Sayfa 2/787 İlkİlk 12341252102502 ... SonSon
Arama sonucu : 6292 madde; 9 - 16 arası.

Konu: Hayvan Sevenler

  1. Esas

    Bir de yabani tavşan, daha isim koyamadan bırakmak zorunda kaldık



    Askerde bir uzman çavuş yakalamış getirdi, bu tavşancığı.. gece bölüğe erzak getirirken yakalamışlar.
    Sınır karakolundayız, büyük mayınlı arazilere giren olmayınca biçilmeyen koca yeşillik alan hayvan barınağı olmuştu.

    Tavşancık o kadar korku içindeydiki kıpırdamadan duruyordu. Hangi şekle koyarsam koyayım, öylece duruyordu. Verdiğimiz hiç bir şeyi yemedi. Korkudan havuçtan bile vazgeçti.
    Bir gün sonunda artık özgürlüğü haketti, hiç bir teklifimizi kabul etmedi, elimizde kalmasından korktum. Bir kaç foto aldık kendisinden.

  2. Esas



    Abant Gölü kenarında yol kıyısında anneleriyle bekleşen üç yavru, hazırlıksızdık, bir şey ikram edemedik onlara...
    Öylece bıraktık...

  3. Esas

     Alıntı Originally Posted by balaban Yazıyı Oku
    Hayvanları seven insanları severim.

    Hayvanların sevdiği insanları da severim.

    Hayvanların sevmediği insanlarla hiç bir zaman aram olmadı, zaten olamazda çünkü onlar "iyi insan" sınıfına girmiyorlar. Hayvanlardan iyi mi hissedeceğiz? hayır.
    İnsanları sevmenin riyası bulunabilir, ondan bir menfaat sebebi olabilir, samimiyet olmayabilir.
    Ama hayvanları sevmek karşılıksızdır, içten gelir, riyasızdır, saf ve temizdir.
    Hayvanları seven yüreğinde her canlıya karşı şefkat besler; O insanlara daha fazla güvenmekle hata edilmiş olmaz.
    Hayvanı incitmeyen zaten insanı kolay kolay incitemez, vicdanı izin vermez.

  4. Esas

    1986 yılında Ankarada sağlık meslek lisesinde yatılı okuyordum.

    15 tatilinden döndük. Yatakhanede en alt kat, tuvalet banyo katında merdiven altına bir kedi yavrulamış.
    Tatildeyken kapılar açık olunca rahat girip çıkabilmiş. Biz gelince mecburen kapılar kapatıldı. Anne kedi dışarda yavrular merdiven altında aç-susuz kaldılar. Miyavlamaları yankılanıyor ve içimizi burkuyordu. Bazı arkadaşlar ilk akşam yemeğinden dönerken ekmek getirip küçük parçalara ayırıp o üç tane ve en fazla 10 günlük yavruların yemesini bekliyorlar. Kuru kuru ne ekmeği yiyebilirler nede su içebilirler.
    Küçükken kedilerle çok haşir neşir olduğumdan, evinde nerdeyse 5-6 kedi eksik olmayan biri olarak ibu işe el atmam gerekiyordu.
    Bu yavrulara çare bulmalıydım.
    Bir futbol topundan biraz küçük karton kutu buldum. Yatakhanenin arkasında, uzamış otları tutup çektiğimde elime kökleri baya bir toprakla beraber geliyordu. Haliyle bir çukur oluştu. Kutuyu duvarın dibine yerleştirdim. Etrafına ve üzerine bol topraklı çimenleri koydum. Artık kutu çevreden kamufle edilmiş oldu. Ön tarafa küçük bir kapı bıraktım. Yatakların içinde biraz pamuk aşırıp kutunun içini doldurdum. O üç yavruyu içine koydum. Dırşarda bakıldığında kesinlikle anlaşılmayan güzel bir evleri olmuş oldu.
    Her yemekte çeyrek ekmeklerin içini oyup kedilerin yiyebileceği yemekleri seçip koydum. Her seferinde o bölge tenha olduğundan ayak seslerimi duyduklarında üçüde dışarı fırlar, ayaklarıma dolanırlardı. Su kaplarına su, yiyecek kaplarına yiyebilecekleri pilav, et, patates koyardım.
    Yatakhane arkası, kendilerini solcu kabul eden arkadaşların sigara içme mekanıydı. Öğretmenlerin kontrolünden uzak noktaydı. Artık onların mekanına üç misafir daha eklenmiş oldu.
    Benim kediciklerle olan bu muhabbete - diyaloğuma uzaktan hayran hayran bakarlardı.
    Gel zaman git zaman kedicikler kedi oldu. Bir tanesi çok açıkmış ki yemeğe hızlı daldı ve yutamadı, ne geri çıkarabildi ne yutabildi. Elimdeki kalemle boğazındakini almaya çalıştım ama nafile. Gözümün önünde kendini bıraktı. Çok üzüldüm. Doğal seleksiyon mu, kader mi ne demek lazım. O zamandan beri hatırladıkça o sahne halen beni perişan eder.
    Diğer iki kardeşi 2 ay olunca çevreye alıştılar bana ihtiyaçları azaldı ve onları göremez oldum. Yuvalarını terkedip gitmelerine üzüldüğüm kadar kendi hayatlarını idame edebilmeleri beni mutlu etti. Üzerimden büyük bir yük kalkmış oldu. Kendimi misyonunu tamamlamış kahraman gibi hissettim.
    Çok güzel bir hatıra oldu benim için.

  5. Esas

    [IMG][/IMG]

    Labirentli \ Betta splendens (Beta)

    Latin Adı: Betta splendens

    Anavatanı: Tayland

    Beslenme Biçimi: Etçil

    Davranış Biçimi: Orta derecede agresif

    Kendi Türlerine Davranışı: Aşırı kavgacı

    Kısaca Beta Balığını Tanıyalım

    Genelde fanuslarda,bardaklarda satılan bu balıklar hak etikleri yeri bulamamışlardır.

    Betalar narin ve asil balıktır. Gurami, Beta, ve Cennet balığı gibi türler labirentliler olarak adlandırılır bunun nedeni bulundukları sudaki oksijen miktarı çok düştüğünde hayatta kalmalarını sağlayan labirent adı verilen ek solunum organlarınada sahip olmalarıdır, doğrudan havadan oksijen temin edebilirler.

    Fanuslarda satılmalarının nedeni Labirent olarak adlandırılan bir solunum sistemlerine daha sahip olmalarıdır. Labirentliler grubuna giren Güney Doğu Asya'nın bu kavgacı balığı genelde fanuslarda bakılmalarına rağmen en az 30 litrelik ( 30x30cm) akvaryumlarda bakılmalıdır.

    Davranış biçimleri gereği iki erkeği aynı ortamda yaşatamazsınız, sonuç mutlaka bir balığın kaybedilmesi olacaktır. Bunu erkek betanıza ayna tutarak test edebilirsiniz.

    Beslenmelerinde seçiçi davranmazlar, kaliteleli kuru yemler, canlı yemler ve dondurulmuş yemlerle beslenebilirler. Aynı akvaryumda dişi beta beslenebilir ama dişi beta bulmak hem zordur hemde dişi betanın erkeğin darbelerinden korunmak için formda olması ve akvaryumun büyük ayrıca bol bitkilendirilmiş olması gerekir.

    Üremeleri su yüzeyinde erkek betanın yaptığı köpük yuvada gerçekleşir, erkek yere düşen yumurtaları yuvaya taşır. Mümkünse dişi ile erkek ayrı akvaryumlarda bakılıp kondüsyon kazandırılmalıdır.

  6. Esas

    [IMG][/IMG]

    PİDECİDE KARŞIMA ÇIKAN TATLI KEDİCİK BİR OYUNLAR BİR OYUNLAR GÖRMENİZ GEREKİRDİ.

  7. Esas

    Kelebeklerin ömrü bi gün mü?

    Bu yaşam süresinden ne anladığımıza bağlıdır. Yaşamayı, doğmak, yaşamak ve ölmek şeklinde tarif edersek kelebekler aylarca yaşarlar. Kırlarda ve bahçelerde uçuşarak ince, zarif ve güzel renklerle bezenmiş kanatlarıyla yapraklara konan, bizim kelebek olarak tanıdığımız hali, ömrünün ölümüne yakın son aşamasıdır. Bu şekli ile yaşadığı hayat gerçekten çok kısadır.

    Ömrünün bu en güzel kısmının ne kadar sürdüğünü kesin olarak söylemek güçtür. Bazı çeşitlerinin birkaç gün, bazılarının ise birkaç hafta yaşadıkları biliniyor. Tabiatta çok nadir de olsa bir yıl yaşayanları bile görülmüş.

    Kelebekler aylarca tırtıl halinde yaşadıkları halde, kelebek olarak yetişkin iken çok kısa bir süre yaşarlar. Bu yüzden bir kısım kelebeklerde beslenme için ağız ve hortum bile bulunmaz. Yaşamlarının bu kısa parçasını beslenmekten çok eşlerini aramak, çiftleşmek ve yumurtlamak, kısaca yeni kuşakları oluşturabilmek için harcarlar.

    Çok narin gibi görünmelerine rağmen kelebeklerin yapıları yeryüzünde karşılaştıkları her sorunu çözecek düzeydedir. Çöllerde bulutlar gibi dolaşırlar, sularda yüzebilir, karanlık mağara kovuklarında yaşayabilirler. Dünyanın en yüksek dağlarında. tropikal ormanlarda, petrol birikintilerinde, yanardağ ağızlarında hatta kutuplarda bile dolaşırlar.

    Kelebeklerin 170 bin civarında türü vardır. Böceklerin en geniş takımlarından birini oluştururlar. Yeryüzünde yaşayan kelebek çeşitlerinin sayısının 18 sıfırlı bir sayı ile ifade edilebileceği sanılmaktadır. Yani her insana bir milyon kelebek düşmektedir. Bir başka deyişle ortalama ağırlığı 70 kilogram olan bir insana yeryüzünde 850 kilogram kelebek düşer.

    Kelebeğin tüm ömrü değil de ömrünün son safhası gerçekten kısadır ama yine de bir günden fazladır. Aslında onun için süre önemli değildir. Ömrünün bu en güzel aşamasında düşündüğü tek şey vardır, neslinin devamı. Sürüngen bir tırtıl olmaktan kurtulup, havada özgürce dolaştığı bu kısa sürede amacı uğruna çoğunlukla beslenmez bile.


     Alıntı Originally Posted by erhanaxe Yazıyı Oku
    [IMG][/IMG]

    [IMG][/IMG]

    [IMG][/IMG]

    [IMG][/IMG]

  8. Esas

     Alıntı Originally Posted by erhanaxe Yazıyı Oku
    [IMG][/IMG]

    PİDECİDE KARŞIMA ÇIKAN TATLI KEDİCİK BİR OYUNLAR BİR OYUNLAR GÖRMENİZ GEREKİRDİ.
    Yaş olarak yaklaşık 3 aylık gibi...
    Üstü başı temiz kendisine bakıyor... Annesinden öğrenebilmiş, yani annesi kendine bakabilecek zamana kadar eşlik etmiş...
    Çok canlı bakıyor, kendine güveni var. Bu aynı zamanda büyükleri tarafından çok hırpalanmadığını gösteriyor(Çevreden hırpalanan kedi ürkek olur, canlı bakmaz, kulaklarını geriye atar, bir taraftan kaçabileceği yönü-yeri gözler).
    Bolca oynuyorsa, karnı tok, kolay doyurabiliyor.

    Kendini sevdiren, insanlardan korkmayan kediler daha kolay yiyeceğe kavuşuyor. Hayatta kalmanın en büyük şifresini öğrenmiş oluyor.

    Samsun' da fakültede öğrenci iken insanlara çok kolay yanaşan çok sevimli bir kedi vardı. Bayağı da semizdi. Kuş gibi pırr insanlardan kaçan kedilerse çok çelimsiz duruyordu.
    Biraz düşündüm. Acaba bu sevimli kedi neden bu kadar semiz diğerleri zayıf diye... O kadar sevimli idi ki, öğrenciler elindekilerden koparıp ona veriyorlardı sevimliliğine ödül olarak... Mesele tevazzuh etti.

Sayfa 2/787 İlkİlk 12341252102502 ... SonSon

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •