Originally Posted by
seref9
Değerli Dostum;
Çin’in jet motoru geliştirme süreci üzerinden Türkiye’nin yüksek teknoloji üretme çabalarını değerlendirmek, yalnızca teknik bir analiz değil, aynı zamanda tarihsel, toplumsal ve politik bir inceleme gerektirir. Zira jet motoru gibi ileri düzey mühendislik ürünleri, yalnızca bir sanayi hamlesi değil; aynı zamanda bir devletin bilimsel kapasitesini, sabrını, planlama gücünü ve jeopolitik kararlılığını da yansıtır.
Jet motorları modern mühendisliğin en karmaşık ürünleri arasında yer alır. Bu motorları üretmek için ileri düzey malzeme bilgisi, yüksek sıcaklık ve basınca dayanıklı alaşımlar, aerodinamik ve termodinamik hesaplamalar, yüksek hassasiyetli üretim teknolojileri ve gelişmiş test altyapıları gerekir. Örneğin, bir jet motorunun türbin kanadı, bin beş yüz dereceyi aşan sıcaklıkta, dakikada on iki bin devirle çalışırken yirmi tonluk santrifüj kuvvetine maruz kalır. Bu koşullarda çalışan parçaların hem hafif, hem dayanıklı, hem de uzun ömürlü olması beklenir. Dolayısıyla bu motorların geliştirilmesi, sadece mühendislik değil, aynı zamanda malzeme bilimi, ileri üretim teknikleri ve yoğun bir test kültürü gerektirir.
Çin’in bu alandaki süreci bize birçok açıdan örnek teşkil eder. Çin, 1970’li yıllarda WS-6 motorlarıyla yerli jet motoru üretmeye başladı. Ancak bu motorlar istenen verimliliği sağlamadı. 1980’lerde Sovyet motorlarını taklit etmeye başladılar. 1990’larda ise AL-31F motorlarını izinsiz olarak kopyalama girişiminde bulundular. Bu süreçte ortaya çıkan WS-10 “Taihang” motoru, 2000’lerin ortasında uçağa entegre edilse de güvenilirlik ve dayanıklılık konusunda ciddi sorunlar yaşandı. Kısacası Çin, büyük bir insan kaynağına, devasa bütçelere ve siyasi iradeye rağmen, 40 yıla yakın bir süre boyunca hâlâ tam olarak güvenilir ve bağımsız bir jet motoruna ulaşamadı. J-20 gibi beşinci nesil savaş uçaklarında bile hâlâ zaman zaman Rus motorları kullanılmak zorunda kalındı.
Türkiye’nin son yıllarda savunma sanayiinde gösterdiği gelişmeler dikkat çekici. TUSAŞ, TEI, ASELSAN gibi kurumlar dünya çapında projelere imza atıyor. TEI’nin General Electric ortaklığıyla geliştirdiği üretim altyapısı sayesinde uçak motorları konusunda önemli bir bilgi birikimi oluştu. Milli Muharip Uçak (KAAN) ve ona güç verecek milli turbofan motor projeleri (TF6000 ve TF10000) ile Türkiye ilk kez bu alanda özgün motor geliştirme yoluna girdi. Ancak jet motoru gibi bir teknolojiyi 7-8 yıl gibi kısa bir sürede, dışa tamamen bağımsız ve dünya standartlarında bir seviyeye getirmek, teknik olarak son derece zor ve gerçekçi olmayan bir hedeftir. Gelişmiş ülkeler bu seviyeye ulaşmak için on yıllarca yatırım yapmış, deneyim biriktirmiş, sayısız başarısızlıktan geçmişlerdir. Türkiye’nin de bu yoldan geçmesi kaçınılmazdır.
Bu noktada, toplumsal zihniyetin rolü de göz ardı edilemez. Türkiye’de zaman zaman “Yaptık mı en iyisini yaparız” anlayışı ön plana çıkar. Bu anlayış, bilimsel süreçlerin doğasında bulunan deneme-yanılma, test etme, yavaş ilerleme gibi adımları küçümseyebilir. Romantik bir özgüven, gerçekçi hedeflerin yerine geçebilir. Aynı şey bireyler düzeyinde de görülebilir. Gençlerin “Ben farklıyım, ben başaracağım” inadı, sistemsel gerçekleri görmezden gelmelerine neden olabilir. Tıpkı yıllardır mezunlarının iş bulamadığı bir bölüme “Ama ben daha zekiyim” diyerek giren bir gencin sonunda yıllarca işsiz kalması gibi, devletin de altyapısı hazır olmayan bir alanda sadece özgüvenle büyük atılımlar yapmaya kalkması, hayal kırıklığıyla sonuçlanabilir.
Son olarak, bu konunun bir de jeopolitik boyutu var. Jet motoru gibi stratejik teknolojiler, aynı zamanda siyasi ve askeri bağımsızlık araçlarıdır. ABD, İngiltere gibi ülkeler bu teknolojilerin transferine büyük sınırlamalar getirir. Çin bu engelleri aşmak için casusluk, tersine mühendislik gibi yolları bile kullanmıştır. Türkiye’nin bu alanda ilerleyebilmesi için sadece mühendislik kapasitesini değil; aynı zamanda siyasi irade, uzun vadeli ekonomik yatırım, insan kaynağı geliştirme ve bilimsel araştırma ortamını da güçlendirmesi gerekir. Kısacası teknolojiyle millîleşme, ancak millî sabır, millî akıl ve millî planlama ile mümkündür.
Türkiye’nin yerli jet motoru üretme hedefi son derece değerlidir. Ancak bu hedefin gerçekleşmesi, yalnızca yetenek ve iradeyle değil; aynı zamanda tarihsel deneyimlerden ders çıkararak, gerçekçi ve sabırlı bir yaklaşımla mümkündür. Çin’in bile 50 yıla yakın bir sürede tamamlayamadığı bu süreci Türkiye’nin birkaç yılda tamamlayacağına inanmak, teknik gerçeklerden çok ideolojik bir temennidir. Başarı, ancak planlı, disiplinli ve eleştiriye açık bir yaklaşımla gelir. Gerçek ilerleme, sadece özgüvenle değil, aynı zamanda kendi sınırlarını ve ihtiyaçlarını doğru analiz edebilen bir akılla mümkündür.