Sayfa 1/34 12311 ... SonSon
Arama sonucu : 271 madde; 1 - 8 arası.

Konu: Öykü-Hikaye-Makale

  1. #1

    Lightbulb Öykü-Hikaye-Makale

    Körlerin Hikayesi

    Dere tepe, dag tas dolasmayi cok seven tek gozlu bi adam
    varmış. Yürür yürür gider, gider gider yürürmüs.
    Birgun uzaklarda renkleri karmakarışık bi koy
    gormus; alacali bulacali garip bi koy.

    Yaklasmis koye dogru. Yollari bir tuhaf,
    evleri bir tuhaf,
    insanlari bir tuhafmis koyun.
    Köyün icine girince anlamis
    meseleyi. Körler köyüymüs burasi.

    Kadinlarin, erkeklerin, cocuklarin velhasil
    herkesin sımsıkı kapaliymis gozleri.
    Gezgin tek gozlu adam karar vermis burda yasamaya.
    "hic degilse benim tek gozum var" diyormus.
    "korler ulkesinde şaşılar kral olur derler.
    Ben de bunlarin basina gecer yasarim"


    Körlerin gozleri yokmus ama elleri, kulaklari,
    burunlari cok hassasmis.
    Kendilerine gore kurduklari bir duzen icinde
    yuvarlanip gidiyolarmis. Adam saskin
    hallerine bakiyomus onlarin. Yurumeleri,
    konusmalari dogrusu baska turluymus.

    Birgun korlerden biri otekilerden birinin malını
    çalmış. Sadece tek gozlu adam gormus bunu.
    Bagirarak ilan etmis "filanca
    falancanin malını çaldııı"


    Korler; nerden biliyosun ki demisler, o kadar
    uzaktan duyamazsin ki?
    Ben duymadim, gordum demis adam. Gozum var benim,
    goruyorum...
    Korler goz diye, gormek diye birsey bilmiyolarmis.
    Uzun zaman icinde coktan unutmuslar bu hissi.

    Ne demek gormek, demisler. Nasil goruyosun yani,
    duyulmayacak mesafeden
    anlayabiliyo musun ne olup bittigini?
    Anliyorum tabi demis adam.
    İnanmayiz, imtihan edecegiz seni demisler.

    Adami almis uzakta bi yere dikmisler.
    Tecrubeleriyle eminlermis ki o
    uzakliktan hicbisey duyulamaz. Anlat bakalim
    demisler, biz simdi ne yapiyoruz?

    Adam anlatmis:
    oturuyorsunuz, kalkiyosunuz, kosuyosunuz, yemek
    yiyosunuz, su sunu yapti, bu bunu yapti falan...
    Derken korler bi evin icine girmislar, bagirmislar.
    "hadi anlatsana..."iceri girdiniz,
    goremiyorum ki demis adam.

    ne olmus yani iceri girdiysek, elli santim fark
    var, anlat hadi anlat demisler.
    Arada duvar var ama demis adam, goremiyorum...
    Korler, sen atiyosun demisler. Deminki tesaduftu,
    bak simdi bilemiyosun...

    -Çıkın disari soliyim demis adam.
    Bu kadar mesafeden duyduktan sonra ha icerisi ha
    disarisi demis korler.
    "Ama ben duymuyorum, ben goruyorum " diyormus adam.
    Oyle sey olmaz demisler. Sende bi sorun var.
    Sacmaliyosun, acayip seyler
    sölüyosun. Hekime muayene ettirecegiz seni.


    Adami yaka paca hekime getirmisler.Hekim de kor
    tabi. Elleriyle yoklamaya baslamis.
    Adamin açık olan gozunu kastederek
    "Buldum" demis, sorun burda...

    Sacmalamasi bundan dolayi diyormus, simdi
    duzeltirim ben onu...
    Korler ulkesinde kral olmak isteyen gezgin zor
    kurtarmis kendini onlarin elinden.


    Sözün Özü:
    KÖRLER GÖRENLERİ ANLAYAMAZLAR.
    SAÇMALIYOR SANIRLAR VE ONU DA DÜZELTİP
    KENDİLERİNE BENZETMEK İÇİN
    GÖZLERİNİ ÇIKARMAYA UĞRAŞIRLAR.

    Dogan Cuceloglu "icimizdeki biz" kitabindan...
    Son düzenleme : marea; 14-04-2004 saat: 03:52.

  2. #2

    Esas EmeĞİnİ Sunma

    Hindistan da çok ünlü bir ressam varmış...



    Herkes bu ressamın yaptıklarını kusursuz kabul edecek kadar beğenirmiş... Ve onu "Renklerin Ustası" anlamına gelen Ranga Çeleri olarak tanısa da; kısaca Ranga Guru derlermiş...

    Onun yetiştirdiği bir ressam olan Raciçi ise artık eğitimini tamamlamış ve son resmini yaparak Ranga Guru'ya götürmüş ve ondan resmini değerlendirmesini istemiş...

    Ranga Guru ise;

    - Sen artok ressam sayılırsın Racaçi.. artık senin resmini halk değerlendirecek. diyerek resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini ve en görünen yerine koymasını istemiş. Yanına da kirmizi bir kalem koyarak halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmasını istemiş. Raciçi denileni yapmiş... Ve birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki, tüm resim çarpılar içinde ve neredeyse görünmüyor... Çok üzülmüs tabii. Emeğini ve yüreğini koyarak yaptığı tablo kırmızıdan bir duvar sanki.. Alıp resmi götürmüş Ranga Guru'ya ve ne kadar üzgün oldugunu belirtmiş.

    Ranga Guru üzülmemesini ve yeniden resme devam etmesini önermiş. Raciçi yeniden yapmış resmi ve gene Ranga Guru'ya götürmüş. Tekrar şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş Ranga Guru... Ama bu defa yanına bir palet dolusu çesitli renklerde yaglı boya, birkaç fırça ile birlikte... Ve yanına insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı ile birlikte bırakmasını istemiş.

    Raciçi denileni yapmiş...

    Birkaç gün sonra gittigi meydanda görmüs ki resmine hiç dokunulmamış, firçalar da, boyalar da kullanılmamış... Çok sevinmiş ve koşarak Ranga Guru'ya gitmiş ve resme dokunulmadığını anlatmış..

    Ranga Guru ise;

    Sevgili Raciçi, sen birinci konumda insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanaği ile karşılaşabileceğini gördün...

    Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı...

    Oysa ikinci konumda onlardan hatalarını düzeltmelerini istedin, yapıcı olmalarını istedin... yapıcı olmak eğitim gerektirir... Hiç kimse bilmedigi bir konuyu düzeltmeye kalkmadı, cesaret edemedi...

    Sevgili Raciçi Mesleginde usta olman yetmez, bilge de olmalısın.. Emeğinin karşılığını ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın... Onlara göre senin emeğinin hiç bir değeri yoktur...

    Sakin emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartişma

  3. #3

    Esas Arka-taŞ

    Orta Asyada, savaşın ok ve yay ile yapıldığı
    dönemlerde Türk savaşçılar, arkalarından gelebilecek bir saldırıyı önlemek
    için, sırtlarını önceden bu amaçla hazırlanmiş bir TAŞ'a dayarlardı.
    Bu taş "ARKA-TAŞ" veya Azerbaycan'daki telaffuzuyla "ARKA-DAŞ"
    olarak adlandırılırdı. Dostluk kavramının zaman içinde,insanın arkasını
    yaslayabileceği ve kendisini olabilecek kötülüklerden koruyacağı fikri ile
    özleştirilmesi sonucu "arkadaş" kelimesi "dost"
    anlamında Türkçedeki yerini buldu. Sırtınız "arka taş" sız
    kalmasın..

    Bu mesajı arkadas diye nitelendirdiğiniz
    kişilere gönderin..

  4. #4

    Esas

    Küçük istavrit yiyecek birşey sanıp

    hızla atıldı çapariye,

    önce müthiş bir acı duydu dudağında

    gümbür gümbür oldu yüreği

    sonra hızla çekildi yukarıya


    Aslında hep merak etmişti

    denizlerin üstünü,

    neye benzerdi acep gökyüzü

    bir yanda büyük bir merak

    bir yanda ölüm korkusu



    “Dudağı yarıklar” denir, şanslıdır onlar

    hani görüpte insanı

    oltadan son anda kurtulanlar,

    ne çare, balıkçının parmakları hoyratca kavradı onu

    küçük istavrit anladı “yolun sonu”



    Koca denizlere sığmazdı yüreği

    oysa şimdi yüzerken

    küçücük yeşil leğende

    cansız uzanıvermiş dostlarına

    değiyordu minik yüzgeci



    İnsanlar gelip geçti önünden

    bir kedi yalanarak baktı gözlerinin içine,

    yavaşca karardı dünya, başı da dönüyordu

    son bir kez düşündü derin maviyi

    beyaz mercanı, bir de yeşil yosunu



    İşte tam o anda eğilip aldım onu

    yürüdüm deniz kenarına

    bir öpücük kondurdum başına

    iki damla göz yaşından ibaret

    sade bir törenle saldım denizin sularına



    Bir an öylece kala kaldı

    sonra sevinçle dibe daldı

    gitti, tüm kederimi söküp atarak

    teşekkürü de ihmal etmemişti

    birkaç değerli pulunu avuçlarıma bırakarak


    Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme

    sorar gibiydiler, neden yaptın bunu, niye ?

    bir gün dedim, bulursam kendimi

    yeşil leğendeki küçük istavrit kadar çaresiz

    son ana kadar hep bir umudum olsun diye.

  5. #5

    Esas

    Julia Dixon, kazayla anahtarını evde unutmus ve sokakta kaldığı sırada postacı ona dogru yaklastı.
    - Bayan Dixon! Üzgün görünüyorsunuz, bir sorun mu var?
    - Ne yapacagimi bilmiyorum. Kapida kaldim. Anahtar evde ve yedegini biraktigim komsum sehir disinda. Kocamda anahtar var, fakat o da
    sehir merkezinde bir otelde konferansa katildi. Ona ulasabilecegimi sanmiyorum.
    Eve nasil girecegim??

    Postaci kadini sakinlestirmeye çalisti ve ona bir çilingir çagirmasini tavsiye etti.
    - Sanirim yapabilecegim tek sey bu, fakat dogruyu söylemek gerekirse, çilingirler dünya kadar para aliyorlar. Oysa su anda üzerimde bir
    kurus bile yok.
    Postaci kadinin derdine ortak oldu. Kadinin baska çaresi yoktu.
    -Gitmem gerekiyor, buyrun mektubunuzu. Kim bilir, içinde belki sizi neselendirecek güzel haberler vardir..

    Julia zarflara bakti. Kardesi Jonathan'dan bir mektup vardi. Geçen hafta onlari ziyaret etmis ve birkaç gün kalmisti.
    -Neden bu kadar çabuk mektup yazdi acaba?? diye mirildandi Julia.
    Zarfi yirtip açtiginda, avucuna bir anahtar düstü. Mektupta sunlar yaziliydi :

    -Sevgili Julia. Geçen Hafta sizde kalirken, siz alisverise gittiginizde kazayla kapida kaldim. Komsunuzdan yedegini istedim ama geri vermeyi
    unuttum. Bu mektupta onu da gönderiyorum.

    Yorum : Kapalı bir kapıyla yüz yüze gelmis ve kendinizi ümitsiz hissediyorsaniz, bilin ki tüm kapilar ZAMANI GELİNCE içeri girmeniz için
    ardina kadar açilacaktir.

  6. #6

    Esas Geleceğini Biliyordum

    Savasin en kanli gunlerinden biriydi.Asker en iyi arkadasinin az
    ileride,
    kanlar icinde yere dustugunu gördü.insanin basini bir saniye siperden
    cikaramayacagi gibi bir ates altindaydilar.

    Asker tegmenine kostu hemen:
    Komutanim, bir kosu arkadasimi alip geleyim mi?
    "Delirdin mi?" der gibi bakti tegmen...
    - Gitmege degmez oglum, arkadasin delik desik olmus.Buyuk olasilikla
    ölmustur bile. Kendi hayatini da tehlikeye atma sakin!
    Ama asker o kadar israr etti ki, tegmen izin vermek zorunda kaldi. Peki,
    dene bakalim!

    Asker yogun ates altinda firladi siperden ve mucize eseri,arkadasinin
    yanina kadar gitti, yarali arkadasini sirtlandigi gibi tasidi.Birlikte
    siperin icine yuvarlandilar.Tegmen kosup yaraliya bir goz atti ve nefes
    nefese bir kenara yikilmis askere döndu:

    -Sana hayatini tehlikeye atmaya degmez, dememis miydim!Bu zaten ölmus... -
    Degdi Komutanim, degdi! dedi asker.
    -Nasil degdi, arkadasin zaten ölmus, görmuyor musun?

    - Gene de degdi komutanim, cunku yanina vardigimda henuz yasiyordu... Ve
    onun son sözlerini duymak, dunyalara bedeldi benim icin...
    Ve, hickirarak, arkadasinin son sözlerini tekrarladi:

    "Gelecegini biliyordum!"

  7. #7

    Esas

    >>Annesi abartili makyaji ve açik kiyafetleri ile tüm dikkatleri üzerine
    >>çekmeyi çok iyi biliyordu. Seksi ve cilveliydi. Flörte, dansa ve içkiye
    >>bayilirdi. Babasi ise gezici satis elemaniydi. Çekici bir
    >
    >adamdi. Degisik kentlerde kimisini hamile, kimsini bebekli olarak
    >terkettigi pek çok sevgilisi ve karisi vardi. Nereli oldugu ve dogum
    >tarihi ile ilgili konularda da yalan söylerdi. Evlendikten birkaç hafta
    >sonra orduya çagrildi ve 2. Dünya Savasi'na katildi. O askerken genç gelin
    >kendi anne
    >
    >ve babasiyla kaldi ve eglencelere katilip dans etmekten hiç geri kalmadi.
    >Askerden dönüste kocasi baska bir kentte is bulabildi. Gelin ailesiyle
    >kalmaya devam etti. Hamileydi. Adam bir ev almaya çalisiyordu. BABASIZ
    >DOGDU Ve rüyalarini süsleyen evi aldilar. Adam karisini anne-baba
    >
    >evinden alip yeni evlerine götürmek için otomobiliyle yola çiktiginda
    >keyifliydi.Nihayet kendi evlerine tasinabileceklerdi. Ama kötü yazgi...
    >
    >Hizli ve pervasiz araba kullandigi bilinen kocasi, yolda gelirken kaza
    >geçirmis ve ölmüstü. Genç kadinin bütün hayalleri yikilmisti. Birkaç ay
    >sonra ölen kocasinin adini verdigi bir oglu oldu. Yetim olarak dogmustu ve
    > daha bebekken annesi onu anneannesi ve dedesine birakip, evlenince
    >
    >yarim biraktigi hemsire okulunu bitirmeye baska bir kente gitti.
    >Anneannelerin evinde hayat zordu.
    >Anneannenin seksi tavirlari da tipki annesi gibiydi. Ayrica, sik sik çiglik
    >çigliga bagirip küfürler ettigi, esyalari kirip döktügü öfke krizleri
    >tutardi. Dedesi ise alkole siginarak tüm bunlara katlanan sessiz bir
    >adamdi.
    >
    >KOKUSMUS ORTAM Anne, okulu bitirip döndü. Gösterisçi ve kadin avcisi
    >kisiligi ile ilk kocasina benzeyen bir adamla evlendi. Adam içki içiyor,
    >kumar oynuyor ve sarhosken karisiyla ve üvey ogluna terör yasatiyordu. Aile
    >kisa bir süre sonra genelevleri kumarhaneleri,rüsvet yiyen yozlasmis
    >politikacilari ve gangasterleriyle ünlü bir kasabaya tasindi. Kasabanin
    >havasi evdeki problemlere gaz verdi. Anne artik sadece eglencelere gidip
    >içki içmekle kalmiyor, kumar da oynuyordu. Üvey baba ise, onu
    >sadakatsizlikle suçluyor böylece her gece çiglik çigliga
    >
    >kavgalar ediliyordu. Çocuk daha 10 yasinda ailesinin adini korumak için
    >disarida mutlu bir yüz
    >takinmayi ögrenmisti. Uslu bir çocuk ve iyi bir ögrenciydi.Herseyden
    >sorumlu oldugu duygusunu
    >yasiyordu. Basariya tutkuluydu. Basarisizlik ise dünyanin sonu gibiydi.
    >Mükemmeliyetçiydi.
    >16 YASINDA BABA
    >9 Yasindayken dogan küçük kardesi için bir baba figürüydü. 14 yasina
    >geldiginde üvey babasi annesini dövmeye baslamisti. 16 yasinda iken bir
    >keresinde sarhos adam annesine makasla saldirmisti. Delikanli annesini üvey
    >baba elinden kurtarip ona "Eger onlari istiyorsan önce beni
    >
    >geçmelisin" dedi. Adam makasi birakip delikanliyi dövmek için kemerini
    >çikarirken, o
    >annesini ve kardesini oturma odasina çekip kapiyi adamin suratina kapatti.
    >Kisa bir süre sonra adam ölümcül bir hastaliga yakalandi. Artik zavalli
    >bir figürden baska birsey degildi. Bes yil sonraki ölümüne kadar karisi
    >hep yanindaydi.
    >
    >Gencin hiçbir arkadasi ya da ögretmeni evde tüm bunlarin olup bittiginden
    >süphe bile etmiyordu. Programinin izin verdigi kadar çok aktiviteye
    >katilan sosyal ve basarili ogrenciydi.Iyi saksafon çaliyordu. Liseden ilk
    >10 arasinda mezun oldu ve üniversite okumaya baska bir sehre gitti.
    >
    >Okul harci ve yeme-içme masraflarini karsilmak için yarim gün
    >çalisiyordu.
    >Oxford'dan döndügünde, Yale Hukuk Okulu'na gitti. Orada gelecekteki esi
    >Hillary Rodham'la tanisti. 32 yasinda Arkansas'a, ABD'nin en genç valisi
    >oldu. 1992'de, bu yasam öyküsünün kahramani Bill CLINTON ABD baskani
    >seçilmisti.
    >
    >(Güneri CiVAOGLU)

  8. #8

    Esas Dost Bİrİktİrmek

    DOST BİRİKTİRMEK !

    Dostluk nedir?
    Herhalde bir gösteriş,
    birine, aynı cinse, kadınsan
    erkeğe, erkeksen kadına karşı
    kendini beğendirme çabası, bir moda,
    bir gelgeç ruh hali değil... Sempati.. İlgi..
    Bağlılık.. Yüceltme.. Taçlandırma...
    Sorumluluk duyma.. Yürekten
    algılama. Bakışlarla anlaşma.
    Ses tonuyla destek verme.
    Kesintisiz ilişki..
    Kayıp olmaz, yitmez.
    Yoktan var olmaz bir duygu.
    Bunların hepsi biraraya gelip,
    zaman içinde gıdım gıdım birikerek
    dostluğun çimentosunu oluşturuyor.

    Gazetelerde okuyoruz. TV'lerde seyrediyoruz.
    Sağda, solda konuşmalarda adı geçiyor:
    Güzel yemek yeme dostu.. Edebiyat
    dostu. Türk Sanat Müziği dostu.
    Çocukların dostu.. Halkın
    dostu.. Dostluklar
    nasıl oluşuyor?

    Unuttuk.. Bu hızlı
    kent hayatı, dostluk
    duygusunu, aklımızdan aldı..
    Yüreğimizden çaldı.

    Olumsuz düşünür Sokrates'e öğrencileri
    sormuş: Dostluk nedir? Sokrates de onlara
    şu yanıtı vermiş; "Çocukluğumdan beri
    arzuladığım bir şey vardır. Kimi insan
    atları olsun ister... Kimi insan
    köpekleri. Kimisi altını,
    kimisi de şanı, şerefi;
    bense bir dostum
    olsun isterim..."
    İnsan
    biriktiren yaratık...
    şan, şöhret biriktiriyor...
    Süper zenginse boğazda villa
    biriktiriyor. Tablo biriktiriyor. Repoda
    para kasalarda naftalin kokulu döviz, antika
    biriktiriyor. Gençse plak, kaset, cd biriktiriyor.
    Yorgun bir ihtiyarsa namaz niyaz biriktiriyor.
    Bazıları da Kuledibi'nde Çukurcuma'ya,
    Üsküdar'da Eskiciler Çarşısı'nda,
    Unkapanı'nda Horhor'a gidip;
    antika lambalar, cam
    şişeler, eski
    koltuklar, tesbihler,
    tombaklar biriktiriyor. Alimse
    kitap biriktiriyor. Cahilse kin
    biriktiriyor. Dost biriktirmeyi içimizde
    kaç kişi deniyor? Evet, kabul ediyorum ,
    insan birçok kişiyle beraber mükemmel
    dost olamaz, tıpkı aynı zamanda birçok
    kişiye aşık olamayacağı gibi...
    Fakat cinnete düştük. Dost
    biriktirmeyi unuttuk.
    İyi halt ettik.

    SEVGİLİ DOSTLARIM:
    NAZİK OLMAK İÇİN,
    BİR GÜLÜMSEME BEKLEMEYİN.

    SEVMEK İÇİN SEVİLMEYİ BEKLEMEYİN.

    BİR ARKADAŞIN DEĞERİNİ ANLAMAK İÇİN,
    YALNIZ KALMAYI BEKLEMEYİN.

    ÇALIŞMAYA BAŞLAMAK İÇİN,
    EN İYİ İŞİ BEKLEMEYÝN.

    ÖĞÜTLERİ HATIRLAMAK İÇİN,
    DÜŞMEYİ BEKLEMEYİN.

    DUA'YA İNANMAK İÇİN,
    ACILARI BEKLEMEYİN

    YARDIM EDEBİLMEK İÇİN,
    ZAMANINIZ OLMASINI BEKLEMEYİN

    ÖZÜR DİLEMEK İÇİN,
    DİĞERİNİN ACI ÇEKMESİNİ BEKLEMEYİN.

    NE DE BARIŞMAK İÇİN, AYRILIĞI BEKLEMEYİN,

    ÇÜNKÜ NE KADAR ZAMANINIZ VAR
    BİLMİYORSUNUZ.....

Sayfa 1/34 12311 ... SonSon

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •