıllar önce gerilemeye başlıyor” diyor Amen.



Dr. Amen, hastalarına teşhis koymak için kan tahlilleri, idrak testleri, aile geçmişi ve beyin tomografisine başvuruyor.

Tomografi beyin aktivitelerinin bir göstergesi olarak beyindeki kan akışını görüntülüyor.

Sonuç olarak beyin yüzeyindeki boşluklar olarak tarif edilen, kan akışının düşük olduğu bölgelerin üç boyutlu görüntüsü elde ediliyor.



Amen’in benim beynimi muayenesinde alın korteksim ve beyinciğimde aktivite düzeyinin düşük olduğu görüldü.



Bu, dikkat aralığı ve hafıza sorunlarına işaret ediyor.



Yani, henüz 50 yaşında olmama rağmen, yaşlanmanın normal etkisiyle hafızam sorunları silip atıyor.
Amen “70 yaşında bile olsan bu normal değil” diyor ve ekliyor “Bu beyninin mücadele etmeye başladığı anlamına geliyor.”
'Beyinde ay yüzeyine benzer çukurlar'Amen yaşam süremizin kısmen beyin fonksiyonlarıyla belirlendiğini söylüyor. Çok fazla yememek ve içmemek gibi iradeli kararlar vermemiz gerekiyor. Araç kullanırken tedbirli olmamız, uykumuzu almamız, arkadaşlarımızı akıllıca seçmemiz ve stresten kaçınmak için planlama becerisine sahip olmalıyız.



Bunlar zaten aklı başında herkesin bildiği şeyler. O zaman beyin tomografisine ne gerek var?

Kaliforniya’da avokado endüstrisinden emekli bir yönetici olan Mark Affleck “kararsız ve zihnini bulanık” hissettiği şikâyetiyle bir sene önce Dr. Amen’e başvurdu.
Beyin tomografisinde ayın yüzeyindekine benzer boşluk ve çukurlar göründü. Dr. Amen bunları sağlık durumunun zayıflamasıyla ilişkilendirdi.

Affleck teşhisin kendisini hayatını değiştirmeye teşvik ettiğini söylüyor.


Artık hemen hergün 45 dakikalık yürüyüşler yapıyor, her iki günde bir ağırlık çalışıyor. Sebze ağırlıklı besleniyor, kafein ve şekerden de uzak duruyor.

Emekli yönetici altı ay sonra çektirdiği beyin tomografisinin farklı göründüğünü söylüyor. Boşluklardan bazıları dolmuştu ve “daha sağlıklı görünüyordu.”

“[Beyin tomografisinin] kesinlikle gerekli olduğunu düşünmüyorum, ama durumu bir defa görmek ve ardından değiştiğini de görmek kuvvetli bir etki yaratıyor” diyor Affleck.

'Dikkat süresini uzatmak için masa tenisi'Beynimin belli başlı bölgelerindeki kan akışını hızlandırmak için Amen daha az ekmek, daha çok sebze yememi, diyetimi balık yağı ve vitaminlerle güçlendirmemi, beraberinde uykuyu destekleyen bir hormon olan ve hemen her ülkede reçetesiz satılan melatonin kullanmamı tavsiye etti.

Dikkat süremi uzatmak içinse masa tenisi oynamamı önerdi – motor sinir kontrollerinde önemli bir rolü olan beyincikteki faaliyetlerin artmasını sağlayacak bir koordinasyon egzersizi.

İki ay sonra kendimi daha atik hissediyordum ve Ameni yeniden ziyaret ettiğimde betin tomografimde küçük değişiklikler olduğunu gördüm. Ama daha sağlıklı bir yaşam zaten daha iyi hissetmemi sağlayacaktı.

Dr. Amen’e danışmanın maliyeti 3,600 dolar ve beyin tomografisi de ucuz değil. Her uzman da bunu yapmanın gerekli olduğunu düşünmüyor.



Kaliforniya Üniversitesi Uzun Ömürlülük Merkezi’nden Dr. Gary Small “Kariyerimi beyin görüntüleme teknolojisini geliştirmeye adadım ve çok büyük umutlar vaat ettiğini düşünüyorum. Ama herhangi bir teşhis testi istemeden önce kendime soruyorum ‘Bu gerçekten hastanın sonuçlarını değiştirecek mi? Tedaviye etkisi olacak mı? Faydası olacak mı?’”

Atlanta’daki Emory Üniversitesi’nden Psikiyatri, Nöroloji ve Radyoloji Profesörü Dr. Helen Mayberg konuya daha da eleştirel bakıyor.

“Bu türden görüntüleme yöntemlerinin sağlıklı olduğunuzu doğrulamak ya da belirli bir durumun teşhis edilmesi için kullanılabileceğine dair hiçbir kanıt yok” diyor Mayberg.

Ona göre Dr. Amen “Pek çok insanın genel sağduyusuna hitap eden, sağ duyulu tavsiyeler veren becerikli bir konuşmacı.

Mayberg “Beyin tomografisi onun muayenelerinin gereksiz bir parçası ama belli ki iddialarını desteklemek açısından bir düzeyde bilimsel (ama denenmemiş) bir teyit aracı” diyor.

Beynimin içine bakmak benim yaşımı değiştirmedi. Hâlâ 50 yaşındayım. Ayrıca pahalı bir görüntüleme teknolojisinin herhangi birinin makul bir yaşam tarzı benimsemesi için gerekli olup olmadığı da tartışılır.



Ama elbette ki mevzu yaşını gerçek anlamda geriye çekmek değil.

Esas mesele insan vücudunun en iyi şekilde işlemesi ve daha genç görünmek, hissetmek ve düşünmek için iyi karar vermek ve bunu becermek.

Babamın da her zaman dediği gibi “Kafanı kullan.”

http://www.haberx.com/kafayi_kullanan_gec_yaslaniyor(17,n,11218542,161). aspx

yağmur
09-02-2013, 22:21
hele hele 150, hadi diyelim 80-90 yılın... :)

yuhh yani... :)

300 yıl yaşasak 'n'olcek' diyesim geliyor... :)

.

Sayın doktorum, 150 yıla neden bu kadar takılıyoruz ki ...

İnsanlar neyi kabul ederlerse onu yaşarlar...

60 Yaşı, yaşlı olarak kabul ederseniz o yaşta gerçekten gerek bedensel olarak, gerek ruhsal olarak, yaşlanırsınız eliniz eteğinizi

çekersiniz bir çok şeyden...

Kullanmadığınız her şey sizi terk eder...

Yaşını aklına bile getirmeyenlere bakın nasıl da farklıdırlar yaşıtlarından...:)

Burada tartışılan sağlıklı yaş almak...

Başlığı dikkat çeksin diye öyle ekledim:yes:

Lütfen bir insan şu kadar yaşar diye sınır koymayalım kendimize... ve şu yaşta ihtiyarlık başlar diye de sınır koymayalım...

Hepimiz akıl, beden ve ruh sağlığınız yerinde olarak sağlıklı yaşlar alalım...

Saygılar sevgiler herkese...:)

yağmur
03-03-2013, 23:39
Peki yaşlanma süreciyle ilgili olan inançlarınızı tam olarak nasıl değiştirebilirsiniz? Evet oldukça basit , yaşlanmama beklentisinde olarak.. Çevrenize bakın , aynı ''yaşta'' olan bir çok insan göreceksiniz fakat bazıları daha genç bazıları ise daha yaşlı görünüyor.Neden böyle ? Yaşlanma sürecini nasıl deneyimleyeceklerine karar veren inançlarıdır.Bazıları yıllara meydan okur,kavramsal yetenekleri hiç bir zaman azalmaz,bazıları ise siz onları yaşlı olarak görmeden önce yaşlanma belirtileri göstermeye başlarlar.Bilim eninde sonunda yaşlanma sürecinin genetik nesille ya da hücrelerdeki kaçınılmaz bozulmayla değil bundan ziyade zihnin beklentileriyle ilgili olduğunu öğrenecek.

mjraa
25-03-2013, 01:26
dedem 94 yaşında girdi hala sabah dükkanına gider parasını kazanır, saçlar yerinde ve yeni beyazlamaya başladı, sağlığına dikkat eden insanın ömrü 120 senedir...

mterkan
25-03-2013, 02:04
Derler ki;
Yaradan ilk yarattığında, insan, eşek ve maymuna 40 ar sene ömür vermiş.....
Eşek bu süreyi beğenmeyip yaradana " bu ömür bana fazla, yarısı yeter, gerisini istemiyorum" demiş....
Bunu haber alan, insanoğlu yaradana " bu ömür bana az, eşekten aldığın 20 seneyi bana ilave ediver" demiş... yaradan " tamam ilave ettim" demiş..
Maymun da yaradana " bu ömür bana fazla, yarısı yeter, gerisini istemiyorum" demiş....
İnsanoğlu doyumsuz, gelişmeden haberdar olunca yaradana yeniden yalvarmış " ilave ettiğin ömür bile bana az geldi, maymundan aldığın 20 seneyi de bana ilave ediver" demiş... yaradan " tamam ilave ettim" demiş..

O gün, bugündür;
İnsan 40 yaşına kadar insan gibi,
40 ila 60 arası eşek gibi,
60 ila 80 arası maymun gibi yaşarmış....
Anlatanların yalancısı olup, 54 yaşındayım.....

Eğer 150 senelik bir hikaye duyarsam, onu da memnuniyetle yazarım.... :)

PARK
25-03-2013, 02:19
O gün, bugündür;
İnsan 40 yaşına kadar insan gibi,
40 ila 60 arası eşek gibi,
60 ila 80 arası maymun gibi yaşarmış....
Anlatanların yalancısı olup, 54 yaşındayım.....

Eğer 150 senelik bir hikaye duyarsam, onu da memnuniyetle yazarım.... :)

Desenize 5 sene daha insan gibi yaşayağız...:wink:

Bu 5 yıl'a çok şey sığdırmam gerek çoook...:):)

net_ria
25-03-2013, 02:49
Derler ki;
Yaradan ilk yarattığında, insan, eşek ve maymuna 40 ar sene ömür vermiş.....
Eşek bu süreyi beğenmeyip yaradana " bu ömür bana fazla, yarısı yeter, gerisini istemiyorum" demiş....
Bunu haber alan, insanoğlu yaradana " bu ömür bana az, eşekten aldığın 20 seneyi bana ilave ediver" demiş... yaradan " tamam ilave ettim" demiş..
Maymun da yaradana " bu ömür bana fazla, yarısı yeter, gerisini istemiyorum" demiş....
İnsanoğlu doyumsuz, gelişmeden haberdar olunca yaradana yeniden yalvarmış " ilave ettiğin ömür bile bana az geldi, maymundan aldığın 20 seneyi de bana ilave ediver" demiş... yaradan " tamam ilave ettim" demiş..

O gün, bugündür;
İnsan 40 yaşına kadar insan gibi,
40 ila 60 arası eşek gibi,
60 ila 80 arası maymun gibi yaşarmış....
Anlatanların yalancısı olup, 54 yaşındayım.....

Eğer 150 senelik bir hikaye duyarsam, onu da memnuniyetle yazarım.... :)
http://www.fikrakitabi.gen.al/hayvanlar-alemi/insanoglunun-omru/17/133/Maymunluğa az kalmış

yağmur
07-04-2013, 20:23
dedem 94 yaşında girdi hala sabah dükkanına gider parasını kazanır, saçlar yerinde ve yeni beyazlamaya başladı, sağlığına dikkat eden insanın ömrü 120 senedir...
Bu başlığa yazılan en güzel yazılardan birisi çok teşekkürler sayın mjraa...

yağmur
07-04-2013, 21:19
Hastalıkların zihinsel nedenleri...

Hastalıkların zihinsel nedenlerini bulduğunuzda iyileşmiş de sayılıyorsunuz. Neden mi? Çünkü hastalıkların psikolojik nedenleri de olabiliyor.
Hastalıkların zihinsel nedenlerine bakıp sizin için de doğru olup olmadığını kontrol edebilirsiniz. Doğru olmadığına inanıyorsanız sizi böyle düşünmeye iten sebep ne olabilir? Düşünce kalıplarını bir kenara bırakıp yeni düşünce modellerine açık olmak iyileşmenizde fayda sağlayabilir. Yeter ki siz düşüncelerinizle yüzleşmeyi bilin ve iyileşmeyi gerçekten isteyin.

A
Adrenal sorunlar: Yenilgi duygusu. Kendine aldırış etmemek. Endişe.
AIDS: Kendini reddetmek, cinsel suçluluk ve yetersizlik hissi.
Akciğer sorunları: Hayatı kabul etmemek. Depresyon. Dolu dolu bir yaşama kendini layık görmeme.
Akıntı: Eşe duyulan kızgınlık. Cinsel suçluluk duygusu. Kendini cezalandırma isteği.
Anoreksi: Hayatı reddetmek. Aşırı korku, kendinden nefret etmek ve reddedilme korkusu.
Apandisit: Yaşam korkusu. İyi şeylerin akışını engelleme isteği.
Apse: İncinme, küçümsenme, intikam duygusuna yenilme.
Araba tutması: Korku. Tutsaklık. Tuzağa düşmüş hissetmek.
Aybaşı sorunları: Kadın olmaktan yana duyulan suçluluk duygusu. Cinsel organların günah, pis olduğu inancına kapılmak.
B
Bağımlıklar: Kendinden kaçmak. Kendini sevememek.
Baş ağrısı: Değersizlik duygusu. Korku.
Beyin: Bilgisayar ve santrali temsil ediyor.
Tümör: Yanlış programlanmış inançlar. İnatçılık. Değişmeyi reddetmek.
Boyun ağrıları: Soruna bir başka açıdan bakmayı reddetmek. İnatçılık. Esnek olmamak.
Böbrek sorunları: Yargılama, düşkırıklığı, başarısızlık. Utanç. Çocuk gibi tepki gösterme.
Bronşit: Bağırılıp çağrılan aile ortamı
Bunama: Çocukluğun güven dolu sanılan dünyasına geri dönmek. Bakım ve ilgi talep etmek. Kaçış.
C
Cilt sorunları: Kaygı, korku. Eski, derine gömülmüş bir tehlike. Dokunulma yoksunluğu.
Cinsel hastalıklar: Cinsel organların günah ve pislik yuvası olduğu inancı. Suçluluk. Cinsellikte insanları kullanmak, sömürmek, tecavüz etmek.

Ç
Çene Sorunları: Kızgınlık. İntikam arzusu.
Çocuk felci: Paralize eden kıskançlık. Birisini durdurma isteği.
Çürükler:Yaşamda küçük engeller. Kendini cezalandırma.
D
Diyabet (Şeker hastalığı): Geçmişteki seçimlerinden pişmanlık duymak. Hayatı kontrol altına alma ihtiyacı. Derin üzüntü. Hayattan tat almama.
Düşük:Gelecek korkusu. ‘Şimdi değil, daha sonra...’ Yanlış zamanlama.
E
Egzama: Aşırı muhalefet, düşmanlık. Zihinsel feveran.
Epilepsi(Sara):Eziyet çekme. Hayatı reddediş. Büyük mücadele duygusu. Kendine yönelik şiddet.
F
Fıtık: Zedelenmiş ilişkiler. Gerginlik. Yanlış yaratıcı ifade.
Fibroid (Tümör ve kistler): Eşe derinden kırılma ve bu kırgınlığı besleme. Kadınlık benliğine darbe yemek.
Frijitlik (Cinsel soğukluk): Korku. Hazdan korkma. Cinselliğin kötü olduğuna dair inanç. Duyarsız eş.
H
Hazımsızlık: İçgüdüsel korku, kaygı, başa çıkamama.
Hemoroid: Geçmişe duyulan kızgınlık. Geçmişin sorumluluğu altında ezilme.
Hepatit: Değişime direnç. Korku, kızgınlık, nefret.
Horlama: Kalıplaşmış düşüncelerden kurtulmayı inatçı bir reddediş.

İ
İdrar Sorunları: Endişe. Eski düşüncelere saplanma. Bıkkınlık.
İdrar yolu enfeksiyonu: Genellikle karşı cinse veya sevgiliye duyulan öfke. Başkalarını suçlamak.
İktidarsızlık: Cinsel baskı, gerginlik, suçluluk. Toplum baskısı. Önceki eşe duyulan öfke. Anne korkusu.
İshal: Korku. Reddetmek. Kaçış.
İştah(fazla): Korku. Korunma ihtiyacı. Duyguları yargılamak.
L
Lenf Bezleri: Aile çatışmaları, kavgalar. Çocuk istenmediğini hissediyor.
Lösemi: İlham ve yaratıcılığın hunharca yok edilmesi. Ne yararı var?
M
Menopoz sorunları: Artık istenmemekten korkmak. Yaşlanma korkusu. Kendini kabullenmeme.
Migren: Köşede sıkışıp kalma duygusu. Cinsel korkular. Migreni geçirmek için en iyi yol mastürbasyondur.
N
Nasırlar: Katılaşmış kavram ve düşünceler. Somut korkular.
Nefes: Hayatı içimizde hissetme yeteneği.
Nefes Kokması: Kızgınlık ve intikam dolu düşünceler.
Nefes sorunları: Hayatı dolu dolu yaşamaktan korkmak. Yaşamda yeri olmadığını hissetmek.
G
Gastrit: Uzun süren kararsızlık.
Göğüsler: Anneliği ve şefkati temsil ediyor.
Kistler, yumrular, ağrılar: Aşırı annelik. Aşırı koruma. Aşırı tahakküm. Yaşamdan beslenmeyi engellemek.
Göz Sorunları:Hayatta gördüğü şeylerden hoşlanmamak.
Astigmat: Kendini olduğu gibi görme korkusu.
Katarakat: Geleceği karanlık görmek.
Şaşılık: Aynı anda zıt amaçların olması.
Hipermetrop: Anda yaşanılanların değerini bilmemek ve korkmak.
Miyop: Gelecek korkusu.
Guatr:Üzerinde baskılara duyulan nefret. Kurban. Doyumsuzluk.
Gut Hastalığı: Tahakküm etme ihtiyacı. Sabırsızlık. Kızgınlık.

O
Omurga: Hayatın esnek desteği.
Omurga eğriliği: Hayata güvenmemek. Onursuzluk. Cesaretsizlik. Desteksizliğin korkusu.
Omurilik Menenjiti: Aşırı aile uyumsuzluğu. Kızgınlık ve öfke dolu bir ortamda yaşamak. Aşırı içsel karmaşa. Destek yoksunluğu.
Ö
Ödem: Kimi yada neyi bırakamıyorsun?
M
Mide bulantısı: Korku. Bir fikri ya da deneyimi kabul edememe.
K
Kalp: Sevgi ve güven merkezi.
Krizi: Haz duygusunu para, pozisyon vb. için feda etmek.
Kalp damarlarının daralması: Zihinsel katılık, katı yüreklilik, çelik gibi irade, esnek olmama. Korku.
Kan: Bedende hazzı temsil ediyor, özgürce akıyor.
Kan Sorunları: Sevinç yoksunluğu ve düşüncelerin özgürce dolaşamaması. Sevinç verici yeni düşünceler içinde özgürce dolaşıyor.
Kabızlık:Eski düşüncelerden vazgeçmeyi reddetmek. Geçmişe saplanmak. Bazen cimrilik.
Kanser: Derin acı. Uzun süre taşınan kırgınlık, sır, hüzün bedeni kemiriyor. Nefreti içine gömmek.
Kekemelik: Güvensizlik. Kendini ifade yoksunluğu. Ağlamaya izin verilmemesi.
Kellik: Korku. Gerginlik. Her şeyi kontrol altında tutmaya çalışma.
Kısırlık: Hayat sürecine duyulan korku ve direnç ya da anne baba olmaya ihtiyaç duymamak.
Kolesterol: Haz kanallarının tıkanması. Haz alma korkusu.
Kolit: Aşırı derecede katı ana babalar. Eziyet çekme ve yenilgi duygusu. Şefkate duyulan büyük ihtiyaç.
Kronik hastalıklar;Değişimi reddetmek. Gelecekten korkmak. Güvende hissetmemek.

N
Nefrit: Düşkırıklığı ve başarısızlığa gösterilen aşırı tepki.
P
Parkinson hastalığı: Herkesi, her şeyi aşırı kontrol etme arzusu.
Prostat sorunları: Zihinsel korkuların erkekliği zayıflatması. Vazgeçmek. Cinsel baskı ve suçluluk. Yaşlanma korkusu.
R
Romatizma: Kurban rolü oynama. Hep haksızlığa uğradığını hissetmek. Sevgi yoksunluğu.
S
Safra taşı: Katı düşünceler. Lanetleme. Gurur.
Sedef hastalığı;İncitilmekten korkma. Kendi duygularını uyuşturma. Duygularının sorumluluğunu kabullenmeyi reddetme.
Selülit: Çocukluk anılarına takılı kalmak. Geçmişteki kötülükleri unutamamak. İlerlemekte zorlanmak. Kendi yolunu çizme korkusu.
Soğuk algınlığı: Aynı anda birden çok şeyin olması. Zihinsel karışıklık. Küçük incinmeler.
Ş
Şişmanlık: Korunma isteği. Aşırı duyarlılık.
T
Tırnak Yemek: Çaresizlik ve düşkırıklığı. Kendini yemek. Anne babaya öfke duymak.
Tiroid: Aşağılanmak. İstediğim hiçbir şeyi yapamıyorum. Bana sıra ne zaman gelecek?
U
Uçuk ve kabarcıklar: Kırgınlık. Duygusal korunma yoksunluğu.
Uykusuzluk: Korku. Hayat sürecine güvenmemek. Suçluluk.
Uyuşma: Başkalarını umursamamak. Sevgi vermemek. Zihinsel duyarsızlık.
Ü
Ülser: Korku. Yetersiz olduğuna dair duyulan güçlü inanç. Sizi ne yiyip bitiriyor?
V
Varis: Bulunduğun durumdan nefret etmek. Cesareti yitirmek. Aşırı yük taşıdığını hissetme.
Y
Yaşlılık sorunları: Eski düşüncelere bağlı kalmak. Şimdiyi reddetmek.
Yatağı ıslatma: Ebeveyn korkusu.
Z
Zatürree: Umutsuzluk. Hayattan bıkkınlık. Duygusal yaraların iyileşmesine izin verilmemesi.
Zona: Korku ve gerginlik. Aşırı duyarlılık.

ozbek1
07-04-2013, 21:30
her gun 3 oğun yeşil salata (seluloz) yersen 175 yıl yaşarsın hahahahaha

[ YATIRIMCI ]
07-04-2013, 21:39
265 yaşında öldü

Dünyanın en çok yaşayan adamı, 256 yaşında öldü, Times dergisi araştırması, en yaşlı adam


256 yaşında öldü
Time dergisinin 15 Mayıs 1933′de çıkan sayısında ‘Köpek – güvercin – kablumbağa’ başlıklı yazısında bahsedilen Li Ching-Yuen’in 256 yaşında öldüğü iddia ediliyor.

Çinli bir bitki bilimci, dövüş sporcusu ve taktik veren olan Li Ching-Yuen, 1736′da doğduğunu söylese de kayıtlarda 1677 olarak gözüküyor. Bu doğum tarihlerine göre 1933 yılında öldüğünde ya 197 ya da 256 yaşında olması gerekiyor. İki halde de dünyanın en çok yaşayan insanı.

Li Ching-Yuen 1677′de Chyi Jiang Hsie, Szechuan köyünde doğmuş olması gerekiyor. Hayatının çoğunu dağlarıne eteklerinde bitkiler toplayarak ve uzun yaşamın sırlarını araştırarak geçirdi.

“1748 senesinde 71 yaşındayken Çin ordusuna dövüş öğretmeni ve taktik danışmanı olarak katılmak üzere Kai Hsien’e taşındı.”
“1927′de kendisi komutan Yang Sen tarafından davet edildi. Komutan yaşına rağmen onun gençliğinden, gücünden ve yiğitliğinden oldukça etkilenmişti.”

“Eve döndükten bir yıl sonra öldü. Bazıları onun doğal nedenler yüzünden öldüğünü söylese de bazıları arkadaşları ölmeden önce ‘bu dünyada yapmam gereken herşeyi yaptım. Artık eve gidiyorum’ dediğini iddia ediyor.

“Li’nin ölümünden sonra komutan Yang Sen onun yaşı ve hayatı hakkında bir araştırma yaptı ve daha sonra yayınlanan bir rapor yazdı. 1933 senesinde köyündeki bazı insanlara onun hakkında sorular soruldu. Bazıları çocukluk senelerinde onu tanıdığını ve büyük ebeveynlerinin onunla iyi arkadaş olduğunu ve hiç yaşlanmadığını hatırladığını anlattı. Uzun hayatıyla ilgili gerçek asla bulunamadı.”



Uzun yaşamın sırrı sorulduğunda Usta Li’nin cevabı her zaman şunlardı:

"Temiz bir kalbin olsun"

"Bir kaplumbağa gibi otur"

"Bir güvercin kadar hayat dolu yürü"

"Bir köpek gibi uyu"

yağmur
07-04-2013, 21:49
;8648011'] 265 yaşında öldü

Dünyanın en çok yaşayan adamı, 256 yaşında öldü, Times dergisi araştırması, en yaşlı adam


256 yaşında öldü
Time dergisinin 15 Mayıs 1933′de çıkan sayısında ‘Köpek – güvercin – kablumbağa’ başlıklı yazısında bahsedilen Li Ching-Yuen’in 256 yaşında öldüğü iddia ediliyor.

Çinli bir bitki bilimci, dövüş sporcusu ve taktik veren olan Li Ching-Yuen, 1736′da doğduğunu söylese de kayıtlarda 1677 olarak gözüküyor. Bu doğum tarihlerine göre 1933 yılında öldüğünde ya 197 ya da 256 yaşında olması gerekiyor. İki halde de dünyanın en çok yaşayan insanı.

Li Ching-Yuen 1677′de Chyi Jiang Hsie, Szechuan köyünde doğmuş olması gerekiyor. Hayatının çoğunu dağlarıne eteklerinde bitkiler toplayarak ve uzun yaşamın sırlarını araştırarak geçirdi.

“1748 senesinde 71 yaşındayken Çin ordusuna dövüş öğretmeni ve taktik danışmanı olarak katılmak üzere Kai Hsien’e taşındı.”
“1927′de kendisi komutan Yang Sen tarafından davet edildi. Komutan yaşına rağmen onun gençliğinden, gücünden ve yiğitliğinden oldukça etkilenmişti.”

“Eve döndükten bir yıl sonra öldü. Bazıları onun doğal nedenler yüzünden öldüğünü söylese de bazıları arkadaşları ölmeden önce ‘bu dünyada yapmam gereken herşeyi yaptım. Artık eve gidiyorum’ dediğini iddia ediyor.

“Li’nin ölümünden sonra komutan Yang Sen onun yaşı ve hayatı hakkında bir araştırma yaptı ve daha sonra yayınlanan bir rapor yazdı. 1933 senesinde köyündeki bazı insanlara onun hakkında sorular soruldu. Bazıları çocukluk senelerinde onu tanıdığını ve büyük ebeveynlerinin onunla iyi arkadaş olduğunu ve hiç yaşlanmadığını hatırladığını anlattı. Uzun hayatıyla ilgili gerçek asla bulunamadı.”



Uzun yaşamın sırrı sorulduğunda Usta Li’nin cevabı her zaman şunlardı:

"Temiz bir kalbin olsun"

"Bir kaplumbağa gibi otur"

"Bir güvercin kadar hayat dolu yürü"

"Bir köpek gibi uyu"

Bunlar çok önemli temiz kalp düşüncelerle ilgili, zihninde endişeler korkular ve kötülükler varsa zaten hastalıklar kolayca seni bulur...
Kaplumbağa güven ve dayanıklılığı temsil eder...
Güvercinlerin yürüyüşü harikadır dimdik ve çok canlı yürürler...
Köpeklerde o kadar rahat uyurlar ki...
teşekkürler sayın YATIRIMCI

ozbek1
07-04-2013, 21:53
bi kere 256 yıl yaşamış olamaz ne bu 7 uyurlar mı
2. kopek gibi insan uyuyamaz kopek gunduz uyur gece uyanıktır hiçbirnormal şirket çalışanı bunu yapamaz kopek dene hayvan yırtıcıdoğası gereği gece avlanır (yada gece nobet tutar hırsıza vs karşı)
3. guvercin yurumez uçar
4.kaplumbağa da oturmaz govde ustunde ya yurur ya yatar
yani tum çin işi yutturmacalar gibi bunlarda inanılası şeyler değildir kendinizi kandırmayın zate çok ne melem bi mekanları olsa tum dunyada herşey 1 milyon yada ne yersen ye 10 milyon dukkanları açmazlar memleketlerinde mutlu mesut yaşarlardı ayrıca taiçiçuan vs de adamlara kurs adı altında para kaptırmanın bir yoludur giy eşofmanı yuruyuş yap çok daha faydalı dır
temiz kalp konusu ise e ona diycek bişey yok o her daim doğru bunu da tırnak ucu kadan aklı olan herkeş bilir çinli usta olmağa gerek yoktur
uzun yaşamak için az alkol az tutun gerekir
mutlu arkadaş çevresi sosyal çevre ve duzenli gıda temiz hava

PARK
07-04-2013, 21:59
150 yıl yaşayabiliriz...

Aşağıda ki durumu da gözardı etmemek gerekir...:yes:


Derler ki;
Yaradan ilk yarattığında, insan, eşek ve maymuna 40 ar sene ömür vermiş.....
Eşek bu süreyi beğenmeyip yaradana " bu ömür bana fazla, yarısı yeter, gerisini istemiyorum" demiş....
Bunu haber alan, insanoğlu yaradana " bu ömür bana az, eşekten aldığın 20 seneyi bana ilave ediver" demiş... yaradan " tamam ilave ettim" demiş..
Maymun da yaradana " bu ömür bana fazla, yarısı yeter, gerisini istemiyorum" demiş....
İnsanoğlu doyumsuz, gelişmeden haberdar olunca yaradana yeniden yalvarmış " ilave ettiğin ömür bile bana az geldi, maymundan aldığın 20 seneyi de bana ilave ediver" demiş... yaradan " tamam ilave ettim" demiş..

O gün, bugündür;
İnsan 40 yaşına kadar insan gibi,
40 ila 60 arası eşek gibi,
60 ila 80 arası maymun gibi yaşarmış....

:):):):)

ozbek1
07-04-2013, 22:04
bu hayat şartlarında sağlıkla 80 yaşına gir öp te başına koy

yağmur
07-04-2013, 22:04
150 yıl yaşayabiliriz...

Aşağıda ki durumu da gözardı etmemek gerekir...:yes:


Derler ki;
Yaradan ilk yarattığında, insan, eşek ve maymuna 40 ar sene ömür vermiş.....
Eşek bu süreyi beğenmeyip yaradana " bu ömür bana fazla, yarısı yeter, gerisini istemiyorum" demiş....
Bunu haber alan, insanoğlu yaradana " bu ömür bana az, eşekten aldığın 20 seneyi bana ilave ediver" demiş... yaradan " tamam ilave ettim" demiş..
Maymun da yaradana " bu ömür bana fazla, yarısı yeter, gerisini istemiyorum" demiş....
İnsanoğlu doyumsuz, gelişmeden haberdar olunca yaradana yeniden yalvarmış " ilave ettiğin ömür bile bana az geldi, maymundan aldığın 20 seneyi de bana ilave ediver" demiş... yaradan " tamam ilave ettim" demiş..

O gün, bugündür;
İnsan 40 yaşına kadar insan gibi,
40 ila 60 arası eşek gibi,
60 ila 80 arası maymun gibi yaşarmış....

:):):):)

Siz bu yazıyı ne çok severmişsiniz 64 nolu mesajda da aynısını paylaşmışsınız...
İnsan neye inanırsa onu yaşar derler de...:kahkah:

ozbek1
07-04-2013, 22:04
sayın park aynı şeyleri kopyalayıp kopyalayıp koymayın yukarda okuduk bir kere kafi

ozbek1
07-04-2013, 22:06
istediğin kadan inan kardeş babam da 100 yaşını göreceğine inanıyo du (hayattayken)

mterkan
08-04-2013, 01:42
;8648011'] 265 yaşında öldü

Dünyanın en çok yaşayan adamı, 256 yaşında öldü, Times dergisi araştırması, en yaşlı adam


256 yaşında öldü
Time dergisinin 15 Mayıs 1933′de çıkan sayısında ‘Köpek – güvercin – kablumbağa’ başlıklı yazısında bahsedilen Li Ching-Yuen’in 256 yaşında öldüğü iddia ediliyor.

Çinli bir bitki bilimci, dövüş sporcusu ve taktik veren olan Li Ching-Yuen, 1736′da doğduğunu söylese de kayıtlarda 1677 olarak gözüküyor. Bu doğum tarihlerine göre 1933 yılında öldüğünde ya 197 ya da 256 yaşında olması gerekiyor. İki halde de dünyanın en çok yaşayan insanı.

Li Ching-Yuen 1677′de Chyi Jiang Hsie, Szechuan köyünde doğmuş olması gerekiyor. Hayatının çoğunu dağlarıne eteklerinde bitkiler toplayarak ve uzun yaşamın sırlarını araştırarak geçirdi.

“1748 senesinde 71 yaşındayken Çin ordusuna dövüş öğretmeni ve taktik danışmanı olarak katılmak üzere Kai Hsien’e taşındı.”
“1927′de kendisi komutan Yang Sen tarafından davet edildi. Komutan yaşına rağmen onun gençliğinden, gücünden ve yiğitliğinden oldukça etkilenmişti.”

“Eve döndükten bir yıl sonra öldü. Bazıları onun doğal nedenler yüzünden öldüğünü söylese de bazıları arkadaşları ölmeden önce ‘bu dünyada yapmam gereken herşeyi yaptım. Artık eve gidiyorum’ dediğini iddia ediyor.

“Li’nin ölümünden sonra komutan Yang Sen onun yaşı ve hayatı hakkında bir araştırma yaptı ve daha sonra yayınlanan bir rapor yazdı. 1933 senesinde köyündeki bazı insanlara onun hakkında sorular soruldu. Bazıları çocukluk senelerinde onu tanıdığını ve büyük ebeveynlerinin onunla iyi arkadaş olduğunu ve hiç yaşlanmadığını hatırladığını anlattı. Uzun hayatıyla ilgili gerçek asla bulunamadı.”



Uzun yaşamın sırrı sorulduğunda Usta Li’nin cevabı her zaman şunlardı:

"Temiz bir kalbin olsun"

"Bir kaplumbağa gibi otur"

"Bir güvercin kadar hayat dolu yürü"

"Bir köpek gibi uyu"

Sevgili YATIRIMCI,
Sizi tenzih eder, 1937 de bunu yayımlayan, doğruluğunu gözle, görselle insanlara ulaştırmayan TİME' e kısaca şunu derim... has...
Bumbarlarımın asparagası...

yağmur
08-04-2013, 10:48
Bu başlıkta asıl verilmek istenen düşünceleriniz inançlarınız sizin tüm yaşantınızı şekillendiriyor...
Deyimlerimizde de vardır kırk gün ne düşünürsen ne söylersen o olur derler ya da aklıma gelen başıma geldi gibi...
O yüzden lütfen bir de bu açıdan bakalım...
Benim tüm yazılarım da da vermek istediğim bu düşünce...
Bir çok başlıkta görüyorum zaten kaybederim inancıyla hisse alan arkadaşlar ya da ben alırım hisse düşer diye işlem yapan insanın kazanmasını bekleyebilirmisiniz?
İşte aynı şekilde 60 yaşında yaşlandım 80 ne bi gelsek daha ne diye düşünen insanın beyni de tıpkı bilgisayarlar gibi verilen programı aynen uygular...
Herkese akıl ve beden sağlığı yerinde uzun yaşamlar...

net_ria
22-04-2013, 03:57
Dünyanın dört bir yanında insan ömrü uzuyor ve gelişen tıp sayesinde azrail sürekli geri püskürtülüyor. Ama uzun yaşam gerçekten iyi bir şey mi?
Californiya'da tam bir egzersiz çılgınlığı yaşanıyor mesela.
İlgili Haberler
Kafayı kullanan geç yaşlanıyor
İkaryalıların uzun yaşam sırrı ne?
Kadınlar neden daha uzun yaşıyor?
Sağlık, Yaşam
İnsanların görüşüne saplantılı Beverly Hills bölgesinde vitrinler "ömür uzatan" haplar ve şuruplarla dolu.
Santa Monica'daki parklarda o kadar çok sayıda yoga ve egzersiz kursu yapılıyor ki, yetkililer artık bir önlem almak gerektiğini düşünmeye başladı.
Ed Saxon, Hamburger Cumhuriyeti filminin yapımcısı
"Olduğundan genç görünme saplantısı gerçeklerin inkarı, hatta bir bakıma kişinin kendi değerini inkar anlamına geliyor"
2006 yılında çekilen Fast Food Nation (Hamburger Cumhuriyeti) filminin yapımcısı Ed Saxon "California'da sabahın 5'inde spor yapan insanlar görüyorsunuz. İki ihtimal var. Ya bundan zevk alıyorlar, ya da yaşlandıkları için derin bir mutsuzluk içine düştükleri, nevrotik bir ruh hastalığı geçiriyorlar" diyor.
Saxon, "55 yaşındaki birinin 25 yaşında görünebileceğini hayal ederek estetik ameliyatlar yaptırması, ya da fanatik bir şekilde kendisini spora vermesi, pek iyi bir fikir gibi görünmüyor bana. Olduğundan genç görünme saplantısı gerçeklerin inkârı, hatta bir bakıma kişinin kendi değerini inkâr anlamına geliyor" diye sürdürüyor.
Egzersiz gibi bir çılgınlık haline gelen diğer şey ise "sağlıklı beslenme". Bir çok insan artık ne yerlerse daha uzun yaşayacakları konusunda sürekli değişen tavsiyeleri imanla takip eder hale geldi. "Kahvaltıda yaban mersini, karalahana püresi ve glutensiz kızarmış ekmek mi yesem?", "Kırmızı şarap ya da çikolata sağlığa iyi mi, kötü mü?" gibi sorularla cebelleşiyor.
Öneriler, kafaları karma karışık edebilir, ama amaç gayet açık ve net: Ölüm mümkün olduğunca ertelenecek
Ünlü Amerikalı yazar Susan Jacoby iki yıl önce yayımladığı Never Say Die (Ölümü Ağzına Alma) kitabında, uzun yaşamın özenilecek bir şey olmadığını savunuyordu.
"ABD'de artık otomatik olarak uzun yaşamın iyi bir şey olduğu varsayılıyor" diyor.
"Yaşlanmaya ve hastalıkları bazı ürünler satın alarak durdurabileceğiniz gibi irrasyonel düşüncelerin arkasında, Amerika'nın yaşlanmaya karşı duyduğu gerçek nefret yatıyor.

67 yaşındaki Jacoby, yaşlanmayla mücadele sektörünün ortaya attığı "yaşam tarzı" ya da "destek ürünler" gibi konseptleri "çöp" diye tanımlıyor.
"Eğer birisi size 120 yaşına kadar sağlıklı bir şekilde yaşayabileceğinizi söylüyorsa dikkat edin, mutlaka size bir şey satmaya çalıştıklarını görürsünüz" diyor.
Amerikalı yazar, "Gerçeklere bakalım" diyor. "90'larını görebilen insanların büyük çoğunluğu uzun yıllarını bakıma muhtaç bir şekilde geçiriyor."
"67 yaşında her zamankinden daha sağlıklıysak, 87 ya da 97 yaşında da aynı şeyin olabileceği mitini kabulleniyoruz. Ve modern tıbbın geliştirdiği tartışmalı yöntemlerle hakikaten insanlar çok uzun süre hayatta tutulabiliyor. Ama bu insanlara nasıl bakılacağı konusu çok daha ciddi bir şekilde düşünülmek zorunda."
Politikacılara yönelik bu öneri aslında hepimizi ilgilendiriyor. Uzun yaşamak istiyor muyuz? Ne pahasına? Ya da , uzun yıllar bakıma muhtaç olmak, hastalıklarla boğuşmak pahasına yine de uzun yaşamak istiyor muyuz?
Susan Jacoby, Yazar
1980 yılında Stanford Üniversitesi tıp profesörlerinden James Fries, New England Tıp Dergisi'nde yayımlanan araştırmasında, kronik hastalıkların ertelenebileceği ve sürelerinin kısaltılabileceği bir toplum vizyonu çizmişti. Bu toplumda insanlar tamamen sağlıklı yaşamlar sürüyor ve nispeten daha çabuk ölüyorlardı. Yani yaşamın hastalıkla geçirilen kısmı kısalıyordu.
Profesör Fries bunu "ölüme gidişin kısaltılması" diye tanımlamıştı. Bu çalışma sağlıklı yaşlanma konusundaki çağdaş yaklaşımların şekillenmesinde önemli rol oynadı.
Fakat bir sorun var. İnsanlara daha uzun yıllar sağlıklı kalabilmek için ne yapmaları gerektiğini söylemek kolay. Ama ölüm öncesi hastalıklarla boğuştukları dönemi nasıl kısaltacakları konusunda ne söylenebilir?
Joseph ve Anne Gias, 60'larında bir çift. Her ikisi de sağlıklı.
İleri yaşların getirebileceklerinden endişeliler.
Anne, "80'den uzun yaşamak istemiyorum" diyor. "Sanıyorum insanlar en çok 80 ile 85 yaşları arasında sağlıklarını kaybediyorlar. Bu yaş grubunda o kadar çok zihni gerileme de gördüm ki, ben aynısını yaşamak istemiyorum."
Anne Gias'ın endişelerine karşın, çok uzun ve gayet sağlıklı yaşayan bir çok insan var.
Besse Cooper geçen yıl 116 yaşında ölmeden önce, dünyadaki en yaşlı insandı.

Ölene kadar sağlığının çok iyi olduğu ve bir yerinin bile ağrımadığı yazıldı.
Hareketli bir hayat sürmüş ve hiç bir zaman sağlıksız şeyler yememişti.
Hayattaki son gününde iştahla kahvaltı etmiş, saçını yaptırmış ve arkadaşlarıyla bir video seyretmişti.
Öğleden sonra nefes alma güçlüğü çekmeye başladı ve kısa süre içinde öldü.
Uzun ve sağlıklı bir hayat ve hızlı bir son ile "ölüme gidişin kısaltılması" konusunda mükemmel bir örnek olmuştu Cooper.
Peter BOWES
BBC,Los Angeles

UZUN YAŞAM ! (http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/03/130301_uzunyasam_saglik.shtml)

net_ria
13-05-2013, 23:38
http://img436.yukle.tc/images/6097plk2.jpg

vippol35
13-05-2013, 23:48
nasıl yaşarsan yaşa HUZURLU yaşa..............................

DrX
09-06-2013, 21:02
;8648011'] 265 yaşında öldü

Dünyanın en çok yaşayan adamı, 256 yaşında öldü, Times dergisi araştırması, en yaşlı adam


256 yaşında öldü
Time dergisinin 15 Mayıs 1933′de çıkan sayısında ‘Köpek – güvercin – kablumbağa’ başlıklı yazısında bahsedilen Li Ching-Yuen’in 256 yaşında öldüğü iddia ediliyor.

Çinli bir bitki bilimci, dövüş sporcusu ve taktik veren olan Li Ching-Yuen, 1736′da doğduğunu söylese de kayıtlarda 1677 olarak gözüküyor. Bu doğum tarihlerine göre 1933 yılında öldüğünde ya 197 ya da 256 yaşında olması gerekiyor. İki halde de dünyanın en çok yaşayan insanı.

Li Ching-Yuen 1677′de Chyi Jiang Hsie, Szechuan köyünde doğmuş olması gerekiyor. Hayatının çoğunu dağlarıne eteklerinde bitkiler toplayarak ve uzun yaşamın sırlarını araştırarak geçirdi.

“1748 senesinde 71 yaşındayken Çin ordusuna dövüş öğretmeni ve taktik danışmanı olarak katılmak üzere Kai Hsien’e taşındı.”
“1927′de kendisi komutan Yang Sen tarafından davet edildi. Komutan yaşına rağmen onun gençliğinden, gücünden ve yiğitliğinden oldukça etkilenmişti.”

“Eve döndükten bir yıl sonra öldü. Bazıları onun doğal nedenler yüzünden öldüğünü söylese de bazıları arkadaşları ölmeden önce ‘bu dünyada yapmam gereken herşeyi yaptım. Artık eve gidiyorum’ dediğini iddia ediyor.

“Li’nin ölümünden sonra komutan Yang Sen onun yaşı ve hayatı hakkında bir araştırma yaptı ve daha sonra yayınlanan bir rapor yazdı. 1933 senesinde köyündeki bazı insanlara onun hakkında sorular soruldu. Bazıları çocukluk senelerinde onu tanıdığını ve büyük ebeveynlerinin onunla iyi arkadaş olduğunu ve hiç yaşlanmadığını hatırladığını anlattı. Uzun hayatıyla ilgili gerçek asla bulunamadı.”



Uzun yaşamın sırrı sorulduğunda Usta Li’nin cevabı her zaman şunlardı:

"Temiz bir kalbin olsun"

"Bir kaplumbağa gibi otur"

"Bir güvercin kadar hayat dolu yürü"

"Bir köpek gibi uyu"


Tarihler doğru ise,

Uzaylıdır o.. Ya da uzaylı melezi :yes:

anti panik
18-01-2015, 22:58
Eger uzun yasamak istiyorsak ki buyuk sehirlerde bu zor gorunuyor..
az stresli..dogal beslenmenin mumkun oldugu..bolca sporun oldugu bir yasam tarzi gerekiyor.
tabi sigara vb zararli aliskanlar da onemli..
okumayanlar icin ertugrul akbay " yas 75 ..eder yolun yarisi.."
kitabini tavsiye ederim..
benim yasam tarzimda bu kitap bazi degisikliklere yol acti..:):)

i-ked
30-10-2015, 21:12
Yaşlanmanın Faydaları



http://www.insanokur.org/wp-content/2015/10/ya%C5%9Flanma.jpg



Yaşlanmak çoğu insan için korkutucu bir süreçtir. Fakat yaşlılığın mutluluk, zeka ve hatta daha iyi bir cinsel yaşam getirdiğine dair çok sayıda veri bulunuyor.

Çağımız yaşlanma çağı. Dünyada 800 milyon insan 60 yaşın üstünde ve 100 yaşını doldurmuş 330 binden fazla insan var. Dünya bunun ekonomik ve sosyal sonuçları ile baş etmeye çalışıyor.

Yaşlanmak hastalıkların ortaya çıkması, cildin sarkması, duyuların kayba uğraması, vücudun iflas etmesi, tıbbi müdahaleler ve azalan beklentilerle eşdeğer sayılıyor.

Fakat son bilimsel araştırmalar yaşlanmanın düz bir çizgi halinde inişe geçmek anlamına gelmediğini, hayatın en güzel döneminin sandığımızdan daha geç başladığını ortaya koyuyor.

Yaşlılık ne zaman başlar?
İtalyan şair Dante yaşlılığın 45 yaşında başladığına inanıyordu. İngiltere'de yapılan bir anket ise 59 yaşa işaret ediyordu. Birleşmiş Milletler ve birçok bilim insanı ise yaşlılığın 60'tan sonra başladığını düşünüyor.

Gripte azalma
Yaşla birlikte ustalaşan sadece beyin değildir. İnsanın bağışıklık sistemi de her gün milyonlarca potansiyel tehlike ile karşılaşır. Vücudun savunma gücü olarak tehlikeyi tanımayı öğrenir. Kandaki akyuvarlar bu işlevi görür. Hastalık yapıcı mikrobu (patojen) gördüğünde onu bağışıklık hafızasına yerleştirir ve bir dahaki sefere saldırıya hazırdır.

Uzmanlar bu hafızanın uzun süre işlev gördüğünü, çeşitli hastalıklar geçirmiş insanların bağışıklık sisteminin o virüsü 40-50 yıl sonra bile tanıdığını söylüyor. 70'li yaşlardan sonra bağışıklık sistemi biraz zayıflasa da 40-70 yaş arası insanlar gripgibi hastalıklara daha az maruz kalıyor.

Fakat diğer savunma sistemleri zamanla zayıflıyor. Vücut daha az sayıda akyuvar ve antikor üretmeye başlıyor. Ama bu hayat kurtarıcı da olabiliyor.

Salgından korunma
1918'deki grip salgını 50 milyon kişinin ölmesine neden olarak insanlık tarihindeki en ölümcül salgın olmuştur. Fakat bu salgın özellikle 20-40 yaşlarındaki en güçlü insanları vurmuştu. 2009'daki domuz gribi salgını da benzer bir yol izlemiş, ölümlerin çoğu 65 yaş altı insanlarda gerçekleşmişti.

Bu virüslerin kurbanlarının bağışıklık sisteminin aşırı tepki göstermesine neden olduğu sanılıyor. En gayretkeş bağışıklık sistemine sahip olanlar sitokin fırtınası olarak adlandırılan aşırı ve hasar verici şekilde tepki vermişti.

Sağlıklı bir bağışıklık sisteminde herhangi bir patojene rastlandığında etraftaki dokular sitokin adı verilen kimyasallar salgılayarak mesaj gönderir ve yardım ister. Akyuvarlar bu dokulara ulaştığında onlar da kimyasallar salgılayarak daha fazla akyuvarın gelmesini sağlar. Fakat bazen bu durum kontrolden çıkıp akyuvarlar sağlıklı hücrelere saldırmaya başladığında ölümle sonuçlanan enflamasyonlar baş gösterebilir. Bu sitokin fırtınalarına neyin yol açtığı bilinmiyor. Ancak grip virüsü yerine sitokin fırtınası üzerinde etkide bulunan yeni bir grip tedavi yöntemi geliştirildi.

Alerjide azalma
Alerjisi olanlar için yaşlılık iyi geliyor. Alerjinin nedenleri konusunda tartışmalar hala sürmekle birlikte tüm alerjiler antikorlar vasıtasıyla ortaya çıkar. Alerjinin asıl sorumlusu İmmunoglobülin E'dir ve bütün antikorlar gibi onun üretimi de yaş ilerledikçe azalır.

Çocuklukta had safhada olan alerjik hastalıklar ergenlikte ve 20'li yaşlarda giderek azalır. 30'lu yaşlarda yeniden baş gösteren alerjik semptomlar 50-60'lı yaşlardan sonra yine azalır.

Daha akıllı
Yaşlanmanın beyin üzerindeki yıkıcı etkisini tarif edecek birçok argo deyim olsa da önemli bazı beceriler açısından yaşlı beyinler daha akıllı davranıyor denebilir.

Uzmanlar beynin nasıl yaşlandığı konusunda yanlış bilgi sahibi olduğumuzu söylüyor. İnsan beynindeki sinir hücreleri nöronların sayısı doğumdan 28 hafta sonra doruk noktasındadır. Nöronların yarısı ergenlik sonunda ölmüş olur. Yani beynin büyüklüğünü nöron sayısı olarak ölçmek fazla bir şey ifade etmez.

Seattle'da yapılan uzun dönemli bir araştırmada 6000 kişinin zihinsel becerileri 1956'dan bu yana her yedi yılda bir ölçülüyor. Buna göre, ileri yaştaki denekler matematikte ve komutlara tepki verme konusunda biraz yavaşlamış olsa da kelime, mekansal yönelme, sözel hafıza ve problem çözme becerileri açısından 20'li yaşlarına oranla 40'lı ve 50'li yaşlarında çok daha iyi performans sergiliyor.

Uzmanlar bunun nedenini yılların bilgi birikimine bağlıyor ve buna kristalize olmuş zeka adı veriliyor.

Cinsel yaşam
Birçok araştırma yaşlıların sanılandan çok daha iyi bir cinsel yaşamı olduğunu gösteriyor. Kadınlarda cinsel aktivite ve doyum konusunda yapılan bir araştırma, 80'li yaşlardaki kadınların yarısının seks sırasında çoğu zaman hala orgazm olduğunu ortaya koydu. Benzer bir araştırma 60 yaş üstü erkeklerin yüzde 74'ünün, kadınların ise yüzde 70'inin 40'lı yaşlara kıyasla seksten çok daha fazla doyum aldığını gösteriyor. Uzmanlar bunu ileri yaştaki kadınların güvensizlik duygularının azalmasına, kendilerine daha fazla güven duymaları nedeniyle kendi cinselliklerini daha iyi ifade etmelerine bağlıyor.


Az migren, az ter
Yaş ilerledikçe migrende de azalma olur. İsveç'te 18 yaş üzeri hastalarda yapılan bir araştırmada, yaş ilerledikçe migren ataklarının kısaldığı, daha az ağrı verdiği ve daha az sıklıkta baş gösterdiği görüldü.

İnsan yaşlandıkça ter bezleri küçülür ve sayıları azalır. Araştırmalar 20'li yaşlarda 50 ve 60'lara oranla daha fazla terlendiğini gösteriyor.

Ölüme meydan okumak
Hala ikna değil misiniz? İleri yaşlarda bile Azrail sanıldığı kadar yakın olmayabilir. Yaşlılar artık eski dönemlere göre çok daha sağlıklı ve daha uzun yaşama şansı fazla. 2011-14 yılları arasında 25 yaşındaki birinin ortalama ömrü kadınlarda 84, erkeklerde 80 iken, 95 yaşındaki bir kadın 98'inci, erkek ise 97'inci yaşını görebilir. 80 yaşında bile bir kadının bir yıl daha yaşama şansı yüzde 95'tir.

Zaria Gorvett
BBC Future 29.10.2015


Bu yazıyı okuyanlar şunları da okudu


This article was downloaded by calibre from http://www.insanokur.org/yaslanmanin-faydalari/