Spk bültenini takip ediyorsunuz dimi hocam 🥳
Printable View
25 okka üzerine biraz fikir jimnastiği yaparsak.. iş bankasına 25 milyar dolar fiyat veriyorlar.. son derece mantıklı.. yıllık tahmini cirosu 30 küsür milyar TL.. bunu bunu şirket değeri karın 15 yıllık getiridir mantığından hareket edersek 450milyar TL eder..( şimdi herkes bu rakamlara uçuk ve saçma diyecek ama gerçek bu) 25 milyar dolar da 15 ile çarpsak 375 milyar tl yapar.. e valla tuttu gibi :)
diğer 25 okka ihtimali iş C borsa fiyatı 25 TL dersek iş bankası 100 milyar piyasa değeri olur.. ı ıh bu olmaz..
1. seçenek tamamdır.. tabi ordan İş Kurucu ne olur nasipse görürüz inşa Allah
Burda herkes herşeyi biliyor.amma bir ajancılıktır vardır gidiyor
Efe kuzey adında bir arkadaşımız vardı.uzun zamandır sesi soluğu çıkmıyor.kurucu hissesini sattımı acaba?
Efe kuzey epeydir görünmüyor güzel düşünceleri vardı azalıyoruz yavaş yavaş galiba
Eskiden fibonacci diye de bir arkadaş vardı. Güzel analizler yapıyordu. Benden bu kadar deyip o da sattı gitti herhalde
Benim hesaba göre Garanti ve Albank'ın geçmişteki imha değerleri dikkate alındığında ISKUR'un imha durumunda 1 lotu 8 milyon TL'den aşağı olamaz. Not:İştirakler dahil edilmeden.
Ne oldu bi derecelendirme kuruluşu Mayıs’ta iş bankası hisselerinin borsadan çekileceğini felan öngörüyordu
Biri iş bankası satılıyor duyumu alır, biri iş bankası hisselerinin borsadan çekileceği haberini alır... Bi biz alamıyoruz bu haberleri ya yanarım ona yanarım.
Benim yazdığım konu işbankası mobil sayfasında ve internette gayet açık seçik bir beklentiyi beyan eden haberdi, satılma duyumu hakkında hemfikirim
Morgan Stanley tarafından MSCI endeksinden çıkarılabileceği belirtilmişti. Konuyla ilgili geçtiğimiz hafta sonu bir toplantı yada konferansları olacaktı diye biliyorum. Ama oldu mu olmadı mı herhangi bir habere ulaşamadım. Söz konusu endeksten çıkarılması yabancı yatırımın çıkması anlamına geliyordu. YTD.
Serhat Özer’in dava kapı geldi.
Serhat Özer vekili tarafından, daha önce yargıya taşınan iddiaların tekrarı ve benzeri niteliğinde olmak üzere; Bankamız 1991 tarihli Olağanüstü Genel Kurulunda kurucu intifa senetlerine ödenen temettülerle ilgili olarak Esas Sözleşmemizin 58. maddesinde değişiklik yapılmasına ilişkin alınan karar ile 2022 yılında yapılan Olağan Genel Kurulumuzda kurucu intifa senetlerine yukarıda belirtilen karar doğrultusunda kar payı ödenmesine ilişkin kararların davacı yönünden bağlayıcı olmadığının tespiti talebini de içerir dava açılmıştır.
Dava konusu edilen Genel Kurul kararları, kararların alındığı tarihteki mevzuat ile güncel mevzuata ve Esas Sözleşmemize uygun olarak alınmıştır. Bu açıklama Sermaye Piyasası Kurulu Özel Durumlar Rehberi'nin 5.2.2 numaralı maddesi uyarınca yapılmaktadır.
Tekrarı, benzeri diyerek adamlar ciddiye bile almamış bizde bunlardan imha vb. Hareketler bekliyoruz
BUNLAR İNATLA HİÇ VASİYET VE MİRAS HUKUKUNDAN NİYE BAHSETMEZLER İLGİNÇ,BENCE UZATMALARI OYNUYORLAR QUOTE=myzt;5928806]Serhat Özer’in dava kapı geldi.
Serhat Özer vekili tarafından, daha önce yargıya taşınan iddiaların tekrarı ve benzeri niteliğinde olmak üzere; Bankamız 1991 tarihli Olağanüstü Genel Kurulunda kurucu intifa senetlerine ödenen temettülerle ilgili olarak Esas Sözleşmemizin 58. maddesinde değişiklik yapılmasına ilişkin alınan karar ile 2022 yılında yapılan Olağan Genel Kurulumuzda kurucu intifa senetlerine yukarıda belirtilen karar doğrultusunda kar payı ödenmesine ilişkin kararların davacı yönünden bağlayıcı olmadığının tespiti talebini de içerir dava açılmıştır.
Dava konusu edilen Genel Kurul kararları, kararların alındığı tarihteki mevzuat ile güncel mevzuata ve Esas Sözleşmemize uygun olarak alınmıştır. Bu açıklama Sermaye Piyasası Kurulu Özel Durumlar Rehberi'nin 5.2.2 numaralı maddesi uyarınca yapılmaktadır.[/QUOTE]
Adamların bütün davalar lehine muhtemelen bir önceki dava üst mahkemedede kaybedilmiş aynı dava tekrarı diyerek yorumlayıp acayip bir kap yayınlamışlar
Zemin iyice kayganlaştı,patinaj yapıyolar
kaybedilmiş hiç bir davamız yok hepsi bir üst mahkemede yoluna devam ediyor.banka kendi kafasına göre fikir beyan ediyor.yargıtay aşamasına geldiğimiz de duvara çarpacaklar.ondan haberleri yok herhalde.....
Ozaman neden aynı şahıs bir dava daha açıyor?
Bildiğim kadarıyla şeklen reddedilmiş bir davaydı, onun için tekrar açılmıştır. Yine bildiğim kadarıyla, Esas Sözleşme değişikliği yapılarak temettü kısıtlaması getirilmesinin hukuka uygun olduğuna dair herhangi bir mahkeme kararı, daha önemlisi, bir Yargıtay içtihadı bulunmuyor. Sn. MARSLI10 da bunu işaret etmek istiyor sanırım.
son durak yargıtay.......:halay:
survivor adadan ayrılacaklar karar vermeye çalışıyor.....:evil:
Benim sorularım veya sorguladığım konular gayet açık, herşeye polyanna gibimi bakalım nolmuş yani
Selamlar.
Banka yanlı ve yanıltıcı bilgi paylaşımı yapmaktadır. Yargıya intikal etmiş konuda KAP haberi verirken, kendi düşünce ve algısını katmadan olduğu haliyle paylaşması gerekmektedir. Fakat yapmış olduğu paylaşımda öncekine benzer, aynı dava açılmıştır demekle, doğru olmayan ve gerçeği yansıtmayan bir bildirim yapmış sayıldığından bu konuda düzeltme, cevap verme, doğru bilgilendirme ihtiyacı doğmuştur.Şöyleki;
1.Daha önce açılan davalardan biri 1991 yılında alınan kararın butlan tespitinin yapılması istemlidir.(Alacak davası değildir)
2.İkinci açılan dava 1991 yılında alınan kararın yokluk tespitinin yapılması istemlidir.(Alacak davası değildir)
3.Yeni açılan davanın bu davalarla ilgisi yoktur. Yeni açılan dava 2022 yılı eksik ödenen kar payının kalan bakiyesinin tahsili ve 1991 ve 2022 yılında alınan kar payı ödemeleri ve kısıt kararının kurucu sahibini bağlayıcılığının olmadığının tespitinin yapılması istemlidir ve şimdilik 10.000TL talepli belirsiz ALACAK davasıdır.
4.Bir dava Yargıtay da kesinleşene kadar kazanılmış yada kaybedilmiş sayılmaz. Şu anda dava reddedilmiştir, kaybedilmemiştir. Kabul edilseydide kazanılmış sayılmayacaktı. Çünkü İstinaf ve Yargıtayda hukuka uygunluk denetlemelerinde değişebilir. İlk derece mahkemelerinin kararı kesin değildir ve itiraz edilebilir. Önceki açılan davalar, dava konusu olayda esasa girilmeden reddedilen davalardır ve istinafa başvurulmuştur.Süreç devam etmektedir. İstinafta inceleme için sırasını beklemektedirler. Sonrasında ise Yargıtay aşaması olacaktır. Nihai en son karar orada verilecektir. Ancak ondan sonra davanın kazanıldığından yada kaybedildiğinden bahsedilebilir.
5.Kurucu intifa senetleri ile Yargıtay kararlarındaki içtihatleri okumanızı tavsiye ederim. Onları detaylıca incelendiğinizde kendi analizinizi yaptığınızda sonuca ulaşabilirsiniz. Tanıdığınız hukukçulara danışabilirsiniz onlar size yorumlayacaklardır.
Yatırım tavsiyesi değildir. Bu açıklamalarla beklentiye girmeyiniz. Yargıtay kararları ile kurucu intifa senetlerine konulan kısıt kararını kıyaslayınız, analizini yapınız.
İyi akşamlar.
Yargıtay 11. HD., E. 2001/3163 K. 2001/4878 T. 31.05.2001
T.C. Yargıtay Başkanlığı - 11. Hukuk Dairesi
Esas No.: 2001/3163
Karar No.: 2001/4878
Karar tarihi: 31.05.2001
DAVACI : Ü. P. Vekili:Av. Ç. Ö.
DAVALI : D. R. A.Ş Vekili:Av. Ç. F.
Taraflar arasında görülen davada Adana Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 22.12.2000 tarih ve
1998/2350-2000/1045 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi duruşmalı olarak davalı vekili tarafından
istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 29.5.2001 günde davacı asil Ü. P. ile davalı avukatı Ç. F. gelip,
temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan davacı asil ve taraf
avukat dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara
bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi E. Ü. tarafından düzenlenen rapor
dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup
incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
Davacı vekili, müvekkilinin kurucu pay senedi sahibi bulunduğu davalı şirket anasözleşmesinin 13 ve
36.maddelerinde şirket payının %10’unun kurucu pay sahiplerine dağıtılmasının öngörüldüğünü, 20.11.1998
tarihli genel kurul toplantısında şirketin 1992 yılındaki esas sermayesi olan (300.000.000.000) TL üzerinden
kurucu pay senedi sahiplerine kâr payı dağıtılmasının kararlaştırıldığını, oysa en son sermayeye göre
dağıtılması gerektiğini ileri sürerek anılan kararın iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının aynı konuda açtığı alacak davasının birleştirilmesi gerektiğini, kurucu pay senedi
sahiplerine ödenecek kâr paylarının sınırlandırılmasına yasaya uygun olduğunu, aksi yönde bir akdi ilişkinin
oluşmadığını, daha önceki kâr payı dağıtımının da bu şekilde olageldiğini savunmuştur.
Mahkemece, şirket kayıtlarına, genel kurul tutanaklarına ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davacının
önceki dönemlerde oluşan alacağını davalıdan talep etmemesinin ileriye dönük haklarını talep etmeye engel
oluşturmadığı, kurucu pay senedi sahiplerinin haklarında sonradan sınırlandırmaya gidilemeyeceği
gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava, anonim şirkette kurucu intifa pay sahiplerinin kâr payı alacaklarının 1992 yılı sermayesi esas
alınarak sınırlandırılmasına ilişkin şirket genel kurul kararının iptali istemine ilişkindir. Davacı kurucu pay
sahibi sıfatıyla dava açmıştır.
Uygulama ve doktrinde de benimsendiği gibi, kurucular ve bunların halefleri ile anonim şirket arasındaki
ilişki ortaklık bağı olmaksızın bir sözleşme ilişkisidir. Borçlar Kanunun’daki sözleşme tiplerinden hiçbirine
uymayan bu kendine özgü sözleşme ile kurucular, TTK.nun 403. maddesi hükmü uyarınca ortaklığa karşı,
hesap dönemi kârı veya tasfiye sonucuna katılma yahut da yeni çıkarılacak hisse senedi alabilme konusunda
bir talep hakkı elde ederler. Kurucu intifa hakkı sahiplerinin ortaklığa karşı bir sözleşme tarafı bulunmaları
nedeniyle anasözleşemede aksine bir hüküm veya kurucu intifa hakkı sahiplerinden her birinin rızaları
bulunmadıkça ortaklık (genel kurul) anasözleşmeyi tek taraflı olarak değiştirerek, kurucu intifa senedi
sahiplerinin haklarını onların aleyhine değiştiremez.
Somut olayda, davalı ortaklık genel kurulu, anasözleşme değişikliği niteliğinde olmamak koşuluyla kurucu
intifa payı sahiplerinin kâr payına esas olacak sermaye miktarını 1992 yılı şirket sermayesi ile sınırlandırma
kararı vermiştir.Bu kararın, şirketle arasında sözleşme ilişkisi bulunan davacı bakımından herhangi bir hukuki
sonuç doğurması mümkün değildir. Sözleşmenin taraflarından birinin sözleşmenin akidi sıfatıyla kendi iç
yapısı içinde aldığı bir kararla diğer tarafın haklarını etkileyebileceği düşünülemeyeceğinden, davacı söz
konusu genel kurul kararının iptalini istemeden, varolan sözleşme gereğince kâr payı alacağının tahsilini her
zaman talep edilebilir.Aksini düşünmek, kurucu intifa senedi sahiplerine gereksiz olarak, ve ortak sıfatı ile
katılma hakkı bulunmayan genel kurul kararlarının iptali külfetini yükleyebileceği gibi, bu iptal davasında hak
düşürücü sürenin dolması gibi diğer birtakım hukuki engellerinin doğmasına da yol açabilir. Açıklanan bu
nedenlerle sözleşmeden doğan alacağını her zaman bir eda davası ile isteyebilecek olan kurucu intifa payı
senedi sahibi davacının, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin tek yanlı değiştirilmesine yönelik davalı şirket
genel kurulu kararının yerindeliği, açılacak eda davasında sözleşme tarafının aldığı bir irade açıklaması
kararı şeklinde ele alınarak, o davada tartışılabileceğinden, davacının iş bu davayı açmakta hukuki bir yararı
da bulunmamaktadır.Nitekim, dava dosyası içindeki bilgi ve belgelerden davacı kurucu pay sahibinin bu
sıfatla anonim şirket aleyhine kâr payı alacağı konusunda eda davasını açtığı da anlaşılmaktadır. O halde,
mahkemece, iptal davasının reddi yerine, kabulüne karar verilmesi yerinde bulunmadığından davalı vekilinin
temyiz isteminin bu gerekçeyle kabulüyle hükmün bozulması gerekmiştir.
2-Bozma sebep ve gerekçeleri karşısında davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik
gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklandığı üzere davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün
açıklanan gerekçelerle BOZULMASINA, bozma nedeni karşısında davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının
incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine,
31.5.2001 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay 11. HD., E. 2008/4682 K. 2010/1316 T. 05.02.2010
T.C. Yargıtay Başkanlığı - 11. Hukuk Dairesi
Esas No.: 2008/4682
Karar No.: 2010/1316
Karar tarihi: 05.02.2010
Taraflar arasında görülen davada Adana Asliye 1.Ticaret Mahkemesi’nce verilen 13.02.2002 tarih ve
1998/1552-2002/43 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş
olmakla, duruşma için belirlenen 26.01.2010 gününde davacı avukatı K4 ile davalı avukatı K6 gelip, temyiz
dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraf avukatları dinlenildikten sonra,
duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı.
Dava dosyası için Tetkik Hakimi K5 tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki
dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp,
düşünüldü:
Davacı, davalı şirketin anasözleşmesinin 12. ve 36. maddelerine istinaden kuruluşunda kurucu
ortaklarına dağıtılabilir karlardan %10’nu vermek üzere 2000 adet kurucu hissesi çıkardığını, kendisinin de 10
adet kurucu hisse sahibi olduğunu, davalının 1996 yılı faaliyet karı olan 3.316.080.005.544.TL.den şirket
anasözleşmesinin 36.maddesinin 2. bendinin b. fıkrası uyarınca kurucu hisse senetlerine verilmesi gereken
kar payını ayırmadan karın bir kısmını sermayeye ilave etmek suretiyle ayrı bir hesaba aldığını, bir kısmını da
ileride sermaye sahibi ortaklarına dağıtmak veya sermayeye ilave etmek üzere kar yedekleri adı altında ayrı
bir hesaba aldığını, oysa kârdan önce kurucu hisse payını ayırıp, kalanını sermaye sahibi ortaklara dağıtması
veya fevkalede ihtiyatlara alması gerektiğini, davalı şirketin 1991 yılı sonuna kadar kurucu hisseler payının
dağıtıldığını, 1991 yılından 1997 yılına kadar 7 yıl süre ile kârını ihtiyatlara aldığını sonra ihtiyatlarını
sermayesine ilave suretiyle dolaylı olarak ortaklara dağıtıldığını, kuruculara hiç kârdan pay verilmediğini,
kurucu pay sahiplerinin alacaklı üçüncü kişi olduklarından genel kurul kararına da ihtiyaç bulunmadığını ileri
sürerek,davalı şirketin 1997 yılında şirket bilançosu aktifinde bulunan iştirak ettiği şirketlerin hissesini
satışından ve diğer kârından sahibi bulunduğu 10 adet kurucu hisse senedine ödenmesi gereken
1.280.284.000 TL.sı kar payı ve 342.345.000 TL. faizi ile toplam 1.622.629.000 TL.sının faizi ile tahsiline
karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının müvekkili şirketin dava konusu dönemde görevli ve sorumlu murakıbı ve mali
konularda baş danışmanı olduğunu, şirketin 1997 yılı genel kuruluna katılıp olumlu oy verdiğini, genel kurul
kararının iptali için dava açmadığını, kesinleşen genel kurul kararı nedeniyle artık kâr dağıtımını talep
edemeyeceğini, ayrıca kâr dağıtımına genel kurulun karar vermesi gerektiğini, esasen şirketin 1972 yılında
kurulmuş olup aradan 26 yıl geçtiğini, kurucu paylara süresiz kâr payı verilmesinin hukuka aykırı olduğunu
savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davacının
davalı şirketin kârın dağıtılmamasına dair 24.3.1998 tarihli genel
kurul kararının iptalini talep etmediği, davalı şirketin emisyon priminin TTK.nun 466. maddesi gereği
kanuni yedeklere ayrılacağı, iç kaynaklardan sermaye artırımına yol açan iştirak hisselerinin satışından elde
edilen kazancın ticari kâr anlamında kabul edilemeyeceği ve TTK.nun 298. maddesinde öngörülen kazanç
Sayfa 1/2
kavramına dahil olmadığı, davalı şirketin 1997 yılı itibariyle fevkalade ihtiyatlara ayrıldığı kısım içinde genel
kurulun kârın dağıtılmaması kararının iptali söz konusu edilmediği ve genel kurul kararının kesinleşmiş
olması sebebiyle davacının sahibi bulunduğu kurucu senetlerin kâr payını talep edemeyeceği gerekçesiyle
davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin
tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına ve davalı şirketin sahibi olduğu
iştirak hisseleri satışından elde edilen tutarın şirketin ticari etkinliği sonucu elde edilen "safi kâr" olarak kabul
edilmesinin mümkün bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair
temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-Ancak, davacı taraf davada ticari etkinlik sonucu elde edilen 1997 yılı kârının da dağıtılmayarak
fevkalede ihtiyatlara ayrılmasına karar verildiğini belirterek, bu tutara yönelik de tahsili talebinde bulunmuştur.
Dairemizin emsal nitelikteki kararları (2001/3163 E, 2001/4878 K) ve doktirinde de benimsendiği üzere
(Bkz.Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, Güncelleştirilmiş 10 ncu Tıpkı Basım, s.676
vd.) kurucular ve bunların halefleri ile ortaklık arasındaki ilişki ortaklık bağı içermeyen bir sözleşme ilişkisi
olduğundan genel kurul kararı veya tek taraflı anasözleşme değişikliği ile kurucu veya haleflerinin haklarının
ortadan kaldırılması mümkün olmadığından genel kurulca kârın dağıtılmaması yönünde karar alınması ve bu
genel kurul kararının iptali hususunda dava açılmaması bu açıdan neticeye müessir değildir. Zira,
sözleşmenin taraflarından birinin alacağı tek taraflı bir kararla diğer tarafın haklarını ortadan kaldırması
mümkün değildir.
Ancak, kurucu pay sahiplerini de ilgilendiren bir husus daha vardır ki o da şirketin varlığı, gelişmesi ve
dolayısıyla ileride istikrarlı kâr dağıtılmasını temindir. Bu itibarla, şayet kârın yedek akçeye ayrılmaması
halinde anılan hususlar tehlikeye düşer ise bundan kurucular da etkileneceğinden şirketin, kârın yedek akçe
olarak ayrılmasının ortaklığın devamlı gelişimi için gerekli olduğunu kanıtlaması şartıyla kurucular da şirketten
bir talepte bulunamayacaktır.
Bu itibarla, mahkemece davalı şirketin 24.03.1998 tarihli genel kurul toplantısında aldığı kararın şirketin
devamlı gelişimi için uygun ve yararlı olup olmadığı, aralarında bu hususta uzman kişilerin de bulunduğu bir
bilirkişi kurulu aracılığı ile incelettirilerek, davacının 1997 yılı kârına yönelik talebi buna göre değerlendirilmek
gerekirken, yazılı gerekçelerle bu husustaki istemin de reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının
REDDİNE, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın davacı yararına BOZULMASINA, takdir edilen 750,00
TL duruşma vekillik ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği
halinde temyiz edene iadesine, 05.02.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Yargıtay HGK., E. 2013/1048 K. 2014/430 T. 2.4.2014
''...Yokluk ve butlan hallerinin re’sen göz önünde bulundurulacağı ve herkesin bu geçersizliği, 6762 Sayılı TTK’nun 381. maddesinde düzenlenen koşullara tabi olmaksızın ileri sürebileceği Hukuk Genel Kurulu’nun
12.3.2008 gün ve 2008/11-246 E., 2008/239 K. sayılı ilamında da benimsenmiştir...'', vd.
''...Taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin, anonim şirketlerin genel kurul kararlarının iptali istemine etkisine
gelince; sözleşmeden kaynaklanan bir hakkın, ilgili tarafın rızası alınmaksızın genel kurul kararıyla tek taraflı
olarak ortadan kaldırılamayacağı açıktır. Örneğin; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 31.05.2001 gün ve
2001/3163 E., 4878 K. Sayılı ilamında kabul edilen görüş aynen “…kurucular ve bunların halefleri ile anonim
şirket arasındaki ilişki, ortaklık bağı olmaksızın bir sözleşme ilişkisidir. Borçlar Kanunun’daki sözleşme
tiplerinden hiçbirine uymayan bu kendine özgü sözleşme ile kurucular, TTK.nun 403. maddesi hükmü
uyarınca ortaklığa karşı, hesap dönemi kârı veya tasfiye sonucuna katılma yahut da yeni çıkarılacak hisse
senedi alabilme konusunda bir talep hakkı elde ederler. Kurucu intifa hakkı sahiplerinin ortaklığa karşı bir
sözleşme tarafı bulunmaları nedeniyle anasözleşemede aksine bir hüküm veya kurucu intifa hakkı
sahiplerinden her birinin rızaları bulunmadıkça ortaklık (genel kurul) anasözleşmeyi tek taraflı olarak
değiştirerek, kurucu intifa senedi sahiplerinin haklarını onların aleyhine değiştiremez†şeklindedir.
Konuya ilişkin bir başka karar ise; “TTK.nun 389. maddesi hükmüne göre, anonim şirket genel kurulunca
imtiyazlı pay sahiplerinin haklarını sınırlayıcı nitelikteki anasözleşme değişikliğine ilişkin alınan karar imtiyazlı
pay sahiplerinin yapacakları özel bir toplantıda verecekleri bir kararla onaylanmadıkça infaz edilemez. Anılan
madde ve aynı Yasa’nın 391. maddesi hükmüne aykırı olarak imtiyazlı pay sahiplerinin kararı ile
onaylanmadığı nedenine dayalı genel kurul kararlarının anılan kategori ortaklarca iptal istemiyle açacakları
davalar, 6762 Sayılı TTK’nun 381. maddesi anlamında genel kurul kararının iptali niteliği taşımadığından bu
maddede yazılı üç aylık hak düşürücü süreye tabi değildir (Yargıtay 11. HD, 28.10.2004 gün ve 2003/13857
E., 2004/10455 K)†şeklindedir.
Teşekkürler serhat bey çabalarınız vede açıklamalarınız için
Çabalarınız için teşekkürler Serhat Bey.Benim için 750-800 bin kira getirisi olan bir mülkün değeri nekadarsa İşkur un değeride en az o kadardır.
Emeklerinizden dolayı teşekkürler, Serhat Bey
Rica ederim.
Yargı kararları ile yapılan işlemi sorgulayın, hukukçulara sorgulatın, analizinizi yapın. Buna benzer 4-5 tane daha yargı kararı var.
Fiyatı için bir şey diyemem, sadece temettüsünün kısıtsız ödenmesi halinde ne kadar temettü ödemesi gerektiğini zaten herkes yaklaşık olarak tahmin edebiliyordur.
Özetle yeni açılan dava, daha önce açılan davalarla birbirinin aynı ve benzeri değildir. Aralarında çok fark vardır. Şu an burada detaya girilmesi doğru olmaz. Yargıtay kesin hüküm verinceye kadar dava ne kazanılmış olur nede kaybedilmiş olur. O son hükme kadar reddedilmiş yada kabul edilmiş sayılır. Kesinleşme şerhinin verildiği karar/hüküm kesin hükümdür, ancak bundan sonra kazanıldığından yada kaybedildiğinden bahsedilebilir.
Sayın Serhat Bey,
Her satırınızı tek tek okudum.
Uzun bir zaman sonra, süreç hakkında net bilgi aldığımın, kafamdaki çoğu soru işaretinin gittiğinin ve ilk defa dolu dolu bilgi edindiğimi fark ettim...
Emekleriniz için ben de teşekkür eder, ileride de bilgi ve gözlemlerinizi bizlerle paylaşırsanız çok memnum olacağımı belirtmek isterim.
Sayın Serhat Bey, ellerinize ve emeklerinize sağlık.
Yargıtaydan şu emsallere göre negatif bir sonuç çıkması çok büyük süpriz olur
Herkese teşekkür ederim.
Yargılamada sürpriz karar yasağı vardır.
Sürpriz karar yasağı;Ortaya çıkacak Karar; hukukun genel ilkelerine, mevzuata ve yerleşik içtihatlara tamamen aykırı ve sürpriz sayılacak nitelikte olmamalıdır. Bu durum “Sürpriz Karar Yasağı†olarak da ifade edilmektedir. Yargı organları özellikle yerleşik içtihatların dışında yeni bir karar verebilirler. Ancak bu konuda gerekçelerini tam ortaya koymalı ve tarafların açıklamalarını da değerlendirmelidirler.İçtihat değişikliğinin, Sürpriz Karar Yasağı çerçevesinde de değerlendirilmesi gerekir.
Sürpriz Karar; ilgilinin yargılamanın o ana kadarki seyrine göre, haklı olarak beklemediği, umulmadık bir kararla karşılaşmasıdır. Sürpriz Karar Yasağı ise; yargılamanın adil ve hakkaniyete uygun şekilde yürütülmesi durumunda tarafların öngöremedikleri bir kararla karşılaşmamalarını ifade eder. Sürpriz Karar Yasağı; hukukun gelişimine ve yeni şartlara uyarlanmasına engel olacak mutlak bir yasak olarak anlaşılmamalıdır.
Bu yasak ile ilgili internette ve yargıtay kararalarındaki açıklamalarda detaylı bilgiler edinebilirsiniz.
Bu bilgiler yatırım tavsiyesi değildir, umut verme manasına gelmez, hatalı yanlış anlayış ve algıya kapılmayınız. Sadece bilgi olarak verilmiş olup, kişilerin şahsi yapacakları detaylı araştırmalar neticesinde doğru bilgiye ulaşmalarını sağlamaya yardımcı olmaktadır.
Yargıtay 9. HD., E. 2021/765 K. 2021/7864 T. 8.4.2021;''...Hukuk devletinin asli unsurları arasında yer alan hukuki belirlilik veya güvenlik ilkesi, hukuki durumlarda belirli bir istikrarı temin etmekte ve kamunun mahkemelere güvenine katkıda bulunmaktadır. Birbiriyle uyuşmayan mahkeme kararlarının sürüp gitmesi, yargı sistemine güveni azaltarak, yargısal bir belirsizliğe yol
açabilir (AİHM, Nejdet Şahin ve Perihan Şahin/Türkiye, B. No: 13279/05, 20.10.2011, § 57)...'',
''...Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik ilkesi, hukuk normlarının öngörülebilir
olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde Devlete güven duyabilmesini, Devletin de yasal
düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik ilkesi ise,
yalnızca yasal belirliliği değil, daha geniş anlamda hukuki belirliliği ifade etmektedir. Yasal düzenlemeye
dayanarak erişilebilir, bilinebilir ve öngörülebilir gibi niteliksel gereklilikleri karşılaması koşuluyla, mahkeme
içtihatları ve yürütmenin düzenleyici işlemleri ile de hukuki belirlilik sağlanabilir. Hukuki belirlilik ilkesinde asıl
olan, bir hukuk normunun uygulanmasıyla ortaya çıkacak sonuçların o hukuk düzeninde öngörülebilir
olmasıdır (AYM, 23.12.2015, 15-118)...'',
''...çtihat değişikliğinin sürpriz karar yasağı çerçevesinde de değerlendirilmesi gerekir. Sürpriz karar, ilgilinin
yargılamanın o ana kadarki seyrine göre, haklı olarak beklemediği, umulmadık bir kararla karşılaşmasıdır.
Sürpriz karar yasağı ise, yargılamanın adil ve hakkaniyete uygun şekilde yürütülmesi durumunda tarafların
öngöremedikleri bir kararla karşılaşmamalarını ifade eder. Sürpriz karar yasağı, hukukun gelişimine ve yeni
şartlara uyarlanmasına engel olacak mutlak bir yasak olarak anlaşılmamalıdır. ...''
''...Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’nun 07.07.2020 tarih ve 173 sayılı kararı ile aynı uyuşmazlıkların temyiz
incelemesini yapmakla görevli 22.Hukuk Dairesinin kapatılması ve tüm işlerinin dairemize devredilmesi
üzerine, belirsiz alacak davası ile ilgili yeniden yapılan değerlendirmeler sonucunda yukarıda belirtilen ilkeler
kabul edilmiştir. Dairemizin daha önce belirsiz alacak davasına ilişkin uygulaması benimsenen yeni ilkelerden
farklılık arz etmekteydi. Örneğin, hukuki yararın tamamlanabilir dava şartı olduğu; hukuki yarara ilişkin dava
şartının eksik olması halinde davanın hemen reddedilmemesi; davacıya süre verilerek dava şartının
tamamlattırılması gerektiği yönünde uygulama yapılmaktaydı. Dairemizin belirsiz alacak davası ile ilgili
yukarıda belirtilen yeni ilkelerinin hemen uygulamaya konulması, dairenin önceki görüşüne güvenerek dava
açanlar yönünden hukuki güvenlik, hukuki belirlilik, hukuki öngörülebilirlik ve sürpriz karar yasağı ilkelerinin
ihlaline yol açacaktır. Bu sebeple, benimsenen yeni görüşün Yargıtay Kararları Dergisi ya da başkaca yollarla
duyurulmasından itibaren makul bir süre sonra uygulamaya konulması, dairenin görüşüne güvenilerek açılan
davalarda ise, önceki uygulamaya devam edilmesi uygun görülmüştür...''
serhat hocam hissedarlar bu konuyu ne kadar sağlam takip ettiğimizi anlamıştır diye düşünüyorum.bu platformda her şeyi açık ça paylaşamıyoruz malum sebeplerden dolayı.durmak yok yola devam.
Şu sonu kuruşla biten alım satımlar bi bitmedi