Blog Comments

  1.  Avatarı
    Türkiye varlık fonu hakkında bende birkaç araştırma yaptım sizlerle paylaşmak istiyorum arkadaşlar.

    Misyonu Türkiye’nin stratejik varlıklarını geliştirmek, değerlerini artırmak ve öncelikli yatırımlar için kaynak sağlamak şeklinde belirtilmiştir.

    Türkiye Varlık Fonu Yönetimi Anonim Şirketi, 26 Ağustos 2016’da Resmi Gazete’de yayımlanan ve yürürlüğe giren kanunla kurulmuştur. Cumhurbaşkanlığı’na bağlı, profesyonel yönetim ilkelerine göre yönetilen ve özel hukuk hükümlerine tabidir.

    2017 yılında Ziraat Bankası, BIST, PTT, ETİ Maden, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı, Türksat, Çaykur ve BOTAŞ gibi birçok şirketin hisse yönetimi, Türkiye Varlık Fonu’na aktarılmıştır. Olay gündemde büyük yankı uyandırmıştır. Başbakanlık o dönemki açıklamasında devredilen şirketlerin mevcut düzeninin sürdürüleceğini bildirmiştir.

    TVF’nin yurt içinde kamuya ait varlıkları ekonomiye kazandırmak, dış kaynak temin etmek, büyümeye ve ortaklıklara yardımcı olmak gibi amaçları bulunmaktadır. Kuruluşundan bu yana bünyesine kattığı şirketlerle birçok tartışma yarattığını da söyleyelim. Ayrıca 2016 ve 2017 yılına ilişkin denetimlerinin zamanında yapılmamasıyla eleştirilmiştir. Buradan da varlık fonu ile ilgili merak ettiğiniz her şeyi öğrenebilirsiniz: https://paratic.com/varlik-fonu/
  2.  Avatarı
     Alıntı Originally Posted by ayhan53
    HAYVANCILIK MERKEZİ İLLERDE YARIM MİLYON HAYVANI OLAN FİRMA

    Yukarıdaki ifadelerden anlaşıldığına göre, Hijazi & Ghosheh Co. Ltd. şirketinin Türkiye uzantısı olan, Angos Hayvancılık Gıda San. Tic. Ltd.Şti’nin Çorlu’da bulunan çiftliğinin dışında Tekirdağ Ulaş Beldesinde 16.000 Büyükbaş, 75.000 küçükbaş hayvan kapasiteli bir çiftliği daha bulunmakta. Bir de Balıkesir, Gaziantep, Mersin, İzmir ve Sakarya illerinde kiralanmış olan çiftliklerde 100.000 büyükbaş ve 140.000 küçükbaş hayvan kapasitelerinin de olduğunu kendileri bildiriyorlar. Aritmetik olarak toplarsak, şirketin sadece Türkiye’deki bir seferlik besi kapasitesi 141.000 Büyükbaş ve 330.000 küçükbaş hayvandan oluşuyor.

    KÖYLÜLER O ÇİFTLİK HAKKINDA KORKUDAN KONUŞAMIYOR

    Bir yandan gelen ve bir yandan da kesilerek giden hayvanları, göz önüne aldığımızda bu besi alanlarının kaba bir hesapla yılda en az iki kere dolup boşaldığını düşünebiliriz. Bu düşünceye göre yıllık gelip giden hayvan sayısını bulmak için yukarıda sayılarla ifade edilen bir seferlik kapasiteyi en az iki hatta 3 ile çarpmamız gerekecek. Görünen o ki Ürdün/Amman merkezli bu kuruluş, aynı alanda faaliyet gösteren diğer 2-3 kuruluşla beraber Türkiye’de yürütülmekte olan, muazzam bir ‘Et Operasyonunun’ merkezinde bulunuyor. Yerel basından bir başka haber ile devam edelim: ‘Çorlu´da bir süredir kokan, pis kokunun kaynağı, Angus Çiftliğine gittik. Marmara Ereğlisi´ne bağlı Yakuplu köyü sınırları içinde ancak Çorlu ya bağlı Şahbaz köyü bitişiğinde. Çorlu – Şahbaz arasında. F tipi cezaevi gibi korunan, etrafı yüksek duvarlar ve dikenli teller ile çevrili, adım başı güvenlik kamerası olan, ekili arazileri içinde, giriş çıkışı kontrol altında, resim çekmeye müsaade edilmeyen, 150 dönüm üzerine kurulu ilginç bir yer. Birçok bölgede dev saman balyaları mevcut. Köy merası içinden geçen yol 6-7 metre genişliğinde yarı asfalt, yol kenarından yüksek gerilim hattı çiftliğe kadar gidiyor, kapısına gittiğimizde çıkış yapan 06 plakalı bir araç yıkanıyordu. Görüştüğümüz güvenlik personeli kesinlikle resim çekemiyeceğimiz hakkında ikaz etti. Görüşebileceğimiz bir cep telefonu numarası alarak geri döndük. Aldığımız kesin olmayan bilgilere göre çiftlik imar izni yok. 25 bin Angus, 60 bin koyun depolanıyor. En yakın köy Şahbaz halkı, çok şikâyetçi, çiftlik sahiplerinin kendilerine bir şekilde zarar vermesinden korktukları için konuşamıyorlar. Köy Muhtarı Recep Soydan şikâyetini dile getirdi.’ (http://www.corluda.com/yazi/corluhab...p?yazi_id=2076 19 Kasım-2017)

    150 DÖNÜMDE YÜZ BİNLERCE HAYVAN ÖLÜMCÜL HASTALIK NEDENİ

    Haberdeki birkaç noktaya özellikle dikkat çekmek isterim. Çiftlik alanının 150 dönüm olduğu ifade edilmiş. Eğer bu veri doğruysa, hayvan başına 2 metrekare kadar bir alan düşüyor ve hayvanlar neredeyse yan yana sıkışık düzende duruyorlar demektir. Bu durumda hayvanlar devamlı çiğnedikleri, kendi idrarları ve pislikleri ile çamur haline getirdikleri tabanda dizlerine kadar bir pislik çamurunun içerisinde kesim günü gelene kadar yaşamlarını sürdürürler ki bu ortam, e-koli bakterilerinin üremesi için de en uygun ortamdır. Bilindiği gibi bilimsel adı Eschericia coli olan bu bakterinin yeni bir türü olan E.coli 0157:H7, son zamanlarda kanlı ishal şeklinde kendisini gösteren ve ölümcül olabilen bir hastalığa neden olmakta ve giderek daha sık olarak görülmekte.

    Bu tür besi hayvanlarının kesiminin yapıldığı çok büyük kesimhanelerde kesilen hayvanların kaçınılmaz olarak derilerinde bulunan e-koli bakterilerinin etlere geçmesinin tam olarak önlenmesi mümkün olamamaktadır. (Ayrıntılı bilgi için Bkz. Yeni kitabım Ekmek Biterken. Et bölümü). Bu tür besiciliğin kaçınılmaz bir sonucu olan ve yukarıda çok kısa olarak kaba bir çerçevesini çizmeye çalıştığım sorunlar yumağını açıkça ve etraflıca irdelemeden, insanlarımızın konuya daha duyarlı yaklaşımlarını beklemek de doğru bir tavır olamaz.

    HİJAZİ&GHOSHEH ŞİRKETİNİN KÜRESEL UZANTILARI

    Kısacası ‘ucuz et’ alacaksınız diye gaza getirilen ve sanki haftada kilolarca et yenirmiş gibi kiloda 2 ya da 3 lira fark var diye kasap kasap dolaştırılan insan toplulukları, duyarlı oldukları et sevdası üzerinden bir beklenti havasına sokulup yaratılan ‘ucuz et’ heyecanı ortamında başka operasyonlar yürütülüyor. İnternette merkezi Amman’da olan Hijazi & Ghosheh Co. Ltd. şirketinin iş ilişkilerini araştırırsanız, giderek karmaşıklaşan bu ilişkilerin Birleşik Arap Emirlikleri’nden Avustralya’ya ve daha başka merkezlere uzandığını görürsünüz. Burada konuyu fazla uzatmamak için Avustralya üzerine şimdilik fazla bir şey yazamıyorum fakat sadece dikkatleri o yöne bir miktar çekebilmek amacıyla bu Anglo Sakson ülkenin, sadece büyük bir canlı hayvan ihracatçısı değil aynı zamanda Asya ve Güneydoğu Pasifik’te Küresel Oligarşinin en önemli operasyon merkezi olduğunu da söyleyeyim.

    ENDÜSTRİYEL HAYVAN BESİCİLİĞİ NEDEN DAYATILIYOR

    ‘Endüstriyel Hayvan Besiciliğinde’ hayvanların beslenmesi de küresel tarım planlarıyla tam uyum içerisinde yapılandırılmıştır. Bu planlar uyarınca besi hayvancılığı, ‘yapay yem’ (fenni yem) temelinde yapılandırılmış olup, en önemli ana maddesi de soya fasulyesidir (soya küspesi ve soya kırığı olarak). Güney Amerika veya Ukrayna’dan getirilen soya, kitlesel üretim şartlarından dolayı kaçınılmaz olarak GDO’ludur. İlave olarak kullanılan mısır küspesinin de durumu farklı değildir. Soya ve mısıra protein katkısı olarak, yerli ya da ithal kesim artıklarının da ilave edildiğiyse açıkça bilinen bir sır. Dar alanlarda bir arada tutulan bu hayvanların yemlerine katılan antibiyotikler ve diğer çeşitli ilaçlar da bütün bunlara ilave bir sorun. Endüstriyel Besiciliği dayatan ve sistematik olarak zorlayan Küresel Güç, böylece bir taşla birkaç kuş vurma avantajını yakalar. Bu avantajları kısaca sıralarsak: Önce tarım ve hayvancılığın ülkedeki en temel yerel gücü olan köylülüğün üzerindeki baskıyı arttırarak devam ettirme olanağını elinde tutar. Küresel olarak planlamasını ve muazzam boyutlardaki kitlesel üretimini kontrol edebildiği mısır ve soya fasulyesinin ülkemizdeki kalıcı tüketimini garanti altına alır. Diğer temel gıda maddeleri üzerinden oluşturmayı başardıkları bağımlılık oranlarına paralel olarak insanların beslenmesinde önemli bir yeri olan et ihtiyacı üzerinden de dışa bağımlılık daha da pekiştirilmiş olur. Sonuç, ‘Beslenme Bağımsızlığının’ kaybıyla giderek artan genel bir dışa bağımlılık ve ülke bağımsızlığının sistematik erozyonudur.


    TÜRKİYE HAYVANCILIĞINA OYNANAN 75 YILLIK OYUN

    En başta sözünü etmiş olduğum fındıktan pamuğa, zeytinden tütüne, üzümden pancara, ülkemizin geleneksel olarak güçlü olduğu her türlü tarımsal üretime uygulanan sinsi ve hain baskılar ile hayvancılığın başına 40 yıldır örülmekte olan çorap, hep bu yukarıda işaret etmiş olduğum plan çerçevesinde görülürse anlaşılabilir. Bütün bu sorunlar ve bu sorunların sonucunda yaşanmakta olan tarımsal ve sosyal erozyon, birbirinden bağımsız olaylar olmayıp, sadece şu, ya da bu politikacının beceriksizlikleri sonucu da değildir. Bu gidişat planlıdır, sistemlidir ve en az 75 yıllık bir geçmişi vardır. Küresel Oligarşi’nin ülkemizdeki temsilcileri (yerli oligarklar) yürütmede sahip oldukları tartışmasız ağırlıklarını her daim kullanarak genel gidişatı yönlendirmektedirler. Yukarıda sözünü etmiş olduğum köylülüğü bitirme planlarının da en yakın takipçisi en başta bu kesimdir. Türk aydını meraklı, araştırmacı, çalışkan, kararlı ve direnişçi olmak zorundadır. Bu arada: Unutmayalım ki ‘ucuz etin yahnisi yavan’ olur!â€
    Acaba bu ithal etleri getirenler kimler, Şahıs olarak...
  3.  Avatarı
    HAYVANCILIK MERKEZİ İLLERDE YARIM MİLYON HAYVANI OLAN FİRMA

    Yukarıdaki ifadelerden anlaşıldığına göre, Hijazi & Ghosheh Co. Ltd. şirketinin Türkiye uzantısı olan, Angos Hayvancılık Gıda San. Tic. Ltd.Şti’nin Çorlu’da bulunan çiftliğinin dışında Tekirdağ Ulaş Beldesinde 16.000 Büyükbaş, 75.000 küçükbaş hayvan kapasiteli bir çiftliği daha bulunmakta. Bir de Balıkesir, Gaziantep, Mersin, İzmir ve Sakarya illerinde kiralanmış olan çiftliklerde 100.000 büyükbaş ve 140.000 küçükbaş hayvan kapasitelerinin de olduğunu kendileri bildiriyorlar. Aritmetik olarak toplarsak, şirketin sadece Türkiye’deki bir seferlik besi kapasitesi 141.000 Büyükbaş ve 330.000 küçükbaş hayvandan oluşuyor.

    KÖYLÜLER O ÇİFTLİK HAKKINDA KORKUDAN KONUŞAMIYOR

    Bir yandan gelen ve bir yandan da kesilerek giden hayvanları, göz önüne aldığımızda bu besi alanlarının kaba bir hesapla yılda en az iki kere dolup boşaldığını düşünebiliriz. Bu düşünceye göre yıllık gelip giden hayvan sayısını bulmak için yukarıda sayılarla ifade edilen bir seferlik kapasiteyi en az iki hatta 3 ile çarpmamız gerekecek. Görünen o ki Ürdün/Amman merkezli bu kuruluş, aynı alanda faaliyet gösteren diğer 2-3 kuruluşla beraber Türkiye’de yürütülmekte olan, muazzam bir ‘Et Operasyonunun’ merkezinde bulunuyor. Yerel basından bir başka haber ile devam edelim: ‘Çorlu´da bir süredir kokan, pis kokunun kaynağı, Angus Çiftliğine gittik. Marmara Ereğlisi´ne bağlı Yakuplu köyü sınırları içinde ancak Çorlu ya bağlı Şahbaz köyü bitişiğinde. Çorlu – Şahbaz arasında. F tipi cezaevi gibi korunan, etrafı yüksek duvarlar ve dikenli teller ile çevrili, adım başı güvenlik kamerası olan, ekili arazileri içinde, giriş çıkışı kontrol altında, resim çekmeye müsaade edilmeyen, 150 dönüm üzerine kurulu ilginç bir yer. Birçok bölgede dev saman balyaları mevcut. Köy merası içinden geçen yol 6-7 metre genişliğinde yarı asfalt, yol kenarından yüksek gerilim hattı çiftliğe kadar gidiyor, kapısına gittiğimizde çıkış yapan 06 plakalı bir araç yıkanıyordu. Görüştüğümüz güvenlik personeli kesinlikle resim çekemiyeceğimiz hakkında ikaz etti. Görüşebileceğimiz bir cep telefonu numarası alarak geri döndük. Aldığımız kesin olmayan bilgilere göre çiftlik imar izni yok. 25 bin Angus, 60 bin koyun depolanıyor. En yakın köy Şahbaz halkı, çok şikâyetçi, çiftlik sahiplerinin kendilerine bir şekilde zarar vermesinden korktukları için konuşamıyorlar. Köy Muhtarı Recep Soydan şikâyetini dile getirdi.’ (http://www.corluda.com/yazi/corluhab...p?yazi_id=2076 19 Kasım-2017)

    150 DÖNÜMDE YÜZ BİNLERCE HAYVAN ÖLÜMCÜL HASTALIK NEDENİ

    Haberdeki birkaç noktaya özellikle dikkat çekmek isterim. Çiftlik alanının 150 dönüm olduğu ifade edilmiş. Eğer bu veri doğruysa, hayvan başına 2 metrekare kadar bir alan düşüyor ve hayvanlar neredeyse yan yana sıkışık düzende duruyorlar demektir. Bu durumda hayvanlar devamlı çiğnedikleri, kendi idrarları ve pislikleri ile çamur haline getirdikleri tabanda dizlerine kadar bir pislik çamurunun içerisinde kesim günü gelene kadar yaşamlarını sürdürürler ki bu ortam, e-koli bakterilerinin üremesi için de en uygun ortamdır. Bilindiği gibi bilimsel adı Eschericia coli olan bu bakterinin yeni bir türü olan E.coli 0157:H7, son zamanlarda kanlı ishal şeklinde kendisini gösteren ve ölümcül olabilen bir hastalığa neden olmakta ve giderek daha sık olarak görülmekte.

    Bu tür besi hayvanlarının kesiminin yapıldığı çok büyük kesimhanelerde kesilen hayvanların kaçınılmaz olarak derilerinde bulunan e-koli bakterilerinin etlere geçmesinin tam olarak önlenmesi mümkün olamamaktadır. (Ayrıntılı bilgi için Bkz. Yeni kitabım Ekmek Biterken. Et bölümü). Bu tür besiciliğin kaçınılmaz bir sonucu olan ve yukarıda çok kısa olarak kaba bir çerçevesini çizmeye çalıştığım sorunlar yumağını açıkça ve etraflıca irdelemeden, insanlarımızın konuya daha duyarlı yaklaşımlarını beklemek de doğru bir tavır olamaz.

    HİJAZİ&GHOSHEH ŞİRKETİNİN KÜRESEL UZANTILARI

    Kısacası ‘ucuz et’ alacaksınız diye gaza getirilen ve sanki haftada kilolarca et yenirmiş gibi kiloda 2 ya da 3 lira fark var diye kasap kasap dolaştırılan insan toplulukları, duyarlı oldukları et sevdası üzerinden bir beklenti havasına sokulup yaratılan ‘ucuz et’ heyecanı ortamında başka operasyonlar yürütülüyor. İnternette merkezi Amman’da olan Hijazi & Ghosheh Co. Ltd. şirketinin iş ilişkilerini araştırırsanız, giderek karmaşıklaşan bu ilişkilerin Birleşik Arap Emirlikleri’nden Avustralya’ya ve daha başka merkezlere uzandığını görürsünüz. Burada konuyu fazla uzatmamak için Avustralya üzerine şimdilik fazla bir şey yazamıyorum fakat sadece dikkatleri o yöne bir miktar çekebilmek amacıyla bu Anglo Sakson ülkenin, sadece büyük bir canlı hayvan ihracatçısı değil aynı zamanda Asya ve Güneydoğu Pasifik’te Küresel Oligarşinin en önemli operasyon merkezi olduğunu da söyleyeyim.

    ENDÜSTRİYEL HAYVAN BESİCİLİĞİ NEDEN DAYATILIYOR

    ‘Endüstriyel Hayvan Besiciliğinde’ hayvanların beslenmesi de küresel tarım planlarıyla tam uyum içerisinde yapılandırılmıştır. Bu planlar uyarınca besi hayvancılığı, ‘yapay yem’ (fenni yem) temelinde yapılandırılmış olup, en önemli ana maddesi de soya fasulyesidir (soya küspesi ve soya kırığı olarak). Güney Amerika veya Ukrayna’dan getirilen soya, kitlesel üretim şartlarından dolayı kaçınılmaz olarak GDO’ludur. İlave olarak kullanılan mısır küspesinin de durumu farklı değildir. Soya ve mısıra protein katkısı olarak, yerli ya da ithal kesim artıklarının da ilave edildiğiyse açıkça bilinen bir sır. Dar alanlarda bir arada tutulan bu hayvanların yemlerine katılan antibiyotikler ve diğer çeşitli ilaçlar da bütün bunlara ilave bir sorun. Endüstriyel Besiciliği dayatan ve sistematik olarak zorlayan Küresel Güç, böylece bir taşla birkaç kuş vurma avantajını yakalar. Bu avantajları kısaca sıralarsak: Önce tarım ve hayvancılığın ülkedeki en temel yerel gücü olan köylülüğün üzerindeki baskıyı arttırarak devam ettirme olanağını elinde tutar. Küresel olarak planlamasını ve muazzam boyutlardaki kitlesel üretimini kontrol edebildiği mısır ve soya fasulyesinin ülkemizdeki kalıcı tüketimini garanti altına alır. Diğer temel gıda maddeleri üzerinden oluşturmayı başardıkları bağımlılık oranlarına paralel olarak insanların beslenmesinde önemli bir yeri olan et ihtiyacı üzerinden de dışa bağımlılık daha da pekiştirilmiş olur. Sonuç, ‘Beslenme Bağımsızlığının’ kaybıyla giderek artan genel bir dışa bağımlılık ve ülke bağımsızlığının sistematik erozyonudur.


    TÜRKİYE HAYVANCILIĞINA OYNANAN 75 YILLIK OYUN

    En başta sözünü etmiş olduğum fındıktan pamuğa, zeytinden tütüne, üzümden pancara, ülkemizin geleneksel olarak güçlü olduğu her türlü tarımsal üretime uygulanan sinsi ve hain baskılar ile hayvancılığın başına 40 yıldır örülmekte olan çorap, hep bu yukarıda işaret etmiş olduğum plan çerçevesinde görülürse anlaşılabilir. Bütün bu sorunlar ve bu sorunların sonucunda yaşanmakta olan tarımsal ve sosyal erozyon, birbirinden bağımsız olaylar olmayıp, sadece şu, ya da bu politikacının beceriksizlikleri sonucu da değildir. Bu gidişat planlıdır, sistemlidir ve en az 75 yıllık bir geçmişi vardır. Küresel Oligarşi’nin ülkemizdeki temsilcileri (yerli oligarklar) yürütmede sahip oldukları tartışmasız ağırlıklarını her daim kullanarak genel gidişatı yönlendirmektedirler. Yukarıda sözünü etmiş olduğum köylülüğü bitirme planlarının da en yakın takipçisi en başta bu kesimdir. Türk aydını meraklı, araştırmacı, çalışkan, kararlı ve direnişçi olmak zorundadır. Bu arada: Unutmayalım ki ‘ucuz etin yahnisi yavan’ olur!â€
  4.  Avatarı
    KÖYLÜLÜK NEDEN BİTİRİLMEK İSTENİYOR

    Köylülüğün bitirilme planlarının uygulanmakta olan genel senaryo gereği olduğunu yukarıda ifade ettik. Köylülük sonradan edinilecek bir meslek olmayıp, bir yaşam biçimidir. Doğa ile iç içe ve doğanın bütün zorluk ve kaprislerini göğüsleyerek yaşamak için genelde anadan atadan sürdürüle gelen bu yaşam biçiminin içine doğmak gerekir. Dolayısı ile bu zorlu şartlarda yaşayan insanlar da dayanıklı ve zorlu insanlardır. Toprağına olan duygusal bağlılık, aynı zamanda ülkesine de derin bir, bağlılık olarak ortaya çıkar ve bu insanlar yeri geldiğinde ülkesi için çekinmeden savaşır hatta canını verir. Bu özellik, Küresel Oligarşi açısından köylülüğü bitirme nedenlerinin en önemlisini oluşturur.

    UCUZ ET TARTIŞMALARI NEYİ ÜZERİNİ ÖRTÜYOR

    Eğer bu gün Türkiye de birileri çıkıp da ‘köylülüğün bitirilmesinin gerekliliğinden’ bahsediyorsa o kişinin ardında kimlerin olduğunun ve o kişinin hangi küresel odakların boyunduruğuna gönüllü olarak kafasını soktuğunu etraflıca sorgulamak gerekir. ‘Ucuz et’ bahanesiyle ortalığa saçılan ‘ucuz polemikleri’ bir kenara iterek, konunun ardındaki gerçeklerin bazılarına bir miktar ışık tutmaya çalışmak daha aydınlatıcı olacaktır.

    MERALARI KÖYLÜNÜN ELİNDEN ALINAN TRAKYA’DAKİ OPERASYON

    Geçmişte medyada sınırlı olarak yer alabilen bazı haberleri hatırlayalım. Bir ara Trakya da köylere ait meraların, resmi ifade ile ‘ıslah etme’ amacıyla yerli veya yabancı yatırımcılara uzun süreliğine kiraya verilme planları açığa çıkmıştı. Hayvan yetiştiriciliğinin özellikle de küçükbaş hayvan yetiştiriciliğinin önemli bölgelerinden olan Trakya’da mera alanlarının köylünün elinden alınarak yabancı girişimcilere verilmesinin ardında ne olabilir acaba diye pek soran olmadı. Fakat yöre halkı başlarına örülmekte olan çorabın nedenlerini bildikleri için çoluk çocuk hep beraber protesto gösterileri yapmışlardı.

    MEGA KENTİN ETRAFINDAKİ LİMANLAR KÜRESEL PLANIN PARÇASI OLDU

    Önceki kitabım olan ‘Toprak Biterken’de (sayfa 260-269) meralar konusunda bizlere görünen ve gösterilenlerin arka planındaki hedefleri ve hazırlıkları etraflıca açıklamıştım. Kısaca özetleyeyim: 15 milyon civarındaki nüfusu ile bir ‘mega şehir’ olan İstanbul, her türlü gıda üretimini içine çekip yutan muazzam ‘bir obruk’ (dipsiz kuyu) gibi bir tüketim merkezi. Bu şehrin etrafına konuşlandırılan ‘Endüstriyel Besi Çiftlikleri’ ve ‘Entegre Et Tesisleri’ olağan üstü avantajlı konumlara sahip olmaktalar. Bilindiği gibi Avustralya’dan onbinlerce baş canlı sığır ve küçükbaş hayvan özel gemilerle ithal ediliyor. Nereye geliyor gemiler? Tekirdağ ya da Bandırma limanına. On binlerce baş hayvanı limanlardan kamyonlarla yüzlerce kilometre taşımak maliyeti arttırır. Dolayısı ile Trakya ve Marmara Denizi’nin doğusunda oluşturulan besi çiftliklerine en yakın limanlardan ulaştırılan bu hayvanların oralarda belli bir süre beslendikten sonra (3-5 ay) entegre et tesislerinde işlenerek tüketicinin önüne konulması merkezi planlamacılar açısından en rasyonel yöntemdir. Daha da önemlisi İstanbul gibi bir mega şehrin etrafındaki limanlar, oluşturulan besi çiftlikleri ve entegre et tesisleriyle Küresel Planların Türkiye ayağının yapılandırılmasında olağanüstü avantajlı bir lojistik üs merkezi oluşturulmuş olmakta.

    AVUSTRALYA’DAN GEMİYLE 59 BİN CANLI HAYVAN GELDİ

    Merkez medya için çok da fazla haber değeri olmadığından olsa gerek bu ithal haberlerini genellikle yerel medyadan alabiliyoruz: ‘Tekirdağ TDİ Limanına Avustralya’dan 59.600 küçükbaş canlı hayvan gemi ile geldi. Tekirdağ limanına yanaşan gemideki canlı küçükbaş hayvanların kontrolleri Tekirdağ limanı veteriner sınır noktası müdürlüğü ekipleri tarafından tamamlanması sonrası gümrük işlemleri tamamlanarak canlı hayvanların tahliyesi başladı. Et ve süt kurumu tarafından et için ithal edilen canlı küçükbaşların 25.000 adedi Şahpas angus çiftliğine 25.000 adedi Bursa’ya 8.916 adedi de Konya’ya sevk edilecek. MYSORA gemisinde 784 adet hayvan telef oldu. Bu hayvanlarda veterinerler nezaretinde imha edilecek.’ ( 2 Kasım-2017: http://www.corluhaber.com.tr/59-bin-...van-geldi/3839)

    TEKİRDAĞ LİMANINA GELEN 86 BİN CANLI HAYVAN YİNE AYNI ÜLKEDEN

    Görüldüğü gibi konu sadece büyükbaş hayvan da değil. Türkiye’ye onbinlerce küçükbaş hayvan ithal ediliyor. Bu durum en basitinden Türkiye de hayvan yetiştiriciliğini teşvik etmez batırır. Bu olay bir seferlik de değil tabiî ki Türkiye’de ciddi bir kalıcı altyapı da hazırlanmış. Yerel basından bir başka haber: ‘Tekirdağ ‘a 86.000 küçükbaş canlı hayvan geliyor. Et süt kurumu tarafından Avustralya’dan ithal edilen BADER III gemisi ile Tekirdağ’a gelecek hayvanlar 31 Ağustos 2017 bayram arife günü Tekirdağ TDI limanında olacak. Sahil veteriner sınır kontrol noktası ekiplerinin kontrolleri sonrası ve Batı Marmara Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürlüğü’nde açılacak olan beyanname sonrası gemide ki canlı hayvanların tahliye işlemleri başlayacak.’ (28Ağustos-2017: https://www.tekirdagyenihaber.com/te...ayvan-geliyor/)

    ÇORLU’DAKİ 175 BİN HAYVAN KAPASİTESİNE SAHİP ÇİFTLİK KİMİN?

    Yukarıdaki haberler yerel basından! Merkez medyanın anlı şanlı gazeteleri için konunun haber değeri olmasa gerek. Ben bu konularla ilgili haberleri büyük gazetelerimizin haber sitelerinde çok aradım fakat bulamadım. Çorlu’nun Yakuplu köyünde bulunan ve yukarıda adı geçen Şahbaz Angus Çiftliğine dikkat çekerim. Kuruluşun kendi web sitesindeki açıklamalara göre çiftlik, müthiş bir sayı olan 35.000 büyükbaş ve 140.000 küçükbaş hayvan kapasitesine sahip.


    ÜRDÜN MERKEZLİ KÜRESEL HAYVANCILIK DEVİ: HİJAZİ&GHOSHEH

    Anlıyor muyuz şimdi ucuz et, lop et, canlı hayvan derken hangi boyutlarda görünmez bir çarkın döndürüldüğünü? Çiftlik kime ait diye merak edenlere, kuruluşun kendi web sitesindeki bilgiler şöyle: ‘Angos Hayvancılık Gıda San. Tic. Ltd. şirketi, 1985 Yılından bu yana dört kıtada Gıda, Canlı Hayvan sektöründe ve ayrıca entegre tesisleri alanında faaliyet gösteren Hijazi & Ghosheh Co. Ltd. şirketinin Türkiye ayağı olarak hizmet vermektedir. Hijazi & Ghosheh Co. Ltd. Avustralya, Amerika, Brezilya, Uruguay, Meksika, Arjantin, Yeni Zelanda vb diğer dünya ülkeleri ile yapmış olduğu canlı hayvan (Kasaplık, Besilik, Damızlık, Süt) ithalat ihracat ağı ile birlikte et, tavuk, balık ve gıda entegre tesislerini uluslar arası sağlık sertifikaları olan İSO, HACCP ve İslami usullere göre yöneterek uluslar arası marketlerde hak ettiği yerini almıştır. 2010 yılında canlı hayvan ithalatı izni ile Türkiye’de faaliyetlerine başlayan Angos Hayvancılık Ltd. 30.000 Büyükbaş, 100.000 Küçükbaş kapasiteli gemileriyle Canlı hayvan ithalat ve ihracatını Ülkemize ve birçok ülkeye gerçekleştirmektedir. İthalat yaptığımız ülkeler arasında Arap körfez ülkeleri Mısır, Libya, Suudi Arabistan, Kuveyt, Ürdün, Irak, Lübnan, Suriye, Fas vb bulunmaktadır. Firmamız Ürdün merkezli olup, dünyanın her ülkesinde diğer bir başka ülkelere sınırsız canlı büyükbaş ve küçükbaş hayvanı temin etme kapasitesine sahiptir.’
  5.  Avatarı


    toplam rakam o
  6.  Avatarı
    [FONT=Arial Black]Ancak, 1538 yataklı Kayseri Şehir Hastanesinde; devlet şirkete 25 yıl süreyle, her 1,5 yılda 3 Milyar 443 Milyon TL kira bedeli ödeyecektir.
    [/FONT]
    -----------------------------------------------------------------
    (sn Ayhan53 yukarıdaki bu örnekte hesap hatası var)
    yılda 2 milyar 295 milyon 333 bin tl yapıyor.
    güncel kur ile(3.40) yılda 675 milyon dolar yapar 25 yılda X 675 mlyn dolar= 16 milyar 877 milyon 451 bin dolar yapar.

    yazara söyleyin tekzip etsin.
    Updated 11-09-2017 at 21:26 by iki gozum