Alıntı:
Olan şu; vergi mükellefleri, işlerinin finansman tarafını yönetemeyen, kredi bulamayan iş kesimine kefil yazılmıştır Hazine tarafından. Bu alanı da vereni de okşayan bir kurtarma mekanizmasıdır.
Başbakan Binali Yıldırım’ın haziran ayında dediği gibi; “bu yapılmasaydı eğer, 250 milyarlık kredi hacmini oluşturmasaydık bugün 30 bin tane sanayici, işadamı göçmüştü. Bankalar zora girmişti. Ekonomi maalesef zora girecekti”.
Türkiye reform yapsaydı bu tür kefaletlere, kurtarmalara ihtiyaç olmayacaktı. İnovasyona ortamına da kapılar açılacaktı. Bu mekanizmanın ne reformla, ne inovasyonla ilgisi yok.
İşte bu reformları talep etmesi gereken iş kesimi “piyango çıkmış gibi” ne diyeceğini bilemiyor.
Vergilerini düzenli ödeyen mükelleflerin, kredi yetmezliğine düşen iş kesimine kefil yazılması gerçekten de “muhteşem”.
Zira bu ülkede kriz dönemlerinde; kazançları bireysel, zararları ise kamuya yayılacak bir olgu olarak görme eğilimi hortluyor.
Bakalım vadeleri dolmaya başladığında, şimdiden mırıldanma biçiminde başlayan “ilave kefalet lazım” sesleri yükselecek mi?