1 Akademi, 1 Golden Globe Odulu sahibi Amerikali aktor Christian Bale’in dogum gunu (20 Ocak 1974)
http://gif-finder.com/wp-content/upl...-Bale-Kiss.gif
https://78.media.tumblr.com/aacc1bf6...tuo575_500.gif
Printable View
1 Akademi, 1 Golden Globe Odulu sahibi Amerikali aktor Christian Bale’in dogum gunu (20 Ocak 1974)
http://gif-finder.com/wp-content/upl...-Bale-Kiss.gif
https://78.media.tumblr.com/aacc1bf6...tuo575_500.gif
Macar mimar, heykeltiras ve profesor Ernő Rubik, icadini yaptigi Sihirli Kup’un (Daha sonra Rupik Kup denildi) patentini 30 Ocak 1975’de aldi.
https://www.wired.com/wp-content/upl...rubik_580x.jpg
http://patentartwork.com/wp-content/...work-Print.jpg
30 Ocak 1982’de duzenlenen 39.Golden Globes Odul toreninde, Meryl Streep, Fransiz Tegmeninin Kadini (The French Lieutenant's Woman) filmi ile Drama Dalinda En Iyi Aktris; Henry Fonda, Altin Gol (On Golden Pond) filmi ile Drama Dalinda En Iyi Aktor odulunu aldilar.
https://media.baselineresearch.com/i...80461_full.jpg
https://www.goldenglobes.com/sites/d...?itok=Cv4NO6fP
Thomas Harris ‘in ayni isimli romanindan uyarlanan, Jonathan Demme’nin yonettigi, Jodie Foster, Anthony Hopkins ve Lawrence A. Bonney’in rol aldigi Kuzularin Sessizlig (The Silence of the Lambs - Il Silenzio degli Innocenti), 30 Ocak 1991’de New York’ta gosterime girdi.
https://images-na.ssl-images-amazon....7,1000_AL_.jpg
https://data.whicdn.com/images/216043590/original.gif
https://media.giphy.com/media/FE0Jp0f7Bxwm4/giphy.gif
https://media.giphy.com/media/G2mMa6y5H4I7K/source.gif
Filme de alinan Kwai Koprusu ve Maymunlar Gezegeni isimli romanlari ile taninan Fransiz yazar Pierre Boulle’un olum yildonumu (30 Ocak 1994)
“Iki tarafi kaldirimla cevrili, oldukca genis bir yolda ilerliyorduk. Endiseyle yoldan gecmekte olanlari inceledim: Hepsi maymundu. Dukkaninin kepenklerini acmakta olan bir tuccar, bir tur bakkal gordum; merakla donup gecmekte olan bizlere bakti: o da bir maymundu. Bizi gecen arabalardaki yolcular ve suruculere dikkatlice baktim: Dunyadaki modaya uygun giyinmislerdi ve hepsi maymundu." Maymunlar Gezegeni
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
"We were driving down a fairly broad street flanked with pavements. I anxiously examined the passers-by: they were apes. I saw a tradesman, a sort of grocer, who had just raised the shutters of his shop, turn around curiously to watch us go by; he was an ape. I tried to see the passengers and drivers of the motor cars flashing past us: they were dressed in the same way as people at home and they were apes."
“Felaketler kendilerini ilk anda duyurmazlar. Aklin dogal yaradilisi, normal yapisi bunu bir sure geciktirir. / Disaster never makes itself felt at once. The mind's natural inertia enforces a delay.”
https://images.gr-assets.com/books/1...8l/1351174.jpg
Amerikali yazar ve yapimci Sidney Sheldon’in olum yildonumu (30 Ocak 2007)
“Butun hastanelerde uyusturucu hirsizligi sorunu vardir. Yasalara gore dispanserden alinan her uyusturucu karsiliginda imza gerekirse de guvenlik kontrolu ne kadar siki olsa da, bagimlilar onun ustesinden gelmenin bir yolunu bulurlar.” Hicbirsey Sonsuz Degildir
https://images-na.ssl-images-amazon....4,203,200_.jpg
“All hospitals have problems with drug theft. By law, each narcotic that is taken from the dispensary must be signed for, but no matter how controlled the security is, drug addicts almost invariably find a way to circumvent it.”
“Onu izleyen biri vardi. Bazi sapiklarin insanlari takip ettiklerini bir yerde okumustu. Ama o sapiklar siddet dolu baska bir dunyaya aitti. Kendisini kimin takip ettigini ve neden kotuluk yapmak istedigini bilmiyordu. Panige kapilmamak icin umitsizce cirpiniyordu. Fakat son zamanlarda dayanilmaz karabasanlar uykularini boluyor ve her sabah felaketin yaklastigini hissederek uyaniyordu.” Bana Duslerini Anlat
https://images-na.ssl-images-amazon....13AECD3LNL.jpg
“She had read about stalkers, but they belonged in a different, faraway world. She had no idea who it could be, who would want to harm her. She was trying desperately not to panic, but lately her sleep had been filled with nightmares, and she had awakened each morning with a feeling of impending doom.”
“Birden Bartleby’nin masasi ilgimi cekti. Cekmecesinin anahtari ustundeydi.
Kotu bir niyetim yok, oyle kalpsiz bir meraki dindirmek degil derdim, diye dusundum. Hem ayrica masa benim malim, icindekiler de oyle olmali, onun icin bakabilirim. Her sey duzenli bir bicimde yerlestirilmisti, kagitlar guzelce istiflenmisti. Gozler derindi; evrak dosyalarini kaldirinca iclerini yokladim. Az sonra elime bir sey geldi, cekip cikardim. Eski bir mendil, agir, dugumlu. Dugumu acinca bunun bir tasarruf bankasi oldugunu anladim.
O zaman bu adamda rastladigim esrarengiz taraflar gecti aklimdan, sira sira. Bir seye cevap vermedikce hic konusmaz; is aralarinda epey zamani oldugu halde hic okurken gormemisimdir – hayir, gazete bile. Uzun uzun durur ayakta, paravaninin arkasindaki o solgun penceresinden karsisindaki olu tugla duvara bakar; hicbir lokantaya, asevine gitmediginden suphem yok; solgun yuzune bakinca hicbir zaman Hindi gibi bira icmedigini, baska insanlar gibi cay ya da kahve icmedigini hemen anlardiniz; ozellikle herhangi bir yere gitmedigini, bir yuruyuse bile cikmadigini, ama belki simdi bunu yapiyordu; kim oldugunu, nereden geldigini ya da bu dunyada bir akrabasi olup olmadigini soylemekten kacinmisti; bu kadar zayif ve solgun oldugu halde, sagligindan da hic yakinmamisti. Bunlarin hepsinden fazla da, bilincdisi soluk -ne diyeyim ki?- soluk bir kibirlilik geliyordu hatirima; buydu zaten o eksantrik anlarinda beni ona uymaya zorlayan sey. Benim icin en basit bir şeyi yapmasini bile istemekten korkmama yol acan sey. Ama zaten uzun surmus hareketsizliginden anlamam gerekiyordu, paravananin arkasinda, ayakta, olu duvara dalip gitmelerinden birine girdigini.
Butun bu seyleri aklimda dolandirirken, henuz yeni kesfettigim olguyla, yani buromu surekli barinagi ve evi haline getirmesiyle bunlari birlestirerek, o marazi karanlik halini de unutmadan, yani butun bunlar zihnimde, daha bir ayar gibi oldum. Ilk duygularim melankoli, cok icten bir acima olmustu; ama Bartleby’nin yalnizligi zihnimde buyudukce buyurken o melankoli korkuya, o merhamet de tiksintiye karismaya baslamisti. Bir noktaya kadar bir sefalet dusuncesi ya da gorunusunun icimizdeki en temiz duygulari kendine cektigi cok dogru, cok da korkunc; ama bazi ozel durumlarda, o noktayi gecince boyle olmuyor. Bunun her zaman insan yureginin dogustan gelme bencilliginden oturu boyle oldugunu soyleyenler yaniliyorlar. Asiri ve organik bir kotulugu, hastaligi tedavi etmenin umutsuz olmasindan ileri geliyor bu. Duyarli biri icin acima cok zaman aci demektir. Boyle bir acimanin herhangi bir ise yaramadigi sonunda anlasilinca, sagduyu insana bundan kurtulmasi gerektigini soyluyor, uyariyor. O sabah gorduklerim karsisinda, yazicinin dogustan gelen ve tedavisi olmayan birtakim marazlarin kurbani oldugunu anladim. Bedenine sadaka verebilirdim, ama bedeni degildi ona aci veren -ruhuydu aciyi ceken, ama ruhuna erisemiyordum.” Herman Melville, Katip (Yazici) Bartleby
https://s3-us-west-2.amazonaws.com/t...quare-1536.jpg
“Suddenly I was attracted by Bartleby’s closed desk, the key in open sight left in the lock.
I mean no mischief, seek the gratification of no heartless curiosity, thought I; besides, the desk is mine, and its contents too, so I will make bold to look within. Every thing was methodically arranged, the papers smoothly placed. The pigeon holes were deep, and removing the files of documents, I groped into their recesses. Presently I felt something there, and dragged it out. It was an old bandanna handkerchief, heavy and knotted. I opened it, and saw it was a savings’ bank.
I now recalled all the quiet mysteries which I had noted in the man. I remembered that he never spoke but to answer; that though at intervals he had considerable time to himself, yet I had never seen him reading—no, not even a newspaper; that for long periods he would stand looking out, at his pale window behind the screen, upon the dead brick wall; I was quite sure he never visited any refectory or eating house; while his pale face clearly indicated that he never drank beer like Turkey, or tea and coffee even, like other men; that he never went any where in particular that I could learn; never went out for a walk, unless indeed that was the case at present; that he had declined telling who he was, or whence he came, or whether he had any relatives in the world; that though so thin and pale, he never complained of ill health. And more than all, I remembered a certain unconscious air of pallid—how shall I call it?—of pallid haughtiness, say, or rather an austere reserve about him, which had positively awed me into my tame compliance with his eccentricities, when I had feared to ask him to do the slightest incidental thing for me, even though I might know, from his long-continued motionlessness, that behind his screen he must be standing in one of those dead-wall reveries of his.
Revolving all these things, and coupling them with the recently discovered fact that he made my office his constant abiding place and home, and not forgetful of his morbid moodiness; revolving all these things, a prudential feeling began to steal over me. My first emotions had been those of pure melancholy and sincerest pity; but just in proportion as the forlornness of Bartleby grew and grew to my imagination, did that same melancholy merge into fear, that pity into repulsion. So true it is, and so terrible too, that up to a certain point the thought or sight of misery enlists our best affections; but, in certain special cases, beyond that point it does not. They err who would assert that invariably this is owing to the inherent selfishness of the human heart. It rather proceeds from a certain hopelessness of remedying excessive and organic ill. To a sensitive being, pity is not seldom pain. And when at last it is perceived that such pity cannot lead to effectual succor, common sense bids the soul be rid of it. What I saw that morning persuaded me that the scrivener was the victim of innate and incurable disorder. I might give alms to his body; but his body did not pain him; it was his soul that suffered, and his soul I could not reach.”
“Bloch yoruluyordu, yoruldukca her seyi bir o kadar daha acik secik algilar, birini oburunden o kadar iyi ayirt eder oldu. Kapi birisi cikinca hep acik kaldiginda, hep birinin kalkip kapiyi kapattigini goruyordu. O kadar yorgundu ki her nesneyi kendi basina, en basta da dis cizgilerini goruyordu, sanki nesnelerin sadece dis cizgileri varmis gibi. Her seyi dolaysizca goruyor, isitiyordu, eskiden oldugu gibi kelimelere cevirme geregini duymadan ya da zaten sadece kelimelerden, kelime oyunlarindan ibaretmisler gibi almaksizin. Kendisine her seyin dogal geldigi bir durumdaydi.
Daha sonra isletmeci kadin yanina oturdu, Bloch da kolunu oyle bir dogallikla onun omzuna doladi ki, kadin farkina bile varmamis gibi gorundu. Otomatik pikaba, hicbir sey yokmus gibi, birkac para atti, isletmeci kadinla da oylesine dans etti. Kadinin, kendisine bir sey dediginde hep adini da soyledigini fark etti.
Garson kizin bir eliyle obur elini tuttugunu gormekten bir sey cikmiyordu artik, kalin perdelerin de bir ozelligi kalmamisti; cikip gidenlerin gittikce artmasiysa dogaldi. Rahatlik vericiydi, disarida, caddede hacet gorduklerini, sonra yola koyulduklarini isitmek.
Salon sessizlesti, oyle ki otomatik pikapta calinan plaklar acik secik isitilir oldu. Plaklarin arasindaki arada alcak sesle konusuluyor ya da neredeyse soluklar tutuluyordu; bir sonraki plak baslayinca rahatliyordu insanlar. Bloch bu olanlardan, surekli tekrarlanan seylermiscesine soz edilebilecegi duygusuna kapildi; ‘bir gunun akisi’ diye dusundu, insanin kartpostallara yazdigi bir sey, ‘Aksamleyin birahanede oturulup plak dinleniyor.’ Yorgunlugu gectikçe artiyordu, disaridaysa elmalar dusuyordu agaclardan.” Peter Handke, Kalecinin Penalti Anindaki Endisesi
https://image.tmdb.org/t/p/w1280/g39...cFq2de3aZe.jpg
“Bloch got tired. The tireder he got, the more clearly he took in everything, distinguished one thing fromanother. He saw how the door invariably stayed open when somebody went out, and how somebody else always got up and shut the door again. He was so tired that he saw each thing by itself, especially the contours, as though there was nothing to the things but their contours. He saw and heard everything with total immediacy, without first having to translate it into words, as before, or comprehending it only in terms of words or word games. He was in a state where everything seemed natural to him.
Later the landlady sat down with him, and he put his arm around her so naturally that she did not even seem to notice. He dropped a couple of coins into the juke box as though it were nothing and danced effortlessly with the landlady. He noticed that every time she said something she added his name to it.
It wasn't important any more that he could see the waitress clasping one hand with the other, nor was there anything special about the thick curtains, and it was only natural that more and more people left. They could be heard as they relieved themselves out on the street and then walked away.
It got quieter in the barroom, so that the records in the juke box played very distinctly. In the pause between records people talked more softly or almost held their breath; it was a relief when the nextrecord came on. It seemed to Bloch that you could talk about these occurrences as things that recurred forever; the course of a single day, he thought; things that you wrote about on picture postcards. "At night we sit in the tavern and listen to records." He got tireder and tireder, and outside the apples were dropping off the trees.”
Burda muazzam paylaşım oldu geçen
Yüzyılın yalnızlık eserinden
Paylaşımı geç
Yalnız olarak yüz yıl yaşıyorsun
Sıkılmadan hem de
Avusturyali besteci Franz Schubert’in dogum yildonumu (31 Ocak 1797)
https://images-na.ssl-images-amazon....S._SL1000_.png
https://www.youtube.com/watch?v=AHEj2nJg36M
Rus yazar Anton Cehov’un Uc Kizkardes oyunu ilk kez 31 Ocak 1901’de Moskova, Art Theater’da sahnelendi.
http://static.librebook.me/uploads/pics/01/75/148.jpg
https://static01.nyt.com/images/2011...SPAN-jumbo.jpg
1981 yilinda Pulitzer Odulunu kazanan, Amerikalı gazeteci, roman ve oyun yazari, film yonetmeni, senarist Norman Mailer’in dogum yil donumu (31 Ocak 1923)
"Yapraklar, sari, kahverengi, gri ve kirmizi ve olu beyazliginda beyaz yapraklar, kupkuru ruzgara hayalet gibi dizilerek gecip gittiler; ugultulariyla kuslari urkuttuler.Uzun uzadiya tahmin yurutmek niye? Hata, cehalet ve cekismeyle dolu bu hayatta gercek olan bir sey var mi? Yalnizca gercegin golgeleri olan bizlerden baska?" Celladin Sarkisi
https://images-na.ssl-images-amazon....1o4JDLRSIL.jpg
"And the leaves, brown, yellow and gray, and red and white with the whiteness of what is dead, like troops of ghosts on the dry wind passed; Their whistling noise made the birds aghast I dare not guess; but in this life Of error, ignorance, and strife, Where nothing is, but all things seem, And we the shadows of the dream."
Amerikalı sarkici, soz yazari ve aktor Justin Timberlake’in dogum gunu )31 Ocak 1981)
https://media.giphy.com/media/OIzjBi5pecrVC/giphy.gif
1994 yilinda Nobel Edebiyat Odulunu kazanana, Japon yazar Kenzaburo Oe’nun dogum gunu (31 Ocak 1935)
"Kisisel sorunlar arasinda, tek basina o sorunun magarasinda ilerledikce, sonunda tumunu ilgilendiren, genis bir cikisa ulasildigi da olur. Oyle sorunlar da yok mudur? O durumda bunalmis haldeki kisi, o bunalimin meyvesini almis olur. Karanlik magarada aci anlar yasayan, ama yeryuzune cikmayi basardigi anda torba dolusu altin elde eden Tom Sawyer gibi! Ancak, benim su anki kisisel sorunumdaki aciyi yasama rolu, diger tum insanlardan soyutlanmis halde. Kendime ait dikine bir cukuru, caresizce kazmaya devam etmekten baska bir sey yapmiyorum. Ayni sekilde karanlik cukur icerisinde SIKINTILI terler dokuyor bile olsam, benim kisisel sorunumdan hicbir insansi anlam cikmaz. Yalnizlik ve utanc icerisinde kazilan igrenc bir cukur. Benim Tom Sawyer'im o derin cukurun icerisinde aklini yitirebilir."Kisisel Bir Sorun
https://upload.wikimedia.org/wikiped...nal_Matter.jpg
"You're right about this being limited to me, it's entirely a personal matter. But with some personal experiences that lead you way into a cave all by yourself, you must eventually come to a side tunnel or something opens on a truth that concerns not just yourself but everyone. And with that kind of experience at least the individual is rewarded for his suffering. Like Tom Sawyer! He had to suffer in a pitch-black cave, but at the same time he found his way out into the light he also found a bag of gold! But what I'm experiencing personally now is like digging a vertical mine shaft in isolation; it goes straight down to a hopeless depth and never opens on anybody else's world. So I can sweat and suffer in that same dark cave and my personal experience won't result in so much as a fragment of significance for anybody else. Hole-digging is all I2m doing, futile, shameful hole-digging; my Tom Sawyer is at the bottom of a desperately deep mine shaft and I wouldn't be surprised if he went mad!"
Winnie The Pooh'un yaraticisi Ingiliz yazar A. A. Milne'nin olum yildonumu (31 Ocak 1956)
http://www.sadsayings.com/wp-content...34-600x397.jpg
"Beni hic unutmayacagina soz ver cunku unutacagini dusunsem hic gitmezdim ki ben."
https://img.etsystatic.com/il/2d9697...20435_7l0y.jpg
"Bazen en kucuk seyler kalbinizde en buyuk yeri kaplar."
https://quotefancy.com/media/wallpap...alled-love.jpg
"Bazi insanlar cok fazla takiyor.Sanirim adina ask deniyor."
Clark Gable ve Marilyn Monroe’nun birlikte oynadiklari son film olan Uygunsuzlar (The Misfits) 31 Ocak 1961’de New York’ta gosterime girdi.
https://images-na.ssl-images-amazon....6,1000_AL_.jpg
http://4.bp.blogspot.com/-dhC4G8LV30...fits+(Gif).gif
http://38.media.tumblr.com/16524aba6...7xmio3_500.gif
http://3.bp.blogspot.com/-qrIcqrL5dM...8/s1600/MM.gif
31 Ocak 1981’de duzenlenen 38.Golden Globes Odul toreninde, Mary Tyler Moore, Siradan Insanlar-Buyuk Ceza (Ordinary People) film ile Drama Dalinda En Iyi Aktris; Robert De Niro, Kizgin Boga (Raging Bull) filmi ile Drama Dalinda En Iyi Aktor Odulunu aldilar.
https://media.gettyimages.com/photos...4398?s=612x612
http://i.dailymail.co.uk/i/pix/2014/...7716781_in.jpg
Leonard Cohen, Old Ideas albumunu 31 Ocak 2012’de Columbia Records etiketiyle piyasaya surdu.
https://images-na.ssl-images-amazon....1PLqENAwUL.jpg
“Elbette, voltaj asiri artarsa teller yaniverir. Asla boyle bir kumari oynamak istemiyordu. Bir ara, hayali bir kaleyi koruyan askerin oykusunu anlatmak niyetindeydi. Bir kale varmis. Hayir, kale olmasa da, bir fabrika, banka ya da kumarhane de olabilir. Neyse, nobetci asker ya da bekci gece gunduz, dusman saldirisina karsi tedbiri elden birakmadan bekler. Nihayet, o yolunu gozledigi dusman cikip geliverir. Iste o an, diyerek alarm sinyalini gonderir. Ancak, ne tuhaftir ki, esas birliklerden hicbir yanit alamaz. Dusmanin, askeri kolaylikla bir vurusta ezip gectigini soylemeye gerek yok. Gitgide siliklesen bilincinin arasinda, dusmanin hic bir direncle karsilasmaksizin kapiyi, surlari, binalari ruzgar gibi gecip gittigini gorur. Hayir, aslinda ruzgar gibi olan dusman degil, kalenin kendisidir. Asker, tek basina, corak arazide kurumus kalmis agaclar gibi, bir hayalin basinda bekleyip durmustur aslinda.” Kobo Abe, Kumlarin Kadini
https://images-na.ssl-images-amazon....1scvNzw46L.jpg
“If the voltage is too high the filament bums out. Never had he intended to deceive her like this. Sometime he would tell her the story of the guard who protected the imaginary castle. There was a castle. No. It wasn't necessarily a castle, it could be anything: a factory, a bank, a gambling house. So the guard could be either a watchman or a bodyguard. Now the guard, always prepared for the enemy attack, never failed in his vigilance. One day the longexpected enemy finally came. This was the moment, and he rang the alarm signal. Strangely enough, however, there was no response from the troops. Needless to say, the enemy easily overpowered the guard in one fell swoop. In his fading consciousness he saw the enemy sweeping like the wind through the gates, over the walls, and into the buildings unhindered by anyone. No, it was the castle, not the enemy, that was really like the wind. The single guard, like a withered tree in the wilderness, had stood guarding an illusion.”
"Gezinen bir golgedir hayat, gariban bir aktor sahnede, bir ileri bir geri saatini doldurur ve sonra duyulmaz olur sesi, bir masaldir gurultucu bir salagin anlattigi ki yoktur hicbir anlami. / La vita è un’ombra che cammina, un povero attore che si agita e pavoneggia la sua ora sul palco e poi non se ne sa più niente. È un racconto narrato da un idiota, pieno di strepiti e furore, significante niente. / Life's but a walking shadow, a poor player.That struts and frets his hour upon the stage, And then is heard no more: it is a tale. Told by an idiot, full of sound and fury, Signifying nothing." William Shakespeare, Macbeth
https://pbs.twimg.com/media/DUQXO69XkAAeEvN.jpg
"Kisin, kucuk pembe bir vagonda gidecegiz mavi yastikli. Iyi olacagiz. Bir cilgin opucuk yuvasi duruyor her bir yumusak kosede. / L'inverno, noi andremo in un vagone rosa con azzurri cuscini. Staremo bene. Dentro quei soffici cantucci Ci son nidi di baci. / In winter we’ll travel in a little pink carriage, With cushions of blue. We’ll be fine. A nest of mad kisses waits, In each corner too." Arthur Rimbaud
https://pbs.twimg.com/media/DU0WK9MW0AAiK_g.jpg
Ingiliz roman, kisa hikaye, drama, deneme, biyografi ve seyahat yazari Mary Shelley’in olum yildonumu (1 Subat 1851)
"Mukemmel bir insan, her zaman sakin ve huzurlu bir akli barindirmali ve asla bu sukuneti bozacak bir tutku ya da gecici istege izin vermemelidir. Bilginin pesinde olmanin bu kuralin disinda oldugunu dusunmuyorum. Kendinizi adadiginiz calismanin sevginizi zayiflatmaya ya da baska alasimlarin karisamadigi su basit zevklerinizi yok etmeye egilimi varsa, o calisma kesinlikle kural disidir, yani, insan aklina uygun degildir."
https://upload.wikimedia.org/wikiped...title_page.jpg
"A human being in perfection ought always to preserve a calm and peaceful mind, and never to allow passion or a transitory desire disturb his tranquility. I do not think that the pursuit of knowledge is an exception to this rule. If the study to which you apply yourself has a tendency to weaken your affections, and to destroy your taste for those simple pleasures in which no alloy can possibly mix, then that study is certainly unlawful, that is to say, not befitting the human mind.”
Yatiyoruz; bir dus uykuyu zehirleme gucune sahip.
Kalkiyoruz; serseri bir dusunce gunu kirletiyor.
Hissediyor, goruyor ya da dusunuyoruz; guluyoruz ya da agliyoruz,
Deli kederi kucakliyor,ya da endisemizi firlatip atiyoruz;
Ayni sey; uzuntu olsun keder olsun,
Cikis yolu hala acik.
Insanin dunu, asla yarini gibi olmayabilir;
Degisimden baska bir sey ayakta kalamaz!
https://i.ebayimg.com/images/g/YmsAA...jb/s-l1600.jpg
We rest; A dream has power to poison sleep.
We rise; One wandering thought pollutes the day.
We feel, conceive, or reason; laugh or weep,
Embrace fond woe, or cast our cares away;
It is the same: for, be it joy or sorrow,
The path of departure still is free.
Man's yesterday may ne'er be like his morrow;
Nought may endure but mutability.
Ingiliz yazar George Eliot’in (Mary Anne / Marian Evans) ilk uzun romani Askin Bedeli (Adam Bede) 1 Subat 1859’da Ingiltere’de yayinlandi.
“Ister bir kadina karsi duyulan ask olsun, ister evlat sevgisi olsun, isterse sanata ya da muzige karsi duyulan duskunluk olsun, boyle bir duyguyu bu kadar derin, degerli gosteren tilsim nedir?”
http://www.vigobooks.com/wp-content/...0_AdamBede.jpg
“Love of this sort is hardly distinguishable from religious feeling. What deep and worthy love is so, whether of woman or child or art or music.”
Avusturyali roman, deneme, oyun ve opera libretto yazari, sair Hugo von Hofmannsthal’in dogum yildonumu (1 Subat 1874)
Kuskusuz olmek zorunda bazilari asagida,
Gemilerde agir kureklerin cekildigi yerde.
Bazilari ise oturur yukarda dumen basinda,
Ucan kuslari ve yildizlari dalar seyre.
Hep yorgun bir bedenle yatmakta bazilari
Karmasik yasamin ta koklerinde.
Bazilarina ise koltuklar sunulmakta
Kralicelerin yanıbasinda,
Sanki evlerindeymis gibi rahat
Basi hos eli bos otursunlar diye.
Derken bir golge dusuverir o yasamdan
Bu yasamdakilerin ustune.
Kenetlenir birbirine hava ve toprak gibi
Rahat yasayanlarla zorda olanlar.
Atamiyorum goz kapaklarimdan,
Unutulan halklarin yorgunlugunu.
Uzak tutmam urkmus ruhumdan,
Irak yildizlarin sessiz suzuluzunu.
Baska yazgilar dokunmakta benimkinin yanisira
Oynamakta varlik onlarla bir yumak gibi
Benim payima dusenler ise bu yasamda,
Uzun alevler ve ince sazlardan biraz fazla.
https://images.gr-assets.com/books/1...l/24748121.jpg
Many indeed must perish in the keel,
Chained where the heavy oars of vessels smite,
Others direct the rudder on the bridpje.
And know the flight of birds and charted stars.
Others with weary limbs lie evermore
By the inextricable roots of life,
For others chairs are with the sibyls set,
The Queens, in whose abode they dwell at home,
With brain untaxed and soft unhampered hands.
But from those lives a shadow falls athwart
On these the lighter, and as to earth and air
The light is with the hard life bound in one.
I cannot free my eye-lids from fatigues
Of nations long^forgotten, no, nor guard
My soul in terror from the soundless fall
Of stars remote it\ deeps of cosmic dark.
Existence plies her shuttle through the woof
Of many fates indissolubly one,
And my own portion of this common life
Is more than taper flame or slender lyre.
5 Akademi, 1 Golden Globe Odulu sahibi Amerikali yonetmen John Ford’un dogum yildonumu (1 Subat 1894)
http://www.tasteofcinema.com/wp-cont...ord-movies.jpg
https://images-na.ssl-images-amazon....yMjg@._V1_.jpg
Giacomo Puccini’nin Henri Murger'in Scènes de la vie de Bohème eserinden uyarladigi La bohème 4 perdelik operasi ilk kez 1 Subat 1896’da Teatro Regio di Torino’da sahnelendi.
http://iopera.es/wp-content/uploads/...mo-puccini.jpg
Akademi Odullu Amerikali Aktor Clark Gable’in dogum yildonumu (1 Subat 1901)
https://media.giphy.com/media/S9UFREkDxzXRC/giphy.gif
https://media.giphy.com/media/y3z61qfgmkjOo/giphy.gif
Amerikali sair ve yazar Langston Hughes’in dogum yildonumu (1 Subat 1902)
http://images.slideplayer.com/32/100...es/slide_8.jpg
Nehir boyunca yurudum
Kiyisinda oturdum
Dusunmeye calistim ama yapamadim
Bu yuzden suya atladim ve battim.
Bir keresinde yuzeye ciktim ve haykirdim!
Ikinci kerede feryat ettim!
Eger su o kadar soguk olmasaydi
Batabilir ve olebilirdim.
Fakat o su soguktu! pek soguktu!
Asansore bindim
Yeryuzunden onalti kat yukariya
Bebegim geldi aklima
Ve asagiıya atlamak geldi icimden.
Orada durdum ve haykirdim!
Orada durdum ve feryat ettim!
Eger o kadar yuksekte olmasaydim
Atlayabilir ve olebilirdim.
Fakat orası yuksekti! ne kadar da cok yuksekti!
Boylece hala burada sag isem
Sanirim sag kalmaya devam edebilirim,
Ask icin olebilirdim
Ama yasamak icin dogdum.
Beni haykirirken duysaniz da
Ve feryat ederken gorseniz de
Oldugumu gorsen de tatli bebegim
Inatla yaninda olacagim.
Hayat guzel! sarap kadar guzel! hayat guzel!
Doctor Who dizisinde Sarah Jane Smith karakterini canlandiran Ingiliz altris Elisabeth Sladen’in dogum yildonumu (1 Subat 1946)
http://images6.fanpop.com/image/phot...12-245-293.gif
https://78.media.tumblr.com/tumblr_m...8uk1qc5o46.gif
Amerikalı aktor, komedyen, film yonetmeni, yapimci, senarist ve dublor Buster Keaton’in olum yildonumu (1 Subat 1966)
https://media.giphy.com/media/vvIdpQWCHSbBu/giphy.gif
https://gif-free.com/uploads/posts/2...ter-keaton.gif
http://www.reactiongifs.com/r/bwkiss.gif
https://media.giphy.com/media/APHFMUIaTnLIA/giphy.gif
Elvis Presley ve Priscilla Presley’in tek cocuklari, Amerikali sarkici ve soz yazari Lisa Marie Presley’in dogum gunu (1 Subat 1968)
http://images4.fanpop.com/image/phot...09-500-281.gif
https://media.giphy.com/media/12NvB98z8R2dAk/giphy.gif
Amerikali rock grubu Blondie, American Gigolo filminin ana tema sarkisi olan Call Me’yi 1 Subat 1980’de yayinladi.
https://img.cdandlp.com/2017/12/imgL/114744752.jpg
1996 yilinda Nobel Edebiyat Odulunu alan, Siirin Mozart’i (A Mozart of Poetry - Mozart della Poesia) Polonyali sair Wislawa Szymborska’nin olum yildonumu (1 Subat 2012)
Diger asklar
icimde soluyorlar derinde bir yerlerde, hala.
Onunsa ic gecirmeye bile solugu yok.
Ama oyle, oldugu gibi iste
digerlerinin beceremedigini de o yapiyor.
animsanmadan
https://ophelinhapequena.files.wordp...a_2177800b.jpg
Altri amori
ancora respirano profondamente in me.
A questo manca il fiato per sospirare.
Eppure proprio così com’è,
è capace di ciò di cui quelli
non sono ancora capaci:
non ricordato,
N. kentine varmayisim
tam zamaninda oldu.
Uyarilmistin
gonderilmeyen mektubumla.
Kararlastirilan saatte
olmayabildin orada.
Tren 3. peronda durdu.
Bir suru insan indi.
Yonunu cikisa cevirdiginden
kalabaliga katildi yoklugum.
Butun o telasin icinde
birkac kadin segirtti
yerimi almak için.
Bir adam onlardan birine kostu.
Adami tanimiyordum,
ama kadin tanidi onu
hemen.
Onlar bizim olmayan dudaklarla
opusurlerken
bir bavul yok oldu,
benimki degil.
N. kentindeki tren istasyonu
sinavini gecti
nesnel varolusta
akip giden renklerle.
Her sey yerinde kaldi.
Yalnizlar acele ettiler
isaretli yollar boyunca.
Hatta bir bulusma oldu
Planlandigi gibi.
Oradaki varligimizin
Menzilinin otesinde.
Olasiligin
kayip cennetinde.
Bir baska yerde.
Bir baska yerde.
Nasil da cinlamakta bu kisa sozcukler.
http://1.bp.blogspot.com/-n8Aw1nJAZZ...-york-city.jpg
Il mio arrivo nella città di N.
È avvenuto puntualmente.
Eri stato avvertito
con una lettera non spedita.
Hai fatto in tempo a non venire
all'ora prevista.
Il treno è arrivato sul terzo binario.
È scesa molta gente.
L'assenza della mia persona
si avviava verso l'uscita tra la folla.
Alcune donne mi hanno sostituito
frettolosamente
in quella fretta.
A una è corso incontro
qualcuno che non conoscevo,
ma lei lo ha riconosciuto
immediatamente.
Si sono scambiati
un bacio non nostro,
intanto si è perduta
una valigia non mia.
La stazione della città di N.
Ha superato bene la prova
di esistenza oggettiva.
L'insieme restava al suo posto.
I particolari si muovevano
sui binari designati.
È avvenuto perfino
l'incontro fissato.
Fuori dalla portata
della nostra presenza.
Nel paradiso perduto
della probabilità.
Altrove.
Altrove.
Come risuonano queste piccole parole.
Kevin Spacey ve Robin Wright’in basrolunde oldugu House of Cards dizisi, Netflix’te 1 Subat 2013’de yayinlanmaya basladi.
http://s.thestreet.com/files/tsc/v20...e7e973bc3f.png
http://www.libreriabacco.com/lettope.../cavatappi.png
Bakisiyla "ne kadar
guzelsin" deyince,
ben de guzel gordum
kendimi,
mutluydum.
Yildizlara uzandim
gozlerinde
beni yaratmasina
izin verdim
danslar ettim
bana taktigi kanatlarimla.
masa masadir, sarapsa sarap
sarap kadehin icinde, kadeh masanin ustunde.
ben bir hayal.
Hayallerin de otesinde
bir hayalim simgesi.
Ona duymak istediklerini
yasemin burcunun altinda
asktan olen karincalari, anlatiyorum.
yemin ediyorum,
ustune sarap damlatilinca beyaz gullerin sarki soyledigine.
bir icadi denercesine
bir yana bukuyorum basimi gulerken.
yeniden yarattigi saskin vucudumla
danslar ediyorum
her kucaklayisinda.
Havva kaburgadan, Venus deniz kopugunden,
Minerva Jove'un kafasindan.
hepsi benden daha gercek.
ve,
o bakmadiginda bana
ararken yansimami
tek gordugum,
yitik bir resimden kalma
duvardaki civi.
Wislawa Szymborska
http://www.liosite.com/system/wp-con...aphTag-751.jpg
Gelecek kelimesini telaffuz edince
ilk hece zaten gecmiste kaliyor.
Sessizlik kelimesini telaffuz edince
Yok ediyorum onu.
Hic kelimesini telaffuz edince
Hiclikten fazla bir sey yaratiyorum.
https://unpodichimica.files.wordpres...rimavista1.jpg
Ikisi de emin.
Birbirlerine bagğlandiklarina bir anda.
Boylesi emin olmak guzel de
emin olmamak daha guzel.
Daha once tanismadiklarina gore
aralarinda hicbir sey olmadigini saniyorlar.
Belki ta eskiden, yan yana gectikleri sokaklar,
Koridorlar, basamaklar ne derler buna peki?
Sormak isterdim onlara,
animsiyorlar mi acaba,
belki doner bir kapida
hani bir gun yuzyuze?
Bir “ozur dilerim” SIKISIK kalabalikta belki?
Ya da bir ses telefonda “yanlis numara”?
- ama biliyorum yanitlarini.
Yo, animsamıyorlar.
Uzun zamandan beri
Rastlantinin onlarla oynamasi
Sasirtirdi kuskusuz onlaiı.
Ama hazir degil henuz,
onlar icin yazgiya donumeye
bir yaklastirip bir uzaklastiriyor onlari,
yollarini kesiyor,
kahkahasini tutup, bir kenara sicriyordu
rastlanti.
Imler vardi, belirtiler de,
varsin anlasilmasinlar, ne var ki bunda?
Belki uc sene once,
geçen sali belki
bir yaprak,
hani ucan omuzdan omuza?
Yitirilen, bir kenara kaldirilan bir sey vardi.
Cocuklugun caliliginda bir top belki, kim bilir?
Kapi tokmaklari, ziller de vardi,
hani belki bir gun
dokunmanin ortustugu bir sonraki dokunmayla.
Emanette yan yana duran valizler belki.
Ya da ayni gece gorulen tek bir dus,
kalkar kalkmaz belirsizlesen hani.
Her baslangic cunku
bir devamdir aslinda,
olaylarin defteri ise
hep yari acik durur.
Wislawa Szymborska
http://www.globeglotter.it/images/st...szymborska.jpg
Ne yapmaniz mi gerek?
Basvurunuzu tamamlayin
Ve ozgecmisinizi ekte yollayin
Ne kadar cok yasarsanız yasayin
Ozgecmis kisa olsa iyi olur.
Az ve oz, iyi secilmis gercekler kural olarak konulmali,
Adresler manzaralarin yerini tutmali,
Titrek hatiralar titremeyen tarihlerle degistirilmeli,
Butun asklariniz arasindan, sadece evliliginizden bahsedin;
Butun cocuklariniz arasindan, sadece dogmus olanlari yazin.
Kimin sizi tanidigi sizin kimi tanidiginizdan daha onemlidir.
Yalnizca yabanci ulkelere yaptiginiz yolculuklardan bahsedin.
Nerelere uye oldugunuzu soyleyin, fakat neden uye oldugunuzu degil,
Aldiginiz odulleri soyleyin, fakat nasil kazandiginizi degil,
Sanki hic kendi kendinizle konusmazmissiniz gibi yazin oz gecmisinizi
Her zaman kendinizi arka planda tutaraktan, kol boyu uzakta.
Kopekleriniz, kedileriniz ve kuslariniz, tozlanmis mallariniz,
Dostlariniz ve duslerinizi sessizce es gecin.
Kendiniz olarak sattiginiz zatin,
Fiyati sizin fiyatinizla bir degil,
Unvani ozgecmisdeki unvana benzemez,
Ayakkabisinin numarasi gittigi yere uymaz.
Ayrica, bir tek kulagini gosteren fotoğrafini da unutmayin.
Onemli olan ne isittigi degil, kulaginin bicimidir.
Duyacak ne var ki zaten?
Kagit dograyan makinaların gurultusunden baska.
Wislawa Szymborska
"Insanlar bunu itiraf etmiyor ve uzerine fazla dusunmuyorlar ama yapiyorlar. Her gun, kendi kafalarinin icinde konusuyorlar. 'O ne yapiyor?' 'O neden boyle yapti?' 'Bu ne dusunuyor?' 'Dogru seyi soyledim mi?' Bu durumdaysa sizden bir tane daha var. / People don’t admit it and they don’t think about it too much, but they do. Every day, they’re talking in their own head. 'What’s he doing?' 'Why’d he do that?' 'What did she think?' 'Did I say the right thing?' In this case, there’s another you out there."
https://media.giphy.com/media/12CImn1ymWBTPi/source.gif
https://cdn.sinemia.com/640x0/articl...f0b9d60733.gif
Baska Bir DUnya (Another Earth, 2011), Yonetmen: Mike Cahill