Alıntı:
Babaannem ılık bir ikindi üzeri vefat etti. Babam, emin olmak için ağzının önüne ayna tuttu ve sonra hafif bir ses tonuyla, “Vefat etti annem” dedi. “Allah rahmet eylesin.” Çocuk aklımla babamın yaşadığı sükunete bir anlam veremedim. Sonra annemden öğrendim. O gece yorganın altında hıçkıra hıçkıra ağlamış babam.
Tevekkülü, isyan etmemeyi o gün öğrendim.
Alıntı:
Anneannemin iyice ağırlaştığı geceydi. Zor nefes aldığı için oksijen tüpüne bağlıydı. Eve doktor geldi. Bakışlarıyla bize yapacak pek bir şey olmadığını ima etti. Doktor tam evden çıkacakken anneannem ağzına bağlı olan maskeyi çıkarıp zorlukla, “Nezih Beye börek, çay getirin,” dedi. Bir saat sonra da vefat etti.
Misafirperverliğin ne olduğunu o gece öğrendim.
Alıntı:
Hollanda’da tarihi bir şatoyu ziyaret edecektim. Şatonun önüne geldiğimde henüz açılmadığını gördüm. Bilet gişesinin önünde benim gibi erken gelmiş, 30 yaşlarında bir Japon vardı. Tanışıp, ayaküstü biraz sohbet ettik. Kapıların açılmasına daha 20 dakika vardı. Yeni tanıştığım arkadaşa, “Ben biraz dolaşıp fotoğraf çekeceğim. 20 dakika sonra burada buluşup birlikte gireriz,” dedim.
Dolaşırken sağanak yağmur başladı. Ben de bir kafeye sığınıp yağmurun dinmesini bekledim. Yaklaşık bir buçuk saat sonra şatonun kapısına geldiğimde Japon’u beni beklerken buldum. Sığınacak bir yer olmadığı için paçalarından su akıyordu. “Niye girmedin?” diye sordum. “Sözleştik ya,” dedi.
Sözünde durmayı, ismini bile hatırlamadığım ıslak bir Japon’dan öğrendim.
Alıntı:
Rahmetli dedemin vefatından birkaç gün önce bir bayram sabahıydı. Amansız bir hastalığın pençesinde zor nefes alıp veriyordu. Kesilen kurbandan tatsın diye ağzına nohut kadar bir et parçası koyduk. Bir gayretle yutmaya çalıştı ama vücut kabul etmedi. Ağzından eti geri almak için eğilen kızının yanaklarına inmiş iki damla yaşı fark edince zoraki gülümsedi.
“80 yıl doya doya et yedik kızım,” dedi usulca, “bir kere yiyemedik diye üzülmek olur mu?”
Bir nefese yüzlerce kişisel semineri sığdırılabileceğini de o bayram sabahı öğrendim.
''Zihniyetler buyrukla değiştirilemez. Çünkü yok edilmesi imkansız olan bir şeye, hatıralara dayanırlar.'' Theodore Zeldin
Doğru bir hayat yaşamayan kişi, ne kadar çok şey bilirse bilsin, taşımaktan öteye gidemez.
Arjantin'de seçimler yapıldı ve seçimi biri kazandı. Sonradan Yahudi olduğuna dair pek çok haber çıktı. Aynen Ukrayna'da Zelensky gibi. Önceden gizleniyor, seçildikten sonra neredeyse ''sağır sultan duyacak şekilde'' ilan ediliyor. Sanki bu seçilenler ''Yahudi günah keçileri'',başarısız olacaklar ve bu başarısızlık, Yahudiliğe, Siyonizme bağlanacak.
Ülkemizde de Sabetaycılar, Karaylar, Pakruduniler gibi cemaatler var. Araştırıldığında her alanda, en üst düzey yönetici, sanatçı, asker, akademisyen vs çok yüksek oranda bunlardan olduğu ortaya çıkar. İyi ki varlar, ülkemize çok faydası olanları çok fazladır.
Merak ettiğim, niçin kendilerini saklarlar? Mutlaka çocukken kendilerini nasıl saklayacakları, nasıl davranacakları büyükleri tarafından öğretiliyor olmalı. Yani insanları kandırmayı çocukken öğreniyor olmalılar.
Tamam, çok başarılı oldular ve hepimizi kandırdılar. Ama bu tamamen yalan üzerine kurulu bir hayat. Üstüne çocuklarını da bu oyunun bir parçası haline getirmek, sonunda ölüp, mesela Bülbülderesi Mezarlığına gömülmek.
Böyle yaşamak istemezsin. Doğru bir hayatı yaşayıp, mesela çocuğuna ''gerçeğe ulaşmayı'' öğütlemek gerekmez mi?