Sayfa 2/14 İlkİlk 123412 ... SonSon
Arama sonucu : 111 madde; 9 - 16 arası.

Konu: Merlin'in kazanı

  1. #9
    Duhul
    Oct 2004
    İkamet
    TÜRKİYE CUMHURİYETİ
    Gönderi
    27,443

    Esas

    Büyü topiği sandım, değilmiş.

    Topik şimdiden hoşuma gitti.

  2. #10

    Esas Benim Yazarlarım , Varan 1: Stefan Zweig

    Öyle güzel ki...
    Yazdığı her şey...


    En çok yaşamöykülerini severim. Her biri mükemmeldir...


    İlkinden başlayalım ;

    Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar :Casanova,Stendal,Tolstoy

    Biri diğerinden çok farklı , hatta bir masada yanyana oturamayacak üç kişi, üç karakter.
    Biri Rusya'nın tapılan dev yazarı,çağımız ahlakının teorisyeni , diğeri ahlaksızlığın ,gündelik hayatın ,şehvetin,hazzın en ünlü temsilcisi. Aynı kitapta...


    Macellan:

    Dünyayı dolaşan ilk insanın büyük öyküsü.Tatilde,hatta şezlongda bile okunuyor keyifle
    Tam anlamıyla keyiflik . Bir keyif kitabı. Bir macera kitabı. Kafanızda bir bilinmeze giden yelkenliler canlanıyor.
    Bir değil de , iki otoruşta okunuyor...Akıcı bir dille yazılmış ve asla sıkmıyor.


    Amerigo:

    Amerika'ya ismini veren adamın hikayesi. Belki de tarihin en büyük yanılgısı.Hatta belki de tarihin en büyük sahtekarlığı .Amerigo gerçekten de bu kıtaya gitmiş miydi ?
    Kolomb'un günahı neydi ?
    Kısa fakat zengin bir kitap.




    İnsanın Yıldızının Parladığı Anlar :

    Aralarında Fatih'in de bulunduğu on iki ayrı kişilik...Tarih bazen bazı insanlara , büyük bir fırsat verir. Ve sen tarihin ölümsüz sahnesinde sahne alma şansını bulursun aniden.Başarı ve başarısızlık seni vezir ya da rezil edebilir. Şansını iyi kullanmalısın.
    Fatih ile ilgili denemesi elbette bir batılının taraflı bakış açısını yansıtıyor. İşte bilirsiniz, muhteşem şehri zapteden barbarlar.O denemeyi pek de sevmedim.Ama yine de okunası bir şey. Kitap ise genel anlamda şahane. Yine çok kısa sürede okunabilir.


    Bunu okuduğumda öğrenciydim. Belediye otobüsünde her bölümü okurdum. Birbirinden bağımsız kısa bölümlerden oluşan kitapları hep sevmişimdir.Otobüse binersin, ineceğin yere kadar bir bölüm biter. Eve dönerken aynı biçimde bir bölüm daha okursun. Yatmadan önce bir bölüm daha belki de. Ya da önceden ayarlanmış bir buluşmaya 20 dakika geç kalan birini beklerken...




    Bu yazara da sonra devam ederim....

  3. #11

    Esas

    futbolcu
    Topic hayırlı olsun merlin
    Teşekkürler
    balaban
    Büyü topiği sandım, değilmiş.

    Topik şimdiden hoşuma gitti.
    Yoo, büyü yok merak etmeyin
    Teşekkürler ilginize.

    BORA YAŞAR
    Alaeddin Şenel..

    Adam denmesini arzulardı kendisine..

    Bizim zamanın çatlak asistanı..

    Herşeyi ile ilginç biriydi Adam Şenel hoca..

    Kalender.. Çelebi..Hoş..

    Dünyanın ve insanlığın sırrına ancak böyle bir rintmeşrep biri erebilirdi..
    Hakkında efsanevi şeyler anlatırdı mülkiyeli arkadaşlar Ne derece doğrudur bilemem.
    Onu her gördüğümde Forest Gump gibi hızlı hızlı yürürdü,yetişebilene aşkolsun.

  4. #12

    Esas

    İlk mesajda andığım Kafka ile Söyleşiler'i bulabildim şimdi kitaplıkta.
    Orada bir kaç alıntı ile bitireyim ilk günü....



    Zenginlik, maddeye dönüşmüş bir güvensizliktir sadece....



    Sanatçı bir dev değildir, varlığın kafesine kapatılmış az çok renkli bir kuştur yalnızca.



    Sevginin gerisinde zorbalığın çehresi vardır çoklukla...



    Gençlik mutludur,çünkü güzelliği görebilme yetisine sahiptir.Bu yenenek elden çıktı mı yaşlılık,çöküntü ve mutsuzluk gelir. Her kim güzelliği görebilme yeteneğini korursa o yaşlanmaz....Biz Yadudilerse yaşlanmış olarak gözlerimizi açarız dünyaya.



    Maddenin niteliğini belirleyen şey içindeki atom ve elektronların sayısıdır. Bir toplumun düzeyi, tek tek bireylerin bilinç düzeyine bağlıdır.



    Devrim hakkında;
    Devrim bir taşkına benzer, taşkın ne kadar geniş bir alana yayılırsa o kadar sığlaşır, o kadar bulanır suyu.Devrim buhar olup uçar, geriye bürokrasinin çamuru kalır.



    Bürokrasi hakkında;
    Acılar içinde kıvranan insanlığın zincirleri , bürolarda harcanan kağıtlardan yapılır.


    Sinema şimdiye dek çıplak olan gözümüze giydirilmiş bir üniformadır...



    Ölüm hakkında;
    Ölüm korkusu boşa giden bir hayatın kaygısıdır yalnızca.

  5. #13
    Duhul
    Jul 2006
    İkamet
    İzmir/Türkiye
    Gönderi
    18,646
    Blog Yazıları
    199

    Esas

    İnsan nasıl İnsan Oldu? kitabını tesadüfen satın almıştım.

    Meslekte çok yoğun olduğum, o nedenle de ancak hafif ya da iyi anlatılmış kitapları okuyabildiğim yıllardı..

    Bugün kitaplığımda aradım bulamadım..

    O kitapta idi sanırım anlatacağım bölüm.

    Sanatçı nasıl ortaya çıktı? mealinde bir konu başlığı idi anımsayabildiğim kadarı ile..

    Mağara devrinde (taş devri) erkekler avcılık, kadınlar ise yemek pişirmekti, çocuk bakmaktı gibi işlerle uğraşıyor gene bugünki gibi.

    Erkeklerin arasında daha naif biri var. Avcılık ağır geliyor.Sevmiyor.

    Bu adam birgün hastalanıyor (ya da hastayım diye rol yapıyor) ve kadınlarla mağarada kalıyor.

    Ateşin karşısında dinlenirken aklına (belki de suçluluk duygusu ile) akşam gelenleri taklitle vs eğlendirmek geliyor.

    Çalışıyor. Akşam erkeler gelip de yemek yendikten sonra ortalığa çıkıyor. Taklit vs döktürüyor. Herkes çok beğeniyor.

    Ve erkekler karar veriyor. Bizler avlanırken sen de bu işle uğraşacaksın..Akşam avdan döndüğümüzde bizleri eğlendireceksin..

    Sanatçının doğumu böyle oluyor..


    Hoş bir hikaye..





    Hikaye aslına yeterince uygun olmayabilir. Usumda kaldığı kadarı ile yazdım. Hatta o kitapta bile böyle bir konu olmayabilir.
    Son düzenleme : BORA YAŞAR; 16-03-2011 saat: 15:39.

  6. #14

    Esas

     Alıntı Originally Posted by BORA YAŞAR Yazıyı Oku
    İnsan nasıl İnsan Oldu? kitabını tesadüfen satın almıştım.

    Meslekte çok yoğun olduğum, o nedenle de ancak hafif ya da iyi anlatılmış kitapları okuyabildiğim yıllardı..

    .
    Ben de okuyalı 10 seneden fazla oluyor. Bahsettiğiniz öykü bu kitapta mı yoksa başka bir kitapta mı ben de çıkaramadım şimdi Akşam bir göz atayım kitaba





    http://www.tubitak.gov.tr/tubitak_co...rmu_guncel.pdf
    Tübitak , Hasan Ali Yücel'den sonra ikinci dalga bir çeviri seferberliğine başlamıştı 15 sene önce. Çok sayıda hazine değerindeki kitabı dilimize kazandırdılar. Bunları nefis ciltli ve nefis baskı kalitesi ve son derece uygun fiyatlara okuyucuya ulaştırdılar. Hatta okullarda, köylerde bile standlar kurdular.

    Ne yazık ki seferberlik artık bitti. -Tehlikeli -bulunan konularda kitapların yeni baskıları bulunmuyor.
    Linkte şunlar yazılı ;
    Popüler Bilim Kitapları Yayın Kurulu’na önerilen kitaplar ilk aşamada uzman görüşü alınarak değerlendirme sürecinden geçmektedir. Basılması
    yönünde karar verilen kitaplar telif hakkı alımı, çeviri, redaksiyon ve bilimsel danışmanlık gibi işlemlere tabii tutulurlar. Son safhada ise, kitabın
    sayfa düzeni ve son okuması yapılarak basıma hazırlanır. Hazırlıkları tamamlanan kitabın ihale açılarak basımı yaptırılır.
    Kitabın basımı yapılırken sözleşmede yer alan maddelerin göz önünde bulundurulması gerekir. Sözleşmenin süresi, ilk basım tarihi ve varsa
    baskı sayısı kitabın yayımlanma sürecini etkileyen önemli faktörlerden bir kaçıdır.
    Stokta tükenen veya tükenmek üzere olan kitapların yeniden basımı yapılacak ise sözleşme süresi veya baskı sayısı dikkate alınarak hareket
    edilmektedir. Süre ve sayının aşılması durumunda telif hakları sözleşmesinin yenilenmesi gerekmektedir. Telif hakkı sahibiyle yeni sözleşme
    yapmak; şartlar konusunda karşılıklı anlaşmakla mümkün olmaktadır.
    TÜBİTAK, sözleşme süresi biten veya sözleşmede belirtilen baskı sayısına erişen kitaplar için yeni sözleşme yaparken; ödenecek ücreti, talep
    miktarını, sözleşme süresi içinde basılan ve satılan kitap sayısını, yeni sözleşme süresi içinde yapabileceği baskı sayısını ve kitabın
    güncelliğini göz önünde bulundurarak hareket etmektedir. Yukarıda belirtilen hususlar nedeniyle bazı telif hakkı sahipleriyle anlaşmaya
    varılamaması sonucu ilgili kitabın tekrar basım ve yayımı mümkün olmayabilir.
    Tübitak işin maliyetini bahane etse de yayından çekilen kitaplar genelde biyoloji ile ilgili.
    Ve yayınevi artık yeni çeviri de yapmıyor.

    Kurumun çıkardığı Bilim Ve Teknik dergisi ise artık özgür bir yayın organı değil. Azalan sayfa sayısı, düşürülen baskı kalitesi, konuların madencilik, enerji gibi -tehlikesiz-konulardan seçilmesi gibi faktörlerle artık okunmaya değer bir dergi izlenimi vermiyor.

    Oysa bu ülkenin en çok satan dergisiydi. 1970 lerden itibaren çok önemli bir misyonu üstleniyordu. Yazık, hem de çok yazık...


    2009 yılına dek abonesi olduğum bu dergiye artık abone değilim.

  7. #15

    Esas

     Alıntı Originally Posted by BORA YAŞAR Yazıyı Oku
    İnsan nasıl İnsan Oldu? kitabını tesadüfen satın almıştım.

    Meslekte çok yoğun olduğum, o nedenle de ancak hafif ya da iyi anlatılmış kitapları okuyabildiğim yıllardı..





    Hikaye aslına yeterince uygun olmayabilir. Usumda kaldığı kadarı ile yazdım. Hatta o kitapta bile böyle bir konu olmayabilir.
    Kitabı buldum .Baştan sona taradım. Ancak bu öyküyü bulamadım
    Yazarlar ressam/büyücü konusunda epeyce durmuşlar.Ama bu büyücülerin nasıl türediğine pek de değişnmemişler.
    Gordon Childe çok önemsiyor bu ressamları. Tarihin ilk sanatçılarının ava pek de çıkmadıklarını, bunların büyücü işlevi de gördüğünü söylüyor.
    Özellikle buzul çağında bu sanatçıların büyük işlev üstlendiğini söylüyor yazar. Hatta moda ve dinin öncüsü diye de niteliyor bunları.

  8. #16

    Esas Fatih Hakkında Okumak

    Fatih zor padişah, çok zor. Hakkında bir şeyler yazmak, yazarken tarafsız kalabilmek son derece zor.

    Onun hakkında ,son derece ağır ve eleştirilen bir dille yazanların eserlerinde bile dikkatimi çeken şey şu ; yine etkisinde kalıyorlar.



    Bir kaç kitap var ;

    Erdoğan Aydın , Fatih ve Fetih
    Yalçın Küçük , 21 Yaşında Bir Çocuk:Fatih
    Büyük Türk , John Freely



    Yorgios Francis ,şehir fethedildiğinde İstanbul'da bulunan , Bizans hükümdarının yanında bulunan birisi . Şehir fethedildiğinde şöyle yazıyor ''Titre Güneş !Yeryüzü ağla !Çünkü şehir düştü!....'' Ve yazdığı mektupta bazı şeyleri abartarak, bazı olmamış şeyleri ise olmuş gibi anlatıyor.
    O ve o devirde yaşamış bazı Bizans kaynaklarının yanlışları, bu yanlışları referans almakta uzman olan aşırı milliyetçi Türk tarihçiler ise Fatih ve efsaneyi bir arada yaşıyor.
    Bu ciddi bir bilgi kirliliğine yol açıyor ki bu kirlilikten kurtulmak pek olası değil.



    Erdoğan Aydın, kitabında Ulubatlı Hasan , gemilerin karadan yürütülmesi ve Haliç'e çekilen zinciri reddediyor örneğin.

    Yalçın Küçük ise gemilerin karadan yürütülmüş olabileceğini ama bunun pek de önemli olmadığını söylüyor.

    Erdoğan Aydın çok ağır eleştiriler yönelttiği Türk tarih yazıcılığına , bu bahsettiğim kitabıyla bir katkı sağlıyor mu ? Bu bir soru işareti . Bana göre evet.

    Hem Küçük, hem Aydın, sonuçta alışık olmadığımız bir bakış açısından yaklaşıyorlar konuya. Her ikisinin ayrıştığı pek çok nokta var, Küçük daha insaflı eleştirilerinde. Ama fikirlerinin kesisştiği konular da var ,bunların en önemlileri şöyle ;

    -2.Murat'ın ölümü normal değildir.
    -2.Murat'ın tahtı oğluna, oğlunun da babasına terkettiği iddiası komiktir.
    -2.Murat'ın Fatih dışındaki 2 oğlunun ölümü şüphelidir.
    -Fatih saray çevresinde sevilmemektedir.
    -Fatih son seferini İtalya ya da Mısır'a değil Amasya'daki oğlu Bayazıt'a düzenlemektedir. Bunu haber alan oğlu , saraydaki kendi yandaşı olan saray adamları ve casuslarını kullanarak babasını zehirletmiştir.
    -Fatih tüm yaşamı boyunca yalnızdır.

    Diğer yandan Küçük, Osmanlı Sarayında birden çok siyasi görüş olduğunu , Fatih yandaşlarının günümüzdeki İslamcıların savunduğunun aksine, ilerici olduğunu...
    Saraydaki İslamcılar'ın ise ondan nefret ettiğini, onun bir günahkar olduğunu düşündüklerini, hele hele ondan sonra babasından da ilerici ve zeki olan Cem'in tahta geçme olasılığını son derece tehlikeli bulduklarını , bu iki siyasi görüşün sürekli çatışma içinde olduğunu , Fatih'in ömrünün son döneminde iyice yalnızlaştığını ileri sürer.
    Orhan Pamuk'un Benim Adım Kırmızı'sı da Küçük'e göre saraydaki bu partilerle ilgilidir. Tabi o roman çok daha sonraki bir dönemle ilgili. Ama Küçük, Pamuk'un sarayda o dönem yeni yeni oluşmaya başlayan Yahudi partisini desteklediğini yazıyor.(Başka bir kitabında :Şebeke, Yalçın Küçük).
    -------------------------------------

    John Freely'nin Doğan Kitaptan çıkan kitabıysa bir batılı gözüyle Fatih'i işliyor. Sultan hakkında bilmediğimiz ya da eksik bildiğimiz pek çok konudan bahsediyor.Gizli kalmış, ispatı imkansız konulara pek girmiyor. Fatih'in dindarlığı dışında.

    Kitapta bir nokta çok trajik geldi bana...Fatih Atina'yı fetheder...Fethe rağmen yüzü gülmez.Kendi kendine şöyle der ''Ey Agamemnon ! Ben de senin gibi ATHEN şehrini fethediyorum, ama ne yazık ki benim kahramanlığımı yazacak bir Homeros'um yok''...

    (Bildiğiniz gibi Agamemnon Homeros un Troya'sında sık sık adı geçen Atinalı bir tirandır. Gerçekte o da Fatih'ten 2000 sene evvel ATHEN(Atina) şehrini fethetmiştir.Homeros sayesinde ölümsüz olmuştur).


    Aynı kitaptan Fatih'in Türkçe dışında 4 dili daha anadili gibi konuştuğunu , çocukluğunda çok ama çok zeki olduğu, mükemmel bir eğitim aldığı da belirtiliyor.


    Sonuçta ben okuduklarımdan şunu anladım. Mutsuz bir adam. Şiirlerindeki derin ,içe işleyen hüzünden bunu anlıyorum.

    Hiç kimse yok kimsesiz
    Herkesin var bir kimsesi
    Ben bugün kimsesiz kaldım
    Ey kimsesizler kimsesi

    Kimse aradığım yollarda
    Kimsesizlik kimsem oldu
    Dinsin artık hicranın cana
    Kimse aradığım yollar
    Kimsesiz kimselerle doldu

    ----------------------------
    -----------------------------
    Mutsuz biriydi dedik.Yalnızdı da.Belli ki doğulu bir hükümdar olmak ona yetmiyor, o kendini Sezar,İskender katında görüyor.(pek de eksiği yok hanş)Yaptıkları ona asla yetmiyor.Hep daha büyüğünü yapmak istiyor.Başardıkları ona yetmiyor, daha fazlasını başarmak istiyor.İnsanoğlunun evrensel çaresizliği.
    Doğunun büyük sultanı olmak yetmiyordu, dünya tarihine adını yazdırmak istiyordu.Batıyı doğu yapmak değildi derdi, İskender gibi yeni bir karma kültürdü belki amacı.

    Ama farkındaydı. İskender'in hocası Aristo değildi Akşemsettin.
    Ya da tüm bu saray kadınları , hiç biri Athena değildi ki...



    Sevdin ol dilberi söz eslemedin vây gönül
    Eyledin kendüzini âleme rüsvây gönül
    Sana cevr eylemede kılmaz o pervây gönül
    Cevre sabr eyleyemezsin nideyin hây gönül
    Gönül eyvây gönül vay gönül eyvây gönül.


    --------------

    Ancak başardıkları öylesine önemli ki. Fethettiği ülkeler, Anadolu'da alt ettiği Karamanoğulları ve Uzun hasan...Ama bundan çok daha önemli olan şey şu, gerçek kurucusu olduğu Osmanlı bürokrasisi ve devlet adabı kendisinden sonra devletin 500 sene daha yaşamasını sağlıyor.Kazaskerler, nişancılar,defterdarlar...Devşirmeler...Kırım süvarileri...Ağır silahlarla ve özellikle usta topçu bataryalarıyla kurulu bir ordu.Akademi...
    Tüm bunlar onu kuşkusuz benzersiz bir hükümdar yapıyor.


    Bu yüzden zaten, yazının başında belirttiğim faktor ortaya çıkıyor. Onun hakkında ağır bir eleştiriyle başladığınız kitapta bile övgüler dizmekten geri duramıyor kimse.

Sayfa 2/14 İlkİlk 123412 ... SonSon

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •