Blog Comments

  1.  Avatarı


    Sesleniş
  2.  Avatarı


    Ses
  3.  Avatarı


    Şekil Değiştirme
  4.  Avatarı


    Gülümseyen Yüz
  5.  Avatarı


    Renk
  6.  Avatarı


    Dans
  7.  Avatarı


    Proje Tanıtımı
  8.  Avatarı

    Sorun,

    sokakta gördüğünüz herkesin barbar, savaşçı ve cahil cühela insanların torunlarının olması olabilir mi !?.
    Ya da,
    düşünen üreten, savaşmayan ve bilime bir şekilde ilgi duyan toplumların ve insanların bir şekilde yok edilmiş olmaları ...

    Anatomisini 200.000 yıl önce Afrika'da tamamlayan ve günümüze yakın modern davranışlarına 50.000 yıl önce kavuşan insan, beyin olarak aynı hızla evrilseydi şu anda galaksiler arasında rahatça seyahat ediyorduk ...

    İkinci mısır imparatorluğu dönemi fizikçi ve gök bilimci Kamose-Menes, anıt mezarların ve piramitlerin ölümden sonra kimseyi canlandırmayacağını söylediği için öldürüldü, soyu devam etmedi.
    Keza antik Mısır'da Amentebat "insanları mumyalayarak öbür dünyaya gönderemezsiniz" dediği için ailesi ile birlikte yok edildi.
    Romalı Flavus Lucretius Claudius, matematikçi, gökbilimci ve filozof ; soyu devam etmedi mesela.
    Britanya imparatorluğu dönemi Kelt bilim adamı Roger Bacon, fransisken öğretisini eleştirdiği için öldürüldü, soyu devam etmedi.
    Giardano Bruno, italyan filozof, kapalı evren görüşünden ilk sıyrılanlar arasında. Roma'da kazığa bağlanıp diri diri yakıldı, soyu devam etmedi.
    Sadece engizisyon mahkemelerinde 50.000 aydın, düşünür, filozof yakıldı. Soyları devam etmedi.

    Paleolitik çağ'dan itibaren son 40.000 senede "bu nasıl bir inanç, bu nasıl bir ritüel, bu nasıl bir anlayış, bu nasıl bir devlet, bu ne saçmalık" diyen 143 milyon insan öldürüldü, hiç birisinin soyu devam etmedi.

    Soyları devam etseydi bugün dünya nüfusunun %35'i üstün zekalıydı. Endülüs ve İskenderiye kütüphaneleri yanmamış, destekleyenler de öldürülmemiş olacaktı ...

    Akşam sokağa çıktığınızda bakın, hepimiz geride kalan manasız kısmın torunlarıyız.
    Şu dönemde burada olmamalıydık ama akıllı nesil tarih boyunca öldü.
    Çok az deha çıkmış aramızdan, onlar da oldukça yalnız ve zor hayat yaşadılar ve yaşıyorlar ...



    > Alıntıdır ...

  9.  Avatarı


    "BEN HASTAYIM ÇOCUK"

    Zatürre'den kurtulur kurtulmaz Atatürk, İsmet İnönü ile birlikte 27 Şubat 1938'de Ankara'ya geldi.

    Celal Bayar Anlatıyor ;

    "Balkan Antantının Ankara toplantısı günleri idi. Yugoslav Başbakanı Dr. Stoyadiniçle görüşüyordum. Şükrü Kaya yaklaştı ;

    "Sağlık Bakanlığı müsteşarı Dr. Asım derhal görüşmek istiyor."dedi. Mevzuun, Atatürk'ün sağlığı ile ilgili olduğunu hemen anladım. Çünkü meslek ve şahsiyetine güvendiğim Dr. Asım Arar hükümet namına, Ata'nın müdavi tabipleriyle daima temasta idi. Bana endişelerini açıkladı ;

    "Burnundan kan geldiğini söylediler. Bu hastalığın yeni merhalesidir. Dışardan mütehassıs getirilmesi tavsiyemi tekraren arzediyorum." dedi.

    Atatürk'ün gerek görmediği tavsiyeyi bu sefer ısrarla rica ve kabul ettirmek kararıyla Çankaya'ya gittim. Beni beklemiyordu. Arzumu sükunetle dinledikten sonra ;

    "Ortada Hatay meselesi var. Hastalığımın dışarıda duyulmasını istemem. Neşet Ömer'le konuş. Burada zaten tıp kongresi var. Bizim doktorlar konsültasyon yapsınlar." cevabını verdi.

    Doktorlar geldiler. Muayeneden sonra alkol ve sigara almaması, mutlak dinlenmesi gibi şart, fakat bir anda hepsinin birden yerine getirilmesi güç tavsiyelerini tekrar ettiler.

    Atatürk hekimlerin ortak kararını dinledikten sonra ;
    "Zannederim haklıdırlar" dedi.

    Ben sağlığının ülke için asıl şart olduğunu ve bu temel mevzuun yanında Hatay üzerinde menfi tesir yapma dahil, hiçbir ihtimalin düşünülmeyeceğini ısrarla tekrarladım. Derin teessürümü mümkün olduğunca saklama gayretime rağmen, benliğime hakim acının elbette ki farkında idi. Yavaş bir ses tonu ile:

    "ÇOCUK..NE YAPACAKSAN YAP, BEN HASTAYIM" dedi ...

    Her şeyini, memleketi için hizmet saydığı emeklerine cömertçe feda etmiş Atatürk, ilk defa hastayım diyordu ...

    "KUMANDAN BENİM"

    Atatürk, Celal Bayar'ın ısrarı üzerine Fransız doktor Fissenger'in getirilmesini kabul etmişti ve 28 Mart 1938 günü Fissenger Ankara'ya geldi.

    Fransız Prof.Dr.Fissenger, Atatürk'ü muayene etti, başta Prof. Neşet Ömer ve diğer doktorlardan bilgiler aldıktan sonra Atatürk'e ;

    "Ben sizi iyi edeceğim. Fakat benden evvel siz kendi kendinizi iyi edeceksiniz;
    Şüphesiz ki siz, büyük bir kumandansınız. Büyük zaferlerin sahibisiniz. Fakat bu işin kumandanı benim. Bana yardım edeceksiniz."

    Üslubu ve mantık Atatürk'ün hoşuna gitmişti.

    "Peki dedi, kabul."

    Atatürk'ün olumlu yaklaşımı üzerine Prof. Fissenger, Atatürk'ün günlük hayatını, bir tablo halinde çizdi. Ağzına tek damla alkol almayacak, şezlonga uzanarak istirahat edecekti. Yemesi içmesi, düzenlenmiş listeye göre olacaktı. Prof. Dr. Fissenger Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine Atatürk'ün sağlığı ile ilgili bir rapor sundu. Bu raporda Atatürk'ün ciddi bir rahatsızlığı olmadığı, bir buçuk aylık bir istirahata ihtiyacı olduğu belirtiliyordu.

    GÜNEY GEZİSİ

    O günlerde Hatay Sorunu had safhadaydı. Kendisini iyi hissettiğini söyleyen Atatürk, Hatay meselesini istediği şekilde sonuçlandırmak için önce Mersin'e oradan Adana'ya sınıra kadar uzanmaya karar verdi. Doktorları önce bu isteğe şiddetle karşı çıktıysalar da, muayeneden sonra "gidebilir" dediler.

    Atatürk, Hatay konusundaki kararlılığını, Mersin'e hareketinden iki gün önce Celal Bayar'a şöyle bildirmişti ;

    "Benim, kırk asırlık Türk yurdu, Hatay esir kalamaz dediğimi unutmuş olanlar olabilir. Ama ben unutmadım, unutamam, sen de unutamazsın."

    20 Mayıs 1938'de Mersin'e doğru yola çıktı. Mersin'den Tarsus'a oradan Adana'ya geçti. Hatay konusunun en kritik döneminde, sağlığı üzerindeki olumsuz düşüncelerin neticeyi etkileyeceği düşüncesiyle, sınıra kadar otomobiliyle giderek askeri birlikleri denetledi, resmi geçitlerde sürekli ayakta bekledi. Sağlıklı olduğunu hissettirmek için her şeyi denedi, 24 Mayıs 1938'de Adana'dan ayrıldı.

    SAVARONA

    Atatürk yurt gezisinden geldikten sonra çok yorulmuştu karnındaki şişlikte giderek artıyordu. Florya'dan Dolmabahçe'ye dönerken küçük bir de kriz atlatmıştı.

    31 Mayıs 1938'de Atatürk'ün sabırsızlıkla beklediği Savarona Yatı gelmiş Dolmabahçe önünde demirlemişti. 1 Haziran 1938'de Atatürk, Savarona'ya geçti.
    İtina ile giyinmiş olan Atatürk önce her yeri gezdi, ayrıntılarla meşgul oldu bu da onu yordu.

    Deniz havasının kendisine iyi geleceğini hissediyor ve orda şifa bulacağını düşünüyordu.

    Ama Savarona'daki tedaviden de müspet sonuç alınamamıştı. Bedeni sürekli güç kaybediyor, karnındaki şişlik giderek artıyordu. Dr. Fissenger tekrar davet edildi. 25 Temmuz akşamı Atatürk fenalaşmıştı. Atatürk yatı terkederek saraya çıkmayı düşündü. Saraydaki odalarının daha serin olabileceğini ve orada daha rahat edebileceğini düşünüyordu.

    KARNINDAN SU ALINMASI

    Profesör Fissenger 4. kez İstanbul'a gelmişti. Fissenger saraya gelir gelmez Atatürk'ü baştan aşağıya tekrar muayene etti. Atatürk artık ıstıraba dayanamıyor; karnında toplanan suyun verdiği sıkıntıdan kurtulabilmek için bir an evvel alınmasını istiyordu. Hastalık artık iyice ilerlemiş son ve en tehlikeli dönemine girmişti. Birinci ponksiyon 7 Eylül 1938'de Profesör Fissenger ve Profesör Neşet Ömer İrdelp nezaretinde, Operatör Mim Kemal Öke tarafından yapıldı.

    Kılıç Ali Anlatıyor ;

    "Ponksiyondan sonra derhal odalarına girdim. Gördüğüm manzara şuydu.
    Atatürk adeta birdenbire zayıflamış, çok zayıflamıştı. İki kolunu başının altına alarak arka üstü yatıyorlardı. Karnını büyük bir sargı ile sarmışlardı. Odadan içeriye girer girmez yanlarına koştum.

    " Geçmiş olsun paşam!" diyerek başının altına aldığı kollarının pazusunu öptüm. Bana doktorların duyamayacağı kadar yavaş bir sesle ;

    "Çıkan suyu gördün mü? Bu kadar bir su kabı insanın karnının üstüne konsa nasıl tahammül eder ? Bak ben ne haldeyim, nasıl tahammül etmişim ?"

    "Geçmiş olsun Paşam, bunların hepsi geçecek." dedim ve gözyaşlarımı kendilerine göstermeden ve teessürümü hissettirmemek için bir fırsat bularak doktorların arkasından sıyrılıp hemen odadan dışarı çıktım."

    Atatürk'ün artık tam bir istirahate ihtiyacı vardı. Fazla konuşmaması ve yanlarında konuşulup kendilerinin yorulmaması lazımdı. Bu konuya doktorları büyük önem veriyorlardı.

    İLK KOMA

    Profesör Fissenger'in fikrinin alınmasından sonra, doktorlar ikinci ponksiyon'un gününü tespit için toplandılar. Operatör Doktor Mim Kemal Öke, 21 Eylül günü Atatürk'ün karnında biriken suyu tekrar aldı. 26-27 Eylül günü Atatürk ilk kez komaya girdi. Komayı atlatan Atatürk Ankara'ya gitmek istiyordu. Ancak doktorlar Atatürk'ün Ankara'ya gitmesine izin vermiyorlardı. Atatürk isyan edercesine "Ankara'ya gidelim. Ne olacaksam orada olayım " diyor, doktorların izin vermemelerinin sebepleri açıklanınca hiddetleniyordu.

    Atatürk "Beni bir an evvel Ankara'ya götürün yapılacak mühim işler var", demiş, ne yazık ki yapacakları, düşündükleri ne ise yapamamıştı.

    Yapılan tüm tedavilere rağmen Atatürk günden güne kötüleşiyor, karın bölgesinde su toplanmaya devam ediyordu. Viyana'dan Eppinger, Almanya'dan Bergmann adında iki profesör gelmişti. Bunların koydukları teşhis ve tedavi aynı idi "siroz". Atatürk 16 Ekim 1938'de ağır bir komaya daha girdi ve 20 Ekim gününe kadar komada kaldı.

    SON SAATLER

    Tüm tedavilere rağmen günden güne eriyen Atatürk, 8 Kasım 1938 günü şiddetli bir rahatsızlık daha geçirdi. Saat altı buçuk gibi gelen bu rahatsızlıkta Atatürk'ün midesi bulanmış ve kusmaya çalışmıştı.

    Sürekli istifra etmeye çalışan Atatürk, bu sırada Hasan Rıza Beye (Soyak) bakarak "Saat kaç?" diye birkaç kez sormuş, Hasan Rıza Bey her soruşunda "Saat 7 efendimiz" diyerek cevap vermişti.

    Bu sırada kendisine haber verilen Neşet Ömer Bey de gelmişti. Abravaya ile Atatürk'e gereken tedavileri yapıyorlar ve bazı önlemler alıyorlardı. Neşet Ömer Bey bir ara "Dilinizi göreyim efendim." diye seslendi. Atatürk dilini yarıya kadar dışarı çıkardı. Neşet Ömer Bey "Biraz daha uzatınız efendim." diye seslenince, Atatürk, Neşet Ömer Bey'e bakarak ;

    - "Vealeykümüsselam" diyerek gözlerini kapattı. Atatürk son kez komaya girmişti.

    9-10 Kasım gecesini rahatsız geçiren Atatürk artık derin bir uykuda gibi yatıyor ve ölümü bekliyordu. 10 Kasım 1938 günü saat 8 gibi bir ara gırtlağından "Hı Hı" sesleri çıkarmıştı.

    Saat dokuzu beş geçe gözlerini son kez açarak, etrafına baktı ve hemen kapattı.
    Büyük Önder Atatürk ölmüştü.



    HAYATINDAKİ BAZI SONLAR

    • Anlamlı son sözü, "Saat kaç" olmuştu.

    • Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp'e, son söz olarak "Vealeykümüsselam " dedi.

    • Koma içinde manası anlaşılamayan ve devamlı olarak tekrarladığı söz "aman dil...aman dil..."di.

    • Son aldığı gıda, 8 Kasım 1938 Salı günü, saat 18.35'de dört kaşık elma suyu oldu.

    • Son yemek istediği sebze, enginardı.

    • Son verilen ilaç, ölüm halinden kırk dakika önce, saat 8.25'de, 1/8 aubaine'di.

    • Hekimler ölüm raporunu imzalarken, son olarak elini öpen ve gözlerini kapayan Prof. Dr. Mim Kemal Öke idi ...


    Bugün 10 Kasım,
    Atamızı sevgi, saygı şükran ve rahmet ile anıyoruz ...
  10.  Avatarı


    O günlerden sonra ...
  11.  Avatarı


    O günlerden sonra ...
  12.  Avatarı






    O günlerden ...

  13.  Avatarı
  14.  Avatarı
    Fransa

    Fransa Anayasa Mahkemesi, 1915 Olaylarını da kapsayabilecek şekilde bazı suçların reddinin suç sayılmasına ilişkin yasanın ilgili hükmünü iptal etti.


    http://www.sozcu.com.tr/2017/dunya/f...karar-1644859/
  15.  Avatarı
    ALMANYA

    Alman Meclisi'nden "soykırım" iddialarına onay

    Almanya'da koalisyon ortakları Hıristiyan Birlik (CDU/CSU), Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile muhalefet partisi Yeşiller tarafından hazırlanan tasarı neleri içeriyor?

    Öncelikle tasarıda, Jön Türk hükümetinin Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Ermenileri neredeyse tamamen yok ettiği iddia ediliyor ve 1915 Olayları "soykırım" olarak nitelendiriliyor.

    Sadece Ermenilerin değil, Asuriler, Süryaniler ve Keldanilerin de soykırıma tabi tutulduğu öne sürülüyor.

    1915 Olayları'nın Almanya'da okul, üniversite ve siyasi eğitim müfredatlarına konulması isteniyor.

    Bu kararla 1915'te yaşananların hem gelecek nesillere anlatılmasına hem de Almanya'da yaşayan Türk ve Ermeni kökenlilerin uyumuna katkı sağlayacağı belirtiliyor.

    Tasarıda Osmanlı İmparatorluğu'nun o zamanki askeri müttefiki Alman İmparatorluğu'nun rolü "utanç verici" olarak niteleniyor ve Alman Parlamentosu'nun bundan büyük üzüntü duyduğu vurgulanıyor.

    Osmanlı İmparatorluğu'ndaki Alman diplomatların Ermenilerin sistematik tehciri ve kıyımı üzerine çok net bilgiler gönderdikleri iddia ediliyor.

    Tasarıda, "Alman İmparatorluğu bu insanlık suçunu durdurmayı denemedi. Alman İmparatorluğu bu olaylarda bir suç ortaklığı taşıyor. Alman Parlamentosu Almanya'nın özel tarihi sorumluluğunu kabul ediyor" ifadesi yer alıyor.

    Görüşmelere katılmayan Almanya Başbakanı Angela Merkel'in Parlamento'daki sandalyesi boş kaldı.
    Updated 18-02-2017 at 13:13 by Koray
  16.  Avatarı


    Ünlü aktör George Clooney de 1915 Olayları'yla ilgili tartışmalara katıldı.

    Güney Kaliforniya devlet radyosuna konuşan Clooney, "1915 yılında Ermenilere soykırım yapıldığını ve bunun tartışma götürmez bir gerçek" olduğunu iddia etti.

    George Clooney, Ermeni diasporasının 2016'dan itibaren vereceği Aurora Uyanan İnsanlık Ödülü'nün jürisinde de yer alıyor. Ödülün seçici kurul başkanlarından olan Clooney, Ermenistan'ın başkenti Erivan'da düzenlenecek ve 1 milyon dolar tutarındaki ödülün kaz*****n açıklanacağı törenin sunuculuğuna da üstlenecek.

    Eşi Amal Amuliddin Clooney, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'e "Ermeni Soykırımı emperyalist bir yalandır" dediği için İsviçre tarafından açılan ve daha sonra AİHM'e taşınan davada, Ermenistan tarafını temsil etmişti ...
  17.  Avatarı
    ALMANYA

    Almanya Federal Meclisi bugün (25 Şubat 2016) Birinci Dünya Savaşı sırasında yüz binlerce Ermeninin öldürüldüğü iddialarını tartışacak. Yeşiller Partisi, Ermenilerin öldürülmesi iddialarının "soykırım" olarak nitelendirilmesini istiyor.

    Konu geçen yıl da Alman Meclisi'nin gündemine gelmişti ;
    Birinci Dünya Savaşı sırasında yüz binlerce Ermeninin öldürüldüğü iddilarının ele alındığı oturumda konuşan Almanya Federal Meclisi Başkanı Norbert Lammert, "Dünya kamuoyunun gözleri önünde, Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu'nda yaşananlar soykırımdı. Bu, 20'nci yüzyılın son soykırımı olarak kalmadı" ifadelerini kullanmıştı.
  18.  Avatarı
    BELÇİKA

    Belçika Parlamentosu, Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili karar tasarısını oy birliğiyle kabul etti.


    İktidarı oluşturan Flaman Milliyetçiler (N-VA), Flaman Hristiyan Demokratlar (CD&V) ve Flaman Liberaller (Open VLD) ve Valon Liberaller (MR) tarafından ortaklaşa hazırlanan ve genel kurulda karşı oyun verilmediği karar, 124 "evet" oyu ile onaylanırken, 8 parlamenter çekimser kaldı.
  19.  Avatarı
  20.  Avatarı
    İSPANYA

    İspanya Senatosu, Katalonya bölgesinde faaliyet gösteren Entesa adlı siyasi grubun 4 Mayıs'ta sunduğu 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını savunan bir önergeyi 13 Mayısta görüştü ...
    Önerge, Senato'da yapılan oylamada 130 "hayır", 68 "çekimser" ve 14 "evet" oyla reddedildi.


    Senato'da yapılan görüşme sırasında söz alan PP'den Senatör Jose Maria Chiquillo ;
    "Biz parlamento olarak kendimizi tarihçilerin veya mahkemenin yerine koyamayız. Sizler, bu soykırımı 22 ülkenin tanıdığını savunuyorsunuz. Ben de size 168 ülke tanımadı. Buna ne cevap verirsiniz? diyorum.
    Soykırım öyle kolay ağza alınacak bir kelime değildir. Tarihi ve hukuki bir meseledir" ifadelerini kullandı ...
Sayfa 7/7 İlkİlk ... 567