Sırp keskin nişancıların sivilleri vurmaya başlaması üzerine Bosnaya gelip Boşnakların tarafında savaşan Sırp kızı..
"Günde 12 saat siperde kalıyorum ve sadece üniformalıları vuruyorum" 1992
http://i.hizliresim.com/ldZG9b.png
Printable View
Sırp keskin nişancıların sivilleri vurmaya başlaması üzerine Bosnaya gelip Boşnakların tarafında savaşan Sırp kızı..
"Günde 12 saat siperde kalıyorum ve sadece üniformalıları vuruyorum" 1992
http://i.hizliresim.com/ldZG9b.png
Dumlupınar'ı Kaybettik... 1953 Çanakkale
http://i.hizliresim.com/ldZGEJ.png
http://i.hizliresim.com/2ra3jA.jpg
1953 yılı… 3 Nisan'ı 4 Nisan'a bağlayan gece, Dumlupınar denizaltısı Ege'de katıldığı NATO tatbikatından geri dönüş yolunda, Çanakkale Boğazı'ndan içeriye giriyordu.Sisli ve rüzgarlı gecede su üstü seyri yapan denizaltının rotası Gölcük'teki Denizaltı Komutanlığı ana üssüydü.
http://i.hizliresim.com/ojVWEb.jpg
Ne varki saatler 02:15'i gösterdiği sırada, Çanakkale Boğazı'ndaki Nara Burnu dönülürken, Türk denizaltıcılık tarihinin en acı kazası yaşandı.
Dumlupınar, İsveç bandıralı yük gemisi Naboland ile Boğazın orta yerinde çarpıştı. Dumlupınar'ın parçalanan baş bodoslamasından hücum eden karanlık sular, baş üstü dikilen koca denizaltıyı 81 denizciyle birlikte birkaç dakika içinde yutuverdi. Çarpışma sırasında nöbet tuttukları köprü üstünden denize düşen 5 denizci hayatta kalmaya çalışıyordu...
Tarih 4 Nisan 1953... Saat 06:40
Günün ilk ışıkları etrafı aydınlattığında, Boğaz'ın 90 metre derinliğindeki soğuk karanlıkta korkunç bir can pazarı yaşanıyordu.
Aldığı yara sonucu batan ve manevra dairesinde yangın çıkan Dumlupınar'ın kıç torpido bölümündeki 22 denizci sağ kalmayı başarmış, kurtarılmayı bekliyordu.
Facianın üzerinden yaklaşık dört saat geçmişti. Denizaltının yerini belli eden ve kazazedelerle telefon irtibatı sağlamak üzere yüzeye bırakılan denizaltı battı şamandırası balıkçılar tarafından bulunmuştu.
İlk telefon bağlantısında "Oğlum merak etmeyin... sizi kurtaracağız.." sözlerine karşılık Astsubay Selami'nin cevabı göz yaşartıcıydı; "Sağ olun…Vatan sağ olsun"
Dumlupınar'ın kıç torpido dairesi dışındaki her bölümü yangın ve su dolması sonucu kullanılamaz hale gelmiş, bir kısım mürettebat torpido dairesine sıkışmıştı.
Kıç Torpido Dairesi
Bir süre sonra kurtarma gemisi Kurtaran, Dumlupınar'ın imdadına koştu. Hemen şamandıradan içeriyle bağlantı kuruldu.
Astsubay Selami Özben’in o saatlerde Dumlupınar'la yaptığı konuşmaların kayıtları, bugün denizcilik tarihinin acı dolu sayfaları arasında yer alıyor:
"-Alo... aşağıdan... alo.... Dumlu..."
"-Evet Dumlu..."
"-Ben Üsteğmen Suat...".
"-Evet efendim, ben Selami..."
"-Selami nasılsınız? Biz geldik, şimdi bana durumu anlat".
"-Efendim dizellerden yara aldık, manevra dairesinde yangın çıktı.
Bataryayı sıfıra alarak kıç torpido dairesine geçtik. Şimdi manevra dairesi suyla dolu..."
"-Kaç kişisiniz orada...?"
"-Diğer dairelerle irtibatınız var mı?"
"-Yarım saat evvel kıç batarya dairesi ile konuştum, şimdi cevap vermiyorlar".
"-Merak etmeyin, Kurtaran geldi, biz buradayız".
"-Efendim manometre 267 kadem gösteriyor, doğru mu?"
"-Selami, Kurtaran geldi. Şimdi kurtarma işlemine başlanıyor. Ben biraz sonra yine gelirim".
"-Peki efendim...".
Üsteğmen Suat, bu konuşmayı komutanlarına rapor ettikten sonra yeniden şamandıraya dönüp denizaltıdakilere moral vermeye çalıştı.
Ama durum biraz daha kötülemişti:
"-Alo... Dumlu...?"
"-Evet... Dumlu..."
"-Efendim hava biraz fenalaştı."
"-Morallerinizi bozmayın. O hava size daha 2 gün yeter. Sen çocukları yatır. Sigara içmeyin".
"-Yok efendim, hepsi yatıyor. Sigara da içmiyoruz. Işık da yok. karanlıktayız".
"-İhtiyaç lambalarını kullanmayın, ileride lazım olacak".
"-Kullanmıyoruz zaten. Birinin ışığı çok zayıfladı".
Kurtaran gemisi kurtarma çalışmalarını sürdüredursun yarım saat sonra denizaltıyla yeniden bağlantı kuruldu. Suat Üsteğmen yeniden Dumlu... Selami..." diye seslendi.
Ancak bu kez duyulan, sadece iniltiler ve Allah... sesleriydi.
http://i.hizliresim.com/M0DG82.jpg
VATAN SAĞOLSUN ÖRTÜSÜ İLE GİZLENEN DUMLUPINAR GERÇEKLERİ
Savaş Karakaş, Dumlupınar faciasını şu sözlerle tanımlıyor; "Akıntının tetiklediği yanlış kumandanın sebebiyet verdiği bir kaza" Ardından ise hamasi dille perdelenen, Vatan Sağolsun örtüsü ile gizlenen gerçekler"
Peki nasıl ? Karartılan gerçekler ne ? Uydurulan yalanlar hangileri ? Savaş Karakaş tespitlerini şöyle paylaşıyor; ilk günden beri gerçekler kamuoyuna anlatılmadı. Kaza nasıl ve neden oldu ? Gemi neden çabuk battı ? Kurtarma çalışmaları neden başarız oldu ? Bunlar hiç sorgulanmadı. Sorgulatılmadı.
HATALI KOMUT BATIRDI
Üsteğmen Hasan Yumuk Dumlupınar personeli değildi. Tatbikat için görevlendirilmişti. Verdiği sancak komutu doğruydu. Ancak gemi komutanı muhtemeldir ki, kendi denizaltısının personeli olmadığı için Hasan Yumuk un komutunu iptal etti. Ona güvenmedi. Bir ihtimal karaya oturtmak istemedi. İskeleye kaçıp Naboland dan kurtaracağını düşündü. Çanakkale boğazındaki akıntı ise buna imkan tanımayacak kadar güçlüydü. Adeta yağmurdan kaçarken doluya tutuldular
BÖLMELER AÇIKTI
Gemide 8 bölme vardı. Boğazdan geçiş sırasında bu bölmelerin kapalı olması gerekirdi. Ancak bölmeler açıktı ve çarpışmadan sonra denizaltı hızla su aldı. Sadece kıç torpido dairesinde bölmeleri kapatabilmişlerdi. Orda da elektrik astsubayı Selami Özben dahil 22 kişi hayattaydı
ALKOLLÜYDÜLER YALANI
Kazanın ilk saatlerinden itibaren yalan mekanizması işlemeye başladı. Bu yalanların ilki gün ışımaya başlarken kazazede 5 askerin kurtarılması sonrasında halk arasında oluşan dedikodu ile başlayan yalan rüzgarıydı. Kurtarılan 5 asker saatlerce buz gibi soğuk suyun içinde kalmıştı. 10 numaralı gümrük motoruna alınan soğuktan titreyen kazazedelerin birkaçına ısınmaları için alkol verildi. Karaya çıktıklarında bunlar denizde yuttukları suyun ve motorinin etkisiyle kusunca gemi personelinin alkollü olduğu ve kazanın bu nedenle olduğu yalanı dolaşmaya başladı. Halbuki gerçek bu değildi.
Deniz Kuvvetleri de bu yalanı bertaraf edebilmek için başka yalanlara başvurdu. Büyük bir hamasi dil kullanılmaya başlandı. Kıç torpido dairesinde hayata tutunmaya çalışan 22 askerin son sözlerinin Vatan sağolsun olduğu kamuoyuna anlatıldı. Halbuki kurtarma çalışmaları sırasında şamadıra teli kopmuş. Denizaltıdakilerle irtibat kopmuştu
BUNLAR KOMUNİST
Yıllarca Vatan sağolsun örtüsü ile gerçekler gizlendi. Hatta kazadan sonra yapılan yargılamalar sırasında Nabboland ın İsveç bandıralı olmasından dolayı, Bunlar koministtir. Göz göre göre denizaltımızı biçtiler gibi yorumlar, savunmalar bile oldu. Nabboland ın kaptanı 6 ay tutuklu kaldı. Gerçek uzun süre gizlendi
KURTARAN GEMİSİ TAŞIMA İŞİ YAPTI
Kurtaran gemisi 10 saat 25 dakika sonra kaza yerine ulaşmıştı. Ancak Kurtaran gemisinin kurtarma çalışmalarına başlaması ancak 25 nci saatte sağlanabildi.
Kurtaran gemisi kaza yerine ulaştığı ilk dakikalarda kazazedeler ulaşmak yerine olay yerine gelen bürokrat ve üst rütbeli subayları taşıma görevi yaptı. O değerli saatler boş yere harcanmış oldu.
ŞAMANDIRA BAĞLANTI TELİ KOPTU
Şamadıradaki bağlantı teli ise ilk manevra sırasında yanlışlıkla kopartıldı. Bu telin kopması aşağıdaki denizcileri hayata bağlayan pamuk ipliğinin de kopması demekti.
EN BAŞARILI DALGIÇ YOK
Kurtarma çalışmalarında o gün bir talihsizlik daha vardı. O yıllarda Türk Deniz Kuvvetlerinin kurtarma ekibinde yer alan en başarılı kurtarma dalgıcı Vedat Dora Kurtaran gemisinde yoktu. Disiplin cezası almıştı. Kızaktaydı. Olay yerine gelen ABD liler bile Vedat Dora yı sordular. Böylesine başarılı bir dalgıç nasıl kurtarma alanında olmazdı ?
ÇOCUĞUNU GÖRMEK İÇİN DENİZALTIDAN ÇIKTI
Dumlupınar Denizaltısının içinden sadEce bir denizci çıkıp kurtulmayı denedi. Yüzeyde cesedi bulundu. O da kazadan 2 gün önce çocuğu Hüseyin Akış ile birlikte çocuğu olan astsubay Ulvi Erhezar dı.
Ulvi Erhezar yeni doğan bebeğini bir umutla görebilmek için denizaltıdan çıktı. 90 metreden su yüzüne çıkmaya çalıştı. Ancak ciğerleri parçalandı ve şehit oldu.
Martin Luther King "Bir Hayalim Var" 1963
Bir gün, dört çocuğumun da derilerinin rengi ile değil de kişilikleri ile yargılanacağı bir ülkede yaşayacaklarına dair bir hayalim var
http://i.hizliresim.com/W0DBMP.jpg
Amerikan yurttaş hakları hareketi önderi.
Dünya genelinde şiddet karşıtı ve ırksal eşitlik görüşleriyle tanınmaktadır ve 1964 yılında Nobel Barış Ödülü'nü kazanmıştır.
Ayrıca, 1977 yılında, ölümünden 9 yıl sonra, eski ABD başkanı Jimmy Carter tarafından Başkanlık Özgürlük Ödülü'ne layık görülmüş ve onuruna Martin Luther King Günü kutlanmaya başlanmıştır.
King'in en bilinen ve etkili konuşması "Bir Hayalim Var"'dır.
Süper Mario 1995
http://i.hizliresim.com/YD61qk.jpg
Donkey Kong'dan günümüze kadar 200'den fazla video oyununda yer almıştır. Super Mario Japon video oyun tasarımcısı Shigeru Miyamoto tarafından üretilen, İngilizce konuşabilen, dış görünüşüyle Meksikalı'ya benzeyen İtalyan tesisatçıdır.
Mario, kardeşi Luigi ile tesisatçıdır. Prenses Peach'i kaçırmaya çalışan kablumbağa benzeri bir karakter olan Bowser'ı durdurmaya çalışmaktadır. Mario'nun Donkey Kong ve Wario da dahil olmak üzere birçok düşmanı bulunmaktadır.
Sultan Abdülaziz'in avrupa seyahatı 1867
http://i.hizliresim.com/9QN60N.jpg
Fransa - Paris
Paris halkı ellerinde bayrak ve çiçeklerle uzak ve mistik diyarlardan gelen bu ilgi çekici İmparatoru görmek için Lyon Garına toplanmış, Fransa İmparatoru III. Napoleon ve Fransanın tüm önemli diplomatları da Sultan Abdülaziz i karşılamak üzere peronda dizilmişlerdi
http://i.hizliresim.com/QaLEgG.png
Londra - İngiltere
12 temmuz 1867 de de Londra da Kraliçe Victoria kendisini karşılamış ve Sultan Abdülaziz e genellikle Winsdor Kalesi St. George Kilisesinde baş rahibin huzurunda yapılan bir törenle verilen İngilterenin en yüksek şövalyelik nişanı olan Haç şeklinde tasarlanmış Order of the Garter (dizbağı nişanı) İslam Dünyasının Halifesi söz konusu olduğu için özel bir hassasiyet göstererek bir İngiliz Savaş gemisinde elleri ile takdim etmiş ve Abdülazizi Garter Şövalyesi ilan etmişti.
Ne ilginç bir rastlantıdır ki Abdülazizden 141 yıl sonra 14 mayıs 2008de, yine bir Kraliçe tarafından Türkiye Cumhuriyetini temsilen İngiltereyi ziyaret eden Cumhurbaşkanı Abdullah Güle de aynı nişanın haçsız olanı, ortasında üç taç ve etrafında üzerinde güneş batmayan imparatorluk yazan güneş formundaki, Knight Grand Cross of the Bath nişanı takılmıştı
Bu arada, söz konusu olan Dizbağı Nişanı İngiliz Hükümeti tarafından Mustafa Kemal Atatürke de teklif edilmiş, ancak Atatürk bunu Dizbağı nişanı sonra bize ayakbağı olur!.."diyerek kabul etmemişti.
http://i.hizliresim.com/nRQV2g.jpg
Bir Osmanlı İmparatoru olarak Garb'e ordusunun başında olmaksızın ve sadece seyahat ve ikili ilişkiler kurmak üzere, barış içerisinde gitmek ilk ve son kez Osmanlının 32. hükümdarı Sultan Abdülazize nasib olacaktı...
Her ne kadar, o sırada Abdülaziz ile birlikte Garb Seyahatine katılmış olan Veliahd Şehzade Murat Efendi ve Şehzade Hamid Efendiler de daha sonra Padişah olmuşlarsa da o sırada henüz 27 ve 25 yaşlarını sürmekte olan birer Osmanlı şehzadesiydiler.
Bu arada Sultan Abdülaziz, sırf kendisi ile tanışabilmek için Paris Evrensel Sergisini bahane ederek binlerce kilometrelik yolu katederek gelen Rus Çarı II. Alexander ile de tanıştırılmıştı
Rus savaş anıtı Ayastefanos 1895
http://i.hizliresim.com/Bramrp.jpg
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşında ölen Rus askerlerinin anısına yaptırılmış mimari yapıdır. Şenlikköy Mahallesinde yapılmıştır.
Anıtın yapılma nedeni görünüşte oldukça makul ve insancıldı. Savaş sırasında yaşamını yitiren 5.000 civarında Rus askeri çok dağınık bir biçimde ve çeşitli mezarlıklarda gömülmüştü. Bunların gözetimi ve bakımı zor, hatta olanaksızdı. Rus hükümeti soruna çözüm olarak dini gerekler için bir şapel eşliğinde mezarları bir kemik gömütlüğünde birleştirmek isteğindeydi.
Anıt, Osmanlı Devleti tarafından Rus Devletine savaş tazminatı olarak yapılmıştı. Yapımına 1895 te başlanan anıt ise önerinin amacını aşan bir biçimde ve boyutta gerçekleşti.
Aslında Rus hükümetince istenen, Rus Zaferini simgeleyen bir anıtın dikilmesi idi. Dikilen anıt ise, II. Abdülhamit in itirazı üzerine varılan bir uzlaşmanın sonunda kabul edilen haliydi.
Aslında Ruslar, Osmanlı-Rus savaşı sonunda İstanbul a doğru ilerleyişlerinde vardıkları en ileri nokta olan Yeşilköy de bu olayın anısına bir zafer anıtı dikmek istemişlerdi. Bu yüzden de anıtın yapımı iki devlet arasında uzun çekişme ve tartışmalara neden oldu, daha sonra uzlaşmaya varıldı.
http://i.hizliresim.com/m3Mj28.jpg
I. Dünya Savaşı başlaması ve Rusya ya savaş açılmasıyla birlikte 14 Kasım 1914 tarihinde yıkıldı.
Mahmut Şevket Paşa, I. Dünya Savaşının ilan edildiği tarihlerde bu anıtın utanç kaynağı olduğunu düşünüyordu. Önce çanı indirtip askeri müzeye göndertti daha sonra da eşyaları toparlatıp polis müdürlüğüne teslim etti.
Osmanlı devletinin İttifak Devletleri nin yanında yer almasının kesinleşmesiyle Ayatefanos Rus Abidesi nin yıkılması Milli bir dava haline geldi, özellikle yazdığı makalelerle Aka Gündüz konuyu bütün halkın sorunu haline getirmişti.
Savaşın resmen ilan edilmesinden 13 gün sonra 14 Kasım 1914 te saat 08:30 da abide bütün halkın gözünün önünde havaya uçuruldu.
http://i.hizliresim.com/qbd1dZ.jpg
Semiha Yankı - Seninle Bir Dakika (Eurovision 1975 Stockholm,İsveç)
https://www.youtube.com/watch?v=BVjYKjBCqIo
Semiha Yankı'nın unutulmaz şarkısı "Seninle Bir Dakika" Eurovizyon şarkı yarışması görüntüleri ile senkronize edilmiştir.
Giriş intro bölümündeki ses kaydı Piyanist Richard Clayderman'a aittir.
Seninle bir dakika umutlandırıyor beni
Bir dakika siliyor canım yılların özlemini
Hasret tükenmez gibi, kavuşmak bir dakika
Sevmek bir ömür sürer, sevişmek bir dakika
Seninle buluşmamız bir dakikada geçti
Gözlerim gözlerini canım, bir dakikada içti
Hasret tükenmez gibi, kavuşmak bir dakika
Sevmek bir ömür sürer, sevişmek bir dakika
31 Mart Vakası 1909
http://i.hizliresim.com/LylEnj.jpg
II. Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul'da yönetime karşı yapılmış büyük bir ayaklanmadır.
Rumî Takvim'e göre 31 Mart 1325'te (13 Nisan 1909) başladığı için bu adla anılmıştır.
On üç gün süren ayaklanma, II. Meşrutiyet döneminin en önemli olaylarından biri olarak kabul edilir.
Askeri bir isyan olarak ortaya çıkmasına rağmen isyana dahil olan softaların propagandaları sonucu sonradan dinî bir hal almıştır.
İsyanın ilk günü hükûmet istifa etmiş, isyancı askerler yedi gün süre ile İstanbul'a hakim olmuştur.
Türkiye'nin ilk referandumu 1961
http://i.hizliresim.com/8MaQyd.jpg
1960 darbesinden sonra yapılan darbe anayasası için referanduma gidildi.
Hayır oyu vermenin neredeyse yasak olduğu, bütün büyük partilerin evet kampanyaları düzenlediği, camilerde bile imamların vaazlarında anayasaya evet denmesi gerektiğini anlattıkları bir ortamda yapılan referandumda, anayasa %61 oyla kabul edildi.
Hayır oyunun rengi kırmızı, evet oyunun rengi beyaz olarak belirlenmişti. Ancak oy pusulalarının konulduğu zarflardan, oyun rengi açıkça görülebiliyordu.
15 Haziran'da propaganda dönemi resmen başladı, ancak ortada hayır diyecek ciddi ve örgütlü bir güç yoktu. Evet cephesi ise çok genişti. Darbeci Cemal Gürsel ve Milli Birlik Komitesi üyeleri, İsmet İnönü liderliğindeki CHP, büyük basının tamamına yakını, valiler ve kaymakamlar, devletin bütün yöneticileri bu kampanyanın üyesiydi.
Üçüncü Ordu komutanı Orgeneral Ragıp Gümüşpala tarafından kurulan AP, başta anayasaya hayır oyu çağrısı yapmaya niyetlenir gibi oldu. Bunun üzerine çok ağır bir karşı kampanya yürütülmeye başlandı.
İstanbul'da güya ihtilal hazırlığında olan gizli bir örgüt açığa çıkartıldı ve liderlerinin Adalet Partisi üyesi olduğu söylendi.
Daha sonra aynı gerekçeyle AP'li komünistler yakalandı. AP cunta tarafından açıkça kapatılmayla tehdit edilmeye başlandı, bu nedenle Ragıp Gümüşpala "evet" kampanyası yapmak zorunda kaldı.
Okullarda öğretmenler, camilerde imamlar kampanyaya evet denmesinin önemini anlatmak zorunda kalıyorlardı.
Gazetelerde evet afişlerini yırtan hainlerin haberleri yayınlanıyordu. Referanduma iki gün kala yasal propaganda süresinin sonra erdiğini duyuran gazetelerde sürenin bitimine rağmen "hayır" lehine kampanya yapan dokuz kişinin tutuklanma haberi de yer alıyordu.
Cunta başkanı Cemal Gürsel'in yasağa rağmen "evet" lehine yaptığı konuşma, gazetelerde yayımlanıyordu. Ayrıca gazetelerde sandığa giden vatandaşın evet oyu atışını gösteren karikatürler çıkıyordu.
http://i.hizliresim.com/YDQJGD.jpg
Ancak sandıktan çıkan sonuç beklenildiği gibi olmadı. Katılım %81 gibi düşük bir oranda kaldı.
Adalet Partisi dahil tüm partilerin evet cephesinde yer aldığı referandumda "evet" oyları yüzde 61.7'de kaldı.
Resmen bir "hayır" kampanyası yapılmamasına rağmen sandıktan yüzde 38.3 kırmızı "hayır" oyu çıktı.
İzmir, Aydın, Bursa, Bolu, Manisa gibi pek çok şehirde hayır oylarının sayısı, evet oylarının sayısından çok daha fazla oldu. Cuntanın ağır baskısına rağmen düşük bir oy oranıyla kabul edilen anayasa, Milli Güvenlik Kurulu gibi bir kavramı yaratarak Türkiye'nin dünyanın en antidemokratik ülkeler arasında yer almasına neden oldu.
Rusya, Alaska yı 7.2 milyon dolara ABD ye sattı. 1824
Kilometrekaresi 4.74 dolara gelen alışveriş ABD'de "kazıklanma" olarak yorumlandı.
http://i.hizliresim.com/aLlMPQ.jpg
Alaska'nın 7,2 milyon dolara alındığını gösteren çek
Adolf Hitler e Alman parlamentosuna danışmadan yasa çıkarma ve uygulama yetkisi verildi. 1933
http://i.hizliresim.com/DPY6vm.jpg
Ünlü yazar Aldous Huxley, Tarihten alınabilecek en büyük ders insanlığın tarihten ders almamasıdır. demiştir. 2. Dünya Savaşı, öncesi ve sonrası ile insanlık tarihinin en trajik vakalarından biridir ve bu vakanın merkezinde Adolf Hitler vardır. Peki tarihin en kanlı canilerinden biri olan Adolf Hitler, ülkenin tüm idari yetkilerini nasıl tek başına kendisinde toplamıştır?
DİKTATATÖRLÜK DEMOKRATİK YOLLARLA GELDİ
Hitler demokratik yollarla başa gelmiş ama bunu yeterli bulmamış daha çok güç için yetkilerini artırmış ve bu yetkilerle demokrasiyi ortadan kaldırıp tarihin en vahşi diktatörlerinden biri olmuştur.
DİKTATÖRLÜĞE GİDEN YOLUN BAŞLANGICI: EKONOMİK KRİZ
Adolf Hitlerin siyasi parti hayatı Alman İşçi Partisine katılımı ile başlar. Hitler 1920 yılında partinin propagandasını ele aldıktan sonra partinin adı Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi(NSDAP) olarak değiştirildi. Komünistler ve sosyal demokratlar bu partinin destekçilerine onları küçümseme maksadıyla kısaca Nazi diyorlardı. Partide hızla yükselen Hitler 1921de parti lideri oldu. Hitlerin partisi 1929 yılına kadar başarısız olsa da dünyada yaşanan ekonomik kriz sonrası oylarını artırdı ve 1930 yılında yapılan seçimlerde meclisin ikinci büyük partisi oldu.
http://i.hizliresim.com/j8g17D.jpg
İLK YENİLGİ: CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMLERİ
Almanyada 1932 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine NSDAPın adayı olan Hitler en güçlü rakibi Hindenburg ile ikinci tura kaldı. İkinci turda Hitler yenildi ve Cumhurbaşkanı Hindenburg oldu.
KOALİSYON KURULAMAYINCA YENİDEN GENEL SEÇİM
Cumhurbaşkanlığı seçileri sonrası yapılan genel seçimde ise Hitlerin partisi mecliste en çok sandalye sayısına sahip parti oldu ama yine de hükümet için koalisyon gerekiyordu.
Cumhurbaşkanı Hindenburg, koalisyon yapıp hükümet kurması için Hitleri şansölye (Başbakanlığa tekabül ediyor.) atadı. Ancak koalisyon kurulmayınca Hitler, Alman Ulusal Partisinin desteği ile ülkeyi yeniden genel seçim sürecine soktu.
ÖZEL KARARNAME İLE VATANDAŞLIK HAKLARIN KISITLANMASI VE PARTİLERİN YASAKLANMASI
Almanyada o tarihlerde parlamentonun toplandığı Reichstagta çıkan yangın Hitlerin diktatörlüğe giden yolda önemli dönemeçlerden biri oldu. Yangının Hitlerin partisi tarafından çıkartıldığı iddia edilse de soruşturma Nazi Partisinin (NSDAP) o dönemki en güçlü siyasi rakiplerine odaklanmıştı. Bu olayın yarattığı atmosferde Hitler, Cumhurbaşkanı Hindenburga imzalattığı bir kararname ile vatandaşların çeşitli kişisel ve siyasi haklarını kısıtladı. Bunu takiben Hitlerin partisi NSDAP ve Alman Ulusal Parti dışında tüm partilerin yayınları ve seçim çalışmaları durduruldu.
YASAKLI DÖNEMDE SEÇİMLE İKTİDAR OLDU
Hitlerin partisi bu olağanüstü şartlarda yapılan seçimde Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (NSDAP) %44 oy ile tek başına iktidar oldu ama salt çoğunluğu elde edemedi. Daha çok yetki isteyen Hitler, diktatörlüğe giden yolda büyük bir adım attı.
HİTLERİN, MUHALİFLERİN SOKULMADAN MECLİSTEN KANUN YAPMA YETKİSİ İSTEMESİ
Hitler, 1933te Meclisten geçici olarak geniş yetkiler istedi. Hitlere ve hükümetine meclisin salt çoğunluğunun onayına ihtiyaç duymadan kanun yapma yetkisi veren bu yetkilerin yasalaşması için meclisin üçte birinin oyu gerekiyordu. Oylamanın yapılacağı gün parlamento, hükümetin polisi (SA) tarafından kuşatıldı ve bazı sosyal demokrat parlamenterler Meclise sokulmadı. Ayrıca 81 komünist parlamenter de seçimlerden önce gözaltına alınmıştı.
MECLİSİ ETKİSİZLEŞTİREN VE ANAYASAYA AYKIRI YASA YAPMA YETKİSİNİ ELDE ETTİ
Hitlerin yasa tasarısı oldukça kısaydı ama ona büyük yetkiler veriyordu. Hitler sadece 5 madde ile meclisin geri kalanını etkisizleştirdi ve tüm gücü üstünde toplayarak anayasaya aykırı kanunlar çıkarma yetkisini elde etti. 5 maddeden oluşan tasarının 3 maddesi çok kritikti:
Hükümet, Anayasada belirtilen kanun çıkartma sürecinden ayrı olarak da kanun çıkartabilir. Hükümetin çıkarttığı kanunlar, meclis kurumlarını etkilemediği sürece anayasadan sapabilir. Devlet başkanının yetkileri bundan etkilenmez.
Devletin yabancı milletlerle yapacağı anlaşmalar ve bu anlaşmaların gerektireceği kanunlar için meclis onayı gerekmez. Hükümet bu anlaşmalar için gerekli gördüğü kanunları çıkartır.
Bu maddeler hükümetin meclise danışmadan, kanun çıkartmasına, bütçe onaylamasına ve uluslararası anlaşmalar yapmalarına olanak veriyordu.
http://i.hizliresim.com/Egm61B.jpg
REJİM DEĞİŞTİ, DEMOKRATİK YOLLAR KAPANDI
23 Mart 1933te yapılan parlamento oturumunda halkta ve İmparatorlukta Sıkıntının Kaldırılmasına Dair Yasa kabul edildi.
Yetki yasasının geçişi ile her ne kadar ortada bir meclis olsa da pratikte rejim değişti ve meclisin ülke yönetimine bir etkisi kalmadı ve demokratik süreçler ortadan kalkmış oldu. Hitler Üçüncü Reich ilan edildi. Hitlerin yetki kanunu ile yasama ve yürütme yetkilerini aline alması sonucu Cumhurbaşkanı Hindenburgun da pratikte bir etkisi kalmadı.
ÇOK PARTİLİ MECLİSTEN TEK PARTİLİ MECLİSE GEÇİŞ
Hitler yetkilerini çok partili sistemden tek partili sisteme geçiş için kullandı ve 1933 yılında çıkarttığı yasalarla Nazi partisi dışında bütün partileri yasadışı ilan etmiş oldu. Çok tartışılan hitabet yeteneği ve elindeki propaganda araçlarının etkisiyle Alman toplumunu Nazi partisinde birleştirdi.
TEK HALK, TEK İMPARATORLUK, TEK LİDER PROPAGANDASI
Hitlerin Ein Volk, Ein Reich, Ein Fuhrer yani Tek halk, Tek İmparatorluk ve Tek Lider anlamına gelen sloganı, Nazi döneminin Alman toplumunda önemli bir iz bırakmıştır. Posterlerde ve parti yayınlarında yer alan slogan, radyo yayınlarında ve mitinglerde de sürekli tekrarlanıyordu. Nazi partisinin (NSDAP) akıllara kazımak için her yolu kullandığı bu slogan Nazi partisinin Alman toplumu ve kültürü üzerindeki mutlak kontrolünü ifade ediyordu.
TEK PARTİ PROPAGANDASI VE KARŞIT GÖRÜŞLERE SANSÜR İLE İKTİDARINI PEKİŞTİRDİ
Hitler, gücü elinde topladıktan sonra Nazi partisinin propaganda bakanı Goebbels gazeteler, dergiler, kitaplar, mitingler; sanat, müzik, film ve radyonun kontrolünü eline alıp Nazi karşıtı tüm görüşleri sansürleyip yasakladı. 1933 yılında Nazi öğrenci organizasyonları Almanların okumaması gereken kitapların listeledi ve 10 Mayıs 1933 akşamı Naziler kütüphanelere girip bu kitapları toplayıp yaktı. Nazi fikirlerinin yayılmasında okullar da önemli bir role sahipti. Bazı kitaplar okullardan yasaklanırken ders kitapları yeniden yazıldı.
http://i.hizliresim.com/m3M79Z.jpg
KUVVETLER AYRILIĞININ TAMAMEN BİTİŞİ VE TEK ADAM REJİMİ
Büyük oranda pek bir etkisi kalmamış olsa da Hitlerin getirdiği yetki kanuna göre Cumhurbaşkanı Hindenburgun yetkilerine dokunulmamıştı. Hitler Cumhurbaşkanının yetkilerini çiğnese de bu ihlallerin hiçbiri mahkemeye taşınmadı. Yani Hitlerin zaten tek adam olduğu bir fiili durum vardı. Hindenburgun 2 Ağustos 1934te ölmesi üzerine de Hitler, Cumhurbaşkanlığı ve başkanlığı birleştirip yasal olarak da tek adam olmak için harekete geçti.
1934 REFERANDUMU İLE CUMHURBAŞKANLIĞI VE BAŞBAKANLIK BİRLEŞTİ
Cumhurbaşkanı Hindenburgun ölümünden sadece 7 gün sonra Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlığın birleştirilmesi için bir referandum yapıldı. Referandumda Alman halkına şu soru soruldu:
Cumhurbaşkanlığı makamı, Başbakanlık makamı ile birleştirilmiştir. Cumhurbaşkanının tüm yetkileri ile Başbakanlığın yetkileri Führer ve Şansölye Adolf Hitlerde toplanmıştır. Vekilini kendisi atayacaktır. Alman erkeği ve Alman kadını, bu yasa ile öngörülen bu düzenlemeyi onaylıyor mu?
http://i.hizliresim.com/2r6N0d.jpg
AÇIK OY VERMEYEN HAİNDİR
Referandum için yoğun bir propaganda yapan Nazi partisi oylamaya anti demokratik eylemlerde de bulundu. Bunların arasında STK ları, kulüpleri Nazi askerleri eşliğinde oy kullanma merkezlerine götürmek ve açık oy vermeye zorlamak da vardı. Bazı yerlerde oy verme kabinleri kaldırılarak bazı yerlerde de kabinlere Buraya giren vatan hainidir. yazan afişler konularak halk açık oy vermeye zorlandı. Buna ek olarak, birçok oy pusulası evet oyuyla önceden işaretlenmiş, geçersiz oy pusulaları sıklıkla evet oyu olarak sayılmış ve pek çok hayır oyu referandum sorusunun lehine kaydedilmiştir.
Referandum sonucunda %88 EVET oyu ile Hitler Führer oldu ve istediği mutlak tek adam rejimini elde etti.
Pargalı İbrahim Paşa nın "makbul" lakabı "maktül" olarak değişti. 15 Mart 1536
Kanuni, sadrazamını saraydaki iftardan sonra boğdurttu.
http://i.hizliresim.com/aLl25Q.jpg
OSMANLIDA RÜŞVET 16. YÜZYIL
[http://i.hizliresim.com/aLlLO4.jpg
Bir zamanlar dünyanın süper gücü olan Osmanlı, gücünün zirvesinde olduğu 16. yüzyıldan itibaren rüşvet ve yolsuzluk yüzünden giderek zayıflamış, sonunda çok hazin bir şekilde yıkılmıştır.
Rüstem Paşa zamanında normalleştirilen ve tarifeye bağlanan rüşvete zaman zaman idama kadar varan cezalar verilse de kararlı bir şekilde mücadele edilmediği için engellenememiştir
19. yüzyılda alınan tedbirler boş bir çabadan başka bir şey değildir ve koskoca bir imparatorluk, paşaların, vezirlerin, sadrazamların, padişahların, şahsi hırsları yüzünden 200-250 yıl gibi kısa bir sürede cihan imparatorluğundan, Avrupanın hasta adamı durumuna düşmüştür
Tarih, geçmişten ders çıkarmayan milletler için tekerrür eder. Rüşvet ve yolsuzluk hastalığı bir devlete bulaşırsa ve tedavi edilmezse yıkılmaya mahkumdur. İsmi Osmanlı İmparatorluğu olsa bile..
http://i.hizliresim.com/9QaQkN.jpg
O DÖNEME AİT BİR HİKAYE (Ateş olmayan yerden duman çıkmaz derler... Doğrudur sanırım)
1639 yılında bir gün, Gelibolu'ya yeni bir naip çıkageldi. Yusyuvarlak kara sakalı, akı karasından çok devrik gözleri, ikişer parmak kalınlığında, kabarık kaşları ile Ramazan Efendi...
Halk endişe içinde Efendi'yi karşıladıkları zaman, naip:
- «Baka ağalar, bu arpalık Ebu Said Efendi'nindir, zinhar ki evamirime karşı koyasız, yoğise gayri olur» dedi.
Ramazan Efendi, geldiğinin ertesi gününden itibaren sağa sola adamlar saldı, avarız (olağanüstü alınan vergi) toplamaya başladı. Gelibolu'nun avarız akçası 400 kuruştu. Ramazan Efendi ise bunu 1000 kuruş yapmaya ahdetti, İstanbul'da bu naiplik için hayli para yedirmişti. Onun beş, on mislini çıkarmak lazımdı.
Fakat halk daha ilk günlerde baskıyı hisseder etmez derhal Eşrefli köyünün imamı Yusuf Efendi'ye koştular. Yusuf Efendi «vekil-i kainat», fazıl ve mert bir adamdı. Hemen yola düzüldü, İstanbul'a koştu, dert yandı. «Avarız akçası ziyade alınmaya!» diye bir emir aldı, Gelibolu'ya geldi.
Naibin karşısına çıktığı zaman Ramazan Efendi kaşlarını çattı, boğuk bir sesle bağırdı:
- «Bre koca, senin Astane'ye (İstanbul'un bir diğer adı) varıp şikayet emri ahzine koştuğun söylerler, doğru mudur?»
- «Beli, doğrudur, ol şikayet emri de nezdimizdedir, buyurun»
Ramazan Efendi emri kaptı, gözlerini devire devire okudu, sonra birdenbire emri koynuna soktu:
- «Ya şu sakalından utanmaz mısın? Naibi, şikayet sana mı düştü?»
- «Cumhurun derdidir, biz gibi fakirlerden imdat ederler, elbette ki can ve baş ile sayeyleriz.»
- «Ya koca matuh (bunak), ol mertebe iş sana mı vazife?»
Naip bu sözleri söyleyince yerinden fırladı ve hiddetle: «Bre bevvab!» diye bağırdı. Katipler, hademeler koşuştular, Ramazan Efendi:
- «Bre şol arlanmaza haddini bildirmek gerektir» dedi. Fakat katiplerin de, hademelerin de tereddüt ettiğini görünce, kudurmuş gibi Yusuf Efendi'nin üzerine saldırdı, birbiri ardına inen tokatlarla Eşrefli imamını dövmeye başladı. Kapının önü, Yusuf Efendi'nin ardından gelen halkla doluydu. Koskoca saçlı sakallı, ağırbaşlı ve eli öpülecek adamın, Ramazan Efendi'nin silleleri altında çırpındığını görünce dayanamadılar:
- «Bre medet, efendiyi öldürür, Müslüman olan koşsun diye bağırdılar. Kalabalık, koca bir sel gibi naibin üzerine saldırdı:
- «Bre ur, bre koman, el değmeyenin avradı boş» diye haykınyorlardı.
Ramazan Efendi, yıldırım çarpmış koca bir ağaç gibi sillelerin, tokatların, tekmelerin arasında sallanıyor, avazı çıktığı kadar haykırıyordu. Öteden katipler, hizmetkarlar efendiye acıdılar, naibi kurtarmaya kalkıştılar. Fakat halk bir kere kızmıştı:
- «Bre bunlara da gerek» diye katipleri de, hizmetkarları da araya aldılar, vur vuranın, kır kıranın arasında, cumhur sükunet bulduğu zaman Ramazan Efendi ile hizmetkarları ve katipler, karaya vurmuş balıklar gibi yerlere serilmiş, yara, bere içinde yatıyorlardı.
Sarıkamışta tek kurşun atmadan şahit olan yiğitlerimiz. 1915
https://www.youtube.com/watch?v=-cbOyJF9KGY
Fransız İhtilâli (1789-1799),
http://i.hizliresim.com/p0bQQz.jpg
Fransa'daki mutlak monarşinin devrilip, yerine cumhuriyetin kurulması ve Roma Katolik Kilisesi'nin ciddi reformlara gitmeye zorlanmasıdır.
Avrupa ve Batı dünyası tarihinde bir dönüm noktasıdır.
Sosyal bir akımı başlatan en büyük etkendir.
Giyotinin icadı ve Fransa'da kullanılmaya başlanması 1792
http://i.hizliresim.com/4PjJ50.jpg
Giyotin, Fransız Devrimi ile adını duyurmuştur. Kendisinden çok önce, Avrupa'nın uzun yıllar kullandığı giyotin benzeri araçlar bulunsa da Fransız yapımı bu makine standart bir idam biçimi olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Alet, adını mucidi Joseph-Ignace Guillotin'den alır. Bir doktor olan Guillotin aynı zamanda bir meclis üyesidir. İdam cezalarını infaz etmek için bir makine tasarlar. Amaç daha "insancıl" ve eski rejimden daha modern, daha devrimsel bir idam cezası uygulamaktır. Daha sonradan aletin adı ile anılmasından rahatsızlık duyup kendi adını değiştirir.
Fransa'da giyotinden önce soylular genellikle kılıçla ya da baltayla idam ediliyordu. Bunun yanında asılma da yaygın bir idam biçimiydi. Tüm bunların yanında çok acı veren yakılma ve eziyet içeren cezalar da bulunuyordu.
Bu, giyotine göre eski ve geri kalmış yöntemlerde idam bir anda gerçekleşmiyor, acı verici bir süreç oluyordu. Hatta bu dönemde, ölüm acısız ve hızlı olsun diye kurbanın ailesi cellatlara para bile teklif ediyordu.
20 Mart 1792'de giyotin resmi olarak Fransa'nın idam aleti haline geldi. 1939'da kullanımı durduruldu fakat Fransa'nın 1981'de idam cezasını kaldırmasına dek resmi idam aleti olarak kalmayı sürdürdü.
http://i.hizliresim.com/aLlZWO.jpg
Aslında Paris, giyotin korkusundan yasayan bir oluye donmustu. Cellat Samson, gunde ortalama 60 kelle ucuruyordu. Halk bunlari canli izliyordu. Infazlar Grave Meydaninda yapiliyordu. Onemli kisilerin kelleleri koptuktan sonra, cellat kelleyi kaldirip, halka gosteriyordu. Insanlar cilginca alkislayip, tempo tutuyorlardi.
Kellesi ucanlar Fransa'nin yetistirdigi en onemli degerlerdi. Yazarlar, Felsefeciler, Aydinlanmacilar. Bir nevi devrim, Fransa'nin cocuklarini yiyordu. Grave Meydani aylarca insan kaniyla yikandi.
22 Oscar kazanarak bu alanda rekortmen olan (59 da adaylığı var!) Walt Disney, Rio kumsallarında çekim yapıyor, 1941.
http://i.hizliresim.com/R0r5W6.jpg
Tuna nehrinin buzları İstanbul Boğazından inerek Marmarayı istila ediyor, vapurlar çalışamıyor 1 Mart 1929
http://i.hizliresim.com/8MayVQ.jpg
ABD de içki yasağı döneminde gece arazide kaçak üretim yapanların ayak izlerini gizlemek için kullandığı "toynak tabanlı" ayakkabı, 1922
http://i.hizliresim.com/P01byN.jpg
Bolinski Alayında başlayan isyan yayıldı, Ekimde Bolşevikleri iktidara getirecek devrim Moskova'da başladı. 1917
http://i.hizliresim.com/vb6Bkv.jpg
Çiçekli boydan elbiseleriyle ilkokul çocukları..
Beyefendiler arka, hanımefendiler ön sıralarda 1964 - Yunanistan
http://i.hizliresim.com/ldqA2X.jpg
Savaşta cepheler bazen öyle hızlı değişir ki cesedinizi bile aylar sonra çürümüş olarak bulurlar...:(
http://i.hizliresim.com/R0rjb7.jpg
http://i.hizliresim.com/p0bOmr.jpg
http://i.hizliresim.com/kb951q.jpg
http://i.hizliresim.com/Npnj9a.jpg
Yunanistan'a giren Almanya'nın, Doğu Akdeniz'in Türk deniz sınırına kadar olan bölümünü savaş bölgesi ilan etmesi üzerine, savaşın kendi sınırlarımıza sıçramasından endişe edilerek, Edirne ve Uzunköprü'deki demir yolu köprüleri 6 Nisan 1941'de havaya uçurulmuştur.
http://i.hizliresim.com/nRQ47B.gif
Fransız ordusu çekilmiş Paris düşmüştür.
Alman ordusunun şehre girişini izleyen Fransızlar. 14 Haziran 1940
http://i.hizliresim.com/ZZ5pla.png
Eğitimde ilk sivil toplum örgütü Darüşşafaka Cemiyeti kuruldu. 1863
http://i.hizliresim.com/vbaV14.jpg
Osmanlı Devleti'nde eğitim alanındaki ilk sivil toplum hareketi sayılan "Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye"nin (İslam Okutma Kurumu) Kapalıçarşı'daki çırakları eğitmek için yürüttükleri çalışmalara dayanır.
Bu çalışmaların başarılı olması üzerine eğitimin kapsamı değiştirilmiş ve okul, Fatih te inşa edilen binasında 1873 yılında faaliyete geçmiştir.
El-Ezher öğrencileri kırmızı fesleri beyaz sarıklarıyla okulun bahçesinde sabah sporu yapıyor. 1994, Kahire
http://i.hizliresim.com/W0XalQ.jpg
Gecenin bir vakti, nargile dumanlarıyla dolu kahvehane ve sokağa dökülmüş mavi ışıklar. Tıpkı bir masal. 1995, Tunus
http://i.hizliresim.com/brvRAj.jpg
Hava saldırısında vurulan Londra Kitabevi'nde bir çocuk. İkinci Dünya Savaşı - 8 Ekim 1940
http://i.hizliresim.com/7qBZEl.jpg
DELİLER
Osmanlı Devleti'nin kara ordusunda uçlarda hareket halinde olan birlikleri de vardı. Bunlar içinde tarzları, dış görünüşleri ve savaşırken ki ustalıklarıyla diğerlerinden ayrılanlar şüphesiz ki "deliler" di.
Bu ismi gerçekten deli olmalarından değil, fazla cesur ve gözü pek olmalarından aldıklarını bildiğimiz bu topluluk, aldıkları emri yerine getirene kadar da dur durak bilmezdi.
http://i.hizliresim.com/4PpOLY.jpg
Bu ocağa alınacak kişilerin gösterişli daha doğrusu boylu poslu olmasının yanı sıra cesareti de ayrı bir önem arz etmekteydi. Gravürlerden bildiğimiz kadarıyla düşmana korku vermek için ordunun ön sıralarında yer alan delilerin başlarında kartal tüyleri, üzerlerinde ise yırtıcı hayvan postları vardı. Koltuk altlarından tut da sırtlarında, bacaklarında bu hayvanlara ait kanat, kuyruk, pençe gibi unsurlar tarkarlardı.
Elbette ordu içinde diğer devletlerin dikkatini fazlasıyla çekenler delilerdi.
Bizanslı tarihçi Chalkokondyles "Deliler ile karşılaşan düşman, öncelikle neyle karşı karşıya olduğunu, nasıl bir varlıkla savaştığını, karşısındakinin insan mı insan dışı bir varlık mı olduğunu anlamaya çalıştığı için şaşkınlık içinde kalır." demiştir.
Venedikli Vecellio hazırladığı eserinde "Öylesine hızlı hareket ederlerdi ki, insanları gölgelerinin bile öldürücü olduğuna inandırmışlardı." derken,
Fransız Alain Manesson Mallet "Öylesine cesurdular ki bir kralın hizmetine girdikten sonra onları vazgeçirebilecek hiçbir ceza korkusu yoktur" diye aktarmıştır.
Yine deliler ile ilgili saçlarını kazıtıp sadece başlarının tepesinde bir tutam saç bırakmalarına değinen Avrupalılar; bu saçı bağlayarak urgan gibi başlarından sarkıtıp kamçı görünümü vermelerinden etkilenmişlerdir.
"Nefrete Karşı Düzenlenen Buluşma" etkinliğinin ikinci gününde av tüfeği ile vurulan eylemci. 5 Haziran 1966 ABD
http://i.hizliresim.com/aLnRg2.jpg
Vurulan James Meredith siyahi Amerikan vatandaşlarının da oy kullanma haklarının hukuken tanınması için başlayan "Nefrete Karşı Düzenlenen Buluşma" etkinliğinin ikinci gününde vuruldu.
Aynı zamanda Mississippi Üniversitesi'nde okumaya hak kazanan ilk siyahi öğrenci olarak Meredith nefretin yöneldiği biri durumundaydı
Ambulans ile hastaneye götürüldüğünde vücudundan 63 saçma çıkartıldı. Bir insan hakları savunucusu olan Meredith o gün ölmedi. Bu fotoğrafı çeken Jack Thornell ise pulitzer ödülü kazandı
İstanbul'da atlı tramvay seferleri başladı. 1871
http://i.hizliresim.com/ldQRgl.jpg
Karapano Efendi nin kurduğu İstanbul Tramvay Şirketi'ne verilen 40 yıllık işletme imtiyazı ile İstanbul'da ilk hat 31 Temmuz 1871 tarihinde Azapkapı - Beşiktaş arasında işletmeye açıldı
http://i.hizliresim.com/nRboq1.jpg
Tramvayları çeken atlar Macaristan ve Avusturya'da getirilen iri yapılı katana tipi denilen atlardı.
Atların sayısını 2 ya da 4 olarak belirlemiştir. Yokuşlar neticesinde çabuk yıpranan atlar ve bakımsızlık tramvayların hızlarının düşmesine sebep oldu
http://i.hizliresim.com/vba7BO.jpg
İstanbul'da çalışmaya başlayan atlı tramvaylar daha sonra imparatorluğun büyük şehirlerinde de kurularak önce Selanik daha sonra Şam, Bağdat, İzmir ve Konya da işletmeye açıldı.
1912'de başlayan Balkan Savaşları sırasında ordunun elindeki at ihtiyacının yeterli olmaması üzerine tramvay şirketinin elindeki bütün atlar satın alınmak istendi ve şirketin verdiği olumlu cevap üzerine otuz bin altın karşılığında atların tamamı (430 adet) satın alındı.
I.Dünya Savaşı öncesinde atlı tramvayın meydana getirdiği yokluk bir bakıma yararlı olmuş, elektrikli tramvaya geçiş yapılarak 45 yıl süren atlı tramvay serüveni de son bulmuştur.
Müttefik askerleri Hitler'in balkon konuşmasını taklit edip, eğleniyorlar, 1945 Berlin
http://i.hizliresim.com/ldQ81p.jpg
1906 Rıdvan İsmail Paşa Suikasti
http://i.hizliresim.com/M0BDEM.jpg
Bedirhaniler'den Abdülrezzak Efendi, yeni yaptırdığı konağın önünden yol geçmesini ama konağına dokunulmamasını istiyordu.
http://i.hizliresim.com/Qaz2Aj.jpg
O dönem belediye başkanı olan Rıdvan Paşa'nın yardımcısı Ahmet Ağa'yı alıkoymuş, dövmüş ve istekleri yerine getirilinceye kadar serbest bırakmayacağını Rıdvan Paşa'ya iletmişti.
Rıdvan Paşa'da kaldırım yapılacak bahanesiyle işçi kılığındaki adamlarını gönderip Ahmet Ağa'yı aldırırken çıkan kargaşada iki taraftan da insanlar yaralanmış, Sultan II. Abdülhamid durumun yatışması için iki tarafın da barışmasını istemişti.
Kısa süreli sessizlik Abdülrezzak efendi tarafından bozuldu. 23 Mart 1906 Cuma günü Abdülrezzak efendi 4 adamına Rıdvan Paşa'yı kurşunlattı. 4 katilin de ortak özelliği Kürt kökenli olmalarıydı. Hem kökenleri hem de saldırıdan sonra Abdülrezzak Efendi'nin konağına sığınmaları katillerin Bedirhanilerden olduklarını ele verdi.
Tarihe Rıdvan İsmail Paşa Suikasti olarak geçen bu olay sonucunda 160 Bedirhani ve onlarla alakası olan 3 bin Kürt Trablusgarp ve Şam'a sürgün ettirildi. 2 yıl sonra affedilen Bedirhaniler ise geri döndü.
1915 Eski Göztepe Tren İstasyonu
http://i.hizliresim.com/qbNvjQ.jpg
O yıllarda Feneryolu ndan kalkan tren Göztepe ye gelirken oldukça dik bir rampayı tırmanır, ıslak ve karlı havalarda lokomotifin tekerlekleri raylar üzerinde olduğu yerde döner ve tren yolda kalırmış. Bu durumu ortadan kaldırmak amacıyla o rampayı düzeltmek zorunlu olmuş, tren yolu kazılarak seviyesi 11 metre kadar aşağıya indirilmişti.
http://i.hizliresim.com/9QrNgr.jpg
Yol 11 metre aşağıya indirilince istasyon binası yukarıda bir setin üzerinde kalmış, yolcuların inip binmesinde yaşanacak zorluk göz önüne alınarak, 1915 yılında bugünkü kâgir istasyon binası inşa edilmişti.
Yeni İstasyon binası inşaa edilirken daha önce hemzemin geçit olarak tren yolu ile kesişen Bağdat Caddesi nden gelen yolun geçebilmesi için de bir köprü gerekmiş, köprü ile birlikte yeni İstasyon binası da diğer hatboyu istasyonlardan farklı olarak köprü gibi tren yolunun üzerine inşaa edilmişti.
http://i.hizliresim.com/gqY62b.jpg
1986 Challenger Uzay Mekiği Kazası
http://i.hizliresim.com/X036Po.jpg
28 Ocak 1986’da Cape Canerval, Florida’dan fırlatılan Challenger Uzay Mekiği kalkışından 73 saniye sonra yeryüzünden 15 km yükseklikte infilak etti. Mekiğin içerisindeki 5 NASA astronotu ve 2 araştırma uzmanı yaşamlarını yitirdiler.
Rogers komisyonunun 32 aylık araştırmasından sonra kazanın, uzay mekiğinin katı yakıt roketlerinin güvenlik contalarının görevini yerine getirmemesinden kaynaklandığı belirtildi.
Kalkış günü hava oldukça soğuktu ve birçok mühendis bu hava şartlarının ekipmanların çalışma için uygun olmadığını söyledi, fakat NASA’nın gözü karaydı ve kalkış yapılacak dedi.
Amerikalıların yaklaşık %17’si kalkışı canlı izledi. Bunun nedeni ise araştırma uzmanı Christa McAuliffe’nin mekiğin içerisinde bulunmasıydı. Christa McAuliffe uzaydaki ilk öğretmen olacaktı. Kazanın yankısı çok büyük oldu.
1948 Donora Pusu
http://i.hizliresim.com/ojNVd2.jpg
The New York Times’ın tabiriyle “Amerika tarihinin en feci hava kirliliği felaketlerinden birisidir”.
1948 yılında oluşan Donora pusu, sıcaklık terslemesinin sonucunda ortaya çıkmış bir pustur.
Bölgedeki çinko işlem merkezinden çıkan Hidrojen flörür ve kükürt dioksit’in sisle birleşmesi sonucu ortaya müthiş bir zehir çıkmıştır.
Bu pus duvarı Pensilvanya’yı 5 gün boyunca etkisi altına almıştır. Bu pus 20 kişiyi öldürmüş, 7000 kişiyi hasta etmiştir. 50 kişi de bu olaydan dolayı yakalandığı solunum yolları hastalığından dolayı ilerleyen zamanlarda yaşamını yitirmiştir.
Bu pusu gerçekleştiren doğa olayı ise sıcaklık terslemesiydi. Bir diğer deyişle Isınan havanın yükselirken kendinden daha sıcak bir hava ile karşılaşması sonucu oluşan hava kirliliğiydi.
Kamikaze Tayfunları ve Kubilay Kan
http://i.hizliresim.com/yEpqjy.jpg
13. yüzyılda Cengiz Han’ın torunu Kubilay Han, Japonya’yı ele geçirmek için bir deniz donanması harekete geçirdi. Fakat Moğol gemileri yolda 2 adet büyük tayfunla karşılaştılar.
Bu iki tayfun daha sonraları “Kutsal rüzgar” ve “kamikaze” olarak adlandırıldı.
Japonya’daki birçok rahip, özellikle Shinto rahipleri 1274 ve 1281’de Japonya’yı kurtaran iki doğa olayının duaları sonucu gerçekleştiğine inanıyorlardı.
Tarihçiler ve bilim adamları yüzyıllar boyunca kamikaze tayfunlarının var olup olmadıklarını sorguladılar.
Birçoğu fırtınaların hikaye olduğuna inanmıştı. Fakat en nihayetinde bilim adamları bu tayfunları oluşturabilecek bir fiziksel neden bulabildiler.
Bu tayfunları Pasifik Okyanusundaki El Nino Salınımları oluşturmuştu.
İspanyol Armadası ve Protestan fırtınası 1588
http://i.hizliresim.com/1LZE0A.jpg
Kral Phillip’in İngiltere’yi işgali beklediği gibi gitmemişti.
1588’de İspanyol Armada’sı 2 haftalık bir ağır savaştan sonra dönüş planı yapıyordu.
Çok büyük bir kasırga 24 tane gemiyi İrlanda kıyılarında karaya oturttu.
İngilizler bunun tekrardan yapılanma için Tanrı tarafından gönderilen bir işaret olduğuna inanmışlar ve “Protestan fırtınası” adını vermişlerdir. Tarihçiler bu kazayı deniz kuvvetlerindeki dönüm noktası olarak nitelendirirler. Protestan Fırtınası, İspanya'nın denizlerdeki hakimiyetini bitirmiş, İngilizleri ise batı dünyasının yeni süper gücü yapmıştır.
1934 Işığın Katedrali gösterisi Nürnberg / Almanya
http://i.hizliresim.com/01pzdR.jpg
Hitler, 1933'te iktidara gelişinden beri her yıl Nürnberg'de miting düzenler bu mitingleri de Nazi Almanyası'nın en büyük propagandalarından birisi olarak gösterirdi.
http://i.hizliresim.com/ZZz38z.jpg
1934 mitingi aynı zamanda "Işığın Katedrali" gösterisiyle de ünlenmişti. Savaş uçaklarına karşı kullanılan bu ultra güçlü spotlar yukarı doğru baktırılarak sütunlar oluşturuldu.
Hava kuvvetleri bütün ışıkların böyle bir gösteri için toplanıp kullanılmasına karşı çıkmıştı ama Hitler ısrarcı oldu..