-
1959 Nobel Edebiyat Odulunu kazanan Italyan sair ve edebiyat elestirmeni Salvatore Quasimodo'nun olum yildonumu (14 Haziran 1968)
Batiya doner aycicegi
Gun hizlanmistir bile
Egildi mi o - yogunlasir
Yaz havasi, kimil kimil yapraklar, islik
Dumanlari. Catirdayivermesiyle yildirimlarin,
Bulutlarin akivermesiyle bir, uzaklasir yiter
Gogun bu son oyunu da.Yillardan beri,
Sevgilim, hep boyle saskina cevirir
Bizi agaclarin degismesi
Navigli'deki. Ama gunlerimiz hep ayni,
Gunes o gunes, cekip giden
Bir isik cizgisiyle ardinda, sevgi dolu.
Anilar bitti artik, animsamak istemiyorum;
Bellegimi olum almis,
Yasamin sonu yok. Butun gunler
Bizim. Vakit gecti diyerek sen de
Birakacaksin beni, durunca devinim.
Burda kanalin ustunde yukselerek
Salincakla cocuklar gibi, suya
Bakiyoruz, kararan
Yesilindeki ilk dallara.
Bicak degil avcunda gizledigi
Sessizce yaklasan adamin
Tek bir itir cicegi.
http://www.si24.it/wp-content/upload...-parafrasi.jpg
Il girasole piega a occidente
e già precipita il giorno nel suo
occhio in rovina e l'aria dell'estate
s'addensa e già curva le foglie e il fumo
dei cantieri. S'allontana con scorrere
secco di nubi e stridere di fulmini
quest'ultimo gioco del cielo. Ancora,
e da anni, cara, ci ferma il mutarsi
degli alberi stretti dentro la cerchia
dei Navigli. Ma è sempre il nostro giorno
e sempre quel sole che se ne va
con il filo del suo raggio affettuoso.
Non ho più ricordi, non voglio ricordare;
la memoria risale dalla morte,
la vita è senza fine. Ogni giorno
è nostro. Uno si fermerà per sempre,
e tu con me, quando ci sembri tardi.
Qui sull'argine del canale, i piedi
in altalena, come di fanciulli,
guardiamo l'acqua, i primi rami dentro
il suo colore verde che s'oscura.
E l'uomo che in silenzio s'avvicina
non nasconde un coltello fra le mani,
ma un fiore di geranio.
http://images.slideplayer.it/2/93737...es/slide_4.jpg
Hala tas elinde dusunde hala sapan
cagimin insani. Ucaktaydin,
kanatlari olum ve kotuluk tasiyan,
-gordum seni- ates arabasinda, daragaclarinda,
iskence carklarinda, gordum : sendin,
kiyima inanan biliminle, yanilmaz,
asksiz, Isasiz. Oldurdun yine
hep oldurdugu gibi atalarin oldurdugu gibi
Insani ilk goren hayvanlari.
Ve bu "Daga gidelim" dedigi gunku
koku kardesin kardese bu kan
kokusu. Ve sana kadar gunune kadar
gelen o soguk inatci yanki.
Unutun ey ogullar topraktan yukselen
kan bulutlarini unutun babalarinizi:
kul altinda kalmis mezarlari,
ruzgar yureklerini karakuslar almis.
https://s-media-cache-ak0.pinimg.com...9f6e6201da.jpg
Gece bitti
Ay eriyor dogan gunde
Batti batacak sulara
Bu ovada Eylul ne kadar diri
Cayirlar yemyesil
Bahar topraklari sanki guneyde
Biraktim esi dostu
Eski bahcelere gittim gizli gizli
Seni anmak icin tek basima
Sen Ay'dan otelerde bir yerdesin
Burda gun dogarken
Nal sesleri gelirken kaldirimlardan.
-
Ilk Hard Rock Cafe, Isaac Tigrett ve Peter Morton tarafindan 14 Haziran 1971'de Londra'da Hyde Park yakinlarinda Hyde Park Corner'da, eski bir Rolls-Royce araba galerisinde acildi.
https://pbs.twimg.com/media/DflYUrvWAAAS0NF.jpg
-
Jack Nicholson, Kathleen Turner ve Robert Loggia'nin rol aldigi komedi Prizzi'lerin Onuru (Prizzi's Honor - L'onore dei Prizzi) 14 Haziran 1985'te vizyona girdi.
https://m.media-amazon.com/images/M/...yOTc@._V1_.jpg
https://media.culturalist.com/media/...50873b0881.gif
-
Arjantinli oyku, deneme yazari, sair ve cevirmen. Buyulu gercekcilik akiminin onde gelen isimlerinden Jorge Francisco Isidoro Luis Borges Acevedo'nun olum yildonumu (14 Haziran 1986)
https://pbs.twimg.com/media/DCNY6D6XYAATRpJ.jpg
Eger,yeniden baslayabilseydim yasamaya,
Ikincisinde daha cok hata yapardim.
Kusursuz olmaya calismaz,sirtustu yatardim.
Neseli olurdum, ilkinde olmadigim kadar,
Cok az seyi
Ciddiyetle yapardim.
Temizlik sorun bile olmazdi asla.
Daha cok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha cok gunes dogusu izler,
Daha cok daga tirmanir,daha cok nehirde yuzerdim.
Gormedigim bir cok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasiya ve daha az bezelye.
Gercek sorunlarim olurdu hayali olanlarin yerine.
Yasamin her anini gercek ve verimli kilan insanlardandim.
Yeniden baslayabilseydim eger,yalniz mutlu anlarim olurdu.
Farkinda misiniz bilmem. yasam budur zaten.
Anlar,sadece anlar.Siz de ani yasayin.
Hicbir yere yaninda su, semsiye ve parasut almadan,
Gitmeyen insanlardandim ben.
Yeniden baslayabilseydim eger, hicbir sey tasimazdim.
Eger yeniden baslayabilseydim,
Ilkbaharda pabuclarimi firlatir atardim.
Ve sonbahar bitene kadar yururdum ciplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar kesfeder, gunesin tadina varir,
Cocuklarla oynardim, bir sansim olsaydi eger.
Ama iste 85'indeyim ve biliyorumn...
Oluyorum.
http://aforismi.meglio.it/img/frasi/...ta-e-unica.jpg
"Hayatimiza giren herkes benzersizdir. Artik hayatimizdan ciktiklarinda, her zaman icin bir parcalarini bize birakirlar ve bizden de bir seyler alip gotururler. Kimileri cok sey goturur, ancak kimse geride bir seyler birakmadan gitmez. Iki ruhun birbirini sans eseri bulmadiklarinin kaniti da budur iste."
-
Kevin Costner, Morgan Freeman ve Mary Elizabeth Mastrantonio'nun rol aldigi Robin Hood - Hirsizlar prensi (Robin Hood: Prince of Thieves - Robin Hood - Principe dei ladri)14 Haziran 1991'de Amerika ve Kanada'da vizyona girdi.
https://m.media-amazon.com/images/M/...wMjI@._V1_.jpg
https://78.media.tumblr.com/52b6ad66...uuvno1_500.gif
-
Ingiliz-Amerikali rock grubu Foreigner, 7.studyo albumu Unusual Heat'i 14 Haziran 1991'de Atlantic Records etiketiyle piyasaya surdu.
https://pbs.twimg.com/media/Dfpw9G-X4AEHrOD.jpg
-
Polonya asilli Amerikali fantezi ve bilim kurgu yazari Roger Zelazny'nin olum yildonumu (14 Haziran 1995)
"Balkonda cekistigimiz sirada benimle nasil alay ettigini animsiyor musun? Benim de senin gibi aci vermekten zevk aldigimi one surmustun. Hakliydin, cunku her insan yureginde hem karanlik hem de aydinlik olani tasir. Insanoglu bircok parcanin bileskesidir; senin bir zamanlar oldugun gibi; saf, berrak bir ates degildir. Zekasi SIK SIK duygulariyla catisir, istenci ihtiraslariyla... Ulkuleri cevresine ters duser ve eger onlarin pesi sira giderse, eskiyi nasil yitirmekte oldugunu yuregi sizlayarak gorur. Ama onlarin pesi sira gitmezse bu kez de yeni ve soylu bir dusu yuz ustu birakmanin acisini duyar. Ne yaparsa yapsin, bir kazanc ve bir kayip, bir kavusma ve bir ayrilik hissedecektir. Gidenlerin ardindan yas tutar ve yeni olanlardan korkar. Mantigi gelenegine ters duser. Duygulari, diger insanlarin ona zorladigi kisitlamalara karsi cikar. Bunlarin surtusmeleri sonucunda ise, senin insanoglunun laneti dedigin ve hor gordugun bir sey dogar: Vicdan!"
https://i.pinimg.com/originals/25/2f...b6a995b01f.jpg
"Do you recall how, when we strove upon the balcony, you mocked me? You told me that I, too, took pleasure in the ways of the pain which you work. You were correct, for all men have within them both that which is dark and that which is light. A man is a thing of many divisions, not a pure, clear flame such as you once were. His intellect often wars with his emotions, his will with his desires . . . his ideals are at odds with his environment, and if he follows them, he knows keenly the loss of that which was old—but if he does not follow them, he feels the pain of having forsaken a new and noble dream. Whatever he does represents both a gain and a loss, an arrival and a departure. Always he mourns that which is gone and fears some part of that which is new. Reason opposes tradition. Emotions oppose the restrictions his fellow men lay upon him. Always, from the friction of these things, there arises the thing you called the curse of man and mocked—guilt!"
"Daha once hic olmamis bir sey olur. Bunu goren bir kisi hakikate bakiyor demektir. Gordugu seyi baskalarina anlatamaz. Ama baskalari da bilmek ister ve, 'Neye benziyordu?' diye sorgularlar onu. Boylece, onlara anlatmaya calisir. Belki de yeryuzundeki ilk atesi gormustur. Onlara der ki: 'Kizildi, gelincik cicegi gibi, ama icinde diger renkler de dans ediyordu. Bicimsizdi, su gibi, her yana akiyordu. Sicakti, yaz gunesi gibi, ama daha sicak. Bir tahta parcasinin uzerinde var olabiliyordu bir sure ve sonra tahta yok oluyordu yenmiscesine ve ardinda ruzgarda savrulan siyah, kum gibi elenebilen bir madde birakiyordu. Tahta yittiginde, o da yitiyordu.Dolayisiyla, dinleyenler gercekligin gelincik cicegi gibi, su gibi, gunes gibi, yiyen ve diskilayan bir seye benzedigini sanirlar. Ama onlar atesi gormemislerdir. Onu gercekten bilmezler. Sadece onun hakkinda birseyler bilirler. Ama ates yeryuzune defalarca geri doner. Daha cok sayida kisi gorur onu. Bir sure sonra ates de artik siradanlasmistir, cayirlar ve bulutlar ve soluduklari hava gibi. Gorurler ki, gelincik cicegi gibi olsa da gelincik cicegi degildir, su gibi olsa da su degildir, gunes gibi olsa da gunes degildir, yiyen ve diskilayan bir sey gibi olsa da yiyen ve diskilayan bir sey degildir, ama teker teker ya da tumunden farkli bir seydir. Boylece bu yeni seye bakar ve onun icin yeni bir sozcuk uretirler. Ona 'ates' derler. Eger onu henuz gormemis birine rastlar ve ona atesi anlatirlarsa neden bahsettiklerini anlayamayacaktir. Boylece onlar da adamin basina ususup ona atesi tarif etmeye baslarlar. Bunu yaparlarken, kendi deneyimlerinden dolayi, ona anlattiklarinin hakikat degil, hakikatin sadece bir parcasi oldugunu da bilirler. Her ne kadar dunyanin tum sozcukleri emirlerine amade de olsa bilirler ki bu kisi onlarin sozleriyle hicbir zaman cikaramayacaktir gercekligin ne oldugunu. Onun atesi gormesi gereklidir, koklamasi, onunla ellerini isitmasi, ta yuregine bakmasi ya da sonsuza dek cahil kalmasi."
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
"A thing happens once that has never happened before. Seeing it, a man looks upon reality. He cannot tell others what he has seen. Others wish to know, however, so they question him saying, 'What is it like, this thing you have seen?' So he tries to tell them. Perhaps he has seen the very first fire in the world. He tells them, 'It is red, like a poppy, but through it dance other colors. It has no form, like water, flowing everywhere. It is warm, like the sun of summer, only warmer. It exists for a time upon a piece of wood, and then the wood is gone, as though it were eaten, leaving behind that which is black and can be sifted like sand. When the wood is gone, it too is gone.' Therefore, the hearers must think reality is like a poppy, like water, like the sun, like that which eats and excretes. They think it is like to anything that they are told it is like by the man who has known it. But they have not looked upon fire. They cannot really know it. They can only know of it. But fire comes again into the world, many times. More men look upon fire. After a time, fire is as common as grass and clouds and the air they breathe. They see that, while it is like a poppy, it is not a poppy, while it is like water, it is not water, while it is like the sun, it is not the sun, and while it is like that which eats and passes wastes, it is not that which eats and passes wastes, but something different from each of these apart or all of these together. So they look upon this new thing and they make a new word to call it. They call it 'fire. If they come upon one who still has not seen it and they speak to him of fire, he does not know what they mean. So they, in turn, fall back upon telling him what fire is like. 'As they do so, they know from their own experience that what they are telling him is not the truth, but only a part of it. They know that this man will never know reality from their words, though all the words in the world are theirs to use. He must look upon the fire, smell of it, warm his hands by it, stare into its heart, or remain forever ignorant."
-
Italyan yazar ve sair Gesualdo Bufalino’nun dogum yildonumu (14 Haziran 1996)
“Ah ne huzunlu gunlerdi onlar, yasamimin en mutlu gunleri”
https://wordsocialforum.files.wordpr...o-bufalino.jpg
“Oh sì, furono giorni infelici, i più felici della mia vita.”