Sayfa 1/172 1231151101 ... SonSon
Arama sonucu : 1369 madde; 1 - 8 arası.

Konu: Maillerimize gelen Guzel hikayeler...

  1. #1
    Duhul
    Jan 2004
    İkamet
    Istanbul ve Kanada
    Yaş
    68
    Gönderi
    11,394
    Blog Yazıları
    6

    Esas Maillerimize gelen Guzel hikayeler...

    Ayakkabıcı, yeni getirdiği malları vitrine yerleştirirken, sokaktaki bir
    çocuk onu izlemekteydi. Okullar kapanmak üzere olduğundan, spor
    ayakkabılara rağbet fazlaydı. Gerçi mallar lüks sayılmazdı ama, küçük bir
    dükkan için yeterliydi. Onların en güzelini öntarafa koyunca, çocuk
    vitrine doğru biraz daha yaklaştı. Fakat bir koltuk değneği
    kullanmaktaydı. Hem de güçlükle.. Adam ona bir kez daha göz attı.
    Üstündeki pantolonun sol kısmı, dizinin alt kısmından sonra boştu. Bu
    yüzden de sağa sola uçuşuyordu. Çocuğun baktığı ayakkabılar, sanki onu
    kendinden geçirmişti.Bir müddet öyle durdu. Daldığı hülyadan çıkıp yola
    koyulduğunda, adam dükkandan dışarı fırlayıp:
    - Küçükk!. diye seslendi. Ayakkabı almayı düşündün mü? Bu seneki modeller
    bir harika!.
    Çocuk, ona dönerek:
    - Gerçekten çok güzeller!. diye tebessüm etti. Ama benim bir bacağım
    doğuştan eksik.
    - Bence önemli değil!. diye, atıldı adam. Bu dünyada her şeyiyle tam insan
    yok ki!. Kiminin eli eksik, kiminin de bacağı. Kiminin de aklı ya da
    vicdanı.
    Küçük çocuk, bir şey söylemiyordu. Adam ise konuşmayı sürdürdü:
    - Keşke vicdanımız eksik olacağına, ayaklarımız eksik olsa idi.
    Çocuğun kafası iyice karışmıştı. Bu sefer adama doğru yaklaşıp:
    - Anlayamadım!. dedi. Neden öyle olsun ki?
    - Çok basit!. dedi, adam. Eğer yoksa, cennete giremeyiz. Ama ayaklar
    yoksa, problem değil. Zaten orda tüm eksikler tamamlanacak. Hatta sakat
    insanlar, sağlamlara oranla, daha fazla mükafat görecekler...
    Küçük çocuk, bir kez daha tebessüm etti. O güne kadar çektiği acılar,
    hafiflemiş gibiydi. Adam, vitrine işaret ederek:
    - Baktığın ayakkabı, sana yakışır!. dedi. Denemek ister misin?
    Çocuk, başını yanlara sallayıp:
    - Üzerinde 30 lira yazıyor, dedi. Almam mümkün değil ki!.
    -İndirim sezonunu, senin için biraz öne alırım!. dedi adam. Bu durumda 20
    liraya düşer. Zaten sen bir tekini alacaksın, o da 10 lira eder.
    Çocuk biraz düşünüp:
    - Ayakkabının diğer teki işe yaramaz!. dedi. Onu kim alacak ki?
    - Amma yaptın ha!. diye güldü adam. Onu da, sağ ayağı eksik olan bir
    çocuğa satarım.
    Küçük çocuğun aklı, bu sözlere yatmıştı. Adam, devam ederek:
    - Üstelik de öğrencisin değil mi? diye sordu.
    - İkiye gidiyorum!. diye atıldı çocuk. Üçe geçtim sayılır.
    - Tamam işte!. dedi adam. 5 Lira da öğrenci indirimi yapsak, geri kalır 5
    lira. O da zaten pazarlık payı olur. Bu durumda ayakkabı senindir, sattım
    gitti!.
    Ayakkabıcı, çocuğun şaşkın bakışları arasında dükkana girdi. İçerdeki
    raflar, onun beğendiği modelin aynısıyla doluydu. Ama adam, vitrinde olanı
    çıkarttı. Bir tabure alıp döndükten sonra, çocuğu oturtup yeni
    ayakkabısını giydirdi. Ve çıkarttığı eskiyi göstererek
    - Benim satış işlemim bitti!. dedi. Sen de bana, bunu satsan memnun
    olurum.
    - Şaka mı yapıyorsunuz? diye kekeledi çocuk. Onun tabanı delinmek üzere.
    Eski bir ayakkabı, para eder mi?
    - Sen çok câhil kalmışsın be arkadaş.. dedi, adam. Antika eşyalardan
    haberin yok her halde. Bir antika ne kadar eski ise, o kadar para tutar.
    Bu yüzden ayakkabın, bence en az 30- 40 lira eder.
    Küçük çocuk, art arda yaşadığı şokları, üzerinden atabilmiş
    değildi.Mutlaka bir rüyada olmalıydı. Hem de hayatındaki en güzel rüya.
    Adamın, heyecandan terleyen avuçlarına sıkıştırdığı kağıt paralara göz
    gezdirdikten sonra, 10 liralık banknotu geri vererek:
    - Bana göre 20 lira yeterli.. dedi. İndirim mevsimini başlattınız ya!..
    Adam onu kıramayıp parayı aldı. Ve bu arada yanağına bir öpücük kondurdu.
    Her nedense içi içine sığmıyordu. Eğer bütün mallarını bir günde satsa,
    böyle bir mutluluğu bulamazdı. Çocuk, yavaşça yerinden doğruldu. Sanki
    koltuk değneğine ihtiyaç duymuyordu. Sımsıcak bir tebessümle teşekkür
    edip:
    - Babam haklıymış!. dedi. 'Sakat olduğum için, üzülmeme hiç gerek yok!'
    demişti.
    * Her Rüzgar Savuracak Bir Toz bulur,
    * Her Hayat Yaşanacak Bir Can Bulur,
    * Her Umut Gerçekleşecek Bir Düş Bulur
    * Bulunmayacak Tek Şey Senin Benzerindir

  2. #2

    Esas

    Jack yavaşlamadan önce Takometreye baktı: Hız limitinin 50 olduğu yerde 73 ile gidiyordu ve son dört ay içerisinde dördüncü defa polis tarafından durduruluyordu. Bir insan nasıl bu kadar şanssız olabilirdi?

    Jack arabasını sağa çekti. “İnşallah şu anda yanımızdan daha hızlı bir araba geçer” diye düşünüyordu.

    Polis elinde kalın bir not defteri ile arabadan indi.

    Bob? Bu Polis Kiliseden Bob değil mi? Jack iyice arabasının koltuğuna sindi. Bu durum bir cezadan daha kötüydü. Kiliseden tanıdığı bir Polis, arkadaş olduğuna bakmaksızın birini durduruyordu. Hemde hızlı gidip, trafik kurallarını ihlal ettiği için.

    - ”Merhaba Bob. Birbirimizi yeniden böyle görmemiz çok ilginç”

    - ”Merhaba Jack” Bob gülümsemiyordu. ”Beni, karımı ve çocuklarımı görmek için eve giderken yakaladın”

    - ”Evet öyle” Bob umursamaz görünüyordu.

    - ”Son günler eve hep çok geç geldim. Çocuklarım beni uzun süredir hiç görmedi. Ayrıca Dıana bana bu akşam Patates ve biftek yiyeceğimizi söyledi. Ne demek istediğimi anlıyormusun?”

    - ”Evet ne demek istediğini anlıyorum. Ayrıca trafik kurallarını ihlal ettiğinide biliyorum.” diye cevapladı Bob.

    - ”Eyvah! Bu taktik fazla işe yaramayacak gibi. Taktik değiştirmek gerekli” diye düşündü Jack ”Beni kac ile giderken yakaladın?”

    - ”Yetmiş. Lütfen arabana girermisin?” dedi Bob.

    - ”Ah Bob, bekle bir dakika lütfen. Seni gördüğüm anda Takometreye baktım. Sadece 65 ile gidiyordum.”

    - ”Lütfen Jack, arabana gir” diye üsteledi Bob.

    Jack canı sıkkın bir şekilde arabasına girdi, kapıyı çarparak kapattı. Bob not defterine bir şeyler yazıyordu. ”Bob niye benim ehliyetimi ve araba ruhsatımı istemiyorki” diye düşündü Jack.

    Ne olursa olsun, bundan sonra kilisede bu adamın yanına oturmaktansa, birkaç Pazar Jack kiliseye gitmeyecekti.

    Bob kapıyı tıklatıyordu. Jack arabasının penceresini 5 cm kadar açtı. Bob Jack’a bir kağıt verdi ve gitti. ”Ceza değil bu” diye kendi kendine soylendi Jack. Bir anda sevinmişti. Bu bir yazıydı ve kağıtta şunlar yazıyordu:

    - ”Sevgili Jack, benim bir kızım vardı. Altı yaşındayken çok hızlı araba kullanan biri tarafından öldürüldü. Bu kazadan dolayı, adam cezalandırıldı. 3 ay hapishane cezasıydı bu. Bu adam hapishaneden çıkınca kendi cocuklarına sarılıp, öpüp, onları tekrar koklayabildi. Ama ben... Ben kızımı tekrar koklayabilip, öpebilmek için, cennete gidinceye kadar beklemem gerekiyor. Bin defa adamı affetmeye çalıştım. Bin kerede başardığımı zannettim. Belki başarmışımdır, ama hala kızımı düşünüyorum. Lütfen benim için dua et ve dikkat et Jack, tek bir oğlum kaldı.”

    Jack 15 dakika kadar bir süre yerinden kıpırdayamadı. Daha sonra kendine gelip, yavaş yavaş evine gitti.

    Evine varınca, çocuklarına ve karısına sıkıca sarıldı. Hayat çok değerli, sürekli dikkat et. Dikkatli araba kullan ve başkalarının hakkına saygı göster. Hiçbir zaman unutma, istediğin kadar araba satın alabilirsin, ama insan hayatını ...

  3. #3

    Esas

    Üst teğmen Faruk cepheye yeni gelen askerleri kontrol ediyor bir taraftan da onlarla laflıyordu nerelisin gibi sorular soruyordu. Bir ara saçının ortası sararmış bir çocuk gördü. Merakla 'adın ne senin evladım' der. Çocuk 'Ali' diye cevap verir.

    Nerelisin? der. Ali Tokat Zilede'nim der. Peki evladım bu kafanın hali ne?' Ali 'anam cepheye gelirken kına yaktı komutanım der. Neden? der komutan. Ali 'bilmiyorum komutanım' der: Peki gidebilirsin Kınalı Ali' der. O günden sonra herkes ona Kınalı Ali der. Herkes kafasındaki kınayla dalga geçer. Kısa sürede cana yakin ve cesur tavirlariyla tum arkadaslarinin sevgisini kazanir. Bir gün ailesine mektup yazmak ister. Ali'nin okuma yazmasi da yoktur arkadaslarindan yardim ister ve hep beraber baslarlar yazmaya. Ali soyler arkadaslari yazar 'sevgili anne babacim ellerinizden operim ben burda cok iyiyim beni merak etmeyin' diye baslar. Kiz kardesini kendinden bir kucuk erkek kardesini sorar koyundekilerin burnunda tuttgunu yazdirir. Kendilerini merak etmemesini kendileri var oldukca dusmanin bir adim bile ilerleyemeyecegini yazdirir.

    Gururla mektubu bitirir neden sonra aklina gelir ve yazinin sonuna anasina NOT duser: Alinin kendisinden hemen sonra askere gelicek bir kardesi daha vardir. 'Anacagim kafama kina yaktin burda komutanlarim ve arkadaslarim benle hep dalga gectiler sakin kardesim Ahmete de yakma onla da dalga gecmesinler der ellerinden optum' diye bitirir. Aradan zaman gecer. Ingilizler kati netice almak icin tum gucleriyle Gelibolu'ya yuklenirler. Bu cepheyi savunan erlerimiz teker teker sehit dusmuslerdi.

    Bunlara takviye olarak giden yedek kuvvetlerde yeterli olmamis onlarin sayilarida epey azalmisti gelibolu dusmek uzereydi kinali alinin komutani da olayi gorup yerinde duramiyordu. Kendisinin bolugu henuz sicak temasa hazir degildi. Onlar yeni gelmisti onlari insan bedeninin sungu ve mermilerle orak gibi bicildigi bu yere dua ediyordu Komutanlarin bu dusunceli hali goren ve durumun vehametini bilen Kinali Ali ve arkadaslari komutanlarina yalvar yakar oraya gitmek istediklerini soylerler. komutanlari onlari olume gonderdigini bile bile caresiz gonderir.

    Kinali Ali'nin bolugunden kimse sag kalmaz hepsi sehit olmustur. Aradan zaman gecer. Kinali Ali'nin ailesine yazdigi mektubun cevabi gelir. Komutanlari buruk ve gozleri dolu dolu mektubu acip okumaya karar verirler.
    (bu mektubun asli Canakkale muzesinde sergilenmektedir)

    Babasi anlatir. Ali' nin. 'oğlum ali nasilsin iyimisin gozlerinden operim selam ederim dedikten sonra okuzu sattik paranin yarisini sana yarisinida cepheye gidecek kardesine veriyoruz simdi okuzun yerine tarlayi ben suruyorum zaten artik zahireye de fazla ihtiyacimiz olmadigi icin yorulmuyorum da siz sakin bizi merak etmeyin bizi dusunmeyin der koyu akrabalarini anlatir ve mektubu bitirir ali ananin da sana diyecegi bir sey var. 'Anasi anlatir:' "oglum ali yazmissin ki kafamdaki kinayla dalga gectiler kardesime de yakma demissin kardesine de yaktim komutanlarina ve arkadaşlarına söyle senle dalga geçmesinler bizde 3 şeye kına yakarlar

    1- gelinlik kıza gitsin ailesine çocuklarına kurban olsun diye
    2- kurbanlık koc ALLAHA kurban olsun diye
    3- askere giden yiğitlerimize vatana kurban olsun diye.....

    gözlerinden öper selam ederim ALLAHA emanet olun"

    Mektubu okuyan Alinin komutanı ve diğerleri hıçkıra hıçkıra ağlamaktadırlar...

  4. #4

    Esas

    --------------------------------------------------------------------------------

    ÜÇ HEYKEL HİKAYESİ



    İki komşu ülkenin hükümdarları birbirleriyle savaşmazlar ama
    Her fırsatta birbirlerini rahatsız ederlerdi. Doğum günleri, bayramlar da
    İlginç armağanlar göndererek karşıdakine zekâ gösterisi yapma
    fırsatlarıydı.

    hükümdarlardan biri, günün birinde ülkesinin en önemli
    heykeltıraşını huzuruna çağırdı.
    İstediği ; birer karış yüksekliğinde, altından, birbirinin
    Tıpatıp aynısı üç insan heykeli yapmasıydı. Aralarında bir fark olacak ama
    bu farkı sadece ikisi bilecekti. Heykeller hazırlandı ve doğum gününde
    Komşu ülke hükümdarına gönderildi. Heykellerin yanına bir de mektup
    konmuştu.
    Şöyle diyordu heykelleri yaptıran hükümdar : "Doğum gününü bu üç
    Altın heykelle kutluyorum. Bu üç heykel birbirinin tıpatıp aynısı gibi
    görünebilir. Ama içlerinden biri diğer ikisinden çok daha değerlidir.
    O heykeli bulunca bana haber ver."
    Hediyeyi alan hükümdar önce heykelleri tarttırdı. Üç altın heykel
    Gramına kadar eşitti. Ülkesinde sanattan anlayan ne kadar insan varsa
    çağırttı. Hepsi de heykelleri büyük bir dikkatle incelediler ama
    aralarında bir fark göremediler. Günler geçti. Bütün ülke hükümdarın
    sıkıntısını duymuştu ve kimse çözüm bulamıyordu. Sonunda, hükümdarın fazla
    isyankâr olduğu için zindana attırdığı bir genç haber gönderdi. İyi okumuş,
    akıllı ve zeki olan bu genç, hükümdarın bazı isteklerine karşı çıktığı için
    zindana atılmıştı. Başka çaresi olmayan hükümdar bu genci çağırttı. Genç
    önce heykelleri sıkı sıkıya inceledi, sonra çok ince bir tel getirilmesini
    istedi.

    Teli birinci heykelciğin kulağından soktu, tel heykelin ağzından
    çıktı.

    İkinci heykele de aynı işlemi yaptı. Tel bu kez diğer kulaktan
    çıktı.

    Üçüncü heykelde tel kulaktan girdi ama bir yerden dışarı
    çıkmadı.

    Ancak telin sığabileceği bir kanal kalp hizasına kadar iniyor,
    oradan öteye gitmiyordu. Hükümdar heykelleri gönderen komşu
    hükümdara cevabı yazdı :

    Kulağından gireni ağzından çıkartan insan makbul değildir.
    Bir kulağından giren diğer kulağından çıkıyorsa, o insan da makbul değildir.
    En değerli insan, kulağından gireni yüreğine gömen insandır. Bu değerli
    hediyen için çok teşekkür ederim."

  5. #5

    Esas

    Günlerden bir gün, köylerden birinde, adamın birinin eşeği,
    kuyunun
    birine
    düşmüş.
    Niye düşer, nasıl düşer sormayın.
    Eşek bu. Düşmüş işte.
    Belki kör bir kuyuydu, ağzı tahtayla kapatılmıştı belki,
    üzerine
    de
    toprak
    dökülmüştü.
    Zamanla tahta çürüdü, zayıfladı, toprakta biten otları yemek
    isteyen
    eşeğin ağırlığını çekemedi ve güm.
    Hayvancık saatlerce acı içinde kıvrandı, bağırdı kendi
    dilinde.
    Ayıptır
    söylemesi, anırdı yani.
    Sesini duyan sahibi gelip baktı ki vaziyet kötü.
    Zavallı eşeği kuyunun dibinde melul mahzun bakınıyor.
    Üstelik yaralanmış.
    Karşılaştığı bu durumda kendini eşeği kadar zavallı hisseden
    adamcağız
    köylüleri yardıma çağırdı.
    Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak soruları havada kaldı.
    Sonunda karar verildi ki kurtarmak için çalışmaya değmez.
    Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek.
    Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak
    attılar.
    Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde
    silkinerek
    dibe
    döktü.
    Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha
    yükseldi
    ve
    sonunda yukarıya kadar çıkmış oldu.
    Köylüler ağzı açık bakakaldı.

    (Hayat, bazen bizim de üzerimize abanır.

    (Ne bazeni, çoğu zaman.)

    Toz toprakla örtmeye çalışanlar çok olur.
    Bunlarla başetmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp
    silkinmek
    ve kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır.

    Kör kuyuda olsak bile .....

  6. #6
    Turkuaz Guest

    Esas

    TIKANDI BABA
    Sultan Mahmut kılık kıyafetini değiştirip dolaşmaya başlamış. Dolaşırken bir kahvehaneye girmiş oturmuş. Herkes bir şeyler istiyor.
    Tıkandı baba, çay getir
    Tıkandı baba, oralet getir. Vb
    Bu durum Sultan Mahmut'un dikkatini çekmiş.
    Hele baba anlat bakalım, nedir bu Tıkandı baba meselesi?
    Uzun mesele evlat, demiş Tıkandı baba
    Anlat baba anlat merak ettim deyip çekmiş sandalyeyi. Tıkandı baba da "peki" deyip başlamış anlatmaya;
    Bir gece rüyamda birçok insan gördüm ve her birinin bir çeşmesi vardı ve hepsi de akıyordu. Benimki de akıyordu ama az akıyordu. "Benimki de onlarınki kadar aksın" diye içimden geçirdim. Bir çomak aldım ve oluğu açmaya çalıştım. Ben uğraşırken çomak kırıldı ve akan su damlamaya başladı. Bu sefer içimden " Onlarınki kadar akmasada olur, yeter ki eskisi kadar aksın" dedim ve uğraşırken oluk tamamen tıkandı ve hiç akmamaya başladı. Ben yine açmak için uğraşırken Cebrail göründü ve Tıkandı baba, tıkandı. Uğraşma artık, dedi. O gün bu gün adım "Tıkandı baba" ya çıktı ve hangi işe elimi attıysam olmadı. Şimdide burada çaycılık yapıp geçinmeye çalışıyoruz.
    Tıkandı baba'nın anlattıkları Sultan Mahmut'un dikkatini çekmiş. Çayını içtikten sonra dışarı çıkmış ve adamlarına ;
    Hergün bu adama bir tepsi baklava getireceksiniz. Her dilimin altında bir altın koyacaksınız ve bir ay boyunca buna devam edeceksiniz.
    Sultan Mahmut'un adamları peki demişler ve ertesi akşam bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı baba'ya baklavaları vermişler. Tıkandı baba baklavayı almış , bakmış baklava nefis. " Uzun zamandır tatlı da yiyememiştik. Şöyle ağız tadıyla bir güzel yiyelim" diye içinden geçirmiş.
    Baklava tepsisini almış evin yolunu tutmuş. Yolda giderken "Ben en iyisi bu baklavayı satayım evin ihtiyaçlarını gidereyim" demiş ve işlek bir yol kenarına geçip başlamış bağırmaya
    Taze baklava, güzel baklava ! Bu esnada oradan geçen bir Yahudi baklavaları beğenmiş. Üç aşağı beş yukarı anlaşmışlar ve Tıkandı baba baklavayı satıp elde ettiği para ile evin ihtiyaçlarının bir kısmını
    karşılamış. Yahudi baklavayı alıp evine gitmiş. Bir dilim baklava almış yerken ağzına bir şey gelmiş. Bir bakmış ki altın. Şaşırmış, diğer dilim diğer dilim derken bir bakmış her dilimin altında altın. Ertesi akşam Yahudi acaba yine gelirmi diye aynı yere geçip başlamış beklemeye. Sultanın adamları ertesi akşam yine bir tepsi baklavayı getirmişler. Tıkandı baba yine baklavayı satıp evin diğer ihtiyaçlarını karşılamak için aynı yere gitmiş. Yahudi hiçbir şey olmamış gibi "Baba baklavan güzeldi. Biraz indirim yaparsan her akşam senden alırım" demiş. Tıkandı baba da "Peki" demiş ve anlaşmışlar. Tıkandı babaya her akşam baklavalar gelmiş ve Yahudi de her akşam Tıkandı baba'dan baklavaları satın almış.
    Aradan bir ay geçince Sultan Mahmut ;
    Bizim Tıkandı baba'ya bir bakalım, deyip Tıkandı baba'nın yanına gitmiş. Bu sefer padişah kıyafetleri ile içeri girmiş. Girmiş girmesine ama birde ne görsün bizim tıkandı baba eskisi gibi darmadağın. Sultan;
    Tıkandı baba sana baklavalar gelmedi? mi, demiş
    Geldi sultanım
    Peki ne yaptın sen o kadar baklavayı?
    Efendim satıp evin ihtiyaçlarını giderdim, sağolasınız, duacınızım.
    Sultan şöyle bir tebessüm etmiş.
    Anlaşıldı Tıkandı baba anlaşıldı, hadi benle gel, deyip almış ve Devletin hazine odasına götürmüş.
    Baba şuradan küreği al ve hazinenin içine daldır küreğine ne kadar gelirse hepsi senindir, demiş. Tıkandı baba o heyecanla küreği tersten hazinenin içine bir daldırıp çıkarmış ama bir tane altın küreğin ucunda
    düştü düşecek. Sultan demiş;
    Baba senin buradan da nasibin yok. Sen bizim şu askerlerle beraber git onlar sana ne yapacağını anlatırlar demiş ve askerlerden birini çağırmış
    Alın bu adamı Üsküdar'ın en güzel yerine götürün ve bir tane taş beğensin. O taşı ne kadar uzağa atarsa o mesafe arasındaki araziyi ona verin demiş. Padişahın adamları "peki" deyip adamı alıp Üsküdar'a götürmüşler.
    Baba hele şuradan bir taş beğen bakalım, demişler. Baba,
    Niçin, demiş. Askerler
    Hele sen bir beğen bakalım demişler. Baba şu yamuk, bu küçük, derken kocaman bir kayayı beğenip almış eline ve "Ne olacak şimdi" demiş
    Baba sen bu taşı atacaksın ne kadar uzağa giderse o mesafe arasını padişahımız sana bağışladı demiş. adam taşı kaldırmış tam atacakken taş elinden kayıp başına düşmüş. Adamcağız oracıkta ölmüş. Askerler bu durumu Padişaha haber vermişler. İşte o zaman Sultan Mahmut o meşhur sözünü
    söylemiş;
    "VERMEYİNCE MABUD, NEYLESİN SULTAN MAHMUD..?"

  7. #7
    Turkuaz Guest

    Esas

    Adam yorgun argın eve döndüğünde 5 yaşındaki çocuğunu kapının önünde beklerken buldu.Çocuk babasına, "Baba bir saatte ne kadar para kazanıyorsun" diye sordu...

    Zaten yorgun gelen adam, "Bu senin işin değil" diye cevap verdi. Bunun üzerine çocuk "Babacım lütfen, bilmek istiyorum" diye üsteledi. Adam
    "İllâ da bilmek istiyorsan 20 milyon" diye cevap verdi..

    Bunun üzerine çocuk "Peki bana 10 milyon borç verir misin" diye sordu. Adam iyice sinirlenip,
    "Benim senin saçma oyuncaklarına veya benzeri şeylerine ayıracak param yok. Hadi, derhal odana git ve kapını kapat" dedi.

    Çocuk sessizce odasına çıkıp kapıyı kapattı.Adam sinirli
    sinirli;"Bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder." diye düşündü.

    Aradan bir saat geçtikten sonra adam biraz daha sakinleşti ve çocuğa parayı neden istediğini bile sormadığını düşündü, "Belki de gerçekten lazımdı"...Yukarı çocuğunun odasına çıktı ve kapıyı açtı... Yatağında olan çocuğa,"Uyuyor musun" diye sordu. Çocuk "Hayır" diye cevap verdi...

    "Al bakalım, istediğin 10 milyon. Sana az önce sert davrandığım için üzgünüm. Ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim" dedi... Çocuk sevinçle haykırdı, "Teşekkürler babacığım"...

    Hemen yastığının altından diğer buruşuk paraları çıkardı.
    Adamın suratına baktı ve yavaşça paraları saydı.Bunu gören adam iyice sinirlenerek, "Paran olduğu halde neden benden para istiyorsun?... Benim,
    senin saçma çocuk oyunlarına ayıracak vaktim yok" diye kızdı...

    Çocuk "Param vardı ama yeterince yoktu " dedi ve yüzünde mahcup bir gülücükle paraları babasına uzattı;
    "İşte 20 milyon... Şimdi bir saatini alabilir miyim babacım?..."

  8. #8

    Esas

    FIRSATLARI GÖREBILMEK
    >>
    >>Çok eski zamanlarda adamin biri durumundan çok sikayetçiymis,
    "çalisiyorum
    >>didiniyorum ancak yasiyorum. Tek basimayim, kimsem yok" diye mutsuz
    mutsuz
    >>geziniyormus. Sonunda bir karar vermis, gezip dolasacak bir melek
    bulacak,
    >>durumunu ona anlatip bu haksizligi düzeltmesini isteyecekmis..
    >>Ve yola koyulmus. Dagda ilerlerken bir kurda rastlamis. Kurt bir
    deri bir
    >>kemik, ayakta zor duruyor, adamin yanina yaklasmis, nereye
    >>gittigini sormus.
    >>Adam derdini anlatmis, "Bir melek bulacagim, bana yapilan
    haksizligi
    >>düzeltmesini isteyecegim..." Kurt da ona "Bana bir iyilik yapar
    misin"
    >>demis. "Ben de gece gündüz dolasiyorum , bir yudum yemek zor
    >>buluyorum. O melege beni de anlat, böyle açliktan ölen bir kurt
    olurmu,
    >>diye sor..."
    >>Adam yoluna devam etmis, bir süre sonra güzel bir kiza rastlamis
    Kiz da
    >>nereye gittigini sormus, "melek hikayesini" ögrenince adamin
    ellerine
    >>sarilmis:
    >>"Ne olur o melege beni de anlat. Gencim, güzelim, zenginim, herseyim
    var
    >>ama çok mutsuzum. Mutluluga ulasmak için ne yapmam gerektigini
    sor o
    >>melege..."
    >>Adam melekle kiz için de konusacagina söz vermis ve yoluna devam
    etmis.
    >>Bir süre sonra dinlenmek için bir agacin altina uzanmis. Bütün
    çevresi
    >>yemyesil olan bu agacin neredeyse hiç yapragi yokmus ve tabii
    agaç bu
    >>duruma çok üzülüyormus. O da derdini adama anlatmis...
    >>"Eger o melegi bulursan benden de söz edermisin? Bu kaderimden
    hiçbir sey
    >>anlamiyorum. Görüyorsun, bereketli bir toprak üzerindeyim, her
    taraf
    >>yemyesil, bütün agaçlarin yapraklari var, meyveleri var. Benimse
    hiçbir
    >>seyim yok. Benim de digerleri gibi yesillenmem için ne
    >yapmam gerekiyor.
    >>Ne olur o melekten bunu ögren..."
    >>Adam ona da "peki" demis, yoluna devam etmis. Nihayet bir gün, tam
    melek
    >>bulmaktan umudu kesilmis vazgeçmek üzereyken karsisina bir melek
    >çikmis.
    >>Adam kendinden baslamis:
    >>"Gece gündüz demeden çalisiyorum, dünyanin hiçbir
    nimetinden
    >>faydalanmiyorum, acinacak bir hayatim var. Benden daha az çalisan
    daha
    >>keyifli yasayan bir sürü insan var. Nerede adalet? Nerede esitlik?"
    "Tamam
    >>tamam" demis melek "Sana mutluluk ve zengin olman için bir sans
    >>veriyorum. Simdi ayni yoldan evine dön. "
    >>Adam rahatlamis ve agacin, kizin, kurdun dertlerini de melege
    anlatmis.
    >>Melek onlar için de konusmus, adam dönüs yolunu tutmus.
    >>Uzun bir yürüyüsten sonra agacin yanina gelmis ve melegin sözlerini
    >>aktarmis:
    >>"Senin köklerinin tam yanina bir sandik altin gömülüymüs Sen
    bu
    >>yüzden beslenemiyorsun, dolayisiyla yapragin, meyven olmuyor. Bu
    altin
    >>sandigi çikarilinca sen de diger agaçlar gibi yesilleneceksin."
    >>"Harika!"diye bagirmis agaç, "Çabuk kaz ve sandigi çikar."
    >>Adam "olmaz" demis, "Melek bana kendi sansimi verdi. Evime
    dönmeliyim."
    >>Adam yine yola düsmüs. Genç kiz zaten yolunu bekliyormus "Ne dedi ne
    dedi"
    >>diye kosmus. "Acilarini ve sevinçlerini paylasacak biriyle evlenirse
    bütün
    >>dertleri hallolacak, sende mutlu olacaksin" demis adam. Kiz "hadi o
    >zaman"
    >>demis, "evlenelim seninle ve mutlu olmaya çalisalim" Adam yine"
    olmaz"
    >>diye cevap vermis, "zamanim yok. Melegin bana verdigi sansi bulmak
    için
    >>hemen eve dönmeliyim. Sen kendine baska bir koca bul."
    >>Biraz sonra siska kurt çikmis karsisina. Adam ona da olan biteni
    anlatmis,
    >>kendini sansini bulmak için acelesi oldugunu söylemis. "Peki ya ben"
    demis
    >>kurt. "Benim için ne dedigini söyle ve git. "Senin için
    söyledigini ben
    >>anlamadim" demis adam, " Melek dedi ki, o kurt yiyecek bir aptal
    bulamazsa
    >>aç dolasmaya mahkumdur."
    >>Kurt "ben çok iyi anladim" demis ve aptali yemis.
    >>
    >>Acaba bizde yasamimiz boyunca kaç defa böyle dolasip firsatlari
    göremeyip
    >>baskalarina altin tepside sunduk?
    >>
    >>Haftanin Sözü:
    >>Rüyanizin gerçeklesmesini istiyorsaniz, öncelikle uykudan
    uyanmaniz
    >>gerekir.
    >>
    >>
    >

    __________________________________________________ _______________

Sayfa 1/172 1231151101 ... SonSon

Gönderi Kuralları

  • Yeni konu açamazsınız
  • Konulara cevap yazamazsınız
  • Yazılara ek gönderemezsiniz
  • Yazılarınızı değiştiremezsiniz
  •