Evet. Biz, dış açık verirken genişleme ve imparatorluk kurma sevdasına düştüğümüz için, riskli.
Tarihin olağan akışında ülkeler, evvela güçlü ekonomiye sahip olur, tasarruf yapar, sonra da tasarrufunun bir kısmını askeri genişleme maksadıyla kullanır.
Bizde ise durum tam tersi. Tasarruf açığımız var. Dış açık veriyoruz, ancak ne olduysa (?), birden bire, genişleme ve imparatorluk kurma niyetine girdik.
Bana göre bunun sebebi de ABD'nin jeopolitik ihtiyaçları. Bu noktada, ABD ile hasım olduğumuz yolundaki yaygın güncel kanaatten ayrılıyorum. Bence bizim doğal eğilimimiz ulus devlet olarak kendi işimize bakmak; ancak ABD, bizi "döve döve" imparatorluk yapmak istiyor! :)
Bu iddiayı desteklemek için, Robert Kaplan'ın "
Marko Polo'nun Dünyasının Dönüşü ve ABD'nin Askeri Cevabı" başlıklı çalışmasını delil olarak sunuyorum. Kissinger bu çalışma hakkında çok övücü sözler söylemiş ve yazar da gururla Kissinger'in yorumunu makalenin başına eklemiş (I have rarely appreciated an essay as much. It is seminal—Henry Kissinger).
Yazara göre ABD bir deniz ve hava gücü. Bu gücün kullanılmasının da bazı sınırları var, bunlardan en önemlisi de herhangi bir bölgede kara savaşı bataklığına saplanmamak (In geopolitical terms, the United States is a maritime power… Air and naval power are actually suited to a restrained foreign policy, since it is about projecting power over broad reaches of the earth without getting bogged down with land forces in any one place… Our land strategy should be secondary, and should follow from our air and naval strategy, not the other way around…).
Kara savaşından kaçınmanın yolu da, zamanında İngilizlerin yaptığı gibi güçler dengesi stratejisini izlemek (Britain’s historic effort to prevent any one power from gaining dominance over the European mainland is similar to ours now in Eurasia…). Güçler dengesi siyasetinin çalışması için de, birbiriyle mücadele eden, denk kuvvette iki devletin olması ve ABD'nin bunlardan konjonktürel olarak daha zayıf olanını desteklemesi gerekiyor. Konudan fazla uzaklaşmadan, İngilizlerin "kancık" (Perfidious Albion) lakabını, güçler dengesi siyaseti nedeniyle kazandığını hatırlayabiliriz.
Genel çerçeveyi böylece çizdikten sonra, artık Ortadoğu'ya gelebiliriz. Bölgede İran'ı dengeleyebilecek tek ülke Türkiye, ama o da Birinci Dünya Savaşı'ndaki mağlubiyetinden sonra zorunlu olarak içine kapandığı için, ABD'nin bölgeye kara gücü göndermesi gerekiyor. Halbuki Türkiye bölgede aktif olsa, ABD, bazen Türkiye'yi bazen de İran'ı destekleyerek, İngiliz usülü bir güçler dengesi siyaseti uygulayabilir. O halde Türkiye'nin genişleme siyasetine razı edilmesi gerekiyor. Ama nasıl?
Türkiye'de hem Yeni-Osmanlıcılar hem de, Kaplan'ın ifadesiyle, "Kemalistler" var. Yeni-Osmanlıcılar sınır ötesi maceralara dünden razı. Kılıncına yıllardır kan değmemiş yeniçeriler gibi cenge susamış durumda. Şu namussuz Kemalistler yok mu? Şu Kemalistler! İşte onlar ayak diriyor. Peki Kemalistler nasıl ikna edilecek?
İşte bu noktada Kürt kartı devreye giriyor. Kaplan şöyle diyor: "Because of the way that ethnic Kurdish areas overlap Turkey, Syria, Iraq, and Iran, protecting Turkey’s modern, Kemalist borders at a time of war in Syria and Iraq requires a forward policy of Ottoman-like expansion". Bu tesbiti o kadar önemli bulmuş ki, kutu içine alıp, sayfanın bir köşesine, büyük puntolu harflerle tekrar yazmış.
Ne diyor arkadaş? Diyor ki, Kürtler Türkiye, İran, Suriye ve Irak sınırlar içinde yaşıyor. Şimdi biraz yorumlayarak çeviriyorum, "eğer Suriye ve Irak'ta merkezi hükümetler zayıflayıp buralarda savaş olursa, Kemalistler, ülke bütünlüğünü korumak için Osmanlı tarzı bir genişleme siyaseti izleme zorunda kalırlar". Başka bir ifadeyle, Suriye ve Irak'taki merkezi hükümetlerin zayıflaması halinde, objektif şartlar, Kemalistleri Yeni-Osmanlıcı bir siyaset izlemeye mecbur eder.
Yeni-Osmanlıcı siyaset izlenmesi de, ABD'nin bölgede güçler dengesi siyaseti izlemesini mümkün kılar. Böylece bölgeye büyük bir kara gücü göndermesi gerekmez. Kah Türkiye'yi, kah İran'ı destekleyerek bölgeye tek bir gücün hakim olmasına mani olur.
Benzetme yapmak doğru olur mu, bilemiyorum ama,
Yellowstone Tabiat Parkına kurtlar tekrar salındıktan sonra, parkın ekosistemi tümden değişmiş ve bitki örtüsünde bile değişmeler olmuştu. Türkiye'nin Ortadoğu'ya tekrar dönmesi de benzer etkiler gösterebilir, diye düşünüyor olabilir, ABD. :)
Birden dine dönmemizin de, girdiğimiz bölgenin sosyolojisi ile ilgili olduğunu da, dolaylı olarak yazıyor Kaplan. Diyor ki: "Turkish and Iranian influence, because of the deep religiosity of the regimes in Ankara and Tehran, is strikingly limited in the post-Soviet Caucasus and Central Asia". Kafkasya ve Orta Asya'daki Sovyetler sonrası ülkelerde laiklik güçlü olduğu için, Hem Türkiye'nin hem de İran'ın etkisi sınırlı oluyor. Tersten okursak, ilerde ABD'nin ihtiyaçları, bizim Orta Asya'ya yönelmemizi gerektirirse, laikliği aniden, tekrar keşfedebiliriz!
Şimdiki durumda dönersek, tasarruf eksiğimizin olduğu bir dönemde, genişleme maceralarına kalkışmamız, kurlar için gerçekten tehlikeli.