Sayfa 2/78 İlkİlk 12341252 ... SonSon
Arama sonucu : 620 madde; 9 - 16 arası.

Konu: Komplo Teorileri

  1. #9

    Esas

    küçük küçük bol bol deprem iyidir.....

  2. Esas

    Ekonomimizin 'Efendi'leri
    Yiğit Bulut

    21/06/2004 (2443 defa okundu)

    Geçtiğimiz hafta bu köşede, 'Efendi' tezinden yola çıkmış, kitaptaki
    'Osmanlı'nın son günlerini ekonomik anlamda' tasvir eden bölümlerden alıntıları aktarmıştım. Bugün, gelen mesajlar ve yapılan katkılardan hareketle, ekonomik anlamda bir adım daha ileri gitmek istiyorum.
    Konuya girmeden, kitabın tezini yeniden kısaca tarif edelim; 'Cumhuriyet kurulurken, bizim bilmediğimi gizli bağlarla bağlı kişiler bu yapının içinde yer aldılar ve sonrasında günümüze kadar süren dayanışmaları sayesinde önemli yerleri işgal ettiler ve ülkenin 'en' tabakası oldular.'
    Sevgili dostlar, tezi tartışmıyorum. İnanırsınız, inanmazsınız. Benim 'ekonomik efendiler' başlığı altında ortaya atmak istediğim, bu tezden yola çıkan ve ekonomimizdeki 'en'leri tartışmaya açmayı amaçlayan sadece bir giriş. İmkânımız olursa detaylarını önümüzdeki günlerde tartışmaya devam edeceğiz.
    İlk önce tablolarımızı inceleyelim.
    Tablo 1: 1994-2004 arasında ekonomik gerçeklerimizin değişimi:
    Nüfus artış hızı: Yüzde 17.4;
    Milli gelir artış hızı: Yüzde 82;
    İç borç artış: Yüzde 589;
    Dış borç artış: Yüzde 129;
    Kişi başı gelir artış: Yüzde 53;
    Kişi başı borç artışı: Yüzde 189
    Tablo 2: Yabancı yatırımcıların veya yabancı sandıklarımızın yıllar itibarıyla milyar dolar olarak ilk üç aylık takas bakiyeleri
    1999 3.429 5.196 5.554
    2000 14.597 13.362 12.734
    2001 8.636 5.331 4.009

    Grafik 1: Dolar ve borsada görülen hareketlerin son kriz dönemindeki seyri. Bu grafiğin gösterdiği en ilginç nokta ise şu:
    22 Şubat 1999 tarihinde 3891 olan endeks değeri 2000 yılında 20 bin 617 seviyesini test ediyor ve 19 Şubat 2001 tarihine, yani dolarda hiç kıpırdama olmayana kadar aynı seviyeye geliyor...
    Tablo 3: Türkiye'de mevduat ve borsa bakiyesinin dağılımı ve DİBS gerçeği.
    - Mevduatın yüzde 17-20'si yüzde 0.05'in elinde.
    - Mevduatın yüzde 20-22'si yüzde 97 kişinin elinde.
    - 1 trilyon üstü mevduatı olan sayısı 3-5 bin.
    - 3-5 bin kişinin mevduat toplamı 66-70 bin kişinin toplamına eşit.
    - Sermaye piyasasında ilk 10 yerli-yabancı tüzel ve gerçek kişinin portföy değeri 1 milyon gerçek yatırımcınınkine eşit.
    - Finansmanı için 2004 bütçemizden büyük pay ayrılan tüm gerçek ve tüzelkişilerin toplamı 5 bin.
    - İç borcumuzu elinde tutan kişilerin kim olduğunu bilmiyoruz, nedeni de DİBS'lerin şahıs bazında saklanmasına, yarattıkları lobilerle izin vermemeleri.
    Tablo 4: Borçlarımıza ait gerçekler.
    - İç borcumuz son 10 yıl içinde 20.6 milyar dolardan 142 milyar dolara yükseldi.
    - Dış borcumuz aynı tarih aralığında 65.6 milyar dolardan 150 milyar dolara yükseldi.
    - Toplam borcumuz son on yılda 86.2 milyar dolardan 292 milyar dolara yükseldi.
    - Toplam borç artış hızımız 2000 yılı öncesi yüzde 10'un altında kalırken, IMF ile yapılan stand-by ve yaşanan kriz sonrası yüzde 12-20 aralığına çıktı.
    Yaşanan 1: '1978'lerden bu yana Türkiye'de halen de süren hâkim politikaların temeli, 1978'in temmuz ayında, Dünya Bankası'nca hazırlanan Türkiye için kalkınma ve sanayi stratejisine ilişkin raporla atılmıştır. Bu raporun mümzileri (imzalayıcıları) Kemal Derviş ve Sherman Robinson olarak karşımıza çıkmaktadır. 1980'den itibaren uygulamaya konulan bu raporla, Türkiye'nin 1978'e kadar başarıyla süren kalkınmacı, bireysel ve küçük ölçekli sermaye birikimlerine dayalı yapısı, büyük ölçekli çokuluslu sermaye ilişkilerinin kontrolünde serbestleşmeyi savunan bir dinamiğe dönüşmüş, sermaye birikimi tamamlanmadığı için 1980 sonrası ekonomide uygulanan bu yanlış programın izlenmesiyle verilen yüksek faiz, sıcak para girişi gibi ödünler Türkiye'nin varlıklarının yurtdışına kaçmasına yol açmış.
    Yaşanan 2: '2001 yılında yukarıdaki hareket sonrası, Türkiye IMF tarafından atanan bir kişiye teslim edildi ve Türkiye dünya üzerinde görülmemiş bir dolar faizini IMF'yi fonlayanlara aktarmaya başlarken, en borçlu üç ülkeden biri haline geldi.
    Sevgili dostlar, bu satırları paylaştıktan sonra tartışmayı başlatmak amacıyla ortaya atacağımız teze gelelim; 'Türkiye haftada bir milyar dolar faiz ödüyor. Hesabı kolay, bütçede de yer alan faiz artı ana para bölü 52. İç ve dış kreditörlerine olan borcu on yıl içinde 86 milyar dolardan 292 milyar dolara çıkmış. Ödediğimiz faizler hariç. En önemlisi de alacaklıların sayısı, gerçek-tüzel-IMF-tefecileri' dahil 5 binden az. İnsanın aklına şu soru geliyor; kim bu sırtımızdaki efendiler? Kitapta iddia edildiği gibi önemli yerleri işgal edenlerden farkları ne? Etkileri daha mı az? Yoksa kitapta geçen efendiler ile aynı isimler mi?
    Son söz: Dünyanın hiçbir yerinde 70 milyonun ödediği bu faizi bulamazlar. Bu gerçek bir türlü çözemediğim bir noktayı da aydınlatıyor; Kemal Derviş neden uçaktan inince 'sürdürülebilir borç dinamiği' dedi. Ya sürdürmezsek? Her neyse, benimki sadece bir komplo denemesiydi, siz bana uymayın ve lütfen uyumaya devam edin. Çok işiniz var; daha çok borç ödeyeceksiniz.



    ------------

    bu yiğit bulutu ayrı bir topikte tartışma konusu yapmak istiyordum ama bu topik ,bu yazısına cuk oturuyor.

    izlemeyenlere şiddetle öneririm.ayağı yere sağlam basan yorumları var ki bu ülkede az bulunan bir özelliktir...

  3. #11
    Duhul
    Mar 2004
    Yaş
    100
    Gönderi
    5,825
    Blog Yazıları
    46

    Esas

    en büyük komplo....

    mutlaka izleyin....

  4. #12
    Duhul
    Mar 2004
    Yaş
    100
    Gönderi
    5,825
    Blog Yazıları
    46

    Esas

    her şeyi gören göz

  5. #13
    Duhul
    Mar 2004
    Yaş
    100
    Gönderi
    5,825
    Blog Yazıları
    46

    Esas Papa Suikastının Ardında Bayan Mitterrand da Vardı’"...

    Oral Çelik’e göre Fransa eski cumhurbaşkanının eşi Danielle Mitterrand, Vatikan’ın başına Fransız kökenli Le Fevre’nin geçmesini istiyordu. Bu sebeple Kardinal Pecci ile birlikte hareket edildi. Ancak Papa’nın ölmemesi planları altüst etti. Önce Bulgar istihbaratı suçlandı. Ardından Ağca’nın dava arkadaşlarının Emanuella Orlandi adlı kızı kaçırdığı yalanı ortaya atıldı.

    Papa 2. Jean Paul 13 Mayıs 1981’de düzenlenen suikastın kilit isimlerinden Oral Çelik, olayı planlayanlar arasında Kardinal Pecci ve Fransız Kardinal Le Fevre’yle birlikte, Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın eşi Danielle Mitterrand’ın olduğunu söyledi. Çelik, Sır’rın Sırrı adlı kitabında, Fransız gizli servis elemanlarını da suikasta karışmakla suçladı.

    Oral Çelik’e göre Fransa, planlarını ‘büyük çabalarla kardinal seviyesine tırmandırdığı’ Le Fevre üzerine kurmuştu.

    Çelik, Le Fevre’nin suikasttan sonra Bayan Mitterrand’ı arayarak, planın tüm detaylarını konuştuğunu iddia ediyor. Çelik, şöyle devam ediyor: “Mitterrand, Fransız Kardinal Le Fevre’nin en güvendiği siyasi dostuydu. Polonyalı (Papa) vurulmadan önce, bu konu hakkında defalarca görüşmüştü. Danielle Mitterrand, Vatikan’ın başına Polonyalının getirilmesinden rahatsızdı. Vatikan’da işin başına geçecek bir Fransız’ın Fransa’nın çıkarlarına uygun düşeceğine inanıyordu. Bu nedenle başından beri Le Fevre’nin Vatikan’ın başına geçmesi için çaba gösteriyordu. Hatta, Danielle Mitterrand, Fransız istihbaratının ikinci adamını görevden aldırmış, onun yerine Kardinal Le Fevre’nin istediği bir ismi getirmişti. Görevden alınan istihbarat şefinin suçu, Papa’ya suikast komplosunu iki ay önce Vatikan’a bildirmesiydi. Bu istihbarat raporu Le Fevre’nin eline geçince, makamından olmuştu.”

    Suikasttan sonra Abdullah Çatlı, sahte pasaport taşıdığı gerekçesiyle Fransız polisince yakalanır. Kardinaller Pecci ve Le Fevre, Papa ölmeyince, olayı bir planla Bulgarların üstüne yıkmak isterler. Bu yüzden Çatlı’dan, Mehmet Ali Ağca’nın Bulgarlar tarafından kullanıldığını söylemesini isterler. Soruşturmayı yürüten Fransız polis şefi Philip’in bu talebi üzerine Çatlı, elinde, olayla Fransız Kardinal Le Fevre’nin doğrudan bağlantısı olduğunu ispatlayan belge olduğunu ifade eder. Philip, bunun üzerine şöyle der: “Madame Mitterrand’a ulaşmam gerekiyor. O bu durumu bilmeli ve talimatlarını ona göre vermeli.”

    Suikast günü St. Pierre Meydanı’nda Kaplan ve Sansar kodlu iki ülkücü de vardır. Çelik, bu kişilerin samimi ülkücüler olduğunu belirtiyor. Ağca’nın ise Kardinal Pecci tarafından beyninin yıkandığını söylüyor. Ağca, kendisini kutsal görevli kabul ediyordu. Kardinal’in ise hedefi, Polonyalı Papa’yı öldürtüp yerine kendisinin ve yandaşlarının geçmesiydi. Suikastın son planları, 12 Mayıs gecesi, Vatikan’da yapılır. Toplantının yapıldığı odada Ağca’yla birlikte Kardinal Pecci, İtalyan Askeri İstihbarat Teşkilatı (SİSMİ)’ndan Brocconetti, Franz (Sicilya’da görevli) ve ismi belirtilmeyen 3. bir gizli servis elemanı ile iki ülkücü (Kaplan ve Sansar) bulunuyordu. Pecci, bu işi başarması halinde, Brocconetti’nin İtalyan istihbaratının başına şef olarak geçeceğini müjdeliyordu. Abdullah Çatlı ve Oral Çelik ise bu sırada Viyana’dadır. Suikast gününden önceki gece, Ağca, ikisini telefonla arayarak “Siz bana inanmadınız; ama yarın televizyondan görürsünüz.” der. Onun bu sözlerine ikisi de güler.

    Ağca yakalandıktan sonra SİSMİ bir mizansen hazırlayarak, DİGOS’u (İtalyan İç İstihbarat Servisi) devre dışı bırakır. Çelik, SİSMİ’nin amacının olayı aydınlatmaktan çok örtbas etmek olduğunu vurguluyor. “Davaya bakacak savcı da SİSMİ’nin adamıydı.” diyen Çelik, savcının aldığı talimat doğrultusunda Ağca’ya kendi kontrollerinde stajyer bir avukat ayarladığını belirtiyor.

    Oral Çelik, 22 Haziran 1983’te Ağca ile takas edilmesi amacıyla kaçırıldığı öne sürülen o dönem 15 yaşında olan Emanuella Orlandi olayının da söz konusu kardinallerin bir senaryosu olduğunu iddia ediyor. Çelik’e göre suikastın ardındaki bir numaralı isim olan Kardinal Pecci’nin endişeleri giderek artmaktadır. Bunun üzerine, o sırada Orlandi’yle birlikte yaşayan Vatikan Bankası’nın başındaki Kardinal Monsenyör Mancinkus’la bir plan hazırlar. Orlandi kaçırılmış gibi gösterilecek ve eylemi Ağca’yla takas amacıyla Avrupa’daki Bozkurtların yaptığı yayılacaktı. Bu durum, Mancinkus’un da işine geliyordu. Makam odasındaki kısa süreli beraberliklerinden zaten memnun değildi. Bu senaryo sayesinde, sürekli olarak yanında olacaktı. Planı, Orlandi’ye şöyle açıkladı: “Kaçırılmış gibi olacaksın... Böylece kamuoyu Vatikan’ın beklediği doğrultuda bilgilere sahip olacak... Babana yüksek bir mevki vaadim olacak... Ben zaten Vatikan’ın parasının başındayım. Bu plan herkesin faydasına olacak.” Bu plan, Vatikan’ın avukatı Nikola’ya anlatıldı. Bundan sonraki görevi de sözde kaçırılan kızın ailesinin avukatlığını yapmak olacaktı. Nikola, konuyu Savcı Marini ile de görüştü. İtalyan medyası hızla devreye sokuldu. Bu çerçevede Ağca’ya dava arkadaşlarına masum kızı serbest bırakmaları yönünde bir çağrı da yaptırıldı.

    Ağca’nın (Santos) elinde uzun bir vurulacak adamlar listesi vardı. SİSMİ (İtalyan Askeri İstihbarat Teşkilatı) içindeki bir grup bunu planlamıştı. Listede İngiltere Kraliçesi Elizabeth, Kurt Waldheim (İsmi Nazi skandalına karıştı.), Cezayir lideri Burgiba gibi ünlü isimler bulunuyordu. Çatlı, listeyi gördükten sonra, Çelik’in ifadesine göre, Ağca’ya hafif alaycı bir ses tonuyla şöyle der:

    “... Sana yakışan Papa’yı vurmak olacak. Diğerleri ile hiç uğraşma.” Çelik de Çatlı’nın bu ifadelerini onaylar. Ağca, bu sözlere hazırlıklıdır. Çünkü Roma’da buluştuğu kardinaller tarafından Papa’yı vurmaya ikna edilmiş, hatta bu görev için dünyaya gelmiş olduğuna inandırılmıştır. Çelik, şöyle devam ediyor: “Abdullah Çatlı ile ben, işi şakaya alıyorduk. O ise çok ciddiydi.”

  6. Esas

    hem her komplo başarılı olamıyor,hem de hiçbir şey gizli kalmıyor ...

    her halde gizli servislerin ve locaların tarihindeki en büyük fiyaskodur,bu papa olayı...

    zaten arkasından vatikan ve italyadaki tüm oluşum darma duman edilmişti,temiz eller vs. ile...

    işin komik tarafı kennedy suikasti, veya lady di kazası gibi başarılı bir operasyonda değil,illaki bir fiyaskoda Türklerin yer bulması...

    Böyle düşününce de,en başından bu işin başarılmaması istendiği fikrine kapılırım hep...

    adamlar düşünmüş,taşınmış,"kim bu işi eline yüzüne bulaştırır, onları bulalım" diye uğraşmışlar sanki...

  7. #15
    Duhul
    Mar 2004
    Yaş
    100
    Gönderi
    5,825
    Blog Yazıları
    46

    Esas

     Alıntı Originally Posted by greenback
    hem her komplo başarılı olamıyor,hem de hiçbir şey gizli kalmıyor ...

    her halde gizli servislerin ve locaların tarihindeki en büyük fiyaskodur,bu papa olayı...

    zaten arkasından vatikan ve italyadaki tüm oluşum darma duman edilmişti,temiz eller vs. ile...

    işin komik tarafı kennedy suikasti, veya lady di kazası gibi başarılı bir operasyonda değil,illaki bir fiyaskoda Türklerin yer bulması...

    Böyle düşününce de,en başından bu işin başarılmaması istendiği fikrine kapılırım hep...

    adamlar düşünmüş,taşınmış,"kim bu işi eline yüzüne bulaştırır, onları bulalım" diye uğraşmışlar sanki...


    haklısın. doğru söze ne denir?

  8. #16
    Salacaklı Guest

    Esas Depremİ Bİr Şİrket Yaptirdi

    TÜRKİYE'Yİ SARSACAK İDDİA: DÜN GECE ANKARA'DA MEYDANA GELEN DEPREMİ BİR ŞİRKET YAPTIRDI

    Ankara'da gerçekleşen deprem, kısa bir süre önce Türkiye'ye yabancı ülkelerden yer altı araştırması için gelen şirketlerin marifeti mi?..
    17 Temmuz 2004 Cumartesi 16:10


    Jeofizik Mühendisi A.T.,gelen ekibin kaynak suyu aramak için ruhsat aldığını ama ''Rezonans'' denemesi yaptığını ve bu denemenin depremi tetiklediğini,aynı ekibin benzer çalışmayı İstanbul için de yaptığını söyledi.Jeofizik Mühendisi'nin Türkiye'yi sarsacak iddiaları:



    ''Başkentin uzak ilçe sınırlarında fay hattına yakın ( kuzey-kuzey doğu-kuzey-kuzey batı) ilçelerinde bazı ülkeler den gelen şirketler yer altı araştırması araştırma yaptılar.Ruhsatları ise kaynak suyu aramak içindi.Fay hattına uzak bir yerde “ölü fay hattında” bu amaçlı “Rezonans” denemesi yapıldı.Rezonans çalışması depremi tetikleyen en önemli unsurlardan biridir.Bu deneme sonucunda Başkent'te deprem oldu.Üstelik bu çalışmaları esnasında yakalandılar.Yine aynı kişilerin büyük İstanbul depreminin yoğunluğunu arttırmak için çalışmalar yaptığına dair ciddi duyumlarımız var.


    Türkiye de asla görünmeyen ve yakın zamanda Ankara’da görülen “Hortum” bir tesadüf sonucu mu çıktı? Yoksa rutin iklim değişikliklerinden mi kaynaklandı? Hortum Türkiye de şimdiye kadar “karada” asla görülmemiş. Daha önce Antalya, Bodrum ve İskenderun açıklarında birde KKTC de görülmüş-Türkiye genelinde denizde birkaç vak’a olmuş o kadar.


    - Nedir bu Rezonans?


    ''Rezonans, Bina için en önemli olan deprem yer hareketlerinin karakteristikleri, yer hareketinin müddeti, genliği ve salınım frekansı veya periyodudur. Frekans saniyede bir dalganın salınım sayısıdır.


    - Türkiye'de büyük depremin olması niye birilerinin işine geliyor?


    ''Beyefendi, büyük deprem sonucunda Türkiye belini doğrultamaz.Büyük kargaşada İstanbul'da Vatikan tarzı bir yapılanmaya gitmenin önü de açılabilir.Yani, böyle bir ortamın o isteklerin gerçekleşmesi için zemin teşkil edeceğini biliyorlar.Ayrıca diğer taleplerine karşı Türkiye'nin elini zayıflatmak düşüncesi var.


    - Konunun uzmanı olarak elbette söyledikleriniz önemli ama daha somut ve ikna edici kafamızda soru işareti bırakmayacak şekilde son sözleriniz ne olabilir?


    -Büyük Körfez depreminden önce yine aynı yabancı güçler körfezde çalışma yaptılar. “Rezonans” amaçlı çalışmalar burada da yapıldı.Bu depremin iç içe iki ve daha fazla kuvvet oluşturmasının sebebi budur.


    türktime

Sayfa 2/78 İlkİlk 12341252 ... SonSon

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •