Sayfa 3/172 İlkİlk 123451353103 ... SonSon
Arama sonucu : 1369 madde; 17 - 24 arası.

Konu: Maillerimize gelen Guzel hikayeler...

  1. #17
    Turkuaz Guest

    Esas

    HAVALARIN surekli kapali gittigi gunlerdeydik. Kis bitmiyor, bahar bir turlu kendini gostermiyordu. Karamsarlik ve ic sIkintisi sanki havayla birlikte insanlarin yuregine de cokuyordu.

    O gun ogleden sonra gunes sicak yuzunu gosterir gibi oldu. Hastane ortamindan kacma istegiyle, islerimi toparlayip yakinimizdaki parka yoneldim. Bos banklardan birine oturup koltugumun altindaki gazetenin sayfalarini cevirmeye basladim.

    Yaslica bir bey, izin isteyerek, bankin diger ucuna oturdu.

    Cebinden cikardigi ekmegi ufalayarak saga sola atmaya basladi.

    Sercelerin, coskuyla sunulan ekmegi ufalama cabalari o kadar guzeldi ki, urkutmemek icin kafami gazeteme gomdum.

    Goz ucuyla da bakiyorum.

    Bir sure sonra adamin kuslara bir seyler soyledigini, daha dogrusu konusmaya cabaladigini fark edince ilgisiz kalamadim. Miril miril bir seyler anlatiyordu.

    Cebimdeki biskuvilerden birini ufalayip ben de kuslarin ziyafetine katkida bulunmak istedim.

    Adam, ellerimi tutarak engel oldu.

    - Onlar sekerli biskuvi degil mi?

    - Evet.

    - Sekerli biskuvi verme kuslara!

    - Nicin? Onlara zarar mi verir?

    - Anlatmasi uzun surer simdi. Kuslara iyilik yapmak istiyorsan, sekerli biskuvi verme o kadar...

    ***

    Sasirmistim.

    Sert, hatta biraz kaba bir uslupla soylenen bu sozler merakimi uyandirmisti.

    - Minicik kuslara zararliysa, bizler de mi yemesek bu biskuvileri acaba? diyecek oldum.

    Bastan asagiya dikkatlice suzdukten sonra beni, dedi ki:

    - Sehirde dogmus buyumus birine benziyorsun. Sen yiyebilirsin. Sana zarar vermez!

    Cattik dedim icimden. Adam biraz kacik diye dusunmeye baslamistim ki:

    - Beyim dedi. Ben koyde buyudum. Sehirden hep uzak durdum. Ne zaman ki, torunum dunyaya geldi, onun hatirina kislari sehre, torunumun yanina gelmeye basladim. Ama sehirden nefret ediyorum. Alisamadim. Biraz gunes ciktiginda hemen kendimi parka atiyorum. Su ileride, salincakta sallanan kirmizili kiz da benim torunum...

    - Allah bagislasin. Kac yasinda?

    - Dort. Seneye yuvaya gidecek insallah. O zaman, ben de onun basini beklemekten kurtulup, kacacagim bu sehirden...

    - Nedir sizi bu kadar rahatsiz eden? Neden kaciyorsunuz? Burada her sey var!

    - Tam da bu yuzden kacmak istiyorum ya! Su kuslara bir bak hele. Ekmek kirintilariyla karinlarini doyururlar. Onlara sekerli biskuvi verirsen, daha da severek yerler. Ne var ki, biskuvinin tadini alan kuslar kuru ekmege bakmamaya baslar. Sonra da ac kalirlar. Dahasi, sekerli biskuvi istahlarini acar. Doysalar bile, yemege devam ederler. Catlayincaya kadar yerler. Iste o yuzden engel oldum onlara biskuvi vermene...

    - Ben tam olarak anlayamadim sizi!

    - Insanlar da boyle. Sehirde her seyden bol bol var. Sehre ve modern hayata alisan bu kuslar gibi oluyor. Ne yese doymuyor! Sehir bozuyor insanlari. Ben de bu sehir insanlari gibi olmadan bir once koye donmek istiyorum...
    ŞEHİR İNSANLARI

    Hic sesimi cikarmadim.

    - Bilir misin, diye surdurdu konusmasini. Cicege ihtiyacindan fazla su verirsen, boguldugunu anlamadan yasar ama yavas yavas kokleri curur, sehir insanlari da boyle...

    Derin bir ic cekti.

    Cebinde kalan son ekmek kirintilarini da serptikten sonra ayaga kalkti, kaygili gozlere salincakta sallanan torununa bakti ve...

    - Sehirliye anlatmasi zor! dedi.

    Sonra da yurudu gitti...

  2. #18

    Esas

    >>Tanınmış gezgin Thomas Cook, bir araştırma gezisi sırasında Atlas
    >>Okyanusu'nun issiz bir yerinde, çığlıklar atan milyonlarca kusun
    havada
    >>daireler çizerek uçtuğunu gördü. Kulakları sağır edecek denli yüksek
    sesle
    >>çığlıklar atan kuşların kimileri yoruldukça, kendilerini okyanusun
    dev
    >>dalgaları arasına atıyorlardı. Onlar bu son hareketleriyle
    yaşamlarına son
    >>veriyorlar, kendilerini okyanusun dalgalarına bırakırken,
    çaresizlikten
    >>ölüme teslim oluyorlardı. Bu olaya yalnızca Thomas Cook değil, o
    bölgede
    >>ki balıkçılarda yıllardır tanık olmuşlardı. Kuş bilimcileri ise,
    >>yaptıkları araştırmalarda göçmen kuşların farklı yönlerden gelerek
    >>okyanusta bu noktada birleştiklerini keşfediyorlar, fakat onların,
    >>birbirleri pesi sıra kendilerini ölümün kucağına atmalarının nedenini
    bir
    >>türlü çözemiyorlardı.
    >>
    >>Gerçek, geçtiğimiz yüzyılın ortalarında anlaşıldı. Bu trajik olayın
    >>yaşandığı yerde bir zamanlar bir ada vardı. Göçmen kuşların göç yolu
    >>üzerinde bulunan bu ada, bir deprem sonunda, okyanusa gömülmüştü.
    >>İnsanların, yok olduğunun bile farkına varamadıkları ada, göç
    yollarının
    >>ortasında kuşlar için vazgeçilmez "dinlenme" durağıydı. Kuşlar
    binlerce
    >>yıllık kalıtımsal alışkanlıklarıyla adanın yerini bilmekteydiler ve
    >>yıpratıcı, uzun yolculuklarının ortasında, biraz dinlenebilmek ve
    >>toparlanabilmek için, yine binlerce yıllık kalıtımsal güdüleriyle,
    >>okyanusun ortasındaki adaya geliyorlardı ama...
    >>
    >>Olması gereken yerde adayı bulamayınca, yorgunluktan bitkin
    bedenlerini
    >>çiğlik çığlığa okyanusun sularına bırakmak zorunda kalıyorlardı.
    >>
    >>Söz kendini toparlamaktan açılmışken soralım.
    >>
    >>Sizin hiç "kendinizi toparlayacağınız" bir adanız oldu mu?
    >>
    >>Yaşamın uzun "göç yolları"nda acaba, sizinde bir yudum taze soluk
    >>alabileceğiniz, yolunuzun kalan bölümüne dinç olarak devam etmenizi
    >>sağlayabileceğiniz bir adaya sahip olabildiniz mi?
    >>
    >>Bir gün yerinde bulamadığınızda ise, ona ille de ulaşmak ve sığınmak
    için
    >>başınız dönercesine, dengeniz bozulurcasına çırpınıp kanat
    çırptığınız bir
    >>ada yaratabildiniz mi yaşamınızda kendinize?
    >>
    >>Her şeyi sınırsızca paylaşabildiğiniz bir dost, yola birlikte çıkacak
    >>kadar güven duyduğunuz bir arkadaş, size her zaman huzur verecek bir
    eş,
    >>ulaşmak için yıllardır uğraş verdiğiniz bir amaç edinebildiniz mi?
    >>
    >>Şöyle daha bir iyi bakın çevrenize...
    >>
    >>Size gelen, size sığınan...
    >>
    >>Sizin gittiğiniz,sizin sığındığınız...
    >>
    >>Sizin bulduğunuz dostlarınızı bir düşünüverin.
    >>
    >>Sonra da bir gerçeği görüverin gözlerinizle:
    >>
    >>Sizin durup , soluklandığınız ve kendinizi toparlayabildiğiniz kaç
    ADANIZ
    >>var çevrenizde ve...
    >>
    >>Durup, sığınmak ve kendilerini toparlayabilmek gereksinimi duyan kaç
    >>dostunuz için siz bir ADASINIZ?
    >>

  3. #19
    Duhul
    Jul 2004
    İkamet
    İstanbul
    Gönderi
    1,096

    Esas

    SEVGI UZERINE HİKAYE : BABA BIR SAATINI ALABILIR MIYIM


    BİR SAATİNİ ALABİLİR MİYİM;


    Adam yorgun argın eve döndüğünde 5 yaşındaki çocuğunu kapının önünde
    beklerken buldu.Çocuk babasına, "Baba bir saatte ne kadar para
    kazanıyorsun" diye sordu...



    Zaten yorgun gelen adam, "Bu senin işin değil" diye cevap verdi. Bunun
    üzerine çocuk "Babacım lütfen, bilmek istiyorum" diye üsteledi. Adam

    "İllâ da bilmek istiyorsan 20 milyon" diye cevap verdi..



    Bunun üzerine çocuk "Peki bana 10 milyon borç verir misin" diye sordu.
    Adam iyice sinirlenip,

    "Benim senin saçma oyuncaklarına veya benzeri şeylerine ayıracak
    param yok. Hadi, derhal odana git ve kapını kapat" dedi.



    Çocuk sessizce odasına çıkıp kapıyı kapattı.Adam sinirli

    sinirli;"Bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder." diye düşündü.



    Aradan bir saat geçtikten sonra adam biraz daha sakinleşti ve çocuğa
    parayı neden istediğini bile sormadığını düşündü, "Belki de gerçekten
    lazımdı"...Yukarı çocuğunun odasına çıktı ve kapıyı açtı... Yatağında
    olan çocuğa,"Uyuyor musun" diye sordu. Çocuk "Hayır" diye cevap verdi...




    "Al bakalım, istediğin 10 milyon. Sana az önce sert davrandığım için
    üzgünüm. Ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim" dedi... Çocuk sevinçle
    haykırdı, "Teşekkürler babacığım"...



    Hemen yastığının altından diğer buruşuk paraları çıkardı.

    Adamın suratına baktı ve yavaşça paraları saydı.Bunu gören adam iyice
    sinirlenerek, "Paran olduğu halde neden benden para istiyorsun?...
    Benim,

    senin saçma çocuk oyunlarına ayıracak vaktim yok" diye kızdı...



    Çocuk "Param vardı ama yeterince yoktu " dedi ve yüzünde mahcup bir
    gülücükle paraları babasına uzattı;

    "İşte 20 milyon... Şimdi bir saatini alabilir miyim babacım?..."


    Lütfen sevdiklerinize ve size ihtiyacı olanlara zaman ayırın...

  4. #20

    Esas

    > >>TÜRK OLMANIN 76 KURALI

    > >>1...Kagit mendili kumas mendil gibi günlerce burusuk sekilde
    cebinde tasir.
    > >>2...Rüzgarli havalarda küller uçmasin diye küllüge su koyar.
    > >>3...Serçe parmagini kulagina sokup iyice sallayarak
    karistirir. 4...Ancak bir Türk gazete bulmacasini hep baskalarina sora
    sora
    >çözebilme
    > >>becerisini gösterip, kendisi çözdü diye sevindirik olabilir.
    > >>
    > >>5 ...Sakal trasi olduktan sonra kanayan yerlerine küçük
    kagitlar yapistirir..
    > >>6...Evdeki yaslilar da kullanabilsin diye tv kumandasi ,
    telefon gibi aletlerin üzerindeki tuslarin Türkçesini tercüme edip
    yapistirir. (on-aç
    >;
    > >>off-kapa ; redial-tekrar ara ; volume-ses vb...)
    > >>
    > >>7...Çayi sogumasin diye çay tabaginin içine sicak su koyarak
    sogumasini önler.
    > >>8...Soba borusu aktiginda yogurt kaplarini telle soba
    borusuna baglar. 9...Nezle olunca tuvalet kagidini uzun bir serit yaparak
    kullanir. 10..Dis firçasiyla disini firçalamayip da saçini boyamak için
    kullanan birini görürseniz , o saçini seven bakimli bir Türk'tür.
    > >>
    > >>11..Konusma yetenegi olan hayvanlara ilk olarak küfür
    etmesini ögretir. 12..Sahilde mayosunu kabinde giymek yerine arkadaslarina
    havlu
    >tutturarak
    > >>giymeye çalisip bir de arkadaslarina "bakmayin lan" diye
    çikisir.
    > >>
    > >>13..Denize girip güneslendikten sonra asiri derecede yanan
    sirtina
    >yogurt
    > >>sürerek iyilestirebilir.
    > >>14..Dolmusta veya otobüste bozuk paralari avucunda toplayip
    sikir sikir çevirip ses çikartir.
    > >>15..Herhangi bir yere hesap öderken arkasina dönüp gizli
    gizli para
    >sayar.
    > >>16..Denizde "suyun altinda nefessiz ne kadar
    kalabiliyorum."diye deneme yapip bogulma tehlikesi geçirir.
    > >>17..Beton döktükten sonra bir sanat eserini bitirmiscesine beton
    >kurumadan
    > >>tarih ve imza eder.
    > >>18..Çorabinin kirlenip kirlenmedigini burnuna götürerek kisa
    süreli koklayarak anlayan kisi temizligine düskün bir Türk'tür.
    > >>
    > >>19..Simit yedikten sonra , masaya dökülen susamlari
    parmaginin ucunu islatarak toplayip yutar.
    > >>20..Daha birinci telefon zili çaldiginda telefonun basina
    dikilen ama açmak için ikinci kez çalmasini bekler.
    > >>21..Yeni yapilmis bir binanin yeni takilmis camina beyaz
    boyayla S harfi yazar.
    > >>22..Bir dükkana girip, onun bunun fiyatini sorduktan sonra
    "abi araba
    >bes
    > >>dakka dursun , ben hemen gelicem " deyip 2 saat sonra gelir.
    > >>
    > >>23..Okul yilliginda kendisi hakkinda ; okulu kiriyordu, kopya
    uzmaniydi gibi yazilari arkadaslarina gösterip bununla övünür.
    > >>
    > >>24..Gazete bayiinin önünde durup da asili olan gazteleri ayak
    üstü okur. 25..Cebinden çikardigi paralarin içinde en eskisini özenle
    arayip bulduktan sonra para üstü verir.
    > >>26..Günlük gazeteyi alip evinin bir kösesinde biriktirir ve kus
    >kafesinin
    > >>altina sermek için , kisin sobayi tutusturmak için, bardak
    çanak sarmak için kullanir.
    > >>
    > >>27..Trafikte ambulansin pesinen takilarak sikisikliktan
    kurtulup, uyaniklik yaptigini zanneder.
    > >>28..Kagit paralarin üzerine not alir ve parayi harcadigi için
    notu kaybeder ve ya elden ele dolasacagini bildiginden komik yazilar
    yazar. Paranin ön yüzüne tehlike aninda arkayi çeviriniz yazip aninda
    çevirince de simdi degil salak tehlike aninda yazanlardan bahsediyoruz .)
    > >>
    > >>29..Gece asiri nem ve sicak olmasina ragmen, üzerine örtmese
    de yanina yorgan alip yatar.
    > >>30..Çocugu yanlislikla elini kestigi veya düstügü için
    agladiginda elini kesti veya düstü diye çocugunu döver.
    > >>31..Taksi tuttugunda taksicinin yanina oturur Eger üç dört
    kisi taksi tutuyorsa , taksi parasini veren kisi ön koltuga oturur.
    > >>
    > >>32..Kredi kartinin islevsel kismi zarar görmesin diye selobant
    >yapistirir
    > >>33...Denize yüzmeye gidip de yüzdügü yere afedersiniz iseyen
    birini göremeseniz bile ve sonra da piskin piskin "suyu isitiyorum oglum
    fena
    >mi?
    > >> " veya "kocaman deniz ne olacak ki " der.
    > >>
    > >>34..Kaldirimda yürümeyip de cadde ortasinda yürür ve yanindan
    hizla
    >geçen
    > >>arabaya da " Çarpsaydin bari ! " diye tepki gösterir.
    > >>
    > >>35..Bir turiste adres tarif ederken bagira bagira Türkçe
    konusur. 36..Bes genci yazin ögle sicaginda , beyaz renkli Sahin marka bir
    otomobilin içinde , atletli olarak sokaklari turladiklarini görürseniz
    bilin ki onlar Türk'tür. harbiden çok var bunlardan.
    > >>
    > >>37..Alisveris merkezlerindeki güvenlik kameralarinda saç
    tarar. 38..Birini çagirmak için kapi zilini çalmak yerine evin camina tas
    >atarak
    > >>amacina ulasmaya çalisir.
    > >>39..Kürdanla disini karistirip önce çikarip bakar , sonra
    tekrar agzina koyar.
    > >>40..Ütü fisi , teyp fisi veya televiyon fisi kablosunun bakir
    teli
    >disari
    > >>çikmis ise çocuklari elektrik çarpmasin diye bakir teli
    selobantla yapistirir.
    > >>
    > >>41..Yemegini yedikten sonra tatli yiyecekse , bulasik
    çikarmamak için çatalini veya kasigini iyice yaladiktan sonra tatlisini
    yer.
    > >>
    > >>42..Ailece televizyon izlenen bir evde kumanda babanin
    elindeyse ve o ne izlerse digerleri de onu izlemek zorunda kalir.
    > >>
    > >>43..Ceket giyecekse gözükmez diye gömlegini ütülemez,
    kazaginin altina giyecekse sadece gömlegin yakasini ütüler.
    > >>44..Çantasinin içinde yeni tanistigi birisine bile çekinmeden
    göstermek üzere en güzel fotograflarini ve aile albümünü tasiyan birisini
    >görürseniz
    > >>hemen boynuna sarilmayin yoksa çantayi kafaniza
    yiyebilirsiniz , çünkü o kisi bir Türk kizidir.
    > >>
    > >>45..Bir türk esnafi , müsterisinden aldigi parayi önce iki
    ucundan tutup iki defa gerginlestirir daha sonra da günese dogru tutup
    bakarak sahte olup olmadigini anlar.
    > >>
    > >>46..Fayton , at arabasi ve el tezgahina bisiklet kornasi
    takma fikrinin patenti yüzde yüz bir Türk'e aittir.
    > >>47...Evin bir odasinin ampülü patladigi zaman yenisini
    almayip da fazla kullanmadigi bir odanin ampülünü onun yerine takar.
    > >>
    > >>48..Evinde bulunan saksilarin dibini kültablasi olarak
    kullanir. 49..Dislerini gazoz açacagi , findik ve ceviz kiracagi olarak
    kullanir. 51.. Isinde iyi olan birisini överken hakaretle iltifat eden bir
    >Türk'ten
    > >>baskasi olamaz. (********in oglu ne is yapmis be kardesim,
    helal olsun)
    > >>
    > >>52..Aracin sinyal lâmbalari dururken kolunu çikararak
    "dönüyorum"
    >hareketi
    > >>yapar.
    > >>53..Yemegin etini en sona birakir.
    > >>54..Trafik isiklari kirmizidan yesile döndügünde önündeki
    herkesi salak sanarak kornaya basar.
    > >>55.. Dingildeyen bir masanin ayagina kagit sikistirma fikri
    bir Türk'ündür..
    > >>56..Dislerinin arasindan "viij viij" diye ses çikarir.
    > >>57..Tv'de film seyrederken filmin oyunculariyla muhatap olan
    (dur oraya gitme öldürecekler seni) Türk sinema severlerdir.
    > >>
    > >>58.. Kulagini kalem ya da örgü sisiyle karistirabilir.
    > >>59.. Arabasina öküz, köpek, horoz sesli korna taktirma
    fikrinin patenti bir Türk'e aittir.
    > >>60.. Gazete kagidini en iyi sekilde kullanir.(Cam silme bezi,
    külah, mendil, sofra bezi )
    > >>61.. Ancak bir Türk kadini, denize dikkat çekmemek için
    elbiseleriyle girip, bütün dikkatleri üzerine çekebilir.
    > >>62..Plastik yogurt kabini saksi yapar.
    > >>63..Arabasinin arkasina yazi yazar . (Rahmetli de sollardi,
    tek rakibim THY, kroyum ama para bende)
    > >>64.. Uçakta bulunan tanidiklarina uçak havalandiktan sonra
    görmeyecegini bildigi halde el sallar.
    > >>65..Çignedigi sakizi daha sonra çignemek üzere kafasindaki
    tülbende yapistiran bir Türk kadinindan baskasi degildir.
    > >>66..Tek abdestle bes vakit namaz kilmak için iki büklüm
    kivranir. 67..Desenlerini çok begenerek aldigi yeni bir mobilyanin üstünü
    baksa
    >bir
    > >>örtü örterek kullanir..
    > >>68..Çayi, çay tabagina döküp içer.
    > >>69..Geçirdigi bir trafik kazasindan sonra kanlar içinde
    çikip, çarpilmis arabasina üzülür.
    > >>70..Tüp kaçiriyor mu, kaçirmiyor mu diye kibrit yakip kontrol
    eder. 71..Yemekte eti biçakla degil, çatalin yaniyla kesmeye çalisir.
    72..Kirmizi isikta durdugunuz için size ancak bir Türk bagirabilir.
    73..Otoyolda, otomobilin gaz pedalina tugla koyup, yorulmadan kullanma
    fikri bir Türk'ündür.
    > >>74..Cola'yi çalkalayip fiskirtarak asitsiz içmeyi akil
    edebilir. 75..Elektronik hesap makinesini, uzaktan kumandasini naylona
    sarmis, üzerine de ambalaj lastigi geçirmis birini görürseniz Türk'tür o.
    > >>
    > >>76..On yillik bir otomobilin koltuk ambalaj naylonlarini
    çikarmadan kullanma becerisini gösterir.

  5. #21
    Turkuaz Guest

    Esas

    FATİH İLE İKİ PAPAZ
    İstanbul'un fethinden sonra Hazreti Fatih bütün mahkûmları serbest bıraktırmıştı. Fakat bu mahkûmların içinden iki papaz zindandan çıkmak Istemediklerini söyleyerek dışarı çıkmadılar. Papazlar Bizans imparatorunun Halka yaptığı zulüm ve işkence karşısında ona adalet tavsiye ettikleri için Hapse atılmışlardı. Onlar DA bir daha hapisten çıkmamaya yemin etmişlerdi. Durun Hazreti Fatih'e bildirildi. O, asker göndererek, papazları huzuruna Davet etti. Papazlar hapisten niçin çıkmak istemediklerini Hazreti Fatih'e De anlattılar. Fatih O dünyaya kahreden iki papaza şöyle hitap etti : '' Sizlere şöyle bir teklifim var: Sizler İslam adaletinin tatbik edildiği Memleketimi geziniz, Müslüman hâkimlerin ve Müslüman halkımın davalarını Dinleyiniz. Bizde de sizdeki gibi adaletsizlik ve zulüm görürseniz, hemen Gelip bana bildiriniz ve sizler de evvelki kararınız gereğince uzlete çekilerek hala küsmekte haklı olduğunu ispat ediniz. '' Hazreti Fatih'in bu Teklifi papazlar için çok cazip gelmişti. Hemen padişahtan aldıkları tezkere Ile İslam beldelerine seyahate çıktılar. İlk vardıkları yerlerden biri Bursa Idi. Bursa DA şöyle bir hadiseyle karşılaştılar: Bir Müslüman bir Yahudi'den Bir at satın almış, fakat hiçbir kusuru yok diye satılan at hasta imiş.
    Müslüman'ın ahırına gelen atın hasta olduğu daha ilk akşamdan anlaşılmış. Müslüman sabırsızlıkla sabahın olmasını beklemiş, sabah olunca DA erkenden atını kadının yolunu tutmuş. Fakat olacak ya, O saatte de kadı henüz Dairesine gelmemiş olduğundan bir müddet bekledikten sonra Adam kadının gelmeyeceğine hükmederek atını alıp ahırına götürmüş. Atını alıp götürmüş AMA at DA O gece ölmüş. Hadiseyi daha sonra öğrenen kadı, atı Alan Müslüman'ı çağırtıp meseleyi şu şekilde halletmiş:- siz ilk geldiğinizde ben makamımda bulunsaydım, sağlam diye satılan atı Sahibine iade eder, paranızı alırdım. Fakat ben zamanında makamımda bulunmadığımdan hadisenin bu şekilde gelişmesine mademki ben sebep oldum atın ölümünden doğan zararı benim ödemem lazım, diyip atın parasını Müslüman'a vermiş. Papazlar İslam adaletini bu derece ince olduğunu görünce parmaklarını ısırmışlar ve hiç zorlanmadan bir kimsenin kendi cebinden nal Tazmin etmesi karşısında hayret etmişler. Mahkemeden çıkan papazların yolu İznik'e uğramış. Papazlar orada şöyle bir mahkemeyle karşılaşmışlar: bir Müslüman diğer bir Müslüman'dan bir tarla satın alarak ekin zamanı tarlayı sürmeye başlar. Kara sabanla tarlayı sürmeye çalışan çiftçinin sabanına Biraz sonra ağzına kadar dolu bir küp altın takılmaz mı? Hiç heyecan bile Duymayan Müslüman bu altınları küpüyle tarlayı satın aldığı öbür Müslüman'a götürüp teslim etmek ister : 'kardeşim ben senden tarlanın üstünü satın aldım, altını değil. Eğer sen tarlanın içinde bu kadar altın olduğunu Bilseydin herhalde bu fiyata satsaydın al şu altınları' tarlanın ilk sahibi Ise daha başka düşünmektedir. O DA şöyle söyler: 'kardeşim yanlış düşünüyorsun. Ben sana tarlayı olduğu gibi, taşıyla toprağıyla beraber sattım. İçini de dışını DA satışla beraber sana verdiğimden, içinden çıkan altınları almaya hiçbir hakkım yoktur. Bu altınlar senindir dilediğini yap.' Tarlayı Alan ile Satan anlaşamayınca mesele kadıya, yani mahkemeye intikal Eder. Her iki taraf iddialarını kadının huzurunda DA tekrarlarlar. Kadı, her Iki şahsa DA çocukları olup olmadığını sorar. Onlardan birinin kızı birinin De oğlunun olduğunu öğrenir ve oğlanla kızı nikâhlayarak altını çeyiz olarak Verir. Papazlar daha fazla gezmelerinin lüzumsuz olduğunu anlayıp doğru İstanbul'a Hazreti Fatih'in huzuruna gelirler ve şahit oldukları iki Hadiseyi de aynen nakledip şöyle derler: 'bizler artık inandık ki, bu kadar Adalet ve birbirinin hakkına saygı ancak İslam dininde vardır. Böyle bir Dinin Salihleri başka dinden olanlara bile bir kötülük yapamazlar. Dolayısıyla biz zindana dönme fikrimizden vazgeçtik, sizin idarenizde hiç Kimsenin zulme uğramayacağına inanmış bulunuyoruz'.

  6. #22

    Esas

    ne tarafta olduğumuzu belli edelim



    Nemrud İbrahim peygamber'in ateşte
    yakılması emrini
    verdikten sonra meydan yere
    odunlardan büyük bir yığın yapılmış.
    Odunları
    tutuşturmuşlar sonra. Alevler o kadar
    yükselmiş ki
    bulutların tutuşacağını sanmış
    çocuklar. Korkmuş kaçmış bütün
    hayvanlar.
    İbrahim peygamber'i mancınıkla ateşin
    tam orta yerine atacaklarmış
    askerler.
    Atacaklarmış ki Nemrud'un ne güçlü bir kral olduğunu
    anlasın,
    görsün; bir daha ona karşı gelmesin
    İbrahim peygamber.

    Bu sırada bir karınca ağzında küçücük
    bir damla su ile koşa
    koşa gidiyormuş.
    Hem de boyu göklere varan cehennemi ateşe doğru.
    Başka
    bir karınca onun bu telaşını görüp
    sormuş hemen yanına yanaşıp: "Bu
    acelen
    niye? Nereye
    böyle?"
    Ağzında bir damla su taşıyan karınca
    o bir damlayı ellerinin
    arasına alıp,
    "Duymadın mı" demiş. "Nemrud, İbrahim peygamber'i
    ateşte
    yakacakmış. İşte ateşin olduğu yere
    su götürüyorum."
    Bu sözleri duyan karınca kendini
    tutamayarak uluorta
    kahkahalarla gülmeye başlamış.
    "Sen şu ateşe dönüp yüzünü hiç
    bakmadın
    mı?" diye sormuş. "Ne kadar büyük. Senin bir damla suyun ona ne yapabilir ki?"

    Su taşıyan karınca, "olsun" demiş.
    "Hiç olmazsa hangi
    taraftan olduğum anlaşılır

  7. #23

    Esas Bu Kadar Sevebilir misiniz ?

    Bu Kadar Sevebilir misiniz?

    Bir otobus duraginda karsilasmislardi ilk kez.... Biri tipta okuyordu, oburu mimarlikta. O ilk karsilasmadan sonra, bir kere, bir kere, bir kere daha karsilasabilmek icin, hep ayni saatte, ayni duraktan, ayni otobuse bindiler. Genctiler, cok genc... Birbirileriyle konusacak cesareti bulmalari biraz zaman aldi ama sonunda basardilar. Ikisi de her sabah

    otobuse bindikleri semtte oturmuyorlardi aslinda. Delikanli
    arkadasinda kaldigi icin o duraktan binmisti otobuse, kiz ise ablasinda....
    Sirf birbirilerini gorebilmek icin, her sabah erkenden evlerinden cikip,
    sehrin obur ucundaki o duraga, onlarin duragina geldiklerini, gulerek
    itiraf ettiler bir sure sonra... Okullarini bitirince hemen
    evlendiler. Mutluydular hem de cok mutlu... Bazen issiz,bazen parasiz kaldilar ama oylesine siki kenetlenmisti ki yurekleri ve elleri hicbir seyi umursamadilar. Ayin sonunu zor getirdikleri
    gunlerde de unlu bir doktor ve unlu bir mimar olduklarinda da hep mutluydular. Zaman asimina ugrayan, aliskanliklara yenik dusen, banka

    hesabinda para kalmadigi icin yada tam tersine o hesabi daha da kabarik hale getirmek uguruna bitip-tukeniveren sevgilerden degildi onlarinki... Gunler gunleri, yillar yillari kovaladikca sevgileri de buyudu, buyudu... Tek eksikleri cocuklarinin olmamasiydi. Zorlu bir tedavi surecine ragmen cocuk sahibi olmayinca, "butun mutluluklarin bizim olmasini beklemek, bencillik olur" diyerek devam ettiler hayatlarina. Cocuk yerine, sevgilerini buyuttuler... "Senin icin olurum" derdi kadin, simsiki sarilip adama ve adam: "Hayir, ben senin
    icin olurum" diye yanit verirdi hep... Bazen eve geldiginde,
    aynanin uzerinde bir not gorurdu kadin, "Bir tanem, kutuphanenin ikinci rafina bak...." Kutuphanenin ikinci rafinda baska bir not olurdu, "Mutfaktaki masanin uzerine bak ve seni cok
    sevdigimi sakin unutma" Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi

    dolu notlari okuya okuya
    kosturan kadin, sonunda kimi zaman bir demet cicek, kimi zaman en sevdigi cikolatalar, kimi zaman da pahali armaganlarla karsilasirdi.. Aldigi hediyenin ne oldugu onemli degildi
    zaten.... Hayat ne kadar hizli akarsa aksin, isleri ne kadar
    yogun
    olursa olsun hep birbirlerine ayiracak zaman buluyorlardi bulmasina ama
    kirkli yaslarin ortalarina geldiklerinde, daha az calismaya karar

    verdiler. Adam, hastaneden ayrildi ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye basladi. Kadin da mimarlik burosunu kapadi ve sadece ozel projelerde gorev aldi. Artik daha fazla beraber olabiliyorlardi.
    Bir
    gun sahilde dolasirken, harap durumda bir ev gordu kadin, uzerinde

    "satilik" levhasi asili olan. "Ne dersin, bu evi alalim mi?" dedi adama. "Bu viraneyi yiktirir, harika bir ev yapariz. Projeyi kafamda cizdim bile. Kocaman terasi olan,
    martilari kahvaltiya davet edecegimiz bir deniz evi yapalim burayi..." "Sen istersin de ben hic hayir diyebilir miyim?" diye yanit verdi adam. "Amerika'daki tip kongresinden doner donmez ararim emlakciyi... Kac para olursa olsun, burasi bizimdir artik...."

    Sadece bir hafta ayri kalacaklarini bildikleri halde, ayrilmalari zor oldu adam Amerika'ya giderken. Her gun, her saat konustular telefonla. Gozyaslari icinde kucaklastilar havaalaninda. Fakat birkac gun sonra, kocasinda bir tuhaflik oldugunu fark etti kadin. Eskisi kadar mutlu gorunmuyor, konusmaktan kaciniyordu. Onu neselendirmek icin, sahildeki evi hatirlatti ve cizdigi projeyi verdi kadin ama hic beklemedigi bir cevap aldi: "Canim, o ev bizim butcemizi asiyor.
    Sen
    en iyisi o evi unut..." Mutsuzluk, mutlulugun tadina alismis
    insanlara daha da aci, daha da cekilmez gelir. Kadin, hic sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini soylemesi icin yalvardi
    adama, "Senin icin olurum, biliyorsun, ne olur anlat" diye dil doktu bos yere... Yillardir sevdigi adam, duyarsiz ve sevgisiz biriyle yer degistirmisti sanki. Ona ulasmaya calistikca, beton duvarlara

    carpiyordu kadin, her carpmada daha fazla kaniyordu yuregi...
    Bir
    gun, cocuklugunun, gencliginin ve butun hayatinin birlikte gectigi arkadasina dert yanarken, "Artik dayanamiyorum, sana soylemek zorundayim" diye sozunu kesti arkadasi. "O, seni aldatiyor. Is yerimin tam karsisindaki restoranda genc bir kadinla yemek yiyiyor her
    oglen. Sonra sarmas dolas biniyorlar arabaya...." "Sus, sus
    cabuk, duymak istemiyorum bu yalanlari" diye bagirdi kadin. Onca yillik arkadasini, kendisini kiskanmakla sucladi.... Ertesi gun, ogle vakti o restoranin hemen karsisinda bir koseye sindi sessizce ve peri masallarinin sadece masal oldugunu anladi... Kocasinin eskiden ayni hastanede calistigi genc cocuk doktorunu tanidi hemen.
    Bazen evlerinde agirladiklari kadina nasil sarildigini gordu
    adamin... Aksam kocasi eve gelir gelmez, bazen bagirip, bazen
    aglayarak, bazen ona simsiki sarilip bazen de yumruklayarak haykirdi

    suratina her seyi. Inkar etmedi adam. Zamanla duygularin degisebildigi,
    insanlarin orta yasa geldiklerinde farklilik aradigi gibi bir seyler
    geveledi agzinda ve bavulunu alip gitti evden. Kapidan cikarken, "son bir kez kucaklamak isterim seni" diyecek oldu ama kadin, "defol"
    dedi
    nefretle... Ilk celsede bosandilar... Modern bir ask hikayesinin
    boyle son bulmasina kimse
    inanamadi. Arkadaslarinin destegiyle ayakta kalmaya calisti kadin. Adamin, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerlestigini ogrendi. Bazen yalniz kaldiginda, onu hala sevdigini hissedince, aglama nobetleri geciriyor, askin yerini, en az onun kadar yogun bir duygu olan nefretin almasi icin dua ediyordu.
    Aradan bir yil gecti... Her seyin ilaci oldugu
    soylenen zaman bile, kadinin derdine care olamamisti. Bir sabah, israrla calan zilin sesiyle uyandi. Kapiyi actiginda, karsisinda o kadini gordu. "Sen, buraya ne yuzle geliyorsun" diye bagirmak istedi ama sesi cikmadi. "Lutfen, iceri girmeme izin ver, mutlaka konusmamiz gerekiyor" dedi genc kadin. Kanepeye ilisti ve zor duyulan bir sesle konusmaya basladi: "Hicbir sey gorundugu gibi degil aslinda. Cok uzgunum ama o bir saat once oldu. Gecen yil Amerika'daki kongre sirasinda ogrendi hastaligini ve yaklasik bir senelik omru kaldigini.
    Buna dayanamayacagini, hep soyledigin gibi onunla birlikte olmek isteyecegini biliyordu. Seni kendinden uzaklastirmak icin, benden sevgilisi rolunu oynamami istedi. Ailesine de haber vermedi. Birlikte

    Amerika'ya yerlestigimiz yalanini yaydi. Oysa ilk karsilastiginiz otobus duraginin karsisinda bir ev tutmustu. Tedavi goruyor ve kurtulacagina inaniyordu ama olmadi. Gece
    fenalasmis, bakicisi beni aradi,
    son anda yetistim. Sana bu kutuyu
    vermemi istedi..." Gozlerinden akan yaslari durduramayacagini biliyordu kadin. Hemen oracikta olmek istiyordu. Eline tutusturulan kutuyu acmayi neden sonra akil edebildi. Itinayla katlanmis bir suru kagit duruyordu kutuda. Ilk kagitta, "Lutfen butun notlari sirayla oku
    bir tanem" diyordu... Sirayla okudu; "Seni cok sevdim", "Seni sevmekten hic vazgecmedim", "Senin icin olurum derdin hep, dogru soyledigini bilirdim." "Fakat benim icin olmeni istemedim" "Simdi bana soz vermeni istiyorum." "Benim icin yasayacaksin, anlastik mi?" son kagidi eline alirken, kutuda bir anahtar oldugunu gordu kadin... Ve son kagitta sunlar
    yaziliydi: "Sahildeki evimizi senin cizdigin
    projeye gore yaptirdim. Kocaman terasta martilarla kahvalti ederken, ben hep seni izliyor olacagim...."

  8. #24
    pride Guest

    Esas

    Birkac yil once, Suleymaniye *
    > > > >
    > > > >Camii'nin yikilma tehlikesiyle karsi karsiya kaldigi anlasilmis. Eger
    > > > >
    > > > >cozum bulunamazsa, koca cami kisa bir zaman içinde yikilacakmis.
    > Caminin
    > > > >
    > > > >tum tasiyici yuku kemerlerindeymis. Bu kemerlerin ortalarinda bulunan
    > > > >
    > > > >kilit taslari zamanla asinmis. Ama elde yazili bir proje olmadigi
    icin
    > > > >
    > > > >nasil degistirilecegi bilinmiyormus.
    > > > >
    > > > > *Hemen Turkiye'nin en yetkin *
    > > > >
    > > > >muhendis ve mimarlarindan olusan bir heyet olusturulmus. Ortaya bir
    > suru
    > > > >
    > > > >fikir atilmis. Her kafadan bir ses cikmis ama sonuc alinamamis.
    > > > >
    > > > >Tartismalar surerken caminin içinde buyuk bir karmasa suruyormus.
    > Ulkenin
    > > > >
    > > > >cesitli bilim kuruluslarindan bir suru mimar, muhendis kemerleri
    > > > >
    > > > >inceliyormus. Bu adamlardan biri ortalarda dolanirken, kazara, gizli
    > bir
    > > > >
    > > > >bolme bulmus. Bolmede, uzerinde eski yazi olan bir not varmis.
    > Uzmanlara
    > > > >
    > > > >inceletilen kagidin orijinal olduğu belgelenmis. Bu kagit parcasi
    > bizzat
    > > > >
    > > > >Mimar Sinan'in imzasini tasiyan bir mektupmus. Mektupta yazilanlar
    > > >tercume
    > > > >
    > > > >ettirilince ortaya oyle bir metin cikmis. "Bu notu
    > > > >
    > > > >*bulduğunuza gore kemerlerden *
    > > > >
    > > > >birinin kilit tasi asindi ve nasil degistirilecegini bilmiyorsunuz."
    > Koca
    > > > >
    > > > >Sinan, kademe kademe, kilit tasinin nasil degistirileceğini
    > anlatiyormus.
    > > > >
    > > > >Bu oyuk içinde yer alan bir sise ve sise içindeki notta soyle bir sey
    > > > >
    > > > >yaziyormus: "Her kim bu tas eskidiginde yenisiyle degistirmek
    isterse;
    > > > >
    > > > >eski tasin yerine takilacak yeni kilit tasinin iki tarafindan yagli
    > iple
    > > > >
    > > > >tasi bir taraftan sokup oteki taraftan ceksin ve sonra ipin disarida
    > > >kalan
    > > > >
    > > > >kisimlarini kessin".
    > > > >
    > > > >*Heyet Sinan'in *
    > > > >
    > > > >soylediklerini aynen yapmis. Suleymaniye Camisi boylelikle
    > > >kurtarilmis. Bu
    > > > >
    > > > >mektup su an Topkapi Sarayi'nda
    > > > >
    > > > >saklaniyormus.
    > > > >
    > > > > * Mimar Sinan 2 *
    > > > >
    > > > > *1950-60 arasi bir tarihte *
    > > > >
    > > > >insaat muhendisi, mimar ve jeofizikcilerden Bakanligi'ndan izin
    alarak
    > > > >
    > > > >ulkemizdeki tarihi yapilari incelemeye baslamis. Ayasofyayi,
    Yerebatan
    > > > >
    > > > >Sarnicini filan
    > > > >
    > > > >*gezdikten sonra sira *
    > > > >
    > > > >Sinan'in kalfalik eseri Suleymaniye Camisi'yle Sinan'in ogrencisi
    Mimar
    > > > >
    > > > >Davut Aga'nin eseri Sultanahmet Camisi'ne gelmis. Japonlar bu camiler
    > > > >
    > > > >uzerinde gunlerce inceleme yapmislar. Her gecen gun saskinliklari
    daha
    > da
    > > > >
    > > > >artiyormus. Cunkü Japonlar daha ilk
    > > > >
    > > > >*incelemede camilerin gevsek *
    > > > >
    > > > >bir zemin uzerine insa edildiğini anlamislar. Ama bunca yil, bu
    > camilerde
    > > > >
    > > > >bir catlak dahi olmamasina akil sir erdirememisler. Bunun uzerine
    > Turkiye
    > > > >
    > > > >programinin gerisini tamamen iptal edip, bu iki cami uzerine
    > > > >
    > > > >yogunlasmislar. Arastirmalarinin sonucunda herhangi bir sarsinti
    > > >sirasinda
    > > > >
    > > > >bu iki caminin sabitlenmedigini aksine yerinde oynayarak yikilmaktan
    > > > >
    > > > >kurtulabildiği ortaya çikmis. Minareleri incelediklerinde ise
    dumurlari
    > > > >
    > > > >ikiye katlanmis. Minarelerin cok daha gelismis bir rayli sistem
    > > > >
    > > > >mekanizmasi uzerine oturtulduğunu ve her yone yaklasik 5 derece
    > > > >
    > > > >yatabildigini gormusler.
    > > > >
    > > > > * Daha derin arastirma *
    > > > >
    > > > >yapmak için Edirne'ye, Sinan'in ustalik eseri Selimiye Camisi'ne
    > > > >
    > > > >gitmisler. Ordaki olaganustu sistemleri gorunce iyice dumur
    > > > >
    > > > >olmuslar. Selimiye'nin tum sirlarini aylarini harcayarak cozmusler.
    > > > >
    > > > >Japonya'ya donduklerinde ise Sinan'in sirlarini uygulamaya sokarak
    > > > >
    > > > >sehirlerini Sinan'in kullandigi sistemlerle kurup muazzam gokdelenler
    > > > >
    > > > >dikmisler. Yani su an gelismis ulkelerin gokdelen yapiminda
    kullanılan
    > > > >
    > > > >cogu sistem, yuzyillar önce Sinan'in gelistirdigi mekanizmalarmis.
    > > > >
    > > > > *------------- *
    > > > >
    > > > >*Bir gun Selimiye Camii'ne *
    > > > >
    > > > >girenler, kubbenin altinda bir Japon'un ayaklarini kibleye doğru
    > uzatmis
    > > > >
    > > > >sirtustu yattigini gormusler. Tabii hemen Japon'u, "Burasi kutsal bir
    > > >yer.
    > > > >
    > > > >Bu sekilde yatmak bizim inanclarimiza gore saygisizliktir. Lutfen
    > oturun
    > > > >
    > > > >veya ayakta durun" diyerek uyarmislar. Ancak, Japon trans
    > vaziyetteymis,
    > > > >
    > > > >gozlerini kubbeden ayirmadan soyle sayikliyormus: "Bu imkansiz. Ben
    > > > >
    > > > >yillarin muhendisiyim. Bu kubbe var olamaz. Hayal goruyorum. Bu
    > kubbenin
    > > > >
    > > > >orada o sekilde durmasi fizik ve matematik kurallarina aykiri. Bu
    > > > >
    > > > >imkansiz, orada hicbir sey yok, orada hicbir sey yok..."
    > > > >
    > > > > *Selimiye Cami'sinin zemini *
    > > > >
    > > > >gevsek toprakmis. Bu nedenle minarelerinin yakin zamanda yikilacagi
    > > > >
    > > > >farkedilimis. Uluslararasi bir grup bilimadami toplanmislar. Nasil
    > > > >
    > > > >kurtaririz bu tarihi minareleri diye kafa kafaya vermisler. Sonucta
    en
    > > >son
    > > > >
    > > > >teknoloji olan metal kelepcelerle minarelerin temellerini
    sabitlemenin
    > en
    > > > >
    > > > >iyi cozum olduğuna karar vermisler. Minarelerin temellerini acinca,
    > > > >
    > > > >koymayi dusundukleri kelepcelerin aynisiyla karsilasmislar. Mimar
    Sinan
    > > > >
    > > > >bilmem kaç yuzyil once ayni seyi dusunmus megerse.
    > > > >
    > > > > *----------------- *
    > > > >
    > > > > *Mimar Sinan'in Selimiye *
    > > > >
    > > > >Camii'nin kubbesini o genislige oturtmak için 13 bilinmeyenli bir
    > > >denklemi
    > > > >
    > > > >matematigin bilinen 4 ana isleminden farkli besinci bir islem
    yaratarak
    > > > >
    > > > >cozdugu soylenir. Ayrica minarelerin serefelerine cikanlarin yolda
    > > > >
    > > > >birbirlerini gormemeleri ise buyuk bir dehanin urunudur. Almanlar
    ayni
    > > > >
    > > > >sistemi meclislerinin onundeki dev kurede kullanmislar. Mimar Sinan
    bu
    > > > >
    > > > >sistemi 2 metre capindaki minarelere yuzyillar once monte edebilecek
    > bir
    > > > >
    > > > >dehadir. Almanlarin dehasi ise, o cirkin metal yiginina Selimiye'den
    > > >fazla
    > > > >
    > > > >turist cekebilmelerindedir...
    > > > >
    > > > > * sevgiyle *
    > > > >

Sayfa 3/172 İlkİlk 123451353103 ... SonSon

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •