PDA

View Full Version : Edebiyat Tarihimiz ve Edebiyat Bilgileri



TUNABEN10
10-03-2012, 23:13
Bu başlığı açma nedenim: Bilgilerimi (bilgilerimizi) pekiştirmek ve aynı zamanda edebiyata ilgi duyan arkadaşlarımızı başlığa çekebilmek.

Edebiyat dönemlerini ve bu dönemlerin eserlerini alıntılarla tanıtırken, edebiyat dönemine ait eserleri, yazarları veya edebi bilgileri forum arkadaşlarımızın da desteklemesini dilerim.

Günümüzden binlerce yıl öncesine dayanan Türk edebiyatının tarihini tümüyle ele alıp onu birkaç sayfada anlatmak mümkün değildir; fakat konuyu mümkün olduğunca geniş bir şekilde ve zaman buldukça anlatmaya çalışacağım.

Katılım yapacak arkadaşlara şimdiden teşekkür ederim.

okidoki2006
10-03-2012, 23:17
hayırlı uğurlu olsun ,topiğin daim olsun :)

TUNABEN10
10-03-2012, 23:26
Okuyanlara estetik (sanatsal) bir doyum sağlamak amacıyla yazılmış, ya da böyle bir amacı olmasa bile biçimsel ve içeriksel özellikleriyle bu düzeye ulaşabilen bütün yazılı eserlere edebiyat denir. Edebiyat bir anlatım biçimidir. Düşünce ve duyguları güzel ve etkili bir biçimde anlatma sanatı olarak da tanımlanabilir. Herhangi bir metnin edebiyat eseri sayılabilmesi için sanatsal değerler taşıması gerekir.


Edebiyatın ne olduğunu anlayabilmek için onun, dilden, konuşma ve düzyazı dilinden farklı olan yanlarını ortaya koymak gereklidir.

Konuşma ve düzyazı dilinde, dil bir araç, sözcükleri kullanmakla girişilmiş, belli bir amaca dönük eylemdir. Doğruyu araştırma, ortaya koyma, başkalarına iletme aracıdır. Konuşma ve yazı dilinde sözcükler görevini yaptıktan sonra işe yaramaz hale gelir. Önemli olan meydana getireceği sonuçlardır. Sonuç yani amaç, onu okuyan, ya da dinleyendeki değişimdir. Düşüncemizi dile getiren sözcükleri nasıl biçimlendirdiğimizi unuturuz. Onlar aracılığı ile düşüncemizi ilettiğimiz kişi de onların nasıl biçimlendirildiğine dikkat etmez. Unutur. Dil, bizi doğrudan doğruya öteki insanlarla yada eşya ve düşüncelerle karşı karşıya getirir. Konuşma ve yazı dilinde sözcükler saydamdır. Uçarıdır. Aradan kaybolur gider.

Oysa şiir ve edebiyatta bunların tam tersi oluşmaktadır. Şiir ve edebiyatta dil bir araç değil, biraz amaçtır. Şiir ve edebiyatta dil, sözcükler, cümleler ve biçimler nesnel (objektif) hale gelirler, şeyleşirler. İnsanla öteki insanların, eşyanın ve düşüncelerin arasına girip saydamlaşmaz şiir. Uçarı hale gelmez konuşma ve düzyazı da olduğu gibi. Tam tersine, karşımıza çıkar. Resim gibi, heykel, müzik, yapı gibi (eşya) değeri kazanır.

Şair cümle kurmaz, bir nesne meydana getirir. Sözcüklerle, güzel, unutulmaz biçimler yaratır. Sözcüklerin bir araya özel biçimler altında getirilişinde derin eğilimler dürtüsü vardır. Şair, dilde olduğu gibi sözcüklerden yararlanmaz. Onlara yararlı olur. Renk, ses, hacim gibi onları şeyleştirir, kırar, bozar ve yeniden birleştirerek bir şiir dünyası kurar.

Sözlerin ve sözcüklerin nesnelleştirilerek özel işaretler, deyişler, tılsımlı biçimler haline getirilmesi, bunların sihir ve büyü alanında kullanılması, unutulmayan, ezberlenen özel biçimlerle tekrar edilmesi, şiirin doğuşunu hazırlayan en eski etkenlerdir. Bu yönden denilebilir ki, yazı şöyle dursun, tam konuşma dilinin bile gerçekleşmediği, insanın ve insanlığını en eski tarihinde şiir ve şiir dili vardır. Demek ki, edebiyat, dilden önce idi.

Bununla beraber gerçek şiir ve edebiyat yazının bulunup kullanılmasından sonra gelişmiştir. Sanat dışı konularda (politika, hukuk, mektup vb. alanlarda) bile ilk yazılı metinler, edebiyata yakın, destanî, güzellik iddiası ile yüklü oldukça nesnel eserler olmuşlardır.

TUNABEN10
10-03-2012, 23:26
http://666kb.com/i/c1ypzdyz4hsa0gdmo.jpg

TUNABEN10
10-03-2012, 23:32
hayırlı uğurlu olsun ,topiğin daim olsun :)

Çok sağolasın okidoki dostum...

Günümüz edebiyatına gelinceye kadar daim olur umarım.

Ömür yetsin. :)

TUNABEN10
10-03-2012, 23:41
İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRK EDEBİYATI

1-Sözlü Dönem Türk Edebiyatı
2-Yazılı edebiyat

Sözlü Dönem Edebiyatı

Türklerin henüz yazıyı kullanmadıkları dönemdeki edebiyattır. Bu dönemde, Türk toplumlarında ozan denen saz şairleri bulunurdu. Bunlar dinî törenlerde ve bütün sosyal etkinliklerde şiir söyler, destan okurlardı. Böylece dilden dile dolaşan bir şiir geleneği oluşmuş, tarih boyunca tüm kültür değişmelerine rağmen yok olmayan bu gelenek günümüze kadar kulaktan kulağa yayılarak varlığını sürdürmüştür.

Sözlü edebiyatta şiir, en geniş yeri tutar, kopuz denilen bir çalgı eşliğinde söylenirdi. O dönemde şiir yazılmaz, söylenirdi. Şairlerin toplumda önemli rolleri vardır. Bilinen ilk Türk şairlerden bazıları şunlardır: Çuçu, Arpın Çor Tigin, Kül Tarkan, Pratyaya Şiri…

TUNABEN10
10-03-2012, 23:43
Sözlü edebiyatın genel özellikleri şunlardır:

Sözlü edebiyat döneminde kavmi özellikler görülür.
Sözlü ürünlerin ortaya çıkmasında dini törenler etkilidir.
Şiirler, sığır adı verilen av törenlerinde, yuğ adı verilen yas törenlerinde ve şölen adı verilen toplu ziyafetlerde söylenmiştir.
Bu dönemde ozan, baksı, kam denen kişilerce, müzik eşliğinde kopuz adı verilen sazla şiir söylenirdi.
Bu dönemin asıl ürününü doğal destanlar dediğimiz tür oluşturur.
Ölçü, millî ölçümüz olan “hece’ ölçüsüdür ve bunların 7′li, 8′li ve 11’li olanları tercih edilmiştir.
Nazım birimi dörtlük “tür.
Sığır (av törenleri), şölen (dini ayinler), yuğ (ölen kişinin ardından yapılan törenler) adı verilen toplantılarda oluşmuştur.
Dildeki kelime sayısı sınırlı kalmıştır. Yabancı dillerin etkisi yoktur, saf bir Türkçedir.
Dizelerde genel olarak yarım uyak ve redif kullanılmıştır.
Daha çok doğa, aşk, kahramanlık, yiğitlik ve ölüm konuları işlenmiştir.
Anonim olan ürünler sade bir Türkçeyle söylenmiştir.
Kaşgarlı Mahmut, Divanü Lügat-it Türk adlı eserinde ilk kez bu dönem ürünlerini derlemiş ve yazıya geçirmiştir.

TUNABEN10
10-03-2012, 23:49
Yukarıdaki şemada Sözlü Edebiyat Dönemine ait edebi ürünleri başka gün daha ayrıntılı bir şekilde değinelim.

Sözlü döneme ait bu ürünlerin kimlerin söylediği bilinmemektedir.( kim söylediyse dilimize ölmez örnek eserler bırakmışlardır.)
Bu ürünler şunlardır:
Sav, sagu, koşuk ve destandır.

Değerli arkadaşlar bu döneme ait ürünlerin özelliklerini ve örneklerini bulabilirsek başlık güzelleşecektir.

Bir örneğini eklemeden gitmeyeceğim:)

TUNABEN10
10-03-2012, 23:56
Koşuk Örneği

Kızıl sarığ arkaşıp
Yipkin yaşıl yüzkeşip
Bier bier kerü yürkeşip
Yalnguk anı tanglaşur


Alın töpü yaşardı
Unıt otın yaşurdı
Kölnin suvın küşerdi
Sığır buka möngreşür

Kulan tükel kamıttı
Akar sukak yumuttı
Yaylag tapa emitti
Tizig turup sekrişür

Günümüz Türkçesiyle:

Kızıl ve sarı ardı ardına yerden bitiyor
Mor ile yeşil yüz yüze geliyor
Ve birbirlerine sarılıyorlar
İnsan bu renk cümbüşünü görünce hayretler içinde kalıyor.

Yamaçlar ve tepeler yeşerdi
Kuru otları gizleyip
Göllerin suyunu taşıdılar
Sığırlar ve boğalar sevinçlerinden böğrüşüyorlar

Bahar yaban atlarını iyice coşturdu
Dağ keçilerini ve geyikleri bir araya getirdi.
Bunlar otlamak için yaylalara yöneldiler
Sıra sıra dizilip hoplayıp zıplıyorlar

Şairi bilinmeyen bu koşuk Kaşgarlı Mahmut'un Divan- Lügat-it Türk (1072 - 1074 yılları arasında yazılan Türkçe - Arapça bir sözlüktür.)adlı eserinde yer almaktadır.

TUNABEN10
11-03-2012, 21:08
Sözlü Dönem Edebiyatı Ürünleri

1. Koşuk
•Aşk, yiğitlik, doğa sevgisi konularında söylenmiştir.
•Şölenlerde kopuz eşliğinde söylenen şiirlerdir.
•7′li hece ölçüsüyle söylenir.
•Kafiye şeması aaab’dir.
•İslamiyet’ten sonra “koşma” adını almıştır.
•Biçim ve içerik bakımından koşmaya benzer.
•Koşuklar ilk kez Kaşgarlı Mahmut tarafından Divanü Lügati’t Türk’te yazıya geçirilmiştir.

Koşuk Örneği
Üdiğ mini komıttı
Sakınç manga yamıttı
Könglüm angar emitti
Yüzüm mening sargarur



Günümüz Türkçesiyle

Aşk beni coşturdu ve heyecanlandırdı
Dert bana geldi ve bende toplandı
Gönlüm o güzele meyletti;
Yüzüm o yüzden sararıyor

2. Sagu
•Yuğ törenlerinde, ölen kişinin ardından söylenir.
•7′li hece ölçüsüyle söylenir.
•Kafiye şeması aaab’dir.
•Ölenin dürüstlüğü, faziletleri anlatılır. ‘
•İslamiyet’ten sonra divan şiirinde “mersiye”, halk şiirinde “ağıt” adını alır.

Sagu Örneği

Ödlek arığ kevredi
Yunçığ yavuz tovradı
Erdem yeme sevredi
Ajun beği çertilür



Günümüz Türkçesiyle:

Devir iyice kötüleşti
Sefil ve kötüler güçlenip kuvvetlendi
Edep ve erdem iyice azaldı;
Çünkü dünyanın beyi yok oldu

Sagularla koşuklar arasında ortaklıklar ve farklılıklar vardır:
•Sagular da koşuklar da dörtlüklerle söylenir.
•İki nazım şekli de 7′li hece ölçüsüyle söylenir.
•İki nazım şeklinin kafiye şeması da “aaab”dir.
•Bununla birlikte sagu da ölümden duyulan acı, koşuklarda yiğitlik, aşk ve doğa sevgisi konuları işlenir.
•Koşuk ve sagulardan söylendikleri döneme ait ha*yat tarzıyla ilgili bilgilere ulaşılabilir.

3. Sav
•Bugünkü atasözlerinin ilk halidir.
•Yaşamla, toplumla, insan doğasıyla ilgili öğütler verilir.
•Divan edebiyatında “darb-ı mesel” adını alır.

Sav Örnekleri
Ermegüge bulut yük bolur. (Tembele bulut yük olur.)

Yıgaç ucuga yıl teger, körglüg kişige söz değer (Ağaç ucuna yel değer, güzel kişiye söz değer.)

Sözlü Dönem Edebiyat ürünlerimizden bir diğeri destan türünün özelliklerini ve örneğini başka zamana bırakalım.

Sav, sagu, koşuk örneklerini sizlerin yardımlarıyla çoğaltabiliriz.

selimm
11-03-2012, 23:32
Sayın Tunaben10, yeni topiğiniz hayırlı olsun.
Sözlü edebiyat dönemine ait ürünlerimizin günümüze ulaşmasını sağlayan başta Kaşgarlı Mahmut olmak üzere, Divan-ı Lügat'it Türk'ün bugün elde bulunan nüshasını kopyalayan Şamlı Mehmet ve eserin çoğaltımasında büyük katkısı olan Ali Emiri Efendi'ye ne kadar teşekkür etsek azdır.

Bir kaç sav örneği de ben yazayım.

Alın arslan tutar küçin sıçgan tutmas.( Al (Hile) ile aslan tutulur güç ile sıçan tutulmaz.) Böri koşnısın yimes. (Kurt komşusunu yemez.)
İt ısırmaz at tepmes time. (İt ısırmaz at tepmez deme.)
Tag taga kavuşmas kiş kişike kavuşur. (Dağ dağa kavuşmaz kişi kişiye kavuşur.)
Kanıg kan bile yumas (Kanı kanla yıkamazlar)

TUNABEN10
12-03-2012, 22:21
Eski Türkler ölü için yapılan cenaze törenine yug adını verirlerdi. Yug törenine, bizzat ölünün kendisinin de katıldığı kabul edilrdi. 6. yüzyıldan kalma Çin kaynakları yug töreni hakkında şu bilgileri vermekteler: "Ölüyü çadıra koyarlar. Ölünün oğulları, torunları, erkek-kadın öteki akrabaları atlar, koyunlar keserler, çadırın önüne sererler.


Yuga katılanlar, ölünün içinde bulunduğu çadırın çevresinde atla yedi kez dolaşırlar. Bu işi yedi kez yinelerler. Belirlenen günde, ölünün atı (kesildikten sonra) ile eşyalarını yakıp külünü ölünün mezarına gömerler. Baharın ölenleri güzün, otlar ve yapraklar sarardığında gömerler. Güzün ya da kışın ölenleri ise, çiçekler açıldığında, baharın gömerler. Defin gününde, ölünün akrabaları, tıpkı yakınlarının öldüğü günde yaptıkları gibi at üzerinde gezerler. Mezar üzerine yapılan binanın duvarlarına ölünün resmini, yaptığı savaşların resmini çizerler.

İşte sagu(günümüzde bu türün halk edebiyatındaki adı ağıttır) adı verilen şiirler yukarıda adı geçen yug törenlerinde okunurdu.

TUNABEN10
12-03-2012, 22:27
Kaşgarlı Mahmut'un, Divanü Lügat it-Türk ([Türk Dili Sözlüğü) adlı yapıtındaki sözlü edebiyat ürünlerine göre, Türklerde sözlü gelenekte şiir önde geliyordu. "Kam", "baksı", "ozan", "şaman" gibi adlar verilen ilk ozanlar, aynı zamanda "kopuz" denen bir çalgı da çalmaktaydılar. Hekimlik, büyücülük gibi görevleri de olan bu ozanlar, şölen, sığır, yuğ gibi törenlerde görev alıyorlardı. Turfan kazılarında ilk Türk ozanlarından bazılarının şiirleri bulunmuştur. Aprınçur Tigin, Çuçu, Kül Tarkan, Çısuya Tutung, Asıg Tutung, Sungku Seli Tutung, Kalım Keyşi adlı ilk Türk ozanlarının şiirlerinde, genellikle dörtlük nazım birimi, hece ölçüsü kullanılmıştır. Bu şiirlerin dili de "öz Türkçe" dir.

TUNABEN10
12-03-2012, 22:36
Bir kaç sav örneği de ben yazayım.



Elinize sağlık.
Çok sağolun.

TUNABEN10
13-03-2012, 21:12
Sözlü Dönem Edebiyatı ürünlerimizden dördüncüsü de destandır

Bu türün özellkleri ise:

Destan (Farsça: داستان), milletlerin hayatında büyük yankılar uyandırmış (savaş, göç, istilâ gibi) tarihî olayların (yangın, salgın hastalık, sel, deprem gibi) toplumsal ve doğal olayların çağdan çağa aktarılmış, aktarılırken de hayal unsurlarıyla oluşmuş, süslenmiş, değiştirilmiş manzum söylenceleridir.

Destanlar, Araplar’da “esastır “, Batı’da “myth” olarak adlandırılır. Destanlar ikiye ayrılır:

Yapay ve Doğal Destanlar. Yapay Destanlar: yazarı belli olan,daha yakın zamanda yazılan ve olağanüstü durumlara az yer veren bir destan türü iken, Doğal Destanlar: anonim( yazarı belli olmayan),ilkel dönemde yaşanmış olayları konu alan ve sözlü destan türüdür. Destanlar İslamiyet’in kabulünden önceki Türk Edebiyatı kategorisine aittirler. Ayrıca da çok uzun yazılardırlar.

Destanlar 3 safhadan oluşur:

Halkın benliğinde iz bırakan olaylar ve bunda rol oynayan kahramanlar,
Olayın ağızdan ağıza aktarılması,
Yazıya daha sonradan geçirilmesidir.

Milletlerin toplumu derinden etkileyen, tarihi önem arz eden önemli olaylarını (doğal afetler, savaşlar, göç, yangın vb.) konu edinirler. Çoğu kez manzum olurlar. Tarih, etnografya, folklor gibi bilimler destanlardaki bilgilerden yararlanır.

Destanlar da masallar gibi Sözlü ve Yazılı olmak üzere ikiye ayrılır. a)Doğal Destanlar (İslamiyet öncesi ve islami dönem destanları-Sözlü Destanlar-Anonim) b)Yapay Destanlar (Örn. Nazım Hikmet ^ Kuvayı Milliye) Türk edebiyatında destanlar İslamiyet öncesi ve İslami dönem olmak üzere ikiye ayrılır. Bunlar doğal destanlardır.




Doğal Destanlar : Bu destanların çoğu destan döneminde yani İslamiyet öncesi dönemde ortaya çıkmıştır. Destan dönemi çok eski dönemlerde mitolojilerin ortaya çıktığı dönemdir. İnsanların evreni, yaradılışlarını, yaşanılan tüm doğa olaylarını sorguladıkları, adlandırmaya çalıştıkları dönemdir. (Örn. Yunan mitolojisindeki Zeus ve Afrodit gibi tanrı ve tanrıçaların ortaya çıkması bu dönemdedir.)

1-) Destanların temelinde çekirdek bir olay vardır. Bu olay gerçektir. Zaman içerisinde yaşanmış olan bu gerçek olay o millet tarafından; kimi zaman benzetmeler, kimi zaman abartmalar kullanılarak yaratılmıştır. 2-) Özellikle İslamiyet öncesi döneme kaynaklık ederler. 3-) Destanların dil ve anlatımı kimi zaman kahramanlara olağanüstü özellikler kazandırır, ifadeler açıktır. Uzun betimlemeler yer almaz. 4-) Sözlü ürünlerdir. Doğal destanların üç dönemi vardır : a) Ortaya çıkma b) Yayılış c) Derleme 5-) Destanlar manzum örneklerdir. Bu, akılda kalıcılığı ve sürekliliği sağlamak içindir. 6-) İslamiyet öncesi Türkler göçebe yaşam tarzı sürerlerdi. Atçılık ve avlanma onlar için önemlidir. Göktanrı inancı hakimdir. Tüm bu sosyal şartları aynı zamanda destanlarda görebiliriz. 7-) Destanlarda dört tip vardır :

"Alp" tipi (savaşçı, cesur, korkusuz kişi)
"Alperen" tipi (savaşçı, cesur, korkusuz ve aynı zamanda bilgili kişi -alp ve veli tipleri arasında bir geçiş dönemi-)
"Veli" tipi (yol gösteren, pir kişi)
"Modern insan" tipi (Günümüz için istenen, ideal insan tipi)

TUNABEN10
13-03-2012, 21:15
Türk ve Dünya Destanları


Türk destanları, kâinatın, insanın, kadının ve erkeğin yaradılışı; Türk milletinin doğuşu, çeşitli Türk devletlerinin kuruluş gelişme, çöküşleri, zafer ve yenilgileri gibi konularla beraber pek çok sebep açıklayıcı efsaneyi de içinde barındırır. Bütün dünya edebiyatlarında olduğu gibi Türk edebiyatının da ilk örnekleri destanlardır. Destanlarımız yazıya geçirilmedikleri için bugün bunların ancak konularını bilmekteyiz. Bunları da İran, Çin ve Arap kaynaklarından öğreniyoruz.

TUNABEN10
13-03-2012, 21:18
İlk Türk Destanları
1.Altay - Yakut
Yaradılış Destanı
2.Sakalar Dönemi
a.Alp Er Tunga Destanı
b.şu Destanı
3.Hun Dönemi
Oğuz Kağan Destanı
4.Köktürk Dönemi
a.Bozkurt Destanı
b.Ergenekon Destanı
5.Uygur Dönemi
a. Türeyiş Destanı
b. Göç Destanı


İslamiyetin Kabulunden Sonraki Türk Destanları :
1.Karahanlı Dönemi
Satuk Buğra Han Destanı
2.Kazak-Kırgız Kültür Dâiresi
Manas
3.Türk-Moğol Kültür Dâiresi
Cengiz-name
4.Tatar-Kırım
Timur ve Edige Destanları
5.Selçuklu-Beylikler ve Osmanlı Dönemleri
a. Seyid Battal Gazi Destanı
b. Danişmend Gazi Destanı
c.Köroğlu Destanı

TUNABEN10
13-03-2012, 21:20
DoĞal ve Yapay Destanlar.


Dünyanın Başlıca Doğal Destanları
Sümer destanı : Gılgamış.
Yunan destanları : İlyada ve Odissea.
İran destanı : Şehname.
Fin destanı : Kalevala.
Hint destanları : Mahabharata ve Ramayana.
Alman destanı : Nibelungen.
İngiliz destanı : Boewulf.
Rus destanı : İgor.
İspanyol destanı : Le Cid.
Fransız destanı : Chansen de Röland.
Japon destanı : Şinto.

Dünyanın Başlıca Yapma Destanları

Latin edebiyatı: Aeneis ( Vergilius ).
Fransız edebiyatı: Henriade ( Voltaire ).
Portekiz edebiyatı: Os Lusiadas ( Camoens ).
İngiliz edebiyatı: Kaybolmuş Cennet (John Milton).
İtalyan edebiyatı: Kurtarılmış Kudüs ( Tasso )
İtalyan edebiyatı: Çılgın Orlando ( Ariosto )
İtalyan edebiyatı: İlahi Komedya ( Dante ).

Türk Edebiyatında Yapma Destan

Kuvay-ı Milliye Destanı : Nazım Hikmet
Üç Şehitler Destanı : Fazıl Hüsnü Dağlarca
Çanakkale Destanı: Mehmet Akif Ersoy
Satuk Buğra Han Destanı
Cengiz-name
Timur ve Edige Destanları
Seyid Battal Gazi Destanı
Köroğlu Destanı
Genç Osman Destanı ( Kayıkçı Kul Mustafa )
Selçukname (Yazıcıoğlu Ali)

TUNABEN10
13-03-2012, 21:36
DESTAN TÜRLERİNE ÖRNEK OLARAK

Altay Yaratılış Destanı

Yaratılış destanı, Türklerin Altay-Yakut zamanında çıkan bir destandır. Ayrıca ilk Türk destanlarından olma özelliğine de sahiptir. Asya kıtasının çeşitli bölgelerinde yaşayan Türk boyları ve Altay Türkleri arasında söylenmektedir. Türk destanları arasında en eskisidir. W. Radloff tarafından saptanıp yazıya geçirilmiştir.
Kahramanlarının olağanüstü eylemlerini coşkulu, törensel bir üslupla anlatan ve genellikle birkaç bölümden oluşan manzum yapıtlardır. Bilinen en eski edebiyat türlerinden biridir.
Altay Dağları'nda söylenen yaratılış ve türeyiş destanları, değil yalnız Türklerin; bütün Orta Asya ile Sibirya'nın bile, en gelişmiş ve üzerinde ilgi ile durulan mitoloji verileridir.

Dünyayı kaplayan ilk okyanus

Altay türklerinin bu efsanede adı geçen Tanrıları Bay-Ülgen, yaratıcı bir Tanrı idi. Kendisi yerle gök arasında, yüce Tanrının bir elçisi olarak bulunuyordu. Bu sebeple dünyayı yaratmadan önce, Büyük Tanrının kutsal bir ilhamı, 'Bay-Ülgen'in bütün varlığını sarmıştı. Çünkü o, dünyayı yaratmak için, Tanrı tarafından yeryüzüne gönderilmişti. Sadece su vardı. Ne gök ne yer henüz yoktu. Tanrı Ülgen bu suları birbirleriyle birleştirerek okyanusu yarattı.

İnsan balçıktan yaratılmıştı

Altay efsanelerinde, büyük bir okyanusun ve suyun esas olmasına rağmen, onlara göre insanoğlu, sudan yaratılmamıştı: İnsanoğlu aslı yine topraktı.
Tanrı Ülgen deniz üstünde gezerken yüzen bir kara parçası görür. Yaklaştığında toprağın üstünde balçığı farkeder. Düşünür ki bu insan olsun, o düşündükçe çamur insan suretine bürünür. Hikayenin devamında bu ilk insan olan erlik Ülgen'e ihanet edecektir. Bu noktada nur ile çamur arasındaki farka işaret vardır.
İran mitolojisinde de ilk insan, kil dediğimiz yapışkan topraktan yapılmıştı. Onun için İranlılar ilk insana Kil Şah adını veriyorlardı. Türkler ise daha çok, balçık üzerinde durmuşlardı.


Yaratılış Destanı (ÖZET)

Daha hiç bir şey yokken Tanrı Kayra Han'la uçsuz bucaksız su vardı. Kayra Han'dan ve gören sudan başka görünen yoktu. Ay, yıldızlar, gök ve toprak yaratılmamıştı. Bütün Tanrıların en büyüğü, varlıkların başlangıcı ve insanoğullarının da ilk atası Tanrı Kayra Han'ın bu sade sudan âlemde canı sıkılıyordu. O yalnızlık içinde düşünürken suda bir dalga belirdi, Ak ana (Akine) denilen bir kadın hayali görünerek Tanrı'ya "Yarat! " dedi, yine suya gömüldü.

Bunun üzerine Kayra Han, kendine benzer bir varlık yaratarak ona 'Kişi' adını koydu. Kayra Han'la Kişi sonsuz suyun semasında iki siyah kaz gibi, rahatça uçmaya koyuldular. Fakat Kişi bundan memnun olmadı. Hayatında değişiklik aradı. İlk olarak kendisini yaratandan daha yüksekte uçmaya kalktı. Onun bu duygusunu sezen Tanrı, Kişi'den uçma gücünü aldı. Kişi suya yuvarlandı. Boğulmak üzereyken yaptığına pişman olarak Tanrıdan imdat diledi.
Tanrı "Yüksel!" emrini verdi. Kişi suyun derinliğinden çıktı ve Tanrı'nın yine suyun içinden yükselttiği bir yıldıza oturarak boğulmaktan kurtuldu.
Kişi, artık uçamaz diye, tanrı Kayra Han dünyayı yaratmayı düşündü. Kişi’ye suyun dibine dalıp bir avuç toprak çıkarmayı emretti. Fakat o bu toprağı çıkarırken de kötülükler düşündü: Toprağın bir kısmının ağzına saklayarak ileride kendisi için gizli bir dünyayı yaratmayı tasarladı. Avucundaki toprağı su yüzüne serpince Tanrı Kayra Han, toprağa "Büyü!" emrini verdi. Bu toprak dünya oldu. Fakat "büyü!" emrini alınca Kişi'nin ağzındaki toprak da büyümeğe başladı. O kadar büyüdü ki Tanrı "Tükür!" buyurmasaydı kişi boğulacaktı.
Kayra Han'ın tasarladığı dünya önce dümdüz topraktı. Fakat Kişi'nin ağzından dökülen ıslak toprak dünyaya fırlayarak yeryüzünü bataklıklar ve tepeciklerle örttü. Buna çok kızan Tanrı, Kişi'yi kendi ışık âleminden kovdu ve ona şeytan “Erlig” adını verdi.
Sonra yerden dokuz dallı bir ağaç bitirerek her dalın altında ayrı bir insan yarattı. Bunlar dünyadaki dokuz ayrı insan cinsinin ataları oldular.

Toprağın yeni insanları güzel ve iyiydiler. Erlig onları kıskandı. Kayra Han'dan onları kendisine vermesini istedi. Tanrı buna razı olmadı. Fakat şeytan, onları kötülüğe sürükleyerek, kendine çekmeyi biliyordu. Kayra Han, şeytan kapılan insanların bu akılsızlığına kızarak onları kendi hallerine bıraktı. Erlig'i yeniden lanetleyerek toprak altındaki karanlıklar dünyasının üçüncü katına sürdü. Kendisi içinde göğün on yedinci katında bir nur âlemi yaratarak oraya çekildi. İnsanları büsbütün başıboş bırakmamak için de onlara doğru yolu gösterecek bir melek gönderdi.Erlig Tanrı Kayra Han'ın semasını görünce o da kendisi için bir gök yaratmak istedi ve (birçok yalvarışlarla) Tanrıdan bu izni aldı.

Erlig'in tebaası, yani kandırdığı fena ruhlar gökle yer arasındaki yeni dünyada Kayra Han'ın dünyasındaki insanlardan daha iyi (daha serbest) yaşıyorlardı. Bu durum Kayra Han'ın canını sıktı. Erlig'in dünyasını yıkmak için oraya kahraman Mandişere'yi gönderdi. O kuvvetli mızrağıyla vurarak, korkunç gök gürültüleri arasında bu dünyayı parça parça etti.
Parçalanan bu dünya aynı gürültülerle, Erlig ve insanlar için yaratılan ilk dünyanın üzerine yıkıldı. İri dünya parçaları yeryüzünün biçimini bütün bütün bozdular. Eski dünyaya şimdi yüksek dağlar, derin boğazlar balta girmez ormanlarla dolmuştu.
Kayra Han Erlig'i dünyanın en alt katına sürdü. O arada ne güneş, ne ay, ne de yıldız ışığı vardı. Tanrı Erlig'e dünyanın sonuna kadar orada oturmayı emretti.
Tanrı Kayra Han, şimdi on yedinci kat gökten kâinatı idare etmektedir. Diğer gök katlarından yedinci katta Gün Ana, altıncı katta Ay Ata oturmaktadır.

TUNABEN10
13-03-2012, 21:40
DESTANLARIN İÇİNDE EN İLGİ ÇEKENLERDEN BİRİSİ DE YARATILIŞ DESTANIDIR

Aslında Türk mtolojisinin güzel bir örneği olarak kaliteli bir film olmayı hakediyor.
Değerli arkadaşlar diğer destanlarmıza örneklerimizi başlığa ekleyebiliriz.


:)

selimm
13-03-2012, 23:15
Ben de Ergenekon Destanı'nın özetini kopyalayım da haketmediği halde davalara ve soruşturmalara konu olan destanımızın gerçek anlamını yeniden hatırlayalım.

ERGENEKON DESTANI
Destan özetlenmiştir: Türk illerinde Türk oku ötmeyen, Türk kolu yetmeyen, Türk’e boyun eğmeyen bir yer yoktu. Bu durum yabancı kavimleri kıskandırıyordu. Yabancı kavimler birleştiler, Türkler’in üzerine yürüdüler. Bunun üzerine Türkler çadırlarını, sürülerini bir araya topladılar; çevresine hendek kazıp beklediler. Düşman gelince vuruşma da başladı. On gün savaştılar. Sonuçta Türkler üstün geldi.

Bu yenilgileri üzerine düşman kavimlerin hanları, beğleri av yerinde toplanıp konuştular. Dediler ki: “Türkler’e hile yapmazsak halimiz yaman olur !” Tan ağaranda, baskına uğramış gibi, ağırlıklarını bırakıp kaçtılar.

Türkler, ”Bunların gücü tükendi, kaçıyorlar” deyip artlarına düştüler. Düşman, Türkler’i görünce birden döndü. Vuruşma başladı. Türkler yenildi. Düşman, Türkler’i öldüre öldüre çadırlarına geldi. Çadırlarını, mallarını öyle bir yağmaladılar ki tek kara kıl çadır bile kalmadı. Büyüklerin hepsini kılıçtan geçirdiler, küçükleri tutsak ettiler.

O çağda Türkler’in başında İl Kagan vardı. İl Kagan’ın da birçok oğlu vardı. Ancak, bu savaşta biri dışında tüm çocukları öldü. Kayı (Kayan) adlı bu oğlunu o yıl evlendirmişti. İl Kagan’ın bir de Tokuz Oguz (Dokuz Oğuz) adlı bir yeğeni vardı; o da sağ kalmıştı. Kayı ile Tokuz Oguz tutsak olmuşlardı. On gün sonra ikisi de karılarını aldılar, atlarına atlayarak kaçtılar. Türk yurduna döndüler. Burada düşmandan kaçıp gelen develer, atlar, öküzler, koyunlar buldular. Oturup düşündüler: “Dörtbir yan düşman dolu. Dağların içinde kişi yolu düşmez bir yer izleyip yurt tutalım, oturalım.” Sürülerini alıp dağa doğru göç ettiler.

Geldikleri yoldan başka yolu olmayan bir yere vardılar. Bu tek yol da öylesine sarp bir yoldu ki deve olsun, at olsun güçlükle yürürdü; ayağını yanlış yere bassa, yuvarlanıp paramparça olurdu.

Türkler’in vardıkları ülkede akarsular, kaynaklar, türlü bitkiler, yemişler, avlar vardı. Böyle bir yeri görünce, ulu Tanrı’ya şükrettiler. Kışın hayvanlarının etini yediler, yazın sütünü içtiler. Derisini giydiler. Bu ülkeye “ERGENEKON” dediler.

Zaman geçti, çağlar aktı; Kayı ile Tokuz Oguz’un birçok çocukları oldu. Kayı’nın çok çocuğu oldu, Tokuz Oguz’un daha az oldu. Kayı’dan olma çocuklara Kayat dediler. Tokuz’dan olma çocukların bir bölümüne Tokuzlar dediler, bir bölümüne de Türülken. Yıllar yılı bu iki yiğidin çocukları Ergenekon’da kaldılar; çoğaldılar, çoğaldılar, çoğaldılar. Aradan dört yüz yıl geçti.

Dört yüz yıl sonra kendileri ve süreleri o denli çoğaldı ki Ergenekon’a sığamaz oldular. Çare bulmak için kurultay topladılar. Dediler ki: “Atalarımızdan işittik; Ergenekon dışında geniş ülkeler, güzel yurtlar varmış. Bizim yurdumuz da eskiden o yerlerde imiş. Dağların arasını araştırıp yol bulalım. Göçüp Ergenekon’dan çıkalım. Ergenekon dışında kim bize dost olursa biz de onunla dost olalım, kim bize düşman olursa biz de onunla düşman olalım.”

Türkler, kurultayın bu kararı üzerine, Ergenekon’dan çıkmak için yol aradılar; bulamadılar. O zaman bir demirci dedi ki:

“Bu dağda bir demir madeni var. Yalın kat demire benzer. Demirini eritsek, belki dağ bize geçit verir.”

Gidip demir madenini gördüler. Dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler. Dağın altını, üstünü, yanını, yönünü odun-kömürle doldurdular. Yetmiş deriden yetmiş büyük körük yapıp, yetmiş yere koydular. Odun kömürü ateşleyip körüklediler. Tanrı’nın yardımıyla demir dağ kızdı, eridi, akıverdi. Bir yüklü deve çıkacak denli yol oldu.

Sonra gök yeleli bir Bozkurt çıktı ortaya; nereden geldiği bilinmeyen. Bozkurt geldi, Türk’ün önünde dikildi, durdu. Herkes anladı ki yolu o gösterecek. Bozkurt yürüdü; ardından da Türk milleti. Ve Türkler, Bozkurt’un önderliğinde, o kutsal yılın, kutsal ayının, kutsal gününde Ergenekon’dan çıktılar.

Türkler o günü, o saati iyi bellediler. Bu kutsal gün, Türkler’in bayramı oldu. Her yıl o gün büyük törenler yapılır. Bir parça demir ateşte kızdırılır. Bu demiri önce Türk kaganı kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle döver. Sonra öteki Türk beğleri de aynı işi yaparak bayramı kutlarlar.

Ergenekon’dan çıktıklarında Türkler’in kaganı, Kayı Han soyundan gelen Börteçine (Bozkurt) idi. Börteçine bütün illere elçiler göderdi; Türkler’in Ergenekon’dan çıktıklarını bildirdi. Ta ki, eskisi gibi, bütün iller Türkler’in buyruğu altına gire. Bunu kimi iyi karşıladı, Börteçine’yi kagan bildi; kimi iyi karşılamadı, karşı çıktı. Karşı çıkanlarla savaşıldı ve Türkler hepsini yendiler. Türk Devleti’ni dört bir yana egemen kıldılar.

Halil64
29-05-2012, 11:54
Mekanınız hayırlı olsun hocam. :)

Lise 1. sınıf konularından başlamışsınız.

Cumhuriyet Devri, Günümüz Türk Edebiyatına kadar gelirseniz böyle güzel bir arşiv olur. :)

Kolay gelsin.

yağmur
31-05-2012, 01:12
Hayırlı olsun başlığınız hocam.Çok teşekkürler ellerinize sağlık...

Asmiltak
14-08-2012, 00:27
Çok güzel bir başlıkmış, iyi de gidiyormuş.. Biraz canlandırma zamanı gelmiş bence artık hocam

TUNABEN10
14-08-2012, 00:59
8. yy. ve 10. yy lar arası Edebiyatımıza yumuşak bir giriş yapmanın zamanı çoktan geçti:)

İslamiyet Öncesi Yazılı Türk Edebiyatı


Yazılı Edebiyat, Türkler arasında yazının kullanıldığı devirlerde başlayan bir edebiyattır. Eldeki en eski ürünler 5. ve 6. yüzyıllarda yazıldığı tahmin edilen Yenisey Krıgızlarına ait balbal ‘adı verilen mezar taşlarıdır. Ancak bu yazıtlr, adlar ve birkaç sözcükten oluşan Türkçe sözlerden ibarettir. Bu yazıtlardaki alfabe daha sonraki dönemlerde kullanılan Götürk alfabesine göre ilkel bir nitelik taşır.

Yazılı edebiyata ait en önemli örnekler 8.yüzyılda dikilen ve günümüze dek ulaşan Göktürk Kitabeleri’dir. Bu yazıtlara bugün Moğolistan’da bulunan Göktürk Kitabeleri, Orhun Irmağı’nın eski yatağı üzerinde bulunduğu için Orhun Yazıtları (Anıtları/Kitabeleri) denmiştir. Göktürk Kitabeleri’de Yenisey Yazıtları gibi dikili taşlar üzerine Göktürk alfabesiyle yazılmıştır.

Yazıtlarda Doğu GökTürklerin tarihinden, komşularıyla olan ilişkilerinden savaşlarından ve yönetiminden söz etmektedir. Canlı bir söylev dili ve üslubu vardır. Bu yazıtlar, Türk dili tarihi açısından önemli belge niteliği taşır.

Ekleme yapmam gerekirse,
Sadece Türk Dilinin değil Türk örf ve adetlerinin bir yansıması olarak bu dönem edebiyatı geçmişimize ışık tutması anlamında da son derece önemlidir.

Ne demişler söz uçar yazı kalır:)

Şimdi şunu da göz önünde bulundurmak gerekir:

Sözlü dönem edebiyatı ürünleri adı üstünde sözlü ve yazı yoksa günümüze kadar nasıl gelebildi?
Bunun cevabı Kaşgarlı Mahmud'un Divan-ı Lugatit Türk adlı eserindedir. Bu eser hakkında bir sonraki dönem yani İslamiyetin Etkisindeki Türk Edebiyatı döneminde değinelim.

O Kaşgarlı Mahmud ki Türk dilinin sözcüklerini derlemek için yıllarca at üstünde dolaşacak ve Türklerin yaşadığı yerleri karış karış gezerek, yaz kış demeden, Türk dilinin sözcüklerini yazıya aktarmak için anlı şanlı eserini eserini oluşturacaktır. Bu sözcükleri örnek olarak yazarken sözlü dönem edebiyatı ürünlerinden savlar sagular...dan yararlanacak.

TUNABEN10
14-08-2012, 01:01
Mekanınız hayırlı olsun hocam. :)

Lise 1. sınıf konularından başlamışsınız.

Cumhuriyet Devri, Günümüz Türk Edebiyatına kadar gelirseniz böyle güzel bir arşiv olur. :)

Kolay gelsin.


Hayırlı olsun başlığınız hocam.Çok teşekkürler ellerinize sağlık...


Çok güzel bir başlıkmış, iyi de gidiyormuş.. Biraz canlandırma zamanı gelmiş bence artık hocam


Tatil başlayınca ara uzun oldu:)
Devam...

TUNABEN10
14-08-2012, 01:09
Bu dönemi Göktürk ve Uygur dönemi eserleri olarak iki grupta inceleyebiliriz:

1. Göktürk (Orhun) Yazıtları (VIII. yy): Bunlarda Çinlilere karşı bağımsızlık savaşı yapan, Türk bütünlüğünü yeniden kurmak için içte ve dışta savaşan Göktürklerin hikâyesi anlatılır. Bu abideler 38 harfli olan Göktürk alfabesiyle yazılmıştır. Bunlardan en önemli olanları üç tanedir.

a. Bilge (Vezir) Tonyukuk Yazıtı (720-725): Dört bakana vezirlik etmiş olan Tonyukuk tarafından yazılmıştır. Daha çok Çinlilerle yapılan savaşlar anlatılmaktadır.

b. Kül Tigin Yazıtı (732): Göktürk hakanı olan Bilge Kağan kardeşi Kül Tigin’in ölümü üzerine bu abideyi dikmiştir.

c. Bilge Kağan Yazıtı (735): Göktürk hakanı olan Bilge Kağan’ın ölümünden sonra yazdırılmış bir abidedir. Son iki yazar daha çok dönemin olaylarından, törelerinden ve Bilge Kağanın ulusuna dilediği iyi dileklerden söz eder.

Göktürk Yazıtları’nın Özellikleri

Türk dilinin ilk yazılı belgeleridir.
II. Göktürk (Kutluk) devleti döneminde dikilmiş olup, I. Göktürk devletinin tarihi anlatılır.
İlk siyasetname örneğidir.
İçinde “Türk” kelimesinin geçtiği ilk metindir.
38 harften oluşan Göktürk alfabesi ile yazılmıştır.
Günümüzde Moğolistan sınırları içerisindedir.
Yazarı Yolluğ Tigin’dir.
“Türk” adının geçtiği ilk yazılı belge ve Türk edebiyatının ilk yazılı örnekleri olan Göktürk abidelerindeki yazılar 1893 yılında Prof. Thomsen ve Radloff tarafından okunmuştur.


2. Uygur Dönemi Eserleri: Göktürk devletinin yıkılmasından sonra kurulan Uygur hanlıklarından kalma eserlerdir. Daha çok Buddha ve Mani dininin esaslarını anlatan metinlerdir. Bunlar Turfan yöresinde yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Uygurların kâğıda kitap basma tekniğini bildikleri anlaşılmaktadır. Dönemden kalma birçok hikâyenin yanında “kökünç” denilen bir tür ilkel tiyatro eserleri de vardır. Uygurlar bu eserleri 14 harfli Uygur alfabesiyle yazmışlardır.

TUNABEN10
14-08-2012, 01:19
İlk yazılı eserlerlerimizden Bilge Kağan Anıtının bir kaç satırı şöyle:

http://a1208.hizliresim.com/10/g/bv57j.png (http://bit.ly/c25MCx)


Diğerlerine sonra değinelim.
Dönemin kağanları, yaşayışı, Göktanrı inancı hakkında bilgiler bu dönemin anlaşılması için iyi olacaktır.

TUNABEN10
14-08-2012, 01:24
Göktürkleri severim; çünkü devlet olarak Türk adını kullanan ilk devlettir.

Uzun süre Türk adının geçtiği bir devlet olamamıştır...hatta uzun yıllar boyunca Türk kelimesi bir edebi eserde hemen hemen kullanılmamıştır.

TUNABEN10
14-08-2012, 16:48
http://a1208.hizliresim.com/10/g/bvvfl.png (http://bit.ly/c25MCx)

alihandro
12-09-2012, 11:47
selemün aleyküm, tuna hocam.

bir sorum olacak; araştırdım denkgelemedim; dillerdeki yabancı kelimelerin yüzdesiyle ilgili bir malumat...
misal arapçanın % bu kadarı farsça, arnavutçanın % şu kadarı türkçe, yunancanın % bilmem nesi arapça, ingilizcenin % şusu ispanyolca gibi...

lazım olduydu bir sebeble, sizin notlarınızda olabilir, yahut nerde bulunabileceğini siz benden daha iyi bilirsiniz. eh, ne olsa herkesin bir uzmanlığı, merak saldığı birşey olur...

yardımcı olursanız sevinirim.

TUNABEN10
12-09-2012, 13:26
Arapça, Farsça, fransızca ingilizce...sözcüklerin terimlerin girmesiyle dilimizin % 60 nın yabancı menşeeli sözcük ve bilimsel terimlerden etkilendiğini okumuştum.

Bu durum diğer diller için de geçerlidir hatırlatmasını yaparak diğer dillerin dışarıdan hangi oranda etkilendiklerini araştırmaya başlayayım:)
Konuya daha derin bilgiler vererek açıklamalar yapabilirsem ne mutlu bana.

alihandro
22-09-2012, 13:51
Arapça, Farsça, fransızca ingilizce...sözcüklerin terimlerin girmesiyle dilimizin % 60 nın yabancı menşeeli sözcük ve bilimsel terimlerden etkilendiğini okumuştum.

Bu durum diğer diller için de geçerlidir hatırlatmasını yaparak diğer dillerin dışarıdan hangi oranda etkilendiklerini araştırmaya başlayayım:)
Konuya daha derin bilgiler vererek açıklamalar yapabilirsem ne mutlu bana.

yav tuna hocam, sen bize geri dönünceye kadar dillerdeki yüzdeler değişçek yav.
:he::he:
boşver pirzolayı, sen bize bi ekmek karpuz kesiver yetişir.
ne varsa yani. dost işi olur bizimki.
kolaylık.
ve's-selam.

TUNABEN10
23-09-2012, 00:29
Haklısın ne deyim:)
Bir kaç yere baktım şu sonuca vardım:

Bu bilgilere ulaşabilmek için bir kaç yabancı dil öğrenmem gerekiyor sanıyorum. Zaman uzayabilir:)

TUNABEN10
23-09-2012, 00:34
ürk Dil Kurumu (TDK), yabancı dillerde 10 binin üzerinde Türkçe sözcük olduğunu, Türkçe'den en fazla sözcüğün ise Ermeniler ile Sırpların aldığını belirledi.


TDK Başkanı Şükrü Haluk Akalın, kurul üyesi Prof. Dr. Günay Karaağaç'ın yürüttüğü çalışmada, bir kültür ve uygarlık dili olarak Türkçe'nin pek çok dile sözcük verdiğinin örnekleriyle ve kanıtlarıyla ortaya konulduğunu belirtti.
Akalın, yabancı dillerde 10 binin üzerinde Türkçe sözcük olduğunu, Türkçe'den en fazla sözcüğün ise Ermeniler ile Sırpların aldığını belirlediklerini vurguladı. Türkçe'den Ermenice'ye verilen bu sözcüklerin yanı sıra, Türkoloji'de Ermeni Kıpçakça'sı diye adlandırılan ve 13. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar Karadeniz'in kuzeyinde kullanılan bu dilin tamamen Türkçe'ye dayandığını ifade eden Akalın, şunları kaydetti:
''Bugün Ermenice'de, gerek Türkiye Türkçesi'nden gerek Azerbaycan Türkçesi'nden alınma Türk dili kökenli yaklaşık 5 bin sözcük kullanılıyor. Elbette diller arasındaki bu etkileşim karşılıklıdır. Türkiye Türkçesi yazı dilinde de Ermenice kökenli bazı sözler var. Ama bunların sayısı yalnızca 16'dır.''


HANGİ DİLDE NE KADAR TÜRKÇE SÖZCÜK VAR
Akalın, yazı dilimizdeki yaklaşık 400 alıntıya karşılık Yunanca'ya yaklaşık 3 bin Türkçe kökenli söz verildiğini vurgulayarak, ''Macarca'dan aldığımız 18 söze karşılık bu dilde yaklaşık 2 bin Türkçe alıntı var. Türkiye Türkçesi'nde Rusça alıntı 38 iken, Rusça'daki Türkçe alıntılar yaklaşık 2500'dür. Bütün bunlar Türkçe'nin komşu ulusları ve kültürleri büyük ölçüde etkilediğini gösteriyor'' diye konuştu.
Akalın, Çince'de 307, Farsça'da yaklaşık 3 bin, Urduca'da 227, Arapça'da yaklaşık 2 bin, Ukraynaca'da 747, Ermenice'de 4 bin 262, Fince'de 118, Rumence'de yaklaşık 3 bin, Bulgarca'da yaklaşık 3 bin 500, Sırpça'da 8 bin 742, Çekçe'de 248, İtalyanca'da 146, Arnavutça'da yaklaşık 3 bin, İngilizce'de 470, Almanca'da 166 Türkçe kökenli sözcük olduğu ortaya konulduğunu anlattı.
Akanın, ''Listeden anlaşılacağı gibi, bir sözcüğümüzün birkaç dile geçtiğini göz önüne aldığımızda dünya dillerindeki Türkçe kökenli sözcüklerin sayısının 35-40 bin civarında olduğu görülür'' dedi.

TÜRKÇE'NİN ÇEKİM GÜCÜ
Dillerin başka dillere sözcükler vermesi ve başka dilleri etkileri altına almasının ancak bir çekim gücü haline gelmesiyle mümkün olduğunu ifade eden Akalın, ''Bunun için de bilimde, teknolojide kaydedeceğimiz gelişme ve ilerlemenin yanı sıra kültür değerlerimizi, sanatımızı, edebiyatımızı dünyaya tanıttığımız ölçüde Türkçe'nin çekim gücü olma özelliğini sürdürmesi sağlanacaktır'' dedi.
Akalın, Türkçe'nin çeşitli dillere verdiği 10 binin üzerindeki sözcüğün hangi dillerde nasıl ve hangi anlamlarda kullanıldığının ''Türkçe Verintiler Sözlüğü'' adlı eserde yayımlanacağını kaydetti.

ÖRNEKLER
Akalın, Türkçe'nin ad türünden kelimelerin yanı sıra diğer dillere fiil türünden kelimeler de verdiğini vurgulayarak, şunları söyledi:
''Türkçe, başka dillerden sözcükler aldı, ama alıntılarımız içerisinde kök fiiller son derece azdır. Oysa, (çakmak, çatmak, kapamak) gibi pek çok kök fiil Türkçe'den diğer dillere geçmiştir. Fiillerin yanı sıra ünlemlerin hatta deyimlerin ve atasözlerinin de Türkçe'den diğer dillere geçen söz varlıkları arasında olduğunu biliyoruz.'' Akalın, ''Açık, ada, bacanak, bağlama, çakal, çanak, damga, dolma, düğme, gemi, kapak, kayık, kazan, ocak, sağrı, sayı, sarma, toka'' gibi kelimelerin Türkçe'nin bu dillere verdiği binlerce kelimeden yalnızca birkaçı olduğuna dikkati çekti.
Akalın, Türkçe'deki ''açık'' sözünün Farsça'da ''açig'' (ağaçsız ve açık yer, alan), Ermenice'de ''açik, açiklik'' (kır, ova, açıklık yer) Macarca'da ''açsik'' (üzeri açık deniz taşıtı, sandal), Rumence'de ''acic'' ve ''ustuacic'' (açık, üstü örtülü olmayan), Bulgarca'da ''açik'' (açık) olarak kullanıldığını bildirdi.
Akalın, ''Bacanak'' kelimesinin Türkçe'deki (karıları kardeş olan erkeklerden her biri) anlamıyla Yunanca'da ''bacanakis'', Sırpça'da ''bazanak'', Arnavutça'da ''baxhanak'' biçimlerinde kullanıldığını belirtti.
Akalın, Türkçe'deki ''Bilene bir, bilmeyene bin'' deyiminin, Ermenice'de ''Bilana bir, bilmiyana bin'', ''Düşmanın gözü kör olsun'' deyiminin ise ''Dyuşmanı gyozi gyor olsun'' şeklinde geçtiğini ve bunun gibi çok sayıda örnek bulunduğunu belirtti.

TUNABEN10
23-09-2012, 00:39
Türkçe Türkiye'nin ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin resmi dilidir. Türkiye'de Türk Dil Kurumu, Atatürk tarafından 1932 yılında Türk Dili Tetkik Cemiyeti olarak bağımsız bir organ olarak kurulmuştur. Türk Dil Kurumu dilin sadeleşmesi, yabancı kökenli sözcüklerin değiştirilmesi (özellikle Arapça ve Farsça) için çalışmıştır.
Kosova'da Türkçe resmi dil olmaktan kalktı. Eskiden yani 1978 Dil yasasına göre Türkçe resmi dil idi. Şu anda sadece Kosova'nın bir kenti olan ve Türk çoğunluğun yaşadığı bir kent olan Prizren'de Türkçe resmi dildir. Diğer yerlerdeki resmiyeti ortadan kaldırıldı.

Türkçenin Türkiye lehçesi,

* Türkiye'de yaklaşık 73.000.000 kişi tarafından,

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde 200.000 kişi tarafından konuşulmaktadır.


Ayrıca Türkçe, gerek Türkiye lehçesiyle gerekse artık ayrı birer dil olarak kabul edilen diğer lehçeleriyle aşağıdaki bölgelerde şu yoğunlukla konuşulmaktadır:

* İran'da yaklaşık 25.000.000 İran Azerisi tarafından,
* Özbekistan'da 23.600.000 kişi tarafından,
* Rusya Federasyonu içinde Türk muhtar cumhuriyetleri de bulunmaktadır. Başlıcalarını, Tataristan, Başkortostan, Çuvaşistan, Yakut-Saha Muhtar Cumhuriyetleri, Dolgan-Mens Muhtar Bölgesi, Kabardin-Balkar, Tuva, Kırım-Tatar Muhtar Cumhuriyetleri, Hakasya, Gorno-Altay Muhtar Bölgesi, Dağıstan Muhtar Cumhuriyeti, Karaçay-Çerkes Muhtar Bölgesi buralarda toplam 18.000.000 yakın kişi tarafından,
* Doğu Türkistan'da (Çin) yaklaşık 17.500.000 kişi tarafından,
* Kazakistan'da 15.900.000 kişi tarafından,
* Azerbaycan'da 7.600.000 kişi tarafından,
* Kırgızistan'da 5.000.000 kişi tarafından,
* Türkmenistan'da 4.600.000 kişi tarafından,
* Tacikistan'da 2.800.000 kişi tarafından,
* Afganistan'da 5.000.000 kişi tarafından,
* Irak'ta 3.000.000 kişi tarafından,
* Almanya'da 2.670.000 kişi tarafından,
* Suriye'de yaklaşık 1.500.000 kişi tarafından,
* Bulgaristan'da 850.000 kişi tarafından,
* Gürcistan'da 400.000 kişi tarafından,
* Sırbistan ve Kosova'da en az 350.000 kişi tarafından,
* Kırım'da 300.000 kişi tarafından,
* Gagavuz Yeri'nde (Moldova) 200.000 kişi tarafından,
* Avusturya'da 200.000 kişi tarafından,
* Hollanda'da 354.000 kişi tarafından,
* Avustralya'da 150.000 kişi tarafından
* Fransa'da 176.000 kişi tarafından,
* Yunanistan'da 135.380 kişi tarafından,
* İngiltere'de 120.000 kişi tarafindan
* Makedonya'da 97.500 kişi tarafından,
* Belçika'da 112.400 kişi tarafından,
* İsrail'de 50.000 kişi tarafından,
* Amerika'da 27.000 kişi tarafından,
* Danimarka'da 25.000 kişi tarafından,
* Romanya'da 16.000 kişi tarafından,
* Kanada'da 10.000 kişi tarafından,
* İsviçre'de 7.500 kişi tarafından konuşulmaktadır.

1960'larda iş gücüne ihtiyaç duyan Avrupa kapılarını büyük ölçüde Türklere açmış ve Türkiye'den Avrupa'ya yoğun bir göç yaşanmıştır. I. Dünya Savaşı sonrasında Balkanlar'da yaşamaya devam eden Türkler ile birlikte bu insanların sayısı günümüzde neredeyse 6 milyona ulaşmıştır ve büyük bir çoğunluğunun ana dili Türkçedir. Amerika ve Avustralya'da ise yaklaşık 200 bin kişi Türkçe konuşmaktadır. Böylece Türkçe (Türkiye Türkçesi), Türkiye ve KKTC dahil tüm dünyada ana dil olarak yaklaşık 71 milyon kişi tarafından konuşulurken, bu sayı Türkiye Türkçesini ikinci dil olarak konuşanlarla birlikte tahminen yaklaşık 80 milyonu bulmaktadır.
UNESCO, 1980'li yıllarda yaptığı araştırma sonucu tüm Türk lehçelerini 200 milyon kişinin konuştuğunu ortaya çıkardı. Ancak buna Türk lehçelerini ikinci ya da üçüncü dil olarak konuşanlar da dahildi. Aradan geçen çeyrek asırda Türkçe konuşan nüfus önemli oranda arttı. Günümüzde yaklaşık 210 milyon kişinin Türkçeyi ve diğer tarihi lehçelerini ana dili olarak konuştuğu üzerinde durulmaktadır. Buna Türkiye Türkçesini de içeren Türk lehçelerini ikinci veya üçüncü dil olarak konuşanlar da dahil edilecek olsa, bu sayı gözle görülür derecede artacaktır. Bu nedenle Türkçe, tüm lehçeleri ile dünyanın en çok konuşulan dillerinden biridir.

TUNABEN10
23-09-2012, 00:46
ürkçenin diğer dillerden aldıklarına gelince: Türkçe de tarihi boyunca yakın veya uzak komşularının dillerinden başta dinî sebepler olmak üzere pek çok sebeple kelime ve dil unsuru almıştır. Türkçenin diğer dillerden aldığı kelime ve dil unsurları, tarih içinde Türkler’in yaşadığı coğrafyaya, dinî, siyasî, askerî, ticarî ilişkilere, çağın ürettiği mal ve hizmetlere, girilen medeniyet dairelerine göre devirden devire değişiklik göstermektedir.[105] Biz burada, Günümüz Türkiye Türkçesi’nde, kullanılan yabancı kökenli kelimelerin oranı hakkında bir fikir vermek üzere, Türk Dil Kurumunun yayımladığı Türkçe Sözlük’ün 9. baskısı (1998) üzerine yapılan bir çalışmanın sonuçlarını vermek istiyoruz. Türkçe Sözlük’ün 1998 baskısında 75 bin söz varlığı (kelime-deyim) vardır. Bunların 7789’u (yaklaşık % 11’i) Arapça ve Farsça, 6435’i (yaklaşık % 8’i) Batı kökenli ve diğer olmak üzere toplam 14.224’ü yani %19’u yabancı kökenlidir. Türkçe Sözlük’teki yabancı kökenli 14.224 söz varlığının dağılımı da şöyledir:[106]
Arapça …………..6426,

Fransızca ………. 4645

Farsça …………. 1363

İtalyanca ………...622

İngilizce……………446

Yunanca …………383

Lâtince …………..93

Almanca …………84

Rusça …………….38

İspanyolca ……….37

Macarca …………18

Slavca ………… .. 17

Moğolca ………….15

Ermenice…………...14

Bulgarca ………… 8

İbranice (İsrail dili).8

Portekizce…………..3

Japonca …………...2

Arnavutça ………...1

Norveççe ………….1
Bu çalışmada da görüldüğü gibi, Günümüz Türkiye Türkçesi sözlüğünde 20 yabancı dilden kelime bulunmaktadır.

Günümüzde, Türkçedeki Arapça ve Farsça dışında kalan yabancı kökenli kelimeleri kapsayan “Yabancı Kelimeler” sözlükleri de hazırlanmaktadır. Bunlardan Mustafa Nihat Özön’ün hazırladığı “Türkçe-Yabancı Kelimeler Sözlüğü”nde kelimelerin kökeni ile ilgili 11 yabancı dile işaret edilmiştir.[107] Özön’ün sözlüğünde 8 bin civarında kelime vardır. Ali Püsküllüoğlu’nun hazırladığı “Türkçedeki Yabancı Sözcükler Sözlüğü” nde Arapça ve Farsça hariç 17 yabancı dilden 10 bin civarında kelime bulunmaktadır.[108]

Dillerin başka dillerden kelime alması, yani bir dilde yabancı kökenli kelime bulunması, pek çoklarının zannettiği gibi veya zannettiği kadar korkulacak kötü bir dil hareketi değildir. Belirttiğimiz gibi “bilgi alıntıları” veya “kültür alıntıları” dediğimiz ihtiyaçtan doğan “alıntı kelimeler” dili yozlaştırıp yabancılaştırmaz, dile anlam ve anlatım yönünden zenginlik katar.[109]
Dilin temel “anlamlı” ögesi “kelime”dir; ancak dil sadece kelimelerden ibaret bir yapı değildir. Dil, bir kelime listesi değil, bir sistemdir. Her dilin, kendisine göre bir yapısı ve işleyiş sistemi (dil bilgisi-grameri) vardır. Dili bir kelime listesi, bir sözlük kitabı gibi düşünemeyiz. Bir dilin asıl yapı ve işleyişini, söz dizimi yani bu dizimi sağlayan kelime sırası , işletme veya çekim ekleri sistemi belirler. Dilin asıl yapısı, “kelime grupları ve cümle”yi içine alan “söz dizimi” sisteminde kendisini gösterir.[110] Tek tek kelimeler, ister öz ister alıntı olsunlar bu işleyiş sitemi içinde sadece birer dil malzemesidirler. Bunu, bir plâna göre örülmüş duvarın içindeki tuğlalara benzetebiliriz. İstenilen plâna göre örülmüş bir duvarın içinde tuğlaların “markası” neyse, söz dizimi içinde yerini almış “öz” veya “alıntı” kelime de odur. Bu sebeple, dillerin birbirinden kelime alması veya yabancı kökenli kelime dilin yapı ve işleyişini bozmaz. Bir ifadenin “Türkçe” veya “yabancı” olmasının ölçüsü, içindeki kelimelerin “kökeni” (markası) değil, kelimelerin hangi kökenden olursa olsun cümle ve kelime grubu (söz dizimi) içinde sıralanma, birbirine bağlanma ve aralarındaki ilişki kurma şeklidir. Halk ve Banka kelimeleri köken olarak Türkçe değildir. Fakat bu iki kelimeden, Türkçenin işleyiş sistemine göre meydana getirilecek “ Halk Banka-sı” şekli, dünyanın her yerinde Türkçedir. Buna karşılık, aynı kelimelerle meydana getirilecek “Halk Bank” şekli ise Türkçe değil, yabancıdır.
Dünyanın her gelişmiş medenî dilinde yabancı kökenli kelime bulunur. Dünyada öz bir dil yoktur. Ancak dil, aldığı yabancı kelimeyi söyleyiş ve yazılış (bazen de anlam) bakımından kendi yapısına uydurmalıdır. Böylece yabancı kelime “millîleşmiş” olur. Yabancı kökenli kelimeyi, geldiği dildeki söyleyiş ve imlâsıyla değil, milletin söyleyiş ve imlâsıyla kullanmak gerekir. Büyük Türk milliyetçisi fikir adamı Ziya Gökalp’ın “Türkçeleşmiş Türkçe” dediği de budur. Böylece, fethedilmiş toprakların vatan oluşu gibi, kelimeler de dilimizin malı olur.

Bir dil için en iyisi ve güzeli, ihtiyaç duyduğunda kendi dil varlığından -kök ve eklerden- kendi yapısına uygun doğru ve güzel kelimeler türeterek yabancı kelime akınını önlemektir. Atatürk’ün dediği gibi, “Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir.” Özellikle okumuş insanlarımızda “millî his” zayıfladıkça, diğer alanlarda olduğu gibi dilde de yabancı kelime ve yabancı ifade şekillerini kullanma özentisi artmaktadır. Bir dil için kötü ve zararlı olan budur. Ancak, yabancı kökenli fakat dilin malı olmuş kelimeleri dilden çıkarmak için, dilin kurallarına aykırı kelimeler türetmek yani kelime uydurmak da dili fakirleştirip yozlaştırmanın başka bir yoludur. Dildeki “bütün yabancı kelimeleri atmak” anlamına gelen ve “pürizm” adı da verilen temizcilik- tasfiyecilik, “kelime hazinesinin zenginliğini sağlayan eş anlamlılık temel prensibine aykırıdır.” Ayrıca “dilin mecazlar ve deyimler sistemini pasif bir kullanılmaya iter ve onun millî kültüre bağlı olan iplerini koparır.” [111] Böylece dili fakirleştirir.

Dil alışverişlerinde, Türkçenin yabancı dillere karşı korunması, şimdiye kadar dilimize yerleşip Türkçeleşmiş kelimelerin dilden çıkarılması ile değil, henüz yerleşmemiş veya yeni girmekte olan kelimelere karşılık bulmak şeklinde olmalıdır. Kelimelerin “yerli” veya “yabancı” oluşunun ölçüsü sadece “köken” değil, aynı zamanda “kullanılış” tır. Yüzlerce yıllık çağrışım yükü taşıyan kelimeleri dilden çıkarmaya çalışmak, dili temizleme gibi görünen fakat dili fakirleştiren bir harekettir. Türkçe bunu, “özleştirme” vs adı altında 1980’lere kadar çok hızlı yaşamıştır.


http://www.milliyetciforum.com/dunya-dili-turkcehangi-dilde-kac-turkce-sozcuk-var-23426-2.html

TUNABEN10
23-09-2012, 01:34
yav tuna hocam, sen bize geri dönünceye kadar dillerdeki yüzdeler değişçek yav.
:he::he:
boşver pirzolayı, sen bize bi ekmek karpuz kesiver yetişir.
ne varsa yani. dost işi olur bizimki.
kolaylık.
ve's-selam.


Haklısın ne deyim:)
Bir kaç yere baktım şu sonuca vardım:

Bu bilgilere ulaşabilmek için bir kaç yabancı dil öğrenmem gerekiyor sanıyorum. Zaman uzayabilir:)

Değerli alihandro,


Karpuz mevsimi de geçiyor, kuru soğana talim edebiliriz:)
Bu film bitmez...

brokerüstad
23-09-2012, 12:06
Samsunlu Halk Ozanı Âşık Kemali Bülbül hayatını kaybetti.Yazdığı şiir ve yayınladığı kitaplarla Türk edebiyatında önemli bir yere sahip olan Âşık Kemali Bülbül'ün ölümü Samsun'da üzüntüyle karşılandı.

http://www.haberjet.com/NewsDetail.aspx?NewsID=840086

alihandro
23-09-2012, 13:14
çok teşekkür Tuna hocam yav.
güzel bilgiler var. en güzeli de yanlı, şartlı değil, bilimsel bir perspektifle araştırılımış olması. yani ben öyle anladım.
bilimsellik, objektiflik bizim çok ihtiyacımız olan birşey. doğru bile olsa slogan kılıklı bir ses yoruyor artık bizi.
güzel.
eğer derlerseniz, yani bir makale tadı verip, genel bir toparlama yaparsanız, konuyla ilgili güzel bir kaynak olabilir internette.
tabi size kalmış. ben aradığımı buldum, sağolun.
hattayız ara ara. görüşürüz hocam.

TUNABEN10
25-09-2012, 19:40
Samsunlu Halk Ozanı Âşık Kemali Bülbül hayatını kaybetti.Yazdığı şiir ve yayınladığı kitaplarla Türk edebiyatında önemli bir yere sahip olan Âşık Kemali Bülbül'ün ölümü Samsun'da üzüntüyle karşılandı.

http://www.haberjet.com/NewsDetail.aspx?NewsID=840086

Aşık Kemali Bülbül ozanımıza Allah rahmet eylesin.

Aşık Kemali Bülbül©

1928 yılında Kavak’ın Kozansıkı köyünde doğdu. Asıl adı Kemal Bülbül’dür. İlkokulu köyünde okudu.

Şiirle küçük yıllarda ilgilenmeye başladı. Köylerine gelip giden aşıkları dinleyerek zamanla aşıklık geleneğini öğrendi. Böylelikle kendi de oldukça küçük denecek yaşlarda şiir yazmaya başladı. Henüz 18 yaşındayken, 1946 yılında »Kırık Sesler« adlı ilk kitabı yayımlandı.

Konya Aşıklar Bayramı ve Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde düzenlenen şenliklere katıldı ve birincilik de olmak üzere değişik ödüller aldı.

Şiirlerinde insan sevgisinden dine dek değişik konuları işleyen Aşık Kemali, birçok radyo ve televizyon programına katıldı. Şiirleri çeşitli dergi, gazete araştırmada yeraldı. Ayrıca Samsun’da bir süre »Torun« ve »Vicdan Sesi« gazetelerini çıkardı.

1975 yılında Halk Ozanlarını Tanıtma ve Eserlerini Yaşatma Derneği kurucuları arasında yeraldı ve ilk başkanı seçildi. Derneğin yayınları arasında da çeşitli aşıklara ilişkin kitapların yayımlanmasını sağladı.

Değişik zamanlarda başka aşıklarla karşılaşma fırsatı da bulan Aşık Kemali’nin bugüne dek 8 kitabı yayımlandı.

Vay Halime Vay

Gözümle gönlümle arası açık
Kavgaya dönerse vay halime vay
Dünya geniş olmuş kabir daracık
Kandilim sönerse vay halime vay

Gözler bedenimde gönül de bende
Birisi yaşarken biri ölende
Ömrümün çilesi benden de önde
Gün günü yenerse vay halime vay

Dağı dev mi deldi Ferhat değil de
Piri kim uçurdu kanat değil de
Kaybolan insan mı sanat değil de
Can kuşum tünerse vay halime vay

Halıdan yumuşak gelir teneşir
Kimi ağlaşır kimi söyleşir
Kemali Bülbül’ü dört kişi taşır
Kurtulmak hünerse vay halime vay

Yüreğine sağlık Aşık Kemali.
Yattığın yer cennet olsun

TUNABEN10
25-09-2012, 19:49
Halk şiirimizin bu değerli insanları kolay yetişmiyor. Öldükten sonra malesef değerlleri anlaşılıyor. Bizim en büyük eksiğimiz sanatçılarımızı, şair ve yazarlarımızı daha hayattayken değerlerini bilememek. Oysa ki onlar sıradan insanlar değillerdir.

Bir millet sanatçısına değer verdiği ölçüde sanatçılarının fikirlerini topluma ulaştırmada başarılı olacaktır.

Bugün çok değerli ozanımız Neşet Ertaş'ı kaybettik o hem değerli bir insan hem de bozlak ustası bir halk ozanıydı.

Neşet Üstad ne iyi yapmış devlet sanatçılığını kabul etmeyerek.. Süleyman Demirel'in cumhurbaşkanlığı döneminde kendisine verilmek istenen devlet sanatçısı unvanını, bütün sanatçıların aynı zamanda devletin sanatçısı olduğu gerekçesiyle kabul etmediğini ifade ederek...

Bu ustalar işte böyle büyük oluyor.

TUNABEN10
25-09-2012, 20:10
çok teşekkür Tuna hocam yav.
güzel bilgiler var. en güzeli de yanlı, şartlı değil, bilimsel bir perspektifle araştırılımış olması. yani ben öyle anladım.
bilimsellik, objektiflik bizim çok ihtiyacımız olan birşey. doğru bile olsa slogan kılıklı bir ses yoruyor artık bizi.
güzel.
eğer derlerseniz, yani bir makale tadı verip, genel bir toparlama yaparsanız, konuyla ilgili güzel bir kaynak olabilir internette.
tabi size kalmış. ben aradığımı buldum, sağolun.
hattayız ara ara. görüşürüz hocam.

Yardımcı olabildiysem ne mutlu bana; ama daha işimiz bitmemiş gibiydi:)

Eğer bir makale, kitap vs yazsam para yapacak türden olmalı... İçinde bol miktarda aşk, dedikodu, para, şan, şöhret, cinnet, siyaset vb. iyi gidiyor ya da okunuyor diyeyim. İşin şakası tabi.:)

Selamlar.

brokerüstad
25-09-2012, 21:42
Tanpınar Edebiyat Festivali başlıyor
4. İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali (İTEF), 1-6 Ekim’de İstanbul, Ankara, İzmir ve Hatay’da okurlarla buluşacak
http://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/779595-tanpinar-edebiyat-festivali-basliyor

brokerüstad
25-09-2012, 21:45
6. Beyoğlu Sahaf Festivali

http://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/778688-6-beyoglu-sahaf-festivali-basliyor

TUNABEN10
25-09-2012, 21:56
Tanpınar Edebiyat Festivali başlıyor
4. İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali (İTEF), 1-6 Ekim’de İstanbul, Ankara, İzmir ve Hatay’da okurlarla buluşacak
http://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/779595-tanpinar-edebiyat-festivali-basliyor



***

Yetişkinlere yönelik 53 etkinlik ve öğrencilerle okullardaki 39 etkinlikle her yaşta edebiyatsever için büyük bir edebiyat şöleni olacak festivalin bu yılki teması “Şehir ve Korku” olarak belirlendi. Festivalin dikkati çeken yazarları arasında, “Costeguena’nın Gizli Tarihi” adlı romanıyla tanınan Latin Amerika Edebiyatı’nın son 25 yılının en iyi isimleri arasında anılan Kolombiyalı Juan Gabriel Vasquez ile 1994’te Avrupa Kısa Öykü Ödülü ile 2011’de “Avrupa Edebiyat Ödülü’nü alan Drago Jancar da bulunuyor.


***
Notumuzu almış olduk hocam. Gidip dolaşması da bizden

brokerüstad
27-09-2012, 22:10
'Erozyon Dede'ye Alternatif Nobel Ödülü

Dünyada 'Alternatif Nobel' olarak adlandırılan 'Right Livelihood' (Doğru Yaşam) Onur Ödülü'ne Türkiye'de 'Erozyon Dede' diye anılan Hayrettin Karaca layık görüldü.
http://www.haberler.com/erozyon-dede-ye-alternatif-nobel-odulu-3970750-haberi/

brokerüstad
29-09-2012, 10:47
İlk yılını tamamlayan ve yeni yaşına merhaba diyen aylık edebiyat ve fikriyat dergisi İtibar dolu bir içeriğiyle okuyucusuyla buluştu.
http://www.haber7.com/edebiyat/haber/925956-itibariyla-bir-yasini-doldurdu

brokerüstad
05-10-2012, 21:08
İslâmi Türk Edebiyatı Sempozyumu'nun İkincisi, “Edebiyatımızda Cenâb-ı Allah” Başlığıyla 5-6 Ekim'de gerçekleşiyor.
http://www.haber7.com/kitap/haber/935893-ii-islami-turk-edebiyati-sempozyumu

brokerüstad
22-10-2012, 21:19
Nazım Hikmet, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Murathan Mungan, Elif Şafak ve Aslı Erdoğan'ın yaşam öyküleri ve eserlerinin ele alındığı ''İnsan Manzaraları-Türkiye'den Altı Yazar Portresi'' belgeseli basına tanıtıldı.
http://www.haber7.com/edebiyat/haber/941100-trt-turkten-6-yazar-icin-belgesel

brokerüstad
28-10-2012, 13:06
Hayran edebiyatı ya da alacakaranlığın elli tonu
Damla ÇELİKTABAN yazdı...
Hayran edebiyatı ya da alacakaranlığın elli tonu Bir filmi ya da kitabı o kadar çok seversiniz, o kadar çok okur, izlersiniz ki artık onun bir parçası olduğunuzu hissedersiniz. Ve hikâye okuyanın kafasında değişim geçirmeye başlar
http://www.haberturk.com/yasam/haber/788824-hayran-edebiyati-ya-da-alacakaranligin-elli-tonu

brokerüstad
28-10-2012, 13:07
20 yıl önce kaşmirin peşine düşen, Çin’e uzanan hikâyesini “Kaşmir Yolu” adlı kitapta toplayan Ayşen Zamanpur, dünyanın en zengin saf kaşmir koleksiyonunu üretiyor
http://www.haberturk.com/yasam/haber/788784-kasmirciye-kasmir-satacagiz

brokerüstad
29-10-2012, 10:32
‘Öykü, etkili bir zihin tokatlayıcısı’
Ümran Avcı, Haldun Taner Öykü Ödülü'nü alan Kerem Işık'la konuştu...
http://www.haberturk.com/kultur-sanat/haber/789231-oyku-etkili-bir-zihin-tokatlayicisi

brokerüstad
03-11-2012, 01:03
Mo Yan 2013'te Türkçede
2012 Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan Mo Yan'ın eserleri, 2013 yılında Türkçe olarak kitapseverlerle buluşacak

http://www.haberx.com/mo_yan_2013te_turkcede(17,n,11124723,582).aspx

brokerüstad
11-11-2012, 11:30
Osmanlı tarihinde yaşanan çok ilginç olayları, enteresan gelenekleri, tuhaf uygulamaları akıcı bir dille okura sunan eser, Osmanlı dünyasının hatıralarını yeniden gözler önüne seriyor.
http://www.haber7.com/kitap/haber/949930-osmanli-tarihinin-ilginc-olaylari-bu-kitapta

brokerüstad
13-10-2013, 15:29
Frankfurt Kitap Fuarı’nda Türkiye, ulusal standlarında 200 civarında yayınevine ait 3 bine yakın kitabı sergileyecek.

Dünya edebiyatının buluşma noktası olarak kabul edilen Frankfurt Kitap Fuarı, bu yıl 65’inci kez düzenlenecek. 9-13 Ekim tarihlerinde yayıncılık endüstrisine ve kitap tutkunlarına kapılarını açacak fuarda Türkiye de yer alacak. Bu bağlamda Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın koordinatörlüğü ve yayıncılık sektörünün işbirliğiyle oluşturulan Uluslararası Kitap Fuarları Türkiye Ulusal Organizasyon Komitesi, 2013 Frankfurt Kitap Fuarı için zengin içerikli bir etkinlik programı hazırladı.

Türkiye fuarda, 48 metrekaresi çocuk kitapları bölümü olmak üzere toplam 352 metrekarelik bir alanda yer alacak. Türkiye ulusal standlarında 200 civarında yayınevine ait 3 bine yakın kitap sergilenecek. Yayınevlerinin kendilerine ayrılan sergi ve görüşme ünitelerinde eserlerini tanıtarak telif görüşmeleri yapmaları planlanıyor.

Ulusal Komite tarafından hazırlanan program çerçevesinde fuar alanında paneller, söyleşiler ve geleneksel Türk mutfağı sunumundan oluşan beş etkinlik ile bir sergi de gerçekleştirilecek.

Destelenen ajans sayısı 10’a ulaştı

Fuarın onur konuğu olan Kültür ve Turizm Bakanlığı, 2008'den bu yana Frankfurt Kitap Fuarı'na katılan telif hakları ajanslarına destek veriyor. Bakanlığın bu yıl desteklediği ajans sayısı ise 10'a ulaştı. Fuara katılacak telif ajansları yeni bağlantılar kurarak, Türk yazarlarla yayıncıların dışa açılımlarına destek veriyor ve bu çalışmaların en büyük bileşenlerinden biri olan TEDA Çeviri Destek Programı'na katkı sağlıyor.

Ulusal standın teması Piri Reis

Türkiye Ulusal Standı bu yıl ayrıca, ‘Piri Reis: Akdeniz'in Piri-500 Yılın Gizemi’ isimli sergiyle Piri Reis'in konu edildiği bir panele de ev sahipliği yapacak.

Türkiye kültürel ve sanatsal zenginliğini, gençlik edebiyatından çocuk çizerlere, Türk yayıncılık hayatını tanıtan çok sayıda kitap, broşür ve tanıtım malzemesiyle renklerini, 2013 Uluslararası Frankfurt Kitap Fuarı'na taşıyacak.

http://www.buyuyenturkiye.com/haber/turkiye-3-bin-kitapla-frankfurtta