Anket Sonuçlarını Gör: Çayı nasıl içmeyi tercih edersiniz?

Oylayan
4. Bu anket için oy kullanamazsınız
  • Sıcak

    3 75.00%
  • Paşa çayı (soğuk)

    0 0%
  • Açık -C. Süreya -

    1 25.00%
  • Tavşan kanı (demli)

    1 25.00%
  • İnce belli bardakta

    2 50.00%
  • Porselen kupa bardakta

    2 50.00%
  • Sallama

    2 50.00%
  • Demleme

    2 50.00%
  • Şekersiz

    2 50.00%
  • Şekerli

    1 25.00%
  • Süt / limon / bergamut / tomurcuk aromalı

    3 75.00%
  • Diğer (Foruma yazınız)

    0 0%
Multiple Choice Poll.
Sayfa 1/7 123 ... SonSon
Arama sonucu : 52 madde; 1 - 8 arası.

Konu: “Es-sohbetü bilâ çay / Kes semai bilâ ay”

  1. #1
    Duhul
    Jun 2008
    İkamet
    Papatyanın hışırdamadığı, hapşurmadığı, kokmadığı
    Gönderi
    9,983
    Blog Yazıları
    7

    Thumbs up “Es-sohbetü bilâ çay / Kes semai bilâ ay”




    “Es-sohbetü bilâ çay / Kes semai bilâ ay”


    Çaysız bir sohbet,
    Aysız bir gökyüzü gibidir.


    Çay üzerine bir sayfa ayırmak istedim.

    • Şiir
    • Yazı
    • Kitap
    • Müzik
    • Bardak
    • Tarihçe
    • Köken
    • Hazırlanış
    • Sunuş
    • Sağlık
    • Karikatür
    • ...

    paylaşalım!

    02:02

    Son düzenleme : i-ked; 17-07-2014 saat: 10:37.
    ~ O.K.U. ~
    Forum Kuralları

    Hayat bazen çok cimridir.
    İnsanın yeni bir duygu tatmaksızın günler, haftalar, aylar hatta yıllar geçirdiği olur.



  2. #2
    Duhul
    Jun 2008
    İkamet
    Papatyanın hışırdamadığı, hapşurmadığı, kokmadığı
    Gönderi
    9,983
    Blog Yazıları
    7

    Esas

    Doğan HIZLAN'dan...




    Çaysız sohbet aysız gökyüzüne benzer

    Bugün çay üzerine yazılmış kitaplardan söz edeceğim.

    Birçok okurum önyargıyla, daha ilk satırda çay üzerine yeni ne olabilir sorusunu soracaklardır.

    Ben de öyle düşünüyordum ama, okudukça bilgilerimin eksik olduğu, onun değişik tariflerini öğrendikçe, bunları okuduktan sonra, çayda daha seçici olabileceğim, bu bilgileri kullanarak daha iyi çay içebileceğim kanısına vardım.

    Sizi bilmem ama benim için çay saati çok önemlidir, çoğunlukla öğle yemeğini es geçen ya da sadece yarım kupa çorba içen biri için çay saatinin önemini takdir ve tahmin edebilirsiniz. Sevdiğim maddelerin tarihini merak ederim. Nereden gelmiş, nasıl gelişmiş, çeşitleri nelerdir.

    Çok yakın dostlarım vardır özel çay içerler, hele kimileri birkaç çeşit çaydan oluşan kendilerine özgü bir karışım yaparlar.

    Ben limonlu çayı severim, sütlü çayı sevenleri de eleştirmem.

    Çaya övgüler, bir kitapta epeyce sayfa tutar.

    Okakuro Kakuzo, Çay Kitabı'nda onu ne kadar çok övüyor:

    ‘Çay ne şarap kadar kibirli, ne de kahve kadar yapmacıktır.

    Üstelik çayda kakaonun kırıtkanlığından da eser yoktur.'

    İki çay kitabı tanıtacağım yazımda:

    Mustafa Duman'ın Çay Kitabı ile Deniz Gürsoy'un Demlikten Süzülen Kültür: Çay.

    Mehmet Duman, çayın tarihinde, ince belli bardakta ya da fincanda içişimize kadar geçen süredeki bütün işlemleri teker teker anlatıyor.

    Çayların sınıflandırılması sanırım tiryakileri fazlasıyla ilgilendirecektir.

    Bazıları günde elli fincan çayı uygun görürlerken, bazıları da sabah iki akşam bir fincan diyorlar.

    Mustafa Duman kitabının son sayfalarında ressamlarımızın çayla ilgili eserlerine yer vermiş: Hoca Ali Rıza'nın Semaver'i, Şeref Akdik'in Çay Bahçesi, Yalçın Gökçebağ'ın Çay Toplayanlar'ı.

    Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde çay bölümleri, çayın sadece lezzeti değil ekonomisi ile ilgilenenler için de tarihi bilgiler sunuyor. Bugün de yararlanacağımız bilgiler bunlar.

    Benim özellikle üstünde durmak istediğim, okurlara salık vereceğim Türk Edebiyatında Çay başlıklı bölüm.

    Sait Faik Abasıyanık'tan Orhan Kemal'e Ahmet Rasim'den Saláh Birsel'e, Bedri Rahmi Eyuboğlu'dan Behçet Necatigil'e, Ümran Nazif'ten Çetin Altan'a, Attilá İlhan'dan Can Yücel'e, Necip Fazıl Kısakürek'ten Turgut Uyar'a, Sezai Karakoç'tan Yaşar Miraç'a kadar geniş bir listede edebiyatçıların çayla ilgili şiirleri, öyküleri, yazıları yer alıyor.

    Hiç kuşkusuz çayhanelerin, çay bahçelerinin önemini unutmamalı.

    ÜNLÜ ÇAY TİRYAKİLERİ

    Thomas Mann İmparator II. Wilhelm James Boswell Samuel Johnson Sir Harold Cobum Friedrich Nietzsche Henry James Rainer Maria Rilke Franz Schubert François Barecheville Kiri Te Kanawa

    GÜRSOY ÇAYIN FELSEFESİNİ ANLATIYOR

    Demlikten Süzülen Kültür: Çay Deniz Gürsoy /Oğlak Yayınları

    Deniz Gürsoy, okurlarına ilk sayfalarda kitabı için şöyle bir açıklamada bulunuyor:

    ‘Kardeşim ben çay kitabını almışım, ‘kaç cins çay var'ı, ‘nasıl demlenir'i öğrenmek için. ‘Bana ne çayın tarihinden!' diyebilirsiniz. Ben de size ‘haklısınız!' cevabını veririm. Ama devam ederim ve ‘çayın tarihinde felsefe var' derim.'

    Gürsoy, çay falından, en iyi çay bahçelerine kadar gündelik yaşamımızda yararlanacağımız bilgiler veriyor.

    Ünlü çay tiryakilerini merak edersiniz sanırım, kitaptaki listeyi de bölümümüzde okuyacaksınız.

    Gürsoy, çay partilerinden, yoksul evlerde Sait Faik Abasıyanık'ın, Muzaffer Buyrukçu'nun anlattığı çaylardan söz ediyor.

    Deniz Gürsoy'un kitabı, onun eğlenceli üslubunu bilenler için zaten vazgeçilmez olacağı gibi, görsel olarak da desteklenmiş; çayla ilgili, çayın yararları, en iyi çay bahçesi adresleri, en iyi çay cinsleri, dünyadan çeşitli çay tarifleri, çay adetleri gibi çeşitli ve farklı bilgileri de veriyor.

    Bu kitapları okuduktan sonra, çay konusunda daha titiz davranacağınızdan, yeni bireşimler arayacağınızdan kuşkum yok.

    ‘DEMLİKTEN SÜZÜLEN KÜLTÜR: ÇAY'DAN

    ŞU MEŞHUR BEŞ ÇAYI

    18. yüzyılın başlarında İngiltere'de günde yalnızca iki öğün yemek yenirdi: Kahvaltı ve akşam yemeği. Akşam yemeği saati geçen yıllarla beraber öğleden sonra iki-üçten altı-yediye doğru kaydıkça, arada acıkan mideleri bastırmak için küçük bir öğüne ihtiyaç duyulmaya başlandı.

    1830'larda VI. Bedford Düşesi Anna, akşamüzerleri kendisini ‘batmakta olan bir gemi' gibi hissettiğinden bir demlik çay ve yanında hafif bir şeyler atıştırmanın açlığını bastırdığını fark etti ve Belvoir Kalesi'ne davet ettiği konuklarına ‘Beş Çayı' ikram etmeye başladı. Minik pastalar, sandviçler, tatlı çeşitleri ve çay ikram edilen bu davetler öyle tutuldu ki, kısa sürede diğer ev sahibeleri tarafından da benimsenerek ádet halini aldı.

    Beş çayı zaman içinde iki yönde gelişti. ‘Küçük Çay' adı verilen ve akşamüzeri verilen davetler varlıklı kesimde görülüyordu ve temel yiyeceklerden çok, hafif ve damak tadına yönelik ‘gurme' ikramlarını içermekteydi. Burada sunum ve sohbet ön plandaydı. Orta ve aşağı tabakanın rağbet ettiği ‘Büyük Çay' ise gün ortası öğünü niteliği taşımaktaydı ve rosto, patates püresi gibi yemeklerle hazırlanırdı.

    SEMAVER

    Semaver, kültürümüze Rusya'dan girmiştir. Rusya'da Tibet'teki benzerinden esinlenilerek 18. yüzyılın ortalarında ortaya çıkmış olan semaver ‘samo' kendi ve ‘varit' kaynatmak kelimelerinin birleştirilmesiyle oluşturulmuş. Yani ‘kendi kendine kaynatan' anlamında ‘semovar' olmuş. Biz de dilimiz dönmediği için ‘semaver' demişiz.

    DEMLİKTE KALAN ÇAYI ATMAYIN

    Demlikte kalan çayı çoğumuz hiçbir işe yaramadığını düşünerek çöpe atarız. Oysa çeşitli biçimlerde kullanılarak bir iş daha gördürülebilir bu artan çaylara.

    4 Örneğin bazıları posaları süzüp, suyunu sabahları diş fırçalarken ağzını çalkalamak için kullanır.

    4 Çayı, derinizdeki yaraların temizlenmesi ve antibiyotik etki göstermesi için pamukla tatbik ederek kullanabilirsiniz

    4 Cildiniz çok mu yağlı? Banyodan çıkmadan önce son su olarak bir çaydanlık ılık çay ile teninizi ovuşturun, balsam vazifesi görsün.

    4 Saçınız mı mat? Artık değil! Saçınızı şampuanladıktan sonra son su olarak bir çaydanlık ılık çayla durulayın. Bakın saçınız nasıl ışıl ışıl parlıyor.

    4 Buzdolabınız koku mu yapıyor? Demlikte kalmış çay posalarını kurutup bir kap içinde buzdolabının orta rafına yerleştirin, kokudan eser kalmayacaktır.

    ÇAY KİTABI'NDAN

    ÇAY FALI

    Kahve falı kadar yaygın olmasa da özellikle kadınların baktığı çay falı vardır. Çay falı şöyle bakılır; bardağa çay doldurulurken demlikten alınan çay taneleri de bardağa konur veya çay bardağına demlikten dem konurken çay süzgeci kullanılmaz. Çay içildikten sonra çay bardağı ters çevrilir ve çay tabağı üzerine konur. Çay taneleri bardağın dibinde, kenarında gelişigüzel dağılır. Fala bakacak olan kimse bardağı alır ve bu çay tanelerinin dağılışlarına, yerlerine ve özelliklerine göre bazı anlamlar çıkararak falı anlatır.

    ÖNCE ÇAY, SONRA İŞ

    Türkiye'de çay, devlet dairelerinin ve özel işyerlerinin, bürolarının vazgeçilmez içeceğidir. Gazetelerde yazdığına göre, Türkiye'de devlet dairelerinde bilmem kaç bin çaycı çalışırmış. Ya özel işyerleri ve bürolar, fabrikalar... Özellikle bankalarda, büyük bürolarda, atölye ve fabrikalarda günün belli saatlerinde çay molası verilir. Kısa sohbetler eşliğinde çaylar içilir.

    Türkiye'de nereye giderseniz gidin, bir esnafa, bir tamirciye, bir avukat yazıhanesine, bir muhasebeciye... Nereye olursa. Hemen sorulur ve çayınız getirilir. Esnaf çarşılarında, iş hanlarında, esnaflara hizmet eden çay ocakları vardır. Türkiye'de günlük yaşamda çayın önemini bir yabancı gözüyle çok güzel anlatan kısa bir bölümü okuyalım. Washington Times gazetesi yazarlarından Gerald Robins şöyle yazıyor:

    ‘Bugün git, yarın gel mantığıyla davranmayı benimsemiş Türkiye'de, her iş kültürel alışkanlıkların çerçevesinde sonuçlandırılır. Ankara'daki bürokrasiyle tanışanlar bunu çok iyi bilirler. Örneğin başkent Ankara'da Türk tipi bardaklarda sunulan çay ikramından önce hiçbir şey başlamaz. Çayın yanında sigara sunulması, onun ardından dostça ya da filozofça uzun uzun laf edilmesi yerleşik iş kültürünün tarifi olmuştur.'
    ~ O.K.U. ~
    Forum Kuralları

    Hayat bazen çok cimridir.
    İnsanın yeni bir duygu tatmaksızın günler, haftalar, aylar hatta yıllar geçirdiği olur.



  3. #3
    Duhul
    Jun 2008
    İkamet
    Papatyanın hışırdamadığı, hapşurmadığı, kokmadığı
    Gönderi
    9,983
    Blog Yazıları
    7

    Esas Yaman çelişkiler mimarı!

    Hilal GÜNEŞ'ten...


    Sabah kahvaltısı, öğle yemeği, akşam yemeği demeden her fırsatta masalarımızı, sofralarımızı süsleyen, aslında süslemeyen sofralarımızın daimi konuğu olan; manzaranın tadı onsuz asla çıkmayan, sohbetlerin daimi müşterisi, telaffuzu tek kelime ama marifetleri boyundan büyük olan, bizim için sudan sonra gelen en önemli içeceğimizdir. Evet, meşhur içeceğimiz çay olur kendisi.

    Tarihi, kimi verilere göre M.Ö. 2737 yılına dayanır. Efsaneye göre Çin’in ilk imparatorlarından olan Shen Yung çay bitkisinin sıcak suya düşmesini görür, hayran kalır ve böylece başlar çay serüvenimiz. O zamandan bu zamana kadar çok az değişime uğramış. Benliğini unutmaz ama ortama da ayak uydurmasını bilir kendisi.

    Karadenizli olduğumuz için midir bilinmez ama meyve yedikten sonra bile çay içmek isteyen ender bir milletiz. Her yemekten sonra keyif niyetine ince belli bardakta, demli bir çay!

    Offf nasıl da güzel gider ama… Sınıf ayrımı yapmayan en alçakgönüllü içeceğimizdir kendisi. Mahallemizin fakir ama gururlu çocuğu! Bizden biridir, ailemizdendir. Vizyonu, hangi kesimden olursa olsun herkese eşit davranmak olan mangal yürekli delikanlımızdır. Her kesimden insanın masasında görmek mümkündür kendisini. Egoları yoktur, asla! Her girdiği ortama ayak uydurur kendisi. Kimi kristal bardakta, kimi cam bardakta, kimi metal bardakta, kimi plastik, kimileri de fincanda, kimileri kupa dediğimiz büyük bardaklarda içer çayı belki ama, herkes aynı tadı alır, hem de her yudum da...

    Yeri gelir dert ortağı, yeri gelir sırdaş, yeri gelir kutlamaya katılan arkadaş… Kısaca hiç yalnız bırakmayan dost olur bizlere. Ne dertler dinlemiş, ne sırlara ortaklık etmiştir. Söndürsen de demliğin kısık ateşini, tehdit etsen de bununla, asla alamazsın ondan tek bir sır… En iyi dostu çayolanın, başka kimseye ihtiyacı yoktur ki dertli, sıkıntılı olduğu zamanlarda. Kalabalığı daha çok sever belki ama yalnızlara da ondan daha iyi kimse dost bulamaz. Ortada bir kutlama varsa ve sohbet edilecekse çok sever kalabalığı. İster o zaman demlensin, demlik demlik çaylar. Çok kalabalıksak eğer semaverde de olur deriz ama demlik çayının tadı bir başka… Sohbet çaysız sarmaz, hep eksik kalır bir şeyler.

    Bir Arap sözü ‘ es-sohbetü bila çay, kes semai bila ay’ yani “çaysız sohbet, aysız gökyüzüne benzer” der ve çayın bizim için ne kadar değerli olduğunu anlatıverir bir çırpıda. Bilir çünkü çay’lı olan sohbetler daha samimi, daha içtendir diye. Çay içmek için bahaneler çoktur mesela… ‘Abi koy bir bardak çay, efkar dağıtalım.’, ’Abla çay koydum gel, anlatacak çok güzel haberlerim var.’ ya da ‘ Abi ver bir demli çay alsın başımın ağrısını.’ Sonra fark ederiz ki yaman çelişkilerin de mimarıdır kendisi. Kışın içimiz ısınsın diye içeriz çayı, yazın hararetimizi alsın diye… İşin içinde çay içmek olunca bu gibi bahaneler de uzar gider

    Halk çocuğudur dedik ama her yiğidin harcı da değildir onu güzelce demleyebilmek; lakin ustasının elinden demlenmiş çayın tadı da bir başkadır hani. Sabır gerekir öyle alelade olmaz. Formülü basittir belki ama asıl sihir sevgiyi katmakta. Sevgiyle demlenmemiş çaydan tat almak mümkün olmaz zannımca.

    Bir ara sosyeteye uydurmaya çalıştılar delikanlı çayımızı. Demlikte demlemek zor iş deyippoşet çayı çıkardılar başımıza. Demle demlediğin kadar alamazsın o eşsiz demlik çayının tadını. Ne kadar kabullendi millet bilinmez ama doğru yolun herkes farkında. İyi çay demlikte demlenir, bir de sobada demleniyorsa zaten, off tadına doyulmaz.
    İçicisi çok olunca içilme çeşidi de çok oluyor doğal olarak. Kimi süzgeçli sever, kimi çay çöpü üstünde olsun ister. Kimi bol şekerli içer, kimi hiç şeker koymaz. Kimi kıtlama usulü içer, kimi çay kaşığını daldırır şekerliğe ne kadar aldıysa artık kaşık, Allah ne verdiyse. Kimi demli olsun ister hani tavşankanı dediğimiz cinsten, kimi de çok açık içer. Kimi süt karıştırır, kimi tadı keskin olsun diye limonlu içer. Kimi dumanı tütsün ister, kimi soğuk sever… Kim bilir daha kaç çeşit içilme usulü vardır da haberimiz yoktur… Kendisi üç harften ibarettir belki ama marifetleri boyundan çok çok büyüktür.

    En mütevazi ikramdır kendisi. Arkadaşlığın, sohbetin ilk adımıdır çoğu zaman. Davetlerin baş konuğudur. Mağazalarda, iş görüşmelerinde, ziyaretlerde teklif edilen ilk içecektir: ‘Çay almaz mısınız?’… ya da ‘ Oğlum kap bize şuradan iki çay!’ gibi… Pikniğe giderken bile demlikler eksik olmaz yanımızdan. Termos da bir çözümdür ama çay dediğin demlenecek demlikte, pişecek mangal ateşinde. Sonra şöyle bir genel yargı vardır, çayı seven insanın samimiyeti bir başkadır. Zarar gelmez ondan. Sohbeti hoştur, değer bilir. Bu sebeple diğer içecekler dururken çayı tercih eden insana saygı duyulur!

    Trabzon’da adettir her lokantada yemekten sonra çay ikram etmek. Yediği yemeği çayla süsleyip, mutluluğa tam anlamıyla erişmek için, ister, gelsin hemen yemekten sonra çayı. Gittiği diğer şehirlerde arıyor insan bu özelliği. Yemekten sonra çay ikram edilsin diye bekliyor; bekliyor ama kimse oralı olmuyor bile… Sonra utana sıkıla soruyor garsona: ‘Çay ikram etmeyecek misiniz?!’ diye. Garson şaşkın şaşkın bakıyor ‘Bizde çay yok ama isterseniz çay ocağı şuradadır, orada içebilirsiniz’ diye. ‘Ne kadar da tuhaf!’ diye bakıyorsunuz garsona ‘Çay ikram etmeyen lokanta mı olur?’ diye. Aynı şekilde garson da aklından geçiriveriyor ‘Ne tuhaf çay ikram eden lokanta mı olur, çay ocağı mıyız biz’ diye… Önce de söylemiştik, yaman çelişkilerin mimarıdır, iki tarafı da düşünceye sevk eder diye

    Saymakla, yazmakla bitmez marifetleri. İyisi mi fazla uzatmadan bitirmeli hasreti… Buluşmalı artık aşkla demlenmiş, dumanı üstünde nazlı nazlı dans eden, ince belli, az şekerli sevgiliyle… Kokusunu içine çeke çeke, her yudumun tadına vara vara ve bir kez daha Allah’a, bu nimet için de şükür ede ede

    İsmail Abi’nin de dediği gibi, ‘ Erdal Abi çay bana!"

    Bence….

    Hilal GÜNEŞ
    ~ O.K.U. ~
    Forum Kuralları

    Hayat bazen çok cimridir.
    İnsanın yeni bir duygu tatmaksızın günler, haftalar, aylar hatta yıllar geçirdiği olur.



  4. #4
    Duhul
    Jun 2008
    İkamet
    Papatyanın hışırdamadığı, hapşurmadığı, kokmadığı
    Gönderi
    9,983
    Blog Yazıları
    7

    Esas

    Semerkand Dergisi'nden...


    Tamam olan eksiğimiz, yarım kalan uykumuz, tazelenen ömrümüzdür bir bardak çay. Öylesine vefalı bir dosttur ki o, hani kendisinden uzak kalıversek, dünya telaşından unutur gibi olsak, varamayacak olsak yanına, o bulduğu ilk fırsatta kendisini hatırlatır ve çıkar karşımıza.


    Biriniz birkaç yıldız taksın gökyüzüne / biriniz çay hazırlasın”
    (Mevlâna İdris)

    Siz ne zaman fark ettiniz onun ehemmiyetini?

    Lise yıllarında, kalbinizin ritmini yakalamaya çalıştığınız arkadaş ve dost meclislerinde mi, yoksa geçmek bilmeyen saatleri birbirine uladığınız askerlik günlerinde mi? Belki kıramayacağınız birilerinin ısrarı ile dahil olduğunuz bir sohbet meclisinde, belki de sabaha kadar ders çalışmak zorunda kaldığınız uzun bir kış gecesinde… Belki de halen onun sizi götürdüğü diyarların, size açtığı kapıların farkında değilsiniz.

    Hayatımızın kıyısına sessiz sedasız ilişen ve ancak kendisinden uzak düştüğümüzde kıymetini anlayabildiğimiz, tıpkı aşk gibi üç harflik bir kelimedir çay. Ve tıpkı aşk gibi ne vakti vardır bir bardak çayın ne sebebi ne de mevsimi.
    Çay gelir, bütün makamlar, sıfatlar terk eder gider sahibini.
    . . .
    “vadilerden renkli yağmurlar gibi gelir / içtiğimiz çay”
    (Sezai Karakoç)

    Günler çay dolu bardaklarla kovalar birbirini, mevsimler çay dolu bardaklarla döner durur.
    İlkbaharda güneşin ışıkları çiçeklerin yapraklarında nasıl kendi rengini bulursa, çay bardağının yüzünde dahi bambaşka bir ışıltıya dönüşür. Çay değil de bir yudum sabah aydınlığı, bahar tazeliğidir ruha dolan çay dolu bardaklardan. Ümit ve şükür çayın üzerinde buğudur, usul usul çayın ve ümidin sahibine yükselir.

    Güneşin kavurduğu, sineklerin dahi kanatlarının kımıldamadığı yaz öğlelerinde buzlu suların, soğuk meşrubatların veremediği serinliğe bir bardak sıcak çayın araladığı kapıdan ulaşılır. Çay öyle bir kapıdır ki önünde durduğunuz vakte göre kâh serinliğe açılır kâh sıcacık iklimlere.

    Mevsim sonbaharsa şayet, güneşin solgun yüzü düşer çay dolu bardaklar üzerine. İçtiğiniz çay ne kadar sıcak olursa olsun, uçuşan sarı yapraklar, yağmur çağıran bulutlar her yudumda faniliğin tadını bırakır damağınızda.
    . . .
    “Biraz çay soğuklarda / Ne kadar acı şu dünya”
    (Behçet Necatigil)

    Çayın ekmek kadar değerli, su kadar aziz olduğunu çoğunuz erkenden havanın karardığı uzun kış gecelerinde tecrübe etmişsinizdir. Ki o gecelerde çaydan bahanelerle yakın uzak cümle dostların kapıları çalınır, sohbet meclisleri kurulur. Bulutlar yaklaşır yeryüzüne sırf bu sohbetlerden nasibini almak için. Dağlara taşlara sükutun gölgesi düşer, ırmaklar durgunlaşır. Çaydan söze, sözden kalbe ince ince dokunur nakışları hikmetin, hakikatin.

    Saatler, takvimler hükmünü yitirir, zaman unutulur, dünya durur çayın sonsuz ırmaklardan bardaklarla doldurulduğu sohbetlerde.

    Çayın demini alması ne birkaç dakikalıktır ne birkaç saatlik… Çay asırdan asıra, diyardan diyara dolaşırken hem süzülür hem alır demini, rengini. Ondan uzak duranlar, farkında olmasalar da telafisi nâmümkün bir ziyanın içindedirler.
    . . .
    “ama bu kente gelirsen unutma beni ara, / sana bir çay ve temiz yaralar ısmarlarım”
    (Osman Konuk)

    Dostlarla bir bardak çay içebilmek hatırına köylerin, kasabaların, şehirlerin gerilerde bırakıldığı da olur, otobüslerin, trenlerin kaçırıldığı da. Uykusuz ve uzun kış gecelerinin kâh mihmanı kâh mihmandarıdır çay dolu bardak. Onunla ısınır soğuk odalar, muhabbetler renklenir, dostluklar tazelenir. Dostluklar, muhabbetler gibi yalnızlıklar da onunla büyür kalbin en kuytu kenarında.

    Bazen yağmurun, bazen usul usul başlayan karın tam ortasında düşer aklınıza onun yokluğu bir kıymık gibi. Gecenin en karanlık yerinde kendine çağırdığı da olur, ilk ışıklarıyla da sabahın sizi uyandırdığı da.

    Çay hem ümittir hem hüzün hem gurbettir hem sıla. Ressam için adı konulmamış bir renktir çay, şair için sessiz bir mısra.
    Günün hangi vakti olursa olsun, bazen her yudum başka bir şükre dönüşür dudaklarınızda. Bardak parmaklarınızın arasında camdan bir tespih gibi dolaşır. Uzar gider göğe doğru bardağınızın üzerinden harfler, şekiller. Bir çocuk masumiyeti gelir, misafir olur yüzünüze.
    . . .
    “Es-sohbetü bilâ çay / Ke’s-semai bilâ ay”
    (Çaysız sohbet, aysız gökyüzüne benzer.)

    Çay olmadan bardağın bir mana ifade etmemesi gibi, bardak olmadan da çay bir mana ifade etmez. Masalar, ocaklar, mekânlar ya onunla değer bulur ya da değerine değer katar.

    Yeryüzünün en bahtiyar bardağıdır çay dolu bardak. Zira bardağın yüzünü yalnızlığın, sevdanın, gurbetin rengine bezeyen yalnızca çaydır. Sihirli bir küreye benzer çay dolu bardak çoğu zaman. İçinde geçmişin karanlık dağları, geleceğin aydınlık ovaları ve koyu bir kalemle yazılmış kaderin harfleri dalgalanır durur. Onun misafir olduğu masadan tıpkı kırgınlıklar, kızgınlıklar gibi ağrılar, acıların dahi uzaklaştığı olur. Abartı değildir onunla şifa bulması bazı dertlerin.
    . . .
    “çay içiyoruz / mutlu bir sessizlik içinde” (Cevat Çapan)

    Tamam olan eksiğimiz, yarım kalan uykumuz, tazelenen ömrümüzdür bir bardak çay.
    Öylesine vefalı bir dosttur ki o, hani uzak kalıversek kendisinden, unutur gibi olsak dünya telaşından, varamayacak olsak yanına, o bulduğu ilk fırsatta hatırlatır kendisini ve çıkar karşımıza. En zor, dar vakitlerde dahi bir yolunu bulup ulaşır bize. Ne kendisini tatsız bulup da şeker katanlara darılır, ne içine karanfil, tarçın atanlara. Ne yanına limon koyanlara küser ne de plastik, kâğıt bardaklarla sunanlara. Şehirlerarası otobüs yolculuklarında, terminallerde, istasyonlarda, uğultulu okul kantinlerinde, boğucu hastane koridorlarında, bir çay bahçesinde, kahvehanede bekleyişin karanlık duvarları onunla yıkılır, onun buğusuyla uçar gider başımızın telaşı, gönlümüzün darlığı. Onunla demlenir dünya, demlenir hayat.
    Onun buğusuyla ulaşır göklere ahımız.

    Bir bardak çayın kadrini, değerini bilmeyenler sohbetin, muhabbetin, dostun kadrini kıymetini de bilmez. Dönen çay bardaklarının sesleriyle süslenmeyen meclislerde dostluğun, yârin, yâranın izlerini aramak nafiledir.

    Nerede kiminle hangi mevsimde, vakitte içiliyor olursa olsun, çay her meclisin öznesi, iyiliğin, sadeliğin hayatın resmidir.
    Hayatımızın kıyısına sessiz sedasız ilişen ve ancak kendisinden uzak düştüğümüzde kıymetini anlayabildiğimiz, tıpkı aşk gibi üç harflik bir kelimedir çay ve tıpkı aşk gibi ne vakti vardır bir bardak çayın ne sebebi ne de mevsimi.
    ~ O.K.U. ~
    Forum Kuralları

    Hayat bazen çok cimridir.
    İnsanın yeni bir duygu tatmaksızın günler, haftalar, aylar hatta yıllar geçirdiği olur.



  5. #5
    Duhul
    Jun 2008
    İkamet
    Papatyanın hışırdamadığı, hapşurmadığı, kokmadığı
    Gönderi
    9,983
    Blog Yazıları
    7

    Esas

    Türkçay'dan



    İlk çay biraz keyif, biraz da tıbbi nedenlerle içilmiş,çay içerek zihni uyanık tutmak, binbir derde deva özelliklerinden yararlanmak hep söz konusu edile gelmiş. İşin güzel ve şaşırtıcı yanı ise, çayın sıcak bir içecek olmanın ötesine geçmesiyle başlıyor.

    Önce Çinliler, daha sonra çayı onlardan altıncı yüzyılın sonuna doğru aldıkları söylenen Japonlar, kendi dini ritüellerine ve eskiden beri törensel olan yemek adabına uygun düşen bir çay içme töresini geliştirmişler. Dünya üzerinde milyonlarca kişi gün boyu çay içerken bunu sıradan bir iş gibi yaparken, Japonlar ve Çinliler, buna derin bir anlam yüklüyor.

    Avrupa'da 17. yüzyıldan beri bir keyif maddesi olarak bilinen çay, 19.yüzyılda tüm Kuzey Denizi civarında, bir halk içeceği haline gelmiştir. Tüm dünyada, toplumsal yaşamda oldukça önemli bir yer tutan çayı, hintliler süt ve şekerle, Kuzey Afrikalılar yeşil çayı taze nane ile lezzetlendirirler. Çay kültürü her ülkede farklı yorumlanmaktadır.

    Çin
    Çay, içecek sayılmadan önce uzun zaman ilaç olarak kullanıldı. Çin'de ilaç dışında içecek olarak kullanılmaya başlandığı ilk dönemler 4. ve 5. yüzyıl olmuştur. O zamanki çay çayın hazırlanmasına baktığımızda büyük farklılıklar olduğunu görmekteyiz:

    Yapraklar buhardan geçirilip, havanda ezildikten sonra bir kapta toplanır. İçine pirinç, zencefil, tuz, portakal kabuğu, baharat, süt ve isteğe göre soğan katılıp kaynatılır.' Günümüzde bu adet Tibetliler ve bazı Moğol kabilelerinde devam etmektedir.

    8. yüzyıl kaynaklarında Çinlilerin iyi bir çay yaprağını şöyle tanımladıklarını görmekteyiz:
    'Tatar atlılarının çizmeleri gibi kara, güçlü bir öküzün boynuzları gibi kıvrımlı, tatlı bir meltemin dokunduğu göl kadar parlak'
    Çinlilere göre çay, küçük fincanda soğumadan içilmeli ve hemen yenilenmelidir. Hem rahatça içebilmek, hem de içerken içtiği çayı görerek manevi bir haza kavuşmak için fincanların geniş ağızlı olanları tercih edilir.

    Aynı yaprağı defalarca demleme olayı Çin'de yaygın olup, bunu bir sanata dönüştürmüşlerdir.

    Japonya
    Çay, birçok diğer şey gibi Çin'den Japonya'ya taşınmış ama Japonlar çay tarihini daha iyi belgelemiş, törenselliği derinleştirmiş ve onu da törensel yemek kültürlerine uygun olarak kendilerine has bir çay içme töresi haline getirmişlerdir.

    Taoculuk, Budizm ve Zen'in felsefi, dini dünya anlayışıyla sıkı bir ilişki içinde olan Japon çay töresinin başka bir eşi yoktur. Haz almaya değil, iç dünyaya ilişkin bir ritüel olan Japon çay töresinde, Katolik ayinlerinde İsa'nın kanını simgeleyen şaraptan daha önemli bir yeri vardır. Özel çay evlerinde gerçekleştirilen bu törenin öncelikli görevi, konukları en uygun ve en zarif bir biçimde ağırlamaktır.

    Mükemmel bir çay hazırlamak için tek bir yol yoktur. Bir sanat eseri olarak çay, en ince niteliklerini ustasının elinde gösterir. İyi ya da kötü resim olduğu gibi iyi ya da kötü çay da vardır. Dünya da en kötü üç şeyden biri kötü hazırlanarak mahvolan mükemmel bir çaydır.

    Japonlar çaya bir sanat olarak bakarlar. Diğer sanatlarda olduğu gibi çay sanatının da dönemleri ve ekolleri olmuştur. Kaynatma, Çırpma ve Demleme olmak üzere başlıca üç dönemden söz edilebilir. Günümüzde son ekolün ağırlığı hissedilmektedir.

    Günlük kullanımda demli çay kullanılmakla beraber, çırpma metodu ile hazırlanan toz çay her zaman çayların efendisi olarak kabul edilir.

    İngiltere
    Çayla 17.yüzyılın sonunda sömürgesi Hindistan vasıtasıyla tanışan İngilizler zamanla çayı yaşamlarının ayrılmaz bir parçası haline getirdiler. Çayın ilk başlarda pahalı olması, yaygın bir içecek olmasını engelledi. Bu da çayı üst düzey toplantılara özgü bir şölen, prenslere ve asillere ayrılmış bir hediye haline getirdi.

    İngilizler, Eraly Grey çayını tecih ederler. Bu yoğun kokulu çay, bergamut esansı ile harmanlanarak hazırlanmaktadır. Bugün İngiltere de çat kapı gelen birine konukseverliğin işareti olarak bir fincan çay sunulur. İkindi vakti olan 'Beş Çayı' olarak adlandırılıp, Dünya'ya da armağan edilen küçük çay daveti, dostların bir araya gelmesi için düşünülmüş olup, Kral Edward döneminden beri devam etmektedir.

    Bu arada İngiltere Kraliçesi'nin çayının suyunu bütün gezilerinde yanında taşıdığını biliyor muydunuz?

    Rusya
    Rusya'da her öğün çay içilmesi bir gelenektir. Ruslar çaylarını semaverde demlerler, beyazlatılmamış şeker ve limon suyu ilave ederek içerler. Gerçek bir çay tiryakisi Rus çayına şeker atmaz, şekeri ağzına alarak çayını içer. Eski kültürü yaşatanlar arasında, çaya şeker yerine bir çay kaşığı kaymak koyanların yanısıra, Anadolu'nun kimi yörelerinde olduğu gibi ve çayı bazen bardak altlığına dökerek içenlerde bulunmaktadır.

    Çay, konuklara yanında marmelat ile sunulur. Konuk, daha fazla çay gelmesini önlemek için bardağın altlığı bardağın üstüne konulur.

    Fransa
    Fransız entelektüellerinin özel bir çay sevgisi vardır. Yaygın çay salonlarının yanısıra, romantik isimlerin takıldıkları çeşitli çayların satıldığı küçük çay dükkanı zincirleri vardır.

    Fransız kültüründe çay, uzun süre demlenmeden, ince porselen bir fincanda ikram edilir. Hafif içimli bir çayın yanında küçük bir çikolata, krokan veya pralin ikram edilir.

    Moğolistan
    Moğolların çay içme biçimleri ise inanılır gibi değil. Çaya biraz yağ, bir tutam tuz, biraz un ya da darı ekliyorlar. Hadi bu neyse, ama ya kuzu etli çaya ne dersiniz? Dilim dilim edilip bir hafta açık havada kurutulmuş kuzu etini çayın içine atıp içerek, soğuk iklim koşullarına ve göçebe hayata karşı güç ve enerji kazanıyorlar.

    Türkiye
    5000 yıllık tarihe sahip çay her ne kadar Türklerin yaşamına geç girmişse de temiz girmiş. Gün boyunca çay içmemizin yanı sıra, kendimize özgü demleme usulü, ince belli cam bardaklar, kıtlama çay gibi katkılarımızla çayın kültür tarihine eklediklerimiz gözardı edilemez. Bunlardan ilki, iyi bir çay demlemenin olmazsa olmaz kurallarından biri olan demliğin sıcak olması şartını, demliği çaydanlığın üstüne oturtularak, ustaca ve güzelce çözümlememizdir.

    Buna karşın; çayın acıyıp tadının bozulmasını önlemek için; demledikten sonra, çayı süzdürüp başka bir demliğe boşaltmıyoruz o da işin ayrı bir yanı.

    Peki Türk çay kültüründe olmayan; Amerikan icadı poşet çay, çay topları ve ağları, fazla aromalı çaylar, çaya çok süt ve limon koymak, çayı metal demlikte demlemek yani çaya karşı özensiz davranmak.

    Türkler, Anadolu'ya gelmeden öncede çayı bilmelerine karşın; çayın Türkiye'ye gelmesi ancak birkaç yüz yıl önceye dayanmaktadır. Çay içiminin Anadolu'da yaygınlaşması 19. yüzyıldan itibaren olmuştur. Türklerde çayın yaygınlaşmasına ilişkin şöyle bir hikaye anlatılır:

    Hoca Ahmet Yesevi bir gün Hıtay sınırında Türkistan karyelerinden birine misafir olur. O gün hava çok sıcak olduğu için çok yorulmuştur. Evine misafir olduğu Türkmenin komşusunun zevcesi doğum yapmak üzeredir. Türkmen, Hoca Ahmet Yesevi'den dua ister, Ahmet Yesevi de dua eder. Allah'ın izniyle Türkmenin isteği hemen olur. Türkmen bu duruma çok memnun olur. O yörenin önemli bir ikramı olan çay kaynatıp getirir. Hoca Ahmet Yesevi çayı sıcak sıcak içince terler ve yorgunluğu gider. Sonra, "Bu şifalı bir şey imiş, hastalarınıza bundan içirin ki şifa bulsunlar. Allah kıyamete kadar buna revaç versin" diye dua etmiştir. İşte çay bundan sonra bütün Türkler arasında kullanılmaya başlamış ve şifa verici bir içecek olmuştur.

    Halk kültürü ve etnografyasında çay önemli bir yer tutar. Çay bugün sosyal hayatımızda yerini dolduramayacak derecede sağlamlaştırmış, onun etrafında oluşan kültürüyle birlikte yaşamaktadır.

    Sabah kahvaltısından gecenin geç saatlerine kadar hayatımızın içinde bulunan çay, değişik kültürel değerlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

    Çayla ilgili; tekerlemeler, bilmeceler, mani ve türküler, ilahiler, efsaneler, fıkralar, gelenek ve görenekler başlı başına kültürel değerlerdir. Hatta, çay kelimesi Çince olduğu halde, sözlüklerde ve deyimlerde yerini bulmuş geniş bir kelime ve deyim sayısına ulaşmıştır. Çay, Çay Bahçesi, Çay Bardağı, Çay Demlemek, Çay Fincanı, Çay Fidanı, Çay Fidesi, Çay Kaşığı, Çay Takımı, Çay Vermek, Çay Molası, Çaycı, Çaycılık, Çaydanlık, Çay Parası, Çayevi, Çaygiller, Çayhane, Çay Kazanı gibi kelimelerin yanında; Tavşan Kanı Çay, Çay İçmek, Kıtlama Çay, Çayı Höpürdetmek, Çay İkram Etmek, Paşa Çayı gibi deyimlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

    Yetiştirilmesinden, hazırlanıp tüketilmesine varana kadar olan çay kültürü, bir çay etnografyasını da ortaya çıkarmıştır. Çay kesilmesine yarayan makaslar, sepetler, kutular, demlikler, semaverler, çay kazanları, bardaklar, fincanlar, kaşıklar, tepsiler vb. hepsi çay kültürünün etrafında oluşan etnografik maddelerdir.


    Bunlardan en önemlisi, çayın kendisinden ayırd edemeyeceğimiz semaver kültürüdür. Semaver 19. yüzyıldan itibaren Ortaasya'da yaygın olarak kullanılmaya başlanılmıştır. Ahmet Yesevi'den gelen mirasla çayın şifalı olduğuna inanıldığı gibi, semaverin de şifa dağıtıcısı olduğuna inanılır hale gelmiştir. İnsanlara bir hayat, muhabbet verici, dertlere deva olarak görülür. Semaverin şifa dağıttığına o kadar inanılırdı ki hamam çıkışında ve mevlitlerde insanları rahatlatmak için semaver kaynatılır ve çay içilirdi. Semaver edebiyatımızda da başlı başına bir yer tutmaktadır. Semaver şifahaneye benzetilmiştir.


    Daha düne kadar yurdumun kahve ve çay bahçeleri "cafe"lere özenerek cam bardağı ortadan kaldırmış, porselen ya da cam fincanlarda servis yapmaya başlamıştı. Bir de tabii poşet çay girdi ki yaşamımıza, "cafe"lerin dışında kimi evlerde de yüz yıllık çay demleme usullerimiz hemen rafa kaldırıp demlik poşeti çaylar fincanda sunulmaya başlandı. Allah'tan şimdilerde, turistlere porselen/seramik fincanda poşet çay sunmanın pek de zekice bir şey olmadığı kavranmaya başlandı. Bunda "Yunanlılar ince belli cam bardakta çay veriyormuş" haberinin etkisi oldu mu bilmiyorum ama son zamanlarda, "cafe"lerden başlayarak, çay bahçelerinde de çay severlerin ısrarı üzerine ideal boyutta olmasa da cam bardaklar kullanılmaya başlandı. Hani şu nedense "Ajda Pekkan bardağı" denen iri bardaklar. Ama gerçek çay severlerin gönlünde yatan küçük, ince belli bardaklar tabii ki.

    Gün boyunca çay içmemizin yanı sıra, kendimize özgü demleme usulü, ince belli cam bardaklar, kıtlama çay gibi katkılarımızla çayın kültür tarihine eklediklerimiz yadsınamaz, hele türkülerimize, ilahilerimize, manilerimize de girdiği hatırlanırsa...


    İlahiler

    Gül bülbülü çok sever
    Daima Hakk'ı över
    Çayı koyu demleyin
    Şeyhim çayı çok sever

    Gül bülbülsüz açılmaz
    Çay lüzumsuz içilmez
    Nakşiler, Kadiriler
    Sohbetinden geçilmez

    Çayın rengi güldendir
    Doldurması sizdendir
    İçin aşıklar için
    Çay sahibi bizdendir

    Saadet Hocazade Semaveri yakınız
    Hemen kalbe bakınız
    Kalbe kandil takınız
    Bu sohbetin içinde

    Verin çayı içelim
    Bu alemden göçelim
    Hak batılı seçelim
    Bu sohbetin içinde

    Bunda çayı içtiler
    Bu cihandan geçtiler
    Kanatlanıp uçtular
    Bu sohbetin içinde

    Osmnacıklı Aşık Ali Kimselerin aklı ermez
    Çay sohbeti hikmetine
    Çünkü ezelden uğramış
    Mürşidinin ülfetine

    Lezzeti cennet şarabı
    Şad eder içen harabı
    Gönülde hikmet kitabı
    Dolar bu çay sohbetine

    Lezzetini içen bilir
    Dü cihandan geçen bilir
    Türlü mercan saçan bilir
    Gelin bu çay sohbetine

    Çoban Semaveri alıştırın
    Maşa ile karıştırın
    Aşıkları kavuşturun
    Yan semaver dön semaver
    Daim Allah der semaver

    Semaveri koydum taşa
    Taş yarıldı baştan başa
    Yaşa şeyhim sen çok yaşa
    Yan semaver dön semaver
    Sende bir hal semaver

    Semaverin musluğu var
    Çoban gibi ıslığı var
    Şeyhim ile dostluğu var
    Hüner sende can semaver
    Sende bir hal var semaver
    Çayın dirhemi bin altın
    Ben şeyhimden aldım satın
    İçtim çayı oldum meftun
    Yan semaver dön semaver
    Kayna yan da çoş semaver

    Semaverin kulpu aldan
    Getir sağdan götür soldan
    İhvan çıkmaz doğru yoldan
    Yan semaver dön semaver
    Sende bir hal var semaver

    Semaverin altı çiçek
    Getirin çayları içek
    Çaysız meclislerden geçek
    Yan semaver dön semaver
    Daim Allah der semaver

    Maniler
    Yağmur yağar islanir
    Çay fidaninin dibi
    Anan seni sevmeyi
    Benim sevdiğim gibi

    Çayin yapraği yeşil
    Döşür Fadime döşür
    Bu akşam geleceğim
    Şekerli kahve pişir
    Giderdi Şam'a şarka
    İrize'nin ketani
    Şimdi cana can katar
    Çayinin bir fincani

    Rize bağluklarinda
    Pembe güller açayi
    Gel gidelim Rize'ye
    İçelim Rize çayi
    Kiz idin oldun kadin
    Hiç eksilmedi tadin
    Çay filizi kirmaya
    Olayim mi irgadin

    Rize cüzel memleket
    Çay kokayi gül gibi
    Rize'ye doymak olmaz
    Parlayi yulduz gibi
    Çayimin bak demine
    Bem gelemem yemine
    Köyümün güzel kizi
    Bir anilir Emine

    Şekere olmaz bahane
    Safalar bahş eder4 cana
    Çay şerbeti de naziktir
    Şifalar hasta insana
    Samavarı kaynatan
    Üstte çaynık oynatan
    Eyil öpem yüzünden
    Kaş alttan göz oynatan


    Şiir

    - OĞUL - Posoflu Aşik Zülali

    Şekerim kalmadi kahvem tükendi
    Bilmem gidem hangi attara oğul
    Takatim kesildi gönlüm bulandi
    Cebimde de yoktur on para oğul Bir gün çay içmezsem tutar isitma
    Hem de bana dersin doktora gitme
    Takdirin bu diye iftira etme
    Tedbirime ara bir çare oğul Fakirler bağinda baykuşlar öter
    Bu nasil zamandir gün günden beter
    Billurlar fincanlar yüzüstü yatar
    Çay takimi oldu kapkara oğul Der Zülâlî tiryakilik bilindi
    Gözlerimin işiklari silindi
    Bu sebepten semaverim delindi
    Kaynadi döndü pinara oğul

    Tekerlemeler
    Çay çikti kirka
    İçeriz korka korka
    çay çikti yüce dağ başina
    Demliği getir karşima
    Üç gündür içmemişem
    Doldur bir tane
    Aklim gelsin başima

    Çokti mi beşe
    Sür on beşe
    Olsun yirmi
    Versin neşe
    Kirmam seni
    Doldur neyse


    Es-sohbet-ü bilâ çay
    Kes semai bilâ ay
    (Çaysiz bir sohbet
    Aysiz bir gökyüzü gibidir)


    Çay kadehte dide efruz olmali
    Lebriz-i lebreng ü lebsuz olmali
    (Çay dudak renginde, dudak sicakliğinda ve
    dudak tadinda olmali)

    Ehl-i keyif olana
    Üçtür çada kaide
    derde derman sorana
    Dördü beşi faide
    Gönül ne çay ister ne çayhane
    Gönül sohbet ister çay da bahane



    Çayi icat etti bir pir
    Sabaha iki akşama bir Çayin üçü adettir
    Dördü sihhattir
    Çikti beşe, vur onbeşe
    Çikti yüze düştü düze
    Çay nedir, say nedir
    Dök uşağum bir daha

    -Ofli çay içersun?
    -Pek severum oni
    -Ama on paradir
    -Ya yitir oni

    Türküler

    Rize cüzel memleket
    Çay kokayi gül gibi
    Rize'ye doymak olmaz
    Parlayi yulduz gibi

    Yekün Rize dağlari
    Verilmiş çay güline
    Çay fidanlari benzer
    Esmer güzellerine

    Trabzon fundukluklar
    Pazar'da elmaluklar
    Gelin gibi Rize'yi
    Süsler portakalluklar
    Yapilacak dediler
    Rize çay fabrikasi
    Rize'ye layik olur
    Bu işun yapilmasi

    Yeşil Rize'nun yüzi
    Bakar Karadeniz'e
    Ne eksak biçemezuk
    Güzel Türkiye'muze

    Hey gidi güzel Rize
    Parlayisun gün gece
    Yeşillukler altinda
    Hasan çalar kemençe (14)
    Kimin ağriyir cani çay
    Okşayipti mercani çay
    Min bir derdin dermani
    Çay, çay, çay
    Tüm dertlerin dermani
    Çay, çay, çay

    Armudi istikanda çay
    Üreğimiz yananda çay
    Yaranlisan dağlisan
    Çay, çay, çay
    Etirlisen bağlisan
    Çay, çay, çay Her kime gelse konak çay
    Lazim değil soruşmak çay
    Geler yemekten kabak
    Çay, çay, çay
    Versin yemeşten kabak
    Çay, çay, çay


    Kişin karli çağinda çay
    Yayda gün kabağinda çay
    Gelsinler sorağinda
    Çay, çay, çay
    Gezir her dudağinda
    Çay, çay, çay A gülim heyyyy!
    Adin gezir elleri çay
    Kimin yoksa heberi çay
    Okşayipti mehmeli
    Çay, çay, çay
    Bolca isin demleri
    Çay, çay, çay

    Üreğim çay, çay, çay
    Etirim çay, çay, çay
    Mehmedim çay, çay, çay
    Gözelim çay, çay, çay

    Çay Destanı
    Biraz da anlatayım
    Başıma gelenleri
    Bu yaz çay güldürecek
    Bizim Rizelileri

    Gelirimiz bu çaydı
    Zata evvelden beri
    Arka isti yatayi
    Fabrika işçileri

    Çay kesmek bir iş değil
    Muhim olan satması
    Nerden çıktı ortaya
    Bu kontanjan davası


    Kimun aklina geldi
    Bu Allah'ın belasi
    Hiç hoşuma gitmeyi
    Ekisperin havasi Ekisper bakti çaya
    Ben de yaktim sigara
    dedi çayin bozuktur
    Bunu bi temiz ara

    Her sene iyi idi
    Şu Rize'nin havasi
    Bu yaz güneş görmedi
    Soğuk geçti burasi
    Yağmur çamur çalişir
    Zengini fukarasi
    Cebumuze girmedi
    Mübarek çay parasi

    Aradim iki saat
    Gine temiz olmadi
    Dedim ulan yazici
    Sana akil kalmadi
    Benim darlandiğimi
    Ekisper da anladi
    Çayi koydu kantara
    Baktilar bir deftere

    Dediler bir kilo fazla
    Al koy oni bir yere
    Zaten kafam dumanli
    Döktüm oni dereye

    Kemenceci Hasan Yazıcı

    Ya Erzurumlu'ya ne demeli
    Çay'dan bahsedilirde Erzurumlu'dan bahsedilmez mi? Çayi Rizeliler yetiştirir. Ama çayi da Erzurumlular içer. Erzurum'da çay bir başka içilir. Herkes çay içer ama Erzurumlu bir başka çay içer. İçer içer de... neler der neler... Şair, İhsan Coşkun Atilcan'i dinliyoruz. 13)


    Çayname 1
    Akar gider Akpinar’in sulari,
    Yazicisi daha birçok pinari,
    Tabakhane, cennet çeşme sulari,
    İçmezler de ‘İlle olsun taze çay’
    2
    Dilde destan kişlari ve Barlari
    Yaylasinda kisraklari, taylari
    Sularinda nefis olur çaylari
    Dadaşlarin tutkusudur burda çay 3
    Erzurum’un mutfaklari düzenli,
    Biçim biçim semaverle bezeli,
    Eksik olmaz sofrasinda ezeli,
    Lavaş ekmek, civil peynir, demli çay
    4
    Ufak ufak kirilmakta şekerler
    Dil üstünde kitlamasin içerler
    Limon, çayin namusunu lekeler
    Bakiresi bir bardakta sade çay

    5
    Bir tarafta tarla çayir biçilir
    Bir tarafta buğday saman seçilir
    Şeker yoksa zarari yok içilir
    Kişmiş ile, temas ile orda çay
    5
    Manti ile turşu yedim yanmişam
    Otuz içtim, şimdi ancak kanmişam
    Semaverler sira sira dizili
    Demlikler nakiş nakiş yazili.

    Erzurumlu ve Çay
    Yaptiğimiz yöreyle ilgili toplamalarda, 1895 yilindaki kolera salgininda bölgenin vali paşasinin insanlara, şehrin kavşak noktalarina koydurduğu dev kazanlarda kaynattiği dev kazanlarda demlettiği çayi içirdiğini kaydetmişiz. Kolera savaşinda, hele ilaçlarin olmadiği devirlerde tek çare mikroplari öldürerek insanlarin hastalanmalarini önleyebilmekteydi.

    Böylece hastalikla başa çikabilmişler. Sonra çay içme bir alişkanlik olmuş bu şehirde. Sebze meyve de olmadiğindan vücudun su ihtiyaci çayla karşilanmiş. Demiryolu gelip, üretim merkezleri yakinlaşinca çayin önemi azalmiş ister istemez.
    Çayin kültür tarihini yazanlar ne yazik ki Erzurum'daki çay adetlerinden bahsetmiyorlar. Erzurum'da yaşayan insanlar yaziyor mu ki bu konulari?

    Eski devirlerde bir kantariye mağazasinda şunlar bulunurdu: şeker, çay, kahve, sigara, kibrit, sabun, tarçin, havlucan, kara ve kirmizi biber, baharat, kova ve inşaat malzemesi. O zamanlarda Erzurum'da kantariye üzerine iş yapan kuvvetli müesseseler mevcuttu. Nemlizadeler, Rum Kabayanidi gibi koskaca birer hani işgal ederek kantariye ticareti yapan büyük tüccarlar dahi bulunmakta idi. Erzurum'un ithal ettiği şeker; büyük miktarlara baliğ olur, şekr nakliyati deve, at, mekkareleri, çift atli, dört atli arabalarla yapilirdi. Van, hakkari, Bitlis, Muş gibi vilayetlerin şeker ihtiyaci, Erzurum'dan gönderilen ikiyüz, üçyüz çuvallik partilerle temin olunurdu.


    Şeker ithalati hassaten Fransa'dan ve bir miktar da Rusya'dan yapilirdi. Rusya'dan gelen mallar arasinda semaver de sayilmaktadir. 1914 senesinden evvelki ithalat: Trabzon iskelesine transit çikartilan ithal mallari: Şeker, çay... İstanbul'dan mübayaa edilen ... şeker, çay, kahve... Rusya'dan Kötek kapisi tarikiyle ithal olunan ... semaver...... bir kisim sahil halki da at ve katirlari vasitasiyla Erzurum'un tütün, şeker, çay... gibi mübrem ihtiyaçlarini karşilamişlardir. Ruslar ile yapilan ticari anlaşmada Erzurum tüccarlari Ruslarin Erzurum'daki mümessiliolan Zorkorstorg şirketiyle anlaşmalar yapmişlardir. Ruslara canli hayvan ve hayvan mahsülleri satarak onlardan şeker, tuhafiye ve manifatura almişlardir. Komşu vilayetlerin ticaret adamlari ... kantariye... ihtiyaçlarini Erzurum'dan karşilarlardi. Kantariyecilerin büyük çoğunluğu Kongre Caddesi ve Hacilar Hani civarinda yerleşmişlerdi.


    Nasil bağlayalim bunu? Rize'de üretilen, siyah Doğu Karadeniz çayindan bahsediyoruz. Yaylalardan, kartal yuvasi benzeri yerlerden aşaği bakarsin, islanmakta olan çay bahçelerini görürsün. Hani oralar yurdumuzun yağmur turizmi bölgeleridir.

    "... bu havali ahalisi çay istimaline be-gayet mümhemikdirler. Zengin fukara her kim olursa olsun umumiyet üzre sabahları hanelerinde çay istimal ettikleri gibi; kıraathanelerde kahveden fazla çay sarfiyatı vuku buluyor. Arabacılar, kiracılar yollarda konak mahallerde rençberler dahi hanelerinden ma'ada tarlalarda, harmanlarda tedarik ettikleri teneke semaverler ile çay kullanırlar. Bu havalide çay otuz 30) seneden beri taammün etmiştir. Bir iki seneden beri darçın menku'u çay makamında istimale başlamış ise de adem-i taammümü hakkında verilen müzekkere-i acizanem üzerine bir dereceye kadar önü alınmaktadır. Dr.Şerif Soylu: Erzurum Sıhhi Cografya Kitabı, 1913,"
    ~ O.K.U. ~
    Forum Kuralları

    Hayat bazen çok cimridir.
    İnsanın yeni bir duygu tatmaksızın günler, haftalar, aylar hatta yıllar geçirdiği olur.



  6. #6
    Duhul
    Jun 2008
    İkamet
    Papatyanın hışırdamadığı, hapşurmadığı, kokmadığı
    Gönderi
    9,983
    Blog Yazıları
    7

    Esas

    Bir blog sayfasından...

    Vakti vardır...
    Ve can çeker.
    Ama berrak ve demli bir çaydan daha iyi olan şey, o çaya sohbet katan,
    lezzet katan dostlardır.

    Çay da,
    Dost da,
    Teselli Makamında Bir Talihtir.

    İşte milli içeceğimiz çayın vücudumuza yararları…

    -Kanser riskini azaltır,
    -Kolesterolü düşürür,
    -Beyni korur,
    -Hazmı kolaylaştırır,
    -İçerdiği florid nedeniyle diş çürüklerini önleyici etkiye sahiptir,
    -Flavonoid; bitkilerden elde edilen, besinlerde doğal olarak bulunan antioksidantdır,
    -Kan damarlarının genişleterek kanın vücuttaki dolaşımını kolaylaştırır,
    -Yapılan birçok araştırmaya göre; günde maksimum 2 kupa çay tüketmenin kalp krizi ile ölüm riskini azalttığı ortaya çıkmıştır.


    ~ O.K.U. ~
    Forum Kuralları

    Hayat bazen çok cimridir.
    İnsanın yeni bir duygu tatmaksızın günler, haftalar, aylar hatta yıllar geçirdiği olur.



  7. #7
    Duhul
    Jun 2008
    İkamet
    Papatyanın hışırdamadığı, hapşurmadığı, kokmadığı
    Gönderi
    9,983
    Blog Yazıları
    7

    Esas Çay ve kahvedeki mucize

    Estetik Sağlık'tan...


    Diyetisyen Afife Aydemir, “Sağlıklı yetişkin bireylerde günde 1-2 fincan kahve, 5-6 fincan çay tüketilmesi vücut için yararlıdır” dedi. Ayrıca Aydemir, kahve tüketimine karşı dikkatli olunmasına dikkat çekerken çayın ise kalp ve damar hastalıklarına karşı koruyucu etki gösterdiğini belirtti.

    Diyetisyen Afife Aydemir, yaptığı açıklama ile vatandaşları günlük hayatımızın vazgeçilmezleri olan çay ve kahve tüketimi ve etkileri hakkında bilgi verdi.

    Çay ve kahve başlıca kafein kaynağı

    Diyetisyen Afife Aydemir, başlıca kafein kaynağının çay ve kahve olduğuna dikkat çekerek “Kahvenin yaklaşık yüzde 1,2′si kafeindir.

    Bazen içilmeden dökülse de hepimiz gün içinde kim bilir ne miktar kafein almaktayız? Başlıca kafein kaynağı çay ve kahvedir. Kafein kola gibi gazlı içecekler tat vermesi için de eklenmektedir. Ayrıca çikolata’da keyifli bir kafein kaynağıdır. Genel kural bir fincan kahve için 7 gram kavrulmuş ve çekilmiş kahve kullanmaktır. Kahvenin yaklaşık yüzde 1,2′si kafeindir, bu hesaptan yola çıkarsak 84 mg kafein yapar” dedi.

    Kafeinin bağımlılık yaratacağını kaydeden Diyetisyen Aydemir, kafeinin vücuda etkilerine yönelik ise şöyle konuştu: “Kafein merkezi sinir sistemine etki ederek beyne giden ve beyinden gelen mesajları hızlandırıp stimulan(uyarıcı) etki yapar. Bu uyarıcı etki bizi uyanık tutar, 6 saat olan yarılanma süreci ile tekrar içme ihtiyacı doğar. İşte bağımlılık bununla başlar. Neyse ki sigara, içki bağımlılığından bahsetmiyoruz, çok daha masum ve hatta birçok durumda faydalı olarak değerlendirilebilecek bir bağımlılık. Kafeinin vücutta kalma süresi oldukça uzundur. Saat 18.00′de 200 mg kahve içseniz saat 24.00′de kafein miktarı 100 mg etkisini devam ettirir. Kahve çok fazla alınırsa çarpıntı, tansiyonda yükselme ve uykusuzluk yapar. Özellikle günde çok fazla kahve içenler bu olumsuz etkiyi yok etmek ve kahve keyfine varabilmek için kafeinsiz kahveyi tercih ederler.”

    Çay diş çürümesini engelliyor

    Diyetisyen Aydemir, çayın sudan sonra en çok tüketilen içecek olduğuna vurgu yaparak çayın kalp ve damar hastalıklarından ve bazı kanser türlerine karşı koruyucu etki gösterdiğini belirtti. Aydemir, çayın faydalarını ise “Çay; sebze, meyve, pekmez ve kırmızı şarapta bulunan flavanoidler bakımından zengin bir içecek olması nedeni ile kalp damar hastalıkları ve bazı kanser türlerine karşı koruyucu etki göstermektedir. Yapılan çalışmalarda çay flavonoidlerinin güçlü antioksidan özelliğinden dolayı hücre ve dokuları serbest radikallere karşı koruyabileceğini göstermiştir. Çayın etken maddelerinde epigallokateşingallat (EGCG) metabolizmayı hızlandıran bir moleküldür. Özellikle yeşil çay bu özelliğinden dolayı fiziksel aktivite ile birlikte metabolizmayı hızlandırır” sözleriyle ifade etti. Çayın yemekte tüketilmesinin demir emilimini olumsuz etkileyeceğini kaydeden Aydemir, çay içenlerde diş çürüklerinin ve böbrek taşının daha az görüldüğünü belirtti.

    Aydemir çayın risklerine karşı ise “Sağlıklı yetişkin bireylerde alınan kafeinin yüzde 99′u emilir ve alındıktan 5dk sonra tüm dokularda görülmeye başlar. Gebe ve emziklilerin 300mg (3 fincan) üzerinde kafein almaları düşük tehlikesine ve düşük doğum ağırlıklı bebek doğumuna neden olur. Sindirim sistemi hastalıklarında çayın ve kahvenin kontrollü tüketilmesi gerekir. Günde en fazla iki fincan kahve içilebilir. Kahve idrar söktürücü olduğu için kahveden sonra bol su içilmelidir. Kahvenin 3 fincandan fazla içilmesi osteoporoz denen kemik erimesini artırır. Sonuç olarak sağlıklı yetişkin bireylerde günde 1-2 adet kahve, 5-6 fincan çay tüketilmesi vücut için yararlıdır” dedi.

    ANKA
    Kaynak : HÜRRİYET PORTAL
    ~ O.K.U. ~
    Forum Kuralları

    Hayat bazen çok cimridir.
    İnsanın yeni bir duygu tatmaksızın günler, haftalar, aylar hatta yıllar geçirdiği olur.



  8. #8
    Duhul
    Jul 2006
    İkamet
    İzmir/Türkiye
    Gönderi
    18,646
    Blog Yazıları
    199

    Esas

    Borsa ve rakı dışında sohbeti pek sevmez forumumuz malum.

    Siyaset dediğinde bir kavgadır zaten. Bölüşüm kavgası var özünde.

    Çaya gelince; Ülkemizde çay kalitesi bir yana, çok iyi demlemeyi bilmiyoruz bence.

    Çok özel demleme tekniklerimiz de yok. Vaktimizi ve kafamızı bu konuya veremiyoruz.

    O kadar zamanımız ve sabrımız yok. Hemen her konuda olduğu gibi.

    Derinleşmiyoruz, derinleşemiyoruz.

    Oysa bu tür alışkanlıkları, zevk haline dönüştürebilmeliyiz.

    Bir geyşadan çay içmeye kalkın, bir çoğumuz merasimden sıkılır çayı içmeden gideriz.

    Darüşşafaka'da bulaşık suyu gibi çaylara alışmış olan bünyemiz, Fransızca hocamız Mısır kökenli Hayrettin Cete bize kendi odasında bir saate yakın zamanda bir çay demlediğinde (içine bilmediğim bir çok katkı da koymuştu) zevkten dört köşe olmuştuk.

    Çayın kendisinin kalitesi, demliği, suyu, demleme zamanı, sunuş biçimi hep önemli ve özen istiyor.

    Yalapşap çay demleme bizlere özge.

    Yapsınlar bir TV programı da görelim: kimler çayı nasıl demliyor. Öğrenelim.



    Bu arada sevgili i-ked...Çayın yararlarını o kadar anlattıktan sonra koyduğun karikatür olmamış.


    Sevgiler.


    Not: Çay uzmanı gibi yazdım. Günde bir kaç bardak çay içerim. İki tanesi ise earl grey poşet. Vaktim yok. Yalapşap anlayacağınız...

Sayfa 1/7 123 ... SonSon

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •