Sayfa 2/16 İlkİlk 123412 ... SonSon
Arama sonucu : 122 madde; 9 - 16 arası.

Konu: Edebiyat Haberleri

  1. #9
    Duhul
    Jul 2006
    İkamet
    İzmir/Türkiye
    Gönderi
    18,646
    Blog Yazıları
    199

    Esas

    Üstad Necip Fazıl'ı 79 yaşında cezaevine koyacaklardı

    Bugün Necip Fazıl Kısakürek'in 27. ölüm yıldönümü. Ünlü şairin avukatı Muhammet Emin Özkan, Üstad'ın 79 yaşında hasta hasta cezaevine konulmaya çalışıldığını anlattı. Mahkemenin bilirkişi raporuna rağmen Necip Fazıl'ı 'Sultan Vahidüddin' adlı kitabından dolayı 1,5 yıl hapse çarptırdığını belirten Özkan, cezayı 8 ay ertelettiklerini, bu süre içinde şairin vefat ettiğini söyledi.

    Ünlü şair-yazar Necip Fazıl Kısakürek'in ölümünün üzerinden 27 yıl geçti. 25 Mayıs 1983'te hayata gözlerini yuman Kısakürek'in hüzün dolu son yıllarını avukatı Muhammet Emin Özkan Zaman'a anlattı. Necip Fazıl'ın 6 yıl avukatlığını yapan Özkan, büyük şairin ömrünün mahkemelerde geçtiğini söylüyor. Hayatı boyunca birçok hastalık ve davayla mücadele eden Kısakürek, ölmeden önce oturduğu evin tahliyesi için ev sahibinin, işyeri ve Büyük Doğu Yayınları'nın tahliyesi için işyeri sahibinin açtığı davalarla uğraşmış. Ünlü şairi en çok sarsan ise İstanbul Toplu Basın Mahkemesi'nde Sultan Vahidüddin adlı kitabı sebebiyle açılan ceza davası olmuş. Bilirkişi raporu kitapta "Atatürk'e hakaret yoktur." dediği halde 1,5 yıl hapse çarptırılan Necip Fazıl, 8 aylık ceza erteleme süresinde vefat etmiş.

    Özkan, Kısakürek'in, ölümüne kadar serencamı devam eden Sultan Vahidüddin kitabı sebebiyle açılan davaya büyük önem verdiğini anlatıyor. Mahkemenin bilirkişinin aleyhine karar çıkarabilmek için 25 sayfa rapor yazdığını ve bunu Yargıtay'ın onadığını belirten Özkan, 79 yaşındaki şairin bu davadan yargılandığı sıralar çok hasta olduğunu, savcının ise "Hapishanenin de reviri var, orada yatar." dediğini aktarıyor. Özkan, hastalık durumu olduğu için cezayı 8 ay ertelettiklerini, bu sürede Üstad'ın vefat ettiğini söylüyor.

    Necip Fazıl'ın son dönemlerinde çevresi tarafından yalnız bırakıldığına dikkat çeken avukat, "Benim gibi 30 yaşında birine üstadın avukatlığını yapmak düşmüşse ne denebilir siz düşünün." diye konuşuyor. Ünlü şairin, çok cömert olduğu için elinde hiç para tutmadığını belirterek, kirasını bile zor ödediğinden bahsediyor. Devam eden davaları için avukat olarak gösterdiği gayretin maddeten karşılanmasını mümkün görmediği için, "Bu millete hizmetimden dolayı Allah bana eğer tırnak ucu kadar sevap yazmışsa tamamı senin olsun." dediğini aktarıyor. Karşılık beklemek olur diye Necip Fazıl'dan yan yana fotoğraf çektirmeyi bile isteyemediğine değinen Özkan, ondan maddi olarak aldığı tek şeyin el yazısıyla yazdığı savunması olduğunu vurguluyor.

    Ölümü anında da Necip Fazıl'ın yanında olan avukat Özkan, o dakikaları anlatırken duygulanıyor: "O kadar zor ki bunu söylemek benim için. Üstadın hâlâ öldüğüne inanamıyorum. Ruhunu asla incitmek istemem. Doldurulamayacak bir boşluk bırakmıştır bende. Ama benim ona olan saygım sevgim o kadar sahiciymiş ki vefat ettiği gün oradaydım. Cesedine dokundum, sakalını okşadım." Özkan, o acı güne ait bir anısını şöyle aktarıyor: "Rizeli İlyas amca, Bolu'da Necip Fazıl'ın çok samimi olduğu doktor Ahmet abi, benim yanımda staj yapan genç avukat ve ben, bu 4 kişi cenazeyi evden aldık, ambulansa yerleştirdik. Bolu'daki doktor marketten alışveriş yaparken Tercüman gazetesine bakmış, Necip Fazıl'ın bir şiirini görmüş. Şiir şöyle: 'Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam/ Beni alıp götürsün tam dört inanmış adam'. Cenaze kalabalıktı ama evden bu 4 kişi çıkarmıştık. Bu kendimi bir yere koymak değil. Onu taşıyan tabut neyse, o tabutu taşıyan bizler de ancak tabut kadar değerli olabiliriz."

    Muhammet Emin Özkan, avukatlık hayatının en onurlu yerini Necip Fazıl'ın teşkil ettiğinin altını çiziyor. Üstadın düşüncelerinin şimdiki Müslüman entelektüeller için bile lüks olduğuna işaret ederken, onun 1930'lu yıllarda çıkardığı Ağaç Dergisi'ni örnek gösteriyor. Özkan, hâlâ tam anlamıyla Necip Fazıl'ın düşüncelerinden konuşulamadığını söylüyor: "Üstad şehirli biriydi. Halkın içinden gelmiş bizler şehirlileşemedik. Avukatlığa başladığım yıllarda bana ilk "Sokrates'in Savunması'nı okudun mu?" demişti. Vefatından sonra okudum ve yüz kere okumuşumdur. Ne demek istediğini daha sonra anladım. Okumayan bir milletiz. Gelecek nesiller yapacak bu tahlilleri."



    http://www.zaman.com.tr/haber.do?hab...e-koyacaklardi


    Palavra bir toplumuz..

    Sevgimiz, tutkumuz falan hep palavra..

    Sağcısı solcusu farketmiyor..

    Mayamız bu..

    "Benim sevdiceğimde din var iman yok."

    Çoğu göstermelik ve pragmatik..

    - "Necip Fazıl, Nazım Hikmet büyük şair arkadaş"

    - Peki bir şiirini söyle..


    Kem küm..

  2. #10
    Duhul
    Jul 2006
    İkamet
    İzmir/Türkiye
    Gönderi
    18,646
    Blog Yazıları
    199

    Esas




    Nazım'ın Çocukluğu Oyuncak Müzesi'nde

    Gazetesini almak için kapıya yürüdü, eğildi ve her şey bir saniyede son buldu. Nazım 3 Haziran sabahı, kalp krizi geçirerek bu dünyadan, kalbindeki o vatan hasretiyle, özlemleriyle gitti.

    47 yıldır kelimeleri suskun Nazım Hikmet'in. 58 yıllık vatan hainliği de geçen sene son bulmuştu. Yıllardır Ruslar tarafından düzenlenen anma törenlerini bu yıl ilk kez Moskova'daki Türk Büyükelçiliği düzenledi.

    Nazım Hikmet anısına Türkiye'de de başka etkinlikler düzenleniyor. İstanbul Oyuncak Müzesi'nde Nazım Hikmet'in belki de hiç gün ışığına çıkmamış çocukluk eşyaları sergileniyor.

    Şairin ölümünün 47. yıldönümü için Nazım Hikmet Vakfı’nın katkılarıyla düzenlenen sergide, sanatçının çocukluk pelerini, hırkası, ayakkabısı, mama kaşığı ve Moskova’daki çalışma odasında bulunan oyuncaklar yer alıyor. Sergi 4 Temmuz'a kadar ziyaretçilerini bekliyor.

    Nazım Hikmet’in çocukluğunun önemli bir bölümü, Göztepe semtindeki Taşmektep Sokağı’nda geçmiştir. Bu sergiyle şairin çocukluğu koşup oynadığı Göztepe’de yıllar sonra yeniden canlanıyor…

    Kadıköy'de ise Nazım'a şarkılar söylenecek. Nazım Hikmet Kültür Merkezi'nin Kadıköy ve Maltepe'deki şubelerinde de hafta sonuna kadar anma etkinlikleri düzenleniyor.


    http://www.cnnturk.com/2010/kultur.s...5.0/index.html

  3. #11

    Esas

    Bora bey, bu sayfayı açtığınız için ve paylaşım katkılarınıza teşekkür ederim.

    Hep izlemedeyim.

    Umarım bizlerin de yararı olacaktır.

  4. #12
    Duhul
    Jul 2006
    İkamet
    İzmir/Türkiye
    Gönderi
    18,646
    Blog Yazıları
    199

    Esas

    Tahmin ettiğiniz gibi bu satırları Antalya’dan yazıyorum.

    Hayatımın en güzel 24 saatlerinden birini yaşadım...

    Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı Sevgili Rutkay Aziz’in, sevgili ağabeyim Tarık Akan’ın ve Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Mustafa Akaydın’ın davetiyle geldiğim bu şehirde, Türkiye’de umudun asla tükenmeyeceğini...

    Çünkü iyi insanların her şeye karşın dimdik ayakta olduklarını gördüm... Ölümünün 47’nci yıldönümünde Antalya’nın en güzel yerine dikilen Nâzım heykelinin açılış törenine katıldık ilk olarak...

    Ve ben bu ülkede, bir heykelin açılışına katılmak için işini gücünü bırakıp o parka koşan binlerce aydınlık yüzü ilk kez gördüm...

    Sanatçı Mehmet Aksoy öyle bir heykel döktürmüş ki; Nâzım görse, “Beni benden iyi tanıyormuşsun çocuk” derdi...

    Demir parmaklıklar arasında, hüzünlü ama kararlı bir Nâzım...

    O heykeli Antalya’ya emanet ettikten sonra; gecenin bir vakti sordum Mehmet Aksoy’a:

    “Aylardır üzerine titrediğin o taş parçasını bir bilinmezliğe bırakıp döndün, ne hissediyorsun?”

    “Şimdiden özledim, birazdan kalkıp gideceğim ve vedalaşacağım kendisiyle” oldu yanıtı...

    Bunu söylediğinde saat gecenin biriydi!

    ***


    Heykelin açılışından sonra Konyaaltı Açıkhava Tiyatrosu’na geçtik hep birlikte...

    Rutkay Aziz, Nâzım’ın hayatta kalan dostlarından Hıfzı Topuz’u çıkardı büyük bir saygıyla...

    O seksenlik devin heyecanını kontrol edemeyerek, “Faşizme geçit yok” diye haykırdığı sıralarda...

    Üç bin kişi ağlıyordu!


    http://haber.gazetevatan.com/haberde...ryid=4&wid=102

  5. #13
    Duhul
    Jul 2006
    İkamet
    İzmir/Türkiye
    Gönderi
    18,646
    Blog Yazıları
    199

    Esas

    20 bin kişi Ali Sami Yen'de neden buluştu?

    Onbinleri biraraya toplayan bir maç değil


    Ali Sami Yen Stadyumu'nda, 'Dünyanın en geniş katılımlı kitap okuma etkinliği' adlı rekor denemesinde, 20 bin kişi aynı anda kitap okuyacak.

    http://www.haberturk.com/kultur-sana...-bulustu-video

    İlginç bir milletiz..

    70 milyonluk ülkede bir kitap için 10.000 baskıyı başarı kabul ederiz.

    Gazetelerimzin gerçek tirajı 2 milyon civarındadır..

    Okumayı sevmeyiz..

    Ama okuma konusunda dünya rekoru kırmış görünmeye pek meraklıyız.

    20.000 kişi biraya gelip okusa ne olacak yani?

    Aydınlanacak mıyız?

  6. #14
    Duhul
    Jul 2006
    İkamet
    İzmir/Türkiye
    Gönderi
    18,646
    Blog Yazıları
    199

    Esas

    Yunus Emre İsrail'de en çok okunanlar listesinde

    Türkiye ile tarihinin en gerilimli dönemini geçiren İsrail'de halkın kültürel tercihiyle ilgili bilinmeyen bir yönü ortaya çıktı. Yunus Emre'nin İbraniceye çevrilen şiirleri, İsrail'de en çok okunan ve tavsiye edilen kitaplar arasında gösterildi.

    Haaretz gazetesinin geçen hafta çıkardığı kitap ekinde yer alan habere göre, Yunus'un 'Aşkın Aldı Benden Beni' adlı şiir antolojisi, yılın en çok tavsiye edilen kitapları arasına girdi.

    Çevirmenliğini Denis Ojalvo, Selim Amado ve Avraham Mizrahi'nin yaptığı şiir antolojisi İsrail'de özellikle akademik çevrelerde büyük ilgi gördü. Denis Ojalvo, şiirleri çevirmeye başlamadan önce İslam tasavvufunu araştırdığını ve okura tasavvufu anlatmadan şiirleri okutmanın pek doğru olmayacağını ifade etti. Kitabın galasının Tel Aviv'de yapıldığını ve dönemin Büyükelçisi Namık Tan'ın da geceyi teşrif ettiğini belirten Ojalvo, devletin bu jestinin kendisini onore ettiğini kaydetti. Yunus'a karşı Türkiye Yahudilerinin büyük muhabbet beslediklerini söyleyen Ojalvo, bunu Yunus Emre şiirleriyle Tevrat'taki bazı peygamber sözlerinin paralellik göstermesine bağladı. Ojalvo, "Yunus'un 'Yaratılanı severiz Yaratan'dan ötürü' dizesinde anlattığı hoşgörüye her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var." diyerek bu şiir seçkisinin evrensel kardeşliğe katkı sağlamasını umduğunu dile getirdi.

    Yunus Emre felsefesinin tasavvuf düşüncesi içinde çok derin kökleri olan bir ekol olduğuna değinen Denis Ojalvo, zaman içinde Yahudi mistiklerinin de Yunus'tan etkilendiğini söyledi. Aynı şekilde Yunus Emre'nin şiirlerinde de Tevrat'tan benzerlikler bulunduğuna işaret etti. Ojalvo, Zebur'un 42\3. bölümünde yer alan, "Canım Tanrı'ya, yaşayan Tanrı'ya susadı\Ne zaman görmeye gideceğim Tanrı'nın yüzünü" yakarışı ile Yunus Emre'nin, "Yüzüm kara elim boş/Bağrım başlı gözüm yaş/İnayet eyle Allah/Yunus didarın görsün" dizeleri arasında düşünce bağı olduğunu ileri sürdü. Yine Ojalvo'ya göre Zebur'da yer alan Hz. Davud'a ait, "Ağzından bal damlar ama yüreğinde savaş var. Sözleri yağdan yumuşak ama yalın birer kılıçtır." sözü Yunus'un şu dizelerinde karşılık buluyor: "Taş gönülden ne biter/Dilinde ağu tüter/Nice yumuşak söylese/Sözü savaşa benzer."


    http://www.zaman.com.tr/haber.do?hab...lar-listesinde

    Yorum yok.

    Yorum "Çelişkiler" başlığında..

  7. #15
    Duhul
    Jan 2009
    İkamet
    İzmir
    Yaş
    51
    Gönderi
    19,321
    Blog Yazıları
    45

    Esas

     Alıntı Originally Posted by BORA YAŞAR Yazıyı Oku
    Yunus Emre İsrail'de en çok okunanlar listesinde

    Yorum yok.

    Yorum "Çelişkiler" başlığında..
    Sevgili Bora Yaşar abi, Yunus Emre'nin büyüklüğü bir kere anlaşılıyor. Verdikleri eserlerle her yüzyıla hitab eden sanatçılar edebiyata, sanata damgasını vurmuş, adını tarihe yazdırmışlardır. Bu haber bizi çok şaşırtmamalı aslında. Ama burada dikkat çeken durum haberin İsrail kaynaklı olması. Yunus Emre'nin gücü, dinler üstü olması bir kez daha ortaya konulmuştur.
    Saygı ve selamlar.

  8. #16
    Duhul
    Jul 2006
    İkamet
    İzmir/Türkiye
    Gönderi
    18,646
    Blog Yazıları
    199

    Esas

    Sapanca'da şiirli göl saatleri

    10. Uluslararası Sapanca Şiir Akşamları geçtiğimiz perşembe günü 'Doğumlarının 100. Yılında Cahit Sıtkı Tarancı ve Ziya Osman Saba' başlıklı panelle başladı. Yurtiçinden ve yurtdışından pek çok şairin katıldığı etkinliğin ikinci gününde ise ülkemizin belli başlı şiir festivalleri Sapanca'da buluştu. Festival, önceki akşam Sapanca Gölü kıyısında okunan şiirlerle sona erdi.

    'Göl büyük sakin bir gözdür.' der Gaston Bachelard, Su ve Düşler adlı o benzersiz kitabında ve ekler: 'Göl bütün ışığı alır ve ondan bir dünya yapar. Onunla dünya seyredilmiş, gösterilmiştir zaten. O da şöyle diyebilir: Dünya benim gösterimimdir.' Bachelard'ın hakkı var; gölün, büyük sakin bir göz olduğuna, cumartesi gecesi, bir defa daha şahit olduk Sapanca'da. Göl, âdetâ gözlerimize eğilmiş kendini seyrediyordu. O da kendi hüsnüne hayran olanlardandı demek.

    http://www.zaman.com.tr/haber.do?hab...i-gol-saatleri

Sayfa 2/16 İlkİlk 123412 ... SonSon

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •