Blog Comments

  1.  Avatarı
    Kavaklı köyüne atanan Balıkesir li hemşerimde Savaştepe Öğretmen Okulu mezunu. Ayni hamurla yoğrulmuşuz yani. Fakat kendisiyle tanıştığımda içine kapanık biri olduğunu, atak olmadığını gözlemledim. Sonraki günlerde o da bize uyum sağladı.
    Bir hafta sonu altı öğretmen Çayaltı köyü öğretmeninin evinde buluştuk. Her öğretmen biribirini sohbetlerle tanıdı. Artık hafta sonları, ya Dereköyde, ya Kavaklı Köyünde yada Çayaltı Köyünde buluşur olmuştuk. Gözlerinde büyüttükleri yollar kısalmıştı.
    Zonguldak valisinden şahsıma yazılmış bir mektup aldım. Öğretmenlerin gelip göreve başlayıp başlamadıklarını, yol için dört köy ihtiyar heyetinin karar alması gerektiğin, kararda yolun köylünün arazisinden geçmesi durumunda herhangi bir itirazla karşılaşılmayacağı konularının belirtilmesini, köy muhtarları ve azalarınca imzalanması gerektiğini ve bu kararların bir örneğinin kendisine ulaştırılması durumunda yardımcı olacağını belirtiyordu. Mektubu öğretmen arkadaşlara, köy muhtarlarına okuttum. Hepimiz sevinçten uçuyoruz. Bayram havasındayız. Muhtarlar köy korucularına durumu izah ettiler. Korucular durumu kendi köylerinde duyurdular. Biz müdür yetkili öğretmenler de köy kanunu gereği köylerimizdeki ihtiyar heyetlerinin tabii üyesiyiz. İmamlar da ihtiyar heyetinin tabii üyesi. Fakat hiçbir köyde imam yok. Cuma namazı için Tekke önündeki camiye gidiyorlar.Kararlar alındı. İmzalar atıldı. Mühürler basıldı. Ayrı bir dosya kağıdına aldığımız kararın aynini yazıp onu da imzaladık. Mühürledik. Üç köyün kararını bir araya getirip Zonguldak Valisi Nevzat Ayaz ın şahsına mektupla gönderdim.
    Sömestr tatiline çıktık. On beş günümü memlekette geçireceğim. Öğretmen sıfatıyla ilk tatilim. Babama anneme başımdan geçenleri anlattım. Babam öğretmen olmak işte böyle bir şey. Öğretmenin tek meselesi çocuk okutmak değil. Her şeyle ilgileneceksin. Sana okula başlarken bir şeyler demiştim. Hatırladın mı? Sözlerini kendime düstur yaptım. O sözlerin doğrultusunda davranıyorum cevabını verdim. Tatil çabuk geçti. Göreve döndüm. Eğitim öğretime devam.
    1975 yılı nisan ayının sonlarındayız. Köyümüz korucusu okula geldi. Muhtar seni çağırıyor. Hayırdır dedim. Dozer geldi. Muhtarın tarlasında, dozerci ve yağcısı ihtiyar heyeti odasındalar. Koşarcasına gittim. İhtiyar heyeti odasına selam verip girdim. Muhtarımızla dozerci sohbeti koyulaştırmışlar, yemekler yenmiş çay faslına geçilmiş. Dozerin kepçesinde iki varil, arka tarafında yağ tenekeleri bağlanmış duruyor.
    Dozerci ve yağcısı ile tanıştım. Adı Osman. Belinde bir tabanca. Yağcısı İbrahim. Muhtarımızla adaş yani. Tekke önünden işe başlayacakmış, işe başlatmamışlar. O da dere içinden dozerle Dereköye gelmiş. Hatamızı işte o anda anladım. Biz hiç Tekke önünü hesaba katmamıştık. Küçük bir toprak parçaları vardı. O arazide sadece bir kişiye ait. Bir itiraz gelmez diye düşünmüştük. Dozerci Osman da Vali Bey uyarmıştı. Her hangi bir sorunla karşılaşırsam Dereköye gitmemi, öğretmenini bulmamı söylemişti. Bende çıktım geldim Dereköye dere içinden. Çayaltı köyüne bile uğramadım dedi. Muhtarımız bak Osman ustam. Dozeri bıraktığın yer benim tarlam. İster Çayaltı Köyüne doğru, istersen Aydoğmuş köyüne, İstersen Kavaklı köyüne doğru başla. Ama benim tarlamdan başla. Ben örnek olayım ki vatandaş tepki vermesin. Dozerci Osman bugün dinlenelim, sabah ola hayır ola. Başlarız senin tarlandan. Yanımda çalışan öğretmen arkadaşta dersini bitirip yanımıza geldi. Dozerci ve yağcısı ile tanıştı.
    Ertesi sabah dozer çalışmaya başladı, istikamet Aydoğmuş köyüne doğru. Yolu tam okulun önünden geçireceğim öğretmenim. Buda benim düşüncem dedi. Saygı duyarım. Sen işini bilirsin dedim. Dozer çalışıyor artık. Mesai bitiminde köy ihtiyar heyeti odasındalar. Yemeklerini köylü aralarında paylaştı. Her hane sırasına göre yemek yapıyor. O konuyu da öyle halletmiştik. Yatacak yerleri zaten var. Haber çabuk yayıldı. Dozerin geldiğini duyan gerek Kavaklı köyü, gerek Aydoğmuş köyü gerekse Çayaltı köyünden meraklılar gelmeye, çalışmaları izlemeye başladılar. Hatta içlerinde öyle kişiler vardı günlerini Dozerci Osman ile geçiriyorlardı.
    Günler ilerliyor, yolda ilerliyordu. Yaz tatilimiz yaklaştı. Artık karne hazırlıyoruz. Karne kayıt,sınıf geçme, diploma defteri, diplomaları dolduruyoruz. Nihayetinde yaz tatiline çıktık. Muhtarımızla, Dozerci Osman ve yağcısı İbrahimle, diğer köy muhtar ve öğretmenleriyle vedalaşıp memlekete gidiyorum.
    Yaz tatilimi mahalledeki arkadaşlarımla geçiriyorum. Hemen hemen her günümüz Susurluk parkında geçiyor, dertleşiyoruz. Yaptıklarımı anlatıyorum. Hafta sonlarında düğün olursa Asiller Orkestrasındaki arkadaşlarla birlikte düğünlerdeyim. Hem hasret gideriyor, hem onları dinliyordum. Yaptıkları işi bir hayli ilerletmişlerdi. Repertuarları oldukça genişletmişler, her istek parçasını çalıyor ve söylüyorlardı artık.
    Tatilimizi bitirdik. Biletimi aldım. Annemle, babamla vedalaştım yola çıktım. İstikamet Zonguldak ili, Kurucaşile İlçesi Dereköy. 1975 / 1976 eğitim öğretim yılına başlayacağız.Dereköye geldiğimde yol Aydoğmuş ve Kavaklı köylerine ulaşmış. Dozerci Osman biz tatilde vakit geçirirken iyi çalışmış. Muhtarımız Kavaklı Köyüne yol yaparken bir kaynak bulduk. Bol suyu var demez mi. Muhtara o suyu en azından okula kadar getirelim. Sonra bir depo yapar köyün belli noktalarına çeşmeler yaparız dedim. Olur mu dedi. Olur dedim. Uzak. Bize de mi uzak dedim. Nerden baksan beş yüz metre. Gel gidip bakalım dedim muhtara. Bakalım dedi. Gittik. Kaynak suyu gürül gürül akıyor. İçtim buz gibi. Tatlımı tatlı. Kabataslak okul ile kaynak arasını adımlayarak bir mesafe tayini yaptık. Aşağı yukarı muhtarın dediği uzaklıkta.
    Ertesi günü doğru Kurucaşile Kaymakamının yanına gittim. Eylül ayının ilk günü. Kaymakama durumu anlattım. Bende duydum. Yolunuz hayırlı olsun dedi. Siz boruların döşeneceği kanalı açın söz veriyorum, boru konusunu da ben çözeceğim dedi. İşte yöneticilik bu dedim içimden. Teşekkür ettim. Ayrıldım. Köye geldiğimde muhtara durumu anlattım.
    1975/1976 eğitim öğretim yılına başladık. İki öğretmen öğrencilerimizle derslere başladık. Ben yine birinci,ikinci,üçüncü sınıfları okutuyorum. Arkadaşımda dört ve beşinci sınıfları.
    Bu arada dozerci Osman a sordum. Bir kanal açarsak yolun ne tarafına açalım, ne kadar derinlikte olsun diye. Fikrini almak istedim. Benzer bir konuyla karşılaşmış. Bana yolun uçurum tarafını seçin, en az altmış yetmiş santim derinlikte olsun dedi. Niçin dedim. Şimdi araç kullanılmıyor. Yolu Tekkeönü köyüne, yani ana yola bağladığımızda araçlar çalışmaya başlayacak. Diğer tarafa açarsanız boruların üzerinden geçecekler, borular patlayacak, uğraşacaksın, uğraşacaklar patlayan borularla. En doğrusu uçurum tarafı. Şöför o tarafa yaklaşmaz dedi. Nede olsa tecrübe konuşuyor.
    Hafta sonu Çayaltı Köyü, Kavaklı Köyü öğretmenleriyle görüşmelerimize devam ediyoruz. Bu görüşmeleri artık rutin hale getirdik. Onlarında su konusundaki düşüncelerini dinledik. En doğrusu nun Dereköy ve Aydoğmuş köyü halkıyla bir toplantı yapmak, durumu onlara izah etmek olduğu konusunda hem fikir olduk.
    Bir problem varsa o problemi çözmenin yolu, onun önündeki engelleri kaldırmaktan geçiyordu. Bir bakmışsınız problem çözülmüş, sonuca ulaşmışsınız. Boru işimiz bana göre çözülmüştü. Tek mesele kanal açmak olsun.
    Birlikte görev yaptığımız arkadaşımla, düzenleyeceğimiz toplantıda neler konuşacağımızı planladık. Muhtarımıza durumu ilettik. O da korucuyla toplantı yapacağımız gün ve saati halka duyurdu.
    Toplantıyı akşam yemeği sonrasında Aydoğmuş Köyü kahvesinde yapıyoruz. Ben konuşmamı yaptım. Öğretmen arkadaşım sağlık ile ilgili bilgilerini aktardı. Sözü aldım, konuyu beş yüz metrelik kanal açmaya getirdim. Her kes farklı farklı konuşuyor. İşe sahip çıkan birkaç kişi. Nihayetinde konuyu neticeye bağlayamadan ayrıldık.
    Stajyerliğimiz kalkmış artık asıl öğretmeniz.
    Bir perşembe günü öğleden sonra çocuklara getirttiğimiz, çapa, kazma kürekle başladık su kanalı açmaya. Gelen geçen selam veriyor. Kolay gelsin diyorlar. Ardından çocuklarla bu iş olmaz demeye başladılar. Vatandaş geçip gittikten sonra bizler öğrencilerimizle derse başlıyorduk. Yaptığımız iş sadece göstermelikti. Onların geri dönüş zamanında da tekrar çıkıyor, kazmaya başlıyorduk. Selam veriyorlar, kolay gelsin diyorlar, hiçbir şey yapamamışsınız, biz demedik mi çocuklarla bu iş olmaz diye lafı gediğine koyup gidiyorlardı. Cuma günü, cumartesi günü ayni taktiği uyguladık.
    Sonraki hafta bir toplantı daha düzenledik. Ayni köyde, ayni kahvede ve ayni katılımcılarla. Konuya direk girdim. Sahip çıksaydınız bu iş şimdiye bitmiş olacaktı. Biraz damarlarına bastım. Gelin dedim hem piknik yapalım, hem aramızda pay edelim, herkes payına düşen kısmı kazsın. İşi iki günde bitiririz dedi birisi. Sonuç itibarıyla artık hem fikiriz. Pazar günü öğrencilerimiz, muhtarımız, azalar, korucu, köylerdeki kadınlar erkekler toplanıp ellerinde kazmalar, çapalar, küreklerle geldiler. Okulun orda toplandık. Herkese ne kadar yer düşüyorsa paylaştırdık. En az altmış santim kazmaları gerektiğini anlattık. İşe başladık. Şarkılar, türküler söylendi. Yemekler yendi. İki günlük iş dedikleri iş dört saatte bitti. Metre ile kadar kanal açmışız. Santimi santimine ölçtük. Dört yüz doksan metre.Ona göre boru isteyeceğiz.
    Kurucaşile ilçesine gittim. Kaymakam beyin yanındayım. Kanalın açıldığını, uzunluğunu söyledim. Biraz şaşırdı. Bittimi gerçekten dedi. Evet bitti, hazır dedim. Halkı nasıl çalışmaya razı ettiğimizi anlatınca helal olsun dedi. Sözümde duracağım. Boruları getirteceğim.Biraz da fazlası olacak. Hatta Tekkeönü köyüne kadar borular ve yapıştırıcılar gelecek. Haber vereceğim. Oradan köye ulaştırması da sizlere ait dedi. Kaymakam beye teşekkür edip ayrıldım.
  2.  Avatarı
    Birinci sınıfa dört öğrenci kayıt yaptırdı. Köylerde doğum oranı düşük. Sınıf geçme defterinden ikinci,üçüncü,dördüncü ve beşinci sınıfa geçenlerin isimleri tek tek çıkarttım. Sınıf listelerini oluşturdum. Toplamda 44 kişilik bir grup olmuştu. Yani beşi bir yerde. Yıllık, ünite ve günlük planımı yapmış eğitim öğretim için hazırlanmıştım. Fakat hala okulun resmen açılmasına daha günler vardı. Kavaklı köyüne gitmeye karar verdim. Dağ, tepe aşarak Kavaklı köyüne gittim. O köyün muhtarını, öğretmenini buldum. Kendimi tanıttım. Onlarla tanıştım. Onların problemlerini dinledim. Aşağı yukarı dertler ayni. Yol, su, elektrik. Fakat gariptir hiçbir girişimleri olmamış. Zonguldak Valisi Nevzat Ayaz ile yaptığım görüşmeyi aktardım. Şaşırdılar. Görüştün mü? Gerçekten Tanıştın mı? Evet. Ne var bunda dedim. O gün köyleri yol ile birleştirme konusunu gündeme getirdim. Fikirlerini aldım. Köylünün nasıl tepki vereceğini, yol arazilerinden, bahçelerinden geçerse nasıl karşılayacaklarını öğrenmeye çalıştım. Öğretmen arkadaşımız herkes razı olur, muhtar hepsi seve seve kabul eder cevabını verdi. Sohbet ilerledikçe ilerledi. Hava karardı kararacak. Artık bana izin verin kalkayım. Yok olmaz bu gece misafirimizsin, köy kahvesine gideriz, köylümüzle tanışırsın, hazır gelmişsin kahveye gelenlerinde fikirlerini alırız. Kabul ettim. Öğretmen arkadaşım, bir şeyler hazırlayayım, atıştıralım, öyle gideriz dediğinde muhtar yok öyle, ben hazırlatırım. Köy kahvesinde birlikte yeriz. Siz biraz oyalanın sonra kahveye gelin dedi. Ayrıldı.
    Öğretmen arkadaşla meslek sohbetine başladık. O arkadaşım da İzmir den. Birleştirilmiş sınıf okutuyor. Staj dosyasından bahsettim. O da bende hazırladım. Sana vereyim, bak. Dediğinde Çayaltı Köyü öğretmeninden stajyerlik dosyası aldığımı söyledim. Olsun benim hazırladığım stajyerlik dosyasını da al. Karşılaştır. Çalışmanı ona göre yaparsın dediğinde hoşuma gitti. Yardım severdi. İyi anlaşacaktık.
    Kavaklı köyünün korucusu geldi okula. Muhtar her şeyi hazırlatmış. Köy kahvesinde bizleri beklermiş. Gittik. Köy kahvesine girdiğimizde selam verip oturduk. Masalar birleştirilmiş, yemekler hazırlanmış, mısır ekmekleri konulmuş. Rakı da var. Muhtar beni kahvede bulunanlara tanıttı. Yol sohbetimizi onlara anlattı. Tepkilerini ölçtü. Hiç mi aykırı bir ses çıkmaz. Hepsi olumlu karşıladı. Yeter ki köy yola kavuşsun.
    Tabaklara yemekler köy korucusu tarafından konuldu. Herkesin önünde iki çay bardağı. Çay bardaklarına rakı doldurulmaya başlandı. Benim bardağıma da dolduruyorlardı ki, ben içmem dediğimde insanların yüz ifadelerinin değiştiğini gördüm. Anlam veremedim. Öğretmen arkadaşım, burada kendisi dahil herkesin içtiğini, benim de ortama uymamın doğru olacağını söyledi. Kabul ettim. Çay bardağının yarısına kadar yeni rakıyı doldurdular, su ekleyecekler. Ben susuz içerim dedim. Sevindiler. Niyetim başka. Öğretmen arkadaşımla bardağı değiştirmek maksadım. Öyle de yaptım. Öğretmen arkadaşımda hiç sesini çıkarmadı. Birkaç tur böyle devam etti. Ancak ne olduysa içlerinden biri benim bardak değiştirdiğimi, bir bardakta su diğer bardakta su içtiğimi fark etmiş. İtiraz etti. Bende şu ana kadar siz ne kadar içtiniz diye sorduğumda otuz beşliğin yarısına yakın içmişizdir dedi. Aç bakalım bir otuz beşlik. Bak bakalım rakı mı? Evet dedi. Ver dedim. Aldım otuz beşlik rakı şişesini. Herkesin gözü önünde lıkır lıkır susuz olarak son damlasına kadar içtim. Rakı şişesini bıraktım. Hadi bakalım şimdi ben öndeyim, siz bana yetişin dedim. Bir hoşlarına gitti. Birden kendilerine yakın buldular beni. Sohbet mi? Derler ya. Gırla gidiyor. Herkes anlatıyor. Bende dinliyorum. Bana yetişmelerini bekliyorum. Yedik, içtik. Kavaklı Köyü İlkokulunun lojmanında kaldım o gece. Gece karanlığında beni bırakmak istemedi öğretmen arkadaşım. Lojmandaki sohbet esnasında Zonguldak Valisi Nevzat Ayaz konusunu tekrar açtı. Anlattıklarımı bir de alkollü benden tekrar dinledi. Alkollü insanda sır olmaz. Bende neden tek öğretmensin? Çayaltı köyü tek öğretmen, Aydoğmuş köyü tek öğretmen, Kavaklı köyü tek öğretmen. Neden öğretmen istemediniz. İki kişi olsanız daha iyi olmaz mı? İstemedik mi sanıyorsun? Bir türlü atama yapmıyorlar. Vali beye bir mektup yazacağımı, durumu belirteceğimi söyledim. Hadi ordan dedi. Ertesi sabah kahvaltımızı Kavaklı köyü öğretmeniyle yaptık. Teşekkür edip ayrıldım. Dere köye lojmana geldiğimde ilk işim oturup vali beye mektup yazmak oldu. Köylerin durumunu, dört köy halkıyla yaptığım konuşmaları, okulların tek öğretmenli olduğunu, yolun, suyun, elektriğin olmadığını detaylı bir biçimde anlattım. İlçeye gidip mektubu postaya verdim. Dönüşte Çayaltı köyü öğretmeninin yanına uğradım, dün Kavaklı köyüne gittiğimi, öğretmeniyle, muhtarıyla tanıştığımı, köy kahvesinde yediğimiz yemeği, içtiğimiz içki olayını, Vali beye yazdığım mektup olayını anlattım. Kendisinin üç yıldır burada olduğunu, ancak Kavaklı Köyüne gidemediğini, bir türlü nasip olmadığını söyledi. Yol konusunu açtığımda Çayaltı köyünden de herhangi bir itirazın olmayacağını söyledi.Hazır gelmişim, gel beni muhtarınızla tanıştır, onun da fikirlerini alayım. Gittik tanıştık muhtarla. Konuyu açtığımda keşke köyümüze yol gelse dedi. Olumlu yaklaştı. Eğer böyle bir şey gerçekleşirse köylünün arazisinden yol geçebilir, sorun yaşamaz mıyız? Dediğimde biz hallederiz. Dedi.
    Eğitim öğretime başladık. 1974/1975 öğretim yılı. Öğrencilerimizle tanıştık. Birleştirilmiş sınıf. Bir,iki,üç ödevli, dört, beş öğretmenli. Sonra bir,iki üç öğretmenli, dört, beş ödevli. Dersler böyle sürüp gidiyor. Zor olacağını sanmıştım. Ancak hem kolay geldi, hem de yaptığım iş hoşuma gitmeye başladı. Aralık ayının ortalarındayız. Çayaltı Köyüne bir bayan öğretmen atandığını duydum. Ayni şekilde Kavaklı Köyüne ve benim çalıştığım Dereköye de bir öğretmen atanmıştı. Güz dönemi mezunlarından atamaların yapıldığını sonradan atanan öğretmenlerden öğrendik.
    Hafta sonu Kavaklı Köyü öğretmeni yanıma geldi, birlikte çay içip sohbet ettik. Sonra doğru Çayaltı köyü öğretmeninin yanına. Kavaklı köyü öğretmeni ile Dereköy öğretmeni o gün tanıştılar. Bana her ikisi de teşekkür ediyorlar. Bu iş senin yazdığın mektuptan sonra oldu diye.
    Çayaltı köyüne atanan bayan öğretmen arkadaşımız, Kastamonu Cide ilçesinden. Kavaklı Köyüne atanan arkadaşımız erkek ve Balıkesir li. Yani hemşerim. Dereköye atanan erkek öğretmen arkadaşımız Zonguldak lı. Her üçü de gelip göreve başladılar. Yanıma atanan arkadaşa lojmanın bir odasını verdim. Oraya yerleşti. Öğretmenliğin yanı sıra o da kendisini sağlık alanında geliştirmiş. Kurslara katılmış. İğne vuruyor. Bir çok ilacın ismini ezbere biliyor. İlerleyen günlerde köyde doğum yapacak birine ebelik bile yaptı. Yanıma gelen arkadaşa dört ve beşleri verdim. Sabahçı, öğlenci olduk. Planlarımı verdim. Günlük planın nasıl yapılacağını, ünite planının nasıl olacağını anlattım. Yıllık planı zaten yapmışım. Duvarda asılı. Stajyerlik dosyası konusunda yardımcı olacağımı, elimde iki tane düzenlenmiş dosya olduğunu söyledim.
  3.  Avatarı
    İki hafta. Çabuk geçti. Son dersimizi yapıp vedalaşırken derslerine girdiğim öğrenciler ve öğretmenler, okulun müdürü ve müdür yardımcıları tarafından teşekkürlerle, alkışlarla uğurlandım. İz bırakmışım. Neyle biliyor musunuz? Evrensel dil. Müzikle. Okula döndüğümde tekrar öğrenciyim. Tekrar derslere başlamışız. Meslek dersleri öğretmenimiz, müdür yardımcısı odasında beni bekliyormuş. Nöbetçi öğrenci gelip haber verdi. Gittim. Matematik öğretmenimiz ve meslek dersleri öğretmenimiz odada. Girdim. Oğlum sen ne yapmışsın. Görevlendirildiğin okuldaki herkes senden söz ediyor olmuş. Takdir toplamışsın. Sağ ol. Yüzümüzü kara çıkartmadın. Teşekkür etmek için çağırmıştık. Bende beni layık gördükleri için teşekkür edip ayrıldım.
    Muhtarla okul ve lojmandaki işlerimizi bitirdik, Eşyalarımı lojmana bıraktım. Anahtarları teslim almışım ya. Artık her şeyden ben sorumluyum. Okulun eğitim öğretime açılmasına daha bir hayli gün var. Hadi gel. Tekke önüne gidelim. İhtiyaçlarını oradan alalım. Hazırlıklarını yap. Dedi muhtarımız. İhtiyaçlarının çoğunu oradan alırız, bulamadıklarını da Kurucaşile'ye gider alırız. Yola çıktık muhtarla.
    İnsan insanı alışverişte, yemek yerken, uzun yolda tanırmış ya. Bizde muhtarla biri birimizi kırk beş elli dakikalık yol yürüyüşümüzde tanıdık. Köydekilerin bir kısmının yaza doğru İstanbul'a tuğla fabrikasında çalışmaya, bir kısmının Zonguldak' ta ki kömür madenlerinde çalışmaya gittiklerini, kömür madeninde çalışanların bir ay çalışıp bir ay dinlendiklerini, ahalinin geçim kaynaklarının fındık, kestane,mısır, tahıl, bahçe tarımı, arıcılık olduğunu o yürüyüş sohbetinde öğrendim. Tekke önünde şimdiki adı Hisarköy, acil ihtiyaçlarımızı aldık. Aydınlatma için küçük tüp, lüks lambası ve aparatları, yemek pişirmek için bir küçük tüp daha ve aparatları, el feneri, büyük boy piller, kırtasiye malzemeleri, plan yapmak için kartonlar, defterler, kalemler, mürekkepler, vb. Benim unuttuklarımı da muhtar hatırlatıyordu. Nede olsa gün görmüş gün geçirmiş. Nelere ihtiyaç duyacağımı benden iyi biliyor. Çayı, şekeri, yiyecek malzemeleri, tencere, tava, bardaklar, çatal, bıçak, su kapları, vs.
    Aldıklarımızı iki kişinin taşıması mümkün değil. Yayan kırk beş elli dakikalık geri dönüş yolu. Keçi yollundan, dar patikadan, dere kenarından. Yeterli dedim. Değil dedi. Daha başka şeylerde aldık. Nasıl götüreceğiz. Vasıta yok. Yayan döneceğimizi biliyorsun dedim. Sıkma canını dedi. Aldıklarımızı bir dükkana götürdük. Emanet bıraktık. Gel kahveye gidelim. Olmaz gel önce lokantaya gidelim. Karnımızı doyuralım, sonra gideriz dedim. Lokantada yemek yerken Aydoğmuş köyünden her gün birkaç kişinin Tekke önüne indiğini, akşam üzeri köye geri döndüklerini yemek yerken yaptığımız konuşmada anlattı. Her gün sadece kahveye kağıt, tavla oynamaya geldiklerini söyledi.Hatta içlerinde biri var ki, barbut zarını sallar, arkasına atar kaç kaç geldiğini söyler. Şaşırırsın dedi. Meraklandırmıştı. Barbut zarı öyle köşeli bir zar değil, köşeleri yuvarlatılmış zar. Öyle arkana atacaksın, kaç kaç geldiğini söyleyeceksin. Mümkün değil dedim. Kim biliyor musun? Bizim köyün ihtiyar heyeti azalarından. Bazen kağıt oyunlarını, tavlayı parasına da oynadıkları da anlattı. Nasıl vakit geçirecekler? Sırf vakit geçirmek için buraya geliyorlar, can sıkıntısından.
    Yemek sonrası kahveye gittik. Tanıştık köylülerimizle, Çaylarımızı içtik. Fırsat buldukça oradan buradan sohbetler yaptık. Akşama kadar o kadar çok çay içmişiz ki. Bir haftada içeceğim çayı içmiştim o gün. Akşam üzeri hep birlikte eşyalarımızı da alıp köyün yolunu tuttuk. Birkaç kişi olacağımızı sanıyordum. Geri dönüşte benimle birlikte sekiz kişiydik. Aldıklarımızı lojmana bıraktık. Hepsine tek tek teşekkür ettim. Muhtar hadi gel bize gidelim. Köy odasına gideriz. Arkadaşlarda gelsinler. Akşam yemeğini birlikte yeriz. Sonra ayrılırsınız. Teklif güzeldi. Hep birlikte tekrar geri döndük. Muhtarın evi ve köy odası yaklaşık beş dakikalık yoldaydı. Hanımıyla çocuklarıyla tanıştık. Muhtar hanımına akşam yemeği hazırlamasını söyledi. Köy odasına geçtik. Genelde evler tahtadan yapılmış. Hemen hemen hepsi iki katlı. Alt katlar kiler, hayvan barınağı, depo olarak kullanılıyor. Bir çok evin bahçesinde arı kovanı var. Akşam yemeğini birlikte yedik. Hepsi biri birinden güzel yemeklerdi. En çok mısır ekmeğini beğendim. Yemek sonrası olmasa olmazı çaylar üst üste içilmeye başlandı. Sohbet aldı yürüdü. Ben onları, onlar beni tanımak istiyorlardı. Gece ilerlemişti. Muhtar lojmana gitme. Bu gece köy odasında kal. Biz köyümüze gelen misafirleri köy odamızda ağırlarız. Yat uyu. Dinlen. Sabah kahvaltıyı da birlikte yaparız. Sonra işlerine bakarsın. O gece köy odasında misafir olarak kaldım. Sabah kahvaltısından sonra lojmana gittim, Aldıklarımızı mutfağa, kullanacağım yerlere, dolaplara yerleştirdim. Sonra doğru Çayaltı Köyüne.
    Çayaltı Köyünde görevli öğretmenle tanıştım. Aydın Nazilli ilçesinden bir arkadaş. Üç yıllık öğretmen.Bana göre kıdemli yani, Tecrübeli. İnsanları tanımış,dertlerini biliyor. Garip gelecek ancak köyün okulu köy mezarlığının içinde. Çam ağaçlarının içinde. Okulu açtı. Sınıfı gösterdi, İdari kısmı gezdirdi.Kaynak açısından kütüphanesi zengin bir arkadaşımız. Neler yaptıklarını konuştuk. O da benim gibi. Köy okulunda tek öğretmen. Birleştirilmiş sınıfları okutuyor. Stajyerlik dosyasını gündeme getirdim. Bende hazırladım. Benim hazırlıklarımı vereyim oradan yararlanırsın, noksanlarını da sen tamamlarsın dedi. Yüreğime su serpti derler ya aynen öyle oldu. Sonra öğretmen arkadaşın evine gittik. İki katlı bir ev, Tahtadan yapılmış o da. Ben ona göre daha şanslıydım. Lojmanım vardı. Yıllık planlarından, ünite planlarından da yararlandım sonraki günlerde.
  4.  Avatarı
    20.Temmuz.1974. Silahlı Kuvvetlerimiz Kıbrıs Barış Harekatını düzenliyor. Evdeki tüm pencereleri gazete kağıdı, siyah perdeler ile kapatmışız. Geceleri de karartma yapılıyor. Babam gerekli olmadıkça fazla ışık açtırtmıyor. Kulağımız radyodaki haberlerde.
    Teyzemin oğlu harekata katılanlardan. 4.ana jet üs komutanlığında üst teğmen olarak görevli savaş pilotu eniştem harekatta. F-102A uçağı kullanıyor. Haberleri can kulağı ile dinlemekteyiz. Ertesi gün birkaç gazete alıyor, gelişmeleri izliyoruz. 23.Temmuz.1974. Savaş pilotu eniştem İbrahim Çınar Balıkesir Hava Meydanından kalkışı esnasında uçağının düşmesi sonucu şehit oldu. Uçağından her nedense atlayamamıştı, yada atlamamıştı.
    Öğretmenliğe atanma emrim geldi. Zonguldak İl emrine tayinim yapılmıştı. 1974 yılı Ağustos ayı içinde Zonguldak valiliğine gittim. Atanma emrimi Milli Eğitime havale ettireceğim. Doğrudan Vali beyin odasına gittim. Sekreterine odanın boş olup olmadığını sordum. Boş cevabını alınca kapıyı tıklatarak içeriye girdim. Zonguldak Valisi Nevzat Ayaz ile karşı karşıya idim. Sayın valim iliniz emrine atandım. Yazımı havale ettirmeye, sizin önerilerinizi almak için karşınızdayım, emirlerinizi bekliyorum. Dediğimde elimdeki yazıyı istedi, havale etti. İşini bitir tekrar yanıma gel dedi. Milli Eğitime gittim. Yazımı teslim ettim. Bana verilen yanıt, bir ilçe emrine atanacaksın, oradan da görev yapacağın okula. Nokta tayinin yapıldığında gelir göreve başlarsın cevabını aldım. Teşekkür edip ayrıldım.
    Doğru Zonguldak Valisi Nevzat Ayaz’ın odasına. Sekreterine Vali beyin beni çağırdığını, yanına girip giremeyeceğini sorduğumda birden kapı açıldı. Vali Bey gel evladım içeriye. Girdim. Hoş geldin otur bakalım. Oturmak istemediğimi belirttiğimde otur otur. Biraz konuşalım. Yaklaşık kırk beş, elli dakika kadar karşılıklı sohbet ettik. Özetle okul hayatımdan, yukarıda yazdığım bazı olaylardan bahsettim. Bak evladım açık ve net söylüyorum. Bu güne kadar vali olarak hiçbir öğretmen adayının yazısını havale etmedim, ilk sensin, kimse bana atama yazısını havale ettirmek için gelmedi. Vali yardımcıları benim adıma o işleri yapıyorlar zaten. Sen bana sadece yazı havale ettirmeye gelmedin. Hissettim. Onun için seni tekrar çağırdım. Benim önerilerimi almaya benden bir şeyler öğrenmeye geldiğini biliyorum. Ataman yapılıp göreve başladığında isteklerin olursa bana yaz. Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışacağım. Vali sözü. Bu arada bana kahve söyledi. Karşılıklı kahvelerimizi içtik. Kaç kez teşekkür ettiğimi hatırlamıyorum. On dokuz yaşında birisiyim işte o sıralarda. Yanından ayrıldım.
    Kurucaşile Aydoğmuş Köyü ilkokuluna müdür yetkili öğretmen olarak atanmıştım. Nokta tayinim yapıldığı için memlekete döndüm. Hazırlıklarımı yapıp, dönüp göreve başlayacağım. 1974 Ağustos ayı. Ayşe tatile çıksın. Kodunu alan ordumuz ikinci harekatı gerçekleştirdi.
    Olayların gelişmesi göreve başlamamı ertelememe sebep oluyordu. En sonunda tüm hazırlıklarımı yapıp yola çıktım. 10.Eylül.1974 günü göreve başlamıştım. İlçenin Kaymakamı, İlçe Müdürü ile, Askerlik şubesindeki yüzbaşı ile tanıştım. İlçedeki mutemet yirmi günlük maaş bordromu yapıp o gün ilk maaşımı da peşin ödemişti. Elime de hazırlamam gereken bir evrak verdiler. Bu ne diye sorduğumda stajyerlik dosyası hazırlayacaksın. Belirtilen kanunları, yönetmelikleri inceleyeceksin, dosya kağıdına yazacaksın. Bize getireceksin, inceleyeceğiz. Noksansız hazırlamışsan sana tekrar iade edeceğiz. Faydasını göreceksin dediler.
    Atandığım okulun lojmanı da varmış. Ev ihtiyacım yoktu. Tek öğretmen olduğumu, beş sınıfı birlikte okutacağımı öğrendim. Birleştirilmiş sınıf programı uygulayacaktım.
    Tekkeönü yada Hisarönü diye anılan mevkiden atandığım köye gidiliyormuş. Sordum şu tepenin arkasında dediler. Yol yok. Keçi yolu derler ya. Dar bir patika. Dere kenarını takip et. Aydoğmuş Köyü İlkokulu Dereköy’ de dediler. Sonradan öğreniyorum. Ben iki köyün öğretmenliğine atanmışım. İki köyün çocuklarını okutacağım.
    Muhtar Dereköy’ de. Buldum kendisini. Kendimi tanıttım. Okulun anahtarı, lojmanın anahtarı ondaymış. Birlikte gittik. Bana okulu ve lojmanı teslim etti. Bir hayli sohbet ettik.Derdini, dertlerini anlattı. Köyün durumundan söz etti. Yol yok, su yok, elektrik yok.
    Okul tek çatı altında. Bir kısmı derslik, salon, idari oda, diğer kısmı oturma odası,yatak odası,mutfak,tuvalet,banyodan oluşan lojman kısmı.Kız ve erkeler için ayrı bir binada tuvaletler. İdari kısma muhtarla birlikte girdik. Ders kitapları, meslek kitapları, okulun idari evrak klasörleri, karne kayıt,sınıf geçme,diploma defterleri, hala teslim alınmayan diplomalar, diğer demirbaşlar,okulun mühürü vb gibi malzemeleri sayarak ve tutanak yaparak teslim aldım. Duvarda geçen öğretim yılından kalma yıllık plan asılı. Sınıf bölümünde masa yerine sıralar var, tam ortasında soba kurulu. Muhtara sordum, niye hala soba kurulu, havalar sıcak değil mi? Biz sene sonunda borularını temizler,bacayı temizler sobayı yerinde bırakırız ki seneye hazır olsun.
    Benden önce okulda görev yapan öğretmen arkadaş her şeyi düzenli bir şekilde bırakmış.Öğretmen okulunda okurken bizlerde öğretim yılı başında terzihaneye gider beden ölçülerimizi verir, kitaplarımızı,yeni ayakkabılarımızı,okulun deposundan zimmetle alır,öğretim yılı sonunda da ders kitaplarımızı tekrar depoya teslim ederdik. Benzer bir sistemi bu köy okulunda da uygulamış. Bu uygulamada öğrenciler hiç değilse ders kitaplarına ücret ödemiyorlardı.
    Öğretmen okulunda okurken bizden önceki devreler çevre köylerdeki okullarda duruma göre bir ay ile üç ay arasında görevlendirildikleri okulun öğretmeninin gözetiminde köy stajı yaparlardı. Mezun olduklarında da meslek tecrübesi ile görevlerine başlarlardı. Bizim devreye köy stajı gibi bir uygulama yapılmadı. Okul altı yıldan yedi yıla çıkarılınca köy stajları kaldırılmıştı. Altıncı ve yedinci sınıfta böyle bir uygulama maalesef yapılmadı. Çok iyi bir staj biçimiydi, ancak hangi akıl bu uygulamadan rahatsız olmuşsa.
    Yedinci sınıfta şöyle bir şans yakaladım. Matematik derslerimize giren okulumuz müdür yardımcısının eşi Savaştepe’deki ilkokulda öğretmendi. Rahatsızlanmış ve iki haftalık rapor almış.Müdür yardımcımız meslek dersleri öğretmenimize ricada bulunmuş. İki haftalığına müdür yardımcımızın eşinin sınıfında ders vermek için görevlendirilmiştim. İki hafta 4. Sınıfta derslere girdim. Sınıf öğretmeninin bıraktığı deftere, günlük planlar, ünite planı da yaptım, girdiğim her dersin ders defterini de doldurdum imzaladım o günlerde.Görevlendirildiğim okuldaki müdür ve müdür yardımcıları din derslerine giriyorlardı.Sınıfın din dersi olduğunda ben boşa çıkardım. Ancak başka bir şey yapmıştım. Görevlendirildiğim okula giderken mandolinimi de götürmüştüm. Müzik dersinde mandolin çalar, öğrencilere şarkılar, türküler, marşlar öğretirdim. Okuldaki diğer öğretmenler müzik dersime de gelip ders verişimi izlemişlerdi. Birden kıymete mi binmiştim. Boşa çıktığım derslerde diğer öğretmenlerin sınıflarına girip müzik dersleri verirken buldum kendimi. Cumartesi günleri üç ders yapardık.Diğer günler beş ders. Okul hafta sonu tatiline girerken tüm öğrenciler bahçede sıra olur, İstiklal Marşımız söylenirdi. İki hafta İstiklal Marşımızı ben söylettim, idare ettim.
  5.  Avatarı
    Vay be, müthiş. Ellerinize sağlık Sayın yukselc.
  6.  Avatarı
    Cumartesi ya da Pazar günü dönüşümlü olarak kızlar/erkekler çarşı iznimiz vardı. İlçeye gider alış veriş yapar, sinemaya ya da tren istasyonuna iner şiş ekmek, köfte ekmek, sucuk ekmek yerdik. İstasyondaki çay bahçesinde dinlenir, çay içer sohbetler yapardık.
    Bende aralarda notalara çalışıyorum. Nihayet müzik dersi geldi çattı. Numara sırasıyla öğretmenimiz arkadaşları çağırmaya başladı. Çalışlarına göre not vermeye başladı. Sıra bana geldiğinde bende çıktım, Notalar değerlerine göre kusursuz çaldım. Otur on dedi. Oturalım da. Heyecandan müzik defterimi orada bırakmışım. Göz ucuyla müzik defterini incelemiş. Gel bakalım buraya, bunlar ne? Sıfır demez mi? Nota isimlerini değerlerini de yazmıştım. Ben hayatımda bırakın sıfırı zayıf not almamışım. Öyle bir dokundu ki.
    Hırs yaptım. Haftaya bir müzik dersinde öğretmenimden izin isteyerek parçayı onun istediği gibi, bu kez defterime bakarak değil, tahtadaki porteye notaları ezbere ve değerleriyle yazdım ve tahtadaki yazdığım notalara bakarak çaldım. Tamam şimdi oldu. On dedi. Sonraki zamanlarda radyoda bir parça dinlesem mandolinle çalmaya başladım. Bir filme gidiyorduk. Film müziği beynime işliyordu. Okula döndüğümde duyduğum müzik parçasını çalmaya başlıyordum. Bir müzik kulağı oluşmuştu. Duyduğum parçanın notalarını da müzik defterime yazmaya başladım.
    Beşinci,altıncı ve yedinci sınıfta okurken okulun üç yıl boyunca müzik kolu başkanlığını yaptım. Müzik odamız vardı. Buradan tenefüs aralarında radyo yayınları yapardık. Güncel müzik parçalarını plaklardan çalar, okula dinletirdik. Bazen bizde okula kendimiz güncel parçalar çalarak yayın yapardık.
    Aramızda öyle yetenekli arkadaşlar vardı ki, kimisi öğrenci fotoğrafı çeker,karanlık odada film banyosunu kendisi yapar, fotoğraf kağıdına kendisi basardı. Ekstra bir gelir kaynağı idi bu kolda çalışanlar için. Bir ara ben de karanlık odaya girdim. Kendi negatif film banyolarını hazırladım, yaptım, fotoğraf kağıdına bastım, sabit pozitif banyolarını yaparak fotoğraf kağıtlarını kuruttum. Arkadaşlara katkıda bulundum, yardımcı oldum. Amacım da işi öğrenmekti. İlerleyen yıllarda kendi fotoğraflı düğün davetiyemi hazırlamama yardımcı oldu. Yıl 1977 evleniyorum. Düşünün. Fotoğraflı düğün davetiyesi. Kimisi radyo alıcısı vericisi yapar, sınıflar arası haberleşme yapardık. Daha neler neler, kimya dersinde rakı yaptığımızı hatırlarım.
    Flüt,mandolin, keman, saz,gitar ve piyano çalıyor, piyano ne ki mandolinde, gitarda değişik perdelerde akor basıyordum. Konserler hazırlıyor, çevre ilçelere köylere konser vermeye gidiyorduk. Sadece müzik değil elbet, halk oyunları, tiyatro gösterilerimizde oluyordu. Bayram törenlerinde kullanılan tüm müzik parçalarını benim oluşturduğum grup çalıyor, kullanacağımız parçaları elbette müzik öğretmenlerimiz seçiyordu.
    Yaptığımız bir aylık tatilde mahalledeki arkadaşlara müzik dersi vermeye başladım. Biraz göz kusuru bulunan bir arkadaşım var, kardeşiyle buna dersler verdim. İkisinde de bizim müzik kulağı dediğimiz yetenek bulunuyordu. Babası birisine solo gitar, birisine son model org aldı. Biz başladık çalışmaya. Güncel parçalar çalıyorduk. Yanımıza gelenler içinden bas gitarist, davulcu yani baterist, hatta sonraki zamanlarda saksafon çalan bir arkadaş ta dahil oldu gruba. Bir de solist bulduk. Mahallemizin kızlarından. Bir orkestra kuruluyordu. Ama orkestra demek için daha çok çalışma yaptık. En sonunda bir isimde bulduk. Orkestranın adı Asiller oldu. Grup içinde düğünlerde, eğlencelerde,kokteyl ve defilelerde hiç çalmadım. Sadece grubu izledim, dinledim, hatalarını, güzelliklerini not aldım. Sonraki günlerde onlarla hepsini paylaştım. Asiller orkestrası hala var ve hala çalıyorlar, çalıştırıyorlar, ders veriyorlar. Grubun solo gitaristi arkadaşım öyle bir seviyeye gelmişti ki. Kenan Doğulu’nun rahmetli babası Yurdaer Doğulu ayarındaydı. Hatta şimdi çok daha üstün bir seviyede bulunuyor.
    Bir gün Öğretmen Okulumuzdaki Biyoloji profesörünün oğlunun düğününün olacağını öğrendim. Öğretmenimize söyledim. Şöyle bir orkestra var. Beyaz Kelebekler ayarında. Konuşayım. Ücrette anlaşırsanız Susurluk’tan gelip oğlunuzun düğününde çalsınlar dedim. O zamana kadar Savaştepe orkestra mı görmüş. Elbette hayır. Konuştum. Görüştürdüm. Anlaştırdım. Arkadaşlarım gelip düğünde çaldılar, söylediler. O gece ilk kez bir düğünde bas gitar çaldım. Nede olsa öğretmenimizin oğluydu, birde kız kardeşi bizim sınıf arkadaşımızdı.Öğretmenlerimiz içinden meraklılardan bazıları org çaldı, bizimkiler eşlik etti, öyle bir düğün oldu ki dillere destan oldu.
    Halk Eğitimi Müdiresi o akşam yanıma gelip, Savaştepe deki ilçe sinemasında halk eğitim kursiyerlerinin hazırladığı, kendi diktikleri elbiselerin giyileceği bir defile yapmak istiyorum. Orkestra bu defilede çalar mı? Sorusunu yöneltti. Hiç kimseye sormadan elbette çalarlar dedim. Siz yapacağınız ödemede ve tarihte anlaşın yeter dedim. Arkadaşlar ile görüştüm. O gece onlara bir defile işi de bağladım. Anlaştıkları günde tekrar Savaştepe’ ye gelip defilede çaldılar. İlk kez bir defilede çalıyorlardı. Ben de yanlarındaydım.
    Yıllar sonra Asiller Orkestrasındaki iki kardeşi İstanbul Yenikapı’da bulunan İdo’nun tam karşısındaki Kordon restoranda sahneye çıkardım. Bende o sıralar ek iş olarak restoranın kasasına bakıyordum. Ancak gelen tüm müşteriler beni restoranın sahibi sanıyorlardı.9 yıl çalıştım o restoranda. Sahneye çıkan sanatçılarla, garsonundan, komisine, aşçılarından, sıcak soğuk mezecisine,müdüründen şeflerine, rehberlere, esnaflara kadar her işiyle ilgilendim.Tüm geliri ben topluyordum,ödemeleri ben yapıyor, iş yerinin kirasıydı, çalışanların aylıkları, vergiler vs.
    Öyle kişilerle tanışma fırsatım oldu ki, Cumhur başkanları, parti liderleri, başbakanlar, milletvekilleri, siyasetçiler, iş adamları, sanatçılar,diplomatlar,elçiler,bürokratlar vb. Dünyanın her tarafından gelen turistlerle de tanıştım. Prensler, prensesler ile tanışmak bile kısmet oldu.Arkadaşlıklarım oldu. Öyle bir reklam yapıyordum ki rehberler turist kafilelerini bize getiriyorlardı. Yurt dışından gelen müşterilerle tanıştım. Sekiz Avrupa ülkesinde sayelerinde eşimle birlikte tatiller de yaptım.
    Arkadaşlarım sadece solo gitar ve org ile yemek müziği yaptılar. Üç ay kadar çalıştılar. Onları bir çok sanatçı ile tanıştırdım. Hatta kaset dahi çıkardılar. Söz ve müzikleri kendilerine ait bir çok besteleri vardı. Sadece onları dinlemek için gelen müşteriler, sanatçılar vardı. Arkadaşlarım yemek müziği yapıyorlardı. Ancak bir çok müşteri ve sanatçının defalarca işte müzik bu dediklerini duydum. Radyolarda kasetlerini kendilerinden izin alarak telif hakkı talep etmeden yayına verdim.
    Askerlik yapanlar yaptıkları birkaç aylık askerliği ömür boyu anlatırlar. Yatılı olarak okuyanların anlatacak çok şeyleri vardır anlatmazlar, yazmazlar kendi içlerinde yaşarlar. Birkaç cümle, o kadar. Varsa yoksa meslekleridir. Öyle yetişmişiz, yetiştirilmişiz.
  7.  Avatarı
  8.  Avatarı
    excelin orjinal halini paylasmaniz mumkun mu? tesekkurler...
  9.  Avatarı
  10.  Avatarı
    kazandıranlar



    kaybettirenler

  11.  Avatarı


  12.  Avatarı
    kaybettirenler

  13.  Avatarı
    kazandıranlar

  14.  Avatarı


  15.  Avatarı
    kaybettirenler

  16.  Avatarı
    kazandıranlar

  17.  Avatarı
    Faydalı olmuş elinize sağlık
  18.  Avatarı
  19.  Avatarı
  20.  Avatarı
    aşağıdaki tablo 24.01.2019 günü için geçerlidir.

Sayfa 2/8 İlkİlk 1234 ... SonSon