Sayfa 1/3 123 SonSon
Arama sonucu : 24 madde; 1 - 8 arası.

Konu: dikkat !! şeker kullanımı..

  1. #1
    Duhul
    May 2007
    İkamet
    İzmir
    Yaş
    42
    Gönderi
    652

    Esas dikkat !! şeker kullanımı..

    PROF. DR. KENAN DEMİRKOL, AKILLI BESLENMENİN MATEMATİĞİNİ ANLATTI

    "Damar tıkayan kolesterol değil, şeker!"

    Gazetelerden kesip buzdolabına astığınız bütün "kibrit kutusu kadar"
    reçetelerini çöpe atın! Prof.Dr . Kenan Demirkol, A'dan Z'ye akıllı
    beslenmenin matematiğini anlatıyor... Şeker, vücudumuzu, demir paslanır gibi
    paslandırıyor, eskitiyor; çocuklarımızın hücrelerini 12 yaşında
    yaşlandırıyor. Şekeri, gıda sanayiinden söküp atmak zor ama, işe evlerimizin
    kapısından başlayabiliriz!

    Prof. Dr. Kenan Demirkol genel cerrah. Muayenehanesinin kapısında "prof."
    yazmıyor. "Ben üniversitede hocayım, burada hekim" diyor. Söz bir ara
    "kronometreli doktorlara" geldiğinde, yani 15 dakika muayene süresini aşınca
    ikinci vizite ücretini alanlara çok şaşırdı. Çünkü kendisi saat takmıyor,
    "dalgınlıkla saatime bakar da hastayı tedirgin ederim" diye. Uzmanlık alanı,
    beslenmeyle yakından ilgili olan sindirim sistemi organları. Ancak Demirkol
    bir "akıllı beslenme" uzmanı. Bunu bir insanın tüm bedenine ilişkin olduğu
    kadar, siyasi ve toplumsal boyutlarıyla da ele alıyor. Peki beslenme nedir?
    İlk aklımıza gelen, şişmanlık-zayıflık. Özellikle kadınlarda modasına göre
    sıfır bedenle, 90-60-90 arasında değişen ölçülerde olmak ya da olmamak.
    Doğru mudur? "Kibrit kutusu kadar" reçetelerini bir yana bırakıp,
    Demirkol'a: "Neden düşmandır şu ünlü üç beyaz?" diye sorduk. O, şekerle
    başladı.

    "ŞEKER TÜKETİMİYLE HASTALIK ARTIŞ EĞRİSİ PARALEL"

    DEMİRKOL- Kısmen ya da tümüyle beslenme alışkanlıkları sonucu oluşan kronik,
    aslında önlenebilir hastalıklar, çok büyük bir toplum sağlığı sorunu haline
    gelmiştir. ABD'de 20 yaş üstü erişkinlerin yüzde 65'i ya şişman ya daha da
    ileri aşamada. 64 milyon insanın koroner kalp hastalığı, 11 milyon insanın
    şeker hastalığı, 37 milyonun kolesterol yüksekliği vardır. Ülkemizde kalp
    hastalığı sıklığı bu boyuta henüz gelmemiş gözükse bile, şeker hastası
    sayısının dört milyon olduğu göz önünde bulundurulursa, yakın zamanda vahim
    bir tablo ile karşı karşıya kalacağımız açıktır.

    Ne zaman ki şeker pancarından şeker üretilmesi Avrupa'da ortaya çıktı, soğuk
    iklimlerde de şekere dönüşebilecek bir besin maddesi keşfedildi, toplumların
    şeker tüketimi arttı. Toplumların şeker tüketiminin artış eğrisiyle,
    hastalıkların artış eğrisi bire bir örtüşüyor. Çünkü; şeker sadece
    kalorisiyle, şişmanlatıcı etkisiyle zarar vermiyor, doğrudan kimyasal
    yapısıyla da çok tehlikeli. "Şeker yiyeyim oradan aldığım kaloriyi başka
    yerden kısarım" demek çok yanlış. İnsan vücudunun şeker almasına gereksinim
    yoktur.

    "12 YAŞINDA YAŞLANDIRIYOR"

    AYDINLIK- Çocukların enerjiye ihtiyacı var diye belli miktarlarda yemeleri
    doğru değil mi?

    DEMİRKOL- Asla doğru değil.

    AYDINLIK- Peki enerji ihtiyacımızı nasıl karşılayacağız?

    DEMİRKOL- Taş devri döneminde insanlar hayvan avlar ve bitki toplar. Şeker
    sadece meyvede var. Meyve esas olarak bir kültür bitkisi. Doğal ortam sebze
    ağırlıklıdır. İnsan eli ne kadar fazla değmişse bir gıda maddesine, o oranda
    olumsuzlaşıyor. O dönemde, insanların kan şekeri 60 dolayındaymış. Bu
    devirlere geldikçe şekerle tanışıyor ve alışkanlıkları değişiyor.
    Dolayısıyla ortalama kan şekeri de değişiyor. Şimdi 100'lerdeyiz, 120'de
    şeker hastalığı. Biliyorsunuz şimdi şeker hastalığı iki türlü. Bir doğumsal
    genetik özelliklerle alakalı tip 1 diabet. Bir de edimsel tip 2 diabet.
    Pankreas organının artık yeterince insülin üretememesiyle ortaya çıkar.
    Yaşlanma süreci olarak kabul edilir. 60'lı yaşlarda görülmesi beklenir. Ama
    şu anda 12 yaşındaki çocuklarda tip 2 diabet var. Sağlıklı beslenmede
    şekerin hiç yeri yok. Tamamen bir damak alışkanlığıdır.

    "KANSER HÜCRESİ DE ŞEKERLE BESLENİYOR"

    AYDINLIK- Ama, beyin sadece glikozla beslenmiyor mu?
    DEMİRKOL- Doğru. Ancak, bu glikozu her türlü karbonhidrat içeren bitkiden
    vücut elde ediyor. Kanser hücresi de şekerle besleniyor. Özellikle
    kemoterapi gören asla şeker yememeli.

    Şeker pancarından veya şeker kamışından elde ettiğimiz şeker 'sakaroz', iki
    ayrı molekülden oluşan bir birleşik moleküldür. Sakarozu biz yer yemez
    vücudumuzda glikoz ve fruktoza ayrışır. Glikoz kan şekerimizin de adıdır.
    Hemen kana karışır ve kan şekerini yükseltir. Vücudumuz şekerin zararlı
    olduğunu bildiği için korkudan hemen insülin salgılar. Çok fazla miktarda
    şeker yemişsek, gereğinden fazla insülin salgılanır. İnsülin o şekeri hemen
    alır vücudun bir enerji açığı varsa kısmen enerjiye dönüştürür. Ama insan
    vücudu çok tasarruflu bir biyolojik bünye. Çok az enerjiyle çok işler
    yapabilir. Mutlaka yediğiniz şekerde bir fazlalık olacaktır. Bu fazla şeker,
    insülin aracılığı ile ya kas ve karaciğerdeki şeker depolarına götürülecek
    ki, vücudumuzun şeker deposu 120 gram kadardır. Orası da sürekli doludur,
    hiç boş kalmıyoruz çünkü. İnsülin bu şekeri alacak ve yağa dönüştürecek.
    Dolayısıyla sizin yediğiniz şeker vücudun değişik bölgelerinde yağlanmalara
    sebep olacak. İnsülin salgılandığı için bir de tokluk hormonu salgılanır.
    Hiç olmazsa şekerin glikoz bölümü bir derecede tokluk yarattığı için daha
    fazla şeker yemenizin de önüne geçmiş olur.

    Şekerin ikinci bölümü olan fruktoz; çok az oranda insülin salgılatır.
    Dolayısıyla sınırsızca yiyebiliriz. Fruktoz günde 15 gram kadar vücudumuzda
    metabolize edilebiliyor. Değişik kimyasal süreçlerin içine katılabiliyor. Bu
    da 30 gram şekerdir. Günde bundan fazla yenirse karaciğerde trigliserite
    dönüşür. Trigliserit kan yağıdır. Bu hem karaciğer yağlanmasına, hem damar
    sertliğine, hem de vücudumuzun yağlanmasına yol açar. Bugün Amerika'da
    alkole bağlı sirozdan daha çok, karaciğer yağlanmasına dayalı sirozdan
    karaciğer nakli gereksinimi duyuluyor.

    "MEYVE YİYORSAN, ŞEKER YEME"

    AYDINLIK- Yiyeceklere ve içeceklere bunu tercüme edersek.

    DEMİRKOL- Bir kutu meşrubatta 35 gram; 200 gram meyvede 30 gram şeker
    vardır. İnsanoğlunun 200 gram meyve dışında hiç şeker yememesi gerekir.
    Diyelim ki çok aşerdiniz, 2 parça çikolata yediniz, o gün meyve yemeyin. Bir
    matematik yapmak zorundayız. Elbette, meyveden elde etmiş olduğumuz bir
    takım vitamin ve antioksidanları da feda etmiş oluyoruz.

    AYDINLIK- Meyvelerin şeker oranları farklı değil mi?

    DEMİRKOL- İncir ve muz en çok şeker içerenler. Ama onun dışındaki meyveler
    aşağı yukarı aynı.

    AYDINLIK- Okuyucularımız söyleşimizden sonra bir reçete çıkartabilirler mi?
    Bunu yemeyeceğim, şunu yemeliyim diyebilir mi? Bu sistemin içindeyken, nasıl
    başaracaklar bunu?

    "HAYVANLARA YAPTIĞIMIZ…"

    DEMİRKOL- Ben kendim yapmadığım şeyleri topluma anlatamam. Ben böyle ve de
    çok keyifli yaşıyorum. Sunulanlar içinde sağlıklı beslenmeyi bir şekilde
    yapmak mümkün.

    AYDINLIK- Aslında hayvanlar yapabildiklerine göre.

    DEMİRKOL- Hayvanlar yapamıyor bu işi, Çünkü; hayvanları biz besliyoruz.
    Tıkıyoruz ahırlara "şunu yiyeceksin" diye hayvanlara hayvanlık yapıyoruz.

    AYDINLIK- Oysa tavuklar bütün gün eşelenir durur, ihtiyacı olanı seçer
    yerdi. Filler örneğin hastalandığı zaman belli ağacın yapraklarını gider
    yermiş ilaç niyetine.

    DEMİRKOL- Evet bu tüm hayvan aleminde var. Kaliforniya Valisi bütün o rambo
    görüntüsüyle Amerika'da en aklı başında valilerden biri oldu. İki büyük
    atılımı oldu. Bir tanesi; okullarda meşrubat satışını yasakladı. İki;
    patates cipsinin üzerinde, "öldürücüdür" yazısı konuyor.

    AMERİKA'NIN MISIRINI TÜKETECEĞİZ DİYE…

    AYDINLIK- Cips deyince öteki düşmana mı geçiyoruz?

    DEMİRKOL- Yok, bir konu daha var. Son yıllarda yeni akım mısırdan şeker elde
    etmek. 1920'li yıllarda Amerikan başkanı "benim köylüm mısırdan kalkınacak"
    fetvasında bulundu. Gerçekten de çok büyük teşvikler verildi. Göz
    alabildiğince mısır ekildi. Dünya mısır ekiminin yüzde 40'ı Amerika'dadır.
    Bunu sadece hayvan yemi yaparak ya da başka yollarda tüketemeyince
    değerlendirme yolları arandı. Japonlar mısırdan şeker elde etmeyi keşfetti.
    Amerika hemen balıklama atladı bu yöntemin üzerine. Artık şeker endüstriyel.
    Sıvı olduğu için paketlenip satılamaz. Ama her türlü dondurma, meşrubat,
    şerbette kullanılıyor. Bakıyorsunuz şimdi baklavacı artık şerbetini kendisi
    yapıp dökmüyor. Kartal'dan fabrikadan hazır fruktoz şerbeti geliyor.

    KOLESTEROL DÜŞMANLIĞI

    AYDINLIK- Ama bunun daha sağlıklı olduğu yazılıp çiziliyor.

    DEMİRKOL- Maalesef. Şimdi bilgi çağındayız ya! Bence bilgiye ulaşmanın en
    zor olduğu çağdayız. Çünkü, ekonomik kazanç kaygısı her türlü bilginin
    üzerine binmiş durumda. O kadar büyük bir rant var ki, gerçeğe ulaşmanın
    en zor olduğu dönemi yaşıyoruz.

    Biraz önce dediğimiz gibi 15 gramdan fazla fruktoz yağa dönüşüyor ve bizi
    hasta ediyor. Nasıl demir paslanınca eskir, bu paslanmanın bilimsel adı
    oksitlenmedir. Vücudumuzdaki hücreler de oksitlenir ve yaşlanır. Birtakım
    gıdalarla oksitleyici, bir de bunu engelleyici maddeler alırız. Örneğin,
    üzüm çekirdeği. Gerçekten bu sistem bizim organizmamızın yaşlanmasını
    belirleyen, hastalanmasını, kanser gelişimini belirleyen ana faktör. Bakın
    bir kolesterol furyası aldı gidiyor. Kolesterol anne sütünde, yeni bir
    hayatın doğması için ana nesne olan yumurtada bolca var. Demek ki insan
    hayatının gelişme döneminde inanılmaz gereksinim var. Bakıyorsunuz
    kolesterol düşmanlığı sarmış ortalığı.

    "KOLESTEROL MASUM, BİZ SUÇLUYUZ"

    AYDINLIK- Kolesterolün ölçüsü de zaman zaman değişiyor. Bunun modası olur
    mu?

    DEMİRKOL- Bakıyorsunuz LDL 130'a kadar normalde. Üç sene sonra 100, şimdi de
    60 olsun diyorlar. Yakında sıfıra indirecekler. Aslında, kolesterol masum.
    Bizler suçluyuz. Fruktozu yani tatlı şekeri yiyerek oluşturduğumuz
    trigliseritler, kolesterolün oksitlenmesine sebep oluyor. Yağsız kuzu şiş
    yediğinizi varsayalım, yanında da meyve suyu içiyorsunuz. Sadece kuzu şişi
    yeseniz bir zararı yok, ama kırmızı etten aldığınız kolesterolü, meşrubattan
    aldığınız şeker trigliserite dönerek oksitlediğiniz için damar sertliği
    oluşuyor. Biz insanlara "kardeşim kolesterol zararlı değil. Ama
    oksitlenmesine izin verme" diyeceğimize, ilaç firmaları kolesterolü
    düşürecek ilaç keşfediyor. Biz masum olanı indiriyoruz. Eğer oksitleyici
    maddeleri düşüremiyorsak, oksitlenen maddeleri azaltalım. Ama esas insan
    mantığı ne diyor? Oksitleyen maddeleri azalt.

    Yine oksitleyici bir madde, damar sertliği yapan doymuş yağ asidi. Bu madde
    yapay beslenen hayvanların sütünde var, depo yağlarında var. Ama bizim
    ineğimiz merada otlasa, doğru beslense doymuş yağ asidi sütte ve hayvansal
    yağda sıfır olacak. Dolayısıyla kolesterol oksitlenmemiş olacak.

    ANTEP YUVALAMASININ FAYDALARI

    AYDINLIK- Peki bu mümkün mü? Merada otlayan inek, otlayacak da, süt yapacak
    da kaç kişiyi besleyecek? Fiyatı yükseltmez mi tüm bunlar?

    DEMİRKOL- Çok güzel bir noktaya değindiniz. Yıllardır hep böyle
    aldatılıyoruz. "Dünya nüfusu aç. Dünyayı besleyebilmemiz için yapay gübreye,
    yapay yeme ihtiyacımız var." Hayvansal proteini, tek kaynak olarak
    görürseniz haklısınız. Ama insan ekmek yerken bile protein almış oluyor.
    Hububat, baklagillerde bile protein var. Şimdi doktorlar bunu okur okumaz
    itiraz ederler. Derler ki "Esansiyel amino asitler vardır". Yani hayvansal
    gıdada var olan, vücudun üretemediği mutlaka dışardan alınması gereken bazı
    protein yapı taşları, amino asitler vardır. Örneğin; mercimekli bulgur
    pilavı yaptığınızda bulgurda eksik olanı mercimekten, mercimekte eksik olanı
    bulgurdan alıyorsunuz. Anakız diye bir yemek varmış, ben de yeni gördüm,
    bulgurdan yapılan küçük köftecikler nohutla birlikte pişiriliyor.

    AYDINLIK- Antep yöresinin yuvalaması gibi..

    DEMİRKOL- Bir baklagil ve bir hububat. Birbirinin eksiklerini tamamlıyorlar.
    Tam ete eşdeğer protein almış oluyorsunuz. Makro nutrientler yağ, protein ve
    karbonhidrattır. Mikro nutrientler ise vitaminler, mineraller, enzimlerdir.
    Bizim süte kalsiyum açısından ihtiyacımız var. Eğer merada otlayan bir
    hayvanın sütüyse içinde bulunan omega-3'e ihtiyacımız var. Türkiye'de
    biliyorsunuz gençlerde inanılmaz bir demir eksikliği var. Kırmızı et
    doğadaki en önemli demir kaynağıdır. Bitkiden demir çok daha az
    özümsenebilmektedir. Dana eti bir demir kaynağıdır, protein kaynağı
    değildir. Ben proteinimi bulgurdan, baklagilden alıyorum zaten. Ama yapay
    yem üreticileri "biz dünyayı nasıl doyuracağız" yalanıyla kandırarak
    hayvancılığı katlettiler. Hayvanları meralardan ahırlara çektiler ve bugün
    her ahır hayvanı şeker hastası. Çünkü neyle besleniyor, pancar küspesiyle,
    yapay protein yemleriyle, patatesle ve mısırla besleniyor. Hızla kan
    şekerini yükselten, hayvanın yağlanmasına yol açan ve hayvanın şeker hastası
    olmasına yol açan bir beslenme şekli.



    İNEK NE YEMELİ

    Doğal beslenen ineğin sütünde omega-3 vardır, yapay beslenende hiç yoktur .
    Doğal beslenen ineğin sütünde damar sertliği yapıcı doymuş yağ asidi yoktur,
    yapayda vardır. Bu asitler fruktoz gibi kolesterolün oksitlenmesine yol
    açar. Doğal beslenen ineğin sütünde dünyanın bugüne kadar bildiği en büyük
    antioksidan olan alfaminolimik asit vardır. Bu maddeyi tüketen kadınlarda
    meme kanseri yüzde 40 daha az görülmektedir. Yapay beslenen ineğin sütünde
    bu hiç yoktur. Yine merada beslenen ineğin sütünde insüline benzer büyüme
    hormonu vardır. Bu gençlik aşısıdır, bütün hücrelerin kendisini yenilemesini
    sağlayan maddedir. Duymuşsunuzdur kırsal alanda 100 yaşını aşmış bazı
    insanlarda ikinci kalıcı dişler düşer ve onun yerine üçüncü dişler çıkar.
    İşte bu doğal sütün eseridir. Doğal sütün maliyetinin çok pahalı olduğu
    söylenir ama batıda ekolojik hayvancılığın sonucu elde edilen süt ile
    konvansiyonel üretilen sütün maliyeti arasındaki fark yüzde 10-15'i
    geçmiyor.

    Ne Türkiye yasalarında ekolojik hayvancılıkla barışığım, ne de AB'dekiyle.
    Ekolojik hayvancılık denince akla "ekolojik tarım sonucu elde edilmiş
    ürünlerle hayvanın beslenmesi" geliyor. Affedersiniz ama 2000 yıl önce
    hayvan nerden patatesi buldu da yedi, ya da pancarı. İneğin normal
    beslenmesinde pancarın, mısırın ve patatesin yeri var mı? Yok.

    AYDINLIK- Demek Amerika'dakilerin varmış.

    DEMİRKOL- Orada da yok. İster ekolojik tarımla, ister normal tarımla elde
    edilmiş olsun hayvana pancar verilmesi yanlış. Zaten hayvanın sütünün kötü
    olmasının sebebi hayvanın, karbonhidratı zengin, onu yağlandıran tarzda,
    mısırla beslenmiş olması. O yüzden ekolojik hayvancılık dediğimizde
    yasalarımızın buna göre organize olması gerekiyor. Tanımlamamız gereken,
    türe özgü beslenme. Bir inek nasıl beslenir doğada? Öyle beslersek ineğin
    sağlıklı olmasını sağlarız. Dolayısıyla verdiği ürünün de insanlara sağlıklı
    olmasını sağlarız. Bütün doğada kendiliğinden yetişen yeşillikler omega-3
    ağırlıklı yağ içerir. İnsanların eliyle ekilenler omega-6 içerir.

    HAMSİYİ HANGİ YAĞDA KIZARTACAĞIZ

    AYDINLIK- Ne fark var arasında?

    DEMİRKOL- . İnsan vücudunun her hücresinde hücre zarı vardır. Bu hücre zarı
    lipo protein katmanla sarılı. Yani bir yağ bir de protein. Bu hücre
    zarındaki yağ ana madde olarak omega-3'tür. Tek tük omega-6 da içerir. Biz
    yeşillikten uzaklaştıkça ve hayvanımızı da yeşillikten uzaklaştırdıkça
    elimizde tek bir omega-3 kaynağı kaldı. O da doğal deniz balığı; kültür
    balığı değil. Halbuki insanın her gün 1 gram omega-3 alması gerekiyor.
    Omega-6 yağ asitleri ile omega-3 yağ asitleri vücudumuzda aynı enzimlerle
    metabolize edilir. Biz ayçiçeği yağı, soya yağı gibi yağlarla beslenip çok
    omega-6 aldığımız için artık omega-3'e enzim kalmıyor. Diyelim ki hamsiyi
    ayçiçeği yağında kızarttık, o hamsiden artık bize fayda gelmiyor.

    Bütün yağlar, yağ asitlerinin karışımıdır. Onlar da 3'e ayrılır. Doymuş yağ
    asitleri, tekli doymamış yağ asitleri, çoklu doymamış yağ asitleri. Çoklu
    doymamış yağ asitleri ikiye bölünür, onlar da omega-3 ve omega-6'dır. Bundan
    40-45 yıl öncesi omega-6 kolesterolü düşürüyor diye tüm topluma söyledik.
    Ayçiçeği ve mısırözü yağlarını tükettirdik. Fakat sonra anladık ki bu yağlar
    iyi kolesterolü de, kötü kolesterolü düşürdüğü oranda düşürüyor. Bizim
    kolesterol açısından sağlıklı olmamızdaki unsur iyi ve kötü arasındaki
    dengedir. İkisini birden düşürürse denge bozulmamış olduğundan herhangi bir
    iyilik elde etmiş olmuyoruz.

    DEPRESYONUN ÇARESİ

    AYDINLIK- İkisi arasında denge mi, fark mı önemli?

    DEMİRKOL- Oran önemli. Omega-6'yı o kadar fazla alıyoruz ki, almış olduğumuz
    azıcık omega-3'ü de değerlendirmeden vücuttan hemen atıyoruz. Omega-3
    olmayınca hücre duvarına veremiyorsunuz. Hücre duvarı da omega-3'ten
    oluşuyor. Vücut da asıl malzemeyi bulamadığı zaman gecekondu yapar gibi ne
    bulursa onla hücreyi onarıyor. Omega-3 yerine, omega-6 yağ asidi olan
    araşidonik asidi kullanıyor. Ama bu asit bütün stres komalarının hammaddesi.
    Gecekondunuzu el bombasıyla örmüş oldunuz. Dışardan biri taş atsa havaya
    uçacak.

    AYDINLIK- Ama o zaman da ben size stres ilaçları satacağım.

    DEMİRKOL- Tabii. Omega-3'ten zengin beslenen toplumlarda depresyon çok az
    oranda görülüyor. Zihinsel performans artıyor. Beynimizdeki toplam yağ
    asidinin yarısı omega-3 olmak zorunda. Ama biz vücudumuza bunu sunamıyoruz.

    ÇAY VE ZEKA

    AYDINLIK- Beslenmeyle doğrudan ilişkili öyle mi?

    DEMİRKOL- Aynı şey mesela demir için de geçerli. Zamanında Türkiye'nin
    yarısı aptaldır lafı çok tepki yarattı. Bunu bu şekilde ifade etmek hoş
    olmadı, ama Türkiye'nin yarısında demir eksikliği, kansızlığı var. Demir
    eksikliği zihinsel eksiklik yaratır. Sonuçta demir üstünden düşünürsek Aziz
    Nesin haklıydı.

    Türkiye'de çay tüketiminin de buna katkısı var. Demirin emilimini olumsuz
    yönde etkiliyor. Ama diğer taraftan çay iyi bir anti oksidan.

    AYDINLIK- Yemekten hemen sonra çay içme adetimiz var. Doğru mu?

    DEMİRKOL- Şekerle içmediğiniz takdirde hiçbir zararı yok. Yemekten hemen
    sonra çay içilebilir.

    AYDINLIK- Demirin emilimini engellediği için iki saat sonra içmek gerektiği
    söyleniyor.

    "ÇAYI ŞEKERSİZ İÇİN!"

    DEMİRKOL- Üç saat. Ben tekrar omega-3'e dönmek istiyorum. Çünkü hayati bir
    olay. Omega-3'ün eksikliği insanları şeker hastalığına itiyor. Damarların
    sertleşmesine yol açıyor. Pıhtılaşabilirlik oranın artmasına, dolayısıyla
    kalp damarının veya beyin damarının pıhtıyla tıkanıp "inme" veya "enfarktüs"
    olmasına yol açıyor. Bir yandan omega-3 kaynaklarımız çok azaldı Toplum
    olarak zaten balığı çok az tüketiyoruz. Omega-6'yı çok tükettiğimiz için
    omega-3'ün yolunu kesiyoruz. Artık kesin olarak biliyoruz ki, ayçiçeği ve
    soya yağı kansere sebep olabiliyor. Akciğer kanseri, meme kanseri, kalın
    bağırsak kanseri, şeker hastalığının oluşumunu kolaylaştırıyor.

    AYDINLIK- Ayçiçeği de bir bitki. Neden zararlı? Kimyasal yapısından dolayı
    mı, üretim hatasından mı?

    DEMİRKOL- Kimyasal yapısından. Kültür bitkisidir. Omega-6 yağ asidi içerdiği
    için. Mesela zeytinyağı omega-9 yağıdır. Tekli doymamış yağdır ve omega-3 ün
    emilimine hiçbir zararı yoktur. Ayrıca ayçiçeği yağının bir olumsuzluğu daha
    var. Pişirme esnasında maruz kaldığı ısıdan sonra birtakım yapay yağ
    asitlerine dönüşüyor. Biz bunlara trans yağ asitleri diyoruz. Bu yağ
    asitleri de yine kolesterolu oksitleyerek damar sertliği yapıyor. Diğer
    taraftan trans yağ asidi beyindeki sinir kılıflarına girerek beyindeki
    iletiyi bozuyor ve parkinson, alzheimer gibi hastalıklara sebep oluyor.

    "ANNEMİN YEMEKLERİ BAŞKAYDI"

    AYDINLIK- Acaba "tadı güzel" dediklerimiz bize dışardan dayatılan bir kavram
    mı? Güzel nedir?

    DEMİRKOL- Eşinizle ilk evlendiğinizde yemek yaptığınız zaman size itiraz
    etmedi mi, "benim annem böyle yapıyor" diye?

    AYDINLIK- Ben güzel yemek yaparım.

    DEMİRKOL- Ona rağmen itiraz etti. İnsan çocukluğundan alıştığı damak tadını
    arıyor. Belki dünyanın en kötü aşçısı annesi, ama insan neye alıştıysa onu
    arıyor.

    AYDINLIK- Eski çağlardan bu yana insana dair güzel-çirkin kavramı bile ne
    kadar çok değişmiş. Biz ona böyle bir değer yüklediğimiz için güzel oluyor.
    Toplumda da dayatılan değerler var. Kola ya da hamburger için "bak bu
    güzeldir" deniyor çocuklara.

    DEMİRKOL- Ben o yüzden üniversitelerde konferans vermeyi tercih ediyorum.
    Çünkü; onlar yakın zamanda anne baba adaylarıdır.



    SPOTLAR(ÖNEMLİ BİLGİLER)

    " Bir kutu meşrubatta 35 gram; 200 gram meyvede 30 gram şeker vardır.
    İnsanoğlunun 200 gram meyve dışında hiç şeker yememesi gerekir. Diyelim ki
    çok aşerdiniz, 2 parça çikolata yediniz, o gün meyve yemeyin. Bir matematik
    yapmak zorundayız. Elbette, meyveden elde etmiş olduğumuz birtakım vitamin
    ve antioksidanları da feda etmiş oluyoruz."



    "Türkiye'de gençlerde inanılmaz bir demir eksikliği var. Kırmızı et doğadaki
    en önemli demir kaynağıdır. Bitkiden demir çok daha az özümsenebilmektedir.
    Dana eti bir demir kaynağıdır, protein kaynağı değildir. Ben proteinimi
    bulgurdan, baklagilden alıyorum zaten."



    "Yapay yem üreticileri 'biz dünyayı nasıl doyuracağız' yalanıyla, hayvanları
    meralardan ahırlara çektiler ve bugün her ahır hayvanı şeker hastası. Çünkü,
    pancar küspesiyle, yapay protein yemleriyle, patatesle ve mısırla
    besleniyor.



    Doğal beslenen ineğin sütünde omega-3 vardır, yapay beslenende hiç yoktur.
    Doğal beslenen ineğin sütünde damar sertliği yapıcı donmuş yağ asidi yoktur,
    yapayda vardır. Bu asitler fruktoz gibi kolesterolün asitlenmesine yol açar.






    Doğal beslenen ineğin sütünde dünyanın bugüne kadar bildiği en büyük
    antioksidan olan alfaminolimik asit vardır. Bu maddeyi tüketen kadınlarda
    meme kanseri yüzde 40 daha az görülmektedir. Yapay beslenen ineğin sütünde
    bu hiç yoktur.



    Duymuşsunuzdur kırsal alanda 100 yaşını aşmış bazı insanlarda ikinci kalıcı
    dişler düşer ve onun yerine üçüncü dişler çıkar. İşte bu doğal sütün
    eseridir. Doğal sütün maliyetinin çok pahalı olduğu söylenir ama aradaki
    fark yüzde 10-15'i geçmiyor.



    Elimizde tek bir omega-3 kaynağı kaldı. O da doğal deniz balığı; kültür
    balığı değil. Halbuki insan her gün 1gram omega-3 alması gerekiyor. Diyelim
    ki hamsiyi ayçiçek yağında kızarttık, o hamsiden artık bize fayda gelmiyor.



    Zeytinyağı omega-9 yağıdır. Tekli doymamış yağdır ve omega-3 ün emilimine
    hiçbir zararı yoktur. Ayrıca ayçiçeği yağının bir olumsuzluğu daha var.
    Pişirme esnasında maruz kaldığı ısıdan sonra birtakım yapay yağ asitlerine
    dönüşüyor.

  2. #2
    Duhul
    May 2007
    İkamet
    İzmir
    Yaş
    42
    Gönderi
    652

    Esas Şeker Yiyen Çocuklar...

    Şeker Yiyen Çocuklar...

    Tip 2 Diyabet pankreas organının bir tükenme hastalığıdır. Geçmişte bu hastalık yaşlılarda görülürdü. Ama artık aşırı şeker tüketimine bağlı olarak 12 yaşındaki çocuklarda bile şeker hastalığı oluşuyor. Oysa sağlıklı beslenmenin temel taşlarından biri şekere hiç yer vermemektir. Şeker tamamen bir damak alışkanlığıdır!

    Hocam, çocuklar ne kadar meyve ve şeker tüketmeli? Biz yetişkinler için günde 8 kesme şekeri ya da 200 gram çok şekerli meyve sınırı getirmiştiniz. Onlar için de sınır var mı?

    Bir kere illa şeker yiyeceksek bunu olabildiğince meyve ve baldan almalıyız. Öncelikle bunu vurgulamakta yarar var. Onun dışında küçük bebekler hariç, 4-5 yaşından itibaren erişkinlerde uyguladığımız sınırı çocuklar için de uygulayabiliriz. Burada "Çocuk bedeni erişkinden 5 kat daha küçük olduğu halde nasıl oluyor bu?" diye bir soru gelebilir aklınıza. Çünkü çocuk çok hareketli olduğu için aldığı şekeri o anda enerji olarak daha fazla oranda tüketebilir.

    Tam da bu yüzden çocukların enerjiye daha fazla ihtiyacı var diye, bol bol meyve ve hatta şeker yemeleri doğru gibi kabul ediliyor oysa...

    Bu asla doğru değil. Taş devri döneminde insanlar hayvan avlıyor ve bitki topluyor. Şeker sadece meyvede var. Meyve ise esas olarak bir kültür bitkisi. Doğal ortam sebze ağırlıklıdır. İnsan eli ne kadar fazla değmişse bir besin maddesine, o oranda zararlı hale geliyor. O dönemlerde, insanların kan şekeri 60 dolayındaymış. Bu devirlere geldikçe insanoğlu şekerle tanışıyor ve alışkanlıkları değişiyor. Dolayısıyla ortalama kan şekeri de değişiyor. Günümüzde kan şekeri ortalama 90 ve 100'lerde. 100 zaten şeker hastalığı sınırı. Yani biz tehlikeli bir şekilde sınırda dolaşıyoruz. Biliyorsunuz, iki türlü şeker hastalığı var. Bir doğumsal, genetik özelliklerle alâkalı Tip 1 Diyabet. Bir de sonradan edinilen Tip 2 Diyabet. Tip 2 Diyabet pankreas organının bir tükenme hastalığıdır. Geçmişte bu hastalık yaşlılarda görülürdü. Ama artık aşırı şeker tüketimine bağlı olarak 12 yaşındaki çocuklarda bile pankreas tükenebiliyor ve şeker hastalığı oluşuyor. Oysa sağlıklı beslenmenin temel taşlarından biri şekere hiç yer vermemektir. Şeker tamamen bir damak alışkanlığıdır...


    Çocuk şeker yeme tercihini meyve ve bal lehine kullanmalı dediniz...

    Evet. Ama günde sekiz kesme şekeri kadar şeker dedik ya, kahvaltıda yediği bir tatlı kaşığı bal da bu hesaba dahil edilmeli... Biz kahvaltıda bir tatlı kaşık balı özellikle öneriyoruz. Çünkü çok iyi bir antioksidan. Bu yüzden kalkıp da çayımıza şeker koyacağımıza bir milyon kere balı tercih etmeliyiz. Baldaki bir tatlı kaşığı sınırı ise çok fruktoz içermesi yüzünden... Daha önce fruktozun zararlarını anlatmıştık. Damar sertliğine, kalp hastalığına yol açıyor. Balın ise şekerinin neredeyse tümü fruktozdur. Bal az miktarda da aynı faydalı etkiyi gösterdiği için bir tatlı kaşığından fazlası yedirilmemeli çocuğa. Tabii yetişkinler için de geçerli bu sınır.

    YEREL ÜRET, YEREL TÜKET!

    Peki sabah bir tatlı kaşığı bal yediyse çocuk, o günkü meyve ve şeker hakkından ne kadarını düşmeliyiz?

    Günlük meyve hakkından üçte bir oranında düşmemiz gerekiyor. Mesala elma, portakal, şeftali, armut gibi orta şekerli meyvelerden 300 gram yeme hakkı olduğuna göre, bunu üçte bir oranında düşürmemiz gerekiyor. Yani geriye 200 gram meyve hakkı kalıyor. Bu hak da iri bir şeftali, iki küçük elma kadardır. Çok şekerli meyvelerden ise orta boy bir muz ya da bir küçük salkım üzümdür. Bir tatlı kaşığı bal, yaklaşık 7-8 gramdır. Aşağı yukarı bir kesme şekeri 4 gram olduğuna göre, 2 kesme şekeri kadar ediyor. Ama bu miktar günlük 8 kesme şeker ölçüsünün 4'te biri olduğu halde, bal fruktoz ağırlıklı olduğu için günlük şeker miktarından 3'te 1 oranında düşüş yapmalıyız.

    Peki hocam çocuklara özellikle hangi meyveyi önerirsiniz?

    Öyle tek bir meyve yok. Ama mutlaka yörenin meyvesi olmalı. Çünkü biyolojik bir ortamda yaşıyoruz. Şu anda İstanbul'da olduğumuza göre biz Marmara, Trakya insanıyız. Biyolojik çevremizde yetişen meyve ve sebze neyse bize en uygun gelen de odur. Yani mesela Bursa yöresinde yetişen şeftali Marmara Bölgesi insanı için bulunmaz bir mevyedir. Çünkü biz bu biyolojik ortamın insanıyız ve şeftali de bu biyolojik ortamın meyvesi. Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bürosu'nun Avrupa ülkelerinde uyguladığı CİNDY Projesi var. Bu projenin açılımı, Kronik Hastalıklara Karşı Korunma Projesi. Projenin temeli ise, "Yerel üret yerel tüket" cümlesiyle özetlenebilir. Burada birkaç tane üstünlük ortaya çıkıyor. Biri, aynı biyolojik ortamın üstünlüğü. İkincisi, nakil mesafeleri kısalacağı için meyvenin dalında olgunlaşmasına fırsat verilmiş olması. Halbuki Güney Amerika'dan ithal edilen muz, ham, yemyeşil bir şekilde toplanıyor ve gemi ambarlarında olgunlaşıyor. Güneş altında, dalında olgunlaşan bir meyve mi makbuldür yoksa gemi ambarında mı? Elbette dalında olgunlaşan. Çünkü ancak dalında olgunlaşmış bir meyve, o meyveden almak istediğimiz antioksidan, vitamin ve minerallere sahiptir. Üçüncü üstünlük de, bugün dünyada kullanılan tüm enerjinin yaklaşık yüzde 7'si gıda nakline harcanmaktadır. Bunun atmosferimize sağladığı karbondioksit ayak izini bir düşünün lütfen!

    Bir çocuk ne kadar şeker ve meyve yemeli? Hocam, ilk günkü söyleşimizde yetişkinler için vermiştik ama madem çocuklar da aynı miktarda şeker veya meyve yiyebilir dediniz, kısaca bir kez daha tekrarlayabilir miyiz? Meyve ve şekerde sağlık sınırı nedir?

    Meyveleri, az şekerli, çok şekerli ve orta şekerli diye kabaca üçe bölmemiz mümkün. İlkbahar meyveleri, kiraz, vişne, erik ve bir dereceye kadar kayısı az şekerli meyveler arasına giriyor ve başka hiç şeker tüketmediğimiz takdirde, günde 400 gram bu meyvelerden yiyebiliriz. Elma, armut, şeftali, portakal ve mandalina orta şekerli meyveler sınıfına giriyor. Bunlardan da 300 gram yiyebiliriz. Ama yine çayımıza, kahvemize hiç şeker koymamış, sabah kahvaltıda bal ya da reçel yememiş olmak koşuluyla. Eğer yediysek onları da bu miktardan düşmek gerekir. İncir, muz ve üzüm gibi çok şekerli meyvelerden ise günde en fazla 200 gram yiyebiliriz. Yani yaklaşık olarak 3-4 incir, bir muz gibi...

    Peki ya karpuz ve kavun?

    Karpuz az şekerli meyve sınıfına giriyor. Kavun da az şekerli ile orta şekerli arasında... Karpuz da kavun da bir dilim yenmelidir. Ama ben hiç bir dilim karpuz yiyen insan görmedim şimdiye kadar. Bir kilodan aşağı kimse yemiyor. Halbuki en fazla 400 gram yenmelidir. Bir dilim karpuz ise aşağı yukarı 400 gram. Bundan fazlası sağlığa zararlı! Çocuk için de erişkin için de...


    Vatan Gazetesi 27.07.2010 Salı

    http://www.kenandemirkol.net/seker_yiyen_cocuklar.html

  3. Esas

    Bu harika paylaşımlarınız için çok Teşekkürler Sayın okyt, lütfen aynen devam ediniz..

  4. #4
    Duhul
    May 2007
    İkamet
    İzmir
    Yaş
    42
    Gönderi
    652

    Esas

    Teşekkür ederim sn. buyy&sell..

    Şeker kullanımı ile ilgili yazıların daha çok şeker problemi olan insanların dikkatini çektiğini düşünmekteyim. Fakat okuması gerekenler özellikle şeker problemim yok diyen kişiler olmalı bence..

    Yazının herbir satır arasının; özellikle kendisinde veya çevresinde şeker problemi olmadığını düşünen kişilerin kendileri, eşleri ve çocukları için ilk farkındalık seviyesini artırmada faydalı olacağını inanıyorum.


    ilk iki gönderiyi

    LÜTFEN ŞEKER PROBLEMİNİZ YOKSA DİKKATLE OKUYUNUZ

  5. Esas

    Babamda şeker problemi var ve bende şeker delisiyim , Derhal kendimi düzeltmem gerek yoksa siz şimdiden hakkınızı helal edin bana
    Çok Teşekkürler

  6. #6
    Duhul
    May 2007
    İkamet
    İzmir
    Yaş
    42
    Gönderi
    652

    Esas

     Alıntı Originally Posted by buy&sell Yazıyı Oku
    Babamda şeker problemi var ve bende şeker delisiyim , Derhal kendimi düzeltmem gerek yoksa siz şimdiden hakkınızı helal edin bana
    Çok Teşekkürler
    Geçmiş olsun, en azından çaresi olmayan bir problem değil. Yazılar daha çok tip 2 diyabet için anladığım kadarıyla ama sizin daha da dikkatli olmanız gerekli galiba..

  7. #7
    Duhul
    May 2007
    İkamet
    İzmir
    Yaş
    42
    Gönderi
    652

    Esas

    Mine Şenocaklı, Türk Tabipler Birliği Tarım, Gıda ve Beslenme Komisyonu Başkanı Prof. Kenan Demirkol ile konuştu:


    Şeker, mutlu değil agresif yapar

    Hani şeker ya da tatlı mutlu yapar diye bir düşünce var ya, aksine agresif yapar! Bu bilimsel olarak kanıtlandı. Amerika’da yapılan yetimhane çalışmalarında, çocukların şeker yediklerinde daha agresif oldukları saptandı. Aynı çalışma hapishanelerde yetişkinler üzerinde yapıldığında da benzer sonuçlar görüldü...

    * Hocam, şekerin ne kadar zararlı olduğunu konuştuk. Peki ya kolalı, gazlı içecekler?

    Bu tamamen ayrı bir konu. Gazlı içeceklerin içinde çoğunlukla tatlandırıcı olarak mısır şurubu kullanıldığından, mısır şurubu da daha fazla fruktoz içerdiğinden, daha fazla şişmanlatıyor. Bu yüzden bütün gazlı içecekler, bütün meyve suları fayda değil zarar verir.

    *Sıkma portakal suyu da mı?

    Elbette! Bir bardak portakal suyu ne kadar portakaldan sıkılıyor? Yarım kilodan! Yarım kilo portakalda yaklaşık 60 gram şeker var. Oysa günde 30 gram şeker sınırını aşmamamız gerekiyordu hatırlarsanız. (Bu konuyu ilk günkü söyleşide ele almıştık.) Gazlı içeceklerin ikinci kusuruna değinmek istiyorum, bir kadının ileriki yaşlarda kemik erimesine maruz kalmaması, 24 yaşına kadar kemiklerine depoladığı kalsiyuma bağlıdır. Bu nedenle 24 yaşına kadar kalsiyumdan zengin beslenilmesi gerekir. Çocuklar, gençler az yağlı süt ve az yağlı yoğurttan yapılmış ayran içeceğine gazlı içecekler içtiğinde, gazlı içecekteki karbondioksit kemikten kalsiyumu söküp idrarla atıyor. Yani biz 24 yaşına kadar kemiklerimizde kalsiyum depolayacağımıza, kemiklerimizi süngerleştiriyoruz. Ayrıca bir kutu meşrubat 35 gram şeker içeriyor. Hani bizim sınırımız bir günde 30 gramdı? Yani bir çocuk bir kutu meşrubat içtiğinde o gün hiç meyve ve bal yeme hakkı kalmıyor. Hangisini tüketmesi daha akılcıl? İşte bu nedenle Kaliforniya’da okullarda meşrubat satışı yasaklandı. Hem obezite hem de kemik erimesi nedeniyle...

    Kanser hücresi de şekerle besleniyor Bu arada şekerin ne kadar zararlı bir gıda olduğuna ilişkin bir noktanın daha altını çizmek istiyorum. Kanser hücresi bile şekerle besleniyor. Bu yüzden özellikle kemoterapi gören hastalar asla şeker yememeli.

    * Peki ya çikolata? O da zararlı mı? Ben bile her gün yemeden duramıyorum neredeyse?

    Kakao çok önemli bir antioksidandır. Ama ne yazık ki, çikolotaya döndüğü anda kakaonun antioksidan özelliğinin, yani bize yararlı olan özelliğinin yok olmasının yanısıra şekerin zararlı etkisi de içine katılmış oluyor. Ben asla hiç yemeyin ya da çocuğunuza yedirmeyin demiyorum. Ama yediğiniz zaman az yiyin ve çikolatanın içindeki şeker miktarını günlük 30 gramlık şeker miktarından düşün. Bir de bu mantıktan bakıldığında kakao oranı yüksek bitter çikolota yenmesi çok daha uygun olur. Aslında dediğim gibi insanoğlunun 200 gram (çok şekerli)?meyve dışında hiç şeker yememesi gerekir. Diyelim ki çok aşerdiniz, 2 parça çikolata yediniz, o gün meyve yemeyin. Bir matematik hesap yapmak zorundayız. Elbette, meyveden elde etmiş olduğumuz birtakım vitamin ve antioksidanları da feda etmiş oluyoruz ama böyle yaptığımızda en azından vücudumuza zarar vermiş olmayız. Yani biraz kafa kullanmak lazım.
    Bir de şöyle bir yanlış var; hani şeker ya da tatlı mutlu yapar diye bir düşünce var ya, aksine agresif yapar. Bu bilimsel olarak da kanıtlandı. Amerika’da yapılan yetimhane çalışmalarında, çocukların şeker yediklerinde daha agresif oldukları saptandı. Aynı çalışma hapishanelerde yetişkinler üzerinde yapıldığında da benzer sonuçlar görüldü. Mahkumlar arasında şeker yenmediğinde daha az kavga çıktığı anlaşıldı.

    * Peki neden?

    Bunun tam olarak kimyasal izahı verilemedi. Ama sonuçlara bakıldığında, şeker yiyen ve yemeyenler arasında belirgin bir davranış farkı ortaya çıktığı bilimsel olarak gösterildi. Ayrıca şeker, diş çürüğünden eklem erimesine kadar kimyasal olarak birçok bulguya neden olabilmekte. Şişmanlatıcı etkisi herkes tarafından biliniyor. Ama ben şekerin bu yan etkilerinin ötesinde özellikle sınav öncesi çok sık yapılan bir hataya değinmek istiyorum. Sınavdan önce anneler çocuklarının sınavı daha başarılı geçsin diye reçel, bal, çikolata gibi tatlı yiyecekler veriyor. Halbuki şekerle karşılaşan vücut zarara uğramamak için hemen çok miktarda insülin salgılayarak şekeri yağa dönüştürüyor ve yağ deposuna atıyor. Fakat bu arada, korkudan vücut gerekli olandan daha fazla insülin salgıladığı için çocuğun tam sınav ortasında kan şekeri düşerek beynine daha az enerji kaynağı glikozun gitmesine neden oluyor. Bu da amaçlananın tam tersine çocuğun sınavda başarısız olmasına yol açıyor.

    Sınavlardan önce tereyağ yenmeli!*

    Öyleyse ne yapmalı?

    Buna karşın çocuğa kan şekerini oldukça yavaş yükselten bir kahvaltı yaptırılabilir. Tam buğday ekmeği, tereyağında pişmiş yumurta, domates, salatalık ve peynirden oluşan bir kahvaltı çocuğun sınav başarısı için çok daha elverişlidir. Burada istisnai olarak tereyağ yenmesine göz yumuyoruz.

    * Hocam tam da benim ağzımdan aldınız.

    Önceki günkü söyleşimizde, “Terayağ en değerli yağ. Zeytinyağından bile değerli! Çünkü içinde Omega 3 var. Tabii eğer sütünden tereyağ yapılan hayvan merada otla besleniyorsa... Ama aynı zamanda en zehirli yağ. Eğer o hayvan endüstriyel olarak hiç gün ışığı, ot ve yeşillik görmeden besleniyorsa... Maalesef günümüzde uygulandığı gibi. Bugün marketlerden o değerli, sağlıklı yağı bulmak mümkün değil” demiştiniz. Buna rağmen mi? Evet. Normalde tereyağından uzak durmak gerekir. Ancak sınav öncesi tereyağ vermemizin sebebi şu; Avrupa’daki çoğu dilde tereyağına adını veren butiric asittir. Bu asit dört karbonlu bir doymuş yağ asididir. Ve vücuda en hızlı enerji sağlayan maddedir. Çiftçiler kışın üşümemek için dışarı çıkmadan önce tereyağ yer. Yani şeker değildir hızlı enerji kaynağı, butiric asit, yani tereyağdır. Çocuğun imtihan öncesi ihtiyacı olduğu için tereyağını öneriyoruz. Yoksa normalde marketlerden aldığımız tereyağını, önceki günlerde anlattığımız gibi başka sakıncaları içerdiği için asla kullanmamak gerekir.

    Bir çocuğa yapılabilecek en büyük günah...

    * Peki ya dondurma?

    Dondurma hem yağlı sütten üretildiği hem de çok şeker içerdiği için iddia edilenin aksine çocuklar için yararlı değildir. Diğer taraftan dondurma ve şekerleme sanayinde kullanılan bazı gıda boyalarının otizme yol açtığı saptandığından Avrupa Birliği’nde, bu tür gıdaların üzerine “Dikkat eksikliğine yol açabilir!” ibaresi yazılmak zorundadır.

    * Ya açık, külahta satılan dondurmalar?

    Açık dondurmalarda ise bakteri bulaşma riski ayrı bir tehlike kaynağıdır.

    * Peki sizin bir öneriniz var mı, nasıl vazgeçirebiliriz çocuğu dondurmadan?

    Alıştırmayarak!

    * İyi ama nasıl? Evde verilmese bile arkadaşlarından etkileniyor...

    Arkadaşlarıyla temas etmeden önce, okul öncesi çağda ne yazık ki anne babalar hamburger dükkanlarına, dondurmaya ve gazlı içeceklere alıştırıyorlar çocuklarını. Çocuk, anne kucağında öğreniyor hataları. Ve ne yazık ki var olan yanlış bilgiler nedeniyle anne iyi bir şey yaptığını düşünerek alıyor dondurmayı. Çünkü, sürekli “Dondurma sağlıklıdır” deniyor. İçindeki süt nedeniyle... Bunlar bilgilenme eksikliği ya da iyi niyetle yapılan hatalar. Ama çocukların geleceğini karartan, onların hastalıklı yetişkinler olmalarına yol açan hatalar... Hataları anne kucağında öğreniyor çocuk dedik ya, bunu demişken, çocuk beslenmesinde yapılan en büyük hatalardan birini bana hatırlatmış oldunuz. Sabah okula gönderirken artık çok az anne kalkıp çocuğuna kahvaltı hazırlıyor. Uygulama genelde, “Al şu 5 lirayı, yolda kendine bir poğaca al” şeklinde. Halbuki sokaktan alınan bu besinle, ki buna besin bile dememek gerekir, çocuk sadece karbonhidrat ve margarin almış oluyor. Bir çocuğa yapılabilecek en büyük günah budur...

    Vatan Gazetesi 29.07.2010 Perşembe

  8. #8

    Esas

    yararlı detaylar ama neye elimizi atsak şekerle alakalı bir gıda karşımıza çıkıyor.
    Tuzlu kraker alıyorum onda bile şeker var...

Sayfa 1/3 123 SonSon

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •