-
Bir başka ilginç hatırlatma da borsa kapanışıyla ilgili.
-02.02.2022 tarihinde BIST-100 kapanış değeri 2002,2 :) Günlük bültenden kontrol edebilirsiniz. Bu kadar çok yatırımcı varken nasıl denk gelmişse artık?
-22.02.2022'de saat 12:00'de Bist-100 2002, bunu geçmiş verilerde artık göremeyiz.
-
Konumuz banka satışı.
Körfez ülkeleri çok küçük olmalarına karşın büyük sermayelere sahipler ve mecburen dışarıya büyük yatırımlar yapıyorlar. Banka ve finans sektörü onların favorilerinden çünkü sermayelerini geniş bir yatırım aracı yelpazesiyle değerlendirme olanakları sunuyor. Genel olarak Avrupalı bankalarda, yönetimde söz hakkı olmayan büyük paylar aldıklarına şahit olduk ancak bu deneyimden pek memnun kalmadıklarına eminim. Credit Suisse vakasında Katar ve Sudilerin çok canı yandı. Commerz Bank gibi başka örnekler de var. ABD'de ise paralarını yönetmeleri için teslim ettikleri kurumlar var ki; burada da söz hakları pek yoktur.
Finans ve bankacılık sektörü 2008 krizi sonrası iyice tekelleşti ve az sayıda devasa kurumlar olarak varlıklarını sürdürüyorlar. Avrupa'da zaten böyleydi, Obama sonrası ABD'de de birleşmeler ve satın almalarla küçük bankalar seyreltildi. Çok yüksek değerli dev bankaları satın almak pek mümkün değil, zaten bunlar artık kamu kimliğine bürünmüş kurumlara dönüştü, stratejik olarak da kolay kolay alınamaz. Yunanistan örneğinde gördük, çok değerli bankalar batık fiyatına değerlendiği halde araplara satılan olmadı. Egemenlik haklarına kadar varan ağır koşullara sahip AB kredileriyle eksilen sermayeleri tamamlandı ve yollarına devam ettiler.
Türk bankaları körfez sermayesinin odağında olabilir, bu gayet doğal. 100 milyona yakın bir nüfusa hizmet eden, modern bankacılığın gereklerine haiz, kredi kartlarından dış ticaret işlemlerine kadar her türlü alanda deneyim ve pazar sahibi bir sektörden söz ediyoruz. Üstelik trilyon USD. mertebesinde milli gelire sahip, 600 milyar dolar dışa ticaret, 50 milyon turist kapasiteli bir ülkenin son derece geniş yetkilerle donanmış kurumlarına sahip olmanın sayısız avantajı olacaktır. Bankaların kuyumculuk, sermaye piyasası araçları alım satımı, saklama kasaları, yurtdışı para transferleri ve sigortacılık gibi farklı alanlarda da yetkileri var. Şubelerini verimli kullanarak çok iyi kar marjları yakalayabilirler, uluslararası piyasalardan borçlanabilme, T.C. Hazine bakanlığı ihalelerine piyasa yapıcı olarak erişim, özel sektör tahvillerinde öncelikli alıcı olabilme gibi sayısız avantajı var, sonuçta hissedar değil yönetici konumunda oluyorlar.
Değer konusunda anlaşmaya varmanın sorun olacağını düşünmüyorum, yeter ki BDDK, SPK, Rekabet kurulu gibi düzenleyici kurumlar onay versin yani C.Bşk.lığı... Kamu bankalarının büyüklüğü sayesinde sektörün aşırı yabancılaşacağını iddia etmek de mümkün değil.
Abu-Dhabi'de, basketbol sayesinde gücümüzü de sergiledik.:)
-
Yapı Kredi de kollarımızı açtık, Abu Dhabi'den FAB veya Katar'dan QNB yi 4 gözle bekliyoruz hocam. 😊
-
YKBNK nin %61.22 çoğunluk hissesi için 8.5 milyar dolar büyük para değil bunlar için. Mesela 8.5 milyar dolar FAB ın özkaynaklarının sadece %15 i ediyor. QNB için de öyle. QNB alsın YKBNK yi QNBTR ile birleştirsin, TR deki en büyük özel banka olur, İşbankasını sollar. Ziraat ten sonra ise ülkedeki 2. en büyük banka olur.
-
1999 yılının Aralık ayında borsa, tarihinin en büyük rallilerinden birini yaptı ve bu durum ödemeler dengesinde ilk defa 1 milyar dolar sınırını aşan bir açık verdiğimiz aya denk gelmişti, Türkiye'nin yıllık cari açığının ortalama 2,5 milyar$ olduğu dönem... Depremin yaraları yeni sarılıyordu ve kimse böyle bir ralli beklemiyordu. İlginç olan ise, IMF ile varılan 14 milyar$'lık Stand -by anlaşmasının 22 Aralık'da duyurulması. Yorumu size bırakıyorum.
Geleceği gördüğünü iddia etmek ve hisse pozisyonu tutanları hata yapmakla suçlamak son derece saçma bir yaklaşım. Yakın geçmişten, 2021 yılının sonundan örnek vereyim, USD/TL 10 barajını geçip 18,6'ya yükselirken, o çalkantılı ortamda hisse senetleri de buna denk bir hareket yaptı ve TL faizde duran paralar değer kaybetti. Benzer durum geçmiş devaluasyonların bazılarında görüldü.
-
Geçtiğimiz aylarda söz ettiğim spekülatif kuvvetlerin bizim borsayı yükseltme ihtimali zamanlama olarak belirlediğim süreyi aştı.
SPK'nın halka arzları durdurması, küresel ölçekte şirket birleşmeleri ve satın almalarda iştah, bilançolara ilişkin muhasebesel mevzuatlar gibi kısa vadeli etkileri tartışılabilecek spekülatif kuvvetler kalkış için yeterli güç üretemiyor.
Şimdi bu noktada yeni bir faktör devreye girdi; faiz indirimleri beklentisi. Öncelikle tek bir parametreye bağlı yatırım kararı verilmez. Faiz konusundaki düşüncelerimi biraz gerilerdeki yazılarda paylaştım, faiz indirimi kolay bir seçim olsaydı zaten tercih edilirdi, hatta denendi de ama zaman kısıtlı siyasi çıkarlarla çakıştı. Faiz indirilmesi sadece enflasyona bağlı bir konu gibi pazarlanıyor insanlara ama bu doğru değil. Ülkedeki dengelerin öyle 1 yıl aynı rotada gidebileceği koşullar söz konusu değil bunun ana nedeni dış kaynak kuruması. Kaynak sorunu enflasyon ve faiz ilişkisine dayalı tek boyutlu yorumları tehdit edecek yeni olumsuzluklar yaratıyor ve biz Mart'ta bu olumsuzlukların etkilerini siyasi bir tetikleyici olay sonrası gözlemledik. Enflasyondaki düşüşe dikkat ederseniz, programın başarısına dayalı olumlu beklentilerden ziyade iç-dış piyasa faaliyetlerinde belirginleşen yavaşlama sayesinde gerçekleşiyor ki bu tip durumlar ekonomi programının karşısına siyasi engeller çıkarmaya yarıyor, üstelik yürürlükteki programa yeterince zaman da verildi. Tek derdi düşüncesi seçim olan zihniyetlerden söz ediyoruz.
Dış kaynak veya buna yakın etki yaratabilecek TL'de değer düzeltmesi gibi bir gelişme olmadan orta vadeli, %100 oranında borsa pozisyonu almaya sıcak bakmıyorum.
-
Borsada yeniden ralli ve yukarı trend konuşulmaya başlandı. Böyle düşünenler eminim gerekçelerini de ortaya koymuştur.
Gelişmiş ülkelerin borsalarına veya kripto paralara göre düşük kalmış olmak bir gerekçeden ziyade göreceliktir. Siyaset ve devam eden savaşlara ilişkin tahminler de tamamen şansa dayalıdır. Kısa vadede bir borsa hareketinden yararlanmaya çalışmak ise spekülasyondur. Orta vadeli borsa pozisyonlarının performansı yatırım yapılan şirketlerin bu yılki karlılık performansına ve geleceğe ilişkin attığı adımlara bağlıdır. Karlılık performansı kötü olanların bir iskonto hedefi olacaktır ki bunu tahmin etmek veriye dayalı bir analiz işi.
Bu ayırımları doğru yapıp ona göre hareket edilmesini tavsiye ederim yoksa beklentiler ve gerekçeler yanlış eşleştirilmiş olur.
-
İran meselesi, ameliyata alınan hastanın içi açıldıktan sonra masada öylece bırakılmasına benzedi.
İsrail'in ve ABD'nin, kendilerini hedef alan ve nükleer olmasa da biyolojik-kimyasal başlık takılabilecek roketleri kabullendiklerine ikna olmamız mı gerekiyor?
Ya İran? Onun da sürpriz bir çıkış yapmayı değerlendiriyor olması mümkün değil mi? Şu haldeyken neyi sürdürmeyi umabilirler ki? En azından finans piyasalarının tepkisini umursadıkları söylenemez.