-
Canti Orfici (Orfik Sarkilar) siir kitabini yazan Italyan sair Dino Carlo Giuseppe Campana'nin dogum yildonumu (20 Agustos 1885)
Ey gun gormus kibirli dusmus Sicilyali kadin
limandaki sokagin ruzgar yemis penceresinde
vapur duduklerinin vagon seslerinin dovdugu kentin bagrinda
limanlarin o bildik akdenizli kadini;
pembe kulrengi kentin icinden
aksamin sesleri sekerek yankilaniyor
ve dingin karanligin, gece seslerine karisip kayboluyordu.
https://lombradelleparole.files.word...pg?w=289&h=396
O Siciliana proterva opulenta matrona
A le finestre ventose del vico marinaro
Nel seno della città percossa di suoni di navi e di carri
Classica mediterranea femmina dei porti:
Pei grigi rosei della città di ardesia
Sonavano i clamori vespertini
E poi più quieti i rumori dentro la notte serena
-
Uruguay dogumlu Fransiz sair Jules Laforgue'nun olum yildonumu (20 Agustos 1887)
https://2.bp.blogspot.com/-ENnSkz85G...e.Laforgue.jpg
Evet, bu dunya tatsiz, ya oteki, palavra.
Boyun egmisim kadere, yasiyarak, bedbin.
Olum gelinceye dek, vakit oldurmek icin.
Icerim, Tanrilarin huzurunda, cigara.
Siz didinin, yarınki zavalli iskeletler;
Ben, gokyuzune dogru kivrilan mavi irmak,
Uyurum bir hudutsuz dalgaya kapilarak,
Etrafta baygin kokulu buhurdanlar tuter.
Cennetteyim, cicek acmis ruyalar aydinlik,
Tuhaf, garip valsler icinde karma karisik;
Sivrisinek korolariyla bir fil akini..
Uyanirim nihayet dilimde misralarini;
Sevinc icinde tatli tatli dinlerim
Nar gibi kizarmis sevgili basparmagimi.
-
Amerikali korku romani yazari Howard Phillips Lovecraft'in dogum yildonumu (20 Agustos 1890)
"Disari cikip bu inanilmaz derecede eski kasabanin mehtapsiz, dolambacli sokaklarina daldik; perdeleri cekili pencerelerdeki isiklar birer birer soner ve Sirius Yildizi, her kapi araligindan sessizce cikarak cadde boyunca ilerleyen yuruyus alayina katilan kukuletali, pelerinli sekillerden olusan bu kalabaligi yan gozle suzerken yuruyusumuze devam ettik; gicirdayan tabelalari, ucgen catilari, saz catilari ve baklava dilimi pencereleri gectik; curuyen evlerin birbirine yaslanarak birlikte ufalanmaya devam ettigi yerlerdeki sarp sokaklari astik; asagi yukari hareket eden fenerlerin tekinsiz, sarhos takimyildizlari olusturdugu acik alanlardan ve kilise avlularindan kayar gibi sessizce ilerledik.
Cit cikarmadan ilerleyen bu kalabaligin arasinda dilsiz rehberlerimi takip ettim; inanilmaz derecede hafif dirsek darbeleriyle durtuldum ve anormal derecede yumusak gogus ve karinlarla SIKISTIRLDIM ama ne bir yuz gordum ne de bir ses duydum. Insana urkuntu veren yuruyus kollari yukariya dogru, hep yukariya dogru yuruyorlardi; yuruyenlerin hepsinin, kasabanin ortasinda yer alan yuksek bir tepenin uzerindeki buyuk beyaz bir kilisenin de bulundugu butun yollarin odak noktasi olan bir alanda toplanmakta olduklarini gordum. Bu kilise, yolun dagi astigi noktada, alacakaranlikta Kingsport'u ilk defa gordugumde gozume carpmis ve korkuyla titrememe yol acmisti; cunku Aldebaran yildizi bir an icin kilisenin hayaletimsi sivri kulesine takilip kalir gibi olmustu." Cthulhu'nun Cagrisi
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
"We went out into the moonless and tortuous network of that incredibly ancient town; went out as the lights in the curtained windows disappeared one by one, and the Dog Star leered at the throng of cowled, cloaked figures that poured silently from every doorway and formed monstrous processions up this street and that, past the creaking signs and antediluvian gables, the thatched roofs and diamondpaned windows; threading precipitous lanes where decaying houses overlapped and crumbled together, gliding across open courts and churchyards where the bobbing lanthorns made eldritch drunken constellations.
Amid these hushed throngs I followed my voiceless guides; jostled by elbows that seemed preternaturally soft, and pressed by chests and stomachs that seemed abnormally pulpy; but seeing never a face and hearing never a word. Up, up, up the eerie columns slithered, and I saw that all the travellers were converging as they flowed near a sort of focus of crazy alleys at the top of a high hill in the centre of the town, where perched a great white church. I had seen it from the road's crest when I looked at Kingsport in the new dusk, and it had made me shiver because Aldebaran had seemed to balance itself a moment on the ghostly spire."
-
Norvecli sair ve roman yazari Tarjei Vesaas’in dogum yildonumu (20 Agustos 1897)
“Kar yigini damla damla eriyip gider... ve icinde kara bir iz belirir, vadideki ve tepenin ustundeki kar tabakasi ile birlikte dalgalanan bu kara yaratıklarin izi ve damla damla eriyip gider. Garip bir ani: karanlikta kara yaratiklarin acele konusmasi, yumusak gecede soguk hecelemeler arasinda kilometrelerce. Simdi her sey sari bir su halinde eriyip gidiyor ya da sari golcuklerde kaliyor.”
https://theasylum.files.wordpress.co...-707.png?w=620
“The snow drift trickles away... and it has a black stripe inside it, a stripe of black creatures that undulates with the layer of snow over hill and dale and trickles away. A strange memory: a hurrying of black creatures in the darkness, league upon league in a mild night between the cold spells. Now everything is trickling away as yellow water or standing still in yellow puddles.”
-
1959 yilinda Nobel Edebiyat Odulunu alan Italyan sair ve edebiyat elestirmeni Salvatore Quasimodo'nun dogum yildonumu (20 Agustos 1901)
http://slideplayer.it/slide/537418/1...+MIO+TEMPO.jpg
Hala tas elinde dusunde hala sapan
cagimin insani. Ucaktaydin,
kanatlari olum ve kotuluk tasiyan,
gordum seni- ates arabasinda, daragaclarinda,
iskence carklarinda, gordum: sendin,
kiyima inanan biliminle, yanilmaz,
asksiz, Isasız. Oldurdun yine
hep oldurdugu gibi atalarin oldurdugu gibi
Insani ilk goren hayvanlari.
Ve bu "Daga gidelim" dedigi gunku
koku kardesin kardese bu kan
kokusu. Ve sana kadar gunune kadar
gelen o soguk inatci yanki.
Unutun ey ogullar topraktan yukselen
kan bulutlarini unutun babalarınizi:
kul altinda kalmis mezarlari,
ruzgar yureklerini karakuslar almis.
https://68.media.tumblr.com/bc9de791...5a6o1_1280.jpg
Alevlerin alacakaranliginda
aydinlik ellerini ozluyorum:
mese kokan, gul kokan,
ve olum. Eski kis.
Kuslar yem ararken, birden,
karin altinda kaldilar;
sozcukler de oyle.
Biraz gunes, aynasi bir melegin,
sonra inen sis, agaclar ve biz
sabahin solugundan yaratilmis.
https://image.slidesharecdn.com/sici...?cb=1361706435
Gece bitti
Ay eriyor dogan gunde
Batti batacak sulara
Bu ovada Eylul ne kadar diri
Cayirlar yemyesil
Bahar topraklari sanki guneyde
Biraktim esi dostu
Eski bahcelere gittim gizli gizli
Seni anmak icin tek basima
Sen Ay'dan otelerde bir yerdesin
Burada gun dodarken
Nal sesleri gelirken kaldirimlardan
-
Paris'teki Louvre Muzesi'nin eski calisani ressam Vincenzo Peruggia, 20 Agustos 1911 aksam saatlerinde Leonardo Da Vinci'nin Mona Lisa (Gioconda) tablosunu caldi.
https://cdn.cnn.com/cnnnext/dam/asse...restricted.jpg
-
Amerikali aktris ve yazar Jacqueline Susann'in dogum yildonumu (20 Agustos 1918)
http://photos.vanityfair.com/2015/01...326d_image.jpg
" 'Tom, bensiz yasayamayacagini soylemistin. Sadece sozde mi kaldi onlar?'
'Pekala biliyorsun ki o zaman buna inanarak soylemistim.'
'O zaman mi?'
Garson su bardaklarini doldurmaya geldi. Ikisi de susarak onun uzaklasmasini beklediler. Tom uzanip onun iki elini birden tuttu... 'Simdi beni dinle... Soylediklerimi inanarak soyledim. O zaman oyleydi ve inanmistim buna. Ama zamanla her sey degisiyor.'
January, 'Degisen bir sey yok,' diye gergin bir sesle cevap verdi.
'Peki o zaman, sadece ben degistim diyelim. Ya da bir yil sonra aramizda birtakim seyler degisti. Cok gencsin, onunde upuzun bir omur var. Ask icin, hayaller kurmak icin, kacamaklar yapmak icin daha cok vaktin var...Ben de bunlardan biriydim.'
'Hayir!"
https://3.bp.blogspot.com/-R6dyeOdpu...Not+Enough.jpg
" 'Tom, once you said you could never be without me. Were they just words?'
'You know damn well I meant them at the time.'
'At the time?'
The busboy came by to fill their water glasses. They were both silent until he left.Then Tom reached out and took both her hands. 'Now listen . . . What I said . . . I meant. At the time. And they weren't lying-on-top-of-a-dame words. I meant them. But things charge.'
'Nothing's changed,' she said tensely.
'Okay. Let's say I've changed. Let's say just the one more year changed things. Honey, at your age, you've got the world ahead, you've got time. God, that's great word - time. And you've got it. Time for love, time for dreams, time for crazy escapades . . . And I've just been one of them.'
'No.' "
-