-
Fransiz ressam Vincent Courdouan’in olum yildonumu ( 7 Mart 1810 )
Embarquement des zouaves partant d'Alger pour la Crimée, 1855 ( Musée d'art et d'histoire de Narbonne )
https://upload.wikimedia.org/wikiped..._Courdouan.jpg
Mers-El-Kébir, 1887 ( Musée d'art de Toulon )
https://upload.wikimedia.org/wikiped...s-ek-Kebir.jpg
-
Fransiz ressam Alexandre Antigna’nin dogum yildonumu ( 7 Mart 1817 )
L'Incendie, 1850– 1851 ( Musée des beaux-arts d'Orléans )
https://upload.wikimedia.org/wikiped...27Incendie.jpg
La halte forcée, 1855 ( Musée des Augustins de Toulouse )
https://upload.wikimedia.org/wikiped...GNA_-_Ro_1.jpg
-
Librettosunu Gaetano Rossi’nin yazdigi, Giacomo Meyerbeer’in besteledigi 2 perdelik Misir'da Bir Hacli ( Il Crociato in Egitto - The Crusader in Egypt ) ilk kez 7 Mart 1824’te Venedik, Teatro La Fenice’de sahnelenedi.
https://images-na.ssl-images-amazon....GL._SX522_.jpg
-
Ressam Alberto ve Diego Giacometti’nin babalari, Isvicreli ressam Giovanni Ulrico Giacometti’in olum yildonumu ( 7 Mart 1868 )
Portrait of his daughter, Ottilia, 1912
https://upload.wikimedia.org/wikiped...ti%2C_1912.jpg
Flowery Valley, 1912
https://upload.wikimedia.org/wikiped..._1912-1924.jpg
-
Roma città aperta ( Roma Acik Sehir,1945 ) filminin Pina karakteri, Bellissima ( 1951 ) filminin Maddalena Cecconi karakteri, Italyan sinemasinin Akademi Odullu sembol aktrisi, Nannarella lakapli Anna Magnani'nin dogum yildonumu ( 7 Mart 1908 )
https://upload.wikimedia.org/wikiped...27_fiori_2.png
https://ilbassoadige.it/wp-content/u...-802x620-1.jpg
" Kirisikliklarimi rotuslemeyin, onlari kazanmam kolay olmadi. / Lasciami tutte le rughe, non me ne togliere nemmeno una. C'ho messo una vita a farmele! ”
https://media.giphy.com/media/dPt5KrNvakcko/giphy.gif
https://media.giphy.com/media/1351pY84e2Wyg8/giphy.gif
-
Fransiz polisiye roman yazari Léo Malet'nin dogum yildonumu (7 Mart 1909)
—Sen buna gunes mi diyorsun?
—Yok, ay mi?
—Her halukarda ay kadar soguk. Soruyorum kendime, okulda ogrendigimiz dogru mu diye, tek bir gunes mi varmis? Birkac tane varsa sasirmam buna...
—Buradakinin daha ziyade cirkin oldugu da bir gercek, diye kabul etti Gina. ( Gunes Bize Haram )
https://cdn1.booknode.com/book_cover...ous-582841.jpg
—Tu appelles ça du soleil ?
—C'est peut-être la lune ?
—C'est aussi froid qu'elle en tous cas... je me demande si c'est vrai, ce qu'on apprend à l'école, qu'il n'y a qu'un seul soleil ? Ca ne m'étonnerait pas qu'il y en ait plusieurs...
—Le fait est qu'ici il est plutôt moche, a reconnu Gina.
-
Italyan roman yazari Antonio Fogazzaro’nun olum yildonumu ( 7 Mart 1911 )
https://upload.wikimedia.org/wikiped..._Fogazzaro.jpg
“ Azizim, hem dunyada kalmak, hem de oradan cikmak gerek. Hucreniz yureginizin icinde, yureginizin en derin yerinde olmali. Evet, azizim, acinizdan aglayin ama sefkat de aglatsin sizi. “ Bu Yeni Kucuk Dunya
https://m.media-amazon.com/images/I/51zAxo2d59L.jpg
“ Caro, bisogna restar nel mondo e bisogna uscirne. Bisogna che la Sua cella sia nel Suo cuore, nel più interno del Suo cuore. Sì, caro, pianga di dolore, ma pianga pure di tenerezza. “
“ Markiz Orsola’nin torunu Franco Maironi, Luisa Rigey adinda bir genc kizi sevmektedir. Iki genc Markiz’in arzusu hilafina evlenirse de, mesut olamazlar. Buna sebep eslerin ruh ve duygu yapilaridir. Franco mistiktir, dindardir, dalinca ozlemlidir. Bunun icin de hayatin her turlu zorluklarini yenecek irade gucunden yoksundur. Pratik bir deger tasimiyor gibi gozuken katolikligin vicdaninda uyandirdigi tereddutler icerisinde bocalamaktadir. Luise ise dindar degildir, ama davranislarinda daha kararli, daha aktiftir, dolayisiyle kocasina ustun bir durumdadir. Luisa obur dunyayi hic dusunmez, insan kafasinin alamayacagi ustun tanrisal bir adaletin, tanrisal takdirin varligindan habersiz gorunur. Ister ki hak ve adalet bu dunyada yerini bulsun. Ancak kucuk kizlari Maria’nin beklenmedik olumu, durumun hic de sanildigi gibi olmadigini acikca ortaya koyar.” O Eski Kucuk Dunya
https://m.media-amazon.com/images/I/519sGEGZNCL.jpg
“ Marchesa Orsola Maironi in onore del nipote Franco. All’evento partecipano le più importanti personalità del paese ma l’ospite principale è Carolina Carabelli, la nobile donna scelta dalla ricca Marchesa come futura moglie per suo nipote, per porre velocemente rimedio ad un rischioso crescente slancio amoroso del ragazzo. Franco è infatti innamorato di Luisa Rigey, una ragazza di umili origini, e ha già provato a chiedere alla nonna il consenso per il loro matrimonio. La fredda Marchesa si è però opposta ed ha organizzato appunto la cena per presentargli ufficialmente la prescelta. Il giovane, dal carattere focoso e impulsivo, arriva però in ritardo, si comporta malamente, e dopo una sfuriata abbandona anche gli ospiti rendendo più che chiaro di non essere disposto ad assecondare i piani di Orsola.
-
Japon roman ve oyun yazari, fotografci Kōbō Abe’nin dogum yildonumu ( 7 Mart 1924 )
“ Aslinda, disardan bakildiginda bir kutu, dik acili bir dikdortgenler prizmasindan baska bir sey degildir. Ama, ona icerden bakilirsa, birbirlerine bagli halkalarin olusturdugu bir labirentten olusmus bir bulmaca oldugu gorulur. Biz mucadele ettikce, kutu da, vucudumuzdan ortaya cikan yeni bir deri gibi, labirenti tamamlanmayan ve ic duzenlemeyi daha karisik hale sokan yeni halkalar uretmektedir. Tek bir sey kesindir: Kaybolmus olan o, simdi bu labirentin icinde bir yere saklaniyor. Ozellikle kacmadi ama benim bulundugum yeri bulamiyor. Simdi, aciklikla ve guvenle konusabilirim. Hic pisman degilim. Isaretler cok fazla ve gercek de bunlarin sayisiyla dogru orantili olarak var olabilirse cok iyi olur. “ Kutu Adam
https://m.media-amazon.com/images/I/...1000_QL80_.jpg
“ Actually a box, in appearance, is purely and simply a right-angled parallelepiped, but when you look at it from within it's a labyrinth of a hundred interconnecting puzzle rings. The more you struggle the more the box, like an extra outer skin growing nom the body, mates new twists for the labyrinth, making the inner disposition increasingl y more cornplex. One thing alone is cenain and that is that even she [the nurse who has aicked the namtor], who has at present vanished, is hiding somewhere in this labyrinth. She's not necessariiy running away, she just can't fuid where I am. At this point I can speak out clearly with assurance. I have no regret. “
“ Elbette, voltaj asiri artarsa teller yaniverir. Asla boyle bir kumari oynamak istemiyordu. Bir ara, hayali bir kaleyi koruyan askerin oykusunu anlatmak niyetindeydi. Bir kale varmis. Hayir, kale olmasa da, bir fabrika, banka ya da kumarhane de olabilir. Neyse, nobetci asker ya da bekci gece gunduz, dusman saldirisina karsi tedbiri elden birakmadan bekler. Nihayet, o yolunu gozledigi dusman cikip geliverir. Iste o an, diyerek alarm sinyalini gonderir. Ancak, ne tuhaftir ki, esas birliklerden hicbir yanit alamaz. Dusmanin, askeri kolaylikla bir vurusta ezip gectigini soylemeye gerek yok. Gitgide siliklesen bilincinin arasinda, dusmanin hic bir direncle karsilasmaksizin kapiyi, surlari, binalari ruzgar gibi gecip gittigini gorur. Hayir, aslinda ruzgar gibi olan dusman degil, kalenin kendisidir. Asker, tek basina, corak arazide kurumus kalmis agaclar gibi, bir hayalin basinda bekleyip durmustur aslinda. ” Kumlarin Kadini
https://m.media-amazon.com/images/I/...1000_QL80_.jpg
“ If the voltage is too high the filament bums out. Never had he intended to deceive her like this. Sometime he would tell her the story of the guard who protected the imaginary castle. There was a castle. No. It wasn't necessarily a castle, it could be anything: a factory, a bank, a gambling house. So the guard could be either a watchman or a bodyguard. Now the guard, always prepared for the enemy attack, never failed in his vigilance. One day the longexpected enemy finally came. This was the moment, and he rang the alarm signal. Strangely enough, however, there was no response from the troops. Needless to say, the enemy easily overpowered the guard in one fell swoop. In his fading consciousness he saw the enemy sweeping like the wind through the gates, over the walls, and into the buildings unhindered by anyone. No, it was the castle, not the enemy, that was really like the wind. The single guard, like a withered tree in the wilderness, had stood guarding an illusion. ”
-
Fransiz roman yazari ve sosyolog Georges Perec'in dogum yildonumu ( 7 Mart 1936 )
“ Bazen saatlerce bir agaca bakarak oylece duruyorsun, onu betimliyor, didik didik inceliyorsun; kokleri, govdeyi, dallari, yapraklari, her bir yapragi, yapraktaki her bir damari, sonra yeniden her bir dali inceliyorsun, ve boylece, ac bakisinin israrla gormek istedigi ya da yarattigi ilgisiz bicimlerin sonsuz oyunu surup gidiyor: surat, sehir, labirent ya da yol, armalar ve atli seferler. Algilarin gelistikce, giderek daha sabirli ve daha esnek oldukca, agac paramparca oluyor ve yeniden doguyor, yesilin binbir cesidi, ayni ama yine de farkli binlerce yaprak. Tum yasamini bir agacin karsisinda gecirebilirmissin gibine geliyor, onu tuketmeden, anlamadan, cunku anlayacagin bir sey yok; sadece ona bakarak. Bu agac hakkinda eninde sonunda soyleyebilecegin tek sey bir agac oldugudur; bu agacin sana soyleyebilecegi tek sey de bir agac oldugudur: kok, sonra govde, sonra dallar, sonra da yapraklar. Agactan daha baska bir hakikat bekleyemezsin. Agacin sana onerecek bir ahlaki, sana verecek bir mesaji yoktur. ” Uyuyan Adam
https://ec56229aec51f1baff1d-185c306.../010583826.jpg
" Tu restes parfois des heures à regarder un arbre, à le décrire, à le disséquer: les racines, le tronc, la ramure, les feuilles, chaque feuille, chaque nervure, chaque branche à nouveau, et le jeu infini des formes indifférentes que ton regard avide quémande ou suscite: visage, ville, dédale ou chemin, blasons et chevauchées. Au fur et à mesure que ta perception s’affine, se fait plus patiente et plus souple, l’arbre explose et renaît, mille nuances de vert, mille feuilles identiques et pourtant différentes. Il te semble que tu pourrais passer ta vie devant un arbre, sans l’épuiser, sans le comprendre, parce que tu n’as rien à comprendre, seulement à regarder: tout ce que tu peux dire de cet arbre, après tout, c’est qu’il est un arbre, racine, puis tronc, puis branches, puis feuilles. Tu ne peux en attendre d’autre vérité. L’arbre n’a pas de force morale à te proposer, n’a pas de message à te délivrer. Sa force, sa majesté, sa vie – si tu espères encore tirer quelque sens, quelque courage, de ces anciennes métaphores – ce ne sont jamais que des images, des bons points, aussi vains que la paix des champs, que la traîtrise de l’eau qui dort, la vaillance des petits sentiers qui grimpent pas bien haut mais tout seuls, le sourire des côteaux où les grappes mûrissent au soleil. "
-
Ingiliz roman yazari Andrea Levy'nin dogum yildonumu ( 7 Mart 1956 )
https://www.bl.uk/britishlibrary/~/m...-548140965.jpg
" Yil. 1948. Ingiltere Ikinci Dunya Savasi'nin yaralarini sararken 21 Nevern Street'te karmasa yeni baslamistir.Queenie Bligh'in komsulari, kadinin Jamaikali kiracilari evine kabul etmesini onaylamazlar, ama Queenie'nin kocasi Bernard savastan donmediginden kadinin yapacak baska bir seyi yoktur. Gilbert Joseph, Hitler'e karsi savasmak icin RAF'e katilan birkac bin Jamaikali erkekten biridir. Sivil olarak dondugu Ingiltere'de kendini cok farkli bir muamele karsisinda bulur. Gilbert'in karisi Hortense da uzun yillar boyunca Jamaika'yi terk etmenin, Ingiltere'de yeni bir hayata baslamanin ozlemi icinde yasamistir. Ama kocasinin yanina gittiginde Londra'nin dokuk, eskimis ve hayallerinden fersah fersah uzakta bir sehir oldugunu gorunce afallar. Gilbert bile artik bir zamanlar tanidigi adam degildir... " Kucuk Ada
https://m.media-amazon.com/images/I/...4,203,200_.jpg
" It is 1948, and England is recovering from a war. But at 21 Nevern Street, London, the conflict has only just begun. Queenie Bligh’s neighbours do not approve when she agrees to take in Jamaican lodgers, but Queenie doesn’t know when her husband will return, or if he will come back at all. What else can she do? Gilbert Joseph was one of the several thousand Jamaican men who ****ed the RAF to fight against Hitler. Returning to England as a civilian he finds himself treated very differently. It’s desperation that makes him remember a wartime friendship with Queenie and knock at her door. Gilbert’s wife Hortense, too, had longed to leave Jamaica and start a better life in England. But when she ****s him she is shocked to find London shabby, decrepit, and far from the golden city of her dreams. Even Gilbert is not the man she thought he was... "
-
Amerikali aktor, seslendirme sanatcisi, yazar ve yonetmen Bryan ( Lee ) Cranston'in dogum gunu ( 7 Mart 1956 )
https://c1.staticflickr.com/2/1885/4...2a543f92_b.jpg
https://media.giphy.com/media/mbNF0QlmkXx6w/giphy.gif
-
Kanada asilli Ingiliz yazar Percy Wyndham Lewis'in olum yildonumu ( 7 Mart 1957 )
https://upload.wikimedia.org/wikiped...sford_1913.jpg
" Mizahi, mizahin girtlagina tikadik. Bariscil maymunlari birbirlerine dusurmek icin kiskirttik. / We set Humour at Humour's throat. Stir up Civil War among peaceful apes. "
" Parali askerler dunyanin en iyi savascilaridir. Biz modern dunyanin ilkel parali askerleriyiz. / Mercenaries were always the best troops. We are primitive Mercenaries in the Modern World. "
https://2.bp.blogspot.com/-6gqckPMDk...400/poster.jpg
" Kabullenebilecegimiz trajedi ise yan kaslarini simsiki SIKMIS, eli belinde bir durus sergilemeli ve bomba gibi bir kahkaha olmali. / We only want Tragedy if it can clench its side-muscles like hands on its belly, and bring to the surface a laugh like a bomb. "
" Secilmis bir dunyanin zit beyanlarindan basladik ise. Iki uc nokta arasina yeniyetme safliginin saldirgan yapisini koyduk. / We start fromopposlte statements of a chosen world. Set up violent structure of adolescent clearness between two extremes. "
-
Erotik-romantik ucleme Grinin Elli Tonu, Karanligin Elli Tonu ve Ozgurlugun Elli Tonu romanlari ile taninan Ingiliz roman yazari ( Erika Mitchel James ) E. L. James’in dogum gunu ( 7 Mart 1963 )
https://images.gr-assets.com/authors...p8/4725841.jpg
“ ‘ Her zaman kot mu giyersin? ‘ diye soruyorum.
‘ Cogunlukla’ diyor. Olumsuz puanlar iki oldu: Sadece kot pantolon giyen iflah olmaz bir romantik... Ben kadinlarimin etek giymesini severim. Erisilebilir olmalarini isterim...
https://m.media-amazon.com/images/I/...1000_QL80_.jpg
“ ‘ Do you always wear jeans? ‘ I ask.
‘ Mostly,’ she says, and it’s two strikes against her: incurable romantic who only wears jeans…I like my women in skirts. I like them accessible…
" ‘ O kitaplari bana neden gonderdin, Christian ? ‘
Sesim yumusakti. Catal bicagini birakti ve bana dikkatle, gozleri anlasilmaz bir duyguyla parlayarak bakti. Lanet olsun. Dilim damagim kurumustu.
‘ Pekala, o bisikletli seni az kalsin eziyordu ve seni kollarimin arasinda tutarken ve sen bana, ‘ Op beni, op beni Christian,' dercesine bakarken...Elini saclarinin arasýndan gecirdi. ‘ Anastasia, ben kalpler ve cicekler tarzi bir adam degilim. Romantizmle igim olmaz. Zevklerim farklidir. Benden uzak durmalisin.’ Yenilgiyi kabul eder gibi gözlerini yumdu. ‘ Yine de senden uzak durmami imkansiz kilan bir sey var. Ama sanirim, bunu coktan anlamissindir.’
‘ O zaman durma,’ diye fisildadim.
Gozleri irileserek ic gecirdi. ‘ Sen ne dedigini bilmiyorsun.’ "
https://imageio.forbes.com/specials-...jpg&width=1200
" ‘Why did you send me the books, Christian ? ‘ My voice is soft. He puts down his cutlery and regards me intently, his gray eyes burning with some unfathomable emotion.
Holy crap - my mouth dries.
‘ Well, when you were nearly run over by the cyclist - and I was holding you and you were looking up at me - all kiss me, kiss me, Christian, ‘ he pauses and shrugs slightly, ‘ I felt I owed you an apology and a warning.’ He runs his hand through his hair. ‘Anastasia, I'm not a hearts and flowers kind of man, I don't do romance. My tastes are very singular.’
‘ You should steer clear from me.’ He closes his eyes as if in defeat. ‘ There's something about you, though, and I'm finding it impossible to stay away. But I think you've figured that out already.’
My appetite vanishes. He can't stay away!
‘ Then don't,’ I whisper.
He gasps, his eyes wide.
‘ You don't know what you're saying. ‘ “
-
Amerikan sapigi, Sifirdan Az, Ay Parki gibi romanlarin Amerikali yazari Bret Easton Ellis'in dogum gunu ( 7 Mart 1964 )
https://i.guim.co.uk/img/media/c6dcf...rmat&fit=crop&
“ Pahali gorunuslu walkman'i boynundan cikariyor, hala sikayet etmekte. “Sikayet etmekten nefret ediyorum -hakkaten,-pislikten, copten, bulasici hastaliklardan, bu sehir gercekten de ne kadar les gibi diye sikayet etmekten, sen de biliyorsun, ben de biliyorum ki burasi bir domuz ahiri...” D.F. Sanders'den aldigi yeni Tumi dana derisi evrak cantasini acarken konusmaya devam ediyor. Walkman’i, Panasonic portatif katlanabilir Easa telefonun (bundan once NEC 9000 Porta'si vardi) yanina, kilifina yerlestiriyor ve bugunku gazeteyi cikariyor. ‘Su gazeteye -bir tek gazeteye- bakalim bir... Bogularak oldurulen mankenler, damdan atilan bebekler, metroda oldurulen cocuklar, bir komunist mitingi, bir mafya patronu ortadan kaldirilmis, Naziler’ -heyecanli heyecanli sayfalari ceviriyor bokluklari, trafik tikanikligi, evsizler, cesit cesit manyaklar, sokaklarda sinek gibi olup giden ****ler, kiralik anneler, iptal edilen bir pembe dizi, hayvanat bahcesine zorla girip cesitli hayvanlari canli canli iskence ederek yakan veletler, gene Naziler... en matragi, isin esprisi de su, hepsi bu sehirde olup bitiyor, baska yerde degil, buracikta, iflah olmaz bu sehir... cus oha, gene Naziler, trafik tikanikligi, trafik tikanikligi, bebek tuccarlari, karaborsa bebekler, AIDS'li bebekler, canli bebekler, bir bebegin uzerine bina cokmus, manyak bebek, trafik tikanikligi, kopru yikilmis’ Sesi kesiliyor, bir soluk aliyor, sonra gozlerini ikinciyle Besinci sokaklarin kosesindeki bir dilenciye dikerek, tane tane, ‘Bu, bugun gordugum yirmi dorduncu. Saydim,’ diyor. Sonra yanina donup bakmadan ‘Ne diye denizci mavisi worsted blazer'inla gri pantolonunu giymedin?’ diye soruyor. Price'in uzerinde yunlu ipekli karisimi, kruvaze ceketli Ermenegildo Zegna bir takim var, mansetli pamuklu gomlek Ike Behar'dan, ipek kravat Ralph Lauren'dan, uzeri zimbali iskarpinler Fratelli Rossetti. Asagiya, Post gazetesine dogru kaydirma. Gazetede, yanda unlu bir New Yorklu sosyete kadininin yatindaki parti sirasinda, yat Manhattan adasinin cevresinde dolanirken oradan kaybolan iki kisi hakkinda orta ilginclikte bir haber var. Eldeki ipuclari guverteye yayilmis kan lekesi kalintisi ve tuzla buz olmuc uc sampanya kadehinden ibaret. Cinayetten kuskulaniliyor ve polis katilin silahinin bir cesit pala oldugunu saniyor, cunku guvertede bazi oyuk ve deliklere rastlanmis. Ortada ceset yok. Zanli yok. Price mavraya bugun ogle yemeginde basladi, daha sonra squash maci sirasinda devam etti ve Harry's'de icerken de surdurdu, oysa basta, sulu uc J&B'sini yudumlarken, Paul Owen'in elindeki Fisher hesabi gibi daha ilginc bir konudan soz etmisti. Price'in cenesini kapamaya niyeti yok. ” Amerikan Sapigi Nisan Aliklari
https://m.media-amazon.com/images/I/...1000_QL80_.jpg
“ He takes off the expensive-looking Walkman from around his neck, still complaining. “I hate to complain—I really do—about the trash, the garbage, the disease, about how filthy this city really is and you know and I know that it is a sty …” He continues talking as he opens his new Tumi calfskin attach'e case he bought at D. F. Sanders. He places the Walkman in the case alongside a Panasonic wallet-size cordless portable folding Easa-phone (he used to own the NEC 9000 Porta portable) and pulls out today’s newspaper. “In one issue—in one issue—let’s see here… strangled models, babies thrown from tenement rooftops, kids killed in the subway, a Communist rally, Mafia boss wiped out, Nazis”—he flips through the pages excitedly—“baseball players with AIDS, more Mafia shit, gridlock, the homeless, various maniacs, faggots dropping like flies in the streets, surrogate mothers, the cancellation of a soap opera, kids who broke into a zoo and tortured and burned various animals alive, more Nazis… and the joke is, the punch line is, it’s all in this city—nowhere else, just here, it sucks, whoa wait, more Nazis, gridlock, gridlock, baby-sellers, black-market babies, AIDS babies, baby junkies, building collapses on baby, maniac baby, gridlock, bridge collapses—” His voice stops, he takes in a breath and then quietly says, his eyes fixed on a beggar at the corner of Second and Fifth, “That’s the twenty-fourth one I’ve seen today. I’ve kept count.” Then asks without looking over, “Why aren’t you wearing the worsted navy blue blazer with the gray pants?” Price is wearing a six-button wool and silk suit by Ermenegildo Zegna, a cotton shirt with French cuffs by Ike Behar, a Ralph Lauren silk tie and leather wing tips by Fratelli Rossetti. Pan down to the Post. There is a moderately interesting story concerning two people who disappeared at a party aboard the yacht of a semi-noted New York socialite while the boat was circling the island. A residue of spattered blood and three smashed champagne glasses are the only clues. Foul play is suspected and police think that perhaps a machete was the killer’s weapon because of certain grooves and indentations found on the deck. No bodies have been found. There are no suspects. Price began his spiel today over lunch and then brought it up again during the squash game and continued ranting over drinks at Harry’s where he had gone on, over three J&Bs and water, much more interestingly about the Fisher account that Paul Owen is handling. Price will not shut up. ”
" Bana dogru gelen guzel bir kiz gorunce iki sey dusunurum: Bir yanim onunla cikmak, ona gercekten iyi, hos davranmak, gerektigi gibi davranmak ister. Oteki yanim ise mizragin ucuna gecirilmis kellesinin nasil gorunecegini dusunur. " Amerikan Sapigi
https://m.media-amazon.com/images/I/31BJqgc2Q6L.jpg
" Quando vedo una bella ragazza per la strada penso due cose: una parte di me vorrebbe uscirci insieme, parlare con lei, essere carino, dolce, trattarla nel modo giusto.Altra parte di me che effetto farebbe la sua testa su un palo. "
http://24.media.tumblr.com/tumblr_lv...1w1go1_500.gif
-
-
Ingiliz sair ve roman yazari ( Florence Margaret Smith ) Stevie Smith’in olum yildonumu ( 7 Mart 1971 )
https://i0.wp.com/interestingliterat...mith.jpg?ssl=1
https://internetpoem.com/img/poems/4...evie-smith.png
Kimse duymadi onu, olen adami,
Gene de inliyordu o yattigi yerde:
Sandiginizdan cok daha uzaktaydim ben,
Hem de el sallamiyordum, boguluyordum.
Zavalli, her zaman hoslanirdi sakadan
Simdiyse oldu gitti
Herhalde su cok soguktu, kalbi dayanamadi,
Dediler.
Yoo yoo, su her zaman soguktu
(Olen adam gene de inledi durdu)
Butun hayatim boyunca cok uzaktaydim ben,
Hem de el sallamiyordum, boguluyordum.
-
Rus filozof ve edebiyat teorisyeni Mihail Mihaylovic Bahtin'in olum yildonumu ( 7 Mart 1975 )
" Dil, olanaklarinin tumunu yalnizca siirde aciga vurur, cunku dilden en cok talepte bulunan siirdir: Dilin tum yonleri en uc noktaya kadar esnetilir ve nihai sinirlarina ulastirilir. Siir adeta dilin oz suyunu SIKIP alir ve dil siirde kendisini asar. Ama dilden bu tur taleplerde bulunan siir yine de onu dil olarak, dilbilimsel acidan belirli bir kendilik olarak alt eder. Siir tum sanatlari ilgilendiren genel onermenin disinda degildir: Malzemesi ile iliskili olarak belirlenmis sanatsal yaratim, soz konusu malzemenin alt edilmesidir. "
https://rowman.com/L/14/985/9781498582698.jpg
" Language reveals all of its possibilities only in poetry, since here maximal demands are placed upon it: all its aspects are strained to the extreme, and reach their ultimate limits. Poetry squeezes, as it were, all the juices from language, and language exceeds itself here.But in placing such demands on language, poetry nevertheless overcomes it as language, as a linguistically determinate entity. Poetry is no exception to the general proposition concerning all the arts: artistic creation, determined in relation to its material, constitutes an overcoming of that material. "
“ Sair, hayatin bayagi nesrinden kendi siirinin suclu oldugunu unutmamalidir; ama gundelik hayatin insani da, sanatin yararsizliginin aslinda kendisinin ozensizlige egilimli olmasindan ve hayatindaki dertlerin ciddi olmamasindan kaynaklandigini bilmelidir. ” Sanat ve Sorumluluk
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
" The poet must remember that it is his poetry which bears the guilt for the vulgar prose of life, whereas the man of everyday life ought to know that the fruitfulness of art is due to his willingness to be unexacting and to the seriousness of the concerns in his life. "
-
Amerikali yonetmen, senarist, yapimci, fotografci ve sinematograf Stanley Kubrick'in olum yildonumu ( 7 Mart 1999 )
https://generations.krea.ai/images/2...27dd3e7b0.webp
" Yaptiklarimi sevdigim icin yapiyorum. / What I do I do because I like to do. ” Otomatik Portakal ( A Clockwork Orange, 1971 )
https://img.buzzfeed.com/buzzfeed-st...80225633-4.gif
https://www.youtube.com/watch?v=fSj1Z5gh4MI
-
Dogum Gunu Cocugu:):)
“ Yalnizsin. Yalniz bir adam gibi yurumeyi, aylak aylak dolasmayý, surtmeyi, bakmadan gormeyi, gormeden bakmayi, ogreniyorsun. Saydamligi, hareketsizligi, varolmayisi ogreniyorsun. Bir golge olmayi ve insanlara sanki birer tasmis gibi bakmayi ogreniyorsun. Oturur durumda, yatar durumda kalmayi, ayakta durmayi ogreniyorsun. Her lokmayi cignemeyi, agzina goturdugun her parca yiyecekte ayni manasiz tadi bulmayi ogreniyorsun. Resim galerilerinde sergilenen tablolara sanki duvar parcalarýymis, tavan parcalarýymis gibi, duvarlara, tavanlara da sanki yagliboya resimlermis gibi bakmayi ogreniyorsun, ustlerindeki hep basa donen onlarca, binlerce yolu, amansiz labirentleri, kimsenin cozemeyecegi metni, parcalanmakta olan yuzleri bikmadan yorulmadan izliyorsun. “
https://m.media-amazon.com/images/I/...1000_QL80_.jpg
“ Tu es seul. Tu apprends à marcher comme un homme seul, à flâner, à traîner, à voir sansregarder, à regarder sans voir. Tu apprends la transparence, l’immobilité, l’inexistence. Tu apprends àêtre une ombre et à regarder les hommes comme s’ils étaient des pierres. Tu apprends à rester assis, à rester couché, à rester debout. Tu apprends à mastiquer chaque bouchée, à trouver le même goût atone à chaque parcelle de nourriture que tu portes à ta bouche. Tu apprends à regarder les tableaux exposés dans les galeries de peinture comme s’ils étaient des bouts de murs, de plafonds, et les murs, les plafonds, comme s’ils étaient des toiles dont tu suis sans fatigue les dizaines, les milliers, de chemins toujours recommencés, labyrinthes inexorables, texte que nul ne saurait déchiffrer, visages en décomposition.
-
Dogum Gunu Kizi:):kalp:
“ Iki dizimi, popom havada kalacak sekilde yataga bastirdi ve beni sertce tokatladý. Bana tepki verme firsati birakmadan, kendini icime itti. Tokatin ve ani hucumunun etkisiyle haykirdim ve daha o anda, Christian’in bedeni benimkine carparken, tekrar tekrar bosaldim. Durmuyordu. Tukenmistim. Buna daha fazla dayanamayacaktim. Icime girip cikmaya devam ediyordu… ve sonra yeniden dolmaya basladim… Herhalde olmazdi… hayir…SIKILI dislerinin arasindan, ‘ Haydi, Anastasia, yeniden…’ diye inledi. Bedenim, inanilmaz bir sekilde tepki verdi ve sifirdan doruga tirmanirken adini haykirarak icimde onunla sarsildim. Bir kez daha tuzla buz oldum…”
https://d.newsweek.com/en/full/68192...7a0d872a30827c
“ He pushes both my knees up the bed so my behind is in the air, and he slaps me hard. Before I can react, he plunges inside me. I cry out – from the slap and from his sudden assault, and I come in- stantly again and again, falling apart beneath him as he continues to slam deliciously into me. He doesn’t stop. I’m spent. I can’t take this… and he pounds on and on and on... then I’m building again… surely not… no… “Come on, Anastasia, again,” he growls through clenched teeth, and unbelievably, my body responds, convulsing around him as I climax anew, calling out his name. I shatter again into tiny fragments… “
https://media1.popsugar-assets.com/f...ing-Finish.gif
-
Iskenderiye Kutuphanesi'nde felsefe, matematik ve astronomi uzerine dersler veren, guzeller guzeli Yunan filozof, matematikci ve astronom Hypatia'nin olum yildonumu ( 8 Mart 415 )
https://cdn.quotesgram.com/img/55/25...72ad91036f.jpg
“ Masallar masal diye, efsaneler efsane diye anlatilmalidir. Bos inanclari gercek diye ogretmekten daha korkunc bir sey olamaz. Cocuk akli bunlari kabul eder ve cocuk yanlis seylere inanir. Bu yanlis inanclardan arinmak cok zor olur, uzun yillar alir. Insanlar bos inanclara bir gercekmis gibi inanip ugruna dovusurler. Hatta bos inanclar ugruna daha fazla dovusurler cunku bos inanc oylesine elle tutulmazdir ki curutulmesi neredeyse olanaksizdir. / Le favole dovrebbero essere insegnate come favole, miti come miti e miracoli, come fantasie poetiche. Insegnare superstizioni come se fossero verità è terribile. La mente del bambino li accetta e li crede, e solo con grande dolore e forse tragedia, saranno in grado di sbarazzarsi di loro nel corso degli anni. ”
-
Iran edebiyatinin onde gelen Fars sairi Firdevsi, Sehname isimli epik siirini 8 Mart 1010'da tamamladi.
https://upload.wikimedia.org/wikiped...cropped%29.jpg
Elcinin soylediklerini duyunca, beyni kaynadi.
Ona: "Ey, akilli kisi! Senin ozur dilemene luzum yok!
Boyle bir haberi bende zaten bekliyordum.
Icime hep boyle doguyordu.
"Sen o, ise yaramaz, kotu, beyinleri fesatla dolu iki Ehrimen'e benim agzimdan :-
De ki: Sizin ne oldugunuzun ortaya cikmasi iyi oldu.
Sizden beklenen selam, bu mu olacakti?
Beyinlerinizde benim ogutlerimden hicbir
sey kalmadigina gore, bari biraz akilli ve olgun bir insan olsaydiniz.
Tanridan, ne korkuyor, ne de utaniyorsunuz.
Dusundugunuz, hep kotuluk...
Bir zamanlar benim de saclarim katran, boyum selvi ve yuzum de ay gibiydi..
https://images.gr-assets.com/books/1...38l/157985.jpg
When he had heard, the Shah's brain seethed with anger.
"O man of prudence! " thus he made reply,
"Thou needest no excuse, for I have eyes
And have discerned this for myself already.
Tell mine unholy and abandoned sons -
This pair of Ahrimans with dregs of brains :-
''Tis well that ye reveal your natures thus
And send a greeting worthy of yourselves;
For if your brains are empty of my teaching,
And ye have no idea what wisdom is,
Not fearing God, ye could not well do other.
My hair was once as black as pitch, my stature
Was cypress-tall, my face was like the moon.
-
4. Osmanli Padisahi ( 1. Bayezid) Yildirim Bayezid'in olum yildonumu ( 8 Mart 1403 )
https://i.pinimg.com/originals/33/15...d335f6e767.jpg
" Those who are afraid of defeat will always lose. "
https://i.tmgrup.com.tr/fikriyat//al...3069463331.jpg
“ I return this oath to you. Go, gather armies and advance on me again. And give me the opportunity to regain the glory of victory.”
-
Italyan Maniyerist ressam ( Giovanni Battista di Jocopo ) Rosso Fiorentino'nun dogum yildonumu ( 8 Mart 1494 )
Allegoria della Salvezza / Allegory of Salvation,1522 ( Los Angeles County Museum of Art )
https://upload.wikimedia.org/wikiped...entino_001.jpg
Moses Defending the Daughters of Jethro, c.1523
https://upload.wikimedia.org/wikiped...entino_005.jpg
-
Polonyali Etnolog ve yazar Jan Potocki'nin dogum yildonumu ( 8 Mart 1761 )
" Bizim bahcelerimizde ne orumcegin, ne de ipekboceginin sesini duyarsiniz, oysa agustosbocekleri ile mayisboceklerinin yaygarasi sizi saskina cevirir. "
https://ec56229aec51f1baff1d-185c306.../001069371.jpg
" C’est ainsi que dans nos jardins vous n’entendez ni l’araignée ni le vers à soye, tandis que vous êtes étourdi par les cigales et les hannetons. "
“ Saatler boyle derin bir sessizlik icinde gecerken, bir canin beklenmedik sesi beni saskinliktan urpertti. Can on iki kere caldi. Bilindigi gibi hortlaklar etkilerini, yalnizca gece yarisindan, horozun ilk otusune kadar olan zaman icinde surdururler. Sasirdigimi soyledim, bunda da hakliydim, cunku can onceki saatleri calmamisti. “ Zaragoza'da Bulunmus El Yazmasi
https://media.electre-ng.com/images/...a31804b933.jpg
“ Les heures se passaient ainsi dans un silence profond, lorsque le son inattendu d’une cloche me fit tressaillir de surprise. Elle sonna douze coups et, comme l’on sait, les revenants n’ont de pouvoir que depuis minuit jusqu’au premier chant du coq. Je dis que je fus surpris, et j’avais raison de l’être, car la cloche n’avait point sonné les autres heures ; enfin, son tintement me semblait avoir quelque chose de lugubre. “
-
Danimarkali ressam Johan Laurentz Jensen'in dogum yildonumu ( 8 Mart 1800 )
Pomegranates and green and blue grapes on a marble frame, 1833
https://upload.wikimedia.org/wikiped...erisamling.jpg
Still Life of Dahlias with Pineapple and Grapes, 1835
https://upload.wikimedia.org/wikiped...ntz_Jensen.jpg
-
Ispanyol Romantik ressam Antonio María Esquivel y Suárez de Urbina'nin dogum yildonumu ( 8 Mart 1806 )
Venus anadiomene, 1838 ( Museo del Prado, Madrid )
https://upload.wikimedia.org/wikiped...anadiomene.jpg
Los poetas contemporáneos. Una lectura de Zorrilla en el estudio del pintor, 1846 ( Museo del Prado, Madrid )
https://upload.wikimedia.org/wikiped...%C3%A1neos.jpg
-
Danimarka asilli Alman ressam ( Heinrich Louis Theodor Gurlitt ) Louis Gurlitt'in dogum yildonumu ( 8 Mart 1812 )
Mountain landscape around Dorf Tirol, 1837
https://upload.wikimedia.org/wikiped...Dorf_Tirol.jpg
Evening Mood on Lake Nemi, 1844
https://upload.wikimedia.org/wikiped...am_Nemisee.jpg
-
Amerikali ressam Colin Campbell Cooper'in dogum yildonumu ( 8 Mart 1856 )
Palace of Fine Arts, San Francisco, c. 1915
https://upload.wikimedia.org/wikiped..._Francisco.jpg
Summer, 1918
https://upload.wikimedia.org/wikiped...%2C_Summer.jpg
-
Ingiltere dogumlu Avustralyali ressam Thomas William 'Tom' Roberts'in dogum yildonumu ( 8 Mart 1856 )
Bourke Street, 1886, National Gallery of Australia
https://upload.wikimedia.org/wikiped..._c_1885-86.jpg
Shearing the Rams, 1890 ( National Gallery of Victoria )
https://upload.wikimedia.org/wikiped...rt_Project.jpg
-
Avusturyali ressam Hans Zatzka'nin dogum yildonumu (8 Mart 1859)
Der Schutzengel, 1859
https://media.mutualart.com/Images/2...zka-G8DVL.Jpeg
Allegory of Hunting, 19th century
https://media.mutualart.com/Images/2...ing-6EA2V.Jpeg
-
Ingiliz cocuk kitaplari yazari Kenneth Grahame'in dogum yildonumu ( 8 Mart 1859 )
https://upload.wikimedia.org/wikiped...ethGrahame.jpg
“ ‘ Cok eskiden, Yabanil Orman’in yayildigi bu yerde hem de orman olusmadan cok once bir kent vardýi, insanlarin yasadigi bir kent. Simdi durdugumuz yerde yasiyor, yuruyor, konusuyor, uyuyor ve islerinin guclerinin pesinde koþuyorlardi. Atlarini buraya baglayip burada besliyor, savasmaya ya da ticaret yapmaya buradan gidiyorlardi. Guclu ve varlikli insanlardi. Insaat islerini cok iyi biliyorlardi. Sonsuza kadar yasayacak yapilar insa ediyorlardi, cunku kentlerinin sonsuza kadar yasayacagini saniyorlardi.’
‘ Peki ne oldu onlara ? ‘ diye sordu Köstebek.
‘ Kim bilir ? ‘ dedi Porsuk. ‘ Boyledir insanlar, bir yere yerlesir, orada cogalir, yapilar kurar, sonra giderler. Yontemleri budur. Ama biz kaliriz. Bu kent kurulmadan cok once de porsuklar varmis burada, simdi yine variz. Sabirli yaratiklariz biz. Bir sure icin ortadan cekilebiliriz ama bekler ve yine geri döneriz. Bu hep boyle olacak. ‘ ”
https://d28hgpri8am2if.cloudfront.ne...4334784_hr.jpg
“ ‘ Well, very long ago, on the spot where the Wild Wood waves now, before ever it had planted itself and grown up to what it now is, there was a city—a city of people, you know. Here, where we are standing, they lived, and walked, and talked, and slept, and carried on their business. Here they stabled their horses and feasted, from here they rode out to fight or drove out to trade. They were a powerful people, and rich, and great builders. They built to last, for they thought their city would last for ever. ‘
' But what has become of them all ? ' asked the Mole.
' Who can tell ? ' said the Badger. ' People come—they stay for a while, they flourish, they build—and they go. It is their way. But we remain. There were badgers here, I've been told, long before that same city ever came to be. And now there are badgers here again. We are an enduring lot, and we may move out for a time, but we wait, and are patient, and back we come. And so it will ever be. ' “
https://media3.giphy.com/media/xTiTn...aytO/giphy.gif
https://i.gifer.com/6Xdd.gif
-
Guney Amerika'nin en unlu kadin sairlerinden ( Juanita Fernandez Morales / Juana de América ) Juana de Ibarbourou'nun dogum yildonumu ( 8 Mart 1892 )
Yagmur yagiyor... Dur, uyuma,
dinle ruzgarin dediklerini,
Bak, ne soyluyor sular
Pencerede ufacik parmaklariyla.
Yuregim kulak kesilmis simdi
O buyulu kardesi isitmek icin
Gokyuzunde uyuyan o kardesi,
Gunesi yakindan goren,
Sonra tutunarak ruzgarin eline
Sevincle yere inen o kardesi,
Doner gibi essiz bir yolculuktan.
Basaklar nasil da dalgalanacak!
Nasil da yeserecek coskuyla otlar!
Nasil da yapisacak elmaslar artik
Camlarin derin dallarina.
Dur, uyuma. Dinleyelim
Yagmurun guzel ezgisini.
Sessiz alnini gogsume daya.
Iki cekic gibi tenimi doven
Atisini duyayim sakaklarinin,
O ilik, sevecen atisini.
Dur, uyuma, Ikimiz
Bir dunya olduk bu gece,
Ruzgardan ve yagmurdan arindik
Bir odanin sicakliginda.
Dur, uyuma, ikimiz
Derinlere inen bir kokuz belki,
Belki yeni bir soy fiskiracak o kokten
Ve bir filiz yeserecek yarinlara.
https://1.bp.blogspot.com/-m-cfFmJeA...ou+portada.jpg
Llueve... Espera, no te duermas,
Estáte atento a lo que dice el viento
Y a lo que dice el agua que golpea
Con sus dedos menudos en los vidrios.
Todo mi corazón se vuelve oídos
Para escuchar a la hechizada hermana,
Que ha dormido en el cielo,
Que ha visto al sol de cerca,
Y baja ahora elástica y alegre
De la mano del viento,
Igual que una viajera
Que toma de un país de maravilla.
¡Cómo estará de alegre el trigo ondeante!
¡Con qué avidez se esponjará la hierba!
¡Cuántos diamantes colgarán ahora
Del ramaje profundo de los pinos!
Espera, no te duermas. Escuchemos
El ritmo de la lluvia.
Apoya entre mis senos
Tu frente taciturna.
Yo sentiré el latir de tus dos sienes
Palpitantes y tibias,
Como si fueran dos martillos vivos
Que golpearan mi carne.
Espera, no te duermas. Esta noche
Somos los dos un mundo
Aislados por el viento y por la lluvia
Entre la cuenca tibia de una alcoba.
Espera, no te duermas. Esta noche
Somos acaso la raíz suprema
De donde debe germinar mañana
El tronco bello de una raza nueva.
-
Sahibine duydugu efsanevi baglilik, dostluga ve sadakatin sembolu olan Japon kopek Hachiko, 8 Mart 1934’te hayatini kaybetti. Tum Japonya'da, gazete mansetlerine cikti.
https://static1.squarespace.com/stat...g?format=1000w
-
Amerikali roman ve kisa oyku yazari Sherwood Anderson’in olum yildonumu ( 8 Mart 1941 )
https://upload.wikimedia.org/wikiped...touched%29.jpg
“ Curumeyi ele alalim. Simdi, nedir curume ? Atestir. Ahsabi ve diger seyleri yakar. Bu bir kere bile aklima gelmedi, degil mi ? Tabii ki gelmedi. Bu kaldirim ve bu yem dukkani, sokak boyunca dikili tum agaclar —su an aslinda hepsi yaniyor. Anlayacagin, curume her zaman devam eder. Durmaz. Su ve boya onu durduramaz. Peki ya demirden seyler ? Onlar da paslanir, anlarsin ya. O da yanmak demektir. Butun dunya yaniyor. “ Kasabamiz
https://m.media-amazon.com/images/I/...1000_QL80_.jpg
“ Let's take decay. Now what is decay ? It's fire. It burns up wood and other things. You never thought of that? Of course not. This sidewalk here and this feed store, the trees down the street there--they're all on fire. They're burning up. Decay you see is always going on. It doesn't stop. Water and paint can't stop it. If a thing is iron, then what? It rusts, you see. That's fire, too. The world is on fire. “
“ Adam ‘ Ask kara bir gecede bir agacin altindaki cimenleri canlandiran bir ruzgardir,’ demisti. ‘ Aski mutlak kilmamaya calismalisin. Hayatin ilahi kazalarindan. Eger onu mutlak kilmaya ve ondan emin olmaya ve agacin altinda, yumusak gece ruzgarinin estigi yerde yasamaya calisirsan, sicak ve uzun gunun hayal kirikligi suratle tepene coker ve opucuklerden zaten kizarip hassaslasmis dudaklarin gecen arabalarin kaldirdigi tozla kaplanir. ”
https://m.media-amazon.com/images/I/41-TwfzoPmL.jpg
“ Love is like a wind stirring the grass beneath trees on a black night…You must not try to make love definite. It is the divine accident of life. If you try to be definite and sure about it and live beneath the trees, where soft night winds blow, the long hot day of disappointment comes swiftly and the gritty dust from passing wagons gathers upon lips inflamed and make tender by kisses. ”
-
Italyan yazar ve tarihci Valerio Massimo Manfredi’nin dogum gunu ( 8 Mart 1942 )
https://upload.wikimedia.org/wikiped...hiara_2017.jpg
“ Ansizin eseginin kufelerine gubre yuklenmis bir adamla karsilastilar. Bahcivani her bir bitkinin altina teker teker gubre dokerken seyrettiler; adamin isini muthis bir sevgi ve ozenle yaptigi gozden kacmiyordu.
Cevirmen sozlerini surdurerek, ‘Pers valisine karsi ayaklanma oldugu zaman isyancilar bu bahceyi atese vermeye karar verdiler, ‘ dedi. ‘Ama bu adam kendini parmaklikli kapinin onune atip boyle bir suc islemek istiyorlarsa, ellerini once onun kaniyla kirletmelerini gerektigini soyledi.’
—Kral o olacak, dedi Ephestione.
—Bir bahcivan mi ? diye sordu saskinlikla cevirmen.
—Evet. Kendisinin bile olmayan bir bahcenin bitkilerini kurtarmak icin olmeye hazir olan bir adam, halkini korumak ve kentini onurla, gelistirmek icin kimbilir neler yapar ? "
https://m.media-amazon.com/images/I/71tOUy6WU3L.jpg
“A un tratto apparve un uomo con un somarello che trascinava un carretto pieno di letame. Iniziò a concimare le piante una per una e lo faceva con tanto amore e tanta cura da lasciare stupefatti.
Quando ci fu la sollevazione contro il governatore persiano, i rivoltosi decisero di incendiare questo giardino — raccontò l'interprete — ma quell'uomo si mise davanti al cancello e disse che se volevano commettere un simile delitto avrebbero prima dovuto macchiarsi le mani del suo sangue.
—È lui il re—affermò Efistione
—Un giardiniere ? chiese stupido l’interprete.
— Sì. Un uomo disposto a morire per salvare le piante di un giardino che non era nemmeno suo, cosa non farà per proteggere la sua gente e per far crescere rigogliosa la sua città ? ”
-
Amerikali roman ve kisa oyku yazari Jeffrey ( Kent ) Eugenides'in dogum gunu ( 8 Mart 1960 )
https://upload.wikimedia.org/wikiped...cropped%29.jpg
" Kiyiya yaklastikca sanki kendi isiklarini sacan ve eski bir Yunanliya benzeyen Ozgurluk Aniti belirginlesti.
Kaptan Kontoulis, ' Nasil buldunuz ? ' diye sordu.
Lefty, ' Sanirim hayatim boyunca yetecek sayida mesale gordum ben. ' dedi
Ama Desdemona sasirtici bir bicimde ve ilk defa ondan daha iyimserdi, 'En azindan bir kadin. Belki de burada insanlar her gun birbirlerini oldurmuyorlardir. ' "
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
"Closer, crowned with her own sunrays and dressed like a classical Greek, the Statue of Liberty welcomed them.
'How do you like that?' Captain Kontoulis asked.
“'I’ve seen enough torches to last the rest of my life,' said Lefty.
But Desdemona, for once, was more optimistic. ' At least it’s a woman,' she said. 'Maybe here people won’t be killing each other every single day. ' ”
" Kiz olmanin bir anlamda tutsaklik oldugunu ama bu tutsakligin insanin aklini calistirip hayal dunyasini genislettigini hissediyorduk; hangi rengin hangisiyle uyumlu olacagini ancak bir kiz kendiliginden secebilirdi. Aslinda kizlar bizim ikizlerimizdi, hepimiz ayni posta sahip hayvanlar gibiydik su evrende ve bizimle ilgili hemen her seyi bilmelerine karsin onlar bizim icin birer soru isaretiydi. Sonunda sunu acik olarak kavramistik: Kizlar kilik degistirmis kadinlardi, aski da olumu de anliyorlardi; bizim gorevimizse, onlari buyuluyormus gibi gorunen sesler cikarmakti. "
https://m.media-amazon.com/images/I/...1000_QL80_.jpg
" We felt the imprisonment of being a girl, the way it made your mind active and dreamy, and how you ended up knowing which colors went together. We knew that the girls were our twins, that we allexisted in space like animals with identical skins, and that they knew everything about us though we couldn'y fathom them at all. We knew finally that the girls were really woman in diquise, that they understood love even death, and that our job was merely to create the noise that seemed to fascinate them. ”
-
Avrupa Nukleer Arastirma Merkezi'nde gorev yapan ilk Turk fizikcilerden ve Turk edebiyatinin yeni kusak kadin yazarlarindan Asli Erdogan'in dogum gunu ( 8 Mart 1967 )
https://m.media-amazon.com/images/I/...1000_QL80_.jpg
" Hayat, diye yaziyorum, bir solukta derin bir ic cekmeyle, onu koparip alabilenlerin. Dalindan bir meyveyi, topraktan bir koku koparircasina... Sana kalansa, bos bir kabuga kulagini dayadiginda duydugun ugultu. Hayat: Iligine kemigine dek emilmis bir sozcuk, ic sizisini andiran bir ugultu, okyanuslar dolusu ugultu. ”
https://static.nadirkitap.com/fotogr...41_16360_9.jpg
"J'écris la vie pour ceux qui peuvent la cueillir dans un souffle, dans un soupir. Comme on cueille un fruit sur une branche, comme on arrache une racine... Il te reste le murmure que tu perçois en plaçant ton oreille contre un coquillage vide. La vie : mot qui s'insinue dans ta moelle et dans tes os, murmure évoquant la douleur, son qu'emplissent les océans."
" Sonunda, cevresini kusatan bosluga anlam katabilecek tek kisinin kendisi oldugunu anladi. Baska hic kimse onun adina yasamin sifrelerini cozemez, asma kilitlerini acamazdi. Kentin gozu kor siddetine karsi mevzilerini belirlemeye karar verdigi gun yazmaya basladi. "
https://m.media-amazon.com/images/I/...1000_QL80_.jpg
" Finalement, elle comprit que la seule personne capable de donner un sens au vide qui l'entourait, c'était elle. Personne d'autre ne pouvait à sa place déchiffrer les énigmes de la vie, ouvrir les cadenas. Elle avait commencé à écrire le jour où elle avait déterminé sa position de défense contre la violence aveugle de la ville. "
" Gercek hayat kurmaca oykulere benzemez, biraz buruk, biraz huzunlu degildir; delilik gibi, dusler gibi sacmalikla, tuzaklarla, karmasayla doludur. "
https://i.idefix.com/cache/500x400-0...00209437-1.jpg
" La vie ne ressemble pas aux contes, elle n'est pas comme eux, un peu amère et un peu triste, elle est comme la folie, comme les rêves, un fatras plein d'absurdités et de pièges. "
-
Italyan sair, yazar, edebiyat elestirmeni, sanat elestirmeni, ressam ve docent Alfonso Gatto'nun olum yildonumu ( 8 Mart 1976 )
Sozu yoktur gozlere soruyorsa
insan sorusunu, ve bakista
gozleri, sevdanin kanitini bulur.
Zamanda gec ermek mi, devrilmek mi
umudun aciginda, hangisidir kusku ?
Sarsilmam
yasadigima isaret: canli ve kirilgan, hayat
benim ama, sungu sen,
ben: sunguyu cagiran nefes.
Yalniz gozleri vardir
kendisiyle konusursa insan. Yanit,
solugu kesik, sununun saskisini
yasadigi o ilk gunlerdedir. Yerde gokte, her seye
bakista sahip olmanin urkusu vardi,
ona dogan her yeni gunde
gunes vardi, zamanin imgesini dindirecek.
Dinle yanit vermeden once.
Susku mudur sesi ses yapan, soz mu,
binlerce yildir bilinmeyen havayi dinle;
dinle ki ask olume -ayriliga-
ayarlasin kavusma anini.
https://upload.wikimedia.org/wikiped...onso_Gatto.jpg
Non ha parole chi rivolge agli occhi
la sua domanda e trova nello sguardo
gli occhi a conferma d'essere l'amore.
Quale il dubbio, di giungere in ritardo
sul tempo, di cadere nell'aperto
della speranza? Basta il mio tremore
a dirmi vivo e fragile, ma sono
la vita, il soffio che ti chiama in dono.
Ha solo gli occhi chi si parla solo,
attende la risposta dai suoi primi
giorni che visse a trattenere il fiato,
la meraviglia dell'offerta. C'era,
nella terra e nel cielo, il suo sgomento
d'aver tutto allo sguardo, c'era il sole
a lenirgli l'immagine del tempo
per ogni giorno che gli nasce nuovo.
Prima che tu risponda, ascolta l'aria
che dai millenni ignora se la voce
è fatta di silenzio o di parole:
perché l'amore s'abbia nella morte
-nel suo congedo- l'ora dell'incontro.
-
Arjantinli kurgu yazari, gazeteci ve cevirmen Adolfo Bioy Casares'in olum yildonumu ( 8 Mart 1999 )
https://upload.wikimedia.org/wikiped...sares_1968.png
" Ve bir gun, daha eksiksiz bir alet bulunacak. Yasam boyunca -ya da kaydedilen anlar suresince- dusundugumuz ya da hissettigimiz seyler sayesinde goruntunun her seyi anlamayi surdurecegi (tipki bizim bir alfabenin harfleriyle anlayabildigimiz ve butun sozcukleri olusturdugumuz gibi) bir alfabe gibi olacak. O zaman yasam olumun bir deposu olacak. Ama o anda bile goruntu yasamayacak; ozunde yeni nesneleri tanimayacak. Ancak hissettigi ve dusundugu seyleri, ya da hissettigi ve dusundugu seylerin daha sonraki duzenlenisni taniyacak. Zamanin ve uzayin disinda hicbir seyi anlayamayisimiz, belki de yasamimizin, bu alet yoluyla elde edilecek yasamdan daha degisik olmadigini dusunmemizi saglayacakti. " Morel'in Bulusu
https://images-na.ssl-images-amazon....1KtTUKjcYL.jpg
" Y algún día habrá un aparato más completo. Lo pensado y lo sentido en la vida - o en los ratos de exposición - será como un alfabeto, con el cual la imagen seguirá comprendiendo todo (como nosotros, con las letras de un alfabeto podemos entender y componer todas las palabras). La vida será, pues, un depósito de la muerte. Pero aun entonces la imagen no estará viva; objetos esencialmente nuevos no existirán para ella. Conocerá todo lo que ha sentido o pensado, o las combinaciones ulteriores de lo que ha sentido o pensado. El hecho de que no podamos comprender nada fuera del tiempo y del espacio, tal vez esté sugiriendo que nuestra vida no sea apreciablemente distinta de la sobrevivencia a obtenerse con este aparato."
" Yasam; ayni sahnelerin sonsuz tekrarindan ibarettir.Tiyatrodaki gibi, yasamda da sahneler yineleniyor. / Como en el teatro, las escenas se repiten. / Scenes are repeated in life, just as they are in the theatre. "
https://cdn.zendalibros.com/wp-conte...n-de-morel.jpg
" Butun bu insanlardan ve bitmez tukenmez faaliyetlerinden tiksinti duyuyordum, igreniyordum neredeyse. / Sentí repudio, casi asco, por esa gente y su incansable actividad repetida. / I experienced a feeling of scorn, almost disgust, for these people and their indefatigable, repetitious activity. “