PDA

View Full Version : Mustafa Kemal ATATURK



Pages : 1 2 [3] 4 5 6 7

ARMAND
13-01-2007, 02:20
http://img242.imageshack.us/img242/9260/2541zg1.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:20
http://img166.imageshack.us/img166/2535/2551vw6.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:20
http://img242.imageshack.us/img242/3907/2631aq1.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:20
http://img374.imageshack.us/img374/8881/2641vu5.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:20
http://img177.imageshack.us/img177/3231/2651kg6.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:21
http://img166.imageshack.us/img166/9137/2661kw8.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:21
http://img354.imageshack.us/img354/9561/2671bl3.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:21
http://img166.imageshack.us/img166/4517/2681ek6.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:21
http://img374.imageshack.us/img374/6990/2691tq9.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:21
http://img177.imageshack.us/img177/905/2701gp5.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:22
http://img178.imageshack.us/img178/6253/2221ih1.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:22
http://img354.imageshack.us/img354/9990/2241hw3.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:23
http://img178.imageshack.us/img178/3410/2251nt9.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:23
http://img166.imageshack.us/img166/5773/2351ia9.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:23
http://img178.imageshack.us/img178/830/236011hu0.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:23
http://img242.imageshack.us/img242/7845/2371ff6.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:23
http://img242.imageshack.us/img242/4986/2381qc8.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:24
http://img242.imageshack.us/img242/9596/2401nv2.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:24
http://img242.imageshack.us/img242/5251/2421gc7.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:24
http://img177.imageshack.us/img177/7089/2431zt7.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:24
http://img242.imageshack.us/img242/3684/2451mt0.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:24
http://img217.imageshack.us/img217/7661/2501tb7.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:25
http://img166.imageshack.us/img166/5618/2521ra7.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:25
http://img166.imageshack.us/img166/5924/2531gd1.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:25
http://img177.imageshack.us/img177/4532/2571nt9.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:25
http://img166.imageshack.us/img166/6458/6669fg8.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:25
http://img242.imageshack.us/img242/2366/atn2.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:26
http://img242.imageshack.us/img242/6522/bms1.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:26
http://img166.imageshack.us/img166/9073/cgs0.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:26
http://img299.imageshack.us/img299/5463/r44011ze8.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:26
http://img242.imageshack.us/img242/4078/atatrkzonggelis250x3551zd3.jpg

ARMAND
13-01-2007, 02:39
bir saniye sn.balaban bir hata yaptım galiba ekleyemedim.ama ekliyorum.

ARMAND
13-01-2007, 02:47
buyrun...



http://rapidshare.com/files/11439068/ata_n__305_n_kendi__sesinden_10_yil_nutku.mp3.html

ARMAND
13-01-2007, 02:58
buyrun....


http://rapidshare.com/files/11440046/ata_n__305_n_kendi_sesinden_Kurultay.mp3.html





dosyaları indirmek için linki tıkladıktan sonra acılan sayfada altta free var tıklayın.yenı acılan sayfada ekranın ortasındaki sanıyenın gecmesini bekleyın.sanıye gectıkten sonra sıfre cıkar dıkkatlıce yanındakı kutuya yazın ve yanındakı down tusuna basın...

ARMAND
13-01-2007, 03:00
http://img131.imageshack.us/img131/1245/atatx3.jpg

ÖZDOĞAN77
15-01-2007, 13:57
* Cumhuriyet'in ilanından sonra, İstanbul'da bir resepsiyon

verilir. Tüm dünya ülkelerinin elcileri ve ataşeleri de davet edilir.

Davet güzel bir şekilde devam etmektedir, fakat İngiliz ataşesi

olan Binbaşının bakışları Mustafa Kemal'in gözünden kaçmaz.

Bütün davet boyunca kendisine dik dik bakmıştır ve bakmaya

devam etmektedir. Ne olduğunu öğrenmek için yaverini gönderir.

Yaver Mustafa Kemal'e şöyle der:

- Paşam; kendisine neden ters bir tavır takındığını sordum, o

da bana Mustafa Kemal'in Çanakkale'de babasını öldürdüğünü söyledi.

Bunun üzerine Mustafa Kemal söyle der:

- GİT SOR BAKALIM BABASININ ÇANAKKALE'DE NE İŞİ VARMIŞ?

adnanfd
19-01-2007, 02:31
KqHxe6tPRCk

adnanfd
19-01-2007, 02:44
JHruYr67-uQ

temese
17-02-2007, 12:39
Subject: BAZEN NEYİ KURTARDIGIMIZI BİLMEYİZ

Not : içeriğinin doğruluğunu garanti etmiyorum gelen maili sizlerle paylaştım...

FRANSIZLAR YENİ BULUŞLARI OLAN
UÇAĞI TANITMAK İÇİN TÜM
ULUSLARDAN

KATILIMCILARI DAVET EDERLER...

HERKES BÖYLE BİR İCATIN
GERÇEKLEŞMİŞ OLMASI NEDENİYLE
;ŞAŞKIN VE

MERAKLIDIR...

DÖNEMİN OSMANLI HÜKÜMETİNE DE
KATILIMCI İÇİN HABER
;GÖNDERİLMİŞ...

HÜKÜMET İCATLARA OLDUKÇA MERAKLI
OLAN ALİ RIZA PAŞA YI
;GÖNDERELİM O

MERAKLIDIR DEMİŞLER...

VE DERHAL SARAYA ÇAĞIRMIŞLAR...

KENDİSİNE FRANSIZLARIN
BULUŞUNDAN BAHSETMİŞLER VE
;OSMANLI YI TEMSİLEN

GİTMESİNİ İSTEMİŞLER...
;

ALİ RIZA PAŞA BU NU BİZ
YAPMALIYDIK DEMİŞ İÇİNDEN
HAYIFLANARAK
YALNIZ DEMİŞLER PAŞA YA DAVET 2

KİŞİLİK YANINA 1 KİŞİ DAHA AL ONU DA
SEN

BELİRLE DEMİŞLER...

ALİ RIZA PAŞA BİRAZ DÜŞÜNMÜŞ VE
BİR DELİKANLI VAR ONU
GÖTÜREYİM
DEMİŞ...

NEYSE ALİ RIZA PAŞA VE DELİKANLI
PARİS'İN YOLUNU
TUTMUŞLAR...

PARİS'TE OTEL E
YERLEŞMİŞLER...VE BULUŞUN
GÖSTERİLECEĞİ
GÜN KALABALIK

;
MEYDAN VE PİST HERKES MERAKLA

;
BEKLİYOR..DERKEN PİLOT
HAZIRLIKLARINI YAPIYOR...ÜSTÜNE
MONT GİYİYOR
BİRDE
GÖZLÜK TAKIYOR...UÇAK
HAVALANIYOR...

PARENDELER TAKLALAR MANEVRALAR
MÜTHİŞ BİR
GÖSTERİ...PİSTE
İNİYOR...ALKIŞLAR ARASINDA
İNİYOR UÇAKTAN...

HERKES KISKANÇ AMA ŞAŞKIN ...
BİR YETKİLİ BİR GÖNÜLLÜ
İSTİYOR..PİLOTUN

ARKASINDA ONA EŞLİK EDEBİLECEK
CESARETİ OLAN..

BİZİM DELİKANLI ATILIYOR..BEN
BEN ... TAMAM DENİYOR VE
DELİKANLIYA
GÖZLÜK

VE MONT VERİLİYOR...

DELİKANLI MONTU GİYİYOR GÖZLÜĞÜ
TAKIYOR..KALABALIKTAN
SIYRILMAK ÜZERE
İKEN
ALİ RIZA PAŞA KOLUNDAN
TUTUYOR..

BOŞVER SEN BİNME BIRAK BAŞKASI
BİNSİN DİYOR...NEDEN
;DİYE
SORUYOR
DELİKANLI

BİRŞEY Mİ HİSSETTİNİZ.. YOK SEN
YİNE DE

BİNME EVLAT DİYOR... DERKEN
BAŞKASI BİNİYOR
UÇAĞA..UÇAK
;HAVALANIYOR

DELİKANLI ÖFKELİ PAŞA YA ...
PARANDELER..MANEVRALAR..
DERKEN UÇAK
ALEV
TOPUNA DÖNÜYOR VE PİSTE
ÇAKILIYOR..2 ÖLÜ...
DELİKANLI PAŞAYA BAKIYOR
HAYRETLER İÇİNDE ... PAŞA
MAĞRUR VE MUTLU
BİR
İNSANI KURTARDIĞI İÇİN...AMA BİR
BAŞKASI ÖLMÜŞTÜ....
;
AMA KURTARDIĞI BİR İNSAN
DEĞİLDİ....
BİR ULUSTU...
ÇÜNKÜ DELİKANLI MUSTAFA KEMAL
ATATÜRK'TÜ....

ASB
18-02-2007, 08:57
'Daha birbirimizle kavga edeceğiz'

Mustafa Kemal, kendisine, 'İzmir'i aldıktan sonra artık biraz dinlenirsiniz Paşam. Çok yoruldunuz' diyen Halide Edip'e şu yanıtı verir: 'Dinlenmek mi? Yunanlılardan sonra birbirimizle kavga edeceğiz, birbirimizi yiyeceğiz.' Bu öngörü doğru çıkar

18/02/2007 (114 kişi okudu)


AYŞE HÜR (Arşivi)

http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=213286&tarih=18/02/2007

Şafak
26-02-2007, 23:42
http://img252.imageshack.us/img252/8992/wall4ft1.jpg

PARK
01-03-2007, 19:34
Uyan eyy ATAM senin Misak-ı Milli sınırların içerisinde bulunan Musul ve Kerkük te bir kürt devleti kuruluyor,ve senin kurduğun cumhuriyetin hükümeti buna göz yumuyor...... (ULU ÖNDER E ŞİKAYETİM'DİR.)

trakyalı
01-03-2007, 22:10
Uyan eyy ATAM senin Misak-ı Milli sınırların içerisinde bulunan Musul ve Kerkük te bir kürt devleti kuruluyor,ve senin kurduğun cumhuriyetin hükümeti buna göz yumuyor...... (ULU ÖNDER E ŞİKAYETİM'DİR.)
Musul,kerkük,ege adalarını geri alamadan gözleri açık gitti.
Şimdi bir de topraklarımızdan parça istiyorlar.Lozanı tanımıyan ABD nin desteğiyle.
Allah yardımcımız olsun,iktidara akıl fikir versin.

mclaren
02-03-2007, 02:52
Uyan eyy ATAM senin Misak-ı Milli sınırların içerisinde bulunan Musul ve Kerkük te bir kürt devleti kuruluyor,ve senin kurduğun cumhuriyetin hükümeti buna göz yumuyor...... (ULU ÖNDER E ŞİKAYETİM'DİR.)

Bu ne hırs, neyi kime şikayet ediyorsun? Musul ve Kerkük bizim değil Iraklılarındır. Lütfen bırakın bu faşizan düşünceleri. Suriye, Hatay üzerinde hak iddia edince nasıl tepki veriyorsak biz de başkalarının toprağında hak iddia edemeyiz. İşgal yoluyla toprak kazanma bitmiştir. Toprağımızdan da 1 karış kimseye vermeyiz, olay budur.

inorganik
02-03-2007, 12:01
YouTube'da Yunan rezilliği

02 Mart 2007 Cuma 10:00
İnternethaber- ÖZEL- Video paylaşım sitesi YouTube, bir Yunanlı fanatiğin rezilliğine aracılık ediyor. Siteye Stavraetos nicki ile atılan Atatürk videosu Türk halkını çileden çıkaracak nitelikte.

Atatürk'ün animasyonunu yapan Yunanlı, Ulu Önder'in ağzından çok çirkin sözler yayınlıyor. Video "Merhaba ben Kemal" diye başlıyor ve sonrasında "Gay Türk halkının babasıyım" sözleri duyuluyor. (Bu sözü aktarmayı istemiyorduk ancak, videonun çirkinliğini ve içeriğini anlatabilmek için mecbur kaldık.)

Videonun devamındaki sözler ise yenilip yutulacak cinsten değil. İğrenç yakıştırmalar ve burada asla yayınlayamayacağımız sözler ediliyor.

İngilizce olarak hazırlanan video, "Atatürk'ün Türklük üzerine sözleri" başlığı ile sunuluyor. Üstelik bu video tek örnek değil. Yine aynı bölümde Ulu Önder'in görüntüleri fotomontajla garip şekillere sokularak, Türklere ağır hakaretler ediliyor.

BUSH ANİMASYONUNA GEÇİT YOK

YouTube paylaşım sitesinin bir milleti ve onun liderini bu derece aşağılayan görüntülere nasıl izin verdiği tartışma konusu. Çünkü aynı YouTube, ABD Başkanı Bush ile ilgili çok basit ve sıradan bir animasyona sansür uygulamıştı.

Sadece bu da değil... Ünlü futbolcu Ronaldo'nun sevgilisi olan mankenin görüntülerini de dava üzerine yayından kaldırmıştı.

Ancak Türkiye, Türk ulusuna ve onun kurucusu olan Ulu Önder Atatürk'e yönelik ağıza alınmayacak küfür ve çirkin tanımlamaları yayınlamakta sakınca bulmadı.

TEPKİNİZİ GÖSTERİN

Sadece okur olarak sizlerin değil, yetkililerinde bu videolarla ilgili olarak devreye girmesi gerekiyor. Çünkü bu rezillik, kelimelerle anlatılabilecek gibi değil.

Görüntüleri Yunanlı'nın oyununa gelerek yayınlamak istemiyoruz. Zaten ahlaki olarak da yayına verilebilecek görüntüler değil.

Siz İnternethaber okurlarını YouTube'u, Türk milletini en rezil şekilde aşağılayan bu video nedeniyle protesto etmeye davet ediyoruz. Ulu Önderimize ve Türk milletine yapılan bu aşağılama asla cevapsız kalmamalı ve o video kalkmalı.

BU METNİ GÖNDEREBİLİRSİNİZ

Aşağıdaki İngilizce metni YouTube göndererek tepkinizi dile getirebilirsiniz. Metni bu linke tıklayarak iletebilirsiniz; http://www.youtube.com/contact

YouTube administrators,
The videos you have been still broadcasting contain contemptuous and insulting claims about Mustafa Kemal Ataturk the founder of the Turkish Republic. Also, Turkish nation has been seriously insulted in this still broadcasting video. Because of these reasons, We do condemn you and ask you to stop broadcasting these videos as soon as possible.

(VİDEO: You are broadcasting a video with the title ‘kemal gay turk’ in your web site.)

Metnin Türkçesi;

(Yayınlamakta olduğunuz bu videolar Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk'e ağır hakaret ve küfürler içermektedir. Ayrıca Türk Milleti ciddi bir şekilde aşağılamaktadır. Bu nedenler sizi kınıyor ve videoların bir an evvel yayından kaldırılmasını istiyoruz.) //

inorganik
02-03-2007, 12:01
BU METNİ GÖNDEREBİLİRSİNİZ

Aşağıdaki İngilizce metni YouTube göndererek tepkinizi dile getirebilirsiniz. Metni bu linke tıklayarak iletebilirsiniz; http://www.youtube.com/contact

YouTube administrators,
The videos you have been still broadcasting contain contemptuous and insulting claims about Mustafa Kemal Ataturk the founder of the Turkish Republic. Also, Turkish nation has been seriously insulted in this still broadcasting video. Because of these reasons, We do condemn you and ask you to stop broadcasting these videos as soon as possible.

(VİDEO: You are broadcasting a video with the title ‘kemal gay turk’ in your web site.)

Metnin Türkçesi;

(Yayınlamakta olduğunuz bu videolar Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk'e ağır hakaret ve küfürler içermektedir. Ayrıca Türk Milleti ciddi bir şekilde aşağılamaktadır. Bu nedenler sizi kınıyor ve videoların bir an evvel yayından kaldırılmasını istiyoruz.) //

inorganik
02-03-2007, 12:01
haydi dostlar bu rezilliği kapattıralım.

PARK
02-03-2007, 20:17
Bu ne hırs, neyi kime şikayet ediyorsun? Musul ve Kerkük bizim değil Iraklılarındır. Lütfen bırakın bu faşizan düşünceleri. Suriye, Hatay üzerinde hak iddia edince nasıl tepki veriyorsak biz de başkalarının toprağında hak iddia edemeyiz. İşgal yoluyla toprak kazanma bitmiştir. Toprağımızdan da 1 karış kimseye vermeyiz, olay budur.

sevgili mclaren eğer yanıbaşınızda bir devlet kurulmaya çalışılıyorsa ve buna kalkışan kişilerin esas amacı Türkiye dende toprak almaksa ki öyle buna karşılık bizi yöneten ler gaflet uykusunda ise tabiiki ben bunu ATAM a şikayet ederim.Faşizanlık konusuna gelincede ben hayatım boyunca bu dediğiniz şeyle mücadele etmişimdir.Bizim kimsenin toprağında gözümüz yok.ki Suriye nin Hatay ile ilgili hak talebi ile bizim musul ve kerkük ten taleplerimiz arasında nasıl bir benzerlik kurdunuz şaşırdım.Sevgilerimle..............

Serenler
02-03-2007, 20:29
Bu ne hırs, neyi kime şikayet ediyorsun? Musul ve Kerkük bizim değil Iraklılarındır. Lütfen bırakın bu faşizan düşünceleri. Suriye, Hatay üzerinde hak iddia edince nasıl tepki veriyorsak biz de başkalarının toprağında hak iddia edemeyiz. İşgal yoluyla toprak kazanma bitmiştir. Toprağımızdan da 1 karış kimseye vermeyiz, olay budur.

Orası Türkmen'lerindir.
Türkmenler de bizim kardeşlerimizdir. Şu anda tıpkı Saddam dönemindeki gibi suni göçlerle etnik yapı değiştirilmek istenmektedir.

PARK
03-03-2007, 14:04
TEK KELİME İLE YAZIKLAR OLSUN...................
Arkadaşlar lütfen aşagıdaki linki tıklayın ve bu adamların zihniyetinin ne olduğuna siz karar verin.......bunların kanı bozuk.....:grrr: :grrr: :grrr: :grrr:

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/6052035.asp?yazarid=5&gid=61

PARK
03-03-2007, 14:16
Atatürk ü mecaz kullanarak tarif etmek gerekirse;
ATATÜRK öldüğü gün VAN da bir kadının koyunlarına kurtlar girmiş ve kadın dizini döverek ''Atatürk ün öldüğünü dağdaki kurtlarda duymuş'' diyerek dövünmüş....

Von
03-03-2007, 15:37
MZwM90FxKEk

DEVİR
05-03-2007, 01:38
Ulu önderimize fıkra yoluyla hakaret eden AKP'li belediye başkanına [email protected] adresinden mesaj yollayabilirsiniz.

Hakkında fıkra anlatılması gerekenler kimlerdir mesela bunu sorun kendisine. Bağımsız bir ülke aşkıyla yedi düvelin karşısına dikilenler midir yoksa Hikmetyarın önünde diz çökmüş olanlar mıdır ?

Golfer
05-03-2007, 01:43
Ulu önderimize fıkra yoluyla hakaret eden AKP'li belediye başkanına [email protected] adresinden mesaj yollayabilirsiniz.

Hakkında fıkra anlatılması gerekenler kimlerdir mesela bunu sorun kendisine. Bağımsız bir ülke aşkıyla yedi düvelin karşısına dikilenler midir yoksa Hikmetyarın önünde diz çökmüş olanlar mıdır ?

Haberdar ettiğiniz için teşekkürler sn. DEVİR.

Takunyalı beyinsize hemen cevabını vereyim..

Golfer
05-03-2007, 23:50
Haberdar ettiğiniz için teşekkürler sn. DEVİR.

Takunyalı beyinsize hemen cevabını vereyim..

Kendisine sevgilerimi (!) bir şiir eşliğinde mail atmıştım ama tahmin ettiğim gibi geri döndü.

Neyzen Tevfik'in bu şiirini buradan kendisine ve onun gibilere ithaf ediyorum..

Ne ararsın Tanrı ile aramda
Sen kimsin ki orucumu sorarsın?
Hakikaten gözün yoksa haramda
Başı açığa neden türban sorarsın?

Rakı, şarap içiyorsam sana ne
Yoksa sana bir zararı, içerim
İkimiz de gelsek kıldan köprüye
Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim.

Esir iken mümkün müdür ibadet
Yatıp kalkıp Atatürk'e dua et...
Senin gibi dürzülerin yüzünden
Dininden de soğuyacak bu millet.

İşgaldeki hali sakın unutma
Atatürk'e dil uzatma sebepsiz
Sen anandan yine çıkardın amma
Baban kimdi bilemezdin ş e r e f s i z

BABUTSA
15-03-2007, 00:39
Hasan DEMİR
[email protected]
.................................................. .........
Atatürk’e karşı omuz omuza!
Bu topraklarda önce Fatih’i, Yavuz’u, Kanuni’yi, Abdülhamid’i katlettiler.
Bütün bunlar güya Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak adına yapılıyordu, güya Atatürk(çülük) adına yapılıyordu. Oysa, bütün bunlar Türk’ü köksüzleştirmek, Batı’nın çirkin ve emperyalist yüzünü gizlemek içindi.
Bu konuda mesafe alınıp Osmanlı ruhu tarihe gömüldükten sonra sıra artık Atatürk’e, onun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Milli Mücadele ruhuna gelebilirdi.
Nitekim öyle de oldu.. Dün Türkiye Cumhuriyeti ve Atatürk adına Osmanlı’nın muhteşem mâzisine çullananlar namlularını Atatürk’e, onun kurduğu genç Türkiye Cumhuriyeti’ne çevirdiler. Dün Osmanlı’ya karşı omuz omuza savaşan ABD’lisinden Yunan’ına, Rum’una, İngiliz’inden Fransız ve İtalyan’ına ben diyeyim Haçlı, siz deyin Avrupalı cümle Türk-İslâm düşmanları omuz omuza verdiler, Atatürk’e, Atatürkçülüğe saldırmaya başladılar. Şimdi cümlesi Arie gavuru ağzıyla konuşuyor.. Hazırladığı yıllık ’Türkiye Raporu’nda, “Türk devletinin temel felsefesi olan Kemalizm, Türk devletinin bütünlüğüne yönelik ölçüsüz bir endişe kaynağı oluyor” diyen, Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu’nun Hollandalı Demokrat Grup üyesi Arie Oostlander ağzıyla... Arie Raporundan iki yıl kadar sonra Türkiye ile AB Komisyonu Türkiye Temsilciliği’nin düzenlediği bir seminer sonrası, Türkiye-AB Ortak Parlamento Komitesi Başkan Yardımcısı ve Avrupa Parlamentosu Milletvekili Andrew Duff’un Atatürk ve Atatürkçülük bahsindeki değerlendirmesi bakınız nasıldı:
“- Türkiye, Avrupa’nın gerçek partneri olabilmek için klasik milliyetçi Kemalizm’le mücadele etmelidir. Kemalizm reforme edilmeli ve bu eski liderin fotoğrafları kamu binalarının duvarlarından indirilmelidir.”
Birileri AB cenahından esen bu rüzgârlardan bir hayli etkilenmiş olmalı ki, son günlerde Türkiye’nin değişik coğrafyalarında görev yapan öğretmenlerden şu tür mesajlar alıyoruz:
“Okulumuz sınıflarındaki Atatürk resmi, İstiklâl Marşı ve Gençliğe Hitabe yazıları indirildi ve yerine daha küçük boyda olanlar koyuldu. Eskileri 50x70 civarında iken yenileri 30x50 civarında olması lazım. Ancak öğrencilerimiz bu durumdan çok şikayetçi. Önceden en arkadaki öğrenci bile yazıları okurken şimdikilerde ancak tahtanın yanından zor okunuyor. Bunun tüm Türkiye’de ’Bakanlık Emri’olduğu söyleniyor”
İlginç öyle değil mi? Peki bu gidişatın sonu nedir? Sonra nelerin olacağını da Atatürk resminin devlet dairelerinden indirilmesi gerektiğini, Atatürk ve Atatürkçülüğün AB önünde bir engel olduğunu dile getiren o günün Türkiye-AB Ortak Parlamento Komitesi Başkan Yardımcısı Andrew Duff zâten söylüyor:
“- Türkiye merkeziyetçi yönetim yapısından adem-i merkeziyetçi yapıya geçmelidir. Diyarbakır’da bölgesel otonomiye varacak şekilde merkeziyetçi yapının değişmesi iyi olur. Bunu sadece Güneydoğu için değil, diğer bölgeler için de öneriyorum.”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da aynı şeyleri söylemiyor mu? Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de aynı görüşte değil mi? Önemli olan İstiklal Marşı’nın “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda/ Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda!” mısraları okunurken ağlamak değil, önemli olan, sıkıldığında her karışından şüheda fışkıran cennet vatandan varımızı yoğumuzu ortaya koyarak kovduğumuz düşmanları elini kolunu sallayarak geri getirmemek, vatan toprağını üç kuruş gavur parasına satmamaktır.. Önemli olan müstevli, kanını dökerek değil parasını sayarak tapusunu aldığı şüheda fışkıran toprağın üstüne kilisesini inşa edip Haç’ını diktiğinde ortada ne İstiklâl Marşı kalır, ne Atatürkçülük, ne laiklik.. Ağlanacak olan hal esas bu haldir...

excellent80
22-03-2007, 21:06
Arkadaşlar Haddim olmayarak şunu hatıırlatmak isterim.
Türkiye Cumhuriyetinde Ulu önder ATATÜRK'ün fikirleri ve düşünceleri zayıflamış gibi görünsüde hiç bir zaman yok edilemeyecek ve kendi küllerinden doğan bir Ateş gibi tekrardan Tüm Misak-ı Milli Yakarak temizleyecektir.

mahmut1
23-03-2007, 20:27
Bakın şu ******** Belediye başkanına Cuma bozgeyikmidir boz köpekmidir aziz Atamıza neler söylemiş kısa boylu cılız bir adam bıyık mıyık da yok diyor.Belliki Aziz ATATÜRK'ün fotoğraflarınada bakmamış sevgili atam ne hallere geldi ülkemiz bir kamu görevlisi hakaret dolu sözler söyleme cesaretini nerden alıyor aziz Atam sen dış düşmanla savaşırken içerde isyanlar çıkaran bu haramiler bugün belediye başkanıda olabiliyorlar.

swert
25-03-2007, 14:47
Bu hakaretler ne ilk ne de son olacak. Kısa bir hatırlatma yapacak olsak;

*******

AKP Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan 1992 yılında çıkan Kürt Soruşturması adlı kitapta diyor ki:

.....
Müslümanların vatanı neresi ise orayı korumak, orayı kurtarmak ve vatan diye orasını isimlendirmek gerekir. Bu manada Türkiye coğrafyasının Misak-ı Milli ile çizilen sınırları hiçbir anlam ifade etmemektedir. Üstelik bu "misak" ile İslam coğrafyasının parçalanmışlığına rıza gösterilip, Türkiye parçasının ayrı olarak devamı tescil edilmiştir.

.... Kısa vadede alınması gerekli yegane önlemin (aynı zamanda yegane çözümün) Türkiye'nin tamamına uygulanacak yeni bir "Eyalet Sistemi" olduğunu hatırlatmak istiyorum.

*******

Refah Partisi Eski Milletvekili Bülent Arınç diyor ki:

...1923'de Mars'tan düşmüş gibi devlet kurduk... Sapık ilkelerini tabu haline getirdiler... Arkasına saklanıyorlar... Ama hiçbir şey kar etmez... Ne tank, ne top... Takdiri Hüda'nın karşısında hiçbir beşeri sistem duramaz... Barajlar, barikatlar sökmüyor artık... 1 cm gerilememiz olmayacak ... Bir ot halindeyiz... İçte dindar, dışta laik olduk... İki yüzlü olmaya mecbursunuz... (Konya)

*******

Refah Partisi İstanbul İl Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'nın "2.Cumhuriyet Tartışmaları" adlı kitapta yer alan görüşleri (1993)

...Türkiye Cumhuriyeti katı bir üniter anlayışa sahip olmuştur.

...Hatta Türkiye din konusunda da aynı şeyi seçmiş, kendisine din olarak Kemalizm'i (Atatürkçülük, laiklik, devrimler ...) almış, başka hiçbir dine (Müslümanlık dahil!) hayat hakkı tanımayarak kitlelere zorla dikte ettirmiştir.

...Türkiye Cumhuriyeti 1923'ten bu yana sürekli gerileyiş içindedir. Türkiye'nin 70 yıllık tarihi boşa harcanmış bir zamandır.

... Türkiye'yi İslam'ın devlet planı içinde düşünüyorum.

...Türkiye'nin yarınında artık Kemalizm'e ve Kemalizm benzeri rejimlere, sistemlere yer yoktur.

*******

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.

Hiçbir korkum yok! En Son Ocak olarak ATAMIZIN İZİNDEYİZ.

pyross
29-03-2007, 19:03
Atatürk`ün dünyada `başöğretmen` sıfatlı tek lider olduğunu


Bir geometri kitabı yazdığını. Üçgen, açı, dikdörtgen gibi ve 48 tane geometri teriminin (Türkçe) isim babasını bu yazdığı kitapla bizzat Mustafa Kemal olduğunu


Bir röportajda "Birleşmiş Milletlere üye olmayı düşünüyor musunuz?" diye sorulur, Atatürk: "Şartlarımızı koyarız, kabullerine bağlı. Biz müracaat etmeyiz üye olmak için. Davet gelirse düşünürüz". BM yasasını değiştirir ve ilk davet edilen ülke biz oluruz


Yıl 1938, General McArthur'un en zor, en problemli, en buhranlı dönemi. Birden çok sıkılır ve yanında duran yüz yirmiden fazla kişiye döner ve aynen şöyle der: "Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal'i görmek için neler vermezdim"


Yıl 2000, ABD Başkanı`nın milenyum mesajından bir alıntı : "Bugün milenyumun hiç şüphe yoktur ki tek devlet adamı Mustafa Kemal Atatürk' tür. Çünkü o yılın değil asrın lideri olabilmeyi başarmış tek liderdir"


Yıl 1938, Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde yayınlanan bir şiir`den alıntı : "Allah bir ülkeye yardım etmek isterse onun elinden tutmak isterse başına Mustafa Kemal gibi lider getirir"


Norveççe`de `Atatürk gibi olmak` diye bir deyim olduğunu
Kurtuluş Savaşında rütbe alan bir çok kadın askerlerimiz var. Ama dünya tarihine geçen tek bir üsteğmenimiz var; 700 erkek, 43 kadından oluşan bir müfrezenin reiseliğine bizzat Atatürk tarafından atanmış Üstteğmen Kara Fatma


`Atatürk çiçeği`nin adını, çiçeği bulan Wanderbit Üniversitesi profesörlerinden doktor Kirk Landın`in koyduğunu ve bu çiçeğin tüm dünyada bu isimle üretilip satıldığını


Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir zorlama ve baskı olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin önüne geçtiğini ve saygı duruşunda bulunduğunu


`Mimber` adında bir gazete çıkarttığını ve 52 sayı yayımlanan gazetede ilk defa sansür kelimesi geçtiğini

Yıl 1996, Haiti Cumhurbaşkanı vasiyetinde mezar taşına yazılmasını istediği metni bırakmıştır. Diyor ki: "Bütün ömrüm boyunca Türkiye'nin lideri Mustafa Kemal Atatürk'ü anlamış ve uygulamış olmaktan dolayı mutlu öldüm"


Yıl 2005, Amerika'nın en ünlü ekonomistlerinden birisi olan Mr. Johns`un önerisi "Türkiye ekonomiyle savaşta bir tek Atatürk' ü örnek alsın yeter"

YAVUZ SELİM
29-03-2007, 20:13
ATATÜRK,,,,,, eşsiz bir askeri dehadır..

eşsiz bir politikacıdır.

vatan severdir,,,,geleceği gören,siyasetçidir,,,,bilim adamıdır,,, felsefecidir,,,,,korkusuz ve kendinden emindir,,,,inkılap ve devrimcidir,,,,

sözün özü,,,, bu milleti düşmanların elinden kurtaran eşsiz nitelikte bir devlet adamıdır,,,,,,

üzüldüğüm tek nokta ise,bugün kü yurdum insanı onu yanlış anlamıştır,,,,atatürk,bütünleştirici ve milletinin tüm unsurlarını bağlayıcıydı,herkesi tek bir çatı altında toplayandı,,,,, ancak şimdi ki nesil,bu amacı berbat edip emanete sahip çıkmıyor,,,,çünkü atatürk ü evrensel anlamda değil, sadece görmek istedikleri gibi anlıyorlar,,,,,

umutabi
30-03-2007, 00:45
Kendisine sevgilerimi (!) bir şiir eşliğinde mail atmıştım ama tahmin ettiğim gibi geri döndü.

Neyzen Tevfik'in bu şiirini buradan kendisine ve onun gibilere ithaf ediyorum..

Ne ararsın Tanrı ile aramda
Sen kimsin ki orucumu sorarsın?
Hakikaten gözün yoksa haramda
Başı açığa neden türban sorarsın?

Rakı, şarap içiyorsam sana ne
Yoksa sana bir zararı, içerim
İkimiz de gelsek kıldan köprüye
Ben dürüstsem sarhoşken de geçerim.

Esir iken mümkün müdür ibadet
Yatıp kalkıp Atatürk'e dua et...
Senin gibi dürzülerin yüzünden
Dininden de soğuyacak bu millet.

İşgaldeki hali sakın unutma
Atatürk'e dil uzatma sebepsiz
Sen anandan yine çıkardın amma
Baban kimdi bilemezdin ş e r e f s i z

Tek kelimeyle bravo ... Aslında bu şiiri kendiside şiiri seven benim değil ama onu başımıza musallat edenlerin başbakanına da göndersek.

hakanen
04-04-2007, 22:42
http://img71.imageshack.us/img71/6492/atatrkcl2.jpg

Kuzeyli
09-04-2007, 09:28
sapiklar Tekrar Ortaya Çikti
Atatürk heykeline 'tekbirli' saldırı
İZMİR'de iki büstün çalınmasının ardından, son olarak da Kaynak Parkı'nda bulunan Atatürk heykeli, balyozlu saldıraya uğradı.

08.04.2007 12:31
25 yaşındaki Serkan Kaya'nın tekbir getirerek balyozla saldırdığı Atatürk heykelindeki öğrenci figürünün gövdesi parçalandı. Gözaltına alınan Serkan Kaya serbest bırakıldı.


Olay, Gürçeşme Caddesi üzerindeki Kaynak Parkı'nda, geçen salı günü akşam saatlerinde meydana geldi. İşsiz olduğu belirtilen Serkan Kaya, onlarca vatandaşın gözleri önünde Atatürk heykeline küfürler savurduktan sonra evine gitti. Görgü tanıklarının ifadelerine göre, bir süre sonra bu kez elinde balyozla tekrar Kaynak Parkı'na gelen Serkan Kaya, tekbir getirerek Atatürk heykelindeki öğrenci figürlerinden birisine vurmaya başladı. Erkek öğrenci figürünün gövde bölümünü parçalayan Serkan Kaya, kendisine engel olmaya çalışan vatandaşları da tehdit etti.

SAVCI SERBEST BIRAKTI

Tekbir getirerek saldırısını sürdüren Serkan Kaya, Atatürk'ün heykeline de balyozla vurmaya hazırlandığı sırada vatandaşların ihbarıyla parka gelen polis ekiplerince etkisiz hale getirildi. Gözaltına alınan Kaya, ‘Atatürk heykeline saldırmak’ suçundan adliyeye sevkedildi. Bir süredir psikolojik sorunlarının bulunduğu iddia edilen Serkan Kaya, çıkarıldığı savcılıkça, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Parçalanmış heykelin yanında toplanan öğrenciler ise saldırıya tepki gösterdi. Öğrenciler, Atatürk'ün çocuklara verdiği önemin ve eğitimin sembolize edildiği heykelin de bir an önce onarılmasını istediklerini söyledi.

GÜNEŞ VE VELİDEDEOĞLU'NUN BÜSTÜ ÇALINMIŞTI

Atatürk heykeline saldırının gerçekleştiği İzmir'in Konak ve Karşıyaka ilçelerinde daha önce Dışişleri eski bakanlarından Prof. Dr. Turan Güneş ve Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu'nun büstleri çalındı. Kimliği belirsiz kişilerce gerçekleştirilen olaylarda ilk olarak geçen ocak ayında, Alsancak semtindeki Talat Paşa Bulvarı'ndaki Prof. Dr. Turan Güneş'in büstü çalındı. Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Dışişleri Bakanlığı yapan Prof. Dr. Turan Güneş'in büstünü çalanlar bulunamadı.

Turan Güneş'in büstünün ardından, geçen Şubat ayında da Bostanlı semtindeki Yalı Caddesi üzerinde bulunan Ord. Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu Parkı'ndaki büstü çalındı. Büstü kimin çaldığı belirlenemedi.

Turan Güneş'in çalınan büstünün yerine yenisi henüz konulamadı. Güneş'in ölüm yıldönümü olan 9 Nisan Pazartesi günü saat 12.30'da sevenleri, büstün çalındığı kaidenin önünde anma toplantısı düzenleyecek. Anma töreninde Güneş'in çok sevdiği klarnet konseri de gerçekleştirilecek.

DHA

baron11
15-04-2007, 02:04
Atatürk'ün Ankara'daki Son Günü 26 Mayıs 1938 Perşembe


ATATÜRK’ÜN
ANKARA’DAKİ SON GÜNÜ
26 MAYIS 1938
PERŞEMBE

KENDİ ADINI TAŞIYAN BULVARDA:

Atatürk Bulvarı’nın ortasındaki kestane ağaçları yemyeşil olmuştu.

On dört yaşındaki Reşat Önat hem okuyor, hem de Kocabeyoğlu Pasajı’nın az ilerisinde, şimdi Çocuk Esirgeme Kurumu binasının bulunduğu köşede, dayısı Hilmi Öz’ün, Ankaralıların uğrak yeri olan Özen Pastanesi'nde çalışıyordu.
Kimi zaman kasada duruyor, kimi zaman da arkadaki - sonradan adı İzmir Caddesi olarak değiştirilecek - Uçar Sokak’ta, arkadaşlarıyla top oynuyordu.
Genç Cumhuriyet’in, genç başkentine devletin idaresi için bir kültür göçü olmuş, Ankara ülkenin dört bir yanından aileleriyle gelen memurlarla dolmuştu. Doğal olarak Ulus artık konut açısından yetersiz kalmış; yepyeni bir yerleşim alanı olarak küçük şirin evleri, muntazam sokakları, yemyeşil parkları, geniş bulvarı, tek tük arabaları, yepyeni dükkanlarıyla Yenişehir semti oluşturulmuştu.
Özen Pastanesi, sıradan vatandaşından, bakanlarına kadar birbirini tanıyan, yolda selamlaşan, tertemiz giyimli Ankara’nın yeni sakinlerinin sık sık uğradıkları işlek bir pastaneydi.
Şoförleri değil, bakanların kendileri alış veriş ederlerdi. 25 Ekim 1937’de başbakan oluşundan on gün sonra, Celal Bayar da bizzat Özen’e gelmiş, gelişi Ulus Gazetesi’nde haber olmuştu.
Kimi öğlen, küçük Reşat kasada durur, müşteri yoğunluğundan babasının telefonuna dahi bakamazken; kimi gece yarısı Özen kapanırken de, hem Vali, hem de Belediye Başkanı olan Nevzat Tandoğan, dışarıda kestane ağaçlarının sulanması işini gizlice denetler; kaytaran işçileri, elindeki bastonuyla fena halde haşlardı. Aynı Vali Tandoğan, şehrin umumi tuvaletlerini de bizzat teftiş ederdi.
O, şehrin gözü gibi bakılan kestane ağaçları, ileride bulvarın genişletilmesi amacıyla bir gece içerisinde kesiliverecek, sabah bulvardan geçen Ankaralılar arazözlerden tenekelerle su taşınarak büyütülmüş ağaçlardan geride bir küçük dal dahi göremeyeceklerdi. Kestane ağaçlarının kesilmesi de, semte adını verecek havuzlu – parklı tepesinde ay’lı Kızılay Binası’nın yıkılması da, bulvar tarihinin hüzünle hatırlanacak olaylarındandı.
Özen Pastanesi’nin yanında Vehbi Koç’un dört katlı bir binası vardı. Bu binanın ikinci katında pastanenin iyi müşterilerinden, Celal Bayar Kabinesinin Milli Müdafaa Vekili Saffet Arıkan ikamet etmekteydi. 1938 yılında, devletin bir bakanının telefonuna, adı ve soyadından Ankara Telefon Rehberi’nden ulaşılabilmekteydi. Saffet Bey’in numarası 6207’ydi.
26 Mayıs 1938 Perşembe günü ikindi, tam devlet dairelerinin dağılma saatiydi. Ankara’nın o zaman sanki daha kurak, daha sıcak yazı daha başlamamış, Ankara daha boşalmamıştı. Pastaneye o bölgenin emniyetinden sorumlu 1. Şube taharri memurlarından Cemal Bey geldi; küçük Reşat’a, dayısı Hilmi Öz’ün nerede olduğunu sordu: Bir “misafir” gelecekti.
Bir koşuşturma oldu – gelecek misafir Atatürk’tü.
Saffet Arıkan hastaydı ve Atatürk eski arkadaşına geçmiş olsun ziyaretine gelecekti.
Atatürk, Koç’un binasının önünde yaveriyle aracından indi ve binaya ilerledi. Aslında Adana – Mersin gezisinden daha iki gün önce dönmüştü ve kendisi de hastaydı. Hastalığı 30 Mart 1938’de, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’nce de resmi bir bildiri ile açıklanmıştı.
Daha sonra Cemal Bey, Reşat Önat’a anlatmıştı;
Atatürk çok halsizdi ve merdivenlerden ikinci kata çıkarken çok zorlanmıştı. Çevresindekilere:
- Biliyorum bu bina Vehbi Koç’un; ona söyleyelim de buraya bir asansör yaptırsın demişti.

Daha sonra yatmakta olan Saffet Arıkan’ın yanına gidip oturmuş ve sohbete başlamıştı. Asansörün olmayışının şikayetini ona da yapmıştı.

Atatürk her bakanına özel “Limoges” kahve fincanı armağan ederdi. Ani bir ziyaret olduğu için kahve yapacak adam yoktu.
Özen’e haber ve özel fincanlar gönderilmişti – kahve yapılması isteniyordu. Bir de garson istenmişti. Garson Özen’in kısa boylu, sarışın garsonu Yusuf olacaktı.

Cemal Ağabey’i Reşat’a:
- Hadi sen de gel, belki sen de içeri girersin demişti.

Cemal Ağabey, Yusuf ve Reşat kapının önüne geldiklerinde Yusuf’un eli ayağı titremeye başlamış, bunun üzerine Cemal tepsiyi Yusuf’un elinden alıp Reşat’a uzatmıştı.
Reşat’la birlikte içeriye girdiklerinde Reşat Önat hiç karşıya bakamıyordu. Kafası önüne eğik ilerliyor, Atatürk’ün yanına geldiğinde Atatürk sohbetini kesip Reşat’a bakıyor ve parmağıyla işaret ederek:

- Gel çocuk... diyordu.
Kahveyi alıp koyarken Reşat hala Atatürk’ün yüzüne bakamıyordu. Zaten Özen’in müşterisi olan Saffet Arıkan, Reşat’ı çok iyi tanıdığından haline kıs kıs gülüyordu.

Ve Ata’nın yüzünü gördü; yüzü balmumu gibiydi, hasta olduğu belliydi.

Sonra Reşat yavaş yavaş geri çekildi – adet üzerine kapıda beklemeye başladı. Atatürk döndü:

- Git çocuk... dedi.

Reşat Önat dışarı çıktı – sanki bir rüyadaydı.
Atatürk, on on beş dakika sonra dışarı çıktı; yine zorlukla merdivenlerden aşağıya indi.

Bu halsizlik Atatürk’ün bir asansöre ne kadar gereksinimi olduğunu ortaya çıkarmıştı. Bu yüzden o yaz Hipodrom’daki geçit alanına bir ek bina yapılacak; 29 Ekim törenlerinde Atatürk’ün çıkabilmesi amacıyla içine bir de asansör konacaktı. Hatta o tarihe kadar iyileşmeyebileceği düşünülerek, halka moral olsun diye – geçit törenini ayakta izliyormuş görünümünü verecek - özel yüksek bir koltuk imal edilecekti.

Ancak 26 Mayıs, Atatürk’ün Ankara’daki son günü idi
ve ne o asansörü, ne o koltuğu, ne olabilmeyi çok arzuladığı 29 Ekim geçit törenini,
ne de Ankara’yı bir daha görebilecekti.
Atatürk, kendi adını taşıyan bulvara çıktığında, beraberindekilerle; Özen Pastanesi’nin yanından hemen arkadaki Uçar Sokak’a geçti.

Şimdiki Galatasaraylılar Lokali’nin olduğu yerde, bahçe içindeki bir evde oturan ve o da çok hasta olan, Özen Pastanesi’nin müşterilerinden İktisat Vekili Şakir Kesebir’e ziyarete gitti.
Daha sonra da yapımı 30 Ocak 1937’de bitmiş olan Ankara Tren Garı’na gidildi. Vedalaşıldı ve trenle sevgili Ankara’sından Balıkesir’e hareket etti. Oradan da Bandırma üzerinden vapur ile İstanbul’a gidecek, tedavisine Savarona Yatı’nda devam edilecekti.

Gidiş, o gidiş oldu.

Aynı gara bir daha, 20 Kasım 1938 Pazar günü, saat 10:00’da,
bir şehir, bir ulus ağlarken,
Türk Bayrağı’na sarılı olarak gelebilecekti.
Ve aradan yıllar geçiyordu;


2005 yılına gelindiğinde yaşlı Reşat Önat, Vehbi Koç’un dört katlı binasının yerine yapılan kocaman binanın altında bulunan Koçbank şubesindeydi.
Bütün hatıralar yeniden canlanırken, yaşlı bedeni ile merdivenlerden güçlükle bankanın ikinci katına çıkıyordu.

İşlemleri bittikten sonra yine merdivenlerden aşağıya indiğinde,
duvarda asılı Vehbi Koç’un gülen yüzlü fotoğrafına bakıyor

ve çevresindeki gençler garip garip ona bakarken yüksek sesle:

- Eee, Vehbi Amca; sen daha hala asansörü yaptırma... diyerek tebessüm ediyordu.

Penguen
15-04-2007, 13:20
23 Ocak 2007 / Hrant Dink'in Cenaze Töreni

http://img244.imageshack.us/img244/9987/hrantif6.jpg

14 Nisan 2007 / Cumhuriyet Mitingi

http://img133.imageshack.us/img133/6065/mkemalzu1.jpg

Kaynak : Milliyet Gazetesi Arşivi

baron11
16-04-2007, 22:02
VcvlIGULbwA&NR

SARI SAÇLI MAVİ GÖZLÜM

Sana hasret sana vurgun gönlümüz
Neredesin mavi gözlüm nerde
Bu gemi bu Karadeniz
Sarı saçlım mavi gözlüm
Nerde nerdesin dost

Ararım izini Dolmabahçe’de
Bir daha dönmez mi bu yola giden
Nerde nerdesin dost
İçimde sen gözümde sen

Kurban olum yürüdüğün yollara
Kara peçe yakışmıyor kullara
Nerde nerdesin dost
Uyan bak bizim hallara

Bulutlar terinden dağlar kokundan
Sarhoştur sevdiğim Mahzuni bundan
Nerde nerdesin dost
Bir daha gel Samsun’dan
Sarı saçlım mavi gözlüm
Nerde nerdesin dost

Aşık Mahzuni ŞERİF

ÖZDOĞAN77
17-04-2007, 12:42
Atatürk diyor ki,


Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz. Fakat arkadaşlar, yorulmadan ne demek? Yorulmamak olur mu? Elbette yorulacaksınız. Benim sizden istediğim şey yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman dahi durmadan yürümek, yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir. Yorgunluk her insan, her mahlûk için tabii bir halettir, fakat insanda yorgunluğu yenebilecek mânevi bir kuvvet vardır ki, işte bu kuvvet yorulanları dinlendirmeden yürütür. Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlâtları, yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz.
--------------------------------------------------------------------------------

Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü uygar buluşlardan azami derecede istifade etmek zorunludur.
--------------------------------------------------------------------------------

Hiç bir zafer gâye değildir. Zafer, ancak kendisinden daha büyük olan gâyeyi elde etmek için gerekir en belli başlı vasıtadır. Gâye, fikirdir.

Zafer, bir fikrin istihsâline (elde edilmesine) hizmeti nispetinde kıymet (değer) ifade eder. Bir fikrin istihsâline dayanmayan bir zafer pâyidar olamaz (yaşayamaz). O, boş bir gayrettir.

Her büyük meydan muhare-besinden, her büyük zaferin kazanılmasından sonra yeni bir âlem (dünya) doğmalıdır, doğar. Yoksa başlı başına bir zafer, boşa gitmiş bir gayret olur.
--------------------------------------------------------------------------------

Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en hakiki mürşit ilimdir fendir.
--------------------------------------------------------------------------------

Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kaste ve fiile dayanan taassupkar hareketlerden sakınıyoruz.
--------------------------------------------------------------------------------

Biz kimsenin düşmanı değiliz. Yalnız insanlığın düşmanı olanların düşmanıyız.
--------------------------------------------------------------------------------

İki Mustafa Kemal vardır: Biri ben, et ve kemik, geçici Mustafa Kemal... İkinci Mustafa Kemal, onu "ben" kelimesiyle ifade edemem; o, ben değil, bizdir! O, memleketin her köşesinde yeni fikir, yeni hayat ve büyük ülkü için uğraşan aydın ve savaşçı bir topluluktur. Ben, onların rüyasını temsil ediyorum. Benim teşebbüslerim, onların özlemini çektikleri şeyleri tatmin içindir. O Mustafa Kemal sizsiniz, hepinizsiniz. Geçici olmayan, yaşaması ve başarılı olması gereken Mustafa Kemal odur!
--------------------------------------------------------------------------------

Ne mutlu "Türküm" diyene.
--------------------------------------------------------------------------------

Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.
--------------------------------------------------------------------------------

Bu millete çok şey öğretebildim ama onlara uşak olmayı bir türlü öğretemedim.
--------------------------------------------------------------------------------

Yurtta sulh, cihanda sulh.
--------------------------------------------------------------------------------

Memleketin efendisi hakiki müstahsil olan köylüdür.
--------------------------------------------------------------------------------

Doğruyu söylemekten korkmayınız.
--------------------------------------------------------------------------------

Beni görmek demek mutlaka yüzümü görmek demek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu yeterlidir.
--------------------------------------------------------------------------------

Türkiye Cumhuriyeti mutlu, zengin ve muzaffer olacaktır.
--------------------------------------------------------------------------------

Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.
--------------------------------------------------------------------------------

Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür.
--------------------------------------------------------------------------------

Süngülerle, silahlarla ve kanla kazandığımız askeri zaferlerden sonra, kültür, bilim, fen ve ekonomi alanlarında da zaferler kazanmaya devam edeceğiz.
--------------------------------------------------------------------------------

Zafer, "Zafer benimdir" diyebilenindir. Başarı ise, "Başaracağım" diye başlayarak sonunda "Başardım" diyebilenindir.
--------------------------------------------------------------------------------

Egemenlik verilmez, alınır.
--------------------------------------------------------------------------------

Milleti kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.
--------------------------------------------------------------------------------

Öğretmenler: Yeni nesiller sizlerin eseri olacaktır.
--------------------------------------------------------------------------------

Türk Milleti bağımsız yaşamış ve bağımsızlığı varolmalarının yegane koşulu olarak kabul etmiş cesur insanların torunlarıdır. Bu millet hiçbir zaman hür olmadan yaşamamıştır, yaşayamaz ve yaşamayacaktır.
--------------------------------------------------------------------------------

Biz Türkler tarih boyunca hürriyet ve istiklale timsal olmuş bir milletiz.
--------------------------------------------------------------------------------

Milletimiz davranışlarında ve gayretlerinde sarsılmaz bir bütünlük gösterdiği için başarılı olmuştur.
--------------------------------------------------------------------------------

Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, medenî insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık sayılamaz.
--------------------------------------------------------------------------------

Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım.
--------------------------------------------------------------------------------

Milli egemenlik öyle bir nurdur ki, onun karşısında zincirler erir, taç ve tahtlar batar, mahvolur. Milletlerin esirliği üzerine kurulmuş müesseseler her tarafta yıkılmaya mahkumdurlar.
--------------------------------------------------------------------------------

Cumhuriyet fikir serbestliği taraftarıdır. Samimi ve meşru olmak şartıyla her fikre saygı duyarız.
--------------------------------------------------------------------------------

Egemenlik kayıtsız ve şartsız milletindir.
--------------------------------------------------------------------------------

Gerçi bize milliyetçi derler. Ama, biz öyle milliyetçileriz ki, işbirliği eden bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların milliyetlerinin bütün icaplarını tanırız. Bizim milliyetçiliğimiz herhalde hodbince ve mağrurca bir milliyetçilik değildir.
--------------------------------------------------------------------------------

Bilelim ki milli benliğini bilmeyen milletler başka milletlere yem olurlar.
--------------------------------------------------------------------------------

Milli mücadelelere şahsî hırs değil, milli ideal, milli onur sebep olmuştur.
--------------------------------------------------------------------------------

Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.
--------------------------------------------------------------------------------

Milli his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli hissin gelişmesinde başlıca etkendir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir. Yeter ki, bu dil şuurla işlensin. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.
--------------------------------------------------------------------------------

Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır.
--------------------------------------------------------------------------------

Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz.
--------------------------------------------------------------------------------

Türk Milletinin istidadı ve kesin kararı medeniyet yolunda, durmadan, yılmadan ilerlemektir.
--------------------------------------------------------------------------------

Medeni olmayan insanlar, medeni olanların ayakları altında kalmaya mahkumdurlar.
--------------------------------------------------------------------------------

Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır.
--------------------------------------------------------------------------------

Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.
--------------------------------------------------------------------------------

Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.
--------------------------------------------------------------------------------

Biz dünya medeniyeti ailesi içinde bulunuyoruz. Medeniyetin bütün icaplarını tatbik edeceğiz.
--------------------------------------------------------------------------------

Bizim devlet idaresinde takip ettiğimiz prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların dogmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.
--------------------------------------------------------------------------------

Milletimiz her güçlük ve zorluk karşısında, durmadan ilerlemekte ve yükselmektedir. Büyük Türk Milletinin bu yoldaki hızını, her vasıtayla arttırmaya çalışmak, bizim hepimizin en kutlu vazifemizdir.
--------------------------------------------------------------------------------

İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir. Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin?
--------------------------------------------------------------------------------

Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın.
--------------------------------------------------------------------------------

Anaların bugünkü evlatlarına vereceği terbiye eski devirlerdeki gibi basit değildir. Bugünün anaları için gerekli vasıfları taşıyan evlat yetiştirmek, evlatlarını bugünkü hayat için faal bir uzuv haline koymak pek çok yüksek vasıflar taşımalarına bağlıdır. Onun için kadınlarımız, hattâ erkeklerimizden çok aydın, daha çok feyizli, daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar; eğer hakikaten milletin anası olmak istiyorlarsa.
--------------------------------------------------------------------------------

Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milletine canımı vereceğim.
--------------------------------------------------------------------------------

Gençler cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. Siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız. Yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. Cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz.
--------------------------------------------------------------------------------

Yüksek Türk! Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.
--------------------------------------------------------------------------------

Benim naçiz vücudum nasıl olsa bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacaktır.
--------------------------------------------------------------------------------

Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları! Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz... Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.
--------------------------------------------------------------------------------

Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir.
--------------------------------------------------------------------------------

Müsbet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek ana siyasetimizin açık dileğidir.
--------------------------------------------------------------------------------

Mualimler! Yeni nesli, Cumhuriyetin fedakâr öğretmenleri ve eğiticileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle mütenasip bulunacaktır.
--------------------------------------------------------------------------------

Milleti kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir millet, henüz millet namını almak istidadını keşfetmemiştir.
--------------------------------------------------------------------------------

Dünyanın her tarafından öğretmenler insan topluluğunun en fedakâr ve muhterem unsurlarıdır.
--------------------------------------------------------------------------------

Okul sayesinde, okulun vereceği ilim ve fen sayesindedir ki, Türk milleti, Türk sanatı, Türk iktisadiyatı, Türk şiir ve edebiyatı bütün güzellikleriyle gelişir.
--------------------------------------------------------------------------------

Türkiye'nin asıl sahibi ve efendisi, gerçek üretici olan köylüdür. O halde, herkesten daha çok refah, saadet ve servete müstahak ve layık olan köylüdür. Onun için, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin iktisadi siyaseti bu aslî gayeye erişmek maksadını güder.
--------------------------------------------------------------------------------

Ekonomik kalkınma, Türkiye'nin hür, müstakil, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin belkemiğidir.

Pit
18-04-2007, 13:20
Norvec dilinde "Mustafa Kemal gibi düsünmek" deyimi (sunum içerikli)

Sunum için mutlaka ingilizce veya Almanca bölümüne
tiklamanizi israrla tavsiye ederim.

Günümüzde ki alt kimlik, üst kimlik tartismalarina
çok iyi gönderme için dikkatinize sunulur.

_____
Mustafa Kemal Gibi Düsünmek!..

Tarih, 18 Mayis 2002... Yer, italya'nin Perugia
kenti...

Genç Türk isadami Utku Oguz, bilgisayarinda kayitli
son Atatürk fotografini projeksiyon makinesinin aydinlattigi duvara yansitip sözlerini tamamladi:

- iste, Anadolu aydinlanmasinin temeli olan Türk
Devrimi budur...
Perugia'nin önde gelen kisilerinin olusturdugu
Felsefe ve Tarih Kulübü'nün üyeleri ve konuklar büyük bir coskuyla alkisladilar genç adami.
Genç adam da bir saatlik ''1918 - 1939 arasi Türkiye ve
Atatürk Reformlari'' konferansinin gördügü ilgiden mutlu, biraz da Saskindi!..

Kulübün baskan yardimcisi italyan dostu bir süre önce, "su hayrani oldugun ve her karsilasmamizda bana anlatip durdugun
Atatürk'ü bizim kulüp üyelerine de anlatir misin?'' dediginde hiç tereddütsüz kabul etmis, ama böylesine yogun bir ilgi ve heyecanla karsilanacagini düsünmemisti...

Ama Utku Oguz için o 18 Mayis gecesini asla unutulmayacak kilan yorum,orada konuk olarak bulunan yasli bir Norveçliden geldi:

- Norveç dilinde ''Mustafa Kemal gibi düsünmek''
diye bir deyim vardir... Herhangi bir problem karsisinda, çözümü imkansiz oldugu düsüncesiyle
hemen kestirmeden teslim olma egiliminde olan, ne yapip edip bir çözüm üretmek için yaraticiligini zorlama zahmetine
katlanmak istemeyen ruh ve zihin tembeli kisilere söylenir bu
söz... Bu tip insanlara derhal, ''Hayir, yaniliyorsun bu problemin mutlaka bir çözümü olmali, biraz da Mustafa Kemal gibi düsün'' deriz... Ancak sizin bu geceki sunusunuzdan
sonra bu sözün arkasindaki anlami çok daha derin bir sekilde kavramis durumdayim; bu güzel fotograflar esliginde yaptiginiz sunusunuz bana bu yasimda bir sey daha
ögretti; yani benim anadilim olan Norveçceye yerlesmis olan eski bir deyimin arkasindaki gerçek ve derin anlami!.. Size bunun için minnettarim...

Genç Türk'ün gözleri yasardi... Dünyanin bir baska
ucundaki ülkenin anadiline bir deyim olarak yerlesmis büyük devrimciyi bir kez daha minnet ve özlemle andi... Yalnizca bir saatlik bir konferans olarak planlanan gece ancak
19 Mayisin ilk saatlerinde sona erebildi. Saatlerce süren tartisma ve yorumlar ise su ortak yargiyla sonuçlandi:

- Atatürk Devrimleri bütün ulkelere uygulanabilecek
evrensel bir reçetedir...

Zira din ve etnik ayrim temellerine dayanmayan çagdas devlet modeli ne kadar çok ülkede uygulanirsa, dünya o kadar daha
huzur ve baris içinde bir yer olacaktir...

Genç adam gecenin sessizliginde yürürken büyük bir iç sizisiyla ''Türk Devrimi'ni yikmak için yola çikan karsi
devrimciligin ülkeyi sürükledigi batakligi, 'baska çare yok' diyerek IMF'nin önünde boyun büken siyasetcileri''
düsündü. Sonra büyük bir heyecan ve coskuyla yasli
Norveçlinin bu kölelik zincirini kirmak için müthis bir formül sundugunu animsadi:

- Mustafa Kemal gibi düsünmek!.......
http://www.fatherofturks.com/AtaENGLISH_files/frame.htm
http://www.padredeiturchi.com/padredeiturchi_files/frame.htm

baron11
19-04-2007, 20:59
Büyükanıt'ın Atatürk'e mektubu

Balkan ülkeleri genelkurmay başkanlarının ilk toplatısı için Selanik'e gelen Genelkurmay başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, kentteki Türkiye Başkonsolosluğu'nun bahçesindeki Atatürk Evi'ni ziyaret etti.

http://img376.imageshack.us/img376/9476/3227317yh2.jpg

Babadağlı
22-04-2007, 11:52
''Gelecek demiryollarında''

Bakan, hem demiryolunda hem karayolunda hareket edebilen 12 mobil aracın hizmete sunulduğu, TCDD Behiçbey Kompleksi Tesislerinde düzenlenen törene katıldı.
http://www.lojiport.com/news_detail.php?id=3195

Vay be, adamların şimdi akıllarına geliyor. Gelecek demiryolundaymışmış...
Yüce Atam 84 sene önce yurdu demirağlarla örmüş, aradan geçen bunca seneye rağmen, siz bırakın bunu geliştirmeyi; mevcut durumu dahi koruyamamış, olan hatlar bile kullanılamaz hale getirilmiş. Bi de kalkmış yeni bir fikirmiş, buluşmuş gibi açıklama yapıyosunuz.

baron11
22-04-2007, 21:54
Yarın, 23 Nisan...

Babası öldü.
Yetim büyüdü.
Üvey evlat oldu.
Tutuklandı.
Hapse atıldı.
Sürüldü.
İşsiz kaldı.
(Şöyle yazıyordu o sıkıntılı günlerde kaleme aldığı günlüğüne: Harcamalarım fazla değil, zira gelirim hep az.)
Hastalandı...
Böbreklerinden.
Vuruldu...
Göğsünden.
Mesleğinden atıldı.
İdama çarptırıldı.
Kardeşleri öldü.
Çocuğu olmadı.
Boşandı.
Karaciğeri iflas etti.

Evet...
Mustafa Kemal bu.


Yarın, 23 Nisan.
"Neşe doluyor insan" klişeleriyle falan olmuyor bu iş.

Evladı olmayan bir yetimin, duygularını anlatın... Anlatın ki, o yetimin, evlatlarımıza bıraktığı hediyenin kıymetini anlasın evlatlarımız.

Bu bayram, onlara anlatıldığı gibi, folklorik bir müsamere coşkusundan ibaret değil çünkü... Anlatın ki, kökeninde barınan derin hüznü kavrasınlar.

İşte liste yukarıda.
Kısacık ömründe bir insanın başına ne felaket gelebilirse, gelmiş... Bunu anlatın.
Direnen...
Teslim olmayan ruhu anlatın.


Korkmasınlar engellerden.
Korkmasınlar yalnız kalmaktan.
Korkmasınlar işsizlikten.
Korkmasınlar parasızlıktan.
Korkmasınlar alçaklardan.
Korkmasınlar doğrulardan.

Yürek dediğin...
Sadece organ değil arkadaş.
Bunu anlatın. (http://www.sabah.com.tr/ozdil.html)

tdogan
26-04-2007, 09:35
'Bir takım şeyhlerin, dedelerin, seyyitlerin, çelebilerin, babaların, emirlerin arkasından sürüklenen ve falcılara, büyücülere, üfürükçülere, muskacılara talih ve hayatlarını emanet eden insanlardan mürekkep bir kütleye, medeni bir bir millet nazariyle bakılabilir mi?' M.Kemal ATATÜRK

DEVİR
26-04-2007, 17:20
BU SON SANSINIZ
'Huseyin her zaman oldugu gibi sabah ezaniyla uyandi. Karisi
kendinden once kalkmis ve salonu sabah namazi icin hazirlamisti.
Bazi sabahlar uykularina doyamayip namaza kalkamiyorlardi, ama
cevrelerindekilere kildiklarini soylemek zorunda olduklari icin,
o
zaman da vicdan azabi cekiyorlardi. Uykulu gozlerle Huseyin'in
imamliginda namazlarini kildilar.
Gunes de yavas yavas kendini gostermeye baslamisti. Ayse gidip
kizi Kubra ve oglu Furkan'i uyandirdi. Yavrucaklarin sabahin bu
saatinde kalkmalari onu uzuyordu, ama Islam Devrim Konseyi
ilkokullarin sabah alti bucukta egitime baslamasi kararini
aldigindan beri, baska sanslari kalmamisti.
Henuz yedi yasinda olan Furkan her sabahki gibi, aglamakli
aglamakli kalktiginda on bir yasinda olan Kubra kahvaltiyi
hazirlamakta annesine yardim etmeye baslamisti bile. Aile
sessizce
kahvaltilarini ederken TRT 1'de yayinyanan 'Islam'in
Sabahi'programini seyrettiler. Zaten fazla bir sanslari yoktu,
cunku Turk-Islam devrimi gerceklestigi gunden beri tum radyo ve
televizyonlar devletlestirilmisti ve Anadolu ve Trakya Islam
Federasyonu sabah saatlerinde dini programlar disinda yayinlara
izin vermiyordu. Gerci gun icinde de durum cok farkli degildi,
ama
hic olmazsa arada bir, korsan filmcilerden aldiklari Islam
devrimi
oncesi Turk filmleri veya yeni Amerikan filmleri seyrederek
eglenebiliyorlardi.

Ayse kizi Kubra'nin carsafini giydirirken bir an cocuklugunu
hatirladi.
Annesi her sabah okul onlugunu giydirdikten sonra upuzun
saclarini
guzelce tarar ve kizini opup koklayarak okula ugurlardi. Oysa
Kubra'nin okulda carsaf giyme zorunlugu oldugu icin, ne sacini
uzatmasinin bir anlami vardi, ne de guzel onlukler giymesinin.. .
Kizini hazirladiktan sonra Ayse kendi carsafini da giydi ve
ailece
evden ciktilar. Once Furkan devlet kresine, sonra Kubra okula
birakildi ve kari koca da calistiklari devlet dairelerine
gittiler. Huseyin sakallarinin biraz fazla uzadigini ve
kisaltmasi
gerektigini fark etti is yerine varinca. Tamam, sakal birakmak
zorunluydu; ama fazla uzadigi zaman da amirleri hemen
uyariyorlardi.

Ogle namazi saatinde her zamanki gibi okullar ve devlet
daireleri
tatile girdi. Ayse calismakta oldugu bakanlikta, Huseyin
ogretmenlik yaptigi okulda, Kubra da okulunun mescidine giderek
ogle namazlarini kildilar.
Furkan ise henuz namaz yasinda olmamasina ragmen, kres
egitmeninin
denetiminde abdest almasini ve namaz kilmasini ogrendigi kisa
bir
derse tabi tutuldu.

Aksam ezani saatinde devlet daireleri ve okullarda mesai
saatleri
bittigi icin tum aile yeniden evde toplandilar. Herkes kendine
gore yorgundu.
Ozellikle Ayse'nin cani cok sIkkindi. Birkac hafta icinde
Ramazan
baslayacakti ve midesindeki rahatsizlik nedeniyle oruc tutmakta
zorlandigi icin, Ramazanlar'i artik sevmiyordu Ayse. Oysa
devlet
dairesinde calistigi ve ozellikle de Ramazan aylarinda tum
devlet
isleri namazlara ve iftar saatlerine gore ayarlandigi icin,
gunluk
hayat Ayse icin iyice guclesiyordu. Islam devriminden once
oldugu
gibi, cani isteyenin orucunu Allah rizasi icin tuttugu,
istemeyeninse keyfi istedigi gibi tutmadigi gunleri dusundu.
Oysa
simdi oruc tutmamak neredeyse dine karsi cikmak gibi bir seydi
ve
bu da olacak sey degildi.

Ayse yattigi yerde bunlari dusunurken, Huseyin ise coktan
uyumaya
baslamisti ve ruyasinda babasini goruyordu. Babasi genelde
oldugu
gibi evde aksam rakisini iciyor ve cakirkeyif oldukca da Anadolu
turkuleri soyluyordu. O anda birden ruyasinda dairesindeki
amirini
gordu. Amiri her zamanki asIk suratiyla gunde en az uc kere
verdigi vaazlar indan birini veriyor ve ickinin, hatta muzigin
ne
kadar gunah oldugunu soyluyordu?'

Yukarida siradan bir Turk ailesinin Islam devrimi yapildiktan
sonra yasayacagi siradan bir gunun ozetini okudunuz. Bu size bir
sey ifade etti mi? 'Komik' mi dediniz, 'sacma' mi dediniz, 'hadi
canim sen de' veya 'yok devenin basi' mi dediniz? Siz ne dediniz
bilmiyorum, ama oturdugunuz yerde surdurdugunuz bu gaflet
uykusuna
devam ederseniz, uc-bes yil icinde bir sabah boyle bir
Turkiye'ye
uyanacaksiniz. Begenin veya begenmeyin! Bu tur laflari 'laiklik
paranoyasi' olarak gorenlere ise Iran Islam devriminin ardindan
ulkesinden kacmak zorunda olan bir aydinin su sozlerini
hatirlatmak isterim: 'Sah Pehlevi'nin Amerikanci ve emperyalist
rejiminden o denli bezmistik ki Islami seriat bile gelse, bundan
beter olamaz diyorduk. Iran Komunist Partisi (TUDEH) bile
Pehlevi'ye karsi, prensipte bile olsa, Ayetullah Humeyni'yi
destekler hale gelmisti. Oysa Humeyni gelip de Islam devrimi
gerceklestirildikte n sonra, Islami seriat baskisi altinda
yasamanin ne demek oldugunu ancak o zaman gorebildik. Sansli
olanlarimiz ulkeden kacti, o kadar sansli olmayanlarimiz ise su
anda ulkemizin topraklarinin altinda yatiyorlar! '

AKP hukumetinin basindan beri bir yalan ruzgâri olan ve Turk
ordusunu zapt u rapt altina almaktan baska hicbir seyi
hedeflemeyen AB (Avrupa
Birligi)
politikasi da artik AB (Arap Birligi) politikasina donustugune
gore, bu adamlarin artik nesini istiyorsunuz? Kafasi turbanli
cumhurbaskani eslerini mi, 'Islam hakki icin caizdir' deyip
ulkeyi
her acidan soyup sogana cevirmelerini mi, yoksa uluslararasi
havaalani apronunda deve kesen (ve yakalaninca once gorevden
alinip, sonra terfian Londra'ya tayin
edilen) burokratlarini mi?

BU SON SANSINIZ TURKIYE! Bu secimde de 'Hicbirine oy vermeye
degmez'
diye
sandiga gitmeyip, uykuya dalarsaniz, uyandiginizda adim adim
yaklasan seriatin artik dortnala kostugunu goreceksiniz.

SIYASI FIKRINIZ NE OLURSA OLSUN, YAKLASAN SECIMDE MUTLAKA VE
MUTLAKA OY VERIN VE TURKIYE'YI ORTACAG KARANLIGINA DONDURMEYE
NEVESLENEN AKP KADROLARININ HEVESLERINI KURSAGINA TIKIN!

Bu mesaji yedi kisiye gonderirseniz, yedi gun icinde bir
dileginiz
elbette gerceklesmeyecek, ama bu mesaji iletebildiginiz kadar
kisiye iletir ve uyarabildiginiz kadar insani uyarirsaniz, erkek
cocuklarinin 14 yasindan itibaren namaz kilmak ve kiz
cocuklarinin
12 yasindan tibaren kara carsaf giymek zorunda oldugu bir
Turkiye'den belki kurtulabiliriz.

BU SON SANSIN TURKIYE, INAN EN SON SANSIN!

-ALINTIDIR-
--

hıtec
26-04-2007, 18:06
kime oy verelim?

pyross
27-04-2007, 20:45
1923 den 2007 Cumhurbaşkanlarımız

ÖZDOĞAN77
28-04-2007, 16:51
http://img299.imageshack.us/img299/8247/apkagy7.jpg

Atatürk, 23 Ağustos 1925'te Kastamonu ve İnebolu'ya yaptığı seyahatlerde şapkayı halka göstererek giysi devriminin ilk işaretini verdi. "Biz her nokta-i nazardan medeni insan olmalıyız. Fikrimiz, zihniyetimiz, tepeden tırnağa kadar medeni olacaktır. Medeni ve beynelmilel kıyafet milletimiz için layık bir kıyafettir onu giyeceğiz." diyen Büyük Atatürk, araştırıp ihya eylemeye mahal yoktur. Medeni ve beynelmilel kıyafet bizim için, çok cevherli milletimiz için layık bir kıyafettir." diyerek, medeni yaşayışa uyan kıyafetin kabulü gerekliliğini belirtmiştir. Atatürk'ün uyarması üzerine daha 25 Kasım 1925 tarih ve 671 Sayılı Şapka Kanunu çıkmadan önce vatandaşlar şapkayı giymiş ve bu yenilik, medeni kıyafet değişimi olarak halk arasında iyi karşılanmıştı. Bundan sonra, cüppe ve sarık giymek yasaklanmış, bu kıyafetleri giyme hakkı yalnız din adamlarına tanınmıştı.

HAŞAT
03-05-2007, 22:02
- Bu villa kimin?
- KİRKOR EFENDİ'NİN PAŞAM!

- Şu Köşk?
- DİMİTRİ EFENDİ’NİN PAŞA HAZRETLERİ!

Ya şu ilerideki konak?
- SALAMON EFENDİ'NİN!

ATATÜRK bu kez, az ötedeki toprak damlı, virane bir evin sahibini öğrenmek için sorunca,
ADANALI gazi cevap verdi:
-RECEP ÇAVUŞ'UN PAŞAM!

ATATÜRK, bu duruma biraz üzülmüş, biraz da sinirlenmiş idi.Yanındakilere emir verdi:
-ÇAĞIRIN ŞU RECEP ÇAVUŞ'U!

RECEP ÇAVUŞ gelince; Bir asker selamından sonra,

-"EMREDİN PAŞAM" dedi.

Ata, bu kez Recep Çavuş'a sormaya başladı:
-Bu villa KİRKOR Efendinin, bu köşk DİMİTRİ Efendinin, şu konak SALAMON Efendinin, o virane de senin! Bu ERMENİLER, RUMLAR, YAHUDİLER ŞU BİNALARI DİKERKEN SEN NEREDEYDİN?

Recep Çavuş, yıllarca savaş meydanlarında koşturmanın verdiği gönül yorgunluğuyla cevap verdi:

- SİZİNLE BERABERDİM PAŞAM! TRABLUSGARP'TA, ÇANAKKALE'DE, SAKARYA'DA!.........

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK, bu cevap karşısında gözyaşlarını Hem yanaklarına,
Hem de yüreğinin ta derinliklerine akıtır!


“ Evet, RECEP ÇAVUŞ HAKLIDIR.Trablusgarp'ta, Çanakkale'de, Sakarya'da, Dumlupınar’da TÜRK'ÜN istiklalini korumak için savaşırken Adana'da toprak damlı
bir kulübe yapmaya ancak zaman bulabilmiştir. “

“ RECEP ÇAVUŞ, TÜRK'ÜN YALNIZ İSTİKLALİNİ DEĞİL; NAMUS VE ŞEREFİNİ DE KORUMUŞTUR. MEMLEKETİN BÜTÜN ZENGİNLİKLERİNE SAHİP OLAN AZINLIKLAR DAPARA VE MÜLKLERİNİN ÜSTÜNE YENİLERİNİ YIĞMAKLA MEŞGUL OLMUŞLARDI !.. “

pride
04-05-2007, 21:41
ATATÜRK ün ABD halkına seslenişi....ben ilk defa gordum ızledım bu yasıma geldim tv lerde bile gormedım ...

http://www.gunesintamicinde.com/ataturk-gibi-bir-devlet-adami/

HAŞAT
06-05-2007, 13:02
ATATÜRK ün ABD halkına seslenişi....ben ilk defa gordum ızledım bu yasıma geldim tv lerde bile gormedım ...

http://www.gunesintamicinde.com/ataturk-gibi-bir-devlet-adami/

Çok teşekkür ederim. Elinize sağlık.Sevgiler:super: :super: :super:

Golfer
11-05-2007, 02:24
Hala değerini bilmeyenlere..

Bugün milenyumun hiç şüphe yoktur ki tek devlet adamı Mustafa Kemal ATATÜRK’tür. Çünkü O, yılın değil asrın lideri olabilmeyi başarmış tek liderdir.
Bill Clinton

O’nu sizler layıkıyla takdir edemezsiniz. Büyüklüğünü gereği kadar ölçemezsiniz. O, yüce bir dağa benzer. Eteğinde yaşayanlar, bu yüceliği fark edemezler. Bu dağın azametini kavrayabilmek için O’na uzaklardan bakmak gerekir.
Claude Farrere

ATATÜRK sağ olsaydı, dünyanın görüntüsü bugünden çok başka olurdu. Keşke sağ olsaydı da, biz o büyük adamın izinden gidebilseydik.
Winston Churchill

Benim üzüntüm, bu adamla tanışmak hususundaki şiddetli arzumun gerçekleşmesine artık imkan kalmamış olmasıdır.
Franklin D.Roosevelt

Ben şimdiye kadar on beş hükümdar ve cumhurbaşkanı ile özel ve resmi konuşmalar yaptım. Bu geceki kadar ezildiğimi hatırlamıyorum. Mustafa Kemal’de büyük bir ruh kudretinin esrarı var.
Sir Charles Townshend

ATATÜRK’ün askerlik tarafına hayret etmiyorum. Her meslekte deha sahibi insanlar vardır, buna şaşılmaz. Fakat İsviçre Medeni Kanunu’nu kabul etmek ve Türkiye’de yürürlüğe koymak! Bu adeta dehanın da üstünde bir şey. İşte buna hayranım!
Edouard Herriot

Askerlik dehasıyla, insanlık idealini O’nun kadar nefsinde birleştirmiş bir adam tanımıyorum. Şu anda hiçbirinizi değil, büyük istidadı ile Mustafa Kemal’i görmek için neler vermezdim.
General Douglas McArthur

Kahramanlıklarını göz önüne aldığımda, özetle diyebilirim ki, tarihte ülkesi için, Mustafa Kemal Atatürk’ten daha büyük işler başarmış hiç kimse yoktur.
Tarquin Olivier

Atatürk, tarihin Türk ulusuna ve insanlığa bir armağanıdır.
Klaus Liebe

Atatürk, bütün insanlık için gerçek bir onur simgesi.
UNESCO


En çok da bu sözünü seviyorum. Harikasın be atam, sonuna kadar izindeyiz..

Büyük olmak için hiç kimseye dalkavukluk etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın. Memleket için gerçek ülkü ne ise onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. Herkes sana karşı çıkacaktır, herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır, fakat sen buna dayanıklı olacaksın. Önüne sonu gelmeyen engeller çıkacaktır. Kendini büyük değil; küçük, zayıf, kimsesiz ve araçsız kabul edecek, kimseden yardım gelmeyeceğine inanmış olarak bu engelleri aşacaksın. Bundan sonra da sana “Büyüksün” derlerse bunu söyleyenlere güleceksin.

Mustafa Kemal ATATÜRK

onursal
23-05-2007, 21:28
Cumhuriyet'in ilanından sonra, İstanbul'da bir resepsiyon verilir.
Tüm Dünya Ülkelerinin elçileri ve ataşeleri de davet edilir.

Davet güzel bir şekilde devam etmektedir, fakat İngiliz ataşesi olan Binbaşının bakışları Atatürk‘ün gözünden kaçmaz.
Bütün davet boyunca kendisine dik dik bakmıştır ve bakmaya devam etmektedir.

Ne olduğunu öğrenmek için yaverini gönderir.
Yaver Mustafa Kemal'e şöyle der:
-Paşam; kendisine size karşı neden ters bir tavır takındığını sordum, o da bana Mustafa Kemal'in Çanakkale'de babasını öldürdüğünü söyledi.

Bunun üzerine Atatürk şöyle der.
-GİT SOR BAKALIM BABASININ ÇANAKKALE'DE
NE İŞİ VARMIŞ?…

varjan
28-05-2007, 15:53
Saat Kac" Mustafa Kemal Atatürk' ün Son Dakikalarının Anlatıldığı Belgesel

TOBB Tv

(Belki önceden seyreden vardır, ama yinede hatırlatmak istedim.....)

İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN (http://tv.tobb.org.tr/TOBBPORTAL/TR/Yayin/OnDemand.aspx?F6E10F8892433CFFAAF6AA849816B2EF65EE FD1584C88A42)

tdogan
06-06-2007, 00:11
Ek yapmak zorunda kaldım... lütfen kaçırmayın...

PARK
22-06-2007, 20:13
Ek yapmak zorunda kaldım... lütfen kaçırmayın...

çok harika sözler herkesin okumasını tavsiye ederim .........................

elektrik-çi
24-06-2007, 17:19
ATATÜRK ün ABD halkına seslenişi....ben ilk defa gordum ızledım bu yasıma geldim tv lerde bile gormedım ...

http://www.gunesintamicinde.com/ataturk-gibi-bir-devlet-adami/

bende ilk defa izledim ATATÜRKÜ izlemek güzeldi elinize saglık

PARK
24-06-2007, 17:28
ATATÜRK ün ABD halkına seslenişi....ben ilk defa gordum ızledım bu yasıma geldim tv lerde bile gormedım ...

http://www.gunesintamicinde.com/ataturk-gibi-bir-devlet-adami/

çok harika elinize saglık.........................

hakanen
30-06-2007, 11:08
ATATÜRK'ÜN 2006 GENÇLİĞE HİTABESİ


Bugün 10 Kasım 2006, Yüce lider Mustafa Kemal Atatürk ebediyete gideli 68 yıl oldu. Atatürk Anıtkabirde yatmakta olduğu mezarından kalkıp, bir Türkiye'de olanlara baksaydı ne derdi, sizce: isterseniz biz bir kurgulayalım:




Ey Türk Gençliği,

Bugün 10 Kasım 2006, Cumhuriyeti birlikte kurduğumuz 1923'ten bu yana 83 yıl geçti. Ben sana Türk Cumhuriyeti ile birlikte koruman ve kollaman için bir çok miras bırakmıştım, bunlardan en önemlisi Akılcılık ve Bilimdi. 83 yılda sen Aklı ve Bilimi ayaklar altına aldın ve yine Şeyhlerin, Tarikatların ve Meczupların peşinden gittin.

Benim naçiz vücudumun bir gün toprak olacağını, ama Türkiye Cumhuriyetinin ilalebet payidar kalacağını sana söylemiştim. Nitekim ben bu dünyadan göçeli 68 yıl oldu!

Bu sırada Türkiye Cumhuriyetinde neler oldu?

1. Dünya Savaşında ve İstiklal Harbinde döktüğümüz binlerce şehidin kanı boşuna mı aktı ve onların şehit ruhları şu anda Türkiye'yi izlerken mutlular mı? Sana haklarını helal ediyorlar mı?

20 Ekim 1927'de sana ne demiştim: 'Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilalebet muhafaza ve müdafaa etmektir.'

Sen ne yaptın?

2006'da birinci vazifenin Türk istiklal ve Türk Cumhuriyetini ilalebet yok etmek isteyen kurumlarla ve yapılarla içiçesin! Çöpe elimle atmış olduğum SEVR'i hortlatmak ve seni parçalamak isteyen Avrupa Birliği ve Amerika ile Stratejik Müttefik haline gelmişsin . O Amerika ki, bizim Lozanımızı imzalamamıştı, O Avrupa ki, bizim ülkemizi işgal etmiş, ancak bir İstiklal savaşı ile bu ülkeden atılmış ve denize dökülmüştü.

Ey Türk Gençliği!

Kendine gel!

Sana bıraktığım hiç bir tavsiyeyi ve öneriyi yerine getirmedin! 2006'da ülkeni kendi ellerinle yabancı ülkelerin istihbarat sistemlerine peşkeş çekiyorsun!

Ben sana ne demiştim:

İstikbalde dahi, seni bu kurduğumuz Cumhuriyet Devrimi hazinesinden mahrum etmek isteyecek dahilî ve harici bedhahların olacaktır.

Titre de kendine dön artık! Bir bak etrafına ve Türkiye'yi yönetenlere! Ben kurduğum Cumhuriyetin ne hale getirilmeye çalışılacağını, Türklerin köleleştirilmeye çalışılacağını çok daha önceden görmüş ve seni bu konuda uyarmıştım:

Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler.

Demiştim sana, 1927'de ! Ne oldu 2006'da?

Yani binlerce şehit kanı üzerine kurulmuş olan Cumhuriyeti yönetenlerin iktidara gelenlerin GAFLET, DALALET ve HATTA HIYANET içinde olabileceğini söylemiş, gözlerini, aklını ve tüm idrakını açık tutmanı emretmiştim. İşte dediklerim bir, bir çıktı! Hainler ülkeni yok ediyorlar!

Sen ne yaptın?

Benim kurduğum Demokratik ve Laik Türkiye Cumhuriyetinin başına, benim yapmış olduğum Devrimleri yok etmek için yemin etmiş, bu yemini de her yerde açıkca ilan etmiş bir grup meczubu bir kaç günlük pirinç, on somun ekmek ve üç beş kuruş dolar karşılığı getirdin ve Cumhuriyet Devrimlerini üç beş kuruşa sattın! Ben sana böyle mi emretmiştim? Biz o İstiklal harbini olmayan çarıklarla, olmayan pirinçle, olmayan ekmekle, olmayan dolarlarla yapmıştık. Olmayan bir ulustan, bir millet yaratmıştık.

Kubilay olayında asıp, tükettiğimizi sandığımız meczupların ve Türk düşmanlarının bir gün Türkiye'nin başına geleceğini biliyordum! Biliyordum ki, sana bu hitabeyi okumuştum.

Ama sen o Hitabeden hiç bir şey anlamamışsın!

Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.

Demiştim sana,

Kalelerin düştü, bir zamanlar İngiliz donanmasının demir attığı İstanbul'u şimdi Galataport, Haydarpaşaport, Haliçport ve nihayet İstanbul-PORT projeleriyle Yahudiye ve Emperyalistlere peşkeş çekiyorsun. Petro-kimya fabrikaların işgal edildi, haberleşmen işgal edildi, ağır sanayin işgal edildi, demir-çelik endüstrin işgal edilmek üzere, bankaların ve ekonomin işgal edildi. Bütün tersanelerine ve limanlarına bir zamanlar senin toprakların olan Irak'ı işgal etmiş İngiliz ve Amerikalılar giriyor.

NATO denen bir anlaşma ile bizim yaptığımız tüm egemenlik ilkelerini tarihe kaldırmışsın! Ne oldu!

Hiç mi açıp da İstiklal savaşını nasıl yaptığımıza ve bu ülkeyi nasıl kurtardığımıza ait bir sayfa bir şey okumadın! Nasıl ülkeni böylesine kolay bir kaç yıllık karına düşmana peşkeş çektin.

Bir işgal edilmemiş Ordun kaldı! Onun da öğrendiğime göre geçenlerde başına çuval geçirilmiş! Meczublarla gayet iyi geçinen ve benim resmimi brövelerden çıkarıp, tüm anımı yok etmek isteyen bir densizin başkomutan olduğu zaman Ordunu da parçalamak ve dağıtmak istemişsin.

Biz Teşkilat-ı Mahsusayı ve sonra onunla birlikte Cumhuriyeti bunun için mi kurduk?

Bir tek vatansever Teşkilatı Mahsusa torunu kalmamış mıdır ki! Ülkenin istihbaratı böylesine düşmana terk edilmiştir?

Sana demiştim ki!

Hattâ bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir.

İşte hepsi çıktı. Neden zamanında önlemini almadın?

Bak halkın fakir ve borç içinde!

İktidar sahipleri 'Ben herşeyi pazarlamaya mükellefim' diyerek, ülkeni düşmana pazarlıyorlar. Halka düşman bu meczuplar 'Şehit analarına hakaret edip', benimle omuz omuza savaşmış halkıma 'Ananı da al git!' diyebiliyorlar. Egemenlik Milletin elinden çıkıyor.

Hani nerde benim anladığım Türk Genci ve Gençliği?

Ne demiştim sana 5 Şubat 1933'de Bursa'da,

Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Ben böyle bir Türk Gençliğini kabul etmiştim ve Cumhuriyeti onlara bırakmıştım.

Boynuna haç, kulaklarına ve ortalığa açmış olduğu göbeğine küpe takıp, omuzuna dövme yaptıran, Köşe dönmek için elli takla atan, ' Benim Vatandaşım İşini Bilir' diye her türlü ahlaksızlığı bir değer haline getirmiş, benim hiç bir söylediğimi anlamamış, ya da Tarikatların veya Şeyhlerin peşinden giden bir gençliğe bırakmadım ben bu Cumhuriyeti.

Nerde benim Üniversitelerim, Nerde benim Üniversitelilerim?

Ben bu ülkeyi kendi çıkarları için ne kadar gerici ve meczup varsa onlarla takiyye ilişkilerine giren şirket patronu Rektörlere, Üniversitelerinde Ermeni Konferansları düzenleyen ve düşmanlarımıza koz vermeye çalışan Profesörlere, Türbanı ve çarşafı varolmalarının tek nedeni haline getiren Üniversite öğrencilerine bırakmamıştım.

Nerde benim gerçek Öğretim Üyelerim, Rektörlerim, Üniversitelilerim?

Bir kişi de mi kalmadı, şu benim hitabelerimi millete hatırlatacak? Bir kişi yok mu bu Cumhuriyeti kurmak için dökmüş olduğumuz kanların hesabını soracak!

Ey Türk Gençliği! Sana ne demiştim ben!

Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!

Sen ne yaptın!

Sadece benimle alay ettikleri, rakı-leblebimle dalga geçtikleri, beni 'Karga Kovalayan Sapık Padişah' olarak ilan ettikleri, bizim 'Ermenileri ve Kürtleri kestiğimizi söyledikleri' için düşmanlardan Nobel ödülü alan Yahudi yazarlara veya asil kanımızla ilgili cümlelerimle alay eden Ermeni bozuntusu yazarlara ifade özgürlüğü adına erişilmez payeler verdin!

İfade özgürlüğünde sen önce İstiklal Savaşını kendi halkına ifade edebildin mi?

O Yahudiler ki, Kurmuş oldukları Locaları ben 10 Ekim 1935'de kapatmıştım.

Biliyordum Büyük bir İsrail kurma planı için çalıştıklarını! Birinciyi ben öldükten 10 yıl sonra kurdular, ikinciyi de şimdi kurmaktalar. Ben yaşasaydım, Yahudilere bir devlet kurdurur muydum orada!




Ey Türk Ordusu!

Asıl sözüm sanadır! Sen bu Türk Gençliğinin başına geçmeli ve Cumhuriyet Devrimlerini savunmalıydın! Hiç bir meczubun bu ülkenin başına geçmemesini sağlamalıydın! Çünkü bu Cumhuriyeti biz seninle kurduk ve seninle ebediyete kadar payidar kılacaktık.

Cumhuriyeti koruma görevini de sana verdik!

Söyle sen ne yaptın!

Kafana geçirilen Amerikan yıldızlarıyla dolu çuvallardan sonra dönüpte beni hatırlamaya veya Kara Harp Okulunda numaram okunduğunda ' KALBİMİZDE' demeye utanmıyor musun? Ben ülke düşmana satılırken, hiç bir tepki göstermeyen ve kılını kıpırdatmayan subayların kalbinde olmak istemiyorum.

Bunlar benim subaylarım değiller!

O Subaylar gitsinler, kendilerine başka bir Atatürk bulsunlar!

NATO isimli pakta girdikten sonra bir özgürlüğün ve bir egemenliğin kaldı mı? Öğrendiğime göre Kürtler bizim sınırlarımızda bir devlet kuruyorlarmış, sonra da bizden toprak talebinde bulunacaklarmış, aynı Ermeniler gibi! Bunlar olurken senin aklın nerdeydi!

Biz sana Teşkilat-ı Mahsusa da böyle mi öğrettik?

Söyle Türk Ordusu, yoksa sen Türk Gençliğinin bir parçası değil misin?

Ülkenin başına Cumhuriyeti, Anayasayı, Devrimleri, Laikliği, benim sana miras bıraktığım herşeyi yoketmek isteyen bir grup getirilmiş durumda,

Sen ne yapıyorsun Gençliğe Hitabe adına!

Ülkenin kaleleri, tersaneleri, fabrikaları, haberleşme ağın, üniversiteleri düşmanlar ve Kürtçüler tarafından zaptedilmiş durumda!

Ey Türk Ordusu! Bu ahval ve şerait içinde sen ne yapıyorsun?

Kafana geçirilen çuvallardan sonra bir de kafanın kesilmesini mi bekliyorsun harekete geçmek için ?!

Merak etme, sen beni anarken her 10 Kasım'da,

O mezcuplar ve işbirliklikçileri keseceklerdir kafanı yakında!




Ey Türk Gençliği ve Ey Türk Ordusu!

Bugün 10 Kasım ve beni anıyorsunuz!

Beni anmayınız!

Türkiye Cumhuriyetini söylediğim ilkeler doğrultusunda ve Gençliğe Hitabeye, Bursa Nutkuna layik bir biçimde korumadıktan sonra beni anmayınız! Bu ikiyüzlülük biz Cumhuriyet Devrimi Şehitleri çok daha fazla üzer. Bakın tüm şehitler mezarlarının başında oturmuş ağlıyorlar!

Siz bizi anlamadınız!

Bizi anlamayanların ve yolumuzdan gitmeyenlerin bizi anmaya hakları yoktur!

Ülkeyi ve Cumhuriyeti meczuplara, vatan hainlerine terk edenlerin bizi anmaya hakları yoktur!

Biz Devrim Şehitleri artık anlıyoruz ki,

Ne sen Türk Gençliği,

Ne de sen Türk Ordusu,

bizim size bırakmış olduğumuz Cumhuriyeti korumaya artık muktedir değilsiniz! Ülkeyi düşmana teslim etmek üzeresiniz!

Sana son sözüm şudur Ey Türk Gençliği!

Eğer sen benim kurmuş olduğum bu Cumhuriyeti koruyup, kollayamayacaksan ve Demokrasi yalanlarıyla ülkenin yönetimini bir avuç meczupa ve şeyhe teslim edeceksen, çekil bir kenara!

Çekil bir kenara!

Biz mezarlarımızdan kalkıp geliyoruz!

Biz Çanakkale Şehitleri,

Biz Balkan Şavaşı Şehitleri,

Biz İstiklal Savaşı Şehitleri,

Mezarlarımızdan şahlanıp, geliyoruz!

Bizlerin kalbindeki inanç,

Medeniyyet dediğin o tek dişi kalmış canavarı boğar!

Biz şehitler sizi izliyoruz!

Ve biz Devrim Şehitleri

Hep birlikte tekrar şahlanıp,

Cumhuriyeti kurtarmaya geliyoruz!


DOÇ.DR.ÜMİT SAYIN

baron11
12-07-2007, 17:55
Türk Dil Kurumu 75. Yılını Kutladı

12 Temmuz 2007 Türk Dil Kurumunun kuruluşunun 75. yılı. 12 Temmuz 1932 tarihinde ulu önder Atatürk’ün isteği ile kurulan Türk Dil Kurumu, 75. kuruluş yıl dönümünü çeşitli etkinliklerle kutladı.


Milliyetin çok bariz vasıflarından biri dildir.
Türk milletindenim diyen insan, herşeyden evvel ve mutlaka
Türkçe konuşmalıdır.

Mustafa Kemal Atatürk

baron11
16-07-2007, 08:56
''Cumhuriyet:Fikren,ilmen,bedenen,kuvvetli ve yüksek karekterli Muhafızlar ister''

Mustafa Kemal ATATÜRK

tdogan
17-07-2007, 00:34
http://www.gunesintamicinde.com/ataturk-gibi-bir-devlet-adami/

SESI ACIN VE IZLEYIN!! DAHA ONCE GORMEDINIZ!! Tabii başka bir arkadaş göndermediyse...

Yıllardır 10. yıl nutku ve bildiğimiz kısa hızlı görüntüleri dışında bir film çekimini görmemiştim...

mystified
02-08-2007, 01:51
Farklı ses tonlarında Atatürkçülük:

Böyle yemin olmaz /Emre Aköz/ Sabah

Atatürk inkılapları " deyince hepimizin aklına Atatürk ( 19231938 ) döneminde yapılan reformlar geliyor. Cumhuriyetin kuruluşu... Hilafetin kaldırılması... Latin alfabesine geçiş... Saat, takvim ve ölçülerde Batı standartlarının kabulü... Medeni Kanun... Soyadı Kanunu ve diğerleri...
Bu reformların bazıları eleştirilmiştir: Mesela kalkınmayla Latin alfabesinin hiçbir ilişkisi yoktu. Japonya ekonomik atılımını yaparken Latin alfabesini mi kullandı?
Öte yandan, o eleştirileri yapanlar da dahil olmak üzere vatandaşlar bu inkılapları benimsedi. Uysa da benimsedi, uymasa da!
Örneğin ' paşa' deyip duruyoruz. Bu yaptığımız 'lakap ve unvanların' kaldırılmasına ilişkin 1934 tarihli kanuna aykırı. Ama kimse, "Bu kanunu lağvedelim" demiyor.

Gelelim ' Atatürk ilkeleri'ne...
Bir arkadaşıma sordum: Atatürk ilkeleri nelerdir? Saymaya başladı: " Laiklik, milliyetçilik, cumhuriyetçilik, devletçilik, devrimcilik ... Kaç etti? Beş... Bir tane daha vardı... Neydi yahu?" Halkçılık mı? "Hah, evet halkçılık."
Vaziyete bakar mısınız?
Atatürk ilkeleri denince insanlar hep o altı maddeyi saymaya çalışıyor. Nedir bu altı madde? Çok açık: CHP'nin ' 6 Ok'u...
Yani bir kişi, " Atatürk ilkelerine bağlıyım " dediği anda " CHP'nin ilkelerini benimsiyorum " demiş oluyor.
Milletvekili yemininin bir bölümü nasıl?
"... Atatürk ilkelerine bağlı kalacağıma... namusum ve şerefim üzerine ant içerim. "
Çok tuhaf bir durum.
Seçimlerde CHP ile kıyasıya yarışan AKP MHP ve diğer milletvekilleri Meclis'e geldiklerinde Atatürk kisvesi altındaki CHP ilkelerine bağlılık yemini edecek!
"Laiklik" anayasanın değişmez maddesi. "Cumhuriyet" zaten devletin biçimi.
Diğer ilkeler ise siyasetin ve ekonominin alanına giriyor. Mesela niye "Devletçi" olacakmışız? Liberalizmi savunamayacak mıyız? Ben milletvekili olsam, asla "Devletçilik" üzerine yemin etmek istemem.
"Halkçılığın" günümüzdeki anlamı ne? Tarihten bihaber olanlar, bu ilkenin " Halkımı seviyorum " demek olduğunu sanıyor. İşin komiği, aynı halk, arkadaşların tutmadığı partiye oy verince "cahil cühela takımı" oluveriyor.
Ya "Devrimcilik"? 2007 yılında kim, kime karşı "devrim" yapacak? Söyleyin de öğrenelim.

Bu çelişkiler ve tuhaflıklar, Atatürk adeta bir fetiş haline getirildiği için ortaya çıkıyor.
Ancak bir taraf "gelin şu ülkeyi normalleştirelim" dedikçe, diğer taraf daha da keskinleşiyor.
Örnek mi? Genelkurmay 2. Başkanı Org. Ergin Saygun, 1 Haziran günü Atatürk'e ilişkin olarak şöyle demişti: "' Allah O'nu başımızdan eksik etmesin. Allah O'na uzun ömürler versin. " Amin!

mystified
02-08-2007, 01:53
İçini Dolduralım /Engin Ardıç /Aksam

Başlığa bakıp da “erotik” bir yazı yazacağımı sanmayınız, altı oktan sözedeceğim.

Altı ok, altı ilkeyi simgeliyordu... Bunların “cumhuriyetin temel ilkeleri” olduğu söyleniyordu, aynı zamanda “kendini devletle özdeş sayan” Cumhuriyet Halk Partisi’nin de temel ilkeleriydi, bayrağına da girmişti... Nelerdi bunlar?

Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, devrimcilik, devletçilik, halkçılık, laiklik... Güzel şeyler. Hiçkimse ağzını açamaz, hiçkimse karşı çıkamaz. Akan suları durduran bir ilkeler ki ilelebet payidar kalacak bir ilkeler...

Aralarında demokrasi, düşünce özgürlüğü, inanç özgürlüğü, sosyal adalet, hukuk devleti falan gibi kavramlar yok. O kadarcık kusur kadı kızında bile bulunur. Nobody is perfect...

Bakalım bu güzellikler uygulamada ne sonuç vermiş, nasıl yorumlanıp nasıl hayata geçirilmiş? Şu lafların içini dolduralım:

1) Cumhuriyetçilik: Şekilde kaldı. Değişmez ve putlaştırılan bir cumhurbaşkanı, padişahın yerine geçirildi, o kadar. Tek parti diktası kuruldu. Halka, serbest seçimle yönetici değiştirme hakkı da tanınmadı. Celal Bayar’a kadar hiçbir devlet başkanımız seçim kazanarak gelmemiştir, bu Osman Gazi için de geçerlidir, “İsmet Gazi” için de...

2) Milliyetçilik: Irkçılığa dönüştürüldü. “Güneş-dil teorisi”, “Hitit Türkleri” gibi bilim dışı olmadık saçmalıklar icat edildi. Eğitimde beyin yıkama yolu seçildi. Faşist İtalya ve Almanya’dan, komünist Rusya’dan “yavrukurt örgütü”, “gençlik spor şenlikleri” gibi uygulamalar ithal edildi. Azınlıkların bir kısmı gönderildi, kalanlar da baskı altına alındı. Yasal kılıf içinde de olsa “etnik temizlik” yapıldı. Temizliğin yasal olmayan kısmı daha önce başkaları tarafından yapılmış, asmaya kesmeye artık gerek kalmamıştı. “Kamu görevlerinin dışında tutmak”, “özel vergi salmak” gibi daha ince yöntemler uygulandı.

3) Devrimcilik: Asla bir “sosyal devrim” şeklinde algılanmadı. Devrim, bir “yaşama biçimi devrimi” oldu ve serpuş, yazı, takvim, tatil günü vesaire değiştirildi. Ecevit bunlara “üstyapı devrimi” demiştir ama bunun hatırlatılması bugün birçok ulusalcıyı rahatsız edecektir. Türk devrimi Fransız devrimine benzetilmeye çalışıldı ama uzaktan yakından ilgisi yoktu.

4) Devletçilik: Ekonomide serbest piyasa düzeninden güdümlü ve tekelci devlet kapitalizmine dönüldü. Bu yüzden yokluk ve kıtlık çekildi. Yabancı sermaye kovulduğu, yerli sermaye çok yetersiz kaldığı için dişe dokunur hiçbir yatırım yapılamadı, yoksulluk ve geri kalmışlık çemberi kırılamadı.

5) Halkçılık: Lafta kaldı. Halka hiçbir özgürlük bırakılmadı. Lafta kalan halkçılık kavramı daha sonra “köycülük ve köylücülük” şeklinde yozlaştırıldı, ama köylüyü kalkındırmak değil, onu kontrol altında tutmak amacı güdüldü. Sosyal değişim istenmedi. Köylüyü işçi sınıfına dönüştürmek hiç mi hiç arzu edilmedi, toplumsal hareketlilikten çok korkuldu.

6) Laiklik: Klasik tanımı olan “din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması” değil, “dinin devlet tarafından baskı altına alınması” şeklinde yorumlandı. Din adamı devlet memuruna dönüştürüldü, merkezi din otoritesi başbakanlığa bağlandı. “Ruhban sınıfı” tasfiye edildi. (İslam’da ruhban sınıfı yoktur diyenlere inanmayın, vardır. Olmaması sosyoloji bilimine aykırı kaçardı.) Baskı altına alınan din, daha sonra “patlama” şeklinde gündeme geri geldi. Tıpkı, darbe ya da muhtıralarla baskı altına alınan halk iradesinin daha sonra çok daha güçlenmiş olarak geri dönmesi gibi!...

Altı ok zagonunun hüküm sürdüğü yıllarda ayrıca basın özgürlüğü de yoktu, sendika özgürlüğü de yoktu, grev ve lokavt hakları da yoktu.

İşte gördünüz, halk fırsatını bulur bulmaz onu niçin başından attı ve 1950 yılından beri CHP’ye iktidar vermiyor, anladınız.

Ama isterseniz, halkın özgürlük ve refah arayışını “karşıdevrim” olarak niteleyip elli yedi yıl daha nal toplamaya devam ediniz. Mustafa Sarıgül bile “bu şekilde CHP ancak 2059 yılında seçim kazanır” diyor...

Kendisini düzeltiyorum, 2159 yılında bile kazanamaz! Deniz Baykal, Irmak Kaykal, Dere Çaykal, Mustafa Sarıgül, Mahsun Kırmızıgül, Yılmaz Morgül, hiç farketmez.

ally_mcbeal
02-08-2007, 08:51
her yerde engin ardıçın saçmalıklarını okumaktan bıktım. chp ilkelere hakkıyla sahip çıkamamışsa bunun atatürkle ilgisi ne?

ally_mcbeal
02-08-2007, 09:27
(1922'de Türk ordularının zaferi neticesi Anadolu'daki emelleri gerçekleşmeyen İngiltere'nin Türk düşmanı olarak bilinen Başbakanı Lıoyd George, Parlamento'da kendisine yöneltilen suçlama ve tenkitleri şöyle cevaplandırmıştır): "Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki o büyük dahi çağımızda Türk Milleti'ne nasip oldu. Mustafa Kemâl'in dehasına karşı elden ne gelirdi.

LIoyd GEORGE
İngiltere Başbakanı

Von
03-08-2007, 11:26
........

ally_mcbeal
03-08-2007, 13:55
anlamlı bir fotoğraf konmuş;

halkın üzerinde ama bir o kadar da halkın içinde...

asil atamız, seni çok özlüyor ve ihtiyaç duyuyoruz.

tent
03-08-2007, 14:01
Türkiye'de lisansüstü eğitim görmek için bulunan Salva Ferrando Peris'in fotoğraflarını ve yazısını kendi başına hazırladığı Atatürk'ün Yüzleri'nde belleğimize kazınmış bir yüzün nasıl her gün her yerde tekrar tekrar karşımıza çıktığı ve onu çoğu zaman nasıl fark etmediğimizi görüyoruz. Bununla birlikte, Atatürk'e yüklenen anlamlar ve onun her gün yeniden üretilişi de dizide vurgulanan noktalar arasında. (siyahkahve.com'un sunuş yazısı)

"Atatürk'ün Yüzleri" (http://www.fotoroportaj.org/dosyalar/ataturkunyuzleri/01.htm)

Fotoğraflar ve Yazı: Salva Ferrando Peris

"...Atatürk’ün siyasi bir figür olarak Türkiyeli pek çok insanın hayatı üzerinde inanılmaz bir etkisi olduğu konusunda hiçbir şüphem olmasa da zaman zaman, esrarlı bir biçimde, her mekan ve her insanın ayrı bir Atatürk’ü olduğunu, pek çok Atatürk’lerin her gün yeniden üretilmekte olduklarını düşünüyorum."

özgün
03-08-2007, 15:12
arkadaşlar Atatürk'ün bir mitingde çekilmiş fotoğrafı var.

askeri üniforması ve kalpağı ile halka hitap ederken çekilmiş fotoğrafı.

arıyorum ama bulamıyorum. bulan olursa linki yada fotoğrafı buraya koyarsa sevinirim.

şimdiden teşekkürler

tent
03-08-2007, 16:10
sn. özgün, yanılmıyorsam, balıkesir'de halka seslenirken çekilmişti o fotoğraf. mustafa kemal profilden görünüyor, hatta biraz silüeti andırıyor, ters ışıktan dolayı...

özgün
03-08-2007, 21:27
sn. özgün, yanılmıyorsam, balıkesir'de halka seslenirken çekilmişti o fotoğraf. mustafa kemal profilden görünüyor, hatta biraz silüeti andırıyor, ters ışıktan dolayı...

sevgili tent galiba mersin mitingi.

fotoğrafı buldum ama biraz bozuk.

aşağıdaki linkte var.

böyle bir duruş ve karizma hangi başka hangi liderde var acaba. bu kadar bozuk bir fotoğrafta bile ben burdayım diyor.

http://www2.mkutup.gov.tr/61a.html

Selcen Hatun
21-08-2007, 00:02
‘Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir’. ‘Türk ulusunun elinde ve kafasında tuttuğu meş’ale bilimdir’. ‘Bilim neredeyse oradan alacağız. Ulusun her bireyinin beynine sokacağız’. ‘İzlenen yolun, akılcı, mantıklı ve özellikle bilimsel olması gerekir’. ‘Bilim için sınır ve koşul yoktur’. ‘Öğreti istemem, donar kalırız’. ‘Biz de uygulanamaz düşünceleri, kuramsal bir takım ayrıntıları yaldızlayarak, kitap yazabilirdik. Öyle yapmadık. Ulusun maddî ve manevi olarak çağcıllaşması yolunda eylemi söz ve kuramlara üstün tuttuk’. ‘Ben manevi miras olarak kalıplaşmış hiçbir düstur bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Zaman süratle ilerliyor. Böyle bir dünyada asla değişmeyecek hükümler getirdiğini ileri sürmek, aklın ve bilimin gelişmesini yadsımak olur. Beni izlemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde aklın ve bilimin rehberliğini benimserlerse benim manevi mirasçım olurlar’.

M.KEMAL ATATÜRK

Selcen Hatun
24-08-2007, 02:00
Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım.

M.KEMAL ATATÜRK

Selcen Hatun
26-08-2007, 01:01
http://www.alaturka.info/uploads/pics/ataturk_18.jpg

Selcen Hatun
29-08-2007, 23:42
http://img91.imageshack.us/img91/4594/turkordusu2xp9.jpg

akhun
30-08-2007, 03:27
http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/yazar.do?yazino=581837

BORA YAŞAR
02-09-2007, 11:17
2 Eylül 2007

Rahmi TURAN


Bir Atatürk daha lazım olacak!

HİÇ kimse düşmansız değildir ama bizim düşmanımız çok. Neden kızıyorlar?

Borçlarımız hızla artıyor, ürkütücü boyutlarda cari açık veriyoruz, "Bu borçlanmanın sonunda toprak bütünlüğümüz tehlikeye girecek" diye uyarıyoruz ya... Bu yüzden bize düşman oluyorlar. Öfke ve tehdit mesajları, borçlarımızı azaltmaz ki...

Biz gerçekleri anlatmaya devam edeceğiz. Her köpeğin havlamasında duracak olursanız, yolunuzun sonu hiç gelmeyecek demektir.

Ülkemiz adına beni en korkutan olay, borçlarımızın hızla artmaya devam etmesidir. Oysa tatlı vaatler, aptalları mutlu kılıyor, borçlara kimse aldırmıyor!

Biz tarihte borç yüzünden koca imparatorluğu kaybetmiş bir ulusuz. Bu yüzden, borca karşı daha hassas olmamız ve borçtan korkmamız gerekir ama nerede o basiret?

Dünyanın en borçlu ülkelerinden olan Türkiye, borçla bulduğu kaynakları "hovardaca harcayan" ya da kaynaklarını "insafsızca hortumlatan" ülkeler sınıfında yer alıyor.

* * *

Osmanlı Devleti’nde ilk borçlanma 1854 yılında başladı. Sonra çöküş hızla gerçekleşti.

Yeminli Mali Müşavir Hüseyin Perviz Pur’un "Türkiye’nin Borç Prangası" adlı eserinde Osmanlı döneminde dış borçların dökümü şöyle gösteriliyor:

1854 Borçlanması 5 milyon İngiliz Sterlini

1855 Borçlanması 5 milyon İngiliz Sterlini

1858 Borçlanması 5 Milyon İngiliz Sterlini

1860 Borçlanması 40 milyon Fransız Frangı

1862 Borçlanması 200 milyon Fransız Frangı

1863 Borçlanması 200 milyon Fransız Frangı

1865 Borçlanması 150 milyon Fransız Frangı

1869 Borçlanması 125 milyon Fransız Frangı

1871 Borçlanması 5.7 milyon İngiliz Sterlini

1872 Borçlanması 12 milyon Osmanlı Altını

1873 Borçlanması 22 milyon Osmanlı Altını

1874 Borçlanması 19 milyon Osmanlı Altını

1877 Borçlanması 5 milyon İngiliz Sterlini

1886 Borçlanması 6.5 milyon Osmanlı Altını

1888 Borçlanması 30 milyon Alman Markı

1890 Borçlanması 5 milyon Osmanlı Altını

1894 Borçlanması 40 milyon Fransız Frangı

1896 Borçlanması 3.2 milyon Osmanlı Altını

1903-1905-1908-1909-1910-1911-1913-1914-1915-1920-1922 borçlanmaları (Toplam 80 milyon Osmanlı Altını).

O tarihte IMF yoktu ama ona benzeyen Düyun-u Umumiye vardı. Yabancıların yönetimindeki Düyun-u Umumiye ile Osmanlı Devleti’nin tüm egemenlik haklarına el konularak devlet sadece ismen bırakılmıştı.

Sonunda yurdumuz yabancılar tarafından paylaşıldı. Kurtuluş Savaşımız zaferle bittikten sonra Düyun-u Umumiye belasından kurtulduk. Borçları Cumhuriyet idaresi ödedi. Allah razı olsun Atatürk’ten.

Aradan yüz yıla yakın zaman geçtikten sonra şimdi Türkiye yine sürekli borçlandırılıyor.

2003 yılında 258 milyar dolar olan devletin tüm borcu, bugün toplam 410 milyar dolara yükseldi. Rakamlar ortada. Hem kanımız emiliyor, hem de borçlarımız artıyor. Bu gidişle bir Kurtuluş Savaşı daha yapmamız gerekecek ama... Bir Atatürk daha nereden bulacağız?

Dünyada, refahını artıramayan tek ülke Türkiye. Ve pembe tablolar çizilmeye devam ediliyor, halkımız da çektiği sıkıntılara rağmen buna inanıyor.

Ben bu işten bir şey anlamadım!

alaylı
02-09-2007, 12:50
Sayfayı bugün gördüm, gece inceleyeceğim. hepinizin ellerine sağlık. Daha önce büyük ihtimalle yollanmıştır ama bende bu sevdiğim linki veriyorum (yazıya yeni bağlananlar için)...

http://www.ataturktoday.com/

gizemliduygular
21-09-2007, 05:17
Ulu Önderimiz Atatürk'ümüzün ne kadar büyük bir insan, centilmen bir beyefendi olduğunu gösteren görüntüler...

http://www.youtube.com/watch?v=j9x1xyfeoeU&NR=1


http://www.youtube.com/watch?v=6ql0Oe42Nk8&NR=1&session=oZwFDbzpJL659BGbiAFkJIYiGy1oH7qpe1jNo1sHn9 2SQnfyZETiQIXlM5p1M92OoLKQu12LN4mQxyUcZ5tXfF8FdcH6 3j89MJdqKRz8wquTi9Ii1Y-VlL-vFcCmXFQdtKXhjaEbBjVGBtBa3LDDBsHqHuGO7Om5gt8QJ_0wj sI9Nu73R-NMDPWFWIe8AfV4yS7eYy9bBqk

gizemliduygular
22-09-2007, 21:11
Saygıdeğer arkadaşlarım...

Bugünün bizler için önemi oldukça fazladır. Sebebi ise Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk 22 Eylül 1924 tarihinde Samsun'da İstiklal Ticaret Mektebi'nde öğretmenlere hitaben yaptığı konuşmasında; ''Dünyada herşey için; medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için, en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlmin ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir'' demişlerdir.

Ona en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde, onu anlayabilmenin ve onun ilke ve devrimlerini yaşatabilmenin en iyi yolu bilimin ışığında ve yol göstericiliğinde hareket etmektir. Çağdaş uygarlığa giden en iyi ve en kestirme yol bilimdir.

KUTERO
26-09-2007, 10:02
Sadece takvimden herhangi bir gune tiklamaniz yeterli...

Muthis bir emek ve calisma

http://www.ataturktoday.com/

gizemliduygular
11-10-2007, 19:50
http://www.youtube.com/watch?v=YVlxNoTPHlY&NR=1

gizemliduygular
11-10-2007, 19:53
Ulu Önderimizin sesinden onuncu yıl nutku.


http://www.youtube.com/watch?v=HpdD66ayfjY

tdogan
21-10-2007, 16:38
Metin Aydoğan

1 nci baskı : Eylül 2007



Kitapta yazar Metin Aydoğan günümüzde karşı karşıya olduğumuz tehlikelerle başa çıkmak için yapılması gerekenlere, bazı yazılarına, söyleşilerine yer vermiş. İlgi ile okunan, pekçok şey öğreten çok güzel bir kitap...

- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -

Kitabın sonunda 1923 doğumlu bir öğretmen olan Necdet Eroğlu ile yaptığı söyleşi yer alıyor. Bu söyleşiden bir bölüm...

Necdet Eroğlu : 1923 yılında Muğla’da doğdum. Babam Ula’nın Bayır Köyü İlkokulu başöğretmeniydi. Okuma bilenlerin az, öğretmenlerin saygı gördüğü o günlerde, hep öğretmen olmayı düşünerek büyüdüm. Balıkesir Necatibey İlköğretmen Okulu’nu 1940-1941 yılında bitirdim ve Muğla’nın Ula nahiyesine (şimdi ilçedir) bağlı Gölçük Köyü’nde öğretmenliğe başladım.

O zamanki yönetmeliklerimize göre, her öğretmenin çevreyle ilgili araştırma yapması gerekiyordu. Göreve başladığım yıl araştırmaya da başladım ve önce Muhtar Ali Kerkik’le konuştum. Muhtar bana şunları anlattı:

“Benden önceki Muhtar Ali Tozluoğlu, bu köye kırk yıl muhtarlık yapmış değerli bir insandı. Okul onun zamanında yapılmıştır. Öyküsü ise şöyledir. 1929 yılında yeni harflere geçilmesinden hemen sonra, Atatürk’ün teşvikiyle köylerde bir okul yapma yarışı başlamıştı. Bizim köy, bu yarış başlamadan önce, köye telefon telgraf teli çektirmeye karar vermiş ve muhtar Ali Tozluoğlu’nu bu iş için görevlendirmişti.

Para toplanmış ve bir heyet halinde Nahiye’ye gidilmiş, Nahiye Müdürü, Karakol Komutanı ve Fırka Reisi, toplanan paranın maliyeye yatırılmasını, nahiyeler arası bağlantı yapıldıktan sonra sıranın köylere geleceğini söylemişler, Muhtar’ın kafası karışmış, ‘biz bu parayı kendi köyümüze hat çekilsin diye topladık, parayı verdiğimiz halde sıra beklersek köylüye ne deriz’ dese de dinletememiş; parayı yatırması için ısrar hatta baskı görmüş. Bakmış olacak gibi değil: ‘peki parayı haftaya getiririm’ demiş ve doğru Muğla’ya gitmiş. Cebinde kendine ait altın bir lirası varmış, postaneye gitmiş ve ‘Gazi Paşa’ya telgraf çekeceğim’demiş. ‘Delirdin mi sen, Gazi Paşa’ya telgraf çekilir mi’ gibi sözlere aldırmayarak ısrarla telgrafın hem de cevaplı olarak çekilmesini istemiş ve şu telgrafı yazdırmış:

‘Gazi Paşa Hazretleri, Köylüden para topladım. Nahiye müdürü, Karakol Komutanı ve Fırka Reisi, parayı telgraf ve telefon hattı için yatırmamı istiyorlar. Haberleşme önemli bir ihtiyaç bunu biliyorum. Ama köyde okul yok. Çocukların okuması gerek. Şimdi sana soruyorum, telefon, telgraf mı ağır gelir, okul mu? Parayı nereye yatırayım?’

Telgrafı çektiriyor, parasını ödüyorve Muğla’nın merkezindeki Memiş Dayı’nın kahvesine gidiyor, kahvesini içiyor, camiye gidip namazını kılıyor. Köye gitmek için yola çıkmaya bir türlü cesaret edemiyor, ya bir iki jandarma gelir de ‘sen kim oluyorsun da Gazi Paşa’ya telgraf çekmeye cesaret ediyorsun’ derlerse ne yaparım diye korkuyor. Korkusuna rağmen yola çıkmak üzere iken telgraf memuru büyük bir telaşla ‘ Muhtar neredesin, şimdi köye atlı çıkaracaktık, koş Ankara’dan cevap geldi, gel imzala telini al’ diyor.

Atatürk’ün cevabı Ali Muhtar, daha cemide iken gelmiş. Atatürk çektiği telde şunu yazıyormuş:

‘Muhtar seni gözlerinden öperim. Sorduğun soruya cevabım şöyledir; terazinin bir kefesine sadece Ula’yı değil bütün dünyayı yirmi defa dolanacak tel çekmeyi, diğer kefesine senin köye okul yapmayı koysalar; senin köye okul yaptırmak ağır gelir. Sen topladığın parayı okul yaptırmak için kullan’.

Ali Muhtar telgrafın verdiği coşkuyla yola çıkıyor; daha yolu yarılamadan bir çocuk koşarak ardından yetişiyor ve ‘Muhtar koş Orman Müdürü seni istiyor’ diyor. Orman idaresine gidiyor, okulun kereste ihtiyacı için tahsis emri geldiğini, ne zaman isterlerse keresteleri alabileceğini öğreniyor.

Köye gidince Ali Muhtar’ın korktuğu oluyor ve iki jandarma geliyor. Ancak jandarmalar muhtarı köye yapılacak okul için nahiyede yapılacak toplantıya çağırıyor. Daha sonraları köye; Nahiye Müdürü, Jandarma Komutanı, Fırka Reisi hepsi geliyor. Atatürk, Muğla Valiliğine emir vermiş, herkesten okulun yapılmasına yardım etmelerini istemiş, okulumuzu 3,5 ayda yapıp 1929-1930 ders yılına yetiştirdik.”

1941 yılında geldiğim Gölcük Köyü’nün o zamanki Muhtarı Ali Kertik, bana bunları anlattı. Okulun kayıtlarını inceledim, köyde araştırma yaptım. 1928 yılında köyde okuma yazma bilen hemen hiç yokken, 1941 yılında okuma yazma oranı yüzde 86’ydı. Köyün bütün çocukları okula gidiyordu. Şimdi, aynı köyde benim okuttuğum çocuklar elektrik kesilirse jeneratörlerini çalıştırıyorlar; üniversiteye giden pekçok öğrencim oldu; arıcılık, tütüncülük, orman reçineciliği, marangozluk gelişti. Yoksul bir orman köyü olan Gölcük bugün varlıklı ve aydın bir köydür. Köyün bugüne gelmesinin nedeni elbette eğitime verilen önemdir. Ayrıca, o zaman Türkiye’nin başında, uzak bir dağ köyünden gelen muhtar telgrafına bir saat içinde cevap veren Atatürk vardı.

Serenler
04-11-2007, 20:05
Atatürk'ün devlet adamlığı ve
Stalin'in verdiği bir demecin üstüne gidişi...

Stalin'in Sovyetler Birliği'nin başında olduğu dönemler... Sovyetlerin Ankara Büyükelçisi ünlü bir diplomat Karakan... 1917 Ekim Devrimi'nin yıl dönümlerinden birinin sabahında Stalin, son derece sivri, anlamsız ve onur kırıcı bir demeç veriyor. Bu demecinde aynen şunları söylüyor:

"Herkes bilsin ki, Rus Milleti; Boğazlarla, Ardahan'ı ele geçirmekten asla vazgeçmeyecektir. Çok yakın bir zamanda bu davalarımızı halletmiş olacağımızı şimdiden müjdeliyorum..."

Aynı gece Ankara'da Sovyet Büyükelçiliği'nde de ihtilalin yıl dönümü kutlamaları yapılıyor. Cumhurbaşkanımız Mustafa Kemal Atatürk, gece yarısına doğru Stalin'in bu densiz demecinden haberdar oluyor ve maiyetine emrediyor:

"Arabaları hazırlayın gidiyorum."

"Paşamız bu saatte nereye gidecekler?"

"Sovyet Sefareti'ne."

Maiyetin etekleri tutuşur çünkü olayı kavrarlar, içlerinden birisi Atatürk'e:

"Paşa hazretleri nasıl olur? Protokolsüz mü? Siz devlet başkanısınız, protokolsüz nasıl gidersiniz?"

"Ben protokol falan dinlemiyorum çocuk. Stalin vatanımın topraklarına göz dikmiş, sen bana protokolden söz ediyorsun. Hazırlayın arabaları." diye cevap verir.

Büyük önderimiz ve arabalar hazırlanır. Atatürk ve maiyeti, Sovyet sefaretinin kapısına dayanır.

Ulu önderimiz yüzü asık bir şekilde yukarı çıkar ve o sırada sefarette büyük bir balo vardır. Atatürk kendisini karşılayan Büyükelçi Karakan'ı görünce:

"Merhaba Karakan" der ve aynı sert ifadeyle devam eder. "Rahatsız ettik ama sen benim şahsi dostumsun, kusurumuza bakmazsın. Bir hususu esasından anlamaya geldim."

"Emredin Sayın Başkan"

"Ajanstan öğrendiğime göre, başbakanınız Stalin, Ardahan'la Boğazları istemiş, kararı katıymış... Pek yakın bir gelecekte bu kararını uygulayacakmış. Tam böyle söyleyip söylemediğini bilemem ama buna benzer şeyler söylemiş. Tabii ki bu nutkun da bir sureti sende vardır. Getir bakalım şunu da işin aslını faslını iyi anlayalım."

Stalin'in nutku getirilir. Atatürk metnin o kısmını yanındakilere kelime kelime tercüme ettirir. Nutuk ajanstan geçen metin ile aynıdır. Atatürk sorar:

"Karakan, sefaret telsizinden derhal Stalin'i bulduracaksın. Bu beyanatından vazgeçip geçmediğini sorduracaksın. Başbakanın tükürdüğünü yalayacak, yalamazsa ben yapacağımı bilirim. Bu cevap bu gece gelecek çünkü benim senin başbakanından daha önemli kararım var. İstediğim cevabı almadan sefaretinizden dışarı adım atmam. Eğer cevap istemediğim şekilde gelirse bil ki buradan çıkıp doğru Rus sınırına gideceğim..."

Karakan çaresizlik içinde telsizin başına koşar ve Atatürk'ün söylediklerini aynen nakleder. Stalin'den gelen cevap büyük önderimizi tatmin eder çünkü cevapta aynen şöyle söylenmektedir. "Stalin sürçü lisan eylemiştir. Boğazlar'la Ardahan'ı almak gibi bir arzusu katiyetle yoktur..."

Atatürk cevabı okuduktan sonra Rus Büyükelçisi Karakan'a hitaben "Karakan seni geri çağırırlar ve yaşatmazlar. Uzun süredir tanışıyoruz, istersen bize iltica et."

Karakan bu teklife olumsuz cevap verir ve cevabı telgraftan hemen sonra bir telgrafla geri çağrıldığını açıklayarak: "Teşekkür ederim. Sizi tanımış olmam bile kafidir ancak memleketinizdeki vazifem sona ermiştir. Yarın hareket edeceğim."

Atatürk fazla ısrar etmez ve Çankaya'ya döner. On gün sonra şöyle bir haber gelir. Sovyetler Birliği'nin eski Ankara Büyükelçisi Karakan fırında yakılmak suretiyle idam edilmiştir.

Evet işte böyle, daha fazla yoruma gerek var mı? Sözümü, vatanımızın bölünmez bütünlüğünü ve bağımsızlığını korumak için şehit düşen askerlerimizi saygıyla anarak bitiriyorum.

.................................................. .......


Şimdiki devlet adamları 13 şehidin alçakça katledildikleri bir günde teskereyi çıkarmak yerine ramazan bayramını kutlamaya gittiler.

O günden bugüne beklediler bugün de katillerin destekçisi ve suç ortağı Buşttan izin almak için onun ayağına gittiler...

Vah benim memleketimin haline.....:düsün:

ÖZDOĞAN77
06-11-2007, 15:44
Ulu önderimizi gözümüzü kapattığımızda da beynimize işlemek için deneyin.:)

http://img70.imageshack.us/img70/7/ataturk8ai2rttm5.jpg

gizemliduygular
08-11-2007, 18:00
Saygıdeğer forumdaşlarım...
Bu yıl 10 Kasım cumartesi gününe rast geliyor. Hafta tatili olması nedeni ile pek çoğumuz tembel tembel yataklarımızda olacağımıza sabah saat 09:05 te bulunduğumuz yerin Atatürk anıtının önünde olmanızı öneriyorum. Her fırsatta birlikte olmayı, Atatürk'ümüzün ilke ve devrimlerine ve Cumhuriyet'imizin temel değerlerine sahip çıktığımızı ve her zaman sahip çıkacağımızı herkese duyuralım.

ÖZDOĞAN77
08-11-2007, 22:06
http://vdo.mynet.com/video/Insanlar/52854/Ulkemiz_ve_bizim_icin_yaptiklarini_unuttuk_sanma/?adussid=479Sga8o6F

Ulu önderimiz için yapılmış bir klip.Şarkıcı Meyra söylüyor...

gizemliduygular
09-11-2007, 20:28
ATATÜRK VE 19 RAKAMI
1881'de 19. yüzyılın bitimine 19 yıl kala doğmuştur.

Atatürk, Selanik'te doğdu. ( Selanik sözcüğünün "ebced" hesabıyla değeri 171'dir. 9 x 19 = 171 )
1881, Rumi takvime göre 1297'dir. ( 1 + 2 + 9 + 7 = 19 )

Atatürk'ün nüfus cüzdanı numarası : 993814 ( 19 x 52306 = 993814 )

Atatürk, Harp Okulu'nu 20'nci olarak bitirdi. Subaylardan birisi yabancı olduğu için mezun olan 19 subaydan biri oldu

Atatürk, Harp Akademisi'nin 57'nci dönemine kaydoldu. ( 19 x 3 = 57 )

Atatürk, 19 Nisan 1909'da Hareket Ordusu ile İstanbul'a girdi.

Atatürk, 19 Aralık 1915'te albay oldu.

Atatürk, 19 Mart 1916'da tuğgeneral oldu.

Atatürk, Çanakkale Savaşı'nda 57'nci Alay'ın konutanlığını üstlendi. ( 3 x 19 = 57 )

Sağlığında, İngiliz İmparatorluğu Hükümeti Atatürk' ün doğum gününü tebrik için Türk Hükümeti 'nden sormuş, ATATÜRK 19 Mayıs 1881 diye yanıtlamış ve kayıtlara böyle geçmiştir.

1900'de 19 yaşında Harbiye' ye girmiştir.

19 Aralık 1904' de bağımsız düşüncelerinden ötürü yıldız sarayına çağrıldı.

Harp akademisinden aldığı sicil 317-8 dir. 3+1+7+8=19

Atatürk, Samsun'a çıktığında 38 yaşındaydı. ( 19 x 2 = 38 )

Atatürk, Samsun'da 19 gün kaldı.

Atatürk, 4 Temmuz 1919'da Erzurum'a gitti. 19 gün sonra 23 Temmuz'da Erzurum Kongresi'ni topladı.

Atatürk, 4 Eylül 1919 Sivas Kongresi'nden 114 gün sonra 27 Aralık 1919'da Ankara'ya gitti. ( 19 x 6 = 114 )

Atatürk, İstanbul'a toplam 19 kez geldi.

Atatürk'ün Latife Hanım ile olan evliliği 912 gün sürdü. ( 19 x 48 = 912 )

TBMM'nin ilk kütüğündeki sıra numarası 19'dur.

Çanakkale Savaşının zaferle sonuçlanmasında 19' uncu fırka'yı (tümen) kurmuş ve ona komuta etmiştir.

19 mayıs 1915' de albay oldu.

Mahiyetindeki komutanlara: "Ben size, taarruz edin demiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar yerimize başka kuvvetler gelebilir" demiş elindeki çok az kuvvetle 19 Mayıs 1915' e kadar oyalama muharebesi ile düşmanı tutmuştur. Düşmanın yine Çanakkale' deki başarısızlıkları sonucunda 10 Aralık 1915'te Gelibolu Yarımadası boşaltılmıştır.

Zor bir duruma düşen 7. Ordu'ya komutan tayin edilen M. Kemal, bir düşman saldırısını seziyor ve hazırlanıyor. Nitekim 19 Eylül sabahı düşman harekete geçiyor, hem de kat kat üstün kuvvetlerle. Sağındaki ve solundaki kuvvetler epeyce kayıp verdikleri halde M. Kemal zamanında aldığı tedbirlerle kayıp vermekten kurtuluyor.

19 Mayıs' ta Samsun' a çıkacak olan Atatürk' ün bindiği vapurda 19 yolcu vardı. 19 Mayıs 1963 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya'nın 19 Mayıs ve ötesi adlı makalesinden.

19 Mayıs 1919' da Samsun'a çıkıyor. Bu tarihte 3 tane 19 rakamı vardır ki Atatürk' ün ömrü de zaten 3x19 dur. 19 Mayıs 1919' da 2x19=38 yaşındaydı.

19 yıl Türk Milleti'nin hakimiyetine bilfiil hakim olmuş, Türk Milletine Baş Komutan ve Devlet başkanı olarak hizmet etmiştir. (1919-1938)

Milli Mücadele' ye fiili olarak başlaması için komutanlara yaptığı konuşma ve Meclis'te Milli davanın gerçekleşmesi yolunda güdülecek siyasetin karara bağlanma tarihi de 19 Kasım 1919 'dur.

Sakarya Meydan Muharebesi'ni kazandıktan sonra, başarısına karşılık TBMM kendisine olan minnet ve şükranını belirtmek için 19 Eylül 1921' de kabul ettiği özel bir kanunla Mareşallik ve Gazilik unvanı vermiştir.

Millete yayınladığı bir beyanname ile Osmanlı Devleti'nin hayat ve egemenliğinin sona erdiğini belirterek Türk Milleti'ni hayat ve bağımsızlığa kavuşturmak için, Ankara ' da olağanüstü bir Meclis toplantısı ve Türk Milleti'nin iradesini bu Meclise devretmeyi 19 Mart 1920 'de kararlaştırmıştır.

Hitabet sanatının bir şaheseri olan Büyük Nutuk' un sonundaki Türk Gençliği'ne Hitabesi de başlangıç cümlesiyle beraber 19 cümledir.

Büyük devlet adamı ve eşsiz kahramanın adı ve soyadı "MUSTAFA KEMAL ATATÜRK" 19 harftir.

"NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE ". Bu şaheser cümle 19 harftir.

"İSTİKLAL GÖKLERDEDİR" Ne rastlantıdır ki, Atatürk' ün bu sözleri de 19 harftir.

10 Kasım 1938 (19x2x19) (10 Kasım günü saat 9 da 10+9=19) 3x19 =57 yaşında ölümlü yaşama gözlerini kapamıştır.

Cenazesi büyük bir merasimle 19 Kasım 1938 günü Yavuz zırhlısı ile İzmit' e götürülmüştür.

En Büyük Kahraman'ın ebediyete intikali üzerine arkadaşı ve halefi İsmet
İnönü' nün Türk Milletine beyannamesi 19 cümledir.

Doğum ve ölüm yılları (1881 ve 1938), 19 sayısının katlarıdır.

1919 rakamında 101 tane 19 vardır.

İlk 19 yılda hazırlandı, ikinci 19 yılda siyaset ve askerlik alanında savaştı,

üçüncü 19' uncu yılda devlet başkanı sıfatı ile hizmet etti.

Atatürk'ün cenaze töreninde Chopin'in 19 notalı 19'uncu Marşı çalındı.

Atatürk'e verilen madalyaların toplamı 19'dur.

Atatürk, 19.000 TL nakit miras bıraktı.

Atatürk'ün, İstanbul Akaretler Yokuşu'nda oturduğu evinin numarası 76 idi.
( 19 x 4 = 76 )

gizemliduygular
09-11-2007, 21:11
Benim Sevgideğer ve Saygıdeğer Ulu Önderim Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ümün başından geçen acı bir anıyı aynen naklediyorum.


Yıl 1922. 14 Ocak gece yarısı. Mustafa Kemal’in özel treni Eskişehir’e doğru gidiyor. Bu yolculuk bir kamuoyu yolculuğu olacak ve Gazi, savaş sonrası Anadolu’sunda bazı şehirlerin nabzını yoklaya yoklaya İzmir’e gidip annesini görecek. Ve Latife’yi.

Ama o gece çok sıkıntısı var Mustafa Kemal’in ve bir türlü uyku tutturamıyor.

Ali Çavuş kompartımanın kapısı önünde sigara üstüne sigara içiyor. Kapıya dayanmış karanlığı seyrederken bir yandan da kendi kendine mırıldanıp duruyor.

“Bu işin bu kadar çabuk oluvereceğini hiç düşünmedim.

İşte, sonunda şifreli telgraf geldi. Zübeyde anamızı yitirdik. Peki, ne duruyorum. İçeri girip onu uyandırmalıyım. Ama işe bak, giremiyorum. Kıyamıyorum paşama. Nasıl derim ki: ‘Anamız öldü paşam!’ diyemem. Onun yüreği anası için atar. Hep söyler. Vatanı kurtarmakla anasını kurtarmak aynı anlama gelir onun için. Kapıyı açsam, telgrafı uzatsam, ‘Paşam sen sağ ol’ desem ‘Eyvah demez mi?’ ‘Koca vatanı kurtardım ama anamı kurtaramadım demez mi?"

Ali Çavuş, anlattığına göre birden yerinden sıçramış. İçeriden bir ses geliyor. Mustafa Kemal sesleniyor.

Çavuş kompartıman kapısını açıp selam duruyor:

“Emret Paşam”.

Mustafa Kemal yatağa oturmuş soruyor telaş ile:

“Ne demeye kapıda bekliyorsun sen?”

“Uyku tutturamadım da Paşam”

“Annemden bir haber var mı?”

“Az önce bir telgraf geldi dediler, şifreyi çözünce size sunacaklar.”

“Boşuna kıvranma Ali, benden de saklamaya çalışma. Ben haberi aldım.”

Ali Çavuş bir şey yokmuş gibi durmaya çalışıyor ve merakla soruyor:

“Ne olan, ne haber aldın ki paşam? Hayır haber inşallah.”

Mustafa Kemal usul usul anlatıyor.

“Az önce dalmışım, rüyamda yeşil bir ovada anamla el ele geziniyorduk. Hep olduğu gibi bana bir şeyler anlatıyordu. Birden bir fırtına çıktı. Bir sel bastırdı, anamızı aldı götürdü. Hiçbir şey yapamadım. Hiç, hiç!..”

Çavuşu bir titremedir almıştı. Derken.. Mustafa Kemal emri verdi:

“Çocuk! Al getir şu telgrafı, hemen!”

Ali Çavuş kompartımandan çıkar çıkmaz, çözümü getiren görevliyle karşılaştı.

“Ver onu” dedi. “Paşamız bekliyor.”

Kağıdı aldı, içeri girdi, selam durdu ve: “Sen sağ ol paşam” dedi.

“Millet sağ olsun.”

Gözünden iri bir damla göz yaşı akıvermişti. Çavuş “Ağlama paşam” diye yalvardı.

“Neden? Ben insan değil miyim? Anam öldü. Ben buna ağlarım. Ama, Anavatan kurtuldu. Bununla da teselli bulurum. Benim için ikisi bir.”

İşte ben bunun için:

‘Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini’ diye cevap vermedim mi Namık Kemal’e? Birden Mustafa Kemal ile Ali Çavuş birbirlerine sarıldılar ve açık açık, hıçkırıklarla, içli içli ağlıyorlardı....

baron11
10-11-2007, 12:04
ATATÜRK'TEN MEKTUP!!!

Siz beni halâ anlayamadınız .
Ve anlamayacaksınız çağlarca da...
Hep tutturmuş "Yıl 1919, Mayıs'ın 19'u" diyorsunuz.
Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övüyorsunuz .
Mustafa Kemâl'i anlamak bu değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil.

Bırakın o altın yaprağı artık,
bırakın rahat etsin anılarda şehitler.
Siz bana, neler yaptınız ondan haber verin.
Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin?
Mustafa Kemâl'i anlamak yerinde saymak değil
Mustafa Kemâl'in ülküsü, sadece söz değil.

Bana, muştular getirin bir daha,
uygar uluslara eşit yeni buluşlardan..
Kuru söz değil, iş istiyorum sizden anladınız mı ?
Uzaya Türk adını Atatürk kapsülüyle yazdınız mı ?
Mustafa Kemâl'i anlamak avunmak değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil.

Halâ, o, acıklı ağıtlar dudaklarınızda,
halâ oturmuş, 10 Kasımlarda bana ağlıyorsunuz .
Uyanın artık diyorum, uyanın, uyanın !
Uluslar, fethine çıkıyor, uzak dünyaların..
Mustafa Kemâl'i anlamak göz boyamak değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil..

Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız ;
laboratuarlarda sabahlayın, kahvelerde değil.
Bilim ağartsın saçlarınızı.. Kitaplar..
Ancak, böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar...
Mustafa Kemâl'i anlamak ağlamak değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil.

Demokrasiyi getirmiştim size, özgürlüğü..
Görüyorum ki, halâ aynı yerdesiniz, hiç ilerlememiş,
birbirinize düşmüşsünüz, halka eğilmek dururken.
Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız gülen ?
Mustafa Kemâl'i anlamak itişmek değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz değil.

Arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla.
Bilime, sanata varılmaz rezil dalkavuklarla.
Bu vatan, bu canım vatan, sizden çalışmak ister,
paydos övünmeye, paydos avunmaya, yeter, yeter !
Mustafa Kemâl'i anlamak aldatmak değil,
Mustafa Kemâl ülküsü, sadece söz de değil...

mme
10-11-2007, 23:26
Bence bundan sonra kimse, "Atatürk rolünü kim daha iyi oynar" diye düşünmesin. Hele de yabancı bir aktör aramasın. Haluk Bilginer İş Bankası reklamında süper, olağanüstü oynamış ve benzemiş. Kendisine çok teşekkürler ve emeğine sağlık diyorum.

balaban
11-11-2007, 00:22
Bence bundan sonra kimse, "Atatürk rolünü kim daha iyi oynar" diye düşünmesin. Hele de yabancı bir aktör aramasın. Haluk Bilginer İş Bankası reklamında süper, olağanüstü oynamış ve benzemiş. Kendisine çok teşekkürler ve emeğine sağlık diyorum.

Biraz önce gördüm, ne kadar iyi durmuş. :yes::yes:

swert
11-11-2007, 00:37
Bence bundan sonra kimse, "Atatürk rolünü kim daha iyi oynar" diye düşünmesin. Hele de yabancı bir aktör aramasın. Haluk Bilginer İş Bankası reklamında süper, olağanüstü oynamış ve benzemiş. Kendisine çok teşekkürler ve emeğine sağlık diyorum.

Sanırım İtalyan'lar makyaj konusunda önemli paya sahipler. Henüz biz bu seviyeye gelememişiz anlaşılan.

Ahh Atam bugünlerde seni ne çok özledik.

http://img160.imageshack.us/img160/5314/ata00405661kl5.jpg

gencalp
13-11-2007, 15:25
ATATÜRK TAKVİMİ

Takvimde günlerin üzerine tiklamaniz yeterli.

Müthis bir emek, super bir site yapmislar...

Emegi geçen herkesin ellerine saglik


LİNK

http://www.ataturktoday.com/

Vanessa
13-11-2007, 15:30
ATATÜRK TAKVİMİ

Takvimde günlerin üzerine tiklamaniz yeterli.

Müthis bir emek, super bir site yapmislar...

Emegi geçen herkesin ellerine saglik


LİNK

http://www.ataturktoday.com/

Evet gerçekten süper bir çalışma, teşekkür ederim paylaşımınız için :super:

PARK
18-11-2007, 16:09
http://fotogaleri.hurriyet.com.tr/galeridetay.aspx?P=13&cid=995&rid=2 savarona yatı bir muhteşem.................

hızlı
18-11-2007, 22:14
ATATÜRK'TEN SON MEKTUP

Siz beni hâlâ anlayamadınız.
Ve anlayamayacaksınız çağlarca da.
Hep tutturmuş "yıl 1919, Mayısın 19'u" diyorsunuz,
Ve eskimiş sözlerle beni övüyor, övünüyorsunuz.

Mustafa Kemal'i anlamak bu değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Bırakın o altın yaprağı artık,
Bırakın rahat etsin anılarda şehitler,
Siz bana neler yaptınız ondan haber verin,
Hakkından gelebildiniz mi yokluğun, sefaletin?

Mustafa Kemal'i anlamak yerinde saymak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Bana muştular getirin bir daha,
Uygar uluslara eşit yeni buluşlardan.
Kuru söz değil, iş istiyorum sizden anladınız mı?
Uzaya Türk adını Atatürk kapsülüyle yazdınız mı?

Mustafa Kemal'i anlamak avunmak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Hâlâ o acıklı ağıtlar dudaklarınızda,
Hâlâ oturmuş, 10 Kasımlarda bana ağlıyorsunuz.
Uyanın artık diyorum, uyanın, uyanın,
Uluslar fethine çıkıyor uzak dünyaların.

Mustafa Kemal'i anlamak göz boyamak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Beni seviyorsanız eğer ve anlıyorsanız,
Laboratuvarlarda sabahlayın, kahvelerde değil.
Bilim ağartsın saçlarınızı, kitaplar...
Ancak, böyle aydınlanır o sonsuz karanlıklar.

Mustafa Kemal'i anlamak ağlamak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Demokrasiyi getirmiştim size, özgürlüğü...
Görüyorum ki hâlâ aynı yerdesiniz, hiç ilerlememiş...
Birbirinize düşmüşsünüz, halka eğilmek dururken.
Hani köylerde ışık, hani bolluk, hani kaygısız gülen?

Mustafa Kemal'i anlamak itişmek değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Arayı kapatmanızı istiyorum uygar uluslarla,
Bilime, sanata varılmaz rezil dalkavuklarla.
Bu vatan, bu canım vatan sizden çalışmak ister.
Paydos öğünmeye, paydos avunmaya, yeter,yeter!

Mustafa Kemal'i anlamak aldatmak değil,
Mustafa Kemal ülküsü sadece söz değil.

Halim Yağcıoğlu

ÇAKAL
20-11-2007, 22:09
Atatürk'ün büyük Peygamber sevgisi



DİYANET dergisinde yer alan yazıda, Ulu Önder'in, Hz. Muhammed'e olan sevgisi anlatılıyor

BÜYÜK Önder Atatürk’ün Hazret-i Muhammed’e olan sevgi ve saygısı, yaşanan örnek olaylarla bir kere daha gözler önüne serildi.

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından çıkarılan Diyanet Dergisi’nin Kasım ayı sayısında emekli öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. A. Vehbi Ecer’in, ''Atatürk’te Peygamber Sevgisi’’ başlıklı yazısında, yaşanan olaylarla Atatürk’ün Hazreti Muhammed’e duyduğu sevgi ve saygı anlatılıyor.

“‘Beğenilen, değer verilen, önemli görülen şey sevilir. Atatürk’ün beğendiği, saygı duyduğu, değer verdiği, takdir ettiği en büyük insan Peygamberimiz Hazreti Muhammed idi’’ ifadesinin yer aldığı yazıda, Atatürk’ün Hazreti Muhammed’in büyüklüğüne dil uzatanları affetmediğine dikkat çekilerek yaşanan şu olaya yer veriliyor:

“Allah ve Peygamber konuları uluorta Atatürk’ün yanında tartışma konusu yapılamazdı. Bir gece sofrada sohbet sırasında Peygamberi tenkit ederek Atatürk’e yaranacağını zanneden birisinin konuşmasını kızgın bir şekilde elini masaya vurarak, keser ve “Bu konuyu kapatın... Peygamber’i küçültmek isterseniz, kendiniz küçülürsünüz!’ der.’’
Adı ölümsüzdür

Atatürk’ün, 1926’da yaptığı bir konuşmada Hazret-i Muhammed’in adının unutulmayacağını vurguladığı belirtilerek, konuşmasında, [/U]‘“O, Allah’ın birinci ve en büyük kuludur. O’nun izinden bugün milyonlarca insan yürüyor. Benim, senin adın silinir, fakat sonuca kadar O, ölümsüzdür’’ ifadelerini kullandığına dikkat çekiliyor.

Atatürk’ün [U]1 Kasım 1924’te yaptığı konuşmada, O’nun kabilesi tarafından sevilen bir kişi ve nasıl peygamber olduğunu anlattığı belirtilerek, konuşmadan şu örnek cümleler veriliyor:


‘’Son peygamber olan Muhammed Mustafa, 1394 sene evvel Rumi nisan içinde rebiülevvel ayının on ikinci pazartesi gecesi sabaha doğru tan yeri ağarırken doğdu... Hazret-i Muhammed eyyam-ı sabavet (çocukluk günleri) ve şebabeti (gençliği) geçirdi. Fakat henüz peygamber olmadı. Yüzü nurani; sözü ruhani, reşit, rüiyette bibedel (görünüşte emsalsiz), sözüne sadık ve halim, mürüvvetçe saire faik (başkalarına üstün) olan Muhammed Mustafa, evvela bu evsaf-ı mahsusa (özel nitelik) ve mütemayizesiyle (sivrilmesiyle...) kabilesi içinde Muhammed’ül-Emin oldu. Peygamber olmadan evvel kavminin muhabbetine, hürmetine, itimadına mazhar oldu. Ondan sonra ancak 40 yaşında nübüvvet ve 43 yaşında risalet (peygamberlik) geldi. Fahr-i âlem Efendimiz nâmütenahi; (sonsuzca) tehlikeler içinde, bi-pâyân (tükenmez) mihnetler ve meşakkatler karşısında 20 sene çalıştı ve din-i İslamı tesise ait vazife-i peygamberisini ifaya muvaffak olduktan sonra vâsıl-ı âlâ-yı illiyyin (cennetin en yüce yerine erişen) oldu.’’

1930’da Hazret-i Muhammed’i küçük düşürmeye yönelik ifadeleri içeren bir kitap ve yazar hakkında Atatürk’ün, şu açıklamayı yaptığı kaydediliyor:


“Muhammed’i bana, cezbeye tutulmuş sönük bir derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu cahil adamlar, onun yüksek şahsiyetini ve başarılarını asla kavrayamamışlardır. Anlamaktan da çok uzak görünüyorlar. Cezbeye tutulmuş bir derviş, Uhud Muharebesi’nde en büyük komutanın yapabileceği bir planı nasıl düşünür ve tatbik edebilir? Tarih, gerçekleri değiştiren bir sanat değil, belirten bir ilim olmalıdır. Bu küçük harpte bile askeri dehası kadar siyasi görüşüyle de yükselen bir insanı cezbeli bir derviş gibi tasvire yeltenen serseriler, bizim tarih çalışmamıza katılamazlar. Muhammed, bu harp sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde Müslümanlık diye bir varlık görülemezdi.’’

1930’daki konuşması

İslam dininin dünya insanlığı için büyük bir inkılap olduğunu ifade eden Atatürk’ün, Hazreti Muhammed’in vefatının yıldönümü dolayısıyla 1930’da yaptığı ve İslam dininin korunmasını içeren konuşması şöyle:

“Büyük bir inkılap yaratan Muhammed’e karşı beslenilen sevgi, ancak onun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla tecelli etmek gerekti. Peygamber ölür ölmez düşünülecek şey, bir an evvel onu toprağa tevdi etmek değil yaratmış olduğu inkılâbı emniyet altına almaktı...’’

İslam dinini iyi anlayan ve İslam Peygamberi’nin büyüklüğüne, eşsizliğine hayran olan, O’na iftira edilmesine razı olmayan ve izin vermeyen Atatürk’ün dine ve peygamberine karşı olmadığı anlatılan yazıda, Atatürk’ün yanlış ve bâtıl inanışlar ile dinin istismarına karşı olduğuna işaret ediliyor.


20.11.2007

http://www.tercuman.com.tr/v1/haber.asp?id=71180&baslik=Atatürk'ün%20büyük%20Peygamber%20sevgisi&katid=1

ÖZDOĞAN77
23-11-2007, 13:47
ATATÜRK HİKAYELERİ

NE İŞİ VARMIŞ...

Cumhuriyet'in ilanından sonra İstanbul'da bir resepsiyon verilir.Tüm dünya ülkelerinin elçileri ve ateşeleri de davet edilir.
Davet güzel bir şekilde devam etmektedir fakat ingiliz ateşeşi olan binbaşının bakışları MUSTAFA KEMAL'in gözünden kaçmaz.
bütün davet boyunca kendisine dik dik bakmıştır ve bakmaya devam etmektedir.
Ne olduğunu öğrenmek için yaverini gönderir.
Yaver, MUSTAFA KEMAL'e şöyle der:
Paşam kendisine neden ters bir tavır takındığını sordum, o da bana
MUSTAFA KEMAL'in Çanakkale'de babasını öldürdüğünü söyledi.
Bunun üzerine MUSTAFA KEMAL şöyle der:
Git sor bakalım babasının
ÇANAKKALE'de ne işi varmış???

------------------------------------
1000 LİRALIK ÇEK

Atatürk, ünlü güresci Kurtdereli'ye ödül olarak 1000 liralik bir
is Bankasi ceki veriyor.
Altini Kemal Atatürk diye imzaliyor, zaten ceklerde resmi de
var. Pehlivan ceki is Bankasi' na götürüyor; kendisine 1000
lirayi ödüyorlar. Muazzam bir para.

Ama Kurtdereli hala bekliyor. "Ne bekliyorsun pehlivan?"
diye sorduklarinda ceki bekledigini söylüyor.
"Parayi aldin, cek bizde kalacak" diyorlar.
"O zaman alin 1000 liranizi, verin cekimi" diyor. "Onda Atatürk'ümün imzasi var."
Ve parayi iade edip Atatürk imzali ceki sevgiyle cebine
yerlestirerek gidiyor.

------------------------------

UŞAK OLMAYI ÖĞRETEMEDİM…

Atatürkün davet ettigi ingiliz krali türkiyeye gelir ve dolmabahçe sarayinda sohbete baslarlar.Atatürk'ün söförü kazayla kahveyi kralin ustune doker.Kral sinirli sinirli yanindakilere "Ne beceriksiz adam.Yanindakilere disiplin verememis ulkesini nasil kurtarmis?" demis.Ataturk demiski:"Ne diyor bu kocaoglan?" Olayi anlatmislar Ata cok kizmis ve demiski:"Ben bu millete herseyi ogrettim sadece usak olmayi ogretmedim" demis.

-------------------------------
RECEP ÇAVUŞ…

-bu villa kimin?
-kırkor efendi'nin paşam!
-su kösk?
-dimitri efendi'nin paşa hazretleri!
-ya su ilerideki konak?
-salamon efendi'nin
*az ötedeki toprak damli, virane bir ev işaret edilerek*
-peki ya su ev?
-recep cavus'un pasam!
-çağırın şu recep çavuş'u!
*recep çavuş getirilir*
-emredin paşam
-bu villa kırkor efendinin, bu kösk dimitri efendinin, su konak
salamon efendinin, o virane de seninmiş!bu ermeniler, rumlar, yahudiler şu binalari dikerken sen neredeydin!?
-sizinle beraberdim paşam! trablusgarp'da, çanakkale'de sakarya'da..


----------------------------
ALMAN PROFESÖR…
Sene 1938, 10 Kasım..İstanbul Üniversitesinde saat 9'u 5 geçenin meşum haberi duyulmuş... Bir Alman profesör var, hukuk fakültesinde, o da duymuş, şaşırmış. Derse girsin mi girmesin mi..Bir türlü karar veremiyor. O sırada aklına rektöre müracaat etmek geliyor.Kalkmış yanına gitmiş. Aralarında şu konuşma geçmiş:
"Efendim, tereddüt ediyorum. Acaba ne yapsam?"
"Sizde böyle büyük bir adam ölünce ne yaparlarsa onu yapın"
İşte o zaman Alman profesör kullarını iki yana sarkıtarak:
"Bizde hiç bu kadar büyük bir adam ölmedi ki" demiş.

-----------------------------
ATATÜRK’ÜN EŞİTLİK ANLAYIŞI…
Atatürk bir gün dolmabahçe’den gizlice çikar topkapi sarayi müzesine gelir. Müzeyi gezmek ister. Kendisini kapiciya tanitir, fakat kapici henüz saat dokuz olmadi, memurlar da gelmedi atatürk degil, kim olursan ol, bekleyeceksin der. Hiç süphe yok ki , kapici atatürk'ü tanimamis ve birden fazla bu sözlere muhatap bulundugu için gelenin atatürk olabilecegine inanmamistir. Fakat mühim olan nokta atatürk'ün kapicinin sert cevabi karsisinda israr etmeyerek ,bir kenara çekilip, saatin dokuz olmasini ve memurlarin gelmesini beklemesidir.
-------------------------------
SAKAL ÜZERİNE…

Atatürk Amasya ziyaretinde.Vali konaginda yörenin ileri gelenleri ile sohbette. Bir ara tam karsisinda oturan birine takilir gözleri. Yasi ellinin üzerinde bu adam beline kadar inen sakaliyla Atatürk'ün dikkatini çeker. Ata, yanindaki valinin kulagina egilip sorar;
- Kimdir bu?
Vali yanit verir;
- Efendim kendisi Şıh'tir. Yörede çok hatirlisi vardir.
Atatürk Şıh'i yanina çagirir ve;
- Bak baba, imanin ölçüsü sakalin boyunda degildir. Sunu rica etsem de en azindan Peygamber efendimizinki gibi kisaltsan
der ve eliyle de boyunalti hizasini gösterir.
Şıh;
- Emrin olur Pasam
diyerek yerine çekilir.
Aradan zaman geçer, bir aksam Atatürk Amasya'daki Şıh'i hatirlar ve Vali'yi telefonla arayip durumu sorar. Vali nasil söyleyecegini bilememekle birlikte, Şıh'in sakal boyunda en küçük bir kisalma bile olmadigini aksine kimselere el sürdürmedigini anlatir. Atatürk telefonu kapatir, kagidi kalemi eline alir ve az sonra nazirini çagirip, yazdigi yaziyi Amasya Valiligi'ne teblig etmesini ister. Ertesi gün Amasya'dan bir haber gelir ki Şıh Efendi Ata'yi görmek üzere Ankara'ya yola çikmis...
Şıh gelir, Ata'nin karsisina çikar. Sakal tamamen kesilmis, sinekkaydi bir tiras olunmus, saçlar kisaltilmis, kilik kiyafet bastan sona degistirilmis, bambaska bir görünüme bürünülmüstür. Atatürk'ün mesai arkadaslari bu degisimi anlayamaz ve Ata'ya sorarlar;
- Aman Pasam, o Şıh ki sakalina el dahi sürdürmezdi, siz ne ettiniz de kökünden kesmesini sagladiniz?
Ata gülümser, sonra da yanindakilere dönüp;
- Dün aksam Amasya Valiligi'ne bir yazi gönderdim ve Şıh'i Afyon'a vali atadigimi bildirdim
der.
Ardindan da yeni bir yazi hazirlayip nazirina bu yaziyi da Şıh'a vermesini söyler. Yazida söyle yazmaktadir;
- Inancin ölçüsünün sakalda olmadigini anladigina sevindim. Valilik
meselene gelince, bugün koltuk ugruna kirk yillik sakalindan vazgeçebilen yarin baska seyler için milletinden bile vazgeçebilir. Seni böyle bir ikileme mahkum birakmayalim. Kal saglicakla...

--------------------------

MİLLETİMİN RAHAT UYUMASI…
Izmir kurtuldu, cok tatli bir yorgunluk,Ankara'ya hareket edecekler. Ertesi gun kompartimanin
kapisini calar yaveri, açar yorgun, bitkin,kravatini yikamaktadir
Ataturk.
Yaveri "ya pasam bu ne hal hic uyumadiniz herhalde niye boylesiniz" der.
Ya çocuk kompartimanima yastikla battaniye koymayi unutmussunuz. Kolumu yastik yaptim agridi setremi yastik yaptim usudum bende uyumadim kalktim" der.
Yaveri; "aman pasam! Birimize haber vereydiniz hemen size bir yastikla battaniye

getirirdik" der. Ve bir ulke kurtarmaktan donen komutan soyluyor bunlari tarihi bir cevap der ki

"Gec farkettim hepiniz en az benim kadar yorgundunuz.Hicbirinize kiyamadim.

Onemli olan benim uyumam degil milletimin rahat uyumasi".
----------------------------
ÇANAKKALEDE YAŞANMIŞ BİR OLAY...

Kocadere köyünde büyük bir sargı yeri kuruluyor. Kimi Urfalı , kimi Bosnalı , Kimi Adıyamanlı, Kimi Gürünlü, Kimi Halepli çok sayıda yaralı getiriliyor...
Bunlardan biri Lapsekinin Beybaş Köyündendir ve yarası oldukça ağırdır. Zor nefes alıp vermektedir. Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının elbisesine yapışır. Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından.
"Ölme ihtimalim çok fazla... Ben bir pusula yazdım...Arkadaşıma ulaştırın..." Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur: “Ben...Ben köylüm Lapseki' li İbrahim Onbaşından 1 Mecit borç aldıydım... Kendisini göremedim. Belki ölürüm. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin"
"Sen merak etme evladım" der Komutanı, kanıyla kırmızıya boyanmış alnını eliyle okşar.Ve az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözü de "söyleyin hakkını helal etsin" olur...
Aradan fazla zaman geçmez. Oraya sürekli yaralılar getiriliyor.Bunlardan çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşüyor. Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılıyor. İşte yine bir künye ve yine bir pusula. Komutan göz yaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır. Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yığılır kalır. Ellerini yüzünekapatır, ne titremesine ne de göz yaşlarına engel olamaz...
PUSULADAKİ NOT:
"Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil'e 1 mecit borç verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim..."

ÖZDOĞAN77
23-11-2007, 13:51
AMERIKALILAR BIR ANKET DUZENLEMiSLER. TANRI, TEKRAR YASATMASINI ISTEDIGINIZ KiSiYi SIZE SORSAYDI: KIMIN TEKRAR YASAMASINI iSTERDiNiZ? SORUSU 20 MESHUR KiSi ARASINDA OYLANIYOR.

Şimdiye dek,102.700 KiSi KADAR KATILIM OLMUS. SiZ DE ADRESi TIKLAYIN,
(En altta)ATATÜRK'E OY VERiN.


http://www.whoshouldliveagain.com/

ÖZDOĞAN77
01-12-2007, 12:31
http://img210.imageshack.us/img210/7505/anitkabirnx7.jpg

Anıtkabir'de üç rekor birden


Anıtkabir'i Kasım ayı boyunca ziyaret edenlerin sayısı bir milyon 575 bin 154 oldu. Bu sayı, bir ayda ulaşılan en yüksek ziyaretçi sayısı oldu. Bir yıldaki toplam ziyaretçi sayısında ise, yılın bitimine bir ay kala 12 milyon 114 bin 614 kişi ile rekor kırıldı.

Genelkurmay Başkanlığı resmi internet sitesinde yer alan Anıtkabir ziyaretçi sayısı bilgilerine göre, Kasım ayı boyunca Anıtkabir ziyaretçilerinin sayısı, 53 bin 613'ü yabancı toplam bir milyon 575 bin 154 olarak belirlendi. Sitenin verilerine göre bu sayı, aylık ziyaretçi sayılarının en yükseği oldu.

Anıtkabir'i ziyaret edenlerin sayısı, geçen yılın aynı ayına göre de yüzde 50'nin üzerinde arttı. 2006 yılının Kasım ayında Anıtkabir ziyaretçi sayısı bir milyon 35 bin 522 olurken 2005'te ise bu sayı, 881 bin 886 olarak belirlendi.

Kasım ayı içinde en fazla ziyaret ise, Atatürk'ün ölüm yıldönümü olan 10 Kasım'da gerçekleşti. 10 Kasım günü 2 bin 420'si yabancı olmak üzere toplam 546 bin 620 kişi Atatürk'ün huzurundaydı ve bu günün en yüksek ziyaretçi sayısına ulaşıldı.

Böylece, yılın bitimine bir ay kala 2007'deki toplam ziyaretçi sayısı da 12 milyon 114 bin 614'e yükseldi. Bu sayı aynı zamanda, Anıtkabir ziyaretçi sayılarında yeni bir rekor olarak kayda geçti. Anıtkabir'i 2004 yılında yaklaşık 2.5 milyon kişi ziyaret ederken, 2005'te 3 milyon 801 bin 340, geçen yıl ise 8 milyon 148 bin 452 kişi ziyaret etti.

AA



Senin kıymetini hergeçen gün çok daha iyi anlıyoruz,bıraktığın değerlere daha fazla sahip çıkmanın dayanılmaz gerekliliğini hücrelerimizde hissediyoruz.
Ruhun huzurda olsun,emanetinin bekçileri görevde atam.

iSTeMi YaBGu
01-12-2007, 18:57
Atatürk’ün değişik alanlardan uzmanları davet edip düşünce alışverişi yaptığı, ülke meselelerini tartıştığı ünlü ’Çankaya Sofrası’, Cumhurbaşkanı Gül tarafından tekrar canlandırılıyor

Gül’ün 28 Kasım’da Köşk’te öğle yemeğine davet ettiği ’Çankaya Sofrası’nın ilk konukları da Prof. Halil İnalcık ve Prof. Talat Halman olacak

http://www.hurriyet.com.tr/gundem/7737535.asp?m=1

Helal olsun Cumhurbaşkanımıza ne diyelim

BABUTSA
10-12-2007, 23:02
http://img412.imageshack.us/img412/2083/tarihkitabifq5.jpg


Bazıları unutturmaya kalksada ,tarihin en önemli 4 lideri olarak görüp tarih kitaplarına alan 1.5 milyar Çinliye ne yapacaklar?

BABUTSA
10-12-2007, 23:10
BİZİ KİMLER YÖNETMİŞ




http://img412.imageshack.us/img412/5841/cai36zuhlq6.jpg

yosun
10-12-2007, 23:13
Türk Ulusu'nun kara bahtını aydınlatan, tarihini yeniden yazan kahraman bir başkomutan, aydın bir başöğretmen olan yüce önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ü gönüllerdeki yerinden kimse söküp alamaz.
Hiç bir kuvvet O'nu unutturamaz!

Vanessa
11-12-2007, 05:40
http://img412.imageshack.us/img412/2083/tarihkitabifq5.jpg


Bazıları unutturmaya kalksada ,tarihin en önemli 4 lideri olarak görüp tarih kitaplarına alan 1.5 milyar Çinliye ne yapacaklar?

Lenin ve Stalin gibi zalim, kanlı diktatörlerle aynı yere konması üzücü ama yapacak bişey yok, Çinli bunlar..

Vanessa
11-12-2007, 05:45
http://img518.imageshack.us/img518/4677/atari5.jpg

http://img212.imageshack.us/img212/8559/ata2oj7.jpg

http://img518.imageshack.us/img518/8741/ata3xx8.jpg

pinky
02-01-2008, 12:51
http://img263.imageshack.us/img263/3094/haberfoto0093ga4.jpg (http://img263.imageshack.us/my.php?image=haberfoto0093ga4.jpg)

http://www.anadolu.be/modules.php?name=News&file=article&sid=41

baron11
04-01-2008, 11:34
Kahramanı kadar hainide bol bir milletiz...

M.Kemal ATATÜRK

pinky
06-01-2008, 12:54
SEVGILI DOSTLARIM
ARKADASIM DEGERLI DOSTUM DENIZ HANIM'DAN
COK GUZEL BIR VIDEO GELDI BANA.KENDISINE COK TESEKKUR EDERIZ.
YUCE ONDERIMIZ MUSTAFA KEMAL ATATURK'UN
VIDEO GORUNTULERININ FOTOGRAFLARININ, KURTULUS SAVASI GORUNTULERININ,
ANITKABIRIN INSASI VE TUM HAZIRLANIS GORUNTULERININ VE ANITKABIRIN ICINDEKI
TUM SERGILERIN GEZILEBILDIGI MUHTESEM BIR VIDEO BELGESEL.
1 SAAT 10 DAKIKALIK BU SUPER ARSIVLIK BELGESELIN LINKI
ASAGIDADIR... SAG TIKLAYIP DIREKT BILGISAYARINIZA KAYDEDEBIULIRSINIZ

http://www.mebnet.net/ataturk/film/anitkabir_150.wmv

PAYLASIMA DEVAM
SEVGILERIMLE
CEM YURTSEV

indian
08-01-2008, 11:09
Lenin ve Stalin gibi zalim, kanlı diktatörlerle aynı yere konması üzücü ama yapacak bişey yok, Çinli bunlar..

Uluslararası sistem büyük balık küçük balığı yer üzerine kuruludur...Çinliler şu anda stratejik müttefikimizdir...uluslararası sistemde duyguya yer yokken, Türkiyeye hep keriz muamelesi yapanlar (iç ve dış kamuoyu onların elinde olduğu için...) hep duygusal mesajlar üzerinden toplumu uyutmuştur....halihazırda Çin bile Türklerin uyanışını geciktirmek için Tarihi gerçekleri çarpıtmakta Batıyla işbirliği yapmaktadır..bu ayrı bir analize ihtiyaç duyduğu için değinmiyorum...(Çindeki Piramitler ve üzerindeki Türk yazıları, Batının barbar, doğunun medeni olduğunu ispatlamaktadır...).....

Özet olarak: Çinli Batının emperyalist Tarih Tezine Doğulu liderlerle cevap vermek için o dört resmi koymuştur...yoksa Türkleri sevdiği için değil...o 4 resmin mesajı; Batıyı askeri ve siyasi anlamda gerileten liderler oluşudur...

Biz aşağılık kompleksi olmayan Doğuluyuz...bunun ilmi temellerini ortaya koyduğumuzda Batıyla mücadeleye bile gerek kalmayacaktır...

e-fulya
16-01-2008, 14:44
NYT: Karmaşık zamanların güvenilen yüzü Atatürk
ANASAYFA / DÜNYA 16.01.2008 - 11:09


NEW YORK – New York Times gazetesi, Türkiye’deki Atatürk sevgisi ve Anıtkabir’e rekor düzeydeki ziyaretçileri haber yaptı. NYT’nin Türkiye muhabiri Sabrina Tavernise imzalı “Karmaşık zamanlarda Türkiye, güven veren bir yüz arıyor” başlıklı haberinde Türkiye’deki Atatürk sevgisini ve Anıtkabir’e insan akınını değerlendirdi.


Atatürk’ün ölümünden 85 yıl sonra milyonlarca Türk’ün hala Anıtkabir’i ziyaret ettiğine dikkat çeken gazete, ziyaretçilerin sayısının 2007 yılında rekor kırdığını kaydetti. Gazete şunları yazdı: “Anka ajansı haberine göre, geçen yıl 12.7 milyon kişi, anıtı ziyaret etti. Bu rakam geçen ilkbaharda yapılan büyük gösteri ile yükselmiş ise de hala geçen yıla göre yüzde 50 daha büyük ve anıtın 54 yıllık tarihinin herhangi bir yılından daha fazla.”

'2007 EN ÇALKANTILI YILLARDAN BİRİ'
“1938 yılında ölen bir kişinin mezarına yapılan ziyaretlerdeki bu artış neden?” sorusunu soran gazete, Cumhurbaşkanlığı seçimi krizi, Genelkurmay bildirisi gibi gelişmelere dikkat çekerek, “2007, Türkiye’nin tarihinin en çalkantılı yıllarından biriydi. Laik Türkler, yükselen dindar bir siyasetçi sınıfa karşı ayağa kalktı” ifadesini kullandı.

NYT, Atatürk’ün “parlak bir stratejist”in yanı sıra bir devlet adamı da olduğunu belirtirken, Atatürk’ün reformlarına dikkat çekerek, “Müslüman dünyası ile bağları kopararak dil, giyim, vatandaşlarının kültürel alışkanlıklarını bile değiştirdi” diye yazdı.

Anıtkabir’i ziyaret eden insanların Atatürk’e gösterdiği sevgi ve saygıyı da aktaran gazete, Malatya’dan 52 yaşındaki Hasan Meşeli’nin “Her şeyimiz ona borçluyuz. O Allah’ın Türk halkına bir armağanı” sözlerini de aktardı.

Türkiye’de geniş bir değişim yaşadığını, AB’ye katılma planının olduğuna işaret eden ABD’li gazete, bazı Türklerin “dindar politikacılar”ın yönetiminden kuşku duyduklarını, bu atmosferde milliyetçi duyguların ivme kazandığını kaydetti.

“KANLA YAPILAN BAYRAK”
Gazete, bu çerçevede kan ile bayrak yapan Kırşehir’deki bir grup öğrencilerine ilişkin haberlere dikkat çekerek, öğrencilerin kendi kanları ile yaptıkları bayrağı Genelkurmay Başkanı'na gönderdiklerini yazdı.

Bazı liberallerin Atatürk’ün “tanrılaştırılmış” statüsünü kınadıklarını belirten gazete, ancak Anıtkabir ziyaretçilerinin çoğunun çok farklı düşündüklerini kaydederken, Almanya’dan Türkiye’ye gelen Arife Tunar’ın, Anıtkabir için kullandığı “52 yaşındayım ve beni o kadar duygulandıran başka bir vesile hatırlamıyorum” sözlerine dikkat çekti. (ANKA)
http://www.gazeteport.com.tr/DUNYA/NEWS1/GP_139211

================================================== ======

...16 Ocak 2008 çarşamba 13:41 TSI

Çankaya’da Atatürk tabloları depoya kilitlendi!
ANASAYFA / 15.01.2008 - 00:05


• Ünlü ressam Yaşar Çallı tarafından, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in isteği üzerine yapılan, “Atatürk ve Devrimleri” konulu tablolar, Çankaya Köşkü’nün duvarlarından indirilip, depoya kaldırıldı.

• Çallı, GAZETEPORT’a yaptığı açıklamada ‘’ Bu tabloları bir yıl çalışıp teslim ettim. Çankaya köşkünün duvarlarına asıldı. Ancak Sayın Sezer’in görev süresi bitince, bu tablolar da yerlerinden indirilip depoya kaldırıldığını öğrendim. Neden kaldırdıklarını sordum. ‘Merak etmeyin envanterdeler’ cevabını aldım. Tablolarım deponun karanlığında. Bu nedenle artık Köşk davetlerine de katılmıyorum’’ dedi.




Yavuz ALATAN
ANKARA - Ünlü ressam Yaşar Çallı tarafından, 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in isteği üzerine yapılan, “Atatürk ve Devrimleri” konulu tablolar, Çankaya Köşkü’nün duvarlarından indirilip, depoya kaldırıldı. Çallı, GAZETEPORT’a yaptığı açıklamada ‘’ Bu tabloları bir yıl çalışıp teslim ettim. Çankaya köşkünün duvarlarına asıldı. Ancak Sayın Sezer’in görev süresi bitince bu tablolar da yerlerinden indirilip depoya kaldırıldı. Bu nedenle artık Köşk davetlerine katılmıyorum’’ dedi.
Çallı, 10. Cumhurbaşkanı Sezer’in bu tabloları yapması için kendisine Çankaya Köşkü içinde bir atölye hazırladığını da vurgulayarak, gelişmeleri şöyle anlattı:
"Sayın Sezer, Çankaya Köşkü'nde çalışmam için bana bir atölye hazırlattı. Burada bir yıl çalışma yaptım. Sayın Sezer’in de görüşleri doğrultusunda, Atatürk ve cumhuriyet devrimlerini anlatan bir dizi hazırlamaya başladım. Bu tablolar benim için adeta bir olgunluk dönemi çalışmaları idi. 32 adet tabloyu teslim ettim ve Köşkün duvarlarına asıldı. Ancak Sayın Sezer’in Köşkten ayrılması öncesi, ben de oradaki atölyemi boşalttım. 11. Cumhurbaşkanı göreve gelince, benim yaptığım ve duvarlarda aslılı bulunan tabloların da indirildiğini öğrendim. Köşkteki yetkililerle yaptığım görüşmede, bu eserlerin depoya konulduğunu belirttiler. Bu olay sonrası artık Köşk davetlerine katılmıyorum. Köşk denince ayaklarım geri geri gidiyor” dedi.


DİNSEL GERİCİLİK TABLOSU
Çallı, tablolar arasında yer alan “Kaos” adlı çalışmasında, dinsel gericiliğin geldiği nokta, cumhuriyete yönelik saldırılar ve şehitleri konu ettiğini de vurgulayarak ‘’ Bu tabloda Atatürk, yaşanan olayları izleyen bir görüntü içinde yer alıyordu. Bütün bu tabloları, büyük bir coşku ve kararlılıkla yaptım’’ dedi ve şöyle devam etti:
"Tabloların büyük bölümü 70x90 boyutundaydı. Bunları depoya kaldırmışlar. Köşk yetkilileri şimdi de ‘Merak etmeyin hepsi envantere kayıtlı’ diyorlar. Ancak sayın Sezer, bu tabloları depolarda dursun diye hazırlatmadı. Hepsini sergilenmek amacıyla hazırlanmıştı. Köşkün duvarlarını süslüyordu. Şimdi ise karanlık depolarda”


YEŞİL AB BAYRAĞI
Yaşar Çallı, depoya kaldırılan tabloları arasında yer alan “Kaos” isimli çalışmayı kendi atölyesinde yeniden resmettiğini de belirtti. Bu kez tabloda son yaşanan gelişmelerin de yer aldığını belirten Çallı, ‘’ Tabloda kara çarşaflı bir grubu, yeşil renkli AB bayrağı ile çizdim.Türkiye’nin içinde bulunduğu durum karşısında sanatçılar da seslerini daha fazla duyurmalı’’ dedi.
“Depoların karanlığına terk edilen Kaos isimli çalışmamın orada durması içimi acıttı’’ diyen Çallı, ‘’ Ben de bu olay karşısında, Kaos isimli tablomu yeniden yaptım. Ortaya çıkan bu durum, bir tablonun iki kez çizilmesine neden oldu. Kaos’ta karamsar bir hava hakimdir. Paletimde günün koşullarını karanlık renklerle vererek, ülkenin içinde bulunduğu durumu da yansıttım. Bu karamsarlık içinde, milli mücadele ve kadınlarımız da yer alıyor. Onlar bana bu ülkenin sahipsiz olmadığını hatırlatıyor” dedi.

http://www.gazeteport.com.tr/SIYASET/NEWS1/GP_138559

pinky
16-01-2008, 19:36
http://img239.imageshack.us/img239/9261/ataorduao4sf7.jpg (http://img239.imageshack.us/my.php?image=ataorduao4sf7.jpg)

ATATÜRK'ün, yaşamdaki son günlerinde, son Cumhuriyet Bayramı'nda dile getirdiği vasiyet niteliğindeki son sözleri

e-fulya
28-01-2008, 20:46
Bunları hiç duydunuzmu,okudunuzmu?
........

CAN DÜNDAR YAZISI

30/10/2006 Tarihli

Atatürk'e ilişkin olarak 2 önemli çarpıtma yapılıyor.
Biri Batılılaşma konusunda...
Diğeri din konusunda...
İlki, Atatürk'ün hedef olarak Avrupa'yı göstermediği iddiasına dayanıyor.
İkincisi, -dünkü Vakit gazetesinde bir örneğini gördüğümüz gibi- ısrarla Atatürk'ü dua ederken, sarıklı mebuslarla ya da peçe içindeki Latife Hanım'la gösterip cumhuriyetin temelinde bir din motifi arıyor.
Bu 2 konuda 2 belge hatırlatacağım.
***
İlk belge, 29 Ekim günü Mustafa Kemal Paşa'nın Fransız yazarı Maurice Pernot'ya verdiği demeç... Paşa, o gün Revue Des Deux Mondes için Meclis Başkanı sıfatıyla verdiği son demecinde şöyle diyor:
Osmanlı İmparatorluğu, Batı'ya karşı elde ettiğimiz başarılardan çok gururlanarak kendisini Avrupa uluslarına bağlayan bağları kestiği gün düşüşe başlamıştır. Bu bir hataydı. Bunu tekrar etmeyeceğiz. Bizim vücutlarımız Doğu'da ise de düşüncelerimiz Batı'ya dönüktür. Memleketimizi çağdaşlaştırmak istiyoruz. Bütün çalışmalarımız Türkiye'de çağdaş, bu sebeple Batılı bir hükümet oluşturmaktır. Uygarlığa girmek arzu edip de Batı'ya yönelmemiş millet hangisidir?
***
Din meselesine gelince...
İlk Meclis'in dualarla açıldığı ve cumhuriyete oy veren milletvekilleri arasında 100 kadar din adamı olduğu doğru... Ancak böyledir diye cumhuriyetin kökeninde ve Atatürk'ün düşünce evreninde din motifleri aramak nafile uğraş.
Afet İnan cumhuriyetin ilanından 6 yıl sonra Yurt Bilgisi dersleri vermeye başlamıştı. Okutacağı kitabı Kemal Paşa'ya gösterdi. Gazi beğenmedi. Yeni bir Medeni Bilgiler kitabı yazdırdı.
Kitap, 1931'de Afet İnan imzasıyla çıktı; ortaokul ve liselerde okutuldu. İşte Kemal Paşa'nın el yazısıyla kaleme aldığı o notların Millet bölümünden satırlar:
***
Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arapların dinini kabul ettikten sonra bu din Arapların (..) Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilakis Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti; milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu. (..)
Türk milleti birçok asırlar, (..) bir kelimesinin manasını bilmediği halde Kur'an'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndü. (..)
Türk milletini Allah için, Peygamber için topraklarını, menfaatlerini, benliğini unutturacak, Allah'la mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular. (..)
... din hissi, dünyanın acısı duyulan tokadıyla derhal Türk milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri, Türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti. (..) Artık Türk, cenneti değil, (..) son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. İşte dinin, din hissinin Türk milletinde bıraktığı hatıra...
***
Yeterince açık değil mi?
Nasıl oluyor da din konusundaki görüşleri bu kadar net olan bir lider hâlâ yanlış yorumlanıyor?
Yukarıdaki satırların çoğu, Türk Tarih Kurumu tarafından 1969 ve 1988'de basılan Medeni Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürk'ün El Yazıları kitabında yer almıyor da ondan...
İnanması zor; ama kendi kurduğu kurum, Atatürk'ün notlarını sansür ederek yayımladı.
Medeni Bilgileri geçenlerde yeniden basan Örgün Yayınevi, Türk Tarih Kurumu'ndan bir özürle yeni baskı beklediklerini yazmış.
Atatürk'ün okullarda okutulsun diye kaleme aldığı kitabının bile sansür edildiği bir ülkede yaşıyoruz.
Düşünce özgürlüğü mü dediniz?

http://www.fatihaltayli.com.tr/content.cfm?content_id=2511

http://www.milliyet.com.tr/2006/10/30/yazar/dundar.html

kutay
06-03-2008, 00:00
merhaba,

Atatürk resimlerini igoogle sayfanıza eklemek için:

http://www.fgrup.com

KARADENIZ
06-03-2008, 00:45
Atatürk düşmanlarının Atatürkçü kesildiği bir ülkede yaşıyoruz.. ne acı

KARADENIZ
06-03-2008, 00:45
Atatürk düşmanlarının Atatürkçü kesildiği bir ülkede yaşıyoruz.. ne acı

balaban
06-03-2008, 00:50
Atatürk düşmanlarının Atatürkçü kesildiği bir ülkede yaşıyoruz.. ne acı

Evet, en çok onlar demokrasi ve madur edebiyatı yapıyor.:yes::yes:

SaVaRoNa
06-03-2008, 00:56
Başlığı görünce Selam vermeden geçemezdim Ruhun şad olsun büyük insan,ne kadar uğraşsalarda içerden dışardan Kurduğun Cumhuriyeti yıkmaya asla güçleri yetmeyecek..

gizemliduygular
06-03-2008, 03:31
Evet, en çok onlar demokrasi ve madur edebiyatı yapıyor.:yes::yes:

Çok haklısınız saygıdeğer balaban.

Bazıları içki masalarında vatan kurtarır, bazıları da cami avlularında mağdur edebiyatı yapar.:grrr::grrr:

Şeytana uymak günahtır ama, şeytan diyor ki; hepsinin aralarına birer karbon kağıdı koyacaksın vereceksin kibriti.:cool::cool:

KARADENIZ
06-03-2008, 03:45
şeytan diyor ki; hepsinin aralarına birer karbon kağıdı koyacaksın vereceksin kibriti.:cool::cool:

iyide bu durumda karbon kagıdına yazık olmaz mı ???? :bad::bad:

baron11
11-03-2008, 02:39
Unutturulan " Atatürkçülük "


Atatürkçülük ne demektir ?

Atatürkçülük, kısaca ulusal bağımsızlık ve ulusal onur demektir. Atatürkçülük, özetle antiemperyalist bir kurtuluş savaşını başlatan ve sürdüren bir eylem ve öğretidir.

- Amacımız , ulusal sınırlarımız içinde toprak bütünlüğümüzü ve ulusal tam bağımsızlığımızı sağlamaktır. Buna engel olmak üzere karşımıza çıkacak kuvvet, kim ve ne olursa olsun hiç duraksamadan çarpışırız ve başarı kazanırız. Bu konuda karar ve inancımız kesindir.

Atatürkçülüğü, "tam bağımsızlık" inancından ayırmanın ve çok yönlü uluslararası ipotekleri "Atatürkçülük" adına savunmanın hiç olanağı yoktur. Kurtuluş Savaşı'nın başlarında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bütün programlarına dayanağı, şu iki temeldir:

Tam bağımsızlık, kayıtsız koşulsuz ulusal egemenlik!..

- Tam bağımsızlık demek, elbette, siyaset, maliye, iktisat, adalet, askerlik, kültür gibi her alanda tam bağımsızlık ve özgürlük demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, ulusun ve ülkenin gerçek anlamı ile bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir. Biz, bunu sağlamadan ve elde etmeden başarıya ve esenliğe erişeceğimiz kanısında değiliz...

İşte Atatürk budur, işet "Atatürkçülük" budur...

Kurtuluş Savaşı, kökeninde "antiemperyalist" ve "antikapitalist" düşüncelerin kutsal harcını taşır:

- Biz bu hakkımızı saklı tutmak, bağımsızlığımızı emin bulundurmak için genel kurulumuzca, ulusal kurulumuzca bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı kavga vermeyi uygun gören bir yolu izleyen insanlarız. Bu sözleri söyleyen ve her adımında ulusal bağımsızlığı, devrimci ve ilerici bir dünya görüşü ile sağlayıp pekiştiren Atatürk'ü bugün içine itildiğimiz ekonomik tutsaklığın temeli ve adı gibi görmek, Atatürk'e ve Atatürkçülüğe karşı yapılabilecek en ağır ve de en sinsi saldırıdır.

Atatürkçülük bağımsızlık demektir, Atatürkçülük ulusal onur demektir, Atatürkçülük devrimcilik demektir. Kurtuluş Savaşımızın ve ulusal devrimlerimizin önderi Mustafa Kemal, bugünkü emperyalist ilişkileri daha o günden görmekteydi:

- Karşılıklı güvenlik ve esenlik, bütün dünya uluslarının üzerinde titremesi gereken bir mutluluk ilkesidir. Ancak bu ilke bütün uluslar için gerçekleşmedikçe, genel bir barışma sağlamaktan çok, sömürülmek istenen birtakım uluslara karşı, bir takım güçlü ulusların yeni davranış ve ayrıcalıklar kazanmasını sağlamak niteliğinde görülse yeridir. Hele uluslararası silah alışverişinin, birtakım ulusların denetimi altında tutulmasını sağlayacak önlemlerin alınması bu kuşkuyu artırmaktadır...

Unutturulan, unutturulmak istenen Atatürk ve Atatürkçülük budur! Televizyon ekranlarında Türk halkına tanıtılmayan, anımsatılmayan sözler de işte bu sözlerdir:

- Biz Batı emperyalistlerine karşı yalnız kurtuluş ve bağımsızlığımızı korumakla yetinmiyoruz. Aynı zamanda Batı emperyalistlerin güçleri ve bilinen her aracı ile Türk ulusunu emperyalizme araç yapmak istemelerine engel oluyoruz. Böylece bütün insanlığa hizmet ettiğimiz kanısındayız...

"Ezilen uluslar bir gün ezen ulusları yok edeceklerdir" diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, yeniden ezilen ulusların, Asya ve Afrika halklarının bayrağı yapmak, biz Atatürkçülerin, biz devrimcilerin namus borçlarıdır.

- Bütün dünya bilsin ki benim için tek yanlılık vardır. Cumhuriyet yanlılığı, düşünsel ve sosyal devrim yanlılığı...

Atatürk'ün bütün dünyaya duyurduğu bu ilerici ve devrimci düşünceleri ne yazık ki, ülkeyi Atatürk'ten sonra yöneten, yönettiğini sanan politikacılar eliyle hançerlendi ve Atatürk, gerçek nitelikleri ile değil, beylik anma törenlerinin donmuş kalıpları olarak tanıtılmak ve benzetilmek istendi.

Atatürk'ü hiç olmazsa bu yıl, gerçek nitelikleri ile tanıtabilirsek, geçmiş dönemlerin ihanetleri bir ölçüde unutulmuş olur. Kurtuluş Savaşı'nın yüce önderini "Atatürk Yılı"nda inançla selamlıyoruz:

Hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa...

Uğur MUMCU

Cumhuriyet, 6 Ocak 1981 ( Uyan Gazi Kemal! )

baron11
23-03-2008, 01:20
Sarı Zeybek kısa film (http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=133864) oluyor.

Senaryosunu Ömer Lütfi Mete'nin yazdığı filmin ana sponsoru Bursa Büyükşehir Belediyesi

Türkiye Sivil Toplum Kuruluşları (TSTK) Plataformu öncülüğünde hazırlanan, senaryosunu gazeteci-yazar Ömer Lütfi Mete'nin yazdığı filmin ana sponsorluğunu Bursa Büyükşehir Belediyesi üstleniyor.

Biray Dalkıran'ın yöneteceği belgesel nitelik taşıyan filmin tanıtım toplantısı, Atatürk'ün Bursa'da Sarı Zeybek'i oynadığı baloya ev sahipliği yapan, filmin çekiminin de gerçekleştirileceği Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin tarihi binasında yapıldı.

Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Hikmet Şahin, "Atatürk'ün Sarı Zeybek'i oynadığı bina, şimdi Bursa'mızın hizmetinde tarihi belediye binası olarak hizmet veriyor. Ulu önder Atatürk'ün ölümünden 8 ay önce Bursa'da katıldığı son balo Sarı Zeybek belgeseli ile yaşatılacak. Yani Sarı Zeybek Bursa'da ayağa kalkacak" dedi.

Türk halk müziğinin usta seslerinden Sümer Ezgü'nün Atatürk'ü oynayacağını dile getiren Şahin, ayrıca Atatürk'ün manevi kızı Ülkü Adatepe'nin de filmde rol alacağını belirtti.

Senarist Mete de, filmin senaryosunu aslında Atatürk'ün yazdığını kendisinin sadece daktilograf görevi gördüğünü söyledi.

Atatürk'ün manevi kızı Adatepe ise toplantıda bulunmaktan çok büyük mutluluk ve heyecan duyduğunu belirterek "Bu binaya Atatürk ile birlikte gelmiştim. Burayı tekrar görmek beni o kadar heyecanlandırıyor ki, hakikaten o günlere dönüyorum" dedi.

Projenin sahibi Sümer Ezgü de, Can Dündar'ın "Sarı Zeybek Belgeseli"nde anlattığı balo bölümünün kendisini çok etkilediğini söyledi.

Atatürk'ün katıldığı son baloda, valsle çağdaş dünyaya dönük yanını, zeybek oynayarak da milli yönünü gösterdiğini anlatan Ezgü, şunları kaydetti:

"Biz bunu sinema filmiyle canlandıralım istedik. Gerçekten bu canlandırmayla bir taraftan Anadolu'yu kurtuluş yıllarındaki birlik ruhuyla hatırlarken, diğer yandan Atatürk'ün kültür ve sanat boyutuyla da incelemeye ve belgelemeye değer olduğunu düşündük."

Tarihi binada çekimleri bu akşam başlayacak ve iki gün sürecek film, televizyonlar için 6, sinema salonlarında filmler öncesinde izlenmek üzere 3 dakikalık hazırlanırken, 20 dakikalık film ise DVD olarak öğrencilere dağıtılacak.

BORA YAŞAR
31-03-2008, 09:43
Utanmaları var mı?


ÇANAKKALE Zaferi’nde Mustafa Kemal’i yok sayarak ya da rütbesinin önemsiz olduğunu söyleyip küçümseyerek zehirlerini akıtanlar, Anzaklara bakıp utansınlar!

Zaferi, yeşil sarıklı evliyalara, ermişlere, velilere bağlayanların yolu keşke bir gün Yeni Zelanda’ya düşse de, orada Gelibolu’ya benzer bir yarımadanın tepesinde Pasifik Okyanusu’na karşı dikilen muhteşem Atatürk Anıtı’nı görseler...

Her şeye din gözüyle bakan, akıldan, bilimden ve gerçekten yoksun, yeteneksiz ve basiretsiz kafalar, varsınlar Çanakkale Zaferi’ni havadan uçarak akın akın gelen ermişlerin mucizelerine dayandırsınlar.

Ben, yıllar önce Yeni Zelanda’ya gittim, gördüm.

Çanakkale’de Mehmetçik’in süngüsüyle perişan olan Anzaklar (Avustralya ve Yeni Zelandalılar) yenildikleri komutan Mustafa Kemal’in askeri ve siyasi dehasına hayranlar. "Çanakkale’de Mustafa Kemal gibi dahi bir komutana yenildiğimiz için gurur duyuyoruz" diyorlar.

* * *

Yeni Zelanda dünyanın ucunda bir ülke, Türkiye’ye uzaklığı 20 bin kilometre.

Yaklaşık dört milyon nüfuslu bu zengin tarım ülkesi, Türkleri çok iyi tanıyor.

O kadar iyi tanıyorlar ki, bugün başkent Wellington’da Atatürk’ün görkemli bir büstü, yakınlardaki bir yarımadada da muhteşem bir Atatürk Anıtı var. Bu anıtın açılışında, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal da hazır bulunmuştu.

Türkiye’de, bazı gerici çevrelerde Atatürk tartışılırken, dünyanın öbür yarı küresindeki bir ülkede muhteşem bir Atatürk Anıtı’nın yapılması anlamlıdır.

93 yıl önce Çanakkale’de Yeni Zelanda askerleri de İngilizlerle birlikte bize karşı savaşmışlardı. Yeni Zelanda nere, Türkiye nere? Niye gelip bizimle vuruştular? Dünya hali işteÖ Fakat o kadar düzgün insanlar ki, "Çanakkale’de Türkler bize büyük bir ders verdi. Bizi yenen komutan Mustafa Kemal’i kendi komutanımız kadar sevdik!" diyebiliyorlar.

Önce başkent Wellington’da Atatürk büstünü açmalarının, sonra Pasifik Okyanusu kıyısındaki bir tepede görkemli Atatürk Anıtı’nı inşa etmelerinin sebebi bu.

* * *

Çanakkale Savaşları konusunda Yeni Zelandalı diplomat Peter R. D. Withers diyor ki:

"Önce şunu söyleyeyim: Biz Çanakkale’ye gelirken avlanmaya geldik sanıyorduk. Bir macera, bir safari gibi." O zamanki kuşak öyle görüyordu olayı. Hiçbir zaman savaşa gittiklerini düşünmüyorlardı. Bir av partisi gibi görüyorlardı.

Sonuçta müthiş bir savaşla karşılaşacaklarını bilmiyorlardı. Çarpıştık, çok kayıp verdik, yenildik. Bizi yenen Atatürk, Türkiye’nin modern bir ülke olması için çok şey yaptı.

Yeni Zelanda’da Çanakkale’ye gitmek için toplanan insanların amaçları savaşa gitmek değildi. Kafalarda başka şeyler vardı. Sonuçta dayağı yedik ama Çanakkale bize çok şey kazandırdı. Bu savaştan sonra olgunlaştık, bilinçlendik ve millet olduğumuzun farkına vardık.

Türklerle savaşmak bize kimliğimizi kazandırdı. Mustafa Kemal, size olduğu kadar bize de önderlik etti bu konuda. İşte bu nedenle biz kendimizi Türklere ve Türklerin önderi Mustafa Kemal’e çok yakın hissediyoruz. Dünyanın neresinde, yenildikleri için anıt açarlar?

Biz Çanakkale’de yenildik ama hiçbir Yeni Zelandalı çocuk bundan utanç duyarak büyümedi. Çanakkale’de birçok Alman ve Osmanlı paşası vardı. Fakat biz onlara değil, 100 yılda bir yetişen büyük asker Mustafa Kemal’e yenildiğimiz için gurur duyuyoruz."

* * *

Sevgili okurlar...

Yeni Zelandalılar, Mustafa Kemal’i yüceltip, onunla çarpıştıkları için gurur duyarken, bizdeki bazı ilkel ve cahil insanların, yobaz takımının kendi tarihlerini çarpıtması, Mustafa Kemal’i yalanlarıyla küçültmeye kalkması, ne hazindir, ne utanç verici durumdur!

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/8580558.asp?yazarid=228

asagir
31-03-2008, 20:55
Biz Çanakkale’de yenildik ama hiçbir Yeni Zelandalı çocuk bundan utanç duyarak büyümedi. Çanakkale’de birçok Alman ve Osmanlı paşası vardı. Fakat biz onlara değil, 100 yılda bir yetişen büyük asker Mustafa Kemal’e yenildiğimiz için gurur duyuyoruz."* * *
Sevgili okurlar...
Yeni Zelandalılar, Mustafa Kemal’i yüceltip, onunla çarpıştıkları için gurur duyarken, bizdeki bazı ilkel ve cahil insanların, yobaz takımının kendi tarihlerini çarpıtması, Mustafa Kemal’i yalanlarıyla küçültmeye kalkması, ne hazindir, ne utanç verici durumdur! [/B]


evet,
memleketimizdeki malum kesimler ise;
başarıların, alman generale ait olduğunu ıspatlamak için yırtınıyorlar.
büyük ihtimal bunu ıspatlayabilirler se;
"sevgili alman generalleri" ile gurur duyabilecekler.
kendileri halk adamı oluyorlar ya...
eee... zaten;
"halk adamı" dediğin de;
alman-sever olmalı(!)...
liderleri;
ya ecnebi,
ya acem,
ya da
arab olmalı...

ÖZDOĞAN77
07-04-2008, 14:16
http://img99.imageshack.us/img99/712/atam12dv4.png

baron11
07-04-2008, 15:54
Askeri Yargıtay Anıtkabir’den mesaj (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/8639578.asp?gid=229&sz=10414) verdi

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın AKP’nin kapatılması istemi ile Anayasa Mahkemesi’ne açtığı davaya yönelik ağır eleştiriler yüksek yargının tepkisini çekmişti. Bugün ise, Askeri Yargıtay’dan da eleştirilere yanıt gibi bir mesaj geldi. Hem de Anıtkabir’den.

Kuruluşunun 94.yıldönümü nedeniyle Askeri Yargıtay Başkanı Hakim Tuğgeneral Ahmet Alkış.üyeleri ile Anıtkabir'i ziyaret sonrası Özel Defteri imzaladı. Tuğgeneral Alkış, deftere yüksek sesle okuduğu ifadelerle tepkilerini ortaya koydu.

Tuğgeneral Alkış, Anayasa'ya, yasalara, mahkeme kararlarına uyulmasının ve saygı gösterilmesinin hukuk devletinin bir gereği olduğunu belirterek, kurum ve kurallarına şiddetle saldırılan ve kutuplaşmaların yaratıldığı bir toplum yaşamının kaos yaratmaktan başka bir sonuç doğurmayacağına işaret etti.

Alkış, bu çerçevede Anayasa'nın temeli olan Türk Vatanı ve milletinin ebedi varlığı ile devletin bölünmez bütünlüğünün de zarar görebileceği uyarısında bulundu.

İşte Tuğg. Alkış’ın Anıtkabir Özel Defteri’ne yazdıkları…

“Ulu Önder Atatürk,

Anayasa ve yasalarla kendisine tevdi edilen görevini Anayasa'nın başlangıç hükmünde belirtilen temel niteliklere, Cumhuriyetimizin bu temel niteliklere dayalı demokratik, laik, sosyal ve hukuk devleti kurallarına uygun olarak yerine getiren ve getirmeye devam edecek olan Askeri Yargıtay, millet egemenliğini kullanmada tek üstünlüğün Anayasa'da ve kanunlarda olduğunun bilinci ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının hiçbir ayrım gözetilmeksizin hukuk güvenliği içinde huzurlu ve mutlu bir hayatı talep etmelerinin en doğal hakları olduğu, devletin de bunu sağlama zorunluluğunun bulunduğu, toplumsal barış ve huzurun, anayasal kurallar çerçevesinde ve anayasal yükümlülüklerin yerine getirilmesi ile hukuk düzeni içinde sağlanabileceği, Anayasa'ya, yasalara, mahkeme kararlarına uyulmasının ve saygı gösterilmesinin hukuk devletinin bir gereği olduğu, kurum ve kurallarına şiddetle saldırıldığı, kutuplaşmaların yaratıldığı bir toplum yaşamının kaos yaratmaktan başka bir sonuç doğurmayacağı gibi Anayasa'nın temeli olan Türk Vatanı ve milletinin ebedi varlığı ile devletin bölünmez bütünlüğünün de zarar görebileceği, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kuruluş şartları, ödenen bedeller ve kuruluş felsefesinin daima akıllarda tutulması gerektiği, Anayasa'nın başlangıç bölümünde; devletin yetki ve görevlerinin kullanılmasında medeni bir iş bölümünden ve işbirliğinden bahsedildiği, devletin organlarının görev, yetki ve sorumluluklarının Anayasa'da gösterildiği, hiç kimse ve organın kaynağını Anayasa'dan almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağı, en temel evrensel insan haklarına, insani değerlere saldıran ve bir insanlık suçu olan terör sorununun ancak ulusal ve uluslararası ortak duyarlılık, mücadele ve iş birliği ile çözülebileceği, evrensel değerlere ve hukuk kurallarına ülkelerce sahip çıkılması ve uyulması durumunda çok önceden öngördüğün 'Yurtta Barış, Dünyada Barış' ilkesinin tüm dünyada egemen olacağı inancı ile emanet ettiğin değerlerin bir koruyucusu olarak Anayasa sorumluluğu ve görevini hukuk devleti ilkeleri doğrultusunda yerine getirmiş olmanın huzuru ve kıvancı içinde 94'üncü kuruluş yıl dönümünde huzurunuzda Azerbaycanlı konuklarımızla şükran ve saygı ile eğiliyoruz.”

Törende, Azerbaycan Askeri Yargıtay üyeleri de hazır bulundu.

ÖZDOĞAN77
21-04-2008, 13:39
Ali POYRAZOĞLU nun sözleri çok hoşuma gitti..belki okumuşsunuzdur ama ben yinede paylaşmak istedim..



TÜRK PARASININ SAHTE OLUP OLMADIĞINI ANLAMAK İÇİN, IŞIĞA TUTARIZ..EĞER İÇİNDE ATATÜRK VARSA PARA GERÇEKTİR. İÇİNDE ATATÜRK YOKSA SAHTEDİR.
NE MAL OLDUĞUNU ANLAMAK İÇİN İNSANLARIDA IŞIĞA TUTUN...İÇLERİNDE ATATÜRK YOKSA SAHTEDİR..İÇİNDEN ATATÜRK GEÇMEYEN İNSANLARA PAYE VERMEYİN, İLTİFAT ETMEYİN..

e-fulya
21-04-2008, 23:27
ATATÜRK ADANA'DA NEDEN YETİM ÇOCUKLARA SELAM VERDİ!
Yazar Cezmi YURTSEVER
Çarşamba, 16 Nisan 2008
-GAZİ MUSTAFA KEMAL, 15 mART 1923 TARİHİNDE ADANA'YA GELDİ. vE O GÜN ŞEHRİN UKZEYİNDEKİ yETİMHANE OKULU ÖĞRENCİLERİNİ HUZURUNA ÇAĞIRDI.

-Şehir merkezinde bir okul gezisi esnasında merdivenlerden aşağı inerken çocuklara selam verdi ve o anın fotoğrafını çektirdi.

-Ülkenin en büyük sorununun sokak çocuklarına sahip çıkılması gerektiği mesajı verildi.





Gazi'nin başına giydiği kalpak, Kuvayi Miliye günlerinin hatırası idi. Üzerindeki paltosu, elinde tuttuğu bastonu, yakası yukarı kalkan kolalı beyaz gömleği, onu tamamlayan kravatı 15 Mart 1923 tarihinde Adana'ya geldiğinde üzerindeki giysisi idi. Ulucami yakınındaki Sanayi Mektebi'ni gezdiği anda da üzerindeki kıyafet bu idi. Okulun iki parçalı, yukardan aşağı doğru birbiri ile bağlantılı tahta merdivenlerinden aşağı inerken Gaziyi Adana okullarından gelen öğrenciler karşıladı. İçlerinde henüz okul çağına gelmemiş, üzerlerinde beyaz elbise bulunan boynu bükük kız çocukları ve onlarla aynı kaderi paylaşan yine başlarında kalpak bulunan erkek çocukların ellerini çırparak sevinç gösterisi yapmaları boşuna değildi. Karşılarında bulunan Türkiye Devletinin kurucusu ve Kuvayi Milliye önderine idi bütün sevgileri. Gazi, karşısında duran öğrencilere önce tebessüm etti, sonra sağ elini baş hizasına kalırarak onlara selam verdi. Başlarında öğretmenleri, ellerinde tuttukları yazılı bez pankart ve bayrak flamalar ile aynı fotoğraf karesi içinde yer almışlardı. çocukların hepsinin ortak bir özelliği vardı ki insanı derin derin düşündüren; onların hepsi yetimhane öğrencileri idi. Yani babalarını kaybetmiş yetim çocuklar. Muhtemelen cephelerde şehit düşen gidip de gelmeyenlerin emanetleri onlar. Boyunları bükük tutunacak bir dal arayan çocuklar... Gazi'nin onları selamlaması da boşuna değildi. Sanki başımızın üstünde yeriniz var çocuklar diyordu. BAĞLARBAŞINA DOĞRU Gazi, 15 Mart 1923 Perşembe günü gündüz vakti kendisini karşılayan selam duduğu yetim çocukları okullarına giderek bizzat görmek istiyordu. Gazi'nin arabası, şehrin kuzeyine bağlarbaşına doğru ilerlemeye başladı. Seyhan Nehrine yakın bir yerde yeşillikler arasında görülen tarihi binaya geldi. Dıştan bakıldığında bir saray yavrusunu andıran içerisi ferah ve sütunlarla dolu kalın duvarları, küçük pencereleri gökyzüüne doğru yükselen çatısı ile Avrupa ülkelerinde rastlanan tarihi bir yapıyı andırıyordu. Zaten okunu yapılış tarihi de Adana tarihinde çok önemli bir olay sonrası gerçekleşmişti. 1909 yılında Adanada çıkan iç savaş İĞTİŞAŞ sonrası yetim kalan Ermeni çocukları barındırmak ve eğitmek için yaptırılmıştı. Zamanın Adana Valisi Cemal Paşa okulun açılışına yardımcı olmuş. Osmanlı Hükümeti on bin altın lira yardımında bulunarak okulun yapımına katkıda bulunmuştu. Savaş şartları dolayısı ile 1921 yılı sonlarında okulun Ermeni yetim öğrencileri Beyrut'ta taşınmış, okul kendihaline bırakılmış. Gazinin Adana'ya geldiği gün okulda 400 civarında yetim Türk çocukları barınıyordu. Gazi, okulun kapısından içeri girdi. Sınıfları dolaştı. Üstteki teras katına çıktı. Yanında yöneticiler, Maarif Müdürü İsmail Habib, muallim Remzi Oğuz, Vali ve diğer yöneticiler vardı. Gazi, okulun teras katında kapısında bulunan Seyhan nehrine dalgın gözlerle baktı. Bir ara okul müdürünün öğrencilere bağırarak Susun dediği işitildi.Gazi bu durumu merak etti. Merdivenin başına kadarg eldi. Sevgili yavrularım, oynayın, zıplayın dedi. Bir anda okulun içini yetim çocukların cıvıltıları kapladı. Ve aynı gün Adana ufkunda henüz güneş batmamıştı ki Gazi'nin arabası yeniden şehrin içine doğru yol almaya başladı. Daha yapacak çok işler vardı.
http://cezmiyurtsever.com/index.php?option=com_content&task=view&id=83&Itemid=3

ÖZDOĞAN77
25-04-2008, 13:30
http://img118.imageshack.us/img118/457/ataturkfasad3.jpg



Ne mutlu TÜRK'üm diyene...
Ne mutlu atası ATATÜRK olana...

sezi
29-04-2008, 23:44
Bugün geldi bu mail,

BİR TÜRK GENCİNİN ATA'YA HİTABESİ

Sevgili Atam;

Sana bu hitabeyi 33 yaşına girmiş,
Gelecek güzel günlerden çoktan umut kesmiş,
Temel eğitimini tamamlamış,
Ve ancak şimdilerde seni tanıyabilmeye başlayan,
Türk istikbalinin evlatlarından biri olarak yazıyorum.

Seni ilk gördüğüm günü dün gibi hatırlarım.

İlkokul birdim. Miniciktim.
Elimde beslenme çantam,önlüğümün cebinde annemin sevgisi, sınıfımda bilim öğrenecektim.
Karatahtanın dört parmak üzerine ortalanmış çerçevenin içinden bana bakıyordun
Bakışların keskindi.

ABC'den sonra ilk öğrendiğimdin;
Mustafa Kemal'din. Çocuktum...

Bana, bize, tüm dünya çocuklarına bayram armağan etmiştin.
Armağanını,
uygun adım
sol-sağ-sol
sol-sağ-sol
kutladık...

Kaçımızın ayağı su toplamıştı,kaçımız bayılmıştık...
Biz bayramlarda ağlayan çocuklardık.

Ne zaman salıncakta sallanan fotografını görsem, geçen 23 Nisan'lara yanarım.)

Ortaokul ve lisede hep seni anlattılar bana...
Dünyaya ancak yüz yılda bir gelen dahiydin...
Şahin bakışların vardı,hürriyete aşıktın...

En azılı düşmanlarına karşı bile merhametliydin,

Ama savaş meydanlarında karşında kimse duramazdı.
Aslandın, kaplandın, kartaldın,panterdin. ..

Özgür geleceklere açılan pencereydin.

Sözün özü benim sevgili atam;
Kodumu oturtan milli eğiticiler böyle anlatmışlardı.
Beni milli bir şekilde eğitenler,
Failatün, failatün, failatün,failü n ölçü sistemini,
Niagara Şelalesi'nin yükseklik ve debisini,
Yes, it is a pencil demesini,

Deli İbrahim'in küpesini;
Bir bir kafama yerleştirdiler de;

Bana senin insan yönünü anlatmadılar.
Rakı içtiğini,
Aşık olduğunu,
Evlendiğini,
Boşandığını,
Kim bilir kaç geceler savaş meydanlarında cesetlere bakıp,
için için ağladığını,
Özlemlerini, hasretlerini,
Geleceği kazanmaya dair fikirlerini
Anlatmadılar.

Bana, bize, tüm dünya gençlerine bayram armağan etmiştin.
Armağanını, uygun adım
sol-sağ-sol
sol-sağ-sol
kutladık...

Kaçımızın ayağı su toplamıştı.

Kaçımız kıçına yediği sopa yüzünden altına işemiştik.
Biz bayramlarda bunalan gençlerdik.
(Ne zaman baloda smokinli fotoğrafını görsem, 19 Mayıs'lara yanarım.)

Bir yandan;

Heykellerini diktik
Dağa-taşa silüetlerini çizdik,
Her kitaba, her yazıya
Mutlaka senden alıntılar yerleştirdik.

Bir yandan;
Her işin kolayına kaçtık,
Ticarette kazık attık,
Üretim yerine kopyaladık,
Bilimadamları nı sindirdik,
Aydınları yargıladık,
Yoktan yere nice vatan hainleri ürettik,
Çoktan yere nice amaçsız gençler yetistirdik.

Zeki ve çevik miydik bilmem ama ahlaksızlaştık besbelli.

Eğitimi siyasete kurban verdik,
Ekonomiyi siyasete kurban verdik,
Aydınlık olması gereken gelecekleri siyasete kurban verdik.
Varlığımız siyasi emellere armağan oldu...

Benim biricik Atam;
Biz Demokles'in kılıcını sapından değil
Keskin yanından tutmayı marifet bildik.

Senin hatıranı gıdım gıdım içtik,
Tükettik...
Tükettik...
Tükettik...

Dedemden babama, babamdan bana
Politikacı tabiriyle 'enkaz devralmış' bulunmaktayız.
Bu gidişle biz, çocuklarımıza devredecek
Enkaz bile bulamayacağız...

Türk'tük, doğruyduk, çalışkanlığımız şüpheli;
Birinci vazifemiz;
Türk istiklalini ve
Türk Cumhuriyeti'ni
ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek,

Ülkümüz;
Yükselmek, ileri gitmekti...
Uzun bir yoldu...
Yorucu ve yıpratıcıydı...
Adidas'larımız eskidi,
McDonalds'ta mola verdik.

Belki de 'Bir Türk dünyaya bedeldir' deyişini
Biz 'Her Türk dünyaya bedeldir' anladığımız için
emanetini, 1 milyon beş yüzseksen bin kat küçültmeyi becerdik...

Verdiğin en önemli görev:
Bu ahval ve şeriat içinde dahi vazifem
Türk istiklalini ve cumhuriyetini
İlelebet muhafaza ve müdafaa etmektir, bilirim.

Muhtaç olduğum kudretin,
sana güvenimde mevcut olduğunu belirtir,
ellerinden hasretle öperim...


Baştan sonuna kadar okuyanlara teşekkürler;
sizler Atatürk'ü idrak edebilmişsiniz bence.


YER: TÜRKİYE

YIL: 1938
SAAT: 09.05
ATATÜRK ÖLÜYOR

ARADAN ONLARCA YIL GEÇİYOR

YIL: 2007
ATATÜRK TEKRAR DÜNYAYA GELİYOR...

DOĞRUCA MECLİSE GİDİYOR,
MEMLEKET NASIL YÖNETİLİYOR GÖRMEK İÇİN...
MECLİS KAPISINDA CUMHURBAŞKANI, BAŞBAKAN, DEVLET BAKANLARI KARŞILIYORLAR.

SALONDA EN ÖNE OTURTUYORLAR VE O GÜNKÜ ÜLKE SORULARI TARTIŞILIYOR...
OTURUM BİTİYOR, ATATÜRK'Ü MECLİS RESTORANINA GÖTÜRÜYORLAR,
YEMEKTEN SONRA OTELE BIRAKIYORLAR. ...
ERTESİ SABAH OTELDEN ALMAYA GİDİYORLAR,

ATATÜRK'ÜN ODASI BOMBOŞ!...

VE MASANIN ÜZERİNDE BİR KAĞIDA YAZILMIŞ ŞU SÖZLER VAR:

'EFENDİLER...
BEN İSTANBULA GİDİYORUM,
ORDAN BİR VAPURA BİNİP TEKRAR SAMSUN'A ÇIKACAĞIM.
ÇÜNKÜ, BU ÜLKENİN BİR KURTULUŞ SAVAŞINA DAHA İHTİYACI VAR...'

VAR MI ANLAYAN?

BU ÜLKEMİZ İÇİN...

Şimdi, diğer saçma sapan mailler yerine bu tür mailleri 'forward'lamak daha önemli değil mi?
Bu maili birilerine forwardlamazsan kimse sana kızmayacak,
bir dileğin gerçekleşmeyecek,
ya da 'msn icon'u maviye dönüşmeyecek,

Sadece gerçekleri,
içinde bulunduğumuz durumu öğreneceksin.. .
Ve ülkemizin ne tür bir durum içinde olduğunu.....

UNUTMA;

sen bu VATANIN evladısın...
VE
MUHTAÇ OLDUĞUN KUDRET DAMARLARINDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR!!!

KUTERO
19-05-2008, 11:02
20. Asrın en büyük lideri ATATÜRK


Brown Üniversitesi öğretim üyesi ünlü tarihçi ve psikiyatrist Prof. Ludwig, 11 kriter üzerinden yaptığı değerlendirme ile Atatürk'ü, 20. yüzyılın en büyük lideri olarak belirledi.



Amerikalı tarihçi ve psikiyatrist Prof. Arnold Ludwig, dünyanın çeşitli siyasi önderlerinin başarı ve önem derecelerini sınıflandıran 11 ölçeğe göre, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü, 20'nci yüzyılın en büyük lideri olarak nitelendirdi.

Amerika Atatürk Toplumu adlı kuruluşun Washington'da düzenlediği yıllık Atatürk'ü anma konuşmasını, halen ABD'nin en eski yüksek öğretim kurumları arasında yer alan Brown Üniversitesi'nde görev yapan ve 2002'de yazdığı ve dünya liderlerini ele aldığı ''Dağın Arslanı: Siyasi Liderliğin Doğası'' adlı kitabıyla tanınan Prof. Ludwig yaptı.

Aslen psikiyatrist olan ve daha sonra tarih ve siyasi liderlik konularını incelemeye yönelen Ludwig, siyasi önderlerin neden ve ne kadar önemli ve büyük olduklarını tarafsız şekilde değerlendirebilecek bir ölçeği geliştirmek için uzun süre çalıştığını ve sonunda Jul Sezar, Napoleon ve George Washington gibi tarihi isimlerin, liderliği tanımlamak için ortak kullandığı 11 kriterden oluşan bir sistem belirlediğini anlattı.

Ludwig'in verdiği bilgiye göre bu ölçeğin kriterleri, ''sıfırdan ülke yaratmak, toprakları genişletmek, iktidarda kalınan süre, askeri başarı, sosyal tasarım gücü, ekonomik başarı, devlet adamlığı, ideoloji ortaya koyma, ahlaken örnek olma, siyasi miras ve ülkenin nüfusu'' ölçütlerinden oluşuyor.

Daha sonra incelenen liderlere, bu kriterlerin her biri için 0 ile 3 veya 0 ile 5 arasında puan veriliyor.

Prof. Ludwig, kitabında, 20'nci yüzyıla damgasını vuran yüzlerce lideri bu sisteme göre kıyasladığını ve Atatürk'ün en üst sırada geldiğini anlattı.

Buna göre Atatürk, Ludwig'in kitabında bu 11 kriterden toplam 31 puan aldı.

Sıralamada ikinciliği, 30'ar puanla komünist Çin'in kurucusu Mao Zedung ve 2. Dünya Savaşı sırasındaki ABD başkanı Franklin Delano Roosevelt elde etti.

Aynı ölçeğe göre, dağılan SSCB'nin son lideri Mihail Gorbaçov 24, İngiltere'nin efsanevi başbakanlarından Winston Churchill 22, Güney Afrikalı lider Nelson Mandela 20, eski ABD başkanı Bill Clinton da 15 puan topladı.

Ludwig, toplantıyı izleyenlerle birlikte şimdiki ABD Başkanı George Bush'u da değerlendirdi. Bush'un puanı 15 çıktı.

http://www.iyibilgi.com/haber.php?haber_id=68293

e-fulya
19-05-2008, 14:13
Güngör Uras
[email protected]

19 Mayıs 1919 ‘Para uğruna bağımsızlıktan vazgeçilmez’


19 Mayıs 1919, üç yıl süren Milli Mücadele’nin başladığı tarihtir. Mustafa Kemal, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 15-20 Ekim 1927 tarihleri arasında Ankara’da toplanan İkinci Kurultayı’nda 6 gün boyunca kısım kısım okuduğu tarihi nutkuna şöyle başlamıştır:
“1919 senesi mayısının 19’uncu günü Samsun’a çıktım.
Vaziyet ve manzarai umumiye: Osmanlı Devleti’nin dahil bulunduğu grup, Harbi Umumi’de mağlup olmuş. Osmanlı ordusu her tarafta zedelenmiş. Şerâiti ağır bir mütarekename imzalanmış. Büyük Harbin uzun seneleri zarfında millet yorgun ve fakir bir halde.”
Mustafa Kemal, manzarai umumiyeyi özetledikten sonra Milli Mücadele’nin önemini anlatır: “Esas, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu esas ancak istiklâli tamme malikiyetle temin olunabilir. Ne kadar zengin ve müreffeh olursa olsun, istiklâlden mahrum bir millet, beşeriyeti mütemeddine muvacehesinde uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye kesbi liyakat edemez.
Ecnebi bir devletin himaye ve sahabetini kabul etmek, insanlık evsafından mahrumiyeti, aczü meskeneti itirafdan başka bir şey değildir... Halbuki Türkün haysiyeti ve izzetinefis ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür.

Ya istiklal, ya ölüm!
Böyle bir millet esir yaşamaktansa mahvolsun evlâdır!
Binaenaleyh, ya istiklâl, ya ölüm!”
Şimdi geliyoruz Mustafa Kemal’in söylediklerinin “tercümesine”. Mustafa Kemal’in söyledikleri bugün için de çok önemli. Bugünkü tartışmalara (Ulusalcılar /Sorosçular tartışmasına) ışık tutuyor.
Mustafa Kemal ne diyor? “Uydu olan zengin olur/Bağımsız olan fakir kalır” şeklinde bir açmaz yoktur. Bu iki beladan birini tercih etmeye mecbur değiliz. Türk milleti hem bağımsız olacak, hem zengin olacak. Yabancılardan para gelsin diye bağımsızlıktan ödün veremeyiz. Cesur olun. Bu işin üstesinden geliriz” diyor.
Mustafa Kemal, tarihi gerçekleri ifade etmektedir. O günlerde de bu günlerde de bazı ülkeler bağımsızlıklarından fedakârlık ederek, bir veya birkaç ülkenin hâkimiyetine girerek, (bağımsızlıktan fedakârlığın bedeli ve de uşaklık ücreti olarak) onlardan gelecek parayla (önlerine atılacak kemiği yalayarak) günlerini gün etmeye çalışmışlardır. Çalışmaktadırlar. Ama bu ülkeler ne kalıcı zenginliğe kavuşabilmiş (sürdürülebilir gelişmeyi yakalayabilmiş) ve ne de haysiyet sahibi olabilmiştir.

İstiklal olmadan kalkınma da olmaz
Günümüzde hâlâ, “ABD’nin ve AB ülkelerinin dediğini yaparsak, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşları kızdırmazsak, yabancı sermayeyi ülkeye çekeriz ve de refah içinde yaşarız” saplantısıyla ortalıkta dolananlar var.
Dünyada hiçbir ülke bağımsızlığından ödün vererek, yabancı ülkenin veya ülkelerin güdümüne girerek yabancı sermaye girişiyle zengin olmamış, kalkınmamıştır.
Ülke önce bağımsızlığına sahip olur, kalkınma yolunu açar, katma değer yaratmaya başlar, işte o noktadan sonra ülkeye girecek yabancı sermaye, ulusal kaynaklara eklenerek ekonomik gelişmeyi hızlandırır. Sürekli kılar.
Mustafa Kemal “Ya istiklal, ya ölüm!” derken bunları dedi. Dediklerini de yaptı. Başka ülkelere ödün dağıtarak para toplayacak yerde, milleti fakirlikten kurtararak ulusal bir ekonomi savaşı başlattı. Tarımda, sanayide üretim artışını sağladı.
Ülkenin kıt kaynaklarını iyi değerlendirerek (şimdilerde satıp savarak paralarını yediğimiz) demiryollarını, karayollarını, limanları, fabrikaları inşa etti. Yabancılara ödün vermeden, yabancılara el açmadan, milletin, kendi imkânlarıyla fakirlikten kurtulabileceğini gösterdi.
http://www.milliyet.com.tr/Default.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=545866&AuthorID=54&Date=19.05.2008&ver=38

e-fulya
06-06-2008, 19:51
GÜNÜN SÖZÜ
''Türkiye, Atatürk'ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''

Daniel Dumoulin

...''Türkiye bir idealdir... Türkiye Avrupa'nın geleceğidir'' düşüncesiyle her zaman Türkiye'nin ve Türk insanının yanında olan Dumoulin, geçen yılbaşında da dostlarına kendi çektiği bir Türk bayrağı fotoğrafı gönderiyor ve "Bu bayrak bizimdir'' diyordu.

Türkiye'de yerleşik düzen kuran, "Atatürkçü Düşünce" ve ''Çanakkale'' konularında kitaplar yazan, Atatürk fotoğrafları koleksiyonunu CD'lerde dağıtan, Türkiye'de yetim çocukların eğitimine katkılarda bulunan Daniel Dumoulin, Türk tabiyeti elde etmek için verdiği çetin mücadeleyi de şaşırtıcı bir sabırla sürdürüyor.
http://www.anadolu.be/modules.php?name=News&file=article&sid=41

JAKO
07-06-2008, 23:12
http://www.hizliresim.com/2008/5/8/3425.jpg
"Liberalizm, sömürgelerde uygulanmış bir sistemdir! Oysa biz sömürge değiliz ve olmayacağız. Liberalizmi düşünmek, devrimi inkâr etmektir"

Mustafa Kemal ATATÜRK

tencel
07-06-2008, 23:33
http://www.hizliresim.com/2008/5/8/3425.jpg
"Liberalizm, sömürgelerde uygulanmış bir sistemdir! Oysa biz sömürge değiliz ve olmayacağız. Liberalizmi düşünmek, devrimi inkâr etmektir"

Mustafa Kemal ATATÜRK

sözleri kaynaklarıyla tarihiyle nerde ne zaman söylenmiş şekliyle yazarsak çok daha iyi olur. malum her önüne gelen bir söz yazıp altınada M.Kemal ATATÜRK yazarsa işin içinden çıkılmaz.

ÖZDOĞAN77
14-06-2008, 11:57
Ne kalbimizdesin , ne sen ölmedin yaşıyorsun gibi kalıplaşmış cümlecikler
bu ifadenin yanına bile yaklaşamaz.

''Türkiye, Atatürk’ü Allah'a borçlusun, geriye kalan her şeyi de Atatürk'e...''


:super::super::super:

e-fulya
22-06-2008, 12:43
Bu yüce insan hayatı boyunca 4289 kitap okumuş..
Okuduğu kitaplar hep altı çizilmiş satırlarla,notlarla dolu..
Her alanda kitap okumuş..
Herkesin ''Paşam burada bişey yetişmez'' dediği A.O.Çiftliğini yeşertecek kadar ziraat bilgisi varmış..
Çocukluk yıllarını çıkarırsak Atatürk'ün ortalama 4 günde bir kitap bitirdiği anlaşılıyor..

Cephede bile bu okumayı sürdürmüş..
Kitapları cephane sandıklarına doldurmuş ve ''bundan sonra asıl cephanemiz bunlar olacak'' demiş..

Şöyle bi düşünün..

Ondan sonra gelen liderler ne kadar kitap okumuş..
Onun rekorunu kırabilen çıkmış mı?

Lütfen aşağıdaki linkte ATATÜRK'ÜN ÖZEL KİTAPLARINA bir bakınız:
http://www.tsk.mil.tr/anitkabir/kutup/a.html

Ondan sonra gelen liderlerin onun onda biri bile olamadığına inanıyorum ben...

mahmut1
02-07-2008, 09:45
SEVGILI DOSTLARIM
ARKADASIM DEGERLI DOSTUM DENIZ HANIM'DAN
COK GUZEL BIR VIDEO GELDI BANA.KENDISINE COK TESEKKUR EDERIZ.
YUCE ONDERIMIZ MUSTAFA KEMAL ATATURK'UN
VIDEO GORUNTULERININ FOTOGRAFLARININ, KURTULUS SAVASI GORUNTULERININ,
ANITKABIRIN INSASI VE TUM HAZIRLANIS GORUNTULERININ VE ANITKABIRIN ICINDEKI
TUM SERGILERIN GEZILEBILDIGI MUHTESEM BIR VIDEO BELGESEL.
1 SAAT 10 DAKIKALIK BU SUPER ARSIVLIK BELGESELIN LINKI
ASAGIDADIR... SAG TIKLAYIP DIREKT BILGISAYARINIZA KAYDEDEBIULIRSINIZ
Sayın pinki bu güzel belgesel filmi bilgisayarıma kaydettim bunu sağladığınız için size çok teşekkür ederim.

indian
02-07-2008, 10:03
Türk Ordusundan rahatsızlıkta Batı-Siyasal İslam birlikteliği


Batı'nın, özellikle Avrupa'nın Türk Ordusu'na kini tarihin tanıdığı en amansız kinlerden biridir.



İngilizler İstanbul'u işgal ettiklerinde ilk istedikleri, Cuma selamlığındaki askerlerimizin oradan uzaklaştırılması olmuştur. (Atatürk'ün Bütün Eserleri, 8/138)



Türkiye, benzeri bir rahatsızlığa, AKP iktidarı döneminde tanık oldu. Anımsayalım, bir AKP 'milletvekili'nin TBMM'deki 'Mareşal Atatürk' tablosuyla, TBMM'de güvenlik görevi yapan askerlerin yürüyüşleri sırasında çıkardıkları seslerden şikâyeti üzerine, 2000'li yıllarda tartışılmıştı.



Aynı AKP'nin kurmay isimleri Türk Ordusu'ndan rahatsızlıklarını değişik vesilelerle ve değişik tavırlar sergileyerek ortaya koymaktadırlar. Bir milletvekilinin,Türk Ordusu'na mensup birliklerin ve okulların Ankara dışına çıkarılmasını ve başkentin 'askerî bir kent' görünümünden kurtarılmasını istemesi ayrı bir örnektir.



Ayrı ve talihsiz bir örnek...



Ne ilginç! Atatürk'ten rahatsızlık konusunda, Haçlı Batı ile siyasal İslamcı odaklar tarihin her döneminde bir biçimde kader ve mücadele birliği yapmışlardır. Bugün de aynen böyle yapmaktalar.

Tam bu noktada, Falih Rıfkı Atay şu ibret verici tespiti vicdanlarımıza iletiyor:



"Kurtuluş Savaşı öncesindeki işgal sırasında, ordu kumandanlarını şu veya bu vasıta ile küçük düşürmek bir parola idi." ((Atatürk'ün Bütün Eserleri, 8/138)



Bugün de aynı değil mi?



İlker Başbuğ'un İsrail gezisi sırasında çekilen resimleri ve bunların dinci bir gazetede yayınlanması, Türk Ordusu'ndan rahatsızlığın tarafları arasındaki yardımlaşmanın yeni bir belgesidir. O fotoğrafları o dinci gazeteye kimler servis yaptı? Her halde turist rehberleri değil.



TÜRK ORDUSU NEDEN RAHATSIZ EDİYOR



Batı'nın Türk ordusuna kininin sebebi sadece Türk ordusunun caydırıcılığı, Haçlı tasallut ve emperyalizmi karşısındaki susturucu ve püskürtücü gücü değildir. Sebeplerin başında, Türk ordusunun, sadece ordu olarak kalmayıp Türk tarihinde aydınlık ve atılımın öncüsü oluşu gelmektedir.



Türkiye, bunca devrimi böylesine kansız ve kavgasız bir biçimde ve çok kısa bir zaman çerçevesinde nasıl başardı? Ordunun, sadece 'asker' olarak kalmayıp, aydınlanma ve ilerlemenin öncülüğünü de yapmış olması sayesinde...



Türkiye'nin işte böyle bir kaderi olagelmiştir. Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, ama gerçek budur.



Türkiye, sanayi devrimini gerçekleştirmemiş, bunun için de, cumhuriyet ve demokrasiyi taşıyan temel iki sınıf olan burjuva ve proleteryayı oluşturamamış bir ülkedir. Buna rağmen hem cumhuriyeti hem de aydınlanmanın motor unsurları olan temel devrimleri akıl almaz bir maharetle hayata geçirebilmiştir. Nasıl? Ordu'nun aydınlanmadaki öncülüğü sayesinde...



Batı'da; demokrasi, özgürlük, insan hakları ve aydınlanmanın yaratıcı ülkelerinden biri olan Fransa'da, sanayi devrimi yaşanmış, burjuva ve proletarya doğmuş olmasına rağmen, cumhuriyetin yerleşmesi büyük badirelerden sonra gerçekleştirilebilmiştir. Serüvene bakın:



1792 cumhuriyetin kuruluşu, 1799 Napolyon'un İmparatorluğunu ilanı, 1814 yeniden krallığa dönüş, 1848 ikinci cumhuriyetin ilanı, 1852 yeniden imparatorluk tartışması ve nihayet 1871'de bugünkü anlamda cumhuriyetin kuruluşu.



Batı bunları biliyor. Batı, bizim birçok nimeti ve değeri, Atatürk'ün eşsiz dehası sayesinde bedavadan elde ettiğimizi de biliyor. Millet olarak bizi kıskanırken, birey olarak Atatürk'e tatmin bulmaz bir kinle diş biliyor. Batı için Atatürk, Orta Asya steplerinin metafizikten habersiz, aydınlık, akıl ve bilim nedir bilmez vahşilerini, tarihsel süreç anlayışlarının hiçbiriyle izah edilemeyecek bir maharetle, aydınlanmanın doruğuna taşıyan, cumhuriyet ve laiklikle donatan affedilemez bir düşmandır.



Atatürk öldü, bu iş bitti diyemezsiniz. Diyebilmenize engel bir güç ve gerçek var: Türk Ordusu.



Türk Ordusu, Atatürk demek, Atatürk'ün ölümsüzlüğünün göstergesi ve garantisi demektir.



Türk ordusu, tagallüp ve tahakküm unsuru değil, öncelikle aydınlanma ve demokrasi unsuru olarak yer almıştır bizim tarihimizde. Batı şöyle düşünmekte ve bunun gereğini yapmayı değişmez iman olarak taşımaktadır: Türk ordusu ya yok olmalı, yahut da ruhu pörsütülmelidir. Birincisini yapmak imkânsız denecek kadar zordur. İkincisine gelince, Türkiye'nin içinden elde edilecek hain ve gafillerle gerekli işbirliği kurulursa amaca ulaşmak mümkündür.



İşte bugün bu 'mümkün' gördükleri amaca ulaşmaya çalışıyorlar. Çünkü Haçlılar biliyorlar ki, İslam dünyasında, o arada Türkiye'de, Atatürk'ün Anıtkabri'ni yok etmeyi Kâbe'yi yok etme şartına bağlasalar, buna razı olacak alçakların sayısı epeycedir.



Batı, özellikle son birkaç yılda, İslam dünyasında yakaladığı bu tarihsel fırsatı heba etmemek için can havliyle çırpınıyor. Esasında nefret ettiği AKP'yi bağrına basıp var gücüyle desteklemesi AKP'de, az önce değindiğimiz hayatî emellerine uygun her şeyi bulmasındandır.



O halde, Türk ordusunu tâciz etmek ve etkisizleştirmek Avrupalı için iki maksada hizmet etmektedir:



1. Haçlı emel ve egemenliğine darbe vuran bir numaralı gücü zaafa uğratmak,



2. İslam dünyasının kaderini değiştirecek örneklere imza atan bir aydınlatma ve ilerletme gücünü etkisiz kılmak.



Büyük Atatürk, Türk ordusunun, işaret ettiğimiz bu özellikli durumuna çok erken bir zamanda dikkat çekmiştir. 30 Ağustos 1925 günü Kastamonu'da yaptığı bir konuşmada bu gerçeğin altını emsalsiz bir vukufla şöyle çiziyor:



"Ordumuz, milletin ilerleme ve yükselme adımlarına öncü olmuştur. Milletimizin bütün inkılaplarında birinci adımı işgal etmiştir. Diğer milletlerde, ordu ile millet yekdiğeriyle daima karşı karşıyadır. Halbuki iş bizde tamamıyla tersinedir..." (Atatürk'ün Bütün Eserleri, 17/290)



İşte, Türk Ordusu dendiğinde Haçlı Batı'yı rahatsız eden temel sebep budur.



Bu temel sebebi bilmeden Türkiye'nin dış politikalarına, özellikle AB ile ilgili politikalarına yön vermeye kalkmak, uçuruma giden kayalıklarda gözleri bağlı olarak yol almaya benzer. Böyle bir yol alışın en dikkat çekici örneği ise AKP iktidarının uyguladığı dış politika, özellikle AB politikasıdır.




AKP'NİN DIŞ POLİTİKASI



Büyük üzüntü duyarak söylemeliyim ki, AKP'nin uyguladığı genelde Batı politikaları, özel olarak da AB politikaları Türkiye üzerindeki Haçlı emellerine tatmin fırsat ve imkânı yaratan, temelinden basiretsiz politikalardır. Eğer 'basiretsiz' tâbirine itiraz ediliyorsa, onun yerine kullanılacak kelime çok daha ağır ve sarsıcı olacaktır.



Bu politikaların üçüncü bir izahı yoktur.



Daha neyi bekleyecekler! Gün bu gündür.



İLK ADIM MGK



Türk Ordusu'nu etkisizleştirme operasyonu, MGK'ya tasallutla başladı.



Tabiî önce MGK, sonra da devamı...MGK bunların, âdeta korkulu rüyası idi. Varsa yoksa MGK. Bunların MGK ile ilgili söz ve tavırlarını okuyunca insan gayrı ihtiyarı şunu düşünüyor: Güneş tutulmaları, gök taşlarının düşmesi, ozonun delinmesi, doğal felaketlerin ortaya çıkması, 11 Eylül terör dehşeti vs. şu bizim MGK yüzünden olmasın!..



Gerçek şu ki, Hıristiyan Avrupa'nın bir tür 'üst kurmaylar Grubu' olan Avrupa Parlamentosu (AP) için MGK, asırlarca korkulu rüyalar yaşatmış bir gücün sembolü olarak ortadadır. Bu sembolden rahatsız olmamalarını beklemek, sadece saflık değil, ahmaklık olur...O MGK ve hatırlattığı güçler ayakta durdukça, bizi AB'ye üye yapacaklarını sanmak da öyle...Unutmayalım, AKP iktidarının oylarıyla MGK'nın kolu-kanadı kırılıp 'sivilleştirilme' işlemi TBMM'de tamamlandığı gün (30 Ağustos 2003) Avrupa âdeta bayram etmişti. Türkiye ve Türkleri tâciz eden demeçleriyle ünlü Günter Verhuegen, gülücükleri ve heyecan dolu demeçleriyle bu bayramın âdeta resmî duyurusunu yapmıştı.



MGK'nun işini bitirdiler; şimdi doğrudan doğruya orduya bindiriyorlar. Fırsatlar yaratarak, bahaneler üreterek, sağdan girerek, soldan girerek, şöyle veya böyle, belirli aralıklarla Türk Ordusu'na mutlaka ve muhakkak sataşıyor veya saldırıyorlar.



6 Ekim 2004 İlerleme Raporu'nu, 17 Aralık 2004 Zirve Kararları'nı, 3 Ekim 2005 Müzakere Çerçeve Belgesi'ni ve nihayet, 8 Kasım 2005 Katılım Ortaklığı Belgesi'ni okuyun, bu söylediklerimi belgeleyecek çok şey bulacaksınız.



Suat İlhan, işin gerçeğini ta bel kemiğinden yakalamış. Şöyle yazıyor:



"Anlaşılıyor ki, Avrupa, bin yıldan daha uzun zamandan beri kahrını çektiği Türk Ordusu ile, AB mevzuatı içinde hesaplaşmaya niyetleniyor. Gerçekte hesaplaşmaya başladılar. AB'nin açık amaçlarından birinin, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni küçültmek, etki ve caydırıcılığını azaltmak olduğu anlaşılıyor." (Suat İlhan, Avrupa Birliğine Neden Hayır, s.27-28)



Türk milleti, ordusuna tasallut ve sataşmanın en kahırlı dönemini yaşıyor denebilir.



SÖZÜN ÖZÜ



Avrupa'nın Müslüman Türk'ü tarihe gömme düşünün gerçeğe dönüşmesinin talep belgesi olan Sevr, Mustafa Kemal tarafından engellendi. Gök gözlü kumandan, kollarına girip savaş meydanlarına çektiği milletiyle Sevr'i yırtıp bir paçavra gibi yazanların ve imzalayanların suratına attı.



Mustafa Kemal, Batılı-Haçlı kini doruk noktasına çıkaran bir iş yaptı. Onu asla affetmezler. Mustafa Kemal onların genlerini tâciz etti, tarihsel rüyalarını kararttı, ufuklarını, ocaklarını söndürdü.



Mustafa Kemal Atatürk'e yönelik Batı düşmanlığını değerlendirirken bu arka planı unutmak gafletini gösterenlerin aklına şaşarım.



Şimdi, Türk yeniden 'Hasta Adam' haline getirildi. Düyunu Umûmiye, değişik adlar altında yeniden yaratıldı. Sevr'in şartlarını, çeşitli gerekçelerle 'sineye çekilir' bulan yeni Damat Ferit ekipleri ihdas edilip gereken yerlere oturtuldu.



Batılı-Haçlı için gün tam bu gündür. Korkulu rüyanın tepelenmesi için uygun zamandır.



Mustafa Kemal'i olmayan bir Sevr kulvarındayız.

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/9329216.asp?yazarid=277

BUSHIDO
02-07-2008, 10:17
Sevgili forumdaslar,

Devam etmekte olan bir adli sureci ve bunun daha netlesmeyen icerigini Ataturkculuk ile iliskilendirmekten ozellikle cekinelim.

Saygilarimla.

mehmetbaki
02-07-2008, 11:06
Sevgili forumdaslar,

Devam etmekte olan bir adli sureci ve bunun daha netlesmeyen icerigini Ataturkculuk ile iliskilendirmekten ozellikle cekinelim.

Saygilarimla.

Bu son olaylari neyle iliskilendirecegiz?Aciklamada bulunurmusunuz?

BUSHIDO
02-07-2008, 11:11
Bu son olaylari neyle iliskilendirecegiz?Aciklamada bulunurmusunuz?

Sn Mehmetbaki olumsuz bir iliskilendirmeden ve tartisma ortami olusturmamaktan kacinilmasi gerektigini belirtmek istemistim.

Selamlar.

mehmetbaki
02-07-2008, 11:37
Sn Mehmetbaki olumsuz bir iliskilendirmeden ve tartisma ortami olusturmamaktan kacinilmasi gerektigini belirtmek istemistim.

Selamlar.

Sagolun...Olay anlasildi...Bende farkli bir seymi oldu diye sormustum.Siyaset topigi kapandi bu olayda siyasi tartisma gerektirir...

gencturk
02-07-2008, 12:57
http://www.hizliresim.com/2008/5/8/3425.jpg
"Liberalizm, sömürgelerde uygulanmış bir sistemdir! Oysa biz sömürge değiliz ve olmayacağız. Liberalizmi düşünmek, devrimi inkâr etmektir"

Mustafa Kemal ATATÜRK

"KOMÜNİZM, GÖRÜLDÜĞÜ YERDE EZİLMELİDİR!'

Mustafa Kemal ATATÜRK

"Biz ne bolşeviğiz ne de komünist;ne biri ne diğeri olamayız.
Çünkü, biz milliyetperver ve dinimize hürmetkarız."

"Komünizm içtimai bir meseledir. Memleketimizin hali, memleketimizin içtimai şeraiti, dini ve milli ananelerinin kuvvetli, Rusya'daki komünizmin bizce tatbikine müsait olmadığı kanaatini teyit eder bir mahiyettedir." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. III, 2. Baskı, s .20)

Mustafa Kemal ATATÜRK

SubZero5
02-07-2008, 13:05
Sevgili forumdaslar,

Devam etmekte olan bir adli sureci ve bunun daha netlesmeyen icerigini Ataturkculuk ile iliskilendirmekten ozellikle cekinelim.

Saygilarimla.

Sayın moderatörüm,

İlgili kişiler toplumda cumhuriyet yandaşı gözükmekte ve bölücü oluşumlara karşıt görüşler ve davranışlar göstermektedir. Bu konuda hepimiz hemfikiriz. Ancak tabiki açıklama yapılana kadar bu işlemlerin amaçları gizli olacaktır. Zaten bu hususta adli sürece etkiyen veya etki edebilecek bir husus ben göremedim doğrusu, siz görebildi iseniz ve bizi aydınlarabilir iseniz eğer, çok sevinirim.

İmza, sade vatandaş.. ;)

yosun
02-07-2008, 13:13
Topiğin ismi Mustafa Kemal Atatürk olup, içeriğindeki yazılar da tamamen topiğin ismi ile ilintilidir.
Israrlı bir şekilde ve site yönetimine rağmen siyasi bir konuyu burada tartışmaya açmaya çalışmak, topiği amacından uzaklaştırmaktan öte geçemeyecek bir davranıştır.
Lütfen topik konusu dışında yazılar yazmayalım.

mehcur
03-07-2008, 13:15
Her fert istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine mahsus siyasi bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin icaplarını yapmak veya yapmamak hak ve hürriyetine sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına hakim olunamaz.

Mustafa Kemal Atatürk

hexedemical
04-07-2008, 23:27
"KOMÜNİZM, GÖRÜLDÜĞÜ YERDE EZİLMELİDİR!'

Mustafa Kemal ATATÜRK

"Biz ne bolşeviğiz ne de komünist;ne biri ne diğeri olamayız.
Çünkü, biz milliyetperver ve dinimize hürmetkarız."

"Komünizm içtimai bir meseledir. Memleketimizin hali, memleketimizin içtimai şeraiti, dini ve milli ananelerinin kuvvetli, Rusya'daki komünizmin bizce tatbikine müsait olmadığı kanaatini teyit eder bir mahiyettedir." (Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. III, 2. Baskı, s .20)

Mustafa Kemal ATATÜRK

Güzel FAKAT işimize gelirse tarafımı yoksa..insanın içiyle dışı bir olmalı kıvırmamalı....
yada aklınıza gelmemiştir herhalde
"Arkadaşlar, efendiler ve ey millet , iyi biliniz ki Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır. "
M.Kemal.ATATÜRK

e-fulya
12-07-2008, 14:16
Atatürk’ün Cumhuriyet Savcılarına Seslenişi, 9 Ekim 1925
http://ataturk.yargitay.gov.tr/hukuk/9ekim.html

Bear_Bull
14-07-2008, 08:46
Büyük Atatürk'ümüzün Bu Ozelliklerini Biliyor Muydunuz???? ???


*Atatürk`ün dünyada `başöğretmen'
sıfatlı tek lider
olduğunu, Bir geometri kitabı
yazdığını, Üçgen, açı,
dikdörtgen gibi ve 48 tane geometri teriminin
(Türkçe) isim babasının bizzat Mustafa Kemal
olduğunu.

*Norveççe`de `Atatürk gibi olmak` diye bir deyim
olduğunu.

*''Atatürk'' çiçeği'nin adını,
çiçeği bulan Wanderbit
Üniversitesi profesörlerinden doktor Kirk
Landın`in
koyduğunu ve bu çiçeğin tüm dünyada bu
isimle üretilip
satıldığını.

*Yunan başkomutanı Trikopis`in, hiçbir
zorlama ve baskı
olmadan her Cumhuriyet bayramında Atina'daki Türk
büyükelçiliğine giderek, Atatürk`ün resminin
önüne
geçtiğini ve saygı duruşunda
bulunduğunu.

*''Mimber'' adında bir gazete
çıkarttığını ve 52 sayı
yayımlanan gazetede ilk defa sansür kelimesi
geçtiğini.

*Kurtuluş Savaşında rütbe alan bir çok
kadın
askerlerimizin olduğunu, Dünya tarihine geçen tek
bir
üsteğmenimizin olduğunu, Üstteğmen Kara
Fatma'nın 700
erkek, 43 kadından oluşan bir müfrezenin
reiseliğine
bizzat Atatürk tarafından atanmış
olduğunu.

*Bir röportajda 'Birleşmiş Milletlere üye
olmayı
düşünüyor musunuz?' diye sorulduğunda
'Şartlarımızı
koyarız, kabullerine bağlı. Biz
müracaat etmeyiz üye olmak için, davet gelirse
düşünürüz' dediğini ve bunun üzerine BM
yasasının
değiştirildiğini ve üyeliğe davet
edilen ilk ülkenin Türkiye Cumhuriyeti olduğunu.

*1938'de, General McArthur'un en zor, en problemli, en
buhranlındöneminde, danışman, senatör
ve bakanlarından
oluşan yüz yirmiden fazla
kişiye; 'Şu anda hiçbirinizi değil,
büyük istidadı ile
MustafanKemal' i görmek için neler vermezdim'
dediğini.

*1938'de Ata`nın ölümünde Tahran gazetesinde
yayınlanan
bir şiirde; 'Allah bir ülkeye yardım etmek
isterse
onun elinden tutmak isterse başına Mustafa
Kemal gibi
lider getirir' denildiğini.

*1996'da Haiti Cumhurbaşkanını n
vasiyetinde, mezar
taşına yazılmasını
istediği metinde; 'Bütün ömrüm
boyunca Türkiye'nin lideri Mustafa Kemal Atatürk'ü
anlamış ve uygulamış olmaktan
dolayı mutlu öldüm'
yazdığını.

*2000'de ABD Başkanı'nın milenyum
mesajında; ''
Milenyumun hiç şüphe yoktur ki tek devlet
adamı
Mustafa Kemal Atatürk'tür. Çünkü o yılın
değil asrın
lideri olabilmeyi başarmış tek
liderdir' denildiğini.

*2005'de Amerika'nın en ünlü ekonomistlerinden
birisi
olan Mr. Johns`un önerisinin 'Türkiye ekonomiyle
savaşta bir tek Atatürk'ü örnek alsın yeter'
olduğunu.

e-fulya
14-07-2008, 12:19
Eski Cumhuriyet , yeni RADİKAL yazarı ORAL ÇALIŞLAR'ın GENÇLİĞE HİTABE'nin İsmet İnönü tarafından yazıldığına dair çarpıtma gayretleri:

Yeni hedef 'hitabe'

Atatürk posterlerinin suç delili yapılmaya çalışıldığı ortamda ’Gençliğe Hitabe’yi İnönü yazdı’ iddiasıyla, ’Cumhuriyet’e sahip çıkma’ duygusunu güçlendiren bu tarihi metnin de içini boşaltacaklar..



Oral Çalışlar’ın “Liderler Hapisha nesi” kitabında Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ni İsmet İnönü’nün yazdığını, bunu Ecevit’ten dinlediğini yazması üzerine Melih Aşık 1 Temmuz 2008 tarihli köşesinde “Böyle bir şey mümkün olabilir mi?” diye sormuş ve gösterdiği kaynaklarla sözkonusu iddiayı çürütmüştü:
“İnkılap Tarihi Profesörü Ahmet Mumcu, ” Kesinlikle hayır “ diyor ve ekliyor:
” Prof. Afet İnan’ın 1959 yılında ilk baskısı yapılan ’Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler’adlı kitabında Atatürk’ün kendi el yazısıyla gençliğe hitabesi vardır... “
Turgut Özakman da şu kaynağı veriyor: ’Afet İnan, ’Büyük Nutuk’ta Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’, Belleten CXXX, sayfa120 (Ekim 1966), sayfa 516 ve devamı...”
Gelelim birinci elden bir tanıklığa, Prof. Afet İnan’ın anılarına...
Atatürk, Büyük Nutuk’u seslendirmeden önce 1927 yazında Dolmabahçe Sarayı’nda düzenlediği akşam toplantılarında arkadaşlarına okumakta, onlarla tartışmaktadır... Gerisini Afet İnan’dan dinleyelim: “Yaz aylarının sıcak bir gününün gecesi, Atatürk’ün etrafında daha kalabalık bir aydınlar topluluğu vardı. O arkadaşlarına adeta bir sürpriz hazırlamanın sevinci içinde, ’Oturunuz ve dinleyiniz’dedi. Nutuk’un sonuna koyacağı satırları yüksek sesle okumaya başladı. Dinleyenlerin nefes dahi almadıklarını sanıyorum. Çünkü ben kendimi öyle hissediyor ve milli bir heyecanın tesiri içinde yaşıyordum. Atatürk bu metni okuyup bitirdiği zaman derin bir nefes almış, fakat iki damla gözyaşını bizlerden saklamamıştı... ... ’Gençliğe Hitabe’ 1927 yılı yazında hep okundu. Atatürk, her yeni gelen davetlilerine, evvela kendisi okuyor, sonra bir başkasına okutuyor ve üzerine konuşuyordu.”
Yüzlerce sayfalık Nutuk’u bizzat yazan Atatürk, ’Gençliğe Hitabe’yi neden İnönü’ye yazdırsın? Böyle bir şey varsa Ecevit ve İnönü yıllarca neden saklamış olsun... Yılların gazetecisi Oral Çalışlar böylesine inandırıcı olmayan bir iddiayı başka kanıtlarla doğrulamadan neden yazar? Bununla Atatürk’ü yıpratma kampanyasına alet olacağını bilemez mi?
İddianın sahibi Oral Çalışlar Radikal’deki sütunundan Aşık’a şöyle cevap vermişti:
“’Gençliğe Hitabe’konusu 22 yıl önce Milliyet’te yayımlandı. Ecevit’in bu iddiasına o dönemde kimse itiraz etmedi...”
Bu cevabın tatmin edici olmadığını ileri süren Aşık, Milliyet’te konuyu bir kere daha değerlendirerek, “Ecevit’in böyle bir şey anlatmadığını iddia etmedik... Şairin hayali geniştir.
Bir yanda da Atatürk’ün kendi el yazısıyla yazdığı gençliğe hitabe duruyor.
Herhalde İnönü dikte ettirmiş, Atatürk yazmış olamaz...
Biz Oral Çalışlar’ın başka kanıtlara değinmemesini eleştirdik.
İlginçtir... Oral o kanıtlara kitabında değinmediği gibi Radikal’de bize yanıt verirken de okurlarını Ahmet Mumcu ve Turgut Özakman’ın yukarıda verdikleri kaynaklardan haberdar etmiyor” diye yazdı.
* Melih Aşık / Milliyet




‘Bülent Ecevit anlattı’ iddiası
Liderler Hapishanesi kitabından:
“Atatürk, hazırladığı Büyük Nutku, yakın arkadaşı İsmet İnönü’ye okuması ve fikirlerini söylemesi için vermiş. İsmet Paşa uzun konuşmayı okuyup bitirdikten sonra Atatürk’e iade etmiş. Atatürk’ün nasıl buldun sorusuna, ’Paşam çok güzel, ancak, sonunu gençliğe hitap ederek bitirmek sanırım faydalı olur’ cevabını vermiş. Atatürk de bunun üzerine, ’O zaman sen yaz böyle bir bölüm; bakalım, iyi olursa dediğin gibi yaparız’ deyince İsmet İnönü Nutuk’un sonundaki ünlü ’Gençliğe Hitabe’bölümünü kaleme almış.”
Ecevit, İnönü ile ilgili anılarını anlatırken şunları söyledi: “Kendisi bana bir keresinde böyle anlatmıştı. Aynı anısını Necdet Uğur’a da anlatmış, o da bu olayı biliyormuş.” Bülent Ecevit yanında siyaset dersi aldığı ve daha sonra karşı karşıya gelip bir seçim zaferiyle yerine geçtiği İsmet İnönü’den hep saygı ve sevgiyle söz ediyordu. Onun örnek niteliklerini belirtmeye özen gösteriyordu.

SElcan TAŞÇI-YENİÇAĞ
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/a_haberdetay.php?hityaz=4473

balaban
14-07-2008, 13:02
Hala padişahı göklere çıkarıyorlar. Atatürk'ü bile vatanı kurtaracak diye idama mahkum etmişlerdi.



Dosya Tasnifi
Harbiye-Divan- Harp
DOSYA No : 70
Harbiye Nezareti
Adliye-i Askeriye Dairesi Şubesi
Nüsha : 705

PADİŞAH BUYRUĞU

Mehmet Vahidüddin

“Kuva-yı Milliye adı altında çıkardıkları fitne ve fesatla, anayasaya aykırı olarak halktan zorla
para toplamak, asker almak, bunun aksine hareket edenlere işkence ve eziyet ederek şehirleri yakıp
yıkmaya kalkmak suretiyle iç güvenliği bozanların tertipçisi oldukları iddiasıyla haklarında dava
açılan, Üçüncü Ordu Müfettişliğinden alınarak askerlik mesleğinden çıkartılmış bulunan Selanikli
Mustafa Kemal Efendi, Eski yirmi yedinci fırka kumandan miralaylıktan emekli İstanbullu Kara Vasıf
Bey, Eski yirminci kolordu kumandan Mirliva Salacaklı Fuat Paşa ile Eski Vashington (Washington)
elçisi ve Ankara milletvekili Midillili Alfred Rüstem ve sıhhiye eski müdürü İstanbullu Doktor Adnan
Bey ile Üniversite Batı Edebiyatı eski öğretmeni Halide Edip Hanımın, ayrıntıları 11 Mayıs 1336
(1920) tarihli ve 20 numaralı karar tutanağında yazılı olduğu üzere, Mülkiye Ceza Yasası’nın kırk
beşinci maddesinin birinci fıkrası delaletiyle elli beşinci maddesinin dördüncü fıkrası ve elli altıncı
maddesi uyarınca, sahip oldukları askeri ve mülki rütbe ve nişanlarla, her türlü resmi unvanlarının
kaldırılmasına ve idamlarına, halen firarda bulunmaları dolayısıyla yasa hükümleri gereğince
mallarının haczedilerek, usulüne göre yönetilmesine ilişkin İstanbul bir numaralı sıkıyönetim
mahkemesi tarafından gıyaben verilen hüküm ve karar, ele geçirildiklerinde tekrar yargılanmak
üzere onaylanmıştır.
Bu Padişah Buyruğu’nu yürütmeye Harbiye Nazırı görevlidir.

24 Mayıs 1336 (1920)

Sadrazam ve Harbiye Nazır Vekili

DAMAT FERİT

pinky
20-07-2008, 15:23
http://www.bursa-bld.gov.tr/filmler/zeybek.asp

AUDİ+
20-07-2008, 15:37
http://www.bursa-bld.gov.tr/filmler/zeybek.asp

Çok harika herkesin izlemesini tavsiye ederim..........................:cool::cool::cool: :cool::cool:

kkapdan@turkbee
20-07-2008, 15:46
http://www.bursa-bld.gov.tr/filmler/zeybek.asp

ellerinize sağlık teşekkürler

e-fulya
20-07-2008, 15:51
http://www.bursa-bld.gov.tr/filmler/zeybek.asp

Bizi ailecek ağlattın Pinky kardeş..

gizemliduygular
20-07-2008, 17:15
http://www.bursa-bld.gov.tr/filmler/zeybek.asp
Saygılara değer pinky beyefendi.

Duruşu dağlar kadar yüce, gözleri denizler kadar engin olan Ulu Önderimizin klibini buraya aktardığınız için ailece size şükranlarımızı sunuyoruz.

Ellerinize, emeklerinize ve yüreğinize sağlık.

KHANJAR
20-07-2008, 19:04
http://www.bursa-bld.gov.tr/filmler/zeybek.asp

Ellerine sağlık pinky :cry:

aslanbey
20-07-2008, 20:26
ellerinize sağlık sayın pinky

okyt
20-07-2008, 21:22
ne güzel bir geceydi...

mükemmel.

Bursa Belediyesine teşekkürler..

okyt
22-07-2008, 18:29
sayın pinky'e de çok teşekkürler..

paneraı
27-07-2008, 00:58
BAŞBUĞ ATATÜRK'ÜN KENDİ YAZDIĞI ŞİİRİ

Gafil, hangi üç asır, hangi asır,
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarih söylememiş bunu,
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak.
Yaşanan tarihi gömüp doğru tarihe gidin.
Asya'nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa' nın Alpler' inde Oğuz torunları,
Doğudan çıkan biz, batıda yine biz;
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz.
Hep insanlar kendini bilseler,
Bilinir o zaman ki hep biriz.
Türk sadece bir milletin adı değil
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar!
Ey yığın yığın insan gafletleri!
Yırtılsın gökteki gafletten perde,
Hakikat nerede?

paneraı
29-07-2008, 23:52
Dünyaca ünlü araştırmacı-gazeteci-yazar Jan Myrdal, sözde Ermeni soykırımı ve Atatürk hakkında ilgi çekici açıklamalarda bulundu.Gazetecilerle yaptığı ev toplantısında bir gazetecinin, "11 Haziran’da İsveç Parlamentosu’nda sözde Ermeni, Asur ve Keldani soykırımının tanınması yönünde oylama yapıldı. Bu oylama öncesi 60’ın üzerinde araştırmacı kararın kabulünü istedi.

Siz ne dersiniz?" şeklindeki sorusuna; "Uydurma, palavra. Bence böyle soykırım ataması yapmak yanlış. Bunlar tarihi olaylardır. Ortaya malzeme konur. Bunlar tartışılır, muhakeme edilir. Bu sözde soykırım, genel bir şekilde kullanılmaya başlandı. 1900’lü yılların başında Türkiye’de yaşanan olaylar tartışılmalı, görüşülmeli ama İsveç Parlamentosu’nda değil. Şimdilerde bu tür konuları ele almak gibi bir gelenek oluştu. Örneğin başka bir konu var; ’Homoseksüellik irsi midir? Yoksa bulaşıcı mıdır?’ gibi. Bu konuda irsi olduğuna karar verdiler" dedi.

Atatürk hakkında sorulan bir soruya ise Myrdal, "Atatürk ta o zamanlar dahi Pan Turanizm’e karşı çıkmıştı. ’Ta Çin’e dek uzanacak bir Türkiye’ düşüncesine karşı çıkmıştı. O düşüncenin geri gelebilecek olması çok kötü olurdu. Atatürk’ ün akıllıca sınırlandırmasına hayranım. ’İşte burası Türkiye’dir’ demiş, sınırları çizmiştir. Öyle Türkmenistan’ı, Özbekistan’ı, şurayı, burayı da alalım; ta Uygurların içine dek girelim dememiştir. Buralarda Türkçe konuştuğu halde. Akıllı gerçekçi bir siyaset budur işte"
şeklinde konuştu.

Jan Myrdal (81), bugüne dek şiirden romana, gezi yazılarından siyasi tartışmalara, piyesten şarap eleştirisine dek 81 eser yazdı. "Çin Raporu" ve "Hain Avrupalı’nın İtirafları" isimli kitapları Türkçe’ye çevrildi.

e-fulya
01-08-2008, 11:44
Şimdi Kemalizme ihanet zamanı!


“Komünizm geliyor” yaygarasıyla Türkiye’yi ürkütüp yarattığı Yeşil Kuşak İslamı ile bizi Demir Perde’ye karşı bedava şövalye olarak kullanan Haçlı Batı, şimdi aynı şeyi ‘Ilımlı İslam’ slogan ve projesiyle yapıyor.


Tek fark, Türkiye’nin bu kez, gayri Müslimlere karşı değil, doğrudan doğruya İslam âlemine karşı kullanılmasıdır.



Yeşil Kuşak oyunundan çok daha zor bir iştir bu. Çünkü Müslümanı Müslümana karşı kullanmak söz konusudur. Artık “Allahsız komünistler geliyor, Allahsız komünizme karşı dine inananlar birleşmeli...” edebiyatı yeterli olmaz. Kaldı ki o edebiyatın ne kadar namussuz bir emperyalist edebiyat olduğu artık anlaşılmış bulunuyor.



Ucuz şövalyeyi cepheye sürmek için belli ki yine ‘İslam’ kullanılacak, ama bu sefer İslam’ı İslam’a karşı kullanmak söz konusu olduğundan Haçlı iblisliği de çare bulmakta zorlanıyor.



Nasıl yapacaklar bunu?



Önce, bir numaralı direnç noktası olabilecek değerleri yıkmak, Türkiye’nin ve Türk insanının omurgasını kırmak lazım. Omurga, Türkiye’yi farklı kılan Kemalist mirastır. Onu işe yaramaz hale sokmak gerekiyor. Onun petrolden daha güçlü olduğu anlaşılmıştır. Petrolün işini bitirdiler ama Kemalist mirasın işini bitiremiyorlar.



Çare şöyle bulundu: “Sizi model yapacağız” diyerek Türkiye’yi model olmaktan çıkarmak.



İlk iş, Kemalizm’in koruyucusu aydın güçleri bloke etmektir. Bu bloke edişin iki ayağı var: Birincisi, dinci ekipleri güçlendirmek, ikincisi, kilit noktalara oturtulan bazı teneke adamların morfinli salon nutuklarıyla Atatürkçü güçleri uyutmak. Ve tam bu sırada ‘Ilımlı İslam’ denen hıyanet ve fesat projesini işletmek.



Neden bu ülke sormuyor bu Ilımlı İslam hıyanetinin fesat kodamanlarına:



“Bizi İslam dünyasına model yapacaksanız bu modelin kaynağı olan mirasın yaratıcısına neden savaş açmış durumdasınız? Neden Atatürk’ten ve laiklikten vazgeçin diye avazınız çıktığı kadar bağırıyorsunuz?”



İngiliz yazar Andrew Mango oyunun belini kıran şu sözleri söylüyor:



“İslam coğrafyasındaki ülkeler tabii ki laik ve demokratik Türkiye’den ders alabilirler. Ama bugünkü Türkiye yerine 1930’ların Türkiyesine bakarlarsa ve o Türkiye’nin bu hale nasıl geldiğini incelerlerse. Bunu yaparlarsa kendilerini düzeltecek daha birçok şey öğrenebilirler.”



ATATÜRK’Ü NEDEN SEVMEZLER?



Kişiliği, dehası, dirayeti ve milletine imanı, aşkı vardı da ondan. Sizi sevmeleri için bu değerlerden birini veya birkaçını yitirmiş olmanız şart. Aksi halde sizi adam yerine koymazlar. İşlerine gelmezsiniz.



Niçin sevmediklerini anlamanıza yardımcı olsun diye bir olayı anımsayalım:



Yıl 1932. Birleşmiş Milletler’in nüvesi veya ilk şekli olan Milletler Cemiyeti (veya Cemiyeti Akvam) kurulmaktadır. Dünyanın bu en büyük uluslar topluluğuna katılmamız için Atatürk’e çevresi telkinde bulunuyor. Cevabı şu oluyor Atatürk’ün:



“Başvurmayı düşünmüyoruz, ama davet ederlerse düşünürüz.”



Ve topluluk, başvurma koşulunu Türkiye’yi davet için iptal ederek 43 üyenin oybirliğiyle Türkiye’yi katılıma davet kararı aldı. Ve Türkiye, işte bu davet üzerine o topluluğa katıldı.



Atatürk Türkiye’sinde o idik; bugün AB önünde ne olduğumuz belli. Oradan buraya nasıl gelindiğini anlamak için Atatürk’ün şu sözü bize yardımcı oluyor:



“Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak evvela biz, kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen bütün iş ve hareketlerimizle göstermeliyiz!”



Haçlı Batı, Cumhuriyet Türkiyesi’ni küllerden yaratan Mustafa Kemal’i sevebilir mi? Türk halkının onun mirasını değerlendirmesine seyirci kalır mı?



Sen gel de bunu anlat dini kin aracı yaparak kafayı yemişlere! Atatürk’ün içtiği rakıların kadeh çetelesini tutan ahmak ve alçak zihniyet, bu abur cuburla uğraşırken, canına okumak isteyen Haçlıların nelerimizi alıp götürdüklerinin hesabını asla yapmıyor, yapamıyor. Atatürk’e kinle beslenen sadizm bu hesabı yapmasına engel oluyor.



Adamların beyinleri ışık ve dirayet düşmanlığına uyarlanmış. Gerisi yok!



Hep söyledim, hep söyleyeceğim:



Haçlılar; Atatürk’ün yıkılması için Kâbe’nin yıkılmasını şart koşsalar, İslam dünyasında, bu namussuz şartı rahatlıkla ve zevkle kabul edecek alçaklar bulabilirler. Ve bunların sayısı az değildir.



Haçlı kodamanlar, bu eşsiz alçaklığın kokusunu çoktan almışlardır. ABD’si, AB’si onun için bastırıyor. Orada-burada birtakım Allah ile aldatmanın fesat mollası hıyanet başlarını besleyip elde hazır tutuyorlar.



Yeni bir İran yaratabilmenin hesabı içindeler.



Ancak, son adımı atmak için, Atatürk mirasının güçlü kalelerinin tümünün işini tamamlamak zorundalar. Yoksa yeniden hayal kırıklığı yaşarlar.



Kısacası, Damat Ferit ekipleriyle mütareke edebiyatına bir süre daha ihtiyaçları var!..


YAŞAR NURİ ÖZTÜRK
http://www.hurriyet.com.tr/yasarnuriozturk/9561930.asp?gid=241&sz=43409

ÖZDOĞAN77
04-08-2008, 12:11
http://img375.imageshack.us/img375/7119/fylyufou7.jpg



İlke ve inkılaplarının yolunda,ışığınla aydınlanarak sonsuza dek yürüyecek bu millet...

gizemliduygular
05-08-2008, 22:21
Mustafa Kemal Atatürk'ün, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Türk ordularının Başkomutanı seçilmesinin 87. yıldönümü, en başta ne yapılırsa yapılsın karalanamayacak kurum olan Ulusumuzun gözbebeği Türk Silahlı Kuvvetleri'ne ve Yüce Türk Milletine kutlu olsun.

ÖZDOĞAN77
06-08-2008, 18:09
http://img145.imageshack.us/img145/7267/82752005112673404840592tl7.jpg


"Sizler, yani yeni nesil Türkiye'nin genç evlatları, yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz. Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar. Türk gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir."

Mustafa Kemal ATATÜRK

e-fulya
15-08-2008, 16:30
"Şimdi kendimize kâfi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için İslamiyetin mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hristiyanların nüfuzu altına girmesine mani olacağız. Buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmiyeceğiz. Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslamiyete lakayt olmakla ittiham edildik. Fakat bu ittihamlara rağmen peygamberin son arzusunu yani, mukaddes toprakların daima İslam hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız. Cedlerimizin, Selahaddin'in idaresi altında, uğrunda hristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hakimiyet ve nüfuzunun tahtında bulunmasına müsaade etmiyeceğimizi beyan edecek kadar bugün, Allahın inayeti ile kuvvetliyiz."

Bu sözler Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e ait.

Türk Silahlı Kuvvetleri, bugüne kadar, İsrail'le olan ilişkilerini, hükümetlerden bağımsız yürüttü. Peki, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, şu anda İsrail'in işgali altında bulunan Filistin, bir diğer ifadeyle "Kutsal Topraklar" hakkında acaba ne düşünüyordu? Atatürk halen yaşasaydı, AB, ABD, BM ve İsrail'e karşı nasıl bir tavır takınırdı? Dünya Gündemi Gazetes, arşivlere girdi ve son derece dikkat çekici bir belgeye ulaştı. Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'nın imzasını taşıyan bu belgede yeralan şu ifadeler Atatürk'e ait:

"İslamiyetin mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız. Binaenaleyh şunu söy lemek istiyoruz ki; buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmiyeceğiz. Peygamberin son arzusunu temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız."
Belgenin Tam Metni


Bazı çevrelerin Atatürk'le ilgili iddialarına son verecek olan bu belge, İçişleri Bakanlığı Matbuat Umum Müdürlüğü antetini ve 20 Ağustos 1937 tarihini taşıyor. Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Cumhurbaşkanlığı'na hitaben yazdığı ön sunuş yazısında "Bombay Chronicle gazetesinin 27.8.1937 tarihli nushasında 'Filistin'e el sürülemez, Kemal Paşa Avrupa'ya ihtar ediyor' başlığı altında bir yazı intişar etmiştir. Bu yazının Türkçe örneği ilişik olarak sunulmuştur. Bu vesile ile saygılarımı tekrarlarım" diyor. Belgeden anlaşıldığına göre Mustafa Kemal Atatürk'ün, Meclis'te yaptığı bu konuşmayı, önce, Ankara'da Türkçe yayınlanan Hakimiyeti Milliye gazetesi yayınlamış. Hindistan'da yayınlanan Bombay Chronicle gazetesi de bu açıklamayı Hakimiyeti Milliye gazetesinden almış. Aslı Ankara'da Milli Arşiv'de 030 10 266 793 25 numaları dosyada saklı tutulan belgeye göre, Mustafa Kemal Atatürk'ün Kutsal Topraklar'la ilgili olarak Meclis'te yaptığı bu konuşmanın tam metni şöyledir:

"Arapların Avrupa siyasetine nüfuz edemeyip bu sözde istiklal kelimesine inandıkları ve bu uğurda Arap memleketlerini Avrupa emperyalizmine esir kıldıkları çok şayanı teessüftür. Arapların arasında mevcud olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. Biz vakıa birkaç sene Araplardan uzak kaldık. Fakat şimdi kendimize kafi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için İslamiyetin mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız. Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki; buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmiyeceğiz. Biz şimdiye kadar dinsiz ve İslamiyete lakayt olmakla ittiham edildik. Fakat bu ittihamlara rağmen peygamberin son arzusunu yani, mukaddes toprakların daima İslam hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız. Cedlerimizin, Selahaddin'in idaresi altında, uğrunda Hristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hakimiyet ve nüfuzunun tahtında (altında) bulunmasına müsaade etmiyeceğimizi beyan edecek kadar bugün, Allahın inayeti ile kuvvetliyiz. Avrupa bu mukaddes yerlere temellük etmek için yapacağı ilk adımda bütün İslam aleminin ayaklanıp icraata geçeceğine şüphemiz yoktur."


Kaynak: www.dunyagundemi.com
http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=7804

balaban
17-08-2008, 00:48
Bursa nutku rahatsızlığı!

Atatürk’ün Bursa nutku yine tartışma konusu ediliyor. Çünkü bu nutukta Atatürk, gençliğin Cumhuriyeti korumak için nasıl bir yöntem takip etmesi gerektiğini anlatıyordu. Bursa nutku, Atatürk’ün ölümünden sonra siyasi amaçlarla kullanıldığı için tartışma konusu edilmiştir. Mesela Mustafa Armağan, nutkun uydurma olduğunu iddia eder ama şu bilgileri de verir:
“Sonradan Bursa Nutku adıyla meşhur olacak bu metin ilk kez 1947’de Rıza Rüşen Yücer’in Atatürk’e Ait Birkaç Fıkra ve Hatıra adlı kitabında görülürse de, Celal Bayar tarafından 1949’da İzmir’de yapılan DP Büyük Kongresi’nde okutulmasına kadar yine kimsenin ilgisini çekmez. Bayar’ın menfaatlerine bir eldiven gibi uymaktadır.

9 yıl sonra bu defa CHP yanlısı Ulus gazetesine basılmış olarak görürüz onu. Bu defa amaç, DP’yi tehdittir. Tartışma alevlenince Cumhuriyet Savcısı Ulus gazetesi hakkında soruşturma açar. DP’nin bu nutku daha önce okuttuğunun ortaya çıkması üzerine ise Menderes’in baskısıyla savcılık takipsizlik kararı verir ve hadise kapanmış görünür.

1975 yılında Cafer Tanrıverdi tarafından yazılı metin olarak halka dağıtıldı. Bursa Nutku, bu defa savcılığa verilmekle kalmadı; ağır cezalık oldu. Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen davada, bilirkişiye başvuruldu. Dönemin Türk Tarih Kurumu Başkanı Enver Ziya Karal ve Öğretim Üyesi Sami N. Özerdim mahkemeye Bursa Nutku metninin Atatürk’e ait olduğuna dair görüş ve belge sundular Mahkeme de, bilirkişinin görüşü paralelinde karar aldı ve böylece Bursa Nutku’nun Atatürk’e aitliği yasal kesinlik kazandı”

Oysa Türk Tarih Kurumu, konuyla ilgili ilk tespitini 1966’da yapmıştır. Karar şöyledir:
“Türk Tarih Kurumu Yönetim Kurulu’nun 24 Ekim 1966 tarihli toplantısında Bornova Asliye Hukuk Hakimliğinin 27/9/1966 tarih ve 1966/338 sayılı yazısı ve bu yazıya ekli Atatürk’ün Bursa Nutku ile ilgili gerekli incelemeler yapılmıştır. Bu incelemeler sonunda bu sözlerin Atatürk’ün 1933 Şubatı’nda Bursa’da yaptığı konuşmadan mealen alınmak suretiyle çeşitli tarihlerde basılmış olduğu kanaatine oybirliği ile varılmıştır.”

***

Şimdi elimde başka bir belge var. Hem de Murat Belge’nin çevirisi ile yayınlanmış, Lord Kinross’un “Atatürk; Bir Milletin Yeniden Doğuşu” eseri, bu konuya açıklık getiriyor.
Kinross, Bursa nutkunu ve Büyük Nutkun son bölümüne yer verdikten sonra, “Bu iki nutuk da 1960’da gençlik, Celal Bayar ve Menderes rejimine karşı başkaldırıp onların düşmesinde ve yerlerine geçici bir askeri rejimin gelmesinde büyük rol oynadığı zaman da çok tekrarlandı” diye noktayı koymuş. Bu çeviri, 1966 yılında Milliyet gazetesinde dizi yazsı olarak yayınlanmıştı.

***

Bursa nutkundan rahatsız olanlar, esas olarak Atatürk’ten de rahatsızdır. Çünkü Atatürk Büyük Nutkun son bölümünde “Memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr-u zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.
Ey Türk istikbalinin evladı!
İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur” diyerek Bursa nutkundan daha ağır konuşmuştur. Bu sözlerin muhatapları elbette rahatsız olacaktır!
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/a_haberdetay.php?hityaz=4836

e-fulya
18-08-2008, 13:27
[email protected]

’Bak delikanlı! Atatürk’ü sevmek bir ibadettir...’


1973 seçim kampanyasında 3’üncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ı izlemiştim.

Bayar, Demirel’in AP’sinden kopanların kurduğu Demokratik Parti adına seçim gezilerine çıkmıştı.

O yıllarda muhabirdim ve Milliyet’te çalışıyordum.

Yazı İşleri Müdürleri Hasan Pulur ile Turhan Aytul, Bayar’ı izleme görevini bana vermişti.

Uzun, yorucu bir maraton olmuştu.

O yıllarda 91 yaşında olan Bayar o yorucu maratonda öyle bir performans sergilemişti ki, hepimiz hayretler içinde kalmıştık.

Kampanyanın sonuna doğru Mersin’e gelmiştik.

Kaldığımız Mersin Oteli’nin terasında nefis bir Akdeniz akşamında yemek yiyecektik.

Parti yöneticileri gelip Bayar’ın bu akşam gazetecilerle birlikte olmak istediğini, o nedenle de hepimizi masasına davet ettiğini söylediler.

9-10 gazeteciydik. Bayar’ın masasına gittik.

Karşımızda oturan insan bir tarihti.

Yemek boyu çok ilginç, derslerle dolu bir sürü anısını anlattı.

* Ê* *

Ben Bayar’a gezinin başından beri kafamı kurcalayan bir konuyu açma fırsatı buldum:

"Efendim. Bu kampanya boyunca yaptığınız konuşmalarda sizin Atatürk’e karşı büyük bir sevgi ile bağlı olduğunuzu gördüm. Doğrusu biraz şaşırdım. Çünkü ben sizin Atatürk’ü bu kadar sevdiğinizi bilmiyordum. Kusura bakmayın ama bu kampanyada yaptığınız içten konuşmalardan sonra size karşı bazı haksız önyargılar içinde olduğumu anladım."

Bayar sözlerimi dikkatle dinledi, hafifçe gülümsedikten sonra üstüne basa basa şunları söyledi:

"Bak delikanlı! Dikkat et! Atatürk’ü sevmek bir ibadettir..."

Hepimiz donup kaldık. İlk kez böyle bir söylemle karşı karşıyaydık.

Bayar sonra bu çarpıcı cümleyi açtı ve uzun uzun başbakanlığını da yaptığı Atatürk’ü sevmenin neden ibadet olduğunu örnekler vererek anlattı.

Bu anıyı yirmili yaşlardaki "Atatürk’ü sevmiyorum, Humeyni’yi seviyorum" diyebilen genç bir neslin nasıl yetiştirildiğini anlatabilmek için yazdım.

TUFAN TÜRENÇ-Bugünkü HÜRRİYET

e-fulya
19-08-2008, 09:48
Mehmet Akif, dostlarının isteği üzerine Kartal yakınlarındaki bir köye düğüne gider. 1919 koşullarında, İstanbul'un hemen yanındaki bu köyde gördüğü insanlar onu derinden sarsar. Devlet-i Aliyye diye yüceltilen Osmanlı sistemi bakın bizim temel öğemiz olan Türk köylüsünü ne hale getirmiştir:

Topu kırk elli kadar köylü serilmiş bayıra
Bakıyor harmanın ortasındaki otsuz çayıra
Bet beniz sapsarı biçarelerin hepsinde
Ne olur bir kişi bile görebilsem zinde
Şiş karın sıska çocuklar gibi kollar sarkık
Arka yusyumru göğüs çökmüş omuzlar kalkık
Gözlerin busbulanık rengi kapaklar şiş şiş
Yüz buruşmuş uzamış cephe daralmış gitmiş
Gezecek yerde o avare nazarlar dalıyor
Serilip düştü mü bir noktaya kaldırması zor
Sıtmadan boynu bükülmüş de o dimdik Türk'ün
Düşünüp durmada öksüz gibi küskün küskün
Gövde teşrihlere dönmüş o bacaklar değnek
Daha yaş yirmi iken eller ayaklar titrek
Öyle seksenlik adamlar aramak pek yanlış
Kırk onun ömrüne son merhale olmuş kalmış
Değişik sanki o arslan gibi ırkın torunu
Bense İslam'ın o gürbüz civan unsurunu
Kocamaz derdim asırlarca sorulsaydı eğer
Ne çabuk elden ayaktan düşecekmiş o meğer
(.....)
Pehlivanlar hani derken söküvermez mi hocam
Birbirinden daha biçare sekiz çıplak adam
Ah o soygunluğu rüyada gören korkardı
Çünkü gömlek gibi etten de soyunmuşlardı
Bir delik torbaya girmiş kimi kıspet yerine
Çekivermiş kimi bir lime çuval dizlerine
Kiminin giydiği çakşır kiminin bez şalvar
Kiminin uçkuru boynundan asılmış donu var'

YA SONRASI
İşte Türkiye Cumhuriyeti böyle bir kuşak teslim aldı. Sıtmadan, tramomdan, tifüsten, veremden kırılan bu yoksul halkı, şu an dünyanın sayılı kimliklerinden birisi haline getirdi.
Bu işte de önderliği Mustafa Kemal Atatürk yaptı. Bugün, ilkokul çağındaki çocuklara bile yoğun bir Atatürk düşmanlığı aşılanıyor. Bu nankörler; yukarıdaki şiirde anlatılan İstanbul köyünün halini yeniden düşünsünler.
Mustafa Kemal ve arkadaşları çok kısa sürede; bu yıkık, yanık, bitik toplumdan uygar millet yaratıyor. '10 yılda 15 milyon genç yarattık her yaştan' diyen 10. Yıl Marşı'nın anlamını acaba kayrayabaliyor mu bu cumhuriyet düşmanları.
Çok değil sadece 14 yıl sonra bu köylüler dirilmiş, ayağa kalkışmışlardır ve sağlıklı kuşaklar vermeye başlamışlardır. Dünyada bu kadar kısa sürede, böyle bitik bir topluluktan millet ve devlet yaratmak kime nasip olmuştur?

mbatuhan75
24-08-2008, 21:26
Yasaklı belgesel Köşk'ün sitesinde


24 Ağustos 2008 Pazar, 15:42 GÜNCELAtatürk’ün isteği üzerine çekilen ancak 10 Kasım 1969 yılında TRT’de gösterildiği sırada dönemin TRT Genel Müdürü Adnan Öztrak tarafından gece baskınıyla yayından kaldırılan “Türkiye’nin Kalbi Ankara” belgeseli Çankaya Köşkü’nün internet sitesinde yayınlanmaya başlandı.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Çankaya Köşkü'nde bir ilke daha imza attı.

Atatürk’ün isteği üzerine Rus yapımcılar tarafından çekilen ancak 1969 yılında TRT’de gösterildiği sırada dönemin TRT Genel Müdürü Adnan Öztrak tarafından gece baskınıyla yayından yarım kesilerek apar topar kaldırılan "Türkiye’nin Kalbi Ankara" belgeseli, Çankaya Köşkü’nün internet sitesinde yayınlanmaya başlandı.

Cumhurbaşkanlığı’nın yenilenen www.cankaya.gov.tr adresli internet sitesinde Atatürk Özel bölümü içinde videolar başlığı altında 1934 tarihli Sovyetler Birliği yapımı "Türkiye’nin Kalbi Ankara" belgeseli de yer aldı.

ATATÜRK'ÜN İSTEĞİYLE ÇEKİLMİŞTİ

Yıllardır hiçbir yerde gösterilmeyerek yasaklı kalan belgeselin çekimi Atatürk’ün özel isteğiyle oldu.

Atatürk’ün Cumhuriyet’in 10. kuruluş yıldönümü dolayısıyla bir belgesel çekilmesini istemesi üzerine Sovyetler Birliği’ne teklif götürüldü ve genç yönetmen Sergey Yutkoviç Türkiye’ye gelerek belgeselin çekimlerine başladı.

Belgeselde Kurtuluş Savaşı sonrası Türkiye Cumhuriyeti’nin kalkınması ve yaralarını sarması Ankara özelinde anlatıldı.

Kurtuluş Savaşı sırasında Türkiye-Sovyetler Birliği dayanışmasının vurgulandığı belgeselde Cumhuriyet’in 10. kuruluş yıldönümü törenlerinin de geniş bir biçimde yer alıyor.

Belgesel sinema tarihi açısından büyük önem taşıyan Türkiye’nin Kalbi Ankara’da 10. yıl Marşı’nın yanı sıra Sovyetler Birliği Milli Savunma Bakanı Voroşilov’un Türkiye’yi ziyaretiyle ilgili olan bölümünde Enternasyonal Marşı da çalınıyor.

Belgesel, Cumhuriyeti anlatan ilk belgesel olması açısından da büyük önem taşıyor.

TRT GENEL MÜDÜRÜ YAYINI BASTI

1969 yılına kadar kimsenin pek fazla bilmediği belgesel TRT’deki gösterimi sırasında TRT Genel Müdürü Adnan Öztrak’ın TRT’yi basmasına ve filmi engellemesine neden oldu.

Atatürk’ün ölümünün 31. yıldönümü dolayısıyla 10 Kasım 1969’da TRT’nin özel yayını sırasında gösterilen filmin ardından TRT Program Daire Başkanı Mahmut Öngören’in görevine önce ara verildi ardından görevinden atıldı.

O gecenin yayın sorumlusu gazeteci Varlık Özmenek ise disiplin cezasına çarptırıldı ve 12 Mart’ın ardından o da TRT’den atıldı.

"BU FİLM ANCAK MOSKOVA’DA SEYRETTİRİLİR"

Özmenek, 10 Kasım 1969’da programın nasıl yayından kaldırıldığını ve yaşadıklarını ANKA’ya anlattı. O gece Atatürk’le ilgili özel bir yayın paketi hazırladıklarını ve paketin sonunda da “Türkiye’nin Kalbi Ankara” belgeselinin göstermeyi planladıklarını söyleyen Özmenek yaşadıklarını geceyi şöyle anlattı:

“Filmi bilen ve bulan kişi benim. Sovyetler Birliği Elçiliğinden istedik onlar da filmin orijinalini bulup bize getirdiler. Filmin gösterildiği sırada biz yayın odasındaydık. Ben yayın sorumlusu Mahmut tali Öngören de Program Dairesi Başkanıydı. Televizyon yayınlarını o dönemde Mithatpaşa Caddesi üzerinde bir apartmanda yapıyorduk. Filmin ortalarına doğru TRT Genel Müdürü Adnan Öztrak stüdyoya geldi ve ‘Bu film ancak Moskova’da seyrettirilebilir. Yayını kesin’ diyerek yayını durdurdu. Bu olay galiba dünya televizyon yayıncılık tarihinde de bir ilk oldu. Adnan Öztrak geldiği zaman ben anladım ki filmi bilmiyor. Oysa film Atatürk’ün ricası üzerine çekilmişti. Türkiye o zamana kadar 10. yıl marşını bile bilmiyordu, bu filmle birlikte öğrendi. Şimdi bu marş banka reklamlarında bile çalıyor.

Öbür gün yer yerinden oynadı ve savcılık hareket geçti. Diğer gün de TRT Yönetim Kurulu toplandı. Mahmut Bey’in görevine ara verildi bana da disiplin cezası verildi. Savcılık ise daha sonra takipsizlik verdi.”

"HALA ÖZÜR DİLEYEBİLİRLER"

Özmenek, yayın durdurmanın özerk, demokratik yayıncılığa karşı ve özgür düşünceye karşı acımasız ve vandal bir olay olduğunu söyleyerek kendilerine bunu yapanların hala özür dileyebileceğini belirtti. TRT yayınlandığında olay olan ve yayını durdurulan belgeselin yıllar sonra Çankaya Köşkü’nün internet sitesinde yayınlanmasını olması gereken bir uygulama olarak değerlendiren Özmenek, “Film Cumhuriyet’in kurucusunun isteği üzerine yapılmış ve dünya belgeselcilik tarihinde de önemli bir yeri var. Hem sinematografik anlamda, hem kültürel ve tarihsel olarak önemlidir. Bugün Çankaya’nın sitesinde olması sadece olması gereken uygar bir davranıştır, uygar bir işlemdir” dedi.


24.08.2008 - star

http://www.tccb.gov.tr/sayfa/ata_ozel/video/

Golfer
30-08-2008, 02:03
(1922'de Türk ordularının zaferi neticesi Anadolu'daki emelleri gerçekleşmeyen İngiltere'nin Türk düşmanı olarak bilinen Başbakanı Lıoyd George, Parlamento'da kendisine yöneltilen suçlama ve tenkitleri şöyle cevaplandırmıştır): 'Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki o büyük dahi çağımızda Türk Milleti'ne nasip oldu. Mustafa Kemâl'in dehasına karşı elden ne gelirdi.
(D. Lloyd George, İngiltere Başbakanı, 1922)


Bir ulusun hayatında bu kadar az sürede bu denli kökten değişiklik pek seyrek gerçekleşir... Bu olağanüstü işleri yapanlar, hiç kuşkusuz kelimenin tam anlamıyla büyük adam niteliğine hak kazanmışlardır. Ve bundan dolayı Türkiye övünebilir.
(Eleftherios Venizelos, Yunanistan Başbakanı, 1933)


Bir insana ölümünden sonra bu derece sevgi ve yas gösterileri yapılması milletler tarihinde az görülen şeylerdendir.'
(ATHİNAİKA, Atina, 12 Kasım 1938)


'Atatürk'ün Türkiye'de yaptığını hiçbir tarafta, hiçbir kimse yapmadı: Ne Cavour, ne Cromwel, ne de Washington... Atatürk'ün bulduğunu, hiç kimse bulmadı ve Atatürk'ün yaptığını da hiç kimse yapmadı. İlham ettiği kimselere ve kendi prensiplerine göre yarattığı yeni kuşak, O'nun eserine devam edecektir.'
(Tipos Gazetesi)


İngiliz, Fransız ve İtalyanları Anadolu'dan uzaklaştırıp bizi de yenince,, karşımızda sıradan bir adam bulunmadığını ve O'nun gerçek yaratıcı kudretini kavramaktan uzak kalmış olduğumuzu kabul ettik. (1938)
(Yorgi PESMAZOĞLU, Yunan Ekonomi Başkanı)


Çok, pek çok devrimciler görüldü. Fakat hiçbiri Atatürk'ün cesaret ettiği ve muvaffak olduğu şeyi yapmadı.'
(Messager D'Athenes, Yunanistan Gazetesi, 11 Kasım 1938)


Tarih, silinmez harflerle bu devlet adamın ismini hakedecektir. Atatürk bir halk adamıdır. Kırılmaz azmi, keskin zekâsı ve kudreti kendisini yendiği alın yazısının önüne getirmiş, böylece yeni Türkiye'nin yaratıcısı olmuştur.
(Yugoslavya, Politika Gazetesi, 11 Kasım 1938)


Sakarya Savaşı, Sakarya Zaferi, yirmi yaşımın en kuvvetli hatırası olmuştur. O zamanlar, kendi kendime diyordum: Acaba ben de ulusumu böylesine seferber edemezmiyim, onun ruhuna kurtarıcı hamleyi, bu dizgin tanımaz ihtirası aşılayamaz mıyım?
(Habib BURGİBA, Tunus Devlet Başkanı, 1965)


Atatürk, tarihin her devresi için, insanlığın bir mucizesidir.
(Suriye)


Atatürk'ün ölümü yalnız Türk Milleti için değil, onun örneğine çok muhtaç olan bütün Doğu milletleri için en büyük kayıptır.
(ELEYYAM Gazetesi, Şam- 1938)


Vatanını muhakkak bir parçalanmaktan kurtararak gemisini güvenilir bir limana götürdükten sonra milletinden bir taht istemedi. O, kelimenin bütün anlamıyla bir insan, eşsiz bir dahi, kahraman bir asker ve siyaset adamı idi. Hayatını milleti'nin mutluluğuna adadı, bu uğurda genç yaşda hayata gözlerini kapadı.
(Elifba Gazetesi, Şam- 1938)


O'nun ölümü, dünya için de derinliği ölçülmez bir kayıptır.
(Sovyetler)


Adı, Türk Milleti'nin millî kurtuluş savaşında ve Türkiye'nin siyasi alanda yeniden örgütlenmesine gayet sıkı bir surette bağlı olan Kemal Atatürk'ün ölümü gerek Türkiye için, gerekse bütün dostları için derinliği ölçülmez bir kayıptır. Türk Milleti'nin en samimi dostları arasında bulunan Sovyetler, zamanımızın bu örneksiz devlet adamının öneminden dolayı derin bir acı içindedirler.
(İzvestia Gazetesi, Moskova, 1938)


Atatürk, dünya üzerinde yeni bir devir açmış bir insandır. Ben, O'nun Türk kadınlarına hak vererek ve bir ülkede anayı, yakışır olduğu yüceliğe eriştirerek Batı'ya ders verdiğini nasıl unuturum.
(Uluslararası Kadınlar Birliği Delegesi, Prenses Aleksandrina)


Romanya'da Atatürk'ün ölüm haberi geldiği gün, bütün okullarda dersler tatil edildi.
(Romanya-Rador Ajansı: Bükreş)


Milletimiz, en büyük Türk'ün karşısında kederli bir saygı ile eğilmektedir.
(Romanya)


Atatürk, başı dumanlı doruklarda yüce bir dağ tepesidir. Siz O'na yaklaştıkça o yükselir ve aranızdaki mesafe sonsuza değin aynı kalır. Devirlerinde büyük gözüken, zamanla küçülen benzerlerinden farkı budur ve böyle kalacaktır.
(Arriba Gazetesi, Portekiz, 1938)


Uzun bir yol aşılmış, yüce bir eser ortaya konmuş, bir çok zaferler elde edilmiştir. Bütün bunlar Atatürk'ün eseridir.
(Polonya, Kurjer Warzavski Gazetesi)


O, Türkiye'yi kurmakla bütün dünya uluslarına Müslümanların seslerini duyuracak kudrette olduğunu ispat etti. Kemal Atatürk'ün ölümüyle Müslüman dünyası en büyük kahramanını kaybetmiştir. Atatürk gibi bir önder önlerinde bir ilham kaynağı olarak dikildiği halde Hind Müslümanları bugünkü durumlarına hâlâ razı olacaklar mı?
(Muhammet Ali Cinnah-Kaidiâzam, Pakistan Cumhurbaşkanı, 1954)


Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken, O'nun bakışı ile cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik.
(İkbal, Pakistan Millî Şairi)


'Atatürk'ün yaptıkları insanoğlunun kolay kolay yapabileceği şeylerden değildir. O; büsbütün başka bir insandı.'
(El-Mısri Gazetesi, Mısır, 11 Kasım 1938)


Türkler, Atatürk'ü olağanüstü bir tutkunlukla seviyorlar.
Bursa'ya giderken trende rast geldiğim bir çocuğa İstanbul veya Ankara'dan hangisini sevdiğini sordum. Çocuk Ankara'yı sevdiğini söyledi. Nedenini sorduğumda: 'Ankara'da Atatürk bulunduğu için..' cevabını verdi.
(Mısır, El Bela Gazetesi)


Yüzyılımızda, 'olmayacak hiçbir şey yoktur' şeklindeki tarihi gerçeği isbatlayan ilk adam olmuştur.
(Eski Ujsag. Macar.)


Budapeşte, 20 (a,a) - Macar ajansı tebliğ ediyor:
Başvekil İmredi, Atatürk'ün cenaze törenini yapılacağı 21 Kasım Pazartesi gününü Macaristan'ın millî yas günü sayarak bütün memlekette resmi binalara siyah bayraklar çekilmesini emretmiştir. Harbiye Nazırı ve Budapeşte Belediye Reisi de, askeri binalar ve belediye binaları için aynı kararı almışlar ve Belediye Reisi ayrıca, halkı da siyah bayrak çekmeye dâvet etmiştir.
(Namzetti Ujsang Gazetesi, Budapeşte-1938)


Dünyanın çok nadir yetiştirdiği dahilerdendir. Dünya tarihinin gidişini değiştirmiştir.
(An Nahar, Beyrut)


Yüzyıldanberi Küçük Asya'nın çıkardığı en büyük lider.
(The Japan Chronicle, Kobe)


'Hayatının sonuna kadar milleti'nin mutlak güveni ile kurduğu devletin başında muzaffer kumandanının kişiliği, eşi görülmemiş bir karakter örneğidir.'
(Comte Carlo Sforza, İtalya Eski Dışişleri Bakanı)


Üstün iradesi, tükenmez cesareti ve eşsiz seziş ile hasımlarını dize getirdi. Fazilet ve ciddiyeti, üç yılda memleketine yalnız askeri, aynı zamanda tam ve doyurucu bir siyasi zafer kazandırdı.
(F. Perrone Di San Martino, İtalyan Yazarı)


'Atatürk'ün ölümü ile dünya büyük bir liderini kaybetti.'
(Gazeta Del Popolo Gazetesi, İtalya, 11 Kasım 1938)


'Atatürk, bir medeniyet kaynağı idi.'
(İsviçre)


Modern Türkiye'nin yaratıcısı Kemal Atatürk'ün eserleri, memleketi için yaptıkları İsveç'te çok iyi bilinmektedir. Atatürk'ün liderliği altında Türkiye'nin kalkınmasını, fevkâlâde ileri hamlelerini hayranlıkla takibettik. Atatürk'ün, hukuk alanında olduğu gibi, diğer alanlarda da getirdiği reformlarla Türkiye, içinde bulunduğu çok zor durumdan kurtarılıp kuvvetli ve güvenilir temeller üzerine yerleştirilmiştir.
(ERLANDER, İsveç Başbakanı)


'Mustafa Kemal Atatürk, kuşkusuz 20. yüzyılda dünya savaşından önce yetişen en büyük devlet adamlarından biri, hiçbir millete nasip olmayan cesur ve büyük bir inkılâpçı olmuştur.'
(Ben Gurion, İsrail Başbakanı, 1963)


'Atatürk, askeri dehâ ile devlet adamı filozof dehâsını toplamıştır.'
(İspanya)


İslam dünyasının büyük insan yetiştirme gücünü yitirdiğini öne sürenler, Atatürk'ü hatırlamalı ve utanmalıdırlar.
(Tahran Gazetesi, İran, 1939)


Atatürk'ün ölümü dolayısı ile Kraliyet Sarayı Şehinşâhi ve hükümet bir ay resmî yas ilân etmiştir. Majeste Şehinşah, gömme töreninin sonuna kadar İran'da askerî ve resmî binalar üzerinde ve yabancı ülkelerdeki İran temsilciliklerinde bayrakların yarıya indirilmesini emir buyurmuşlardır. Bu irade-i Şehinşahî bugün bütün gazetelerde ilân edilmiştir.
(Tahran)


Bugün Türkiye, büyük ve yeni bir memlekettir. Ve savaş sonrasının dehşet, sefalet ve bitkinliğinden çıkmış olan bu yeni Türkiye, Atatürk'ün dimağında vücut bulmuştu. O, bu Türkiye'yi kendi elleriyle dünyaya getirdi.
(Dela Mail Gazetesi)


Kadınlar başka hiçbir ülkede bu kadar hızla ilerlememişlerdir. Bir ulusun bu derece değişmesi, tarihte, gerçekten eşi olmayan bir olaydır.
(İngiliz, Daily Telgraph Gazetesi)


Atatürk, yalnız Türk Milleti'nin değil, özgürlüğü uğruna savaşan bütün milletler önderiydi. O'nun direktifleri altında siz bağımsızlığınıza kavuştunuz. Biz de o yoldan yürüyerek özgürlüğümüze kavuştuk.
(Bayan Sucheta KRIPALANI, Hint Parlamento Heyeti Başkanı)


Denilebilir ki onsuz, İslâm alemi yolunu bulabilmek için elli yıl daha bekleyecekti.
(Fransız, Berthe Georges-Gaulis)

Atatürk öldü. Barış kubbesinin Doğu sütunu yıkıldı. Artık evrende barışı kimse garanti edemez. Nitekim Avrupalı devlet adamları; O'nun 1930'da yaptığı uyarı ve tavsiyeleri dinlememiş ve dünyayı 1939 yılında ikinci büyük savaş felâketinin içine sürüklemişlerdir.
(Fransız Gazetesi Sanerwin)


Tarih çok büyükler gördü. İskenderler'i, Napolyon'ları, Washington'ları gördü. Fakat yirminci yüzyılda büyüklük rekorunu Atatürk, bu Türk oğlu Türk kırdı.
(L'Illustration, Fransa)


'Atatürk, yirminci yüzyılın en büyük mucizesidir.'
(National Tidence Gazetesi, Danimarka, 11 Kasım 1938)


Eğer tarih bir kalbe sahip olsaydı, Mustafa Kemal'i mutlaka kıskanırdı.
(Tchang Yang Yee Pan Gazetesi, Çin, 1958)


'Atatürk, bütün Asya kıtasının Ata'sıdır.'
(Çin)


'Biz Çinliler, hepimiz bu yasa katılıyoruz. Zira büyük bir milletin, çok sevilen Büyük Ata'sının ölümü, yalnız Türkiye için değil, aynı zamanda bizim kıtamızda ve bütün dünyada büyük bir boşluk bırakmaktadır.'
(Çin Basını)


'Hiç bir ülke, Atatürk'ün Türkiye'sinin gördüğü değişiklikleri bu kadar hızlı bir şekilde görmemiştir. Bugünün Türkiye'sinin tarihi Mustafa Kemal'in tarihidir.'
(Dness Gazetesi, Bulgaristan, 11 Kasım 1938)


Türkiye'nin uluslararası ünü, prestij ve otoritesi durmaksızın yükselmiştir.
Milletine bu kadar az zamanda bu ölçüde hizmet edebilen tek devlet adamı Atatürk'tür.
(Libre Belgique Gazetesi)


Bir yenilginin uçurumuna düştüğü halde, ilkin neticesiz sanılan İstiklâl Mücadelesini yapan Türk Milleti, önünde saygıyla eğilmeden bu satırlara son veremez.
Zafer neşesiyle kendinden geçmiş bir diplomasinin kararını 'hayır' diyerek yırtmak ve yüzlerine fırlatmak örneğini biz Almanlar, Türklere borçluyuz.
(Alman Askeri Dergisi Vissen Und Vehr)


Benim üzüntüm iki türlüdür; önce böyle büyük bir adamın kaybından dolayı bütün dünya gibi üzgünüm. İkinci üzüntüm ise, bu adamla tanışmak hususundaki şiddetli arzumun gerçekleşmesine artık imkân kalmamış olmasıdır.
(Franklin ROOSEVELT, A.B.D. Başkanı)

e-fulya
31-08-2008, 22:20
ATATÜRK'ü Putin anladı..Çin anladı..Biz anlayamadık...

...Bu bağlamda kongre döneminde çok etkilendiğim iki görüşmeyi sizlerle paylaşmak istiyorum. İlki Çin Büyükelçiliği Kültür Müsteşarı ile AYKAKM makam odasındaki görüşmemizde, Atatürk’ün Çin eğitim sistemindeki yeri, önemi ve etkisini şöyle ifade etmişti: “Çin’in gelişmesindeki en önemli etkenlerden birisi Atatürk’tür. Bizim eğitim sistemimize göre ilköğretim öğrencilerimize dünya çapında dört büyük lideri öğretiyoruz. Bunların başında Atatürk gelir. Atatürk’ü nasıl öğretiyorsunuz, diye heyecanla sorduğumda, Müsteşar, Atatürk’ü ders kitaplarındaki metinlerle tanıtıp, Türkiye’nin emperyalist saldırganlara karşı Atatürk’ün önderliğinde Ulusal Kurtuluş Savaşı’nı nasıl kazandığını, tüm dünyanın ezilen halklarına da nasıl örnek olduğunu öğretiyoruz.

Üzerinde önemle durduğumuz konu, onun o zor zamanlarda her türlü olanaksızlıklara karşın yılmadan nasıl böyle bir mucize yaratabildiğini, özellikle mücadele ruhu, düşünce sistemi ve beyin gücünü çocuklarımıza öğretmeye çalışıyoruz. Bugün bizim eğitim sistemimizde ve felsefemizde başarı için mutlaka bir çıkış yolu, bir alternatif vardır düşüncesiyle sorunlar karşısında pes etmek yoktur, çünkü Atatürk pes etmedi ve kazandı.”

Gerçekten çok etkilenmiştim, Atatürk’ü ve düşüncelerini unutturmaya çalışan vefasız toplumun bireyi olarak çok utanmıştım.

Diğeri, kongre nedeniyle Ankara’ya gelen o dönemde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in danışmanlarından gazeteci Zorap ile görüşmemizdeki ifadesine göre; Putin Atatürk’e hayran. Atatürk’ün yaptıkları Kurtuluş Savaşı’ndaki başarıları yoktan var ettiği Türkiye Cumhuriyeti, Putin için çok önemli bir örnek. Putin’in çalışma masasının üstündeki pek çok kitap Atatürk’e ait. O Atatürk’ten, onun düşüncelerinden ve başarılarından çok etkileniyor ve yararlanıyor sözlerini unutamam.

Prof. Dr. Taciser ONUK Başbakanlık Atatürk Yüksek Kurumu Eski Atatürk Kültür Merkezi Başkanı

http://www.ilk-kursun.com/2008/08/20/ataturk%e2%80%99u-putin-anladi-cin-anladi-biz-anlayamadik/#more-9496
................

Konuk devlet başkanı PUTİN, Misak-ı Milli Kulesi'nde Anıtkabir Özel Defteri'ni imzaladı. Putin, şunları yazdı:

''Rusya'da Türk halkının büyük oğlu Atatürk'ün hatırasına büyük değer veriliyor. Türk devletinin yeniden doğuşu, O'nun adıyla ilişkilendirilir. Ülkelerimiz arasındaki dostluğun gelişiminin başlangıcında da O'nun adı vardır. Bizim görevimiz O'nun hatırasına layık olmak ve O'nun yaptıklarını devam ettirmektir. O'nun yarattığı temel üzerinde karşılıklı anlayış ve dostluğun sağlam binasını kurmaktır.''

Yıl 2004...

http://arsiv.sabah.com.tr/2004/12/06/gnd97.html

ogeday
31-08-2008, 22:35
putin,bush v.b. Atatürk'ü sevse ne olur sevmese ne olur,bana göre bir değeri yok.Atatürk bizim için Türk Milletini yoktan var edendir,rusa ne ,dün 6 tane Doğu Türkistanlı silahsız Türk'ü kurşuna dizen çin'e ne...

ogeday
31-08-2008, 22:39
Türk, kimsenin ,sevgisi,saygısı,düşmanlığı ile ilgilenmez,bildiğini okur,antipati veya sempati duymaz onları muhatap almaz...
Kimseye sırtını dayamaz günü birlik kendini güçlü zannedenlere goy goyculuk yapmaz...

e-fulya
31-08-2008, 22:51
Kimseye sırtını dayamaz günü birlik kendini güçlü zannedenlere goy goyculuk yapmaz...

1938'e kadar kesinlikle öyleydi ama,ondan sonrasına pek iddialı değilim..

ogeday
31-08-2008, 23:04
1938'e kadar kesinlikle öyleydi ama,ondan sonrasına pek iddialı değilim..

Ben olsam iddiamdan vazgeçmezdim,dna şifreleri nesilden nesile bunu aktarıyor,rahat olun,uygun zaman ve zemin oluştuğunda ortaya çıkar, aslında ortada da 1984 yılından bu tarafa hemen hemen bütün devletlerin desteği ile kalkışma yapan kürt milliyetçilerinin(pkk)terörüne hiç bir devlet bu kadar uzun süre dayanamazdı ya bunların kökünü kazırdı,yada isteklerini kabul ederdi.Biz ise onca şehide ve gaziye rağmen hala davul zurna ile yolluyoruz gençlerimizi askere... varmıdır Dünya'da bir tane daha örneği.

e-fulya
07-09-2008, 15:20
Bugün okuduğum en ilginç ve keyifli yazı:
http://www.milliyet.com.tr/Yazar.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=987840&AuthorID=75&Date=07.09.2008&b=“Film%20cektiniz%20de%20oynamadim%20mi”&a=Can%20Dundar&ver=66

ÖZDOĞAN77
07-09-2008, 16:13
ATATÜRK'ÜN İNANÇ DÜNYASI


Bir bilgenin 'Siperlerde inançsız asker olmaz' sözü, biz askerleri çok iyi ifade eder. Çatışmanın zor şartlarını yaşarken, hiçbir çarenin kalmadığı hallerde insan bir yerlere sığınmak, bir yerlerden yardım bulmayı diler. Savaşçılar bunu çok iyi bilir ve böyle zor anları yaşamak hiç de kolay değildir. Unutulmamalıdır ki kendisi de bir savaşçı olan Atatürk, bunu pek çok kereler muharebe meydanlarında yaşayan, büyük zorluk ve mücadelelerle geçen yaşamı boyunca inancını hiç kaybetmeyen bir insandır.

Gerek Atatürk'ü yakından tanıyan kişilerin aktardıkları bilgiler, gerekse Atatürk'ün hayatını anlatan güvenilir kaynaklar incelendiğinde Atatürk'ün materyalist, din karşıtı olması bir yana, aksine inançlı, samimi bir Müslüman olduğu açıkça görülecektir. Atatürk'ün sağlam bir inanca ve din bilgisine sahip olduğu, çeşitli vesilelerle yaptığı konuşmalarda açıkça kendini göstermektedir.

Atatürk; Türk insanının yaşadığı dinin gerçek İslam'dan uzak, hurafeler ve batıl inançlar üzerine kurulu olduğunu ve aslından uzaklaştırılmış bu dinin, Türkiye'yi hızla karanlığa doğru götürmekte olduğunu görüyordu. Bu gidişi durdurmanın tek çaresi vardı. O da, hurafeleri, batıl inançları içinde barındırmayan, Atatürk'ün 'akla, fenne, ilme uygun...' (1) dediği, dinin özünü teşkil eden Kuran'ın ve gerçek İslam'ın halka anlatılması idi.
Geliniz Atatürk'ün bu konuda söylediklerini kendisinden nakledelim.:

*
'Türkler İslam oldukları halde, bozulmaya, yoksulluğa, gerilemeye maruz kaldılar; geçmişin batıl alışkanlık ve inançlarıyla İslamiyet'i karıştırdıkları ve bu suretle gerçek İslamiyet'ten uzaklaştıkları için, kendilerini düşmanlarının esiri yaptılar. Gerçek İslam'ın çok yüce, çok kıymetli gerçeklerini, olduğu gibi almamakta inatçı bulundular. İşte gerilememizin belli başlı sebeplerini bu nokta teşkil ediyor.' (2)
*
'Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın' (3)
*
'Türkler, dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kuran, Türkçe olmalıdır.' (3)
*
'Türk insanı Kuranı kendi ana dili ile okursa daha dindar ve de asıl benimsediği dinin yüceliğini derinden ve şuurla kavramış olacaktır.' (4)
*
'Türk milleti Arapça öğrenmedikçe asırlardır ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, adeta bir kelimesinin bile anlamını bilmediği halde, beyni sulanmış hafızlara döndüler. Biz kuranı duvarlara asmış, ancak tören olarak okuyoruz, musiki ile duygulanmak için okuyoruz. Aklımızla anlayıp davranışlarımızı geliştirmek için ise, başkalarının bize anlattıklarına bağlanıyoruz.'(5)
*

'Arapça yazılmış olan kuran; Türkler için tekrarlanan, fakat anlamını bilmediğinden dolayı, ses ve nağmeden öte işlevi olmayan bir kitap görünümündedir. Türk halkı kuranın anlamını da öğrenmelidir. Bu husus hüküm sürmekte olan pek çok hurafe ve geleneğin dinle ilgisi bulunmadığının farkına varılmasını sağlayabilir. Kuranı bilen anlayan Türk halkı, çeşitli çıkar çevrelerince kolay kolay aldatılıp yönlendirilemez. Bu, taklide dayalı dindarlıktan bilinçli dindarlığa geçişin temeli olacaktır.'(5) diyordu.
Kuran'ın pek çok ayetinde 'Ben Kuran'ı düşünün, ibret alın diye .. ' (Kamer 17, 23, 32, 40, Taha 113, Nur 60, Sad 29, Yunus 3), 'Biz onu manasına akıl erdiresiniz diye ...'(Yusuf 2, Zuhruf 3), 'Biz Kuranı anlayıp, nasihat kabul etsinler diye...' (Ed-duhan 58, Nur 1, 34), 'Bu kitabı her şeyi açıklayan, doğruyu gösteren bir rehber, bir rahmet kaynağı olarak indirdik (Nahl 89) diyen ilahi emre rağmen, Atatürk'ten 70 sene sonra hala Kuran kursu adı altında, hiçbir şeyden haberi olmayan o küçücük yavrulara kuranın anlamı ve ne dediği yerine, nasıl Arapça okunacağını öğretmeye çalışanların acaba amaçları nedir?

Atatürk'e göre Kuran'ın gönderiliş amacı; insanlara bilgi vermek ve onların davranışlarını yönlendirmektir. Başka kişilerin anlatımlarına bakanlar, Kuran'ın gönderilişinin en önemli amacı olan bilgi edinme ve davranış geliştirme boyutunu ihmal etmektedirler. Türkler Kuran'ı düşünmek, ibret almak ve ders almak için değil, onunla duygulanmak için okumaktadırlar. Atatürk Kuran'ın, halkın kendi dinini daha iyi öğrenmesi, anlaması ve tanıması için Türkçe'ye çevrilmesini istemiştir. Çünkü bir insanın anlamadığı, bilmediği şeye tam ve içten inanması zordur. Yüz yıllarca rivayet ve hurafeler din olarak insanlara anlatılıp dayatılınca, bunun doğal sonucu olarak kuran da bir kenara atılmıştır.
Atatürk, Kuran'da yer alan ve İslam dininin esasını teşkil eden bilgi ve öğretilerle, evrende hakim olan kanunların aynı kaynağa dayandığını söylemektedir. Hem dini gönderenin hem de evrendeki kanunları düzenleyenin yüce Allah olduğunu belirtmekte, inanç ve akıl dengesini 'İnsana aklı veren de dini gönderen de Allah'tır. Dolayısıyla Allah'ın buyrukları onun verdiği akla aykırı olmaz' demek suretiyle vurgulamaktadır. (5)

İnsana verilen akıl etme, keşfetme güdüsü ve icat etme yeteneği insanı sürekli ilerlemeye motive eder. Kuran'a göre Allah'ın yarattığı her şey sürekli bir gelişim içerisindedir. Atatürk, tarihin ilk çağlarından günümüze kadar insanlığın bir gelişim içerisinde olduğunu, tıpkı bir çocuk gibi evre evre gelişip günümüze ulaştığını belirtir. Atatürk'e göre insanlık, bilgi ve kültür bakımından artık belli bir olgunluk düzeyine ulaşmıştır. Allah'ın, bu gün artık ileri düzeye ulaşmış insanlığa gönderdiği dinin, akla ve bilime aykırı olması düşünülemez. Bilimin ışığında ilerlemek dine aykırı değildir. Batı bilimsel ilerlemenin sağladığı teknolojik kazanımlar sayesinde İslam dünyası karşısında üstünlük sağlamış, siyasi ve ekonomik başarılar elde etmiştir.

Atatürk, 'Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin bu dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantığa, milletin menfaatine, İslam'ın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dindir. Eğer bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu bir din olmasaydı mükemmel olmazdı, son din olmazdı' demiştir. (5) İslam'da bilime verilen önem Kuran'da da açıkça belirtilmektedir. Kuran ayetlerinde Allah; insanları düşünmeye, incelemeye ve araştırmaya çağırır. (Bakara Suresi, 164. Ayet)
Atatürk, her şeyi Allah'tan bekleyen anlayışı doğru bulmaz. Tövbe suresinin 14. ayeti 'Onlarla savaşın ki Allah sizin ellerinizle onlara azap etsin..' demektedir. Ayette de açıkça görüldüğü gibi; insan ve toplum bir konuda üstüne düşen görevleri yerine getirdikten, güç ve imkanlarını sonuna kadar kullandıktan sonra neticeyi Allah'tan beklemek durumundadır. Atatürk, insanın gücü dahilinde, imkanı dahilinde olan iş ve durumlar hakkında gerekli araştırma, düşünme ve değerlendirmeleri yaptıktan sonra eyleme geçmeyi önerir. İnsani gerekleri yerine getirmeden, Allah'tan bir şey beklemenin yanlışlığına dikkati çeker.

Atatürk, İslam aleminin içinde bulunduğu acınacak duruma da değinmekte; 'Ehli İslam'ın duçar olduğu zulüm ve sefaletin elbette bir çok müsebbibi vardır. Alem-i İslam hakikat-i diniye dairesinde Allah'ın emrini yapmış olsaydı, bu akıbetlere maruz kalmazdı. Allah'ın emri çok çalışmaktır. Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını bildiriyor'.(5) diyerek, Müslümanların maruz kaldığı yıkımın ve içine düştükleri yoksunluğun en önemli sebebinin yeterince çalışmamak olduğunu ifade etmektedir.

Kuran insanları bilime teşvik ederken, bunun tam aksine zamanla Müslümanlar İslam'dan uzaklaşmış, İslamın altın çağının sonu olan 1100'lerden itibaren akıl ve bilimsel çalışmalar bir kenara bırakılarak, salt ibadete ve hatta saptırılmış inanca dayanır hale gelinmiştir. Bu dönem Müslümanların kuran dininden uzaklaşıp, genellikle bidat ve hurafelere inanmaya başladıkları, ölülerden, şeyh, ermiş ve benzeri unvanları kendinden menkul kişilerden medet umdukları dönemdir. İslamın içine düşürüldüğü bu acıklı durumu çok iyi gören Atatürk, Türkleri ve İslamiyet'i çağdaş medeniyetle yüz yüze getirmiş, hem Türkiye hem de İslam dünyasında yeni bir çığır açmıştır.
Atatürk, gittiği her yerde hoca ve imamlarla din-kuran konusunda sohbet edip, Arapça metinlerin Türkçe anlamları hakkında sorular sorardı. Bir Konya gezisinde, Cuma namazında Arapça okunan hutbeyi dinleyen Atatürk'ün, daha önce karşılaşıp konuştuğu Hacı Hüseyin Ağa ile aralarında şöyle bir konuşma geçer:
- 'Hutbeden ne anladın hacı, doğruyu söyle'
- 'Ne anlayayım oğlum; okuyorlar, biz de dinliyoruz. Ben cahil adamım. Tabii anlayan anlar. Sizler anlarsınız.'
- 'Ben de anlamıyorum.'
- 'Nasıl anlamazsın? Geçen gelişinde Elham'ın, Kulhü'nün manasını bana verdin. O günden beri düşündükçe hep ağlarım. Hocalara gidip; haydi düşün önüme, sizi paşaya imtihan ettireceğim dedim. Bak korkudan yanına yanaşamadılar, gelemediler'. (6)

Atatürk Edirne ziyaretinde Selimiye Camii'nin içini dolaşırken, mihrapla büyük
avizenin arasında durarak yukarıdaki yarım kubbenin üzerinde Arapça yazılı olan ayeti okuyarak müftüye sorar. 'Hocam bu ayet Tevbe suresi 18' nci ayet değil mi?' der. Müftüden 'Evet paşa hazretleri' cevabını aldıktan sonra müftüye 'Bana bu ayetin manasını söyleyebilir misiniz?' diye sorar. Hocanın doğru cevabı üzerine teşekkür edip 'Evet bende öyle biliyorum' (7) der. Hat sanatının ağdalı uygulamasıyla kubbeye yazılı ayetin hem Arapça'sını ve hem de Türkçe anlamını bilecek kadar İslam konusunda birikimli bu büyük, bu güzel insana 'Dinsiz, din düşmanı ...' diyenlerin, her halde Allah katında verecekleri hesapları olacaktır.
Atatürk inançlı bir insandı. Büyük Millet Meclisi'nin 23 Nisan 1920 Cuma günü açılmasını emretmiştir. Bu açılışın 21 Nisan 1920'de tüm Türkiye'ye gönderilen bildirgesi, bildirgeyi bizzat kaleme alan Atatürk'ün, samimi inancını açıkça gözler önüne seren tarihi bir belge niteliğindedir:
1. Allah'ın yardımıyla 23 Nisan Cuma günü, Cuma namazından sonra Ankara'da Büyük Millet Meclisi açılacaktır.
2. Vatanın bağımsızlığı...... ve kurtarılması gibi çok önemli vazifeleri olan Meclisin açılış gününü, Cumaya tesadüf ettirmekten maksat, o günün kutsallığından faydalanmak ve açılmadan önce sayın milletvekilleriyle Hacı Bayram Camii'nde Cuma namazı kılmak, Kuran ve namazın nurlarından faydalanmaktır...
3. O günün kutsallığını güçlendirmek için bugünden başlayarak valiliklerde, vali beyefendinin düzenlemesiyle hatim indirilecek, muhayiri şerif okunacaktır. Hatmin son kısımları Cuma namazından sonra Meclis binası önünde tamamlanacaktır....

Atatürk'ün din konusundaki samimiyetini ve dinine olan bağlılığını ortaya koyan diğer bir tarihi delil de, onun çıktığı bir yurt gezisi sırasında Balıkesir'de 7 Şubat 1923 tarihinde Zağanos Paşa Camii'nde bizzat vermiş olduğu hutbedir. Atatürk, Allahın birliği ve büyüklüğünden, Peygamberimiz Allah tarafından insanlara dini hakikatleri tebliğe memur ve Resul oluşundan bahzettikten sonra: Efendiler! Hutbe demek halka hitap, yani söz söylemek demektir. Hutbenin manası budur. Hutbe denildiği zaman bundan birtakım manalar ve mefhumlar çıkarılmamalıdır. Hutbeyi irad eden hatiptir. Yani söz söyleyen demektir. Biliyoruz ki, Hazreti Peygamber zamanında hutbeyi kendileri verirlerdi. Gerek Peygamber Efendimiz gerekse Hulefay-ı Raşidin'in hutbelerini okuyacak olursanız görürsünüz ki, söyledikler şeyler, o günün meseleleridir. O günün askeri, idari, mali, siyasi ve içtimai konularıdır. Bu tarzın devam edebilmesi için bir şart lazımdır. O da milletin reisi olan zatın halka doğruları söylemesi ve halkı aydınlatması, halkı umumi ahvalden haberdar etmesi son derece ehemmiyetlidir. Çünkü herşey açık söylendiği zaman halkın dimağı faaliyet halinde bulunacak, iyi şeyleri yapacak ve milletin zararına olan şeyleri reddederek, şunun veya bunun arkasından gitmeyecektir... (5)

Şüphesiz Atatürk; tarihin şahit olduğu en büyük komutan ve devlet adamlarından biridir. Bunu tüm dünya kabul etmektedir. Atatürk'ü, askeri dehasının ve devlet adamı vasfının yanısıra insan olarak da ön plana çıkartan birçok önemli özelliği vardır. Tevazuu, hoşgörüsü, barışçı ve uzlaşmacı kişiliği, duygusallıktan uzak akılcı yapısı, ahlak anlayışı, dinine karşı olan hassasiyeti, kararlılığı, temizlik ve bakımına, sanat ve estetiğe verdiği önemi bunlar arasında sayabiliriz. Bu özellikler incelendiğinde; Atatürk'ün ahlakının pek çok yönüyle Kuran ahlakı ile uyum içinde olduğunu rahatlıkla görebiliriz. Atatürk'ün yakın arkadaşı, TBMM'nin Gaziantep mebusu Kılıç Ali Paşa, Atatürk'ün müşfik, anlayışlı ve kibar kişiliğini şöyle özetlemiştir:
- Atatürk, çok müşfik, çok ince, çok vefakar bir insandı. Vefasızlara, vefasızlıklara karşı son derece gücenir ve üzüntü duyardı. Yakınlarının, sevdiklerinin hususi, hatta ailevi dertlerini dinler, adeta bir baba şefkatiyle onlara çareler arar, onları teselli ederdi. İnsan onun huzuruna çıkarak dertlerini döktükten sonra rahatlar, kalbi huzur dolarak büyük bir ferahlık içinde yanından çıkardı. (Bakara Suresi 263. Ayet). (8)
- Atatürk; çok sabırlı bir insandı. Bazen sofrasında, kendisiyle davetlileri arasında, mebuslarla, arkadaşlarıyla mücadele şekline dökülen öyle münakaşalar olurdu ki, onun müsade ve müsamahasından cüret alınarak gösterilen taşkınlıklara sabır ve tahammül gösterebilmek için, ancak ve ancak Mustafa Kemal olmak lazımdı. (Enfal Suresi 66., Bakara Suresi 177., Ali imran Suresi 186., 200., Nahl Suresi 126. ve 127. Ayetler). (8)
- Atatürk iki yüzlü, riyakar, dalkavuk insanlardan hoşlanmazdı. Hiç kimsenin gammazlık etmesine, yahut birbiri aleyhinde dedikodu yapmasına müsamaha etmezdi. Böyle bir hal vukua geldiği takdirde, ilk fırsatta o iki insanı yüzleştirirdi. (Hümeze Suresi 1. Ayet). (8)
- Atatürk'ün en büyük özelliklerinden biri de, yaşadığı çağın çok ötesinde bir dehaya ve başarılarla dolu bir yaşama sahip olmasına rağmen, son derece mütevazi ve alçak gönüllü olmasıydı.
- Atatürk'ün istişare, yani farklı insanların görüşlerini alma konusuna verdiği önem bir kaynakta şöyle anlatılır: 'O, harikulade zekasına, büyük görüş kuvvetine, hadiseleri tahlil derinliğine dayanmakla beraber, başkalarının fikir ve mütalaalarına da kıymet verirdi. Onun en kuvvetli tarafı, belkide en büyük kudreti, istişare etmesini bilmesi ve istişareler sonunda kendi eşsiz mantığını hadiselere hakim kılmasıydı.' (Şura Suresi 38. Ayet). Atatürk bu özelliğini şu cümlelerle özetlemiştir: 'Ben diktatör değilim.. Çünkü, ben zoraki ve insafsız davranmayı bilmem. Ben kalpleri kırarak değil, kazanarak hükmetmek isterim.'(8)

Atatürk kendini yetiştirmeye çok önem veren, sürekli okuyan, yeni fikirlere açık, nezih bir kişiliğe sahip, giyimine dikkat eden, kuvvetli ve zinde bir insandı. Bulunduğu mekanların düzen ve tertibi konusunda da titizlik gösterirdi. Sofra, yobaz kesimin içki alemleri yapıldığı iddealarının aksine, Atatürk'ün karar ve düşüncelerinin adeta mihrak noktası, müdavimlerinin ise feyz kaynağı idi. Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen, Atatürk'ün sofrasını şöyle anlatır: 'Şu bilinmelidir ki, Gazi Paşa'nın sofrası asla bir işret alemi yeri, bir vakit geçirme, bir zaman öldürme yeri değildi. O, bu sofrayı adeta bir okul haline sokmuştu. Dünya sorunlarının, yurt sorunlarının, ilmin, felsefenin, sanatın, insanlık idealinin ve uygar Türk Ulusu'nun geleceğinin sabahlara kadar tartışıldığı bir okuldu bu sofra... Aydınlıklarla, iyi niyetlerle dolu bir sofra.' (9)
Atatürk'ün tavır ve davranışları, Allah'ın bir çok ayette insanlara emrettiği Kuran ahlakına uygun bir davranış tarzıdır. Kuran'ın binlerce ayeti incelendiğinde; şefkat, merhamet, ince düşünce, vefa, sabır, dürüstlük, yalan söylememe, affetme, bağışlama, alçak gönüllülük, tevazu, hoşgörü, adil olma, iftira, fitne-fesat, arkadan konuşmama, yardım sever olma ve çok çalışma gibi birçok özelliğin insanlar tarafından sahip olunması gereken hasletler olduğu görülür. Allah bizden Kuran da belirttiği bilgili, çalışkan, iyi ahlaklı, dürüst, yardımsever, başkalarının hakkına saygılı ve erdemli insanlar olmamızı istiyor.

Bu gün İslam dünyasının en büyük sorunu, dini sadece ibadet etme olarak anlama ve yapma noktasına indirgemiş olmalarıdır. Sadece namaz kılarak ve oruç tutarak İslam dininin gereklerini yerine getirileceği ve cennete ancak ibadet ederek gidileceği cahil halk kitlelerine empoze edilmektedir. Halbuki Atatürk'ün belirttiği gibi Kuran böyle söylememektedir. Kuranın istediği insan modeli ile şu andaki hurafeleri, batıl itikadı, örfü, gelenekleri din zanneden insan modeli arsında uçurumlar vardır. Atatürk işte bunun için 'Türk Kuran'ın arkasında koşuyor; fakat onun ne dediğini anlamıyor, içinde neler var bilmiyor ve bilmeden tapınıyor. Benim maksadım; arkasında koştuğu kitapta neler olduğunu Türk anlasın. Türkler, dinlerinin ne olduğunu bilmiyorlar. Bunun için Kuran, Türkçe olmalıdır' demektedir.

İşte tam burada ortaya çıkan çarpıcı gerçek veya sorun; okumuş, tahsilli, aydın ve Atatürk'çü kesimin Kurana uzak kalmaları, onun gerçek muhtevasından haberdar olmamalarıdır. Biz Atatürk'ün yaptığı ve istediği gibi Kuran konusunda, din konusunda bilgili ve donanımlı olmak yerine, bilgisiz ve cahil kaldığımız müddetçe meydan yobaz ve yarı cahillerin uydurmalarına kalmakta, hiç kimse de 'hayır, yanlış, o öyle değil, Kuran'da bu konuda şöyle denmektedir' diye karşı çıkıp konuşamamakta hatta kaçmaktadır. Şu gerçek çok iyi bilinmelidir. İslam dininin kurallarını yalnız ve yanlız Allah, o da kuran'da yazıldığı şekilde koymuştur. Kuran'da yazmayan, Peygamberimizin uygulamalarında olmayan hiçbir kuralı şu veya bu kimse, şu veya bu şekilde din olarak ileri süremez. Böyle bir davranış, o kişinin kendisini din kuralı belirleyicisi (Allah) yerine koyması demektir ki, bu da hiç kimsenin harcı değildir.
Atatürk, inançlı kişiliğinin bir göstergesi olarak din adamlarına karşı da her zaman samimi bir şekilde davranmış ve hürmetkar olmuştur. Dolmabahçe Sarayı ve Çankaya Köşkü'ne hafızları çağırtarak sık sık Kuran okutmuş, ayetler üzerinde incelemelerde bulunmuş ve hafızlarla meal ve tefsir konularında fikir alış verişinde bulunmuştur. Cumhuriyetin ilk Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Börekçi, bu konuyu şöyle anlatır: 'Ata'nın huzuruna girdiğimde beni ayakta karşılardı. Utanır, ezilir, büzülür, Paşam beni mahçup ediyorsunuz dediğim zaman, Din adamlarına saygı göstermek Müslümanlığın icaplarındandır' buyururlardı. Atatürk, şahsi çıkarları için kutsal dinimizi siyasete alet eden cahil din adamlarını sevmezdi.

Sabiha Gökçen: 'Bir sabah, Ata'nın elini öpmek üzere yanına girdim. İşleri ile meşguldu. Bir süre ayakta bekledim, birden derin bir iç geçirdi ve 'Allah' dedi. (O bunu sık sık tekrarlardı) Atatürk hakkında evvelce çok şeyler duymuştum, bu tesirle olacak, bir hayli şaşırdım. O'nun ağzından Allah kelimesini duymak beni şaşırtmış ve heyecanlandırmıştı. Ata'nın yüzüne şaşkın bir şekilde bakmış olacağım ki; 'Sen dindar mısın?' diye sordu. Ben de ailemden aldığım din terbiyesiyle 'Evet, dindarım' dedim ve bu cevabımı nasıl karşılayacağını anlamak için ürkek ürkek yüzüne baktım. Cevabım hoşuna gitmişti. 'Çok iyi... Allah büyük bir kuvvettir. O'na daima inanmak lazımdır.' dedi ve bu konuda uzun uzun izahat verdi. Ben de o zaman anladım ki, Atatürk hakkında söylenenlerin aslı yoktur ve Ata bütün söylenenlerin hilafına inançlı bir insandır. (9)

Yukarda Atatürk'ü tanıyan ve çok yakınındaki kişiler tarafından ifade edilen bütün bu konuşmalardan; Atatürk'ün dinine bağlı, İslamiyet hakkında geniş ve zengin bilgisi olan bir lider olduğunu anlıyoruz. Konuşmalar dikkatlice tahlil edildiğinde, onun din anlayışının çağının mevcut birikiminin çok ötesinde olduğunu görüyoruz. Dini taassubun çok yaygın olduğu, din adına softaların halk üzerinde tesir ve nüfuz elde ettikleri, Osmanlı'dan kalma medrese geleneğinin hala direnç gücüne sahip olduğu bir dönemde yukarda detaylarıyla vermeye çalıştığımız fikirleriyle Atatürk, her alanda olduğu gibi din alanında da çağdaş görüşlere sahip olduğunu ortaya koymuştur. Çünkü onun 1920'lerin koşullarında 400 yıl şeriatla, şeyhülislamla ve fetva ile idare edilmiş bir ülkede söyledikleri, aradan bunca yıl geçtikten sonra bugün ülkemizin ileri gelen ilahiyatçılarının bir çoğu tarafından İslam'ın sahih yorumu olarak ileri sürülmektedir. (10)

Peki bu insanlar Atatürk'ten ne isterler? Neden onu din konusunda karalama ihtiyacı duyarlar? ..... Çünkü Atatürk hiçbir zaman dine karşı olmamıştır. Pek çok konuşmasında halkımızı dinimizi öğrenmeye çağırmış, 'Bizi yanlış yola sevk edenler bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, sâf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir.'(5) demiştir. Onun mücadele ettiği şey; din maskesi altında insanların sömürülmesi, dini kullanarak kendine makam, mevki ve çıkar sağlayarak dini yozlaştıranlardır.
Geliniz incelememizi gene onun kendi sözleriyle bitirelim. 'Araplar, topraklarına üç semavi din peygamberinin gelmesiyle övünürler ve üstünlük iddia ederler. Bizi de böyle bir nasipten mahrum olduğumuz için küçümserler. Aslında bu bizim ahlak ve insanlık benliğimizi, hiçbir devirde bir peygambere muhtaç olmayacak kadar kaybetmemiş olmamızın ilahi takdiri ve tasdiğidir.' (5)

REFERANSLAR:
1 Sadi Borak, Atatürk ve Din, s. 36-37 (Rönesans, Aralık 1991, s. 61)
2 İzmir, 3 Şubat 1923, Atatürk Diyor ki, Varlık Yayınları, s. 46
3 Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, 1977 (A. Gürtaş, s. 41)
4 Osman Ergin, Türk Maarif Tarihi 1-5, İstanbul 1977 (A. Gürtaş, s. 41)
5 Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri,
6 Mehmet Önder, 'Atatürk Konya'da', s.76-77
7 Atatürk ve Edirne Edirne sitesinden
8 Atatürk'ün Bazı Hususiyetleri, Yaşar Semiz.
9 Atatürk'ün İzinde Bir Ömür Böyle Geçti, Sabiha Gökçen, s. 55
10 'İslam Nasıl Yozlaştırıldı' Prof. Yaşar Nuri Öztürk.
11 Atatürk'ün Kuran Kültürü, Yrd.Doç.Dr. Abdurrahman Kasapoğlu

gizemliduygular
07-09-2008, 18:57
Saygılara değer forumdaşım ÖZDOĞAN77

Savaş TANRISEVEN'in derleyip yazdığı bu yazıyı buraya taşıyarak bizlere tekrar hatırlama ve okuma olanağı sunduğunuz için size teşekkürlerimi sunuyorum.

Saygılarımızı ve hayırlı iftarlar dileklerimizi sunuyoruz.

gizemliduygular ve eşi

BABUTSA
08-09-2008, 13:31
Rahmi TURAN
[email protected]

Yunanlı’nın Atatürk sevgisi!


GENERAL Nikolaos Trikupis kimdir? Anadolu’yu işgal eden Yunan ordularının son başkomutanı...

30 Ağustos 1922 günü perişan olan Yunan birliklerinin başında kaçarken 2 Eylül gecesi Türk askerlerine esir düşen General Trikupis anlatıyor:

"Sağ kalan birliklerimiz dağınık bir halde İzmir’e kaçmaya çalışıyorlardı. Bu, bizim için büyük bir mağlubiyet olmuştu. Esir düştüm. Beni önce Garp Cephesi Komutanı İsmet İnönü’ye götürdüler. İnönü beni yanına alarak Mustafa Kemal’in huzuruna çıkardı."

General Trikupis dürüstçe itiraf ediyordu:

"Atatürk beni mert bir askere yakışır bir şekilde kabul etti. Gazi’nin bu esnadaki sözlerini hiç unutmayacağım:

’Üzülmeyin general’ dedi ’Siz vazifenizi sonuna kadar yaptınız. Askerlikte mağlup olmak da vardır. Napolyon da vaktiyle esir olmuştur. Size karşı büyük bir hürmet hissi besliyoruz. Misafirimizsiniz. Yakında her şey düzelecektir. Buyurun, istirahat edin.’

Atatürk’ün bu ince ve nazik muamelesi karşısında ben de bu büyük komutana karşı içimde bir hayranlık duymaya başladım."

* * *

Yukarıdaki satırları, Hikmet Saim’in yeni yayınlanan "Usta Gazeteciler Açıklıyor: Nasıl Atlattım?" adlı kitabından naklettim. Duayen gazeteci Hikmet Saim, kendisine ve meslektaşlarına ait eşsiz habercilik tecrübelerini bu kitapta derledi.

Saim, hem Amazon Ormanları’ndan Elysees Sarayı’na kadar peşinden koştuğu haberlerin serüvenlerini okurlarıyla paylaşıyor, hem de yaptığı röportajlarla ünlü meslektaşlarının birbirinden ilginç muhabirlik tecrübelerini anlatıyor. (Geniş Kitaplık - 0 216 337 15 59)

* * *

General Trikupis’in anlattıkları, Hıfzı Topuz’un anılarından bir bölüm... Topuz, 1952 yılında Atina’daki Türk Büyükelçiliği’nde verilen bir davette karşısında duran 84 yaşındaki güler yüzlü, ak saçlı, zarif adamın General Trikupis olduğunu öğrenince heyecanlanıyor ve "Bu inanılmaz bir olay" diyerek ondan randevu alıp ertesi gün muhteşem bir röportaj yapıyor.

Mağlup komutan Trikupis’in Atatürk’ten sevgiyle ve büyük bir saygıyla bahsetmesi ilginçtir. Ona yenilen düşman ordusu komutanının bile saygı duyması, bugün Atatürk’e hakaret yağdıran içimizdeki ahlaksızlara bir ibret dersi olmalıdır. Trikupis, Hıfzı Topuz’a şöyle diyor:

"Bizim, Anadolu’da işimiz neydi? Biz yabancı devletlere alet olduk. Sizden de, bizden de bunca insan öldü. Bu kadar şehit verdik. Sonunda ne oldu. İşte, bugün kardeşiz. Hata idi Anadolu hareketi... Hem de muazzam bir hata!"

Savaştan 30 yıl sonra, Trikupis’in Atatürk hayranlığını dile getirmesi ve "Yabancı devletlere alet olduk. Ne diye bizi Anadolu’ya gönderdiler?" diye yakınması tarih kitaplarında yer alacak kadar önemlidir.

Her 29 Ekim’de Atina’daki Türkiye Büyükelçiliği’ne gidip, Atatürk’ün büyük boy fotoğrafı önünde saygı duruşunda bulunan 1868 doğumlu General Trikupis 1959 yılında 91 yaşında öldü.

* * *

Hikmet Saim’in kitabında anılarını anlattığı gazeteciler:

Faruk Fenik, Gökşin Sipahioğlu, Hıfzı Topuz, Necati Zincirkıran, M. Ali Kışlalı, Yılmaz Çetiner, Rahmi Turan, Nail Güreli, Orhan Erinç, Fikret Otyam, Altemur Kılıç, Orhan Koloğlu, Orhan Ayhan.

Benimle ilgili anılara Hikmet Saim "Öfkeli adamın kanlı baskını" adını vermiş. Film hikáyesi gibi heyecanlı bu büyük macerayı bir gün anlatırım.

ÖZDOĞAN77
09-09-2008, 20:51
Değerli dostlarım, bu videoyu izlemenizi öneririm. Herkesin belleklerinde farklı izlenimler yaratacak çok güzel bir çekim.
Bu işin gerçekleşmesinde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

DUYGULANMAMAK ELDE DEĞİL.




Mutlaka izleyin, izletin...

http://www.bursa-bld.gov.tr/filmler/zeybek.asp

BOSNA
09-09-2008, 21:48
Sn: ÖZDOĞAN77

http://www.bursa-bld.gov.tr/filmler/zeybek.asp


İzledim ve çok teşekkür ederim.

e-fulya
11-09-2008, 15:09
Gazi Mustafa Kemal'in vefatının 70. yılı anısına Can Dündar tarafından yapılan ''MUSTAFA'' filminin fragmanını izlemek ve bilgi edinmek istiyorsanız... (Müzik çok harika ...Goran Bregoviç'ten)
http://www.mustafa.com.tr/

ÖZDOĞAN77
23-09-2008, 10:54
ATATÜRK'ün son dönem resimleri

http://rapidshare.com/files/147635693/ATATuRK_uNsondonemresimleri.pps.html





Not: Bilmeyenler için açıklama;
linke tıklayın,açılan sayfada ''free user'' seçeneğini tıklayın.Yaklaşık 10 sn civarı geri sayım bitince,yuvarlak içinde aşağı doğru okla gösterilen ''Download'' ikonuna tıklayın ve açılan pencerede ''aç'' veya ''kaydet'' seçeneklerini kullanarak izleyin.

e-fulya
24-09-2008, 21:13
Rahmetli Atatürk bu yüce insanların tükenmez güçleriyle kazandı bu savaşı...

Özellikle günümüz gençlerinin mutlaka izlemesi gerektiğine inandığım film:SON BULUŞMA

24 ekimde vizyonda..

Film ile ilgili tanıtım ve fragmanın olduğu site:
http://www.sonbulusma.com/

NOT:
Bu filmin bitimini görememiş bu şanlı 3 gazimiz..
Seyredemeden vefat etmiş üçü de..

ÖZDOĞAN77
28-09-2008, 11:29
ATATÜRK'ÜN SOY KÜTÜĞÜ



ATATÜRK'ÜN KENDİSİNİ TANIMLAMASI:

(1)'Benim hayatta yegane fahrim (onurum), servetim, Türklükten başka bir şey değildir.'
'Bana, insanlar üstünde bir doğuş atfetmeye kalkışmayınız. Doğuşumdaki tek fevkaladelik, Türk olarak dünyaya gelmemdir.'

(Bozkurt, Mahmut Esat; Yakınlarından Hatıralar, Sel Yayınları, İst., 1955, s.95)



(2) Bir İngiliz'in 'siz hangi asil ailedensiniz?' sorusuna verdiği yanıt:

'Anasının ve babasının asilliğiyle iftihar eden Teodoz, İtalya Yarımadasına inmek isteyen Türk Atilla'ya barış görüşmesinden önce sormuş: 'Siz hangi asil ailedensiniz?' Atilla'da ona cevap vermiş: 'Ben asil bir milletin evladıyım!' işte benim cevabımda size budur!'

(Egeli, Münir Hayri; Atatürk'ten Bilinmeyen Hatıralar, İst., 1959, s.15)


(3)' Türk, Türk olduğu için asildir… çoğumuz, büyük babamızın babasını hatırlamayız. Bütün soy gururumuzu, Türk olmanın içinde buluruz.'

(Ünaydın, Ruşen Eşref; Atatürk Tarih ve Dil Kurumları (Hatıralar), TDK. Yayını. Ank., 1954, s.549)


(4)'… Türklük, benim en derin güven kaynağım, en engin övünç dayanağım (dır)' (Egeli, Münir Hayri, s.699


(5)'Millî mevcudiyetimize düşman olanlarla dost olmayalım. Böylelerine karşı…'Türk'üm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi!' diyelim'

( Faik Reşit Unat'ın 'Ne Mutlu Türk'üm Diyene' Türk Dili Dergisi, Sayı 146, 1963 makalesinden aktaran Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, Ank., 1984, s.171-173)


(6)' Mensup olduğum Türk milletinin şan ve şerefi varsa, benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım ve şerefim vardır…'

(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. II. derleyen Nimet Unan, Türk İnk. Tarihi Ens.yayını, Ank.,1959,s.143)


(7) Zübeyde Hanım'ın soyu Yörük'tür. Fatih döneminde Karamanoğlu Beyliği'nin yıkılmasından sonra (1466), Balkanlar'da fethedilen yerlerin Türkleştirilmesi için göç ettirilen ailelerdendir. Konya bölgesinden geldikleri için bunlar, 'Konyarlar' ismi ile resmi kayıtlara geçmiş ve böyle anılmıştır.

Aile, Vodina sancağının Sarıgöl nahiyesine yerleştirilir. Zübeyde'nin babası Sofi-zade Seyfullah Ağa, Selanik yakınlarındaki Lankaza'ya göçer ve bir çiftlik sahibi olur. Ve Zübeyde Hanım 1857′de burada doğar. Annesi, babasının üçüncü eşi Ayşe Hanım'dır. (Güler, Ali; Atatürk Soyu, Ailesi ve Öğrenim Hayatı, Ank.1999, s.40-46 - Göksel, Burhan; Atatürk'ün Soykütüğü Üzerine Bir Çalışma, Kültür Bak. Yay., Ank.1994, s.7)


(8) M. Kemal'in kız kardeşi Makbule Hanım (1885-1956):

'Annemden sık sık şunları dinlemişimdir. Bizim esas soyumuz Yörük'tür. Buralara Konya-Karaman çevrelerinden gelmişiz' diyor ve atalarından bazılarının da sonradan tekrar Konya'ya geri döndüğünü de şöyle açıklıyor: 'Dedem Feyzullah Efendi'nin büyük amcası Konya'ya gitmiş, Mevlevi dergahına girmiş, orada kalmış. Yörüklüğü tutmuş olacak.'

(Güler, Ali; Atatürk Soyu, Ailesi ve Öğrenim Hayatı, Ank.1999, s.46)


(9) Makbule Hanım Yörüklük için şunları söylüyor:

'…Annem her zaman Yörük olmakla iftihar ederdi. Bir gün Atatürk'e 'Yörük nedir?' diye sordum. Ağabeyim de bana 'Yürüyen Türkler' dedi.'

(Şapolyo, Enver Behnan, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, İst.,1958, s.33,23- aktaran Güler, Ali s.45)


(10)Yörük ile Türkmen eş anlamlıdır. Atatürk, soyunu açıklarken bunu da vurgular:
'…. Benim atalarım Anadolu'dan Rumeli'ye gelmiş Yörük Türkmenler'dendir.'

(E.B.Şapolyo, a.g.e.den aktaran Güler, Ali a.g.e. s.27, 28)



Mustafa Kemal Atatürk'ün Babası
Ali Rıza Efendi (1841–1888).



Ali Rıza Efendi 1841 yılında Selanik'te doğdu. Söke'den Selanik'e yerleşmiş Türkmenlerden 'Kırmızı Hafız' lakaplı Ahmet Efendinin oğludur.

İlkokulu Abdi Hafız Mahalle Mektebinde okudu. Selanik'te Evkaf İdaresinde katiplik, sonrada Gümrük Muhafaza Teşkilatında memurluk yaptı. Memurluğu sırasında, Hacı Sofi ailesinden Feyzullah Ağa'nın kızı Zübeyde Hanımla evlendi.

1876 yılında da Selanik Asakir-i Milliye taburunda subay olarak görev alan Ali Rıza Efendi, daha sonra da kereste ticareti yapmaya başladı. Zübeyde Hanım'dan beş çocuğu oldu.

Çocuklarından Naciye, Ömer ve Fatma fazla yaşamadı. Sadece Mustafa ve Makbule hayatlarına devam edebildi.

Ali Rıza Efendi, 1888 yılında, tek oğlu Mustafa Kemal ilkokulda okuduğu sırada, rahatsızlandı ve öldü.


Atatürk ve Ailesi

Zübeyde Hanım 1857 yılında Selanik'te doğdu. Orta Anadolu'dan göç ederek, Selanik'in batısında Arnavutluk sınırına yerleştirilen Yörüklerden, Hacı Sofi ailesinden Feyzullah Ağanın kızıdır. Selanik'te Gümrük Muhafaza Teşkilatında memur olan Ali Rıza Efendi ile evliliğinden beş çocuk sahibi oldu. Fatma ve Ömer'i daha küçükken kaybetti. 1888 yılında Mustafa ilkokuldayken kocasını da kaybeden Zübeyde Hanım, zaman zaman çocukları ile birlikte kardeşi Hüseyin Ağa'nın çiftliğine giderdi. Bu sırada, Atatürk'ün ifadesiyle; iyi kalpli bir insan olan Ragıp Bey'le evlendi. Kızlarından Naciye de çok yaşamadı.

Balkan harbinden sonra, birçok Türk ailesi gibi, kızı Makbule ile birlikte Selanik'ten göç etti ve İstanbul'a gelerek Beşiktaş-Akaretler'de bir eve yerleşti. Milli Mücadele yıllarında Ankara'ya gelen Zübeyde Hanım, 1919′da ayrılmak zorunda kaldığı oğlunu, yıllar sonra Ankara'da Devlet Başkanı olarak gördü. 14 Ocak 1923′te tedavi amacıyla gittiği İzmir'de 66 yaşında vefat etti.

Kızkardeşi Makbule Atadan

Mustafa Kemal Atatürk'ün kız kardeşi olan Makbule Atadan, 1887 yılında Selanik'te doğdu. Balkan Savaşlarından sonra, annesi Zübeyde Hanım'la birlikte Selanik'ten ayrılarak İstanbul'a yerleşti. Cumhuriyet'in ilanından sonra ağabeyinin isteği üzerine, annesiyle birlikte Ankara'ya geldi. Bir süre Atatürk'ün yanında kalan Makbule Atadan, daha sonra Çankaya Köşkü arazisi içinde kendisi için yaptırılan Çamlı Köşke yerleşti.

1930′da Atatürk'ün isteğiyle Fethi Okyar'ın kurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkasına giren Makbule Hanım birkaç ay sonra parti kapatılınca siyasetten çekildi ve 1935′de milletvekili Mecdi Boysan ile evlendi. Makbule Atadan'ın ağabeyi Atatürk ile ilgili anıları 'Büyük Kardeşim Atatürk (1952)' ve 'Ağabeyim Mustafa Kemal (1952)' adlarıyla yayımlandı. 1956 yılında 69 yaşında öldü.

ally_mcbeal
28-09-2008, 14:49
özellikle türklüğünden utananlar veya atamıza farklı genler atfetmeye kalkışanlar yukardaki yazıyı okuyup şöyle bir silkinsin derim.

ÖZDOĞAN77
01-10-2008, 17:41
ATATÜRK'ÜN SOY KÜTÜĞÜ



ATATÜRK'ÜN KENDİSİNİ TANIMLAMASI:

(1)'Benim hayatta yegane fahrim (onurum), servetim, Türklükten başka bir şey değildir.'
'Bana, insanlar üstünde bir doğuş atfetmeye kalkışmayınız. Doğuşumdaki tek fevkaladelik, Türk olarak dünyaya gelmemdir.'

(Bozkurt, Mahmut Esat; Yakınlarından Hatıralar, Sel Yayınları, İst., 1955, s.95)



(2) Bir İngiliz'in 'siz hangi asil ailedensiniz?' sorusuna verdiği yanıt:

'Anasının ve babasının asilliğiyle iftihar eden Teodoz, İtalya Yarımadasına inmek isteyen Türk Atilla'ya barış görüşmesinden önce sormuş: 'Siz hangi asil ailedensiniz?' Atilla'da ona cevap vermiş: 'Ben asil bir milletin evladıyım!' işte benim cevabımda size budur!'

(Egeli, Münir Hayri; Atatürk'ten Bilinmeyen Hatıralar, İst., 1959, s.15)


(3)' Türk, Türk olduğu için asildir… çoğumuz, büyük babamızın babasını hatırlamayız. Bütün soy gururumuzu, Türk olmanın içinde buluruz.'

(Ünaydın, Ruşen Eşref; Atatürk Tarih ve Dil Kurumları (Hatıralar), TDK. Yayını. Ank., 1954, s.549)


(4)'… Türklük, benim en derin güven kaynağım, en engin övünç dayanağım (dır)' (Egeli, Münir Hayri, s.699


(5)'Millî mevcudiyetimize düşman olanlarla dost olmayalım. Böylelerine karşı…'Türk'üm ve düşmanım sana, kalsam da bir kişi!' diyelim'

( Faik Reşit Unat'ın 'Ne Mutlu Türk'üm Diyene' Türk Dili Dergisi, Sayı 146, 1963 makalesinden aktaran Utkan Kocatürk, Atatürk'ün Fikir ve Düşünceleri, Ank., 1984, s.171-173)


(6)' Mensup olduğum Türk milletinin şan ve şerefi varsa, benim de bir ferdi olmak sıfatıyla şanım ve şerefim vardır…'

(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri, C. II. derleyen Nimet Unan, Türk İnk. Tarihi Ens.yayını, Ank.,1959,s.143)


(7) Zübeyde Hanım'ın soyu Yörük'tür. Fatih döneminde Karamanoğlu Beyliği'nin yıkılmasından sonra (1466), Balkanlar'da fethedilen yerlerin Türkleştirilmesi için göç ettirilen ailelerdendir. Konya bölgesinden geldikleri için bunlar, 'Konyarlar' ismi ile resmi kayıtlara geçmiş ve böyle anılmıştır.

Aile, Vodina sancağının Sarıgöl nahiyesine yerleştirilir. Zübeyde'nin babası Sofi-zade Seyfullah Ağa, Selanik yakınlarındaki Lankaza'ya göçer ve bir çiftlik sahibi olur. Ve Zübeyde Hanım 1857′de burada doğar. Annesi, babasının üçüncü eşi Ayşe Hanım'dır. (Güler, Ali; Atatürk Soyu, Ailesi ve Öğrenim Hayatı, Ank.1999, s.40-46 - Göksel, Burhan; Atatürk'ün Soykütüğü Üzerine Bir Çalışma, Kültür Bak. Yay., Ank.1994, s.7)


(8) M. Kemal'in kız kardeşi Makbule Hanım (1885-1956):

'Annemden sık sık şunları dinlemişimdir. Bizim esas soyumuz Yörük'tür. Buralara Konya-Karaman çevrelerinden gelmişiz' diyor ve atalarından bazılarının da sonradan tekrar Konya'ya geri döndüğünü de şöyle açıklıyor: 'Dedem Feyzullah Efendi'nin büyük amcası Konya'ya gitmiş, Mevlevi dergahına girmiş, orada kalmış. Yörüklüğü tutmuş olacak.'

(Güler, Ali; Atatürk Soyu, Ailesi ve Öğrenim Hayatı, Ank.1999, s.46)


(9) Makbule Hanım Yörüklük için şunları söylüyor:

'…Annem her zaman Yörük olmakla iftihar ederdi. Bir gün Atatürk'e 'Yörük nedir?' diye sordum. Ağabeyim de bana 'Yürüyen Türkler' dedi.'

(Şapolyo, Enver Behnan, Kemal Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, İst.,1958, s.33,23- aktaran Güler, Ali s.45)


(10)Yörük ile Türkmen eş anlamlıdır. Atatürk, soyunu açıklarken bunu da vurgular:
'…. Benim atalarım Anadolu'dan Rumeli'ye gelmiş Yörük Türkmenler'dendir.'

(E.B.Şapolyo, a.g.e.den aktaran Güler, Ali a.g.e. s.27, 28)



Mustafa Kemal Atatürk'ün Babası
Ali Rıza Efendi (1841–1888).



Ali Rıza Efendi 1841 yılında Selanik'te doğdu. Söke'den Selanik'e yerleşmiş Türkmenlerden 'Kırmızı Hafız' lakaplı Ahmet Efendinin oğludur.

İlkokulu Abdi Hafız Mahalle Mektebinde okudu. Selanik'te Evkaf İdaresinde katiplik, sonrada Gümrük Muhafaza Teşkilatında memurluk yaptı. Memurluğu sırasında, Hacı Sofi ailesinden Feyzullah Ağa'nın kızı Zübeyde Hanımla evlendi.

1876 yılında da Selanik Asakir-i Milliye taburunda subay olarak görev alan Ali Rıza Efendi, daha sonra da kereste ticareti yapmaya başladı. Zübeyde Hanım'dan beş çocuğu oldu.

Çocuklarından Naciye, Ömer ve Fatma fazla yaşamadı. Sadece Mustafa ve Makbule hayatlarına devam edebildi.

Ali Rıza Efendi, 1888 yılında, tek oğlu Mustafa Kemal ilkokulda okuduğu sırada, rahatsızlandı ve öldü.


Atatürk ve Ailesi

Zübeyde Hanım 1857 yılında Selanik'te doğdu. Orta Anadolu'dan göç ederek, Selanik'in batısında Arnavutluk sınırına yerleştirilen Yörüklerden, Hacı Sofi ailesinden Feyzullah Ağanın kızıdır. Selanik'te Gümrük Muhafaza Teşkilatında memur olan Ali Rıza Efendi ile evliliğinden beş çocuk sahibi oldu. Fatma ve Ömer'i daha küçükken kaybetti. 1888 yılında Mustafa ilkokuldayken kocasını da kaybeden Zübeyde Hanım, zaman zaman çocukları ile birlikte kardeşi Hüseyin Ağa'nın çiftliğine giderdi. Bu sırada, Atatürk'ün ifadesiyle; iyi kalpli bir insan olan Ragıp Bey'le evlendi. Kızlarından Naciye de çok yaşamadı.

Balkan harbinden sonra, birçok Türk ailesi gibi, kızı Makbule ile birlikte Selanik'ten göç etti ve İstanbul'a gelerek Beşiktaş-Akaretler'de bir eve yerleşti. Milli Mücadele yıllarında Ankara'ya gelen Zübeyde Hanım, 1919′da ayrılmak zorunda kaldığı oğlunu, yıllar sonra Ankara'da Devlet Başkanı olarak gördü. 14 Ocak 1923′te tedavi amacıyla gittiği İzmir'de 66 yaşında vefat etti.

Kızkardeşi Makbule Atadan

Mustafa Kemal Atatürk'ün kız kardeşi olan Makbule Atadan, 1887 yılında Selanik'te doğdu. Balkan Savaşlarından sonra, annesi Zübeyde Hanım'la birlikte Selanik'ten ayrılarak İstanbul'a yerleşti. Cumhuriyet'in ilanından sonra ağabeyinin isteği üzerine, annesiyle birlikte Ankara'ya geldi. Bir süre Atatürk'ün yanında kalan Makbule Atadan, daha sonra Çankaya Köşkü arazisi içinde kendisi için yaptırılan Çamlı Köşke yerleşti.

1930′da Atatürk'ün isteğiyle Fethi Okyar'ın kurduğu Serbest Cumhuriyet Fırkasına giren Makbule Hanım birkaç ay sonra parti kapatılınca siyasetten çekildi ve 1935′de milletvekili Mecdi Boysan ile evlendi. Makbule Atadan'ın ağabeyi Atatürk ile ilgili anıları 'Büyük Kardeşim Atatürk (1952)' ve 'Ağabeyim Mustafa Kemal (1952)' adlarıyla yayımlandı. 1956 yılında 69 yaşında öldü.


http://img49.imageshack.us/img49/8488/yuuouoih6.png

betaport
02-10-2008, 02:21
Atatürk gibi soylu bir insanı SOYSUZLARA anlatmak gereksizdir.

ally_mcbeal
02-10-2008, 21:50
ATATÜRK'ÜN BİR ANISI ! KEYİFLE VE DUYGULANARAK OKUYACAKSINIZ...

Gazi, çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rastladı.
Atatürk attan inerek bu ihtiyar kadının yanına sokuldu.
- Merhaba nine.
Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;
- Merhaba dedi.
- Nereden gelip nereye gidiyorsun?
Kadın şöyle bir duralayıp,
- Neden sordun ki, dedi. Buraların saabısı mısın? Yoksa bekçisi mi?
Paşa gülümsedi.
- Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine. Bu topraklar Türk milletinin malıdır.
Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir. Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin? Kadın başını salladı.
- Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın geç yetişdiği, kavruk köylerinden birindeyim. Bizim muhtar bana bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim.
- Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni?
- Gazi Paşamızı görmem için. Başını pek ağrıttım da... Benim iki oğlum gavur harbinde şehit düştü. Memleketi gavurdan kurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum. Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Bende gün demeyip mıhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı Angaraya, giceleyin geldimdi. Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey..
- Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı? Kadını birden yüzü sertleşti.
- Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki... O bizim
Vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden kurtardı.
Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi daha ne isteyebilirim ondan?
Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun gavur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol paşam! Demek için düştüm. Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek. Sen efendi bir adama benziyon, bana bir yardım ediver de Gazi Paşayı bulacağım yeri deyiver. Atatürk'ün gözleri dolu
dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden belliydi.
Bana dönerek,
- Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanımızdır... Benim köylüm, benim vefalı Türk anamdır bu.
Attan indim. Yaşlı kadının elini tuttum anacığım dedim, sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor.
Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü. Elindeki değneği yere fırlatıp, Atatürk'ün ellerine sarıldı. Görülecek bir manzaraydı bu.
Ikisi de ağlıyordu. Iki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı. Yaşlı kadın belki on defa öptü atanın ellerini. Ata da onun ellerini öptü. Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı. Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri. Bunu Atatürk'e uzattı;
- Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm. Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi. Sonra birlikte köşke kadar gittik.
Oradakilere şu emri verdi;
'Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. ( 'Ananı da al git' diyenler var artık zamanımızda )
Sonra köyüne götürün. Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun.'

pinky
11-10-2008, 22:30
Atatürk'ün başyaveri Salih Bozok anlatıyor :

Baskumandan, dusmandan kurtardigi Izmir'de gecirecegi ilk geceyi yasiyordu.

Mustafa Kemal Pasa İzmir'de ilk gecesini calisarak gecirdi. Zengin bir sofra
hazirlandigi halde ufak tefekle karnini doyurdu ve gec vakitlere kadar
calisti.

Ertesi sabah erkenden uyandik.

Hafif bir kahvaltidan sonra vilayet konagina gittik.

Vali, Ingiliz konsolosu ile konusuyordu.

Biz gelince vali ayaga kalkti ve konsolos ile Mustafa Kemal Pasa'yi
tanistirdi. Konsolos iyi Turkce biliyordu.


Pasa valiye sordu:
-'Konu nedir ?'


Vali anlatti:
-'Sayin konsolos, ingiliz tebasi vatandaslarla rum ve ermeni azinligin guven
altinda olup olmadigindan endiseleniyorlar. Ben kendilerine herkesin guven
altinda oldugunu bildirdim'.


Mustafa Kemal Pasa konsolosun turkce bildigini biliyordu, buna ragmen
kendisine valiyi muhatap aldi:
- 'Ee, peki daha ne istiyormus ?'


Bu soruya konsolos turkce cevap verdi:
-'Tebamiz icin hukumetinizden yazili teminat istiyorum !'


Pasa:
-'Ne yani, Yunanlilar zamaninda siz tebanizi daha emniyette mi goruyordunuz
?'


Konsolos, kasilarak:
-'Evet' dedi, 'Yunanlilar buradayken tebamizi daha emniyette goruyorduk.'


-'Oyleyse buyrun, tebanizla birlikte Yunanistan'a gidin, efendim !'


Konsolos sinirlenerek sesini yukseltti:
-'Yani majestelerimin hukumetine savas mi aciyorsunuz ?'


Pasa:
-'Siz kiminle neyi konustugunuzu biliyor musunuz ? Ben Millet Meclisinin
baskani ve Turk ordulari baskomutaniyim. Savas acmaya da baris yapmaya da
tam yetkiliyim. Peki siz kimsiniz ?! Hukumetiniz adina savas ve baris
gorusmeleri yapmaya yetkili misiniz ? Boyle bir yetkiniz varsa goruselim.
Yoksa (eliyle kapiyi gosterdi) buyurunuz disariya, efendim !..'


Konsolos, Mustafa Kemal Pasa'nin son sozleri uzerine sapsari kesildi ve tek
bir kelime soylemeden kapidan cikti gitti.


Mustafa Kemal Pasa, adamın arkasindan valiye dondu:

-'Bunlara yuz vermeyin vali bey ! Bir donanma onunde pisacak, bir blof
karsisinda yelkenleri suya indirecek bir devletcik saniyorlar bizi !
Kustahlik derecesine bakin, bana 'savas mi aciyorsunuz ?' diye soruyor.
Barut kokan bir odada adamin sordugu seye bak !.. Savas halinde degiliz
sanki !'


Birkac saat sonra, Ingiliz donanmasi komutani hukumet konaginin kapisindan
girerek Mustafa Kemal Pasa'nin odasina yoneldi. Nazik fakat ofkeli bir hali
vardi. Rusen Esref kendisine ne istedigini sordu.

-'Baskomutan Mustafa Kemal Pasa ile gorusmek istiyorum !..'

Birlikte odaya girdiler, kapi kapandi.

Amiral:
-'Cok guc kosullar altinda bir savas kazandiniz, sizi asker olarak
ictenlikle kutlarim. Canakkale'deki basarinizi rastlantiya borclu
olmadiginiz kanitlandi boylece. Buyuk bir askerle tanistigim icin memnunum.'
diyerek ovguler yagdirmaya basladi.


Pasa, bikkin bir ifadeyle:

-'Bunlari gecin amiral. Cok isimiz var. Asil konuya gelin' dedi..

Amiral bu tavir karsisinda bocalayarak konuya girdi:

-'Izmir'de tebamiz ve sizin azinliklariniz ermeniler, rumlar var. Yeni
askeri yonetim altinda bu insanlarin statusu nedir? Guvende midirler ?..'

-'Hic kuskunuz olmasin amiral. Tebaniz ve azinliklar hukumetimizin korumasi
altindadir. Suc islemeyenler, kendilerini guvende sayabilirler'


-'Peki suc isleyenler ?'


-'Suc isleyenler sayin amiral, muhtemelen sizin ulkenizde de oldugu gibi,
adaletin huzuruna cikar. Suclu olanlar, cezalarini cekerler.'


-'Fakat Pasa Hazretleri, fevkalade gunler gecirdik. Yunan ordusundan cesaret
alan rumlar simariklik yapmis olabilir. Bugun bu insanlar yerli halkin
dusmanligi ile yuz yuzedirler. Ermenilerin biliyorsunuz buyuk bir bolumu
goce zorlandi ve onemli bir bolumu hayatlarini kaybetti. Bu ruh haliyle
Yunan ordusu ile isbirligi yapmis, bazi Turklere zor gunler gecirtmis
olabilirler. Bunlar, fevkalade gunlerin olaylaridir, bagislanmasi, hos
gorulmesi gerekir. Eger bu kisiler halkin husumetine birakilacak olursa,
butun dunya aleyhinize kiyameti koparir !..'

Son cumleye kadar amirali sakince dinleyen Mustfa Kemal Pasa, 'dunyanin
koparacagi gurultu' ile tehdit edilince amiralin sozunu kesti:

-'Ustunluk pozunuzu derhal bir kenara koyunuz amiral ! Milletleri tehdit
etmekten de vazgeciniz. Ingiltere ve muttefiklerinin kiyamet koparip
koparmayacagini dusunmem bile ! Bunlar memleketin dahili isleridir ve de
sizin bu islere karismaniza musaade etmem. Majestelerinin devleti bizim
azinliklarla ugrasmaktan vazgecsin. Kim ki bize saygi beslemez, bizden de
saygi beklemeye hakki olmaz'

Amiralin yuzu bembeyaz oldu:

-'Ingiliz hukumetinin tebasini her yerde koruma hakki devletler hukuku
teminati altindadir. Avrupa devletleriyle birlikte arkaladigimiz rum ve
ermenilerin guven icinde bulundurulmasini sadece rica ettik. Yoksa biz bu
guvenligi saglayacak gucteyiz...'

Pasa:

-'Arkaladiginiz Yunan ordusunun denizde yuzen cesetlerini herhalde gormus
olmalisiniz. Ordumuz asayisi saglamistir. Izmir limanini donanmaniza
kapatiyorum. Isterseniz, tebanizi gemilerinize doldurabilirsiniz.
Donanmanizin en kisa zamanda limani terk etmesini istiyorum !'

Sert sozler karsisinda amiral ne yapacagini sasirdi:

-'Ingiltere'ye savas mi aciyorsunuz ?'

Pasa:

-'Savas acmak mi ? Siz yoksa Sevr antlasmasinin halen yururlukte oldugunu mu
saniyorsunuz? Biz onu coktan yirtip attik bile. Karsimda serbestce
oturusunuzu, sizi konuk saymama borclusunuz ! Fakat nezaketimizi kotuye
kullanmaniza musaade edemem. Su anda hukuken 'baris antlasmasi yapmamis' iki
devletiz. Savas hukuku halen yururluktedir. Gemilerinizi derhal
karasularimizdan cekmenizi size tekrar ve son defa ihtar ediyorum !...'

Bir balmumu heykeline dondu amiral...

Sert adimlarla girdigi Mustafa Kemal Pasa'nin odasinda oturdugu sandalyede
kuculdukce kuculdu ve sonunda kekeleyerek: '- Affedersiniz !' dedi, yerlere
kadar egilerek geri geri kapiya gidip disari cikti.

Olay kisa sure icinde sehirde duyuldu...

Ingiliz ve Fransizlar kendi uyruklarini gemilere bindirmeye basladilar.

e-fulya
30-10-2008, 13:42
İşte ‘Mustafa’ filmiyle ilgili yaşanan tartışmalara yeni bir boyut kazandıracak o gizli ibareli mektup:



“ Telgraf No: 608



İngiltere Büyükelçiliği



Ankara, 25 Kasım 1938



Aziz Lordum,

Size Mösyö Kemal Atatürk'ün ölümünü bildiren 194 sayılı telgrafı çok derin üzüntüler içinde sunmuştum.

......


TAMAMI:
http://www.odatv.com/index.php?id=13833

balaban
31-10-2008, 22:09
'O kafa'nın dayattığı Atatürk'süz Mustafa

Atatürk’ün resimlerini, Türk devletinin dairelerinden indiremeyenler, fikirlerini Türk milletinin gönül sarayından silip atmak için çok çirkin taktiklere başvurmaya başladılar.
Cumhuriyet’in 85’inci kuruluş yıldönümünde, ‘bedavaya’ getirilen büyük bir reklam tantanası eşliğinde yeni bir ‘film’ daha vizyona sokuldu.
Filmin adı ‘Mustafa’.
Senaryosu Can Dündar tarafından kaleme alınan, hiçbir sanatsal, estetik ve edebi değeri olmayan film, güya Mustafa’nın ‘insani’ tarafını ön plana çıkarıyor.
Ama Mustafa’yı ‘Atatürk’ten soyutluyor.
Sanki Atatürk hakkında ortaya atılan saçma sapan iddiaların ‘tanıklar’ ve ‘belgeler’ ile ‘kayda geçirilmesi’ için gizli bir misyon üstleniyor.
Sanki Dr. Rıza Nur’a malzeme olan iddiaların ‘ete kemiğe’ bürünmesine kapı aralıyor.
Ve sahnelerin arasına oldukça ‘ustalıkla’ sıkıştırılan bir metin ile, AB formatlı o ‘ihanet’ planını insanların bilinçaltına şırınga ediyor:
- “Mustafa, Kürtlere özerklik taahhüt etmişti.”


Can Dündar, filmi şu cümle ile özetliyor:
- “Film, Atatürk’ün özel hayatına da giriyor, sofrasından, yalnızlığından dem vuruyor, dinin toplumsal hayattan tasfiye edilmesi gereğine ilişkin radikal görüşlerine yer veriyordu.”
Filmde ‘diktatörlük’ özentisi içinde olan Mustafa’nın nasıl ‘zevküsefa’ düşkünü olduğuna, ‘içki sofralarında’ nasıl kafayı çektiğine, ‘kadınlara’ karşı nasıl zafiyeti bulunduğuna, ‘birlikte hareket ettiği’ arkadaşlarını nasıl harcadığına dair her şey var.
Dini ‘toplumsal hayattan’ dışlamak istediği yolundaki görüşlere yer veriliyor.
Dini ‘çıkar’ için kullandığı ima ediliyor.
Ama aynı Mustafa’nın Türkiye Cumhuriyeti devletini ‘hangi temeller’ üzerine kurduğuna, Türk milletinin geleceği için ‘hangi öngörülerde’ bulunduğuna dair bir tek ibare yok.
Hasta yatağından kalkıp ‘Musul ve Kerkük’ gibi Misak-ı Milli sınırları içerisinde bulunan Hatay’ı nasıl Anavatan’a kattığı bile öylesine geçiştirilmiş.

Ülkede bir ‘değer’ daha alaşağı ediliyor.
‘Atatürk’, hümanist Mustafa ile yer değiştiriyor.
Tarih sahnesinden silinme tehlikesi ile karşı karşıya gelen bir milleti yeniden ayağa kaldıran Gazi, çok sinsi ve sistemli bir şekilde gelecek nesillerin gözünde silikleştiriliyor, sıradanlaştırılıyor.
Bu film, bugüne kadar Atatürk’e karşı gerçekleştirilmiş olan en büyük saldırıdır.
Bu saldırı, eğer bir ‘ecnebi’ tarafından yapılmış olsaydı, kefereye haddini bildirmek için ülkede topyekun seferberlik ilan edilir, bütün sokaklar ve evler dev ‘Atatürk’ posterleri ile donatılırdı.
Bu saldırı, eğer bir ‘meczup’ tarafından yapılmış olsaydı, hemen hakkında ‘Atatürk’e hakaretten’ dolayı tutuklama kararı çıkarılır, mahkeme kapılarında yıllarca sürüm sürüm süründürülürdü.
Ama gelin görün ki, işin arkasındakiler, ‘Atatürkçülük’ maskesinin arkasına gizlenince, kimse kalkıp bir şey söylemeye cesaret edemiyor.
‘Koruma Kanunu’ bile işlemiyor.



Esen her rüzgara göre yön değiştiren Can Dündar’ı yetiştiren TRT’yi dolandırmaktan sabıkalı Mehmet Ali Birand’ın şu sözüne dikkat edin:
-“Artık Atatürk’ü tartışmaya başlayacağız.”
Genelkurmay Başkanlığı döneminde, arşivleri açarak böylesine bir ihanete destek veren, galasına gidip alkış tutan Şemdinli gazisi Yaşar Bey, altına ‘bonus’ olarak tahsis edilen trilyonluk zırhlı aracında rahat uyuyor mudur dersiniz?


http://www.yenicaggazetesi.com.tr/a_haberdetay.php?hityaz=5779

ally_mcbeal
31-10-2008, 23:24
[Bu film, bugüne kadar Atatürk’e karşı gerçekleştirilmiş olan en büyük saldırıdır.
Bu saldırı, eğer bir ‘ecnebi’ tarafından yapılmış olsaydı, kefereye haddini bildirmek için ülkede topyekun seferberlik ilan edilir, bütün sokaklar ve evler dev ‘Atatürk’ posterleri ile donatılırdı.
Bu saldırı, eğer bir ‘meczup’ tarafından yapılmış olsaydı, hemen hakkında ‘Atatürk’e hakaretten’ dolayı tutuklama kararı çıkarılır, mahkeme kapılarında yıllarca sürüm sürüm süründürülürdü.
Ama gelin görün ki, işin arkasındakiler, ‘Atatürkçülük’ maskesinin arkasına gizlenince, kimse kalkıp bir şey söylemeye cesaret edemiyor.
‘Koruma Kanunu’ bile işlemiyor.


http://www.yenicaggazetesi.com.tr/a_haberdetay.php?hityaz=5779

atatürkü koruma kanununu da kaldırmışlardı galiba? fırsattan istifade hemen şirnediler işte...:grrr:

betaport
01-11-2008, 00:00
Özgün ileti: FURKAN DEMİR

Psikolog Sebla Kutsal, psikolojik savaşın en ahlaksızcasının nasıl
yapılabileceğini belgeselleştiren "MUSTAFA" filmini izledikten sonra dayanamayıp bir mail yazmış.


Yazdıklarına aynen katılıyorum, bugün söz Sebla Kutsal'ın.

Can Dündar Nobel'i hak ediyor!

29 Ekim'de Can Dündar'ın "Mustafa" isimli filmine gitme gafletinde bulundum.
Dündar filminde büyük bir mucizeden bahsediyor…

Özetlersek, filme göre, Mustafa denen bu kişi;

Birkaç sefer özenle altı çizildiği üzere karı-kız düşkünü, bir oturuşta
mutlaka bir büyük rakı içen, bugün karşılaşsanız, eline bir psikiyatrın kart
vizitini tutuşturup "aman bir an evvel bu numaradan bir randevu al kendine" dedirtecek derecede vahim kişilik bozukluklarına sahip, çok zengin bir kadın için sevgilisini terk edip onun intiharına neden olan, çocukken yediği bir dayak üzerine yıllarca içinde bitmek bilmeyen bir kini biriktirip, sırf bu sebeple ülkeyi laiklikle buluşturarak, modern eğitimi başlatarak, dini eğitim veren kurumda yediği dayağın öcünü alan birisi…

Sadece bu kadar mı sandınız? Elbette hayır! Cephedeki cesaretine bir kez olsun değinilmeyen Mustafa'nın geceleri karanlıkta uyuyamadığını
öğreniyoruz… İçinde sürekli bir korku ve tatminsizlik hissi taşıyor.
Cumhurbaşkanı olup da artık hiçbir şey yapmadan boş boş oturmaya başlayan bu adamın iç sıkıntısı daha da büyüyor. Öyle ki tek tesellisi çalgılı, içkili sefa âlemleri. Yapayalnız kaldığı dünyasında hasta ruhuna gitgide teslim oluyor. Çok mutsuz, hem de çok…

Film, Mustafa'nın "dinsiz" olduğunu vurgulamak üzerine kurgulanmış. Kurtuluş savaşını desteklerini alabilmek için dindar kesimleri ve kurumları
kandırmış, sonra işi bitince de onların ipini çekmiş. "Dinin afyon etkisi"
üzerine söyledikleri filmde sık sık yer alırken, Ramazan ayında içmediği,
Kur'an tercümesi yapan özel bir görevli yardımıyla dini anlamaya çalıştığı
ve malum çevrelerin sıkı adamı Nevzat Yalçıntaş'ın ortaya çıkardığı üzere Hz. Muhammed'in mezarını yıkmak isteyen Suudiler'e "orduları gönderirim, ayağınızı denk alın" mealinde bir telgraf yollayarak mezarı yıkılmaktan kurtardığı, vb. birçok bilgi seyirciden özenle saklanmış.


Kurtuluş savaşı harita üzerinden ve birkaç basit sahneyle "oldu da bitti
maşallah" tadında kestirme yoldan anlatılmış. İnsanda, tüm milli direnişin
ve çarpışmaların kısacık bir sürede tamamlandığı ve memleketin kolayca
kurtulduğu hissi uyanıyor.


Zaaflarla dolu zayıf karakterine ve acı dolu anılarına tutunarak sürüklediği ömrünün en sıkıntı verici son döneminde ise Mustafa "beni hatırlayın!" diyor. Hatırlanmaya değmeyeceğinin kendisi bile farkında olmalı ki, unutulmaktan ölesiye korkuyor…

Film, sürekli not tutmak suretiyle tekrar tekrar izlenir ve derin yapısını
çözmeyi amaçlayan bir gözle incelenirse, yukarıda yazdığımdan çok daha fazla Mustafa aleyhtarı unsur kolaylıkla listelenebilir. Aktardıklarım, bir çırpınışta aklıma gelebilenlerden ibarettir.

Dündar filminde büyük bir mucizeden bahsediyor… Çünkü Dündar'ın Mustafa'sı, bırakın çeşitli devletlerce işgâl edilmiş bir ülkeyi düşmandan temizleyipyeni bir ülke kurmayı, bir sürüye çobanlık yapmayı bile beceremeyecek bir adam. Ancak nasıl oluyorsa Türkiye'yi kuruyor! Yani film bir mucizeyi anlatıyor… Oysa ki savaşlar ve şehitler kan kırmızısıdır. Yepyeni bir devletin kuruluşu ve bir ulusun şahlanışı buz gibi gerçektir. Mucizeler ise ancak masallarda anlatılır.*

Yazdığı ve yönettiği masalla Can Dündar, görevini ifşa etmiştir. Misyonu
tamamlanmış bir görevli olarak kesinlikle eserini bir masal kitabı olarak da yayınlamalı ve hak ettiği Nobel ödülünü almalıdır!*

Ancak ben Mustafa'yı tanımıyorum…

Sadece Mustafa Kemal bilirim ki kendisine Atatürk denir.

O da bizim gibi etten kemiktendir lâkin bedeni çürüyüp gitmişse de ruhu
bizimledir.

İnsan olduğu için hatalar yapmıştır fakat hatalarıyla doğrularını iki ayrı
kefeye koyup da hakikâti göremiyorsak, içimizdeki vicdanın terazisine
yazıklar olsun!

Benim gibi düşünenlere, "Atatürk'ü putlaştırmayın, O'nu da herkes gibi
doğrularıyla yanlışlarıyla tartışalım" diye saldıracak olan aydınımsılara
cevabım önceden hazırdır; "İyi niyetinize bir saniye olsun inanabilseydim,
kapımı açar sizi beklerdim…"

Havai fişek sesleri İstanbul'u inletirken yazıma son veriyorum…
Değerlerimiz, bir kum saatinin incecik belinden akıp giderken, o gösterişli
fişeklerin gürültüsünün çığlıklarımızı bastıramamasını, gökyüzünü kaplayan renk cümbüşünün gözlerimizi boyayamamasını temenni ediyorum…

tdogan
01-11-2008, 23:16
“Bankacılar paranın sahte olup olmadığını anlamak için, parayı ışığa
tutup içerisinde ATATÜRK filigranı var mı yok mu diye bakarlar.

Siz de bir adamın ne mal olduğunu anlamak için, onu ışığa tutun;
bakın bakalım içerisinde ATATÜRK var mı, yok mu!

İçerisinde ATATÜRK olmayan adamlara iltifat etmeyiniz.
Cumhuriyet'e sahip çıkınız ."


Ali Poyrazoğlu

BABUTSA
05-11-2008, 09:54
Hulki CEVİZOĞLU
[email protected]
Yazı Tarihi: 05/11/2008


"DİKTATÖR DEĞİLİM. KAPICI BİLE BENDEN KORKMAZ!.."

Kurucusu olduğu Cumhuriyet’in 85. yıldönümünde, bir film nedeniyle, yeniden saldırılara uğrayan Mustafa Kemal’in, “Ben diktatör değilim. Kapıcı bile benden korkmaz” dediğini kaç kişi biliyor?..
Sanki o dönemde demokrasi ve demokrat bir lider varmış gibi kendisine hesap sormaya kalkanlar, aradan geçen 70 yıla rağmen günümüzdeki “seçilmiş diktatörleri”, “korku iktidarlarını” niçin eleştirmiyor acaba?..
Onu milletvekili seçtirmemek isteyen Meclis’e karşı, genel kurulda kendisine en ağır hakaretler yapanlara karşı bile diktatör olmayan Mustafa Kemal’e etkin olunca “diktatör” demek, etkin olmayınca da “yalnız, terk edilmiş” demek ne kadar insaflı ve bilimsel?
Ama artık “belgesiz belgeseller dönemini” yaşadığımız için, “belgesel” denen birçok yapıtta “belge” göremiyoruz.


“LİDER BÜYÜK KARARLARINI MİLLETTEN ALIR!”
Mustafa Kemal, tam 79 yıl önce bugünlerde (30 Kasım 1929’da) bir Alman gazetecinin soruların yanıtlarken, bugün eleştirilmeye çalışıldığı “diktatörlük” konusundaki düşüncelerini de açıklamıştı.
Vossische Zeitung muhabiri Emil Ludwig’e Atatürk şu karşılığı veriyor:
“Biraz önce ihtirastan bahsettiniz. Elbette o olmadan olmaz, ama ihtiras şahsi olmayan bir şeye; mesela bütün bir millet için eser yaratmaya yönelmelidir.
Bir lider büyük kararları milletten almalı, onu sınamalı, onu takip etmelidir.
Sultanlardan daha kurtulmadan hemen bir Meclis topladım ve devlet başkanı olarak bütün haklarımdan feragat ettim, hatta affı bile saklı tutmadım.
Hâkimiyet tamamen milletindir, yani onun seçilmiş vekillerinindir.
Sizin düşündüğünüzden çok daha az faalim. Onun işlerine müdahale edip etmediğimi, işte burada vekile(görüşmede tercümanlık yapan Hariciye Vekili Tevfik Rüştü Aras’ı gösteriyor-HC) sorunuz.
İncelemelerle meşgul olmaya ve devlet başkanlığını, hatta ordu kumandanlığını bırakmaya her zaman hazırım.”


“KORKU ÜZERİNE BİR İKTİDAR İNŞA EDİLEMEZ!”
Gazeteci, “Parti başkanlığını da mı?” diye soruyor.
Mustafa Kemal, “Asla” diyor, “Çünkü, bu parti benim doğru bulduğum devlet politikasını temsil etmektedir.”
Alman gazeteci “İnsanların ondan korktuğunu” söyleyerek, kendi ifadesi ile röportajını uzatmaya çalışıyor. Gazi’nin verdiği yanıt ise bugün bile ders niteliğinde:
“Dışarıdaki kapıcıya bir sorun bakalım. O bile benden korkmaz.
Korku üzerine bir iktidar inşa edilemez. Topla, tüfekle kurulan bir iktidar bile daima geçici olacaktır. Bir ihtilal sırasında ona ihtiyaç duyulabilir, bir süre diktatörlük de gerekir. Büyük işler asla komisyonlar tarafından gerçekleştirilmemiştir. Bugün burada tamamen sulh içinde bir memleket görüyorsunuz. Sahip olduğumuzdan tek bir metrekare bile fazla toprağa ihtiyacımız yoktur, memleketimiz çok büyüktür; vatandaşlarımız için hiç de küçük değildir. Bütün memleketlerle barış ve dostluk anlaşmamız var ve ordu sadece yeni hücumlardan korumak için bulunuyor.”


“BASIN CUMHURİYET’E VE LAİKLİĞE SALDIRAMAZ!..”
“O halde, neden basın da hür değil?”
“Prensiplere, Cumhuriyet’e ve laik devlete saldırmadığı sürece hürdür.”
(Gazeteci, basın özgürlüğüne örnek olarak, o sıralarda Yunanistan’da ’Venizelos’un öldürülmesi gerekir’diye bir ay boyunca çıkan haberleri hatırlatıyor!!..-HC)
Alman gazeteci, “Türkiye’nin batıdan her şeyi almak zorunda olduğunu, bu arada aldığı en kötü şeyin milliyetçilik olduğunu” söylüyor ve “çelişki yok mu?” diye soruyor:
“Kesinlikle yoktur. Modern teknik (teknoloji-HC) milletlerarasıdır.
Türk kalmaya gayret edeceğiz.
Bizi Büyük Petro ile karşılaştırmanıza katılamayacağım. Çünkü o, reformları insanlarına zorla kabul ettirdi.
Türkler çok eski bir medeni halktır. Kökümüzün Moğollardan gelmediğini, daha Yunanlılardan önce İzmir’de yerleşmiş ilk kavim olduğumuzu yakında bilimsel olarak ispatlamak üzereyiz.” (Atatürk’ün Bütün Eserleri, Cilt:23, Kaynak Yayınları, İstanbul, Mart 2008, s.268-272)
Kökü tarihin binlerce yıllık derinliklerine giden ama sonra yok edilmek istendiği tarihte Türkler’den yeni bir “ulus” yaratan Atatürk’ün ne büyük bir çaba içinde olduğunu bir kez daha görüyoruz.
O “unutulmuş ve yalnız” değildi.
Ancak bugün onu “unutturmak ve yalnızlaştırmak” isteyenlere karşı milyonlarca Mustafa Kemal var..

habag
05-11-2008, 18:24
Değerli Öğretmenimizden.Saygılarımla...
Bir ögrenci anlatiyor, Mahmut SADi.
Yıl 1923. Istanbul Üniversitesinde öğrenci olduğum sıralar.
Okul duvarinda bir ilan görüyorum. "Avrupa'ya talebe yollanacaktir."Allah Allah diyorum, Ülke yıkık dökük yıl 1923.. Avrupa'ya talebe! Lüks gibi gelen bir şey, ama bir şansımı denemek istedim. 150 kişi içerisinde 11 kişi seçilmişiz.Benim ismimin yanına ATATÜRK "Berlin Üniversitesine gitsin" diye yazmis.Zaman geldi. Sirkeci garindayim, ama kafam öyle karisik ki gitsemmi kalsam mi orada beni unutur mu bunlar, para yollarlar mi, gurbet ellerde ne yaparim?Bir an gitmemeye karar verdim, döndüm. O sirada bir müvezzi ismimi çağırdı: "Mahmut SADi, Mahmut SADi, bir telgrafin var".Telgrafı açtım aynen şunlar yazıyordu:"Sizleri birer kıvılcım olarak gönderiyorum; alevler olarak geri dönmelisiniz".
Var mi böyle bir sey? 11 öğrencinin nerede, ne zaman, ne düsünebileceğini hesap edebilen bir lider, DÜNYA LiDERi olmasin da ne olsun!!Yil 1923, biz evimizde bir çocugumuzun huyunu degistiremiyoruz bir huyunu.
Tüm Ülkenin huyu degisiyor.Bununla ugrasan bir insan, yolladigi 11 ögrencinin nerede, ne zaman, ne
düsünebilecegini hissedebiliyor."Mahmut Sadi devam ediyor:"Gel de simdi gitme, git de orada çalisma, dön de bu Ülke için canini verme!!" diyor. Evet bugün en büyük sikayeti ne Türkiye'nin?Beyin göçü. En iyi beyinlerimizi kapıp götürüyorlar, ama o çocuklarimiz, arkalarina baka baka gidiyorlar.Peki diyeceksiniz ki engellemek o kadar mi zormus?Ha o gün 11 ögrenciymis, telgrafmis.Bugün milyon ögrenci olsun, e-mail bilgisayar var.Yeter ki ATATÜRK'ün sarf ettigi su iki cümleyi ifade edebilecek, onların sorumlulugunu alabilecek, o inanci verebilecek bir liderleri olsun."

ÖZDOĞAN77
09-11-2008, 16:57
http://ekim10.kucukresim.com/uploads/-ataturk-yenidf18e.jpg

Atatürk

Ufuklardaydı hep keskin bakışlar
Bakan değil gören gözdü Atatürk
Düz oldu önünde çetin yokuşlar
Dünyayı genç yaşta çözdü Atatürk

Okullar okudu erdi kemâle
Sönmedi gönlünde yanan meşale
Sarsılmaz irade yıkılmaz kale
Kağıda sığmayan sözdü Atatürk

Düşman plan kurdu niyet açıktı
Planı düşmanın başına yıktı
On dokuz mayısta Samsuna çıktı
Oynanan oyunu bozdu Atatürk

Ne olursa olsun insan her yaşta
Vatan aşkı gelir dedi en başta
Çanakkale’deki kutlu savaşta
Ölümsüz bir destan yazdı Atatürk

Masmavi gözleri aydın bakardı
Fikirleri bütün dünyayı sardı
Engin hoşgörüsü şefkati vardı
Düşmanın bağrında közdü Atatürk

Nice engel varsa aşalım diye
Milletçe şahlanıp coşalım diye
Uygarlık yolunda koşalım diye
Peş peşe devrimler dizdi Atatürk

İbrahim der her şey kalmadı dünde
Aynı tehlikeler mevcut bugün de
Yüce milletimin aziz gönlünde
Artık silinmez bir izdi Atatürk


İbrahim Yavuz

KARADENIZ
10-11-2008, 01:49
ATAM....
Senin ve vatanin dusmanlari seni unutturmak icin ellerinden geleni yapiyorlar... her seyleriyle...
ama ASLA SENI SOKUP ATMAYACAKLAR....
AND OLSUN KI
bu Vatan satilmislara, hainlere ve emparyalistlere mezar olacak...



http://i38.tinypic.com/33u7oxz.jpg

FNT
10-11-2008, 01:51
ATAM....
Senin ve vatanin dusmanlari seni unutturmak icin ellerinden geleni yapiyorlar... her seyleriyle...
ama ASLA SENI SOKUP ATMAYACAKLAR....
AND OLSUN KI
bu Vatan satilmislara, hainlere ve emparyalistlere mezar olacak...


:cool::cool::cool:
Eline sağlık dostum...

slck
10-11-2008, 01:53
saygıyla anıyoruz.....


10 Kasım Türküsü

Atatürk! Anıtkabir devrimlerini söyler
Bozkır ovalarına, Erciyes'e, Ağrı'ya
Ulusun egemen olduğunu
Özgür olduğunu
Haykıracağım haykıracağım işte
Senin sustuğunca!

Yolunda yürüyeceğim Atatürk;
Ana baba oğul kız
Dere tepe bucak köy
Yeryüzü yaşamalarımla değil
Oralarda, senin gittiğince!

Atatürk, taşıyacağım
Çanakkale'de, Sakarya'da, Çankaya'da, al al
Senin taşıdığını;
Yurdun gök ülküsü
Dalgalanırken
Senin bayrağını yücelteceğim.
Senin çıktığınca.

Fazıl Hüsnü Dağlarca

ÖZDOĞAN77
10-11-2008, 10:14
Atatürk Fotoğrafları

Mustafa Kemal Atatürk'ün bugüne kadar hiç yayınlanmamış iki fotoğrafı gün yüzüne çıktı. Merhum Muharip Gazi Nurettin Peker'in arşivinden alınarak TRT'nin aylık dergisi 'Televizyon'da yayınlandı.

http://server91.kucukresim.com/uploads/14949-08e55f.jpg

http://server91.kucukresim.com/uploads/14950-000947.jpg

futbolcu
10-11-2008, 10:37
Her zaman izindeyiz

yosun
10-11-2008, 11:07
SAYGIYLA ANIYORUZ...


http://g.mynet.com/i//179/6216_0.jpg

yosun
10-11-2008, 11:11
İLKE VE DEVRİMLERİNİN YILMAZ BEKÇİLERİYİZ...

http://g.mynet.com/i//195/6229_0.jpg

JAKO
10-11-2008, 14:15
http://img45.imageshack.us/img45/6324/atamar2.gif

Penguen
10-11-2008, 14:27
http://img98.imageshack.us/img98/8747/atahf9.jpg

erdeem
10-11-2008, 20:13
yÜce atamizin ÖnÜnde saygiyla egiliyoruz.
10 kasimlarda seni saygiyla anmaya
ilelebet devam edecegiz... Senin ilkelerini, senin dusuncelerini
hep yasatmaya surdurecegiz atam...

tdogan
11-11-2008, 00:42
Hakkında söylenenler...


(1922'de Türk ordularının zaferi neticesi Anadolu'daki emelleri gerçekleşmeyen İngiltere'nin Türk düşmanı olarak bilinen Başbakanı Lloyd George, Parlamento'da kendisine yöneltilen suçlama ve tenkitleri şöyle cevaplandırmıştır):
'Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki o büyük dahi çağımızda Türk Milleti'ne nasip oldu. Mustafa Kemal'in dehasına karşı elden ne gelirdi.
D. Lloyd George, İngiltere Başbakanı, 1922

Bir ulusun hayatında bu kadar az sürede bu denli kökten değişiklik pek seyrek gerçekleşir... Bu olağanüstü işleri yapanlar, hiç kuşkusuz kelimenin tam anlamıyla büyük adam niteliğine hak kazanmışlardır. Ve bundan dolayı Türkiye övünebilir.
Eleftherios Venizelos, Yunanistan Başbakanı, 1933

Bir insana ölümünden sonra bu derece sevgi ve yas gösterileri yapılması milletler tarihinde az görülen şeylerdendir.'
ATHİNAİKA, Atina, 12 Kasım 1938

'Atatürk'ün Türkiye'de yaptığını hiçbir tarafta, hiçbir kimse yapmadı: Ne Cavour, ne Cromwel, ne de Washington... Atatürk'ün bulduğunu, hiç kimse bulmadı ve Atatürk'ün yaptığını da hiç kimse yapmadı. İlham ettiği kimselere ve kendi prensiplerine göre yarattığı yeni kuşak, O'nun eserine devam edecektir.'
Tipos Gazetesi

İngiliz, Fransız ve İtalyanları Anadolu'dan uzaklaştırıp bizi de yenince,, karşımızda sıradan bir adam bulunmadığını ve O'nun gerçek yaratıcı kudretini kavramaktan uzak kalmış olduğumuzu kabul ettik. (1938)
Yorgi PESMAZOĞLU, Yunan Ekonomi Başkanı

Çok, pek çok devrimciler görüldü. Fakat hiçbiri Atatürk'ün cesaret ettiği ve muvaffak olduğu şeyi yapmadı.'
Messager D'Athenes, Yunanistan Gazetesi, 11 Kasım 1938

Tarih, silinmez harflerle bu devlet adamın ismini hak edecektir. Atatürk bir halk adamıdır. Kırılmaz azmi, keskin zekâsı ve kudreti kendisini yendiği alın yazısının önüne getirmiş, böylece yeni Türkiye'nin yaratıcısı olmuştur.
Yugoslavya, Politika Gazetesi, 11 Kasım 1938

Sakarya Savaşı, Sakarya Zaferi, yirmi yaşımın en kuvvetli hatırası olmuştur. O zamanlar, kendi kendime diyordum: Acaba ben de ulusumu böylesine seferber edemezmiyim, onun ruhuna kurtarıcı hamleyi, bu dizgin tanımaz ihtirası aşılayamaz mıyım?
Habib BURGİBA, Tunus Devlet Başkanı, 1965

Atatürk, tarihin her devresi için, insanlığın bir mucizesidir.
Suriye

Atatürk'ün ölümü yalnız Türk Milleti için değil, onun örneğine çok muhtaç olan bütün Doğu milletleri için en büyük kayıptır.
ELEYYAM Gazetesi, Şam- 1938

Vatanını muhakkak bir parçalanmaktan kurtararak gemisini güvenilir bir limana götürdükten sonra milletinden bir taht istemedi. O, kelimenin bütün anlamıyla bir insan, eşsiz bir dahi, kahraman bir asker ve siyaset adamı idi. Hayatını milleti'nin mutluluğuna adadı, bu uğurda genç yaşda hayata gözlerini kapadı.
Elifba Gazetesi, Şam- 1938

O'nun ölümü, dünya için de derinliği ölçülmez bir kayıptır.
Sovyetler

Adı, Türk Milleti'nin millî kurtuluş savaşında ve Türkiye'nin siyasi alanda yeniden örgütlenmesine gayet sıkı bir surette bağlı olan Kemal Atatürk'ün ölümü gerek Türkiye için, gerekse bütün dostları için derinliği ölçülmez bir kayıptır.
Türk Milleti'nin en samimi dostları arasında bulunan Sovyetler, zamanımızın bu örneksiz devlet adamının öneminden dolayı derin bir acı içindedirler.
İzvestia Gazete si, Moskova, 1938

Atatürk, dünya üzerinde yeni bir devir açmış bir insandır. Ben, O'nun Türk kadınlarına hak vererek ve bir ülkede anayı, yakışır olduğu yüceliğe eriştirerek Batı'ya ders verdiğini nasıl unuturum.
Uluslararası Kadınlar Birliği Delegesi, Prenses Aleksandrina

Romanya'da Atatürk'ün ölüm haberi geldiği gün, bütün okullarda dersler tatil edildi.
Romanya-Rador Ajansı: Bükreş

Milletimiz, en büyük Türk'ün karşısında kederli bir saygı ile eğilmektedir.
Romanya

Atatürk, başı dumanlı doruklarda yüce bir dağ tepesidir. Siz O'na yaklaştıkça o yükselir ve aranızdaki mesafe sonsuza değin aynı kalır. Devirlerinde büyük gözüken, zamanla küçülen benzerlerinden farkı budur ve böyle kalacaktır.
Arriba Gazetesi, Portekiz, 1938

Uzun bir yol aşılmış, yüce bir eser ortaya konmuş, bir çok zaferler elde edilmiştir. Bütün bunlar Atatürk'ün eseridir.
Polanya, Kurjer Warzavski Gazetesi

O, Türkiye'yi kurmakla bütün dünya uluslarına Müslümanların seslerini duyuracak kudrette olduğunu ispat etti. Kemal Atatürk'ün ölümüyle Müslüman dünyası en büyük kahramanını kaybetmiştir. Atatürk gibi bir önder önlerinde bir ilham kaynağı olarak dikildiği halde Hind Müslümanları bugünkü durumlarına hâlâ razı olacaklar mı?
Muhammet Ali Cinnah-Kaidiâzam, Pakistan Cumhurbaşkanı, 1954

Bizim aslımız rengi uçmuş bir kıvılcım iken, O'nun bakışı ile cihanı kaplayan ve aydınlatan bir güneş haline geldik.
İkbal, Pakistan Millî Şairi

'Atatürk'ün yaptıkları insanoğlunun kolay kolay yapabileceği şeylerden değildir. O; büsbütün başka bir insandı.'
El-Mısri Gazetesi, Mısır, 11 Kasım 1938

Türkler, Atatürk'ü olağanüstü bir tutkunlukla seviyorlar.
Bursa'ya giderken trende rast geldiğim bir çocuğa İstanbul veya Ankara'dan hangisini sevdiğini sordum. Çocuk Ankara'yı sevdiğini söyledi. Nedenini sorduğumda: 'Ankara'da Atatürk bulunduğu için..' cevabını verdi.
Mısır, El Bela Gazetesi

Yüzyılımızda, 'olmayacak hiçbir şey yoktur' şeklindeki tarihi gerçeği ispatlayan ilk adam olmuştur.
Eski Ujsag. Macar

Budapeşte, 20 (a,a) - Macar ajansı tebliğ ediyor:
Başvekil İmredi, Atatürk'ün cenaze törenini yapılacağı 21 Kasım Pazartesi gününü Macaristan'ın millî yas günü sayarak bütün memlekette resmi binalara siyah bayraklar çekilmesini emretmiştir. Harbiye Nazırı ve Budapeşte Belediye Reisi de, askeri binalar ve belediye binaları için aynı kararı almışlar ve Belediye Reisi ayrıca, halkı da siyah bayrak çekmeye davet etmiştir.
Namzetti Ujsang Gazetesi, Budapeşte-1938

Dünyanın çok nadir yetiştirdiği dahilerdendir. Dünya tarihinin gidişini değiştirmiştir.
An Nahar, Beyrut

Yüzyıldan beri Küçük Asya'nın çıkardığı en büyük lider.
The Japan Chronicle, Kobe

'Hayatının sonuna kadar milleti'nin mutlak güveni ile kurduğu devletin başında muzaffer kumandanının kişiliği, eşi görülmemiş bir karakter örneğidir.'
Comte Carlo Sforza, İtalya Eski Dışişleri Bakanı

Üstün iradesi, tükenmez cesareti ve eşsiz seziş ile hasımlarını dize getirdi. Fazilet ve ciddiyeti, üç yılda memleketine yalnız askeri, aynı zamanda tam ve doyurucu bir siyasi zafer kazandırdı.
F. Perrone Di San Martino, İtalyan Yazarı

'Atatürk'ün ölümü ile dünya büyük bir liderini kaybetti.'
Gazeta Del Popolo Gazetesi, İtalya, 11 Kasım 1938

(Lozan Üniversitesi salonunda, Lozan Türk Talebe Cemiyeti'nin hazırladığı törende.)
'Siz Türk gençleri, bugün Büyük Şef'inizi kaybettiğinizden dolayı ne kadar ağlasanız haklısınız. Üniversite, sizin bu büyük yasınıza katılmaktadır. Atatürk'ün bu Büyük Adam'ın hayatını burada az bir vakit içinde bildirmeye imkân yoktur. Bu dâhinin, vatanının tarihinde işgal ettiği parlak sayfaları size hatırlatmak isterim. Türkiye'yi yaratan, tarihimizin bu en Büyük Adam'ın başımı en derin hürmetle eğerek selâmlarım.'
Profesör MORRF

'Atatürk, bir medeniyet kaynağı idi.'
İsviçre

Modern Türkiye'nin yaratıcısı Kemal Atatürk'ün eserleri, memleketi için yaptıkları İsveç'te çok iyi bilinmektedir. Atatürk'ün liderliği altında Türkiye'nin kalkınmasını, fevkâlâde ileri hamlelerini hayranlıkla takibettik. Atatürk'ün, hukuk alanında olduğu gibi, diğer alanlarda da getirdiği reformlarla Türkiye, içinde bulunduğu çok zor durumdan kurtarılıp kuvvetli ve güvenilir temeller üzerine yerleştirilmiştir.
ERLANDER, İsveç Başbakanı

'Mustafa Kemal Atatürk, kuşkusuz 20. yüzyılda dünya savaşından önce yetişen en büyük devlet adamlarından biri, hiçbir millete nasip olmayan cesur ve büyük bir inkılâpçı olmuştur.'
Ben Gurion, İsrail Başbakanı, 1963

'Atatürk, askeri dehâ ile devlet adamı filozof dehâsını toplamıştır.'
İspanya

İslam dünyasının büyük insan yetiştirme gücünü yitirdiğini öne sürenler, Atatürk'ü hatırlamalı ve utanmalıdırlar.
Tahran Gazetesi, İran, 1939

Atatürk'ün ölümü dolayısı ile Kraliyet Sarayı Şehinşâhi ve hükümet bir ay resmî yas ilân etmiştir. Majeste Şehinşah, gömme töreninin sonuna kadar İran'da askerî ve resmî binalar üzerinde ve yabancı ülkelerdeki İran temsilciliklerinde bayrakların yarıya indirilmesini emir buyurmuşlardır. Bu irade-i Şehinşahî bugün bütün gazetelerde ilân edilmiştir.
Tahran

Bugün Türkiye, büyük ve yeni bir memlekettir. Ve savaş sonrasının dehşet, sefalet ve bitkinliğinden çıkmış olan bu yeni Türkiye, Atatürk'ün dimağında vücut bulmuştu. O, bu Türkiye'yi kendi elleriyle dünyaya getirdi.
Dela Mail Gazetesi

Kadınlar başka hiçbir ülkede bu kadar hızla ilerlememişlerdir. Bir ulusun bu derece değişmesi, tarihte, gerçekten eşi olmayan bir olaydır.
İngiliz, Daily Telgraph Gazetesi

Atatürk, yalnız Türk Milleti'nin değil, özgürlüğü uğruna savaşan bütün milletler önderiydi. O'nun direktifleri altında siz bağımsızlığınıza kavuştunuz. Biz de o yoldan yürüyerek özgürlüğümüze kavuştuk.
Bayan Sucheta KRIPALANI, Hint Parlamento Heyeti Başkanı

Denilebilir ki onsuz, İslâm alemi yolunu bulabilmek için elli yıl daha bekleyecekti.
Fransız, Berthe Georges-Gaulis

Atatürk öldü. Barış kubbesinin Doğu sütunu yıkıldı. Artık evrende barışı kimse garanti edemez. Nitekim Avrupalı devlet adamları; O'nun 1930'da yaptığı uyarı ve tavsiyeleri dinlememiş ve dünyayı 1939 yılında ikinci büyük savaş felâketinin içine sürüklemişlerdir.
Fransız Gazetesi Sanerwin

Tarih çok büyükler gördü. İskenderler'i, Napolyon'ları, Washington'ları gördü. Fakat yirminci yüzyılda büyüklük rekorunu Atatürk, bu Türk oğlu Türk kırdı.
L'Illustration, Fransa

'Atatürk, yirminci yüzyılın en büyük mucizesidir.'
Nationa l Tidence Gazetesi, Danimarka, 11 Kasım 1938

Eğer tarih bir kalbe sahip olsaydı, Mustafa Kemal'i mutlaka kıskanırdı.
Tchang Yang Yee Pan Gazetesi, Çin, 1958

'Atatürk, bütün Asya kıtasının Ata'sıdır.'
Çin

'Biz Çinliler, hepimiz bu yasa katılıyoruz. Zira büyük bir milletin, çok sevilen Büyük Ata'sının ölümü, yalnız Türkiye için değil, aynı zamanda bizim kıtamızda ve bütün dünyada büyük bir boşluk bırakmaktadır.'
Çin Basını

'Hiç bir ülke, Atatürk'ün Türkiye'sinin gördüğü değişiklikleri bu kadar hızlı bir şekilde görmemiştir. Bugünün Türkiye'sinin tarihi Mustafa Kemal'in tarihidir.'
Dness Gazetesi, Bulgaristan, 11 Kasım 1938

Türkiye'nin uluslararası ünü, prestij ve otoritesi durmaksızın yükselmiştir.
Milletine bu kadar az zamanda bu ölçüde hizmet edebilen tek devlet adamı Atatürk'tür.
Libre Belgique Gazetesi

Bir yenilginin uçurumuna düştüğü halde, ilkin neticesiz sanılan İstiklâl Mücadelesini yapan Türk Milleti, önünde saygıyla eğilmeden bu satırlara son veremez.
Zafer neşesiyle kendinden geçmiş bir diplomasinin kararını 'hayır' diyerek yırtmak ve yüzlerine fırlatmak örneğini biz Almanlar, Türklere borçluyuz.
Alman Askeri Dergisi Vissen Und Vehr

Benim üzüntüm iki türlüdür; önce böyle büyük bir adamın kaybından dolayı bütün dünya gibi üzgünüm. İkinci üzüntüm ise, bu adamla tanışmak hususundaki şiddetli arzumun gerçekleşmesine artık imkân kalmamış olmasıdır.
Franklin ROOSEVELT, A.B.D. Başkanı

JAKO
11-11-2008, 03:20
http://i189.photobucket.com/albums/z247/lilyyar/ataturk-1.gif

KARADENIZ
11-11-2008, 04:07
Hakkında söylenenler...


'Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. ...............................//

Benim üzüntüm iki türlüdür; önce böyle büyük bir adamın kaybından dolayı bütün dünya gibi üzgünüm. İkinci üzüntüm ise, bu adamla tanışmak hususundaki şiddetli arzumun gerçekleşmesine artık imkân kalmamış olmasıdır.
Franklin ROOSEVELT, A.B.D. Başkanı..............//





O Mustafa , BU Mustafa... ama ne idugu belirsiz Dundar in dedigi degil..
Yureklerdeki MUSTAFA,,,,,,,,,,,,,,,,,

deep
11-11-2008, 18:48
Bir diger tarafta da boyle manzaralar... :grrr:

http://img233.imageshack.us/img233/1809/10kasimveakppj8.jpg (http://imageshack.us)
http://img233.imageshack.us/img233/10kasimveakppj8.jpg/1/w1632.png (http://g.imageshack.us/img233/10kasimveakppj8.jpg/1/)

e-fulya
13-11-2008, 15:59
İsmet Solak

[email protected]

Che ve Fidel Castro övüyor, bazıları ise !?!?)
13.11.2008 - 02:03



KADİM bir dostum aradı:

“Mustafa filmine biraz fazla mı taktın ne? Sürekli eleştiriyorsun!”

“Belki haklısın.. Ama Can Dündar’ın yaptığını içime sindiremiyorum. Ortaokul’dan sınıf arkadaşım olan eski Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Dr. Tevfik Altan Akıncıoğlu ki, sen de onu tanırsın, kendisine mail ile gelen bir bilgiyi aktardı. Dünyada en çok sevilen ve devrimciliğe bugünkü gençler üzerinde bile hala büyük sempati yaratan Che Guavera’nın çantasından, öldüğünde ne çıkmış biliyor musun? Atatürk’ün Büyük Nutku! Castro’nun Atatürk hayranlığı ise zaten dillere destan boyutlardadır. Can Dündar, özellikle küçücük çocukların beynini yıkıyor; onu alkolik, diktatör, zavallı ve yalnız bir adam gibi gösteriyor. Ben İnsan Atatürk’ü tanıyan biriyim. Bile, bile nasıl susayım, niçin eleştirmeyeyim?”

Bir çırpıda ortaya koyduğum gerekçe eski dostumu da etkilemiş olmalı ki, “Şu gelen belgeyi bana da fakslasana” ricasında bulundu. Yolladım..

Evet, Küba Devriminin efsane isimlerinden ve Castro’nun yol arkadaşı Che, 1967 yılında Bolivya’da öldürüldüğünde, sırt çantasından çıkan tek kitap Atatürk’ün Nutku idi!

Öğreniyoruz ki, Küba Devlet Başkanı Castro, 12 Mayıs 1961 tarihinde, Havana’da görevli Türk diplomat Bilal Şimşir’e, ABD’nin haberi olmadan, Atatürk’ün Büyük Nutku kitabının İngilizce baskısını temin edip edemeyeceğini sorar. Belli bir süre sonra bu istek yerine getirilir. Cstro’nun Atatürk hayranlığı bu tarihten sonra doruğa çıkar. Küba’nın devrimci lideri görür ki, dünyanın anti-emperyalist ilk savaşını Mustafa Kemal vermiştir.

Fidel Castro, 1919 ruhundan müthiş etkilendiğini zaten hiç saklamıyor.

12 Aralık 1996 tarihinde, bir ödül törenine katılan ve orada Castro ile görüşme imkanı bulan Dursun Özden bir soruyu yanıtlarken, “Türkiye’de solcu, devrimci ve ilerici gençler sizleri mutlak önder kabul ediyorlar” der. Castro şaşırır:

“Devrimci Mustafa Kemal varken, Türk gençleri neden kendilerine başka önder arıyorlar? Devrimce Atatürk hem bizim, hem tüm mazlum milletlerin esin kaynağıdır.”

Fidel Castro, 1997 yılında Habitad toplantısı için İstanbul’a gelmişti. Şöyle demişti:

“Asıl devrimci Mustafa Kemal Atatürk’tür. Ben bir devrim yaptım. Ama onun yaptıklarını asla başaramazdım. Kendinize sakın başka esin kaynağı aramayın.”

Castro’nun bu övgü dolu tespitleri karşısında heyecanlanmamak mümkün mü?

Ama, Can Dündar, o filmde Devrimci yönünü bile es geçti ve onu aciz gösterdi.

Tevfik Altan Akıncıoğlu’dan aldığım mesajda önemli bir konuya vurgu yapılıyor:

”Son yıllarda Latin Amerika ülkelerinde ulusalcı ve anti-emperyalist rüzgarlar esiyor, bunda Atatürk’ün devrimciliğinin etkisi yok mu? Atatürk doğudan batıya dek pek çok devrimci halk hareketlerini etkilemiştir. Çağdaşları Lenin ve Cuhrchill bile ona büyük takdir hisleriyle doluydular.”

Bir önemli gerçeği daha hatırlatıyor:

“Mao, 1935 yılındaki Büyük Yürüyüş öncesinde,Şanghay Meydanı’nda toplanan on binlerce Çinli’ye, ‘Ben de Çin’in Atatürk’üyüm’ demişti.”

Nitekim, 1948 yılından günümüze kadar Çin’de 8 ve 9. sınıflarda Yakınçağ dersinde Atatürk ve Cumhuriyet Devrimleri okutuluyor.

Peki, Atatürk ışığı dünyanın dört bir yanını aydınlatırken, Türkiye’de neler oluyor?

Bir yandan gereci ve yobazlar, diğer yandan numaralı Cumhuriyetçiler, üstüne üstlük de Che, Castro ve Mao gibi liderleri örnek aldıklarını sanan uçuk solcular, Atatürk ilke ve devrimleri ile yaptıklarını yok etmek için elbirliği ile uğraşıyorlar.

Bu haince çalışmalar hem içerde hem dışarıda sürdürülüyor.

İşte size iki örnek.

Yine gelen mail mesajından alıyorum..

Havana Hava Alanında bulunan 13/K Parkı’nda dünya liderlerine ait birçok büst varken bunlardan sadece Atatürk büstü, Karnaval için bu ülkeye gelen bölücü Kürtçüler (Kürtler değil Kürtçüler) tarafından 26 Temmuz 2007’de yerinden sökülerek yok edilmiştir.

İkinci örnek ise daha çarpıcı..

KKTC’de Annan Planı gereğince ortaokullarda okutulan ders kitaplarından Atatürk ve Kurtuluş Savaşı konuları çıkarıldı.

AB ve Birleşmiş Milletler Rauf Denktaş’tan neden yaka silkiyordu, anladınız mı?

Çünkü Denktaş, kendi ulusuna “Türklük bilinci” veriyordu.

Bağımsızlık ve Özgürlük bilinci veriyordu.

Teslimiyete karşı direnç bilinci veriyordu.

Peki ne yapmalıyız?

Madem ki, Che Guevera, Fidel Castro, Mao Ze Tung gibi dünyanın devrimci liderleri bile Nutuk okumuş ve etkilenmişler, o halde bizler de çocuklarımızı cemaat ve tarikat evlerinden ve yurtlarından kurtarıp NUTUK etrafında birleştirmeliyiz.

Hem Atatürk’e, hem eserlerine, hem ilke ve devrimlerine, hem de Büyük Nutku’na sahip çıkmalıyız. Daha doğrusu Nutuk’u rehber edinmeliyiz.

Tarihimiz de orada, kültürümüz de orada, özümüz de orada!

Mustafa uydurmasına değil gerçek Mustafa Kemal’e sahip çıkmalıyız!

http://www.gazeteport.com.tr/YAZARLAR/NEWS/GP_323233

asagir
13-11-2008, 20:50
İstiklal Madalyası sahibi son Çılgın Türk emekli Albay Mustafa Şekip Birgöl için bugün TBMM’de tören düzenlendi.
Dünyanın en büyük ajansları son gazi Birgöl’ü “Türkiye’nin son kahramanı” başlığıyla abonelerine duyurdu.
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/10352150.asp?gid=229

eng1907
13-11-2008, 22:13
Msnbc de ermeni tasarısı için oylama var; 'yes' şıkkında 1,5 milyon ermeniyi Türklerin yok ettiği iddia ediliyor. Bu durumu değiştirmek için 'no' şıkkına basmanız gerekiyor. Ülkemize destek olmak için aşağıdaki linke tıklayıp 'no' ile başlayan şıkkı işaretleyiniz. Dünyanın en çok tıklanan sitelerinden olan msnbc de yapılan bu karalama kampayasında ülkemize destek olalım..

http://www.msnbc.msn.com/id/21253084
__________________