Buraya....
http://i.hurimg.com/i/hurriyet/75/77...f5071dd4df2f8f
Sizce bu adam değişti mi?
Printable View
Buraya....
http://i.hurimg.com/i/hurriyet/75/77...f5071dd4df2f8f
Sizce bu adam değişti mi?
"Bu konuşmaların hepsi boş konuşmalardır, onu açıkça söyleyeyim. Sebebi şu, ülkemizde bir 15 Temmuz darbesi olmuştur, 16 Temmuz günü de darbe girişimi ve akabindeki terör olayları bastırılarak milli irade hakim hale gelmiştir. Ben şunu sormak istiyorum, bu görüşlerini ifade edenler özellikle ana muhalefet partisi darbeye karşı mıdır, değil midir? Darbe zamanı millet sokağa çıkmış, resmi görevli olan, olmayan, ülkesine, bayrağına, vatanına sahip çıkan herkes bu darbeye karşı koymuştur. Dolayısıyla darbeye karşı koyan vatandaşlarımızın kanuni koruma altına alınmasından daha doğru bir şey yoktur. Buna karşı çıkmak demek vatandaşlarımıza 'Niye bu darbeye karşı çıktınız' demektir.
(Bin Ali Yıldırım)
KHK nın dili uygun değişmeyecek derken....
https://scontent.fsaw1-6.fna.fbcdn.n...9c&oe=5AC6D0D8
Hizmette sınır yok...
Sen otur, o ayağına gelsin müstakbel hacı vatandaş...:)
“Türk usulü Kuru Fasulye tarifi: (!)
2 su bardağı Kırgızistan kuru fasulyesi.
2 kaşık Tunus zeytinyağı.
300 gr. Sırbistan kırmızı eti.
1 adet İran kuru soğanı.
2 adet KKTC sivri biberi.
1 kaşık Ukrayna domates salçası.
2:adet Çin sarmısağı.
Yanına 3 bardak Rusya pirinci ile yapılan pilav.
Aşçı İtalyan
AFİYET OLSUN
https://www.facebook.com/karikateist...8396665590809/
Medeniyetler Çatışması...
KARAR VERDİM
Cumhuriyete inanan biri olarak,
Kararımı verdim.
''SÜRGÜN'' kitabını bastırıyorum.
Ben görevimi yaptım.
++
Araştırmacı olarak resmin tamamını ortaya çıkardım.
Bilgi ve belgelere dayanan,
Çalışmamı eksiksiz yayınlıyorum.
Hırsızlığı belgelemek suç değildir.
Ben görevimi yaptım.
++
Kitabın konusu nedir?
Osmanlı döneminde,
33 YIL HALKIN VE DEVLETİN PARASINI ÇALAN,
BİR HÜNKÂRDAN HALKIN PARASININ
GERİ ALINMASIDIR.
Mücevherlerin Paris'te haraç mezat satılmasıdır.
Yabancı bankalara saklanmış paralarının,
Hukuk mücadelesi ile geri alınmasıdır.
Ben görevimi yaptım.
++
Sosyal medyada herkes fikrini yazdı.
Bana gaz verenler oldu.
Turan Akıncı, yalnız değildir, diye yazanlar oldu.
On tane alırız,
Yüz tane alırız diyenler vardı
Sallayanların çoğu kitabı okumaz bile.
Ben kitap yazarak tarihe not düştüm.
Kimseye kitabımı okuyun diyecek halim yok.
Öğrenmek isteyen okur.
Ben görevimi yaptım.
++
SÜRGÜN, 24 Ocak gününden itibaren,
Remzi Kitabevi Mağazalarında raflarda yerini alır.
24 Ocak gününden itibaren D&R, İdefix, Kitapyurdu,
Ve 12 internet sayfasında satışa girer.
++
Paylaşmanızı rica ederim.
Turan Akıncı
https://scontent-otp1-1.xx.fbcdn.net...44&oe=5AF4C069
İzmir de kardeşimle oturan babam ( 90 yaşında )rahatsızlanmış ve Tepecik eğt. Arşt. hst. acile kaldırmışlar. Ertesi gün ben de Ankara dan geldim. Ülke olarak sağlıkta GELDİĞİMİZ NOKTA yı gördüm. Sizlere de aktarmak isterim.
Hastanenin acil kapısından giriyor ve hasta kayıt odasına yöneliyoruz. 2 x 4 metrelik odada hastanın ilk mülakatı için bir koltuk var. Aynı oda yorulan personelin çay odası. Bilgisayarda son ses oyun havası. hastaya sorular sorulurken yandaki 3-5 personelin koyu sohbetine de eşlik ediliyor. Sonra '' sizi bekleme salonuna alalım. İsminiz anons edilince acile alınacaksınız '' deniyor.
Hasta bekleme salonu denen yer, kapının girişinde aslında çok iyi düşünülmüş ve döşenmiş bir salon. TV., klima vs. var. Tam oturmak için yöneliyorsunuz, bütün koltuklarda uzanmış uyuyan veya bir şeyler yemeye çalışan tipler. Çok ağır ter ve sidik kokusu hakim. Anlıyoruz ki ; evsizlerin, ayyaşların hatta sokak kadınlarının mekanı olmuş. Güvenlik hiç karışmıyor. Kedi ve köpekler de b yatanların yanına sokulmuş uyuyor. İnsan inanamıyor. Şifa bulmak için gelinen yer hastalık kaynağı. Bit- pire ve pislik. Bu rezaletin içinde acillik hastalar en az 60dk. içeri alınma sırası bekliyor. Ama ticaret şahane. Hastane bahçesi maşallah avm gibi.
Akşam 19 da Acile giriş yapan hasta şanslı ise gece 03 gibi boş yatak bulunursa servise yatışı yapılıyor. Oh artık yerimiz belli, tedavimiz daha temiz- steril ortamda devam eder diyoruz ama nafile. Servisler yol geçen yeri. tam 7 gün yattı babam. Refakatçi yoksa hastayı kabl etmiyorlar. Her hizmeti refakatçi yapıyor.Sonda takılı hastanın idrar torbasını bile refakatçi değiştiriyor. Çok sayıda taşeron temizlikçi olduğu halde . Hemşire sayısı çok yetersiz. En çok onlara acıdım. Gece sabaha kadar hiç oturamıyorlar, sürekli hastaların ilaç tedavisini takip etmekten bitap düşüyorlar. Öyle bir düzen kurulmuş ki; Temizlik personeli sanki oranın amiri gibi. Herkes onlara Abi- Abla ( Fetö den kalma sanırım ) diyor. Hemşirelere direktif bile veriyorlar. Yemek firmasının elemanları kral. Tipine bakıyor öyle yemek veriyor ( bana su, ekmek, plastik kaşık-çatal verirken, diğerine ''yok '' diyebiliyor.)Sabaha karşı yatış yapan yaşlı bir teyzeye refekat eden köylü kızına sabah kahvaltısında '' refekatçı kartın yoksa yemek yok '' dedi. Oysa yemeklerin yarısı çöpe gidiyor. Benim hiç kartım olmamasına rağmen yemek aldım. Elemana '' kızım, kızarak söyleyeceğine, kartı nereden alacak söylesene , ne bilsin buranın kuralını '' dediğimde, ''hangibirine anlatacağım, benim görevim değil '' dedi. Hemşireye söylediğimde 1 dakikada kartı çıkartarak barkod yapıştırdı verdi. Kartı aldım ve köylü kızı da çağırarak firma elemanına '' haydi ver kızın yemeğini '' dedim. Niyet bozuk ya ne yapsan nafile. Bu defa da kıza çatal , plastik çay bardağı ve ekmek vermedi. Neden eksik verdiğini sorunca benimle tartışmaya başladı. Tutanak tuttum ( servis sorumlusu hemşire korkudan imzalamadı ), hastane yönetimine vereceğim diye konuştum ve oradaki diğer hasta yakınlarına haklarını anlatıyordum ki , üç erkek firma elemanı gelerek herkese çatal, bardak ve ekmek dağıtmaya, özür dilemeye başladılar. Bayan elemanın işine anında son verildiğini söyleyerek benden şikayetçi olmamamı rica ettiler. Ben de tamam dedim.Maksat hasıl olmuştu.
4 kişilik hasta odasında 4 kişi de refekatçı varken , bazı kendini bilmez görgüsüz hasta yakınları gece 12 lere kadar kalabalık gruplar halinde ziyaretlere geliyorlar, bazıları okey- tavla , şarkı düetleri vs. Güvenlik sıfır. Sağlıkta şiddete hayır derken bu tip görgüsüzler her türlü şiddeti yapıyorlar ve korkudan uyarılamıyorlar. Sessiz, saygılı olanlara da ezilen sağlık çalışanları şiddet uyguluyor. ALLAH bir defa daha düşürmesin hastaneye diyorum.
Atatürk'ün emriyle kurulan Türk Dil Kurumu , (diğer bütün kurumların olduğu gibi ) islamcıların elinde oyuncak oldu
Buyrun bakın VAZALAK kelimesinin anlamı neymiş!...
https://scontent.fbtz1-9.fna.fbcdn.n...43&oe=5ADE2869
https://scontent.fsaw1-3.fna.fbcdn.n...d2&oe=5B250B54
Bezirganlar tam zamanıdır diyorlar...:)
Reyiz "Gazze'ye gideceğim", "Şam'a gideceğim", "Afrin'e giderim" derken,
bir de ne gördük? Vatikan'a gitmiş...
(Alıntı- Facebook)
https://scontent.fbtz1-2.fna.fbcdn.n...aa&oe=5B1DB71E
AKP ve MHP nin işaretini yapan bir TSK mensubu...Harekata gidiyorlar...
Milletin biricik sevgilisi Mehmetçiğin geldiği nokta bu.
"Son günlerde bakıyorsunuz. Din adamı olarak ortaya çıkıp da ne yazık ki kadınla ilgili çok farklı açıklamalarda bulunup, dinimizde yeri olmayan bazı kendine göre içtihatta bulunan kişiler çıkıyor ortaya. Anlamak mümkün değil. Yani bunlar ya bu asırda yaşamıyorlar, çok farklı bir dünyada zamanda yaşıyorlar. Çünkü İslamın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar"
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/so...necek-40765549
İslamın güncelleşmesinin gerektiğini kim söylüyor?
Erdoğan...
Bunu Kılıçdaroğlu söyleseydi ne olurdu dersiniz?
Arkası gelirse iyi gelişmeler bunlar...
Hani bin sene sürsene.
Dert değil.
https://cdn.media.gazeteduvar.com/20...ic-266x150.jpg
Hamit Bozarslan: Türkiye toplumu çöküyor
https://www.gazeteduvar.com.tr/yazar...plumu-cokuyor/
AKP’ye oy vermeyen seküler, şehirli nüfus, militarizm ile İslamcılığı birleştiren yeni jargona şiddetli bir itirazda bulunmadı. Bu kabullenmenin tek nedeni süregelen baskı mı, yoksa zaten sahiplendikleri sekülerizmin temelinin sağlam olmadığının zımni bir kabullenmesi mi var?
Bu her şeyden önce toplumun ne kadar zayıfladığını gösteriyor. Toplumsal direniş mekanizmalarının çökmesi, kanıksamayı da beraberinde getiriyor. Türkiye’de iki ayda olanlar, Fransa’da on yılda olmuyor. Hannah Arendt, eğer her gün çok büyük bir olay oluyorsa ve bu olay dünkü olayı unutturuyorsa o zaman toplumun varlığı mümkün değil, diyor. Toplumun oluşabilmesi için zamanda ve mekânda sınırlı sayıda bazı tutamaklar, kilometre taşları olması gerekir. Eğer günde on tane büyük olay yaşanmışsa, bundan hareketle bir kronoloji veya kolektif bellek oluşturabilmek mümkün değil. Kolektif bellek çökünce, bellek kişisel bir nitelik kazanıyor. Şu anda Türkiye’de yaşanan da bu. 30-40 yıl önce Türkiye’de kolektif bir bellek oluşturulması belki mümkündü. 12 Mart bir tutamaktı, 73-77 seçimleri, 1981, 1991 birer tutamaktı. Ama şu anda neredeyse günde dört-beş önemli olay oluyor. Zamanın hızlanması aynı zamanda zamanın çökmesi anlamına da geliyor. Bu da kanıksanmayı kaçınılmaz olarak beraberinde getiriyor. Bunu 1930’lar ve 40’lar Almanya’sında da görüyoruz. Dilbilimci Victor Klemperer, Almanya’da tarihin ortadan kalktığını söylüyor. Victor Klemperer, Nazi Almanya’sında döşenen her yolun, düşen her bombanın tarihsel bir olay olduğunu, Hitler’in her konuşmasının tarihsel olarak değerlendirildiğini söylüyor. Bu kadar çok şeyin tarihsel kopuş olarak adlandırıldığı bir dönemde artık tarihten bahsedebilmek mümkün değil. Türkiye’de de artık bir tarihten bahsetmek mümkün değil. Çünkü her şey bir tarihsel kopuş olarak sunuluyor ve kopuşlar da birbiri ardına geliyor. O yüzden diyorum, toplumun artık kolektif bir bellek oluşturması mümkün değil.