Amerikali hip hop grubu Public Enemy, ilk derleme albumu Greatest Misses'i 15 Eylul 1992 tarihinde Def Jam, Columbia, SME Records etiketleriyle piyasaya surdu.
https://img.discogs.com/5yIdoo902ovc...84912.jpeg.jpg
Printable View
Amerikali hip hop grubu Public Enemy, ilk derleme albumu Greatest Misses'i 15 Eylul 1992 tarihinde Def Jam, Columbia, SME Records etiketleriyle piyasaya surdu.
https://img.discogs.com/5yIdoo902ovc...84912.jpeg.jpg
David Fincher'in yonettigi, Morgan Freeman, Brad Pitt ve Kevin Spacey'in oynadigi Se7en filmi ilk gosterimini 15 Eylul 1995 tarihinde New York'ta yapti.
https://media.tenor.com/images/422bd...1cd7/tenor.gif
https://media.giphy.com/media/qHnkSKHr1dKhy/giphy.gif
Sam Mendesin yonettigi, Kevin Spacey, Annette Bening ve Thora Birchin rol aldigi Amerikan Guzeli (American Beauty) 15 Eylul 1999da Los Angeles ve New York Cityde gosterime girdi.
https://m.media-amazon.com/images/M/...2OTU@._V1_.jpg
Italyan gazeteci ve yazar Oriana Fallaci'nin olum yildonumu (15 Eylul 2006)
"Bizim yarinimiz gelmemisti, belki de hic gelmeyecekti. Her zaman vaatlerle aldatilacaktik: Bir tesbihin taneleri gibi birbiri ardina dizili dus kirikliklariyla dolu yasamimizin cilesini cekmemize, yalanci avuntular, degersiz armaganlar, yarim yamalak rahatlamalar yardim edecekti sesimizi kistirip."
http://www.dagospia.com/img/foto/08-...oli-185536.jpg
"Il nostro domani non era giunto, e forse non sarebbe mai giunto. Avrebbero sempre continuato a imbrogliarci con le promesse: in un rosario di delusioni alleggerite da falsi sollievi, miserandi regali, pietose comodit per tenerci quieti."
"En azindan sunu ogrenmek de bir kazanctir; bir insann bir baska insana, bir erkegin bir kadina ya da bir kadinin bir erkege duyabilecegi o gizemli cosku kadar kisi ozgurlugunu tehdit eden baska hicbir ey yok yeryuzunde.
Hibir bag, zincir ya da demir parmaklik boylesine kesin bir kolelik icinde tutamaz seni, boylesine derin bir umursamazliga surukleyemez. Bu cosku adina kendini bir baskasina tumuyle vermekten kesinlikle kacinmalisin; kendi kendini, haklarini, onurunu dolayisiyla ozgurlugunu unutmak demek olur yoksa.
Suyun icinde cirpinan kopek gibi karaya ulasmaya calisir durursun bos yere; adini sevmek ve sevilmek koyduklari bu kiyi var olmadigindan horlanir, kucumsenir, dus kirikliklarina ugrarsin. Hicbiri olmasa bile durup dururken neden suya atladigini sorarsin kendine sonunda; kendi kendinden hosnutsuzluk, kendinde goremedigin bir seyi bir baskasinda bulma umudu mu?
Yalnizlik, ic SIKINTISI, derin sessizlikler korkusu mu? Birine sahip olmak birine ait olmak gereksinmesi mi? Kimileri icin butun bunlar ASKTIR iste." Oriana Fallaci, Dogmamis Cocuga Mektup
https://images-na.ssl-images-amazon....u%2B3aKi-L.jpg
A qualcosa serv, dopotutto : a capire che nulla minaccia la tua libert quanto il misterioso trasporto che una creatura prova verso unaltra creatura,ad esempio un uomo verso una donna, o una donna verso un uomo.
Non vi sono n cinghie n catene sbarre che costringano a una schiavit pi cieca, a un oblio altrettanto cieco dei tuoi diritti, della tua dignit, della tua libert. Guai se ti regali a qualcuno in nome di quel trasporto.
Come un cane che annaspa nellacqua cerchi invano di raggiungere una riva che non esiste, la riva che ha nome Amare ed Essere Amato, e finisci neutralizzato deriso deluso. Nel caso migliore finisci col chiederti cosa ti spinse a buttarti nellacqua : lo scontento di te stesso, la speranza di trovare in un altro ci che non vedevi in te stesso ?
La paura della solitudine, della noia, del silenzio ? Il bisogno di possedere ed essere posseduto ? Secondo alcuni questo lamore.
Doseme tahtalari ovulmaktan sapsariydi. Arkamdaki pencereden bir sirt, sirtta bir mezarlik gorunuyordu. Necip'in burus burus annesinin damarli elini optuk. Az Turkce biliyordu. Dilinin dondugu kadar sordu, anlatmaya calistik. Oda karariyordu. Necip'in tutunde calisan kzkardesi, mavi kupeleri, onduleli saclari, serbest haliyle geldi. Ho geldiniz dedi, sonra konsolun uzerindeki pembe karpuzlu lambayi yakip cikti. Cok gecmeden. Necip'in kaba biyikli babasi, ustu basi harc bulasiklari icinde amcasi, marangoz abisi de geldiler. Kirik Turkceleri ve nasirli elleriyle cok hos, insanlardi. Hele babasi. Kaim, siyah biyigini sivazliyarak anlatiyor, SIK SIK kufrediyordu. Bir ara Necip'in kiz kardesi sofra bezini yere yaydi, hamur tahtasini uzerine koydu, pecete yerine kullanacagimiz havlular dizdi, dogranmis ekmek kabini getirdi. Butun bu isleri oyun oynar gibi yapiyor, arada, altin disiyle soyle bir guluveriyordu. Kime guluyordu? Gazi'ye mi, bana mi? Yemekler yenilip, kahveler icilip, dereden tepeden konusulduktan sonra. Necip'in kzkardesinin hazirladigi yataklarimiza kavustuk. Yataklarimiz ayri ayri ve yan yana serilmisti. Ustaca yamali, fakat sakiz gibi ortuler, yorgan ve carsaflar. Her sey sabun kokuyordu. Yataklarimiza girdik;
Oooh... Dedim, dunya varmis. Gazi yastigindan basini kaldirdi:
Ne? dedi, kizi mi soruyorsun? Derhal nisanlanabilirim! Ona fena halde kizdim.
Hergele...
Sensin. Elini cabuk tutmasam cunku..
Eee?
Dikkat ettim, kiza kotu kotu bakiyordun...
http://www.orhankemal.org/images/boo...are_Yillar.jpg
The floorboards were yellow from years of polishing. I could see the side of a hill out of the window, occupied by a graveyard. We respectfully kissed Nejips ageing mothers wrinkled hands. She spoke a little Turkish. She asked us polite questions, as best she could, and we tried to provide answers. It was getting dark. Nejips sister, who also worked in the tobacco warehouse, entered the room wearing blue earrings and with her curly hair uncovered. Welcome, she said and went and lit the pink lamp on the sideboard before leaving us again. Before long we were ****ed by Nejips dark-moustachioed father, his plaster-splattered uncle and his elder brother, who turned out to be a carpenter. They all had thick and calloused hands and chatted to us in their broken Turkish. I thought they were wonderful people, particularly the father. He talked about various matters, smoothed his thick moustache in an authoritative manner and swore frequently. Meanwhile Nejips sister laid out a dining-cloth across the floor, laid a chopping-board down on it, set down little flannels we would be using as napkins and brought in the bread-box. She did all this as if playing a little game, smiling now and then and revealing a sparkling gold tooth whenever she did so. I wondered who she was smiling for: me or Gazi? After we had eaten our meal, drunk our coffees and chatted about things of no consequence, we retired to the beds Nejips sister had made up for us. Our beds had been laid out side by side. All the bedding was spotlessly clean, expertly patched here and there and smelling of soap. We climbed into our beds.
Ahhh I sighed. This is great! Gazi lifted his head up.
What? You mean the girl? I could get engaged to her immediately!
You unscrupulous
No, thats what you are! Now, I know that if I dont beat you to it
What?
Come on, I saw you. Giving her all those leery looks
Erken donemin Ingiliz kadin sairi Anne Bradstreetin olum yildonumu (16 Eylul 1672)
https://www.poemhunter.com/i/poem_im...ng-husband.jpg
Eger iki bir olsaydi hic suphesiz biz oyuz.
Eger bir adam bir kadin tarafindan her zaman sevilseydi, o zaman o sensin
Eger bir kadin her zaman mutlu olsaydi kocasindan,
Benimle karsilastir o kadinlarini senin karsilastirabilirsen
Ben senin askina butun altin madenlerinden daha cok paha bicerim,
Ya da Sarkin sahip oldugu butun zenginliklerden.
Nehirler susuzlugunu yatistiramaz, askim o kadar zengin
Ne de yatistirmalari gereklidir cunku senden gelen ask bana yeterlidir.
Senin askin oyledir ki hicbir yolu yoktur onu geri odemenin benim icin;
Gokler sana cogaltarak odesinler diye dua ederim.
Sonra biz yasadigimiz surece askta oyle sebat edelim
Ki artik yasamadigimiz zaman her zaman yasayabilelim.
Robert College Istanbul, Amerika Birlesik Devletleri disindaki ilk Amerikan egitim kurumu olarak, Amerikali hayirsever Christopher Robert tarafindan 16 Eylul 1863 tarihinde kuruldu.
http://webportal.robcol.k12.tr/tr/Pu...ert%20logo.jpg
http://www.cornucopia.net/library/bo...read263140.jpg
Ingiliz sair, kisa oyku ve oyun yazari Alfred Noyesin dogum yildonumu (16 Eylul 1880)
http://s.fixquotes.com/files/author/...oyes_QFfuE.jpg
Carol, her meneksenin
cenneti var aynalar icin.
kucuk vadiler yalan soyler
cok bulutlu gogun altinda
kucuk kulubeler
sinirsiz toprakla cevrilir
isik sacan her kucuk golet
ardinda buyuk kiyilar oldugu iddiasinda.
kiyilar ki, hicbir denizcinin ulasmadigi
denizler ki, hicbir geminin acilmadigi
butun kiyilar gun bittiginde
batan gunese karisiyorki, bu oyku ogretmeye calisiyor:
konusurken daha fazlasi soylenebilir.
guzellik solan bir cicek
ama gercek: bir buyucu kulesi
kutsal olum canlarinin caldigi
ve cevresinde bir ormanin yuvarlandigi
tuhaf yollardan geldik
gunleri tutan isiga
korkunun ugradigi yerleri aradik
o kat kat kure icin
iste, uzak degil ama yakin
o aptal-asik burada:
kiyi ki, ardinda kiyi yok
her kalbin derininde bir yalan
askin olmayan gokyuzuyle
cennet ne icin asilir?
cennet aski olan kalpler icin?
Carol, Carol, geldik
tekrardan cennete, tekrardan eve.
https://images.gr-assets.com/books/1...2l/2846781.jpg
Carol, every violet has
Heaven for a looking-glass!
Every little valley lies
Under many-clouded skies;
Every little cottage stands
Girt about with boundless lands.
Every little glimmering pond
Claims the mighty shores beyond
Shores no seamen ever hailed,
Seas no ship has ever sailed.
All the shores when day is done
Fade into the setting sun,
So the story tries to teach
More than can be told in speech.
Beauty is a fading flower,
Truth is but a wizard's tower,
Where a solemn death-bell tolls,
And a forest round it rolls.
We have come by curious ways
To the light that holds the days;
We have sought in haunts of fear
For that all-enfolding sphere:
And lo! it was not far, but near.
We have found, O foolish-fond,
The shore that has no shore beyond.
Deep in every heart it lies
With its untranscended skies;
For what heaven should bend above
Hearts that own the heaven of love?
Carol, Carol, we have come
Back to heaven, back to home.