-
Rus materyalist filozof Nikolay Gavrilovic Cernisevski’nin dogum yildonumu (12 Temmuz 1828)
“Birtanem! Lütfen soyler misin, nedir au ‘kadınsilik’ dedigin sey? Tamam, kadin kontralto, erkek bariton sesle konuşur.Iyi ama bundan ne cikar? Bizim sesimizin kontralto olmasindan cikarak birtakim yorumlar yapilabilir mi? Neden sirf sesimiz kontalto diye bizi kandirmak icin yalvarip yakarirlar? Neden bize hep kadinsi olmamizi, kadınsi kalmamizi soylerler? Aptallik degil mi butuütün bunlar birtanem?” Nasil Yapmali?
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
"Akh! my dearest, what does that word 'femininity' mean? I understand that a woman speaks in a contralto voice,—a man, in a baritone; but what of that? Is it worth while to bother about our contralto voices? Is it worth while to ask us about such things? Why do people keep telling us that it is our duty to remain feminine? Isn't it a piece of nonsense, dear?"
-
Kanadali doktor ve Johns Hopkins Hastanesi'nin dort kurucu profesorunden biri olan Sir William Osler’in dogum yildonumu (12 Temmuz 1849)
http://thequotes.in/wp-content/uploa...r-Quotes-4.jpg
“Yarin icin en iyi hazirlik, bugunun isini fevkalede iyi yapmaktir.”
http://www.azquotes.com/picture-quot...r-22-15-39.jpg
“Cehalet ne kadar fazla ise dogmatizm de o kadar buyuktur”.
-
Alman sembolist sair ve cevirmen Stefan George’un dogum yildonumu (12 Temmuz 1868)
Gel benimle sevgili cocuk
Uzak mustu ormanlarina
Ve al armagan boncuk
Yalniz turkumu agzina.
Yunalım ipek mavisinde birak
Gemi mahmuzlarinin misk dolu:
Govdelerimiz oyle isiltili
Cig tanesinden daha berrak
Havada incecik gumus
Isinlar bize duvak orecek.
Cimlerde ketenler acacak
Narin kar ve yildiz isiltisi dusmus.
Gol cevresinde agaclar altında
Birleşmiş süzüleceğiz sevincle.
Sarkilar mirildanip. Cicekler sacip erincle.
Beyaz karanfiller beyaz yonca.
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
Zieh mit mir, geliebtes kind,
In die wälder ferner kunde,
Und behalt als angebind
Nur mein lied in deinem munde.
Baden wir im sanften blau
Der mit duft umhüllten grenzen:
Werden unsre leiber glänzen,
Klarer scheinen als der tau.
In der luft sich silbern fein
Fäden uns zu schleiern spinnen,
Auf dem rasen bleichen linnen,
Zart wie schnee und sternenschein.
Unter bäumen um den see
Schweben wir vereint uns freuend,
Sachte singend, blumen streuend,
Weisse nelken, weissen klee.
-
Fransiz sair, ressam ve yazar Max Jacob’un dogum yildonumu (12 Temmuz 1876)
Bilir misiniz Buyuk Albert’i?
Joachim’i? Amaury de Bene’i?
Ya insan kiligina girip Isa’nin
Thoss’te gebe biraktigi Margareta Ebner’i?
Bilir misiniz Henri Suso’yu?
Nam-i diğer Saygideger Ruysbrock’u?
Ya balonluga ozenip de
Kanatlanmak isteyen Cupertino’yu?
Bilir misiniz butun bunlari?
Ya torenlerini Jean Tauler’in?
Gokten inmis bir Amazon sanilan
Delikanlisini Yedi Rahibeler’in?
Bilir misiniz Jacob Boehm’i?
Ya Signatura Rerum’u?
X-isinlarinin oncusu olan
Arsiduk Paracelsus’u?
Sevdiklerini pek bilmez insan,
Beni bir yana koyun,ben bilirim,
Butun bunlarin hepsi de benim,
Yine de sebegin tekiyim.
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
Connaissez vous le grand Albert ?
Joachim ? Amaury de Bène ?
à Thöss, Margareta Ebner
de Christ enceinte en chair humaine ?
Connaissez vous Henri Suso ?
Ruysbrock surnommé l'Admirable ?
et Joseph de Cupertino
qui volait comme un dirigeable ?
Et les sermons de Jean Tauler ?
et le jeune homme des Sept Nonnes
qu'on soigna comme une amazone
débarquant des Ciels-univers ?
Connaissez vous Jacob Boehm
et la signatura rerum?
Et Paracelse l'archidoxe,
le précurseur des rayons X ?
On connaît bien peu ceux qu'on aime
mais je les comprend assez bien
étant tous ces gens là moi même
qui ne suis pourtant qu'un babouin.
-
Italyan ressam ve heykeltiras Amedeo Clemente Modigliani'nin dogum yildonumu (12 Temmuz 1884)
Jeanne Hebuterne con cappello e collana (Jeanne Hebuterne with Hat and Necklace, 1917)
https://pbs.twimg.com/media/DEdY6f3XkAEtIM2.jpg
-
Polonyali yazar, guzel sanatlar sanatcisi, edebi elestirmen ve sanat ogretmeni Bruno Schulz’un dogum yildonumu (12 Temmuz 1892)
"Uyusuk kentin , o dipsiz bucaksiz sikintisina karsi savas acan bu yalniz kahramani, ancak bugun anlayabiliyorum. Bizim tarafimizdan gelecek her turlu destek ve saygidan yoksun kalmis bu tuhaf adam, siirin yitik sorununu savunuyormus meger. Dogu baharatlarinin tum renkleri ve kokulariyla birlikte ogutulerek ortaya cikmasi icin, icine, bos saatlerin kepeklerinin akitildigi harika bir degirmenmis o. Ama o muhtesem sihirbazin , o fizik otesi numaralarina alisik oldugumuz icin, bizi gunlerin ve gecelerin uyusuklugundan kurtaracak o sinirsiz buyunun kıymetini bilememisiz."
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
“Only today do I understand the lonely heroism with which he gave single-handed battle against the boundless element of boredom numbing the town. Bereft of all support, without acknowledgement on our part, that astonishing man defended the lost cause of poetry. He was a wondrous mill, into whose hoppers the bran of the empty hours was poured, bursting into bloom in its mechanism with all of the colours and aromas of oriental spices. But we, having grown accustomed to that metaphysical prestidigitator’s magnificent jugglery, were inclined to misapprehend the value of his sovereign magic, which delivered us from the lethargy of our empty days and nights.”
-
Silili sair ve yazar Pablo Neruda'nin dogum yildonumu (12 Temmuz 1904)
https://3.bp.blogspot.com/-8L3_vjEUm...s1600/Base.JPG
Olursem, sag kal butun pak gucunle
uyandir olumun ve sogugun ofkesini,
kaldir kalici gozlerini guneyden guneye,
duyulsun gitarin agziı gunesten gunese.
https://pbs.twimg.com/media/CnLeA_hWEAAOY1R.jpg
Ve siir cime dusen ciy gibi duser cana.
Ne cikar sevdam onu tutamadiysa.
Gece yildizla dolu ve yanimda degil o.Hepsi bu.
Sarki soyluyor uzaklarda biri. Cok uzaklarda.
Ruhum kayboldu onsuzlukta.
Gozlerim onu ariyor geri getirirmis gibi, yuregim onu.
Ve yanimda degil o.
https://pbs.twimg.com/media/DEdco9uW0AAugRZ.png
"Butun cicekleri koparabilirsiniz ama baharin gelisini engelleyemezsiniz."
-
Budizm, Zen ve Shin konularinda kitap ve makaleler yazan Japon Budist bilgin ve yazar Daisetsu Teitaro Suzuki’nin olum yildonumu (12 Temmuz 1966)
“Yasamin su kati gercekleri dedigimiz seylerle surekli olarak karsi karsiya olmak zihnimizi kemiklestiriyor. Yumusaklik kalmiyor, siirsellik gidiyor. Orada yesil otlarin bitmesine olanak veremeyen bir kum coluyle karsilasiyoruz. Basho’nun caginda yasam daha boylesine siirsellikten yoksun, boylesine tikistirilip SIKISTIRILMIS degildi. Bambu kamislarindan yapilmis bir kulube, bir kamis sopa, pamukludan yapilmis cuval gibi bir cul sair icin cevresinde dolanmak, gonlunun cektigi, hosuna giden koyde kalmak, her turlu yasantiyi tatmak icin yeterliydi. Bu yasantilarin cogunlugu da ilkel bir yolculukta karsilasilacak gucluklerin getirecegi yasantilardi. Yolculuk cok kolay, cok rahat olunca yolculugun ruhsal anlami yok oldu. Belki buna duygusallik diyebilirsiniz ama yolculugun uyandirdigi bir tur yalnizlik duygusu vardir, insani yasamin anlami konusunda dusuncelere goturur. Aslina bakacak olursaniz yasam da bir bilinmezden otekine bir yolculuk degil mi? Payimiza dusen altmis yetmis ya da seksen yillik omrumuzde, eger elimizden gelirse gizlerin ortulerini kaldirmaya calisiyoruz. Bu kisa omru uzuntusuz sikintisiz da olsa kapali gozle gecirmek bizi bu sonsuzluk duyarliginin yalnızligindan yoksun birakir.” Zen Budizm
https://pictures.abebooks.com/isbn/9780090484317-us.jpg
“Where science rules the imagination beats a retreat. We are all made to face so-called hard facts whereby our minds are ossified; where there is no softness left with us, poetry departs; where there is vast expanse of sand, no verdant vegetation is made possible. In Basho's day, life was not yet so prosaic and hard-pressed.: One bamboo hat, one cane stick, and one cotton bag were perhaps enough for the poet to wander about with, stopping for a while in any hamlet which struck his fancy and enjoying all the experiences-which were likely mostly hardships of primitive travelling. When travelling is made too easy and comfortable, its spiritual meaning is lost. This may be called sentimentalism, but a certain sense of loneliness engendered by travelling leads one to reflect upon the meaning of life, for life is after all a travelling from one unknown to another unknown. A period of sixty, seventy, or eighty years alloted to us is meant to uncover if we can the veil of mystery. A too smooth running over this period, however short it may be, robs us of this sense of Eternal Aloneness.”