PDA

View Full Version : Kaliteli büyüme - Kalitesiz büyüme



Red Kit
29-12-2005, 09:15
Büyümenin kalitesi olur mu ?

Bu konuyu tartışmaya açıyorum.

ForExit
29-12-2005, 12:43
Bence herşeyin kalitesi, derecesi vardır.
Türkiye'nin 80 lerdeki büyümesi kalitesiz, temelsiz bir büyüme olduğu için 90 ların sonunda balon patladı. Ya da bina bina çöktü diyebiliriz.
Aynı büyümeyi Çin de yapıyordu yıllardır. (amip gibi çoğalarak) Son çeyrek asırda büyümeyi temele oturttular, kalite getirdiler. Bu yüzden yakın gelecekte dünyanın ikinci gücü olabileceği konuşuluyor.

ABD'nin büyüme hikayesi de bir balonun şişme hikayesi gibi. 1930 lardan beri böyle. Ama adamlar bir yandan balonu şişirirken, diğer yandan seyrelen bölgeye yama yapıyorlar. Böylece balon hiç patlamıyor. Bu da kaliteli büyüme zaten...

observer
30-12-2005, 14:44
Bence bu konu ile ilgili şu soru ve cevabı öncelikle anlaşılmalı:
Büyüme ve gelişme aynı şeyler midir?
Hayır değildir...
Büyüme rakamı bir formüldür ve basit bir hesaplamadan oluşur. Üzerinde manipülasyon yapmaya müsayittir. Bu yüzden politikacılar ve kısmen taraflı ekonomistler hep büyümeyi ön plana çıkartırlar (şahsi görüşüm)... Halbuki göze sürme gibi birşey büyüme yıkarsın geçer :)

Gelişme ise çok daha önemli bir süreçtir ve birçok girdinin fonksiyonudur...
Her büyüme gelişme sağlar mı? Hayır sağlamaz.
Her gelişme büyüme sağlar mı? Evet sadece büyüme değil bir büyüme trendi sağlar...
Atatürk cumhuriyet dönemi ekonomisi ile ilgili söylemlerinde hedef olarak hep gelişme üzerinde durmuş (zeki ve dürüst insanın hali sözlerine yansıyor doğal olarak) ama modern dönem liderlerinin dilinde bir büyüme masalı gidiyor... Halkı kandırmak kolay tabi, ne bilsin, sokaktaki adama büyüyoruz diyince aman ne güzel büyüyormuşuz bak iyi bişey olsa gerek diyor :) yoksa büyümezdik... Haklı...
Büyüyerek sağlıksız bir obez de olunabilir, sırım gibi güçlü bir delikanlı da olunabilir. Bizimkisi big mc-donalds büyümesi yağı basıyosun obez oluyo ekonomi :)...

Bu konu epey kapsamlı, ben büyüme ve gelişmenin temel fonksiyonlarını verip bitireyim (nasıl olsa 3-5 itiraz gelir onlara cevap yazarken bişeyler daha çıkar :D)
Büyüme dediğim gibi bir formül topla çıkar al sana büyüme...
Büyümenin kalitesini belirleyen etken bence ithalat ve ihracatın birbirine göre büyüklüğü. Eğer ithalatınızı 5 kat artırırsanız ihracatnız yerinde sayarsa ciddi bir büyüme rakamı elde ediyorsunuz. Bu nasıl oluyor. Bir nedenden tüketici talebi yaratıyorsunuz öyle oluyor. İnsanlara büyüyoruz işler yolunda falan deyince insanlar büyüdüğümüze göre herhalde biz de borçlansak bişey olmaz kredi alıp harcayalım diyorlar. Nasıl olsa büyüyoruz, bir yerden bize faydası dokunması lazım (Bu ülkede kişi başı gelir 5000 dolar olmuş ben o kadar kazanmıyorum nerde benim payım diyen adamlar var ciddi ciddi)...
Halbuki ithalatın bu derece artması demek dış ticaretinden dolayı borçlanıyorsun demek. Ya cepten yiyorsun ya borç alıyorsun ya da başka yollarla (sıcak para veya direk yatırımla) bu açığı finanse ediyosun demek... İşte bizim büyüme böyle birşey...
Gelişme denen şey çok farklı.
Gelişmeyi etkileyen çok temel üç değiken var
1- Toplumun bilgi ve kültür seviyesi
2- Bilgiyi kullanabilecek organizasyon becerisi
3- Yeni teknoloji geliştirme ve uygulamaya koyma becerisi...
bu üçünün Tr de olup olmadığına siz karar verin...
Ben kendi sahamla alakalı olduğu için 3. madde ile ilgili daha dün okuduğum bir haberi belirteyim: Başbakan Ab den gelen 200 milyon euro luk proje geliştirme desteğini kullmadığımızdan şikayet ediyor. Tr bu ödeneğin ancak 15 milyon dolarını kullanabilecek proje üretebilmiş. Ne kadar üzücü...

Lord_Genius
31-12-2005, 04:43
Büyüme rakamı,bir ekonominin geçen yıla göre bu yıl ne kadar daha fazla veya az mal ve hizmet ürettiğini gösterir.Eğer bir ekonomide sadece buğday üretiliyorsa,geçen yıl 100 ton bu sene ise 110 ton buğday üretmiş iseniz ekonominiz %10 büyümüştür.GSMH artışı temel olarak bu şekilde hesaplanır.Daha net sonuçlar elde edebilmek için ayrı ayrı harcama yönünden,gelir yönünden ve üretim yönünden hesaplanır.Ancak temelin "fiziksel üretim artışını ölçmek" yatar.

Sn.Observer'ın verdiği örneği ele alalım.İhracat yerinde sayarken,ithalatı 5 kat arttırırsak GSMH artar mı? Kesinlikle artmaz.Neden?
Daha giriş seviyesinde bir makro ekonomi dersinde harcamalar cinsinden GSMH şu şekilde gösterilir;

GSMH=Tüketim Harcamaları+Yatırım harcamalarır+Devlet harcamaları + Stok artışı (İhracat-İthalat)

DİE(TÜİK)'de harcamalar GSMH'yı bu temel üzerinden hesaplar.Tabiki bu dallanıp budaklanır ancak temel konsept her zaman budur.Aşağıda 2003-2004-2005 yılında harcamalar yaklaşımı ile hazırlanmış GSMH hesaplarını görebilirsiniz:
http://i21.photobucket.com/albums/b270/lordgenius/buyume.jpg

Tablodan da görüldüğü gibi,dış açık verdiğimiz için,Net Mal ve Hizmet ihracatımız GSHM'mize negatif olarak yansır.İthalat artışı büyümeye değil küçülmeye sebep olur. Sektörel büyüme hızlarında Hizmetler kalemi altına ithalat vergisi eklenir,ancak ithalatın ekonomiye net etkisi harcamalar cinsinden hesaplanırken ortaya çıkar ve her ithalat ekonomik büyümeye her zaman negatif olarak yazılır.

Eğer ihracat yerinde sayarken ithalatı 5 kat arttırırsanız (bunun olması imkansızdır) dünya tarihinin gelmiş geçmiş en yüksek ekonomik küçülme rakamlarını elde edersiniz :)
Reel GSMH artışının,fiziksel üretim artışından meydana geldiğini ortaya koyduk.Şimdi bu "fiziksel üretim artışı"nın niteliğini ele alalım,ondan sonrada dış ticaretin büyümenin kalitesi ile olan ilişkisini ele alacağım.

Şimdilik dış dünyaya kapalı bir ekonomi düşünelim.Bir üretim faktörü (İşçi,sermaye malı,doğa) iki tür fiziksel mal ve hizmet üretebilir : Tüketim malı veya hizmeti,Yatırım malı veya hizmeti. Bunu tersten söylersek,gelirinizi ya tüketebilirsiniz yada bankaya yatırır tasarruf edersiniz.
Bir ekonomide eğer ağırlıklı olarak yatırım malı üretiliyorsa,ekonomik büyüme gerçekleşir.Ancak bu şu demektir:Ülkedeki insanlar gelirlerini harcamamışlar yani tüketim yapmamışlar bunun yerine yatırım yapılmıştır.Bu durumda ekonomik büyüme gerçekleşir ancak refah artışı gerçekleşmez,hatta refah azalışına sebep olur.Bu durum kaliteli bir büyümeyi yansıtır.Ülke ekonomisinde daha fazla sermaye malının bulunması,potansiyel GSMH'nin artmasına,buda akıllı "talep arttırıcı" politikalar ile sürdürülebilir bir büyüme gerçekleşebilmesine sebep olur.Yatırım harcamalarının aşırı artışıda ekonomi açısından iyi birşey değildir.Aynı şekilde ekonomide ağırlıklı olarak tüketim malı üretiliyorsa,buda sağlıksız bir durumdur,kapasite artmaksızın tüketim bir noktaya kadar artabilir.Amaç Yatırım-Tüketim dengesini,refahı maximize edecek noktada tutabilmektir.

Bunu şöyle düşünün,5 kişilik bir grupsunuz,büyükçe bir tarlanız,bir karasabanınız ve 1 tane öküzünüz var ve 3000 kilo buğday üretebiliyorsunuz.Ancak tek öküzle tüm tarlayı süremiyorsunuz.Şimdi sene sonunda ürettiğiniz 3000 kilo buğdayı şu şekilde değerlendirebilirsiniz : (Para yok,takas yapılıyor)

i)Bu buğdayıın tamamı ile mükemmel bir tatil yaparsınız
ii)Bir kısmı ile yiyecek harcamaları ve mütevazi bir tatil yapar,geri kalanı ile bir öküz daha alırsınız
iii)Sadece yiyecek alır,geri kalanı ile 3 aylık bir tarım eğitimi, bir öküz,gübre alırsınız.
iv)Yiyecek harcamasını minimuma indirir,yukarıdakilerin üzerine birde daha verimli ekimlik buğday alırsınız.

Şimdi bunlardan hangisini yapmak daha mantıklı?
1. durumda seneye yine 3000 kilo buğday üretebilirsiniz.Ancak gruptaki çiftin bir çocuğu olur ve kişi başı buğday rakamı düşer.Süper tatil yaparak bu yıl refah artışı sağlarsınız ama gelecek yıllarda sizi zor yıllar bekleyecektir.

2. Seneye tarlanızın daha çoğunu sürebilirsiniz.Üretiminiz 3500 kiloya çıkar.1 nüfus daha eklendiği için kişi başı buğday aynı kalır.Hayat standartınız aynen devam eder.

3.Eğitimli olduğunuz için ve gübreniz olduğu için daha yüksek üretim yaparsınız,öküz sayesinde tarlanın daha fazla bir kısmını sürebilirsiniz.Seneye 5000 kilo buğday üretirsiniz.Gelecek sene kişi başı buğday artar,bu sene refahınız düşer ama gelecek seneler daha rahat yaşayacaksınızdır.

4.Bu sene aç kalırsınız ama üretiminiz 6500 kiloya çıkar.Ama açlıktan hastalanır seneye çalışamaz hale gelirsiniz.Ürettiğinizi yiyemeden ölür gidersiniz.

Bence mantıklı olan 3. durumdur!

Bir ülke içinde durum aynen budur.Üretim imkanlarını ya daha fazla sermaye ve eğitim için,yada o yıl hayat standartını arttırmak için kullanacaktır.Bu oranın ne olacağına devlet karar verir.Maliye politikaları,bir ülkede harcamaların ve yatırımların ne kadar olacağına karar verebilecek güçtedir.Örneğin emeklilere ve memurlara %30 reel zam yaparsınız.Tüketim artar ama tabiki bütçe açık verir.Bütçenin açık vermesi ne demektir? Devletin,halkın bir kısmının üretittiği ama tüketmediklerini faiz karşılığı alıp,halkın başka bir kısmına vermesidir.Yani bütçe açığı,tasarrufların yatırıma dönüşmesini engeller.Eğer bütçe açığı olmasaydı,mevcut tasarruflar büyük oranda yatırımları finanse edecekti.

Bu yüzden sağlıklı ve "kaliteli" bir büyüme için olmazsa olmaz şart,abartılı bütçe açıkları vermemektir.(GSMH'ye oranı %2,5'u geçmemelidir).Aynı şekilde bütçe fazlasının yüksek olmasıda ekonominin dengesini bozacaktır.

Büyümenin temelinde KİŞİ BAŞI SERMAYE MİKTARI ve EĞİTİMLİ EMEK vardır. Bunların artması,verimlilik artışı meydana getirir.Verimlilik artışına dayanan büyüme "kaliteli" büyümedir.Ve verimlilik artışı ancak "yatırımların artması" yani "sabit sermaye stoğunun artması" ile meydana gelir.
(Yatırımların artışı konusuna yukarıdaki perspektifte bakarsanız,oy alabilmek için 38 yaşında emeklilik vadedenlerin,halka şirin gözükebilmek için başa gelir gelmez emekli ve memurlara %20-30 reel zam yapanların,çiftçiye hoş gözükebilmek için "O ne verirse ben 2 katını vereceğim!" diyenlerin,bugün memur maaşlarına %12.2 zamma sırf memura hoş gözükebilmek için "sadaka" sıfatını yapıştıran siyasetçilerin ülkemize verdikleri zararı umarım anlamışsınızdır.Artık burada suçlu siyasiler mi,bunları yiyerek kısa vadeli menfaat uğruna onlara oy veren halk mı suçlu orasına siz karar verin....)

Türkiye'nin 2003-04-05 verilerine baktığımızda yatırım harcamaları %10,%32
%18 artış göstermiş.Tüketim harcamaları ise %9,3 , %14,1 , %7,4 artış göstermiş.Oranlar ilk bakışta göze gayet hoş gözüküyor.Ancak bu oranların gerçekten hoş mu olduğunu ancak ampirik çalışma ile bilebiliriz.Ama yinede yatırımların tüketimden hızlı artması olumlu bir durum.



Şimdi ekonomimizi dışa açalım.Dışarıdan 3 tür mal ithal edebiliriz : Sermaye malı,Tüketim Malı,Hammadde.Aynı mallarıda satabilirsiniz.Tabi buna turizm ile hizmetleride ekleyebiliriz.

Dış ticaretin büyümenin kalitesi ile ilişkisi,ticaret haddi ile oluşur.
Ticaret haddi = Ort.İhracat Fiyatınız / Ort. İthalat Fiyatınız 'dır.Eğer iç piyasanız,ihracat ağırlıklı sektörlerde daha fazla üretim yapar ve siz o sektörde dünya fiyatlarını belirleyebilecek bir konumdaysanız,ihracatını yaptığınız malın fiyatı düşer.Yani fiziksel üretiminiz artar,yurtdışına daha fazla mal satarsınız ama ortalama satış fiyatınız düşeceği için üretim artışı nedeni ile pek bir refah artışı sağlayamazsınız,hatta refah düşüşüne bile neden olabilirsiniz.Yani bazı malların aşırı üretimi,yani fiyatlarının düşmesi,dış ticaretten doğacak "kazancın",karşı tarafa aktarılması anlamına gelir.Çin'in saçma bir biçimde yaptığı da aynen budur.Aşırı ucuz fiyattan,aşırı üretim yaparak dünyada söz sahibi olduğu sektörlerde fiyatları düşürmüştür.Belki fiziksel olarak bir üretim artışı sağlanmıştır,ancak bu politika ile asıl kazancı ihracat yaptığı ülkelere aktarmaktadır.Eskiden 1 ABD otomobili=5 ton Çin pirinci iken,aşırı ucuz emek fiyatı (arkasında düşük kur var) ve aşırı üretim sonucu 1 ABD otomobili=10 ton Çin pirinci olmuştur.İşte böyle bir durum,kalitesiz bir büyümeyi ortaya koyar.Rakamlar sürekli artar,üretim de sürekli artar ancak ülkede yaşayan insanlar sürünmeye devam eder.İktisatın temel amacı orta vadede refahı maksimize etmektir.Bu tür bir büyüme,iktisat biliminin amacı ile ters düşmektedir.

Dış ticarette temel amaç,dış ticaret haddini arttırıcı bir politika izlemek olmalıdır.Yoksa devalüasyon yapıp aşırı ucuz emek ile aşırı ucuz malları dünyaya satarak elde edilecek bir büyümenin pek bir anlamı yoktur.Türkiye örneğin fındıkta bu saçma politikayı yıllarca izlemiştir.Ancak son 4 yılda akıllı politikalar sonucu fındığın dünya fiyatı dolar bazında 6,5-7 katına çıkmıştır.Eskiden daha çok fındığı 230 milyon$'a satarken artık daha az fındığı 1 milyar$'dan daha yüksek fiyatlara satabiliyoruz.Bunun arkasında üretim azaltmamız ve aşırı değersiz TL sevdamızdan vazgeçmemiz vardır.

Şimdi cari açık-büyümenin kalitesi arasındaki ilişkiye bakalım.

İlk seferde verdiğimiz tarla örneğine dış dünyayı,yani "banka"yıda ekleyelim.Çiftçimiz 5. seçenek olarak bankadan kredi alabilsin.Kurduğumuz ekonomide para olmadığ için banka krediyi buğday olarak versin.Çiftçi bankadan 5000kg buğday borç alsın.Bunun yıllık faizide 500kg buğday olsun.Şimdi çiftçi bu kredi ile şunları yapabilir:
1-Tamamını tüketir,tatil yapar,dansöz oynatır
2-Bir kısmını yer,geri kalanı ile gübre,ekimlik kaliteli buğday,bir karabasan daha alır
3-Tamamı ile traktör,daha fazla ekimlik kaliteli buğday ve gübre alır.

Şimdi durumları analiz edelim,
1. durumda kısa vadede refah artışı,uzun vadede refah azalışı yaşayacaktır.
2. Eğer bu aldıkları ile sağladığı yıllık üretim artışı,500kg'dan fazla ise,aldığı kredi işine yarayacaktır.
3.Muhtemelen elde edeceği üretim artışı yıllık 500kg'dan fazla olacaktır,çünkü artık tarlanın tamamını sürme imkanına sahiptir,bu durum kesinlikle yararlıdır.

Aynı şekilde,eğer bir ülke verdiği cari açık ile,başka bir deyiş ile dış dünyadan aldığı borç ile "yatırım" yapıyorsa ve yaptığı yatırımın getirisi,borcun faizinden yüksek ise,cari açık vermesi mantıklıdır.Aksi takdirde mantıksızdır.Türkiye'de sermaye hasıla oranlarının,dış açığı finanse etmenin maliyetinden çok daha yüksek olduğunu göz önüne alırsak Türkiye'nin cari açık vermesi mantıklıdır.Burada önemli olan,borç olarak alınan paranın sermaye malı ithalatında kullanılmasıdır.Türkiye 2003 yılından beri verdiği cari açık kadar sermaye malı ithal etmiştir,buda cari açıktan korkmamamızı,aksine durumu olumlu karşılamamızı gerektirir.Çünkü daha fazla cari açık,daha fazla üretim artışı demektir.Artık Türkiye'nin cari açığının büyük bir kısmını düşük faizli sendikasyon kredileri ile karşıladığını düşünürsek,bankaların döviz açıklarının son derece tehlikesiz bir durumda olduğunu göz önüne alırsak ve devletin borçlarını hıza yabancı para cinsinden TL cinsine çevirdiğinide hesaba katarsak cari açıktan neden korkmamamız gerektiğini anlayabiliriz.Cari açık,Türkiye'de bulunan sıcak paranın sorunudur,bizim değil.

Özetle,sağlıklı ve refah artışı getiren büyüme ; rasyonel bir tüketim-yatırım dengesi kurmuş,dış ticaret hadlerinin düşmesine izin vermeyen ve gerektiğinde risk almasını bilen ekonomilerde oluşur.Bu durumların en temel şartı,abartı bütçe açıkları vermemek ve cari açıktan gelen dövizler ile sermaye mal ithal etmektir.

Sağlıksız büyüme,aşırı bütçe açıkları sonucu sağlanan aşırı talep artışı yaratan,düşük değerli ulusal para ile düşük emek fiyatları sağlayıp,düşük ticaret hadleri ile ihracat yapman,risk almaktan korkup "küçük olsun benim olsun" mantığı ile dış dünyadan sermaye ithal etmeye korkan ekonomilerde oluşur.

Bu ekonimlere en güzel örnekler Çin ve Brezilya'dır.
Çin aşırı değersiz ulusal para ve aşırı ucuz emek sayesinde birçok yabancı yatırımcıyı kendisine çekmiştir.Çok ciddi üretim artışı sağlanmıştır ancak ticaret haddi sürekli düşemktedir.Yani bir Türk,1998 yılında,ürettiği arabayı Hollanda'ya satıp Çin'linin ürettiği pirinçten 50 ton alabilirken,artık aynı arabayı satıp 150 ton pirinç alabilmektedir.Bu şekilde Çin'in ulusal döviz rezervleri artmaktadır,üretim artışı sağlanmaktadır ancak bu üretim artışı halkına kesinlikle yansımamaktadır,Çin halkının ürettiği "fayda",ithalatçı diğer ülkelere yansımaktadır.Yani iktisadın temel amacından sapmaktadır.Bu üretim artışı halka yansıdığı anda,üretim artışını sağlayan o "yabancı sermaye" fabrikasını söküp gidecektir.Çünkü yabancı sermaye oraya "ucuz emek"e gelmiştir.Ucuz emek yoksa,yabancı sermaye yoktur.Çin'in bu yaptığı alenen,halkını diğer ülkelere "köle olarak" kullandırmaktır.Çin topladığı dövizleride komik faizlerle tahvil olarak Merkez Bankasında tutmaktadır,dövizin iplerinin dış dünyada olduğunu unutmayın! ABD'nin faizleri hızla yükseltmesinin Çin'e maliyeti ne olur düşündünüz mü? Elinizde 300 milyar$'lık ABD tahvili olsaydı düşünürdünüz :)

Aynı şekilde çok beğendiğimiz Brezilya! Tam da bizim hayal ettiğimiz gibi cari fazla veriyor! Son 4-5 yıllık reel GSMH artışı rakamlarına bakarsak toplamda neredeyse SIFIR! Buyursunlar cari fazlalarını tepe tepe kullansınlar! Merkez Bankalarında da bol bol "dert gibi" ABD tahviline sahipler...

Umarım kaliteli ve kalitesiz büyüme hakkında size bir fikir verebilmişimdir...

observer
31-12-2005, 12:29
GSMH=Tüketim Harcamaları+Yatırım harcamalarır+Devlet harcamaları + Stok artışı (İhracat-İthalat)

Tablodan da görüldüğü gibi,dış açık verdiğimiz için,Net Mal ve Hizmet ihracatımız GSHM'mize negatif olarak yansır.İthalat artışı büyümeye değil küçülmeye sebep olur. Sektörel büyüme hızlarında Hizmetler kalemi altına ithalat vergisi eklenir,ancak ithalatın ekonomiye net etkisi harcamalar cinsinden hesaplanırken ortaya çıkar ve her ithalat ekonomik büyümeye her zaman negatif olarak yazılır.

Eğer ihracat yerinde sayarken ithalatı 5 kat arttırırsanız (bunun olması imkansızdır) dünya tarihinin gelmiş geçmiş en yüksek ekonomik küçülme rakamlarını elde edersiniz :)...
Sevgili Lord Genius...
Yanılıyorsunuz...
Yanılmanızın nedeni de formüllere bakıyor olmanız, formülü matematik bir denklem olarak güzel yorumluyor olmanız fakat formülün arkasındaki pratik gerçekleri kaçırıyor olmanız...
Kaçırdığınız nokta ithal edilen malın kar amaçlı tüketiciye(iç pazara) satılarak ticari kazanca dönüşmesidir...
Verdiğiniz GSYIH formülüdür ve farklı şekillerde de yazılabilir, siz de biliyorsunuz şüphem yok...
Sizin formülünüzden gidersek...
Birinci durumda 1000 birim ithalat yapan ülkede bu ithalattan % 100 kar amacı güdüldüğünü varsayalım (rakamlar rastgele, pratik değerler içermiyor)... İthalat tümüyle iç pazara yönelik satış hedeflediği için ithalatın tamamı 2000 birime iç pazara satılacak (%100 kar)...
Birinci durumda ihracat 500 birim olsun.
İkinci durumda 1000 birim ithalatınız 5 kata çıkarsa 5000 birim olacak... İthal edilen malın satışından dolayı iç tüketimi 10000 birime çıkacak...
İhracatınızın değişmediğini varsayıyoruz, 500 birim...
İlk durumda diğer değişkenleri sabit kabul ederek
GSYIH= 2000 + sabit + (500-1000) = 1500+ sabit
ikinci duruma ise
GSYIH= 10000 + sabit + (500-5000) = 5500 + sabit
sizce büyüdük mü küçüldük mü ?

Sizin yaklaşımınız ithal edilen malın ithal edenin stoklarında kalıyor kabulü gibi olmuş. Böyle birşey sözkonusu olamaz... İthal edilen mal satılır ve kazanç elde edilir...Ve her zaman iç pazara satılır...

Not: ihracatın ithalat 5 kat artarken sabit kalmasını gene örneğin iyi anlaşılması için uç noktaya çekmek amacıyla vermiştim... ihracatın da 2 kat arttığını düşünün büyümenin artışı açısından sonuç değişmeyecektir...

ForExit
31-12-2005, 15:50
Gelişmeyi etkileyen çok temel üç değiken var
1- Toplumun bilgi ve kültür seviyesi
2- Bilgiyi kullanabilecek organizasyon becerisi
3- Yeni teknoloji geliştirme ve uygulamaya koyma becerisi...


Bu kabule, ve gelişmenin büyümeden önce geldiği kabulüne göre, Türkiye gibi ülkeler için büyüme hasapları yapmak, kendini tatminden öteye gitmez. Genel görünüm 2000 yılı rakamlarını henüz yakalamış olmasına rağmen, "Dünya devleri %3 büyüdü biz %7 büyüdük" muhabbeti yapılıyor bu ülkede. Kıyaslandığımız ekonomilerde çöpe giden ekmeğin mali değeri bizim eğitim bütçemizin 3-4 katı.

Yani, Türkiye'de büyüme ve küçülme gibi hesapların çok fazla matematiksel değeri olmadığına inanıyorum. Bence büyüme, gelişme vb. konularda, ayaklarının üstünde durabilen ülkelerin modellerini tartışmalıyız.

Yine sn. observer in ilk yazısında anlattığı ithalata dayalı büyüme modelinin bugün dünya üzerindeki en iyi uygulayıcısı ABD. Asya ülkelerinden sürekli ithalat yapıyor, bu ürünlerin büyük çoüunluğunu iç pazarda eritiyor. Asya ülekeleri de kazandıkları parayı Dolar'a ve Dolar bazlı faiz yatırım ürünlerine yatırıyor. Böyle bir sistem kurulmuş. Bu sistemin ebedi işlemeyeceğini Greenspan defalalarca söyledi.
Borçlanarak elde ettiği gücü, yeni sömürgeler oluşturmakta kullanan bu devlet nasıl başarılı oluyor; sistemin tıkandığı yerde, alacaklı durumda olan Asya ülkeleri ne yapar...?
Benim yanıtım: Belirsizlik...

Gozlemci
31-12-2005, 20:38
GELIRIMIZ DOLAR BAZINDA NASIL BUYUDU?

Kaliteli buyumeden ziyade "surdurulebilir buyume" demek daha dogru bir terim gibi geldi. Surdurulebilir ya da kaliteli buyumeyi bir yana birakip baska bir ornege geciyorum. YTL'nin deger kazanmis dolar bazinda milli gelirimizi nasil arttiriyor ornegine?

Kurun, (dolar bazinda) buyume uzerine "gercek olmayan" etkisini kucuk bir ornekle aciklayayim. Ilk durumda $1=2YTL olsun, bu ekonomide uretilen tek malin fiyati 2YTL olsun ve 5 birimlik mal uretilsin. Ulkenin geliri 10 YTL olacaktir. Bunu $ cinsinden ifade etmek gerekirse 10YTL=$5 lik bir gelirimiz vardir.

Simdi YTL'miz degerlensin ve kur $1=1YTL olsun. Ayni birim mal uretelim (bes birim) ve malin fiyati ayni kalsin (2 YTL). Gelirimiz halen 10 YTL dir. Dogal olarak bir buyume olmamsitir cunku ekonomide halen ayni miktarda mal uretiliyor. Peki gelirimiz dolar bazinda ifade edersek ne olmustur? 10 YTL=$10.

Ilk durumda $5 lik olan gelirimiz, ikinci durumda $10'a cikmistir. Ama buyume olmamistir. Benim bildigim kadariyle, bizim kurumlarimiz geliri dolar bazli hesaplarken once YTL geliri bulup sonra $'a cevirmektedir. Ayni verdigim ornekteki gibi. Buda YTL her deger kazandiginda buyumeyi dolar bazinda fiktif olarak arttirici bir etki yapmaktadir.

Gozlemci
31-12-2005, 23:26
Anladigim kadariyle hepimiz teknik bir konu olan milli gelir hesabinda hatali iletiler gonderdik. Isin dogrusunu ogrenmek icin DIE'nin sayfasina baktim. (Yeni yilda yaklasti ama maksat foruma hizmet :) )

Y=C+I+G+(X-M)'i soyle hesapliyorlar. Tirnak icindekiler direkt olarak DIE sayfasindan:
"HARCAMALAR YÖNTEMİNE GÖRE GAYRİ SAFİ YURTİÇİ HASILA HESAPLARI " basligi altinda
"net mal ve hizmet ihracati" altbasliginda (Yani -M kismi)
"Uluslararası kurallara uygun olarak mal ithalatı, CIF fiyatı ile değerlendirilmektedir"

"Ozel Nihai Tuketim Harcamalari" altbasligi altinda (Yani C kismi)

"Nihai tüketime konu olan mallar ya yurtiçi üretimle ya da ithalat yoluyla ekonomiye sunulur. Yurtiçi üretim ve ithal yoluyla piyasaya sunulan tüketim mallarından ihraç edilenler düşülerek, yurtiçinde kullanılan tüketim mallarının değerine ulaşılmaktadır.

Yurtiçi üretimle sağlanan tüketim malları üretici fiyatlarıyla (producers' prices), ithal edilenler ise CIF (Cost - Insurance - Freight) fiyatıyla değerlendirildiğinden, piyasa fiyatına ulaşabilmek için ulaştırma ve ticaret marjları ile ithalatta alınan vergi, resim ve fonların da üretici fiyatları ve CIF fiyatıyla bulunan değerlere eklenmesi gerekmektedir."

Yatirim (I kalemi) icindeki ithalat icinde CIF arti ithalat vergisi kullaniyorlar diye anladim.

Kendi gonderimdeki hatami duzeltiyorum. Eger 1000 birim ithalat yapiyorsaniz ve bunu tuketiyorsaniz. C=1000, M=1000 oluyor ve Y=0 oluyor. (ithalat vergisini sifir kabul ediyorum.) Saniyorum, diger arkadaslarda gonderilerini tekrar gozden gecireceklerdir.

Kisaca, benim anladigim, ithalat artisinin milli gelire etkisi ithalat vergisi+resim+fon kadar oluyor. Bu konuda yazan tum arkadaslara tesekkur ediyorum.

observer
02-01-2006, 16:22
...
Kendi gonderimdeki hatami duzeltiyorum. Eger 1000 birim ithalat yapiyorsaniz ve bunu tuketiyorsaniz. C=1000, M=1000 oluyor ve Y=0 oluyor. (ithalat vergisini sifir kabul ediyorum.) Saniyorum, diger arkadaslarda gonderilerini tekrar gozden gecireceklerdir.

Kisaca, benim anladigim, ithalat artisinin milli gelire etkisi ithalat vergisi+resim+fon kadar oluyor. Bu konuda yazan tum arkadaslara tesekkur ediyorum.
ithalatçı ister CIF ister FOB metodu ile ithalat yapsın bütün ithalat maliyeti (M+vergi fon damga sigota vs) üzerine kar ilave ederek iç pazara satış yapacağından her zaman C > M+(vergi fon damga sigorta) olmak zorundadır..
ithalatın büyümeyi ivmeleme etkisi bundandır...
Saygilar...

Lord_Genius
02-01-2006, 18:46
Sn.Observer
Siz işin içine maliyet ve "kar"ı katıyorsunuz ve o noktada yanılıyorsunuz.Bakın GSMH hesaplarının temelinde şu yatar "Bir ülkenin ekonomisi içinde üretilen mal ve hizmetlerin SABİT fiyatlarla çarpılması." Karlar KESİNLİKLE GSMH'ye dahil edilmez. Çünkü kar,bir transferi temsil eder.Eğer tüketici malı alırken bayiye hiç kar ödemeseydi,yani ithal fiyatı+vergiler olarak ödeseydi,geri kalan "kar" ile yine harcama yapacaktı.İşte eğer karı GSMH'ye yazarsak,aynı değeri 2 kere yazmış oluruz.Kar,tüketicinin gelirinin bir kısmını tacire "tranferidir" .Bir transfer bir şeyin diğer bir yere taşınmasıdır.Yani bir yerden silersiniz,bir yere yazarsınız.Aynı şekilde,devletin ithalattan aldığı vergide aynı etkiyi yaratmaktadır.Eğer devlet o vergiyi almasaydı,tüketici ve firma devletin aldığı vergi miktarı kadar tüketim+yatırım yapacaktı.Ama bu parayı devlete "transfer" ettikleri için bu tüketimden vazgeçmiş olurlar.Dolayısı ile devlete ödenen vergi C+I'dan çıkarılacaktır.



Yukarıda verdiğim tabloyu iyi inceleyin.Orada "Net Mal ve Hizmet İhracatının GSMH artışına etkisi" diye bir kalem var. Karşısında "-4,9" yazıyor.Bu şu demektir "X-M" kalemi,yani dış fazla/açık kaleminin GSMH'ye katkısı "-4,9" baz puandır.Bunun yazılmasının nedeni C+I 'da GSMH'yi +4,9 baz puan etkileyecek kadar bir artışa sebep olmasıdır.İthalatta ortada üretilmiş bir mal yoktur,dolayısı ile GSMH'ye etkisi yoktur.

Eğer GSMH vergi alınması ile artıyor olsaydı (ki bu GSMH'nin tanımına aykırı zaten) devlet KDV'yi arttırıp pekala GSMH'yi uçuk kaçık arttırabilirdi.Ancak vergi halktan devlete bir transfer olduğu için bir vergi artışı durumunda G'deki artış kadar C+I'da düşüş olacaktır.

GSMH hesaplanmasındaki temel amaç yurt içinde ÜRETİLEN mal ve hizmetleri fiziksel olarak (parasal olarak değil) sayımını yapmaktır.Bu nedenle GSMH'nin temel hesaplanış biçimi Üretim Yaklaşımı ile hesaplanmasıdır.Harcamalar cinsinden ve Gelirler cinsinden hesaplanması,üretim cinsinden hesaplanmasını teyit etme amaçlıdır.Genelde de birbirlerine çok yakın çıkarlar zaten.Dolayısı ile ithalat,kar ve vergi bir üretim olmadığı için GSMH'nin hiçbir kalemine "net" etkide bulunmazlar.Çünkü ortada bir üretim söz konusu değildir.İthalat dışarıdan gelen bir maldır (üretilmez),kar ve vergi ise gelirin transferidir,bir cebimizden diğer cebimize girmesi gibi bir durumdur.Siz tacirin karını ve vergileride sayarak "mükerrer" sayım yapıyorsunuz.

Özetle,ithalatın yurt içi üretime katkısı yoktur.Dolayısı ile GSMH tanımının içine girmez.Hiç bir şekilde GSMH'ye etkisi olamaz,çünkü tanıma aykırıdır.Aynı şekilde kar ve vergide GSMH'ye dahil edilmez çünkü transferi temsil ederler.Her ne kadar Sn.Gözlemci zamanında okulumu ve hocalarımı beğenmediğini belirtmiş olsada (3. sınıf demişti okuluma :( ) ben yinede yarın hocama bu konuyu soracağım ama muhtemelen "Nasıl bilmezsin!" diye fırça yiyeceğim :)

İşin derinine inersek,ithalatın rekabet artışı sağlaması dolayısı ile üretimi arttırması,sermaye stoğunu arttırmaya imkan tanıması...vs. gibi etkiler GSMH'yi uzun vadede tabiki etkiler.Ama bu etkiyi ölçmek mümkün değildir,zaten istatistiğin görevide bu değildir.İstatistik olanı ölçer.Ve yöntemsel olarak tamamen sayılsal bir bilimdir,sadece sonuçları yoruma açıktır.Dolayısı ile Y=C+I+G+X-M dendiğinde "Ekonomiyi sadece sayılardan algılıyorsun!" şeklinde bir eleştiri yöneltilemez,GSMH hesabı tamamen sayısal bir hesaptır.Bende ekonominin sadece ampirik deneylere dayandırılmasına karşıyım ancak GSMH hesabı istatistik biliminin işidir ve sayısaldır.

Saygılar...

observer
02-01-2006, 19:52
Sn.Observer
Siz işin içine maliyet ve "kar"ı katıyorsunuz ve o noktada yanılıyorsunuz.Bakın GSMH hesaplarının temelinde şu yatar "Bir ülkenin ekonomisi içinde üretilen mal ve hizmetlerin SABİT fiyatlarla çarpılması." Karlar KESİNLİKLE GSMH'ye dahil edilmez. Çünkü kar,bir transferi temsil eder.Eğer tüketici malı alırken bayiye hiç kar ödemeseydi,yani ithal fiyatı+vergiler olarak ödeseydi,geri kalan "kar" ile yine harcama yapacaktı.İşte eğer karı GSMH'ye yazarsak,aynı değeri 2 kere yazmış oluruz.Kar,tüketicinin gelirinin bir kısmını tacire "tranferidir" .Bir transfer bir şeyin diğer bir yere taşınmasıdır.Yani bir yerden silersiniz,bir yere yazarsınız.Aynı şekilde,devletin ithalattan aldığı vergide aynı etkiyi yaratmaktadır.Eğer devlet o vergiyi almasaydı,tüketici ve firma devletin aldığı vergi miktarı kadar tüketim+yatırım yapacaktı.Ama bu parayı devlete "transfer" ettikleri için bu tüketimden vazgeçmiş olurlar.Dolayısı ile devlete ödenen vergi C+I'dan çıkarılacaktır.

Üzelerek tekrar yazdıklarınızın büyük bölümüne katılmadığımı yinelemek durumundayım...
Herşeyden önce ben gsyih hesabına karı ilave etmiyorum kar zaten tüketilen mala fatura kesildiğinde hesaba ilave edilmiş oluyor (benim bir maharetim yok bu konuda). Önceki örneğim ithal edilen malın karlı şekilde TÜKETİCİ tarafından satın alınacağı ve TÜKETİLECEĞİNİN altını çizmek amacıyla o şekilde anlatılmıştır.
Denklemin tüketim tarafı farklıdır ihracat-ithalat (dış ticaret) tarafı farklıdır... Her ikisinin ekonomik büyümede etkisi ayrıdır.




Özetle,ithalatın yurt içi üretime katkısı yoktur.Dolayısı ile GSMH tanımının içine girmez.Hiç bir şekilde GSMH'ye etkisi olamaz,çünkü tanıma aykırıdır.Aynı şekilde kar ve vergide GSMH'ye dahil edilmez çünkü transferi temsil ederler.Her ne kadar Sn.Gözlemci zamanında okulumu ve hocalarımı beğenmediğini belirtmiş olsada (3. sınıf demişti okuluma :( ) ben yinede yarın hocama bu konuyu soracağım ama muhtemelen "Nasıl bilmezsin!" diye fırça yiyeceğim :)


Eğer söylediğiniz gibi olsaydı büyük miktarlarda dış ticaret açığı veren ülkelerin büyümesi olanaksız olurdu (örnek Abd, örnek Tr)...
Siz hocanıza sorun gene konuşuruz :)

Saygılar...

Gozlemci
02-01-2006, 20:59
ithalatçı ister CIF ister FOB metodu ile ithalat yapsın bütün ithalat maliyeti (M+vergi fon damga sigota vs) üzerine kar ilave ederek iç pazara satış yapacağından her zaman C > M+(vergi fon damga sigorta) olmak zorundadır..
ithalatın büyümeyi ivmeleme etkisi bundandır...
Saygilar...

C'nin, M'den buyuk oldugunu kabul ediyorum cunku C yazilirken ithalat vergisi eklenerek yaziliyor (DIE boyle hesap ettigini yaziyor, bu konuda sorun yok.) Bu konu benim acimdan acikliga kavustu. Sizin esas savundugunuz ikinci kisimda simdi daha acik olmaya basladi.

Siz diyorsunuz ki, ithalat fiyati 1YTL olsun, bunu iceriye 2YTL ile satarsak, C=2+ithalat vergisi, M=1 (cunku M cif fiyati ile hesaplaniyor, C ise "producer" fiyati+ithalat vergisi olarak hesaplaniyor). Bende diyorum ki, C'yi 1YTL+ithalat verigisi olarak yazip hesapliyorlardir (umarim) yoksa dediginiz gibi ithalatin buyumeye etkisi cok yuksek cikacaktir. (Su anda ithalatin buyumeye etkisi, ithalat vergisi kadar ki bu her halukarda sizi hakli cikartiyor. Yani ithalatin buyumeye pozitif bir etkisi var.)

Sorun, milli gelirin DIE tarafindan nasil yazilip hesapladiginda dugumleniyor. Daha acikcasi ithal edilen tuketim mallarini C'nin altina hangi fiyattan yazdiginda dugumleniyor. DIE'nin sayfasina baktigimda bu konunun cok acik yazilmadigini dusunuyorum.

Protra
03-01-2006, 16:42
Basitçe mantık şu heralde
Buyume gereğinden fazla borçla olursa zamanla vadeler gelince borcu ödemek için haciz gelir küçülürsün.
Buyume katma değer ve kar yaratarak olursa ve istikrar taşırsa kalitelidir.
Mesela biz hortumlandık kaynaklar gitti küçüldük gibi.
Aslında herkes kendi bütçesi gibidir ekonomi

Protra
03-01-2006, 16:50
İşin diğer boyutu ekonomi büyüyor işsizlik artıyor
verimliklik artıyor yani eskiden enflasyonist ortamda işletmeler kar ediyor gibi durmalarına rağmen zarar veya düşük verimlilik oranları ile çalışıyorlardı
yine burada sınırlı olan kaynakların israfı sözkonusuydu
sistem özellikle devlette bir nevi işsizlik sigortası gibi işliyordu
Yaratılan katma değer önemli.
Kısaca eskisine göre kaliteli ama eksik çok tabii büyümede.
Kayıtdışılık ne yapıyor mesela
Adam şirketin kaynaklarını istediği gibi çekiyor. Koca işletme diyorsun bakkal mantığıyla çalışıyor.
Alman sistem kayıt demiş ekonomi şahlanmış.

fatih58
03-01-2006, 23:22
arkadaşlar büyüme bir ekonomide belli bir dönem içerisinde mal ve hizmet üretiminde meydana gelen artış, bir milli gelir artışı diyebiliriz. gelişme ise büyümeden biraz daha farklıdır. bence gelişme ülkenin üretim biçiminde, beşeri sermeyesinde, verimliliğinde meydana gelen gelişmedir. ülke ekonomisi emek yoğun üretimden, sermeye yoğun üretime geçmisse eğer bu bir gelişmedir yani bir nevi atolyede üretim yaparken, fabriklar kuruyor buralarda daha düşük maliyetle çok daha fazla üretim yapabiliyorsan bu gelişmedir. yani gelişme bir nevi ekonominin sınıf atlamasını sağlamaktır.
yine beşeri sermeyenin(ki bana göre paradan daha önemli bir sermeyedir.) gelişmesi ekonomik büyüme için en önemli etkendir. toplumun bilgi seviyesinin artması,tejnojiyi yakından takip etmesi açısından, yeni teknoloji üretebilmesini sağlayabilmektir.
bir ekonomide büyemeyi sağlayabilmek için üretimin artırmak gerekir. üretime artırmak sorun değil önemli olan bu üretimi daha ucuza ve daha kaliteli bir şekilde yapabilmektir. işte o zaman rekabet şansın doğar ve mallarını dünya pazarında satabilirisin böylece ekonomin büyümüş olur. bu büyümenin sağlanabilmesi için en önemli etken bence insandır beşeri sermayedir. bu yüzden nitelikli elaman yetiştirebilmek için eğitime daha fazla kaynak aktarılmalıdır.uzun vadede gelişmeyi sağlayabilmek için......

ARKADAŞLAR BUNLAR BENİM GÖRÜŞLERİM KATILMADIĞINIZ YERLER VARSA LÜTFEN BELİRTİN....

Protra
04-01-2006, 10:10
Üretim önemli tabii ama fark yaratan katma değer yaratmaktır.
Ülkemizde pazarlama bilinmeyen bir konudur ve uzmanı yok denecek kadar azdır.
Mesela Zeytinyağını üretiyoruz adam alıyor şişeleyip 3-5 katına dünya pazarına satıyor. Adamların sunumu mutfağı pazarlaması markalaşması hep buna yöneliktir.
Ticaretin inceliklerini bilmiyoruz.
Ülke imajı önemlidir. Kalite önemlidir vs.vs.

fatih58
04-01-2006, 14:09
sn. protra pazarlamanın gelişmediği konusuda bende sizle aynı fikirdeyim.mesala fındık öreneği dünyadaki fındık üretiminin %75 ini biz üretiyoruz. ama pazarlamasını tek bir fındık ağacı bile olmayan almanlar yapıyor. oradaki büyük toptancılar bizden alıyor dünyaya dağıtıyor.

observer
05-01-2006, 17:09
Kaliteli büyüme nasıl sağlarsın...
Görüşlerim şunlar:
1) Yatırım çekeceksin
Dünyada ciddi anlamda o ya da bu şekilde kazanılmış serseri para var ve yatirim yapacak yer bulamiyor. Bu yüzden de borsalari şişirip duruyor. Bu yatirimlari ülkeye çekecek politikalar geliştireceksin...
2) Faiz rantına son vereceksin.
Son zamanlarda faizlerin düşüşü ile faiz rantının ortadan kalktığı iddiası oluştu. Türkiye halen reel faiz olarak yüksek bir faiz ödemektedir (dünya ikincisi) ve bunu aşağıya çekmeye mecburdur...
3) Teknoloji üreteceksin.
Gelişmiş ülkelerin düşünce sistemi yeni olanı kaptırmamak üzerinedir. çünkü yeni olan az emekle ve daha az zamanda çok getiri sağlar. Türkiyenin 50-60 yıldır tarım ve turizm kıskacından çıkamaması bundandır... Çıkacaksın. Teknoloji üretimini teşvik edeceksin. Teknolojik araştırmayı destekleyeceksin. Sadece üniversiteler anlamında değil özel sektör anlamında da.
4) İş ilişkilerini geliştireceksin.
Hizli büyüyen birçok asya ülkesinde girişimcilerin ilginç bir özelliği var. yarım yamalak ingilizceleri ile her ortamda iş bağlamaya çalışmaları. Bağlamasalar da bir iş ilişkisi kurmalari. Mantiklari bu yil olmazsa 3-5 yil sonra görüşürüz. Veya en azindan akilda kalmak. Kafalarinda sadece para kazanma var ve belki dünyada en hizli iş ilişkisi kuran insanlar bunlar...
5) Avantajli yönlerini bileceksin (kendini bileceksin yani).
En iyi yapabileceğin şeyleri daha iyi yapmanin yolunu bulacaksin...
6) Politik olarak tüketimi teşvik etmeyecesin (kur politikasi vs). Tasarruf ve yatirim eğilimini teşvik edeceksin... Kayitdisini yokedeceksin... Elde edilen ek kaynakla girişimciyi teşvik edeceksin...

Yukaridaki maddelerin kapsadigi 'verimlilik' gibi konulari ayrica yazmiyorum...

Bunlarin hicbirinin kolay olmadigini biliyorum. Çünkü malesef Türk Milletinde bir köşe tutma ve kaptırmama, o köşeyi suyu bitene kadar semirme, kolay para kazanma, en akıllı geçinme gibi eğilimler var... Tabi böyle olunca iş değişiyor. İyi niyetli politikalar uygulanamaz oluyor...
Keşke vatanseverliği ölçer bir cihaz olsa da ona göre yönetilebilsek :) ...

Eklemek ya da tartismak isteyenler var midir acaba ?

observer
06-01-2006, 12:27
6) Politik olarak tüketimi teşvik etmeyecesin (kur politikasi vs). Tasarruf ve yatirim eğilimini teşvik edeceksin...

bu maddeyi kapsayan güzel bir örnek vermiş Salih Netçi bugünkü yazısında
http://www.vatanim.com.tr/root.vatan?exec=yazardetay&Newsid=68076&Categoryid=4&wid=7

Lord_Genius
06-01-2006, 14:32
Kaliteli büyüme nasıl sağlarsın...
Görüşlerim şunlar:
1) Yatırım çekeceksin
Dünyada ciddi anlamda o ya da bu şekilde kazanılmış serseri para var ve yatirim yapacak yer bulamiyor. Bu yüzden de borsalari şişirip duruyor. Bu yatirimlari ülkeye çekecek politikalar geliştireceksin...
2) Faiz rantına son vereceksin.
Son zamanlarda faizlerin düşüşü ile faiz rantının ortadan kalktığı iddiası oluştu. Türkiye halen reel faiz olarak yüksek bir faiz ödemektedir (dünya ikincisi) ve bunu aşağıya çekmeye mecburdur...
3) Teknoloji üreteceksin.
Gelişmiş ülkelerin düşünce sistemi yeni olanı kaptırmamak üzerinedir. çünkü yeni olan az emekle ve daha az zamanda çok getiri sağlar. Türkiyenin 50-60 yıldır tarım ve turizm kıskacından çıkamaması bundandır... Çıkacaksın. Teknoloji üretimini teşvik edeceksin. Teknolojik araştırmayı destekleyeceksin. Sadece üniversiteler anlamında değil özel sektör anlamında da.
4) İş ilişkilerini geliştireceksin.
Hizli büyüyen birçok asya ülkesinde girişimcilerin ilginç bir özelliği var. yarım yamalak ingilizceleri ile her ortamda iş bağlamaya çalışmaları. Bağlamasalar da bir iş ilişkisi kurmalari. Mantiklari bu yil olmazsa 3-5 yil sonra görüşürüz. Veya en azindan akilda kalmak. Kafalarinda sadece para kazanma var ve belki dünyada en hizli iş ilişkisi kuran insanlar bunlar...
5) Avantajli yönlerini bileceksin (kendini bileceksin yani).
En iyi yapabileceğin şeyleri daha iyi yapmanin yolunu bulacaksin...
6) Politik olarak tüketimi teşvik etmeyecesin (kur politikasi vs). Tasarruf ve yatirim eğilimini teşvik edeceksin... Kayitdisini yokedeceksin... Elde edilen ek kaynakla girişimciyi teşvik edeceksin...

Yukaridaki maddelerin kapsadigi 'verimlilik' gibi konulari ayrica yazmiyorum...

Bunlarin hicbirinin kolay olmadigini biliyorum. Çünkü malesef Türk Milletinde bir köşe tutma ve kaptırmama, o köşeyi suyu bitene kadar semirme, kolay para kazanma, en akıllı geçinme gibi eğilimler var... Tabi böyle olunca iş değişiyor. İyi niyetli politikalar uygulanamaz oluyor...
Keşke vatanseverliği ölçer bir cihaz olsa da ona göre yönetilebilsek :) ...

Eklemek ya da tartismak isteyenler var midir acaba ?


Sn.Observer
Dediklerinizin birçoğuna katılıyorum ancak bir noktayı anlamadım.Kur politikası olarak hangi politikayı benimsiyorsunuz? Sabit kur mu,dalgalı mı,bant içerisinde dalgalı mı?
Kur fiyatları ile tüketim-yatırım-hammadde ithalatı arasındaki ilişkiyi bulmaya yönelik bir regresyon analizi yapmaya çalışıyorum ancak aylık verileri tam olarak sağlayamadım.Bitince sizinle paylaşacağım.Ama kurun düşüşünün yatırımları,tüketim harcamalarına nazaran çok daha fazla arttırdığını çıplak gözle görebiliyoruz.

Acaba kuru yükseltip yabancı yatırımcı mı çeksek (ki bunun maliyeti "kar transferi"dir) yoksa kuru düşürüp yurtdışına borçlanıp yerli yatırımcının yatırım yapmasını mı sağlasak? (Bunun da maliyet faizdir)

Bu ikisi arasında hangisini tercih etmeliyiz? Yoksa bunların ortasını mı tercih etmeliyiz?

Bu konu ile ilgili şu verilerin ilginizi çekeceğini düşünüyorum.OECD'nin hazırladığı bir tablo var,orada "Competitive positions: relative unit labour costs" adında bir endeks var.Bu endeks hem yerli para cinsinden maaşları,döviz kurunu ve verimlilik artışlarını hesaba katan bir reel ücret endeksi.Türkiye'de yapılan analizlerde genelde verimlilik kısmı atlanıyor.Kimisi bilmediğinden,kimisi kasten bu etkiyi göz ardı ediyor.Link'i vereyim,ilginizi çekerse bakarsınız.88 yılından beri tüm OECD üyelerinin reel ücret maliyetlerini görebilirsiniz.

http://www.oecd.org/dataoecd/5/46/2483884.xls

Buradan dış ticaret ve ödemeler hakkında birçok bilgiye ulaşabilirsiniz.

Saygılar

(Bu arada GSMH hesaplaması ile ithalat arasındaki ilişkiyi biri Doçent,biri Prof. iki hocama sordum,ikiside kesinlikle etkisi olmaz dediler,o zaman GSMH hesabının anlamı olmayacağın söylediler.Ne vergiler,ne de karlar GSMH'ye dahil edilmiyor,ediliyor gibi gözüksede bir yere yazılıp bir yerden silinmek yoluyla dahil ediliyor.Özetle şunu söylediler "Eğer ülke sınırları içinde birşey üretilmemiş ise GSYİH artmaz".Daha fazla ayrıntı istiyorsanız özelden görüşebiliriz)

observer
06-01-2006, 14:49
(Bu arada GSMH hesaplaması ile ithalat arasındaki ilişkiyi biri Doçent,biri Prof. iki hocama sordum,ikiside kesinlikle etkisi olmaz dediler,o zaman GSMH hesabının anlamı olmayacağın söylediler.Ne vergiler,ne de karlar GSMH'ye dahil edilmiyor,ediliyor gibi gözüksede bir yere yazılıp bir yerden silinmek yoluyla dahil ediliyor.Özetle şunu söylediler "Eğer ülke sınırları içinde birşey üretilmemiş ise GSYİH artmaz".Daha fazla ayrıntı istiyorsanız özelden görüşebiliriz)
ayrıntı istemiyorum ancak gsyih ile ilgili sizi özelden cevapliyorum.
daha önceki görüşlerimde değişiklik bulunmuyor...

kur konusunu daha sonra tartisabiliriz ama sonradan ekledigim salih neftçinin yazisi zaten sorunuzun cevabini kapsiyor. isrseniz bir okuyun...
saygilar...

fatih58
06-01-2006, 20:02
sn Lord_Genius:
"Bu arada GSMH hesaplaması ile ithalat arasındaki ilişkiyi biri Doçent,biri Prof. iki hocama sordum,ikiside kesinlikle etkisi olmaz dediler,o zaman GSMH hesabının anlamı olmayacağın söylediler.Ne vergiler,ne de karlar GSMH'ye dahil edilmiyor,ediliyor gibi gözüksede bir yere yazılıp bir yerden silinmek yoluyla dahil ediliyor.Özetle şunu söylediler "Eğer ülke sınırları içinde birşey üretilmemiş ise GSYİH artmaz".Daha fazla ayrıntı istiyorsanız özelden görüşebiliriz"

yazınızı okudum bu ithalatın milli gelire etkisi konusunda benimde kafam çok karıştı. çok iyi bildiğimi sandığım konuda hiç bişey bilmediğimin farkına vardım. bu konuyu arkadaşlarımla da tarıtıştım ama bir sonuca ulaşamadık.

Ne vergiler,ne de karlar GSMH'ye dahil edilmiyor demişiniz. bu nasıl oluryor. toplumun bir çoğu biliyoruz ki ticaret yaparak kar ederek geçiniyor. yani bu kadar insanın milli gelire hiç bir katkısı yokmu demek oluyor. bu sadece üretenlerin mi milii gelire katkısı var. bütün bunları ödemeler bilançosu üzerinde bana açıklayabilirseniz çok memnun olurum...

observer
08-01-2006, 14:41
Sn.Observer
Dediklerinizin birçoğuna katılıyorum ancak bir noktayı anlamadım.Kur politikası olarak hangi politikayı benimsiyorsunuz? Sabit kur mu,dalgalı mı,bant içerisinde dalgalı mı?
Kur fiyatları ile tüketim-yatırım-hammadde ithalatı arasındaki ilişkiyi bulmaya yönelik bir regresyon analizi yapmaya çalışıyorum ancak aylık verileri tam olarak sağlayamadım.Bitince sizinle paylaşacağım.Ama kurun düşüşünün yatırımları,tüketim harcamalarına nazaran çok daha fazla arttırdığını çıplak gözle görebiliyoruz.

Acaba kuru yükseltip yabancı yatırımcı mı çeksek (ki bunun maliyeti "kar transferi"dir) yoksa kuru düşürüp yurtdışına borçlanıp yerli yatırımcının yatırım yapmasını mı sağlasak? (Bunun da maliyet faizdir)

Bu ikisi arasında hangisini tercih etmeliyiz? Yoksa bunların ortasını mı tercih etmeliyiz?

Bu konu ile ilgili şu verilerin ilginizi çekeceğini düşünüyorum.OECD'nin hazırladığı bir tablo var,orada "Competitive positions: relative unit labour costs" adında bir endeks var.Bu endeks hem yerli para cinsinden maaşları,döviz kurunu ve verimlilik artışlarını hesaba katan bir reel ücret endeksi.Türkiye'de yapılan analizlerde genelde verimlilik kısmı atlanıyor.Kimisi bilmediğinden,kimisi kasten bu etkiyi göz ardı ediyor.Link'i vereyim,ilginizi çekerse bakarsınız.88 yılından beri tüm OECD üyelerinin reel ücret maliyetlerini görebilirsiniz.

http://www.oecd.org/dataoecd/5/46/2483884.xls

Buradan dış ticaret ve ödemeler hakkında birçok bilgiye ulaşabilirsiniz.

Saygılar

Sevgili Lord_Genius,
öncelikle link için teşekkürler, güzel bir kaynak. yalnız relative unit labor cost endeksi dolar bazında hazırlanmış (alltaki notlarda belirtmiş). Dolayısı ile bu reel endekse bir de reel kur endeksi düzeltmesi yapmak lazım her ülke için onu da belirtmek istedim (anladığım kadarı ile bu yapılmamış)...

linki henuz inceleyebildiğim için kur ile ilgili görüşlerimi yazmamıştım şimdi yazmak istiyorum:
demişsiniz ki: "Ama kurun düşüşünün yatırımları,tüketim harcamalarına nazaran çok daha fazla arttırdığını çıplak gözle görebiliyoruz."
Bu bir kere eksik bir bakış açısı...
Çünkü kur düşüşü yatırımı artırmaz. sıcak yatırımı artırır. yani sıcak para çeker...
şimdi sadece rakam penceresinden bakarsanız dersiniz ki kuru düşürdüm yatırım arttı. bu koca bir masaldır.
kuru düşürerek rekabet gücümüzü de düşürürüz. ihracata çalışan sektörlerin kolunu bacağını keseriz ve finansal piyasalara yabancı yatırımcı geldiği için şapşal bir övüntü içine gireriz...

Bugün gerçi biraz daha şanslı bir süreçteyiz, Ab süreci nedeni ile bir miktar reel yatırımcı da çekebiliyor durumdayız... Fakat Ab süreci olmasaydı durum içler acısı olacaktı...

ikincisi demişsiniz ki: "Acaba kuru yükseltip yabancı yatırımcı mı çeksek (ki bunun maliyeti "kar transferi"dir) yoksa kuru düşürüp yurtdışına borçlanıp yerli yatırımcının yatırım yapmasını mı sağlasak? (Bunun da maliyet faizdir)"

burada da gene eksik bir bakış açısı mevcut...
Kuru yükselttiğinizde maliyetiniz kar transferi olmaz. Ama nasıl olmaz. Tr malesef genelde kişisel çıkarları ön planda olan gruplarca yönetildiği için bugüne kadar çektiği yabancı sermaye hep iç pazarı hedefledi... Bahsettiğiniz kar transferi maliyeti bundandır... Eğer ihracatı hedefleyen yabancı yatırımı teşvik edebilirseniz böyle bir maliyet ödemek zorunda kalmazsınız...

Diğer konu... Kuru düşürdüğünüzde yerli yatırımcının yatırım yapmasını teşvik ederiz demişsiniz. Hayır. Teşvik ettiğiniz şey ithalata yönelik yapılacak yatırımlardır. Yani yatırımı yapan zaten ithal mal ticareti için yatırım yapmaktadır. Kimse kuru düşürdüğünüz için gidip yeni üretim tesisi kurmaz... bu da sizi (daha önceki tartışmamıza götürecek ama) büyütür fakat bu daha öncede belirttiğim gibi kağıt üzerinde bir büyümedir. Yurtdışından alınan borçla finanse edilen bir büyümedir...
Bu açılardan bakınca sorunun cevabı zaten kendini gösteriyor...
Saygilar...

Not: Geçen salı yıllardır izlemediğim (kriz döneminden önce izlemiştim birkaç kere) ekodiyalog programını izledim... Son izlediğim zamanlarda faiz kur arasında bir ters ilişki olduğunu ısrarla iddia eden hocalar söz birliği ile bugün yok öyle birşey diyorlardı. beni gene çok eğlendirdiler... Hocaları seviyorum ama sadece seyretmeyi :)...
Beni şaşırtan ise hiçbirinin 2006 da kriz beklemiyor olması oldu. Programdan sonra kendi tahminlerimi revize etmeye karar verdim... Bu kadar ekonomist kriz beklemiyorsa kuşku duymakta fayda var...

ozbek1
08-01-2006, 15:02
Sevgili Lord_Genius,
öncelikle link için teşekkürler, güzel bir kaynak. yalnız relative unit labor cost endeksi dolar bazında hazırlanmış (alltaki notlarda belirtmiş). Dolayısı ile bu reel endekse bir de reel kur endeksi düzeltmesi yapmak lazım her ülke için onu da belirtmek istedim (anladığım kadarı ile bu yapılmamış)...

linki henuz inceleyebildiğim için kur ile ilgili görüşlerimi yazmamıştım şimdi yazmak istiyorum:
demişsiniz ki: "Ama kurun düşüşünün yatırımları,tüketim harcamalarına nazaran çok daha fazla arttırdığını çıplak gözle görebiliyoruz."
Bu bir kere eksik bir bakış açısı...
Çünkü kur düşüşü yatırımı artırmaz. sıcak yatırımı artırır. yani sıcak para çeker...
şimdi sadece rakam penceresinden bakarsanız dersiniz ki kuru düşürdüm yatırım arttı. bu koca bir masaldır.
kuru düşürerek rekabet gücümüzü de düşürürüz. ihracata çalışan sektörlerin kolunu bacağını keseriz ve finansal piyasalara yabancı yatırımcı geldiği için şapşal bir övüntü içine gireriz...

Bugün gerçi biraz daha şanslı bir süreçteyiz, Ab süreci nedeni ile bir miktar reel yatırımcı da çekebiliyor durumdayız... Fakat Ab süreci olmasaydı durum içler acısı olacaktı...

ikincisi demişsiniz ki: "Acaba kuru yükseltip yabancı yatırımcı mı çeksek (ki bunun maliyeti "kar transferi"dir) yoksa kuru düşürüp yurtdışına borçlanıp yerli yatırımcının yatırım yapmasını mı sağlasak? (Bunun da maliyet faizdir)"

burada da gene eksik bir bakış açısı mevcut...
Kuru yükselttiğinizde maliyetiniz kar transferi olmaz. Ama nasıl olmaz. Tr malesef genelde kişisel çıkarları ön planda olan gruplarca yönetildiği için bugüne kadar çektiği yabancı sermaye hep iç pazarı hedefledi... Bahsettiğiniz kar transferi maliyeti bundandır... Eğer ihracatı hedefleyen yabancı yatırımı teşvik edebilirseniz böyle bir maliyet ödemek zorunda kalmazsınız...

Diğer konu... Kuru düşürdüğünüzde yerli yatırımcının yatırım yapmasını teşvik ederiz demişsiniz. Hayır. Teşvik ettiğiniz şey ithalata yönelik yapılacak yatırımlardır. Yani yatırımı yapan zaten ithal mal ticareti için yatırım yapmaktadır. Kimse kuru düşürdüğünüz için gidip yeni üretim tesisi kurmaz... bu da sizi (daha önceki tartışmamıza götürecek ama) büyütür fakat bu daha öncede belirttiğim gibi kağıt üzerinde bir büyümedir. Yurtdışından alınan borçla finanse edilen bir büyümedir...
Bu açılardan bakınca sorunun cevabı zaten kendini gösteriyor...
Saygilar...

Not: Geçen salı yıllardır izlemediğim (kriz döneminden önce izlemiştim birkaç kere) ekodiyalog programını izledim... Son izlediğim zamanlarda faiz kur arasında bir ters ilişki olduğunu ısrarla iddia eden hocalar söz birliği ile bugün yok öyle birşey diyorlardı. beni gene çok eğlendirdiler... Hocaları seviyorum ama sadece seyretmeyi :)...
Beni şaşırtan ise hiçbirinin 2006 da kriz beklemiyor olması oldu. Programdan sonra kendi tahminlerimi revize etmeye karar verdim... Bu kadar ekonomist kriz beklemiyorsa kuşku duymakta fayda var...

ntv de ekonomistler kriz beklemiyoruz 2006 da demişlerdi geçen hafta demekki dikkatli olmaktan zarar gelmez

hermes
09-01-2006, 13:29
ben geçmişteki krizler sonrası türk şirketlerinde bir doğal seleksiyon gerçekleştiğine inanıyorum. bunun sonucunda da kötü verimsiz şirketler battılar yda iyice küçüldüler. Ancak alt yapısı güçlü kaliteli şirketler güçlendiler. Mesela 2000 krizi olmasaydı acaba finansbank su an bugun oldugu kadar buyuk olabilir miydi sanmıyorum.

o yuzdendir ki su an turkiye gecmisteki hatalarıyla ve kriz tecrubeleriyle dinamik sirketlerden olusan bir yapı.

ben şirket kültürü ve jenerasyonun uzun vadede türkiyeyi ileriye taşıyacağına inanıyorum.

observer
09-01-2006, 13:47
ben geçmişteki krizler sonrası türk şirketlerinde bir doğal seleksiyon gerçekleştiğine inanıyorum. bunun sonucunda da kötü verimsiz şirketler battılar yda iyice küçüldüler. Ancak alt yapısı güçlü kaliteli şirketler güçlendiler. Mesela 2000 krizi olmasaydı acaba finansbank su an bugun oldugu kadar buyuk olabilir miydi sanmıyorum.

o yuzdendir ki su an turkiye gecmisteki hatalarıyla ve kriz tecrubeleriyle dinamik sirketlerden olusan bir yapı.

ben şirket kültürü ve jenerasyonun uzun vadede türkiyeyi ileriye taşıyacağına inanıyorum.
Bir kısmına katılmıyorum.
Krizleri hiçbir zaman doğal bir süreçte ortaya çıkan istenmeyen durumlar olarak algılamıyorum. krizler her zaman yapaydır ve belirli amaçları vardır. hakim para gücü her zaman her boyutta krizi çıkarabilir (dünya boyutu da dahil).
2001 krizinde Demirbank ın durumu ilginç bir örnek. Kriz öncesi 3 milyar dolar eden şirket (hsbc 1,5 milyar dolar vermişti satmamışlardı) kriz sonrası devlet tarafından 300 milyon dolara satılmıştı... Demirbank ne kötü ne de verimsiz bir şirketti...
Demirbank riskini yönetemedi ondan battı diyebilirsiniz... Ama bu yerli seymayeye ait bir bankanın 1/10 ederine yabancı sermayeye devredildiği gerçeğini ortadan kaldırmaz...
O zaman sizin doğal seleksiyon dediğiniz şeyi zaten kör topal elde edilmiş olan yerli sermayenin krizler aracılığı ile yabancı sermayeye devri demek diye mi anlamak lazım? Bu açıdan da düşünmeliyiz.
Ancak şirketlerin risk yönetmesi gerektiği ve daha profesyonel yönetilmeleri gerektiği konusuna katılıyorum...

Lord_Genius
11-01-2006, 04:07
Boşuna kazalı bayram dememişler,bayram arefesinde ufak bir kaza geçirdim,sağ kolum sargıda şu anda.Sol elle yazmak ise tam bir işkence!

Biz burada kaliteli büyümeden bahsediyoruz,üniversite mezunu olduğunu ve üst düzey bir bürokratın eşi olduğunu iddia eden devasal jipli bir bayan arayoldan son hızla çıkıp anayoldan gelen bana yandan çarpıyor! İşin vahim yanı,beni önüne çıkmakla suçlayan bayana beyaz ters üçgen'i gösterip "Hanımefendi görmüyormusunuz siz arayoldan çıktınız!" dediğimde aldığım cevap "Nereden bileyim,levhanın üzerinde işaret mi var?" şeklinde bir tepkiydi...
Dahada vahimi üst düzey bürokrat karısı olduğunu söyleyerek jandarmayı etki altına almaya çalıştı! İşin en vahim kısmı jandarma etki altına girdi,neredeyse beni suçlu çıkaracaktı! Öyleki sonunda babamı arayıp bürokrat eşine de,onu kayıran jandarmaya da bir güzel ayar verdirmek zorunda kaldım ki,bu tarz şeylerden nefret ederim!

Şimdi ben hangisine üzüleyim?
Daha trafik levhalarının ne anlamına geldiğini bilmeyen birine ehliyet verilmesine mi?
O birinin hem bana çarpıp,hem de cahil cesareti ile beni suçlamasına mı?
Bürokrat kocasının gücünü kullanıp jandarmaya adaletsiz davranması için baskı yapmasına mı?
Jandarmanın bu baskıya "seve seve" boyun eğimesine mi?
Prensiplerimi hiçe saymak zorunda bırakılışıma mı?
Özenerek ellerimle modifiye ettiği M3'ümün ağır hasarlı oluşuna mı?
Sol taraftan çarpıldığım halde sağ kolumun kırılmasına mı?
Kolumun kırılmasına mı?
Önümüzdeki hafta 2 sınavım ve sunmam gereken 2 tezim olmasına mı?
Burada sizlere katılıp fikirlerimi paylaşamıyacak olmama mı?
Şu yazıyı yazmanın yaklaşık yarım saatimi almasına mı?

Hangisine üzüleceğime siz karar verin...Para ise para,eğitim ise eğitim,mevki ise mevki....Ama bazı şeyler bunlarlada olmuyor işte! Kaliteli büyümenin temeli işte burada...GSMH'miz isterse 10 trilyon dolar olsun...Herkes üniversite mezunu,jip sahibi olsun....Trafik kuralı bilmeyen biri gelir size çarpar ve çok önemli 1 ayınızı elinizden alır...Belkide hayatınızı alır...Sonra birde üste çıkmaya çalışır! Büyürken insanlara para vermek ile birlikte "insana ve kurallara saygı" da öğretmeliyiz!

Hepinizin Kurban Bayramı kutlu olsun.Bu bayramın kurbanı ben oldum maalesef!

observer
11-01-2006, 22:01
Geçmiş olsun, malesef Türkiye nin önemli sorunlarından biri kaliteli insan ve adalet tecellisi...
Paralı insan olmak, mevki sahibi insan olmak... bunlar zor şeyler değil... Ama kaliteli bir insan olmak gerçekten zor bu ülkede... Kendi hak ve hukukuna gösterdiği hassasiyeti bir başka kardeşi için de gösterebilmek, dürüst olmak gerçekten zor. Çünkü bu tür bir kalitelilik para sahibi olmakla, mevki sahibi olmakla, hatta okumakla, hatta çok okumakla bile elde edilemiyor.
Bazı şeyler alt yapı ile ilgili... altyapıda çözemediğimiz sorunlar üst yapıda ne derece kaliteli malzeme kullanırsak kullanalım temel sorunlar olarak geri dönmeye mahkum bir toplumda...
Biz ülke olarak vatandaşımızı eğitemez olduk malesef... Çünkü temel eğitimle üniversite yani meslek edindirme eğitimini iyice karıştırdık. Çocuklarımızın eğitildiğini düşünmüyorum (hatta öyle olmadıkları kesin).
Çocuklarımız malesef eğitim süreçlerini bir yarışa hazırlıktan çıkıp diğer bir yarışa hazırlanarak bitiriveriyorlar ve sokaklarda okumamış eğitimsizlere ek olarak, okumuş eğitimsizlik, iş sahibi eğitimsizlik, meslek sahibi eğitimsizlik(bu listeyi epeyce uzatmak mümkün) oldukça yaygın...
'Ne kadar para harcarsan çocuğuna o kadar eğitim sağlarsın' ve 'eğitim bir rekabet ve yarış ortamıdır' gibi yozlaşmış eğitim zihniyetine sahip olmamızın kaçınılmaz sonuçlarından biri sokaklarda başımıza gelenler...
Üzücü... Ama çözümü öyle kolay değil... Çünkü biz sahip olduğumuz değerleri bırakıp bir değersizlik durumuna doğru yuvarlanmayı seçtik toplum olarak...
Daha önceki gönderilerimden birinde değindiğim 'en uyanık benim' zihniyetinin altında da aynı gerçek yatıyor...
Bir toplum ya eğitilir ya da yozlaşır gider. Çünkü eğitimli olmak ve yozlaşmış olmak bir kartopu etkisiyle büyüyerek artan değer (veya değersizlik) lerdir...
Ben 2001 krizinde 'yahu girelim şu abd ya da ab mandasına da bitsin bu iş nedir' gibi yaklaşımlarda bulunan birçok okumuş insana şahit oldum... Bunu söyleten de aynı yozlaşmışlık. Yani yozlaşmışlığın nedeni okumamak değil, temel eğitimin sağladığı değerlere sahip olmamak veya yitirmiş olmak...
Bu vesile ile bu topikten de tüm dostların kurban bayramını bir kez daha tebrik ederim...

akuarist
19-01-2006, 19:01
yazılan bütün yazıları okumaya çalıştım.gerçekten çok güzel ve aydınlatıcı yazılar.bütün arkadaslara tesekkür ederek bende bi kaç sey ilave etmek istiyorum.
Türkiye kaliteli bir büyüme gerceklestiyormu?Buna büyümenin nasıl finanse edildigini anlayarak cevap vermek daha mantıklı olur bence.Gectigimiz yıllara bakarsak büyümenin(gsmh daki reel artıs nominal artısla karıstırılması bize hatalı sonuclar vericektir) dış borç ve küçük yardımlarla saglandıgını açıkça görebiliriz.Sizce bu kaliteli bir büyüme sayılabilirmi?Burda şu soru ortaya çıkıyor: bu dıs borclar hangi amaçlarla verildi? hakim sermayenin(resmi adı IMF , dünya bankası) ülkemiz ekonomi politikalarında söz hakkı elde edebilmesi amacı.

ariston
20-01-2006, 23:32
Bazen muhasebe ve formüller gerçek hayattan uzak düşebiliyor. Bence önemli olan sürdürülebilirlik olmalı. Kur hep düşük gidecek ve tüketim bu şekilde sürekli artacak ve bunların bir sonu olmayacak ise durumumuz iyidir.

Şirketerde zaman zaman bu yılın gelirleri değişik manpulasyonla ileriki yıllara transfer edilir veya tam tersi durumlarla biraz makyajlama yapılarak kar mevcut sene için yüksek gösterilir. Ancak gerçek değişmez.

Şimdi geçmiş yılların birikimlerinden bugüne transfer yaparak (örneğim varlıkları satarak) veya gelecektekteki kazançları bugüne getirerek (borçlanarak) ekonomide bir rahatlama yapılabiliyor.

Öenmli olan
1- yaşam standartında iyileşme
2- gelir dağılımında iyileşme
3- ülkenin kaynaklarının (insan gücü, doğal kaynaklar, ülkenin jeopolitik imkanları) akılcı kullanımı
3- ülkenin birikimlerinin ve potansiyelinin (3 maddekiler dahil) artırılması, ki bu rekabet için kaynak yaratır.

Tüm akarsularımızı, tarım arazilerimizi tam kullanabiliyormuyuz, insanımızı üretken bir şekilde kullanabiliyormuyuz.

İnsanımızın üretkenliğini artırabiliyormuyuz herkese ,y, eğitim ve sağlık imkanı verebiliyormuyuz.

Siyaslerin gorevi bır şirketi yönetir gibi bu ülkeyi yönetmektir. Herbir vatandaşı da bu şirketin aynı zamanda bir ortağı olarak düşünebiliriz.

Amaç bir yandan hissedar konumundaki vatandaşlara en yüksek verimi sağlarken aynı zamanda firmanın kaynağı durumundaki insanları ve diğer kaynakları en verimli şekilde yönlendirmek olmalı.

Bugünkü ekonomide eleştirilerim şu şekilde;
- herkes iş sahibi olmadığı ve çok büyük bir kısım işsiz veya gizli işsiz yada çok verimsiz bir şekilde duruken, üretime yönelik yatırımları teşvik ver,lmesinde çok cesaretli değiller. Hala borç döndürme korkusu yüzünden faizler yüksek ve kurların devamlı aşağı gitmesine seyirci duruyorlar. Tüketimi frenlemeyi, çok genel kullanılan mallara vergi yükü bindirilerek tek tek çözmeye çalışıyorlar. Bir yerden tutuyorlar öbür yerden kaçıyor ve sürekli kontrollü bir ekonomi yolsuzluklara gebe oluyor. Örneğiz sigara ve alkolde yüksek vergi var free shopla ve gümrüklerde yolsuzluk başlıyor. Otomobile vergi koyuyor van tipi araçlar ve tivcari araçların satışı artıyor. Çünkü orada vergi daha az. Benzine vergi koyuyor, mazotlu ve gazlı araçlar artıyor.


Aslında şu anki ekonomi yönetiminin istediği kur düşük olsun ama tüketim olmasın. Bir yandan ekonomik ölçüde büyük yatırımlar olsun ama küçük esnaf ve sanatkar yaşayabilsin. Kamunun borç yükü azalsın ve uzun vadeli olsun ama faıziler yüksek olmasın. Dış borç alalım ama kur düşmesin.
İhracat olsun ama tüketime yönelik ve ucuz mallar gemesin.

Malesef bu o kadar kolay değil.


Borç alma faizini indir enflasyon hedefine bak o zaman kur dengeye gelir.

Kur 10 sene yüksek gitmiş olsa o arada bir miktar ülke zarar eder ancak o arada büyük yatırımlar yapılır yurt dışına mal satararak pazar elde edebilir, iş bulan bir çok insan iş sürecinde işeğitimi alır veya mesleki verimliliğini artırır ve zamanla rekabet üstünlüğü sağlandığında ve fiyat açısından rekabete gerek olmadığında kurlar normal dengesine gelir. Sonra kişi başına verimlilik gibi olaylara ve teknoloji yoğun yatırımlara bakılabilir.

Merkez bankasına hedef olarak sadece enflasyon değil ayrıca işsizlik ve yurt içi büyüme oranlarından oluşacak karma bir hedef verilmelidir. Yanılmıyorsam buna benzer bir endeks var. Sadece enflasyonu düşür, 2-3 yıl kuru düşmesine izin ver sonra sen gittikten sonra gelen varsa marjın 3-5 ay dayansın sonra bomba patlasın.

Bu dalgalı kurun dalgalı olduğunu görmek lazım. Eğer kurlar ileride yukarı giderken de günlük 30 milyon 30 milyon satacaklarsa belki zarar az olabilir.

Ancak şu an şirketler sürekli dövize endeksli kredi kullanıyor. Kriz olmadan önce
Türkiye süreçten ekonomik stabilizasyon sağlanarak çıkarsa ne ala, çıkamazsa önümüze gelecek kriz 2001 i aratır ve büyük ihtimalle dünyada çıkabilecek bir kriz ile birlikte olur.


Sonuç olarak benim gördüğüm şu an türkiyede zamana karşı bir oyun oynanıyor. Eger bir kriz çıkmadan stabilizasyon sağlanır enflasyon kalıcı olarak %2-3 e iner ve kamu 10-20 yıllık YTL ile %5 den borçlanmayı sağlar ise kalıcı bir büyüme ve istikrar sağlanıp yaşam kalitesinin artıtılmasına adım atılabilir. Eğer bu süreç tamamlanmadan bir büyük kriz olursa herşeye sıfırdan başlamak gerekebilir. Genelde ekonomik krizler sdece ekonomik kriz olarak kalmıyor ve sosyal patlamalara yol açabiliyori malesef bunların parayla ölçülebilmesi çok zor.

fatih58
21-01-2006, 21:05
arkadaşlar herkese iyi akşamlar...

arkadaşlar yapmam gereken bir ödev için bana yardımcı olabilirmisiniz.

ödev konusu: herhangi bir konuda oluşturulmuş bir ekonometrik model

arkadaşlar lütfen yardımcı olun bu dersten iki defa kaldım bi daha kalmak istemiyom...

Lord_Genius
22-01-2006, 04:11
arkadaşlar herkese iyi akşamlar...

arkadaşlar yapmam gereken bir ödev için bana yardımcı olabilirmisiniz.

ödev konusu: herhangi bir konuda oluşturulmuş bir ekonometrik model

arkadaşlar lütfen yardımcı olun bu dersten iki defa kaldım bi daha kalmak istemiyom...


2001'de hazırladığım bir ödev vardı,ABD verileri ile Reel GSMH ile İşsizlik oranı arasındaki ilişkiyi analiz ediyordu.Ekonometri dersi içindi.Okun yasasının neredeyse aynısı çıkıyordu.Ekonometrik sonuçları Eviews ile bulmuştum.Gayet yüksek bir not almıştım.İşinize yararsa özelden mail adresinizi verin,ödevi bulup yollayayım.

LUCKY INVESTOR
24-01-2015, 05:05
arkadaşlar herkese iyi akşamlar...

arkadaşlar yapmam gereken bir ödev için bana yardımcı olabilirmisiniz.

ödev konusu: herhangi bir konuda oluşturulmuş bir ekonometrik model

arkadaşlar lütfen yardımcı olun bu dersten iki defa kaldım bi daha kalmak istemiyom...

ne oldu dersten geçtiniz mi ?

zkr
01-03-2015, 04:56
Aalsmeer Çiçek Sergi Fabrikası

Aalsmeer Çiçek Sergi Fabrikası, 518 bin m2'lik bir alana yayılmış durumda.

http://www.tripadvisor.co.uk/ShowUserReviews-g188588-d1014865-r129754634-Aalsmeer_Flower_Auction_Bloemenveiling_Aalsmeer-Aalsmeer_North_Holland_Province.html#photos