Sayfa 5/5 İlkİlk ... 345
Arama sonucu : 38 madde; 33 - 38 arası.

Konu: Okuduğumuz kitaplardan.. hoşumuza giden cümle / paragraf/ bölümler

  1. #33
    Duhul
    Jun 2008
    İkamet
    Papatyanın hışırdamadığı, hapşurmadığı, kokmadığı
    Gönderi
    9,983
    Blog Yazıları
    7

    Esas



    Sevgili abla, kitap Heba (5 Nisan 2013 -Papatyanın doğum günüymüş )

    Kitabı okumadım. İncelemelerine göz atmaktayım.

    Yazarın ayrıntılı bir incelemesi daha...

    Romanın kahramanı Ziya’nın kaçışı şehirden doğaya. Şehir kötücül olanı, doğa onun karşıtını mı temsil ediyor? Nedir kaçtığımız ya da kaçamadığımız?


    Tabiatı, şehrin karşıtı olarak düşünmedim. Ziya şehrin insana ettiklerinden, gürültüsünden patırtısından kaçıyor ama bu kaçış bütün kaçışlar gibi beyhude bir kaçış. Bizi mutlu yahut mutsuz eden şey bazen mekânmış gibi görünür ya hani, Heba’da Ziya’ya da öyle görünüyor. İnsan faktörünü göz ardı ediyor aslında. Kaçış diye bir şey yok bana göre, bu mümkün değil. Nerede insan varsa, orada iyilik de var, kötülük de. Ormanların içinde bir yerde, bir hayvan gibi yaşamayı göze alabilecek cesaretimiz de yok. Hadi diyelim bunu da göze aldık, geride bırakacağımız insanların üstümüze başımıza sinmişliğini, hareketlerimizdeki, düşüncelerimizdeki, alışkanlıklarımızdaki yahut hayallerimizdeki varlıklarını nereye koyacağız? Üstelik, biliyorsunuz, içimizdeki kalabalık her daim dışımızdakinden daha büyüktür.


    Peki askerlik? Bizim edebiyatımızda çok az yazılmış bir konu. Heba’nın bir bölümünde epeyce kapsamlı biçimde irdeleniyor askerlik. Onu yazmak zor olmadı mı?


    Heba’da en zor yazdığım yer Ziya’nın kuşu vurduğu sayfaydı. Elindeki sapanın lastikleri, 2010 yazından 2011 yazına kadar öylece gerili kaldı ve ben her gün aynı sayfayı yazdım.


    Hasan Ali, dil sorunundan söz edelim. Senin âdeta dili yazdığını söylüyorum. Katılır mısın bilmem. Dili yazmak sözcüklerle başlıyor. Anlamı sözcükler taşıyor çünkü. Dolayısıyla sözcüklerin anlamlarından bir romanın büyük anlamına ulaşmak, çetin bir yaratıcılık etkinliği gerektiriyor…


    Yeri gelmişken, buna bir örnek vereyim. Heba’daki Sınır bölümünü çalışırken şöyle bir cümle yazdım: “Sadece Suriye topraklarından değil, belki yedi sekiz Kalaşnikofla Türkiye tarafından da ateş ediliyordu mevzideki nöbetçilerin üzerine.” Bu cümleyi yazdım ama bir türlü içime sinmedi. Neden sinmediğini de anlayamadım. Cümlenin lafzına ve ruhuna defalarca baktım, sesli okudum, sessiz okudum, sonra acaba yakınındaki bir cümlenin tatsızlığı onun üzerine mi düşüyor diye önündeki ve arkasındaki cümleleri de kontrol ettim ama olmadı. Bir türlü bulamadım bu cümledeki yanlışı. Birkaç sayfa ilerlemiştim ama aklım hâlâ o cümledeydi. Üç dört gün sonra, birden yanlışı buldum. Yanlış olan şuydu; cümle bize, mevzideki nöbetçilerin üzerine her iki taraftan da ateş edildiğini, başka bir ifadeyle, nöbetçilerin iki ateş arasında kaldığını söylüyordu ama cümlede yer alan nöbetçiler iki ateş arasında değildi, cümlenin sonunda duruyorlardı. Hemen düzelttim tabii ve cümle romanın 240. sayfasında şu şekilde yer aldı: “Sadece Suriye topraklarından değil, mevzideki nöbetçilerin üzerine belki yedi sekiz Kalaşnikofla Türkiye tarafından da ateş ediliyordu.” Şimdi, bu cümledeki durumu okur fark eder mi diye sorulabilir. Bence bunun hiç önemi yok. Her şeyden önce, ben dili bu şekilde kullanmakla mükellefim. Bu cümledeki çalışma kullandığım malzemeye, kendime ve yaptığım işe saygının bir sonucudur. Fark eden okur olursa sevinirim tabii, fakat fark edilmemesine hiç üzülmem. Harf meleklerini görmek bana o cümleden alacağım en büyük sevinci yaşatmıştır çünkü. Biliyorsunuz, bir cümlenin şekliyle söylediği şey bu şekilde çakıştığında, harf melekleri gelir o cümledeki harflerin üstüne konar. Buna benzer çalışmalar, bana göre, zaten olması gereken şeyler. Bu nedenle, mesela dili kötü kullanan bir yazar yerilmeli ama iyi kullanan övülmemeli. Dili iyi kullanmak yeter şarttır çünkü. Küreğin kulpu demeyip küreğin sapı diyorsa, kahramanına kahvaltı yaptırmayıp ettiriyorsa, kurşun atmakla kurşun sıkmak arasındaki farkı biliyorsa, doğru düzgün demeyip doğru dürüst diyorsa yahut cümlelerini hatasız kuruyorsa, bunlar eşyanın tabiatındandır; hanesine puan kazandırmaz. Yani bir yazarın dili övülecekse “yeter şart” olan şeyler geride bırakılıp, dili nasıl kurduğundan, o dilin matematiğinden, rüzgârını nereden aldığından, müziğinden ve dilin taşıdığı şeylerle bu şeyler arasındaki ilişkiyi nasıl inşa ettiğinden söz edilmeli.
    ~ O.K.U. ~
    Forum Kuralları

    Hayat bazen çok cimridir.
    İnsanın yeni bir duygu tatmaksızın günler, haftalar, aylar hatta yıllar geçirdiği olur.



  2. #34
    Duhul
    Sep 2008
    Yaş
    33
    Gönderi
    4,847
    Blog Yazıları
    37

    Esas



    “İnceldiğinde, çeşitli sebeplerle delindiği de olur uykunun. Ne bileyim, bazen zihnimizdeki sivri uçlu bir hatıra deler onu; bazen henüz hazmedemediğimiz bir sözün acısı, bazen kolu bacağı aklımızın dışında kalan bir düşünce yahut bir duygu, bazen de etrafımızda olup biten, bizim fark edemediğimiz meçhul bir şey deler. İşte o vakit delinen yerden içerisi görünmez ama dışarısı görünür. Hakikat oradan gerçekte olduğu gibi görünmez tabii; uykunun sisi yüzünden, kendisinin biraz berisinde yahut gerisinde görünür.”

    HASAN ALİ TOPTAŞ - HEBA

  3. #35
    Duhul
    Jun 2008
    İkamet
    Papatyanın hışırdamadığı, hapşurmadığı, kokmadığı
    Gönderi
    9,983
    Blog Yazıları
    7

    Esas

    Bir umuttur yaşamak!

    ~ O.K.U. ~
    Forum Kuralları

    Hayat bazen çok cimridir.
    İnsanın yeni bir duygu tatmaksızın günler, haftalar, aylar hatta yıllar geçirdiği olur.



  4. #36

    Esas İnebahtı Savaşı (Abdullah Ziya-Kızıl Kadırga)

    Harp Meclisi

    Savaş kararı

    Barbaros Hayreddin Paşanın oğlu Hasan Paşa toy bir delikanlı misâli heyecan ve
    duygularının gemini tutamıyordu :

    — Karos İmparatorunun zinadan olma veledi «Don Juan'-ın» başkumandanı ve gene
    Papa'nın başyargıcı Bonifas'ın Zinadan olma oğlu «Marko Antonyo Dikanala» nın
    yardımcısı olduğu - sözüm burdan dışarı - böyle bir piçler donanmasından ne deyu
    çekinirüz? Kalbimizde Allah sevgisi, kollarımızda Hazreti Ali gücü bulundukça
    önümüze katar, süreriz bu zina veletlerini. Zinhar kaçmayız bu uğraştan.

    Türk donanmasının Kaptan Paşası Müezzinzade Ali Paşa : -
    — Yaşa Paşa karındaş, dedi. Bu frenk donanmasının bir ucundan girer, diğer
    ucundan çıkarız.

    Adriyatik Denizinin İnebahtı limanı ve kalesi önünde toplanan Türk donanmasının
    kaptana gemisinde geçen bu konuşma Uluç Ali Reis'i sinirlendirdi, Hasan Paşa'ya :

    — Paşa, dedi. Haydi bu vezirler derya uğraşı görmemiş, denize yatmamış yoksul
    kişilerdir..Yaparız, asarız, keseriz, deyu atarlar. Sen deniz, derya halini bilürsün. «Bu
    donanma gayri uğraşa giremez» diye kesip atacağına, duygulu, yaldızlı laflarla
    kandırmaya çalışırsın.

    Müezzinzade Ali Paşa, Yeniçeri ağalığından derya kaptanlığına getirilmişti :
    — Çün bir senedir deryada gezeriz. Elbette deniz savaşlarını biz dahi bilirüz, dedi.

    Uluç Ali Reis kızdı :
    — Özüm altmış yıldır gezerim. «Öğrendim!» demeye utanırım. Çün bir senede
    öğrenilen derya bilgisiyle elbette böyle görüşülür.

    Müezzinzade Ali Paşa :
    — Reis, dedi. Yaşını saymasam bu gûna ağır sözlerin karşılığı başkaca olurdu. Kâfir
    donanmasından korkunuza teaccüp olunur? Elbet de sebebini bildirirsiniz.

    — Sebebi gûna gün ise de başlıcaları şöylece toplanır :

    «Birincisi budur kim. Donanmamız altı aydır deryada yürümüş, düşmanı aramış,
    düşman bizden kaçmış iken acep şimdi ne deyu döner de üstümüze gelir, deyu
    düşünmek basiret icabı iken Allahü azîmüşşanm yardımını ve din, millet gayretini
    yardıma çağırıp uğraşa girmek gaflettir.»


    «Zira Cenâbıhak dahi tedbirsiz ve bilgisiz, devesini bağlı-yamamış fellâha yardıma
    gelmez. Çün düşman bizi zayıf gördüğünden dönüp üstümüze gelir.»


    «Müezzinzade kızdı :

    «— Teaccüp? dedi. Birkaç ay önce donanmaya güvenir, kuvvetlidir der iken bugün
    güvenmemeniz nedendür?

    «— Çün, donanma kış uykusuna yatmaya hazırlanmış canavar gibidir, yorgun, eksik
    tayfalı, kalafata muhtaç haldedir. Bu sene Kıbrıs seferini bitirelüm deyu acele ve
    erken sefere çıkarılan bu donanmanın tayfa ve kürekçisi eksikti. Bu yetmiyormuş gibi
    bir haftadır «Sılaya yakun geldük» diyen sipahi -ve yeniçeri tayfası donıanmayı terk
    edip gitmişlerdir...

    «— Sılaya giden Rumeli tayfasını acele geri getirtürüz.

    «— Böyle toplama, sıladan geri getirme erlerle savaşa girilemez. Donanma eskidir.
    Gemiler yorgun, bozgundur. Bize limanda ve İnebahtı kalesinde oturmak yarar. Kâfir
    üzerimize varırsa kale toplarının da yardımiyle gaza kazanılır. Gayri bir tertipte zafer
    umulamaz.

    «İkinci vezir iken, Sokuîlu'nun (Kaptan Paşa) eyleyüp Istanbuldan uzaklaştırdığı
    Pertev Pşa, Uluç Ali Reisin bu görüşünü beğendi. Kazara donanma yenilirse
    garazkâr, hasut Sad-r Âli'nin kendisini idam ettireceğini biliyordu.

    « —Altı aydır, cenkçiden ve kürekçiden noksan var deyu her işin başında
    söylemiştinüz. Cezayir Beylerinin sözleri doğrudur. Tayfa ve kürekçi icazetli,
    icazetsüz kış ve dönüş halidür deyu gemileri terketmiştir. Uğraşa girilecek ise kale
    himayesinde girmek akıl kârıdır.»

    «Müezzinzade kızdı :

    «— Teaccüp asıl bizde Paşa karındaş, dedi. Kaptan Paşalığı ve derya çengini
    nerede ve ne kadar çabuk öğrenmişsiniz?»

    «Pertev Paşa yılmadı :

    «— Biz bilmediğünü dahi bilmez cahillerden değiliz. Gemiciliği ve derya ilmini sizin
    yanınızda ve sizinle birlikte bir senede öğrendük. Gemilerimiz savaş ganimetleri,
    esirlerle dolu, yarar tayfadan halidir. Kaleden taşra çıkmamız bir vechi münasip
    değildir.»

    İstanbul'dan gelen savaş emri

    «Ali Paşa baktı ki vezirler de Uluç Ali Reis'in aklına uyuyor, koynundan birtakım
    fermanlar çıkardı.

    «— Bu fermanlar ki bendedür okuyorum: (Elbette donanma cengi olmalıdır. Göreyim
    seni, kaptan Paşalığından Asi-tânede şüphe edilegelmektedir. imdi her nice bilürsün,
    nice yolu tutarsın, tedbir senündür. Kâfir donanmasını bulup yok ide-sün. Fermanıma
    itibar idesün. Gaflet içre bulunursan ve donanma cenginün üstesinden gelemezsen
    başın alunur. Hakkından gelünür vesselam.»

    «Uluç Ali Reis, Kaptan Paşanın fermanları okumasını kesti :

    «— Bu fermanlar ve ahkâmlar ki okursunuz. Bunlar çengin üstesinden gelmenizi
    emreyler. Hiç bir veçhile zafer müyesser değildür. Ferman ile cenge girecekseniz,
    buyurun fermanları sancak deyu gemi direklerine astıktan sonra girin. Siz Kaptan
    Paşalık yerinize lâyık olduğunuzu belirtmek için yıllar boyu bin bir emekle yetişmiş,
    yarar korsanları ve gemileri ateşe sürersiz. Amma bilesüz ki kaybedilen uğraş ile
    Kaptan Paşalığınız da, başunuz da gidecektür.

    «— Kâfir ve dahi donanması ne köpek makulesidir, ikide bir ileri sürersin Reis?
    Sende din gayreti, padişah namusu yok mudur? Her gemiden beşer onar adam eksik
    olmakla ne çıkar?»

    «Uluç Ali Reis :

    «— Bu sözler ki söylersüz, bunlar bir Kaptan Paşa değil, bir cahil sözleridür. Din
    gayreti, padişah namusu, erkeklik şerefi... Bu gibi ... sözler deniz çenginin inceliğini
    bilmiyenlerin ağzına yakışır. Elbette bu sözlerle savaş olmaz ve alınmaz.

    «— Biz Yeniçeri ağalığı etmiş. Beç kalesi kapılarında gücümüzü göstermiş kimseyiz.
    Ben yerimden değil, başımdan korkarım. Ve huzurumda ki böyle edep ve nizamdışı
    konuşursun senin de başın alurum.»

    «— Korktuğun başını, bu kafa ile girersen kâfir kaptanı uğraşta alur. Sokullu'ya sıra
    kalmaz. Benim başıma gelince, onu Allahü azîmüşşandan başkasına veremeyüz.
    Sen alabilsen ben de versem bile çıkası bir can için bunca emekle yetişmiş-Türk
    leventlerini ve gemilerini ateşe atamam. Sen kara serdarısın, var karada savaş, deniz
    işine girme.»

    «— Bu sözleri deniz üstünde, altında öz malım gemi, arkanda Anadolu tayfası
    Larendeli leventlerle konuşmak kolaydır. Turgut Paşa gibi başın almak istediler mi
    gemine biner tayfanı alır, çeker gidersün. Biz devletlû padişahın sarayına cıbıl cı-
    bıldık devşirilip girdik. Kafa ve bilek gücümüzle bu mansıba yükseldik. Amma ne
    binecek gemimiz, ne de arkamızdan gelecek tayfamız vardır. Elbette gelen fermanları
    Sadrıazam Sokullu yazdı, ama altına Tuğray-ı-hümayunu koydu. Baş eğmek şarttır.»

    Fermanları karıştırdı. Yüzü kızarmış, kanı oynamış, ağzından çıkan sözleri kulakları
    duymaz olmuştu:

    — işte, dedi. Devletlû padişahın emri (Elbette küffarın donanması her kande ise
    üzerine varasuz. Mukabil olasuz ve illâ başunuz alunur.) Ben kâfirden korkmazum.
    Kim bu fermama uymazsa katli vaciptir.

    Toplantıda olanlar, Pertev Paşa dahil, bu açık emir karşıcında susup önlerine
    baktılar.

    Yakıştırma deryalar kaptanına uyduklarını belli ettiler.

    Uluç Ali Reis:
    — Çünkim düşman üzerine yürümeğü aklınıza koydunuz, biz sizi yanluz komayuz.

    Din gayretimiz, kardeşlik namusumuzu anca bunda kullanuruz.
    Turgut Reis ki, hocam ve her şeyimdir. O dahi böyle ederdi. Önce doğru yolu
    göstermek boynumuza borçtur, kabul etmezseniz gene sizinleyüz. Amma Allah
    imkân, düşman aman verir de bu uğraştan sağ çıkarsam ben bilürüm o Sokullu
    olacak cahil ve hain vezire ne ideceğümü. Bu bir siyasi tuzak ve ürkütme fermanıdır.
    Sizi ve bizi yorgun ve eksik, düşmanın ağ-zuna sürüp yok etmek, Istanbulda tek
    başına hüküm sürmek ister. Asıl kendisinde din gayreti ve millet namusu yoktur ki bir
    kötü sadaret mesnedi uğruna koca bir donanmayu ateşe sürer.

    Bu ağır sözler, Müezzinzadeyle Pertev Paşanın da bilip söylemediğü sözlerdi.
    İki canavarın birbirini yemesi onların da işine gelirdi. Reisi konuşmaya bıraktılar.

    Savaş düzeni kararı

    Fakat sıra deniz stratejisine gelince Reis
    — Bari deniz tarafın biz tutalum, böyle olagelmişdür, dedi.

    Müezzinzade:
    — Kıyılar bizümdür. Kıyıyı tutaruz. Padişah donanması ürktü ve derya yönünü tuttu,
    kaçak güreşti dedürtmeyüz.

    Uydurma ve devşirme bir senelik Kaptan Paşanın deniz cengindeki bilgisizliği
    sinirlerini germiş, terbiyesini, soğukkanlılığını kaybettirmişti.

    Aziz okuyucularım, tekrar bildirmek zorundayım. Bu konuşmalar o gün orada hazır
    bulunan Türk tarihçilerinin eserlerinden aynen alınmıştır. Bir siyaset ve nefsini
    düşünerek rakibini yok etmek gayretiyle koca bir donanma ve Osmanlı
    İmparatorluğunun her şeyini gözü kapalı harcamışlardır.

    Uluç Ali bu durumu da sezince:

    — Bana bakın, dedi. Ben bir baş ve bir mesnet için böyle sizin gibi kopasıca başımı
    önüme eğip susamam. Kande kaldı "Barbaros'la, Turgutça ile uğraşlara giren, deniz
    savaşını bilenler? Niçin susarsınız? Bu yoksul vezirler ki siyaset kurbanı, can
    kaygusu amanudurlar. Bunların gücünü açamazsunuz. Konuşsanıza. Siz bildiklerinizi
    söylemezsünüz, canınız ve mesnediiniz size kalur mu sanursunuz? Tuh, yazıklar
    olsun cümlenize. Bir gemiye top dokanduğu gibi batmak ve yanmak korkusiyle
    leventler gemiyi, kaptanı zorlayup karaya sürseler gerektir. Bu hal diğer gemilerin de
    yıkılmasına, kıyıya kaçmasına yol açar. Bu korsanlık elifbasının başıdır. Okusanuza.

    Politika ihtirası, can ve mal kaygusu doğru yolu bilenleri susturuyor, Uluç Ali Reisin
    dedikleri kabul edilmiyordu.

    Cahil ve inatçı Kaptan Paşa da emrinde bulunan Uluç Ali Reisin «ah» dediğine
    «kara» diye ayak direrse, paşalığın isbat etmiş olacağını sanıyordu.

    Fakat Uluç Ali Reis, bıkmıyor, usanmıyor, deniz stratejisi adına ne bilirse sayıp
    döküyordu:

    — Bari gemilerin kaptanlarını belürten fenerlerin bozun, bayrak ve flandraların
    giderün.

    Müezzinzade:

    — Bu da mı deniz ilmi icabı? dedi. Ben bayrağım, ki şerefi eİlerime verülmüştür,
    düşmandan korkup saklıyamam. Yıllar boyu savaş meydanlarında kazandığım
    fenerimi kendi elimle söndüremem.

    — Düşman sancağımızdan sizi, fenerlerimizle flandralarımızdan bizi tanır, üzerimize
    varur. Önce bizi yok eder. Başsız kalan donanma dağılır. Deniz savaşında bu da
    kanundur.

    — Korsan savaşlarında kurnazlık aynı kanun olabilir. Padişahlar savaşırken tekmil
    şan ve şatafatlariyle bayraklarını açıp yürürler.

    Uluç Ali Reis, baktı ki sözleri bu kendini beğenmiş devşirme, uydurma deryalar
    kaptanına kâr etmiyor, konuşmaktan vazgeçti.

  5. #37

    Esas İnebahtı Savaşı (Abdullah Ziya-Kızıl Kadırga) - 2

    Savaş

    Peşrev

    Sabaha karşı kendisini koruyabilecek koydan çıkarak açıktaki düşmana doğru
    yürüyen Türk donanması kıyılara yakın gittiğinden yıldız «Kuzey» istikametinden ve
    Oksiya adası batısından dolaşarak ilerlemekte olan Hıristiyan donanmasının 44
    kadırga gibi önemli bir ünite tutan Marki Santakroza kumandasındaki yedek filosunu
    göremedi.

    Düşman filoları arasında dolaşan Kara Çalı ile Kara Kadı gün doğarken kendi
    hatlarma sığınmak isterken, düşmanın Riyyale gemisi tarafından görüldüler, düşman
    bu casus gemileri ana filomuzun öncüleri sandı, ateş açarak peşlerine takıldı.. Bu
    kovalamacadan sonra saat 10 a doğru iki donanma da yürüyüş savaş nizamına
    girdiler.

    Türk donanmasının ortasında Kaptan Müezzinzade Ali Paşa, sağ kanadında Mehmet
    Solak Beyin kadırgaları vardı. Bu.: önemli savaşın her anı orada bulunan Türk ve
    yabancı tarihçiler eliyle yazılmış olduğundan biz de sözü tarihe bırakıyoruz... Tarihten
    alman satırlar «....» içinde olanlardır.

    Sol kanadda Uluç Ali Reis bulunuyordu.

    «Düşmanın sağ kanadı önünde Kıbrıs'ta idam olunan Bra-gadino'nun iki oğlu
    Ambroçyo ve Antoniyo Bragadino Kardeşler siyaha boyanmış iki kadırga ile (Öc
    almak hırsı içinde) Müezzinzadenin arkasını sarmak kaygısiyle ileri atıldılar.

    «Bu anda düşman kumandanı, Türk amiralinin kaptana, gemisinde Amirallik
    bayrağını görünce, o da gençlik ve toyluk gururuna yediremedi; Papanın kendisine
    armağan ettiği ve üzerine: İncil'den alınmış: «ALLAHIN GÖNDERDİĞİ YAHYA
    ADINDA BİR ADAM VARDIR» yazılı bayrağı prova direğine çekti. Kendi adı de Jean
    (YAHYA) idi. Ve Allahm kâfirleri,. (İslâmları, Yahudileri) öldürmek üzere yeryüzüne
    gönderdiği takdis edilmiş bir varlık olduğuna inanıyordu.

    «Her iki taraf sancaklarım çekince, Uluç Ali Reisin de sancağını çekmesi gerekti.
    Maltalılardan alıp kaptana gemisi yaptığı SEN NİKOLA Uluç Ali Reisin Cezayir
    sancağını çekti. Böylece Uluç Reisin sol kanadın en dış gemisinde bulunduğu
    anlaşılmış oldu:

    «Civanni Dorya, Uluç Ali Reisin sancağını sol kanadın başında görünce, kendisi de
    Dorya sancağını çekip Reis'in karşısında yer almak üzere sağ kanadın sonuna kaydı.
    «Kutsal birlik donanması, top atışından başka sayı bakımından da üstünlüğe
    güvenerek rampaya girmek istemedi.


    Merkez

    «Her iki yönde de birbirinden öc almak istiyenler vardı.

    «Kıbrıs valisi iken derisi yüzülen Bragadino'nun çocukları hislerini yenemiyerek
    düşüncesiz bir hırsa kapılıp ileri fırlı-yarak Türk donanmasının sağ ve ortasına
    saldırdılar.

    «En önce saldıran acemi çaylak Bragadino'luları, Mehmet Solak Bey gemilerini kıyı
    kayaları üzerinden geçirerek arkadan sarsdı. Sayı üstünlüğüne rağmen gemisine
    sancak indirtti. Avgustino Barbariko'yu gözünden okla vurdu, Antonyo'nun da başmı
    eliyle kesti. Yoksul Kıbrıs kumandanının oğulları babalarının öcünü alamadan,
    ahrette yanına gittiler.

    Sağ Kanat

    «Bu arada bizim sağ kanadın başkumandanı TÜRK KORSANLARININ en
    ünlülerinden Salih Reis'in ve Kontes Julyana "Difondi'nin oğlu Mehmet Paşa idi.
    «Paşa da Mısır Beyi Mehmet Solak Bey gibi karşısındaki zorlu kaptanları ile rampada
    yendi. Marko Kirini, Antonyo Kabala gibi kumandanlara sancak indirtti.

    Fransız amirali ve deniz strateji tarihi yazarı Joriyan dola Graviyer der ki: «Eğer kutsal
    donanmanın orta ve sağ ka-nadları da bu kadar gemi kaybına uğramış olsa savaşın
    Türklerin lehine bittiğini yazmak lâzım gelecekti.»

    Tekrar Merkez

    «Bu arada Müezzinzade de karşısındaki filonun Amirali Don Juan'm kaptana
    gemisine yaklaştı. Topların yarım gemi boyu gibi kısa bir mesafeden ateşledi.»
    «Arkasından, en önden Kaptan Paşa olmak üzere Türkler amiral gemisine
    pruvasından dirise edip atladılar.»

    «îki amiral de hayatlarında ilk defa deniz çengine giriyorlardı.»
    «Bu kara savaşına benziyen rampa kavgası alışageldikleri bir şeydi. İkisi de bu
    durumdan hoşlandılar.»

    «Müezzinzade Ali Paşa çok yaşlı -elli beş yaşında- Don Juan çok genç -yirmi iki
    yaşında- olmasına rağmen, Ali Paşa birçok namlı, şövalyeleri eliyle boğazlıyarak
    genç ve toy Don Juan'la karşı karşıya geldi. Kısa süren bir düello sonunda bilgisine
    dayanarak alnından ve karnından yaraladı, öldürecekti. Görgülü, yaşlı Amiral
    Pekezen atıldı, genç ve tecrübesiz Don Juan'ı zorla geminin kıçına, kutsal bayrağın
    çekildiği yere sü-rükliyerek ölümden kurtardı. Ali Paşa ile Don Juan'm arasına çelik
    zırhlı ve miğferli 400 şövalye girdi Ayrıca Hıristiyan gemilerinde arkasına gizlenecek
    metrisler de vardı. Tayfa bu metrislerin arkasına çekildi.»

    Müezzinzade kara savaşlarında denenmiş, bildiği şekilde uğraşa girmiş ve kazanmak
    için de çabuk ve bilgili, elinden geleni yapmıştı. Fakat sayıca üstün olan düşman
    gemileri de durumu görünce Müezzinzade'nin borda, prova ve pupasına bindirdiler.
    Barbaros'un Preveze zaferinde bulunmuş yaşlı korsanlar, gençlere örnek oldular.
    Türk korsanları etleri çelikleşmiş bir ordu haline geldi.

    Düşman Yedekleri

    Fakat Kara Kadı'mn daha önce görüp bildiremediği yedek 44 kadırga Oksiya adası
    arkasından çıkıp uğraş yerine yetişti.

    Müezzinzade dokuz yerinden aldığı dokuz derin yara ile
    düşman kadırgaları üstünde şehit oldu. Denize düşen, gemisi batan Serdar Pertev
    Paşayı bir kanca takıp yaralı, bitkin kurtardılar. Bunların vurulacağı, şehit olacakları
    düşünülerek yerlerine yedek bir kumandan seçilmemişti. Başsız kalan sağ ve orta
    kanadımız çöktü.

    Sol Kanat

    İşte bu anda şimdiye kadar uğraş alanından kaçtı sanılan Uluç Ali Reis uğraş
    sahnesine bir kartal hışım ve azametiyle daldı. Saat 16 idi.

    Bu uğraşta İspanyol gemileri içinde bulunan tarihçi Servantes - her İspanyol gibi
    Venediklilerden nefret ettiğinden -sanki Hazreti İsa savaş yerine inmiş gibi:

    ...« Nihayet saat on altıda Uluç Ali, uğraş alanına yetişti..» »diye sevincini belirtir.
    «İnebahtı deniz uğraşı saat 11 de Don Juan'm Sfenks nam gemisine «Allahın Yahya
    adında bir adamı vardır» sancağını çektiği ve 277 geminin de, bir top yaylım ateşiyle
    bu bayrakla bildirilen savaşa başlama işaretini selâmladıklarına göre Uluç Ali Reis
    tam beş saattir neredeydi?»

    Büyük bir zekâ, bilgi ve cesarete dayanan; sonuncunun sağladığı başarı bakımından
    deniz savaşlarında eşi bulunmayan Uluç Ali Reis'in üstün manevralarını, uğraş
    yerinde bulunan Venedikli tarihçi «Theu» den alarak anlatıyoruz:

    «... Her iki yön top düellosuna başladıktan sonra... Uluç Ali Reis'in karşısında -
    Reis'in korsanlık alanındaki korkunç zekâ, bilgi ününü bildiğinden - tetikte, acaba ne
    yapacak, diye bekliyen Civanni Dorya, Uluç Ali Reis'in forsunu taşıyan eski adiyle
    Sen Nikola kaptana gemisinden sol kanad gemilerine {Benim manevralarıma uyun!)
    işaretinin verildiğini gördü.

    «Bu emri veren Sen Nikola pruvasını kıbleye çevirdi ve büyük bir hızla savaş
    alanından uzaklaşarak açık denizlere doğru yol aldı. Reis'in 38 kadırga ve 23 kalitası
    da peşine takıldılar. Bu emir ve hareket, basit ve alışılagelmiş klâsik bir manevra idi.

    Civanni Dorya bu hale güldü: Hocası Dragut'un -Turgut Reisin - Preveze'de başardığı
    manevrayı yapacak bunak!» diye alay etti.

    «Fakat karşısında bu sefer genç bir Dorya bulunduğunu bilemiyor.»

    Ve Uluç Ali Reis'in Don Juan'm gemilerinin arkasını
    sarmasını önlemek için o da filosunun başına geçti,
    yarış edercesine bir hızla Uluç Ali Reis'in rotasına paralel, güneye doğru savaş
    alanından uzaklaştı.

    Hile

    «... İki saat iki filo baş döndürücü bir hızla yollarına devam ettiler. Saat 13.30 da Uluç
    Ali Reis filosunun hızını kaybettiğini Dorya sezdi: «Yarışı kazandık, Oşyalinin
    kürekçilert şişti. Koca korsan bizden sıyrılmadı!» diye sevindi.

    «... Uluç Ali'ye uyup hızını kesmedi. Bu hatası hayatına mal oldu. Saat 14 te Uluç
    Ali'nin forsunu taşıyan Sen Nikola'-dan bir top atıldı. Sen Nikola'daki kaptana sancağı
    indi. Pruva nizamında giden filonun en sondaki ve savaş alanına en yakın yerde olanı
    gene Maltalıardan devşirilmiş Sent An, Reisin forsunu çekti.

    «... Genç ve toy Dorya bu bayrak indirip çekmelerin varacağı sonucu daha
    kavrayamadan Türk filosu tiremolaya geçti. 61 gemi bu tarihe kadar görülmemiş bir
    çabukluk ve nizam içinde, oldukları yerde ve eksenleri üstünde 90 derece döndüler..
    Kaçışlarmdaki hızı aratmıyacak yeni ve baş döndürücü bir hızla bizim - yani
    Venediklilerin - orta kanadın arkasına yan gerisine doğru suları yararak ok gibi
    fırladılar.

    «Bu manevralar başladıktan 15 dakika sonra Türk Sol ka-nad filosu Yıldıza (Kuzeye)
    doğru dönmüş, yeni kaptana gemisi de bu yönün pruvasına geçmişti.

    Hız

    «... Dorya daha hızla giderek iskeleye kırıp Türk filosunu kuşatmak niyetindeydi.
    Hiçbir mâna veremediği, beklemediği,, kitapta yeri olmıyan bu yeni ve şaşırtıcı
    manevra karşısında, bocaladı. Şaşkın ve kararsız kaldı. Bu şaşkınlık anında Uluç Ali
    Reis de 3 saatte uzaklaştığı alana bir buçuk saatte tekrar yetişti.

    «Uluç Ali Reis, bütün manevrasiyle Dorya'nm elli gemilik gücünü - birkaç saat için de
    olsa - savaş alanından uzaklaştır-mış ve çok korktukları şekilde düşmanın orta
    kanadını arkadan vurmuş bulunuyordu.»

    Tekrar Merkez

    Buradan aşağıda sözü Amiral Joriyen De la Graviyer'e veriyoruz:

    «— Uluç Ali bizim - Hiristiyan birliğinin - orta ana filosunun sağ kanadına varmıştı.
    Karşısında can düşmanı Maltalı-larm Grand Metri Jüstinyani'nin kaptana gemisi
    Lafiyoranza, onun yanında da Savvalılara bağlı Lamargarita, daha ötede Nikola
    Dorya'nın 10 Venedik ve İspanyol gemisi vardı. Bu gemiler sayıca kendilerinden
    üstün ve amansız kuvvetler tarafından bir anda kuşatıldıklarını gördüler. Yalnız Malta
    kaptanasına dirise, rampa ve aborda yoliyle yedi Türk gemisi bindirmişti.

    «Türkler Lafiyoranza içindeki özel düşmanlarını biliyor, teker teker arıyorlardı. Yavuz
    Sultan Selim'in son günlerini karartan, büyük Kanunî Süleyman'a yenilemiyeceklerini
    anlatan, Turgutu, kalelerin dibinde öldüren bu cehennem ifritlerine aman vermemek,
    son kalıntılarını da bu alanda yok ederek yeryüzünden kaldırmakta kararlı idiler.

    «En önde 65 lik genç korsan Uluç Ali Reis savaşıyor; bir ölüm tanrısı gibi karşısına
    çıkanların bir palada başını uçuruyordu.

    «Rampaj savaşlarında eşi bulunmıyan ve bu türlü uğraşın tekmil inceliklerini bilen
    Cezayirliler sevgili ağaları Turgut'un öcünü almak için kana susamışcasma
    saldırıyorlardı.

    «Uluç Ali Reis cesaretinden, bilek gücünden başka serveti olmayan Müezzinzade'den
    daha çok korsan savaşlarına yatkındı. Düşmanına üstün kuvvetlerini bir araya
    toplayıp saldırıyordu. Kaptana gemisindeki Malta sancağını indirdi. Gemiye kendi
    sancağını astı. Kaptanının gene kendi eliyle kestiği başını da mizana direğine çekti.
    Don Juan Di Korduna başına bir ok, göğsüne bir kurşun yarası alarak kumandayı
    bıraktı. Gemisi de ele geçti. Hıristiyan birliğinin sağ kanadı, içinde bir tek canlı
    kalmamak üzere yok edildi. Kaptansız ve tayfasız kalan gemiler sulara kapılmış
    geliyordu.

    «Eğer Don Juan'ı yaraladığı ve Don Juan da gemisinin kıç kasarasına sakladığı
    zaman Müezzinzade inadına döğüşe devam edeceğine, akıllı, ileriyi gören bir
    kumandan gibi o da geri çekilip bir saat daha yaşayabilmiş olsa uğraşı kazanmış
    olacaktık.

    «Fakat sekiz yerinden yaralandığı anda bir akıllı kumandan gibi geri çekileceğine
    uğraş alanında bir levent parçası gibi , döğüşe döğüşe şehit olmuştu. Onun da başını
    kesip Türk kaptana gemisine astılar. Türk bayrağı inince başsız ve kumandasız kalan
    gemiler çöktü.

    Bu anda karadan denizlere doğru bir yıldız rüzgârı esmeye başladı.
    «Margi Sante Kroze'nin yedek filosu, Uluç Ali'nin savaş alanına koştu. Biten, sönmek
    üzere olan savaş tekrar tutuştu. Uluç Ali Reis, yedek filo amirali Margi'yi de eliyle
    öldürdü. Kesik başını yedek filo kaptanasına astı.

    «Karsısına ara ile ve az kuvvetle gelenleri teker teker yok ediyordu.

    «... Don Juan, Uluç Ali'nin ölüm tanrısı gibi yanma varan her gemiyi ve kaptanını yok
    ettiğini duyunca tekmil gemilere - artık kaptan paşasız kalan - orta ve sağ kanad Türk
    gemilerini bırakıp Uluç Ali'yi üstün kuvvetle sarmalarını emretti. En önde de kendisi
    yürüdü.

    «Üç saat önce tiremola edebilen Uluç Ali'nin gafil avladığı, saf dışı bıraktığı Dorya da
    bu anda savaş alanına yetişebildi.

    «Akşam olmuş, karanlığın kaim perdesi denizlere doğru iniyordu. Uluç Ali Reis, Don
    Juan'ın tekmil donanma ile üstüne gelişinden orta ve sağ kanadda uğraşın
    kaybedildiğini anladı. Dört bir yandan üstün kuvvetlerle sarılmıştı.

    «Küreğine sarılan, yelkenini açan her gemi Uluç Ali Reis'in Sen An kaptanasma
    doğru öbek öbek koşuyordu.

    Mağlubiyet ve Kaçış

    «Reis:

    «— Timerola! işaretini ve arkasından da orsa alabanda tiremola emrini verdi. Yedeğe
    aldıkları tekmil düşman gemilerini bıraktılar.

    «... Hıristiyan birliği gemilerini dört bir yana ateş açarak yardılar. Ve donanma
    törenine katılan gemilerin azamet ve rahatlığı içinde yıldız (kuzey) istikametinde
    yelken açtılar.

    «Uluç Ali'nin savaş alanından düzme kaçışı ve tekrar geri dönüp saldırışmdaki
    stratejisi denizcilik bakımından ne kadar parlaksa, savaş anından - tereyağından kıl
    çeker gibi - sıyrılışı da o kadar olağanüstü bir başarı oldu.

    «12 kadırgayı tam manasiyle batırmış, bir kadırgayı da tayfasız, kaptansız ölü
    leşleriyle baş başa bırakmıştı. Kendi gemilerinde hiç bir kayıp, hattâ önemli bir
    zedelenme yoktu. Kara yönünden esen rüzgâr yürük olan Türk gemilerinin
    kurtulmasını sağladı.

    «Don Juan ve diğer kumandanlar Uluç Ali'yi yakalayacaklardı. Fakat kıbleden gelen
    Jagala'ların gemileri Uluç Ali'nin uzaklaşan gemilerine ateş açınca bu yanlış atıştan
    (?!) meydana gelen barut dumanlariyle bir kat daha koyulaşan karanlık Uluç Ali'nin
    kıbleye mi, yıldıza mı gittiğini gizledi.»

  6. #38
    Duhul
    Jul 2010
    İkamet
    İstanbul
    Gönderi
    9,784
    Blog Yazıları
    11

    Esas





    Yılmaz Aslantürk'ün Otisindennn

Sayfa 5/5 İlkİlk ... 345

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •