Sayfa 1/5 123 ... SonSon
Arama sonucu : 38 madde; 1 - 8 arası.

Konu: Okuduğumuz kitaplardan.. hoşumuza giden cümle / paragraf/ bölümler

  1. #1
    Duhul
    Jul 2009
    İkamet
    yaşanacak yer arıyorum :) ve Kuşadası...
    Yaş
    47
    Gönderi
    4,192
    Blog Yazıları
    10

    Esas Okuduğumuz kitaplardan.. hoşumuza giden cümle / paragraf/ bölümler

    fast food çağındayız malum..
    armut piş ağzıma düş çağıda diyebiliriz..
    ilim çinde bile olsa gidiniz.. diyen bir öğretiden....
    ""googleda varmı bi bak"" diyen çağa atladık!!
    .................................................. ......................

    fazla siyasi olmamak kaydıyla okuduğumuz kitap / dergi / ve tabiki internet ortamındaki yazılardan hoşunuza giden, paylaşmak gerektiğine inandığınız / sevdiğiniz pasajları buraya ekleyebilirsiniz...

  2. #2
    Duhul
    Jul 2009
    İkamet
    yaşanacak yer arıyorum :) ve Kuşadası...
    Yaş
    47
    Gönderi
    4,192
    Blog Yazıları
    10

    Esas

    dostoyevski / yeraltından notlar

    Ben hasta bir adamım… Gösterişsiz, içi hınçla dolu bir adamım ben. Sanıyorum, karaciğerimden hastayım. Doğrusunu isterseniz, ne hastalığımdan anladığım var, ne de neremin ağrıdığını tam olarak biliyorum. Tıbba, hekimlere saygı duymakla birlikte, şimdiye dek tedavi olmadığım gibi, bundan sonra da böyle bir şey düşünmüyorum. Üstelik boş inançları olan bir insanım, hem de tıbba saygı duyacak kadar. (Oldukça iyi bir öğrenim gördüm, boş inançlara inanmamam gerekirdi, ama inanıyorum işte.) Hayır, hayır, salt hıncımdan dolayı tedavi olmak istemiyorum. Siz bunu anlayamazsınız. Ama ne ziyanı var, ben anlıyorum ya! Bu huysuzluğumla kime kötülük edeceğimi açıklamak elimde değil, bunu ben de bilmiyorum; bildiğim bir şey varsa, o da tedaviden kaçmakla hekimlere bir “zarar veremeyeceğim”, olsa olsa bütün zararı kendimin çekeceğidir. Yine de hıncımdan tedavi olmuyorum! Karaciğerim ağrıyormuş, varsın daha beter ağrısın! Epeydir böyle yaşıyorum, belki yirmi yıldır. Şimdi kırkımdayım. Eskiden çalışırdım, şimdi görevi bıraktım. Ters bir memurdum. Kabaydım, kabalığımdan zevk alırdım. Rüşvet yemediğime göre, demek oluyor ki kendimde, kaba olma hakkını görüyor, bununla kendimi ödüllendiriyordum. (Kötü bir nükte, ama olsun, karalamayacağım. Yazarken güzel olacağını sanmıştım, şimdi bakıyorum da çirkin bir böbürlenmeden öteye geçememişim. Böyle olduğunu bile bile karalamayacağım işte!) Masama gelenlerin işini, dişlerimi gıcırdata gıcırdata yapar, birinin kırıldığını görsem, bundan büyük bir zevk alırdım. Hemen hemen her zaman da gücenen biri çıkardı. Çoğunlukla korkak kimseler olurlardı. Ricacı milleti değil mi?.. Yalnızca kendini bilmez bir subaydan nefret ederdim. Bir türlü yola gelmek bilmez, kılıcını şakırdatarak, karşımda iğrenç bir gururla dikilirdi. Kılıcı yüzünden bu adamla tam bir, bir buçuk yıl savaştım. Sonunda da yendim onu. Kılıcını şakırdatmaktan vazgeçti. Hoş, bu olay gençliğimde olmuş bir şey. Ama sevgili okuyucularım, asıl hıncımın nereden geldiğini biliyor musunuz? Durumumun püf noktası, bütün rezilliği de burada ya… Benim asıl kızdığım şey, en sinirli anlarımda bile içimde bir öfke ya da hıncın bulunmaması, bütün cartcurtları yalnızca gönlümü hoş tutmak için yapmamdı. Öfkeden ağzım köpürmüşken biri biraz gönlümü alsa ya da önüme bir bardak çay sürse hemen yelkenleri suya indirirdim. Bununla da kalmaz, ona karşı bir yakınlık duyardım; ama sonra kendime kızar, utancımdan birkaç ay uykularımdan olurdum. Yaratılışım böyleydi işte.

  3. #3

    Esas

    Borsada önden koşanlar
    Arzu Güneysu Yıldırım ve Nazlı Elvan Demirbilek, 25 eski borsacının taktikleri, stratejileri, anıları ve sırlarını “Borsada Önden Koşanlar” isimli kitapta toplamış. Kitap, borsacıların ve borsayla ilgilenen herkesin okuması gereken; eski ve yeni tecrübe ve hatıralarla bezenmiş bir yapıt. Eser, aramızdan ayrılan ve hepimizde iyi anıları bulunan Tuncay Artun ve Mustafa Yılmaz’ı da bir kez daha hatırlamamıza olanak sağlıyor.
    Bana göre, Borsamız hakkında şimdiye kadar yazılan kitapların en iyisi.

    Tahtası kapatılan hisseler
    Borsacıların üzerinde ortak görüşe vardıkları en önemli konunun, Borsa’da “tahtası kapatılan hisseler” olduğu anlaşılıyor. TMSF’nin el koyduğu banka veya şirketlerin ya da çeşitli nedenlerle Borsa’da alış verişi durdurulan kuruluşların hisse senetleri küçük yatırımcının elinde kaldı. Bu şirket veya kuruluşlar daha sonra yüksek fiyatlara başkalarına satıldığı halde, küçük yatırımcıya hiç bir şey ödenmedi. Örneğin TMSF, el koyduğu bankaları ve gazeteleri daha sonra çok yüksek fiyatlarla sattı ama banka veya gazete hisse senedini elinde bulunduran küçük yatırımcıya az da olsa bir ödeme yapmadı. Bu konuda, ya yasal tedbir alınması ya da “tahtası kapatılan hisseler” için bir Garanti Fonu oluşturulması gerekiyor.

    Anılardan bazıları
    Kitapta benimle de ilgili çok anı var. Anıların çoğu doğru, bazıları eksik, bazıları ise yanlış. Örneğin, Mehmet Bayrak, benden randevu istediklerini, aldıklarını ama benim randevuya gelmediğimi söylüyor. Böyle bir şey olmadığını Müslüm Bey’e de ifade etmiştim. Randevu isteği bana hiç ulaşmadı.
    Adnan Cezayirli, mevcut Borsa binasının olması gerekenden büyük olduğunu savunuyor. Ahmet Dedehayır, 1994 krizinden sonra, Tezal Menkul Değerler’deki hisselerini hem kendisinin hem de halen Borsa Başkanı olan Hüseyin Erkan’ın devredip, ortaklıktan ayrıldıklarını söylüyor. Müslüm Demirbilek,
    Menkul Kıymetler Tanzim Fonu’nun nasıl Borsamızın milyar doların üzerinde gelire kavuşturan fon olduğunu anlatıyor.
    A.O.G’yi kurtarmak için yaptığımız toplantıyı, hem Nasrullah Ayan hem de Müslüm Demirbilek anıları arasına almış. Müslüm, Tuncay Artun ile Ali İhsan Karacan’ın anlaşmazlıklarının temel nedenini açıklıyor. Ayrıca, erken kurumsal genişlemenin bazen nasıl gereksiz bir zarara yol açtığı konusunda örnek veriyor.
    Berra Kılıç Doğaner, el konulan Esbank’a nasıl Yönetim Kurulu Üyesi olduğu ve Erdal Arslan’ın gece yarısı kendisini nasıl aradığı ve Esbank’a tek başına nasıl el koyduğu konularına da yer vermiş. Ancak, yeni binanın alınması, otomasyona geçilmesi ve Borsa’nın yurtdışına açılmasının, Tuncay Artum döneminde olduğunu söylüyor. Bunları yanlış hatırlıyor.
    Erol Göker, Demirbank ile ilgili anılarını ancak 10 sene sonra anlatabileceğini söylüyor. Mark Mobius’un “Hisse senedine ne zaman yatırım yapmak lazım?” sorusunu, “Paran olduğu zaman” diye cevapladığını anlatıyor; Borsa’nın da Takasbank’ın da derhal özelleştirilmesi gerektiğini söylüyor.
    Salahsun Hekimoğlu, “Sahte Çukurova Hisse Senetleri” sorununu nasıl çözdüğümüzü anlatıyor. İlhan İzibelli, İMKB’nin ilk genel kurulunda nasıl Başkan Yardımcısı seçildiğini hikâye ediyor. Muharrem Karslı, Kaya Erdem’in Amman’daki tahta sisteminin Borsa’ya getirilmesi konusunda kendisine nasıl yardım ettiğinden bahsediyor; Mustafa Yılmaz’ı Borsa’ya komisyoncu olarak, kendisinin aldığını söylüyor.
    Yazarlar dahil bütün arkadaşlarıma teşekkürler. Elinize sağlık.

    http://ekonomi.milliyet.com.tr/borsa...htm?ref=fblike

  4. #4
    Duhul
    Sep 2008
    Yaş
    33
    Gönderi
    4,847
    Blog Yazıları
    37

    Esas

    OSHO-FARKINDALIK/Geçmişi Yakan Ateş

    Herkes kendi varlığından ve davranışlarından sorumludur

    Kesinlikle özgür olmayan bir dünyada, tamamen özgür yaşayabilirsin

    Sadece tek bir şeyi hatırlaman gerekiyor; Gören Görülen Değildir.


    İnsanoğlu sanki şimdiki zamanda yaşıyormuş gibi görünür, ama bu sadece bir görüntüdür. İnsanoğlu geçmişte yaşar. Şimdiki zamandan geçer, ama kökleri geçmişte kalır. Şimdiki zaman sıradan bilinç için gerçek zaman değildir. Sıradan bilinç için, geçmiş gerçek zaman olup, şimdiki zaman sadece geçmişten geleceğe bir geçiştir, sadece anlık bir geçiş. Geçmiş gerçektir ve gelecek de gerçektir, ama şimdiki zaman sıradan bilinç için gerçek değildir. Gelecek, eski geçmişten başka bir şey değildir. Gelecek sürekli olarak planlanan geçmişten başka bir şey değildir.

    Şimdiki zaman sanki yokmuş gibi görünür. Şimdiki zamanı düşündüğünde, onu bulamazsın, çünkü bulduğun an geçmiş olacaktır. Bulamadığın andan bir an önce gelecekteydi. Bir Buda bilinci, uyanmış varlık için sadece şimdiki zaman vardır. Farkında olmayan, bir uyurgezer gibi uyuyan sıradan bilinçler için geçmiş ve gelecek gerçektir, şimdiki zaman gerçek değildir. Sadece uyandığın zaman şimdiki zaman gerçek olacaktır. Geçmiş de gelecek de gerçek olmayacaktır.

    Bu neden böyledir? Neden geçişte yaşarsın? -Çünkü zihin, geçmişin birikiminden başka bir şey değildir. Zihin hafızadır: Geçmişte yaptığın herşey, düşlerinde gördüğün her şey, istediğin ve yapamadığın her şey, hayal ettiğin her şey senin zihnindir. Zihin, ölü bir kurumdur. Zihin aracılığıyla baktığında, şimdiki zamanı asla bulamayacaksın, çünkü şimdiki zaman hayattır ve hayata ölü bir aracı üzerinden yaklaşamazsın. Hayata ölü araçlarla asla yaklaşamazsın. Hayata, ölüm aracılığıyla dokunamazsın.

    Zihin ölüdür. Zihin sadece aynada toplanan toz gibidir. Ne kadar çok toz toplanırsa, ayna o denli az aynaya benzer. Ve toz tabakası çok kalınsa, tıpkı sende olduğu gibi, ayna artık hiçbir şeyi yansıtmaz.

    Herkes toz toplar. Hatta sadece toplamakla kalmaz, ona sıkıca tutunursun ve bir hazine olduğunu düşünürsün. Geçmiş geçmiştir; neden hala tutunuyorsun? Onun hakkında artık hiçbir şey yapamazsın. Geri gidemezsin, yaptıklarını geri alamazsın. Neden hala tutunuyorsun? Geçmiş bir hazine değildir. Ama geçmişe tutunup, onun bir hazine olduğunu düşünürsen, zihnin onu gelecekte tabii ki tekrar tekrar yaşamak ister. Geleceğin, değiştirilmiş geçmişinden başka bir şey olamaz- biraz rafine edilmiş, biraz daha süslenmiş. Ama tıpkı geçmiş gibi olacaktır, çünkü zihnin bilinmeyen hakkında düşünemez. Zihnin sadece bilineni yansıtabilir, senin bildiklerini.

    Geçmiş nedir? Geçmişte neler yaptın? Her ne yaptıysan iyi, kötü, şunu, bunu – her ne yapıyorsan, kendi tekrarını yaratır. Karma kuramı budur. İki gün önce öfkelendiysen, öfkelenmek için belirli bir potansiyel yaratmış oldun: Dün tekrar öfkelenmek için. Sonra onu tekrarladın ve öfkene, öfkeli ruh haline, daha büyük bir enerji verdin, onu daha da köklendirdin, suladın. Şimdi bugün onu daha da büyük bir güçle, daha çok enerjiyle tekrarlayacaksın. Ve yarın yine bugünün bir kurbanı olacaksın.

  5. #5
    Duhul
    Sep 2008
    Yaş
    33
    Gönderi
    4,847
    Blog Yazıları
    37

    Esas

    Birine baktığında sevgi dolu gözlerle bak.İnsanlara bakarken, gözlerinden onlara sevgi akıt. Yürürken etrafına sevgi yayarak yürü.Başlangıçta bu hayal etmekten ibaret olsa da göreceksin bir ay içinde gerçeğe dönüşecek. Diğerleri senin artık daha sıcak bir kişiliğe sahip olduğunu ,senin yanına yaklaşmanın müthiş hissetmeye yettiğini, bunu yapmakla bir esenlik hissinin belirdiğini fark edecekler.
    Bunu bilinçli bir çabaya dönüştür.Sevginin daha çok farkında ol ve daha çok sevgi yay.
    OSHO

  6. #6
    Duhul
    Sep 2008
    Yaş
    33
    Gönderi
    4,847
    Blog Yazıları
    37

    Esas

    ‎"Neyin üzerinde sürekli durduğunuza dikkat edin, yaptığınızın, sonu gelmez eleştiriler olduğunu fark edeceksiniz. Bu bir kabahat değil. Ayrılık içindeki ego bilinci, hayatı sürüp giden bir eleştiri olarak duyumsar."
    [Bartholomew]

  7. #7

    Esas

    dinle küçük adam- Wilhelm Reich

    Sana kendi içimdeki küçük adamı anlatmakla işe başlayacağım...

    "... ben ne kızıl, ne kara, ne de beyazım. ben hristiyan, yahudi, müslüman, mormon, poligam, homoseksüel, anarşist ya da boksör de değilim.
    ben bir kadını/erkeği, onunla evli olduğumu kanıtlayan evlilik cüzdanına sahip olduğum ya da cinsel açlığımı doyurabilmek için değil, gerçekten sevip ona değer verdiğim için kucaklarım.
    ben çocukları dövmem, balık tutmam, karaca ya da geyik avlamam. ama hedefi onikiden vururum.
    ben briç oynamam ve öğretilerimi yaygınlaştırmak için partiler vermem. eğer öğretim doğruysa zaten o kendiliğinden yaygınlaşacaktır.
    eğer benden daha iyi hekim değilse, çalışmalarımı bir tıp yöneticisinin eline bırakmam. ve buluşlarıma kimin hükmedeceğine ya da etmeyeceğine ben karar veririm.
    ben yasal kurallara anlamlı oldukları sürece tam olarak uyarım ama aşılmışlarsa ya da anlamsızlarsa onlarla mücadele ederim. (hakime koşma hemen küçük adam, çünkü o da dürüst bir insansa aynı şeyi yapar.)
    ben çocukların ve gençlerin bedensel aşklarını yaşamalarını ve rahatsız edilmeden tadını çıkarmalarını isterim.
    ben insanların doğru dürüst dindar olmak için aşk yaşamlarını yıkacaklarına, bedenlerine ve ruhlarına zarar vereceklerine inanmıyorum.
    ben senin 'tanrı' olarak adlandırdığın şeyin gerçekten var olduğunu ama senin düşündüğünden farklı, senin içinde ve dışında, vücudundaki sevgi olarak, dürüstlüğün olarak ve doğayı hissetmen olarak bir kozmik temel enerji olduğunu biliyorum...

    ... sana şunu söyleyeyim küçük adam; içindeki en iyi şeylerin anlamını yitirdin. onu boğdun başkalarında, çocuklarında, karında, kocanda, babanda, annende, nerede gördüysen orada onu öldürdün. sen küçüksün ve küçük kalmak istiyorsun küçük adam..."

    * * *

    "...dinle küçük adam!

    sana "küçük adam", "sıradan insan" diyorlar; yeni bir çağ, "sıradan insan çağı" başladı diyorlar. bunu söyleyen "sen" değilsin küçük adam. onlar söylüyor bunu, büyük ulusların başbakanları, koltuklanmış işçi liderleri, kentsoylu ailelerin tövbekar evlatları, devlet adamları söylüyor, filozoflar söylüyor sana bunu. geleceğini eline veriyor, geçmişinden hiç sual etmiyorlar.

    korkunç bir geçmişin mirasçısısın sen küçük adam. mirasın, avucunun içinde alev alev yanan bir elmastır. bunu sana söyleyen, benim; beni dinle.

    her doktor, her ayakkabıcı, teknisyen ya da eğitimci, işini doğru dürüst yapmak ve yaşamını kazanmak için, eksikliklerini bilmek zorundadır. birkaç on yıldır, şu yeryüzünde yönetici rolü oynamaya başlamış bulunuyorsun. insanlığın geleceği, senin düşüncelerine ve senin yapacağın şeylere bağlıdır. ama öğretmenlerin ve efendilerin, aslında nasıl düşündüğünü ve gerçekte ne olduğunu söylemiyorlar sana; seni kendi geleceğine egemen olma yetisi verebilecek yönde eleştiren ve bu eleştiriyi dile getirme yürekliliğini gösteren tek kişi yok. yalnız bir anlamda "özgürlüğüne sahip"sin sen; kendi yaşamını yönetmeyi öğrenmeme ve kendini eleştirmeme özgürlüğüne sahipsin.

    şöyle bir yakınmayı hiç duymadım senin ağzından: "gelecekte kendimin ve dünyamın efendisi olmak yolunda yürütüyorsunuz beni, peki ama, insanın nasıl kendi kendisinin efendisi olacağını anlatmıyorsunuz hiç, düşünce ve davranışlarımdaki yanlışları bana söylemiyorsunuz."

    yönetimi elinde tutan kişilerin, "küçük adamı" yönetmelerine izin veriyorsun. ama sen, hiç sesini çıkarmıyorsun. yönetimi elinde tutan güçlülere, ya da kötü niyetli güçsüz adamlara seni temsil etme yetkisini veriyorsun. her seferinde aldatıldığını anlıyorsun, ancak bunu anladığında, iş işten geçmiş oluyor."

    * * *

    "...yaptığın her şey eğreti, küçük adam: evini bir kum tepeciğinin üzerine kurmuşsun, yaşamın, kültürün ve uygarlığın, bilimin ve tekniğin, sevgin ve çocuklarına verdiğin eğitim, hep eğreti. bunu bilmiyorsun, bilmek de istemiyorsun; sana bunu söyleyen büyük adamı da öldürüyorsun.

    büyük bir bunalım içinde, gelip gelip aynı soruları soruyorsun:

    "çocuğum çok inatçı, her şeyi kırıp döküyor, geceleri karabasanlarla uyanıyor, aklını derslerine veremiyor, kabızlık çekiyor, benzi soluk, yüreği katı. ne yapmalıyım? bana yardım et!"

    ya da: "karım bana karşı cinsel istek duymuyor, beni hiç sevmiyor. bana işkence ediyor, sinir nöbetlerine tutuluyor, bir yığın erkekle geziyor. ne yapmalıyım? söyle!"

    ya da: "yeni ve çok daha öldürgen, korkunç bir savaş patladı; oysa biz tüm savaşları önlemek için yapmıştık son savaşı. şimdi ne yapacağız?"

    ya da: "varlığıyla övündüğüm uygarlık, enflasyon nedeniyle çöküyor. milyonlarca insan yiyecekten yoksun, ölüm açlığı içindeler, birbirlerini öldürüyor, çalıp çırpıyor, insanlıktan çıkıyorlar. umutlarını yitirdiler. ne yapmalıyız?"

    "ne yapmalıyım?", "ne yapabilirim?"... sonsuz geçmişten beri, yüzyıllardır aynı soruyu soruyorsun.

    "hakikati güvenliğe yeğ tutan bir yaşam biçimi içinde elde edilen büyük başarı ve bulgunun yazgısı şudur: senin tarafından büyük bir açgözlülükle yalanıp yutulmak ve sonra gene senin tarafından dışkı olarak atılmak."

    büyük, yürekli ve yalnız olan birçok adam, ne yapman gerektiğini çoktan söyledi sana. onların öğretilerini çarpıttın, kırıp döktün ve ortadan kaldırdın. her seferinde onları ters tarafından yakaladın; büyük hakikati değil de küçücük yanlışı yaşamının yol göstericisi olarak gördün; hristiyanlıkta, toplumbilim öğretisinde, halkın egemenliği konusunda, yani kısacası, elini değdirdiğin her konuda büyük doğruyu değil, küçük yanlışı seçtin. bunu neden yaptığını soruyorsun,ha? bu sorunun ciddi olduğunu sanmıyorum. sorunu yanıtlarsam, hakikati işittiğinde önüne geleni öldürecek denli öfkeleneceksin:

    evini derme-çatma kurdun ve bütün bunları böyle yaptın, çünkü "içinde yaşamı duyma" yetisinden yoksunsun; çünkü çocuklarındaki sevgiyi daha doğmadan öldürüyorsun; hiçbir canlı ifadeye, hiçbir özgür, doğal davranışa karşı hoşgörülü davranamazsın, doğallığa dayanamazsın çünkü. dayanamadığın için de, korkuyor ve şunu soruyorsun: "bay jones ne der?", "yargıç smith ne der acaba?"

    * * *

    "...kes sesini sevgili küçük adam. yaşamın çok sefil, çok perişan, sesini çıkaracak halin yok. seni kurtarmak istiyor değilim, ama sırtında beyaz bir gecelik, suratında maske, acımasız kanlı elinde bir iple beni asmaya bile gelsen, sana söyleyeceklerimi, bu konuşmamı tamamlayacağım. kendi boynunu ipe dolamadan beni asamazsın sen küçük adam. çünkü ben, senin yaşamını, dünyayı içinde duymanı, senin insanlığını, sevgini ve yaşama sevincini temsil ediyorum. yok, hayır, beni öldüremezsin, küçük adam. bir zamanlar sana gereğinden çok inanıyordum ya hani, o vakit senden korkuyordum da. şimdi seni aştım ama; binlerce yılın bakış açısından görebiliyorum seni, binlerce yıl geçmişten ve binlerce yıl gelecekten bakıyorum sana. kendinden-korkma duygundan kurtulmanı istiyorum. daha mutlu ve daha insana yaraşır bir yaşam sürmeni istiyorum..."

  8. #8
    Duhul
    Sep 2008
    Yaş
    33
    Gönderi
    4,847
    Blog Yazıları
    37

    Esas

    SÜREKLİ ERTELİYORUZ !!!

    Anne-babamıza onları ne kadar çok sevdiğimizi söylemiyoruz, sıkıca sarılmıyoruz. İş, para, kariyer diye gözümüz dönmüş, sevgilimizi haftada bir gün zor görüyoruz.

    Eşimizle çıkacağımız tatili 28 nci kere planlıyoruz, 29 uncuda da gitmeyeceğimizi biliyoruz. Bebek istiyoruz ama "kendimize layık" eş bulamıyoruz. Bulduklarımızı kısa süre sonra diğerlerinin yanına "rafa kaldırıyoruz".

    Reddedilmekten korkup, "seni seviyorum" diyemiyoruz. Arkadaşlarımızla randevularımızı "öncelikli ertelenebilecekler" listesine koyuyoruz. Aldatıyoruz, aldatılıyoruz ve "başkasını bulamam" diye yalanlarla yaşıyoruz.

    İşsiz kalan arkadaşlarımızı arayıp, sormuyoruz. Karanlık kış günlerinin ardından parıldayan güneşi, plaza camlarının arkasından izliyoruz. Yağlı, kızarmış, kanserojen demeden, bilerek ve isteyerek "habire" yiyoruz. Her pazartesi rejime başlayıp, salı sabahı bırakıyoruz.

    Sigara dumanını oksijenden daha büyük bir zevk duyarak ama "bırakmalıyım" diyerek içimize çekiyoruz. Kahve, çay, çikolata tüketiminden vazgeçmeyip selülit kremlerine ve mide haplarına servetimizi yatırıyoruz. Spor salonlarının broşürlerini arşivleyip, "işten güçten, bir türlü" gidemiyoruz.

    Evimizi kitap doldurup hiçbirini okumuyoruz. Diş ağrısından ölüyoruz, gözlerimiz doğru dürüst görmüyor, doktora gitmiyoruz. Bizden sonrakiler için yalnızca "tıklayıp" bir agaç dikmiyoruz. İhtiyaç duyan bir çocuğu okutmuyoruz. Nefret ettiğimiz işimize "para" için devam edip, seveceğimiz bir iş arayışına girmiyoruz.

    Söylesenize bana;biz ne yapıyoruz?

    Can Dündar

Sayfa 1/5 123 ... SonSon

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •