Bugün pazar.
Güneşli güzel bir sabah var dışarıda.
Ve özgürüz. Belki yiyecek birşeylerimiz bile var.
Yanımızda sevdiklerimiz, cebimizde özgür irademiz, gidebileceğimiz vatanımız varsa daha ne olsun.
İnsan "olan" "mevcut" rahatça kullanabileceği "şeylerin" önemini ancak kaybettiğinde anlıyabiliyor.
Nazım Ustanın en beğendiğim şiirlerinin çoğu mapushanede yazdıklarıdır. Diyeceksiniz ki zaten en verimli yıllarının önemli kısmını hapiste geçirdi şair. Demem o ki insan, yok olan, yok edilen, kaybettiği şeylerin ardından daha bir hassaslaşıyor, daha bir bilinçleniyor.
Nazımın en sevdiğim şiiri aşağıdadır.
Beni hep çözmüştür şiire ihtiyaç duyduğum o anlarda. Vurmuştur beni. Ağlamaktan utanmadığım şiirlerdendir. Vücudumun içinde elektriğin dolaştığını hissederim okurken. 40 senedir.
BİR CEZAEVİNDE TECRİTTEKİ ADAMIN
MEKTUPLARI 1
Senin adını
kol saatımın kayışına tırnağımla kazıdım.
Malum ya, bulunduğum yerde
Ne sapı sedefli bir çakı var,
(bizlere alatı-katıa verilmez),
ne de başı bulutlarda bir çınar.
Belki avluda bir ağaç bulunur ama
Gökyüzünü başımın üstünde görmek
bana yasak....
Burası benden başka kaç insanın evidir?
Bilmiyorum.
Ben bir başıma onlardan uzağım,
hep birlikte onlar benden uzak.
Bana kendimden başkasıyla konuşmak
yasak.
Ben de kendi kendimle konuşuyorum.
Fakat çok can sıkıcı bulduğumdan sohbetimi
şarkı söylüyorum karıcığım.
Hem, ne dersin
O berbat, ayarsız sesim
öyle bir dokunuyor ki içime
yüreğim parçalanıyor.
Ve tıpkı o eski
acıklı hikayelerdeki
yalnayak, karlı yollara düşmüş, yetim bir çocuk gibi bu yürek,
mavi gözleri ıslak
kırmızı, küçücük burnunu çekerek
senin bağrına sokulmak istiyor.
Yüzümü kızartmıyor benim
onun bu an
böyle zayıf
böyle hodbin
böyle sadece insan
oluşu.
Belki bu halin
fizyolojik, psikolojik filan izahı vardır.
Belki de sebep buna
bana aylardır
kendi sesimden başka insan sesi duyurmayan
bu demirli pencere
bu toprak testi
bu dört duvardır.....
Saat beş karıcığım.
Dışarda susuzluğu
acayip fısıltısı
toprak damı
ve sonsuzluğun ortasında kımıldanmadan duran
bir sakat ve sıska atıyla,
yani, kederden çıldırtmak için içerdeki adamı
dışarda bütün ustalığı, bütün takım taklavatıyla
ağaçsız boşluğa kıpkızıl inmekte bir bozkır akşamı.
Bu gün de apansız gece olacaktır.
Bir ışık dolaşacak yanında sakat, sıska atın.
Ve şimdi karşımda haşin bir erkek ölüsü gibi yatan
Bu ümitsiz tabiatın
ağaçsız boşluğuna bir anda yıldızlar dolacaktır.
Yine o malum sonuna erdik demektir işin,
yani bugün de mükellef bir daüssıla için
yine herşey yerli yerinde herşey tamam.
Ben,
ben içerdeki adam
yine mutad hünerimi göstereceğim
ve çocukluk günlerimin ince sazıyla
suzinak makamından şarkı ağzıyla
yine billahi kahredecek dil-i naşadımı
seni böyle uzak,
seni dumanlı, eğri bir aynadan seyreder gibi
kafamın içinde duymak....
Nazım Hikmet