British biraz daha gaz versen yunanla savaşa gireceğiz
nerden buluyon bu asparagasları :)
Printable View
British biraz daha gaz versen yunanla savaşa gireceğiz
nerden buluyon bu asparagasları :)
http://www.turkishgreek.org/index.ph...lari&Itemid=58
Egemenliği Antlaşmalarla Yunanistan’a Devredilmemiş Ada, Adacıklar ve Kayalıklar Sorunu
Ege Denizi’nde ulusal egemenlik sınırlarını ilgilendiren bir diğer sorun da bu denizde hükümranlık sınırlarını belirleyen antlaşmalarda[1] adları belirtilen ve egemenlik devrinde mutabık kalınan adalar dışında kalan ada, adacık ve kayalıklar üzerinde Yunanistan’ın egemenlik iddiasında olmasıdır.
Bu bakımdan ele alındığında Türkiye ve Yunanistan arasında çıkan uyuşmazlığa ilişkin olarak başvurulacak en önemli metin olarak Lozan Barış Antlaşması’nı ve bu antlaşmanın 6, 12, 15 ve 16. maddeleri ile Paris Barış Antlaşması’nın 14. maddesi görülmektedir.[2]
Söz konusu antlaşma hükümlerinin yorumlanması ve buna bağlı olarak, Ege Denizi’nde Türkiye ve Yunanistan arasında henüz bir deniz sınırının saptanmamış olması, beraberinde bu antlaşmalarda adları sıralanmamış olan ve fakat, Osmanlı Devleti’nin devamı olarak Türkiye’nin egemenliğinde kalan ada, adacık ve kayalıkların statülerinin de tartışılmasına yol açmıştır. Türkiye, açıkça söz konusu antlaşmalarda adları sıralanarak egemenlik devrini tanımış olduğu adalar ve adacıklar dışında kalan ada, adacık ve kayalıklara ilişkin egemenliğinin sürmekte olduğunu iddia ederken, Yunanistan, söz konusu antlaşma hükümlerinin Türkiye’nin, Anadolu kıyılarından üç mil dışında kalan deniz alanında her hangi bir hak iddiasında bulunmasını engellemekte olduğunu ileri sürmektedir.[3]
Kardak bunalımı, Ege Denizi’nde yeni bir sorunu ortaya çıkarmakla birlikte, Ege’de statüleri henüz saptanmamış bulunan pek çok adacık ve kayalığın bulunduğunu ve iki ülke arasında bu konuda bir hukuki düzenleme yapılmasının zorunlu olduğunu göstermesi bakımından önemli bir gelişme olmuştur. Nitekim kısa bir süre sonra Türkiye henüz hukuki olarak statüsü kararlaştırılmamış olan bu tür adacık ve kayalıkları “gri bölgeler†olarak nitelendirmiş ve Gavdos adası olayında da görüldüğü gibi, statülerini tartışmaya başlamıştır. Kardak bunalımının ardından, TSK Harp Akademileri Komutanlığı tarafından hazırlanan Ege’nin statüsüne ilişkin bir raporda antlaşmalarla statüleri kararlaştırılmamış bulunan ada, adacık, kayalıklar Osmanlı İmparatorluğu’nun halefi olarak Türkiye’nin egemenliğindedir[4] görüşüne yer verilmiştir. Buna göre, “Lozan Antlaşması’nın 12. maddesi gereğince Yunanistan’a verilen adaların dışında kalan Zürafa, Koyun Adaları, Hurşit ve Girit civarında bulunan Bergitsi, Sıgri, Tokmakia, Kasonisi gibi ada ve adacıklar üzerinde Türkiye'nin egemenliği hukuken devam etmektedir.
Aynı madde uyarınca Lozan Antlaşması’nın aksine bir hüküm bulunmadıkça 13 Şubat 1914 tarihinde Yunan işgali altında bulunmuş olsa dahi, Anadolu’nun 3 mili içinde bulunan bütün ada, adacık ve kayalıklar, Türkiye’nin egemenliği altındadır. Antlaşmada yer alan 3 millik mesafe, dönemin karasuyu mesafesi olduğuna göre, bugün de aksine bir hüküm bulunmadıkça 6 mil olan karasuyu dahilinde bulunan ada, adacık ve kayalıklar Türkiye’nin egemenliğindedir.
Menteşe Adaları bölgesinde bulunup da antlaşmada ismen zikredilmeyen adalar ile ismi zikredilen 14 adaya bitişik olmayan ada, adacık ve kayalıklar, başka deyişle 28 Aralık 1932 zabıtnamesinin statüsüne bağlı olan adalar veya statüleri Kardak kayalıkları ile aynı olan Keçi, Bulamaç, Kalimnos, Sakarcılar, Çerte, Nergiscik, İstanbulya güneyindeki 12 ada, adacık ve kayalık ve Girit’in kuzeydoğusundaki 13 adada, adacık ve kayalıklar üzerinde Türkiye'nin egemenliği devam etmektedirâ€[5]
Bu tartışmalar Türkiye ve Yunanistan arasında yeni bir gerginliği daha ortaya çıkarmıştır, Yunanistan Ege’de egemenliğinde olmakla birlikte üzerinde insan yaşamayan ada, adacıkları iskana açma politikası izlemeye başlamıştır. Bu durum ise Ege’deki dengeleri özellikle ulusal karasuları sınırı bakımından ilgilendirmektedir. İskana açık olmayan ada ve adacıkların kendilerine has karasuları sınırını olmayışı Yunanistan’ın bu ada ve adacıkları iskana açarak karasuları sınırını genişletme çabalarının bir göstergesi olarak değerlendirilmektedir.[6] Bu sorun aslında iki ülke arasında karasularının genişliğinin belirlenmesi tartışmaları çerçevesinde değerlendirilebilecek bir niteliktedir. Gerçekte Ege Denizi’nde Lozan Barış Antlaşması ile zımni olarak kabul edilmiş bulunan 3 millik karasuları sınırına uygun olarak iki ülke arasında fiili bir sınır saptama çalışması yapılmamıştır. Yunanistan’ın 1936’da karasularını 6 mile çıkarması sonrasında da bu denizde kıyıdar ülke olarak Türkiye ve Yunanistan arasında bir sınır saptama görüşmesinin söz konusu olmadığı görülmektedir. Bununla birlikte, özellikle Oniki Adalar bölgesinde Türkiye ve İtalya arasında karasuları dışında kalan bölgelerdeki adacık ve kayalıkların hangi devletin egemenliğine bırakılacağına ilişkin görüşmelerin yapıldığı görülmektedir. Nitekim Türkiye ve İtalya arasında 18 Haziran 1931 yılında Ankara'da yapılan görüşmeler doğrultusunda Lozan Barış Antlaşması'nın 15. Maddesi hükmüne göre[7] İtalya'ya terk edilmiş bulunan Meis Adası çevresinde yer alan adacık ve kayalıkların hangi devlete ait olduğunu belirlemişler ve uzmanlar düzeyinde yapılan toplantıda varılan mutabakata uygun olarak hazırlanan toplantı tutanağı, bir antlaşmaya dönüştürülerek 4 Ocak 1932 tarihinde Türkiye (T. R. Aras) ve İtalya (Aloisi) temsilcileri tarafından Ankara'da imzalanmıştır.[8]
Bu Sözleşmenin 1. Maddesi hükmüne göre; "İtalya Hükümeti aşağıda yazılı adacıklar üzerinde Türkiye'nin egemenliğini tanır:
Volo (Çatal Ada), Ochendra (Uvendire), Fournachia (Furmakya), Kato Volo (Katovolo), Prasouid (Praşudi), (Katavolo Adasının Güney Doğusunda) ve Tchallota, Pighi, Nissi - Tis Pighi, Recif Agrecelia, Proussecllisse (Kaya), pano Makri, Kato Makri (Kayalıklarla birlikte) Marthi, Roccie Voutzaky (Rocci Vutchaki) Dacia (Dasya), Nissi-Tis-Dacia, Prassoudi (Dasyanın Kuzeyinde) Alimenterya (Alimentaria), Caravola (Karavola) Adacıkları"
Sözleşmenin 2. Maddesine göre "Bodrum Körfezindeki Kara Ada da Türkiye'nin olacaktır."
Madde 3; "Buna karşılık, Türkiye Hükümeti, merkezi Castellerizo Kenti kilisesinin kubbesi ve yarı kutru ve bu merkez ile San Stephano Burnu (Pointe du Vent) arasındaki uzaklık olan bir daire ile çevrilecek bölge içinde bulunan Psoradia, Polyphados, St. Georges (Güneyde St. Georges, Kuzeyde Agrielaia diye adlandırılan ve 236 sayılı İngiliz haritasında gösterilen iki ada), Psomi (Strongyle, 236 sayılı İngiliz haritası), Cutsumbora (Kutsumboras), (Kayalıklar), Mavro Poinaki (Mavro Poinchi), Mavro Poinis (Mavro Poini) adacıkları üzerinde İtalya egemenliğini tanır.
Yukarıda sözü geçen daire içindeki bu adacıklardan başka St. Georges (Rho), Dragonera, Ross ve Hypsili (Stronghyli) adacıkları da İtalya'nın olacaktır."
Sözleşmenin dördüncü maddesine göre; "Şurası kararlaştırılmıştır ki, İşbu sözleşmede tanımlanan suların ayrıldığı çizginin iki yanındaki tüm adalar, adacıklar ve kayalıklar, adları orada yazılı olsun ya da olmasın, bu adalar, adacık ve kayalıkların bulunduğu bölgenin kendi egemenliği altında olduğu Devlete ilintilidir."[9]
Sözleşmenin beşinci maddesinde karasularının sınırlandırmasını oldukça ayrıntılı bir düzeneğe göre tespit ettikten sonra son paragrafta; "Bu Madde ile açıklanmış olup iki tarafındaki adalar ve adacıkların kime ilintili bulunduğunu belirlemek üzere, Bağıtlı Yüksek Taraflarca saptanan ayırım çizgisi doğuda Tugh burnu güneyindeki 3 mil uzaklıktaki bir noktada ve batıda Volo adasının güneyinden 3 mil uzaklıktaki öbür noktada, Türkiye ile İtalya arasında hiç tartışma konusu bulunmayan genel deniz sınırı ile birleşir" demektedirler. Sözleşmenin 5. Madde son paragrafındaki bu ifadeler doğrultusunda, 4 Ocak 1932 tarihinde Sözleşmenin imzalandığı gün, Türk ve İtalyan teknisyenler aralarında gerçekleştirmiş oldukları bir mektup değişimi ile "...Türk-İtalyan deniz sınırının iki taraf arasında hiçbir tartışma konusu olmayan geri kalan kısmının çizilmesi için hükümetlerine bir Türk-İtalyan teknisyenler toplantısının gerçekleştirilmesini önermek için hazırlık yapmışlardır"[10]
Türkiye ve Yunanistan arasında Kardak kayalıklarının hukuki statüsüne ilişkin tartışmalar söz konusu olduğunda teknisyenler düzeyinde yapılması önerilen bu toplantı sonrasında hazırlanan tutanağa ilişkin olarak farklı hukuki geçerlilik yorumları yapılmaktadır. 28 Aralık 1932 tarihli teknisyenler toplantı tutanağı ilerleyen dönemlerde bir sözleşmeye dönüştürülememiştir. Dolayısıyla "Türkiye ile İtalya arasında hiç tartışma konusu bulunmayan genel deniz sınırı"nın resmi olarak kabulü gerçekleşmemiştir. 1947 Paris Antlaşması ile Oniki Adalar'ın Yunanistan'ın egemenliğine bırakılması kararlaştıktan sonra da bu durum sürmüştür.
Bu bakımdan ele alındığında Ege Denizi'nde karasuları sınırının belirlenmesine ilişkin sorun sadece Kardak kayalıklarına ilişkin değil aynı zamanda Türkiye ve Yunanistan arasındaki tüm karasuları sınırına ilişkin bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim "Yunanistan'ın Şubat 1950'den başlamak üzere Mayıs 1953, Haziran 1955, Ekim 1956 ve Aralık 1962 tarihlerinde Türk Dışişleri Bakanlığı nezdinde yaptığı yazılı ve sözlü girişimlerle talep ettiği hususlar, 28 Aralık 1932 tarihli metnin sınır çizen bir andlaşma olmadığını göstermesi ve Ege'nin hukuki statüsünü de teyit etmesi bakımından ilginçtir.
Yunanistan bahse konu girişimleriyle, Türkiye ile İtalya arasında düzenlenmiş olan 4 Ocak 1932 Sözleşmesi ile 28 Aralık 1932 tarihli teknisyenler zaptının Yunanistan ile de mer-i olması hususunda mektup teatisine hazır olduğunu; egemenliğinde olan adalar ile Türkiye arasındaki karasuları sınırının şimdiye kadar harita üzerinde çizilmek suretiyle gösterilmediğinin müşahede edildiğini bildirmiştir. Menteşe Adaları'nın kuzeyinde kalan iki devlet karasularının sınırlandırılması işinin karma komisyona havale edilmesi hususunda Türkiye'nin de düşündüğünü sormuş ve bir toplantı tarihi telkin edilmesini istemiştir. İki devletin ilgili makamlarının elinde bulunan ve Ege Denizi'ndeki Türk ve Yunan karasularını gösteren haritalar arasında bazı farklılıkların mevcut olduğunu, bu nedenle iki devlet ilgili makamlarının ellerindeki haritaları karşılaştırmaları ve mutabık kaldıkları takdirde karasularını haritalar üzerinde tespit etmelerini teklif etmiştir." [11]
Kardak Sorunu
mfa535kardakfigenakatb1
25 aralık 1995 tarihinde Figen Akat isimli bir Türk yük gemisinin Kardak kayalıklarında karaya oturmasının ardından yaşananlar, Türkiye ve Yunanistan arasında karasuları sorununu yeniden gündeme taşımış ve ulusal egemenlik alanlarının saptanması konusunda yeni bir tartışma başlatmıştır.
Figen Akat'ın karaya oturmasının ardından kendi olanaklarıyla kurtulmaya çalışırken yaklaşan Yunanistan'a ait bir muhrip ve üç hücumbotu bölgenin Yunanistan'ın karasuları içerisinde kalmış olduğunu ileri sürmüş ve yardım teklifinde bulunmuştur. Buna karşılık, geminin kaptanı bölgenin Türk karasularına dahil olduğunu belirtmiş ve kurtarma teklifini geri çevirmiştir. Geminin kurtarılması ise Türk sigorta şirketi aracılığı ile gerçekleştirilmeye çalışılmıştır.
Bu arada, Yunanistan, 26 Aralık 1995 tarihinde Türkiye'ye bir nota vererek söz konusu geminin Yunanistan'ın karasularında bulunduğunu belirterek kurtarma işleminin durdurulmasını istemiştir. Türkiye, aynı gün Yunanistan'a vermiş olduğu bir nota ile iddiaları reddetmiştir.[12] Gemide yürütülen kurtarma çalışmaları sürerken Yunanistan'a ait hücumbotları gemiye yanaşarak kurtarma işlemlerini durdurmuş ve Yunanistan'a ait bir romörkor gemiyi karaya oturduğu yerden çekerek kurtarmaya çalışmıştır. Bu arada kurtarma halatının romörkorün fırdöndüsüne sıkışması Türk gemisinin bu halatı keserek Türk karasularına girmesi ile sonuçlanmıştır. Gemi daha sonra Güllük limanına çekilmiştir.[13]
Kardak Gerginliğinin Tırmanışı
bayraksavasi
İki ülke arasında diplomatik görüş alış verişi sürerken egemenlik iddialarının fiili olarak sergilenmesi konunun bir anda iki ülke medyası, kamuoyu ve siyasileri arasında "ulusal dava" olarak algılanmasına yol açmıştır. Bu süreci başlatan ise, Yunanistan'a ait Kalimnos Adası belediye başkanının yanında adanın papazı, aileleri ve Antenna adlı Yunan televizyon kanalı çekim ekibini alarak 26 Ocak 1996 tarihinde Kardak kayalıklarına çıkarak bir şenlik havasında kayalıklara Yunan bayrağını dikmesi olmuştur. Bayrak dikme girişiminin televizyonda yayınlanmasının ardından, ertesi gün Türk medyası konuya ilgi göstermiş ve Hürriyet Gazetesi'nin iki muhabiri helikopter ile Kardak kayalıklarına giderek Yunanlıların dikmiş oldukları bayrağı indirmiş, yerine Türk bayrağını dikmiştir. Bu bayrak mücadelesinin Türk televizyonlarında yayınlanmasının ardından iki ülke arasında kamuoylarının siyasiler üzerindeki baskıları yoğunlaşmış ve diplomatik alanda sürdürülen mücadelenin giderek sertleştiği görülmüştür.
28 Ocak 1996 tarihinde Yunanistan'da hükümet baskılara dayanamayarak Kardak kayalıklarına askeri bir birliği göndererek Türk bayrağını indirtmiş ve ağır silahlarla takviye edilen birlik kayalıklardan büyük olanına konuşlanmıştır. Aynı gün Atina'daki Türk Büyükelçisi Yunanistan Dışişleri Bakanlığı'na çağrılarak kayalıkların Yunanistan'a ait olduğu ve yaklaşanlara ateşle karşılık verileceği uyarısında bulunmuştur.
egeBu durum Türkiye'de tepkinin hangi düzeyde ve nasıl gösterileceği tartışmalarını başlatırken siyasilerin ve askeri kadronun üzerinde oydaştığı nokta, Yunan askeri varlığının ve bayrağının kayalıklardan uzaklaştırılması olmuştur. Gösterilecek tepkinin iki ülke arasında silahlı bir çatışmaya dönüşmemesi için duyarlılıkla hareket etmek ve çok yönlü düşünmek gerekmiştir. Sonuçta İnal Batu'nun önerisi[14] dikkate alınarak Kardak kayalıklarından üzerinde Yunan bayrağı dikilmiş olmakla birlikte asker bulunmayan küçük olanına Türk komandolarının çıkmasına karar verilmiş ve bu plan 31 Ocak 1996 tarihinde başarıyla uygulanarak Türk SAT komandoları ikinci kayalığa çıkmışlardır.
Türkiye'nin bu müdahalesi, esasta iki ülkenin soruna ilişkin inisiyatifinin eşitlenmesi anlamını taşımakla birlikte, beraberinde sıcak bir çatışma riskini ve sorumluluğunu da taşımaktadır. Nitekim, kriz sırasında devreye giren ABD, iki ülke arasında yürütmüş olduğu diplomatik arabuluculuk ile sorunun yumuşatılmasını, en azından, statüko öncesi duruma (status que ante) dönülmesini sağlamaya çalışmış ve bu çabaları başarılı olmuştur. 31 Ocak 1996 tarihinde her iki ülke silahlı güçleri aynı anda Kardak kayalıklarından çekilerek statüko öncesi duruma dönülmüştür.[15] Statüko öncesi duruma dönüşü sağlayan girişimlerde Türkiye’nin Kardak Kayalıkları’ndan küçük olanına asker çıkarması ve “Türk askerlerine herhangi bir saldırıda bulunulmadığı takdirde Yunan birliklerine ateş açılmaması talimatı verdiği ve Yunanistan’ın bayraklarını, askerlerini ve deniz ve hava kuvvetlerini kayalıklardan çekmesi durumunda Türkiye’nin de çekileceğini†açıklamış olmasının yanı sıra ABD’nin “ilk kurşunu atanın karşısında ABD’yi bulacağıâ€nı açıklamış olması da etkili olmuştur.
Kardak Kayalıklarına İlişkin Hukuki Tartışma
Figen Akat'ın Güllük Limanı'na çekilmesi ile tartışmalar yeni boyut kazanmıştır; Yunanistan 10 Ocak 1996 tarihinde Türkiye'ye yeni bir nota daha vermiştir. Bu notada Türkiye'nin iddiaları reddedilmiş, Türkiye ve İtalya arasında 1932 yılında imzalanmış bulunan ikili anlaşmadan dolayı Kardak (İmia) Adasının İtalya'ya ait olduğu, sonradan 1947 Paris Barış Antlaşması'yla Yunanistan'a bırakılan Oniki Adalar zinciri içinde yer aldığı dile getirilmiştir.
29 Ocak 1996 tarihinde Yunanistan'ın bu notasına cevap vererek daha önceki görüşleri tekrarlanmış ve Ege Denizi'nde statüleri tam olarak saptanmamış tüm ada, adacık ve kayalıkların statülerine ilişkin görüşmelere gidilmesi isteğinde bulunmuştur.
Türkiye 29 Ocak tarihli notasında[16] belirtmiş olduğu görüşlere göre; 4 Ocak 1932 Tarihli Türk - İtalyan Sözleşmesi İkinci Dünya Savaşı öncesi koşullar çerçevesinde müzakere edilmiş ve Kardak Kayalıklarına ilişkin herhangi bir hüküm içermemektedir. Kardak Kayalıklarına ilişkin gönderme 28 Aralık 1932 Protokolü'nde yer almaktadır. Bu protokol ise, geçerlilik kazanabilmesi için gereken hukuki süreç tamamlanmadığından hukuki geçerliliğe sahip değildir. Diğer yandan; Yunanistan 1947 Paris Barış Antlaşması'na ilişkin görüşmeler sırasında Oniki Adaların Yunanistan'a devredilmesi tartışılırken anılan metinlerin kendisi açısından da geçerli olmasını sağlayacak göndermelerin antlaşmada yer almasını önermiş fakat bu öneri kabul edilmemiştir. Dolayısıyla, 1947 Paris Barış Antlaşması'nda Kardak Kayalıkları'nın statüsüne ilişkin herhangi bir hüküm yer almamaktadır. Kardak Kayalıkları'nın Oniki Adalar'ı Yunanistan'a devreden Paris Barış Antlaşması'nın 14/1. Maddesinde "bitişik adacık" (adjacent islets) olarak değerlendirilmesi de mümkün değildir. Kardak Kayalıkları en yakın Yunan adasından 5.5 deniz mili uzaklıktadır. Bu bakımdan ne "bitişik" ne de "adacık" olarak kabul edilebilir. Oysa söz konusu kayalıklar Türk topraklarına 3.8 deniz mili uzaklıktadır ve Türkiye'ye aittir.
Türkiye’nin görüşüne göre, Yunanistan, Lozan Barış Antlaşması ve Paris Barış Antlaşması ile devredilen adalar üzerindeki egemenlik sınırlarını genişletme çabası içerisindedir. Bütün bunların ışığında, Ege Denizi'nde küçük adalar, adacıklar ve kayalıkların mülkiyetine ilişkin bir anlaşma henüz yapılmamıştır. Bu nedenle, Yunanistan'ın Ege Denizi'nde küçük adalar, adacıklar, kayalıkları yerleşime açma çabaları hukuki açıdan herhangi bir sonuç doğurmaktan ve hak kazandırmaktan uzaktır. Türk Hükümeti Ege Denizi'nde küçük ada, adacık ve kayalıkların mülkiyetini kararlaştıracak müzakerelere girişilmesine hazırdır; Bu müzakerelerden sonra karasularının sınırlandırılması sorunu da tartışılabilir ve karara bağlanabilir. Bu bağlamda, Türk Hükümeti aynı zamanda taraflara bölgede mevcut durumu kötüleştirecek tek taraflı girişimlerden uzak durulmasını önermekte, Kardak Kayalıkları'nda konuşlandırılmış bulunan Yunan askeri varlığının sona erdirilmesini ve tüm egemenlik işaretlerinin gecikilmeksizin kaldırılmasını istemektedir.
16 Şubat 1996 tarihli notasında[17] Yunanistan, 1932 Türk - İtalyan Anlaşması'nın 'İkinci Dünya Savaşı öncesi siyasi koşullar çerçevesinde görüşülmüş olduğu' iddiasının herhangi bir yasal önemi olmadığını belirterek; 28 Aralık 1932 tarihli Türk - İtalyan Anlaşması'yla ilgili yasal prosedürün tamamlanmadığı ve bu nedenle Milletler Cemiyeti'nde tescil ettirilmediğine ilişkin iddiaya ilişkin olarak, 4 Ocak 1932 tarihinde karşılıklı olarak verilen mektuplarda kararlaştırılmış bulunan 28 Aralık 1932 tarihli Anlaşma, her iki tarafça Milletler Cemiyeti Sekreterliği'ne tescil ettirilmiş bulunan 4 Ocak 1932 tarihli Anlaşma'yı tamamlayıcı bir niteliktedir görüşüne yer ver vermiştir. Yunanistan’ın görüşüne göre, metnin kendisi ve mektup değişimlerinde açıkça belirtildiği gibi, 28 Aralık 1932 tarihli Anlaşma, üzerinde egemenliğe ilişkin herhangi bir tartışmanın bulunmadığı bir bölgede deniz sınırına ilişkindir dolayısıyla, taraflarca ayrıca onaylanmasına gerek yoktur. Ayrıca, 28 Aralık 1932 tarihli Anlaşma'nın metninin tam bir uluslararası anlaşma metni olarak kabul edildiği metnin imzasından başlayarak taraflarca hemen yürürlüğe konulmuş olmasından da açıkça anlaşılmaktadır. Aynı nedenlerden dolayı, bu olayda Milletler Cemiyeti'nde tescil yapılmasına gerek duyulmamıştır. Bütün bunlar reddedilemez gerçeklerdir ve Yunanistan'ın yukarıda sözü edilen anlaşmaların geçerliliği konusunda herhangi bir şüphesi bulunmamaktadır. Bundan başka, 1932 - 1947 döneminde ve sonrasında İmia (Kardak) kazasına kadar bu anlaşmaların geçerliliği konusundaki tutumunu değiştirmemiştir. Aynı noktalar İtalya ve Oniki Adalar üzerindeki egemenliğinin sürdüğü dönem için de gerçektir. Diğer yandan, sadece 1932'de değil aynı zamanda 1950'de Türkiye bölgede bir deniz sınırlamasının halihazırda var olduğunu kabul etmiştir. 1950 yılında İstanbul'da toplanan Ortadoğu Bölgesel Hava Seyir Toplantısı'nda kararlaştırılan İkinci Ortadoğu Bölgesel Hava Seyir Anlaşması bunu doğrulamaktadır. ICAO tarafından uygulanmakta olan İstanbul/Atina FIR sınır hattı, ilgili ICAO haritası ve 1953 yılında Ankara'da yayınlanan resmi Türk hava seyir haritasında görüleceği gibi, Türkiye'nin bölgedeki Batı sınırları ile aynıdır. Bu yönde bir sınırlandırma 1936 Montreux Sözleşmesi çerçevesinde 'İstanbul Boğazı, Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi'nden geçen gemilerin seyirleri hakkındaki 1953 tarihli yıllık rapora ek resmi Türk haritasında da görülmektedir. Bütün bu haritalarda, diğer Türk ve uluslararası resmi haritalarda İmia (Kardak) Kayalıkları Yunanistan'a ait olarak görülmektedir.
1947 Paris Barış Konferansı sırasında 1932 anlaşmalarına özel bir gönderme yapılması yönünde Yunanistan'ın önerilerine ilişkin argümanlar konusuna gelince, 1947 Paris Barış Antlaşması metninde bu anlaşmalara bir gönderme yapılmaması bu anlaşmaların geçerliliğini etkilememektedir.
Yunanistan’ın görüşüne göre; İmia (Kardak) Kayalıkları Oniki Adalar'ın adalar, adacıklar ve kayalıklar bütününün bir parçasıdır ve 1947 Paris Barış Antlaşması'nın 14. Madde 1. Paragrafında belirtildiği gibi bitişik adacık oluşturmaktadır. Bu durum İmia üzerinde açıkça İtalyan egemenliği kuran 28 Aralık 1932 Türk - İtalyan Anlaşması'nda kesinlikle tanınmıştır. Buna ek olarak, 1923 Lozan Barış Antlaşması'na göre İmroz, Bozcaada ve Tavşan Adaları dışında sadece Türk kıyılarından üç mil içerisinde kalan adalar üzerinde Türk egemenliği elde tutulmuştur. Buna göre, Yunanistan Türkiye'nin soruna ilişkin notasında dile getirmiş olduğu uzaklık gibi, hukuk dışı kriterleri değil sadece uluslararası hukuk tarafından verilen egemenlik haklarını tanır. Adaların hukuki rejimi açıkça kararlaştırılmış ve üzerlerinde herhangi bir hukuki şüphe yoktur. Ek olarak, yerleşik olsun olmasın, birbirinden bağımsız olarak nasıl nitelendirilirse nitelendirilsin, tüm adalar (adacıklar, kayalık adalar, kayalıklar vd- bu terimler hukuki değil sadece coğrafi çağrışımlar içermektedirler) büyüklükleri göz önünde bulundurulmaksızın hem 1923 Lozan Barış Antlaşması hem de 1947 Paris Barış Antlaşması tarafından aynı hukuki davranışa tabi tutulmuşlardır. Bu nedenle, yukarıda dile getirildiği gibi, tüm Ege bölgesinde adaların hukuki rejimine ilişkin herhangi bir boşluk kesinlikle bulunmamaktadır.
Tarafların hukuki ve siyasi yorumlarını içeren bu nota değişimleri sonucunda Ege'de rejim kuran antlaşmaların yorumlanmasında fikir ayrılıkları içerisinde oldukları ortaya çıkmıştır. Bu arada Avrupa Parlamentosu, 15 Şubat 1996 tarihinde almış olduğu karar ile “1923, 1932 ve 1947 antlaşmalarına uygun olarak Kardak / İmia adacıklarının Oniki Adalar grubuna dahil olduğunu†belirtmiş, “Türkiye’nin Yunanistan’ın egemenlik haklarına yönelik tehlikeli tehditlerini†kınamış ve Türkiye’yi uluslararası antlaşmalara saygı göstermeye çağırmıştır.[18] Gerçekte Avrupa Parlamentosu’nun almış olduğu bu karar Kardak bunalımına bir anda Yunanistan – Türkiye arasında bir sorun olmaktan çıkarıp Türkiye ile Avrupa Birliği arasında bir sorun haline getirebilecek bir nitelik kazandırmıştır. Alınan kararda Yunanistan’ın Avrupa Birliği üyesi olduğu, Ege Denizi’nde askeri gerilimin Türkiye tarafından tırmandırıldığı ve Yunanistan’ın sınırlarının AB’nin dış sınırları olduğu vurgulandıktan sonra, AB üyelerinin, Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkilerin düzeltilmesinde etkin rol oynamaları, Türkiye’nin AGİT çerçevesindeki yükümlülüklerine sadık olması çağrısında bulunulmuştur. Türkiye ise, Avrupa Parlamentosu’nun almış olduğu bu kararı Yunanistan yanlısı bir karar olarak değerlendirmiştir.
[1] Tarih sırasıyla bu antlaşmalar şunlardır; 18 Ekim 1912 Uşi Barış Antlaşması, 17/30 Mayıs Londra Antlaşması, 1/14 Kasım 1913 Atina Antlaşması, 13 Şubat 1914 tarihinde Yunanistan Hükümeti’ne tebliğ edilen Altı Büyük Devlet Kararı, 24 Temmuz 1923 Lozan Barış Antlaşması, 10 Şubat 1947 Paris İtalyan Barış Antlaşması.
[2] Lozan Antlaşması’nın 6. Maddesi’ne göre; “.... İşbu Andlaşmada tersine bir hüküm olmadıkça, deniz sınırları kıyıdan üç milden aşağı uzaklıktaki ada ve adacıkları kapsar.â€
Lozan Antlaşması’nın 12. Maddesi’ne göre; “İmroz ve Bozca Adaları ile Tavşan Adaları dışında Doğu Akdeniz Adaları ve özellikle Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya Adaları üzerinde Yunan egemenliğine ilişkin 17/30 Mayıs 1913 günlü Londra Andlaşmasının beşinci ve 1/14 Kasım 1913 günkü Atina Andlaşmasının on beşinci Maddeleri hükümleri uyarınca 13 Şubat 1914 günkü Londra Konferansında alınıp 13 Şubat 1914 günü Yunan Hükümetine bildirilen karar, işbu Andlaşmanın İtalya’nın egemenliği altına konulan ve on beşinci Maddede yazılı olan Adalara ilişkin hükümleri saklı kalmak koşulu ile, doğrulanmıştır. Asya kıyısından üç milden az uzaklıkta bulunan Adalar, işbu Andlaşmada tersine hüküm olmadıkça, Türkiye egemenliği altında kalacaktır.â€
Lozan Antlaşması'nın 15. Maddesi’ne göre; "Türkiye aşağıda sayılan Adalar üzerindeki tüm hak ve senetlerden İtalya yararına vazgeçer: Bugün İtalya'nın işgali altına bulunan Astampalya (Astropalia), Rodos (Rhodes), Kalki (Calki), Skarpanto, Kazos (Casso), Pskopis (Tilos), Misiros (Misyros), Kalimnos (Kalymnos), Leros, patmos, Lipsos (Lipso), Sombeki (Simi) ve istanköy (Kos) Adaları ile bunlara bağlı olan adacıklar ve Meis (Castelerizo) Adası (2 numaralı haritaya bakılması)."
Lozan Antlaşması’nın 16. Maddesi’ne göre; “Türkiye işbu Andlaşmada belirlenen sınırları dışındaki tüm topraklar ile bu topraklardan olup gene bu Andlaşma ile üzerinde kendi egemenlik hakkı tanınmış bulunanlar dışındaki Adalarda –ki bu toprak ve Adaların geleceği ilgililerce saptanmış ya da saptanacaktır- her ne nitelikte olursa olsun, sahip olduğu hak ve senetlerden vazgeçtiğini açıklar.†İ. Soysal, Türkiye'nin Siyasal..., s.90.
Paris Barış Antlaşması’nın 14. Maddesi’ne göre; “İtalya işbu Andlaşma ile aşağıda belirtilen Onikiada’yı tüm egemenliği ile Yunanistan’a terkeder; yani, Stampalia (Astropalia), Rhodes (Rhodos), Calki (Kharki), Scarpanto, Cassos (Casso), Piscopis (Tilos), Misiros (Nisisros), Calimnos (Kalymnos),Leros, Patmos, Lipsos (Lipso), Simi (Symi), Cos (Kos) ve Castellorizo ve bitişik adacıklar.â€
[3] Bu konudaki tartışmalar için bkz; A. Kurumahmut (Y. Hazırlayan), Ege’de Temel Sorun...,
[4] Milliyet Gazetesi’nde yer alan bir haberde, Ege’de 150’ye yakın ada ve adacığın, Osmanlı İmparatorluğu’nun halefi olması dolaysıyla, hukuki olarak, Türkiye’nin egemenliğinde sayılması gerektiğinden söz edilerek; Yunanistan’ın Ege’deki bazı ada ve adacıkları iskana açma çabalarının statüyü kendi lehine çevirme amaçlı olduğu vurgulanmıştır. “Ege’deki 150 Ada Osmanlı’dan Mirasâ€, Milliyet, 6 Ekim 1998, s. 14. 3 Haziran 1999 tarihli Cumhuriyet Gazetesi’nde yer alan bir habere göre ise, “Genelkurmay Başkanlığı, Türkiye kıyılarındaki ‘formasyon’ diye adlandırılan 152 adacık ve kayalık üzerinde hak iddia eden Yunanistan’a gerekli yanıtın 3 Haziran Avrupa Birliği Köln Doruğu’ndan sonra verilmesi için hazırlığını tamamladığı†haberi yer almıştır. Yüksek düzeyde bir komutana dayandırılarak verilen habere göre; “Bugün Ege’de toplam 3 bin 49 ada, adacık ve kayalık bulunuyor. Osmanlı İmparatorluğu’ndan sonra Ege Denizi2ndeki adaların sahipliği antlaşmalarla belirlenmiştir. Anlaşma metinlerinde adları geçmeyen bu adacıkların sahipliği Osmanlı İmparatorluğu’nun varisi olan Türkiye Cumhuriyeti’dir. Formasyon olarak tanımlanan bu tür adacık ve kayalıklardan kıyılarımızda bulunan 152 adanın aidiyeti ise Türkiye’nindir. Buna Kardak da şimdi Atina’nın sivillere bayrak diktirme girişiminde bulunduğu Angathosini adacığı da dahildirâ€. “Adacıklar Osmanlı Mirasıâ€, Cumhuriyet, 3 Haziran 1999, ss. 1-17.
[5] “TSK Adayla İlgili Raporu Açıkladı ‘Keçi (Platia)’ Bizim Adamızâ€, Cumhuriyet, 16 Mayıs 1999, ss. 1-8.
[6] Taki Berberakis, “Kayalıklarda İnat Düğünüâ€, Milliyet, 16 Mayıs 1999, s. 21; Barçın Yinanç, “Kardak’tan Sonra Platiâ€, Milliyet, 15 Mayıs 1999, s. 20; “TSK Adayla İlgili Raporu Açıkladı ‘Keçi (Platia)’ Bizim Adamızâ€, Cumhuriyet, 16 Mayıs 1999, ss. 1-8.
[7] Lozan Antlaşması'nın 15. Maddesi için bkz; dipnot 143.
[8] Türkiye ve İtalya, aralarında sınır bölgelerinin saptanması konusunda çıkan görüş ayrılıklarını gidermek için, taraflar arasında 1928 yılında imzalanmış olan Türkiye - İtalya Tarafsızlık, Uzlaşma ve Yargısal Çözüm Antlaşması hükümlerine uygun olarak, 30 Mayıs 1929 tarihinde imzalamış oldukları bir tahkimname ile aralarındaki uzlaşmazlıkların çözümlenmesinde yargı yoluna başvurmuşlar ve Lahey Adalet Divanı'na gitme kararı almışlardır. Ancak bu tahkimnamenin sonucu alınmadan 1932 yılında yapmış oldukları Ankara Anlaşması ile sorunun çözümünde anlaşmışlardır.
, Ankara: (Yayınevi yok), 1997; Ayrıca, http://mfa.gov.tr
[9] Sözleşme hükümleri için bkz; İ. Soysal, Türkiye'nin Siyasal..., ss.340-343.
[10] Sertaç Hami Başeren, "Ege'de Ada, Adacık ve Kayalıkların Uluslararası Andlaşmalarla Tayin Edilen Hukuki Statüsü", Ege'de Temel Sorun / Egemenliği Tartışmalı Adalar, Y. Hazırlayan: Ali Kurumahmut, Ankara: TTK Yay. 1998, s.110-114. Türk Dışişleri bakanı T. R. Aras'ın İtalyan Büyükelçisi Aloisi'ye yazmış olduğu 4 Ocak 1932 tarihli mektupta şu görüşlere yer verilmekte; "Bugünkü tarihte imzalamış olduğumuz anlaşma, aidiyeti şimdiye kadar aramızda tartışma konusu olan ada ve adacıkların deniz sınırlarının belirlenmesini, memnuniyetle ifade edeyim ki düzenlemiştir. Zaten Türk-İtalyan sınırının diğer bütün kısımları iki devlet arasında hiçbir anlaşmazlığa sebep olacak nitelikte değildir. Exselanslarından sınırın bu kısmının çizim işlemlerinin hemen ele alınmasını ve Kral Majeste Hükümetinin, Türk meslekdaşlarıyla konuyu görüşecek teknisyenlerin belirlenmesine hazır olup olmadığının bildirilmesini rica ederim". İtalyan Büyükelçisi Aloisi, aynı tarihli cevabi mektubunda; "Bugünkü tarihte imzalamış olduğumuz anlaşma, aidiyeti şimdiye kadar aramızda tartışma konusu olan ada ve adacıkların deniz sınırlarının belirlenmesini, memnuniyetle ifade edeyim ki düzenlemiştir. Zaten Türk-İtalyan sınırının diğer bütün kısımları iki devlet arasında hiçbir anlaşmazlığa sebep olacak nitelikte değildir. Ekselanslarının bugünkü mektubuna cevaben bildiririm ki hükümetime sınırın bu kısmının çizimi meselesinin hemen ele alınmasını ve Türk meslekdaşları ile hemen temasa geçmek üzere teknisyenler belirlemesini teklif edeceğim." Y. İnan, S. Başeren, Kardak Kayalıklarının Statüsü..., s. 14.
[11] S. Hami Başeren, "Ege'de Ada, Adacık ve Kayalıkların...," s.115. Ayrıca bkz; Şükrü Elekdağ, "Kardak'ın Hukuki Statüsü", Milliyet, 8 Nisan 1996.
[12] Nota metinleri için bkz; A. Kurumahmut (Y. Hazırlayan), Ege’de Temel Sorun..., Ek: 20-21.
http://mfa.gr/foreign/bilateral/imiaen.htm
http://www.softdesign.com.tr/32gun/9...a/dosya21.html
http://mfa.gr/foreign/bilateral/imiaen.htm
[16] Notanın tam metni için bkz. EK I. (A. Kurumahmut (Y. Hazırlayan), Ege’de Temel Sorun..., Ek: 20-21.’den alıntılanmıştır.)
[17] Notanın tam metni için bkz. EK II. (A. Kurumahmut (Y. Hazırlayan), Ege’de Temel Sorun..., Ek: 20-21.’den alıntılanmıştır.)
“Turkish Foreign Policy and Practice as Evidenced by the Recent Turkish Claims to the Imia Rocksâ€, http://mfa.gr/foreign/bilateral/imiaen.htm, B. Tarihi: 02/11/199
İsmet İnönü'ye oy vermezsin olur biter !
Öldüğünü bile bilmez Allah bilir .......
yunanistana siginanlar gibi hayir dersin olur biter.
ismet oldu diye senin gibi yanlis yaptiklarini bu millet unuturmu,
eyvallah dermi?
kendinde ilan ettigin gibi isin gucun kafa karistirmaya calismak,
lakin onuda becemezsin.
bu millet neye evet neye hayir diyecegini cok iyi biliyor.
16 nisan gecesi bir onceki secimde ne yasadiysan o olacak malesef.
Eskiden Adem ile Havva vardı , onları unutmuşun !
http://www.haberturk.com/gundem/habe...kan-yenikapida
"Evet Platformu" tarafından düzenlenen, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım'ın katıldığı "İstanbul Buluşması" mitingi sona erdi. İlk konuşmayı yapan Başbakan Binali Yıldırım, "Her Evet şer odaklarının hesaplarını bozacak" dedi. Yıldırım'ın konuşmasının ardından bakanlar platforma çıkarak halkı selamladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da konuşmasında "Öyle bir Evet deyin ki, Türkiye'ye kem gözle bakan kim varsa hepsini titretmeli" mesajı verdi. Erdoğan da, Yıldırım da büyük bir kalabalığın dinlediği konuşmalarında CHP liderine yüklendi.
CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN'IN KONUŞMASI:
İstanbul ancak gönül gözüyle kavranabilecek, gönül diliyle anlatılabilecek bir şehir. Bunun için İstanbul, Türkiye'dir. Bugün Yenikapı bir başka güzel. İnanıyorum ki yarın da bir başka güzel olacak. Haftaya pazar sandıklar Evet ile bir başka güzel.
Geldiğimiz noktada artık bize sadece anayasa değişikliğini geçirmek yetmez. Çok daha büyük bir sorumlulukla karşı karşıyayız. İstanbul öyle bir Evet demeli ki 99 yıl önce bu mübarek şehri kirletmeye çalışanlardan başlayarak Türkiye'ye kem gözle bakan kim varsa hepsini titretmeli.
İstanbul 16 Nisan'da Evet diyerek FETÖ'nün, PKK'nın, DEAŞ'ın kökünü karartmaya hazır mı? İstanbul, 16 Nisan'da Evet diyerek FETÖ'nün avukatlığına soyunan CHP yönetimine dersini vermeye hazır mı? İstanbul Evet diyerek bir kısım Avrupa ülkelerine, 'Avrupa, Avrupa duy sesimizi' demeye hazır mı? (Meydandan 'Evet' yanıtını alınca) İstanbul'a da bu yakışır.
YENİKAPI'DA SÜRPRİZ KLİP! İLK KEZ YAYINLANDI
"İSTANBUL'A SEVDAM, AŞKIM AYRIDIR"
İstanbul'dan aldığımız tecrübe ile tüm Türkiye'ye hizmet ettik. Bu noktada durmak yok. Onun için İstanbul'a olan sevdam, aşkım ayrıdır. Girdiğimiz tüm mücadelelerde İstanbul kapı gibi arkamızda durduğu için hep galip geldik. Belediye başkanı olduğumuzda birileri dudak büküyordu. Şimdi kısa sürede öyle bir devrim gerçekleştirdik ki bizi küçümseyenler mahcup oldu. Batı bile sessiz devrim dedi. Şimdi sessiz devrim diyenler kudurdular. Ne yaparlarsa yapsınlar kararlılıkla yolumuza devam ediyoruz. Sandıkta kaybedenler iftiraya, yalana başvururlar. Haksız ve adaletsiz şekilde belediye başkanlığından alınıp cezaevine girerken 'Bu şarkı burada bitmez' dedik. Cezaevinden çıkar çıkmaz tüm Türkiye'ye hizmet için yola revan olduk. Halkımız bize güvenmişti ve süratle iktidar yolunu açtı. Bu süreçte her seçim ayrı bir mücadele ile geçti. Bizi cumhurbaşkanı seçtirmemek istediler. CHP her dönemde olduğu gibi o günde Türkiye'nin önünü tıkadı. Bundan sonra millet seçecek dedik, restimizi çektik. Hem o krizi çözdük hem yüzde 69'luk bir destek ile yeni yönetim modeline geçişin temelini attık.
Yeni yönetim sistemimiz tarihimizden ve kültürümüzden süzülüp gelen bir birikimin ifadesidir.
Türkiye çok acılar çekerek bugünlere ulaştı. Çok çile çektik ama Rabbim sonunu hayreyledi. Sabreden kimse zafere ulaştı. Ama yine sabırlı olacağız. Önümüzde daha çok yol var. Uzun ince bir yoldayız.
Türkiye hep güçlü hükümetler tarafından yönetilseydi bugün bulunduğumuz yerin tam iki kart ilerisinde yer alacaktık. Ama bunlar bize bunu çok gördüler. Biz bu millete aşığız. Ama bunlar bakıyorsunuz faiz mi faiz... Yahu faiz ile adam olunur mu? Yıllardır böyle sömürdüler, faiz lobisine... Fakir fukaranın cebinden aldılar, dağıttılar.
"Amerika'yı yeniden keşfetmedik" 16 Nisan'da yaptığımız iş, Amerika'yı yeniden keşfetmek değil. 16 Nisan'da merhum Özal'dan Demirel'e, Türkeş'ten Erbakan'a, Yazıcıoğlu'na kadar tüm liderlerin özlemi olan bir değişimi hayata geçiriyoruz. Tek fark; onların uygun şartları bulup bu değişimi başlatamamış olmaları, bizim ise bu adımı atmış bulunmamızdır. Okumadan sandığa gitmeyin
Bu adımı atmak bizim için de kolay olmadı. Ne zaman önemli bir projeyi hayata geçirmeye kalksak birileri ortalığı karıştırmaya çalıştı. Her seçim bizim ve milletimiz için bir imtihana dönüştü. Her saldırı milletimizle birlik olup söndürdüğümüz ateş topuna dönüştü.
Türkiye demokrasisini hak etmiş bir ülke. İşgalcilere 'Geldikleri gibi giderler' dedik, 15 Temmuz'da yine istiklaline ve istilbaline sahip çıktı. İstanbul o gece tarihin en önemli sınavlarından birini alnının akıyla verdi. Darbecilere meydanı bırakmadı. Darbecilere geçit vermedi. İstanbul tam 99 şehit verdi. Toplamda 249 şehidimiz var.
"KILIÇDAROĞLU'NUN KOLTUĞU KONTROLLÜ"
O gece 3.30 Atatürk Havalimanı'na indiğimde on binler karşıladı. Gurur duydum. F-16'lar üzerimizde uçuyor. Tanklara aldırmadan benim milletim iradesine sahip çıkıyor. Aynı gece benden 3-3.5 saat kadar önce oraya birisi daha gelmişti. CHP Genel Başkanı... Kendi ifadesi ile 23.40 civarında iniyor. Ortalığın karışık olduğunu görünce Bakırköy Belediye Başkanı'nın evine gidiyor. 'Sayın Cumhurbaşkanı Marmaris'ten çıktığında beni haberdar etseydi ben de oraya gelirdim' diyor. Biz Face Time'den tüm Türkiye'ye çağrımızı yaptık niye gelmedin? Bu kişi 'Darbe olsa tankın üstüne çıkarım' diyen bir kişi. Bu durumda olan birinin yapabileceği bir şey olabilir mi? Bunlarda yürek diye bir şey yok. 'Darbelere karşı olduğumu söyledim' diyor. İyi ki söyledin. Sonra utanmadan 'Bu kontrollü darbedir' diyor. Kontrollü koltukta oturan her işin o şekilde yürüdüğünü sanır. Kasetle oraya gelmiş olan biri. Yedi seçim kaybetti. Şimdi sekizinciye hazırlanıyor. Ama inanın yine gitmez. Koltuk kontrollü... Ama ne olursa olsun biz onlara rağmen yola devam edeceğiz. CHP'ye gönül vermiş kardeşlerimize üzülüyorum, fikirlerimiz uymasa da bu felakete maruz kaldıkları için üzülüyorum. Gelin bu adamdan kurtulun. Rerkor bir oyla Evet olduğu takdirde artık bu zatın yerinde oturamayacağına inanıyorum.
+35
"BÖYLE GENEL BAŞKANA BÖYLE MİLLETVEKİLİ"
Bir gün FETÖ'nün borazanlığını yapan, ertesi gün PKK seviciliğine soyunan, bir sonraki gün başka bir terör örgütünün avukatlığını üstlenen parti, cumhuriyetin partisi olamaz. Cumhuriyetin sahibi cumhurdur, millettir. Bunların her şeyden önce millete ve milli iradeye saygısı yok. Bu partinin bir milletvekili çıkar evet verenleri İzmir'de denize dökmekten söz eder. Diğeri ondan aşağı kalmamak için hayır çıkarsa düşmanı İzmir'den denize dökmüş kadar sevineceklerini söyler. Güya bu da deneyimli. Deneyimlisi öyle, deneyimsizi böyle. CHP milletvekillerinin bu halk oylaması kampanyası döneminde sokakta vatandaşı tehdit etmekten, kahvede darbetmeye kadar sergilemedikleri rezalet kalmadı. Böyle genel başkanların böyle milletvekilleri olur.
Yenikapı ruhu ölmedi, ölmeyecek. Bu ruha sahip olmayanlar kendilerine yakışan safa geçtiler Recep Tayyip Erdoğan
"DÖNÜM NOKTASI OLDUĞUNU BİLİYORLAR"
Biz, söz de karar da milletindir diye yolumuza devam ediyoruz, devam edeceğiz. Seçim dönemlerinde yurt dışında kampanya yapılması yeni bir durum olmadığı halde bu seçimde bu engellemeyi yaptılar. Ne yaparlarsa yapsınlar biz bunların hepsini aştık, aşıyoruz ve aşacağız. 40 yıldır siyasetin içindeyim. 40 yıldır bu tür çalışmaların yapıldığını biliyorum. Peki bu defa niye böyle telaşlı bir engelleme çabasıyla karşı karşıya kaldık? Çünkü bu halk oylamasının alelade bir seçim olmadığını, Türkiyenin geleceği için bir dönüm noktası niteliği taşıdığını çok iyi biliyorlar.
BAŞBAKAN BİNALİ YILDIRIM'IN KONUŞMASI:
"MİLYONLARA NEDEN YALAN SÖYLEDİN KILIÇDAROĞLU"
Çok değil 8 ay önce bu kürsüde darbeyi lanetleyen Kılıçdaroğlu, bugün '15 Temmuz kontrollü bir darbedir' diyor. Madem 15 Temmuz bir yalandı, Yenikapı'da Milli İrade Mitingi'ne katılıp milyonlara neden yalan söyledin ey Kılıçdaroğlu!
15 Temmuz'da İstanbul'un kadınları Nene Hatun oldu, gençleri Ulubatlı Hasan oldu. O gece İstanbul geçilmedi.
"BİZİM ANLAYIŞIMIZDA BEN YOK BİZ VAR"
Sayın Cumhurbaşkanım, İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığınız döneminde beraber çalıştık. AK Parti'yi kurarken beraberdik. 1999'da Pınarhisar'a uğurlarken birileri 'Muhtar bile olamaz' derken biz o gün ant içtik. Bizim hareketimizde ben yok biz var. Sizden bunu öğrendik. Bizim mücadelemizde dayanışma, birlik var. Bu anlayışla birçok eser kazandırdık.
"1. DÜNYA SAVAŞI'NDA OLDUĞU GİBİ..."
Türkiye'nin maruz kaldığı tuzakları görüyorsunuz. Tıpkı 1. Dünya Savaşı'nda olduğu gibi Türkiye'yi dize getirmek isteyenler karanlık bir oyun peşinde. Kimi zaman kardeş kavgası kimi zaman bölücü terör kimi zaman ekonomik krizlerle yolumuzu kesmek istiyorlar... Başaramadılar, başaramayacaklar. Ne çukur kazanlar ne de alçak FETÖ terör örgütü milletin yolunu kapatamayacaklar.
Rummenige de sen de "Bu millet" tutturmuş gidiyorsunuz,
hangi millet? adı ne?
Bu milleti mi ?
Tek milleti mi ?
İbrahim milleti mi?
Türk milleti mi ?
Reis'inle konuş son durum nedir,
öğren burda yaz..
Bekliyoruz....
Adınızı söylettireceğim size...
Türk milletini ya kabul edeceksiniz ya da inkar edeceksiniz,
Başka yolunuz yok..
Foxta savaşçıyı izlerken eski anılarım depreşti...
Yazdıklarımdan ve yorum yaptıklarımdan trakyalı ve hissenet sorumlu tutulamaz.YAZILARIM VE YORUMLARIM YATIRIM TAVSİYESİ DEĞİLDİR.
Fetocular şimdi neci oldu acep
Yazdıklarımdan ve yorum yaptıklarımdan trakyalı ve hissenet sorumlu tutulamaz.YAZILARIM VE YORUMLARIM YATIRIM TAVSİYESİ DEĞİLDİR.
Ben bu rumenaga ve tayfasından şüpheleniyorum.
Sanki yeni bir ekip gibi.
Bu millet federasyonu diyorlar baksanıza.
Allah korusun yeni bir tarikat marikat örgüt mörgüt kaldıramaz bu millet.
Yazdıklarımdan ve yorum yaptıklarımdan trakyalı ve hissenet sorumlu tutulamaz.YAZILARIM VE YORUMLARIM YATIRIM TAVSİYESİ DEĞİLDİR.
Ya arkadaş şu her bulduğunuzu dibine kadar kopyala yapıştır yapmaktan ne anlıyorsunuz?
Utanmasanız doktora tezi yapıştıracaksınız. Siz yazıda vurgulamak istediğiniz yeri yazın. Gerisine link atın merak eden açar bakar....
Surdan burdan haber yorum kopyala yapıştır... ben o haber kaynağını ciddiye alsam zaten okurum.
SM-A710F cihazımdan hisse.net mobile app kullanarak gönderildi.
Şu ifadeye inanan var mı?
Varsa eğer bana açıklayabilir mi nasıl olacak bu?
Ama goygoy ile hamaset ile değil.
Bana desin ki İktidar/akp/ başbakan/ cumhurbaşkanı her ne ise;
- çok faydalı olacak şu şu düzenlemeyi yapamıyor şöyle bir engel var yada
- şuraya böyle böyle nitelikli kişiler var ama atayamıyor.
- Şuraya bütçe ayırsa devlet çok büyük faydasını göreceğiz hep beraber ama ayıramıyor.
Eğer evet çıkarsa bunu yapabilecek.
Var mı böyle somut mantıklı bi şekilde yukardaki sözü izah edebilecek biri?
SM-A710F cihazımdan hisse.net mobile app kullanarak gönderildi.
Eskiden fetoşun kanallarını izler, gazetelerine abone olurdunuz.
Esnaflardan özellikle bu gazetelere abone olmaları istenir hatta zorlanırdı.
17-25 Aralıktan sonra bu kanallar ve gazeteler tam tersine döndü. Birbirlerine düşman oldular ve sonuç darbe girişimi, o kadar suçsuz sivil asker şehit oldu...
Hatırlar mı acaba bazıları?
Unutma unutturma....
Yazdıklarımdan ve yorum yaptıklarımdan trakyalı ve hissenet sorumlu tutulamaz.YAZILARIM VE YORUMLARIM YATIRIM TAVSİYESİ DEĞİLDİR.
erdogan yillardir, fettosa karsi tek basina , canini ortaya koyarak mucadele ediyor, o zaman nerdeydiniz, simdi nerdesiniz,
fettosun karsisindamisiniz olan biten darbelere ragmen yoksa erdogan hasedinden halen fettosle berabermisiniz,
halen fettosun, kemalin eliyle servis ettigii dosyalar ve videolarami bel bagliyorsunuz
apisarasi killari
https://www.youtube.com/watch?v=es7JtqgcFD0
Anket durumu nedir???
E5553 cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Anayasanın 6. maddesi Türk Milleti diyor..
Sen ne diyorsun hocam..
Üfürüyorsun.. Anaysamız kafatascı mı yani.. ?
Üfürüyosunuz...
"MADDE 6- Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya
organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz."
Biri vardı ne yazsan "hani videosu var mı?" yazardı.
O yok sanırım onun yerine ben sorayım:
Hani bunun videosu var mı?
😂😂😂
SM-A710F cihazımdan hisse.net mobile app kullanarak gönderildi.
Türk tanımı da ilk kez 1924 anayasasının 88. maddesinde tanımlanmıştır..
Buyrun..
"Madde 88.- Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle (Türk) ıtlak olunur.
Türkiye'de veya hariçte bir Türk babanın sulbünden doğan veyahut Türkiye'de mütemekkin bir ecnebi babanın sulbünden Türkiye'de doğup da memleket dâhilinde ikamet ve sinni rüşte vusulünde resmen Türklüğü ihtiyar eden veyahut Vatandaşlık Kanunu mucibince Türklüğe kabul olunan herkes Türktür. Türklük sıfatı kanunen muayyen olan ahvalde izale edilir."
Günümüz Türkçesine çevirecek olursak da..
Buyrun..
"Madde 88- Türkiye'de din ve ırk ayırdedilmeksizin vatandaşlık bakımından herkese "Türk" denir.
Türkiye'de veya Türkiye dışında bir Türk babadan gelen yahut Türkiye'de yerleşmiş bir yabancı babadan Türkiye'de dünyaya gelipte memleket içinde oturan ve erginlik yaşına vardığında resmi olarak Türk vatandaşlığını isteyen yahut Vatandaşlık Kanunu gereğince Türklüğe kabul olunan herkes Türktür."
Seçim yasakları şöyle diyor..
Alıntı:
Buna göre, oy verme gününden önceki on günlük sürede, yazılı, sözlü ve görsel basın ve yayın araçları ile kamuoyu araştırmaları, anketler, tahminler, bilgi ve iletişim telefonları yoluyla mini referandum gibi adlarla vatandaşın oyunu etkileyecek biçimde yayın yapılması ve herhangi bir surette dağıtımı yasaktır Yukarıdaki paragrafta yer alan kısıtlama dışında, Radyo ve televizyon kuruluşları, oy verme gününden önceki yirmi dört saat dışındaki halkoylaması sürecinde 2954 ve 6112 sayılı Kanunlarda belirtilen ilkelere titizlikle uymak suretiyle yayınlarım sürdürebileceklerdir.
Basın, iletişim araçları ve internet üzerinden yapılan yayınlarla ilgili 298 sayılı Kanun'un 55/B maddesi ile 2954 ve 6112 sayılı Kanunlarda öngörülen düzenlemeler karşısında, söz konusu yazılı basın, iletişim araçları ve internet üzerinden yapılan yayınların, seçim hukukunun temel ilkeleri olan eşitlik, serbestlik, dürüstlük ilkelerine uygun bir şekilde yapılması gerekmektedir.
Sıfırlama olayından sonra mı?
17 aralıktan önce beraber yürüyorlardı değil mi?
Ergenakon, balyoz yüzünden ölenlerin, yuvası dağılanların hesabını kim verecek...
Allahımdan diliyorum ki o masum insanların o hale düşmesine neden olanların cezasını bu dünyada bize göstersin inşallah.
Aponun yakalandığında olduğu gibi cam kafes arkasında görelim bu canları öldürenleri...
Yazdıklarımdan ve yorum yaptıklarımdan trakyalı ve hissenet sorumlu tutulamaz.YAZILARIM VE YORUMLARIM YATIRIM TAVSİYESİ DEĞİLDİR.
https://uploads.tapatalk-cdn.com/201...290bc6f8be.jpg
Yazdıklarımdan ve yorum yaptıklarımdan trakyalı ve hissenet sorumlu tutulamaz.YAZILARIM VE YORUMLARIM YATIRIM TAVSİYESİ DEĞİLDİR.
bu yüzden EVET
İSTİKRAR: Yeni sistemle kalıcı istikrara kurumsal garanti verilecek. Son 15 yılda ülkede istikrar sağlandı ama bu kalıcı değil, bu partiye ve kişiye bağlı bir istikrardı. Yeni sistemle bunu garanti altına alıyoruz, kalıcı hale getiriyoruz. Halkımız buna 'evet' diyecektir.
ETKİLİ İDARE: Vatandaş hızlı işleyen bir idareye, bürokrasiye 'evet' diyecek. Daha az bürokrasi, daha hızlı büyümeye 'evet' diyecek. Kararnamelerle hızlı düzenleme imkânı olacak.
VESAYETE SON VERİLECEK: Bunun tasfiye süreci tamamlanacak. Meclis'in doğrudan belirlenmesi ile milli irade güç kazanacak. Cumhurbaşkanlığı milletin makamı olarak tescillenmiş olacak. Vatandaş yüzde 69'la "ben seçeceğim cumhurbaşkanını" dedi. Eksik kaldı. Eksik unsurları tamamlayıp bu süreci bitirmiş olacağız. Güçlü yasama, güçlü icraat.
REFAH: Ekonomide olduğu gibi güvenlik politikalarında da hız katacak. Terörle mücadele, huzura güç verecek. Kurumsal yenilenmeyle bu sürece katkıda bulunacak. Refah seviyesi yükselecek.
MECLİS: Meclisimizin ve milletvekillerimizin güç kazandığı bir sistem olacak. Yasama yetkisi artık Meclis'te. Hükümetler tasarı gönderemeyecek. Kanunlarla ilgili her şey Meclis kontrolünde olacak. Meclis ilk defa HSKY'ya üye seçecek. Hem Cumhurbaşkanı hem de Meclis'e seçimleri yenileme imkânı verilecek. Halkın temsil gücü artacak.
BİRLİK-HUZUR: Birlik ve huzur pekişecek. Seçimi kazanmak için yüzde 50'nin oyu gerekiyor. Merkez siyaset güçlenecek. Devlet değil milletin merkezi güçlenecek. Siyasetçiler kendilerini farklı kesimlere açılmak zorunda hissedecek. Siyasette uzlaşma, diyalog kültürü gelişecek.
GÜÇ KATACAK: Sadece içerde değil, dışarıda da TÜRKİYE'YE GÜÇ KATACAK Fırtınalı bir dönemden geçiyoruz. Bölgemizde sınırların yeniden masaya koyulduğu bir dönemden geçiyoruz. Bu fırtınalı dönemden en az hasarla çıkmamız için güçlü bir devlete sahip olmamız gerekiyor.
Bunlardan hangisi var yada yok şu anda..
-- İstikrar, istikrar dediniz.. Kasım seçimlerinde oy verdi millet.. Nerde o istikrar o zaman..
-- 15 yıldır bu ülkeyi yönetenler ETKİSİZ İDARE ile mi yönetti..
-- Vesayete son vereceğiz diye 15 sene içinde Askeriyeyi, Adliyeyi, Polisi, Bürokrasiyi, Eğitimi hallaç pamuğu gibi attırdıydık ya.. 2010 da da bir referandum daha yaptıydık ya Vesayeti bitirmek için... Bitmedi mi hala..
-- REFAH mı... 15 senede dış borç aldı başını gitti.. Tasarruf/GSYH dip yapmış.. Hangi rafah geri gelecek.. 15 senede yok edilen refah mı..
-- MECLİS var ve zaten milletin %100 iradesini temsil ediyor. Görevini de yapıyor..
-- BİRLİK-HUZUR.. Bu nefret dili susmadıkca birlik huzur olmaz.. Anayasayı değiştirmekle olmaz... Demokratik tercihini kullanacak vatandaşa terörist benzetmesi yaparak değiştirilecek anayasa ile hiç olmaz..
-- GÜÇ KATACAK... Nah katar..
Al işte. Hayır diyen herkesi fetöcü ilan eden biri daha.
Bu kafayı değiştirmediğiniz sürece kimseyi ikna edemezsiniz.
Desteklediğin o kişi hatasının farkına vardı, daha dün hayırcılara terörist derken bugün evet diyeni de hayır diyeni de kucaklamaya çalışıyor (görünüşte).
Ama siz küçük yağdanlıklar, onun kadar zekaya sahip olmadığınız için halen iftirayla (deyim yerindeyse sopayla) oy toplayacağınızı sanıyorsunuz.
Yazık sana yatırımcı ali. Bu kafayla yatırım yaparsan kısa sürede batarsın, uyarmadı deme.
Fetöcü ister evet desin ister hayır desin fark etmez. Vatandaşın biri çıkıp sırf çikolatayı sevdiği için mühürü kahverengiye basabilir. Sırf kahverengiye bastı diye "vay sen fetöcüyle aynı taraftasın" diyemezsin. İnsanların tercihlerine "saygı" duymayı hepiniz öğreneceksiniz. Hem de seve seve.
Evet'çilerin zafer dansı
https://www.youtube.com/watch?v=zkUlkoRsa7c
Milletin verdiği vergilerle, alınan kamu araçlarını referandum kampanyası için kullanan anlayışada #Hayırhttps://scontent-otp1-1.xx.fbcdn.net...a6&oe=5994C5A7
'Evet' mitingleri için 2 gündür kapalı olan tünele garanti ettiğiniz günlük 68.500 araç geçiş ücretini millet mi ödeyecek?
Soyguna #Hayır
https://scontent-otp1-1.xx.fbcdn.net...c3&oe=59542519